00 ...NDEK.LER - Akademik Tarih
Transkript
00 ...NDEK.LER - Akademik Tarih
M‹LLÎ FOLKLOR Üç Ayl›k Uluslararas› Kültür Araflt›rmalar› Dergisi Türkiye’de ilk halkbilimi enstitüsü 1966 y›l›nda bu adla kuruldu. International and Quarterly Journal of Cultural Studies Revue Internationale et Trimestrielle de l’Étude Culturelle Cilt/Volume/Tome: 9 • Y›l/Year/Année: 18 • Say›/Number/Nombre: 69 • Bahar/Spring/Printemps: 2006 • ISSN 1300-3984 ‹Ç‹NDEK‹LER / Contents / Sommaire Hakem Kurulu /Editorial Board / Comité d'Experts ............................................................................3 Birkaç Söz/Foreword/Par l’éditeur .........................................................................................................4 M. Öcal O⁄UZ Türkiye’nin Do¤u Karadeniz K›y›s›nda May›s Yedisi Bayram›/“Seventh Of May” Festival At Black Sea Coast Of Turkey /La Fête du Sept Mai au bord de la Mer Noire a l’est de la Turquie .......................................................................................................................................5 Prof. Dr. M. Öcal O⁄UZ Yeni/lenmek ve Nevruz /To be renewed/refreshed and Nauruz ..........................................................15 Doç.Dr. Nebi ÖZDEM‹R Kumuk Türkçesiyle Yaz›lm›fl Bir Kerbelâ Mersiyesi: “Kurÿbü’l-BelÀ” /A Kerbelâ Dirge Written with Kumuk Turkish: “Kurÿbü’l-BelÀ”............................................................................................28 Hakan AKCA Toplumsal Yap›lar›n Sayg› ‹fadesi Formlar›nda Dile Yans›mas› /Reflections of Social Structures in Forms of Honorifics in Language................................................................................................38 Yrd. Doç. Dr. Kerim DEM‹RC‹ Türk Roman›nda Ah›ska Türklerinin Dram›: Aflka Son Bak›fl /The Dram of Ahiska Turks in Turkish Novel: "Aflka Son Bak›fl" ....................................................................................................46 Yrd. Doç. Dr. Ayfer YILMAZ Fazl› Ertekin ve Mezar Tafllar›na fiiir Yazan Sivasl› Di¤er fiairler/Fazl› Ertekin and the Other Poets of Epitaphs from Sivas ...........................................................................................................58 Müjgân ÜÇER Dede Korkut Hikâyeleri’nden Günümüze Yans›yan Evlilik Âdetleri/The Current Marriage Customs Derived from Dede Korkut Stories ..................................................................................62 Sinan GÖNEN Balkanlarda Gökyüzü ‹le ‹lgili ‹nan›fllar ve Halk Takvimi/Celestial Believes and Folk Calendar in Balkans ........................................................................................................................72 Emine Hilal ERCAN Murat ile Mara Bafll›kl› Tarihsel Bulgar Halk Türküsü/A Historical Bulgarian Ballad: Murat and Mara ..............................................................................................................................83 Hüseyin MEVS‹M http://www.millifolklor.com 1 ÇEV‹R‹LER/TRANSLATIONS/TRADUCTIONS Mit ve Hikâye ..........................................................................................................................................90 Yazan: Theodor H. GASTER Çeviren: Aysun ‹M‹RG‹ Mitte ‹kili Karfl›tl›k: Geçmifle Bak›flta Propp/Lévi-Strauss Tart›flmas› ............................................110 Yazan: Alan DUNDES Çeviren: Selcan GÜRÇAYIR Mit ve Mitsele Ritüel Yaklafl›m ............................................................................................................118 Yazan: Stanley Edgar HYMAN Çeviren: Yeliz ÖZAY Ritüellerin Oluflum Süreci....................................................................................................................129 Yazan: Lauri HONKO Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Ruhi ERSOY Ritüellerin Sosyal Evrimi Teorisi Üzerine Notlar...............................................................................141 Yazan: James L. PEACOCK Çeviren: Adem KOÇ Metin .................................................................................................................................................148 Yazan: Jeff Todd TITON Çeviren: Öykü TERZ‹O⁄LU Halk Mimarisi Hakk›nda III ................................................................................................................164 Yazan: Henry GLASSIE Çeviren: Abbas KARAKAYA DERLEMELER Çukuroval› Karacao¤lan .......................................................................................................................169 Anlatan: Mehmet KOÇ Derleyen: Üzeyir ÜÇEL Düzenleyen: Prof. Dr. Umay GÜNAY HABERLER/ News/ Nouvelles Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi TBMM’de Kabul Edildi ........................186 ‹brahim Ethem ARIO⁄LU Eyüp Oyuncakç›l›¤› Sergisi ..................................................................................................................188 Petek ERSOY ANMA YAZILARI Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiro¤lu’nun (1944-2006) Halkbilimi ve Halk Edebiyat› Üzerine Yapt›¤› Çal›flmalar/The Studies on Folklore and Folk Literature by Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiro¤lu (1944-2006) ......................................................................192 Yrd. Doç. Dr. Ali YAKICI Millî Folklor-Uluslararas› Kültür Araflt›rmalar› Dergisi Yay›n ‹lkeleri/ The Publication Principles/ Principes de publication .................................................................198 2 http://www.millifolklor.com HAKEM KURULU Editorial Board/Comité d'Experts Prof. Dr. Ziyad AKKOYUNLU Prof. Dr. Ali Berat ALPTEK‹N Prof. Dr. Erman ARTUN Prof. Dr. Ensar ASLAN Prof. Dr. Sarah G. Moment ATIS Prof. Dr. Pakize AYTAÇ Prof. Dr. Muhan BAL‹ Prof. Dr. ‹lhan BAfiGÖZ Prof. Dr. Hendrik BOESCHOTEN Prof. Dr. Mustafa CEM‹LO⁄LU Prof. Dr. Ali ÇEL‹K Prof. Dr. George DEDES Prof. Dr. Ahmet DO⁄AN Prof. Dr. Ali DUYMAZ Prof. Dr. Metin EK‹C‹ Prof. Dr. fiükrü ELÇ‹N Prof. Dr. Gürbüz ERG‹NER Prof. Dr. Henry GLASSIE Prof. Dr. ‹smail GÖRKEM Prof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN Prof. Dr. Umay GÜNAY Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Prof. Dr. Abdulhamid HÉN‹A Prof. Dr. fiakir ‹BRAYEV Prof. Dr. Metin KARADA⁄ Prof. Dr. Muharrem KASIMLI Prof. Dr. Töre M‹RZAYEV Prof. Dr. Kamil V. NER‹MANO⁄LU Prof. Dr. James P. LEARY Prof. Dr. Hasan ÖZDEM‹R Prof. Dr. Karl REICHL Prof. Dr. Bengisu RONA Prof. Dr. Saim SAKAO⁄LU Prof. Dr. Mila SANTOVA Prof. Dr. Uli SCHAMILOGLU Prof. Dr. Bilge SEY‹DO⁄LU Prof. Dr. Esma fi‹MfiEK Prof. Dr. Abdeljelil TEM‹M‹ Prof. Dr. Ali TORUN Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN Prof. Dr. Tülay U⁄UZMAN Prof. Dr. Dursun YILDIRIM Prof. Dr. Kemal YÜCE Doç. Dr. Mehmet AÇA Doç. Dr. fieref BOYRAZ Doç. Dr. ‹smet ÇET‹N Doç. Dr. Ayfle YÜCEL ÇET‹N Doç. Dr. Metin ERGUN Doç. Dr. fieyma GÜNGÖR Doç. Dr. Aynur KOÇAK Doç. Dr. Nerin KÖSE Doç. Dr. Muhtar KUTLU Doç. Dr. Nebi ÖZDEM‹R Doç. Dr. Hayrettin RAYMAN Doç. Dr. Naciye YILDIZ http://www.millifolklor.com Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Selçuk Üniversitesi (Türkiye) Çukurova Üniversitesi (Türkiye) Dicle Üniversitesi (Türkiye) University of Madison-Wisconsin (ABD) Gazi Üniversitesi (Türkiye) ‹stanbul Kültür Üniversitesi (Türkiye) Indiana Üniv. (ABD) 100. Y›l Üniv. (Türkiye) Johannes Gutenberg Üniversitesi (Almanya) Uluda¤ Üniversitesi (Türkiye) Karadeniz Teknik Üniversitesi (Türkiye) School of Oriental and African (‹ngiltere) Karadeniz Teknik Üniversitesi (Türkiye) Bal›kesir Üniversitesi (Türkiye) Ege Üniversitesi (Türkiye) Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Ankara Üniversitesi (Türkiye) Indiana Üniversitesi (ABD) Erciyes Üniversitesi (Türkiye) Ankara Üniversitesi (Türkiye) Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Baflkent Üniversitesi (Türkiye) Tunus Bir Üniversitesi (Tunuseli) Ahmet Yesevî Türk-Kazak Üniv. (Kazakistan) Dokuz Eylül Üniversitesi (Türkiye) Azerbaycan Devlet Üniversitesi (Azerbaycan) Bilimler Akademisi (Özbekistan) Azerbaycan Devlet Üniversitesi (Azerbaycan) University of Madison-Wisconsin (ABD) Ankara Üniversitesi (Türkiye) University of Bonn (Almanya) School of Oriental and African (‹ngiltere) Selçuk Üniversitesi (Türkiye) Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü (Bulgaristan) University of Madison-Wisconsin (ABD) Atatürk Üniversitesi (Türkiye) F›rat Üniversitesi (Türkiye) Temimi Vakf› (Tunuseli) K. Dumlup›nar Üniversitesi (Türkiye) Ege Üniversitesi (Türkiye) Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi (Türkiye) Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi (Türkiye) Bal›kesir Üniversitesi (Türkiye) Cumhuriyet Üniversitesi (Türkiye) Gazi Üniversitesi (Türkiye) Gazi Üniversitesi (Türkiye) Gazi Üniversitesi (Türkiye) ‹stanbul Üniversitesi (Türkiye) Kocaeli Üniversitesi (Türkiye) Ege Üniversitesi (Türkiye) Ankara Üniversitesi (Türkiye) Hacettepe Üniversitesi (Türkiye) Erciyes Üniversitesi (Türkiye) Gazi Üniversitesi (Türkiye) 3 B‹RKAÇ SÖZ Foreward / Par l’éditeur Merhaba sevgili okur, Yeni bir y›lda yeni bir say›yla ve bir bahar ay›nda sizlerle yeniden buluflmaktan mutluyuz. Bu say›da da özgün makaleler, önemli çeviriler ve halkbilimi dünyas›ndan haberlerle karfl›n›zday›z. DOSYALAR Roma Bolluk Törenleri, Sevgililer Günü, Ergenokon, Yenkigün, Nevruz, Çi¤dem Günü, Paskalya, H›d›rellez, May›s Yedisi, Sabantoy gibi adlar tafl›yan kutlama biçimleriyle çok genifl bir Kuzey Yar›mküre co¤rafyas› kendi dilinde ve kültüründe “bahara merhaba” diyor. Biz de bir dosya ile bu sese kulak vermek istedik. ‹kinci dosyam›z, “mit-ritüel” yaz›lar›ndan olufluyor. Bahara merhaba dosyas›ndan da anlafl›laca¤› gibi insan hayat›n›n pek çok alan› mit ve ritüellerle iliflkili. Dünyan›n bu alandaki yetkin yazarlar›n›n son derece önemli mit ve riteül yaz›lar›n› özenli çevirileri ile bu dosyada bulacaks›n›z. M‹LLÎ FOLKLOR: ULUSLARARASI KÜLTÜR ARAfiTIRMALARI DERG‹S‹ Bilindi¤i gibi Millî Folklor halkbilimi çal›flmalar›n›n iki yüzy›lda katetti¤i geliflmeleri yak›ndan izliyor ve son dönemlerde antropoloji, etnoloji, halkbilimi ve sosyoloji baflta olmak üzere sosyal ve befleri bilimlerde ortaya ç›kan ve klan, köy ve kente dayal› kültürel de¤iflmeleri inceleyen çal›flmalar› yorumluyor. Buna göre günden güne halkbilimi, kültür bilimi disiplinine dönüflmektedir. Dergimiz bu yönelifli heyecanla izlemekte ve gelece¤in nabz›n› tutmak istemektedir. Bu düflünceye paralel olarak bu say›dan bafllamak üzere dergimizin “Uluslararas› Halkbilimi Dergisi” fleklindeki alt ad›n› “Uluslararas› Kültür Araflt›rmalar›” fleklinde de¤ifltiriyor ve özelde dergimizin genelde halkbilimi çal›flmalar›n›n yeni aç›l›m›n› selaml›yoruz. 4 GAZ‹ ÜN‹VERS‹TES‹ SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL M‹RAS MÜZES‹ Dergimizin bilimsel editörlü¤ünü yürüten Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi, Eylül 2005’de Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesini açm›flt›r. Aç›l›fl›na Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri YAMAÇ, UNESCO Milli Komisyonu Baflkan› Prof. Dr. Ars›n AYDINURAZ, Bilkent Üniversitesi ‹nsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekan› Prof. Dr. Talat S. HALMAN, Kültür ve Turizm Bakanl›¤› Müflteflar Yard›mc›s› Mustafa KÜÇÜK ve çok say›da halkbilimi dostu ö¤retim üyesi ve ö¤renci kat›lm›flt›r. Müzede UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi kapsam›na giren halkbilimi ürünleri sergilenmektedir. Kuruldu¤u 2003 y›l›ndan bugüne 4 sempozyum düzenleyen, 6 kitap yay›mlayan ve yaklafl›k 2000 objenin sergilendi¤i Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesini açan Gazi THBMER’in bu çal›flmalar›ndan meslektafllar›m›z› haberdar etmekten mutluluk duyuyoruz. ARMA⁄ANLAR Millî Folklor, üniversitelerindeki resmi görevlerinden emekli olan halkbilimci hocalar›m›za arma¤an say› haz›rlama gelene¤ini sürdürüyor. 2005 y›l›nda A.Ü. DTCF Halkbilimi Bölüm Baflkanl›¤›ndan emekli olan Prof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN için 72. say›y›, 2006 y›l›nda S.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyat› Bölüm Baflkanl›¤›ndan emekli olan Prof. Dr. Saim SAKAO⁄LU için ise 76. say›y› arma¤an say› olarak yay›mlamay› kararlaflt›rd›k. Emekli olan say›n hocalar›m›za yeni yaflamlar›nda sa¤l›k ve mutluluk diliyor halkbilimi çal›flmalar›na sa¤lad›klar› katk›lar için teflekkür ediyoruz. Bu yaz› arma¤an say›lara kat›lmak isteyen meslektafllar›m›z için ça¤r› niteli¤indedir. Dergimiz arma¤an say›lara baflka bir yöntemle yaz› talep etmemektedir. 70. say›da buluflmak dile¤iyle... M. Öcal O⁄UZ Yay›n Yönetmeni http://www.millifolklor.com TÜRK‹YE’N‹N DO⁄U KARADEN‹Z KIYISINDA MAYIS YED‹S‹ BAYRAMI* “Seventh Of May” Festival At Black Sea Coast Of Turkey La Fête du Sept Mai au bord de la Mer Noire a l’est de la Turquie Prof. Dr. M. Öcal O⁄UZ** ABSTRACT What is the name of this festival? “May›s Yedisi” (seventh of May), “Su Bayram›” (Water festival), “Deniz Bayram›” (sea festival) or just “Yedi” (seven) as it is well-known in Turkey. This festival is commonly seen in every village or district of Ordu, Giresun and Trabzon regions. The name “seven” comes from the ancient Anatolian calendar which is called “Rumî Takvim”. Rumî Calendar is two weeks behind the current calendar. Because of this difference 7th of May corresponds 20th of May in the Gregorian calendar. Thus, the seventh of May festival usually celebrated in the 20th of May. Nearly in all of these regions, this festival is celebrated officially. Among them, Giresun, Beflikdüzü, Gölköy and Perflembe have already started to celebrate as an official festival of their region. And “the international festival of Giresun-Aksu” is the best known of all. (F: 1) Beside the official ceremonies, the natives of this area, gather periodically and organize the festival as a ritual of their cultural and traditional heritage, by themselves. The places of the festival are known for centuries, by the natives. It is like a common decision. As a characteristic of the ritual, these places have to be on the shore. When we look at the festivals attentively, it is easy to understand the importance of the water coast or especially the seashore for this ritual. Rituals in Giresun took place near the river Aksu delta. During the ritual the natives take a boat tours around the Giresun Island. The number of the tours has to be exactly seven. If there is no island near the ritual place, then people prefer to swim or sail. Answers for this can be found in legends or myths told in the region. Legends tell us that in the ancient times the Amazons used to live either in Samsun or in Giresun Island. They kidnap the young men and rape them, just for reproduction. After pregnancy the young men destined to die. And if the pregnancy ends with a “boy” baby, he has the same destiny with the father. The current seventh of May rituals are remainders of those ceremonies. There are three practical and very important beliefs during the ceremony of the festival: 1) Passing three times under “Sacayak” (a cooking stuff which has three feet to put a boiler on fire). There is a belief that if an infertile women passes three times under this Sacayak, they will have the baby. In Turkish culture, this stuff is the symbol of the hearth. And the hearth is a symbol of the family and children. Therefore, to pass under Sacayak means to increase fertility of the family and abundance. (F: 2-3) 2) Throwing stones to the water is the second essential practice of the ritual. People perform seven double and one single throwing to the lake, river or sea. During the stone throwing ceremony one says “my pain and my misfortune run in the sea” as a prayer. According to some scholars the meaning of this practice is either a remainder of the old Anti-Amozon rites or comes from the Turkish shamanism which had a stone worshiping. (F: 4-5) 3) To walk around the island or seaside: We see this practice in Giresun that people circles the island seven times. We can find this practice in other coast regions but, rounding the island can be seen mostly in Giresun. This is because the Giresun Island is unique in the region. If a person circles the Giresun Island -seven times- by boat, God accepts his wish unless he or she keeps his wish as a secret. (F: 6), (F: 7) * ** Makaledeki bilgi ve belgeler, yazar›n gözlem ve derlemelerine, internetteki arama motorlar›ndan yap›lan “May›s Yedisi” sorgulamalar›na ve M. Öcal O¤uz-Seval Kas›mo¤lu’nun editörlü¤ünü yapt›¤› “Türkiye’de 2005 Y›l›nda Yaflayan Geleneksel Kutlamalar” (Gazi THBMER, Ankara 2005) adl› eserdeki Güzzade Dikero¤lu, F. Jale Gül Göncüler, Bihter Yavuzdo¤an, Cavit fiahin ve Banu Babal›k’a ait makalelere dayanmaktad›r. Yaz›n›n ‹ngilizce çevirisi Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora ö¤rencisi Evrim Ölçer Özünel, Frans›zc› metnin redaksiyonu ise Tunus Kartaca Üniv. Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Fadhel Bechraoui taraf›ndan yap›lm›flt›r. G.Ü. Fen Ed. Fak. Türk Halkbilimi Bölümü Ö¤r. Üyesi. http://www.millifolklor.com 5 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Other practices of the seventh of May rituals: a) If a person drinks the tea of a forty different herb, he or she can stay healthy whole year. b) If one enjoys the day, the happiness will be with him whole year. c) If one gets into the sea with the right step he will be healthy whole year. d) If a person sacrifices a sheep near by the sea, God will accept his wishes. e) If the sick one takes a bath, in that water he will heal. f) If there is no sea near by the region one can obtain the water from seven different fountains. It will have the same effect. g) Seventh of May is the day, H›z›r who brings the summer to the ground and Ilyas who brings the summer to sea, comes together. The preparation for the seventh of May begins days before the festival. But, women prepare traditional foods last night. (F: 8) Between young men and women some competitions are made: a) Greasy stick game, for the young men (F: 9) b) Women sing traditional songs called “Atma Türkü”, to beat each other. c) Performance of the traditional folk theatre like, “Deve Oyunu,” Bak›r Dövme “,” Arap Oyunu “,” Kalayc› “,”‹¤ne “,” De¤irmenci “etc. d) Performance of the some regional folk dances like, “Ordu Karfl›lamas›”, “Halay”, “Horon” etc. e) Traditional greasy wrestling races. f) Rope pulling game between boys and girls. g) Putting thread to the needle game. h) Kite flying. When we consider the day for the ritual, it is obvious to see the joy of the spring behind it. In Turkish shamanic mythology the winter and spring symbolizes the death and the life. In the North hemisphere most cultures celebrates the spring as the first day of the year. Therefore, the first day of the year is hope, salvation, blessing and joy. The importance of this festival is because that it is the rebirth for both men and the nature. This natural event transforms differently in every culture. For instance in Turkish culture the rituals like Nevruz (21st of March), “H›d›rellez” (6th of May) and, “Sabantoy/Habantoy” (10th of June) are the celebration of the New Year. Every culture accepts one day as the first day of the year, according to its climate and geographical location. We can think that all rituals in the North hemisphere that celebrated in the fist half of the year is related with the primitive rituals of offspring, rebirth of the nature and sacrifice. The “H›z›r” and the “‹lyas” motives in the “seventh of May” rituals are related with the well known H›d›rellez cult, among Asian and Balkan Turks. It is also the first day of New Year in mythological and traditional calendar. We can also find the same tradition in “Nevruz” celebrations (21st of March). It is also the celebration of the first day of the year, rebirth of the nature. Giresun-Aksu “7th of May” rituals became an official festival in 1970 and now its known and recognized internationally with the efforts of both natives and the administrators. However, in 2000 there occurred a disaster during the celebrations in Beflikdüzü (a sub-prefecture of Trabzon), killing 38 people in a boat trip. Ironically this incident increased the popularity of the festival among Turkish people and media. Recently, certain prefectures, sub-prefectures and municipalities focused their efforts to organize the practices of the festival, so that participants do not become victims of similar disasters. After 5 years, considering the administrative interference and positive improvements which were made to safeguard this beautiful tradition within the people of the area, is not sufficient. It is necessary to encourage people, the system of education and the media so that the respect increases among people on the intangible cultural heritage. Certain journalists and branches of media believe that the festival of the seven of May is out of modernity, and these critics are strengthened after the catastrophe of Beflikdüzü. However, it shall be understood that what is meant by “modernity” with such insights endanger the multi-dimensional cultural environment. Thanks to UNESCO for the convention of the intangible cultural heritage which was signed in 2003. RÉSUMÉ Cette fête est connue en turc sous le nom May›s Yedisi (m-à-m: le sept mai), mais elle a encore d’autres noms comme Su Bayram› (m-à-m: la fête de l’eau), ou Deniz Bayram› (m-à-m: la fête de mer) ou tout simplement Yedi (m-à-m: sept) au sein de la population autochtone. Elle est célébrée sur le terrain de trois préfectures: Ordu, Giresun et Trabzon, donc dans toutes les sous-préfectures et tous les villages de ces provinces. Le septviens de l’ancien calendrier anatolien appelé Rumi Takvim (le calendrier anatolien). La conversion de la date au calendrier actuel, comptera deux semaines en plus. Dans ce cas, au sept mai correspondra le vingt mai, selon le calendrier grégorien. C’est pour cette raison 6 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 que la fête du sept mai est paradoxalement célébrée le vingt mai. Toutes les préfectures et les maires de la région s’apprêtent pour fêter officiellement le «sept mai». Certaines d’entre elles comme Giresun, Beflikdüzü, Gölköy et Perflembe ont déjà commencé les célébrations sous le chef du « Festival national ou international du sept mai», considéré comme une fête officielle de leurs villes. Le «Festival international de Giresun-Aksu» est très connu parmi les festivals du sept mai. (F: 1) A côté de la cérémonie officielle, la population de la région organise la fête, selon ses propres traditions et rituels. Les lieux de la fête sont connus par cœur depuis des siècles, par les gens de la région, comme une manifestation commune. C’est bien au bord de la mer où se jette le fleuve, ou sur le rivage d’un fleuve, ou au bord d’un lac. Un simple regard sur les rituels du sept mai, aidera à comprendre l’importance du bord de l’eau et de la mer. Tous les rituels ont lieu au bord de la mer où le fleuve d’Aksu coule à Giresun. Les habitants de la ville font une promenade en mer, tournant sept fois par bateau autour de l’île de Giresun. Les habitants des autres villes font des balades en mer par bateau, ou bien se mettent à nager dans l’eau. Certaines personnes de la région, expliquer ces rites, avancent une légende anatolienne très ancienne: Les Amazones vivent à Samsun (une ville au bord de la Mer Noire du Centre) ou à l’île de Giresun. Elles attrapent les jeunes hommes de la région, se trouvant au bord de la mer ou dans la mer, pour faire l’amour avec eux. Elles les tuent après avoir obtenu la grossesse. Les rites actuels du sept mai sont des vestiges des cérémonies des femmes de la région qui veulent protéger leurs maris contre les amazones. Trois pratiques et croyances populaires très importantes apparaissent pendant la cérémonie de la fête: 1) Passer trois fois par-dessous un «Sacayak» (un appareil qui a trois pieds pour mettre une chaudière sur le feu). Les gens de la région croient que les femmes stériles qui le font, auront le bébé. Dans la culture turque, cet appareil est le symbole du foyer, et le foyer est à son tour le symbole de la famille et des enfants. Donc, passer par-dessous cet appareil est un symbole de l’accroissement de la population de la famille et de l’abondance. (F: 2-3) 2) Jeter des pierres, sept doubles et une seule, dans le lac ou dans le fleuve, c’est la deuxième pratique essentielle au cours de la fête. Les gens qui viennent au bord de la mer disent: «Que ma douleur et mon malheur coule dans la mer». Cette pratique, selon certains chercheurs de la région, est un vestige des rites que femmes anciennes célébraient pour protéger leurs maris contre les amazones. Les autres chercheurs disent que cette pratique vient du chamanisme turc qui avait un culte de la pierre. (F: 4-5) 3) Faire une promenade en mer et tourner autour de l’île de Giresun sept fois: Nous pouvons trouver la pratique de la promenade partout au bord de la mer, mais, tourner sept fois autour de l’île de Giresun est une pratique propre à Giresun. Cette île est en effet la seule dans la région. Le centre de la fête du sept mai est bien Giresun selon les habitants de la région. Si une personne tourne sept fois en bateau autour l’île, Dieu accepte son désir à condition qu’elle ne prononce pas son désir à haute voix. (F: 6),(F: 7) Les autres pratiques du sept mai: a) Si une personne prépare et boit un verre de thé utilisant les feuilles ou les fleurs des quarante plantés qui existent dans la région en sept mai, elle sera en bonne santé toute l’année. b) Il fait se promener à la campagne le sept mai pour être heureux toute l’année. c) Si une personne entre dans la mer ce jour-là, utilisant le pied droit, elle sera en bonne santé toute l’année. d) Si une personne sacrifie un mouton au bord de la mer, Dieu l’acceptera selon la croyance populaire. e) Si une personne se baigne dans la mer où le fleuve coule, à l’aube du sept mai, elle sera en bonne santé toute l’année. f) Si une personne est loin de la mer, elle peut obtenir de l’eau dans sept fontaines, ce sera pareil comme l’eau de la mer où le fleuve coule, pour la santé g) H›z›r (amenant l’été sur le sol) et ‹lyas (amenant l’été dans la mer) se rejoignent au bord de la mer où le fleuve coule, pour amener l’été sur la terre. H›z›r et ‹lyas se rejoignent le sept mai de chaque année, selon la croyance populaire de la région. La préparation du sept mai commence quelques jours avant le jour même de la fête. Mais, des nourritures sont préparées la veille du dernier jour, par les femmes. Tous les repas sont traditionnels. A lieu de la fête; Les gens s’adonnent aux danses traditionnelles et régionales. (F: 8) Les jeunes, les femmes et les hommes concourent parmi eux, pour obtenir le prix: a) Le jeu de la perche graisseuse, pour les jeunes hommes (F: 9) b) Les femmes chantent des chansons traditionnelles appeléesAtma Türkü pour obtenir le prix aussi. c) Les jeunes mettent en scène des pièces de théâtre traditionnel appelésDeve Oyunu, Bak›r Dövme, Arap Oyunu, Kalayc›, ‹¤ne, De¤irmenci, etc. http://www.millifolklor.com 7 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 d) Les jeunes montrent les exemples des danses traditionnelles de la région appelés Ordu Karfl›lamas›, Halay, Horon, etc. e) Les garçons et les hommes font la lutte graisseuse traditionnelle. f) Les garçons et les filles, faisant deux groupes, tirent le cordage pour obtenir le prix. g) Les enfants enfilent l’aiguille. h) Les enfants jouent au cerf-volant. Si on est à la recherche de la raison de toutes ces pratiques, on voit la joie du printemps. L’hiver et le printemps sont des symboles de la mort et de la vie d’après la mythologie chamaniques turque. On sait que cet esprit est presque pareil dans certaines cultures qui ont les quatre saisons sur l’hémisphère du Nord. La nature ressuscite chaque année au printemps, grâce à Dieu, après la mort de l’automne dernier. Donc, il faut se réjouir, il faut prier, selon les gens qui fêtent le retour du printemps sur la terre. La signification de la fête du sept mai est la joie à l’occasion de la renaissance de la nature et des hommes. Le jour du sept mai est un jour de la renaissance de la nature d’après la croyance populaire dans la région. Cette croyance vient de la mythologie turque. Le Nevruz(21 Mars), le H›drellez (6 Mai), le Sabantoy/Habantoy (10 Juin) sont de premier jour du nouvel an dans les différentes mythologies chez les Turcs. Chaque région désigne un jour comme le premier jour du nouvel an, en fonction du climat et de la situation géographique. Le premier jour du nouvel an est ce jour, d’après les pratiques de la population de la Mer Noire de l’Est. Le Nevruz et le H›drellez sont très connus chez les Turcs anatoliens, asiatiques et balkaniques comme le premier jour du nouvel an dans le calendrier mythologique et traditionnel. On peut trouver chaque année les célébrations du Nevruz (en 21 Mars) et de H›drellez (le 6 Mai) en Turquie qui portent les mêmes rites et pratiques avec la fête du sept mai. H›z›r et ‹lyas sont des personnages mythologiques et islamiques qui jouent un grand rôle pour amener le printemps sur la terre dans la fête de Nevruz (‹lyas n’existe pas dans cette fête) et celle de H›drellez (c’est-à-dire, H›z›r et ‹lyas). Le peuple et les administrateurs veulent perpétuer la pratique de cette fête. Ils veulent la faire connaître au niveau national et international. La Turquie est bien connucette fête, après la catastrophe qui a coûté la vie du trente vingt personnes à Beflikdüzü (une sous-préfecture de Trabzon) pendant la promenade dans la mer en 2000. Certains préfectures, sous-préfectures et municipalités ont commencé à organiser toutes les pratiques de la fête, après cette catastrophe. En somme, les bonnes choses qui ont été faites pour sauvegarder cette tradition au sein du peuple de la région par les administrateurs, ne sont pas suffisantes. Il faut encourager le peuple, le système éducatif et les media à mieux considérer le patrimoine culturel immatériel. Certains auteurs de media ont dit que la fête du sept mai était hors de la modernité, après la catastrophe de Beflikdüzü. Il faut maintenant savoir que l’esprit de la modernité est à côté de la culture en danger, selon la convention de la sauvegarde du patrimoine culturel immatériel qui a été signée à l’UNESCO, en 17 Octobre 2003. Gelene¤i sürdüren bölge halk› aras›nda “May›s Yedisi”, “Su Bayram›”, “Deniz Bayram›” veya k›saca “Yedi” olarak bilinen bu bayram, Türkiye’nin Do¤u Karadeniz Bölgesinde yer alan Ordu, Giresun ve Trabzon ilerinde karfl›m›za ç›kmaktad›r. “May›s Yedisi” veya “Yedi” adlar›, kutlaman›n tarihinin Anadolu’da yayg›n olarak kullan›lan Rumi takvime göre 7 May›sa denk gelmesi nedeniyle verilmifltir. Bu tarih Miladi takvime göre 20 May›st›r. Baflta Giresun il merkezi olmak üzere bölgedeki birçok kentin valili¤i veya belediyesi, bu kutlamay› resmî takvimlerine alm›fl ve “Festival”, “fienlik” gibi adlarla uluslar aras› hale getirmifltir. Bunlar aras›nda, Uluslar 8 Aras› Karadeniz Giresun Aksu Festivali en çok tan›nan›d›r: Belediye ve Valiliklerin bu bayrama daha merkezî ve resmî bir biçim verme çabalar›n›n yan›nda, geçmiflten günümüze yöre halk›, kendi köy, kasaba veya kentlerinde kendili¤inden toplanmakta ve May›s Yedisini kutlamaktad›rlar. Toplanma mekanlar›, yüzy›llard›r ayn› mekanlard›r. Bu mekanlar, kutlaman›n özelli¤ine uygun olarak su ile karan›n buluflma noktalar› olarak seçilmifltir. Deniz k›y›s›ndaki yerleflim yerlerinde bir ›rma¤›n denize döküldü¤ü yer, denize uzak yerleflimlerde ise bir göl k›y›s› veya ›rmak kenar› tercih edilmektedir. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 F: 1 Uluslar Aras› Giresun Aksu Festivali Aç›l›fl Töreni/ Opening ceremony of the international festival of Giresun-Aksu/ La cérémonie de l’ouverture du festival international de Giresun-Aksu F:2–3 May›s Yedisi töreninin ilk uygulamas› sacayaktan geçmedir. Sacayaktan üç kere geçilir/Passing under “Sacayak”: First important practice of the 7th of May rituals/ Passer trois fois par-dessous de «Sacayak»: La première pratique importante au sept mai http://www.millifolklor.com 9 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 May›s yedisinde uygulanan ritüellere bak›ld›¤›nda, su k›y›s›n›n, özellikle denizin bu bayramdaki yeri anlafl›lmaktad›r. Giresun il merkezindeki kutlamalar Aksu ›rma¤›n›n denize döküldü¤ü yerde yap›lmakta ve Giresun adas›n›n etraf› teknelerle dolafl›lmaktad›r. Adas› olmayan di¤er yerleflimlerde ise, denize girmek veya teknelerle denize aç›lmak önem tafl›maktad›r. Bunlar›n neden yap›ld›¤› sorusuna halk aras›nda yaflayan kimi efsaneler cevap vermektedir. Bu efsanelerden biri flöyledir: Samsun’un Amazon köyünde, di¤er bir rivayete göre ise,Giresun’un karfl›s›nda yer alan küçük bir ada olan Giresun Adas›’nda yaflayan Amazonlar, bu bölgenin erkeklerini kaç›r›p cinsel iliflkiye giriyorlar onlardan gebe kald›ktan sonra bu erkekleri ve do¤urduklar› erkek çocuklar› öldürüyorlar. May›s Yedisinde yap›lan uygulamalar, yöre kad›nlar›n›n erkeklerini amazonlardan korumaya yönelik olarak yapt›klar› törenlerin kal›nt›lar›d›r. May›s Yedisi törenlerinde herkes taraf›ndan yap›lmas› gerekti¤ine inan›lan üç önemli uygulama bulunmaktad›r: 1) Sacayaktan Geçme: Bilindi¤i üzere, “Sacayak” üç aya¤› olan ve atefl üzerinde kazan›n durmas›n› sa¤layan demirden bir mutfak gerecidir. Çocu¤u olmayan kad›nlar›n üç kez sacayaktan geçmesi halinde çocuklar›n›n olaca¤›na inan›l›r. Sacayaktan geçenlerin kimseye söylemeden tuttuklar› dileklerin Tanr› taraf›ndan gerçeklefltirilece¤i düflünülür. Sacaya¤›, oca¤›n simgesidir. Buradaki sacayak, Türk kültürü de içinde olmak üzere birçok kültürdeki kutsal “atefl kültü” ile iliflkilidir. Di¤er yandan ateflin yand›¤› yerin ocak olmas› nedeniyle “ocak kültü” ile iliflkilidir. Bu yönüyle ocak, Türk kültüründe soyun devam›, döllenme, ço¤alma ve bereket simgesidir. 10 2) Denize Tafl Atma: “Derdim belam denize” denilerek yedi çift bir tek tafl at›l›r. Denizi tafllama prati¤inin Amazon kad›nlar›n› tafllama ritüelinin kal›nt›s› oldu¤u fleklindeki yorumlar yörede yaflamaktad›r. Kimi araflt›rmac›lar, bu uygulaman›n Türk flamanizmindeki tafllarla ilgili inançlara ba¤l› oldu¤unu savunmaktad›r. 3) Aday› Dolanma: Bu uygulama, May›s Yedisinin en görkemli flekilde yap›ld›¤› yer olan Girsun’da karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bölgenin tek adas› olan Giresun Adas›’n›n kuzey do¤usunda yer alan Hazma tafl› denilen uçurum, yedi kez dolan›l›rsa dileklerin kabul olaca¤›na inan›lmaktad›r. May›s Yedisinde gerçeklefltirilmesi gerekti¤ine inan›lan, sacayaktan geçme, denize tafl atma, Giresun adas›n› dolaflma veya denize girme ritüellerinin yan›nda flu uygulamalar ve halk inançlar› da bulunmaktad›r: a) May›s Yedisinde k›rk tür bitkiden çay yap›l›r ve içilirse bütün hastal›klara iyi gelir. b) K›rlarda koflmak, gülmek, e¤lenmek gerekir. Bu gün gülen e¤lenen y›l boyunca mutlu olur. c) Sa¤ ayakla denize girip yedi dalgadan geçen kifli, y›l boyunca hastalanmaz, evinden bereket, bolluk eksik olmaz. d) Göl veya deniz k›y›s›nda kesilen kurban kabul olur. e) Dere ile denizin birleflti¤i yerden seher vakti su almak ve bununla y›kanmak sevapt›r. Dualar okunarak bu suyla y›kanan hastalar kesinlikle iyileflir. f) Denize k›y›s› olmayan yerlerde yedi çeflmeden veya kaynaktan al›nan su da ayn› etkiye sahiptir. g) Yedi May›s, karalara yaz› getiren H›z›r ile, denizlere yaz› getiren ‹lyas’›n bir deniz k›y›s›nda bulufltuklar› gündür. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 F: 4-5 May›s Yedisi töreninde sacayaktan geçildikten sonra Aksu Deresi 7 çift 1 tek taflla tafllan›r/ People throw stones to the sea/ Les gens jettent des pierres dans la mer Yörede May›s Yedisi haz›rl›klar›, günler öncesinden bafllamakta ancak 19 May›s (Rumi takvime göre 6 May›s) günü yo¤unlaflmaktad›r. Bayram›n kutlanaca¤› mekana götürülecek yiyecek ve di¤er eflyalar, bir gün önceden haz›rlanmaktad›r. Bayram alan›nda yenen piknik yeme¤inde turflu kavurmas›, m›s›r ekme¤i, m›hlama, pancar sarmas› ve kirmit gibi geleneksel yemekler bir gün öncesinden haz›rlan›r. http://www.millifolklor.com Bayram yerlerinde: Çeflitli halk oyunlar› oynan›yor, Gençler, erkekler veya kad›nlar aras›nda kimi yar›flmalar yap›l›yor: a) Ya¤l› kaz›k oyunu b) Kad›nlar karfl›l›kl› olarak “atma türkü” adland›r›lan ve dörtlüklerden oluflan geleneksel fliirler söyleyerek birbirlerini yenmeye çal›fl›yorlar, 11 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 c) Deve oyunu, Bak›r dü¤me, Arap, Kalayc›, ‹¤ne, De¤irmenci, Sirkeci gibi adlar alan geleneksel halk tiyatrosu örneklerini sergilenmesi, d) Ordu karfl›lamas›, halay, horon gibi yöreye özgü geleneksel dans gösterileri, e) Geleneksel sporlardan biri olan ya¤l› gürefl, f) Halat çekme, g) ‹¤neden ip geçirme, h) Uçurtma uçurma gibi yar›flmalar düzenlenmektedir. May›s Yedisi’nde yaflayan inançlar, yap›lan uygulamalar, kutlama zaman› ile birlikte de¤erlendirildi¤inde, bu kutlaman›n özünü “bahar›n gelifli” ritüellerinin oluflturdu¤u anlafl›l›r. Kuzey yar›m kürede ocak ay›ndan bafllayarak temmuz ay›na kadar do¤an›n dirilifli, bahar›n gelifli ile ilgili birçok tören yap›lmaktad›r. Kimi kültürlerde do¤an›n dirilifl günü ayn› zamanda y›l›n ilk günüdür, takvimler buna göre düzenlenir. Y›l›n ilk günü, umuttur, beklentidir, kurtulufltur, berekettir. Çünkü uzun bir k›fltan sonra yaza geçilmifltir. Bu kutlanmaya de¤er bir mutluluktur, büyük bir sevinçtir. Bu do¤a olay›, zamanla dinlerin ve kültürlerin süzgecinden geçerek yeni biçimler alm›flt›r. Örne¤in Türkler aras›nda yaflayan Nevruz (21 Mart), H›drellez (6 May›s), Sabantoy (6 Haziran) gibi bayramlar farkl› iklimlere göre bahar›n geliflinin kutlanmas›d›r. Bu bayramlara eklenen din ve inançlar ise, bu do¤a olay›n›n kültürel olarak anlamland›r›lmas› ile ilgilidir. Kuzey yar›m kürede karfl›m›za ç›kan ve y›l›n ilk yar›s›nda icra edilen bütün bolluk, bereket, sa¤l›k, ço¤alma gibi motifler içeren kutsal gün ve bayramlar›n, do¤an›n dirilifli ile ilgili ilkel dönem mit ve ritüellerinden kaynakland›¤› düflünülmelidir. 12 May›s Yedisi’ndeki “H›z›r” ve “‹lyas” motifleri, Anadolu’da yayg›n olarak kutlanan “H›drellez” ile iliflkilidir. Geleneksel takvime göre 6 May›sta kutlanan bu günde, H›z›r’la ‹lyas’›n bir su k›y›s›nda buluflarak, dünyaya bolluk, bereket ve yaz getirdiklerine inan›lmaktad›r. Bu inan›fl May›s Yedisinde de karfl›m›za ç›kmaktad›r. May›s Yedisinin kutland›¤› mekan›n karayla denizin birleflti¤i yer olarak seçilmesi bu bak›mdan çok önemlidir. Bu bak›mdan May›s Yedisinin, H›drellezin Do¤u Karadeniz’deki görünümü oldu¤u bile söylenebilir. May›s Yedisinin H›drellezden iki hafta sonra yap›lmas›, büyük olas›l›kla bu bölgede yaz›n gelifli ile ilgili alg›lamalar nedeniyledir. Bütün bunlar ise May›s Yedisi’nin, kuzey yar›m kürede bahar›n geliflinin Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar Türkler aras›nda da kutlanan bahar›n gelifli ve dirilme ritüellerinin Do¤u Karadeniz’deki görünümü oldu¤unu göstermektedir. Yap›lan kutlama biçimlerine bak›l›rsa, yöre insan› ve yöneticiler, bu gelene¤in gelece¤e aktar›lmas› yönünde kararl› görünüyorlar. 1970’li y›llarda “Festival”e dönüflen Giresun-Aksu May›s Yedisi, bugünlerde uluslararas› hale gelmifltir. Di¤er yandan 2000 y›l›nda Trabzon’un Beflikdüzü ilçesinde May›s Yedisi kutlamalar› çerçevesinde denize aç›lan teknelerden ikisinin alabora olarak 38 kiflinin ölmesi, Türkiye’de bu gelene¤in daha yak›ndan tan›nmas›na neden olmufltur. Bu faciadan sonra, bölgedeki valilikler, kaymakaml›klar ve belediyeler, May›s Yedisi kutlamalar›n› “resmi”lefltirme çabas›na girmifllerdir. Yap›lan yay›nlar ve kurulan Internet siteleriyle May›s Yedisi, tan›t›lmaya ve yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 F:6 Giresun’da yöre halk› adan›n etraf›n› dolaflabilmek için Aksu Deresi’nin denize döküldü¤ü yerde toplan›r/ In order to take a tour in the island people gather at the seaside, where the Aksu river runs/ Les gens se réunissent au bord de la mer où le fleuve d’Aksu coule, pour faire la promenade autour de l’île de Giresun F:7 Adan›n etraf›n› yedi kez dolanmak isteyenler teknelere biniyor/ People taking the boats for the tour/ Les gens montent dans les bateaux pour la promenade Aday› dolan›rlar/ Arrival to the Island/ Ils sont de retour de l’île May›s Yedisinde yüzenler y›l boyunca sa¤l›kl› olur, büyüden ve nazardan korunur/ It is believed that if one swims in the seventh of May, he could avoid himself from the evil eye and bad spell/ ll faut nager le sept mai, pour s’assurer la protection, pour toute l’année, contre le magie et le mauvais œil http://www.millifolklor.com 13 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 F: 8: Giresun-Aksu Festivaline bir halk oyunlar› ekibi/The official festival of Giresun, a team of the folk dance/ Le festival officiel de Giresun, une équipe de danse traditionnelle F:9 May›s Yedisi’nde Yap›lan Yar›flmalardan Ya¤l› Kaz›k Oyunu/ Greasy stick game, for the young men/ Le jeu de la perche graisseuse, pour les jeunes hommes Beflikdüzü facias›ndan sonra kimi köfle yazarlar›, May›s Yedisi’nin ça¤d›fl› oldu¤unu ve yasaklanmas› gerekti¤ini söylemifllerdir. Ritüellerin toplusal yap›lar için ne derece önemli oldu¤unu bilmeyen bu yazarlar›n büyük bir cehalet örne¤i olan yorumlar›n›n iyi niyetli oldu¤unu düflünsek bile, uluslararas› öngörüden ve ça¤dafl kültür tüketim yaklafl›mlar›ndan uzak oldu¤u kesindir. Baflta May›s Yedisi gibi son derece özgün geleneksel kutlamalar olmak üzere, tehlike alt›ndaki kültürel miras›n korunmas›, uluslararas› toplumun UNESCO çat›s› alt›nda ald›¤› kararlara dayanmaktad›r. 14 Baflta yöneticiler olmak üzere, halk›n, medyan›n ve e¤itim kurumlar›n›n UNESCO’da 2003 y›l›nda kabul edilen “Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi”nin ruhunu kavramalar› ve e¤er insanl›¤›n gelecekte tek kültürlü bir topluma dönüflmesini istemiyorlarsa bu ça¤dafl yaklafl›ma kulak vermeleri ve May›s Yedisi gibi geleneksel kültür de¤erlerinin ça¤dafl kentin kültür üretim ve tüketim biçimlerinin içinde kendilerini ifade etmelerine zemin ve imkan haz›rlamalar› gerekmektedir. http://www.millifolklor.com YEN‹/LENMEK VE NEVRUZ To be renewed/refreshed and Nauruz Doç.Dr. Nebi ÖZDEM‹R* ÖZET Bu makalede, Türk dünyas›n›n ortakl›klar›ndan biri olan Nevruz’un, toplum ve birey aç›s›ndan, sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal yaflamdaki yenileyici ifllevi, örnek uygulamalardan da yararlan›larak belirlenmekte, aç›klanmakta ve yorumlanmaktad›r. Yine bireysel sa¤l›k aç›s›ndan, do¤ada, do¤al unsurlarla ve do¤al olarak yenilenme ba¤lam›nda Nevruz’un önemi vurgulanmaktad›r. Anahtar Kelimeler Yenilenme, Nevruz, kültürel de¤iflim. ABSTRACT Nauruz which is renewing, refreshing in nature with natural things is one of the Turkish World’s common values. In this study, it is aimed to clarify and interpret the function of Nauruz in renewing socio-cultural, economic and political fields of Turkish society. Moreover, it is brought up the function of Nauruz in terms of the individuals’ health. Key Words To be renewed, Nauruz and cultural changes. Girifl: Yeni ve Yenilenme Olgusu: “Yaflam›n gizemli, büyülü sözcü¤ü: Yeni/lenme” Yaflam bir anlamda “yeninin üzerine kuruludur ve yeniden beslenmektedir”. Yaflamdaki dinamizm, yeniyle ortaya ç›kar. Çünkü do¤adaki düzen, yenilenme üzerine kuruludur. “Yeni ya da yenileflme”, ça¤›m›zda adeta sektörleflmifltir. Eril söylem bu sektörün hedef kitlesinin, genellikle kad›nlar oldu¤unu belirtir. Bu söyleme göre, kad›nlar küçük, erkekler ise büyük çapl› de¤iflmelerin, yeniliklerin peflindedirler. Kad›nlar›n ise, gündelik ve biçimsel alanlarda hep yeniliklerin peflinde olmalar›na karfl›n, gerçekte statükoyu savunduklar› ileri sürülür. Erkekler, anlamsal alanda ve daha çok yaflam› kökten de¤ifltiren yeniliklerin peflinde olduklar› söylenir. Bütün sektörler, yeni ve yenilenme ideolojisi üzerine kurgulan›r ve iflletilir. Yaflamda “yeni yoksa, dinamizm de yok- tur”, aç›kças› tad da yoktur. ‹nsano¤lu hep yeninin ve dolay›s›yla yenilenmenin peflindedir. Bu durum, yaflam›n gizemli yanlar›ndan biridir. Yenilenme olgusu, bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, reklam, moda gibi bu gün yaflam›n pek çok alan›n›n ve bilim dal›n›n ilgilendi¤i bir konudur. ”Yeni üsluplar, yeni fikir ak›mlar›, yeni tarzlar, yeni icat ve ürünler, yeni yöntem ve yaklafl›mlar, yeni dönem, yeni düzen, yeni zaman, yeni Türkiye, yeni Avrupa...”, hep bu dönüflümü vurgulamaktad›r. Birey ve toplum, “yeni temelinde yeniden gerçekleflme, yenilenerek yeni bir döneme girme” amac›ndad›r. “Eskinin, eskimiflli¤in, yafllanm›fll›¤›n” karfl›s›nda aktif anlam ve ça¤r›fl›mlar›yla “yenilenme” olgusu, dimdik ayakta durmaktad›r. “Yeni bir ev, yeni bir otomobil, yeni bir giysi, yeni ülke, yeni bir dil, yeni bir tatil, yeni bir hayat, yeni bir ...” ile bafllayan her cümle, bireyi de¤ifltirir, farkl› bir dünyaya götürür. Yaflam, eskinin temeli * Hacettepe Üniversitesi, Türk Halkbilimi Ö¤retim Üyesi. http://www.millifolklor.com 15 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 üzerine kurulur ancak, yenilenmeyle geliflir ve ilerler. Gelecek, yeninin ve yenilenmenin üzerine kurulur. Asl›nda her eskinin, bir yeni oldu¤u unutulmamal›d›r. Di¤er bir ifadeyle her yeni, gelece¤in eskisidir. Yeni gelince, var olan eskir. Çok kere eski yafllananlar›n, yeni de gelecekte yaflayanlar›n, yafllanmay›p yafl kazananlar›nd›r. Yeni ve yenilenme” sözcükleri, hemen hemen bütün insanlar›n içinde, farkl› anlamlar ça¤r›flt›rsa da, genelde “canlanma”y› ifade eder. Bireysel ve toplumsal olarak insanl›k “yeninin ve yenilenmenin peflindedir”. Daha çok da, ayd›nlar›n yenilenmenin peflinde olduklar› belirtilir. Ancak onlar(bilim adamlar›, devlet adamlar›, gazeteciler, siyasetçiler, bürokratlar vb.) bu yeni/lenme fikirlerini, var olan yap›ya, sisteme borçludurlar. Bu bir bak›ma, eskinin üzerinde yeninin üretilmesidir. En az›ndan yeni olgusunun ortaya at›labilmesi için eskiye ihtiyaç vard›r. Genelde de yukar›dan afla¤›ya do¤ru bir yenilenme hareketinin ortaya ç›kt›¤› vurgulan›r. Özetle küresel, ulusal ve yöresel; toplumsal, bireysel, hangi ölçekte olursa olsun, “yeni ve yenileflme” herkesi kendi büyülü dünyas›na çeker. Birey ve toplum o büyülü dünyada oluflturulur, biçimlendirilir, de¤ifltirilir. Yeni, çok kere hayallerden beslenir. Yeni ve yenilenme olgusu, bir süreci ifade eder. Örne¤in Türk toplumu, yaklafl›k iki as›rd›r, kavram biraz eskise de, “Yenileflme” hamleleriyle u¤raflmaktad›r. Hele son günlerde bu yan› daha da depreflmifl haldedir. Dünyada çok az toplum, Türkler kadar yenileflme tutkunudur. Bu gün bireysel geliflim ve bak›m konular›nda uzmanlaflm›fl bireylerden ve bunlar›n sunduklar› çeflitli yenilefltirici hizmetlerden oluflan, ba¤›ms›z ve h›zla geliflen bir sektör bulunmaktad›r. Bu sektör, sürekli yeninin üretimi ve sunumu temelinde faaliyetlerini yürütür. Yenileflme sektöründe, “modac›, estetik 16 doktoru, güzel konuflma uzman›, ruh bilimci, e¤lence uzmanlar›, imaj yarat›c›lar, diyetisyenler, masajc›lar, makyajc›lar, kondisyonerler vb.”bireyin yenilenmesini sa¤lamaya çal›fl›rlar. Eskimenin önüne geçilmesi dahi, yenilenmenin farkl› ifadesi olarak kabul edilebilir. Nitekim“anti-aging(yafllanma karfl›t›) ve meditasyon(yoga, müzik kasetleri vb.) seanslar›, kürler, spor ekzersizleri, imaj yarat›m teknikleri, müzik, dans, güzel ve etkili konuflma ve davranma kurslar›, akapuntur ve botaks uygulamalar›, ozon tedavisi, kök hücre araflt›rmalar›, psikolojik dan›flma, makyaj ve bak›m hizmetleri, bio g›dalar temelindeki diyetler, estetik cerrahi yöntemleri” gibi pek çok olguyla, günümüz insan›n›n “yenilenme ya da eskimeme” arzular›n› giderilmeye çal›fl›lmaktad›r. Bazen de, insan haf›zas›n›n yetersizli¤inden ve kaç›n›lmaz nesil de¤ifliklerinden yararlan›larak eski, t›pk› giyim- kuflam modas›nda oldu¤u gibi, yeni olarak sunulur. Di¤er bir deyiflle birey ve toplum, yenilenme yan›lsamas› içine sokulur. Buna karfl›n do¤adaki do¤al güzellik, tekrarlar temelinde yok olufl ve yeniden var olufl sürecinde ortaya ç›kar. Mutlak güzellik, bu süreçte ortaya ç›kar. ‹nsano¤lunun bütün çabas›na ra¤men, yok olufl kaç›n›lmazd›r. Di¤erleri, yan›lsama çabalar›ndan ibarettir. Do¤adan uzaklaflanlar›n bütün bu gizleme/yan›lsama gayretlerinin yan›nda, do¤ayla iliflkileri bir flekilde devam edenler için, do¤adaki de¤iflmeleri taklit ederek, do¤al dönüflüm unsurlar›ndan yararlanarak “yenilenme” söz konusudur. Do¤a, yenilenme sürecinde canl›lara ve de dolay›s›yla insanlara yaflamalar› için gerekli bolluk ve bereketi sunar. Do¤an›n kendini yenilemesi, insano¤lu taraf›ndan bolluk ve bereketin, yeflilli¤in, canl›l›¤›n geri gelmesi fleklinde alg›lan›r. ‹nsano¤lu, yaflam›ndaki her de¤iflmeyi, törenle karfl›lar. Olumlu de¤iflmeler ise, toplu e¤lencelerle kutlan›r. Do¤a http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ile iliflkileri devam eden topluluklar, tabiattaki dönüflümleri dikkatle gözler, bolluk ve bereketin bafllad›¤› mevsim olan bahar›n geliflini de, yine onun kuca¤›nda sevinçle karfl›lar. Kürler, do¤al diyetler, moda gibi bireysel yenilenme çabalar›n›n yan›nda, Nevruz örne¤inde oldu¤u gibi, toplu yenilenme etkinlikleri de bulunmaktad›r. Nevruz, insano¤lunun do¤adaki canlanmaya paralel olarak, topluca yenilenme törenidir. Geçmifl dönemlerde yenilenme törenleri, toplu ve e¤lence-inanç kar›fl›m› ritüellerle gerçeklefltirilmifltir. Kitle kültürünün ve bireyselleflmenin egemen oldu¤u bu gün ise, geleneksel çalg›lar›n yerini müzik setleri, wolkmenler, step dans› seanslar›, yürüyüfl bandlar›, solaryum kabinleri, estetik cerrahi uygulamalar›, bak›m araç ve yöntemleri alm›flt›r. Yerleflik yaflama geçifl, kentleflme ve kent tutsakl›¤›n›n pekiflmesi, sanayileflme, modernite, kitleselleflme, iflbölümünün geliflmesi, ifl yaflam›, e¤itim vb.etkenler, insan›n do¤adan uzaklaflmas›na neden olmufltur. (Toprak) Anas›ndan ayr›larak öksüzleflen/ yoksunlaflan insan, gündelik yaflam›ndaki bunca olanaklara/rahatl›¤a, kolaylaflmaya karfl›n, mutlu olamamaktad›r. Kent tutsaklar›, tek düze flehir yaflam›n›n verdi¤i ac›larla, doyumsuzluk sarmal›nda yok olmaktad›r. Ça¤ o hale gelmifltir ki, kent merkezindeki parkta do¤adaki hareketlere, seslere, görüntülere kendini kapt›rarak kendinden geçerek yenilenmeye çal›flanlar, ço¤unluk taraf›ndan garip karfl›lan›r hale gelmifltir. Bir dönem, yaflam›n her alan›nda yapay ürünler moda olmufltur. Yaflam ve dolay›s›yla kaç›n›lmaz yenilenme olgusu, her türlü do¤all›¤›n› yitirip teknolojileflmifl, sektörleflmifl, bireyselleflmifl, yapaylaflm›fl ve sahteleflmifltir. Bu yenilenme yan›lsamas›n›n fark›na varanlar, yeniden do¤aya yönelmekte gecikmemifllerdir. Dolay›s›yla 21. as›r insan› ve toplumu, do¤a toplumu olacakt›r. Nitekim son dönemde sanayi ürünü http://www.millifolklor.com g›da, kumafl ve yöntemlerin, teknolojik yenilenme yöntem ve araçlar›n›n yerini do¤allar› almaya bafllam›flt›r. Bu, do¤an›n insanl›k taraf›ndan yeniden keflfidir. Do¤al yöntemler ve araçlarla, do¤adaki gibi, do¤al dönüflümlerle bar›fl›k ve uyumlu olarak yaflamak hedeflenmektedir. “Çevrecilik, çevre bilinci, çevre savunucular› ve eylemcileri, dernekleri, vak›flar›, bilimi, do¤a turizmi, çevre fonlar› ve projeleri, do¤al beslenme, do¤al ürünler” vb. ortaya ç›km›flt›r. “Do¤ayla mücadelenin yerini, do¤ayla bar›fl›k uzlafl› ve uyum içinde yaflama”, insanl›¤›n yeni yaflam ideolojisi haline gelmifltir. Bu geliflmede, do¤al afetlerin, y›k›c›l›¤›n›n ve zararlar›n›n insanl›¤›n alg›lama ölçülerini aflan boyutlarda olmas› da etkili olmufltur. Koca ormanlar› gözünü k›rpmadan yok eden insano¤lu, bir çi¤dem/Nevruz çiçe¤inin açmas›n› kutlayacak kadar duyarl› hale gelmifltir. ‹nsanl›k, en büyük hazinenin içinde yaflad›¤› do¤a oldu¤unun bilincine varm›flt›r. Özetle, do¤a yeniden ve hiç etkisini yitirmeyecek nitelikte moda haline gelmifltir. Özetle “do¤a, sonsuz modad›r”. Bu nedenle de H›z›r Cemi, Yumurta Bayram›, Mart Bozumu,17’ler Bayram›, Kardefllik Kurban›, Musahiplik fienli¤i, Nevruz, H›drellez, E¤rilce, Köme fienli¤i, May›z Yedisi, Yörük fiöleni, Yayla fienli¤i, Çi¤dem Pilav›, Ba¤ Bozumu, Hasat fiöleni gibi(O¤uz ve Kas›mo¤lu 2005), do¤al dönüflümle ilgili kültürel kutlamalar, yeniden moda haline gelmekle kalmayacak, bunlara yenileri eklenecektir. Belki de yak›n gelecekte, Anadolu’nun bir köyündeki as›rl›k ç›nar a¤ac› için her y›l, yafl günü partileri düzenlenecek, ya da bu ç›nar a¤ac›nda yaflayan sincap ailesine yeni bir yavrunun kat›lmas› kutlanacakt›r. Do¤ada, do¤al yöntemlerle ve araçlarla, besinlerle do¤al olarak yenilenme, gelece¤in insan ve toplumunun temel amac› olacakt›r. Belki de insanl›k bu flekilde sonsuz bar›fl› ve mutlulu¤u yakalayabilecektir. 21. 17 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 as›r kültür ve do¤a yüzy›l› olacakt›r. K›zg›nl›k, sald›rganl›k, yok edicilik ve fliddetin yerini, sonsuz dinginlik alacakt›r. ‹nsanl›k, yapay kamusal yan›lsama dünyas›n›n stres yarat›c› aktörlerinin elinden kurtulup kendisiyle olman›n hazz›n› tadabilecektir. Bu tür ortamlarda Nevruz gibi faaliyetler, “kültürel kirlenme” ad›n› verdi¤imiz her türlü siyasal ve ideolojik sapt›rmalardan ar›nd›r›l›p gerçek anlam›yla kutlanmaya devam edecektir. Çünkü bütün kültür unsurlar›, paylafl›lmak amac›yla yarat›lmaktad›r. Paylaflma, insano¤lunun birlikteli¤i pekifltirici, birlefltirici en olumlu etkinliklerinin bafl›nda gelmektedir. Ç›lg›n afl›k, ama kötü flairlerin gece yar›s› yazd›klar› fliirler de, topluca yenen keflkek yemekleri de paylafl›lmak, dahas› yörenin ve ülkenin ortak kültür unsuru olmalar› için yarat›lmaktad›r. Ortak kültür unsurlar› da, milleti var eder. Birey, dolay›s›yla millet, milli kültürü, milli kültür de milleti ve bireyi yarat›r. Birey ve toplum, millet olma bilincine kendi yaratt›¤›, H›drellez, 29 Ekim Cumhuriyet Bayram›, Kurban Bayram› gibi kültür ortamlar›nda var›r. Nitekim Türk milleti, bu tür ulusal kültür ba¤lamlar›ndan da yararlanarak, özgün yarat›lardan oluflan ortak kültür ve tarih hazinesinden beslenerek sadece geçmifli de¤il, gelece¤i de biçimlendirme ve yönetme gücüne sahip olur. Türk milleti ve Türk kültürü, Akdeniz, ‹slam, Avrasya, Do¤u, Orta Do¤u, Kuzay Afrika ve de Bat› dünyas›ndaki kültür ve medeniyetleri etkilemifl ve etkilemeye de devam etmektedir. Yine son dönemde üyesi olmaya çal›flt›¤›m›z ve dura¤anl›k, dolay›s›yla da gerileme dönemindeki Bat› dünyas›n› dönüfltürecek, canland›racak millet ve kültürlerin baç›nda da Türk milleti ve Türk kültürü gelecektir. Nevruz ve Yeni/lenme: Ritüeller ve gelenekler bileflkesi olan Nevruz, yenilenen do¤ayla ilgili bir bayramd›r. Ritüelin temel amac› bolluk 18 ve bereketin sa¤lanmas›d›r. Bu da ancak, “yenilenme” ile gerçekleflebilir. Yenilenme, do¤al ve insani alanda, “tekrar”, eskinin yeniden, yeni olarak gelmesidir. Bu daha çok diflil alandaki bir yenilenmeyi ifade eder. Tanr›, yenilenme sihrini, diflil varl›klara vermifltir. Bu yenilenme ya da tekrar adl› süreçte erilli¤in ifllevi olsa da, as›l olan diflilliktir. Nitekim, ritüellerin pek ço¤u erkeklerce düzenlense de, diflil dünya ile ilgilidir. Yenilememe, eril fliddetin gizli nedenlerinden biri olabilir. Bu yüzden yaflamdaki bütün eril varl›klar, streslidir, sürekli sahte ve geçici yenilenme yan›lsamalar› içinde yaflamak ister. Eril olan gökyüzü daima(daima atad›r) hareketli, sorunlu, fliddetli, sald›rgan, kat›, haflin, yok edicidir. Buna karfl›l›k diflil yeryüzü/toprak ise uyumlu, sakin, sevecen, affedici, koruyucu, besleyici, üretken ve anaçt›r. Bununla birlikte yeryüzü, yani toprak (anad›r) içerdi¤i tohumlar›n›n yeflermesi, dahas› yenilenme döngüsünü yaratabilmek için, gö¤ün suyuna ihtiyac› vard›r. Bu suyu ald›ktan sonra, yeflermeye, canlanmaya, güzelleflmeye bafllar, eril gökyüzüne ise toprak anaya uymak düfler. Güzelleflme, canlanma, yenilenme, diflil varl›klara ait kavramlard›r. Neden eril varl›klar(erkekler) bu amaçlara sahip de¤ildir? Bu amaçlar›n peflinde koflulmas›, eril dünya oldu¤u kadar, diflil dünya taraf›ndan da hofl karfl›lanmaz. Eril gökyüzü, ilahi düzen gere¤i daima, diflil, yani toprak anan›n hizmetindedir. Eril gök, sözde eser, gürler, flimflekler çakar, sonuçta daima sakin, dingin, olan Toprak Ana’n›n dedi¤i olur. Özetle do¤ada, toprak anan›n dedi¤i olur, eril gökyüzünün iktidar› sözde kal›r. Do¤adaki güzelli¤in, zenginli¤in, bereketin sa¤lanmas›nda bunca katk›s›na ra¤men, gö¤ün ad› pek an›lmaz. Buna karfl›l›k, ne zaman toprak anada sorun ç›ksa (örnek kurakl›k, sel bask›nlar›), hemen gök baba hat›rlan›r ve çok kere de o suçlu bulunur. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Nevruz’un temelini “yeni ve yenilenme” oluflturur. Nevruz, do¤ada, do¤al olarak, do¤al unsurlarla ve do¤ayla birlikte yenilenmedir. Bu do¤al ideoloji, kültürel yarat›larla daha anlaml›, belirgin ve renkli hale getirilmifltir. Her toplum, do¤ay›, kendi kültürüyle anlamland›r›r ve anlat›r. Dolay›s›yla bu dönüflümün fark›nda olan her toplum, do¤an›n yeniden canlan›fl›, bahar›n gelifli, kendi kültürel ba¤lam›nda kutlar. Uzun süre göçebe ve yar›-göçebe bir yaflam süren Türkler de tarih sahnesine ç›kt›klar› andan itibaren bu mutlu, bolluk ve bereket getiren do¤al dönüflümü, kendi kültürel motifleriyle bezeyerek kutlamaktad›rlar. Nevruz, özünde, toprak anan›n yeflermesinin, canlanmas›n›n, güzelleflmesinin, kutlanmas›d›r. Bu törenlerde kad›nlar›n, di¤er kutlamalar›n aksine, daha aktif ve nefleli olmalar› ilginçtir. Di¤er bir ifadeyle Nevruz, diflil dayan›flman›n, sevincin, mutlulu¤un kutlanmas›d›r. Nitekim erkekler, do¤ay› bütün olarak görüp alg›larken, kad›nlar do¤an›n en küçük ayr›nt›lar›na dikkat ederler. Bu nedenle do¤a, kad›nlar için daha anlaml›d›r. Do¤aya tutkun erkekler, çok kere “ince ruhlulukla” nitelenirler.Bu nitelik ise, “karizmatik”(!) erkek kimli¤i bozar. Ne de olsa, ilahi diflil düzenin ortak kutlamas›d›r bu. Siyasal, askeri, dini kutlamalarda kad›nlar pek aktif olarak yer almazlar. Onlar bu türden mücadele alanlar›n› ya erkeklere terketmifllerdir ya da erkekler kendilerine, do¤al düzende baflka bir alan b›rak›lmad›¤› için, bu alanlar› yarat›p onlarla u¤raflmaya bafllam›fllard›r. Ancak eril dünyan›n kutlamalar›nda, diflil dünyan›n karlar aras›ndan püskürttü¤ü nevruz çiçe¤inin verdi¤i taddan, coflkudan, mutluluktan eser yoktur. Erkekler, Nevruz’da biraz “öteki” olarak yer al›rlar ve çok kere de kendi kutlama alanlar›ndaki sahtelikten kurtulmak için, diflil kutlamaya k›y›s›ndan köflesinden kat›lmaya çal›fl›rlar. http://www.millifolklor.com Yenilenme, daima bir yok olufl, tohumlanma, do¤um öncesi/yeniden var olman›n yaratt›¤› bask›/stres ve sonuçta da do¤um ve “rahatlama, sevinç, sakinlik, huzur, dinginlik”, devrelerini içerir. ‹nsani alandaki bu olgunun ortaya ç›kmas›, küçük çapl›, yak›n akrabalar aras›nda kutlan›rken, do¤adaki yenilenme, bütün insanlar, hatta canl›lar›n kat›l›m›yla kutlanmaktad›r. Nevruz, temelde, do¤al do¤umun kutlanmas›d›r. Türk milleti gibi, her toplum bu do¤al nedeni, kendi renkleriyle bezeyerek kutlamaya dönüfltürür. Nevruz, do¤al bir dönüflüm çevresinde yarat›lan geleneklerin bileflkesi ya da pek çok gelene¤inin yarat›lmas›n› sa¤layan, kültürel bir olayd›r. Ancak bütün kültürel ö¤elerine karfl›n, Nevruz’un özündeki temel fikir, “yenilenme”dir. Nevruz kutlamalar›nda uygulamalar›n tamam›, bireysel ve toplumsal aç›dan “yenilenme”ye vurgu yapmaktad›r. Takvim yapraklar›n›n kopar›lmas›, bir taraftan yafllanmay›, yok oluflu, di¤er taraftan da yeni bir y›l›n geliflini yani, yeniden ve yeni olarak var olmay› ifade etmektedir. ‹nsanlar, y›l sonunu de¤il, y›l bafl›n› kutlarlar. Garip olan, her iki kavramda ayn› zaman noktas›n› ifade etmektedir. Son, ayn› anda bafllang›ç; bafllang›ç, ayn› zamanda sondur. ‹nsanlar sonu de¤il, bafllang›c›, yeniyi kutlama e¤ilimindedirler. Son a¤›tlarla, gözyafllar›yla u¤urlan›rken, bafllang›ç sevinçle, kutlamayla karfl›lan›r. ‹nsanlar hep bafllang›çlar›n, yenilenmenin peflinde mutlulu¤u yakalamak isterler. K›fl sonu kutlamalar› hep, yeni dönemin bafllang›c› anlam›n› ve coflkusunu tafl›r. Di¤er bir deyiflle, yeni dönem, zahmetli, zorlu, s›k›nt›l› dönemin bitti¤i, mutlu bir an olarak alg›lan›r. Nitekim Anadolu’da özellikle Do¤u Anadolu bölgesinde Büyük ya da Küçük Çile adlar›yla yap›lan kutlamalar, bu türdendir. Nevruz, k›fl›n çilesinin, dolay›syla yoksulluk, yoksunlu¤un bitiflinin kutlanmas›d›r. Toprak 19 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Ana, insano¤luna bütün bereketini (bitkisel ve do¤al olarak hayvansal ve insani-Anadolu’da do¤umlar genelde baharda olur- alandaki bereket) sunar, böylelikle bolluk, bereket, mutluluk, sevinç yeniden dünyaya hakim olur. Do¤an›n yenilenmesi, insanlar taraf›ndan çeflitli uygulamalarla taklit edilir. Bu, bir bak›ma do¤an›n taklidiyle bireysel ve toplumsal yaflam için fayda sa¤lama çabas›d›r. Do¤adaki de¤iflmenin, dönüflümün bilincinde olan insano¤lu, do¤an›nkini and›ran çeflitli uygulamalarla yenilenmeye çal›fl›r. Afla¤›da örneklenece¤i üzere, Anadolu’da ve Türk dünyas›nda, bu türden pek çok uygulama bulunmaktad›r. Do¤adaki yenilenmenin, insano¤lu taraf›ndan öncelikle alg›lanan yan›, atefl, su, toprak ve rüzgar alan›ndaki de¤iflme, dönüflüm, dahas› yenilenmedir. Günefl daha çok görünmeye ve yeryüzü ›s›nmaya bafllar(atefl alan›). Rüzgar ›l›k esmeye, karlar›n erimesiyle ›rmaklar kabarmaya bafllar. Gerçek bereket, ›s›nan topra¤›n yeflermesiyle ortaya. Pek çok kültürde yarat›l›fl ve yenilenme mitlerinin as›l dinamikleri olan, “atefl, su, toprak ve rüzgar”, Nevruz türünden pek çok bahar kutlamas›n›n da temelini meydana getirmektedir. Buradaki anlam, sözü edilen dinamiklerle yenilenme ya da bu unsurlardaki yenilenmedir. Ancak bu do¤al yenilenme, insano¤lu taraf›ndan en aç›k ve etkin bir flekilde toprakta gözlenmektedir. Gerçekte topraktaki yenilenme, di¤er dinamiklerdeki yenilenmenin, de¤iflimin, dönüflümün eseridir. Ancak insano¤lu, yenilenmenin son aflamas›n› oluflturan topraktaki yenilenme (yeflerme, gö¤erme) sayesinde bolluk ve bereketin ortaya ç›kt›¤›na inan›r. As›l olan sonuçtur, di¤er dinamiklerdeki yenilenmenin de içinde oldu¤u süreç de¤ildir. Burada Anadolu’daki “Cemrelerin Düflmesi” prati¤inde bu dönüflümün süreç olarak alg›land›¤›n› belirtmekte yarar vard›r. Önce havaya, sonra 20 su ve topra¤a düflen cemreler, do¤adaki dönüflümün bütüncül olarak alg›land›¤›n›n kan›t›d›r. Kentlileflen, sanayileflen, kitleselleflen ve dolay›s›yla do¤ayla ba¤lar› zay›flayan ya da kopan insanlar için, bu türden bir yorumlama, anlams›z ve gereksiz oldu¤u kadar da ilkeldir. ‹nsano¤lu süreçten çok, sonucun, yani topra¤›n yenilenmesiyle, bolluk ve bereketini do¤urmas›yla ilgilenir. Bu nedenle de günefl/atefl, rüzgar ve su ile ilgili kültürel uygulamalardan büyük bir bölümünü unutmufltur. Nevruz da bu sürecin biraz daha canl› kalabilen ya da di¤er dinamiklerin gücünün de içinde eritildi¤i/vurgulanabildi¤i, son aflama olan, topraktaki yenilenmenin sembolü haline geldi¤i için, hala kutlanabilmektedir. Do¤an›n yeniden keflfi ya da onunla bar›fl›k ve uyum içinde yaflama düflüncesinin yayg›nlaflmas› sayesinde,günefl, rüzgar, su ile ilgili eski ya da yeni kültürel uygulamalar›n yeniden ortaya ç›kabilece¤i söylenebilir. Di¤er bir ifadeyle gelecekte, sanayileflme, modernite, kitleselleflme vb. olgularla önemini yitiren do¤ayla ilgili kültürel yarat›lar›n say›s›nda art›fl olacakt›r(Nevruz’la ilgili yenilenme uygulamalar› hk. bkz. Çay 1991, Atatürk Kültür Merkezi 1995 ve 2000, Milli Folklor 1996-2002 v.d.). A. Tarihi, Sosyo-Kültürel Aç›dan Yeni/lenme ve Nevruz: a.Kutlaman›n Ad› ve Yeni/lenme: Nev-ruz, Türkler aras›ndaki yayg›n kullan›m›yla yeni gün(yengi gündür) anlam›ndad›r ve dolays›z olarak “yenili¤e, yenilenmeye, yeniye” vurgu yapmaktad›r. Kutlaman›n ad›n›n, “yenilenme”den baflka bir anlam içermemesi dikkat çekicidir. Ayn› flekilde bu bayram›n çok kere Türkler taraf›ndan, yenilenme anlaml›, “köklem(Afganistan- Sar› Pul), yengi gün, y›l bafl›, erkin kün, ulusun ulu küni” adlarla kutland›¤› bilinmektedir. b.Kutlama Zaman› ve Yeni/lenme: http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Evrendeki düzen ve iflleyiflin (dünyan›n dönüflü mevsimleri ve tabiat›, tabiat yaflam biçimini ve kültürü oluflturur ve biçimlendirir. Bu büyülü dönüflümün en kolay gözlendi¤i alan tabiatt›r. Bu do¤al dönüflüm insano¤lunda yaflam›n yenilenerek devam etti¤i duygusu, heyecan› ve mutlulu¤unun uyanmas›na neden olur. Bitkisel, hayvansal bolluk ve bereketin bir yok olup sonra yeniden gelmesi, insano¤lunda güven ve süreklilik fikrini do¤urur. ‹nsano¤lu, bu sayede zaman bilincine var›r. Nevruz, bahar›n bafllad›¤› dönemde ya da günde kutlan›r. 21 Mart, do¤adaki yenilenmenin bafllad›¤› tarihtir. Do¤adaki gerçek y›l bafl›, Miladi 21-22 Mart/Rumi 9 Mart’t›r. 31 Aral›k gecesi, do¤al hiç bir de¤iflikli¤e iflaret etmez. Bu tarih yaz›l› kültürün, 21 Mart ise sözel kültürün, gelene¤in, dahas› do¤an›n y›lbafl›d›r. Güneflin koç burcuna girip, yeryüzünü daha çok ›s›tmaya bafllad›¤› bir tarihtir. Gece ile gündüz eflitli¤i, yeni y›l›n en temel göstergelerindendir. Döngüsel zaman›n s›f›rlan›p yeni bir döngünün geçerli oldu¤u bu tarihten sonra do¤a yeflermeye, canlanmaya, do¤urmaya, bolluk ve bereketini sunmaya, konuklar›n› a¤›rlamaya bafllar. Türkler tarihin ilk döneminden beri, 21 Mart’› Nevruz’u, y›l bafl› olarak kutlam›fllard›r. 12 Hayvanl› Türk takviminde de y›lbafl›, 21 Mart’t›r. Göktürk ve Uygurlar y›l›n 5.ay›nda büyük bir tören düzenlerlerdi. Çuvafl Türkleri, Naurus’u/Novruz Oy›x’› 21 Mart’ta kutlam›fllard›r. K›rg›z Türklerinde y›lbafl›, terim olarak vard›r. Daha çok kentli kültür kapsam›nda de¤erlendirilen 21 Mart A¤aç Dikme Bayram›’nda, do¤ay› yeniden keflfetme, koruma ve gelifltirme amaçl› faaliyetler yer almaktad›r. Ölçüsüz tahribatlar›n sonucu olarak ortaya ç›kan do¤al afetlerin y›k›c›l›¤›, bu bayram› daha önemli hale getirmifltir. Özellikle son y›llarda küresel, ulusal ve yöresel çevrecilik, do¤ay› koruma ve gelifltirme, k›saca do¤ay› yenileme çabalar›n›n art- http://www.millifolklor.com t›¤› gözlenmektedir. Bu geliflmeler, bir bak›ma di¤er do¤a dönüflümleriyle ilgili kutlamalar gibi, Nevruz’un da gerçek biçim ve iflleviyle kutlanmas›n› sa¤lam›flt›r. Nevruz’un bu do¤al yenilenmeyi vurgulayan kutlanma zaman› ile ilgili olarak yarat›lan pek çok kültürel motif de bulunmaktad›r. Genellikle mitoloji ve din kökenli bu kabul ve anlat›lar›n ortak noktas›, yeni bir dönemin bafllad›¤›n› vurgulayan anlamlar tafl›malar›d›r. Örne¤in Nevruz, Türklerin Ay Ata’s›n›n yarat›lma günü, baflka bir ifadeyle Türk soyunun var olufl, do¤um günü olarak kabul edilmektedir. Bu yarat›l›fl söylencesindeki atefl, su, rüzgar ve toprak, ayn› zamanda yenilenmenin de temel faktörleridir. Yine bu gün, dünyan›n ve Hz. Adem’in Allah yarat›ld›¤› gün olarak kabul edilmektedir. Çünkü do¤al döngü içinde baflka hiç bir zaman dilimi, bu tür yüce bir yarat›c›l›k etkinli¤e uymamaktad›r. Bu tarih, dünyada bolluk ve bereketin, do¤umun tarihidir. Özetle yenilenme, ancak bahar›n niteli¤i olabilir. Ayn› flekilde “Türkler aç›s›ndan erkin yeniden kazan›l›fl günü, Hz. Nuh’un Tufan sonras› karaya ç›kt›¤› gün, Hz. Musa’n›n M›s›r’dan ayr›l›p yeni bir dönemi bafllatt›¤› gün, topra¤›n, ateflin temsilcisi Hz. H›z›r ile suyun ve gökyüzünün temsilcisi ‹lyas’›n birbirlerine kavufltuklar› gün, Hz. H›z›r’›n at›ndan indi¤i gün, Hz. Ali do¤du¤u, Hz.Fat›ma ile evlendi¤i ya da halife ilan edildi¤i gün, Hz. Hasan ve Hüseyin’in do¤um günü vb.” kabuller de “yeni” bir dönemin bafllad›¤›n› ortaya koymaktad›r. c. Sosyo-Kültürel Aç›dan Di¤er Yeni/lenme Yorumlar› ve Nevruz: ‹nsanlar Nevruz’un birlefltirici, mutluluk verici, eflitleyici, rahatlat›c› ortam›nda, ortak geçmifl tazelenir, sorunlar çözümlenir, düzen gözden geçirilir, özetle toplumsal doku yenilenir ve canland›r›l›r, güçlendirilir. Do¤a merkezli di¤er kutlamalar gibi, Nevruz da, birlefl- 21 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 tiricidir ve ayr›mc›l›¤› yok edici güce sahiptir. Sadece yöreyi, ülkeyi de¤il, insanl›¤› birlefltirici güce sahiptir. Birey ve toplum do¤a dönüflümleri karfl›s›nda birleflir. Farkl› amaçlarla kullan›m›, do¤al de¤il, yap›, anlam ve ifllev bozulmas›d›r. Bütün di¤er geleneksel kutlamalarda oldu¤u gibi, Nevruz ba¤lam›nda,”dans, müzik, sözlü edebiyat(mani, türkü, bilmece), yemek, giyim kuflam, geleneksel sanatlar gibi” kültürün pek çok gelene¤i, icra edilir, hat›rlan›r, yaflat›l›r, aktar›l›r ve yenilenir. ‹çinde bulunulan toplumun iletiflim biçimleri gelifltirilir ve yayg›nlaflt›r›l›r. Bu kültürel yenilenmedir. Gelenek, yenilenme üzerine kurulmufltur. E¤lence ve kutlamalar, gelenekler bileflkesidir. Bu ortamlarda (meydan sofras›nda Özbek pilav› yenirken, k›m›z içilirken, horon tepilirken, harmandal›, gökbörü-cirit oynan›rken, güreflilirken, yumurta tokufltururken, fal aç›l›rken, mani söylenirken, hediyeleflilirken, sohbet edilirken, toklubafl› bükmesi yenirken, çökertme türküsü söylenirken, all› yazmalar örtülünürken, bayraml›klar giyilirken...) birey kimlik sorunlar›n› çözümler, kültürünü tan›ma, özümseme olana¤›n› elde eder. Özetle Türk kimli¤i ve kültürü de, di¤er kutlamalar›n yan›nda Nevruz’da yarat›lmakta ve yaflat›lmaktad›r. Nevruz vb. kutlamalar, sözel kültür toplumunu en önemli e¤itim ve bilgi edinme ortamlar›d›r. Bu durum, bireysel ve toplumsal yenilenme için gerekli altyap›y› yaz›rlar. Örne¤in Uygur, Kazan, Mifler Türkleri, Nevruz’da Ergenekon Destan›’ndan parçalar seslendirerek ortak geçmifli canland›r›rlar. Bu ortak haf›zan›n yenilenmesidir. Nevruz gibi kutlama törenleri arac›l›¤›yla ortak tarih ve kültür yaflat›l›r, gözden geçirilir ve yenilenir. Türk dünyas›nda çocuklara ve yerleflim yerlerine Nevruz ile ilgili adlar verilmesi de ayn› amaca hizmet etmektedir. Bu uygulamayla bir bak›ma Türk 22 soyunun ve vatan›n›n gelece¤i, dahas› yenilenerek canl› tutulmas› sa¤lanmaktad›r. Sözel ve de eril nitelikli geleneksel toplumda, Nevruz ve benzeri kutlamalar, kad›nlar için çok daha önemlidir. Bu ortamlarda kad›nlar, çeflitli yöntemlerle kendilerini ifade etme, ötekilerle iletiflim kurma, dost ve arkadafl edinme, en temelinde kendini oluflturma ve gösterme olana¤›n› elde ederler. Apteslikte bir yi¤it Aptes al›r o yi¤it Alsa da olur almasa da Cennetliktir o yi¤it , diyebilme özgürlü¤üne sahip olur. Türk insan›, Nevruz’da toplumsallafl›r, kiflilik ve kimlik oluflumunu sa¤lar, tarihi ve kültürel anlamda derinlik ve genifllik kazan›p gelece¤e daha güvenle bakmaya bafllar. Nevruz gibi etkinlik ortamlar›nda, ben-öteki iliflkisini sa¤l›kl› olarak kurarak, milletini ve ülkesini tan›r, sever ve benimser. Kutlaman›n eflitleyici etkisiyle yaln›zl›ktan kurtulur, canlan›r. Bu, yenilenmedir. B. Siyasal Aç›dan Yenilenme ve Nevruz: Nevruz, mitolojik ve tarihi dönemlerden beri Türk siyasi tarihi aç›s›ndan da çok önemli bir yere sahiptir. Türklerin Ergenekondan ç›kt›klar›, yani erklerini, ba¤›ms›zl›klar›n› yeniden kazan›p devlet olduklar› ve dünyaya yay›ld›klar› gün, Nevruz’dur. Bu siyasal anlamda yeni dönemin, oluflumun, kuruluflun ve yenilenmenin ifadesidir. Yine, bu gün Yörük Bayram›, Sö¤üt fienlikleri Ertu¤rul Gazi’yi Anma Günü ad›yla gerçeklefltirilen kutlamalarla, bir bak›ma Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun kurulufluna ya da Anadolu’da Türk birli¤inin yeniden sa¤lanmas›na vurgu yap›lmaktad›r. Ayn› flekilde 21 Mart 1922 y›l›nda Atatürk ve arkadafllar›n›n da kat›l›m›yla Keçiören’de gerçeklefltirilen Nevruz kutlamas›, da¤›lan bir imparatorluktan yepyeni bir Türk devletinin, di¤er bir ifa- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 deyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluflu ortaya koyar gibidir. 1990 sonras›nda yeni Türk devletlerinin ba¤›ms›zl›klar›n› elde edifllerinin (ki buralarda Nevruz, resmi bayram ve tatildir) ve bölgesel birlikteliklerin do¤uflunun sembolü haline gelen Nevruz kutlamalar›, Türk dünyas›nda yeni bir dönemin bafllad›¤›n›n ifadesidir. Nevruz, devletler ba¤lam›nda Türk birli¤inin yeniden sa¤lanmas›n›n sembolü olarak kabul edilmektedir. Son dönemde siyasetçilerin Nevruz gibi kutlamalara kat›larak seçmenleriyle görüfltükleri, oylar›n› art›rmaya çal›flt›klar› görülmektedir. Bütün bu örnekler, Nevruz’un Türk siyasi tarihinde, siyasal yeni/lenme olarak kutland›¤›n› kan›tlayacak niteliktedir. Nevruz, dünya siyaseti ve uluslar aras› iliflkiler aç›s›ndan da önemlidir. Nevruz’un kutland›¤› 21 Mart, dünyada Irk Ayr›m› ile Mücadele Günü olarak da kabul edilmektedir. Bu durum, Nevruz’un ülkeler aras›ndaki bar›fl, huzur ve hoflgörünün tesisi, sürdürülmesi, gelifltirilmesi ve kal›c› hale getirilmesi aç›s›ndan ne kadar önemli oldu¤unu da ortaya koymaktad›r. C. Ekonomik Aç›dan Yenilenme ve Nevruz: Türkler aras›nda Nevruz, tarihin ilk dönemlerinden beri ekonomik yap›da canlanman›n, yeniden düzenlemenin ve gözden geçirmenin gerçekleflti¤i bir kutlamad›r. Söz konusu yenilenme ve canlanma, hem toplumsal hem de bireysel olarak gerçekleflmektedir. Örne¤in ülkenin ve dolay›s›yla devletin yenilenme dönemi, Mart ay›d›r. Hunlar döneminden beri Türkler aras›nda hayvan say›mlar›, arazi taksimleri ve hazinenin gözden geçirilmesi gibi uygulamalar, Nevruz’da yap›lm›flt›r. Yine Türklerin mali y›lbafl›s› olarak, 21 Mart (ya da Mart ay›) kabul edilmifltir. Osmanl›lar da, öncülleri Büyük selçuklu sultan› Melikflah’›n haz›rlatt›¤› ve 21 Mart’›n Mali Y›lbafl› oldu¤u Celali Takvimi’ne göre mali sistemlerini http://www.millifolklor.com yürütmüfllerdir. Ayn› uygulama, uzun süre Türkiye Cumhuriyeti döneminde de geçerlili¤ini korumufltur. Göçebe, yar›-göçebe ya da yerleflik olsun, tar›m ve hayvanc›l›kla geçinen toplumlarda bahar ay›, ekonomik anlamda yenilenmeyi ifade etmektedir. Hayvansal ve bitkisel anlamda ilk ürünler bu dönemde elde edilir. Bu dönemde hayvanlar yavrulamaya, dolay›s›yla süt vermeye, tarla ve bahçelerde de mevsimin ilk mahsulleri toplanmaya, di¤er bir deyiflle bütün k›fl haz›rdan yiyen köylünün durgun ekonomik yap›s› canlanma bafllar. Yeniden üretmeye bafllayan köylünün al›m sat›m gücü, k›fl öncesi seviyesine ulafl›r. Ayn› zamanda Nevruz, eskiden beri, toplu harcaman›n (yeni yiyecekler, giyecekler, araç ve gereçler, yeni yat›r›mlar, yeni evlilik haz›rl›klar›), çok kere de gere¤inden fazla harcaman›n yap›ld›¤› bir gündür. Türk kültür tarihinde bu günde gerçeklefltirilen potlaç, ulufe da¤›t›m›, nevruziyyeler, piflkefller, meydan sofralar› ve kurbanlar, Nevruz’un ekonomiyi canland›r›c› ifllevini ortaya koymaktad›r. Yukar›daki gerçekçi belirlemelerin yan›nda, bu günde her türlü dileklerinin kabul edilece¤ine inanan insanlar›n parayla ilgili dileklerde de bulunduklar› görülür. Örne¤in Gaziantep’te, yak›nlara kadar baz› insanlar, Nevruz öncesi gece doldurduklar› kaplar›n içindeki suyun alt›na dönüflece¤i ne inan›rlard›. Türk dünyas›n›n pek çok yerinde insanlar, tabiattaki bolluk ve bereketin yeniden ortaya ç›kmas›ndan yararlanarak, çeflitli dualar ederek ve uygulamalar yaparak k›sa yoldan zengin olma hayali kurarlar. Gerçek ya da hayali hangi aç›dan de¤erlendirilirse de¤erlendirilsin, insanlar bu dönemden itibaren daha fazla para düflünmeye bafllarlar. Nitekim baharla birlikte insanlar›n harcama isteklerinin artt›¤› görülmektedir. D. Sa¤l›k Aç›s›ndan Yenilenme 23 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ve Nevruz: “Yetiflti mart, kurtuldu kart.” Nevruz’da bireysel sa¤l›k aç›s›ndan inanç temelli çeflitli uygulamalar gerçeklefltirilmektedir. Bunlar›n büyük bir bölümü, ruhsal ve fiziksel olarak ar›nma, korunma dolay›s›yla yenilenme, yeniden canl›l›k kazanma, canlanma, dinçleflme uygulamalar›d›r. Bu pratiklerde, daha çok su, atefl ve bitki kültlerinden etkin bir flekilde yararlan›lmaktad›r. Ateflin büyülü gücüyle yenilenme: Nevruz, güneflin koç burcuna girerek yenilendi¤i, dünyay› daha fazla ›s›tmaya bafllad›¤› bir günde kutlanmaktad›r. Bu nedenle, di¤er milletler gibi Türkler de güneflin ve onun dünyadaki temsilcisi kabul edilen ateflin ar›nd›r›c, sa¤alt›c›, dahas› yenileyici, canland›r›c› gücünden yararlanmak isterler. “Ateflin Tanr› Ülgen’in arma¤an› olmas›, Ergenekon’dan ç›k›fl›n sembolü olarak ateflte k›zd›r›lan demirin çekiçle dövülmesi, ocaktaki ateflin suyla söndürülmemesi, Kuzey Altayl› gelinle damad›n ilk atefllerini çakmak tafl›yla yakmalar›, geleneksel hekimlikte s›kl›kla kullan›lan da¤lama ve tütsüleme yöntemleri vb.”, atefl kültünün Türkler aras›ndaki önemini ortaya koymaktad›r. Atefl kültü temelinde en s›k kullan›lan rastlanan ar›nma, sa¤alt›m uygulamas›, Göktürkler döneminden beri bilinen, “atefl üzerinden atlama, duman içinden geçme, tütsüleme(evin veya hayvanlar›n)”dir. Bu uygulamalarla günahlardan, kötülüklerden(kötü ruh, u¤ursuzluk, flans›zl›k, zararl› canl›lardan) ve hastal›klardan kurtulunulaca¤›na inan›lm›flt›r. Do¤a güneflle nas›l bütün s›k›nt›lar›ndan kurtuluyor ve canlan›yorsa, güneflin dünyadaki temsilcisi atefl sayesinde de insano¤lu yenilenece¤ine inanm›flt›r. Tekirda¤l›lar, bol duman ç›karan ve eski y›l›n sembolü olan bir has›r› yakarlar ve bu grubu toplay›c› bir iflleve de sahip olan meydan ateflinin üzerinden atlarlar. Suyun gizemli gücüyle yenilenme: 24 Nevruz’da havan›n ›s›nmas›yla birlikte karlar erimeye, ve sular ço¤almaya, nehirler ve çeflmeler daha dolu akmaya, kuyular dolmaya bafllar. Tabiatta her unsurun bir iyesinin (sahibinin) bulundu¤u kabulü üzerine kurulan yer-su inanc›yla ilgili motifler de tafl›yan pek çok uygulama, Nevruz’de ar›nma ve sa¤alt›m amac›yla gerçeklefltirilir. Türkler, Nevruz’daki suya,“Zemzem Suyu” diyerek, bir taraftan ‹slamiyet öncesi inançlar›n› devam ettirmifller, di¤er taraftan da kutsal suyla yenilenmeye çal›flm›fllard›r. Kupkuru topra¤a can veren tertemiz, buz gibi Nevruz suyunun, insanlar› da canland›raca¤›na inan›lm›flt›r. “Akarsuda y›kanma(fiebinkarahisar), su üzerinden atlama, kaynak-p›nar suyunda y›kanma ya da el yüz y›kama, içme(zemzem suyu), hayvan sulama, k›rk dalgadan al›nan suyu evi dört yan›na dökme, saçma (Trabzon), çad›ra su serpme gibi” pek çok Nevruz uygulamas›, ar›nma, sa¤alt›m ve dolay›s›yla bireysel yenilenme amac›na yöneliktir. Son dönemde do¤al suyun her gün olumlu bir keflfedildi¤i de dikkate al›n›rsa, geleneksel insan›n bu yöndeki uygulamalar›n› do¤al ve mant›kl› karfl›lamak gereklidir. Suyla ilgili pratikler sadece fiziksel rahats›zl›klardan de¤il, günahlardan, u¤ursuzluklardan, kötülüklerden de ar›nmak için yap›lmaktad›r. Örne¤in, Tunceli ve çevresinde, Nevruz’da erkekler, günahlar›ndan ar›nmak için, al›nlar›na sürdükleri karalar›, sabah erken su kayna¤›nda temizlerler. Suyun u¤ur getirme ve k›smet açma ifllevlerinin de oldu¤una inan›lm›flt›r. Nitekim, Giresun’daki Mart Bozumu’nda akarsudan al›nan su, u¤ur getirmesi/u¤urlu bir dönemin bafllamas› için evlere serpilmektedir. Ayn› flekilde genç k›zlar, baflta evlilik olmak üzere pek çok dilek tutup su üzerinden atlarken, niyet çömleklerinden bahtlar›n› çekerken, suyun büyülü gücüne s›¤›nm›fllard›r. Bitkilerin sihirli gücüyle yenilenme: http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Nevruz, günefl ve yenilenen sular›na yeniden kavuflan tabiat›n yeniden yeflil örtüsüne bürünmeye bafllad›¤› gündür. Do¤a, Nevruz’da canlan›r ve ba¤r›nda gizledi¤i bolluk ve bereket tohumlar›n› yeryüzüne filizlendirir. Nevruz adl› çiçekler/kardelenler, çi¤dem çiçekleri yeniden do¤a anan›n yeflil giysisini süslemeye bafllarlar. ‹nsano¤lu, yefliller üzerinde yuvarlanarak, yenilenmenin sembolü olan Sümelek/Semelek/Semeni’den, yabani otlardan(toklubafl›, kuzu kula¤›, ›s›rgan otu vb.) yapt›klar› yemekleri, Nevruz-köcö’yü, pilavlar› ve börekleri yiyerek dertlerine flifa bulmaya ve yenilenmeye çal›fl›r. Çocuklar, çi¤dem çiçekleri tak›p yeflertmeye çal›flt›klar› kuru çal›lar› ev ev dolaflt›r›p bahar› müjdelerken, insanlar ev saçaklar›na ›s›rgan otlar› asarken (Giresun), hep bitkilerin ar›nd›r›c›, sa¤alt›c›, bolluk ve bereket getirici gücünden yararlanmaya çal›flm›fllard›r. A¤aca ip ba¤lama ya da meyve vermeyen a¤ac› balta ile korkutma da, do¤adaki yenilenmeyi garanti alt›na alma çabas›d›r. Bu arada Nevruz’un Anadolu’da çok kere evliya türbelerinin bulundu¤u, ormakl›k, su kayna¤›n›n yan›ndaki H›d›rl›k adl› yerlerde kutland›¤›na da dikkat çekilmelidir. Bu, do¤an›n kuca¤›nda, do¤al olarak, do¤al besinlerle yenilenmedir. Belki de Nevruz’daki bitki kökenli yenilenme unsurlar›ndan en önemlisi, Nevruzziyye adl› macunlard›r. K›rk çeflit baharattan yap›lan Nevruzziyye adl› macun, güç ve kuvvet vermesi için Nevruz’da hekimbafl› taraf›ndan padiflaha sunulurdu. Yine 16. as›rdan beri 21 Mart’a yak›n tarihlerde Manisa’da yap›lan Mesir Macunu Bayram›’na halk›n yo¤un ilgisi de, bitkilerin gücüyle yenilenmenin önemini ortaya koymaktad›r. Bu macunlar›n her derde deva oldu¤u belirtilmektedir. Nevruz Kapsam›ndaki Di¤er Yenilenme Uygulamalar›: Boyal› Yumurta: Döllenmenin, canlanman›n, do¤umun, oluflumun, dahas› http://www.millifolklor.com yeninin dolay›s›yla da bolluk ve bereketin sembolü olan boyal› yumurtalar Nevruz kutlamalar›nda yer almaktad›r. fi Harfiyle Bafllayan Yedi Yiyece¤in Bulundu¤u Sofra Haz›rlamak: “fi” harfi, alfabenin belki de en canland›r›c›, renkli, cilveli ve yenileyici, canland›r›c› harfidir. Bu harf, Türkler aras›nda genellikle, güzeli, iflveyi, paray›, cümbüflü, e¤lenceyi, do¤ay›, daha yerinde bir deyiflle canlanmay›, yenilenmeyi ça¤r›flt›rmaktad›r. Tacikler aras›nda Nevruz Bayram›’ndaki sofraya “fl” harfi ile bafllayan 7 yiyecek ve içecek konulmaktad›r. “fiarap, yeniden do¤uflu, flir(süt), temizli¤i, flirini(tatl›), yaflama sevincini (bu nedenle olsa gerektir, yeni dönemler tatl› ile bafllar), flakar(fleker), refah›, flarbat(flerbet), serinli¤i, dinlenmeyi, rahatlamay› (ohhh denilirken canlanma ve yenilenme söz konusudur), flam(mum), s›cakl›¤›, flonal(tarak), kad›n güzelli¤ini“ temsil etmektedir. “Yeniden do¤ufl, ar›nma, yaflama sevinci, refah, rahatlama, s›cakl›k ve de kad›n”, yenilenmenin temel unsurlar›d›r. Sal›ncakta Sal›nmak: Sal›ncakta sallan›larak, hastal›klardan, kötülüklerden ar›n›laca¤›na, dahas› yeni bir döneme bafllan›laca¤›na inan›lmaktad›r. Ayr›ca, genç k›zlar sal›ncakta sallad›klar› arkadafllar›n›, sevdi¤ini söylemeden b›rakmamalar› ise, yeni bir evlili¤e iflaret etmektedir. Temizlenmek ve Temizlik Yapmak: Nevruz arifesinde ve kutlamalr s›ras›nda atefl, su ya da dumanla ar›nmakla, temizlenmekle ve yap›lan temizlikle(evin, eflyalar›n, giysilerin) yeni bir döneme baflland›¤›na vurgu yap›lmaktad›r. Yenilenme için, öncelikle fiziksel ve ruhsal ar›nma, temizlenme flartt›r. ‹nsan, yenilenmeyi öncelikle temizlenme, ar›nma olarak alg›lamaktad›r. Örne¤in Gagavuzlar, “Mart içeri, pire d›flar›, diyerek evlerini temizlerler. Her türlü temizlik ve ar›nma(bedensel, mekansal, eflya), eskinin, eskimiflin, kötünün, kötülü¤ün, 25 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 kötü ruhlar›n kovulmas›n›, kirlenmiflli¤in, günahkarl›¤›n giderilmesini ve yeninin kutlanarak karfl›lanmas›n›, dahas› eskinin yok edilerek yeninin geçerli k›l›nmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu temizlik s›ras›nda eski has›rlar yak›l›r, eski elbiseler at›l›r, eski çömlekler evin duvarlar›na at›larak k›r›l›r. Bu bir aç›dan kötülüklerin, hastal›klar›n, u¤ursuzlar›n, eskinin kovulmas›d›r, gerçekte ise yeni elbise, yeni kap ve yeni has›rlarla yenilemek, yenilenmektir. Bayraml›klar›n Giyilmesi: Türkler, Nevruz kutlamalar› s›ras›nda, yeni döneme bafllaman›n gere¤i olarak, en güzel ve yeni elbiselerini giyerler. ‹letiflim aç›s›ndan bayraml›klar›n giyilmesi, o toplumda özel bir günün, dolay›s›yla yeni bir durumun varl›¤›n›n iflareti say›lmaktad›r. E¤lenceler: Nevruz kutlamalar›n› oluflturan dans, müzik, yar›flma ve oyun(at yar›fllar›, gürefl, cirit, Gökbörü, Yafl›l Yaprag, G›z›l Gül, Benövfle, Alaylar, Menevfle Mendilin Düfle), sohbet ve gezintiler, bireyi ve toplulu¤u heyecanland›rmakta ve canland›rmaktad›r. Sadece geleneksel de¤il, modern insan için de, müzi¤in, dans›n ve oyunun önemi büyüktür. Bunlar, yenilenme için gerekli altyap›y› haz›rlamaktad›r. Yüzlerce kifli, kol kola girip horon teperken kemençenin na¤meleriyle kendinden geçerler. Yenilenme hissi, grubun tamam›na yay›l›r. ‹nsanlar, gündelik yaflamlar›nda hiç olmad›klar› kadar canl›d›rlar. Yine, klasik Türk müzi¤inin en ifllek, canl› birleflik makamlar› aras›nda, Nevruz-buselik/ hicaz/ bayati’nin bulunmas› rastlant› olmasa gerektir. Nevruz, özünde bir e¤lencedir. Do¤a, gerçekte oldukça nefleli ve e¤lencelidir. E¤lence, zorunluluklardan, ba¤›ml›l›klardan, k›s›tlamalardan, s›n›rlamalardan kurtulundu¤unda ortaya ç›kar. Böyle bir durum da, bireyin ve toplumun yenilenmesine neden olur. “Uygarl›k için bofl zaman ve e¤lence flartt›r”. E¤lencesiz bir dünya çok s›k›c› olurdu. 26 Kültürün büyük bölümü, e¤lence ortam›nda ve e¤lence olarak yarat›lmaktad›r. ‹fl yaflam›, san›ld›¤›ndan daha verimsiz ve renksizdir. Buna karfl›l›k, ifl yaflam›n›n en karl› ve de ciddi alanlar›n›, gayri-ciddi olarak nitelenen e¤lencelerin oluflturmas›, dikkat çekici bir çeliflkidir. Yine, so dönemde ifl yaflam›nda verimlilik ve baflar› elde etmek için “ifli e¤lenceye dönüfltürün” ö¤ütleri, daha s›k duyulmaktad›r. Bu geliflmeler, e¤lencenin yarat›c›l›ktaki ifllevinin yeniden keflfedilmeye baflland›¤›n› ortaya koymaktad›r. E¤lenceyi iflten ay›ran insan o¤lunun, yaflam›n› yeniden birlefltirme, bütünlefltirme çabas›d›r. Nevruz da di¤er kutlama ve e¤lenceler gibi, çokanlaml› ve çokifllevlidir(E¤lence hk. bkz. Özdemir 2005). Bu aç›dan Nevruz, Türk toplumunun toplu yenilenme faaliyeti ya da do¤al yenilenmenin insani dünyada, kültürel yarat›larla sembollefltirilerek taklit edilmesidir. Nevruz türünden kutlamalar, bireyi ve dolay›s›yla toplumu yenilenmek, dahas› her türlü özgün kültürel ürünü ortaya koymak için güdüler ve teflvik eder. Bu güdünün tatmin edilmesi, yeni yarat›n›n ortaya konulmas› demektir. Nevruz’da kültür aktörleri, ürünlerini birbirlerinden de etkilenerek yarat›rlar ve sunarlar. Kutlaman›n elveriflli ortam›nda, kültür yaratma iste¤i, bir bireyden di¤erine geçerek kat›l›mc›lar›n tümüne yay›l›r. ‹lk bak›flta yüzlerce insan, ilk önce sanki tek bafllar›na horon tepiyormufl gibi alg›lan›r. Gerçekte ise, her kifli farkl›, özgün kendi dans›n› sergilemektedir. E¤lence ortamlar›nda insanlar, yaflamlar›n›n di¤er hiçbir alan›nda olmad›¤› kadar aktif, canl›, uyumlu ve yarat›c›d›rlar. Bu ortamlarda kendi yeteneklerini farketme, gösterme ve gelifltirme olana¤›n› bulur. Bu bireysel ve dolay›s›yla toplumsal yenilenmedir. E¤lencede yaflam›n s›radanl›¤›, tekdüzeli¤i ortadan kalkar. Bu de¤iflimdir, yenilenmedir. Sonuçta e¤lence, ay›rma, tükenme ya da tüketme de¤il, birlefltirme http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ve yaratma, canlanma ve yenilenme ortam›d›r. Türk insan› ve Türk toplumu, Nevruz sayesinde yenilenerek, dinamik bir yap›ya sahip olmaktad›r. Fallar: Nevruz’da aç›lan fallar, yak›n gelecekle ilgili de¤iflmeleri ve dahas› yenilikleri içerdiklerinden dolay› ilginçtir. De¤iflmezlik, içeren falc› aç kal›r. “Baca Fal›, Tasla Ev Dinleme, Dü¤üm Fal›, Yiyecek Fallar›, Baht Çömle¤i, biri sefa, di¤eri cefan›n sembolü olarak fasulye ve m›s›r ekme, Gök gürlemesine bakarak gelen y›lla ilgili yorumlar yapma vb.”, Nevruz’da özellikle kad›nlar›n gerçeklefltirdikleri uygulamalard›r. Fal anlatan da, dinleyen de en aktiftir. Birey fal sonunda, bir yenilenme yan›lsamas›na kendini kapt›rmaktad›r. Benzer de¤erlendirmeler, tuzlu kete(çörek) yenilmesi sonras› görülen rüyalar›n yorumlanmas›nda da geçerlidir. K›smet Açma: Köy ve kasabalarda, Nevruz, genellikle suyun bafl›nda kilit açma, dü¤üm çözme vb. pratiklerle k›smetlerin aç›ld›¤› ya da k›smetlerle karfl›lafl›ld›¤› önemli f›rsatlardand›r. Çok kere, ak›llar bu dönemde devreden ç›kar, gönül kuflu bu günlerde uçar. Dolay›s›yla Nevruz’da, genç k›z ve erkeklerin birbirlerini görerek, birbirleriyle bak›flarak, görüflerek, söyleflerek, sözleflerek, manilerle at›flarak yeni ailelerinin temellerini att›klar› görülür. Hatta pek çok yörede Nevruz’da kesilen sözün hay›rl› olaca¤›na inan›lmaktad›r. Yeni ailelerle, toplum yenilenmektedir. Topra¤a Bir fiey Gömme: Nevruz’da insanlar s›k›nt›, üzüntü ve dertlerini, “tuz, kömür” gibi yerden bitmeyen maddelerle sembollefltirerek topra¤a gömerek ar›nmaya ve dolay›s›yla yenilenmeye çal›fl›rlar. Evliya Türbesi ve Kabrinin Ziyaret Edilmesi: Bu dönemde, kutlaman›n yap›ld›¤› h›d›rl›ktaki evliya türbe ve kabirleri ziyaret edilir. Ço¤unlu¤unu kad›nlar›n oluflturdu¤u bu ziyaretçiler, iki rekat namaz k›l›p, dua ettikten sonra, çeflitli http://www.millifolklor.com uygulamalarla (a¤aca bez ba¤lama, kurban adama, mum yakma vb.) gelecekteki kendi ve yak›nlar›yla ilgili dileklerde bulunurlar. Kad›nlar›n, “evlenme, erkek çocuk sahip olma” gibi genelde eril içerikli dilekler için, yine genelde erkek evliya mezarlar›n›n ziyaret edilmesi dikkat çekmektedir. Bütün bu dilek uygulamalar›, yeni bir yaflama bafllama amac›na yöneliktir. Yemek ve ‹çmek: Nevruz ve benzeri kutlamalarda zengin sofralar›n kurulmas›na katk›da bulunmak ya da sofra kurmak, servetinin zekat›n› vermek, bir bak›ma varl›¤›n paylafl›larak devam›n› ve yenilenmesini sa¤lamaya yöneliktir. Di¤er yandan ortak tarihi ve kültürel miras bu sofralarda canland›r›lmaktad›r. Örne¤in Trabzon’daki Nevruz gününde, sofralar› “çevrilen kuzular, tavuk dolmalar, yalanc› dolmalar, un helvalar›, hamsi bu¤ulama” süsler. Genç k›z ve erkeklerin haz›rlad›¤› bu sofralarda özellikle yafll›lar, yaflamlar›na yeni y›llar ekleyip horon teperler. Sonuç: Türk toplumunun do¤al bir nedenden hareketle, kendi kültürel gelenekleriyle, uygulama ve unsurlar›yla oluflturdu¤u ve bezedi¤i Nevruz, sonuçta sosyal, siyasal, ekonomik, bireysel ya da toplumsal aç›dan tam bir yenilenme etkinli¤i, kutlamas›d›r. KAYNAKLAR Atatürk Kültür Merkezi, (1995), Nevruz, Ankara. Atatürk Kültür Merkezi, (2000), Türk Dünyas›nda Nevruz, III. Uluslararas› Bilgi fiöleni Bildirileri, Ankara. Çay, Abdulhaluk, (1991), Türk Ergenekon Bayram› Nevruz, Türk Kültürünü Araflt›rma Enstitüsü Yay., Ankara. Milli Folklor, (1996, 1997, 1998, 2000, 2002), Nevruz Dosyas›, 29-30, 33, 37, 45, 53. O¤uz, M. Öcal, S. Kas›mo¤lu, (2005), Türkiye’de 2005 Y›l›nda Yaflayan Geleneksel Kutlamalar, Gazi Üniversitesi THBMER Yay. Özdemir, Nebi, (2005), Cumhuriyet Dönemi Türk E¤lence Kültürü, Akça¤, Ankara. 27 KUMUK TÜRKÇES‹YLE YAZILMIfi B‹R KERBEL MERS‹YES‹: “KURßBÜ’L-BELÁ” A Kerbelâ Dirge Written with Kumuk Turkish: “Kurÿbü’l-BelÀ” Hakan AKCA* ÖZET Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit edilmesi, ‹slâm tarihinde son derece önemli bir olayd›r. Bu tarihî olay edebiyat›m›za da yans›m›fl ve Maktel-i Hüseyin, Kerbelâ Mersiyesi diye adland›r›lan yeni bir türün do¤mas›na yol açm›flt›r. Bu tür mersiyelerde Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit edilifli ve bundan duyulan üzüntü dile getirilir. Kerbelâ mersiyeleri Türk Dünyas›n›n, baflta Türkiye olmak üzere, genifl bir co¤rafyas›nda, hemen her kesimi temsil eden flairler taraf›ndan kaleme al›nm›flt›r. Burada, Kumuk Türkçesiyle yaz›lm›fl Kurûbü’lBelâ adl› manzum bir Kerbelâ Mersiyesi tan›t›lacakt›r. Kumuk flairi fi›hammat Kad› Baybolato¤lu taraf›ndan 1918 y›l›nda Arap harfleriyle yaz›lm›fl olan Kurûbü’l-Belâ adl› eser 15 bölümden ve toplam 875 beyitten oluflmaktad›r. Anahtar Kelimeler Kumuk Türkçesi, Kerbelâ Mersiyesi, Maktel-i Hüseyin, Kurÿbü’l-BelÀ, fi›hammat Kad›. ABSTRACT Martyrdom of Hossein (Hz. Huseyin, is one of Prophet Muhammad’s grandchildren.) in Kerbelâ is one of the very important episode in the history of Islam. This historical incident got its place in Turkish literature as Maktel-i Hüseyin or Kerbelâ Dirge. In these dirges, the martyrdom of Hossein (Hz. Hüseyin) in Kerbelâ and the grief of the event are narrated. Kerbelâ Dirges were written by the authors from severel parts of Turkic world and especially from Turkey. In this article, Kurÿbü’l-BelÀ, an original dirge written in Kumuk Turkish will be presented. Kurÿbü’l-BelÀ was written by Kumuk poet fi›hammat Kad› Baybolato¤lu in 1918 in Arabic alphabet. It consists of 15 sections and 875 couplets. Key Words Kumuk Turkish, Kerbelâ Dirge, Maktel-i Hüseyin, Kurÿbü’l-BelÀ, fi›hammat Kad›. 1. Girifl Söz konusu mersiyeyi tan›tmaya geçmeden önce Kumuk Türkleri, Kumuk Türkçesi ve Kerbelâ mersiyeleri hakk›nda k›saca bilgi vermek istiyoruz. 1.1. Kumuk Türkleri ve Kumuk Türkçesi Kumuk Türkleri, bugünkü Rusya Federasyonuna ba¤l› Da¤›stan Özerk Cumhuriyetinde yaflayan bir Türk kavmidir. Kafkaslarda say› bak›m›ndan Azerbaycan Türklerinden sonra ikinci s›rada yer alan Kumuk Türklerinin nüfusu, 1989 say›m›n›n resmî rakamlar›na göre 282.178; 1992 tahminlerine göre ise * Gazi 28 toplam 300.000 civar›ndad›r. Bu nüfusun 250.000’lik k›sm› Da¤›stan Özerk Cumhuriyeti’nde, geriye kalan 50.000’lik k›sm› ise Çeçen ve Alanya-Osetya Özerk Cumhuriyetlerinde yaflamaktad›r. (Pekacar 1997: 2065; Öner 1998: XXVII). Türk lehçelerinin tasnifinde genellikle K›pçak grubuna dâhil edilen, ancak baz› O¤uz özellikleri de bar›nd›ran Kumuk Türkçesi, yak›n zamanlara kadar Çeçenlerin, Avarlar›n ve di¤er Kafkas halklar›n›n ortak anlaflma vas›tas› (lingua franca) olma özelli¤ini korumufltur. (Pekacar 1997: 2063). Kumuk Türkleri, fiafiî mezhebine Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü Araflt›rma Görevlisi. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ba¤l› Sünnî Müslümanlard›r. Bölgede özellikle XVIII. yüzy›ldan itibaren Nakflibendî tarikat› büyük bir nüfuz kazanm›fl ve Ruslara karfl› yürütülen cihat hareketlerini organize ederek prestij sa¤lam›flt›r. Da¤›stan halk› dinine ba¤l› olup ilme önem vermifl ve hemen her köyde bir medrese yapt›rm›flt›r. 1913’te Da¤›stan’da 360’› ulu cami olmak üzere 2060 cami vard›. (Pekacar1997: 2063). 1.2. Kerbelâ Mersiyeleri (Maktel-i Hüseyin) Mersiye, Arapça resâ kökünden gelir ve ölen kiflinin iyiliklerini say›p dökmek anlam›ndad›r. Terim olarak mersiye, “ölen birinin arkas›ndan duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kiflinin iyi yönlerini anlatmak, ölene karfl› flairin ilgisini ifade etmek üzere yaz›lan lirik fliirler”e verilen add›r. (Ça¤layan 1997: 1). Maktel, kelime olarak “katledilen, öldürülen yer” demektir. (Devellio¤lu 1993: 576). Maktel-i Hüseyin ise Hz. Muhammed’in torunlar›ndan olan Hz. Hüseyin’in Yezid ve ona ba¤l› kifliler taraf›ndan Kerbelâ’da flehit edilmesini anlatan manzum, mensur ya da naz›m nesir kar›fl›m› eserlere denilmektedir. (O¤uz vd. 2004: 304). Maktel-i Hüseyinler, yaln›zca Hz. Hüseyin’in flehit edilmesini konu edinmeleri bak›m›ndan mersiyelerden ayr›l›rlar. Bu sebeple her maktel ayn› zamanda bir mersiyedir; ancak her mersiye maktel de¤ildir. (Güzel vd. 2003: 342). Türk edebiyat›nda, mersiye ve maktel kar›fl›k olarak kullan›lsa da flu fark› iyi bilmek gerekir: Herhangi birinin ölümü üzerine yaz›lan mersiyelere maktel ad› verilmemektedir. (Pekolcay vd. 1975: 208). Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit ediliflini konu alan, a¤lamay› ve a¤latmay› amaç edinen Kerbelâ mersiyeleri daha çok fiiî yazarlar taraf›ndan kaleme al›nm›fllard›r. Lirik, didaktik bir anlat›m ve trajik bir üslûba sahip olup dilleri ço¤unlukla sadedir. Naz›m, nesir kar›fl›k http://www.millifolklor.com olarak yaz›labilen Kerbelâ mersiyelerinde genellikle mesnevî naz›m flekli kullan›l›r. Kaside, terkîb-i bend ve tercî-i bend biçimde yaz›lan Kerbelâ mersiyeleri de vard›r. Kâz›m Pafla’n›n Hz. Hüseyin mersiyelerini toplad›¤› Makâlîd-i Aflk’› bu tür bir eserdir. (Pala 1995: 356). Maktel-i Hüseyin’ler genellikle on bölümden oluflurlar. ‹lk birkaç bölüm Hz. Peygamber ile Ehl-i Beytin çekti¤i eziyet ve s›k›nt›lara ayr›l›r. Ancak konunun a¤›rl›k noktas› Hz. Hüseyin’i anlatan son bölümlerdedir. Burada Hz. Hüseyin’in savafllar›, Muaviye ile mücadelesi, Medine’den Mekke’ye, oradan da Kerbelâ’ya geçifli, burada muhasara alt›na al›n›p susuz b›rak›lmas›, sonunda Yezîd’in askerleri taraf›ndan elim bir flekilde flehit edilmesi ve Ehl-i Beyt kad›nlar›n›n fiam’a gönderilmeleri vb. trajik bir flekilde anlat›l›r. fiiî ve Bektaflîler taraf›ndan kutsal kitaplar olarak kabul edilen Kerbelâ Mersiyeleri ‹ran’da daha çok Muharrem ay›n›n ilk on gününde mecâlis-i ravzahanî denilen Hz. Hüseyin’i anma toplant›lar›nda halk›n yas tutmas› için okunur. (Pala 1995: 356). Bunun yan› s›ra makteller genellikle fiiî, AleviBektaflî ayin-i cem ve özel toplant›lar›nda saz eflli¤inde okunmufltur. (O¤uz vd. 2004: 304). ‹lk Kerbelâ mersiyeleri Arap edebiyat›nda ve düzyaz› olarak kaleme al›nm›flt›r. Ebû Mihnef’in Kitab-› Maktel-i Hüseyin’i ile Isfahanî’nin Makâtilü’t-Tâlibîn’i bu konudaki en ünlü eserlerdir. Farsça yaz›lan ve edebî aç›dan büyük de¤er tafl›yan en önemli maktel kitab› Hüseyin Vâiz Kaflifî’nin Ravzatü’fl-fiühedâ’s›d›r. ‹ran ve Türk edebiyat›nda daha sonra yaz›lan bütün Kerbelâ Mersiyeleri k›smen bu eserin etkisinde kalm›fllard›r. Eser, Gelibolulu Câmî taraf›ndan Türkçeye çevrilip Kanunî’ye sunulmufltur. (PALA 1995: 356; Karahan 1939 3-4). Türk edebiyat›nda en önemli Maktel-i Hüseyin kitab›, Fuzulî’nin Hadîka- 29 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 tü’s-Süedâ adl› eseridir. Fuzulî’nin en olgun düzyaz› eseri olan bu kitap, samimî üslûbu ve ak›c› dili ile lirizmin doru¤una varm›fl, as›rlarca edebî çevreler ve halk kitlelerince büyük ilgi görmüfltür. Türk edebiyat›nda bu türdeki ikinci önemli eser Lamiî’nin manzum Maktel-i Âl-i Resûl’üdür. Baflka bir manzum maktel kitab›n› da Dâstân-› Maktel-i Hüseyin ad›yla Kastamonulu fiadî yazm›flt›r. (Pala 1995: 356). 2. fi›hamat Kad› Baybolato¤lu 2.1. Hayat› Kurÿbü’l-BelÀ adl› eserin yazar› fi›hammat Kad› Baybolato¤lu hakk›ndaki bilgiler çok azd›r. Türkçe kaynaklarda rastlayamad›¤›m›z fi›hammat Kad›’n›n hayat›, edebî kiflili¤i ve eserleriyle ilgili afla¤›da verece¤imiz bilgiler için Abdulkadir Abdullatipov’un Rusça yay›mlad›¤› ‹storiya Kum›kskoy Literatur› (Kumuk Edebiyat› Tarihi) adl› eserinden (Abdullatipov 1995) faydalan›lm›flt›r. Ünlü Kumuk flairi ve yazar› fi›hammat Kad›, bugünkü Da¤›stan’›n Buynaksk rayon merkezine ba¤l› Erpeli köyünde do¤mufltur. Mezar tafl›nda yazd›¤›na göre do¤um tarihi Hicrî 1249, ölüm tarihi ise Hicrî 1336’d›r. Buradan fi›hammat Kad›’n›n 1831–1918 y›llar› aras›nda yaflad›¤› anlafl›lmaktad›r. fi›hammat, sadece do¤du¤u çevrede de¤il, tüm Da¤›stan’da dolaflarak iyi bir e¤itim görmüfltür. Di¤er Türk lehçelerini ve Arapçay› mükemmel flekilde bilmektedir. Hayat› boyunca Da¤›stan’›n de¤iflik yerlerinde kad›l›k yapm›flt›r. Kendisine fi›hammat Kad› denmesinin sebebi de budur. Son derece zengin bir kültür hazinesine sahip olan fi›hammat, ‹slamî ilimlerin yan›nda tarih, hukuk, Arap filolojisi alanlar›nda da bilgi sahibiydi. Bu kadar zengin bir kültür birikimine sahip olmas›na ra¤men fi›hammat yetmifl yafl›na gelinceye kadar hiç eser yazmam›flt›r. Halk›n yo¤un bask›s› ve iste¤i do¤rultu- 30 sunda yetmifl yafl›ndan sonra ölümüne kadar otuz civar›nda eser yazm›flt›r. 2.2.Eserleri 2.2.1. ‹lmu Bafl› “‹lmin Bafl›” fi›hammat’›n ‹slâm dinini ö¤retmek amac›yla yazd›¤› eserlerdendir. Müslüman›n nas›l yaflamas› gerekti¤ini, helâl yoldan kazan›p haramlardan sak›nmay› ö¤ütleyen bir kitapt›r. Okullarda ders kitab› olarak da okutulmufltur. 2.2.2. Acam Muhalli “‹slâm Hukuku” ‹slâm hukukunu çok iyi bilen fi›hammat bu eserinde, evlenme, boflanma, ticaret, miras›n akrabalar aras›nda paylafl›m› meselelerini ayr›nt›l› olarak anlatmaktad›r. 2.2.3. Yemifl Habarlar “Meyveli Hikâyeler” fi›hammat’›n çeviri kitaplar›ndand›r. 1903 y›l›nda Temurhan fiura’da bas›lm›flt›r. Eserde, nasihat türü hikâyelerle halka bilgiler verilmifltir. 2.2.4. Acaib’al-Umÿÿr “Peygamber K›ssalar›” (1909) Âdem peygamberden Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin hayatlar›n› anlatan bir eserdir. 2.2.5. AshÀÀb el-Kehf’in Habarlar› “Ashab-› Kehf’in Hikâyesi” Kuran-› Kerim’deki Kehf suresinden hareketle Ashab-› Kehf’i, yedi genci ve Zülkarneyn’i anlatmaktad›r. 1907 y›l›nda bas›lm›flt›r. 2.2.6. Bal Kuyu “Bal Kuyusu” (1912) fi›hammat bu hikâyeyi Tatar Türkçesi’nden Kumuk Türkçesi’ne aktarm›flt›r. Hikâyede Danyal Peygamber’in t›p ve falc›l›kla ilgili bilgileri yer almaktad›r. Ayr›ca Peygamber Danyal’›n ölümsüzlü¤ün çaresini aramas› anlat›l›r. Ola¤anüstü olaylar M›s›r, Suriye ve gerçekte olmayan ülkelerde geçmektedir. 2.2.7. Gülbahça “Gül Bahçesi” fi›hammat’›n nasihatlerini içeren kitab›d›r. Eser içinde geçmiflte yaflam›fl http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ünlü insanlar›n karakterleri ve hayatlar› anlat›lmaktad›r. Bu ve bunun gibi kitaplar Da¤›stan halk› için, aile e¤itimi, ‹slâm hukuku konular›nda k›lavuz olmufltur. 2.2.8. Kurÿÿbü’l-BelÀ “Belân›n Vahfletleri” Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit ediliflinin anlat›ld›¤› ve burada tan›t›m›n› yapt›¤›m›z eseridir. Gerçek olaylarla ola¤anüstü olaylar iç içedir. 2.2.9. Sapar Yoldafl “Yol Arkadafl›” Abdüllatipov’un verdi¤i bilgiye göre, fi›hammat Kad›’n›n Arapçadan tercüme etti¤i bu eserin yay›mlanmas›na Sovyet rejimindeki bilim adamlar› karfl› ç›km›fllard›r. Eserde gerçek hayatla ilgili kusurlar ve toplumun aksayan yanlar› üzerinde durulmufltur. 2.2.10 Edebî Kiflili¤i fi›hammat Kad›’n›n her fleyden önce ‹slâm dinine ba¤l› oldu¤u eserlerinden anlafl›lmaktad›r. Eserlerinde genellikle Hz. Muhammed’in hadisleri, onun k›z› Hz. Fat›ma ve torunu Hz. Hüseyin’in hayatlar›, peygamber k›ssalar›na dair konular göze çarpmaktad›r. Ayr›ca fi›hammat çocuklar›n büyüklerine, ana babalar›na, ‹slâm büyüklerine hürmet etmelerini istemekte ve eserlerinde bu do¤rultuda ö¤ütler vermektedir. fi›hammat Kad›’n›n kitaplar› okullarda hem ders kitab› hem de ahlâk kitab› olarak kullan›l›yordu. Bu kitaplara örnek olarak ‹lmu Bafl› “‹lmin Bafl›”, Sapar Yoldafl “Yol Arkadafl›”n› gösterebiliriz. Kad› fi›hammat, Ebû Sufyan Akayev ile birlikte Kumuk Türkçesinin yabanc› dillerin tesirinde kalmas›na karfl› ç›km›flt›r. Rusçadan Kumuk Türkçesine giren kelimelerin yan›nda fi›hammat, Eski Azerî Türkçesinden giren kelimelerin de kullan›lmamas› gerekti¤ini savunmufltur. fi›hammat Kad›’n›n bir özelli¤i de http://www.millifolklor.com yabanc› eserlerden tercümeler yapmas›d›r. Ancak onun eserlerini s›radan birer tercüme saymak yanl›fl olur. Çünkü fi›hammat bu tercümelere ilâvelerde bulunmufl, kendi bilgi birikiminden katk›larla eserlerine yeni bir flekil vermifltir. Kumuk dilbilimcileri son y›llarda fi›hammat’›n edebî miras› olan eserlerine ilgi duymaya bafllam›fllard›r. G. Abdurraflitov, G. D. Akayev, A. Y. Abdüllatipov, fi›hammat hakk›ndaki makalelerini Tang-Çolpan dergisinde yay›mlam›fllard›r. G. Abdurraflitov, fi›hammat’›n Gülbahça isimli eserinde geçen bölümleri; Z. N. Akavov Balquyu “Bal Kuyusu” adl› eserini; Kâmil Bat›rbekov ise Kurÿbü’lBelÀ adl› mesnevisini yay›mlam›flt›r. Yusup Gereyev Sapar Yoldafl “Yol Arkadafl›” adl› eserde yer alan dualar› incelemifltir. Onun bir hikâyesini dayand›rd›¤›, fi›hammat Kad›’n›n Sapar Yoldafl kitab›ndan ald›¤› flu sözler, müellifimizin bat›l inançlar ve müspet bilimler aç›s›ndan yeniden de¤erlendirilmesi gerekti¤ini göstermektedir: “Farenin kuyru¤u kesilip b›rak›l›rsa, o fare, bütün fareleri, s›çanlar› öldürür.” (PEKACAR vd. 2002: 252–253). 3. Kurÿÿbü’l-BelÀÀ1 Kerbelâ kelimesi Arapça kerb ve belâ kelimelerinin birleflmesiyle oluflmufltur. Kerb kelimesi, tarad›¤›m›z sözlüklerde flu flekilde geçmektedir: “Arapça. 1) Enduh: Ac› veren tasa, endifle, gam, gussa; cemi kurûb”; 2) Gam›n zorlu¤u ve kat›l›¤›; 3) Üzüntüye düflmek.” (Muin 1371: 2932); “Ruhun a¤›r bir flekilde ezilmesi, (ac›).” (Steingass 1975: 1021); “Arapça. Cemi kurûb, Gam, keder, gussa.” (Sami 1317: 1155); “Arapça isim. Cemi kurûb, tasa, kayg›, gam, keder.” (Devellio¤lu 1993: 508); “Sürekli üzüntü, cemi kurûb, az üzüntü, birinin üzüntüsünü kesmemesi, ›st›rap, vahflet.” (Dehhuda 1377: 18237). 31 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 fi›hammat Kad› bu eserinde kerb kelimesinin ço¤ulu olan kurûbu tercih etmifl ve eserinin ad›n› “belân›n vahfletleri, belân›n ›st›raplar›, belâlar›n belâs›” anlamlar›na gelen Kurÿbü’l-BelÀ fleklinde koymufltur. 3.1. Eserin Muhtevas› Kurÿbü’l-BelÀ, Arap harfleriyle yaz›lm›fl manzum bir Kerbelâ Mersiyesidir. Tafl basmas› olan eser harekelidir. Toplam 875 beyitten ve on befl bölümden oluflan eserde 82.b–83.a vara¤› üstten kopmufltur. Eserin sonunda baz› dinî bilgilerin verildi¤i bafll›ks›z bir bölüm yer al›r. Eser, manzum olmakla beraber, giriflte (2a-3b aras›) ve áazvatu’l-MuòtÀr Lieòaõi’å-åÀr “Muhtar’›n ‹ntikam Almak ‹çin Yapt›¤› Savafllar” bafll›¤›n› tafl›yan bölümün bafl›nda (70a ve 70b sayfalar›) nesir k›s›mlar vard›r. Eserin Kumuk Türkçesiyle yaz›ld›¤› ve fi›hammat’a ait oldu¤u 1b sayfas›nda verilen flu bilgilerden anlafl›lmaktad›r: Úumuú til bulan flo naômu etgen flo kitÀbn› yazàan kifli erpelili paúìr fi›òammat Úad› Baybolatoàl›d›r. “Kumuk dili ile bu manzumeyi haz›rlayan, bu kitab› yazan kifli Erpelili fakir fi›hammat Kad› Baybolato¤lu’dur” (1b–3, 1b–4).2 Müellif eserin bafl›nda: “Kurÿbü’l-BelÀ, vÀú›èatü kerbelÀ maútel el-óuseyin.” (1b–1, 1b–2) tabirini kullanarak eserin Maktel-i Hüseyin naz›m türünde yaz›ld›¤›n› bildirmektedir. fi›hammat’›n bu eseri, Hicrî 1336 (1918) y›l›nda yaz›lm›fl ve Temurhan fiûrâ beldesinde (flimdiki Buynaksk) Mirza Ma¤rayov matbaas›nda bas›lm›flt›r. Eserin ad›, bask› tarihi ve bas›m yeri belirtildikten sonra Kerbelâ olay›nda ad› geçen baz› flah›slar›n kabile adlar› zikredilmektedir. Yezid’e lânet etmenin uygun olup olmad›¤› konusunda aç›klamalar›n yer ald›¤› girifl niteli¤indeki nesir k›sm›ndan sonra Óuseyinni 32 KitÀb› “Hüseyin’in Kitab›” bafll›¤› alt›nda manzum bölüm, flu beyit ile bafllar. Bismillah bulan bafllap bu sözleni men yazd›m Óuseyinni òabar›n yezigi bulan tizdim (4a–1)3 Eserde gerçek olaylar›n yan› s›ra birtak›m ola¤anüstü olaylara da de¤inilmektedir. Hz. Hüseyin’in tek bafl›na befl yüz kifliyi öldürmesi (15a–123), Hz. Hüseyin’in, ölümünden hemen sonra bedeninden gökyüzüne nur ç›kmas› (29a–275), hurilerin ve meleklerin gökyüzünde Hz. Hüseyin için bafl sa¤l›¤›na oturmalar› (29a–272), Hz. Âdem’den bafllayarak di¤er peygamberlerin, zebanîlerin, meleklerin gökyüzünden inerek yas tutmalar›, Hz. Hüseyin’in kesilmifl bafl›ndan öpmeleri ve bafl› tavaf etmeleri vb (59-b 601- 65-b669) bunlara örnek gösterilebilir. Son bölümde Hz. Hüseyin’i flehit edenlerin tek tek helâk olmalar› anlat›ld›ktan sonra flu beyitle eser son bulur: Mürìdler siz úanàans›z özügüz görüp etip Hali biz de úanab›z siz etegenni eflitip (86a-875)4 Bu son beyitten sonra Arapça dua k›sm› yer almaktad›r. 3.2. fiekil Özellikleri Eser, mesnevî naz›m flekliyle on dörtlü hece ölçüsüyle, 7+7 kal›b›nda yaz›lm›flt›r. Müellif, m›sralar› yedinci hecelerinden bölmüfltür. Eserin baz› bölümlerinde beyitlerin ikinci m›sra› yoktur. fiairin baz› kelimeleri vezne uydurmak amac›yla yanl›fl yazd›¤› da görülmektedir. Eserin naz›m türü ise Kerbelâ Mersiyesi (Maktel-i Hüseyin)’dir. Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit ediliflini anlatan bu mersiye türünden yukar›da bahsedilmiflti. 3.3. Eserin Dili ve Anlat›m› Kurÿbü’l-BelÀ, son derece ak›c› bir üslûpla sade ve yal›n Kumuk Türkçesi ile http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 yaz›lm›flt›r. Eserde Rusçadan al›nma kelimelere çok az rastlanmas›, o dönemde Kumuk Türkçesinin aslî dil özelliklerini ve kelime hazinesini korudu¤unu göstermektedir. Eserde Arapça ve Farsçadan al›nma kelimeler de vard›r; ancak bu kelimelerin say›s› da pek fazla de¤ildir ve ço¤unu flah›s ve yer adlar› oluflturmaktad›r. fiair bir kelimeyi tekrar kullanmak yerine o kelimenin efl anlaml› olanlar›n› kullanarak metne ayr› bir kelime zenginli¤i katm›flt›r. Ayr›ca eserde deyimlerin de s›kça kullan›lmas› metnin daha ak›c›, daha canl› olmas›n› sa¤lam›flt›r. 3.4. Eserin Konusu Eserde, Hz. Ali’nin o¤lu, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Yezid ve adamlar› taraf›ndan Kerbelâ’da flehit edilifli, Hz. Hüseyin’in flehit edilifline duyulan üzüntü, daha sonra onu flehit edenlerin tek tek helâk olmalar› konu edilmektedir. Eserdeki bölümler bafll›klarla belirtilmifltir. Eser on befl bölümden oluflmaktad›r. 3.5. Eserin Bölümleri ve Özeti 3.5.1. Óuseyinni KitÀb› ( Hüseyin’in Kitab›) Bu bölümde flair, manzum bölüme geçmeden önce flu flekilde acayip bir hadisenin vuku buldu¤undan bahseder: Cahiliye döneminde Muhammed Peygamber ortaya ç›kmadan önce bir tafl üzerinde flu manzum parça yaz›lm›fl vaziyettedir: “E tercÿ ummat úatelet óuseynen fiapÀèat ceddihì yevme’l-óisÀb”(3b5). (MaènÀs›) Óuseyini öltürgen òalú umut etermuken flonu ullu atas› Muóammad payòammarn› flapÀèat›n ú›yÀmat günde degen maènÀd›r.5 (3b-5 – 3b-9). fiair bu hadiseye de¤indikten sonra olaylar› manzum flekilde anlatmaya bafllar. O dönemde Müslümanlar›n halifesi Muaviye’dir. Muaviye adaletli ve dürüst bir hükümdard›r. Hz. Muhammed’in aile efrad›na, akrabalar›na çok hürmetli davranmaktad›r. Özellikle Hz. Hüse- http://www.millifolklor.com yin’e çok hürmet etmifl, onun ailesini kendi saray›na alm›flt›r. Bir zaman sonra Muaviye hastalan›r ve ölür. Onun yerine halife olarak tahta geçen Yezid, babas› gibi de¤ildir. Halife olduktan sonra insanlara iflkence yapar, içki içer ve kötü ifllerle meflgul olur. Bunun üzerine Hz. Hüseyin bu iflkencelere katlanamaz ve Mekke’ye döner. Yezid’in zulümlerine dayanamayan halk Hz. Hüseyin’in halife olmas›n› ister. Hz. Hüseyin’e halife olmas› için Irak ve Kufe’den mektuplar gelir. Hz. Hüseyin, halifeli¤i kabul etmez. Ancak en sonunda gelen bir mektupta “E¤er halifeli¤i kabul etmezsen k›yamet gününde cevab›n› verirsin.” ibaresini görünce halifeli¤i kabul eder. Bunun üzerine Kûfe halk› çok sevinir. Hz. Hüseyin aile fertleri ve yak›nlar›yla Kufe’ye gitmeye karar verir. Ancak k›z kardefli Sakinat (Sekine) onu bu fikrinden vazgeçirmeye çal›fl›r. Muharrem ay› bitinceye kadar sabretmesini ister. Çünkü Hz. Muhammed’in “Hüseyin’in kan› Muharremde dökülecek” sözünü bizzat iflitti¤ini söyler. Hz. Hüseyin bir türlü vazgeçmez. Allah’›n kaderine raz› olmak gerekti¤ini söyler. Bunun üzerine Sakinat d›flar› ç›kar ve elinde k›z›l bir çamurla geri döner. Bu çamuru Cebrail’in Hz. Muhammed’e getirdi¤ini, Hz. Hüseyin’in ecelinin bu toprakta gelece¤ini söyledi¤ini hat›rlat›r. Hz. Hüseyin bu durumdan biraz etkilense de kendi kaderine raz› olur. Ecel gününün bir dakika bile de¤iflmeyece¤ini, kaderden korkup evde durmas›n›n uygun olmayaca¤›n›, e¤er evde durursa k›yamet günü ümmetin onu utand›raca¤›n› söyler. Hz. Hüseyin yetmifl yedi kifli ile yola koyulur. Hz. Hüseyin ve arkadafllar› önce Medine’ye var›rlar. Medine halk› da Hz. Hüseyin’i gitmemesi için ikna etmeye çal›fl›r. En az›ndan onunla birlikte gelip, gerekirse savaflabileceklerini söylerler. Hz. Hüseyin bunu da kabul etmez. “Ben sa- 33 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 vafla de¤il, Allah’›n yazd›¤› mezar›ma gidiyorum.” diyerek yola koyulur. 3.5.2. Kÿpa Ahlü KÀà›zlar Yiberip Husìn Yolàa Ç›úmaún› Yezìd Bilegen. (Kûfe Halk›n›n Mektuplar Gönderdi¤ini ve Hüseyin’in Yola Ç›kt›¤›n› Yezid Biliyor) Hz. Hüseyin’in yola ç›kt›¤›n› ö¤renen Yezid, adamlar›ndan ‹bn-i Ziyad’a mektup gönderir. Hz. Hüseyin’in kellesini kesip göndermesini ister. ‹bn-i Ziyad ordular›n› toplar ve F›rat nehrinin k›y›s›nda Kerbelâ denilen yerde Hz. Hüseyin ve arkadafllar›n› beklemeye koyulur. Hz. Hüseyin F›rat nehrine geldi¤inde yerden biraz toprak al›p koklar. Sonra cebindeki topra¤› al›p koklar. Bu iki topra¤›n kokusu ayn›d›r. ‹flte o zaman ölümünün bu mekânda gerçekleflece¤ini, mezar›n›n da bu toprakta olaca¤›n› anlar. K›z kardefllerine ve akrabalar›na ölümünün nas›l olaca¤›n› teferruatl›ca anlat›r. K›z kardefllerinden çok fazla a¤lay›p üzülmemelerini ister. Hz. Hüseyin silâhlar›n› kuflan›p düflmanla savaflmaya bafllar, pek çok kifliyi öldürür. Kerbelâ meydan› kandan ›rmaklarla dolar. Sonunda Hz. Hüseyin yorgun düfler. ‹bn-i Ziyad’›n adamlar› su yolunu kestikleri için Hz. Hüseyin ve askerleri susuz kal›r. Hz. Hüseyin k›l›ç savurarak düflman› ikiye yarar ve F›rat nehrine su içmeye gider. Ancak düflmanlardan Sad’in o¤lu Ömer onu aldatarak su içmesini engeller. Bunun üzerine Hz. Hüseyin k›l›c›n› çekerek düflmanlara sald›r›r. Düflmanlar dört taraftan etraf›n› sararlar. Hz. Hüseyin’in vücudu saplanan oklarla bitkin düfler. 3.5.3. Óuseyinni Bafl›n Kesgen Melèÿn fiammar (Cevflen Oàl›) (Hüseyin’in Bafl›n› Kesen Melun fiammar)(Cevflen O¤lu). fiammar (fiimr) ad›ndaki düflman, at›ndan inip bitkin vaziyetteki Hz. Hüseyin’in gö¤süne oturur. Boynuna k›l›ç dayayarak: “Bafl›n› keseyim mi hey Hü- 34 seyin!” diye seslenir. Hz. Hüseyin ona karfl› koyman›n elinden gelmeyece¤ini, kendisini öldürmeden önce hiç olmazsa biraz içecek su vermesini ister. Ancak fiammar ona içecek su vermez. K›l›c›yla kesip kellesini al›r, süngüsüne takarak bayrak yapar. Daha sonra götürüp ‹bn-i Ziyad’a verir. Hz. Hüseyin öldükten sonra tabiat›n, dünyan›n ve gökyüzünün hiddetlendi¤i görülür. Dünya karar›r, flimflekler çakar, gökten k›z›l kan ya¤ar. Bu tarih Muharremin onuncu günüdür. 3.5.4. Óuseyinni Ayà›r›n› Òabar› (Hüseyin’in At›n›n Haberi) Hz. Hüseyin’in at›, savafl alan›ndaki cesetler aras›ndan Hz. Hüseyin’i bulur. Hz. Hüseyin’in ölümüne dayanamayan at düflmanlara hücum eder. Kahramanca savafl›r ve pek çok düflman› öldürür. Daha sonra çad›ra döner. At› kanlar içinde gören kad›nlar Hz. Hüseyin’in öldü¤ünü anlarlar. O günden sonra bu kahraman at› bir daha gören olmam›flt›r. 3.5.5. Úatunlan› Yafllan› Yesir Etmaún› BayÀÀn› (Kad›nlar›n ve Çocuklar›n›n Esir Edilmesinin Beyan›) Düflmanlar kad›nlar›n bulundu¤u çad›rlara bask›n yaparlar. Kad›nlar›n bileziklerini, küpelerini ve elbiselerini al›rlar. Çocuklara da iflkence yaparlar. Ömer ve adamlar› kad›nlar› yal›n ayak ve ç›plak vaziyette yürütürler. Yolda su içmelerine de izin vermezler. 3.5.6. Kesilgen Bafllan› KerbelÀ’dan Kÿpaàa Al›p Yürümaún› BayÀÀn› (Kesilen Bafllar›n Kerbelâ’dan Al›n›p Kufe’ye Götürülmesinin Beyan›) Hz. Hüseyin’in bafl› ile birlikte on sekiz bafl Ömer ve askerleri taraf›ndan Kûfe’ye götürülür. Ömer, bafllar› m›zraklar›na tak›p yürümeleri için askerlere emir verir. Bunu gören Kufe halk› düflmanlara karfl› beddua ederler. Bu arada ‹bnü Ziyad, esir kad›nlar› ve çocuklar› hapse att›r›r. Daha sonra ‹bn-i Ziyad http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Kûfe halk›n› camide toplayarak Hz. Hüseyin’e hakaret eder. 3.5.7. èAbdullah Degen Eki De Gözü Soúur Kifli ‹bnu’z-Ziyâdàa Úarfl›l›ú Etmaún› BayÀn› (Abdullah Ad›nda ‹ki Gözü Kör Bir Kiflinin ‹bn-i Ziyâd’a Karfl› Gelmesinin Beyan›) ‹ki gözü de kör olan Abdullah ad›ndaki kifli ‹bn-i Ziyad’›n sözlerini dinledikten sonra ona karfl› gelir. ‹bn-i Ziyad onu yakalat›r ve öldürtür. ‹bn-i Ziyad bu olaydan sonra Hz. Hüseyin’in bafl›n›n sokaklarda gezdirilmesini emreder. fiam’da bulunan Yezid’e mektup yazarak Hz. Hüseyin’in bafl›n› kestiklerini, kardefllerini öldürdüklerini, han›mlar› ve çocuklar› esir ettiklerini haber verir. Mektubu okuyan Yezid, bafllar› ve esirleri kendisine göndermeleri için emir verir. Havlu ve fiammar bafllar› alarak yola ç›karlar. Yolda rastlad›klar› bir papaz, Hz. Hüseyin’in kesik bafl›n› görünce Müslüman olur. Hatta Hz. Hüseyin’in bafl›n› on bin alt›na sat›n almak ister. 3.5.8. Óabbe Degen Yurtda Bir Keflìfl Busurmanl›ún› BayÀÀn› (Habbe Denilen Vilâyette Bir Papaz›n Müslüman Olmas›n›n Beyan›) Toplumdan ayr› yaflayan bir papaz ola¤anüstü olaylara flahit olur. Yeryüzünden gökyüzüne do¤ru bir nur yükseldi¤ini, meleklerin gök yüzünden inerek nurun bulundu¤u yerdeki kesilmifl bir bafl› ziyaret ettiklerini görür ve çok flafl›r›r. Papaz on bin alt›n karfl›l›¤›nda bu bafl› sat›n al›r, evine götürüp y›kar ve güzel kokular sürer. Bafl›n karfl›s›nda a¤layarak Müslüman olur. Kervan yoluna devam ederken insanlar alt›nlar›n simsiyah tafllara dönüfltü¤üne flahit olurlar. fiammar ve Havlu sonunda Yezid’in saray›na ulafl›rlar. Yezid, Hz. Hüseyin’in kesilmifl bafl›n› bir m›zra¤a saplayarak hakaretler etmeye bafllar. Yezid’in Câlut http://www.millifolklor.com ad›nda bir Yahudi doktoru vard›r. Câlut, Yezid’e karfl› ç›karak halifeli¤i asl›nda Yezid’in de¤il Hz. Hüseyin’in hak etti¤ini söyler. Hz. Hüseyin’in bafl›n› öperek Müslüman olur. ‹slâm yolunda hayat›n› feda edece¤ini söyler. Yezid, doktoru oldu¤u için onu ilk önce öldürmek istemez. Câlut: “Sana ilâç yerine zehir veririm.” deyince Yezid onun da bafl›n› kestirir. 3.5.9. Úaysar Paça Rûmdan Yezìdge Yibergen Elçini Òabar› (Bizans Hükümdar›n›n Rum’dan Yezid’e Gönderdi¤i Elçinin Hikâyesi) Bizans hükümdar›, Yezid’e bir elçi gönderir. Elçi, Yezid ve adamlar›n›n bir tepsinin içine konmufl bafl etraf›nda içki içip e¤lendiklerini görür. Bu bafl›n Hz. Hüseyin’in bafl› oldu¤unu ö¤renince çok üzülür. Hz. Hüseyin’in bafl›n› al›r, aln›ndan öperek flöyle der: “Gâvurlar biz de¤il sizsiniz.” Elçi daha sonra bir ülkede H›ristiyanlar›n, ‹sa (A.S)’n›n bindi¤i söylenen bir efle¤in t›rna¤›na dahi hürmet ettiklerini, insanlar›n de¤iflik beldelerden bu efle¤in t›rna¤›n› ziyarete geldiklerini, buna karfl›l›k Müslümanlar›n Hz. Muhammed’in torununun kesilmifl bafl› karfl›s›nda yapt›klar›n›n yanl›fl oldu¤unu anlat›r. Yezid’e lânet okur. Bu yüzden Yezid elçiyi de öldürtür. 3.5.10. Yezìdni Úardafllar›ndan Bir Yaòfl› Úatunnu Òabar› (Yezid’in Kardefllerinden ‹yi Bir Kad›n›n Hikâyesi) Müslüman bir kad›n rüyas›nda flunlar› görür: Muhammed Peygamber, Hz. Fat›ma ve Hz. Ali çok öfkelenip, parmaklar›n› ›s›rarak Yezid’e ceza vermeye gelirler. Yedi kat gökyüzünün kap›lar› aç›l›r ve melekler gökyüzünden inip yeryüzüne yay›l›r. A¤›zlar›ndan atefl ç›karan bu melekler Yezid’in evini y›kacaklar›n› ve Yezid’i öldüreceklerini söylerler. Kad›n bu rüyas›n› Yezid’e anlat›r. Yezid rüyay› iflitince çok korkar. Kad›n- 35 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 dan hutbeye ç›k›p cemaate Hz. Ali’ye küfretmesini, kendisini ise övmesini ister. Ancak kad›n hutbede Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’i över. Yezid’e lânet okur. Yezid bu kad›n› da orada öldürür. 3.5.11. èAli De Úatunlar Da Bar› Da Úarfl› Bolmaún› BayÀn› (Ali’nin de Kad›nlar›n da Yezid’e Karfl› Gelmelerinin Beyan›) Ali ve kad›nlar Yezid’in yapt›klar›n›n çok yanl›fl oldu¤unu, k›yamet gününde cezas›n› çekece¤ini söylerler. Onlar›n bu tav›rlar› karfl›s›nda Yezid çok korkar. Bütün yapt›klar›na piflman olur. Esirleri affederek ne isterlerse yapaca¤›n›, kendi ev halk› gibi saray›nda onlara bakabilece¤ini, isterlerse onlar› Mekke’ye gönderebilece¤ini, ömürlerini geçirecekleri paray› verebilece¤ini söyler. Esirlerin içinden aya¤a kalkan Zeynep, günlerdir çok yorgun ve aç olduklar›n›, güçsüz kuvvetsiz kald›klar›n›, kendilerine dinlenmeleri için hiç izin verilmedi¤ini söyler. Yezid Zeyneb’in isteklerini kabul eder. Esirleri doyurur, dinlenmeleri için yorganlar, yataklar, kad›nlara ipekten elbiseler, alt›n bilezikler, halkalar, her birine de birer deve verir. Hz. Hüseyin’in bafl› ile di¤er bafllar› da onlarla birlikte gönderir. Kad›nlar Hz. Hüseyin’in bafl› ile di¤er bafllar› Kerbelâ meydan›na götürüp gömerler. 3.5.12. Payòammarlar MalÀÀyikler Óusìnge Taèziyyatàa Gelmaún› BayÀn› (Peygamberler ve Meleklerin Hüseyin’e Bafl Sa¤l›¤›na Gelmelerinin Beyan›). Bu bölümde Hz. Hüseyin’in kesilmifl bafl› Yezid’e ulaflt›ktan sonra hem Yezid’in hem de fiam halk›n›n bizzat flahit oldu¤u ola¤anüstü olaylar anlat›l›r. Yezid, ola¤anüstü olaylar›n alâmetini görünce çok korktu¤u için Hz. Hüseyin’in bafl›n› yetmifl nöbetçiyle birlikte saray›n bahçesindeki bir çad›r›n içine koydurur. Hz. Hüseyin’in kesilmifl bafl› 36 çad›r›n içine konduktan sonra Yezid ve nöbetçiler flu olaylara flahit olurlar: Gökten beyaz bir bulut içersinde melekler iner ve yeryüzüne ipekten bir kumafl sererler. ‹lk önce Âdem peygamber, ard›ndan Nuh, ‹sa, Musa, ‹brahim peygamberler yeryüzüne inerler. Son olarak Hz. Ali ve Hz. Fat›ma ile Hz. Muhammed gelir. Hepsi Hz. Hüseyini överek kesilmifl bafl› aln›ndan öperler. 3.5.13. Ú›yÀÀmat Gün PÀÀù›mat Biyke Maóflarda Ç›àaàan Küynü BayÀÀn› (K›yamet Günü Hz. Fat›ma’n›n Mahflerde Görülmesinin Beyan›) Bu bölümde Hz. Fat›ma’n›n mahfler gününde o¤lu Hz. Hüseyin’in gömle¤ini giyerek dünyada ona iflkence yap›p öldürenlerden davac› olmas› ve intikam almas› anlat›l›r. 3.5.14. Yezìd PÀÀs›ú Halek Bolmaún› BayÀÀn› (Fas›k Yezid’in Helâk Olmas›n›n Beyan›) Yezid arkadafllar›yla birlikte ava ç›kar. Avlan›rken gördü¤ü at sürüsünün pefline tak›l›r. At sürüsü bir vadinin içerisine girer. Yezid de arkalar›ndan gider. Bu vadi cehennem vadisidir. Yezid burada susuzluktan ölür ve zebaniler taraf›ndan cehennem çukuruna at›l›r. ‹nsanlar Yezid’in öldü¤ünü anlay›nca onun saray›n› talan edip hazinesine el koyarlar ve çok sevinirler. 3.5.15. áazvatu’l-MuòtÀÀr Lieòaõi’å-åÀÀr (Muhtar’›n ‹ntikam Almak ‹çin Yapt›¤› Savafllar) Bölümde manzum k›sma geçmeden önce nesir fleklinde yaz›lm›fl bir özet vard›r. Hz. Hüseyin’in ö¤rencilerinden olan Ubeyd’in o¤lu Muhtar’›n hapisten kurtularak Müslümanlar›n bafl›na komutan olmas› ve savaflmas› anlat›lmaktad›r. Nesir k›sm›ndan sonra flair fi›hammat; Allah’a, Muhammed Peygambere, sahabeye, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Fat›ma’ya övgüler yazarak onlardan flefaat diler. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 fiair; Hali úan›n almaún› aytay›m siz úan›à›z Men aytay›m t›nàlaà›z bir tabun olanlan›6 (71a–718). diyerek Hz. Hüseyin’in düflmanlar›n›n feci flekilde ölmelerini ve Müslümanlar›n intikamlar›n› almalar›n› anlatmaya bafllar. Yezid ve adamlar›n›n yapt›klar› bütün kötülüklerin karfl›l›¤›n› görmeleri, Müslümanlar taraf›ndan yakalanarak öldürülmeleri bu bölümde anlat›lmaktad›r. Eser Arapça bir dua ile son bulur. SONUÇ Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da flehit edilmesi ‹slâm tarihinin önemli olaylar›ndand›r. Kerbelâ Vak’as› da denilen bu tarihî olay, birtak›m siyasî ve sosyal sonuçlar do¤urmufltur. Kerbelâ Vak’as› edebiyat›m›z› da etkilemifl ve Kerbelâ Mersiyesi denilen yeni bir türün do¤mas›na sebep olmufltur. Kerbelâ Mersiyelerinin Muharrem ay›n›n ilk on gününde mecâlis-i ravzahanî, fiiî, Alevi-Bektaflî ayin-i cem ve özel toplant›lar›nda okunmas›, Türk folkloru aç›s›ndan da ayr› bir önem tafl›maktad›r. Bu elim olay bütün Müslümanlar› derinden üzmüfltür. Bu sebeple Kerbelâ Mersiyeleri sadece fiiî flairler taraf›ndan de¤il, hemen hemen her kesimi temsil eden flairler taraf›ndan kaleme al›nm›flt›r. Nitekim Sünnî Müslüman bir Türk kavmi olan Kumuklarda da Kerbelâ mersiyelerinin görülmesi bunun bir göstergesidir. NOTLAR 1Kumuk Türkçesiyle yaz›lm›fl bu eseri, üzerinde çal›flmam için bana veren hocam Doç. Dr. Çetin PEKACAR’ teflekkür ederim. 2 Bu yaz›da verilecek olan varak ve beyit numaralar›, elimizde bulunan ve burada tan›t›m›n› yapt›¤›m›z tafl bask› nüshaya aittir. 3 Bismillah ile bafllayarak bu sözleri ben yazd›m, Hüseyin’in haberini s›ras›yla dizdim. http://www.millifolklor.com 4 Ey müritler siz (bu olaylar›) bizzat görüp duyarak tatmin oldunuz, flimdi biz de sizin yapt›klar›n›z› duyup tatmin oluyoruz. 5 Hz. Hüseyin’i öldüren ümmet acaba onun dedesi Muhammed’in flefaatini ümit eder mi? 6 fiimdi (Hz. Hüseyin’in) intikam›n›n al›nmas›n› söyleyeyim siz kan›n›z, bir sürü olay› ben anlatay›m siz dinleyiniz. KAYNAKÇA ABDULLAT‹POV, Abdulkadir (1995), ‹storiya Kum›kskoy Literaturi (Kumuk Edebiyat› Tarihi), (Do 1917 Goda), I Çast, Mahaçkala. BALA, Mirza (1997), “Kumuklar” Maddesi, ‹slâm Ansiklopedisi, MEB, Eskiflehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Eskiflehir, c.6, s.986–990. ÇA⁄LAYAN, Bünyamin (1997), Kerbelâ Mersiyeleri, (Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. DEHHUDÂ, Ali Ekber, (1377), Lûgatnâme-i Dehhudâ, Tahran, C. 12, s. 18237. DEVELL‹O⁄LU, Ferit (1993), Osmanl›caTürkçe Ansiklopedik Lûgat, Ayd›n Kitabevi Yay›nlar›, Ankara. GÜZEL, Abdurrahman, TORUN, Ali (2003), Türk Halk Edebiyat› El Kitab›, Akça¤ Yay›nlar›, Ankara. KARAHAN, Abdulkadir (1939), Anadolu Türk Edebiyat›nda Maktel-i Hüseyinler, ‹stanbul Üniversitesi Türkoloji Disiplini, (Yay›mlanmam›fl Mezuniyet Tezi), ‹stanbul, s. 3–4. MU‹N, Dr. Muhammed (1371), Ferheng-i Fârisî, Tahran. O⁄UZ, Öcal vd. (2004), Türk Halk Edebiyat› El Kitab›, Grafiker, Ankara. ÖNER, Mustafa (1998), Bugünkü K›pçak Türkçesi, TDK Yay›nlar›, Ankara. PALA, ‹skender (1995), Ansiklopedik Dîvan fiiiri Sözlü¤ü, Akça¤ Yay. Ankara. PEKACAR, Çetin (1986), Türkiye Kumuklar› A¤z› (Yay›mlanmam›fl Master Tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. PEKACAR, Çetin (1997), “Kumuk Türkleri”, Yeni Türkiye – Türk Dünyas› Özel Say›s› II, s.16, Y›l 3, Temmuz – A¤ustos, s. 2062–2066. PEKACAR, Çetin (1998), “Kumuk Türkleri Edebiyat›”, Türk Dünyas› El Kitab›, c.4, Edebiyatlar (Türkiye D›fl› Türk Edebiyatlar›), Ankara 1998, s. 319–339. PEKOLCAY, Necla, ERAYDIN, Selçuk (1975), ‹slamî Türk Edebiyat›, ‹rfan Yay›nevi, ‹stanbul 1975. SAM‹, fiemseddin, (1317), Kâmûs-i Türkî, ‹stanbul. STEINGASS, F., (1975), Persian-English Dictionary, Beirut. 37 TOPLUMSAL YAPILARIN SAYGI ‹FADES‹ FORMLARINDA D‹LE YANSIMASI Reflections of Social Structures in Forms of Honorifics in Language Yrd. Doç. Dr. Kerim DEM‹RC‹* ÖZET Bilimsel yaz›lar›n ço¤u ya sadece dilin sosyal boyutuyla yahut yap›sal boyutuyla ilgilenmektedir. Oysa her dilin iki boyutu da eflit derecede önemli ve birbirinden ayr›lamayacak kadar iç içe girmifltir. Baz› dillerde görülen kibarl›k ve sayg› ifadeleri de bu flekilde de¤erlendirilmelidir. Bilhassa Japonca, Vietnamca, Korece ve Tamilcede büyük yer tutan kibarl›k ve sayg› ifadeleri bu dillerde ve içinde bulundu¤u dillerde konuflan›n, dinleyenin ve kendinden bahsedilen kiflinin toplumdaki sosyal statüsünü gösteren dilbilimsel bir janrad›r. Bu janra bize toplumsal yap›lar›n dil kullan›m›na olan etkisini gösteren örneklerle doludur. Farkl› dillerden al›nan örnekler toplumsal yap›dan kaynaklanan kibarl›k ve sayg› yap›lar›n›n dilde fonolojik, leksikal ve dilbilgisel de¤iflikliklerle kendisini gösterdi¤ini önermektedir. Bu yaz›n›n esas amac› genetik akrabal›¤› bulunmayan dillerden de al›nan örneklere bakarak dillerde böyle yap›lar›n bulundu¤una dikkat çekmek ve SapirWhorf teorisinin kültür-dil ba¤lant›s›n› tam olarak izah etmedi¤ini göstermektir. Anahtar Kelimeler Sayg› ifadeleri, kibarl›k yap›lar›, toplumsal yap›, Sapir-whorf teorisi, bölgesel tipoloji ABSTRACT Much of the scholarly interest in language descriptions solely focuses on either the social aspects of languages or on the structural nature of languages. However, they are equally important and intertwined to each other; therefore, they should not be examined separately. Honorific systems and polite forms in some languages are thought to be treated in this sense. The polite forms or honorific systems in a language –especially languages such as Japanese, Vietnamese, Korean and Tamil– constitute a genre of a discourse in which we observe the social rankings of the speaker, listener and the person mentioned in the conversation. This genre of speech suggests that the social structure of some societies motivates a good amount of language discourse that determines the usage and shift of different linguistic levels such as phonology, lexicon and grammar. The primary goal of this study is to draw attention to such structures in genetically unrelated languages and thus show that the Sapir-Whorf hypothesis may not fully describe those structures in the languages examined here. Key Words Honorifics, polite forms, social structure, Sapir-whorf hypothesis, areal typology Dilin insanlar aras›nda iletiflim kurmaya yarayan en güçlü araç oldu¤u muhakkakt›r. Hayat›n her safhas›nda prati¤e döktü¤ümüz bu iletiflim mekanizmas› bilhassa günlük hayat›m›zda yap›sal ve sosyal olarak umdu¤umuzdan daha fazla kurallarla kendisini göstermektedir. Dilin bir fikir veya bilgi al›flverifli arac› olmas›n›n yan›nda sosyal boyutlar› da yap›sal özellikleri kadar kar- mafl›kt›r. Her toplumda ‘kim, kiminle, nas›l konuflmal›?’ veya ‘kime, nas›l hitap edilmeli?’ sorular›, o toplumun sosyal yap›s›n›n da resmini çizmektedir. Bu sorular toplumun sosyal yap›s›n› yans›tt›¤› gibi, dili kullananlar›n, toplumdaki bireysel konumlar›n›n da simgesi olarak karfl›m›za ç›kar. Bu yüzden baz› toplumsal dilbilim kitaplar›nda konuflma (speech) olay› toplumsal kimli¤in bir göster- *Pamukkale Üniversitesi Ö¤retim Üyesi. 38 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 gesi olarak de¤erlendirilir (Hudson 1996: 121–131). Bir toplulukta hem toplumsal yap›y› hem de o toplumun dilinin morfolojisini, fonolojisini ve söz varl›¤›n› ilgilendiren bu durumu sosyo-morfolojik, sosyo-fonolojik veya sosyo-leksikal bir konu olarak adland›rmak yanl›fl olmasa gerek. Dünyada birçok dil, konuflan›n (hitap eden), dinleyenin (muhatap) ve kendinden bahsedilen kiflinin toplumsal statülerine göre farkl› dilbilgisel yap›lar›n z›tl›¤›ndan faydalanarak mütevaz›l›k, nezaket, sevgi, sayg› ve tazim ifadeleri ortaya ç›karm›flt›r. Dilbilimsel olarak ‘honorific’ sistemler diye adland›r›lan bu yap›lar, kelime anlam› bak›m›ndan ‘tazim, ululama, sayg› ifadesi, fleref payesi’ manas›ndad›r. Honorifik sistemde muhatap ile hitap eden kiflilerin sosyal statüleri, sayg› veya nezaketin farkl› seviyelerinin sözdizimine (sentaks) veya morfolojiye yans›mas› olarak karfl›m›za ç›kar (Crystal 1997: 186). Sayg› veya kibarl›k sisteminin en basit ve en çok kullan›lan flekli ikinci tekil ve ço¤ul flah›slar için kullan›lan zamirlerdir1. Dünya dillerinin birço¤unda özellikle ikinci tekil flah›slar için birden fazla zamirin kullan›lmas› dillerde farkl› say›larda ve seviyelerde olsa da sayg› kavramlar›n›n bulundu¤unu gösterir. Türkiye Türkçesinde al›fl›k oldu¤umuz ikinci tekil flah›s zamiri ‘sen’ yerine ikinci ço¤ul flah›s zamiri ‘siz’in kullan›lmas› gibi birçok dilde benzer kullan›mlar mevcuttur. Mesela, Rusçada yt [t›] ‘sen’ - vy [v›] ‘siz’, vy priglawáew; ‘Sen davet ediyorsun/edersin’vy lriglawáete ‘Siz davet ediyorsunuz’; Frans›zcada te/tu ‘sen’ vous ‘siz’, Elle te regarde ‘O (bayan) sana bak›yor’Je vous regarde ‘Ben size bak›yorum’ (Crocker 1990:242); ‹spanyolcada tú ‘sen’, usted ‘siz’, Tú eres listo, pero ella es genial ‘Sen ak›ll›s›n fakat o (bayan) bir dâhi’, http://www.millifolklor.com Usted viene mañana ‘Siz yar›n geliyorsunuz’ yap›lar› kullan›lmaktad›r (Butt 1994: 125). Dillerde sayg› veya statü ifadeleri sadece ikinci tekil veya ço¤ul flah›s zamirlerinin kullan›lmas›yla s›n›rl› olmad›¤› gibi bu kullan›mlar›n varl›¤›n› tek sebebe ba¤lamak da yanl›flt›r. Dilin farkl› yap›lar›n› kullanarak ifade edilen sayg› olay›n›n birden çok sebebi vard›r. Biraz evvel bahsedildi¤i gibi bir dildeki sayg› ifadeleri o dilin konufluldu¤u toplumda hitap eden ile muhatab›n toplum içerisindeki veya birbirleri karfl›s›ndaki konumlar›n› belirler. Bu konumu ortaya ç›karan sebepler aras›nda yafl, cinsiyet, makam-mevki, bilgi/okumuflluk seviyesi, konuflma ortam›n›n resmili¤i, flehirden veya k›rsaldan geliyor olma (bölge), toplumsal olarak do¤umla gelen ve sonradan de¤ifltirilemeyen baz› statüler gibi etmenler bulunmaktad›r. Bu sebeplerin prati¤e döküldü¤ü dillere bakt›¤›m›zda farkl› co¤rafyalarda konuflulan ve aralar›nda genetik ba¤ bulunmayan çok say›da dili birbirine benzer buluruz. Her bir dil kibarl›k ve sayg› ifadelerini de¤iflik formlarda ve birbirinden çok farkl› oranlarda kullanmaktad›r. Bu durum bir anlamda bu kavramlar›n evrensel bir hadise oldu¤unun da göstergesidir. Neredeyse bütün dillerde yeni tan›fl›lan insanlara karfl› veya resmi kurumlarda resmi konumlar› olan insanlara hitaben kullan›lan dil normal iliflkiler için kullan›lan ‘form’lardan farkl›d›r. Bu yaz›da baz› dillerde de¤iflik seviyelerde kullan›lan sayg› ve hürmet ifadelerini ele alaca¤›z. Bu ba¤lamda ‘honorific’ olay›n›n çok yayg›n oldu¤u Japonca, Korece ve Vietnamca baflta olmak üzere baz› geleneksel toplumlardaki sayg› ve dil kullan›m› ba¤lant›s›n› gösteren örnekleri inceleyece¤iz. Örnekleri, ad› geçen dillerden almam›z›n sebebi bu dillerde sayg› ifadelerinin çok miktarda bulunmas›ndand›r. ‹nceledi¤imiz örneklerle dillerde görülen yap›lar›n tek bir teoriyle aç›klanamayaca¤›n› da görmüfl olaca¤›z. 39 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Kast sistemine dayal› bir toplum olan Hindistan’da konuflulan dillere göz att›¤›m›zda birçok dilde bulunan ‘sen’‘siz’ ayr›m›n›n gayet basit ve hatta masum kald›¤›n› görürüz. Yaln›z do¤um ile elde edilen, brahmanlar (din adamlar›), kshatriya (savaflç›lar), vaisyalar (çiftçiler ve tüccarlar) ve sudralar (uflaklar) gibi dört ana gruptan müteflekkil olan kast sisteminde kastlar aras› dil kullan›m› dilin her seviyesinde farkl›l›k arz edebilir. Mesela, Tamil dilinde, brahmanlar ile brahman olmayan s›n›flar aras›ndaki dil kullan›m› hem kelime seçimi baz›nda (leksikal seviye), hem sesbilim baz›nda hem de gramer baz›nda kendini gösterir. Afla¤›daki örnek brahmanlar brahman olmayan gruplar aras›ndaki dil kullan›m fark›n› göstermektedir. Brahman Brahman olmayan kelime seviyesinde tÿngu ‘koyun’ orangu alambu ‘y›kamak’ kaluyu sesbilimsel seviyede krÀfu ‘saç kesimi’ krÀppu ‘fleker’ cíni jíni gramer seviyesinde vandudu ‘o geldi’ vanduccu panra ‘o [erkek] yapar’ pannuhã Kast sisteminden farkl› bir s›n›f olgusunun bulundu¤u ‹ngiltere’de dilin kullan›m› yüksek zümre (Upper class) ile di¤er zümreler (non-Upper class) aras›nda bir hat çizdi¤ini A.S.C. Ross 1954 y›l›nda yazd›¤› ve genifl yank› uyand›ran bir makalesinde afla¤›daki kelime farklar›yla ortaya koymufltur. Yüksek zümre have a bath luncheon sick rich mad telegram vegetables lavatory-paper Yüksek olmayan zümreler take a bath ‘banyo yapmak’ dinner ‘akflam yeme¤i’ ill ‘hasta’ wealthy ‘zengin’ mental ‘deli’ wire ‘telgraf’ greens ‘sebze(ler)’ toilet-paper ‘tuvalet ka¤›d›’ vb. Bir Orta Afrika krall›¤› olan Burundi’de yafl ve cinsiyet farkl›l›klar› kast 40 sisteminin icaplar› ile birleflerek dil kullan›m›n›n s›n›rlar›n› belirler. Yaflça büyüklük-ekseriyet (ubukuru), dil dâhil bütün davran›fllar› tanzim etmede birinci ölçüttür. Kastlar aras›nda çizgilerin net oldu¤u bu toplumda yafll›lar gençlerin, erkekler kad›nlar›n önündedir. Bir konuflma ortam›nda konuflma s›ras› kat› bir flekilde yafl olay›na ba¤l›d›r. Kad›nlar d›flar›dan gelenler karfl›s›nda kendileriyle konuflulmad›kça asla konuflmazlar. Bu toplumda susmak da konuflmak kadar etkilidir. Grup tart›flmalar›nda yaflça büyük olan›n susmas› bir onaylamama ifadesidir. Yaflça büyük olan›n sustu¤u yerde gruptakilerin de susmas› gerekir. Onun susmas›n›n sonras›nda yap›lan her yorum gereksiz ve geçersizdir. Dolay›s›yla iyi konuflman›n bir terbiyelilik göstergesi oldu¤u kabul edilen bu toplumda yüksek kastlar›n erkek çocuklar› dokuz yafl›ndan itibaren alt s›n›f üyeleriyle, üst s›n›f üyeleriyle ve özel durumlarda nas›l konuflacaklar›na dair resmi konuflma e¤itimi al›rlar (Crystal 1997: 38). Sayg› ifadelerinin en yayg›n olarak kullan›ld›¤› dillerden biri muhakkak ki Japoncad›r. Kibarl›k Japon kültürünün en mühim özelliklerinden biri olarak yüzy›llard›r süregelen bir gelenektir. Filmlerde büyüklerinin, misafirlerinin vs. önünde sayg›dan dolay› e¤ilmeleriyle tan›d›¤›m›z Japonlar dillerinde de kulland›klar› farkl› yap›lar vas›tas›yla benzer bir gelene¤i sergilemektedirler. Toplumun keskin çizgilerle farkl› katmanlara ayr›ld›¤›, kiflilerin sosyal statülerini ve birbirleriyle olan iliflkilerini gösteren kibarl›k ve sayg› ifadeleri Japon dilinin feodal ça¤lardan beri kulland›¤› önemli dil yap›lar›ndand›r. ‘Polite form’ veya ‘honorifics’ denen bu yap›lar oldukça karmafl›kt›r. Ana dili Japonca olmayan Japonca konuflanlar›n çok kolayca uygulayamad›¤› bu yap›lar en basite indirgendi¤inde karfl›m›za üç çeflit ifade flekli ç›kmaktad›r. Birinci tarzda cümle ‘kibarl›k’ veya ‘sayg›’ ibarelerini almadan http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ‘yal›n’ bir tarzda ifade edilir. Yal›n tarz› gösteren hususi ek veya dilbilgisel bir iflaret yoktur. Palmer’dan (1996: 200–206) al›nan örneklere bakal›m: Taroo ga2 ki-ta (yal›n) Taro Nominatif gel-Geçmifl zaman ‘Taro geldi’ (2) Taroo ga ki-masi-ta (kibar) Taro Nominatif gel-Kibarl›k f.-Geçmifl zaman ‘Taro geldi’ ‹ki (2) numaral› örnekte bulunan -masu-/-masi- eki kibarl›k formunu oluflturmaktad›r. (3) Sensei ga warat-ta (yal›n) ö¤retmen Nominatif gül-Geçmifl zaman ‘Ö¤retmen güldü’ (4) Sensei ga warawa-re-ta(sayg›) ö¤retmen Nominatif gül-Sayg› f.-Geçmifl zaman ‘Ö¤retmen güldü’ (5) Taroo ga sensei o tasuke-ta (yal›n) Taro Nominatif ö¤retmen Akkuzatif yard›mGeçmifl zaman ‘Taro ö¤retmene yard›m etti’ (6) Taroo ga sensei o o-tasuke si-ta (Sayg›) Taro Nominatif ö¤retmen Akk. Sayg› f.-yard›m et-Geçmifl zaman ‘Taro ö¤retmene yard›m etti’ (1) Sayg› olay›na cümledeki ö¤eler aç›s›ndan bak›l›nca inceledi¤imiz Japonca kaynaklar›n hemen hemen hepsinde sayg›n›n ya özneye veya nesneye yönelik oldu¤unu görmekteyiz. Dört (4) numaral› cümlede fiil sayg› ifadesini alarak öznenin sayg›nl›¤›n›, alt› (6) numaral› cümlede ise nesnenin sayg›nl›¤›n› göstermektedir. Japoncada kibarl›k ve sayg› göstergeleri farkl› yap›larca gösterilmektedir fakat bir cümlede her iki yap› da bir arada bulunabilir (Kaiser 2001: 178). (7) Itu o-kaeri ni nari-masu-ka? Ne zaman Sayg›-dön- Zarf ol-Kibarl›k f.-Soru ‘(Sen) Ne zaman geri dönüyorsun?’ Japon dilinde fiillerin yan›na getirilerek statüleri belirleyen eklerin bulunmas›n›n yan›nda isimlere eklenen sayg› ve sevgi elementleri de mevcuttur. Bunlardan baz›lar› flöyledir3: -san: En yayg›n olarak kullan›lan sayg› ifadesidir. Bay, Bayan, Mr., Ms., http://www.millifolklor.com Mrs vs. hitap ifadeleri karfl›l›¤›ndad›r. Kibarl›k gerektiren her yerde kullan›labilir. -sama: -San’dan bir derece yüksek bir sayg› ifadesidir ve büyük sayg› ifadesi olarak kullan›l›r. -dono: ‘Lord/tanr›’ anlam›ndaki tono kelimesinden gelmektedir. Sama’dan da yüksek sayg› ifade eder. En yüksek derecedeki sayg› ifadesi olarak kullan›l›r. -kun: Erkek çocuklar›n isimlerinden sonra kullan›larak sevgi ve aflinal›k ifade eder. Bazen erkekler aras›nda kendilerinden daha alt seviyedekiler veya genç olanlar için kullan›l›r. -chan: Daha çok k›z çocuklar› için kullan›lan bu sevgi ifadesi ayn› zamanda küçük erkek çocuklar, ev hayvanlar› ve hatta sevgililer aras›nda kullan›l›r. Bu ek kullan›ld›¤› nesneye çocukça bir sevimlilik katar. Bu eklerin yan›nda sempai, kohai ve sensei gibi unvanlar da konuflmada kullan›lmaktad›r. Sempai genellikle okullarda üst s›n›flardaki kifliler için alt s›n›flar taraf›ndan kullan›lan bir k›dem terimidir. Bu terim ifl yerlerinde tecrübeli veya k›demli olanlar için de kullan›lmaktad›r. Kohai ise sempainin tam aksini gösterir. Okullarda veya ifl yerlerinde acemiler için kullan›lmaktad›r. Sensei tabiri kelime anlam› itibar›yla ‘önceden gelmifl kifli’ manas›ndad›r ve doktorlar, ö¤retmenler, alanlar›n›n ustas› konumundaki kifliler için kullan›l›r. New York Times’ta ç›kan ve Norimitsu Onishi taraf›ndan yaz›lan Japonca Sayg› ‹fadeleri Zay›fl›yor4 bafll›kl› yaz›ya göre Japon dilindeki ve toplumundaki as›rl›k hiyerarfliler zay›flamakta. Geleneksel olarak kat› bir flekilde yafla ve k›deme göre yap›lanm›fl birçok Japon flirketi daha aç›k bir yap›ya kavuflmak ve rekabeti kolaylaflt›rmak için unvan kullan›m›n› b›rakt›. Ayn› yaz›ya göre ekonomide yaflanan bozulma, firmalar› geleneksel düzeni bozma pahas›na, k›demlilik ilkesin- 41 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 den vazgeçip performans ilkesini kriter olarak kullanmaya zorlad›. Uzmanlar›n belirtti¤ine göre bu durum sayg› dilinin ve unvanlar›n›n kullan›m› konusunda kargafla yaratt›. Bu mesele Japon toplumunda büyük bir de¤iflikli¤in aynas› durumundad›r. fiöyle ki, eflitlik düflüncesini ilke edinmifl anne-babalar art›k çocuklar›na geleneksel sayg› dilini ö¤retme konusunda titiz davranmamaktalar. Okullar›n ço¤u ö¤rencilerinden ö¤retmenleri için bu dil yap›lar›n› kullanmalar›n› beklememektedirler. Bunun neticesi olarak genç Japonlar ne bu yap›lar›n kullan›m›na tam olarak hakimler ne de kendilerini bu dil yap›lar›n› kullanmaya mecbur hissetmekteler. Yukar›da belirtildi¤i üzere sayg› ifadeleri mevzuunda Japonca di¤er birçok dile nazaran daha kompleks bir yap›ya sahip oldu¤undan her fleyin en az zamanda en k›sa yolla gerçekleflmesini istedi¤imiz bir ça¤da bu yap›lar›n ö¤renimi ve kullan›m› kendi insanlar›na bile a¤›r gelmekte. Mesela ana dili Frans›zca olanlar›n ikinci kifliye hitap ederken sadece gayri resmi ‘tu’ ile resmi ‘vous’ zamirlerini seçmelerine mukabil Japoncada ‘ben’ veya ‘sen’ demenin birçok flekli vard›r. Japon toplumunda bu zamirlerin kullan›m› yafla, cinsiyete, sosyal statüye, içinde bulunulan duruma ve birçok baflka flarta ba¤l›d›r. Hatta fiillerin çekimi, s›fatlar ve tüm kelimeler sayd›¤›m›z sebeplere göre de¤ifliklik arz eder. Türkçeye yak›nl›¤› ile bilinen Korecede (Martin 1993: 42–45) de bu durum sadece zamirlerle s›n›rl› olmay›p fiil sisteminde kendini göstermektedir. Korecede bir kifli sayg› duydu¤u bir flahs›n yapt›¤› iflten bahsederken ‘honorifik’ denen sayg› ifadelerini kullanmaktad›r. Kore toplumunda kendinden sayg›yla bahsedilen insanlar anne-baba, di¤er akrabalar, yafll› insanlar, yüksek rütbeliler, ö¤retmenler ve doktorlar gibi e¤itimli insanlar ve baflka meslek erbab› fleklindedir. Korecede kendi flahs›n› övmekten kaç›nmak da baflkalar›n› tazim kadar mühimdir. Bir 42 baflka ifadeyle Kore toplumunda insanlar kendi hareketlerini anlat›rken sayg› ifadelerini asla kullanmazlar. Fiiller –usey veya –sey eklerinin –yo’dan evvel getirilmesiyle sayg› formunu al›rlar. Hankwuk mal ul cal hasey yo? ‘Koreceyi iyi konuflabiliyor musunuz?’ Ape’ nim... chayk ul ilk.usey yo. ‘Baba... kitap okuyor.’ Japoncada oldu¤u gibi Korecede de hem kibarl›k ifadeleri hem de sayf› formlar› vard›r: Çekimli fiil kes-er yap-ar bulufl-ur dinle-r bekle-r Kibarl›k formu pey yo hay yo manna yo tul.e yo kitalye yo Sayg› formu peysey yo hasey yo mannasey yo tul.usey yo kitalisey yo vb. Korece, Japonca ve Tamil diliyle hiçbir genetik ba¤› bulunmayan Vietnamca (Thompson 1965: 260–266, 299–304) da kibar kullan›m ve sayg› formlar› bak›m›ndan oldukça karmafl›k ve zengin bir yap›ya sahiptir. Vietnamcadaki sayg› ve kibarl›k terimlerinin akrabal›k iliflkileriyle de yak›ndan ilgisi vard›r. Bu terimlerin kullan›m› dinleyiciye (muhatap), kendinden bahsedilen kifliye (g›yaben), bu kiflilerin yafl›na, akrabal›k derecelerine ve toplumsal statülerine göre de¤iflmektedir. Bu karmafl›k sistemde di¤er dillerde oldu¤u gibi kiflilerin birbirlerini tan›ma dereceleri, ortam›n resmi veya gayri resmili¤i kullan›lacak dil formlar›n› belirleme konusunda önem tafl›r. Mesela, yirmi yafl üstündeki bir kifli muhataplar› için afla¤›daki standart kelimeleri kullanmaktad›r: cu: ileri yafltaki insanlar için; birinin ninesi veya dedesi veya onlardan da yafll› durumdaki kifliler. ông: cu tabirinin kullan›lmad›¤› yirmi ve üzeri yafllardaki tüm erkekler için. bà: cu tabirini kullanacak kadar yafll› olmayan bütün evli kad›nlar, hitap edenin kendi yafl›ndaki kad›nlar veya daha yafll›lar için. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 cô: bà ve cu tabirlerini kullanacak kadar yafll› olmayan on yafl›ndan büyük evli olmayan k›zlar ve kad›nlar için. anh: yirmi yafl›n›n alt›ndaki ve afla¤› yukar› on iki yafl›n›n üzerindeki erkekler için. em: yafl› küçük olan çocuklar için. Vietnamcada bu, yaflla alakal› farkl›l›klar› gösteren elementlerin yan›nda sayg› ve statü belirten partikeller de mevcuttur. Kibarl›k ifadesi içeren birçok element aras›nda da, á, bâm ve thua gibi yayg›n kullan›ma sahip olan edat görevli kelimeler konuflmaya muhatap olan kiflinin veya konuflmaya konu olan kiflinin sayg›nl›¤›n› gösteren elementlerdir. Bu unsurlar›n d›fl›nda Türkçeye ‘örtmece’ diye aktar›labilecek ‘euphemism [yüfemizm]’ de bir sayg› ifadesi olarak kullan›lmaktad›r. da edat› muhatab›n sorusuna cevap verirken sayg› ifadesi katar: Nguòi ay la ài? ‘Bu flah›fl kim?’ Da tôi không biêt ‘Bilmiyorum’ à edat› sayg› bildirir: Ông o dây mây nÁm rài à ‘Orada kaç y›l yaflad›n›z?’ bâm edat› sosyal üstünlü¤ü gösteren bir seslenme ifadesidir: Bâm công-tu có muc Bac HÁi ngon lÁm. ‘Efendim, çok lezzetli Bac Hai mürekkepbal›¤› var’ Anh có xem quyen sách ay không? Bâm có. ‘O kitab› okudun mu? Evet efendim, okudum.’ thua edat› da sosyal bak›mdan eflit seviyede veya üstün olanlar için kullan›l›r. Afla¤›daki örnekte genç bir flah›s kendinden yüksek seviyedeki birine sesleniyor: Thua cu chúng tôi Án quà sang rôi a. ‘Efendim, biz kahvalt›m›z› yapt›k’ Còn cu dã dùng chua? ‘Siz yapt›n›z m›?’ http://www.millifolklor.com Örtmece (euphemism) olay›n›n baz› durumlarda sayg› veya nezaket ifadesi olarak kullan›m› gayet ilginç bir durumdur. Örtmece esas olarak hofl olmayan, utand›r›c› veya patavats›z oldu¤u düflünülen ifadelerin yerine daha zarars›z veya yumuflak ifadelerin kullan›larak bir nevi esas kelimenin örtülmesidir (Abrams 1993: 60). Türkçede ölmek fiili yerine vefat etmek, verem yerine ince hastal›k, kanser yerine amans›z hastal›k demek; ‹ngilizcede Allah kahretsin/kahrolas› ifadesi için god damn yerine gosh darn demek örtmeceye örnek olarak gösterilebilir. Örtmecenin birçok sebebi olabilir. Ölüm, seks, vücudun baz› parçalar›, dinsel konular, politik olaylar, istenmeyen haller (Wardhaugh 1995: 236–238)vs. gibi çeflitli durumlar› bir konuflma ortam›nda rahatça ifade edebilmek maksad›yla insanlar örtmeceye baflvururlar. Vietnamcada örtmeceyi ilginç k›lan durum örtmecenin do¤as›yla alakal›d›r. Genel olarak örtmecede kötü (eksi) durumdaki bir olay normal (nötr/s›f›r) seviyesine ç›kar›lmaktad›r. Türkçede ‘Babam belediyede çöpçü’ demek yerine ‘Babam belediyede temizlik ve fen ifllerinde çal›fl›yor’ demek menfi bir durumu normale çekmek demektir. Oysa Vietnamcada (Thompson 1965: 302) Án ‘yemek’ ve uông ‘içmek’ gibi ‘normal’ seviyedeki fiillerin yerine xoi kelimesi kullan›larak yeme ve içme iflini yapan kifliyi normalin üstüne ç›karma olay› söz konusudur. Bir baflka ifadeyle Vietnamcada bu kullan›m eksi-s›f›r-art› düzleminde eksiden s›f›ra geçifli de¤il s›f›rdan art›ya geçifli göstermektedir. - Môi ông xoi com ‘Birfleyler yiyiniz’ - Cám on ông ‘Teflekkür ederim’ - Tôi ǎn rôi ‘Ben yedim’ Japonca ve Korecede oldu¤u gibi Vietnamcada da bilhassa ö¤retmenler ‘giáo-su’ ve doktorlar ‘bác-s›~’ için sayg› ifadeleri kullan›lmaktad›r. Örneklerde görüldü¤ü gibi Tamilden ‹ngilizceye, Japoncadan Vietnamcaya, Brundi dilinden Koreceye dünyan›n 43 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 birçok yerinde konuflulan ve ço¤u genetik bak›mdan farkl› ailelere mensup dillerde de¤iflik derecelerde kibarl›k ve sayg› ifadeleri bulunmaktad›r. Bu dillerde sayg› ifadelerinin bulunmas› kullan›mlar›n birebir örtüflmesi anlam›na gelmemektedir. Örneklerde aç›k olarak flunu görmekteyiz ki her dil sayg› kavram›n› farkl› gramer yap›lar›yla veya de¤iflik leksikal unsurlarla karfl›lamaktad›r. Bu noktada, bir sonuç ç›karma, genel/geçer bir hükümde bulunma veya kültür dil iliflkisi ba¤lam›nda konuya en yak›n Sapir-Whorf teorisini (Malmkjaer 1996: 305–308) uygulaman›n ne denli zor oldu¤unu müflahede etmekteyiz. Sapir-Whorf teorisine göre diller dünyay› tamamen ayn› flekilde alg›lamazlar. Her dilin d›fl dünyay› alg›lamas› farkl›d›r. Bir kiflinin anadili o kiflinin dünyaya bak›fl›n›, varl›klar karfl›s›ndaki hareketlerini ve k›saca kültürünü flekillendiren bir sistemdir. Bu bak›fl aç›s›ndan hareket edilince dillerdeki unsurlar›n birbirlerine tam olarak çevrilmesi söz konusu de¤ildir. Teorinin öne sürdü¤ü ‘dillerin varl›klar› farkl› alg›lay›p anlatmas›’ gayet makul bir görüfl olsa da dilin kültürü flekillendirdi¤i görüflü tart›flmaya aç›kt›r. Hindistan’daki kast sisteminin tamamen dilden kaynaklanarak gelifltirilmifl bir sosyal yap› oldu¤unu veya Japoncadaki tazim formlar›n›n feodal Japon toplumunu kurmufl oldu¤unu öne sürmenin zorlu¤u Sapir-Whorf teorisini tart›fl›l›r hale getirmektedir. fiöyle ki, öteden beri yerleflmifl, konvansiyonel yap›lar olarak dillere bakt›¤›m›z zaman, diller mevcut sosyal sistemleri do¤uran yap›lar olmaktan ziyade bu sistemlerin devam›n› sa¤layan birer unsur olarak kabul edilebilir. Yani hem kast sistemine hem de bu sitemde kullan›lan dile sonradan kat›lan (yeni do¤an) bir üye için dil o sistemin devam›na katk›da bulunan bir unsurdan baflka bir fley de¤ildir. Öteden beri var olan bir sistemin içinde kendisini bulan bir üye o dili kullanmak zorundad›r çünkü dil denen sistem yeni 44 üyenin topluma kat›ld›¤› zaman dilimine kadar dilbilgisel ve semantik anlamda tekâmül etmifl bir anlaflmalar bütünü haline gelmifltir. Japoncadaki durum göz önünde tutuldu¤unda baz› sayg› formlar›n›n terk edildi¤ini görmekteyiz. Afl›r› ‘marjinal’ düflünerek Japon ekonomisindeki durgunlu¤u bile ticaret dilinde veya genel dildeki sayg› ifadelerinin hantall›¤›na ba¤lamak d›fl dünyan›n dili nas›l etkiledi¤ini göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Modern dünyada yerel veya küresel kültürlerin diller üzerinde muazzam de¤ifliklikler yapt›¤›n› göz önünde tutunca dilin kültürü flekillendirmesini iddia etmek yerine kültürün dil formlar›n› flekillendirdi¤ini öne sürmek de en az aksi kadar geçerli görünmektedir. Kald› ki Peter Trudgil’in diyalektoloji çal›flmalar› sosyal s›n›flar›n dil kullan›m›n› ne kadar etkiledi¤ini aç›kça göstermektedir. (Chambers 1988: 67–82). Kendileriyle bizzat konufltu¤um Hindistanl› bilim adamlar› da art›k insanlar›n Hindistan’da kast sistemini devam ettirmeye alet olan dilin de¤iflmesi gerekti¤ini söylemektelerdi. Ancak onlar da önce sosyal yap›n›n de¤iflmesi gerekti¤ini sonra bu de¤iflikli¤in zamanla dili de¤ifltirece¤ini düflünmektelerdi. Öte yandan Korecede, Japoncada ve Vietnamcada bilhassa ö¤retmenler ve doktorlar için hususi sayg› ifadelerinin kullan›l›yor olmas› bölgesel tipoloji (areal typology) kuram›yla aç›klanabilir. Buna göre aralar›nda genetik bir ba¤ bulunmayan diller bölgesel yak›nl›ktan dolay› benzer özellikler gösterebilmektedir. Dillerdeki kibarl›k ve sayg› yap›lar›na eflzamanl› olarak bakt›¤›m›zda, bu yap›lar›n önümüze o toplumun sosyal yap›s›na iliflkin bir tablo sundu¤u gayet aç›kt›r. Bu sosyal yap›n›n dillere fonolojik, leksikal, morfolojik seviyelerde yans›d›¤›n› müflahade etmekteyiz. Yafl, cinsiyet, makam-mevki, bilgi/okumuflluk seviyesi, konuflma ortam›n›n resmili¤i, flehirden veya k›rsaldan geliyor olma (bölge), toplumsal olarak do¤umla gelen ve sonradan de¤ifltirile- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 meyen baz› statüler gibi etmenlerle ba¤lant›l› olarak her toplum ‘kim, kiminle, nas›l konuflmal›?’ veya ‘kime, nas›l hitap edilmeli?’ gibi sorulara belirli dil yap›lar›n› kullanarak cevap vermektedir. Dillerdeki bu ve benzeri yap›lar hem sosyolojin hem de dilbilimin ve hatta tarih ve antropoloji bilimlerinin katk›lar›yla çok yönlü bir flekilde incelenmelidir. KAYNAKLAR Abrams, m. H. (1993), A Glossary of Literary Terms, New York: Harcourt Brace College Publishers. Beyer, Jr., R. Thomas (1992), 501 Russian Verbs, New York: Baron’s Educational Series, Inc. Butt, John and Benjamin, Carmen (1994), A New Reference Grammar of Modern Spanish, London: Edward Arnold. Chambers, J. K. And Trudgil, Peter (1988), Dialectology, Cambridge University Press. Comrie, Bernard, Matthews, Stephen and Polinsky, Maria (1997), The Atlas of Languages, New York: Facts on File, Inc. Crocker, Mary E., Coffman (1990), French Grammar, New York: McGraw-Hill. Crystal, David (1987), The Cambridge Encyclopedia of Language, Cambridge: University of Cambridge Press. Hudson, R. A. (1996), Sociolinguistics, Cambridge: University of Cambridge Press. Kaiser, Stefan., Ichikawa, Yasuko., Kobayashi, Noriko., and Yamamoto, Hilofumi (2001), Japanese, London and New York: Routledge. Malmkjaer, Kristen (1996), The Linguistics Encyclopedia, London& New York: Routledge. Martin, Samuel E., Lee, Young-Sook C. (1993), Beginning Korean, Rutland, Vermont & Tokyo: Charles E. Tuttle Co. Palmer, Gary, B. (1996), Toward a Theory of Cultural Linguistics, Austin: University of Texas Press. Thompson, Laurence C. (1965), A Vietnamese Grammar, Seattle: University of Washington Press. Wardhaugh, Ronald (1995), An Introduction to Sociolinguistics, Oxford and Cambridge: Blackwell. http://www.washingtonpost.com/wp-srv/politics/special/clinton/stories/clinton081898.htm (26 Haziran 2005) http://groups.msn.com/kawaiianimeshrine/honorifics.msnw (Subat 13, 2005) http://www.languagehat.com/archives/000943.php (Subat 13, 2005). http://www.millifolklor.com NOTLAR 1 Sayg› konusunda zamirlerin kullan›m› birçok yönden önem arzeder. Olaya biraz yak›ndan bakt›¤›m›zda, bu önemin, bir zamirin baflka bir zamir yerine kullan›lmas›ndan veya bir zamirin bir isim yerine kullan›lmas›ndan kaynaklanabilece¤ini görürüz. Zamirin fakl› kullan›lmas› ‘say›’ kavram›n› da içerir. Sayg›n bir insana ‘Sen nas›ls›n?’ yerine ‘Siz nas›ls›n›z?’ dedi¤imizde gerçekte tek olan bir insan› birden fazla (kifli) gibi telakki ederek kendi konumumuzun o kiflinin konumundan nezaketen afla¤›da oldu¤unu düflünüyor olsak gerek. Bu durum Türkçede ekler vas›tas›yla da yap›lmaktad›r. Bir toplant›ya kat›lmas› beklenen bir vali için ‘Vali beyler toplant›y› teflrif ettiler’ ifadesini kullanmak da bu kabilden bir kullan›md›r. –lAr ço¤ul ekinin tek bir kifli için kullan›lmas› sosyomorfolojik aç›dan valinin konumunu ve (toplant›da) onu bekleyenlerin vali karfl›s›ndaki yerini belitrir. Öte yandan, zamirlerin saygi ve kibarl›k ifadesi tafl›malar› bazen hiç kullan›lmamalar›na da ba¤l› olabilir. Kendilerinden bahsedilen kiflilerin zamirler yerine kendi adlar› ile an›lmak istedikleri tezini do¤ru kabul etti¤imizde bu durumda zamirlerin kullan›lmas› sayg› problemi do¤urmaktad›r. Mesela, ismini bildi¤imiz bir kifli [Ahmet] için ‘Ahmet de bizimle gelsin’ yerine ‘Bu/flu/o da bizimle gelsin’ ifadesini kullanmak zamirlerin bir baflka sayg› boyutunu gösterir. Bir iflaret zamirleri olan ‘bu, flu ve o’nun kullan›m› Ahmet taraf›ndan sayg›s›zl›k veya kabal›k olarak alg›lanabilir. Amerika’n›n eski baflkan› Bill Clinton’›n problemler yaflad›¤› Monica Lewinsky için bir iflaret s›fat› olan ‘O kad›n’ demesinin Monica taraf›ndan ‘çok afla¤›lay›c› ve kaba’ bulundu¤unu bir televizyon program›nda bizzat duymufltum. (Bill Clinton’›n cümlesi: “I’m going to say this again. I did not have sexual relations with that woman, Miss Lewinsky.” By Peter Baker and John F. Harris Washington Post Staff Writers Tuesday, August 18, 1998; Page A01) http://www.washingtonpost.com/wp-srv/politics/special/clinton/stories/clinton081898.htm (26 Haziran 2005) 2 Burada, Türkçenin aksine, Japoncan›n nominatif hal ekine (göstergesi) sahip oldu¤unu görmekteyiz. 3 http://groups.msn.com/kawaiianimeshrine/ honorifics.msnw (Subat 13, 2005) 4http://www.languagehat.com/archives/ 000943.php (Subat 13, 2005). 45 TÜRK ROMANINDA AHISKA TÜRKLER‹N‹N DRAMI: AfiKA SON BAKIfi The Dram of Ahiska Turks in Turkish Novel: "Aflka Son Bak›fl" Yrd. Doç. Dr. Ayfer YILMAZ* ÖZET Dünyan›n birçok co¤rafyas›nda s›k›nt›lar yaflayan Türk soylu halklar aras›ndaki Ah›ska Türkleri, de¤iflen dünya flartlar› içinde, topraklar›na dönme flans›n› yakalayamam›fl bir Türk toplulu¤u olmas› bak›m›ndan da dikkatimizi çeker. Burada de¤erlendirme¤e çal›flaca¤›m Aflka Son Bak›fl ise, Ah›ska Türklerinin dram›n› anlatmas› bak›m›ndan önemli bir eserdir. Gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenilerek kaleme al›nan romanda, estetik kayg›dan ziyade vatan duygusu ile çekilen zorluklar ön plana ç›kar›lm›flt›r. Öncelikle Ah›ska Türklerinin tarihi ve kültürü hakk›nda k›sa bir bilgi verilmifl ard›ndan, roman; konu, flah›slar, zaman ve mekân ile yazar›n kulland›¤› dil ve üslûp aç›lar›ndan de¤erlendirilmifltir. Anahtar Kelimeler D›fl Türklerle ‹lgili Romanlar, Ah›ska Türkleri, Aflka Son Bak›fl Adl› Roman ABSTRACT Ahiska Turks, one of the Turkish communities being subjected to the cruelties in different regions of the world, are remarkable as they are still in desire of a motherland, today. In this article, the significant novel, “Aflka Son Bak›fl” presenting the tragic experiences of Ahiska Turks will be examined. The novel is based on a true life story and rather than being aesthetical; it focuses on the experiences of the characters, especially, their aspiration for a motherland and the difficulties they had to put up with. In this article, firstly, brief information about the history of Ahiska Turks is given, and then the novel is examined in terms of its plot, characters, time, place, form of expressions and style of the writer. Key Words Novels about the Turks abroad, Ahiska Turks, The novel named Aflka Son Bak›fl Türkler bir ›rk ve bir millet olarak haysiyetle yeryüzünün en flerefli insanlar›d›r. Karakterleri pek asil ve yücedir... Asaletleri al›nlar›nda ve amellerinde yaz›l›d›r... Bütün hareketleri asilânedir ve vecd ile yaflayan duygulu bir millettir. Onlar›n yurdu efendiler diyar›d›r, kahramanlar, flehitler ülkesidir. Bence insaniyete fleref veren böyle bir milletin düflman› olmak insanl›¤›n düflman› olmaktan farks›zd›r. Böyle bir lekeden Allah beni korusun. Lamartine Edebî bir tür olan roman, ilk örneklerinden bu yana muhakkak ki büyük geliflmeler göstermifltir. Hemen her çeflit roman denenmifl ve her konu romanda ele al›nm›flt›r. II. Dünya Savafl› sonras›nda flekillenen yeni dünya düzeninde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birli¤i yönetimi alt›na giren Türk Cumhuriyet- lerinin ve topluluklar›n›n tarih içinde yaflad›klar› s›k›nt›lar ayr›ca roman konusu olarak karfl›m›za ç›kar. Bunlardan; Sevinç Çokum’un; Hilâl Görününce (1984), Mehmet Niyazi’nin; Ölüm Daha Güzeldi (1993), Cengiz Da¤c›’n›n; O Topraklar Bizimdi (1994), Onlar da ‹nsand› (1994), Yurdunu Kaybeden Adam (1991), Korkunç Y›llar (1995), Cengiz Aytmatov’un, Difli Kurdun Rüyalar› (1987), Gün Uzar Yüzy›l Olur (1980), Halimat Bayramuk’un; ‹ki Kas›m Bindokuzyüz K›rküç (1996), Elçin’in; Ak Deve (1999) ile Ölüm Hükmü (1996), Adil Yakupo¤lu’nun; Adalet Menzili (1994), M. Ayas ‹shaki’nin; Eve Do¤ru gibi eserleri say›labilir.1 * G.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü Ö¤retim Üyesi. 46 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Afla¤›da tan›tmaya çal›flaca¤›m›z Aflka Son Bak›fl adl› roman da Sovyet yönetimi alt›ndaki Ah›ska Türklerinin dram›n› anlat›r. Öncelikle Ah›ska Türkleri hakk›nda bilgi vermek istiyoruz. Ah›ska, Türkiye’nin kuzeydo¤usunda s›n›r›m›za 15 kilometre uzakl›kta Kars, Batum, Tiflis üçgeni aras›nda yer alan bölgenin ad›d›r.2 Bugün Gürcistan s›n›rlar› içinde kalan bölge, Gürcüler taraf›ndan, “Meskethetia” olarak adland›r›l›r ve esasen Aspinza, Ad›gen, Ah›lkelek, Bo¤danovka civar›n› kapsar.3 Türkçe “Ak›sha”,“Ah›ska”, “Ah›sha”, Rusça “Ahalts›b”, Gürcüce “Ahaltske” olarak bilinen4, Dede Korkut kitab›nda “AK-SIKA”, “AK-KALE” olarak geçen ve 481 y›l›nda “Akesga” ad›yla an›lan Eski O¤uzlar beldesidir. Bölge, 5. yüzy›lda O¤uzlar, 8. yüzy›lda Hazarlar ve 11. yüzy›lda Büyük Selçuklular döneminde Türklerin vatan› oldu.5 8 A¤ustos 1578’de Ç›ld›r Savafl› sonunda Sultan III. Murat taraf›ndan fethedilen Ah›ska, 1828- 1829’daki Osmanl›-Rus savafl›nda Ruslar taraf›ndan iflgal edilmifl, ard›ndan yap›lan Edirne Anlaflmas› ile Rus idaresine terk edilmifltir. Bundan sonra hemen hemen bir as›r Ah›ska Türkü unutulmufl, I. Dünya Savafl› s›ras›ndaki soyk›r›m ise, ac›lar› daha da derinlefltirmifltir. Bu ac›lar, Azerî Türkünü de etkilemifl ve 3 Haziran 1915 tarihli Yeni ‹kbal Gazetesi’nde, Ömer Fâik Mimanzâde taraf›ndan yap›lan bir ça¤r› ile Azerî halk› Ah›skal›lara yard›ma davet edilmifltir.6 1918’deki Batum Konferans›nda, Gürcistan Ah›ska’y› Türkiye’ye verme¤i kabul etmifl, ard›ndan imzalanan Mondros Mütarekesi’ne göre Ah›ska ve Ah›lkelek sancaklar›, merkezi Kars olan geçici hükûmete (Millî fiura Teflkilât›’na) kat›lm›flt›r. Millî Gürcistan Hükûmeti, 1918 Haziran›ndaki Trabzon Anlaflmas›yla, bu iki sanca¤› resmen Türkiye’ye b›rakm›flt›r. Fakat 13 Haziran 1919’da ‹ngilizlerin Kars’› iflgali ve Millî fiû- http://www.millifolklor.com ra’n›n da¤›t›lmas› üzerine bölge, Gürcistan taraf›ndan iflgal edilmifltir. 16 Mart 1921 Moskova Anlaflmas›yla da resmen Gürcülerin eline geçen bölge, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Tiflis vilâyetine ba¤lanm›flt›r. Baz› Ah›skal›lar›n 1930’lu y›llarda Sovyet rejiminin ciddî bask›lar›na maruz kald›klar›ndan, s›n›r› geçerek Türkiye’ye s›¤›nma talebinde bulunmalar›, Rus idaresi taraf›ndan “rejim düflman›” ilân edilmelerine sebep olur. Ah›ska Türkleri II. Dünya Savafl› s›ras›nda da birtak›m s›k›nt›lar yaflamaya devam ederler. Sovyet ordusu taraf›ndan silah alt›na al›nan 40 bin Ah›skal›, Alman ordusuna karfl› kullan›l›r. Buna ra¤men 1944’de Stalin’in emri ile Almanlarla iflbirli¤i yapt›klar› iddias›na dayand›r›larak Asya’n›n içlerine, Kazakistan çöllerine sürülürler. 120 bin Ah›ska Türkü vatanlar›n› terk etmek zorunda b›rak›l›r7. Ancak, 13 y›l sonra Stalin’in ölümü ve Kruflçev’in iktidara geçmesi ile (1957) bir nebze rahatlarlar. Ne var ki, Kafkas halklar›na, 1950’li y›llardan itibaren eski yurtlar›na dönme izni verilirken, bu imkân, Ah›ska’n›n Gürcistan topraklar›nda oldu¤u bahanesiyle Ah›ska Türküne verilmez. Azerbaycan Komünist Partisi yönetiminin deste¤i ile zor durumdaki ailelerin Azerbaycan’a göç etmeleri sa¤lan›r. Aral›klarla süren bu göç, 1971’de Ah›skal›lar aras›nda Türkçülük mücadelesinin, Azerî Türklerinin de etkisiyle güçlenece¤i endiflesi ile SSCB yönetimi taraf›ndan yasaklan›r.8 1989’da ise, Özbekistan’da sürgün hayat› yaflayan Ah›skal›lar›n, Özbeklerin sald›r›s›na u¤rayarak yüzlerce kay›p verdikleri Fergana olaylar› patlak verir. Böylece Özbekistan’dan da ç›kar›larak, geçici meskenlerde yaflamlar›n› sürdürmeye mecbur b›rak›l›rlar. Ah›ska Türkleri bugün Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kuzey Kafkasya, Güney Rusya, Ukrayna, Kazakis- 47 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 tan, Almanya, Fransa ve ‹talya gibi çeflitli ülkelerde yaflamlar›n› sürdürmektedirler. 1944’de sürgün edilen Kafkas halklar›ndan, yurtlar›na hiçbir flekilde dönüfl yapamayanlar yaln›zca Ah›ska Türkleri olmufltur. Ah›ska Türkçesi vaktiyle gürcüler aras›nda çok kullan›lm›flt›r. Bu dilde folklor örnekleri yaz›ya al›nm›fl, kofluklar düzenlenmifl, türküler okunmufltur.9 Zengin bir kültürel yap›ya sahip olan bölgede ne yaz›k ki 1828’deki Rus istilas›ndan sonra yaz›l› eserler talan edilmifl, cönklerden ve mecmualardan hemen hiç bir fley kalmam›flt›r. Derlenebilen eserler, merkeze uzak yerlerdeki halk aras›nda a¤›zdan a¤›za söylenen örneklerle s›n›rl› kalm›flt›r.10 Ah›skal›lar da sürgün edilen di¤er soydafllar›m›z (K›r›m Türkleri, Karaçayl›lar, Balkarlar, Gökçeliler) gibi bir “sürgün folkloru” yaratm›fllar, ac›lar›n› ve kahramanl›klar›n› fliirler, hikâyeler, destanlar ve bayat›larla dile getirmifllerdir. 11 Bu folklorun ç›k›fl noktas›, vatan sevgisi ve hasretidir. Manilerde, efsane ve rivayetlerde, yurt özlemi yan›nda, tarihî flahsiyetler, evliyalar, erenler, flehitler, tarihî abideler, muharebeler ve sürgünde yaflananlar anlat›l›r.12 Anadolu halk edebiyat› ve folklor ürünleri aras›nda yer alan hemen bütün ürünlerin benzerleri Ah›ska halk edebiyat›nda da mevcuttur.13 As›l konumuz olan Aflka Son Bak›fl adl› eser, Ah›ska Türklerinin 1944’te bafllayan dram›n› anlatan bir romand›r. Aflka Son Bak›fl Adl› Eser Üzerine Niyazi Sanl› taraf›ndan yaz›lan eser, gerçek bir hayat hikâyesinden al›nm›flt›r ve Cemal ile Hatice’nin aflk öyküsü çerçevesinde Ah›ska Türklerinin 1940’l› y›llarda yaflad›¤› sürgün trajedisini anlatmaktad›r. 12 bölümden oluflan 48 romanda bölüm bafll›klar›, iki insan›n hayat hikâyeleri etraf›nda bir milletin tarihini de ortaya koyar: Cemal ve Hatice, Aflk ve Vuslat, Ayr›l›k ve Çaresizlik, S›¤›nacak Bir Yer, Kazakistan’da Zor Y›llar, Baflka Bir Kad›n, Bir Umut Ifl›¤›, Bayram, Son Bir Arzu, S›cak Bir Yaz Günü, Zaman›n Yoruldu¤u Günler, Bu Dünyada Son Defa Aflk ve vatan özlemi temalar›n›n esas al›nd›¤› eserde; II. Dünya Savafl› y›llar›nda Ah›ska’da yaflayan Türklerden Cemal ile Hatice’nin evlenmelerinin ard›ndan bölgedeki büyük sürgüne maruz kalarak, birbirlerinden ayr› düflmeleri, Cemal’in kaçarak Türkiye’ye yerleflmesi, Hatice’nin ise karn›ndaki bebe¤iyle Kazakistan’a sürülmesi ve iki insan›n geldikleri yeni topraklarda, yeni birer hayat kurma çabalar› ve ömürlerinin sonuna kadar birbirlerine ve vatanlar›na duyduklar› hasret anlat›l›r. Ana Çizgileriyle Vak’a Zaman, II. Dünya Savafl› öncesidir. Bütün dünya insanlar› gibi, Ah›skal›lar da oldukça zor günler geçirmektedir. Bu arada ayn› köylü olan Hatice ve Cemal aras›nda da küçük yafllardan beri devam eden bir yak›nlaflma vard›r. Hatice varl›kl› bir ailenin güzel k›z›, Cemal ise köyün fakir ve yetim delikanl›s›d›r. Gençler, Hatice’nin babas› Deli Ramazan’›n itirazlar›na ra¤men evlenmeyi baflar›rlar. Evliliklerinin üzerinden dört ay kadar geçmifltir. Hatice’nin bebek bekledi¤i müjdesi iki genci ve ailelerini mutlulu¤a bo¤ar. Ancak, bu mutluluk uzun sürmez. Bir gece Ruslar köye bask›n düzenleyerek bütün köylüyü trene bindirip bilinmeyen bir yere sürgüne gönderir. Cemal ve Hatice zorla bindirildikleri trende, önce Cemal’in annesinin ölümüne tan›k olurlar. Bu duruma daha fazla katlanamayacaklar›n› düflünerek kaçmaya karar verirler. Ancak, Cemal http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 trenden atlamay› baflar›rken, Hatice atlayamayarak trende kal›r. Böylece, iki genç ömürleri boyunca sürecek bir felâketle, birbirlerinden ayr› düflerler. Cemal, yaflad›klar›ndan dolay› büyük bir flok içindedir. Ayn› anda hem topraklar›ndan hem de sevdiklerinden kopar›lm›flt›r. Türkiye’ye kaçmay› güçlükle baflar›r. Ne var ki, akl› hâlâ Hatice’dedir. Art›k hayatta kaybedecek bir fleyinin kalmad›¤›n› düflünerek, kahrolmaktad›r. Di¤er taraftan Hatice kaçma teflebbüsünden sonra, Rus askerlerinin a¤›r iflkencelerine ve tahkirlerine maruz kal›r. Hamile oldu¤u anlafl›l›nca da ölümden son anda kurtulur. Genç kad›n, sürgün olarak gitti¤i Kazakistan’›n Almaata flehrinde çocu¤unu dünyaya getirir, ad›n› ‹srafil koyar. Onun için yaln›zl›k, d›fllanm›fll›k ve yoksulluk dolu y›llar bafllam›flt›r. Di¤er taraftan Cemal, ‹stanbul’da kendine yeni bir hayat kurma telafl›ndad›r. Hatice’ye karfl› hisleri canl› olmas›na ra¤men Cemal, kendince buldu¤u sebeplere dayanarak Müflerref adl› bir han›m ile evlenir. Bu evlilikten üç çocu¤u olur. Aradan y›llar geçer. Bu zaman içinde Müflerref Han›m ölmüfl, Hatice ise Cemal’den ümidini iyiden iyiye kesmek üzeredir. Ancak, Hatice’nin torunu Resul ö¤renim için geldi¤i Türkiye’de hocas› Muhsin Bey’in yard›m›yla Cemal dedesini bulur. Cemal, Hatice’yi görmek üzere Almaata’ya gider. Yar›m as›r sonra çok sevdi¤i efli Cemal’i karfl›s›nda gören Hatice’nin yüre¤i daha fazla dayanamaz ve orac›kta, eflinin kollar›nda ölür. fiah›slar Dünyas› Hatice Hatice, “son derece sevimli, beyaz tenli, siyah saçl›, sab›rl› ve çal›flkan bir k›zd›r.” (fianl› 2003; 9) “Babas›n›n maddî imkânlar› yerinde oldu¤undan güzel elbiseler giyer ve giyinmesini de bildi¤in- http://www.millifolklor.com den her fleyi kendine yak›flt›r›r”. (fianl› 2003; 9) Olgunlu¤u, cesareti ve ne istedi¤ini bilen kiflili¤i ile güçlü bir genç k›z olan Hatice’nin Cemal’e çocuklu¤undan itibaren varolan ilgisi de Cemal’in çal›flkanl›¤›, dürüstlü¤ünden dolay› gitgide artmaktad›r. Nihayet genç k›z, tüm kalbiyle ba¤land›¤› Cemal’le evlenir. Bir müddet sonra da bebek beklemeye bafllar. Hatice, Cemal’e göre art›k ilk goncas›n› açacak bir “gül bahçesi”dir. Ne var ki bu mutluluk uzun sürmez. Köyün Ruslar taraf›ndan iflgal edildi¤i ve bütün halk›n trenlere doldurulup sürgün edildi¤i gece, Hatice’nin tek kayg›s› bu çilenin nas›l ve ne flekilde bitece¤i düflüncesidir. Trende Cemal’in annesinin ölümü ile, Hatice hayat›n ac› taraflar›n› görmeye bafllar. ‹ki gencin de düflüncesi, bu meçhul yolculuktan, bir f›rsat›n› bulup kurtulmakt›r. Her hâlükârda sonlar› hakk›nda ümitsizdirler: “Zaten sonlar› ya ölüm, ya iflkence, ya da çile dolu bir hayat olacakt›. Zilletle yaflamaktansa izzetle ölmeyi tercih etmifller ve her fleyi göze alm›fllard›. Çok so¤ukkanl› olmak zorundayd›lar. Her ikisi de durumun ciddiyetinin fark›ndayd›.”(fianl› 2003; 36) Ancak, Cemal kaçmay› baflar›r, Hatice atlayamaz ve trende kal›r. Çok sevdi¤i eflini, belki de ebediyen kaybetmifltir, üstelik hamiledir. Genç kad›n, Rus askerlerinin feci zulmüne, iflkencesine maruz kal›r. Zaten, Rus askerleri kad›n, çocuk, genç, yafll› demeden karfl›lar›ndaki her Türk’e eziyet etmektedirler ki, Hatice de bundan nasibini al›r: “Askerler Hatice’yi kolundan tutup çekmifllerdi. Ellerindeki tüfeklerle, ayaklar›ndaki postallarla, Allah yaratt› demeden neresine gelirse vuruyorlard›. Hatice kendi derdini unutmufl, karn›ndaki çocu¤una bir fley olmas›na mani olmaya çal›fl›yordu. Çaresiz 盤l›klar›n› ne duyan, ne gören, ne de bilen vard›. Çare- 49 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 siz… Yapayaln›z… Sonu bilinmeyen bir hayat. Çileli bafllay›p iflkenceye dönüflen bir yolculuk. Ac›mas›z bir dünya. Ve kaybetmekten korktu¤u, en çok sevdi¤i, en fazla de¤er verdi¤i insanlar› bir bir kaybetmenin ac›s›. fiimdi elinde sadece karn›ndaki çocu¤u kalm›flt›. O da bu çetin ve zorlu yolculukta hayatta kalmay› baflarabilirse. Kendi sonunu bilmemek, karanl›k bir yolculu¤a ç›kmak, elleri kollar› ba¤l› kalmak ne kadar zor bir fleydi Allah’›m!” (fianl› 2003; 38) Genç kad›n, art›k ölümü kurtulufl olarak görme¤e bafllar. Sevdiklerini birer birer kaybeden genç kad›n ölüm cezas›ndan kendini kurtaran ve bundan sonra da hayata ba¤layacak en önemli fleyi hat›rlar: “fiimdi tek teselli kayna¤› vard›. Karn›ndaki çocu¤u. Onun da ne olaca¤› belli de¤ildi. Sa¤l›kl› bir flekilde do¤um yapmas›, büyütmesi, çocu¤un bak›m›, dünyaya gelmesinin mi gelmemesinin mi daha hay›rl› olaca¤› belli olmayan bir çocu¤un do¤madan bafllayan çilesi.” (fianl› 2003; 59-60) Hatice yeni getirildi¤i topraklarda, tek bafl›na yaflam mücadelesi vermektedir. Yaflad›klar›ndan dolay› adeta meczup bir hale gelen genç kad›n kendisi gibi sürgün edilmifl komflular›na sürekli efli Cemal’i ve buraya getirilmeden evvelki hayat›n› anlatmaktad›r. Bu sürgün hayat›, genç kad›n› ruhen oldu¤u kadar bedenen de oldukça y›pratm›flt›r: “son alt› ay içinde çileyle yo¤rulmufl bir hamura benzemiflti. Günler bir y›l kadar, aylar bir as›r kadar uzun geliyordu. Ruhtaki azap, kalpteki s›z›, kar›nlardaki sanc› yüzüne vurmufltu. K›sa sürede çökmüfl, elmac›k kemikleri görünmeye bafllam›flt›” (fianl› 2003; 65) “Annesinin küçüklü¤ünde okflamaya doyamad›¤›, sevgilisinin dokunmaya k›yamad›¤› o tatl› yüz flimdi yaban ellerde, kadir k›ymet bilinmez yerlerde çile ve s›k›nt›lar›n izlerini tafl›yan s›radan bir insan etine dönüflmüfltü. Hatta insan 50 muamelesi bile yap›lm›yordu. Öldükleri güne kadar kendi hallerine b›rak›lm›fl bir tak›m canl›lar toplulu¤u.”(fianl› 2003; 63) Hatice hiç bilmedi¤i bir memlekette, tek bafl›na bebe¤ini dünyaya getirir. Bu onun hayat›n›n dönüm noktas›d›r. Çocuk sahibi olmak, her fleye ra¤men genç kad›na güç verir: “Çocuk do¤du¤unda, kendini yeniden dünyaya gelmifl gibi hissetti. Bir süre nefes al›p dinlendikten sonra çocu¤unun gözlerine bakt›. Bütün dünyan›n yükü üzerinden inmifl gibiydi. Bu, ancak onu yaflayanlar›n anlayabilece¤i türden bir fleydi. Dünyay› yeniden keflfetmek gibi bir fley. Hayata yeni bir bak›fl aç›s›…”(fianl› 2003; 65) Çocu¤unu tek bafl›na büyütmek için ayakta kalmak mecburiyetindedir. Akl›ndaki düflüncelerden biri de bir gün Türkiye’den birilerinin gelip, onu ve o¤lunu bu sürgün hayat›ndan kurtarmas›d›r. Art›k k›rkl› yafllara gelmifltir. Ancak; “Yaflad›¤› bu süre zarf›nda en az seksen y›ll›k ac› çekmifl, bir o kadar da tecrübe kazanm›flt›”r. “Yaln›zl›k, bir iç ac›s›, kalabal›klar içinde tek bafl›na kalmak, bo¤az›nda dü¤ümlenmifl bir urgan, herkesten ve her fleyden uzak oldu¤unun fark›nda olmak ama buna çare bulamamak, iliklerinde bütün bunlar› hissederken içindeki umudu kaybetmemek; Hatice’nin hayat›n›n en büyük hakikatiydi. Bundan kaçmakla kurtulamayaca¤›n› da biliyordu.”(fianl› 2003; 84-85) Tüm olumsuzluklara ra¤men, Hatice’nin içindeki umut hiçbir zaman sönmemifltir: “Hatice zamana meydan okuyordu. Unutmak ya da sevgisinin küllenmesi, hayat›n›n anlam›n› yitirmesi demekti. Kalbinde sönmeyen bir atefl vard›...”(fianl› 2003; 84) Hatice o¤lu ‹srafil’i evlendirir, ard›ndan torun sahibi de olur. Torununun ad›n› da ilerde Cemal’i bulmas› ümidiyle http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Resul koyar Hatice: “Cemal’ine kavuflturmas›, kavuflturamasa bile bir gün onun ölüsünden ya da dirisinden bir haber almas› dualar›yla bu ad› koymufltu. ‹yi bir haber alamasa bile onun mezar› bafl›nda fatihalar okumas›n› temenni ediyordu.”(fianl› 2003; 88) Aradan çileli, zor y›llar geçer. Ve Sovyetler Birli¤i da¤›l›r. Bu yeni durum, Hatice’nin içinde hiç sönmeyen özlemlerin tekrar gün güzüne ç›kmas›na sebep olur, mazi gözünde yeniden canlan›r. Dünyadaki siyasî de¤iflimler sonucunda Türkiye ile de iliflkilerin artmas›, di¤er Türkleri oldu¤u gibi Hatice’yi de umutland›r›r: “Hatice yetmifl y›ld›r görmedi¤i topra¤›n›n kokusunu tafl›yan insanlarla yüz yüze geldi¤inde dünya kendisinin olmufl gibi sevindi. Kimseye göstermeden süzülen iki damla gözyafl›n› ete¤inin tersiyle silivermiflti. Cemal’le evlendi¤inden beri yaflad›¤› en mutlu olayd› bu. Sanki çile çekmek için yarat›lm›fl bir kad›nd›. Çekti¤i bu çile ve s›k›nt›lara isyan etmek yerine sab›r ve tevekkülü tercih etmiflti. Dünyaya hiçbir zaman kah›r etmemifl ama arada bir sitemlerini de gökyüzündeki y›ld›zlarla ve gece parlayan ayla paylaflm›flt›. Güneflin do¤uflunu her seyrediflinde de Cemal’i yad etmiflti yar›m as›r süren bu ayr›l›kta.”(fianl› 2003; 9697) Art›k yetmiflli yafllara gelen Hatice, Cemal’den ümidini kesmek üzereyken bir mucize gerçekleflir ve torunu Resul ö¤renim için geldi¤i ‹stanbul’da Cemal dedesini bularak, yar›m as›rl›k bu özlemi dindirir. Y›llar›n ve ac›lar›n y›pratt›¤› Hatice’nin “Yüzündeki çizgiler k›smen de¤iflmifl olsa da hâlâ ayn› güzelli¤ini koruyordu. Nur yüzlü, saçlar› a¤arm›fl bir ihtiyar olarak yata¤›nda oturmakla yatmak aras›nda uzanm›fl, öylece duruyordu. Bafl›ndaki yazmas›n›n alt›ndan ak saçlar›n›n bir k›sm› görünüyordu...” (fianl› 2003; 151) http://www.millifolklor.com Hatice, y›llar sonra Cemal’ine kavufltu¤u gün, kocas›n›n kollar›nda hayata veda eder. Cemal Roman›n di¤er bir önemli kahraman› Cemal’dir. Hatice ile ayn› köyde yaflayan, babas›n› 93 Harbinde cephede kaybetmifl ve annesinin geçimini temine mecbur, yoksul ama temiz kalpli bir gençtir. Kiflilik olarak insanlar›n dikkatini çekecek derecede olumlu özelliklere sahiptir: “Efendili¤i ve herkese karfl› son derece sayg›l› davranmas›yla nam salm›flt›. Mert bir delikanl› olaca¤› belliydi. Babas› savaflta vefat etti¤inden herkesin ona ac›yan gözlerle ve içi yanarak bakt›¤› zamanlar› fark eder ama bunlara pek ald›r›fl etmezdi. Daha küçük yaflta el iflinde çal›flmaya al›flm›flt›. Köyden kimin ifli olsa biraz ac›d›¤›ndan, biraz da onun çal›flkanl›¤›n› ve beceriklili¤ini bildiklerinden Cemal’i ça¤›r›rd›. Annesi bu duruma üzülse de onu ifle gitmekten onu al›koyamazd›. Çünkü Cemal yafl›n›n verdi¤i cesaret ve delikanl›l›¤a ad›m atman›n verdi¤i güvenle ‘Anneme bakmal›y›m, babam›n yoklu¤unu aratmamal›y›m’ diye kendi kendine söz vermiflti.” (fianl› 2003; 9) “Maddî durumu pek de iyi olmad›¤›ndan Cemal’in üzerindeki elbiseler ço¤u zaman yamal› bohça gibi olurdu. Ama çok temiz giyinirdi. Elindekinin en iyisiyle ele güne karfl› mahcup olmamak için kendine bakmaya gayret gösterirdi. Yüzündeki duruluk, temizlik ve safl›k sanki kalbinin aynas›yd›. Hiç kimseyi k›rmay› düflünmez, herkese yard›m etmeye çal›fl›rd›. Komflular› ve akrabalar› her ne kadar seslendirmeseler de onun bu davran›fllar›n› babas›zl›¤›n ve maddî imkâns›zl›¤›n ruhunda meydana getirdi¤i ezikli¤e ba¤larlard›.” (fianl› 2003; 10) Hatice’ye sevdalanan genç adam, Hatice’nin de kendisine ilgisi oldu¤unu 51 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bilmesine ra¤men ekonomik ve sosyal durumundan, biraz da ezilmiflli¤in verdi¤i duyguyla bu konuda biraz çekingen davranmaktad›r. Ancak takdir edilen bir genç olmas› onu mutlulu¤a tafl›makta en büyük deste¤i olur ve Hatice ile evlenir. K›sa bir süre sonra ise baba olaca¤›n› ö¤renir. Ne var ki bu mutluluk uzun sürmez, bir gece Ruslar köyü basarak bütün köylüyü bir trene doldurur, bilinmeyen bir yere sürgüne götürürler. Cemal, so¤uk bir k›fl günü bindirildikleri trende, di¤er insanlar gibi, ›st›rap içindedir. Ancak, sorumlulu¤unu tafl›d›¤› hamile bir efli vard›r ve güçlü görünmek zorundad›r: “Cemal bütün ac›s›n› içine at›yordu. Dilini, dudaklar›n› ›s›r›yor, metanetini korumaya çal›fl›yordu. Herhangi bir yanl›fl yapmak ve bedelini can›yla ödemek istemiyordu. Ac› içinde k›vran›rken, neler yapabilece¤i, bütün alternatifleriyle kafas›nda flimflek h›z›yla bir film fleridi gibi geçiyordu. Gözü dönmüfltü. Yaflad›¤› bu ac› olay onu ç›lg›na çevirmiflti. (…) Cemal kafas›nda kurgulad›¤› plân› uygulamaya bafllamak için harekete geçmeye haz›rlan›yordu. Önce a¤lamaktan yorulmufl, bitkin halde omuzlar›na dayanm›fl olan Hatice’yi sakinlefltirmekle bafllad› ifle…” (fianl› 2003; 35) Hatice ve Cemal, birbirlerinden güç almaya çal›fl›rlar. Kaçmak için uygun bir zaman kollamaya bafllarlar. Hatice kaçmay› baflaramazken, Cemal trenden atlar. Büyük bir çaresizlik içindedir. Ne yapaca¤›n›, nereye gidece¤ini, kimden yard›m isteyece¤ini bilemez: “Cemal düfltü¤ü yerde dizlerinin üzerine kapanm›fl, donmufl bir heykel gibi a¤l›yordu. Çamur deryas› bir tarlan›n içinde çaresizli¤ini hayk›r›yordu. Yapt›¤› ifle piflman olmak m›, üzülmek mi, kahrolmak m› gerekti¤ine bile karar verecek durumda de¤ildi. Boynuna dolad›¤› oyal› yazma çamura bulanm›flt›. Zincire vurulmaktan, idam sehpas›na ç›kar›lmak- 52 tan, kurfluna dizilmekten daha beter bir durumdayd›. Bir karar vermek zorundayd› ama neye karar verece¤ini bile bilmiyordu. Kalmak ama nerede? Gitmek ama nereye? Nas›l? Niçin?... Gidebilece¤i bir yer yok. Çalaca¤› bir kap› yok. Bütün kap›lar sürgülenmifl. Yer afla¤›dan, gök yukar›dan onu mengene gibi s›k›flt›rmaya devam ediyordu sanki. Yard›m istemek. Ama kimden? Kaybetmek… Bütün varl›¤›n›. Bir daha kazanma ihtimali bile görünmüyor. Para olsa, pul olsa, ev olsa, tarla olsa bir daha çal›fl›r kazan›rs›n. Ya sevdiklerinin bir bir elden gitmesi? Hem de meçhule…çaresizli¤e… sonsuzlu¤a… Elinden kay›p giden bir bal›k gibi, kanat ç›rp›p uzaklara giden bir kufl gibi, sonbaharda dökülen sar› yapraklar gibi, s›cakta eriyen karlar gibi kül olan umutlar… Hem de elinde olmayan sebeplerden. Sen istemeden, belki de istemedi¤in için. Bütün bunlara engel olamamak. Ç›lg›na dönmek iflten bile de¤il.” (fianl› 2003; 39) Bin bir güçlükle Türkiye’ye kaçmay› baflar›r. Akl› devaml› surette Hatice’de, kalbi ise büyük bir umutsuzluk içindedir. ‹stanbul’da kendine yeni bir hayat kurmaya çal›fl›r, evlenmek üzeredir: “Asl›nda evlenmekten ziyade meçhule kalkan bir gemiye bindi¤inin fark›nda bile de¤ildi. Ne yaz›k ki, boynunda y›llard›r tafl›d›¤›, Hatice’nin verdi¤i saray süpürgesi yaflma¤› da ç›karm›flt›.” (fianl› 2003; 73) Kendine yeni bir hayat kuran Cemal, çocuklar›n›n do¤umundan sonra, ailesine daha da ba¤lan›r. Ne var ki, s›k s›k Hatice’yi düflünmekten kendini alamaz. Adeta “‹ki parçaya bölünmüfl bir hayat” sürdürmektedir. (fianl› 2003;80) Kalbinde yaflatt›¤› Hatice, zaman geçtikçe dilinde de yer bulmaya bafllar: “Ve Cemal evlili¤inin ilk y›llar›nda Müflerref’in yan›nda k›r›lmas›n diye pek söz etmedi¤i Hatice’den yar› flaka yar› ciddi söz etmeye bafllam›fl, hemen her gün onu hat›rla- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 tan fleyler karfl›s›nda diline ve gönlüne engel olamay›p çocuklar›n› Hatice’nin hikâyesi ile büyütmüfltür. ...” (fianl› 2003; 79) Cemal, ömrünün son y›llar›nda, eflinin de vefat›ndan sonra Hatice’yi daha yo¤un bir biçimde düflünmeye bafllar. Tek düflüncesi Hatice’yi ölmeden son bir defa görebilmektir. Onun evlenmifl olmas› ihtimalini ise akl›na getirmek bile istemez. Ancak yar›m as›rl›k hasret mucizevî flekilde son bulur ve Cemal ö¤renim için ‹stanbul’a gelen torunu Resul’ün yard›m›yla Hatice’yi dünya gözüyle son bir defa görme mutlulu¤unu yaflar. Eserdeki di¤er flah›slar Hatice’nin babas› Deli Ramazan, Cemal’in annesi Pakize Kad›n, Hatice’nin annesi Sultan, Cemal’in Hatice’den olan o¤lu ‹srafil ve torunu Resul, Cemal’in ikinci efli Müflerref Han›m, ondan olan çocuklar› Mustafa, Kemal, Canan’d›r. Yazar, di¤er roman flah›slar›n› ana karakterler olan Hatice ve Cemal’i daha net ortaya koyabilmek maksad›yla esere dahil etmifl gibidir. (Deli Ramazan, Pakize Kad›n, Sultan) Ayr›ca, bu kiflileri hay›rl› bir evlat, iyi bir vatandafl olman›n mesajlar›n› sezdirecek biçimde ifllemifltir. Hatice’nin o¤lu ‹srafil, torunu ise Resul, Cemal’in çocuklar› Mustafa, Kemal ve Canan ideal evlatlard›r. Bunlardan baflka, insanl›¤a ve bilhassa Türklü¤e hizmet eden idealist insanlara da yer verildi¤i (örne¤in kimli¤i aç›klanmayan bir bilge kifli, esere bu hikâyeyi yazara anlatarak katk› sa¤layan ve dü¤ümleri çözen Muhsin Ö¤retmen, Ah›skal› yafll› Türk) görülmektedir. Mekâna Dair Eserde d›fl mekân olarak üç farkl› co¤rafya olan; Batum, Kazakistan (Almaata) ve Türkiye (‹stanbul) söz konusudur. Hikâyenin bafllad›¤› co¤rafya, Kaf- http://www.millifolklor.com kasya’n›n Karadeniz k›y›s›nda, sert k›fllar›n yafland›¤›, halk›n toprakla meflgul oldu¤u, Batum’un bir sahil köyüdür. ‹nsanlar buraya da sürgünle gelmifller, ancak bu topraklar› benimsemifller ve kendi halinde yaflamaya çal›flan insanlard›r: “O insanlar, hayat›n tumturakl› yan›n› bilmezlerdi. ‹çlerinden geldi¤i gibi saf ve duru yaflarlard›. Sevgileri berrak ve ç›kars›zd›. Hayattan çok beklentileri yoktu. Kendi hallerinde yaflay›p gidiyorlard› hayat›. Çok renkli de¤ildi belki yaflad›klar› ama huzur ve mutlulu¤u tad›yorlard›. Ama onlara bu sade ve düz hayat› yaflamay› bile çok görmüfllerdi. ‹ktidar mücadelesi verenlerin ellerinde birer oyuncak olmufllard›. Her biri, vatanlar›na kavuflma hasretiyle yan›p tutufluyordu. ‹lk zamanlar kor olan bu kavuflma arzusu her geçen gün sönüyor ve bir mum alevi kadar küçülüyordu.” (fianl› 2003; 31) Eserde mekân olarak dikkatimizi çeken di¤er bir bölge Kazakistan’d›r ve buras› Ah›ska Türkleri için bir sürgün yeridir: “Yeni bir yere gelmifllerdi. Hiçbir zaman kendilerini ait hissetmeyecekleri bir yere. Hiçbir hat›ralar›n›n yaflanmad›¤› bambaflka bir kültür ve insanlar›n oldu¤u bir yere. Belki de hiçbir zaman kendi ülkesinde yaflaman›n ne demek oldu¤unu anlayamayacaklar› bir ülkeye. S›la hasreti bir ömür ba¤›rlar›n› yakacak ve ruhlar› azap içinde, bo¤azlar›nda dü¤ümlenen vatan sevgisini yutkunmak zorunda kalacaklar ve belki bir gün umut ›fl›¤› do¤ar deyip bekleyeceklerdi. Ne halden anlayan bulunacak, ne de saba rüzgâr›ndan baflka kimse kap›lar›n› çalacakt›. “Toprakta a¤›r bir koku vard›. Baflka hiçbir fleyde ve hiçbir yerde duymad›klar› bir koku. Bu, muhtemelen buradaki insanlar›n ve hayat tarzlar›n›n topra¤a sinmifl ve onlar› yans›tan kokusuydu. Yaflayanlar pek fark etmiyordu belki ama d›flardan gelen biri için burnunun 53 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 kemiklerini s›zlatacak kadar hissediliyordu.” (fianl› 2003; 60-61) Almaata’daki etnik yap› da yazar›n dikkat etti¤i unsurlardan biridir. fiehirde, Yahudiler, Almanlar, Çeçenler, Tatarlar, K›r›ml›lar, Ruslar oldukça kar›fl›k bir manzara olufltururlar. “Ülke, etraf› demir parmakl›klarla çevrilmifl bir hapishaneden farks›zd›. Ne giren ç›kabiliyor, ne de ç›kan girebiliyordu. Bütün dünyalar› yaflad›klar› flehirden ibaretti. Bir baflka flehre gitmek bile izne ba¤l›yd›.” (fianl› 2003; 67) Haklar› ellerinden al›nan, sürgün edilen, çeflitli iflkencelere maruz kalan tüm Türkler için Türkiye’nin anlam› da de¤ifliktir. Türkiye, onlar için kurtuluflun, hürriyetin adresidir. Eserde iç mekânlar olarak, Hatice’nin babas›n›n Ah›ska’daki evi, Cemal’in Ah›ska’daki evi ve Cemal’in s›¤›nd›¤› yafll› Türk’ün evi, Hatice’nin Alamata’da yaflad›¤› evler, Cemal’in ‹stanbul’da yaflad›¤› evler verilmifltir. Bu mekânlar›n tasvirinde kahramanlar›n sosyal durumlar› ile idarenin tasarrufu yans›t›lmaya çal›fl›ld›¤› görülmektedir. Ah›ska’da ve sürgün edildikleri topraklarda genellikle yoksul bir hayat süren Türklerin evleri de bu yoksulluklar› yans›tmaktad›r: “Eski, ahflap, çamurdan s›valar› her ya¤murda biraz daha dökülen, avlu içinde, çat›s› oluk fleklindeki kiremitlerle örtülü evin; d›fl k›sm›ndaki a¤açtan yap›lm›fl merdivenlerin kavaktan korkuluklar” › vard›r. (fianl› 2003; 18) Ancak Hatice’nin babas›n›n evi köyün betonarme tek evidir. Buras›: “Genifl balkon korkuluklar›, daha eflikteyken serilmifl hal›lar, bütün odalar› ›s›t›lan ve her köflesine konmufl kandillerle ayd›nlat›lan süslenmifl ferah bir ev” dir. (fianl› 2003; 23) Eserde, Türk ailelerine has “misafir odas›” gelene¤i de göz ard› edilmemifltir. Mekân bahsinde üzerinde durulma- 54 s› gereken bir husus da Sovyet rejimi alt›nda yaflayan halklar›, devletin hane halk› say›s›n› dikkate alarak ikamete mecbur b›rakt›¤› küçük kulübeciklerdir. Oysa Türkiye’ye göç eden Cemal, ‹stanbul’da ailesiyle, istedi¤i evde yaflayabilme hürriyetine sahiptir. Zamana Dair Aflka Son Bak›fl, ‹kinci Dünya Savafl›’ndan 1990’l› y›llara kadar uzanan, yaklafl›k yar›m as›rl›k bir zaman dilimini içine alacak bir aflk öyküsü ile bir milletin tarihini anlat›l›r. Esere hakim olan d›fl zaman tarihî olaylar vesilesiyle sunulur. Bu bak›mdan, zaman unsuru incelenirken eserde oldu¤u gibi kronolojik s›ra takip edilecektir: Eserde, zamana dair ilk iflaret ‘93 Harbi’dir. Pakize Kad›n kocas›n› ‘93 Harbi’nde kaybetmifltir. Hatice ile Cemal’in evlendikleri zaman ise, dünya yeni bir dönemecin efli¤indedir: “Birinci Dünya savafl›n›n izleri hâlâ silinmemiflken, yaklaflan ‹kinci Dünya Savafl› yüzünden dünya çok gergindi. Her birinin akrabalar›ndan, savafla gidip bir daha dönmeyen, ölüsünden ya da dirisinden haber al›namayan biri mutlaka vard›. On sekizinci yüzy›l›n kahramanlar› hayatlar›n› cephelerde geçirirlerdi. En çok adam öldüren asker, en kahramand›. Osmanl›’n›n da¤›lmas›yla Kafkaslarda, Ortado¤u’da ve Balkanlarda dengeler bozulmufl ve kan hiç durmam›flt›. Dünya biten ve devam eden savafllar›n dumanlar› alt›nda dönmeye devam ediyordu.”(fianl› 2003; 21) Eserin ilk sayfalar›nda Ah›ska bölgesinin durumu yazar taraf›ndan flöyle özetlenir: “Batum, 1920’de Moskova’da yap›lan anlaflmayla, Osmanl›’n›n elinden ç›km›flt›. Rusya taraf›nda kalan Türkler de içlerinde bir endifleyle yafl›yorlard›. (…) Çarl›k y›k›lm›fl, K›z›l ‹htilalin tozu duman› devam ediyordu. Lenin’den son- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ra iktidara gelen Stalin tam bir terör estiriyordu. Bundan da en çok Kaflaslarda yaflayan milletler nasibini al›yordu.” (fianl› 2003; 21-22) Bu arada her geçen gün Ruslar›n bask›lar› artmakta ve dünya kar›flmaya devam etmektedir. ‹nsanlar gelecek için endiflelidir: “Dünya yine toz dumana kar›flm›flt›. Birinci dünya Savafl›’n›n tarrakalar› bitmeden, ölenlerin kanlar› kurumadan, yetimleri askere gidecek yafla gelir gelmez, ellerine silah tutuflturulup cepheye sürülmüfllerdi. Ve ‹kinci Dünya Savafl› dünyay› cehenneme döndürmüfltü. Ah nerdesin Osmanl›? Muvazene unsuru say›labilecek ve herkesi yerine oturtabilecek güçte bir devlet olmad›¤›ndan kimin kime gücü yeterse, sald›r›yordu. Yak›n tarihimizde en çok kan ak›tanlar, tarih kitaplar›nda en çok yer iflgal edenler, hepsi bu devirde yaflam›fl olan liderlerdi. Mussolini, Lenin, Stalin, Hitler… hepsi birer kahraman kesilmifllerdi. Bunlar kahraman m›yd› yoksa insan kan› ak›tmaktan zevk alan gözlerini iktidar h›rs› bürümüfl birer kasap m›?”(fianl› 2003; 31) Stalin, Kafkas halklar›n›, bilhassa Türkleri, tehlike oluflturacaklar› endiflesiyle Asya’n›n içlerine sürme karar› alm›flt›r. ‹nsanl›k yeni bir ay›b› yaflamak üzeredir. 1944 k›fl›nda köyü kamyonlarla gelen Rus askerleri sarar. ‹nsanlar›n yapabilecekleri hiçbir fley yoktur ve manzara korkunçtur: “Bütün evlerden kad›nlar›n 盤l›klar›, gecenin kesif karanl›¤›n› y›rtarak kefen giymifl karl› da¤lar›n zirvelerinde yank›lan›p yine kendi kulaklar›nda ç›nl›yordu. Herkes kandillerini yakm›fl, olanlar› anlamaya çal›fl›yordu. Bir dehflet gecesi yaflan›yordu. Karanl›kta göz gözü görmüyordu. Askerler kamyonlar›n farlar› alt›nda tek tek bütün evleri dolaflarak bütün köy halk›n› bir meydanda toplam›fllard›. Anneler çocuklar›n› ku- http://www.millifolklor.com caklam›fl, ›s›tmaya çal›fl›yor, kad›nlar, k›zlar, erkekler birbirlerine s›ms›k› sar›lm›fl; aleyhlerinde ittifak etmifl olan korku, gece, so¤uk ve Rus askerlerine karfl› ayakta kalma mücadelesi veriyorlard›. Vücutlar›n›n her zerresi so¤u¤u ve korkuyu hissediyordu. Tir tir titreyen bacaklar, korku dolu kalpler “ne olacak?” sorusunun cevab›n› arayan kafalar, sevdiklerini kaybetme ihtimalini bile akl›na getirmek istemeyen herkes, ne yapaca¤›n› da bilemiyordu. (…) “K›sa süren yolculuktan sonra yine demir y›¤›n›, so¤uk, pencereleri k›r›k, kümesten farks›z vagonlara s›k›fl tepifl, baflka köylerden gelenlerle birlikte herkes birbirini kaybetmiflti. Buras› mahflerî bir kalabal›¤› and›r›yordu. A¤armaya bafllayan gün ›fl›¤›nda, akrabalar›n› arayan gözler, merak ve korku dolu bak›fllarla etraf› tar›yordu. Ne çare ki bulmak imkans›zd›. Yürümek bile zordu.” (fianl› 2003; 33) Ölüm vagonlar› ve zor yolculuk insanlara çok kay›plar verdirir. Ama burada kimsenin kimseye yard›m edecek durumu yoktur. Kazakistan y›llar› da oldukça meflakkatli geçer. Sürgünle buraya gelenler, buran›n yerli halk› taraf›ndan asla kabul görmezler. Bir müddet sonra savafl sona ermifl, dünya yeni fleklini kabule bafllam›flt›r. Ancak Ah›skal› Türkler için çileler bitmez. Ve gücü ile insanlara hükmeden Sovyet devlet sistemi bir gecede çöker: “Hatice so¤uk bir k›fl sabah›nda 1990 y›l›n›n veda etmeye haz›rland›¤› günlerde Almaata’da toplanan Sovyet Cumhuriyetleri devlet baflkanlar›n›n kat›ld›¤› S.S.C.B.’nin da¤›ld›¤› ve yerine B.D.T.’nin (Birleflik Devletler Toplulu¤u) kuruldu¤u (21 Aral›k 1990) haberiyle uyanm›flt›.”(fianl› 2003; 92) “Kazakistan’›n da ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesiyle Türkiye ile olan iliflkiler 55 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 artar, kap›lar aç›lmaya bafllan›r. Yazar yeni durumu flöyle özetler: “1980’li y›llar›n sonlar›na gelindi¤inde bütün dünyada de¤iflim rüzgarlar› esmeye bafllam›flt›. Bu rüzgârlardan Sovyet Rusya da nasibini alm›flt›. Dünyan›n iki süper gücü, dünya üzerinde yeni de¤iflikliklere haz›rlan›yordu, ama bunun ne olaca¤›n› herkes kendine göre tahmin ediyordu. Amerika “Yeni dünya Düzeni” diye bir fley tutturmufl giderken Gorbaçov glastnost (aç›kl›k) ve perestroika (yeniden yap›lanma) sözlerini a¤z›ndan düflürmüyordu. Gorbaçov’un bu yaklafl›m› dünyan›n her taraf›nda memnuniyetle karfl›lan›rken Sovyet vatandafllar› temkinli yaklafl›yorlard›.”(fianl› 2003; 92) Eserde hat›rlanan olaylardan biri de tarihte bir insanl›k ay›b› olarak yer alan 1989 Fergana Olaylar›’d›r. Sovyetlerin oyunu olan ve kardefl halklar› birbirilerine düflman göstermeyi hedefleyen bu olay, eserde Türkiye’ye tahsil için gelen ö¤renciler aras›nda sebep oldu¤u bir gerginlik vas›tas›yla sunulur. Eserin Dil ve Üslûbu Niyazi Sanl›’n›n ilk roman› olmas› itibariyle eserde birçok acemilikleri oldu¤unu söylemek zorunday›z. Yazar›n ö¤retmen olmas› da onun dil ve üslûp konusundaki hatalar›n› engellemeye yetmemifl. ‹lk anda üslûptaki özensizlik dikkat çeker. Yazar tasvir ve tahlillerde, benzetmelerde ne yaz›k ki zay›f kalm›flt›r. Ayr›ca, eserde ifadeden kaynaklanan hatalar da göz ard› edilemeyecek kadar çoktur: “Hatice yafl› ilerledikçe içinde büyüyen Cemal’e karfl› olan ilgisine mani olam›yordu....”(fianl› 2003; 11) Hatice’nin içinde büyüyen Cemal de¤il, Cemal’e karfl› hissetti¤i sevgidir. “Cemal evin içinde bir o tarafa, bir bu tarafa, sigara dumanlar›n›n alt›nda 56 (...) deli tavuk gibi dönüyordu. Arada pencereye ç›k›p gelen var m› diye bak›yordu ama nafile. Hatice yan odada, parmaklar›n› ve t›rnaklar›n› difllemeye devam ediyordu.”(fianl› 2003; 25) Oysa Hatice yan odada de¤il kendi evindedir. Yazar, k›z isteme merasiminde servis yapan genç k›z›; “utangaç bir k›z edas›yla Hatice girmiflti içeriye”(fianl› 2003; 23) sözleriyle tasvir eder ki buradan, Hatice’nin gerçekte utangaç bir k›z olmad›¤›; ama öyleymifl gibi davrand›¤› sonucu ç›k›yor. Niyazi Sanl›, kelime ve tamlamalarda, günlük dilin yan›nda amiyâne ifadeleri de kullanmaktan çekinmemifl, ayr›ca eserini yer yer fliirlerle süslemek istemifl. Ancak, buradaki fliirler ne yaz›k ki oldukça acemice haz›rlanm›fl örneklerdir. Eserde aflk›n tarifinin yap›ld›¤› cümlelerin çoklu¤u da dikkat çekicidir. Klasik hikâye gelene¤imizi hat›rlatan sembolleri de unutmamak gerekir. Hatice’nin Cemal’e hediye etti¤i yazma ve Cemal’in Hatice’ye hediyesi olan madalya ile iki gencin birbirlerine hitaplar› olan “ay ›fl›¤›”, “gün ›fl›¤›”, eserin bafl›ndan sonuna kadar “leitmotive” fleklinde karfl›m›za ç›kar. Burada dikkatimizi çeken bir özellik de, yazar›n yöreye ait deyimlere yer vermifl olmas›d›r. Bunlardan baz›lar›; “Deli deliyi görünce çoma¤›n› saklarm›fl…”, “Bir ipte iki cambaz”(s.22), “A¤z›ndaki baklay› ç›karmak” (s.12), “‹fli anlamazl›¤a vurmak” (s.13), “Deli tavuk gibi (evin içinde) dolaflmak” (s.20) (s.25), “Diken üstünde olmak” (s.23), “‹çine kurt düflmek” (s.27), “Kula¤›na ç›tlatmak” (s.26), “Mutlulu¤u gözlerinden okunmak” (s.27), “Haber uçurmak” (s.27), “Çar nâçar kalmak” (s.44) “Tez elden yola ç›kmak” (s.52), “Eski defterleri kar›flt›rmak” (s.46), “Kula¤›na küpe etmek” (s.49), “Yang›na körükle gitmek” (s.54), “Tavu¤una k›fl demek” (s.77), “A¤- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 z›n› b›çak açmamak” (s.117), “Ensede boza piflirmek” (s.127) Eserdeki mant›k hatalar› ise eserin inand›r›c›l›¤›n› gölgeleyen bir kusurdur. Bunlardan biri Cemal’in, Hatice’yi istemesi bahsinde geçer. Burada Cemal: “Daha önce bafl›m›za gelenleri biliyorsun. Seni istedik. Az kals›n bedelini can›m›zla ödeyecektik”(fianl› 2003; 16) derken biraz afla¤›da bu talebin ilk defa gerçekleflti¤ine dair iflaretler vard›r. Bir di¤er örnek de Hatice’nin Türkiye’den gelenleri karfl›lad›¤›nda yaflad›¤› heyecan›n anlat›ld›¤› cümlede geçer: “Hatice yetmifl y›llard›r görmedi¤i topra¤›n›n kokusunu tafl›yan insanlarla yüz yüze geldi¤inde dünya kendisinin olmufl gibi sevindi.”(fianl› 2003; 96) Oysaki aradan yetmifl de¤il, ancak elli y›l kadar bir zaman geçmifltir. Sonuç Aflka Son Bak›fl adl› eser, Türkçe ö¤retmeni Niyazi Sanl›’n›n tek roman›d›r. Eserin, bizim dikkatimiz çeken tek yan› Ah›ska Türklerinin dram›n› yans›tmas›d›r. Eserin konusu dikkat çekici olmas›na ra¤men, yazar›n kalemi beklenen tesiri uyand›rmaktan uzakt›r. Benzetmelerdeki acemilik, karakterlerin iflleniflindeki yüzeysellik, eserin olumsuz taraflar›d›r. Tüm kusurlar›na ra¤men, yaflanm›fl bir olaydan hareketle yaz›lan eserde, zorla topraklar›ndan sökülen, çat›flmalar›n ortas›na çekilen, vatan hasretiyle kavrulan ve halen yurtlar›na dönme hakk›n› kazanamam›fl tek Türk toplulu¤u olan Ah›skal›lar›n dram›na dikkati bak›m›ndan, yazar›n hizmetini takdir etmemek mümkün de¤ildir. NOTLAR 1 Ayr›ca bu konu için bkz. Ali ‹hsan Kolcu; “Türk Dünyas›nda Roman” Hece, Türk Roman› Özel Say›s›, Ank. 2002, Y›l:6, S.65-66-67, s.97-106. 2 Yan›k, M. Cahit; “Savaflla Gelen Y›k›m”, www.netpano.com., s.1-12 (06.11.2004). http://www.millifolklor.com 3 Y›lmaz, Ayfer;“Çilekefl Soydafllar›m›zda Bir Topluluk: Ah›ska Türkleri”, Bilge, K›fl, 1999, S.19, s.52. 4 Ah›ska Türkleri”, http:// members.lycos.fr/atsiz 194111944/links 30.html (06.11.2004). 5 Yan›k, M. Cahit; “Savaflla Gelen Y›k›m”, www.netpano.com., s.1-12 (06.11.2004). 6 Y›lmaz, Ayfer; a.g.m. s.52. 7 “Ah›ska Türklerinin Bitmeyen Çilesi”, http://www.turkiyegazetesi.com. s.1 (06.11.2004). 8 Afl›r›m, Adil; Ah›ska Türkleri, Ankara, 1998, s. 1-6. 9 “Ah›ska Türklerinin Dili”,Prof. Mübariz Yusifov, http://dil.ahiskali.com . 10 K›rz›o¤lu, Fahrettin; “Ah›skal› 14 Halk fiairimizden Birer Parça” Türk Kültürü Dergisi, 1966, S.47, s.1012. 11 Aslan, Ensar; Ah›ska Savunmas›n›n Tarihteki Yeri ve Halk Destanlar›na Yans›mas›”, Türkler Ans. C.20, s.533. 12 Abbaso¤lu, Doç.Dr. Asif; “Ah›ska Türklerinin Sürgün Folkloru”, Millî Folklor, 1991, S.9, s.19-20. 13 Bu konudaki önemli bir çal›flma da Ayd›n Polado¤lu’nun; Ah›ska Türk Folkloru adl› çal›flmas›d›r. (Bakü, 1998). KAYNAKÇA ABBASO⁄LU, Asif; “Ah›ska Türklerinin Sürgün Folkloru”, Millî Folklor, 1991, S.9, s.19-20 Ah›ska Türkleri, http:// members.lycos.fr/atsiz 194111944/links 30.html (06.11.2004) Ah›ska Türklerinin Bitmeyen Çilesi, http://www.turkiyegazetesi.com. s.1 (06.11.2004) “Ah›ska Türklerinin Dili”,Prof. Mübariz Yusifov, http://dil.ahiskali.com ASLAN, Ensar; Ah›ska Savunmas›n›n Tarihteki Yeri ve Halk Destanlar›na Yans›mas›”, Türkler Ans. C.20, s.533 AfiIRIM, Adil; Ah›ska Türkleri, Ankara, 1998, s. 1-6 KIRZIO⁄LU, Fahrettin; “Ah›skal› 14 Halk fiairimizden Birer Parça” Türk Kültürü Dergisi, 1966, S.47, s.1012 KOLCU, Ali ‹hsan; “Türk Dünyas›nda Roman” Hece, Türk Roman› Özel Say›s›, Ank. 2002, Y›l:6, S.65-66-67, s.97-106 POLADO⁄LU, Ayd›n; Ah›ska Türk Folkloru adl› çal›flmas›d›r. (Bakü, 1998) SANLI, Niyazi; Aflka Son Bak›fl, Ufuk Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003, al›nt›lar söz konusu esere aittir YANIK, M. Cahit; “Savaflla Gelen Y›k›m”, www.netpano.com., s.1-12 (06.11.2004) YILMAZ, Ayfer;“Çilekefl Soydafllar›m›zda Bir Topluluk: Ah›ska Türkleri”, Bilge, K›fl, 1999, S.19, s.52 57 FAZLI ERTEK‹N VE MEZAR TAfiLARINA fi‹‹R YAZAN S‹VASLI D‹⁄ER fiA‹RLER Fazl› Ertekin and the Other Poets of Epitaphs from Sivas Müjgân ÜÇER ÖZET Bu çal›flmada kendi mezar tafl›na fliirleri yaz›lan Sivasl› flairler hakk›nda bilgi verilmifltir. Bunlardan Fazl› Ertekin genifl tutulmufl, Ömer ‹hya, Ahmet Rindi, M. Mesut Hocao¤lu, Feyzullah Demiray üzerinde durularak mezar tafl› fliirleri örneklendirilmifltir. Anahtar Kelimeler Mezar kitabeleri, Sivasl› flairler, Fazl› Ertekin, Ömer ‹hya, Ahmet Rindi, M. Mesut Hocao¤lu, Feyzullah Demiray ABSTRACT This study is about the poets from Sivas whose poems are written on their gravestones. In this study some information is given about from Sivas poet own poem for graves-stone. Among them, Fazl› Ertekin is cited in detail and brief information is given about Ömer ‹hya, Ahmet Rindi, M. Mesut Hocao¤lu, Feyzullah Demiray with their gravestone poems. Key Words Epitaph/Gravestone Poems, Poets from Sivas, Fazl› Ertekin, Ömer ‹hya, Ahmet Rindi, M. Mesut Hocao¤lu, Feyzullah Demiray. Mezarl›klar ve gömme görenekleri sosyo-kültürel incelemelerde sosyal bilimcilere önemli bilgiler vermektedir. Çünkü bir kültürün en muhafazakâr ve sert yan›n› do¤um, evlilik ve ölüm gibi geleneksel de¤erlerinde görürüz. Müslüman-Türk ölüm geleneklerinin önemli bir k›sm›n› oluflturan mezar kitabeleri belli dönemler içerisinde toplum vicdan›n›n ve kolektif fluurun ölüm karfl›s›ndaki tavr›n› ortaya koyar. Kitabelere ifllenen metinler, fliir parçalar› ve ölçülü sözler, ahiretten çok dünyay› ve hayat› alg›lama biçimiyle ilgilidir. Mezar tafllar›nda amaç ölen kifliyi hayattakilere tan›tmak ve merhumun ruhuna bir Fatiha okutmak oldu¤u için mezarlar›n yola bakan taraflar› süslü ve dikkat çekicidir. Mezar tafl› kitabeleri, anlam ça¤r›fl›mlar› ile ölümün bir yokluk de¤il kaç›n›lmaz bir gerçek, dünya hayat›n›n geçici, baki olan›n ise yaradan oldu¤u vur- 58 gusunu ifller. Kapsaml› bir sosyo-kültürel çal›flman›n konusu olabilecek bu gelenek çerçevesinde, geride kalanlar için ölümden ibret alarak hayatlar›n› nas›l flekillendirmeleri yönünde nasihatte bulunuldu¤u gibi ölenin kendi kimlik ve kiflilik özellikleri ile dua beklentisini de içerir. Bu yaz›da, mezar kitabeleri gelene¤inde kendi mezar tafl›na fliir yazm›fl olan Sivasl› flairlerden Fazl› Ertekin a¤›rl›kl› olarak ele al›nd›ktan sonra Ömer ‹hya Efendi, Ahmet Rindi, M.Mesut Hocao¤lu ve Fazl› Demiray üzerinde durulacakt›r. Fazl› Ertekin (1911–1977): Sivas’›n eski ailelerinden Deli Reflito¤ullar›’ndan Dr. Osman Nuri Bey’in o¤ludur. Dr. Osman Nuri Bey, 1903 y›l›nda ‹stanbul’da Gülhane Askeri T›bbiyesi’nden mezun olunca, staj›n› göz servisinde tamamlam›fl ve 1904 y›l›nda çek- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 mifl oldu¤u kura ile Ba¤dat’ta 6. Ordu, 44. Alay 2. Tabur tabibi olarak göreve bafllam›flt›r. 1906 y›l›nda Ba¤dat Genel Valisi olan Mustafa Sabri Pafla’n›n k›z› Fatma han›mla evlenmifl olan Dr. Osman Nuri Bey’in bu evlilikten Hatice Fitnat, Hamdi Y›lmaz, Abdülhâlik Fazl›, Asaf ve Ömer Faruk adl› çocuklar› dünyaya gelmifltir. fiair bir baban›n o¤lu olarak 1911 y›l›nda Ba¤dat’ta do¤an Abdülhâlik Fazl›’n›n çocuklu¤u, di¤er kardeflleri gibi savafl y›llar›n›n s›k›nt›lar› içinde geçmifltir. Babas› Dr. Osman Nuri Bey, Trablusgarp arkas›ndan da Balkan Savafl›’nda görev yapm›fl tekrar Ba¤dat, ‹ran ve Basra’daki görevlerinden sonra Nusaybin, Konya ve Amasya’da askeri hekim olarak çal›flm›flt›r. Dr. Osman Nuri Bey kendi çocuklar›na çok iyi e¤itim verdi¤i gibi, ihtiyaç içinde olan iki küçük çocu¤u da okutarak onlar›n da yetiflmesini sa¤lam›flt›r. (Akkaya 1982, 10) Soyad› kanunuyla ‘Ertekin’ soyad›n› alan Fazl› Bey, Sivas Lisesi’ni bitirdikten sonra a¤abeyi Hamdi Y›lmaz gibi hukukçu olmak istedi¤i için ‹stanbul Hukuk Fakültesi’ne girerek buradan 1935 y›l›nda mezun olmufltur. 1946 y›l›na kadar yurdun çeflitli yerlerinde hâkim ve savc›l›k yapan Fazl› Ertekin, bu tarihten sonra serbest avukatl›k yapm›fl, 1954 y›l›nda milletvekili olmufl, 1963 y›l›ndan 1977 fiubat›nda vefat›na kadar Kad›köy 2. Noteri olarak görev yapm›flt›r. Siyasi mücadele y›llar›nda günlük gazetelerde çeflitli konularda yaz›lar yazm›fl olan Fazl› Ertekin, baflta fliir olmak üzere musiki ve edebiyata karfl› ilgisi sebebiyle daha çok bu sahaya yönelmifl ve kitaplaflan fliirler yazm›flt›r. Yay›mlan›fl s›ras›na göre fliir kitaplar›n›n adlar› flöyledir: Öyle Bir Ömür ki 1957 ‹ki Günlük Dünyada 1965 Unutturma Bana Seni 1970 Nas›l Kalmaz ‹zleri 1973 Bir Teselli Arad›m 1976 ‹çten ve samimi bir üslupla kaleme http://www.millifolklor.com ald›¤› fliirlerinde dünyan›n fanili¤i üzerinde duran Fazl› Ertekin, geçip giden hayat mücadelesi için, “bazen bir nehir gibi sessizce ak›p gitti” diyerek insan hayat›nda, ac›lar›n ve kederlerin mutluluklardan daha fazla oldu¤unu dile getiririr. ‹nsan›n bu geçicilik duygusunu idrak ederek yaratana kulluk etmesi gerekti¤ini, çünkü bunun insana en çok yaraflan bir durufl oldu¤unu söyler: Türlü az›k verdin övdün yaratt›n Ululuk s›rr›ndan belgeler katt›n Do¤ruyu e¤riyi yolu anlatt›n Yüce Tanr›’m bize kulluk yarafl›r Fazl› Ertekin, a¤abeyi hakim Hamdi Ertekin’e ithaf etti¤i Öyle Bir Ömür ki adl› fliir kitab›nda a¤abeyinin vefat› dolay›s›yla duydu¤u derin kederini, “Sensiz yaflamak da neye yararm›fl” fleklinde dile getirir Yetiflti¤i muhit ve alm›fl oldu¤u e¤itim sebebiyle Arapça ve Farsça’ya aflina olan Fazl› Ertekin, kendi ifadesiyle fliirlerini, “ içine nas›l do¤duysa öyle” yazm›fl, fliiri daha ziyade his, hayal, sevgi ve ilham olarak nitelemifltir. Dile getirilen duygular›n samimi ve yürekten olmas›n› isterken gönlünün hürriyetini her fleyin üzerinde tuttu¤unu, onun kay›t alt›na al›nmas›ndan kaç›nd›¤›n› ifade etmifltir. Var oluflun temelinde sevgiyi gördü¤ünü, bu duygunun her fleyi, herkesi kucaklamas›n› arzu eti¤ini söylerken; ‘sevgisiz gönüllerde p›narlar›n buz tuttu¤u’nu anlatm›flt›r... ‹nsanl›k demek, sevmek ve sevilmektir derken o da Yunus gibi, “sevelim sevilelim” diyenlerden olmufltur. fiairimiz, “Sen bir Sevgisin” adl› fliirinin bir bölümünde flöyle seslenmiflti: ........ Göreceksin ki sen bir sevgisin Bütün güzellikleri bir yana b›rakarak Önce kendini sev sonra seni seveni Sevgi çiçe¤i açmayan gönül bahçesinde Kuru dikenler, kuru yapraklar bar›n›r ancak ........ De¤erli halkbilimcilerimizden Vehbi Cem Aflkun, hemflehrisi ve okul y›llar›ndan arkadafl› olan Fazl› Ertekin’i; 59 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 “Ben bir hüzün flairiyim” derdi. O, hüznün yan›nda aflk›, aflk›n içinde hasreti ve vuslat› iç içe duymufltu.” fleklinde de¤erlendirir. Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan da Fazl› Ertekin’in fliirleriyle ilgili düflüncelerini flöyle belirtmifltir: “fiiirlerinde aflk daima için için tüten bir buhurdan, tasavvuf da ince bir duman halinde yükselip râyihas›n› yaymakta... Ya kelimeler?.. Millî hayat›m›zla yaflayan hazine... As›rlar›n maceras›n›, en ince duygular›n ç›rp›nan dalgalar›n› tafl›r. Samimi bir sanatkâr, kelimeyi aramaz, kelime gelir onu bulur.. “ diyerek flaire yazd›¤› bir mektubunda; Izd›rap fliirleri hayat›n öz mal›d›r. Her gönülde onun için için inleyen telleri vard›r. Üstad, m›zrab› o tellere dokundukça gönülde k›yametler kopar. O mukaddes teller bende de vard›r. Tanbur gibi de¤il, kanun gibi bafltanbafla o tellerle mücehhezim” derken Fazl› Ertekin’in m›sralar› ile kendi gönlünde bir akrabal›k görmektedir. (Akkaya, 1982, 8) Fazl› Ertekin, son fliirlerinde ölümü daha yak›ndan hissetmifl, “bir teselli aram›fl ve iz b›rakmak” arzusunda oldu¤unu s›k s›k dile getirmifltir. “Dünya ve Ahiret” adl› fliirinde: Belli olmaz neresi ahiret mekân›m›z Nerede k›l›nacak cenaze namaz›m›z Nihayet bir faniyiz dünyada misafiriz Yüce Hakk’a tapar›z haddimizi biliriz ‹çimde öyle hisler var ki anlatamam K›lacak namaz›m› acep nas›l bir imam? Y›llar bir bir geçiyor ilerledi yafl›m›z Düflünceler içinde bocal›yor bafl›m›z Kader k›smet ne ise bir gün gelecek bafla Birkaç m›sram var yaz›ls›n onlar tafla Tereddütler içinde zaman› bekliyorum Ak günler kara günler ne olacak diyorum Yaflamak bir hakt›r ancak menzile kadar Kalbimi sevgi sarar, ruhumu hicran sarar Neden niçin bu günler karamsar›m bilemem Hayat öyle bir yük ki anlat›p söyleyemem Gidenler unutulur, gelenler umut dolu Elimde bir fley yok ki flafl›rm›fl›m yolumu 60 Bir hat›ra ve bir iz b›rakabildimse e¤er Demek ki yaflayacak içimdeki sevgiler Dünyada ahirette haz›r›m ben hesaba Hükmünü Hak verecek raz›y›m kitaba da 1977 y›l› fiubat ay›nda, ‹stanbul’da maddî âlemden göçen Fazl› Ertekin’in bu fliirinde “birkaç m›sram var yaz›ls›n onlar tafla” fleklinde belirtti¤i arzusu yerine getirilerek flu dörtlü¤ü mezar tafl›na yaz›lm›flt›r: Sevab›mla günah›mla gör beni Bir var ettin bir yok ettin neyleyim Yüce Tanr›’m toprak ettin bu teni Dilim yok ki hikmetini söyleyim Fazl› Ertekin gibi kendi mezar tafllar›na fliir yazan di¤er Sivasl› flairler flunlard›r: Ömer ‹hya (1876–1909) Sivas’›n kadim ailelerinden Râhato¤ullar›/Mütevelliler ailesine mensup olan Ömer ‹hya, devrinde ihmale u¤ram›fl talihsiz bir flairdir. Babas›n›n görevi sebebiyle Tokat’ta do¤an ve ö¤renimini burada tamamlayan ‹hya, medreseden sonra icâzet alm›fl, haf›z olmufl, ö¤rencilik y›llar›ndan beri ‹stanbul’un en iyi mecmualar›nda fliirleri ç›km›flt›r. ‹mtihanla Sivas Askeri Rüfldiyesi’ne hoca olmufl, Sivas Valisi Reflit Akif Pafla (1862–1920)’n›n teveccühlerini kazanm›fl, hocal›¤›n›n yan›nda, Bidayet ve ‹stinaf mahkemelerine aza tayin edilmifltir. Reflit Akif Pafla’n›n ‹stanbul’a tayininden sonra ‹hya da ailesiyle birlikte ‹stanbul’a yerleflmifl ve Paflan›n tavsiyesiyle hocal›k görevine bafllam›flt›. Reflit Akif Pafla’n›n istifa etmesi sonucunda geçim s›k›nt›s›na düflen flair Ömer ‹hya, geçirdi¤i bir cinnet sonucunda intihar etmifltir. (Polat, 1995) Edirnekap› Kabristan›’nda bulunan mezar tafl›nda ölümünden bir hafta önce söyledi¤i flu beyit yaz›lm›flt›r: Zaruret hiç kal›r bin türlü kahriyyat ile bittim Ne Hakk’› lâkin aldatt›m ne bir zî-ruhu incittim http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 fieyh Ahmet Rindi (1908–1960) Ünlü mutasavv›f ve flair fiemseddin Sivasî’nin ahfad›ndand›r. As›l ad› Ahmet Güneren olan fieyh Ahmet Rindi, çeflitli memuriyetlerden sonra eflinin vefat› üzerine ‹stanbul’a gitmifl ve Kapal›çarfl›’da seyyar elbisecilik yapm›flt›r. fiiirlerinde ‘Rindî’ ve ‘Karaflemis’ mahlaslar›n› kullanm›fl olup mutasavv›f, rind ve aflkla yo¤rulmufl bir flairdir. Halk fliiri ve tasavvuf içerikli çok güçlü fliirleri olmas›na ra¤men yeterince tan›nmam›fl bir kiflilik olan Ahmet Rindi’nin fliirleri, ölümünden sonra o¤lu Ali Kas›m Karaflemis taraf›ndan 1966 y›l›nda ‹stanbul’da Son ‹kram ad›yla kitap halinde yay›nlanm›flt›r. fiairin kitab›nda da yer alan; “Mezar Tafl›m ‹çin” fleklindeki beyti mezar kitabesine yaz›lm›flt›r: Küsüp dünyaya kahr-› firkat-i cânâna h›nc›mdan Bulup cânân› canda yerlere geçtim utanc›mdan M. Mesut Hocao¤lu (1904–1976) Zara’l› müftü ve müderris Ömer Lütfü Efendi’nin torunudur. Zara’da do¤mufl olan Mesut Hocao¤lu, babas› Hac› ‹brahim Efendi gibi Posta ‹daresine intisap etmifl ve buradan emekli olmufltur. Dostlar› ve yak›nlar› taraf›ndan çok sevilen M. Mesut Hocao¤lu çok okuyan ve kalbi Allah aflk› ve maneviyatla dolu, tasavvufu çok seven bir kifliliktir. (Üçer 1993) Emekli olduktan sonra fliir yazmaya daha çok yönelmifl, mezarl›klar› dolaflt›¤›nda kabirlerdeki fliirler ve Fâtiha istekleri onu çok etkiledi¤i için mezar tafllar› için fliirler yazd›¤›n› ifade etmifltir. Kendi deyifliyle “a¤layan ve visâle bel ba¤layan” Hocao¤lu, “ölüm denen vuslat de¤ildir ›rak” m›sra›nda da belirtti¤i gibi 7 A¤ustos 1976’ da yüce Yaradan’›na kavuflmufltur. “Mezar Tafl› Kitabeleri” ad›n› verdi¤i 188 fliirden oluflan eseri di¤er fliirleri ile birlikte evlatlar› taraf›ndan 1993 y›l›nda ‹stanbul’da kitap halinde yay›nlanm›flt›r Abdulveh- http://www.millifolklor.com hab Gazi Mezarl›¤›’ndaki kabrine, kendi mezar tafl› için yazm›fl fliirde kimli¤ini de yans›tm›fl, akibet kendi mezar tafl› kitabesini dile getirmifltir: Kitabe yazard›m mezar tafl›na Ölümün s›ras› geldi bafl›ma Geldi nöbeti rica etmenin Fâtihadan çelenk koyun bafl›ma Feyzullah Demiray (1914–1994) Sivas’ta do¤mufl olan Feyzullah Demiray çok küçükken babas› ölmüfl ve mahrumiyet içinde geçen bir çocukluk yaflam›flt›r. ‹lkokulu Sivas’ta okuduktan sonra, askeri ortaokula gitmiflse de sa¤l›¤›n›n bozulmas› sebebiyle buradan ayr›lm›fl ve 1931 y›l›nda Sivas Muallim Mektebi’ni bitirerek ö¤retmen olmufltur. Yurdun çeflitli yerlerinde ö¤retmenlik ve okul müdürlü¤ü yapm›fl, 1969 y›l›nda Sivas Cumhuriyet ‹lkokulu müdürlü¤ünden emekli olmufltur. Eflinin vefat›ndan sonra ‹stanbul’da giderek, burada k›z›n›n yan›nda son y›llar›n› geçiren Feyzullah Demiray, vefat›na kadar çok sevdi¤i fliirle meflgul olmufltur. fiiiri, hayat›n›n dokusuna sindirmifl, her fleyi manzum ifade etme¤i zevk ve al›flkanl›k addederek bu konuda hiçbir iddias› olmam›flt›r. (Üçer 1996) 1981 y›l›nda kendisine yazm›fl oldu¤u mezar tafl› kitabesi flöyledir: Dünya kahr› çöktü küçük yafl›mda Ottan gayr›s› da bitti bafl›mda Bu kabir kiminmifl diyen yolcular Fâtiha okusun mezar tafl›mda KAYNAKÇA AKKAYA, Suna Ertekin (1982) Fazl› Ertekin, Erciyes, S:60, s.10 ÜÇER, Müjgan (1996) Feyzullah Demiray Nâmeler, Hayat› ve fiiirleri, Ankara (1993) M. Mesut Hocao¤lu-Hayat›, Mezar Tafllar› ‹çin Yazd›¤› Kitabeler ve fiiirlerinden Seçmeler, ‹stanbul R‹ND‹, fieyh Ahmet (1966) Son ‹kram (Haz›rlayan: Ali Kas›m Karaflemis),‹stanbul POLAT, Naz›m Hikmet (1995) Sivasl› Ömer ‹hya ve Darâbât-› Aflk, Yedi ‹klim, Eylül, ‹stanbul. 61 DEDE KORKUT H‹KÂYELER‹’NDEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN EVL‹L‹K ÂDETLER‹ The Current Marriage Customs Derived from Dede Korkut Stories Sinan GÖNEN* ÖZET ‹nsan yaflam›nda en önemli olaylardan birisi evliliktir. Kendisini bu olaya haz›r hisseden herkes, çeflitli âdetlerle örülmüfl olan bu geçifl döneminde ailesinin ve kendisinin üzerine düflen yükümlülü¤ü yerine getirmek zorundad›r. Hiç flüphesiz insan yaflam›n› çevreleyen evlilik âdetlerinin bir öncesi vard›r. Bu makalede eski dönemlere ›fl›k tutan en önemli eserlerimizden Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen evlilik âdetlerinin günümüzdeki geçerlili¤i incelenmifltir. Burada görülecektir ki âdetlerin yaflamdaki geçerlili¤i hâlâ devam etmektedir. Anahtar Kelimeler Dede Korkut Hikâyeleri, evlilik âdetleri, bugünkü evlilikler. ABSTRACT Marriage is one of the most significant issues in human life. Everyone who feels himself ready for marriage must fulfill the responsibility belonging to himself or his family during the transitional period of miscellaneous traditions. Certainly, these marriage customs have their history. In this article, the validity of marriage customs mentioned in Dede Korkut Stories, one of our most substantial works enlightening the past periods, is examined. Key Words Dede Korkut Stories, marriage customs, current marriages. Hayat›n geçifl dönemlerinden biri de evliliktir. ‹nsan yaflam›n›n bir gerçe¤i olan evlilik, do¤um ve ölüm aras›nda yaflan›lan en önemli olayd›r. Belirli bir yafla gelen, maddî yükümlülü¤ü kald›rabilecek ve kendini haz›r hisseden her gencin evlilik yapmas› yaflam›n do¤al ilerleyiflinin bir getirisidir. ‹nsan soyunun devam›, milletlerin bekas› için insanlar›n evlenerek bir aile oluflturmas› zorunludur. Aile müessesi toplumun çekirde¤ini oluflturur. Ailenin temelleri ne kadar sa¤lam at›l›rsa, toplumun yap›s› o kadar sa¤lam olur. Hiç flüphe yok ki, bu da evlili¤in ne kadar sa¤lam temellerle at›lm›fl oldu¤una ba¤l›d›r. Biz bu yaz›m›zda Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen evlilik olaylar› etra- f›nda oluflan âdetlerin günümüzdeki geçerlili¤ini irdelemeye çal›flaca¤›z. fiüphesiz tarihî süreç içerisinde evlilik olay›na gereken de¤eri veren Türk milleti, bu olay etraf›nda birçok geçerlili¤i olan âdetler oluflturmufltur. Bu âdetler tarih içerisinde Dede Korkut Hikâyeleri’ne yans›m›fl ve hikâyelerin yaz›ya geçirilmesi ile birlikte kay›t alt›na al›nm›flt›r. Afla¤›da hikâyelerde geçen evlilik olaylar› aflama aflama de¤erlendirilecektir. Bafll›k Bafll›k, evlilik ça¤› gelen genç k›z ailelerinin k›zlar›na söz kesmeden önce, erkek ailesinden istedikleri maddî karfl›l›kt›r. Genellikle para olarak karfl›m›za ç›kan bafll›k; tarla, hayvan, ev, vb. de olabilmektedir. Geçmiflini yaz›l› kaynak- * S.Ü. Fen Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. Arfl. Gör. 62 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 larda Dede Korkut Hikâyeleri’ne kadar dayand›rd›¤›m›z bafll›k gelene¤i, bugün Anadolu’nun baz› k›rsal kesimlerini d›flar›da tutarsak bu gelenek zay›flam›fl hatta ortadan kalkm›flt›r diyebiliriz. Dede Korkut Hikâyeleri’nde bafll›k; Dede Korkut’un Bams› Beyrek’e Banu Çiçek’i isterken karfl›m›za ç›kar. Dede Korkut arac›l›¤›yla Bams› Beyrek’e zorla da olsa, Banu Çiçek’i vermeyi kabul eden Delü Karçar, Dede Korkut’ta: “Bin bu¤ra getürün kim maya görmemifl ola, bin dah› ayg›r getürün kim hiç k›sra¤a aflmam›fl ola, bin dah› koyun görmemifl koç getürün, bin-de kuyruksuz kulaks›z köpek getürün, bin dah› püre getürün, mana.” diyerek günün flartlar›na göre bafll›¤› Dede Korkut’a s›ralar (Ergin, 1997: 126–127). Delü Karçar’›n deve, ayg›r, koç, köpek ve pireyi bafll›k olarak istemesi dikkat çekicidir. Burada bulunmas› zor olan hayvanlar›n say›lmas›n›, hikâyelere masal unsurlar›n›n kar›flm›fl olmas›na ya da amac›n, ifli zora sokmak oldu¤una ba¤layabiliriz. Ülkemiz d›fl›nda da varl›¤›n› bildi¤imiz bafll›k olgusu, çocuklar› üzerinde hak iddia eden, çocuklar›n›n geleceklerini denetleyen, evlenmelerde karar organ› olan geleneksel ailelerde hâlâ geçerlili¤ini korurken, ekonomik özgürlü¤ü olan, evlenmelerde bireysel kararlar›n geçerli oldu¤u, çocuklar› üzerinde büyük haklar iddia etmeyen ailelerde geçerlili¤ini kaybetti¤ini ya da sembolik olarak geçifltirildi¤ini görmekteyiz (Balaman, 2002: 34). fiu an büyük ölçüde geçerlili¤ini yitiren bafll›k, k›z ailesinin k›zlar›n› vermek için flart kofltuklar›, genelde paraya dayanan yerine getirilmesi flart olan, getirilmez ise k›z›n verilemeyece¤i kadar kesin hüküm bildiren maddiyata dayanan bir âdettir. Millet hayat›nda derin izler b›rakm›fl olan bafll›k gelene¤inin zay›flamas›n› gelenekten uzaklaflmam›za ve ekonomik flartlara ba¤layabiliriz. http://www.millifolklor.com Söz Kesme ve Niflan K›z›n istenmesiyle birlikte söz kesilir ve daha sonra uygun bir zaman seçilerek aileler aras›ndaki ba¤ niflan ile resmîleflir. Niflanda k›z ile o¤lana yüzükleri tak›l›r. Aileler kendi akrabalar›n› ve tan›d›klar›n› niflana davet ederler. Kimi zaman küçük e¤lencelerin de yap›ld›¤› niflan merasimleri yöreden yöreye k›smen de¤iflen âdetlerle yerine getirilir. Niflanl›l›k süresinin kesin bir kural› yoktur. Bu süre daha çok iki taraf›n anlaflmas›na ba¤l›d›r. Kimi özel durumlar›n; askerlik, okul, gurbetten dönüfl, hastal›k, ölüm, vb. d›fl›nda süre uzat›labilir ya da k›salt›labilir. Sürenin uzat›lmas›nda ya da k›salt›lmas›nda her iki taraf›n haz›rlanmas› ve kimi ekonomik etmenler de rol oynamaktad›r (Örnek, 1995: 194). Dede Korkut Hikâyeleri’nde niflan olay›n› Bams› Beyrek’in Banu Çiçek’le niflanlanmas›nda görüyoruz. Burada Beyler huzurundaki dua sonucunda Pay Büre’nin bir o¤lu, Bay Bicen’in ise bir k›z› dünyaya gelmifltir. O¤lan on befl yafl›na gelir. Kara Derbend a¤z›nda ‹stanbul’dan gelen bezirgânlar›, kâfirin elinden kurtarmas›yla Dede Korkut ona Bams› Beyrek ad›n› koyar. Bu olay dolay›s›yla beyler bir av düzenlerler. Bu avda Bams› Beyrek’in bafl›ndan geçen olaylar flöyle geliflir: “Nagahandan O¤uzun üzerine bir süri geyik geldi. Bams› Beyrek birini kova gitdi. Kova kov bir yire geldi, ne gördi: Sultanum gördi gök çay›run üzerine bir k›rm›z› ota¤ dikilmifl. Ya Rab bu ota¤ kimün ola didi. Haberi yok ki alaça¤› ala gözlü k›zun ota¤› olsa gerek. Bu ota¤un üzerine varma¤a edeblendi. Ay›tt›: Ne olur-ise olsun, hele men ovam› alay›n didi. Ota¤un öninde irifli geldi geyi¤i sinirledi. Bakd›, gördi bu ota¤ Ban› Çiçek ota¤›-y-imifl ki Beyregün biflik kertme niflanlus› odahlusi-y-idi, Ban› Çiçek otahdan bakar-idi. Mere doyalar bu ka- 63 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 vat o¤l› kavat mize erlik-mi gösterür didi, varun bundan pay dilen görün ne dir didi.” (Ergun, 1997: 121). Bunun üzerine K›s›rça Yinge ad›nda bir kad›n Beyrek’in yan›na gelerek onun hakk›nda baz› sorular sorar ve durumu Banu Çiçek’e aktar›r. O da, Beyrek’i yan›na ça¤›rarak: “Yigit geliflün kandan?” diye sorar. Bunun üzerine Beyrek: “‹ç O¤uzdan.” “‹ç O¤uzda kimün nesisin?” “Pay Püre Big o¤l› Bams› Beyrek didükleri menem.” Bu karfl›l›kl› konuflmalarla birlikte Banu Çiçek kendini bildirmeden, “Gel imdi senün-ile ava ç›kalum, eger senün atun menüm atum› kiçer-ise an› dah› kiçersin ve hem senün ile oh atalum, meni kiçer-isen an› dah› kiçersin ve senün-ile güreflelüm, meni kiçer-isen an› dah› basars›n.” der (Ergün, 1997: 122). Beyrek onun bu isteklerini kabul eder. Av s›ras›nda Banu Çiçek ile karfl›laflan Beyrek, onunla ok atar, at koflturur, gürefl tutar. Her birisinde Banu Çiçek’i yenen Beyrek, onun Banu Çiçek oldu¤unu anlay›nca, “Üç öpdi, bir diflledi, dügün kutlu olsun han k›z› diyü parma¤›ndan altun yüzügi ç›kard› k›z›n parma¤›na kiçürdi. Ortamuz da bu niflan olsun han k›z›.” diyerek yüzü¤ünü takar ve niflanlan›r (Ergin, 1997: 123). Bugün Anadolu’nun hemen hemen her taraf›nda k›z istemeye gidilince k›z belirli veyahut belirsiz çeflitli s›navlardan geçirilir. K›z istemeye ya da k›z bakmaya gidenler bazen istemeye gidecekleri eve erken giderek k›z›n erken kalk›p kalkmad›¤›n›, erken kalkm›fl ise sabah temizli¤ini yap›p yapmad›¤›n› ö¤renmeye çal›fl›rlar. Bazen gittikleri evi flöyle bir temizlik yönünden gözden geçirirler. Yetiflkin bir k›z› olan evin temiz tutulmas› gerekti¤ine inan›l›r. Dolay›s›yla bu temizli¤i yapacak olan evin k›z›d›r. Kimi zaman da k›z bakmaya giden- 64 ler k›z evinde otururken gelinlik k›zdan bir bardak su veya baflka bir fley isterler. Bu s›nav›n amac› ise gelin olacak k›z›n hürmetini a盤a ç›karmakt›r. Bu ve bunun gibi yöreden yöreye de de¤iflebilen milletimizin özünde yer etmifl s›nama yollar› vard›r. Bu s›nama çeflitleri bazen gelin olacak k›z taraf›ndan bilinir ya da sezilir; bazen de genç k›z bunlar›n hiçbirinin fark›na varamaz. Bu s›nama yollar›, o¤ullar›na alacaklar› k›z›n hem terbiyeli, kültürlü ve sayg›l› olup olmad›¤›n› ortaya ç›kar›r, hem de k›z ile o¤lan›n birbirlerine denk olup olmad›klar›n› ölçmede önemli bir görev üstlenir. Hikâyede de Bams› Beyrek ile Banu Çiçek’in birbirleriyle çeflitli yar›flmalara girmesinin amac› Banu Çiçek’in evlenece¤i erke¤in yi¤it olup olmad›¤›n› test etmek istemesidir. Yar›flma sonunda Beyrek’in üstün gelmesi kültürel yap›n›n ataerkil olmas›ndan ileri gelmektedir. Kültürümüzde niflan ve niflanda yüzük tak›lmas›n›n önemli bir yeri vard›r. Erkek ile k›z aras›nda ya da erke¤in ailesi ile k›z›n ailesinin aras›nda yap›lan anlaflman›n somutlaflt›r›lmas› görevini niflan yüzü¤ü üstlenmektedir. Niflan yüzü¤ünde dikkat çeken bir di¤er nokta ise alt›n olmas›d›r. Burada Bams› Beyrek, Banu Çiçek’e altun yüzük takar, hâlâ günümüzde niflan yüzü¤ünün alt›n olmas›na önem verilir. Burada alt›n kullan›lmas› toplumda hay›rl› ve kutsal bir ifl olarak görülen niflan töreninin madenler içerisinde en de¤erli olarak kabul edilen alt›n ile taçland›r›laca¤›ndan ileri gelmektedir. Evlilik Çeflitleri ‹ki insan› bir araya getirerek yeni bir aile oluflturmak, kültürümüzde çeflitli flekillerle yerine getirilir. Bu çeflitlilik yöreye ve zamana göre de de¤iflebilir. Ülkemizde görülen evlilik çeflitleri görücü yoluyla evlenme, k›z kaç›rarak evlenme, beflik kertme yoluyla evlenme, ber- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 der evlili¤i ve taygeldi evlili¤idir. Bunlar›n yan›nda iç güve¤isi giderek evlenme ve genç k›z ile delikanl›n›n tan›flarak evlenmesini de sayabiliriz. Bugün yukar›da sayd›¤›m›z evlenme çeflitlerinden görücü yoluyla evlenme ve beflik kertme yoluyla evlenmenin örneklerini Dede Korkut Hikâyeleri’nde görebiliriz. Afla¤›da bu evlenme türleri incelenecektir. 1) Görücü Yoluyla Evlilik Bu evlilik türünde evlili¤in bafllang›c› k›z istemeyle olur. K›z istemeye gitmeden genç k›zlar gözden geçirilir. Evlenecek erke¤in ailesi ve yak›nlar›ndan birkaç kifli bu ifli üstlenir. Her be¤enilen k›za da bakmaya gidilmez. Evlenirken çok dikkatli olmal› ve iyi bir k›z aranmal›d›r. ‹yi bir k›z, soyu sopu belli, iyi bir aileye mensup, iyi bir Müslüman, hayâ sahibi ve temizdir. Erkek yüzü görmemifl, bakire bir k›z olursa karfl›laflt›rma yapamayaca¤› için kocas›n› sevecektir. Erkek kendinden afla¤› bir k›zla evlendirilmelidir. K›z kocas›ndan yüksek aileye mensup olursa erkek ona esir olur. Yüz güzelli¤i yerine huy güzelli¤i tercih edilmelidir (Günay, 2000: 6). Dede Korkut Hikâyeleri’nin mukaddimesinde kad›nlar dörde ayr›l›r. Birisi solduran soptur. Birisi dolduran toptur. Birisi evin daya¤›d›r. Birisi ne kadar dersen baya¤›d›r (Ergin, 2001: 18). Bu kad›nlar içerisinde efl olarak kabul edilecek olan›n evin daya¤› (dire¤i) olan›d›r. Bu kad›n›n özellikleri flöyle s›ralan›r: “K›rdan yaban eve bir misafir gelse, kocas› olmasa; o, onu yedirir, içirir, a¤›rlar, azizler, gönderir. O Âyifle, Fât›ma soyundand›r han›m. Onun bebekleri yetiflsin. Oca¤›na bunun gibi kad›n gelsin.” (Ergin, 2001: 18). Evlili¤in bafllang›c›nda kad›na bu kadar büyük önem verilmesi, toplumun çekirde¤ini oluflturan ailenin sa¤lam kurulmas›na verilen önemden ileri gelir. Hikâyelerde dikkat çeken bir di¤er nok- http://www.millifolklor.com ta ise, evlilik olay›n›n kahramanlara özgü olmas›d›r. Türk destanc›l›k gelene¤inde çok eskiden beri bir kahraman› (alplara mahsus) aflk ya da evlilik temas› var olagelmifl, yaflanan de¤iflimler ve maruz kal›nan etkiler sonucunda bu tema, Türk co¤rafyas›n›n genifl bir bölümünde alplara mahsusluktan âfl›klara mahsuslu¤a dönüflmüfltür (Aça, 2000: 18–19). Görücü yoluyla evlenmeyi Kanl› Koca O¤lu Kan Tural› Hikâyesi’nde; Kanl› Koca, o¤lu Kan Tural›’y› evlendirme iste¤inde görürüz. Kanl› Koca bu iste¤ini o¤luna söyler. Bunun üzerine Kan Tural› evlenece¤i k›z›n özelliklerini flöyle s›ralar: “Men yirümden turmad›n ol turm›fl ola, men kara koç atuma binmedin ol binmifl ola, men kanlu kâfir iline varmad›n ol varm›fl mana bafl getürmifl ola.” (Ergin, 1997: 185). Bugün baz› bölgelerimizde evlenecek erke¤in görüflü al›nmadan ona k›z bulunabilir. Ama k›z ile o¤lan›n görüfllerinin al›nmas› hem evlili¤in gelece¤i aç›s›ndan, hem de evlenmede gençlerin kendi kararlar›n› vermesi aç›s›ndan önemlidir. Genellikle k›z istenmeden önce k›z bakmaya gidilir. Anadolu’da bu görevi evlenecek o¤lan›n annesi ve yak›nlar› üstlenir. K›z› be¤enen öncü kad›nlar durumu aile içine anlat›rlar. Bundan sonra ailenin büyükleri, sözü geçen birileriyle beraber dünür giderler. Dede Korkut Hikâyeleri’nde bu görevi Dede Korkut ve aksakall› yafll› kifliler yerine getirirler. Kan Tural› kendisine lây›k k›z bulabilmek için ‹ç O¤uz’u ve D›fl O¤uz’u gezer ama kendisine uygun bir k›z bulamaz. Bunun üzerine Kanl› Koca aksakall› ihtiyarlar› yan›na al›r. ‹ç O¤uz’a girer, k›z bulamaz. Dolan›r. D›fl O¤uz’a girer, bulamaz. Dolan›r, T›rabuzan’a gelir (Ergin, 2001: 125). 65 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Trabzon tekürünün çok güzel bir k›z› vard›r. Ayn› zamanda bu k›z bir kahramand›r. K›z›n›n birçok isteyeni olmufltur. Babas›n›n ise k›z›n› vermeden birçok flart› vard›r. “Ol k›zun üç canavar kal›nl›¤› kaftanl›¤› var-idi. Her kim ol üç canavar› bassa yense öldürse k›zum› ana virürem.” diyerek kimsenin bir türlü yerine getiremeyece¤i flartlar öne sürüyordu. fiayet bu flartlar› yerine getiremeyenleri ölüm bekliyordu. “Basamasa bafl›n keser-idi. Böylelikle otuz iki kâfir biginün o¤l›nun bafl› burc bedeninde kesilüp afl›lm›fl-idi. Ol üç canavarun biri ka¤an aslan-idi, biri kara bu¤a-y-idi, biri dah› kara bu¤ra idi.” (Ergin, 1997: 185). Trabzon tekürünün k›z›n› tam otuz iki bey o¤lu istemiflti. Ama hiçbiri bunu baflaramam›flt›. Daha bunlar›n hepsi aslan ile bu¤ray› hiç görmemifllerdi. Trabzon tekürünün k›z›n› gören Kanl› Koca, k›z› almaya çal›flt› ama bunu baflaramayan otuz iki bey o¤lunun bafllar›n› da burca as›l› gördü. Bütün bu gördüklerini O¤uz’a döndü ve o¤luna anlatt›. Anlafl›lan k›z, o¤lunun istedi¤i k›zd› ama k›z›n verilme flartlar› çok a¤›rd›. Kan Tural› bütün bunlar› duymas›na ra¤men, k›rk yi¤idiyle beraber Trabzon’a gitti. Teküre: “Karflu yatan kara ta¤un› aflma¤a gelmiflem Ak›nd›lu suyun› kiçmege gelmiflem Tar etegüne gin koltu¤una s›¤›nu gelmiflem Tanr› buyuru¤›-y-ile Peygamber kavli-y-ile K›zun› alma¤a gelmiflem.” (Ergin, 1997: 188) diyerek k›z›na talip oldu. Bunun üzerine Kan Tural›’y› soyundurup, bo¤a ile bafl bafla b›rakt›lar. Kan Tural› bo¤ay› öldürüp, tekürün yan›na geldi. Daha imtihan›n bitmedi¤ini ve aslan ile karfl›laflaca¤›n› ö¤rendi. Aslan› da öldürüp tekürün yan›na gelen, Kan Tu- 66 ral› bir de bu¤ra (deve) ile karfl›laflaca¤›n› ö¤rendi. Onu da yendi ve Trabzon tekürünün k›z› Selcen’i almay› hak etti. Trabzon tekürü k›rk yerde k›z›l alaca gelin odas› diktirdi. Kan Tural› ile Selcen’i bu odaya b›rakt›lar. Ozan geldi coflturucu havalar çald›. Ama Kan Tural› anne ve babas›n› görmeden gerde¤e girmedi (Ergin, 2001: 135). 2) Beflik Kertme Beflik kertme, ço¤unlukla ayn› gün do¤an, ayr› cinsten iki çocu¤un aileleri taraf›ndan evliliklerinin güvenceye al›nmas› olgusudur (Balaman, 2002: 41). Burada belirleyici olan ailelerin birbiri ile yak›n iliflkide bulanmas›d›r. Günümüzde geçerlili¤ini büyük ölçüde yitirmifl olan beflik kertme evlili¤inin, birçok sak›ncas› da vard›r. Erkek ile k›z›n gelecekte ne olacaklar› bilinmeden evlilik karar› aileleri taraf›ndan verilir; ama çocuklar›n en az›ndan ne kadar yaflacaklar› belli de¤ildir. Ailelerin aras›n›n bozulmamas› garanti de¤ildir. Gelecekte gençlerin birbirlerini isteyip istememesi en önemli sak›ncad›r. Bütün bunlar›n yan›nda beflik kertmenin gençlerin beraber kararlar› ile bozuldu¤u da olur. Beflik kertme yoluyla evlili¤e ilk kaynak olarak Dede Korkut Hikâyelerimizde rastlamaktay›z. Burada olay›n geliflimi flöyledir: Bams› Beyrek ile Banu Çiçek birbirlerine daha do¤madan beflik kertme ile niflanlanm›fllard›r. Kam Gan o¤lu Han Bay›nd›r, ‹ç O¤uz ve Tafl O¤uz beylerine büyük bir ziyafet verir. Pay Büre ad›nda bir bey de orada haz›r bulunmaktad›r. Bir ara onun Kara Göne o¤lu Kara Budak, Kazano¤lu Uruz, Kaz›l›k Koca o¤lu Bey Yigenek gibi gençlere bakarak a¤lad›¤› görülür. Sorarlar, o¤lu olmad›¤› için a¤lad›¤›n› söyler. Beyler o¤lu olmas› için dua ederler. Pay Bicen ad›ndaki bir bey de k›z› olsun diye dua ister, onun içinde dua ederler (Ergin, 1997: 8). http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Bunun üzerine Pay Bicen Bey, “Bigler Allah Ta’ala mana bir k›z vireçek olur-ise, siz tan›k olun, menüm k›zum Pay Büre Big o¤l›na biflik kertme yavuklu olsun.” diyerek çocuklar do¤madan onlar›n niflanlar›n› beylerin huzurunda ilân etmifl olur (Ergin, 1997: 117). Çocuklar›n do¤umu ve büyümeleriyle beraber, bir gün av s›ras›nda beflik kertmesi Banu Çiçek’le niflanlanan Bams› Beyrek, avdan dönünce evlenmek için teflebbüse geçer. Fakat k›z›n Delü Karçar ad›nda bir kardefli vard›r, k›z kardeflini isteyeni öldürmektedir. Delü Karçar’›n gönlünü yapmak üzere beyler Dede Korkut’u göndermeye karar verirler (Ergin, 1997: 8). Dede Korkut, “Yarenler çünki meni gönderürsiz, bilürsiz kim Delü Kaçar k›z kardafl›n› dileyeni öldürür, bari Bay›nd›r Hanun tavlas›ndan iki flahbaz yügrük at getürün, bir kiçi bafllu kiçer ayg›r›, bir tokl› bafllu tor› ayg›r›, nagah kaçma kovma olur ise birisini binem, birisini yedem.” der (Ergin, 1997: 125). Dede Korkut iki tane at ile Delü Kaçar’›n yan›na gider, selâm verir. Delü Kaçar, “Aleyke’sselam ay ameli azm›fl fi’li dönmifl kadir Allah a¤ aln›na kada yazm›fl, ayaklular buraya geldü¤i yok, o¤›zlular bu suyumdan içdügi yok, sana nold›, amelün-mi azd›, filün-mi döndi, ecelün mi geldi, bu aralarda neylersin.” karfl›l›¤›n› verir (Ergin, 1997: 125). Bunun üzerine Dede Korkut: “Karflu yatan kara ta¤un açma¤a gelmirem Ak›nd›lu görklü suyun› kiçmege gelmiflem Gin etegüne tar koltu¤una k›s›lma¤a gelmiflem Tanr›n›n buyru¤›-y ile Peygamberün kavliy ile aydan aru günden görklü k›z kardaflun Banu Çiçe¤i Bams› Beyrege dilemege gelmiflem.” der (Ergin, 1997: 125-126). Bunu duyan Delü Karçar Dede Korkut’un pefline düfler ve onu yakalar. Fakat k›l›ç çalaca¤› s›rada Dede Kor- http://www.millifolklor.com kut’un duas› ile eli havada kal›r. Bunun üzerine Dede Korkut’a yalvar›r, “Tanr›nun buyru¤›-y-ile Peygamberün kavli-yile k›z kardaflum› Beyrege vireyim.” diyerek Banu Çiçek’i vermeye raz› olur (Ergin, 1997: 126). Bu olaydan sonra Dede Korkut’un duas›yla kolu iyileflir (Ergin, 1997: 8). Bugün bile Anadolu’da k›z istemeye genellikle ailenin büyükleri gider. Bazen de hat›r› say›l›r kifliler götürülür. Burada amaç o kiflinin itibar› ve hat›r› say›l›rl›¤›ndan yararlanmakt›r. Hikâyede de sözü geçen bilge flahsiyet olarak Delü Karçar’›n yan›na k›z istemeye Dede Korkut gönderilmifltir. K›z istemeye büyüklerden gönderilmesi gelene¤i millet hayat›ndaki geçerlili¤inden hiçbir fley yitirmeyerek günümüze kadar var olagelmifltir. Hikâyede dikkat çeken bir di¤er nokta ise Dede Korkut’un Banu Çiçek’i isterken “Tanr›n›n buyru¤u ile Peygamberin kavli ile aydan ar›, güneflten güzel k›z kardeflin Banu Çiçek’i Bams› Beyre¤e istemeye gelmiflim.” (Ergin, 2001: 66) demesi ve buna karfl›l›k Delü Karçar’›n “Tanr›n›n buyru¤u ile, Peygamberin kavli ile k›z kardeflimi Beyre¤e vereyim.” demesidir (Ergin, 2001: 67). Zira bu sözler o gün nas›l k›z isteme ve k›z verme esnas›nda canl›l›¤›n› koruyorsa bugün de o günkü gibi canl›l›¤›n› korumaktad›r. Bu ifadelerin hâlâ tazeli¤ini korumas› Türk milletinin kutsal kabul etti¤i sosyal olaylar›n yap›s›n›n ne kadar sa¤lam oldu¤unun göstergesidir. Zira evlilik olay›n›n millet hayat›nda önemi tart›fl›lmaz. Türk milletinin evlilik müessesine o gün verdi¤i de¤er ne ise bugün de ayn›d›r. Nikâh Efller aras›ndaki birlikteli¤in resmîlefltirilmesi nikâha ba¤l›d›r. Nikâh, birlikteli¤e meflru gözle bak›lmas›n›n en önemli flart›d›r. Dede Korkut Hikâyeleri içerisinde nikâh akdinin yap›lmas›na 67 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 rastlayamad›k. Sadece kelime olarak Salur Kazan’›n Evinin Ya¤malanmas› Hikâyesi’nde flöyle geçmektedir: Kazan’›n fiökli Melik ile yapt›¤› savafl s›ras›nda kendisine yard›ma gelen di¤er beylerin özellikleri say›l›rken Eylik Koca o¤lu Alp Eren’in özellikleri flöyledir: “Kâfirleri it ard›na b›ragup horlayan, ilden ç›kup Ayg›r Gözler Suy›ndan at yüzdüren, elli yidi kal’anun kilidin alan, A¤ Melik çeflme k›z›na nikâh iden, Sof› Sandal Melik’e kan kusduran, k›rk cübbe bürinüp otuz yidi kala biginün mahbub k›zlar›n› çalup bir bir boynun kuçan yüzinde tuda¤›nda öpen, Eylik Koca o¤lu Alp Eren Çapar yetdi.” (Ergin, 1997: 113–114). Yukar›da görüldü¤ü üzere nikâh, delikanl› ile genç k›z›n birliktelik kurmas›n›n ve bu kurulan birlikteli¤in toplumsal geçerlilik kazanmas›n›n ilk flart›d›r. Nikâh ifllemi yap›lmadan kurulan birliktelikler hem resmî, hem de toplumun kabullenifli aç›s›ndan bir anlam ifade etmemektedir. Bugün Anadolu’da toplumun huzurunda k›y›lan nikâhlara çok büyük önem verilmektedir. Nikâh›n k›y›lmas› ile birlikte, o törene özgü nikâh flekeri ad›yla bilinen tatl›lar misafirlere ikram edilmektedir. Dü¤ün Türk kültüründe dü¤ün; bir ailenin do¤mas›, akraba ve dostlar›n bir araya gelmesi ve e¤lenceler düzenlenmesi için bir araçt›r. Dü¤ün olmadan önce davetiyeler da¤›t›larak, dü¤ün haz›rl›¤› bafllar. Genellikle müzik eflli¤inde dü¤ün yap›l›r. Ayr›ca dü¤ün esnas›nda çeflitli yemekler de verilir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde de dü¤ün merasimlerin yap›ld›¤›n› görmekteyiz. Bams› Beyrek ile Banu Çiçek’in evlenmesi dü¤ün merasiminin ilkidir. Burada, Dede Korkut bafll›k olarak istenen at, deve, koç, köpek ve pireyi getirdikten sonra dü¤ün haz›rl›¤› bafllar. “O¤uz zaman›nda bir yi¤it ki ivlen- 68 se oh atar-idi, ok› ne yirde düflse anda gerdek diker-idi.” Bams› Beyrek de okunu att› ve gelin odas›n› oraya kurdu (Ergin, 1997: 129). Fakat Bams› Beyrek tam gerde¤e girece¤i gece, Bayburt hisar›n›n beyi yedi yüz kâfirle gelerek Beyrek’i ve otuz dokuz yi¤idini tutsak eder, naibi (vekil) de flehit olur (Ergin, 1997: 9). Aradan on alt› y›l geçti¤i hâlde Beyrek’in ölüsü dirisi bilinmez. Delü Karçar Bay›nd›r Han’a baflvurarak Beyrek’in dirisi haberini getirene hediyeler, ölüsü haberini getirene k›z kardeflini verece¤ini söyler. Yalanc› o¤lu Yaltacuk isimli birisi bu ifli üzerine al›r, gidip Beyrek’in vaktiyle kendisine vermifl oldu¤u gömle¤i kana bulaflt›rarak, onun öldü¤ü haberini getirir (Ergin, 1997: 9). Bunun ard›ndan Yaltacuk “Kiçi dügünin eyledi, ulu dügünine va’de kod›.” (Ergin, 1997: 133). Burada küçük dü¤ün denilen niflan olay›d›r. Bu s›rada Beyrek’in babas› bezirgânlar›n› Beyrek’i aramaya gönderir. ‹ki bezirgân gelip Bayburt’ta Beyrek’i bulur ve durumu anlat›rlar. Beyrek kendisine âfl›k olan Bayburt beyinin k›z›n›n yard›m›yla kurtulur. O¤uza gelir. Bu s›rada Yaltacuk’un dü¤ünü olmaktad›r. Beyrek, deli ozan k›l›¤›nda dü¤üne gelir. Yaltacuk di¤er beylerle ok atmaktad›r. Deli ozan di¤er beyleri övüp Yaltacuk’u yerince; Yaltacuk ok çekmesini söyler, sonuçta Beyrek Yaltacuk’un elindeki yüzü¤ü parçalar (Ergin, 1997: 9). Bundan sonra Kazan Bey, “Mere delü ozan menden ne dilersin, çetirli otak-m› dilersin, kul karavafl-m› dilersin, altun akça-m› dilersin, vireyim.” diyerek Bams› Beyrek’in ne istedi¤ini sorar (Ergin, 1997: 145). Beyrek ise, “Sultanum meni kosan da flölen yimeginün yan›na varsam, karnum açdur toyursam.” der (Ergin, 1997: 145). Bunun üzerine Kazan Bey Bams› Beyrek’e hareketlerinde serbestlik verir. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Beyrek flölen yeme¤inin yan›na gelir. Karn›n› doyurduktan sonra kazanlar› teperek döker. Ard›ndan kad›nlar›n yan›na var›r. Zurnac› ve davulcular› kovalar. Bunun üzerine Burla Hatun: “Bre, madem ki Kazan Bey’den buyruk olmufltur, b›rak›n otursun.” der. Yine dönerek Beyrek’e: “Bre, deli ozan peki maksad›n nedir?” diye sorar. “Han›m maksad›m o dur ki kocaya varan k›z kalks›n, oynas›n, ben kopuz çalay›m.” karfl›l›¤›n› al›r (Ergin, 2001: 83). K›s›rca Yenge ile Bo¤azca Fatma adl› iki kad›n› gelin diye oynatt›r›rlarsa da, ozan aldanmaz ve sonunda Ban› Çiçek oyuna kalkar. Burada deli ozan, Beyrek oldu¤unu anlat›r. Ve dü¤ün kar›fl›r (Ergin, 1997: 9). Beyrek, Banu Çiçek’le otuz dokuz yi¤idi olmadan evlenmek istemez. Yan›na di¤er beylerini al›r. Bayburt hisar›n›n üzerine yürüyerek onlar› öldürürler. Bayburt Beyi’nin k›z›n› da alarak geri döner. Ve dü¤ün bafllar. “Bu k›rk yigidün bir kaç›na Han Kazan, bir kaç›na Bay›nd›r Han k›zlar virdiler. Beyrek dah› yidi k›z kardafl›n› yidi yigide virdi. K›rk yirde otak dikdi. Otuz tokuz k›z tali’lü tali’ine birer oh atd›. Otuz tokuz yigit oh›nun ard›nca gitdi. K›rk gün k›rk gice toy dügün eylediler. Beyrek yigitleriyle murad virdi murad ald›.” (Ergin, 1997: 153). Hikâyemizdeki evlenecek olan kifli ok atar, oku nereye düflerse oraya ota¤›n› kurar. Bu âdeti günümüzde evlenecek olan kifli ekme¤ini nerede kazan›yorsa orada yuva kurmas›n›n ilk örne¤i olarak say›labilir. Gerde¤e girilecek yerin önemini hikâyemizde net olarak görüyoruz. Zira kâfirin bask›n› ile Bams› Beyrek gerdek gecesi günü esir düfler. Bugün Anadolu’da da gerdek gecesinin büyük önemi vard›r. O geceyle ilgili birçok inanç yerleflmifltir. Hikâyede Yaltacuk’un Bams› Bey- http://www.millifolklor.com rek’in gömle¤ini kana bulay›p, Bams› Beyrek öldü diye getirmesi Hz. Yusuf’un olay›n› akla getirmektedir. Hikâyemizde Deli Ozan olarak karfl›m›za ç›kan Bams› Beyrek’in, Yaltacuk’un yüzü¤ünü parçalamas›, kendinin ok atmada usta olmas›n›n yan›nda yüzü¤ün evlenme olay›nda ne kadar önemli oldu¤unu bir kere daha gözler önüne sermektedir. Beyrek, Yaltacuk’un elindeki niflan yüzü¤ünü parçalamakla, kendinin geldi¤ini ve yalan üzere kurulan niflan›n ortadan kald›r›l›fl›na iflaret etmektedir. Yaltacuk’un dü¤ününde, dü¤ün yeme¤inin verildi¤ini görüyoruz. Bugün bile dü¤ün yeme¤i bütün coflkusuyla Anadolu’da vazgeçilmez bir âdettir. Hatta dü¤ün yemeklerinin bir listesi vard›r. O listedeki yemeklerin d›fl›na ç›k›lmaz ve baz› yörelerimizde bu yemeklerin s›ras› bile vard›r. Yaltacuk ile Banu Çiçek’in dü¤ünlerinde bir di¤er dikkat çeken nokta ise dü¤ünde zurnac› ve davulcular›n olmas›d›r. Demek ki o günün dü¤ünlerinde davul ve zurnan›n olmas› bugünün müzi¤inin kökenlerinin nerelerde bulundu¤unu gösteriyor. Davul ve zurnan›n dü¤ünlerimizde bu denli yer etmesinde dü¤ünü çevreye duyurmak baflta gelen amaçt›r. Müzik ile e¤lenmeyi de burada saymadan geçemeyece¤im. Dü¤ünlerin amac› birlikteli¤i oluflturma töreni olmas›n›n yan›nda, misafirler ve dü¤ün sahibi için de e¤lence merkezi olmas›d›r. Tabiî ki müziksiz e¤lence düflünemeyiz. Bu bazen davul ve zurna ile olmakta, bazen modern müzik aletleri ile olmaktad›r. Hikâyede Delü Ozan kad›nlar›n aras›na girerek Banu Çiçek’i oynatmaya çal›fl›r. Buradan anl›yoruz ki dü¤ünde kad›nlar da kendi aras›nda e¤leniyorlar. Bugün dü¤ünlerimizde, ya da k›na gecelerinde, kad›nlar›n kendi aralar›nda oynamalar›n›, özellikle müzik eflli¤inde e¤- 69 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 lenmelerini görebiliriz. Di¤er dikkat çeken nokta ise Yaltacuk ve di¤er beylerin dü¤ün günü d›flar›da ok atarak e¤lenmeleridir. Bugün Anadolu’da dü¤ün bafllad›¤› günden, gerdek odas›na girene kadar damat etraf›nda birçok âdetimiz vard›r. Bu âdetlerimiz kimi zaman damad› zor olan yar›flmalara girdirerek, kimi zaman onu çeflitli oyunlar içerisinde oynatarak, âdeta damat için bir eziyet hâline gelmektedir. Bams› Beyrek Hikâyesi’nde gördü¤ümüz yar›flman›n ayn›s›n› de¤il, ama de¤iflen flekillerini bugün Anadolu’muzun neresine gitsek görebiliriz. Di¤er dü¤ün merasimi ise Kan Tural› ile Selcen Hatun aras›ndad›r. Trabzon tekürünün flartlar›n› yerine getirip k›z› Selcen’i alan Kan Tural›, tekürün düzenledi¤i dü¤ünü yar›da b›rak›p O¤uz’a dönmeye karar verir. Yolda gelirken, tekür karar›ndan vazgeçer, k›z›n› geri almaya alt› yüz kâfirle beraber gelir. Kan Tural› k›rk yi¤idini babas›na müjde için göndermifltir, kendisi de uyumaktad›r. Ama Selcen Hatun her ihtimale karfl› uyan›kt›r. Yap›lan savaflta kâfirler bozguna u¤rat›l›r. Bu savaflta Selcen Hatun en az Kan Tural› kadar kahramanl›k göstermifltir. Kan Tural›’n›n anne ve babas› da karfl›lamaya gelmifllerdir. Hep beraber O¤uz’a dönerler. “Kanl› Koca gök ala görklü çemene çad›r dikdi. Atdan ayg›r deveden bu¤ra koyundan koç k›rdurd›. Dü¤ün itdi, kal›n O¤uz biylerin a¤›rlad›. Altunluça günlü¤ün diküp Kan Tural› gerdegine girüp murad›na maksud›na irifldi.” (Ergin, 1997: 198). O¤uz’da Selcen ile Kan Tural› Trabzon’da eremedikleri muratlar›na ermifllerdir. Bir di¤er dü¤ün merasimi ise Uflun Koca O¤lu Segrek Hikâyesi’nde geçer. Kardefli Egrek’i Al›nca Kalesi’nden esirlikten kurtaran Segrek, kardefliyle birlikte babas› Uflun Koca’n›n yan›na gelir. 70 Bunun ard›ndan Uflun Koca, “Ulu o¤l›na dah› görklü gelin getürdi. ‹ki kardafl bir birine sa¤d›ç old›lar. Gerdeklerine çapup düfldiler, murada maksuda irifldiler.” (Ergin, 1997: 233). Kardeflini esaretten kurtarmad›kça gerde¤e girmeyen Segrek, kardeflini kurtard›ktan sonra murad›na ermifltir. Segrek ile Egrek birbirine sa¤d›ç olmufllard›r. Sa¤d›çl›k gelene¤i bizim çok eski bir gelene¤imizdir. Bugün Anadolu’da canl›l›¤›n› koruyan geleneklerimiz aras›ndad›r. Damad› bilgilendirmek ve onu çeflitli flakalardan korumak bafll›ca görevi olan sa¤d›ç, genellikle damad›n yak›n arkadafllar›ndan birisidir. Sa¤d›ç evli ya da bekâr olabilir. Baz› yörelerde bekâr, baz› yörelerde ise evli olanlar sa¤d›ç olabilir. Ayr›ca buraya, Uflun Koca o¤lu Segrek’in kardefli Egrek’i kurtarmaya gitmeden önce Uflun Koca taraf›ndan evlendirilmesini ekleyebiliriz. Burada, Uflun Koca’n›n büyük o¤lu Egrek Al›nca Kalesi’ne esir düfler. Bu haber küçük kardefli Segrek’ten saklan›r. Bir gün tesadüfen kavga eden çocuklardan Al›nca Kalesi’nde esir kardefli oldu¤unu ö¤renir. Bunun üzerine annesinin a¤z›n› arar. Gerçe¤i ö¤renince babas›n›n ve annesinin bütün ›srarlar›na ra¤men kardeflini kurtarmaya gitmeye karar verir. Bu iste¤inden o¤ullar›n› vazgeçiremeyen Segrek’in anne ve babas›, Kazan Bey’in tavsiyesi ile o¤ullar›n› hemen evlendirirler. Belki yavuklusu onu bu yoldan döndürebilecektir. Dü¤ün sonunda “O¤lan› gerde¤e koyd›lar. K›z-ile ikisi bir döflege ç›kd›lar. O¤lan k›l›c›n ç›kard›, k›z-ile kendü aras›na b›rakd›. K›z aydur: K›l›cun gider yigit, murad vir murad al, sar›lalum didi. O¤lan aydur: Mere kavat k›z› men k›l›cuma togranay›m, ohuma sanç›lay›m, o¤lum to¤masun, to¤ar-ise on yafl›na varmasun, a¤amun yüzin görmeyinçe, ölmifl ise kan›n alm›y›nça bu gerdege gi- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 rer-isem didi.” (Ergin, 1997: 228). Burada görüldü¤ü gibi Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki kardefller aras›ndaki iliflkiler, günümüzde de, geçerlili¤ini sürdüren sevgi, sayg›, vefa gibi de¤erlere ba¤l› olman›n yan›nda, bir sosyal müessesenin hak ve yükümlülükleri ile de karfl›m›za ç›kmaktad›r (O¤uz, 1996: 38). Bunun üzerine Segrek, “K›z sen mana bir y›l bakg›l, bir y›lda gelmezisem iki y›l bakg›l, iki y›l da gelmez-isem üç y›l bakg›l, gelmez-isem ol vak›t menüm öldü¤ümi bilesin, ayg›r atum bo¤azlayup aflum virgil, gözün kimi tutarise könlün kimi sever-ise ona varg›l.” der (Ergin, 1997: 228). Segrek’in a¤abeyi Egrek’i kurtarma azmindeki kararl›l›¤› kendi dü¤ününde de sürer. Evlendi¤i ilk gece kar›s› ile aras›na k›l›ç koyup yatan Segrek, gerdek gecesinde murada ermemifltir. Kendisinin üç y›l içinde gelmemesi hâlinde kar›s›n›n istedi¤in ile evlenmesini istemesi, kendisinin iflinin ne kadar zor oldu¤unu göstermesinin yan›nda kar›s›na verdi¤i insanî bir hak olarak da önemlidir. Yasak ‹liflki Milletin varl›¤›, sa¤lam aile yap›s›na ba¤l›d›r. Bu yap›ya zarar verecek her fley kesinlikle yasaklanm›flt›r. Aile kurumunun temel yap›s›n› tehdit eden olaylardan birisi de yasak iliflkidir. Tarihî süreç içerisinde bugün yasak iliflkiye ne kadar kötü gözle bak›l›yorsa, geçmifl dönemlerde de o gözle bak›lm›flt›r. Zira Aruz’un çoban› bir peri ile yasak iliflkiye girer ve bundan Tepegöz do¤ar. Olay›n geliflimi flöyledir: “O¤uz bir gün yaylaya köçdi. Aruzun bir çoban› var-idi, ad›na Konur Koca Saru Çoban dirler-idi. O¤uzun öninçe bundan evvel kimse keçmez-idi. Uzun B›nar dimek-ile meflhur bir b›nar varidi. Ol b›nara perriler konm›fl-idi. Nagahandan koyun ürkdi. Çoban irgece kak›d› ilerü vard›. Gördi kim perri k›zlar› kanat kanada ba¤lam›fllar uçarlar. Ço- http://www.millifolklor.com ban kepene¤ini üzerlerine atd›, perri k›z›nun birini tutd›. Tama’ idüp derhal cima’ eyledi.” (Ergin, 1997: 207). Aruz’un çoban› Konur Koca Saru Çoban, p›nar kenar›nda gördü¤ü perilerin güzelli¤ine dayanamay›p bir peri ile yasak iliflkiye girer. Bunun sonucunda O¤uz’un bafl›na belâ olacak Tepegöz do¤ar. Nitekim buradaki kötü olay›n sonucunda istenmeyen varl›k ve durumlar bir tür ceza olarak ortaya ç›km›flt›r. *** Dede Korkut Hikâyeleri’nde bugün evlilik kurumunu kuflatan âdetlerimizin hepsinin oldu¤unu söylemek elbette do¤ru olmayacakt›r. Bugünkü âdetlerimizin temel kal›plar› o günde vard›, daha öncesinde de vard›. Ama hikâyelerin yaz›ya geçirilmesiyle birlikte âdetlerimizin o günkü flekilleri ile kay›t alt›na al›nmas› bizim için önemlidir. Bu da; bizi bugün kuflatan de¤erlerimizin kayna¤›n› aç›klamakta en önemli dayanak noktalar›m›zdan birini oluflturmaktad›r. KAYNAKLAR Aça, Mehmet, “‘Köne Epos’ (Arkaik Destan) Kavram› ve Türk Halk Hikâyelerindeki ‘Âfl›klara Mahsus Evlilik’ Konusunun Kaynaklar›ndan ‘Alplara Mahsus Evlilik’”, Millî Folklor, Güz, 6 (47), 2000. Balaman, Ali R›za, Evlilik, Akrabal›k Türleri / Sosyal Antropolojik Yaklafl›mla, ‹zmir 1982. Boratav, Pertev Naili, 100 Soruda Türk Folkloru (‹nan›fllar, Töre ve Törenler, Oyunlar), ‹stanbul 1973. Ergin, Muharrem, Dede kokut Kitab› I (Girifl-Metin-Faksimile), Ankara 1997. Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitab›, ‹stanbul 2001. Günay, Umay, “‹slâmî Dönemde Türk Toplumunda Kad›n›n Yeri ve Önemi”, Millî Folklor, Yaz, 6 (46), 2000. O¤uz, Öcal, “Manas Destan› ve Dede Korkut Kitab›’nda Kardefller Aras› ‹liflkiler”, Millî Folklor, Güz/K›fl, 4 (31–32), 1996. Örnek, Sedat Veyis, Türk Halk Bilimi, Ankara 1995. Sakao¤lu, Saim, Dede Korkut Kitab› I-II, Konya 1998. Tan, Nail, Folklor (Halk Bilimi) Genel Bilgiler, ‹stanbul 2003. 71 BALKANLARDA GÖKYÜZÜ ‹LE ‹LG‹L‹ ‹NANIfiLAR VE HALK TAKV‹M‹ Celestial Believes and Folk Calendar in Balkans Emine Hilal ERCAN* ÖZET Halk inan›fllar›, bir milletin kimli¤ini tayin ederken bilimin kulland›¤› en önemli unsurlardand›r. Gerek Anadolu’da, gerekse Balkanlarda yaflayan Türklerde, eskiden oldu¤u gibi, günümüzde de gökyüzü ile ilgili inanç ve uygulamalar› yan›nda halk takvimi anlay›fl› yaflat›lmaktad›r. Bu makalede; Anadolu’da ve Balkanlarda yaflayan Türklerin gökyüzü ile ilgili inançlar›n›n yan› s›ra halk takvimi anlay›fl› hakk›nda kaynak flah›slardan derlenen bilgiler de¤erlendirilmifltir. Anahtar Kelimeler Gökyüzü, ‹nan›fl, Balkanlar, Anadolu, Halk Takvimi ABSTRACT Folk beliefs are one of the most important elements in determining the identity of a nation. The folk calendar which is related to the celestial beliefs and practices still survives among the Turks in Anatolia and the Balkans. In this article, the information about folk calendar and relevant celestial beliefs of Anatolian and Balkan Turks has been evaluated. Key Words Celestial, Belief, Balkans, Anatolia, Folk Calendar Bir milletin kimli¤ini tayin ederken bilimin kulland›¤› önemli unsurlardan biri de halk inan›fllar›d›r. Halk inan›fllar›, H›ristiyan, Müslüman, Budist gibi ayr› dinlere mensup olarak yaflayan milyonlarca Türkü birbirine ba¤lamaktad›r. Milletler, sevinçlerini ve hüzünlerini, bir arada paylaflt›klar› günleri, tarih boyunca inançlar›na ve törelerine ba¤l› olarak kutlamaktad›rlar. Gerek Balkanlarda, gerekse Anadolu’da yaflayan Türkler aras›nda benzer halk inan›fllar›n›n görülmesi tarihi-milli ba¤›n bir ifadesidir. Bu çal›flmadaki amaç, gerek Anadolu’da, gerekse Balkanlarda yaflayan Türklerin, eskiden oldu¤u gibi, günümüzde de gökyüzü ile ilgili inanç ve uygulamalar› yan›nda halk takvimi anlay›fl› hakk›nda bilgi vermektir. fiamanist dönemde Türklerde, Gök Tanr›, ay, yer, su ve atefl temel kültler olmufltur. Günefl, ay ve y›ld›zlar, Türklerin günlük hayat›na o kadar etki etmifltir ki, meselâ Hunlar, herhangi bir ifle bafllarken güneflin ve ay›n durumlar›na bakm›fllar ve önemli kararlar›, y›ld›zlar›n durumlar›n› da yorumlayarak vermifllerdir (Türkmen 1974: 159). Eski Türk ‹nançlar›na göre, yeni do¤an ay›, ilk gören kiflinin durumu, ay›n yeniden do¤ufluna kadar de¤iflmezdi. Örne¤in, ay oturur konumda ise, kifli bir ay oturur, koflarken gördü ise, bir ay koflar, gülerken gördüyse bir ay güler, a¤larken gördüyse bir ay a¤lard›. Yafll› Türkler, Ay ve Günefl’e karfl› su, kül ve çöp dökmezler, atalar›n›n inanç ve geleneklerine karfl› sayg› gösterirlerdi (Soyyanmaz 1972: 6300). Anadolu’da, Ay ile ilgili çeflitli inan- * Ege Ü. Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Enstitüsü Türk Halk Bilimi Yüksek Lisans Ö¤rencisi. 72 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 malar ve efsaneler anlat›lmaktad›r. A¤r›’da anlat›lan efsaneye göre Ay, halk aras›nda, gökte bir nur topu olarak yarat›lm›flt›r. Yuvarlakt›r, as›l büyüklü¤ü bir araba tekeri kadar olup, uzaktan öyle görünmektedir. Geceleri yaln›z do¤ar. E¤er gündüzleri ay do¤arsa, o gün bir u¤ursuzluk olaca¤›na, çevreden birinin ölece¤ine inan›lmaktad›r. Anlat›lan bir efsaneye göre; Günefl, Ay›n kar›s›d›r. Ay evde yoktur. Önemli bir gün için Günefl, hamur yo¤urmakta, kete yapmaktad›r. Günefl, kendini ifline vermifl, dalm›flt›r. Ay, d›flar›dan sevindirici bir haber vermek için, koflarak içeri girer ve “k›z” diyerek ba¤›r›r. Yufka açmakta olan Günefl aniden korkar, elindeki unlu merdaneyi savurur. Merdane Ay›n surat›na çarpar. Yüzü hem unlan›r, hem de morar›r. Ay›n bugün yüzünde görünen lekelerin bundan olufltu¤una inan›l›r (Taner 1982a: 11). Baflka bir efsanede de, Ay yeni ç›kaca¤› zaman evin anas› her akflam çocuklar›na sorar: “Hele bak›n ay› ilk kim görecek?” Çocuklar d›flar› ç›kar ve aya bakarlar. E¤er karanl›kta ilk gören k›z ise o ay›n, o evde bereketli geçece¤ine, bütün yiyeceklerde bolluk olaca¤›na inan›l›r. Erkek çocuk görürse, o ay›n s›k›nt›l› olaca¤›na inan›l›r. Yine ay zaman›nda s›nanan ve u¤urlu gelen kifli, karanl›k çökmeden eve ça¤r›lmakta, o eve aya¤›n›n u¤runu getirdi¤ine inan›lmaktad›r (Taner 1982b: 20). Erzurum’un fienkaya ve ‹spir kazalar›nda c›l›z ve hastal›kl› çocuklar, analar› taraf›ndan aya gösterilerek “ya al, ya ver” diye yakar›l›r. Bunun sonucunda çocu¤un ya iyileflece¤ine ya da ölece¤ine inan›l›r. Tunceli, Kars ve Bingöl’de de, hamile kad›nlar da aya bakarlar. Bu s›rada kar›nlar›nda çocuk oynarsa, erke¤in kahraman olaca¤›na; k›z›n ise bereket getirece¤ine inan›l›r (Kalafat 1995: 31). Kars’ta, ay›n ilk halini gören kifli, sonraki günlerinin güzel ve bereketli geçmesi için hemen topra¤a ve alt›na ba- http://www.millifolklor.com kar. A¤r›’da ay ›fl›¤›nda bekletilmifl ve u¤uruna inan›lm›fl dere ve göllerden al›nm›fl sular, mahsulün bol olmas› için tarla sulanan suya kat›l›r. Urfa’da ellerinde si¤il bulunanlar yeni do¤mufl aya bakarak “Ay› gördüm, hofl gördüm. Si¤ilimin yerini bofl gördüm” diyerek ovar ve tedavi olunaca¤›na inan›rlard›. Kars’ta, Tunceli’de, Ad›yaman’da günefl ve aya karfl› kirli su, çöp, kül dökülmez, iflenmez, tükürülmez (Kalafat 1995: 31). Türk inanç sisteminde günefl, koruyucu vasf› itibariyle gök, ay ve y›ld›zlar gibi bir “iye” mevkiindedir. Güneflle ilgili pek çok pratik günümüzde de de¤iflik biçimlerde uygulanmaktad›r. Örne¤in, Do¤u Anadolu bölgesinde, günefl ›fl›nlar› yeryüzüne de¤meden önce kalkmak inanc› vard›r. Günefl ›fl›klar›, Tanr›’n›n yeryüzüne inen nurunun ›fl›¤› kabul edilir ve günefle inan›l›r. Anadolu’da Tunceli yöresinde, güneflin ilk ›fl›klar›n›n de¤di¤i tafl ve kayalar›n öpülmesi, bu yerlere karfl› sayg› gösterilmesi de ayn› inanc›n bir devam›d›r. Kars çevresinde, güneflin batma saatlerinde uyumak iyi say›lmaz. Bu saatlerde “gün efline kavufluyor” denir. Uyuyan varsa, uyand›r›l›r. Uyand›r›lamayanlar›n veya kalkmayanlar›n ölece¤ine inan›l›r. Erzurum, Sar›kam›fl ve Malatya çevresinde güneflin ilk ›fl›klar› ile evin veya dükkân›n›n kap›s› aç›l›rsa u¤ur ve bereket olaca¤› inanc› vard›r. Günefl tutulmas› s›ras›nda gö¤e do¤ru tüfek, tabanca at›larak, davul veya teneke çal›narak gürültü ç›kar›lmas› sayesinde, günefl tutulmas›n›n önlenece¤ine inan›lmaktad›r (Kalafat 1995: 31). Gagauz Türkleri aras›nda da Anadolu’da yaflayan Türkler aras›nda oldu¤u gibi, gökyüzü ile ilgili inan›fllar sürdürülmekte olup, Gagauz Türkleri, ay›n görünüflüne bakarak onu “Yeni Ay”, “Küçük Ay” ve “Büyük Ay” diye isimlendirirler. Yeni ay› gördükleri zaman bereket olsun diye, k›rlara bakarlar; ayr›ca servet olsun diye de ellerinde alt›n tutarlar. Gagauzlar da ay›n durufl biçimine 73 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 göre hava tahmininde bulunurlar. E¤er ay afla¤›ya do¤ru çevrili ise hava ya¤›fll›, yukar› çevrili ise kurak; ay aç›k ve uzunca ise hava ayn› olacakt›r. E¤er ay bozuk ise, onu kurtlar›n ›s›rd›¤›na inan›l›r. Gagauzlar ay›n ilk yar›s›nda ifle bafllaman›n u¤ursuzluk getirece¤ine ve ay›n üzerinde Habil ile Kabil’in dövüfltü¤üne inanmaktad›rlar. Ayr›ca aya karfl› iflemekten çekinirler. Bu da onlar›n aya karfl› bir sayg› ifadesidir. Gagauzlar’›n tabiatla ilgili olan inan›fllar›na bakt›¤›m›zda; Gagauzlar, gö¤ü yerin üzerinde kristal bir kubbe olarak düflünür; gö¤ün üç katl› oldu¤una, gök kubbede azizlerle birlikte Allah’›n yaflad›¤›na inan›rlar. Gö¤ün ilk zamanlarda yere çok yak›n oldu¤una inanan Gagauzlar, gö¤ün bugünkü haline gelifli hakk›nda flunlar› söylerler: Gök ilk zamanlar bir insan boyu kadar yere yak›nm›fl. Bir gün adam›n birisi çocu¤u ve kar›s› ile hasada gitmifl. Bu¤day baflaklar›n›n uçlar› gökyüzüne de¤iyormufl. Bu s›rada çocuk pislemifl, annesi çocu¤u temizledikten sonra pislikleri f›rlat›nca gö¤e yap›flm›fl. Bu duruma k›zan Allah gö¤ü yukar› do¤ru yavaflça kald›rm›fl ve bugünkü fleklini alm›flt›r. Gagauzlar gö¤ün Paskalyaya do¤ru üç defa aç›l›p kapand›¤›na, bu s›rada istenilen fleylerin verildi¤ine inan›rlar (Güngör, Argunflah 2002: 107). Gagauzlar, günefli, ana ve babas› olan canl› bir varl›k olarak düflünmektedirler. Günefli dolaflt›ran birinin oldu¤u varsay›lmaktad›r. Günefl tutulmas› hakk›nda de¤iflik görüfllere sahiptirler. Bir k›sm›, güneflin, kanatl› bir y›landan süt emdi¤ine; bir k›sm› kuyruklu y›ld›zlarla örtüldü¤üne; di¤erleri de Allah’›n bir kral› öldürmek için suikast tertipledi¤i ve kimsenin görmesini istemedi¤i için günefli karartt›¤›na inanmaktad›rlar (Güngör, Argunflah 2002: 107). Gagauzlara göre ya¤mur suyu “gökkufla¤›” vas›tas›yla gö¤e çekilmektedir. Ya¤mur ya¤arken Allah devaml› çal›flt›¤› için bir fleyler yemek günah say›l›r. Ya¤- 74 mur ya¤maz, kurakl›k olursa ya¤mur duas›na ç›k›l›r. Ya¤mur çok ya¤d›¤› zaman ise, ya¤muru durdurmak için dua edilir. Pek çok toplumda oldu¤u gibi, Gagauzlarda da gökkufla¤›n›n alt›ndan geçen erkeklerin kad›n, kad›nlar›n da erkek olaca¤› inanc› vard›r. Gagauzlarda gök gürlemesi, Aziz ‹liya’n›n arabas›n›n gürültüsüdür ve e¤er Aziz ‹liya çok sinirli olursa gök çok fazla gürler. fiimflek de, Aziz ‹liya’n›n fleytana karfl› att›¤› oktur. fiimflek çarpmas› sonucu ölen kifli günahkâr say›l›r ve bu yere bir haç dikilir. K›fltan sonra gök gürültüsü ilk defa iflitilince, bir demir veya tafl al›narak vücudun de¤iflik yerlerine vurulur, insan›n böylece tafl ve demir gibi sa¤lam olaca¤›na inan›l›r. Gagauzlar kas›rgaya “yavruflka” ad›n› vermektedirler. Rüzgâr fliddetli ise, cinayet iflledi¤ine inan›l›r. fieytan›n kas›rga ile uçtu¤una, kas›rgan›n içine düflen kimsenin mutlaka hastalanaca¤›na inan›l›r (Güngör, Argunflah. 2002: 116). Makedonya’da yaflayan Türkler aras›nda da gökyüzü ile ilgili inan›fllar, eskiden oldu¤u gibi, günümüzde de etkin bir flekilde yaflat›lmaktad›r. Bu inan›fllar›n Makedonya’daki Türkler aras›nda ne flekilde sürdürüldü¤ü ile ilgili bilgiler kaynak flah›slarla bizzat karfl›l›kl› görüflme sonucunda derlenmifltir. Makedonya’n›n Jirovnitsa köyünde yaflayan Türkler aras›nda, yeni evleneceklerin mutluluklar›n›n daim olmas› için söz kesilmesi “Nova Meseçina’da (yeni ay)” yap›lmaktad›r (K.1). Makedonya’n›n Debre flehrinde yaflayan Türkler, Yeni ay› gördükleri zaman, Yeni ay› gören kiflinin karfl›s›ndaki insana nazar de¤direce¤ine inanmaktad›rlar. Bu nedenle, Yeni ay› gören kifli, karfl›s›ndaki insana nazar de¤mesin diye, bir fatiha ve üç ihlâs okumaktad›r. E¤er yeni bir ifle bafllanacaksa, yeni bir fley sat›n al›nacaksa, yeni ay›n konumuna dikkat edilmektedir. Bunlar›n yap›labilmesi için Yeni ay ç›kt›ktan sonra en http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 az üç gün geçmesi beklenmektedir. Tarlaya yeni tohum atmak ve ekilen tohumlar›n kaybolmamas› için de yeni aydan en az üç gün geçmesi gerekti¤ine inan›lmaktad›r (K.2). Makedonya’n›n Debre flehrindeki baz› inanmalar flöyledir: Dolunay oldu¤u zaman, yani ay›n 26’s› veya 27’sinde yap›lan hiçbir iflten hay›r gelmez.. Ay, insan surat›na benzetilir. Ay tutulmas› oldu¤u zaman aya, camla bak›l›r. Ay tutulmas› Firavunlar ile iliflkilendirilmektedir. Ay tutulmas›nda Firavunlarla savafl olaca¤›na; Günefl kaybolunca da, Müslümanlar›n yok olaca¤›na inan›lmaktad›r (K.2). Makedonya’n›n Vrapçiflte köyünde yaflayan Türkler, gökyüzünde “Yeni ay”› gördükleri zaman; “Ay› gördüm Allah, Amentü billâh, fien gözüm, nur gözüm, ölüm bayrak elhamdülillah” demektedirler. Ay’a; “Meseçina” ad› verilmektedir. Yeni Ay: Yeni Ay, Yar›m ay: Orta Ay, Dolunay: Biter Ay ad›n› almaktad›r (K.3). Makedonya’n›n ‹fltip flehrine ba¤l› Zegor köyünde de Yeni ay ilk görüldü¤ü zaman, dilek tutulmaktad›r. Baflkas›n›n yüzüne bak›lmaz, bak›l›rsa; o kiflinin yüzünde yara ç›kaca¤›na inan›lmaktad›r. Bu yüzden, ilk görüldü¤ü zaman, karfl›s›ndaki insana zarar gelmesin düflüncesiyle, da¤a, tepeye bak›lmaktad›r (K.4). Makedonya’n›n Trebiflçe ve Vidufle köylerinde yaflayan Türkler aras›nda Yeni ay ilk görüldü¤ü zaman olaylar›n çok h›zl› geliflece¤ine; yang›na, felakete sebebiyet verece¤ine, bir ifle bafllan›lacaksa, örne¤in, ev temeli at›lacaksa, yedi gün geçmesi gerekti¤ine inan›lmaktad›r. Eskiden insanlar›n yeni aya bakarken suratlar›na tülbent örttüklerini, böylece ay›n kaç günlük oldu¤unu anlad›klar› söylenmektedir. Yeni ay görüldü¤ü zaman, ay› gören kifli dua okur, böylece etraf›ndaki insanlara nazar etmemifl olur. Dolunay görüldü¤ü zaman ise, etraf›n bereketlenece¤ine inan›l›r (K.5/ K.6). Makedonya’n›n k›rsal kesiminde http://www.millifolklor.com yaflayan Türkler, ay tutulmas›n› gördüklerinde; “Ay› gördük Allah, Amentübillah, Ali mübarek elhamdülillah” derler (Kalafat 1994: 29). Türklerin inançlar›nda atefl, s›cakl›k; ay, günefl, ayd›nl›k demektir. Yani atefl, ay›, günefli, ayd›nl›¤› simgelemektedir. Günefl, ay ve atefl, Türkler taraf›ndan kutsal kabul edilmifltir. Günefl, ay ve y›ld›zlar, ›fl›k kayna¤› olduklar› için, onlar hakk›ndaki inan›fllar ümit ve iyilik beklentisi içermektedir. Türklerin günefl, ay ve ateflle ilgili ananeleri onlar›n gök cisimlerine karfl› duyduklar› sonsuz sayg›y› dile getirmektedir (Tacemen 1998: 498). Makedonya’n›n Dedeli köyünde k›rkl› kad›n›n akflamdan sonra evin efli¤inden ç›kmas›n›n sak›ncal› bulunuflu Gök Tanr› inanç sistemindeki günefl kültüyle ilgilidir. Günefl batt›ktan sonra koruyuculu¤una inan›lan güneflten faydalan›lamaz. Gece 12’ye befl kala ve befl geçe d›flar›ya ç›k›lmaz, dolafl›lmaz, özellikle çöplükten geçilmez. Buralarda cinlerin oldu¤una inan›lmaktad›r. Bilhassa evlerinde lohusa olan aileler gece evden atefl ve tuz vermezler (Kalafat 1994: 29). Makedonya’n›n k›rsal kesiminde yaflayan Türkler aras›nda, Günefl tutulmas› sona erdi¤inde, Kur’an-› Kerim okunur ve dua edilir. Akflamdan sonra evin efli¤inin d›fl›na s›cak su ve atefl dökülmez, fleytan›n çarpaca¤› inanc› vard›r. Akflamdan sonra komfluya tuz verilirse, evin bereketinin kaçaca¤›na inan›l›r (Kalafat 1994: 46). Makedonya’n›n Zegor köyünde, geceleyin k›rk› ç›kmam›fl kad›n›n yaln›z b›rak›lmad›¤›, b›rak›ld›¤› takdirde Anadolu’da “Al Kar›s›” ad›yla bilinen, Makedonya’da ise, sadece geceleri dolaflan “Novyak” adl› bir kötü ruhun gelip, çocu¤un ve annenin gücünü ald›¤›na inan›lmaktad›r. Bundan korunmak için, “Al Kar›s›”nda oldu¤u gibi, lohusan›n yan›na demir konur, odada süpürge bulundurulur. ‹kindi ezan› okundu¤u zaman, çocu¤un ve annenin çamafl›rlar› ipten 75 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 al›n›r. E¤er unutulmuflsa, ertesi gün tekrar al›n›p, y›kan›r. K›rk› ç›kana kadar bu iflleme devam edilir. Ayr›ca, günefl batarken k›z›l renkte olursa, baflka bir yerde kan dökülüyor denilir (K.4). Makedonya’n›n Vrapçiflte köyünde, evin bereketi için, günefl do¤madan önce kalkmak gerekti¤i inanc› vard›r (K.3). Makedonya’da gökyüzü ile ilgili yap›lan di¤er uygulamalarda, ya¤mur duas› s›ras›nda, küçük bir k›z çocu¤u yapraklarla süslenir ve k›z çocu¤u kendi etraf›nda döndürülür. Bu dönüfl ne kadar h›zl› olursa o ya¤murun da o kadar k›sa zamanda ya¤aca¤›na inan›l›r ve tören sonunda da k›z çocu¤una hediye verilerek sevindirilir. Gök gürledi¤i zaman, bulutlar›n çarp›flt›¤›na, ellerinde ne varsa b›rak›lmas› gerekti¤ine, “bojerik” denilen gökkufla¤›n›n alt›ndan geçildi¤inde de, erkeklerin k›z, k›zlar›n erkek olaca¤›na inan›lmaktad›r (K.2). Makedonya’n›n Trebiflçe ve Vidufle köylerinde gök gürledi¤i zaman flahadet getirilmesi; a¤açlar›n alt›na saklan›lmamas› gerekti¤ine inan›lmaktad›r. Gökkufla¤› görüldü¤ünde ise, gökkufla¤›n›n dereden su içti¤i, bunun akabinde de ya¤mur ya¤aca¤› düflüncesi vard›r (K.5/ K.6). F›rt›na koptu¤u ya da y›ld›r›m düfltü¤ü zaman, Allah’tan geldi¤ine; gökkufla¤› görüldü¤ünde, onun alt›ndan geçenin dileklerinin kabul olaca¤›na inan›lmaktad›r (K.3). Makedonya’n›n Zegor köyünde; ya¤murun ard›ndan ç›kan gökkufla¤› görüldü¤ü zaman, bereket duas› okunur. Gökyüzünde siyah bulutlar görülürse; hava, ya¤murlu olacakt›r. Bulutlar h›zl›ca geçip giderse, baflka yerde ya¤mur ya¤acakt›r. Ya¤mur damlalar› yerle temas etti¤inde, baloncuk fleklinde oluyorsa, ya¤mur ya¤maya devam edece¤ine inan›l›r (K.4). Makedonya’da, gökkufla¤› renklerinde bir böcek vard›r ve ya¤mur ya¤a- 76 ca¤› zaman bahçelerde görülür. Bu böce¤in görülmesi halinde, ya¤murun mutlak ya¤aca¤›na inan›lmaktad›r. Makedonya’n›n Jirovnitsa köyünde nikâhs›z bir çiftin çocu¤u do¤arsa, f›rt›na kopaca¤›na ve bu do¤umun köye felaket getirece¤ine inan›lmaktad›r (K.1). ‹nsano¤lu var oluflundan beri aray›fl içerisinde olmufltur. Var olma nedeninden, yok olaca¤› ana; yani ölümüne kadar neden ve nas›llar› sorgulam›fl; sorgulayarak aray›fllar›na yön vermeye çal›flm›flt›r. Bu aray›fllar›n neticesinde daha düzenli bir yaflam amac›yla, zaman› mevsimlere göre plânlam›flt›r. Bu plânlamaya esas olarak da bir takvime gereksinim duydu¤u fikrine ulaflm›flt›r. Geleneksel halk takvimi dedi¤imiz inan›fl›n özünde, fiubat ay›nda birer hafta arl›klarla önce havada, sonra suda ve en son toprakta olufltu¤una inan›lan s›cakl›k yükselifli olan “cemre” de vard›r. (Türkçe Sözlük: 394) Anadolu’da oldu¤u gibi “cemre”, Makedonya’n›n Jirovnitsa köyünde de ayn› adla an›lmaktad›r. Havalar ›s›nmaya bafllay›nca, birinci cemre havaya, ikinci cemre suya ve üçüncü cemre de topra¤a düfltü denilmektedir (K.1). Cemre, k›fl›n 105. günü havaya, 112. günü suya, 119. günü de topra¤a düflmektedir. Eskiden Jirovnitsa köyünde, gurbete gidecek insanlara “Yüz düz” dendi¤i, buna göre de Kas›m ay›ndan itibaren 100 günün doldu¤u, gurbete ç›kma vaktinin geldi¤i yerleflmifl bir gelenektir (K.5/ K.6). Gökyüzü ile ilgili di¤er mevcut inan›fllara göre, y›ld›zlar, insanlar›n hayatlar›n› etkileyebilirler. ‹nsan› zengin edebilirler. Mallar›n›, hayvanlar›n› ço¤altabilirler. “Mutlu y›ld›z alt›nda do¤mak” bu demektir. Bazen de y›ld›z›na göre insan› mutsuzluk takip eder. Baz› Türk topluluklar›n›n inan›fllar›na göre; insanlar›n davran›fllar› tek bir y›ld›za göre ayarlan›r. Bu y›ld›z herkes için kader belirleyicidir. Bu y›ld›z sekiz gün günefle refakat eder. Kimine göre de http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 dünyan›n dört k›sm›n› sekiz günde dolafl›r, dokuzuncu gün gökyüzünün bir yerinde durur. Onuncu gün yerin alt›nda bulunur. Bu y›ld›z›n yeralt›nda bulundu¤u s›rada, insan ölümünün bile u¤ursuzluk getirece¤ine inan›l›r. Bunun için o y›ld›z›n gökyüzünde görünmedi¤i dönemlerde tarla sürülmez, kuyu kaz›lmaz. Bu kader belirleyici y›ld›z bat›da bulundu¤unda, tarla sürülecekse, bat›dan do¤uya do¤ru sürülür. Bu y›ld›z gökyüzünde görüldü¤ü zaman yola ç›k›lmaz. Ç›k›ld›¤› takdirde ç›kan insan›n bu y›ld›zla beraber bat›p, kaybolaca¤›na inan›l›r (Tacemen 1998: 609). Türkler, hayvanc›l›kla ve çiftçilikle geçimlerini sa¤lad›klar› için, gök cisimlerinin zamana göre konumlar›n› iyi bilmektedirler. Türk topluluklar›nda Sabah Y›ld›z›’na (Venüs) Çoban Y›ld›z›, Solpan, Çolpan, fiolpan, Soypan denilmektedir. Akflam Y›ld›z›, Sabah Y›ld›z›na benzetildi¤inden, kimi yerde “Kervan K›ran”, kimi yerde “Tul Kat›n Y›ld›z›” ad›yla an›lmaktad›r (Tacemen 1998: 809). Türk inanc›nda, mevsimlerin nas›l olaca¤› ve de¤iflimleri, y›ld›zlar›n hareketine göre tayin edilmektedir. Y›ld›zlar›n hareketine bak›larak havan›n s›cak m›, so¤uk mu olaca¤› yönünde tahmin yürütülmektedir. Kars’ta, Marafl’ta ve Sivas’ta ise, bir y›ld›z›n kayd›¤›n› gören kimsenin ölece¤ine dair inanç hâlen yaflamaktad›r (Kalafat 1995: 31). Gagauzlarda da her insan›n sosyal durumuna göre bir y›ld›z› vard›r. Krallar›n y›ld›z› büyük, fakirlerin y›ld›z› küçüktür. ‹nsan öldü¤ü zaman y›ld›z› yere düfler. Gagauzlar kervan k›ran y›ld›z›na, araba dedikleri büyük ay› y›ld›z toplulu¤una ve kuyruklu y›ld›za dikkat ederler. Onlara göre kuyruklu y›ld›z felaket habercisidir (Güngör vd. 2002: 117). Makedonya’da “Zivetse” ad› ile bilinen y›ld›z›n kayd›¤› görüldü¤ü zaman kimseye söylenmemesi gerekti¤i, aksi takdirde söyleyen kiflinin ömrünün azalaca¤› yönünde inanç vard›r (K.2). http://www.millifolklor.com Makedonya’n›n Zegor köyünde, y›ld›z kayd›¤› zaman dilek tutulur. Gökyüzünde y›ld›z çok fazla ise, ertesi gün havan›n güzel olaca¤›na, gökyüzü bulutlu oldu¤u zaman da ya¤mur ya¤aca¤›na inan›l›r. Büyükay›: “Golema Meçka” ve Küçükay›: “Malen Meçka” görüldü¤ünde, ertesi gün havan›n güzel olaca¤› düflünülür (K.4). Türk inanc›nda kutsal kabul edilen belirli günler vard›r. Buna göre haftan›n günleriyle ilgili ifl yapma veya yapmama; ya da belirli iflleri yapma-yapmama yasaklar›, en eski ça¤lar› ça¤r›flt›rmaktad›r. Makedonya’da haftan›n günleri, aylar› ve mevsimleri için Makedonca karfl›l›klar kullan›lmaktad›r: Pazartesi: Ponedelnik, Sal›: Vtornik, Çarflamba: Sreda, Perflembe: Çetvrtok, Cuma: Petok, Cumartesi: Sabota, Pazar: Nedela. Aylar için de: Ocak: Yanuvari, fiubat: Februari, Mart: Mart, Nisan: April, May›s: May, Haziran: Yuni, Temmuz: Juli, A¤ustos: August, Eylül: Septemvri, Ekim: Oktamvri, Kas›m: Noemvri, Aral›k: Dekemvri. Ayr›ca aylara genel bir isim olan, “Mejnik” denmektedir. “Kutlama ay›” anlam›na gelmektedir. Gerek baharda, gerek k›flta yap›lan törenler bitti¤i zaman, “Mejnik bitti” denilir. fiubat ay› için “Orta K›fl” anlam›na gelen “Stredzima” kelimesini kullanmaktad›rlar. Halk dilinde de buna “Tanosevden” ad› verilir. Bugün mutlaka sarma sar›l›r, kabak tatl›s› ve fasulyeli börek yap›l›r. Mevsimler için: ‹lkbahar: Prolet, Yaz: Leto, Sonbahar: Esen, K›fl: Zima denilmektedir (K.1). Gagauzlar da Makedonya’da yaflayan Türkler gibi aylara isimler vermifllerdir. Gagauzlarda halk aras›nda on iki aya verilen isimler flöyledir: Ocak: Büyük ay fiubat: Küçük ay Mart: Mart (Baba Mart) Nisan: Çiçek ay› 77 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 May›s: Ederlez (H›d›rellez), May›s Haziran: Kiraz ay› (Ay Petri ay›) Temmuz: Orak ay› A¤ustos: Harman ay› Eylül: Sentaybri (Ceviz ay›) Ekim: Kas›m Kas›m:Canavar ay› (Kurt yortular›) Aral›k: K›ran (K›r›m) ay› (Güngör, Argunflah 2002: 116). Kiflisel kutlama günleri hariç, baz› günler toplumca benimsenerek, flenlik veya bayram olarak kutlanmaktad›r. Bayramlarda insanlar birbirleriyle olan darg›nl›klar›n› unutarak, kucaklaflmakta; sayg› ve sevgi içerisinde bu gelenekleri devam ettirmektedirler. Bu flenlik veya bayram günlerinden baz›lar› milletlere özel günler iken; baz›lar› da birçok millet taraf›ndan kutlanan uluslar aras› günler haline gelmifltir. Kutlanan bayramlar, dini ve milli bir inan›fltan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hat›radan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan do¤maktad›r. Dini ve milli bayramlar›n d›fl›nda halk›n hayat›ndan, tabiat olaylar›ndan kaynaklanan topluma mal olmufl bayramlar da vard›r. Bu bayramlar belli zamanlarda yap›lan ayin ve törenlerden ibarettir. K›fl›n so¤u¤undan, kar›ndan kurtulufl; yefleren, can bulan tabiata duyulan sevginin yaflat›ld›¤› bahar bayramlar› oldukça önemlidir. Her millet bahar›n gelmesiyle birlikte farkl› adlarla an›lan kutlamalar yapar. H›ristiyanlar›n Paskalya Bayram›, daha önceleri “k›fl›n ölüp, ilkbaharda dirilen” tabiat için yap›lan bir bayram iken; bu gelenek H›ristiyanl›k inanc›yla kaynaflt›r›lm›fl ve bugün “‹sa’n›n ölüp, dirildi¤i gün” fleklinde dinî bir anlam kazanm›flt›r. ‹ranl›larda “Mihrigân, Mihricân ve Nevrûz”, Türklerde “H›d›rnebi, Ergenekon Bayram›, Nevrûz ve H›d›rellez” bu flekilde mahiyet kazanm›fl bayramlardand›r (Çay 1997: 6). Makedonya’da Nova Godina, yani yeni y›l kutlamalar› ile birlikte y›l bo- 78 yunca devam eden çeflitli kutlamalar düzenlenir. 14 Mart, Bahar Bayram› olan “Lednik” kutlanmalar›nda; 13 Mart gecesi çocuklar›n yast›¤›n›n alt›na bir elma, bir ceviz, fleker ve k›z›lc›k konur. Çocuk sabah uyand›¤›nda y›l boyunca sakin olmas› için ilk önce d›flar›ya bak›p kufl görmesi gerekti¤ine inan›l›r. Ceviz gibi hafif olmak için, havaya ceviz at›lmas›, elma yanakl› olmak için elma at›lmas›, fleker gibi tatl› olmak için fleker at›lmas› ve k›z›lc›k gibi güçlü olmak içinde k›z›lc›k at›lmas› fleklinde uygulamalar vard›r. Lednik’den bir gün önce küçük bir çocuk görevlendirilerek sabah erkenden eve onun girmesi sa¤lan›r. Böylece o y›l›n s›k›nt›s›z, dertsiz geçece¤ine inan›l›r. O gün lahana sarmas› ve börek gibi yemekler yap›l›r (K.1). 21 Mart’ta, Bahar Bayram› olan “Nevruz” kutlan›r. Anadolu’da oldu¤u gibi, Makedonya’da da, Nevruz kutlamalar›nda atefller yak›l›r, yemekler yap›l›r, konu komflu bir araya gelip, pikni¤e gidilir. 6 Nisan’da yine “Blagovets” ad› verilen bir baflka bahar bayram› kutlan›r. Bu günde de çeflitli tatl›lar yap›l›r. Nisan ay›nda da bahar bayram› olan “Veligden”, di¤er ad› “Yumurta Bayram›” olan Paskalya Bayram› ad›yla kutlan›r. “Veli Çetvrtok” yani perflembe gününden itibaren bafllanan kutlamalar, “Golemi Petok”: Büyük cuma, “M›rtva Sabota”: Ölü cumartesi, “Sirna Nedela”: H›zl› Pazar”a kadar devam eder. Bu günlerde yumurtalar renk renk boyan›r ve konu komfluya da¤›t›l›r. Veligden Hristiyanlarca da kutlanan bir bayram oldu¤u için, H›ristiyan komflular taraf›ndan getirilen yumurtalar›n yenilmemesine özen gösterilir (K.1). Baz› yörelerde 5, baz›lar›nda, 6 May›sta “Gürgövden” ad› verilen H›drellez kutlamalar› yap›lmaktad›r. H›drellez, halk takviminde yaz›n bafllang›ç günüdür. Türklerdeki halk takvimine göre, http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bir y›l iki ana bölüme ayr›lmaktad›r. H›drellez gününden (6 May›s) 8 Kas›m’a kadar süren devre 186 gün olup “H›z›r Günleri” ad›yla an›lmaktad›r. Bu dönem genellikle yaz mevsimine tekabül etmektedir. 8 Kas›m’dan 6 May›s’a kadar süren ikinci devre k›fl devresi olup “Kas›m Günler”i olarak adland›r›lmakta ve 179 gün sürmektedir. H›drellez günü erkenden kalk›l›r, evler temizlenir. O y›l mutlu ve huzurlu geçsin diye sal›ncaklar kurulur, çocuklar güllerle y›kan›r (Çay 1997: 19). H›drellez sabah› herkesi uykudan uyand›rma zaman›, günefl do¤madan ulafl›labilecek mesafelere göre ayarlan›r. Evlerinden ilk ç›kanlar köy d›fl›nda birbirlerini beklerler. Toplan›nca mutlaka bir akarsuya gidilir. Güneflin do¤mas› beklenirken atefl yak›l›r. Günefl do¤du¤unda el, yüz ve ayaklar y›kan›r. Bir yamaçtan bir di¤er yamaca yedi kere geçilir. Ne kadar fazla geçilirse, o kadar flifal› olaca¤›na inan›l›r. Sabahleyin yine flifa niyetine üzerine çi¤ düflmüfl otlarda yuvarlan›larak, elleri, kollar› güçlü olsun, yüzünde yara ç›kmas›n, gözleri a¤r›mas›n, saçlar› gür ve uzun olsun diye el, yüz, göz ve saça çi¤ sürülür. Makedonya’n›n Jirovnitsa köyünde yaflayan Türkler H›drellezde özellikle da¤a ç›kmaktad›rlar. Arife gecesi “kukursi” denen ottan ilaç yap›lmakta, da¤dan odun toplanmakta ve kad›nlar böreklerini, getirilen bu odunlarda piflirmektedirler (K.1). Makedonya’n›n baflkenti olan Üsküp’te de, H›drellez hem Müslümanlar hem de H›ristiyanlar taraf›ndan baz› farkl›l›klarla kutlanmaktad›r. Sal› ve çarflamba günlerine “Üç Sal›” ve “Üç Çarflamba” denmektedir. Makedonya’n›n baz› bölgelerinde Müslüman ve H›ristiyan kad›n ve k›zlar› son sal› ve son çarflamba, H›drellez gelene¤i gere¤ince de¤irmene gider ve de¤irmen tafl›n›n üzerinde üç kez dönerler. Üsküp’te son sal› ve çarflamba günlerinden bafllayarak H›drellez’e kadar, çok say›da çocuklu ka- http://www.millifolklor.com d›n, Vardar Irma¤› ve Çay›r Semtindeki Serava Çay› sular›nda ve yeflilliklerinde etkinlikler düzenler. Kad›n ve k›zlar her türlü kötülükten kurtulmak için ve yüzlerinin günefl gibi parlamas› için akan suda el ve yüzlerini y›karlar. Bütün bunlar, H›drellez için bir çeflit haz›rl›k say›lmaktad›r. H›drellez günü sabah›n erken saatlerinden bafllayarak Müslümanlar birçok gelene¤i yerine getirmeye koyulurlar. Her fleyden önce herkesin banyo yapmas› gerekir. Ayr›ca kad›nlar k›na yak›p, süslenirler (Eren 1984: 35). Makedonya’n›n Trebiflçe ve Vidufle köylerinde, H›d›rellezde gökyüzünün aç›l›p kapand›¤›na ve bütün dileklerin kabul olaca¤›na inan›l›r (K.5/ K.6). Sadece H›ristiyanlara ait bir bahar bayram› olan “Sruvitsa”da, sadece erkekler, çeflitli k›yafetler giyerek, kap› kap› dolafl›r, evlerden erzak toplarlar, daha sonra bunlar› aralar›nda paylafl›rlar (K.4). Makedonya’n›n Jirovnitsa köyündeki Türkler aras›nda, bahar›n bitiflinde, sonbahara girerken “Varvara” ad› verilen ve bu günde mutlaka fasulyeli börek yap›lan bir bayram kutlamas› daha vard›r (K.1). Makedonya’da oldu¤u gibi, Bulgaristan’›n K›rcali bölgesinin hemen hemen her yerinde kutlanan H›drellez, 6 May›s’a isabet etmektedir. Bulgaristan’da yaflayan Türklerin inan›fl›na göre, H›drellez günü, Yüce Allah kara k›fl› kovdu¤u için herfley canlanmakta ve yeflermektedir. Mevsim törenleri tabiat törenleri oldu¤u için, bu törenler, Türk’ün yaflama tarz›na göre ayarlanm›fllard›r. Çiftçilikle, hayvanc›l›kla ilgili pek çok âdet, çift sürme, ekme vb. bu takvime göre düzenlenmifltir. Mevsim törenlerine: Arap yar›madas›nda, Anadolu’da, Kafkaslarda, Ortaasya’da, Sibirya’da, Urallarda ve Kuzey Karadeniz Havzas›ndaki Türklerin geleneklerinde rastlanmaktad›r. Mevsim törenleri Türk inanc›na dayanmaktad›r. Mevsim törenleri, Türk saha- 79 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 s›nda tekrarland›klar› için bunlara Türklerin milli törenleri de denilebilir. Ancak mevsim törenlerinden canl› kalanlar çok de¤ildir. Örne¤in, Bulgaristan’da yaflayan Türklerin k›fl törenleri hakk›nda bilgiler çok azd›r. Yaln›zca, k›fl törenleri boyunca, bir hafta bir ifle el sürülmedi¤i; ancak o günlerde yap›lanlardan hat›rda bir uygulaman›n kalmad›¤› görülmektedir. Bu törenlerden birincisine, “‹lkyaz, Gündönümü ve Y›lbafl› Töreni” denmektedir. ‹kincisine, “H›d›rellez”. Üçüncüsüne de, “Sayac›, Say›c› ve Camal›” diye isim verildi¤inden “Güz Töreni” denilmektedir. Bu törenle ilgili, Bulgaristan’›n K›rcali Bölgesindeki Tokatç›k yöresinin birkaç kilometre güneyinde kalan köylerde “Camal›”, kuzeyinde kalanlar›nda ise “Sayac›” ismi verilmektedir. K›fl kutlama töreni ise, de¤iflik yörelerde “Kurt günleri”, “Kurt dü¤ünleri”, “Kurt bayram›” gibi isimlerle kutlanmaktad›r. ‹lkyaz, “Gündönümü” ile bafllar. Bulgaristan’da yaflayan Türklerce ve bütün Türklerce, geçmiflte Y›lbafl› Bayram› olarak kutlan›lan “‹lkyaz” bugün de kutlanmaktad›r. Bayram “Gündönümü” 9 Mart’ta olur. Havalar ne çok s›cak, ne çok so¤uktur. Havalar›n bu durumundan dolay› çoban, hayvanlar› dokuz kere d›flar› ç›kar›r, içeriye sokar. “Mart Dokuzu” ad› bununla ilgili olmal›d›r. “‹lkyaz Gündönümü Y›lbafl›” kutlamalar› birkaç gün sürmektedir. Bu günlerde kad›nlar evde çamafl›r y›kamazlar, bir fley dikmezler. Bayram süresince erkekler de hiç bir ifle el sürmezler. Ölülerin ruhlar›na de¤sin diye ya¤ kokutulur. Ya¤da kurban eti ve çörek k›zart›l›r. Bütün Türk Dünyas›’nda oldu¤u gibi, tah›l lapas› olan “göçe afl›” kaynat›l›r. Y›lbafl› töreni Kuzeydo¤u Bulgaristan’›n›n Dobruca ve Deliorman bölgelerinde: “K›z›l, “K›rm›z›”, “Köfür”, “Köfrü”; Güney bat› Rodoplarda ve Pirin da¤›n›n güneyinde “Nervus”, “Nervus Sultan”; Güney do¤u Rodoplarda ise: “Paskalya”, 80 “Mart Dokuzu”, “Yumurta Günü” ve “Hatefl Gicesi” diye bilinmektedir. Renklerin tabiattan baz› oluflumlar›n› simgeleyen yan anlamlar›, mevsim törenlerinde birçok hareketleri izah edecek niteliktedir. “‹lkyaz Gündönümü Y›lbafl›” kutlamalar›nda; beyaz ve k›rm›z› renkte ipleri birbirine ba¤lay›p, püsküllü veya püskülsüz, çocuklar›n parmaklar›na, bileklerine, hayvanlar›n boynuzlar›na ya da boyunlar›na tak›ld›¤›nda, o yaz bolluk ve bereketin gelece¤ine inan›l›r (Tacemen 1998: 545). K›rcali bölgesinde Güz töreni de hasad›n toplan›p, ifllenmesinden sonra düzenlenir. Tören “Camal›”, “Sayac›”, “fieytan Oyunu” ve “Yedi k›zlarafl›” adlar› ile bilinmektedir. Bu törenler Ekim ay›n›n sonlar›na, Kas›m ay›n›n bafllar›na do¤ru gerçeklefltirilmektedir. Camal› veya Sayac› bafl›, bir gün öncesinden törenin esas hatlar›n› belirler. Törene kat›lacaklar› belirler. Törenin birinci k›sm› Camal› veya Sayac› alaylar›yla sabah oluncaya kadar devam edecektir. ‹kinci k›sm›, ikindi üzeri köy harman›nda bolluk, bereket dilek törenlerinin yap›lmas›yla devam etmektedir. Son k›s›m ise, alaya kat›lanlar›n birbirlerine geceleyin ziyafet vermeleriyle son bulmaktad›r. K›rcali’nin Tokatç›k yöresinde, K›fl Töreni genelde, “Kurt Günleri” olarak bilinmektedir. Kurt Günleri, k›fl›n en so¤uk günlerine (fiubat ay›na) isabet eder. Bu günlerde de di¤er bayramlarda oldu¤u gibi, dikifl dikilmez, hamur aç›lmaz. Erkekler de hiç bir ifl yapmazlar. Bu günlerde kurt an›lmaz. An›l›rsa da iyili¤i anmak içindir. Kurdun her fleyi duydu¤u, bildi¤i düflünülür. Ormanda hayvan kald›¤›nda kurdun onu yememesi için hocaya ip okutulur. Hoca ipi okuyarak yedi tane dü¤üm atar. Böylece kurdun a¤z›n›n yedi kere ba¤lanm›fl olaca¤›na inan›l›r. Hayvan geri döndü¤ünde veya yedi gün geçtikten sonra, ip çözdürülür (Tacemen 1998: 498). Dobruca bölgesinde tarlalar›n ekilmesi ifllemi, Kas›m’›n 110. günü (26 fiu- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bat) yap›lmaktad›r. O gün gruplar halinde bir tarlaya gidilir. Ekim yap›lmadan önce bir tak›m törenler yap›l›r. Arabalar› çeken hayvanlar süslenir. Tarlaya flark› söyleyerek girilir. Önceden kararlaflt›r›lan yere gelinince, köyün ileri gelenlerinden biri sembolik olarak sabanla yere küçük bir çukur açar ve bir kaç avuç bu¤day serperek, mahsulün bereketli olmas›n› diler. Bu millî gelenek Anadolu’da da yaflamaktad›r. Tunceli’de, ilkbaharda çift sürülece¤i gün “niyaz” da¤›t›l›r. Niyaz, Tunceli’de ya¤la yo¤rularak piflirilen ekme¤e denilmektedir. Niyaz›n hamurundan bir parça, koflulan hayvanlar›n al›nlar›na ve boynuzlar›na sürülür. Bu hamurdan “göme” ad› verilen ve iki saç aras›nda veya k›zg›n f›r›n tu¤lalar› üzerinde piflirilen bir çörek yap›lmaktad›r. Bu çörek Anadolu’nun di¤er bölgelerinde “kömeç, gümeç, gömeç, kömpe” adlar› ile bilinmektedir. Genellikle perflembe ve cuma günleri tören günü olarak seçilmektedir (Çay 1997: 19). Gagauzlar da, 13–14 Ocak tarihlerini y›lbafl› kabul ederek, y›l›, yaz ve k›fl olmak üzere ikiye bölmektedirler. K›fl mevsimi, bugünkü takvime göre 26 Ekim, yaz mevsimi ise, 6 May›sta bafllamaktad›r. ‹lkbahar mevsimi Martta bafllad›¤› için, Gagauzlar 1–9 Mart tarihleri aras›nda çal›flmaz, bu tarihlerde çal›fl›ld›¤› takdirde u¤ursuzluk olaca¤›na inan›rlar. Martta, “âdet” ekme¤i ve yeme¤i yap›l›p, “Saban ‹zi Bayram›” ad›n› verdikleri kutlama töreni düzenlenir. 11 Mart “Totur Günü”nde “koflu” yani at yar›fllar› yap›l›r; hatta genç k›zlar saçlar›n›n uzun olmas› için atlar›n nal izlerinde biriken suyla saçlar›n› ›slat›rlar. Gagauzlar’da 1 May›s’ta da genç k›zlar›n: “Ver Allah’›m ya¤mur, Tarlalara çamur, Teknelere hamur F›r›nlara kolaç, Segenlere somun.” tekerlemesini söyleyerek kutlad›klar› “Pipuruda Bayramlar›” da vard›r. http://www.millifolklor.com Halk Takvimi ile ilgili kavramlar›n ve halk›n zaman anlay›fl›n›n önemli bir k›sm›n› y›l, ay ve günler oluflturmaktad›r. Makedonya Türklerinde çeflitli pratiklerin belirli günlere ba¤l› olarak uyguland›¤› görülmektedir. Makedonya’n›n Vrapçiflte köyünde, baflsa¤l›¤›na, sadece Cumartesi, Pazar ve Sal› günleri gidilmektedir. Bir kimsenin k›z çocu¤u olmas› halinde, tekrar k›z çocu¤u olmas›n, o¤lan çocu¤u olsun diye, bebek görmeye Çarflamba günleri gidilmektedir. Ayr›ca Sal› günü çamafl›r y›kaman›n u¤ursuzluk getirece¤ine inan›lmaktad›r (K.3). Makedonya’n›n ‹fltip flehrinde yaflayan Türkler, k›z istemeye veya söz kesmeye Pazar veya Cuma akflamlar› gitmektedirler. Dü¤ünler de, Perflembe veya Cuma günü bafllar. K›z›n çeyizi Pazartesi ya da Perflembe günü götürülür. “Sal› sallan›r” diyerek hiç bir ifle bafllanmaz. Çarflamba gününün u¤ursuz oldu¤u inanc›ndan dolay› da, Çarflamba günleri çamafl›r y›kanmaz (K.4). Makedonya’n›n Trebiflçe ve Vidufle köylerinde Pazartesi, Perflembe ve Cuma günleri o¤lan çocu¤unun ya do¤umuna ya da sünnet tebri¤ine gidilir. Sal›, Çarflamba ve Cumartesi baflsa¤l›¤›na gidilir. Pazartesi ve Çarflamba k›z çocu¤unun do¤umuna gidilmektedir (K.5). Makedonya’n›n Jitinonik-Debre Türklerinde damat t›rafl› Perflembe günü yap›l›r (Kalafat 1995: 38). Bulgaristan’›n, K›rcali Sanca¤› ‹smailler ilçesi Maflk›l› ve Adaköy köylerinde, Anadolu’da da Kayseri’nin Yahyal› ilçesi Ça¤layan köyünde, Cumartesi ve Çarflamba günü saç taranmaz, tarayan›n bafl›n›n a¤r›yaca¤›na inan›l›r. Bulgaristan’›n Varna sanca¤›, Emirköy, Gani mahallesi ve Kufltepe köylerinde, Anadolu’da Kayseri ilinin Yahyal› ilçesi Ça¤layan köyünde, Sal› günü ifl yap›lmaz. Yine Bulgaristan’›n, K›rcali sanca¤› Tokatç›k ilçesi, Tokatç›k köyü ve yöresinde, Anadolu’da da, Kayseri ilinde Çarflamba 81 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 günü çeyiz sand›¤› aç›lmaz, aç›l›rsa bile, üstüne, bereketi gitmesin diye bir anahtar konmaktad›r (Tacemen 1998: 491). Bir milletin teflekkülünde dil, din, tarih kadar, sürdürmekte olduklar› geleneklerin de önemi vard›r. Gelenekler sayesinde milletler ayakta durmay› baflarm›flt›r. ‹nsan; do¤du¤u günü, bahar›n ve yaz›n bafllang›c›n›, ülkesinin kuruluflunu ya da kurtuluflunu, milletçe kazan›lan bir zafer gününü ve daha birçok sebebe dayand›rd›¤› gün ve hatta geceyi sevdikleriyle, di¤er insanlarla birlikte geçirmek ister. Gerek Anadolu’da, gerekse Balkanlarda yaflayan Türkler aras›nda gökyüzü ile ilgili inan›fllar› ve halk takvimi anlay›fl› hakk›ndaki çal›flmam›zda yer alan çeflitli anma ve kutlama günlerindeki uygulamalar günümüz insan›n›n inan›fllar› ve hayat görüflleriyle ters düflmekte ise de, yüzy›llardan beri süre gelen ve milletimizi di¤er milletlerden ay›rt etme özelli¤i tafl›yan gelenek ve göreneklerin güzelli¤i uygulan›fllar›ndaki inançlardan hayat bulmaktad›r. Bunlar›n günün flartlar›na uyarlanmak istenmesi gelenek ve göreneklerin benimsenmemesi sonucunu do¤urur ki, bu milletleri millet yapan özelliklerin kabul edilmemesi anlam›n› tafl›r. KAYNAK K‹fi‹LER Kaynak kifli 1: Ad› ve Soyad›: Hamide KORALP Do¤um yeri: Makedonya’n›n Jirovnitsa köyü Do¤um Y›l›: 1939 Medeni Durumu: Evli ve 4çocuk sahibi. E¤itim Durumu: ‹lkokul mezunu. ‹kamet Adresi: Manisa Göç etti¤i tarih: 1955 Kaynak kifli 2: Ad› ve Soyad›: Hamdiye MUTLU Do¤um yeri: Makedonya’n›n Debre ili Do¤um Y›l›: 1942 Medeni Durumu: Evli ve 6 çocuk sahibi. E¤itim Durumu: ‹lkokul mezunu. ‹kamet Adresi: Manisa Göç etti¤i tarih: 1955 Kaynak kifli 3: Ad› ve Soyad›: Hamdiye REfi‹T‹ Do¤um yeri: Makedonya Gostivar Do¤um y›l›: 1932 Medeni Durumu: Evli ve 6 çocuk sahibi. 82 E¤itim Durumu: ‹lkokul mezunu. ‹kamet Adresi: Gostivar Vrapçiflte köyü Göç etti¤i tarih: 1955 Kaynak kifli 4: Ad› ve Soyad›: Zeynep M‹RAZLI Do¤um yeri: Makedonya ‹fltip Do¤um Y›l›: 1945 Medeni Durumu: Evli ve 2 çocuk sahibi. E¤itim Durumu: ‹lkokul mezunu. ‹kamet Adresi: ‹zmir Göç etti¤i tarih: 1954 Kaynak kifli 5: Ad› ve Soyad›: Münire DEfiAT Do¤um yeri: Makedonya’n›n Trebiflçe köyü Do¤um Y›l›: 1941 Medeni Durumu: Evli ve 4 çocuk sahibi. E¤itim Durumu: ‹lkokul mezunu. ‹kamet Adresi: Manisa Göç etti¤i tarih: 1950 Kaynak kifli 6: Ad› ve Soyad›: Fatma DEfiAT Do¤um yeri: Makedonya’n›n Vidufle köyü Do¤um y›l›: 1927 Medeni Durumu: Evli ve 5 çocuk sahibi. E¤itim Durumu: Okuma-yazma bilmiyor. ‹kamet Adresi: Manisa Göç etti¤i tarih: 1950 Derleme yeri: Manisa KAYNAKÇA ÇAY, M. Abdulhalûk, H›d›rellez: Kültür-Bahar Bayram›. Ankara: Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, 1997. EREN, ‹smail, “Üsküp’te H›drellez Âdetleri ve Kiril Harfleriyle Yay›mlanm›fl Üsküp Manileri”, Halk Kültürü Derleme, Araflt›rma: 1984/ 3, s. 35 GÜNGÖR, Harun, M. ARGUNfiAH, Gagauz Türkleri. Ankara: Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›,, 2002. KALAFAT, Yaflar, Makedonya Türkleri Aras›nda Yaflayan Halk ‹nançlar›. ‹stanbul: Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Vakf›, 1994. KALAFAT, Yaflar, Do¤u Anadolu’da Eski Türk ‹nançlar›n›n ‹zleri. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi yay›n›: 112, 1995. SOYYANMAZ, ‹. Hakk›, “Ay ‹le ‹lgili ‹nan›fllar”, Türk Folklor Araflt›rmalar›, cilt: XIV., say›: 274, May›s 1972, s. 6300. TACEMEN, Ahmet, Halk Bilimi Verileri Zemininde Türk Kimli¤i. Ni¤de: Ni¤de Üniversitesi Yay›nlar›, 1998. TANER, Nuri, “Halk Kültüründe Ay I”, Türk Folkloru, Say›: 30, Ocak, 1982, s. 11–12. TANER, Nuri, “Halk Kültüründe Ay II”, Türk Folkloru, Say›: 31, fiubat, 1982, s. 20. TÜRKMEN, Fikret, Türk Halk Hikâyelerinde Gökyüzü ‹le ‹lgili Alegoriler. Ankara: I. Uluslararas› Türk Folklor Semineri Bildirileri, 1974, s. 159–165. Türkçe Sözlük (1998). TDK yay. http://www.millifolklor.com MURAT ‹LE MARA BAfiLIKLI TAR‹HSEL BULGAR HALK TÜRKÜSÜ A Historical Bulgarian Ballad: Murat and Mara Hüseyin MEVS‹M* ÖZET Tarihsel Bulgar halk türküleri aras›nda, ‹kinci Bulgar Devletinin son çar› ‹van fiiflman’›n k›z kardefli Mara ile Osmanl› sultan› Birinci Murat’›n evlili¤i üzerine yarat›lan ve günümüzde yaklafl›k k›rk varyant› yaz›l› kayda al›nan yap›t önemli bir yer tutmaktad›r. Genel hatlar›yla üç versiyon üzerine kurgulanan türkünün yarat›l›fl› Ortaça¤lara kadar dayand›r›lmas›na ra¤men, özellikle 19. yüzy›lda baz› eklemelerin yap›ld›¤› varsay›lmaktad›r. Birinci versiyondaki türkülerde Osmanl› sultan› Bulgar prensesle evlenmek ister ve koflul olarak Hristiyanl›k dininden vazgeçerek Türklü¤ü kabul etmesini öne sürer. Di¤er versiyondaki yap›tlarda Murat Mara’y› oldu¤u gibi kabul ederken, üçüncüsünde Bulgar prensese pek seçenek b›rakmayan sert ve ac›mas›z bir hükümdar kimli¤iyle karfl›m›za ç›kar. Anahtar Kelimeler Bulgar Halk Türküleri, Birinci Murat, Mara. ABSTRACT The ballad about the marriage of the second Bulgarian State’s last tsar Ivan Sisman’s sister Mara with the Ottoman sultan Murat the First has approximately forty written variants and has a significant place among historical Bulgarian folk songs. Although the song, which is mainly composed of three versions with general features, is thought to be created in the Middle Ages; it is assumed that some additions were done especially in nineteenth century. In the first version of the song, the Ottoman sultan wants to marry Bulgarian princess only if she leaves Christianity and consent to be Turkish. Although Murat accepts Mara as she is in the other versions, in the third one we see him as a rough and merciless sovereign who does not let any choice to Bulgarian princess. Key Words Bulgarian folk songs, Murat the first, Mara. Tarihsel Bulgar halk türküleri aras›nda Bulgar çar› ‹van-Aleksand›r’›n (1331–1371) Yahudi as›ll› ikinci efli Teodora veya Sara’dan do¤an ve ayn› zamanda ‹kinci Bulgar Devletinin (1186–1396) son hükümdar› ‹van fiiflman’›n (1371-1395) k›z kardefli olan prenses Kera-Tamara, Keratamar, Marya Thamara veya k›saca Mara’n›n 1370’li y›llar›n bafl›nda Osmanl› sultan› Birinci Murat Hüdavendigar ile zorunlu evlili¤i üzerine yarat›lan yap›t önemli bir yer tutmaktad›r. Do¤u Bulgaristan kaynakl› oldu¤u konusunda görüfl ayr›l›klar› bulunmayan türkünün çeflitli dönemlerde ülkenin çok farkl› yörelerinden yaz›l› kayda geçirilen yaklafl›k k›rk varyant› bilinmektedir. Genel olarak yarat›l›fl› Ortaça¤lara kadar dayand›r›lan yap›t›n baz› varyantlar›ndaki yo¤un politik ve ideolojik ö¤eler, halk yarat›c›l›¤› araflt›rmac›lar›na daha geç tarihlerde, özellikle Bulgar Yeniden Do¤ufl Ça¤› olarak tan›mlanan ve ulusal bilinç, dil ve kültürün biçimlenmeye bafllad›¤› 18. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan 19. yüzy›l›n *Ankara Ü. DTCF Bulgar Dili ve Edebiyat› Anabilim Dal› Araflt›rma Görevlisi. http://www.millifolklor.com 83 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 80’li y›llar›na kadarki zaman diliminde yap›lan eklemeler içerebilece¤ini varsaymalar›na olanak sa¤lar. (Mollov, 1994:130) Bunun yan› s›ra Birinci Murat ile Mara evlili¤inden Ortaça¤ Bulgar kroniklerinde iki defa söz edildi¤ini görmekteyiz. Örne¤in, Boril Cetveli (Borilov sinodikt) olarak adland›r›lan kroni¤in 14. yüzy›la tarihlendirilen Palauzov Elyazmas›’nda (Palauzov prepis) afla¤›daki sat›rlara rastlanmaktad›r: Ulu çar ‹van-Aleksand›r’›n k›z› ve ulu Emir Murat’›n efli Kera-Tamara’n›n, ki Murat’a Bulgar halk›n›n kurtuluflu için verilmiflti; oraya gidip Ortodoks dinini korumay› baflararak kendi soyunun günahlar›n› üstlenen, dindar ve namusluca yaflad›ktan sonra huzur içinde teslim etti¤i ruhu - ebediyen flad olsun. (‹vanov, 1959:248) 15. yüzy›lda yaz›ld›¤› varsay›lan Anonim Bulgar Kroni¤i’nde (B›lgarska anonimna hronika) ise olay›n farkl› bir ayr›nt›s›na de¤inilmektedir: Ve çarl›¤a Aleksand›r o¤lu çar ‹van fiiflman getirildi. O zaman Murat, k›z kardefli çariçe Kera-Tamara’y› kendisine vermesi için fiiflman’a elçiler gönderdi ve istememesine ra¤men, fiiflman k›z kardeflini verdi. (‹z starata b›lgarska literatura, 1972:204) Prenses Mara’n›n Balkan Yar›madas›nda h›zla yay›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u sultan›yla evlili¤ine 18. ve 19. yüzy›llar Bulgar kronik ve tarih çal›flmalar›nda1 ayr›nt›l› olarak yer verildi¤ine tan›kl›k ederken, baz› günümüz Bulgar tarihçileri bu evlili¤in olas›l›¤›ndan kuflku duymaktad›r. Örne¤in ünlü Osmanl› tarihi uzman› Vera Mutafçieva’ya göre bir Müslüman’›n, üstelik galip gelmifl bir hükümdar›n, ikinci veya üçüncü efl olarak da olsa, yafl› ilerlemifl ve dul bir kad›nla evlenmesi olas› de¤ildir ve 84 dolay›s›yla tarihsel Bulgar halk türkülerinde sözü edilen Mara’n›n baflka bir Güney Slav prensesi oldu¤unu savunur. (Mutafçieva, 1992:42) S›rbistan despotu Georgi Brankoviç’in k›z› 1433’te büyük bir çeyizle ‹kinci Murat’a (1421–1451) verilir (Öztürk 2002:38) ve tarih kaynaklar›n›n da kuflku do¤urmayacak bir biçimde kan›tlad›¤› bu evlilikten sonra S›rp prenses yaflam›n› yitirinceye kadar Ortodoks dinini koruyabilmeyi baflarman›n ötesinde Aynaroz (Hagion Oros, Sveta gora) Yar›madas›ndaki Ortodoks manast›rlar›n›n geliflmesine katk› sa¤lam›flt›r. Mutafçieva’ya göre Bulgar halk yarat›c›s› ad, olay ve tarihi gerçekleri kar›flt›rarak, çarp›tarak veya bilinçli olarak kendi ç›karlar› do¤rultusunda yorumlayarak Balkan Hristiyanl›¤›n›n koruyucusu misyonunu üstlenen Mara Brankoviç’e borçlu oldu¤u sayg› ve yüceltiliflle ‹van fiiflman’›n k›z kardeflini ödüllendirmektedir. Buna benzer sav ve yorumlar›n baflka araflt›rmac›lar taraf›ndan da öne sürüldü¤ünü ve paylafl›ld›¤›n› görürüz. Ancak S›rp ve di¤er Balkan halklar›n›n yarat›c›l›¤›nda Mara olay›n› konu edinen böyle bir türkü örne¤ine rastlanmamas› (Polenakovih, 1961:187) bu yap›tta ad› geçenin Bulgar prensesten baflkas› olmad›¤›n› kabul etmemizi sa¤lamaktad›r. Bu evlilikle Mara bir bak›ma kendini kurban ederek Bulgar topraklar›n›n bütünüyle Osmanl› egemenli¤ine geçmesini çeyrek yüzy›l kadar geciktirmifl olur. Bundan dolay› halk›n gözünde yücelerek adeta azizeli¤e eriflen Mara’n›n baflkent Veliko T›rnovo’dan ayr›l›fl› yürek da¤lay›c› sahnelere neden olur. Ortaça¤ Bulgar tarih bilimcileri aras›nda bu evlili¤in nas›l yorumlanmas› gerekti¤iyle ilgili tart›flmalar devam etmektedir. Sözü edilen evlili¤in bir boyun e¤me ve Osmanl›’ya ba¤›ml›l›¤› koflulsuz kabul etme anlam›nda alg›- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 lanmas› gerekti¤ini savunanlar (Nikov 1928:64, Bojilov 1985:82) oldu¤u gibi, bunun Bulgar çar› ‹van fiiflman ile Birinci Murat aras›nda var›lan politik birli¤in diplomatik bir ifadesi biçiminde yorumlanmas›n›n daha do¤ru olaca¤›n› öne sürenler de vard›r. (Balasçev 1901:73) Prenses Mara’n›n Birinci Murat Hüdavendigar ile evlili¤ine çeflitli dönemlerde baz› Bulgar yazar ve flairlerin de e¤ildi¤ine tan›k oluruz. Özellikle ulusal flair ‹van Vazov (1850–1921) Ortaça¤ Bulgar tarihi üzerine yo¤unlaflt›¤› 20. yüzy›l bafllar›nda, ‹kinci Bulgar Devleti’nin ba¤›ms›zl›¤›n› yitirerek Osmanl› egemenli¤i alt›na girmesinin ana nedenleri aras›nda yazg›sal unsurlar bulma ve ortaya ç›karma kayg›s› ve arzusu içinde Yahudi as›ll› Sara ve k›z› Mara’ya tarihsel sorumluluklar yükler. Örne¤in, ‹vanAleksand›r bafll›kl› uzun öyküsünde ‘’Kim bilir Beyaz›d’› do¤uran Mara olmasayd›, çarl›¤›n ve baflkent T›rnova’n›n yazg›s› baflka olmaz m›yd›?’’ sorusunu yöneltirken, Tsarevets Söylenceleri (Legendi kray Tsarevets) bafll›¤› alt›nda derledi¤i fliirlerinde kötü yazg›l› Mara’y›, daha sonra bütün Bulgaristan’› egemenli¤i alt›na alacak olan ‘’ac›mas›z Y›ld›r›m Beyaz›d’› do¤uran nazik anne’’ olarak yorumlayacakt›r. (Vazov, 1976:354) Mara’y› Y›ld›r›m Beyaz›d’›n (1389–1402) annesi olarak alg›layan yarat›c›, ‹kinci Bulgar Devleti’nin y›k›l›fl›na antik Troia örne¤inde oldu¤u gibi bir u¤ursuz kad›n›n neden oldu¤unu savunarak ulusal tarihine romantik gizemlilik ve fatalite yüklemek istedi¤i aç›kça sezilmektedir. Tarihsel içerikli olanlar›n d›fl›nda, Birinci Murat’›n Bulgar ayinsel ve yi¤itlik halk türkülerinde de konu edildi¤ini görürüz. Örne¤in, bir ayinsel türküde Murat’›n ‘dümdüz avlusunda’ ucu gök- http://www.millifolklor.com yüzüne de¤en, dallar› yerde sürünen, alt›n yaprakl›, inci çiçekli mucizevî bir a¤aç yetiflmektedir. Meryemana’n›n gönderdi¤i güvercin k›l›¤›ndaki meleklere Murat bir dal vermeyi reddedince bunlar bütün a¤ac› kökleyerek Osmanl› sultan›n› cezaland›r›rlar. Bir yi¤itlik türküsü örne¤inde ise, Murat Hristiyanl›¤›n yay›lmas›ndan kayg› duymaktad›r ve bu süreci önüne geçmek için Aynaroz papazlar›na ‹ncil, haç gibi kilise ayinlerinin kutsal simgelerini kendisine göndermeleri için mektup yazar. Papazlar›n yakar›fllar› karfl›s›nda Tanr› Aziz Nikolay arac›l›¤›yla Murat’›n ordusunu denizin ortas›nda dondurur. Bunun karfl›s›nda Murat Hristiyanl›¤a zarar getirecek giriflimlerde bulunmayaca¤› sözünü verir ve Aynaroz manast›rlar› ile Aziz Nikolay’a hazineler ba¤›fllayarak buzlar›n kuca¤›ndan kurtulur. Sözü edilen yap›tlarda Osmanl› sultan› kurnazl›¤› ve sivri ak›ll›l›¤›, bazen de giriflkenli¤i ve kahramanl›¤›yla kendi topraklar›n›, s›n›rlar›n› ve dinini koruma kayg›s›yla hareket eden bir ‘öteki’, ‘öbürü’ olarak gösterilir. (Mollov, 1994:130) Konumuzla ilgili türkünün Bulgaristan’›n farkl› co¤rafi bölgelerinden – Sofya’dan Stara Zagora’ya (Eski Za¤ara), Zlatograd’dan (Dar›dere) Veliko T›rnovo’ya (T›rnova), Gabrovo’dan (Gabrova) Razgrad’a (Hezargrad) kadar - kayda al›nm›fl olmas› onun yayg›nl›¤›n› kan›tlamaktad›r. Murat ile Mara tarihsel halk türküsünün yaz›l› ilk kayd›na 1846 y›l›nda ‹van Bogorov’un (1820–1892) redaktörlü¤ünde Leipzig’de yay›nlanmaya bafllanan ilk Bulgar gazetesi niteli¤indeki Bulgar Kartal›’n›n (B›lgarski orel) birinci say›s›nda rastlamaktay›z. Daha sonraki y›llarda farkl› halk yarat›c›l›¤› derlemelerinde yay›mlanan onlarca varyant› Bulgar Yeniden Do¤ufl Ça¤› araflt›rmac›s› ve yazar Nikola Naçov 85 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 (1859–1940) bir araya toplayarak yorumlamaya çal›fl›r. (Naçov 1925:1) Halk yarat›c›s› aç›s›ndan, sözü edilen evlili¤in gerçekleflip gerçekleflmemesi de¤il, Mara’n›n tüm dayatma ve olumsuz koflullara ra¤men dinini koruyabilmifl olmas› önem ve de¤er tafl›maktad›r. Bundan dolay› Mara ‘’soy ve vatana ba¤l›l›¤›n’’ (Dinekov, 1980:554) simgesi haline dönüflür. Murat ile Mara türküsünün genel hatlar›yla üç versiyon üzerine kurguland›¤›n› görürüz. En çok varyant› içeren birinci versiyonda Osmanl› sultan› prenses olarak de¤il, güzel bir Bulgar k›z› kimli¤iyle karfl›m›za ç›kan Mara ile evlenmek ister, ancak koflul olarak Hristiyanl›k dininden vazgeçmesini ve Türklü¤ü kabul etmesini öne sürer. Bu evlilik sonucunda Mara ‘’beyaz Türk kad›n›, nazl›m han›m’’ olacakt›r. Ayr›ca bu birlikteli¤in k›z›n henüz ‘’genç yafl›ndayken, güzelli¤ini kaybetmemiflken, acemi ve akl› bafl›nda de¤ilken’’ gerçekleflmesini isteyen Murat’›n söylem ve eylemlerinde bir acelecilik, zaman kaybetmeme arzusu sezilir. Dininden vazgeçmesi ve evlenmeleri karfl›l›¤›nda Murat Mara’ya çok rahat ve flaflaal› bir yaflam vaadinde bulunur – bir sultan efli olarak ‘’yüksek çardaklarda kal›n döflek üzerine oturacak, erkek o¤ullar›n› büyütecek, beyaz ipek e¤irecek, sar› alt›nlar, tane tane inciler dizecek’’ ve di¤er Bulgar k›z ve kad›nlar›n gün boyu k›zg›n s›ca¤›n alt›nda toprak kar›flt›rmalar›n›, omuzlar›nda oraklar, kucaklar›nda çocuklarla tarlalara gidip gelmelerini izleyecektir. Burada çal›flkan, do¤urgan, devingen Bulgar (Hristiyan, Bat›l›) kad›n ve Do¤uya özgü dura¤anl›k içinde, gölgeli ve kapal› uzamda betimlenen Türk han›m›n›n bir karfl›tl›k oluflturdu¤u dikkatimizi çekmektedir. Kendisine yap›lan bu bafl döndürü- 86 cü öneriler karfl›s›nda Mara, genellikle zaman kazanmak kayg›s›yla karar›n› birilerine dan›flt›ktan sonra verebilece¤ini söyler. Bazen baflvurdu¤u kifli yafll› annesi veya üvey annesi, day›s› olarak gösterilen Krali Marko2 veya Selanik piskoposu kimli¤indeki a¤abeyidir. Dan›fl›lan kifliler Mara’ya sultandan asla kabul edemeyece¤i fleyler istemesini ö¤ütlerler. Örne¤in, baz› varyantlarda Bulgar k›z› Ayasofya’n›n da bulundu¤u ‹stanbul’un yar›s›n›, kiliseye çevirmesi için Edirne Selimiye Camisini3 sürüleriyle ve genç çobanlar›yla beraber büyük bir da¤›, Edirne Uzun Çarfl›y›, anahtarlar›yla Galata mahallesini, deniz kenar› ve Tuna boyundaki flehirleri, Ortaça¤da yer alt› zenginlikleriyle ünlenen Novo b›rdo ve Kratovo4 kasabalar›n›, ‹stanbul Kapal› Çarfl›y›... kendisine verilmesi koflulunu öne sürer. Bunun yan› s›ra tafl›nmazlar›n d›fl›na ç›k›larak Murat’tan geleneksel yaflam›ndan tavizler vermesi – örne¤in, k›rm›z› flarap içmesi, her türlü yemek yemesi (domuz etine göndermede bulunuldu¤u anlafl›l›r), hatta daha ileri gidilerek reayay› serbest b›rakmas› istenir. Bu noktada dini inançlar›n yeme ve içme geleneklerine getirdi¤i baz› k›s›tlamalardan kaynaklanan bir baflka Bat›Do¤u karfl›tl›¤›n›n vurguland›¤›na tan›kl›k ederiz. Murat’›n tutumuna gelince, dinini de¤ifltirerek Türklü¤ü kabul ettikten sonra evlenmeyi düflündü¤ü kad›n u¤runa ‹stanbul’un sadece yar›s›n› de¤il, gümüfl kandillikleriyle beraber di¤er camilerin tamam›n› vermeye haz›rd›r, ancak Mara yeniden kiliseye dönüfltürmeyi tasarlad›¤› Ayasofya’da diretir. Osmanl› sultan› aç›s›ndan sözü edilen tap›na¤›n verilmesi söz konusu dahi olamaz - ‘’bafl›m› veririm, ama Ayasofya’y› asla.’’ Baz› varyantlarda ise kendine kalsa bütün bunlar› verebilece¤ini, ama üzerine gele- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 cek dervifl ve mollalara karfl› koymakta zorlanaca¤› kayg›s›ndan dolay› çekindi¤ini itiraf eder. ‹nceledi¤imiz birinci versiyonun baz› örneklerinde Murat bütün bu ayr›cal›klar› Mara’ya do¤rudan kendisi önerir, hatta haraç toplamas› için Ulah ve Bo¤dan’› da vermeye haz›r oldu¤unu belirtir. Ancak o zaman Mara daha ileri giderek ‘’mühürlü yüzük’’, ‘’vezirlik’’, ‘’sultanl›k’’ makamlar›n›n da kendisine ba¤lanmas›n› ister. Geleneklerine ba¤l›, tarih önünde sorumluluk tafl›yan bir hükümdar olarak gösterilen Murat’›n bunlar› vermesi olas› de¤ildir: Devletim baba yadigâr›, vezirli¤im dede miras›d›r. Bazen Mara sonsuz isteklerinin gerçek nedenlerini aç›klamaktan çekinmez – ‘’annem, camileri y›k›p kilise yapt›rman› istiyor, çünkü bizim yasalar›m›z Bulgar kad›n›n›n camiye girmesine izin vermiyor.’’ Buna karfl›l›k olarak Murat, bizim dinimiz de cami y›k›larak kilise yap›lmas›n› hofl görmüyor yan›t›n› verir. Bazen de Mara öne sürdü¤ü tüm bu koflullar›n birer bahane oldu¤unu itiraf eder – o hiçbir zaman, ne pahas›na olursa olsun dinini de¤ifltirmeyecek, ondan vazgeçmeyecektir: Bre enayi Türkler, hiç ben dinimden vazgeçer miyim, hiç ben Türk han›m› olur muyum? Burada Do¤u-Bat› karfl›tl›¤›n›n cami ve kilise ekseninde oldu¤u görülür, her iki taraf dinlerinin üstünlü¤ünü kan›tlama kayg›s›yla karfl›s›ndakini kendine çekmek ister. Sözü edilen versiyon üzerine kurulu varyantlarda bu istekler karfl›s›nda kalan Murat çaresizlik içinde betimlenir ve Mara’ya ak›l verenlere lanet okumaktan – ‘’dili kurusun’’, ‘’mezar› çöksün’’ – baflka bir fley yapamaz. Konumuzla ilgili halk türküsünde Do¤u-Bat› karfl›tl›¤›n›n bir baflka boyutu http://www.millifolklor.com gündelik ve geleneksel yaflam biçimlerinde gözlemlenmektedir. Mara, Do¤ulu yaflam tarz›na uyum sa¤layamayaca¤›n› aç›kça belirtir. Bundan dolay› Murat’la evlenmeyi kabul etmemesinin ana nedeni olarak kültürel ve sosyal yaflam anlay›fl›ndan kaynaklanan farkl›l›klar› öne sürdü¤ü görülür: Ben çardakta oturamam, alt›n gerdanl›k dizemem, ben sabah erken kalkamam sana kahve yapmaya, ben hür yaflamay› severim. Sadece üç varyantla örneklenen ikinci versiyonda Murat din de¤ifltirmeyi bir koflul olarak öne sürmeyerek Bulgar prensesi oldu¤u gibi kabul etme durumuna gelmifltir. Al beni, güzel Mara iki dine inanaca¤›z, iki çeflit yemek piflirece¤iz – bana Türk, sana gavur yeme¤i. ‹ki ayr› yerde tap›naca¤›z sen kilise, ben camide. Bu koflullar› kabul eden Mara Murat ile evlenir. Birbirlerinin yaflamlar›na kar›flmayarak ve etkilemeyerek dokuz y›l beraber yaflarlar ve bu birliktelik sonucunda erkek çocuklar› do¤ar. Ancak Bulgar halk yarat›c›s›n›n gözünde ve anlay›fl›nda böyle bir evlili¤e kesinlikle yer olamayaca¤›ndan dolay›, bu hofl görülemez beraberlik cezaland›r›lmal›d›r. Bundan dolay› o¤ullar› normal de¤il, bedensel özürlü olarak dünyaya gelir, kemiksiz oldu¤undan yürüyemez ve konuflamaz. Bu anormalli¤in düzelmesi için Murat ortak bir dine geçmelerini önerir. Annesine dan›flan Mara, gençlerin nikah k›ymalar›, yeni do¤anlar›n vaftiz edilmeleri, ölenlerin cenaze törenleri için Murat’›n kilise ve manast›rlar yapt›rtmas› gerekti¤ini, ancak o zaman çocuklar›n›n iyileflece¤ini söyler. Murat, Türklü¤ü kabul etmeden ev- 87 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 lendi¤i Mara’dan bir süre sonra niçin dinini de¤ifltirmesi istedi¤inin gerekçelerini, ‘’iki ayr› dine inanamay›z, sen kiliseye, ben camiye gidemeyiz’’, ‘’reayadan utan›yorum’’ biçiminde aç›klar. Ayr›ca türkünün baflka bir varyant›nda okula giden o¤ullar›yla di¤er ö¤renciler alay ederler: Niçin böbürlenirsin, küçük sultan, annen soylu olsa her neyse, ama sen bir gavur kad›n› o¤lusun. Yine bu ikinci versiyonun baz› varyantlar›nda Mara’n›n daha ileri giderek bütün camilerin kiliseye dönüfltürülmesini istedi¤ini, hatta Murat’a bir an önce Hristiyanl›k dinine geçmesini ö¤ütledi¤ini görürüz. Burada kilise–cami, Hristiyanl›k–‹slam karfl›tl›¤› öne ç›kar. Her iki taraf kendi dinini yücelterek üstünlü¤ünü göstermeye ve kan›tlamaya çal›fl›r. Halk›n anlay›fl›nda bu iki dinin bir arada, özellikle evlilik gibi kutsal bir kurum içinde yaflamas› söz konusu olamaz. Taraflar karfl›l›kl› tavizler vererek bu durumu kabullendikleri ve içsellefltirdikleri zaman dahi, halk yarat›c›s› kendi anlay›fl› ve ç›karlar› do¤rultusunda cezaland›r›c› rolünü üstlenir. Tarihsel türkünün üçüncü versiyonu 20.yüzy›l›n 60’l› y›llar›nda Sofya yak›nlar›nda bulunan köylerde kayda al›nan yeni örneklerde ortaya ç›kt›. (Stoykova, 1963:377) Bunlarda da Mara Hristiyanl›k dinini de¤ifltirmeyerek Murat ile evlenir, ancak ikisi erkek, ikisi k›z olmak üzere dört çocuklar› do¤duktan sonra reayaya kötü örnek olduklar› gerekçesiyle Murat Bulgar kad›n›ndan Müslümanl›¤a geçmesini ister. Osmanl› hükümdar›n›n art›k yalvaran, yakaran, olaylara hoflgörüyle yaklaflan biri olarak de¤il, kat› ve sert karakterli, ac›mas›z bir tutum içinde oldu¤una tan›kl›k ederiz. Kesinlikle diyaloga yanaflmaz ve 88 Mara’ya pek seçenek b›rakmaz – ya Türklü¤ü kabul edecektir, ya da boynu vurulacakt›r. Ancak kendi soyunda ve dininde kalabilme u¤runa Mara yaflam›n› feda etmeye çoktan haz›rd›r. Bu versiyonda, korkusuz, gerekti¤inde çekinmeden eline bayra¤› alarak Osmanl›’ya baflkald›ran, her türlü zorlu¤a katlanmaya haz›r Mara daha çok savaflç› ve kahraman kimli¤iyle ön plana ç›kar: Yeflil ormana götür beni ve orada bafl›m› kes. Bafl›m›n düfltü¤ü yerde s›k bir koru bitsin. Gözlerimin düfltü¤ü yerden duru kuyular f›flk›rs›n. Bedenimin düfltü¤ü yerde büyük bir manast›r kurulsun. Yeflil ormana götürülen Mara’n›n kesilen bafl› mucizevi bir biçimde konuflmaya devam eder ve rahibe olabilmeleri için k›zlar›n›n manast›ra gönderilmeleriyle ilgili son arzusunu dile getirir. Mara, dinini koruyabilme ve onda kalabilme ad›na yapt›¤› fedakarl›klar›n gelecek kuflaklar taraf›ndan örnek al›narak devam ettirilmesini ister. Yeni yorum ve de¤erlendirilmelere aç›k olan Murat ile Mara tarihsel Bulgar halk türküsünde genelde din eksenli olmak üzere farkl› toplumsal yaflam biçimlerinden kaynaklanan Do¤u-Bat› karfl›tl›¤›n›n baz› belirtilerini görmekteyiz. Mara’n›n, ülkesinin büyük bir bölümünü egemenli¤i alt›na alan, üstelik karfl›t dinden bir sultanla evlenmek zorunda kalmas› ve her fleye ra¤men Hristiyanl›¤›n› koruyabilerek huzur içinde ruhunu teslim etmesi, halk yarat›c›s›n›n gözünde onu ‘’tarihsel bir kiflilikten etnik ve dini öz benli¤in odakland›¤› simgesel bir ülkü’’ (Mollov, 1996:134) haline sokarak yüceltir, gelecek kuflaklar taraf›ndan izlenilmesi gereken bir örnek konumuna getirir. Her iki taraf, özelikle Ma- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ra, dinlerinin üstünlü¤ünü kan›tlamak kayg›s› içinde hareket edip karfl›s›ndakini etkileyerek kendisine çekmek ister. Bulgar prenses dinini koruyabilme ad›na yaflam›n› her an feda edebilecek bir haz›rl›l›k sergilerken, Osmanl› sultan› Birinci Murat bazen geleneklerine ba¤l› ve tarihsel sorumlulu¤unun bilincinde olan so¤ukkanl› ve hoflgörülü bir devlet yöneticisi, bazen sevdi¤i kad›n u¤runa bedeli a¤›r olabilecek tavizler vermekten çekinmeyen veya çaresizlik içinde k›vranan bir erkek, bazen de sert, kuralc›, ac›mas›z bir hükümdar olarak gösterilir. NOTLAR 1 Bkz. ‹reçek, Konstantin – «‹storiya na b›lgarite», 1929, Sofya. 2 Güney Slavlar›n epik halk türkülerinde s›kça ad› geçen ve abart›l› özelliklerle bezenen bir kahraman. 3 Tarihsel halk türkülerine özgü bir anakronizm örne¤i. 4 Günümüzde Makedonya Cumhuriyeti s›n›rlar› içinde bulunurlar. KAYNAKÇA ‹vanov, Yordan; 1959, «B›lgarskite narodni pesni», Sofya. «Hristomatiya po b›lgarska folkloristika»; 1977, Sofya. ‹reçek, Konstantin; 1929, «‹storiya na b›lgarite», Sofya. Mutafçieva, Vera; 1992, «V syankata na Aziya», Sofya. Vazov, ‹van; 1976, ‹zbrani s›çineniya, tom 4, Sofya. Naçov, Nikola; 1920, «Mara, byala b›lgarka, v nafliya naroden epos», Sbornik na BAN, kn. 11, sayfa 1–36, Sofya. Dinekov, Pet›r; 1980, «B›lgarski folklor», Sofya. Mollov, Todor; «Nyakolko belejki za pesenta ‘Murad i Mara – byala b›lgarka», Sbornik «Almanah VI klas», sayfa 130–135, 1994, Veliko T›rnovo, izdatelstvo «Slovo». http://www.millifolklor.com «‹z starata b›lgarska literatura»; 1972, Sofya. Pavlov, Plamen; Tyutyundjiev, ‹van; 1995, «B›lgarite i osmanskoto zavoevanie (krayat na XIII – sredata na XV v.)», Veliko T›rnovo, izdatelstvo «Slovo». Bojilov, ‹van; 1985, «Familiyata na Asenevtsi (1186–1460). Genealogiya i prosopografiya», Sofya. Nikov, Pet›r; 1928, «Turskoto zavladyavane na B›lgariya i s›dbata na poslednite fiiflmanovtsi», ‹zvestiya na istoriçeskoto drujestvo, kn. 17–18, Sofya. Balasçev, Georgi; 1901, «Novi izvestiya za çerkovnoto vedomstvo na Vidinskata i Sofiyskata eparhii prez p›rvite godini na tyahnoto zavladyavane ot turtsite», Sbornik za narodni umotvoreniya i knijnina, kn. 8, Sofya. Stoykova, Stefana; 1963, «Edna neizvestna versiya na narodnata pesen za Murad i Mara», ‹zvestiya na Etnografskiya institut i muzey, kn. 6, sayfa 377–382, Sofya. «B›lgarska narodna poeziya i proza»; 1981, t. 3, Sofya. «B›lgarsko narodno tvorçestvo»; 1961, t. 3, Sofya. Putilov, Boris; 1962, «Slavyanskaya istoriçeskaya ballada», Moskva-Leningrad. Romanska, Tsvetana; 1965, «B›lgarskata narodna pesen», Sofya. Mevsim, Hüseyin; 2003, «Osmanskiyat sultan Murad I v pesenta za Murad i Mara v b›lgarskiya folklor», «V poiskah ‘orientalnogo’ na Balkanah», sayfa 114–115, Moskva. Akgündüz, Ahmet; 2002, «Bir Aile ve Hizmet Müessesesi Olarak Osmanl›’da Harem», «Türkler», 10. cilt, sayfa 315 – 340, Ankara. Öztürk, Necdet; 2002, «Fetret Devri ve Osmanl› Hakimiyetinin Yeniden Tesisi», «Türkler», 9. cilt, sayfa 238, Ankara. Uzunçarfl›l›, ‹smail Hakk›; 1982, «Osmanl› Tarihi», 1. cilt, sayfa 192, Ankara. Uluçay, Ça¤tay; 1992, «Harem II», sayfa 39, Ankara. Mutafçiev, Pet›r; Mutafçieva, Vera; 1995, «‹storiya na b›lgarskiya narod», sayfa 325, Sofya. Kurat, Akdes Nimet; 1965, «Osmanl› Tarihinin ‹lk Devrine Ait Bulgar ve S›rp Kronikleri», Tarih Araflt›rmalar› Dergisi, say› 4–5, sayfa 183–190, Ankara. 89 ÇEV‹R‹LER.../TRANSLATIONS.../TRADUCTIONS... M‹T ve H‹KÂYE* Yazan: Theodor H. GASTER Çeviren: Aysun ‹M‹RG‹** Kutsal mitin zaman içinde dünyevîleflebilece¤i düflüncesi yeni de¤ildir. Örne¤in Grimmler, dünyevî halk masallar›n›n çok eski mitlerin “kal›nt›s›” oldu¤una inanm›fllard›r. Fakat miti yorumlayan okullardan biri, mitin daha erken ritüellerden kaynakland›¤›n› iddia etmifltir. Bu sözde mit-ritüel yaklafl›m›, yirminci yüzy›la girerken büyük ra¤bet görmüfltür. Bu yaklafl›m özellikle Yak›n Do¤u mitolojisi ö¤rencileri aras›nda popülerdi. On dokuzuncu yüzy›l orijin aray›fllar›, mit metinlerinin ritüelden yans›malar temsil etti¤ini varsayarak, mitlere kaynakl›k etti¤i san›lan ritüellerin yeniden inflas›na odaklanm›flt›r. En yayg›n olarak bafllang›ç ritüelinin takvimsel veya mevsimsel bir ritüel oldu¤u söylenmifltir. K›fl›n ölümünün öngörülebilen döngüsel bir biçimde bahar›n do¤umu veya yeniden do¤umuyla sonuçlanmas› gibi, eski dünyan›n yok edildi¤i ve yenisinin yarat›ld›¤› tarih öncesi ça¤lara ait tufan›n temizleme etkisine benzer yenilenme mitleri de vard›. Mit-ritüel yaklafl›m›, danslar, dramalar, oyunlar ve çocuk flark›lar›na varan çeflitli kültürel malzemelere uyguland›. (Bkz.,örne¤in, Lewis Spence, Myth and Ritüel in Dance, Game and Rhyme [London,1947] ) Bu mit-ritüel yeniden yap›land›rmalar›n›n pek ço¤u inand›r›c›l›ktan yoksundu, ve hatta bir mitin ritüel bir orijini varsa, ritüelin orijinine iliflkin olarak bir aç›klama hiç önerilmi- yordu. Mitin esas orijini ile ilgili soru, cevaps›z b›rak›lm›fl oluyordu. E¤er mit ritüelden geldiyse, ritüel nereden geldi? Mit ve ritüelin karfl›l›kl› iliflkisi önemsiz bir konu de¤ilse de, mit ve ritüelin birlikte ortaya ç›kt›klar›n› belgeleyen kesin örnekler vard›r. Belki de konuyla ilgili en akla yak›n aç›klama Antropolog Clyde Kluckhohn taraf›ndan “Sonuçta, gerçekler, ritüelin mitin ‘nedeni’ oldu¤u veya tam tersine iliflkin evrensel genellemelere izin vermemektedir. Aralar›ndaki, daha çok farkl› kültürlerde ve muhtemelen ayn› kültür içinde farkl› zamanlarda farkl› flekilde yap›lanan çaprafl›k karfl›l›kl› ba¤›ml›l›k türünden bir iliflkidir” yarg›s› ileri sürülerek yap›lm›flt›r. Mit-ritüel yorumlar›, edebiyatç›lar› mitlerin sözlü metinlerinin ötesine bakmalar› konusunda cesaretlendirerek mit çal›flmalar› üzerinde yararl› bir etki sa¤lam›flt›r. Mitler, sadece kendi içlerinde sonlanan olarak de¤il, içinde bulunduklar› kültürün di¤er aç›lardan yans›malar› göz önünde bulundurularak çal›fl›lmal›d›r. Tam da mit ve ritüel gibi paralel fenomenler olarak yorumlanabilecek düflüncelerin en ilginçlerinden biri, tap›naklar gibi dünyaya ait flekillerin dünyevî say›lan di¤er flekillerle izomorfik olabilecekleridir. ‹nsano¤lunun mit içinde resimlenen gerçek olarak elinde tuttu¤u ritüelde tekrarlad›¤› giriflimler, makrokozmos olarak alg›land›ktan sonra flekillenen insan yap›m› bir mikrokosmosa * Bu çeviri; Theodor H. Gaster’›n “Myth and Story” bafll›kl›, Sacred Narrative-Readings in the Theory of Myth- (Ed. Alan Dundes), University of California Press, Berkley-Los Angeles-London, 1984, s.110-136, makalesinden yap›lm›flt›r. ** KTB Araflt›rma ve E¤itim Genel Müdürlü¤ü Folklor Araflt›rmac›s› 90 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 sahip olmak için bilinçli bir teflebbüsün olabilece¤i anlam›na gelir. Özellikle Yak›n Do¤u’nun modern bir mit-ritüalisti ve karfl›laflt›rmal› din ve folklor uzman› olan Theoder H. Gaster, mitle ilgili görüfllerini aç›k bir flekilde ifade eder. Gaster, mit ve ritüeli birbirinin türevi olarak de¤il, paralel d›flavurumlar olarak görme e¤ilimindedir. Gaster’in mit yaklafl›m› ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Thespis: Ritual, Myth and Drama in the Ancient Near East (Garden City, N. Y.,1961). Daha çok Mit-ritüel bilimi hakk›nda bir örnek için, bkz. S.H. Hook, “The Myth and Ritual Pattern of the Ancient East, S.H.Hook’un ed., Myth and Ritual (London, 1933), s.1-14; E.O. James, “Myth and Ritual,” Eranos Jahrburch 17 (1949), 79-120; Stanley Edgar Hyman, “The Ritual View of Myth and The Mythic,” Journal of American Folklore 68 (1955), 462-72; Claude Lévi-Strauss, “Sur les rapports entre la mythologie et le rituel,” Bulletin de la Societe Française de Philosophie 50 (1956), 99-125; William Bascom, “The Myth-Ritual Theory,” Journal of American Folklore 70 (1957), 103-14; Phyllis M. Kaberry, “Myth and Ritual: Some Recent Theories,” Bulletin of the Institute of Classical Studies 5 (1957), 42-54; S.G.F. Brandon, “ The Myth and Ritual Position Critically Considered,” S.H.Hook’un ed., Myth, Ritual and Kingship (Oxford,1958), s.261-91; Francis Lee Utley, “Folklore, Myth and Ritual,” Dorothy Beth›urum, ed., “Critical Approaches to Medieval Literature (New York,1960), s.83-109; ve Robert Ackerman, “Frazer on Myth and Ritual,” Journal Of The History of Ideas 36(1975),115-34. Kluckhohn’nun önemli makalesi için, bkz., “Myths and Rituals: A General Theory,” Harvard Theological Review 35 (1942), 45-79. Yaklafl›m›n bir klasist taraf›ndan elefltirisi için, bkz., Joseph Fontenrose, http://www.millifolklor.com The Ritual Theory of Myth (Berkley and Los Angeles,1966). Ayr›ca bkz., Robert A. Segal, “The Myth-Ritualist Theory of Religion,” Journal for the Scientific Study of Religion 19 (1980)173-85. Yazar›n ve E.J.Brill Leiden’nin izniyle Numen 1 (1954), 184- 212’ den tekrar yay›nlanm›flt›r. (A. Dundes) I. Mite Yeni Bir Yaklafl›m 1. Bilimler, giysileri sürekli küçük gelen, ama vasilerinin ihmalkârl›¤› veya afl›r› yoksullu¤undan oldukça s›k, geçen y›l›n k›yafetini uydurmaya zorlanan küçük çocuklar gibidir. Belki de bu, hiçbir bilimde mitoloji için oldu¤undan daha do¤ru de¤ildir. Son elli y›ld›r, mitoloji bilimi olgunluk olmasa da en az›ndan ergenli¤e ulaflm›flt›r. Birinci olarak, Yak›n Do¤u’daki arkeolojik kaz›lar sayesinde flimdiye dek olmad›¤› kadar zengin bir eski mitoloji yaz›n›na ve dinî inan›fllar ve uygulamalarla ilgili daha genifl bir tan›fl›kl›¤a sahibiz1 Sonuç olarak; biz flu an flimdiye dek var oldu¤u bilinmeyen bir dizi kontrollü süreç ve modeli anlama durumunday›z. ‹kinci olarak, antropologlar›n yo¤un alan çal›flmalar›, flimdilerde mitin yaln›zca edebiyat veya sanat›n bir dal› olarak çal›fl›lamayaca¤›n›, fakat ayn› zamanda – ve daha temel olarak- din ve kültür alan›na da ait oldu¤unu, pek çok toplumda mitolojik hikâyelerin e¤lence veya oyalay›c› fley olarak ezberden anlat›lmad›¤› fakat ritüel prosedürlerin bir parças› oldu¤unu aç›kça ortaya koymufltur2. Yine de, bu geliflmelerin bütün etkileri flimdi bile yeterince anlafl›lm›fl görünmemektedir. Araflt›rma alan› kesinlikle geniflletilmifl olsa da, mitoloji bilimi büyük ölçüde temel olarak mitin sözel bir fenomen -bir tür hikâye biçimi- olarak de¤erlendirildi¤i ve kendisini edebî bir çal›flma olarak gören bir ça¤›n bak›fl 91 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 aç›s›n›n hakimiyetinde olmaya devam etmektedir. Örne¤in mitin “gerçekli¤i” hâlâ ço¤unlukla özel anlat›lar›n do¤rulu¤u veya tarihselli¤i ile özdefllefltirilir; mitin ritüel ile iliflkisi, mit yaratma sürecinin do¤as›na yönelik araflt›rmalar masallardaki fantezi bileflenini aç›klamaya yo¤unlafl›rken, ve genellikle kendilerini fliirin psikolojisi veya fliirsel hayal gücünün gerçekten çal›flmalar› nedir üzerine karar verirken, ço¤u durumda, bir fleyin bir fleyi yapmas›n› söylemek olarak hâlâ anlafl›lmamaktad›r. 3 Mitin Yeniden Tan›mlanmas› 2. Fark›na var›lmas› gereken nokta, flu anda mitin daha önce düflünüldü¤ünden çok daha kapsaml› bir fley oldu¤udur. Mit, sadece yeni bir içerik de¤il, ayn› zamanda yeni bir boyut da kazanm›flt›r. Bu nedenle art›k eski kategorilerin içinde s›n›rlanamaz; hem yeniden tan›mlanmay› hem de yeni bir yaklafl›m› gerektirir. Asl›nda, geleneksel “edebî” mitolojinin bir parças›n› oluflturdu¤u yeni ve daha genifl bir bilimin do¤ufluyla karfl› karfl›yay›z. Bu yeni bilime en iyi hangi isim uyabilir veya daha ziyade onun temel konusu nedir sorular›, rahatl›kla zamana b›rak›labilecek bir terminoloji meselesidir; flu an önemli olan fley onu tan›mlamak ve betimlemektir. Bu yüzden, bu tart›flmada, onu basitçe Mit (büyük M ile) olarak adland›raca¤›z ve yaln›zca bir miti geleneksel olarak flekillendirensözlü anlat›m›n› ay›rt etmek amac›yla, “mitolojik hikâye” terimini kullanaca¤›z. 3. Konuyu yaln›zca edebi ve sanatsal içeri¤inden de¤il, daha ziyade onun kültik fonksiyonundan ele ald›¤›m›z için, Mit-bu daha genifl anlamda- gerçe¤in, idealin terimleriyle sunulmas› olarak tan›mlanabilir. Bu, her fleyin ayn› anda bir tarafta dünyevi ve flimdiki, di¤er tarafta ölümsüz ve do¤a üstü olarak iki flekilde görülebilece¤i bir kavram›n›n 92 anlat›m›d›r. Örne¤in bugünkü nesil, bütün nesillerin, zamanda bir an›n kaybolmas›na benzer flekilde kayboldu¤u, buray› ve flimdiyi aflan ideal toplulu¤un yaln›zca flu an meydana gelen anl›k dönüflümüdür.4 Bütün yapt›¤› ve maruz kald›¤› ideal anl›k ötesi düzeyde yaln›zca efl zamanl› ve otomatik olarak ortaya ç›kan gerçek ve ampirik anlamda bir birleflimdir. Mitin Ritüel ile ‹liflkisi 4. Ritüelin amac›, bir durumu -flu anda olan ve gerçek kiflilerin dahil oldu¤u bir olay veya oluflumu- flimdiki zaman aç›s› içinde biçimsel ve dramatik olarak sunmakt›r. Di¤er taraftan mitin amac› ise bir durumu biçimsel olarak idealinde, do¤a üstü aç›dan temsil etmektir –sonsuzlukta ayn› olarak ortaya ç›kan (meydana gelmekten ziyade) ve anl›k ötesi olarak, yaflayan kad›n ve erkeklerin sadece onun dünyevî cisimleri oldu¤u daimi varl›klard›r. 5. Basit bir örnek konuyu en iyi flekilde aç›kl›¤a kavuflturacakt›r. ‹lkel insanlar aras›nda yayg›n olarak y›l›n veya yaflam döngüsünün sonunda toplulu¤un yaflam›n›n yeniden canlanma ihtiyac› duydu¤una inan›l›rd›; günefl yeniden ayd›nlatmal›, mevsimlerin birbirini takip etmesi tekrar yap›land›r›lmal› ve insan, hayvan ve bitki alemlerinin do¤urganl›klar› üzerindeki flüpheler tekrar giderilmeliydi. Magnus ab integro saeclorum nascitur ordo. Buraya kadar, belirli ifllevsel prosedürler toplumsal himaye ve yapt›r›mlar alt›nda kabul edildi. Bu Ritüeldir. Ama ayn› zamanda, yeniden canlanma ideal devaml›l›¤a yeni bir boyut katar; yeniden canland›r›lan sadece flu ki nesil de¤il, ayn› zamanda eo ipso, yaln›zca flu anki dönem olan do¤a üstü varl›kd›r. Prosedürün bu aç›dan sunumu Mittir. Daha basit ifadelerle anlatmak gerekirse: E¤er bir kral veya bafltaki adam http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ya¤mur ya¤d›rmak veya bir salg›n ve öldürücü hastal›¤› önlemek için belirli davran›fllar sergilerse, karfl›l›k gelen mit, bu olay› do¤a üstü bir düzlemde ölümsüz insan üstü varl›klar taraf›ndan yap›lm›fl olarak resmeder. Örne¤in, e¤er kral veya bafltaki adam ritüel olarak kötü ruhlarla dolan veya taflan sular› ertesi sene ürünlerin bol olmas›n› sa¤lamak için engellemeye giriflir ve söz verirse, beraberindeki mitte olay, Ejderin kabile tanr›s› (veya hava tanr›s›) taraf›ndan veya örne¤in “Aziz George” taraf›ndan, bozguna u¤rat›lmas› olarak sunulacakt›r. 6. Gerçekte (au fond), o nedenle, Mit, Ritüel ile ayn› anda var olmaktad›r. Ço¤u zaman düflünüldü¤ü gibi yapay veya flematik olarak birbiriyle iliflkili hale getirilen iki fley de¤il, iki farkl› aç›dan veya iki farkl› prizmadan görülen tek bir fleydir. Emin olmak gerekirse, biçimsel konuflma noktas›ndan, bir mitolojik hikâye daha sonra bir ritüel prosedürü olabilir, veya tam tersi. Ama bu, soyut ve nihai özün de¤il, anlat›m biçimlerinin ard›fl›kl›¤› veya önceli¤idir. Hiçbir flekilde, Robertson Smith’in 5 iddia etti¤i gibi sadece Mitin özünde Ritüelin yan ürünü veya projeksiyonu oldu¤unu veya son y›llarda yazarlar›n iddia etti¤i gibi6, Ritüelin sadece Mitin sonraki rolü canland›rd›¤›n› ima etmez. Bu tezlerin her ikisi de tek bir fenomen olmas› gereken bir fleyi ikiye böldü¤ü ve gerçekte sadece ayn› fleyin di¤er aç›s› iken soya ait ard›l olarak sundu¤u için ayn› derecede yan›lt›c›d›rlar. Mitin Çeflitli Anlat›mlar› 7. Gerçek ve ideal aras›ndaki esas paralellik kavram› olan temel mitik düflünce, anlafl›lma süreci fenomeni ve onlara önem atfetme anlam›nda örtüktür. Ancak dinin temel bir ifllevi onu aç›k bir biçimde yorumlamakt›r, örne¤in, d›flsal vas›talarla ifade etmek gibi. Bunlardan, http://www.millifolklor.com sözel araç olan -mitolojik hikâye- sadece bir tanesidir. Daha birçok baflkalar› da vard›r ve e¤er Mitin gerçek karakteri düzgün bir flekilde anlafl›lmak isteniyorsa, bunlar›n tümü bir arada düflünülmelidir. 8. Tanr› ve Kral. Bu alternatif araçlardan en göze çarpan› Kutsal Krall›k7 kavram›d›r. Kral ile kabile tanr›s› aras›ndaki iliflkinin gerçek do¤as›, gerçek ve idealin bak›fl aç›lar›ndan gözlenen ayn› fenomenin iki farkl› yönü olmalar›d›r. Kral, zaman›n belirli bir noktas›nda ortaya ç›karak yaflayan bir toplulu¤un karakterinin veya “ruh”unun canl› veya somut örne¤ini teflkil eder. Di¤er taraftan kabile tanr›s›, yaflayan neslin sadece mevcut aflama oldu¤u ideal olarak alg›lanan do¤a üstü varl›k olan toplulu¤un “özünün” canl› veya somut örne¤ini teflkil eder. Ça¤dafl terimlerle aç›klamak gerekirse: Kral ‹ngiltere devletinde saltanat›n sahibi kifli olurken, kabile tanr›s› “Kraliyet” (veya olas›l›kla John Bull) olacakt›r. Gerekli de¤iflikliklerle (Mutatis mutandis), iliflkinin s›ras›, normatif Hristiyan teolojisindeki Tanr› O¤ul ve Tanr› Baba iliflkisi ile ayn›d›r. 9. Ayd›nlat›c› bir örnek antik Kamboçya’daki “devar]ja” veya “tanr›-kral” kavram› ile sa¤lan›r. Bilgilendi¤imiz üzere8, “Devar]ja” tanr›laflt›r›lm›fl egemen de¤il, daha çok krall›¤›n (r]jyas]ra) özü ve daimi prensibidir. Fakat – ve bu önemli bir noktad›r - her gelen yöneticinin “temel benlik” (suksm]ntan]tman) içerisinde somutlaflt›r›ld›¤› ve anl›k oldu¤u düflünülür ve hatta bu bir imge veya idol ile sembolize edilebilir. Bu nedenle burada az çok kesin bir formülasyon ile üzerinde konufltu¤umuz anl›¤›n idealde ortaya ç›k›fl›na ulafl›r›z. 10. Yak›n bir örnek, her firavunun tanr› Horus’un somut hali oldu¤u antik M›s›r inan›fl›d›r ve görüntü, e¤er ça¤dafl Afrika kullan›mlar›na baflvurulursa da- 93 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ha da netlefltirilebilecektir. Örne¤in Loango kral›na “tanr›” anlam›na gelen pango ad› tak›lm›flt›r. Böylece o, bir Hristiyan olarak, “en Tanr›n›n en Tanr›s›” ayn› varl›¤›n ayn› özü -θε7δ yaln›zca θε2οδ de¤il- fleklinde söyleyebilir. Benzer flekilde Ganda kral› Llare, “Her fleye gücü yeten Tanr›” olarak ça¤›r›l›r ve onun do¤an›n›n anl›k ve flu an ki alametlerini kontrol etti¤ine inan›l›r. Burada da yine o, bir vekil veya papaz de¤il, tanr›n›n insanlaflm›fl halidir. “Tanr›”, benzer flekilde Ruanda kral›n›n da unvan› iken, Kaffitsholar aras›nda bafl ilah Heql ad›n› tafl›r. Yine benzer flekilde Landa’n›n insanlar›, krallar›n› “tanr›m›za selam olsun” diye ba¤›rarak selamlarlar ve Biu’lar›n flefi öldü¤ü zaman “Tanr›n›n düfltü¤ü” söylenir.9 11. Baz› durumlarda ifade flekli daha az do¤rudand›r: Sadece ölümü sonras›nda kral›n “Tanr› haline geldi¤i” söylenir. Bu örne¤in antik Hitit metinlerinde s›kça rastlanan bir ifadedir10 ve Johannes Friedrich paralel bir Meksika kullan›m›na iflaret eder.11 Ancak burada bile temel kavram ayn›d›r ve ayn› efsane yarat›c› süreç ifllemektedir. Bu süreç bir tanr›laflt›rma de¤il (genellikle düflünülse de), -daha üstün bir varl›¤a dönüflmedir ki- daha ziyade dünyevî ve geçici olarak içerilmifl de¤iflimin daha genifl kapsaml› bir öze dönüflmesidir. Di¤er bir deyiflle, anl›k ve gerçek ölüm sonras›nda geri çekilir ve varl›k ondan sonra sadece ölümsüz ve ideal formda devam eder. 12. Tanr› ve Kahraman. Temel Mitik Düflüncenin benzer bir di¤er ifadesi, Kahramanl›¤a Tap›nma kurumudur. Daha önce gözlenmesi gereken tap›nma salt sayg›dan daha fazlas›d›r; sadece kutsal saymay› ve hürmet etmeyi de¤il, ayn› bir ulusal kahramana veya ölmüfl ataya tap›nma bafllad›¤› zaman yap›lan fley, bir sayg› ifadesinden veya sadece cenaze töreni ya da öldükten sonra meyda- 94 na gelen bir kutsamadan daha fazlas›d›r. Bu nedenle sormam›z gereken soru, niçin o tanr›n›n varl›¤›n› hissettiren anlay›fltan do¤an yegane duygular› ve ritleri veya nihayet, duygusal hürmet uyand›rabilen bütün ölümlülerden veya ölmüfl ço¤unluktan ayr› tutulmaktad›r. Cevap, onu di¤erlerinden ay›ran baz› özel ekstra özelliklere sahip olarak tan›nmas›d›r ve bu özellikler kesinlikle gerçekte o veya onun ancak idealin anl›k araç ve gereci ve daimi (ebedi) özü olmas›ndan oluflur. Hayran olunan onun dünyevî kiflili¤i de¤il, bu anl›k ötesi(ebedi) özdür. Lord Raglan’›n mükemmel flekilde ifade etti¤i gibi: “Krala hayattayken tap›l›r; öldü¤ü zaman da, öldü¤ü için de¤il, bir flekilde hayatta oldu¤una inan›ld›¤› için tap›n›lmaya devam edilir.”12 13. Böylece Sparta’da Agamemnon’un Zeus Agamemnon13 olarak tan›nd›¤›n› farketti¤imiz zaman- o, Agamemnon de¤il içerilmifl ebedi varl›k Zeus’turki bu tap›nman›n objesi iken, Agamemnon basit bir flekilde ona iliflkin bir sembol, amprik bir ilgi alan›d›r. Benzer flekilde yaflarlarken veya ölümlerinden sonra tanr›lara özgü bir ilgi gören ve isimleri yaz›l›rken14 önüne zaman zaman “tanr›” ön ekinin eklendi¤i antik Mezopotamya krallar›na bakt›¤›m›zda (Ur’un Shulgi’si gibi), onlar›n ölümlü statüden daha üst bir s›n›fa geçirildikleri sonucunu ç›karmamal›y›z; burada gerçekten ima edilen makamlar›n›n ebedi yan›n›n gere¤ince ve resmi olarak kabul edildi¤idir. K›saca ifade etmek gerekirse, “Zeus Agamemnon” ve “tanr› Shulgi” gibi ifadeler “tanr›laflt›r›lm›fl Agamemnon” veya “tanr›laflt›r›lm›fl Shulgi” anlam›nda de¤il, daha çok, varl›¤›n onlara has olarak daima sahip olduklar› yan› olan “ideal Agamemnon” ve “ideal Shulgi” anlam›ndad›r. “Tanr›laflt›rmak” (veya Vergöttlichung) terimi kapsam›ndaki geleneksel kullan›m ger- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 çekte tamamen temelsizdir15; karfl› karfl›ya kald›¤›m›z “tanr›sall›k” fenomeni daha çok (veya Gottheit) saf ve basittir. Asl›nda elimizdeki, “bafllang›çta Sözcük idi, ve Sözcük Tanr› ileydi, ve Sözcük tanr›yd›....Ve Sözcük ete büründü ve aram›zda oturmaya bafllad›” ifadesindeki mükemmel do¤rulama gibi, basit bir ifadeyle gerçek ve ideal aras›ndaki esas paralellik –bir ön ›fl›kt›r. 14. ‹lahi ve Dünyevinin benzerlikleri. Temel Mitik Düflüncenin üçüncü bir ifadesi dünyevî flehirler, tap›naklar veya dinî kurumlar›n genellikle cennet ile tan›mlanan do¤aüstü bir alanda kopyalar›n›n oldu¤u inanc› içerisinde anlafl›labilir. Örne¤in antik M›s›rl›lar, ülkelerinin nomlar› veya idari bölümlerinin yükseklerdeki “tanr›lar›n sahalar›na (bölgeler gibi)” karfl›l›k geldi¤ini ve birçok tap›naklar›n›n tanr›lar taraf›ndan hükmedilen bir modele göre yap›ld›¤›na inanm›fllard›r.16 Mezopotamyal›lar›n da benzer inançlar› vard›. Örne¤in, Gudean›n bir kitabesi, Lagash’›n yöneticisinin (c.2250 ‹.Ö.) “tap›na¤› infla eden kutsal y›ld›zlar›” betimleyen bir tablet tutan tanr›ça Nisaba’y› rüyas›nda gördü¤ünü ve bu tanr›çaya, tap›na¤›n bir plan›n› sunan bir tanr›n›n nas›l efllik etti¤ini anlat›l›rken; Asurlular›n eski baflkenti olan Ashur’da bulunan bir metinde, Babil’in Marduk’daki ünlü tap›na¤› Esaglia’n›n, cennetteki tanr›lar taraf›ndan dikilen büyük bir yap›n›n benzeri oldu¤u17 ifade edilir.18 Benzer flekilde ‹slamc› yazar ‹bn al-Ferkah’›n aç›klamas›na göre, el-Haram’daki bina melekler taraf›ndan tasarlanm›fl ve Adem taraf›ndan yap›lm›fl iken; Mukaddes Kitaptaki Tabernacle’›n inflas› bahsinde ise, Tanr›n›n, Sina Da¤›ndan19 Musa’ya onun bir plan›n› gösterdi¤i söylenir. 20 15. Bazen do¤aüstü karfl›l›¤› oldu¤una inan›lan fley bir tap›nak de¤il bir http://www.millifolklor.com flehirdir. Örne¤in Yahudi gelene¤i, “afla¤›” Kudüs oldu¤u gibi bir “yukar›” Kudüs oldu¤unu ileri sürer21 -Yeni Ahit’in çeflitli pasajlar›nda tekrarlanan (özellikle Vahiy Kitab›nda)22 ve ona dayanarak orta ça¤a özgü çeflitli Hristiyan ilahilerinin temas›n› oluflturan bir fikirdir bu.23 Benzer flekilde Psalm 97:3’de Siyon “tanr›lar›n flehri” olarak gösterilir24, -ki bu ilahi ikametgâh›n dünyevî kopyas›d›rve bununla Burma krallar›n›n antik baflkenti taraf›ndan verilen “Tanr›lar›n fiehri” Amarapura ismiyle karfl›laflt›r›labilir. 16. Temel kavram noktas›nda da benzeflen fley, Sina da¤›nda Musa’ya verilen Emir olan Yahudi doktrini, ebediyyen Tanr›ya dayanan bafllang›çta var olan Emir (Tevrat) sadece idealin bir kopyas›d›r,25 veya Kuran’›n sadece semavi ilk örne¤in sureti oldu¤una dair Muhammedi düflünce, “Kitab›n Anas›” diye adland›r›l›r.26 Tüm bu fikirler eninde sonunda gerçek ve ideal aras›ndaki esas benzeflmenin tan›nmas›na geri gider. 17. ‹sim ve Kifli. Mitik Düflünce ayn› flekilde ilkel inançta ifadesini bulur özellikle büyüde do¤ruland›¤› gibi- ki buna göre bir kiflinin ismi onun varl›¤›n›n ayr›lmaz bir parças›d›r.27 Bu inanç kiflili¤in sadece görünen cismanî benlikten de¤il ayn› zamanda daha genifl bir özden olufltu¤u gizli varsay›m›na dayan›r ki, isim al›fl›lm›fl›n d›fl›nda olarak kiflinin vücudu ortamda bulunmad›¤›nda veya öldü¤ünde onu temsil eder. Bu kapsamda isim beden iliflkisi tanr› ile kral iliflkisine benzer, veya bahsetti¤imiz “ilahi” ile dünyevi olan gibi amprik düzlemde oldu¤u kadar ideal olarak tasavvur edilen kiflili¤i akla getirir. 18. Mit ve Tarih. Do¤aüstü surete sahip oldu¤u düflünülen varl›klar sadece kifliler ve nesneler de¤ildir. Ayn› fley tarihi olaylar için de do¤rudur. Belki de 95 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bunun en iyi örne¤i sadece M›s›rdan kaçan kaçaklar de¤il, tüm ‹srail neslinin Akit tamamland›¤›nda ruhani olarak Sina Da¤›’nda bulundu¤una iliflkin Yahudi gelene¤idir.28 Burada, ayn› zamanda eo ipso’yu zamansal ve anl›k ötesi (ebedi) düzlemde ortaya ç›karan anl›k bir durum aç›kça sunulmaktad›r. Ayn› flekilde ‹ngiltere ve Almanya aras›ndaki son savafl, ‹ngiliz Aslan› ile Alman Kartal› aras›ndaki bir ihtilaf olarak betimlendi¤inde yaln›zca resimsel bir mecazdan daha fazlas› söz konusudur; aslan ve kartal her iki ülkenin kendi ideal ve sürekli yönünü ifade etmeye yarar, ki böylece zaman›n belirli bir noktas›nda meydana gelen bir mücadele ideal aç›n›n eflli¤inde betimlenmifl olur. Efsane, yarat›c› süreç aç›s›ndan elebetteki iddia edilen bir tarihsel olay›n gerçekten olup olmad›¤› tamamen önemsizdir; olmufl olabilece¤inin hayal edilmesi yeterlidir. Temel Mitik Düflünce bir olay›n gerçekli¤inin de¤il bafllang›c›n›n bir parças›d›r. Mitik Anlat›m›n S›n›rlamalar› 19. Mitik düflünce görünen formlar›nda aç›k seçik ifade edildi¤inde, onun temel önemi kaç›n›lmaz olarak anlafl›lacakt›r; bu ifade asl›nda ampirik kavramlara ve kategorilere iliflkin do¤a üstü bir indirgemeyi içerir. Bu indirgeme en güzel antik Do¤u kültürleri ile gösterilebilir. 20. Tanr› ve kral aras›ndaki esas paralellik, örne¤in, soya ait veya gerçek bir bahfletmenin özellikleri ve statüsü fleklinde sunulma e¤ilimindedir. Böylece M›s›r firavunu Tanr› Ra’n›n bir o¤ludur29; Babil kral› tanr›ça ‹fltar’›n gö¤üslerinden emmifltir30; ve ‹brani kral› resmi olarak onun kuruluflu s›ras›nda Yehova taraf›ndan benimsenmiflti: “Ben Krall›¤›m› Sion’da kurdum, benim kutsal da¤›m…Yehova bana söyledi, “ Sensin benim o¤lum, bugün senin baban›m”( Mezmur 2:6-7)31. 96 Alternatif olarak, krall›¤›n iflaretlerinin tanr›sal bahfletmenin bir davran›fl› olarak her gelen kralca yüksekte sakland›¤›na ve bahfledildi¤ine inan›l›rd›. Babil’de Etana’n›n hikâyesinde tanr›sal hoflnutsuzlu¤un oldu¤u dönemde Kish flehri krals›z b›rak›ld›¤›nda üstün Tanr› Anu’nun hazinelerinde taç ve asa kalm›fl32 iken, Babil kral› Hammurabi kraliyet ailesinin iflaretlerinin tanr› Sin taraf›ndan ona verildi¤ini aç›klad›¤› aç›kça söylenir33. Benzer flekilde, mezmur 110’da (bir tahta ç›kartma seremonisi için oluflturulmufl olarak görülen), “Yehova, senin cesaretin için d›flar›ya/ileri asay› gönderir, (söyleyerek), “Senin düflmanlar›n›n ortas›nda Sion’dan sen hükmedeceksin”34 Gene, kral›n otoritesi- onun gücü, toplulu¤u do¤al normun ne olmas› gerekti¤ine inan›l›yorsa onunla uyum içinde yönetmektir (M›s›r mu’rat; ‹branice fledeq; Sanskrit rta)-do¤ufltan hiçbir tanr›sall›¤a baflvurmaz, fakat üstün bir tanr› taraf›ndan özel bir yard›ma baflvurur. “Tanr› sizin hükümlerinizi krala verdi ve do¤ru yapman›z›n hediyesi kral›n mirasç›lar›na” (‹brani, flidqateka) mezmur yazan seslenir (Mezmur 72:1); iken Hitit metinlerinde yöneten, tanr›sal- bahfletme, iflleri do¤ru olarak yönetmesini mümkün k›lan para-handatar kalitesinde bir çeflit kutsal ruh ile onaylan›r.35 Gerçekten de kayna¤›n› bu bahfletme/görüflmeden alan bu san›, s›ras›yla ikincil sembollerin oluflumuna yol açar: “Güç ve flöhretin” krala ya¤ sürülmesiyle veya ellerine yüklenerek bast›r›lmas›yla veya tanr›sal elin sembolik bir kucaklanmas›yla ona geçirilir36. 21. Benzer flekilde kahraman tap›n›m› alan›nda, kahraman›n do¤ufltan tanr›sall›¤› s›kl›kla pozitif yüceltme imaj› alt›nda sergilenir. Ölümünden sonra daha yüksek bir krall›¤a gönderilir veya sonsuz varsay›mlar›n efsanelerinin tan›¤› olarak cennete yetifltirilir. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 22. Böylece ayn› zamanda do¤a üstü flehirler (veya tap›naklar) ile gerçe¤in esas kimli¤i dünyevî ile göksel bir yap›n›n yapay bir özdeflleflme bak›m›ndan tafl›ma e¤ilimindedir. Do¤a üstü “kutsal flehir”, Vahiy Kitab›nda (Book of Revelation) (21:2) tanr›dan cennetin d›fl›na indi ve baflka bir yerde asl›nda y›ld›zlarda kabul edildi denir. Mezopotamya inan›fl›nda, örne¤in, ‹deal Dicle bal›k burcunun (Anunîtu) yan›nda görülürken ve ‹deal F›rat Cygnus (tak›my›ld›z›) yak›n›ndayken yeryuvarla¤›na ait Sippar flehri Yengeç burcu/tak›m y›ld›z›nda efline sahiptir. Babil’in efli ise Koç burcu ve Balina tak›my›ld›z›n›n (Iku-y›ld›zlar›) bir birleflimindedir37. Benzer flekilde Çin Hanedanl›¤›n›n alt›ndaki Han (MÖ 206MS.221) baflkent Büyükay› ve Küçükay›n›n bir araya geldi¤i duruma, saray Kutup y›ld›z›n›n pozisyonuna uygun yerlefltirildi ve bu model sonraki ça¤lar boyunca fakat küçük de¤iflikliklerle devam ettirildi38. Burada yine öncelikle, temel mitik düflünce amprik kategorilere indirgenir, s›ras›yla ikincil bir sembolizm yarat›l›r. Gerçek ve ideal aras›ndaki iliflki yöresel ve evrensel aras›ndaki iliflki gibi gösterilir. Daha sonra tap›naklar ve kültik yerlerin dünyay› minyatür olarak resmetti¤ine inan›l›r39. Vedic ritüelinde örne¤in, kutsal tepeci¤in evreni sembolize etti¤i düflünülür, temeli dünyay› temsil eder, üstü gökyüzünü, aras›ndaki bölüm de atmosferi temsil eder40. Benzer flekilde ‹ran gelene¤inde, Zoroaster’›n özellikle da¤lardan aray›p ç›kard›¤› bir ma¤aray› Mithra’ya adad›¤› ve bunu Tanr›n›n yaratt›¤› evreni sembolize etmesi için yapt›¤› söylenir.41 Hz. Süleyman taraf›ndan Kudüs’te yapt›r›lan tap›nak keza kozmik bir model oluflturur, ikiz sütunlar (Jachin ve Boaz) gökyüzünü kald›ran sütunlar› ve avlu içindeki pirinç deryas› kozmik okyanusu temsil eder.42 Babil tap›naklar›n›n bu model üzerine infla http://www.millifolklor.com edilip edilmedi¤i uzmanlar aras›nda henüz bir karara ba¤lanmam›fl olsa da43 flu kesindir ki, buna ra¤men ayn› zamanda onlar sahip olduklar› eflleri alt okyanus (apsu) ve gök kubbe bazen tanr›sal taht›n üzerindeki “cennet” olarak adland›r›ld›44. Hatta sunaklar bile bu sembolizme kendilerini ödünç vermifllerdir. Böylece Albright’›n iflaret etti¤i gibi45, peygamber Ezekiel plan›n› tasarlad›¤› suna¤›n üç bölümden oluflmas› gerekti¤i varsayd› ve bu önemli ki kozmik bir modeli aç›kça gösterebilen terimler en alt bölüm “dünyan›n ba¤›r›” (‹branice, heq haares) ve en yüksek bölüm “tanr›sal da¤” (‹branice, har’el) olarak adland›r›ld› ve önceki bu kozmik model keza Nebuchadnezzar taraf›ndan Babil’de Marduk tap›nak kulesinin (E-temen-an-ki, “Cennet ve Dünyan›n Kurulufl Evi) kurulufl platformunu göstermek için kullan›ld›46. 23. Bu anlat›m›n s›n›rlamalar›n›n aç›kça anlafl›lmas› çok önemlidir, çünkü aksi takdirde temel mitik düflüncenin do¤ru yap›s›n›n anlafl›lmas›n› güçlefltiren bir tehlike içinde oluruz. Bu asl›nda flu anki çal›flmalarda büyük ölçüde olan fleydir. Tanr›sal krall›k durumunda örne¤in, geleneksel deyim basit anlam›nda ele al›n›r ve bu temelde, kral›n “kutsal evlilik”ten gerçek çocu¤u oldu¤u veya bir üstün tanr› taraf›ndan özellikle bir insan›n seçildi¤i ve görevlendirildi¤ini temsil eden ayr›nt›l› teoriler oluflturulmufltur47.Gerçek flu ki, anl›k aç›dan tanr›n›n d›fl›nda bir fley olmamas›na ra¤men, fiziksel soy veya özel seçilme ve görevlendirme betimlemeleriyle ampirik formlar›n aç›klanmas› için basit bir kabuldür. II. Mitolojik Hikâye Mit ve Masal 24. Tüm sözü geçenler mitolojik hikâyeye yeni bir yaklafl›m›n yolunu açar. 97 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Bir mitolojik hikâye (veya mit) -san›ld›¤› gibi- sadece bir flekilde inan›lan do¤aüstü olaylar›n herhangi bir hikâyesi de¤ildir.48 Mitik düflünceye sözel anlat›m veren bir hikâyedir. Pratik anlamda, özellikle kültik bir durum veya eninde sonunda ona ç›kan bir durumla iliflkilendirilen bir hikâyedir. Asl›nda tanr›n›n krala, cennetin dünyevi flehirle vs. deste¤indeki ritüelle ayn› iliflkide durur. 25. Bir miti bir masaldan temelde ne ay›r›r problemi, daha s›n›rl› bir tan›mlamayla ayn› anda çözülür. Fark, ne konuda ne de onlara uyarlanan inan›l›rl›kta de¤il, onlar›n ifllevinde ve motivasyonunda yatar. Bir mit veya bir zamanlar kullan›ld›¤› haliyle masal, yaln›zca anlat›ld› ve anlat›l›yor. ‹lki kültik performansta bir gerçe¤in veya orijinalin var oldu¤unu farz ederken, sonraki etmez. Böylece kendimizi eski Yak›n Do¤u’dan al›nan örneklerle s›n›rlarsak, e¤lence ve e¤itim için anlat›lan kahramanca efsanelerin bir kolleksiyonundan daha fazlas› oldu¤una dair bir kan›t olmad›¤›ndan beri Babillilerin G›lgam›fl destan› bir masald›r. Yarad›l›fl destan› olarak adland›r›lan (Enuma elish), ise bir mittir, çünkü temel olaylar›n s›ras›- kozmik bir iflgalcinin yenilgisi, galip olan›n kral olarak kabul edilmesi, dünya düzeninin kuruluflu ve insan›n yarad›l›fl›dünyan›n pek çok yerinde Yeni Y›l ritüelleri ve mevsimsel “yenilenme”nin dinî seremonilerinin tipik modeline uyar. Ve çünkü gerçekten Yeni Y›l (Akîtu) festivali49 için ve bazen ayn› zamanda yeni tap›naklar›n50 adanmas› s›ras›nda ayinin bir parças› olarak ezberden anlat›ld›. Benzer flekilde, yaln›zca Hubur’un efsanevî kral›n›n maceralar›n› ve bafl›ndan geçen olaylar› ele alan K-r-t’nin Ugaritik fliiri, içinde kaç tane tanr›sal figür olursa olsun bir masal iken Baal’›n fliiri, ya¤mur tanr›s›n›n sular›n ejdarha 98 lord’una (Yamm) ve ölüm ve verimsizli¤in ruhu (Môt) üzerindeki galibiyeti hikâyesi, yeni infla edilmifl sarayda tahta oturtulmas›, tanr›lar›n ziyafet vermesi, zorunlu yoklu¤u s›ras›nda geçici olarak bir kral›n görevlendirilmesinin (Ashtar) hikâyesi oldu¤undan bir mittir ve benzer flekilde, mevsimsel ritüellerin51 karakteristik izlencesi ile do¤aüstü düzlem üzerinde paralel gider. Böylece, ayn› flekilde, Hitit hikâyesi avc› Kessi52 veya tafltan canavar Ullikummi’nin53 hikâyesi saf masal iken hava tanr›lar›n›n ejderha Illuyankas’a54 karfl› mücadelesinin hikâyesi mittir. Sadece yaz›n Puruli festivalinde resmi olarak ezberden anlat›lmas›n›n d›fl›nda ayn› zamanda Avrupa’n›n mevsimsel festivallerinde yayg›n bir özellik olan ve çok bol akan55 veya taflan sular›n kötü ve tehdit edici ruhlar›n› bafllang›çta oluflturulan pragmatik ritüellere ç›kan “ejderha öldürme” maskeli e¤lencelerinin genel modeline uyar.(Tipik örnekler ‹ngiltere’de Aziz George maskeli e¤lenceleridir. Fuert ve Ragusa’da her y›l yap›lan ejderha öldürmeleri ve pek çok Frans›z “ejderha-geçiti” Sébillot ve Dontenville taraf›ndan topland›.)56 26. Bizim daha s›n›rl› mitolojik hikâye tan›m›m›z ayn› zamanda bizi, ona sald›rmaya devam eden ve onun ait oldu¤u bir çok konu d›fl› bafll›klar›n› tart›flma yükünden kurtulmam›z› ve böyle bir tart›flma nereye uygun düflüyorsa ona konsantre olmam›z› mümkün k›lar. Genelde yarat›c› süreç orijini hakk›ndaki hayali spekülasyonlara teslim olmak veya “mant›ksal ak›l öncesi” veya mitlerin rüyalarla iliflkileri hakk›nda a¤ örücü teoriler yerine, biz çok genifl bir kategoride onu anlaman›n sonuçlar›n› baflka yöne çekilmeden ve ayart›lmadan do¤ruca özel bir kültik fenomene dikkatimizi yo¤unlaflt›mal›y›z. Di¤er bir deyiflle, mit çal›flmas›n› kurdun K›rm›z› Bafll›kl› K›- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 z›n büyük annesinin tamam›n› nas›l kustu¤u düflünülebilinirdi veya niçin prensin öpücü¤ü Uyuyan Güzeli uyand›rmal›yd›. Bu tür fantezilerin icad›nda yer alan süreçte flimdi mitle yap›lacak hiç fley olmad›¤› görülür ve mitin araflt›r›lmas› masal›n yap›s›na ait bir araflt›rmadan ziyade asl›nda genelde fliirsel hayalgücünün araflt›rmas›na aittir. Mitolojik Hikâyenin Evrimi 27. Mitolojik hikâye 4 temel geliflme aflamas›ndan geçer. Bunlar, ifllevsel yap›s›n›n git gide artan bir indirgemesi taraf›ndan belirlenir. Bunlar, kolayl›k olarak a) ilkel; b) dramatik; c) liturjik; ve d) edebî olarak s›n›fland›r›labilir. a) ‹lkel aflamada, hikâye yaln›zca pragmatik amaçlar için sergilenen bir ritüelin do¤rudan efllik edenidir ve kendi idealleri bak›m›ndan - bu da do¤a üstü durumdaki bir olay olarak o ritüelin, pari passu (eflit ad›mlarla) pek çok özelli¤ini sunmaya hizmet eder. Bu aflama ancak – Ari ve Sami dillerinin orijinali gibi- sistematik bir önermeden daha çok belgelenmifl bir durumdur. Bu da sonradan gelen tüm aflamalar taraf›ndan varsay›land›r. Fakat onun somut örneklerini bulmak zor olabilir; genellikle sadece “geriye do¤ru bir çal›flma” yöntemiyle yeniden oluflturulabilir. b) Dramatik aflamada, ritüel veya kültik performans halen hikâyenin temsili olmas› gereken gerçek bir pantomim duruma getirilir. ‹kincisi, böylece yaln›zca opera metni veya “yaz›s›” olarak hizmet eder. Bu aflaman›n en aç›k örne¤i ‹ngiltere’de Aziz George maskeli e¤lenceleri taraf›ndan meydana getirilir. Y›l›n kritik mevsimlerinde ejderhay› öldürmenin bütünüyle ifllevsel öneminden çoktan beri uzaklafl›lm›flt›r. Sergilenen, Aziz George’un hikâyesinin yaln›zca teatral betimlemesi haline gelmifltir ve her durumda ezberden okuma, eyleme uydur- http://www.millifolklor.com mak için oluflturulmufl “kitap sözleri”nden baflka bir fley de¤ildir. Ayn› zamanda daha fazla eski örnekler gösterilebilir. Belki de bunlardan en çok göze çarpan› ilk hanedanl›k döneminde oluflturulmufl (M. 3300 MÖ) ve 1898’de Thebes’de57 Ramesseum çevresinde yeniden keflfedilmifl M›s›r’a özgü “taç giyme töreninin dramas›”d›r. Burada kral›n tekrar do¤ruland›¤› y›ll›k festivalin önde gelen özellikleri sadece hikâyede de¤il, ayn› zamanda Set’in bozgunu sonras›nda Horus’un Birleflik M›s›r’›n kral› oldu¤u efllik eden kültik performans s›ras›nda da sunulur. Ancak performanstaki kat›l›mc›lar›n, hikâyedeki bafl kahraman›n bölümlerini oynad›¤› mitik do¤a üstülefltirme hakk›nda tereddüt yoktur. Hatta hemen her sahnenin sonunda, metinde, kiflileri, dramatis personae (oyuncu kadro) ile performans yerleri ve hikâyenin yerel özelliklerini tan›mlayan özel bir bölüm vard›r. Bu aflaman›n di¤er güzel bir örne¤i 1930’da Suriye’nin kuzey sahili Ras Shamra’da keflfedilen Ugaritik Hofl Tanr›lar›n (Gracious Gods) fiiiri’dir58. Elimizdeki kopyalar›n tarihi yaklafl›k olarak M.Ö. 14.yüzy›l›n ikinci yar›s›na ait olsa da, oldukça geleneksel oldu¤u hesaba kat›l›rsa çok daha eski olabilir. Maalesef eksik olan bu metin, birincisinin, ritüel seremonisi flark›lar›n›n bölümleri ve k›sa parçalar›n›; ikincisinin, kültünde seremoninin yap›ld›¤› “kibar/hofl tanr›lar›n” do¤ufluyla sonuçlanan ba¤lant›l› bir hikâyeye az çok ba¤land›¤› iki parçadan oluflur. Burada Mitolojik Hikâyenin birinci ve ikinci aflamalar›n›n tuhaf bir kar›fl›m› mevcuttur. Örne¤in birinci bölümde saf ifllevsel prosedür olan asmalar› flark› söyleme eflli¤inde budanmas› içinde yerleflen bereket ruhunun zay›flat›lmas› için mitolojik olarak sunulmufltur59. Benzer flekilde, görülecektir ki, kutsal topra¤›n özel bir alan›n›n sürül- 99 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 mesinin iflareti (dünyan›n pek çok yerinde paralellik gösteren bir rittir) iki büyük tanr›çan›n döllenmesi olarak yayg›n ve bilindik bir benzetme olarak temsil edilir60. ‹kinci bölümde di¤er taraftan metin sade ve basittir. Kutsal evlili¤in resmi bir drama içindeki ilkel ifllevsel prosedürü yüce tanr›lar›n belirli kutsal gelinlerle evlenmesi ve sonraki tanr›lar›n do¤umuna kaç›n›lmaz olarak adanan ritüeli (veya festival) tasvir eden önemsiz bir olay haline gelir. Dahas›, Aziz George maskeli e¤lenceleri ve onlar›n benzerleri gibi konu gizemli bir ciddiyet tavr›nda de¤il ama gülünç olma derecesinde ele al›nan bir parça popüler e¤lence içinde tamamen dejenere olmufltur61. c)Liturjik aflamada, hikâye art›k pari passu (eflit ad›mlarla) ritüel ile ilerlemez, ama dini bir seremoninin tüm önemini izah etmek için yaln›zca genel bir ezberden okuma seviyesinde tasarlanarak indirgenir. Yine de, ritüelin elementleri ve birbirini takip eden olaylar› aras›ndaki kesin ve sistemli paralellik flimdi ortadan kalksa da hikâye kült ile iliflkisini hizmet s›ras› içinde yer alarak halen devam ettirir. Bu biçimde tabiki art›k eski kitap sözlerini dindar bir flekilde korumak gerekli de¤ildir. Ancak ça¤dafl yazarlar›n veya onlar› takip eden yazarlar›n yarat›c›l›¤› genellikle her çeflit ikincil ve yard›mc› ayr›nt›larla süslenir. Bu aflaman›n iyi bir örne¤i bizim her zaman baflvurdu¤umuz ejderha Illuyankas’›n Hitit hikâyesidir. Metin aç›kça der ki, bu hikâye özünde Puruli festivalinde anlat›l›rd› ve içeri¤inin seyri bizim Avrupa ejderha öldürme e¤lencelerinde gözlemledi¤imiz gibidir62. Fakat masal›n rol oynad›¤›n› ispatlayacak hiç bir fley yoktur. Ayn› zamanda tam gerçek flu ki daha ifllevsel bir prototip içinde esas orijinini ele veren liturjinin bir parças›n› 100 oluflturmas›na ra¤men o yaln›zca bir ezberden okuma haline gelir. Ayn› düzen Babil’in “Yarad›l›fl Destan›”d›r (Enuma elish). Gördü¤ümüz gibi fliirin konusu Yeni Y›l (Akîtu) seremonilerinin program› ile uymas›na ra¤men, onlar›n performans›nda pari passu (eflit ad›mlarda) anlat›ld›¤›na dair hiç bir kan›t yoktur. Aksine biz biliyoruz ki, tanr›n›n heykeli önünde resmi bir ezberden okuma gibi bir rahip (urigallu) taraf›ndan tek düze bir sesle okunurdu63. O, bu yüzden yaln›zca liturjik bir flark› say›l›r. Bu aflamaya ayn› zamanda azizlerin günlerinin liturjisi ile iliflkilendirilen pek çok ortaça¤ hristiyan ilahileri dahildir. Bunlar s›kl›kla bu festivallerin putperest prototiplerinde özgün flekliyle gözlenen soyut bir hristiyanize edilmifl “uçunma” ritüel uygulamalar›n› temsil eden basit fliirsel anlat›lard›r. Örne¤in Aziz Michael yortu için bestelenen ünlü St.Victor’un Adem’ini Laus erumpat, ele alal›m64. Vahiy kitab›n›n on ikinci bölümüne dayanan bafl mele¤in, fleytan› nas›l yendi¤i ve cennetten nas›l ç›kard›¤› ile ilgilidir. Eski zamanlarda popüler kullan›mdaki benzerlerinden ve kal›nt›lar›ndan söyleyebiliriz ki, genelde kötü iflgalcinin ve zehirleyici kötü ruhlar›n yenilgisi, y›l›n bu önemli döneminde asl›nda taklide dayanan bir ritüel ile gerçeklefltirilirdi, fakat bu özel fliire bu tür bir uygulamayla efllik edilmez, o yaln›zca liturjik bir ezberden okuma olarak kal›r. d)Edebi aflamada, mitolojik hikâye herhangi bir kutlama ritüelinin tümünden ayr›lm›fl yaln›zca bir masal haline gelir. Homer dönemi ilahileri ve birkaç›ndan daha fazla hikâye türünden olan ‹branice ilahiler (örne¤in, Pss. 74:10-17, 89:2-19, 93) bu son geliflmeye iyi örnekler sa¤lar65. Her ikisinde de çok eski zamandaki içerik büyük ölçüde korunur, fakat ayn› zamanda sadece artistik ay- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 r›nt› derecesinde bir belirleme vard›r ve özellikle liturjikal kullan›m için tasarland›¤›na dair aç›k bir kan›t yoktur. Do¤rusu, geleneksel materyalin sadece tarihî (veya iddialara göre tarihi) olaylar›n bir fliirsel iflleyifli için arka plan olarak s›kl›kla kullan›lmas› bu aflaman›n karakteristi¤idir. Bazen özel bir mitolojik hikâyenin liturjik aflamaya veya edebî aflamaya ait oldu¤una karar vermek -hatta imkâns›zd›r- zordur. Söz konusu edilen fleyin bir örne¤i Ugaritik fliir olan Baal’d›r. Bu fliirde bir birini takip eden olaylar, mevsimsel ritüellerin tipik program›na yak›ndan uyar. Bereket tanr›s› ile rakipleri aras›nda savafl vard›r, galibin tahta ç›k›fl›, onun için yeni bir saray inflaa edilmesi, geçici atama ve sonraki vekilin görevden al›nmas›, tanr›lar›n bir e¤lencesi vb. Dahas›, k›yasla, çok az konu d›fl› mesele veya yaln›zca edebî ayr›nt› bir baflka deyiflle çok az yard›mc› motif ortaya konmufltur. Bu yüzden bu fliir henüz dramatik temsil aflamas›ndan daha önce ç›kmasa bile gerçekte liturjik bir ezberden okuma olarak kullan›lma ihtimali vard›r. Her ne kadar bunun sonuçland›r›c› bir kan›t› olmasa da yaln›zca edebi bir biçimi ele ald›¤›m›za dair olas›l›k buna izin verir. Bu zorluk flimdi kendisine özellikle benzer bir teori olan Yeni Y›l seremonilerinde tanr›y› tahta ç›karmada Kitab› Mukaddes’e ait ilahilerin örne¤in “Tanr› kral oldu” ile bafllayanlar›n, gerçek kült metinlerinin kullan›lmas› iliflkisinde musallat olur. ‹lahilerin mitik anlat›m›n edebî aflamas›na daha çok ait olabilece¤i flüphesi bu teoriye itiraz noktas›n› oluflturur. –Bu da, Yeni Y›l liturjisinin önemli özellikleri olarak tanr›n›n tahta ç›k›fl› veya tanr›sal bir hükmü elinde bulundurmas›n›n vurgulanmas› pek çok ortaça¤ Yahudi ilahilerinde oldu¤u gibi sade- http://www.millifolklor.com ce ritüel bir modelin edebi kal›nt›lar› olabilir. Hikâyede Mitik Anlat›m 28. Mitolojik hikâyenin ilkel aflamas›nda gerçek ve ideal aras›ndaki esas paralellik kültik uygulamada rol oynamak için sözün de¤iflmez benzerli¤i taraf›ndan aç›kça kan›tlanm›fl olur. Ama daha sonraki aflamalarda bile bütünüyle bir ç›kar›ma b›rak›lmaz. ‹lk konumda bu gibi hikâyeleri kapsayan kutsal yaz›lar pek çok dinde hamili olarak sadece bir sade ve tarihi de¤il, ayn› zamanda bir sembolik ve do¤a üstü anlamda dikkate al›n›r. Yaska örne¤in gösterir ki, Hindistan›n dini gelene¤inde Vedic ilahilerinin üçlü bir önem tafl›d›klar›na inan›l›r: Bir tanesi ritüel uygulama ile iliflkilidir (adhiyajna), bir tanesi tanr›sal alan ile iliflkilidir (adhidaiva, ve bir tanesi ruhanî deneyim ile iliflkilidir (adhiyatna); ve bu bak›fl Upanishadlarda da ifade edilir66. Benzer flekilde, kutsal kitaptaki tarihî hikâyelerin, hem belirli bir zaman› olmayan, hem de zaman›nda olan önemi hem Yahudi hem de Hristiyan hermeneutiklerin her zaman kat› bir prensibi olmufltur67 ki, örne¤in tüm ‹srail nesli ve yaln›zca M›s›r’dan kaçanlar de¤il, Sina da¤›nda manen bulundular ve tanr› ile akitlerini sonuçland›rd›lar. ‹kinci olarak -ve bu daha önemlionun daha kar›fl›k aflamalar›na ra¤men mitolojik hikâye, etkinli¤i gerçek ve ampirik olandan biraz farkl› bir düzeyde varsayar. Onun kahramanlar› ve di¤er önde giden karakterleri, do¤an›n normal kurallar›n› ihlal edebilir; biçim ve cinsiyet de¤ifltirebilirler, veya çok büyük mesafeleri bir ad›mda geçebilirler. Bu unsurun flu an en uygun aç›klamas›, onun zihniyetin bir mant›k öncesi aflamas›na mant›ki s›n›rlamalar taraf›ndan engellenmeyen ilkel düflünce biçimine- dönebilir olmas›d›r ve baz› bilim adamlar›, 101 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bu aflamaya benzeyenleri rüyalarda aram›fllard›r68. Tezin yanl›fll›¤› her ne kadar çok görünür olsa da gerçek flu ki, mitlerin ve masallar›n fantastik ögeleri her zaman ola¤anüstülü¤ü iflaret etmeyi ifade amac›yla ortaya konur. O herhangi biri de¤ildir, o fleklini de¤ifltiren, büyülü çizmelere sahip olan, insanüstü bir güç gösteren veya çok büyük s›navlar› geçendir. Asl›nda, e¤er durum bu olsayd›, hikâye olmazd›. Bunlar özel karakterlerin vas›flar›d›r ve onlara bunlar normal erkeklerin ve kad›nlar›n rotas›ndan ay›rmak için bahfledilmifltir. Di¤er bir deyiflle, onlar bu vas›flara tamamen sahiptirler, çünkü onlar ola¤anüstüdürler ve ne yapmay› isterlerse, mant›¤›n ola¤an kurallar›na ve ola¤an kategorik düflüncenin gereklerine karfl› gelebilirler69. Göründü¤ü gibi, rüyalar›n benzerli¤i her ne flekilde olursa olsun çok güvenilir de¤ildir. Çünkü rüyalar›n imajlar› mant›¤›n safl›¤› taraf›ndan üretilmez, ama ak›l kar›fl›kl›¤› taraf›ndan üretilironlar tutars›zd›r, fakat irrasyonel de¤ildir-ve böylece yeterli bir kan›t olmadan (ki iflin do¤as› gere¤i imkâns›zd›r) zihnin mant›köncesi varsay›lan ürünleriyle ayn› biçimli¤i veya hatta benzerli¤i ile ilgili olarak kaynak gösterilemez. 29. Fakat mitolojik hikâyede gerçek ve idealin esas paralelli¤ini kan›tlamak sadece genel biçimde de¤ildir. Bazen ayn› zamanda daha özel bir tav›r, etkili iki anlaml› (eflseslilik sayesinde) kelimelerin kullan›m› ile iletilir. En mükemmel örnekleri, daha önceden hep baflvurdu¤umuz M›s›r taç giyme dramas› taraf›ndan verilir. Birinci aflamada70 örne¤in keçiler ve eflekler, harman yerinde tah›l› ayaklar›yla çi¤nerler ve sonradan bir darbe ile kovulurlar. Bu yaln›zca ifllevsel davran›fl Set’in(önceden tayin edilmifl) hizmetkâr› taraf›ndan Osiris’in çi¤nenmesi ve sonraki çiftçinin o¤lu Horus taraf›ndan onlardan i¤renme, bir seferli¤i- 102 ne mitsellefltirilir. Fakat bu mitik anlam bir kelime oyunu ile uygulan›r: Horus araya girdi¤i zaman “Bak, ben sana, benim babam› daha fazla dövmemeni emrediyorum!” diye ba¤›r›r ve burada önemli olan nokta fludur ki, tah›l (grain) ve baba (sire) kelimeleri, M›s›r kelimeleri olarak eflseslidir (viz. ‹ t). Benzer flekilde kültik uygulama s›ras›nda firavun, krala ait korse ile yetkilendirilir ve bunun Horus’un Osiris’in cesetine sar›lmas›yla temsil edildildi¤i söylenir. M›s›r kelimeleri için korse (corselet) ve sar›lmak (embrace) benzer derinli¤i yakalar (viz.k n i)71. Asl›nda mevcut metnin 138. sat›r›nda kelimeler üzerinde hemen hemen bunun gibi yirmi oyun vard›r-baz›lar› do¤rudan eflseslidir; di¤erleri az çok kelime oyunlar›n›n biçimi bozulmufludur. Ayn› yöntem Ugaritik fliir olan Hofl Tanr›lar’da (Gracious Gods) da nitelendirilmifltir. Onun bir unsuru örne¤in, bir grup erkek taraf›ndan ba¤lar› budarken söylenen çal›flma flark›s› veya ilahi flark›d›r: As lord and master has he been sitting enthroned, With a sceptre of bereavement in his one hand, And a sceptre of widowhood in his other; Yet, lo, they that trim the vine now trim him, They that beat the vine now beat him, They tear up the ground from beneath him As when men prepare a vine.72 Burada, bafl›ndan sonuna kadar ayn› seviyede sürdürülen ikili anlaml›k, basit bir ba¤c›l›k çal›flmas›, bozgun ve verimsizli¤in içindeki ruhu zay›flatma olarak hemen mitsellefltirilir. “sceptre”(asa ile ifade edilen kelime ayn› zamanda “vine-)shoot” anlam›na gelir73; “bereavement” (yas) kelimesi gösterilen http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 üzüm salk›m› ile eflseslidir74; “widowhood” dan bahsetme hemen genel deyimi ileri sürer( Latince vitis vidua ile özellikle benzer) ve onunla terbiye edilmemifl ba¤, dul “widowed” olarak tan›mlan›r75. Dahas› “trim” (budamak)olarak ifade edilen kelime “castrate” (had›m etme) anlam›na da gelir76, ve “ Onlar onun alt›ndan yeri parçalara ay›rd›lar” ifadesi gerçek anlam›nda ba¤› dikmede kullan›lan bir tekni¤e gönderme yapar.77 Kelime oyunlar›n›n bu kullan›m›nda belirtilen yaln›zca sözlü veya artistik bir kibir de¤ildir. ‹lkel düflüncede temellenen yöntemin ismi, kimli¤in ayr›lmaz bir parças›d›r. Buna göre e¤er bir isim iki anlama sahipse, bu ipso facto (yaln›z bu nedenle) iki aç›ya sahip oldu¤unu gösterir. fiu anki durumda, gerçek ve ideal aras›ndaki esas paralellik iki aç›ya dayan›r. 30.Di¤er taraftan bu esas paralellik hikâye içinde ve bizim tart›flt›¤›m›z di¤er vas›talarla aç›k seçik ifade edildi¤i zaman benzer bir çeflit indirgemeden yak›n›r. Bunun bafll›ca iflareti, ebedinin yaln›zca antikite düzeyine bir indirgemesidir. Bir baflka düzlemde ayn› zamanda gerçekten ne olmufl ise “bir zamanlar” ayn› düzlemde olmufl bir fley gibi sunulur. Böylece uzak geçmifle gönderilen mitolojik hikâye flimdiki bir durumun ideal efllik edeni olmay› sona erdirir ve onun arketipi veya bafllang›çta var olan modelinin karekteri oldu¤unu varsayar. fiunu söylemek gerekir ki Tanr›, “gerçekten” tam o anda ejderhay› öldürmedi¤i zaman art›k “ideal olarak” ejderhay› öldüren olarak tasavvur edilmez; O ejderhay› yaln›zca geçmiflte öldürdü ve ritüel hareket basitçe o olay›n taklidinin bir kopyas›d›r. Temelde ampirik dile getirifllerin zaruretlerine basit bir teslim olsa da, o bizi - konunun baz› modern ö¤rencilerini http://www.millifolklor.com yan›ltt›¤› gibi-(örn. Malinowski ve Eliade)78 Mitin bafll›ca ifllevinin geleneksel bir kullan›m› bafllang›çta var olan, istenen sonucu veren bir hareketin tekrar› olarak temsil edildi¤ini geçerli k›lmak oldu¤unu varsaymam›z konusunda bizi yan›ltamaz. Önemli noktay› kaç›rmamak için bir daha söylemek gerekirse, Mit ve Ritüel paralel çal›fl›rlar ve birbirlerinin soy veya soya ait iliflkilerinde birbirlerinin yerini almazlar. Mitin “Gerçekli¤i” 31. Hangi anlamda Mit “gerçek” olarak nitelenebilir? Eski araflt›rmac›lar için bu soru hemen hemen hiç problem oluflturmad›. Onlar için gerçek basit bir flekilde hayalin z›tt› idi; bir mit e¤er tarih ve gerçek ile ba¤lant›l› ise do¤ruydu. E¤er flimdi, sadece edebî fenomen de¤il, daha çok kültik olan Miti ifllevsel olarak tan›mlarsak, bu cevab›n daha fazla geçerli olmayaca¤› aç›kt›r. Yeni bir çal›flmada79 Pettazzoni alternatif bir formülasyona giriflmifltir: Mit, kutsal bir hikâye oldu¤u için gerçek bir hikâyedir; sadece içeri¤inin do¤as› aç›s›ndan de¤il, ayn› zamanda yürürlü¤e koydu¤u somut kutsal güçlerin do¤as› gere¤i böyledir [der]. Orijin mitlerin anlat›m› külte dahil edilmifltir, çünkü, hayat› koruyan ve art›ran kültün kendisinin içerdi¤i sonuçlara neden olur.... Dünyan›n yarad›l›fl›n› hikâye ile iliflkilendirmek, dünyan›n korunmas›na yard›mc› olur; insan ›rk›n›n orijinini anlatmak insanl›¤› hayatta tutmaya hizmet eder. Bir toplulu¤u veya sosyal grubu sürekli k›lma gibi. Üyeli¤e kabul ayininin veya flaman uygulamalar›n›n ilk yap›l›fllar›n›n hikâyesini anlatmak, bunlar›n etkilerinin ve devaml›l›¤›n›n sa¤lanmas›na hizmet eder. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, mitler gereklilik nedeniyle gerçek olmal›d›r; sahte olamazlar. Onlar›n gerçekli¤i ne man- 103 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 t›ksal ne de tarihsel bir do¤ruluktur. Hepsinin üzerinde, dinsel, ve özellikle daha çok sihirsel bir tür gerçekliktir bu. Kültün amaçlar› için mitin yararlar›; dünya ve onun üzerindeki hayat›n korunmas› özellikle kelimenin sihrinde, bir tak›m güçleri ça¤r›flt›ran gücünde, mythos veya fabula’da yatar. Etimolojinin ima etti¤i üzere –fa turm- “uydurma konuflma”y› de¤il, gizemli ve kuvvetli birleflik bir gücü ima eder. Ancak bu bak›fl aç›s›na aç›k bir itiraz vard›r: Gerçekli¤i etki ile kar›flt›rmaktad›r. Alt›n› çizmek gerekirse, parlak ve yads›namayacak flekilde aç›klad›¤› fley, mitolojik anlat›mlar›n ve performanslar›n geçerlili¤idir. Fakat Mitin “gerçekli¤i”, daha çok Temel Mitik Düflünceye özgü olmas› gereken bir fleydir ve onun aç›k ifade biçimlerinin mekani¤inin d›fl›nda sonuca ulaflt›r›lmamal›d›r. Di¤er bir ifadeyle, sunaca¤›m›z üzere, yads›namayacak temel terim olan gerçek ve anl›¤›n, ideal ve do¤a üstü ile paralel seyretti¤i asl›nda metafizik bir kavramd›r. Bu, tüm yap›n›n üzerinde yükseldi¤i daha basitlefltirilmesi mümkün olmayan bir veri, -belitsel gerçekliktir. 32.Bu tezi desteklemek için Pettazzoni çeflitli Kuzey Amerikal› yerli kabilelerin yan›nda (örne¤in Pawnee, Wichita, Oglala Dakota ve Cherokeler) Kuzey Bat› Avustralyadaki Kradjerisliler ve Güney Bat› Afrika Hereros’lar› aras›nda, asl›nda farkl›l›¤›n hikâyelerin “do¤rulu¤u” ve “yanl›fll›¤›” aras›nda yatt›¤›na iflaret etmektedir. Gerçeklik addedilen kozmogoniler ve atalara ait tarih hikâyeleri ve sahte kabul edilen “inand›rma” anlat›lar› gibi. Bizim durumumuzda bu gözlem, hikâyeye iliflkin iki kategoriye iliflkin ilkel zihindeki olgusal kabulü tasdik etti¤i için büyük önem arz etmektedir; bizim de ileri sürdü¤ümüz üzere; mitler kült içinde kullan›l›r, hikâye ise 104 e¤lence amaçl› anlat›l›r. Ayn› zamanda, bunun, Mitin “gerçekli¤i” üzerindeki etkisini görmek zordur, kendi bafl›na, hikâyelere bir flekilde atfedilen güvenle iliflkili gibi görünmektedir. Ve bundan sonra bile, önemli özellikler s›radad›r. Herhangi genel bir sonuç ç›karmadan önce “do¤ru” ve “yanl›fl” olarak ifade edilen yerli terimlerin anlam›n› ve çerçevesini tam olarak belirlemek gerekli görülmektedir. Bu ba¤lamda “do¤ru”, güvenilir veya tarihî veya gerçek veya geçerli veya tasdik edilen anlam›na m› gelmektedir? Tersine “yanl›fl” güvenilmez, veya tarihî olmayan veya gerçek olmayan (uydurma) veya bofl veya sahte anlam›na m› gelmektedir? Bir hikâye, örne¤in ifllevsel aç›dan geçerli olabilir tamam›yla ritüel bir amaca hizmet ederfakat tarihi aç›dan geçersiz olabilir veya tarihi aç›dan geçerli olabilir, fakat kültik bir ezberden okumada bofl ve etkili olmayabilir. Ayn› flekilde gerçek bir gelenek olup, kendi içinde uydurma olabilir veya aksine do¤ru, tarihî gerçek ile iliflkili olabilir ancak modern bir ürün ve gerçek olmayan geleneksel oluflum olabilir. Düflünüldü¤ünde, asl›nda “do¤ru” teriminin anlamlar› modern deyifltedir. Haz›r bir ilaç do¤ru bir tedaviyi sa¤layaca¤›n› iddia edebilir. Burada do¤ru basitçe kesinlikle etkili anlam›na gelir. Bir gelenek do¤ru bir gelenek oldu¤unu iddia edebilir. Burada kelime basitçe otantik anlam›na gelir. Bir haberin do¤ru oldu¤u söylenebilir. Burada hiçbirinin olmad›¤› kadar bir gerçek ile iliflkilidir. Bir doküman›n kopyas› do¤ru kopya olarak tan›mlanabilir. Burada ima edilen do¤ru oldu¤udur. Aç›kças›, o halde, biz ilkelin tam olarak hangi kelimeleri hangi anlam içinde kulland›¤›n›80 biliyoruz, ilkelin “do¤ru” ve “yanl›fl” hikâyeler ayr›m›ndan Mitin “gerçekli¤i” hakk›nda herhangi bir sonuç ç›karmak flüpheli olur81. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Baz› ‹tirazlar Cevapland› 33. E¤er bizim Mite temel yaklafl›m›m›z sa¤lam ise, mitolojistlerin görevi, hikâyeleri ele ald›klar› zaman hangi ögelerin ritüel durumlar› yans›tt›¤› veya hangi durumlar› ç›kard›¤›na bakmak olmal›d›r. Ve bu kriter ile onun öncesinde yatan mit mi (indirgenmifl bir biçim olsa da) yoksa sadece bir masal m› oldu¤unu belirlemelidir. Bu izlemede ancak, belirli temel prensipler aç›k bir flekilde anlafl›lmal›d›r. Birincisi, söz ve rit aras›ndaki uyumun s›k› ve kesin olmas›na gerek yoktur ama basitçe önceki ve sonrakini esinleyenin alt›nda yatan kavram aras›nda uyum gereklidir. Bunun için bizim gerçekten arad›¤›m›z birinin di¤erinde bir kopyas› de¤ildir, ama daha ziyade iki uyuflan vas›tadaki anlat›m›n bir paralelli¤idir. ‹kincisi, çok kesin anlafl›lmal›d›r ki, belirli olufllara özgü özel bir orijini içermez, ama belirli edebi biçimlerin soysal orijinini içerir. Söylemek gerekirse Mit per se (asl›nda) Ritüelin suretidir fakat bu per se (asl›nda) her mitolojik hikâyenin kültik bir davran›fl veya davran›fl serisinin metni oldu¤u anlam›na gelmez. Bunun için örne¤in, Ugaritik fliir olan Baal yaln›z bir masaldan ziyade bir mit olarak nitelendirilir. Kutsal bir pandomimin tabii sonucunun eflli¤inde ezberden okuma gibi sanmak veya kan›tlamak gerekli de¤ildir82; e¤er biz onun içeri¤inde ve yap›s›nda kültik uygulamalar›n program›n›n çizdi¤i gibi ayn› modeli bulursak bu yeterli olur. Bu, önemini vurgulaman›n zor olabilece¤i bir noktad›r. 1950’de flu an ki yazar, Thespis çal›flmas›nda bu yaklafl›m› belirli eski Yak›n Do¤u metinlerinin analizine uygulamay› araflt›rd›¤› zaman, birçok Oryantalist-bir veya iki istisna d›fl›nda- o metinlerin asl›nda dramatik olarak rol oynad›¤›n› gösteren hiçbir so- http://www.millifolklor.com nuçland›r›c› kan›t›n olmad›¤›n› belirterek hemen karfl› geldiler. Bu gibi bir itiraz ancak hayatî ve temel bir yanl›fl anlamaya dayan›r. Tart›flma asl›nda bir hayli farkl› bir düzeydedir. ‹ddia etti¤i fludur ki, belirli bir tip hikâye au fond gerçekte ritüelde “davran›flsal” olarak ifade edildi¤i gibi, ayn› durum edebî bir (veya daha tarafs›zca, sözlü bir) anlat›m›d›r ve bu iki fley bu yüzden paralel ifller, birindeki birbirini takip eden olaylar suretini di¤erinin hareket s›ras›nda bulur. K›sacas›, bizim tart›flt›¤›m›z paralellik gerçek bir ezberden okuma ile gerçek bir performans aras›ndaki de¤ildir, fakat bir hikâyenin modeli ile bir ritüelin modeli aras›ndaki paralelliktir veya-daha genifl ifade etmek gerekirse- bir edebiyat türü ile bir seremoni türünün temel iliflkisinin aras›ndaki paralelliktir. 34. Eski Yak›n Do¤u’da mit ve mevsimlik ritüellerin varsay›lan paralelli¤i genel bir kültik “kal›p”›n asl›nda yaln›zca seçmeci kar›fl›m- birbiriyle hiçbir genetik ve tarihi iliflkisi olmayan türlü türlü ve farkl› kültürlerden al›nan ögelerin keyfi bir potpourri potporinin haz›rlay›c› yap›s›na dayand›¤›na da karfl› ç›k›ld›. Hatta Frankfort devam etmekte olan tart›flman›n tümüne karfl› gelmek için daha ileri gitti ve kültürlerin gerekli ve çok önemli farkl›l›klar›n› örten tamamen bofl bir köksel birli¤i varsayd›. Bu yüzden flunu belirtmek çok gerekli olacakt›r. fiu anki yazar “ritüel (veya mevsimlik) kal›p” terimini kesinlikle Uppsala okulunun veya baz› bilim adamlar›n›n I. Engnell veya S.H. Hook’un anlad›¤› anlamda kullanmaz. Daha aç›k olmak gerekirse, o kültik prosedürlerde herhangi bir ayn›l›k veya bir ve baflka alan›n mevsimlik seremonileri aras›nda Frankfort’un sorgulad›¤› gibi herhangi bir tarihi iliflki varsaymaz. Karfl›laflt›rma bir hayli farkl› bir düzeydedir: Tarihi de¤il psikolojiktir. Yazar›m›z “mevsimlik 105 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 kal›p” derken, inkâr edilebilir kutsal kan›t için, her kim veri toplamada sorun yafl›yorsa asl›nda dünyan›n pek çok bölgesinde mevsimlik ritüel olarak nitelendirilen birbirini takip eden genifl bir çile, ar›nma, canlanma ve kutlamadan bahseder, ancak o ayn› zamanda daha fazla fleyler ifade eder. Bu ifade ile o, halk masal›nda ve ayn› zamanda halk gelene¤inde ifade bulan hemen hemen tüm insanlar için ortak olan belirli san›lar oldu¤unu belirtir. Bu gibi düflünceler ve kurulufllara-“isologues” (‹ki veya daha fazla benzer ya da iliflkili birleflenden oluflan) da denebilir-örne¤in: Belirli topra¤›n sahipli¤ini iddia etmek için tavaf edilmesini; bir insan›n veya bir kuklan›n ya¤mur sa¤lanmas› için ›slat›lmas›n›; ekinoks ve gündönümlerinde atefller yak›lmas›n›; ölünün bir da¤a ç›kt›¤›n› ve mevsimlik festivallerde geri döndü¤ünü varsaymas›n› içerebilir. Yazar, bu tür düflüncelerin, mitolojik hikâyede kabulü ile ritüel uygulama ile onlar›n paralelliklerinin yararl› kan›t sa¤lad›¤›n› iddia eder ve dolay›s›yla bu tür hikâyeleri mitler olarak nitelendirmek için bir kriter saptar. Ancak bu tür karfl›laflt›rmalar kurulurken bir gelenek ve di¤eri aras›nda hiçbir tarihi iliflki olmad›¤› muhakkak varsay›lmal›d›r. Prosedür belki dilin benzerli¤inden -ve aç›klanabilir- gösterilebilinir. Sami ve eski diller örne¤in bir nehrin kayna¤›n› onun “bafl›” olarak ifade ederler, ama ne zaman bir anlambilimci bir düflünme fleklini göstermek için bu paralelliklere baflvurursa ‹branice ro’sh ve Latince caput’un söylenifli aras›nda dilbilimsel bir iliflkiyi varsayd›¤›n› hiç kimse hayal edemez. Ayn› sebeple ne zaman bir antropolog veya bir karfl›laflt›rmal› mitoloji ö¤rencisi türlü bölgelerdeki gelenekleri karfl›laflt›rd›¤›nda, onlar aras›nda do¤rudan bir iliflki varsaymaz, ancak yaln›zca temel kavramlar›n bir uyu- 106 munu varsayar ve bu aç›dan bak›ld›¤›nda kan›t daha çeflitlendirilmifltir, aç›klamas› daha etkilidir. Mitin do¤as› ve kökeni hakk›ndaki spekülasyonlar büyük olas›l›kla hiçbir zaman bitmeyecek, ancak bu çal›flmada önerilen yaklafl›m sa¤lamsa, belki biz onun konusuna ve öneminine yönelik daha iyi bir kavray›fl ediniriz. Geçmifl için an› ne ise, gelecek için umut ne ise bugün için de Mit’tir ifadesini önerecek kadar yanl›fl yolda olmad›¤›m›z görülür. NOTLAR 1 Bu yeni materyallerin pek ço¤unun çevirileri flu an “Ancient Near Eastern Texts Relating to the Old Testament”, ed.James B. Pritchard (Princeton, 1950)’da mevcuttur. Burada baflvurulan bu yay›n ANET olarak geçecektir. 2 Bkz., özellikle B. Malinowski, Myth in Primitive Psychology (London, 1926). Ayn› zamanda bkz. H. Leenhardt, PCHR VII (1951) (Proceedings of the VII Congress for The History of Religions [1950], Amsterdam,1951), s.89: “Le mythe n’est pas un recit, il es vecu.II ne faut pas deduire de la qu’il ne s’agitpoint de mythe puisqu’il n’y a pas de recit,mais accepter que le mythe soit vecu avant d’etre conte.” 3 Bu, örne¤in, Ernst Cassirer’in Sprache und Mythos (1925) ve Susanne K. Langer’›n konuyu aç›k olarak ele ald›¤› cildine “Philosophy in a New Key (New York,1948),s.138-65. uyar. Langer aç›kça flöyle ifade eder: “Uzun bir zaman sözle/yaz›yla belirtilmeden ifade edilerek kalm›fl olabilen mit fantezide bafllar; fantezinin temel biçimi ise tamamen subjektif ve özel olan rüya’n›n fenomenidir.” 4 Bu kavram hakk›nda yazar›n Thespis’ine bak›n›z (New York, 1950), s.4-5. 5 W. Robertson Smith, Religion of the Semities (Londra, 1927), s.18. 6 E.g.,D. G. Brinton, Religions of Primitive Peoples (New York, 1899), s.173. Mit ve Ritüel iliflkisi üzerine di¤er bildiriler aras›nda afla¤›dakilere at›f yap›labilir: Jane Harrison, Themis (Cambridge, 1912), s. 328: “Mitin dindeki temel anlam› erken edebiyattaki ile tamamen ayn›d›r;bu konuflulan kutsal ritin karfl›l›kl› olarak, bir fley yapt›rd›¤›; o legomenon’la çeliflir, veya daha ziyade dromenon ile iliflkilendirilir.” Bu, miti kendi sözel ifadesi ile kar›flt›r›r. S. H. Hooke, Myth and Ritual (Oxford, 1933), s. 3. “Mit, ritüelin konuflulan k›sm›d›r: Yap›lmakta olunan fleylerin aç›klamas›d›r. ‹lk anda ritüelinden ayr›lamayan orijinal mit, ritüelin içinde mevsimsel olarak yeniden üretilen orijinal durumun az çok sembolik biçimini d›fla vurur.” Ayn› kar›fl›kl›¤a ilave olarak mitin arketip oldu¤u temelsiz varsay›m için; bkz. s.30. Fr. Heiler, PCHR VII (1951), s. 160: “Der Kult http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 erzeugt den Mythus.” Bu, “der Kult”un tanm›n› ve “erzeugt” ile ima edilen süreç hakk›nda biraz daha kesinlik gerektirir. Van Der Leeuw’un mitin “kelime k›s›tlay›c› durum” oldu¤una iliflkin klasik hükmü de benzer flekilde çok mu¤lakt›r.Genel olarak hikâyelere ayn› düzeyde uygulanabilir. 7 Bkz. A.M. Hocart, Kingship (Oxford, 1927); I.Engnell, Studies in Divine Kingship in the Ancient Near East (Uppsla, 1945); C.G.Seligman, Egypt and Negro Africa: A Study in Divine Kingship (London, 1934); G. Widengren, The King and the Three of Life in Ancient Near Eastern Religion (Uppsala, 1951); P. Hadfield, Traits of Divive Kingship in Africa (London, 1949); H. Frankfort, Kingship and the Gods (Chicago, 1948); C.J. Gadd, Ideas of Divine Rule in Ancient East (London,1948); T.H. Gaster, “Divine Kingship in the Ancient Near East,” Review of Religion 9 (1945), 267-81. 8 G. Coedes, PCHR VII (1951), s. 141 ff. 9 Bu örnekler Hadfield’den al›nm›flt›r, Traits of Divine Kingship, s. 12-15. 10 Fr. Hrozny, Sprache der Hihhiter (1917), s. 171; A. Goetze, Kleinasien (Munich, 1933), s. 83. 11 Johannes Friedrich, Zeitschrift für Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft 89 (1930), 283;cf. W. Krickeberg, Marchen der Asteken und Inkaperunaner (Jena, 1928), s. 90 ff; E. Seler, Sahagun (Stuttgart, 1927) s. 437. 12 Lord Raglan, The Origin of Religion (London, 1949), s. 80. 13 Bu konuda bkz., A.B.Cook, Zeus, vol.2 (Cambridge, 1925), s.1069 ff. 14 Cf. Ch. Jeremias, Die Vergottlichung der babylonisch-assyrischen Könige, der alte Orient, vol. 19, no. 3-4 (Leipzig, 1919); T. Fish, “The Cult of King Dungi [Shulgi] During the Third Dynasty of Ur”. Bulletin of John Rylands Library 11, no.2 (July 1927), 1-7. 15 Örnek olarak, önceki notta Ch. Jeremias’in incelemesi ve Goetze’nin konuya k›saca temas etti¤i Kleinasien, s.83. 16 A. Moret, Du caractere religieux de la royaute pharaonique (Paris, 1903), s. 131. Ancak H.H. Nelson’un Biblical Archaeologist 7 (1944), 47’deki sözlerine dikkat ediniz: “Tap›na¤›n bu yorumunun ikincil olmas›n›n d›fl›nda hiç bir gösterge bulamad›m. Hiç bir oranda, tap›na¤a atfedilen kozmolojik önem onun biçimini belirlememekteydi. Önce biçim ortaya ç›kt› ve sonra yorum, zaten mevcut olan üzerinde yo¤unlaflt›.” Yine de, ikincil yorum, ilkel kavram›n sadece daha sonra aç›k bir flekilde dile getirilmesi olmufl olabilir. 17 Keilschrifttexte aus Assur religiösen Inhalts, no.164, 38 ff. 18 Thureau-Dangin, Die sumerischen undakkadischen Königsinschriften 140, 19, 20 ff. (Sennacherib’in éBellino Cyclinder”de s›kl›kla at›f yap›lan bölümü baflka türlü yorumlanmal›d›r; Gadd, Ideas of Divine Rule, s. 94.) 19 Exod. 25:9, 40. 20 Matthews, Journal of the Palestina Orien- http://www.millifolklor.com tal Society 15 (1935), 531; cf.J.Pedersen, Israel, vol. 3-4 (1940), s. 263, 693. 21 Ta anith 5a; Hagigah 12b; Pesikta 21.144b; L. Ginzberg, Legends of the Jews, vol. 5, s. 292. Düflünce yazar› belirsiz ve do¤rulu¤una inan›lmayan yaz›lar› edebiyat›nda belirtilir: Test. 12 Patr., Dan. 5; Syr. Apoc. Baruch 4:3, vb.; cf. G. H. Box, Liber esdrae, vol.4 (London, 1912), s.198 ff.; A. Kahana, Ha-sepharim ha-hiflonim, vol.1 (Tel Aviv, 1917), s.369. 22 Gal. 4:26; Heb.12:22; Rev.3:12; 21:10. 23 Örne¤in anonim 17.yy ilahisinde, “Urbs beata lerusalem/dictu pacis visio/ quate constr›itur in caelis/ vivis ex lapidibus/ et angelis coornatur/ ut sponsa comitibus” (J.S.Phillimore, ed., The hundred [ Glasgow, 1926], no.18) Best Latin Hymns dictu pacis visio kelimesi ‹branice’den Kudüs’ün hayali bir türetmesi üzerinde temellenir. R-h, “bkz.” Ve shalom, “bar›fl”). Ayn› zamanda Albert’in ünlü “ O quanta qualia sunt illa sabbata”, fliir k›tas› 2: “ Vera lerusalem/ est illa civitas/ cujus pax jugis est/ summa jucunditas; /ubi non praevenit/ rem desiderium/ nec desiderio/ minos est premium.” 24 ‹br. Îr ha-el óhim. Kelimeler bir hitap etme olarak de¤il bundan evvelkinin “Muhteflem fleyler seni konufluyor” izahl› ilavesi ile iliflkili olarak yorumlanmal›d›r. 25 Cf. Ginzberg, Legends of the Jews, vol.1, s. 3 ; vol. 2. s.153; vol. 6, s.307. 26 Sure 48:3; 55:77; 85:22. 27 Cf. namarupa’n›n hint dil grubuna ait doktrini. 28 Cf. Ginzberg, Legends of the Jews, vol.3, s. 97. 29 Breasted, Ancient Records,c.1,§ 786 (Khenzer): Firavun onun (Ra’n›n) “bedeninin/body o¤lu olarak adland›r›l›r.” Benzer biçimde Ra Sesostris III’e flöyle der: “Sen sana bahfletti¤im bedenimin ard›ndaki o¤lumsun”;cf. S.A.B. Mercer,The Religion of Ancient Egypt[ London, 1949], bölüm 14, pp 248 ff. 30 Cf. Thespis, s.170 31 Ra’n›n Sesostris III’e yapt›¤› aç›klamay› 29 numarada belirtilenle karfl›laflt›r. Önceki kelimeler genellikle “Buyru¤umu ilan edece¤im”(‹br. asapperah el hôq) yorumlan›r, büyük olas›l›kla Torczyner ile flu flekilde de¤ifltirilmifl “Ben seni gö¤süme/çok yak›n›ma ald›m” (ôsîfekä el hèqî).Bu benimsemenin bir iflaretidir; cf. J. Grimm, Deutsche Rechtsaltertümer, 4. ed., c.1[Leibzig, 1899], s. 219, 638; F. Leibrecht, Zur Volkunde (Heilbronn, 1879), s.432. Edessa Kontu böylece Baldwin’i benimsemifltir. 32 Etana A.1.11=ANET, S.114b. 33 Babil tabletlerinden çivi yaz›l› metinler, vb. British Museum’da bölüm 21 (London, 1905), levha 40. 34 Geleneksel metin durumu noktalamayla bozar, “ Y. senin cesaretin için Sion’dan asay› gönderir, (söyleyerek), sen yönet,” vb. Fakat asa cennetten gönderildi; onun sadece gücü Sion’dan ç›kar. 35 Cf. A. Goetze, Hattusilis, Mitteilungen der Vorderasiatisch-Aegyptischen Gesellschaft 29, no:3 (1925), 52-55. H.G. Güterbock, Forgotten Religions, 107 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ed. V. Ferm (New York, 1950), s.99 “tanr›lar taraf›ndan yönetilen özel bir güç olarak tan›mlar.” Yaklafl›k olarak eflit say›lan Accadian mis̆aru ile efllefltirilir; cf. L.Oppenheim, ANET, s. 269b, n.1 36 Cf. Isa. 45:1 (Cyrus’un). Cyrus’un “Kil/balç›k Silindir” yaz›t›nda kesin bir benzerlik var, sat›r 12 (ANET, S.315b) : “(Marduk) elini tutabilece¤i, gözdesi olan dürüst bir kral arad›.” bkz. S. Smith, Isaiah XL-LV (London, 1949), s.73. 37 II R 51.2, 58 ab.f; British Museum’daki Babil metinlerinden çivi yaz›l› metinler, vb., bölüm 19 (London, 1904), levha 19, iv, 58 ff.; B. Meissner, Babylonien und Assyrien, c.2, (Heidelberg, 1925), s.110. 38 J.J.L. Duyvendak, PCHR VII (1951), s.137. 39 Buna bkz.: M. Eliade, Traité d’historie des religions (Paris, 1949), s.324. Bizans tap›naklar›n›n yap›m›nda bu düflüncenin yaflamas› üzerine, cf. O.M. Dalton, East Christian Art (Oxford, 1923) , s.(pp.) 243 ff. Cf. ayr›ca H. P. L’Orange, Studies in the Iconography of Cosmic Kingship in the Ancient World (Oslo, 1953), pp.s.9-17. 40 S̆atapatha Brahmana 13.8.1, 17, vb. 41 Porphyry De antro nympharum 6. 42 Bkz. tümüne:I. Bezinger, Hebräische Archälogie, 3. ed. (1927), s. 129; R. Patai, Man and Temple (London, 1947), bölüm 4. s. 105 ff. 43 Babil’deki yedi katl› Zigurat’›n yedi cenneti temsil etti¤i s›kl›kla belirtilir. A. Parrot, bu kozmik yorumun ikincil oldu¤unu aç›klamas›na ra¤men( Ziggurat et Tour de Babel[Paris, 1949]); ve J. Nougayrol (Symbolisme cosmique et monuments religieux, Musée Guimet [Temmuz 1953],s.13), keza skeptizimi anlat›r. H. Frankfort Zigurat’›n kozmik da¤› temsil etti¤ini iddia eder ve bu görüfl ayn› zamanda H.G. Quaritch-Wales, “The Sacred Moution in Old Asiatic Religion”, Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland (1953), s.24 taraf›ndan benimsenir. 44 apsu üzerine bkz. Keilinschriftliche Bibliothek 3.1.13. E. Forrer, Glotta (1938), s.186 yapay/suni okyanuslar›n Hitit tap›naklar›nda da oldu¤unu ileri sürer. Lidzbarski, Ephemeris c.3, s.9 Hamath’›n Zakirinin M.Ö 17. yy. yaz›tlar›nda apsu için bir referans kabul edilebilir, b.9-11: “Topraklar›ma bafltan bafla tap›naklar infla ettim ve infla ettim…[ve]à-p-ŝ.” Bir “alt›n cennet”ten (s̆amê s̆a hurafli) Behren’de bahsedilir. Assyrisch-Babylonische Briefe (Leipzig, 1906),s.64 ff. ve Tahta bir tanesi mücevherlerle örtülü olarak Babil’de tanr›ça Gula’n›n heykeli üzerine Nebuchadnezzar taraf›ndan yerlefltirilmifltir. (Vorderasiatische Bibliothek 4.164.12) Cennet kelimesi ayn› zamanda bu anlamda ‹fltar-bêld]ini Esarhaddon’a kehanetinde IV R 61’de ( cf. S.Langdon, Tammus and Ishtar [Oxford, 1914], s.131)kullan›lm›flt›r. Suriyece Peshitta’da “gök” çat›lar›n bir ifadesi olarak 1 Kings 6:16 kullan›l›r. Ayn› zamanda Hesychius’da sonraki önerme ile ilgili:OYPANOΣ:…Bkz. L’Orange, Studies, s.22 ff. Di¤er taraftan bu dilbilimsel kan›t bofl yere bas›lmamal›d›r, çünkü kullan›m tamamen mecazi olabilir, Vitruvius’da Latince coelum cam- 108 gibi 8.3, modern Frans›zca’da ciel, eras “tonoz/kubbe” ve Yunanca ayn› mant›kla ovpavδç “a¤z›n kayna¤›” 45 Archaelogy and the Religion o Israel (Baltimore, 1942),s.148-55. 46 Ibid.,s.152 47 Bu temel hatad›r, örne¤in, Eski Yak›n Do¤u’da Engnell’in Tanr›sal Krall›k çal›flmalar›. Mevcut yazar›n elefltirisi için bkz. Review of Religion 9 (1945), 267–81. 48 Cf., örne¤in Webster’in tan›m›: “Mit, orijinali unutulan, genellikle baz› adetleri, inan›fllar›, kurumlar› veya kültürel fenomenleri aç›klamaya hizmet eden bir karakter olan tarihsel olaylarla görünürde iliflkili bir hikâyedir. Mitler özellikle dinî ritler ve inan›fllarla iliflkilidir. Benzer flekilde, The Standart Dictionary of Folklore, Mythology and Legend (New York, 1950) miti, “gerçekten eski bir ça¤da olmufl gibi sunulan bir hikâye”, insanlar›n, onlar›n tanr›lar›n›n, kültürel özelliklerini, dinî inan›fllar›n› vb. kozmonolojik ve do¤aüstü geleneklerini aç›klayarak tan›mlar. 49 ANET’de tercümesi yap›lan Akîtu seremonilerinin program›na bkz.,S.332b, sat›rlar 28085. 50 Weissbach, Miscell. No.12.23; Zimmern, Zeitschrift für Assyriologie 23.369; Langdon, Scientia 15.239. 51 Bkz. Thespis, s.115-222. 52 J. Friedrich, Zeitschrift für Assyriologie, n.f. 15(1950), 235-42, 253-54; T.H. Gaster, The Oldest Stories in the World (New York, 1952), s.144-58. 53 H.G. Güterbock, Journal of Cuneiform Studies 5(1951), 135-61; 6 (1952), 8-42;Gaster, The Oldest Stories, s.110-33. 54 Goetze, ANET, S.125-26; Gaster, Thespis, s.317-36; Gaster, The Oldest Stories, s. 134-43; O.R.Gurney, The Hittites (London, 1951), s.181-83. 55 Cf. Thespis, s.321 ff. 56 P. Sébillot, Le Folklore de France, c.1 (Paris, 1904), s.468-70; H. Donteville, La Mythologie française (Paris, 1948), bölüm 5, s. 132 ff. 57 Bunun standart bas›m› K.Sethe, Dramatische Texte zu altägyptischen Mysterienspiele, c. 2 (Leipzig,1928), s.83-264;cf. Ayr›ca, Thespis, s.383403. 58 Metnin çivi yaz›s› için bkz. Ch. Virolleaud, Suriye 14 (1933),128-51. Metin, C.H. Gordon, Ugaritik Handbook (Rome,1947), no.52. çevrilmifltir. Çevirisi ve yorumu için bkz. Thespis, s.239-56. (Gözden geçirilmifl flekli Thespis’in ‹talyan bas›m›nda görülecektir.) 59 Sat›rlar 8-11. 60 Sat›rlar 13,28. Metin flöyle yazar (w)s̆d s̆d ilm sd Atrt w Rhm. Bu çok çeflitli yorumlanabilir. Biz böyle yorumluyoruz:” Ve tarlay› sür, kutsal tarla gerçekten Asherat ve The Vigin (i.e., Anat) olsa da”. Aç›klama flöyle olabilir; Ritüel olarak kutsal topra¤›n bir parças›n›n sürülmesi davran›fl› bereket tanr›çalar›n›n döllenmesi gibi tan›d›k bir figür taraf›ndan mitsellefltirilir. Düflünce “kad›n=tarla” imaj› ile ba¤lant›l›d›r. 61 Metin eylemlerinin tamam› müstehcenlik http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 s›n›rlar›nda bir cinsel duyu içinde sözlü iki anlaml›l›k vas›tas›yla aç›kland›. 62 Keilschrifttexte aus Boghazköi 3.7.1.3-4 63 Yukar›da bkz., n.49. 64 Cf. Thespis, s.104-6. 65 Cf. Thespis, s. 74-87. 66 Cf. T.M.P. Mahadevan, PCHR VII (1951), s.143. 67 Cf. S.D.F. Salmond’un önemli makalesi “Hermeneutics,” Encyclopaedia Britannica’n›n 19. bas›m›nda. 68 Cf. Esp. G. Jacop, Märchen und Traum (Hannover,1935); K. Abraham, Traum und Mythus (Leipzig, 1909). 69 Bu yazar›n makalesinden al›nt›lanm›flt›r. “Errors of Method in the Study of Religion,” in Freedom and Reason: Studies...in memory of Morris Raphael Cohen (New York, 1951), s. 381. 70 29-33 sat›rlar; Thespis, s.388 71 101-3 sat›rlar; Thespis, s.398 72 8-11 sat›rlar: mt ws̆r ytb/bdh ht ulmn/yzbrnn g p n / ysmdnn smdm g p n / ys̆ql s̆dmth km g p n. Thespis, s. 241-42; J. Finkel, Joshua Starr Memorial Volume (New York, 1953), s. 29-58. Çev.notu: fiiirin orjinal haline dokunulmam›fl ve bu yüzden çevrilmemifltir. 73 Ugaritik kelime ht’dir. Cf. ayn› kökten gelen ‹branice hôter,Isa.2:1 benzeri yunanca kullan›m›d›r pãβδοs. 74 Ugaritik kelime tkl’dir ‹branice eshôl’a benzer, “üzüm salk›m›”. 75 Cf. Catullus 52.49; Horace Epodes 3.9-10. Cf. Ayr›ca Shakespeare, The Comedy of Errors, oyun 2,sc.2, sat›rlar 173 ff.: “Thou art an elm, my husband,-I a vine/whose weakness, married to thy stronger state,/Makes me with thy strenght to communicate.” 76 Ugaritik kelime zbr’dir, Arapças› z-b-r ve ‹branice z-m-r. “castrate”’in sonraki anlam› için, cf. Haupt, American Journal of Semitic Languages and Literature 26,1. Benzer flekilde Latice castrare ayn› zamanda ba¤lar› budamak anlam›nda kullan›l›yor. (Cato De re rustica 32.2; Vitruvius 2.9). 77 Ugaritik ys̆ql s̆dmth’›n gerçek anlam› tart›flmal›d›r; bkz. Finkel, Joshua Starr Memorial Volume, s.55f. Biz onu ( Süryanice s-q-l, “kald›rmak”) Akadca eqla tab]lu, ‘ayd›nlatma’ ile eflit sayd›k. “bir tarlay› kald›rmak” “tarlay› açmak anlam›nda”. 78 Böylece, Malinowski ( n.2’de belirtildi¤i gibi) flöyle der: “Mitin ifllevi k›saca bafltaki olaylar›n gerçekli¤ini daha yüksek daha iyi daha ola¤anüstü bir zamana uzatma yoluyla gelene¤i güçlendirmek ve gelene¤e büyük bir de¤er ve prestij bahfletmektir... Mit, tarihöncesi ça¤lara ait gerçekli¤in bir ifadesi olarak halen günümüzde yaflar ve gelene¤in hakl› bir nedeni olarak geçmiflle ilgili ahlâkî de¤erler, sosyolojik (sosyal?) yöntemler ve büyüsel inan›fllar için örnek bir model haz›rlar. Pettazoni’nin benzer ifadesi, PCHR VII (1951), S.72: “Il ne s’agit pas tant de savoir comment le monde a eu un commencement, que d’en garatir l’existence et la http://www.millifolklor.com durée. C’est pourquoi tel mythe de la création est récité au cours d’une célébration rituelle (par exemple, I’ Enuma elis̆ dans I’ akîtu babylonien), car I’on est convaincu qu’en racontant des grands événements cosmiques et en proclamant la puissance du Créateur, I’on parvient à assurer la stabilité du monde et à obtenir la protection de Dieu.” Bizim yaklafl›m›m›za yak›nd›r fakat hâlâ Eliade’nin fomülasyonu olan mitin bir arketip oldu¤u san›s›ndan etkilenir, Traité d’histoire des religions, s.336: “Thout mythe, indépendamment de sa nature, énonce un événement qui a eu lieu in illo tempore et constitue, de ce fait, un précéexemplaire pour toutes les actions et ‘situations’ qui, par la suite, répéteront cet événement. Tout rituel, toute action pourvue de sens, exécutés par I’homme, répétent un archétype mythique; or...la répétition entraîne I’abolition du temps à voir avec la durée proprement dite, mais constitue cet éternel présent du temps mythique.” 79 Studi e materiali di storia della religioni 21 (1947-48), 104-16. 80 Örne¤in Yunanca’da ãλâθευα ve υâµàpτεια ayr›m ve ‹branice emeth ve qósht aras›ndaki fark› karfl›laflt›r. 81 [Mant›ksal olarak bir mitin “gerçekli¤i” onun “etkisiyle” ayn› de¤ildir, kuflkusuz; fakat ayr›m bizim taraf›m›zdan yap›ld›. ‹lkel düflünen için mitin gerçekli¤i, anl›k ve sürerli olan aras›ndaki gibi var olur, gerçek ve ideal de ayn› zamanda mitin etkinli¤i için yeterli ve gerekli bir durumdur. Bu da onun yetene¤i; uygun zamanda anlat›ld›¤›nda dünyan›n süreklili¤ini garantilemek, yaflam›n devaml›l›¤›n›, oyunun ele geçirilmesini, hasat›n bereketini ve böyle di¤erleri. Böylece, uygulamada ideal gerçeklik ve ifllevsel etki çak›fl›r. fiunu anlamak gerekir ki, dilbilimsel ve sözlük bilimsel bir araflt›rma “do¤ru” ve “yanl›fl” terimlerine ilkellerin dilinde temel önemdedir- Ed., Numen] 82 Örne¤in, H.J.Rose (PCHR VII [1951], S.118 ff. ) ileri sürdü¤ünde, eski Yunanistan’da “Biz mit ve ritüel aras›nda her zaman yak›n bir iliflki oldu¤una dair çok aç›k bir kan›t bulamad›k. Çünkü burada örne¤in, mitlerin herhangi bir tanr›n›n yaln›zca veya genellikle tanr› festivallerinde ezberden okundu¤una dair hiçbir fley ispatlanamaz. O bu önemli hatay› yapman›n d›fl›nda Miti per se (asl›nda) mitolojik hikâye ile kar›flt›r›r- ve oldukça kar›fl›k ve edebi biçimlerin sonlar› üzerine oldu¤u görülecektir. Benzer flekilde A. Goetze (Journal of Cuneiform Studies 6 [1952], 99) belirli Yak›n Do¤u hikâyelerinin ritüeli yans›tt›¤› “ Basit gerçek, bizim mite sahip olmam›zd›r” fleklinde yazar›m›z›n flen iddias›na itiraz eder. Basit gerçek bizim bir metne veya hikâyeye sahip olup olmad›¤›m›z› sorgular. O bir mit midir veya yaln›zca bir masal m›d›r oldu¤unu belirlemek bizim için en önemli fleydir. Ve eskisine göre nas›l karakterize edildi¤ini görmek zordur, e¤er o ayn› zamanda reddedilirse ritüeli yans›tabilir veya ç›karabilir. 109 M‹TTE ‹K‹L‹ KARfiITLIK: GEÇM‹fiE BAKIfiTA PROPP/LÉVI-STRAUSS TARTIfiMASI* Yazan: Alan DUNDES Çeviren: Selcan GÜRÇAYIR** 1928 y›l›nda Rus halkbilimci Vladimir Propp, s›n›rl› say›da –yaln›zca 1600 adet- bask›s› yap›lm›fl olan Masal›n Biçimbilimi adl› öncü ve orijinal çal›flmas›n› yay›mlad› (Bravo 1972:45). Bu eserde, Rus peri masallar›n› (Aarne-Thompson masal tipleri 300–749) tan›mlad›¤›n› iddia etti¤i otuz bir fonksiyonun sintagmatik (dizimsel) s›ras›n› betimledi. Ne yaz›k ki, çok az bat›l› bilim adam›, Rus yazarlar›n› ve halk anlat›s› çal›flmalar›n›n yönü üzerinde çok az etki yapan Propp’un bu önemli monograf›n› okudu. Sadece ünlü dilbilimci Roman Jakobson, Afanesyev’in Rus Peri Masallar›’n›n (Russian Fairy Tales) Pantheon bask›s›na yapt›¤› halkbilimsel yorumda Propp’un bulgular›n›n k›sa bir özetini vererek bu araflt›rmay› referans gösterdi. (1945:640-641) Indiana Üniversitesi’nde profesör olan Thomas A. Sebeok 1958’de bu kitab›n ‹ngilizceye çevirilmesini sa¤layana kadar, Propp’un dikkate de¤er çözümlemesi Bat›l› halkbilimciler için ulafl›labilir de¤ildi. (cf. Breymayer 1972; Bremond ve Verrier 1982; ve Cardigos 1996:33-36, Chistov 1986:9’da bak›n›z) 1955 y›l›nda, Frans›z antropolog Claude Lévi-Strauss, daha sonra Journal of American Folklore dergisinin editörü olacak olan Profesör Sebeok’un mit konulu bir sempozyuma kat›lmas› için yapt›¤› davete olumlu cevap verdi. (Bu sempozyuma kat›lanlar aras›nda David Bidney, Richard M. Dorson, Reidar Th. Christiansen, Lord Raglan ve Stith Thompson da vard›) “Yap›sal” giriflimle* ** rin tam bir istilas›yla bafllayan ve “The Structural Study of Myth” olarak adland›r›lan Lévi-Strauss’un bildirisi, Propp’un Biçimbilimi bilgisine vak›f olmaks›z›n yaz›lm›flt›. 1955 y›l›nda JAF, “Mit: 1958’de Bir Sempozyum” ad› alt›nda çeflitli kitaplar yay›nlad›, ayn› y›l Propp’un Biçimbilimi ‹ngilizce olarak yay›mland›. Bildirisinde Lévi-Strauss, “mitik düflüncenin daima karfl›tl›klar›n fark›ndal›¤›ndan ilerleyen arabulucula¤a do¤ru iflledi¤ini” ayr›ca “mitin amac›n›n çeliflkilerin üstesinden gelebilmenin mant›ksal bir modelini sa¤lamak” oldu¤unu iddia etti. (1955:440, 443) Lévi-Strauss mit ve mitik düflünce üzerine yapt›¤› “tan›m”da ›srarc›yd›. Dört say›dan oluflan Mythologiques serisinin son say›s› olan The Naked Man’de bir bölüme “‹kili ‹fllemciler” ad›n› verdi, söylemek istedi¤i “mythem”lerdir, onun yenili¤i mitin temel parçalar›n› ima etmeyi kastetmesidir: “Tabii ki, hangi çeflit olursa olsun bütün mitler, genel anlamda ikili ifllemleri içerir, çünkü bunun gibi ifllemler, düflünce ve dilin fonksiyonlar›n› mümkün k›lmak için do¤a taraf›ndan icat edilen tabii özelliklerin anlamlar›d›r.” (1981:559) Kuflkusuz, Lévi-Strauss ikili karfl›tl›k nosyonunu “afl›r› kullanmakla” “suçlan”d›¤›n›n fark›ndayd›. (1995:185) Propp gibi, Lévi-Strauss da anlat›lar›n yap›s› için formüller önerdi, fakat Propp’tan farkl› olarak onun formülleri, “fonksiyonlar”› ve “terimler”i kapsayan tamamen cebirsel bir ifllemdi. (1955:442; bu formüller hakk›nda bir tart›flma için Bu makale Western Folklore (1997), S. 56, 39-50’dan al›nm›flt›r. Gazi Ü. Fen. Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü Araflt›rma Görevlisi. 110 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bak›n›z, Mosko 1991) Propp yüz peri masal›nda anlat›lan olaylar›n do¤rusal düzeninden 31 fonksiyon s›ralamas› sonucuna ulaflmas›na karfl›n, Lévi-Strauss (karfl›tl›k) dizilerinin alt›nda yatan fleyi keflfetmeyi amaçlad›. Lévi-Strauss, anlat›larda söylenildi¤i gibi olaylar›n “düzen”ini tan›mlad›, fakat bu “düzeni” görmezden gelmeyi seçti. Onun adland›rmalar›nda, “Mit, orkestradaki bütün çalg›lar›n ve bütün seslerin notalar›n› ayr› ayr› gösteren bir müzik parças› gibi do¤rusal olmayan seriler fleklinde aksilikle sunulur. Bizim görevimiz onun do¤ru düzenini yeniden kurmakt›r.” (1955:432, Alan Dundes’in vurgusu) Bu “aksilikle”nin tan›mlay›c› etiketinden dolay›, do¤rusal s›ral› düzen (Propp taraf›ndan kullan›lan), Lévi Strauss’un dizilerin alt›nda yatana ulaflma çabalar›na bir engel gibi göründü. Champagne bunu flöyle tan›mlar: “Lévi-Strauss bunun gibi do¤rusal, s›ral› flekillerin yüzeysel ve aflikar oldu¤unu düflündü.” (1995:42) Lévi-Strauss dizimsel ve dizisel yap› aras›ndaki farktan kesinlikle haberdard›r. (1988:205) Ayr›ca Mythologiques adl› serisinin dört cildi boyunca LéviStrauss s›ral› dizimsel yap›y› tekrar tekrar yererken, dizisel yap›n›n erdemlerini yüceltti. Mythologiques serisinin ilk cildi olan The Raw and The Cooked’da LéviStrauss “dizimsel aflamada saçma”olan bir mitin “dizisel bak›fl aç›s›ndan tutarl›” bir mite dönüflebilece¤ini iddia eder.” (1969:253) Dizimsel ba¤lam, genel kabulsüz tekrar tekrar reddedilir. LéviStrauss, baflka bir mit hakk›nda flunlar› söyler: “E¤er dizimsel s›ray› sadece hikâyenin geliflme süreci olarak düflünürsek, çok keyfi ve anlams›z bir yap›da ortaya ç›kar.” (1969:306) ve genelleyerek ileri gider. “Sadece kendi içerisinde düflünüldü¤ünde, her dizimsel s›ra anlams›z olarak görülmelidir.” Tek çözüm “dizimsel s›rayla dizisel s›ran›n yer de¤ifltirmesi”dir. (1969:307) ‹lginç bir flekilde, Lévi-Strauss’un metodolojisi, yap›salc›l›¤›n süslü elbisesini giymifl olmas›na ra¤- http://www.millifolklor.com men, onun gerçek metodu karfl›laflt›rmal› metodun bir fleklidir, daha do¤rusu özel durumlarla ilgili bir fleklidir. Bu bir mit metninin akla gelmez anlam›n› “ortaya ç›karabilen” bir veya daha fazla mitin (her zaman ayn› kökenli olmayan!) bafltan sona karfl›laflt›r›lmas›d›r. LéviStrauss bu konuda nettir: “Nihayet, dizimsel iliflkiler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda anlafl›lamaz olan Bororo mitinin bir ayr›nt›s›, Kayapo mitindeki uygun bir ayr›nt›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda anlafl›l›r hale gelir” (1969:210, Alan Dundes’›n vurgusu). Bu durumda, Bororo metnini anlaml› hale getiren bir Kayapo metnidir, ancak karfl›laflt›rma her ikisine de uygulanabilir: “KayapoKubenkranken versiyonu (M8) kendi içerisindeki anlafl›lamaz bir ayr›nt›s› bir Bororo mitinin (M55) anlam›yla ayd›nlatabilir.” (1969:131) Buna ra¤men, Lévi-Strauss bir yap›salc› olarak bilinir, deneysel gerçek ise, onun bir yap›salc›dan çok bir karfl›laflt›rmac› oldu¤udur. Lévi-Strauss’un metodolojisi tutarl› ve aç›kt›r: “Mitleri s›ralara ay›rarak plan aç›kça gösterilemez. Bu yüzden, her s›ray›, dizisel tak›mlarla iliflkilendirerek anlamland›rmaya çal›fl›rken, sonunda kendimizi bir mitin temel karakterlerini tan›mlama pozisyonunda bulduk…”(1979:199) Bazen karfl›laflt›rmal› dizi, köken mitleri gibi ayn› kültür içinden gelebilirdi, bazen de gelmeyebilirdi. “Moon epizotlar› Thompson’un miti tek olarak düflündü¤ü dizimsel zincirlerde hareket etmeksizin ortaya ç›karken, ayn› K›z›lderililerin di¤er mitleriyle iliflkilendirildi¤inde dizisel parçalarda bir permütasyon (de¤iflim) olarak kendisine yeniden yer bulur” (1955:140n) fakat alternatif olarak, Lévi-Strauss’un karfl›laflt›rmal› metodunun menzili geniflletilebilir, o kadar genifltir ki, Güney Amerikan K›z›lderilileri mitleriyle Kuzey Amerika’daki olas› ayn› kökten gelen akrabalar›n›n mitlerinin anlamlar›n› bulmak için karfl›laflt›rmaya isteklidir. “Tucuna miti”nin epizodu hakk›nda, Lé- 111 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 vi-Strauss flunlar› söyler: “Dizimsel s›raya göre yorumlanamayan ve Güney Amerika mitolojisinin tamam›yla ayd›nlatamad›¤› bu epizot, sadece Kuzey Amerika mitolojisinden al›nan dizisel sistem referanslar›yla ayd›nlat›labilir.” (1979:17) 1959 y›l›nda Lévi-Strauss College de France’da prestijli Sosyal Antropoloji Bölümü Baflkanl›¤›na tayin edildi ve aç›l›fl töreni konuflmas›nda çözümlemek için Frans Boas’›n kaydetti¤i Thimsian anlat›lar›n› seçti. “La Geste d’Asdiwal” adl› analizi, ikili karfl›tl›¤›n dört ayr› aflamas›n› ortaya ç›karmak için göz kamaflt›r›c› bir konuydu: Co¤rafik (do¤uya karfl› bat›), kozmolojik (yukar› dünyaya karfl› afla¤› dünya), ekonomik (kara avc›l›¤›na karfl› deniz avc›l›¤›) ve sosyolojik (baba yan› yerleflmeye karfl› ana yan› yerleflme). Yine, 1958-1959’da Annuaire’deki Ecole Pratique des Hautes Etudes, Section des Sciences Religieuses’de yay›mlanan Lévi-Strauss’un Asdiwal makalesinde Propp hakk›nda hiçbir referans yoktu. 1960 y›l›nda Lévi-Strauss kesinlikle Propp’un Biçimbilimi’ni okudu. Bunu biliyoruz, çünkü o y›l Propp’un çal›flmas›n›n genifl bir incelemesini yay›mlad›. Bafllang›çta Cahiers de l’Institut des Sciences Economiques Appliquees’de “La structure et la forme: Réflexions sur un ouvrage de Vladimir Propp” (Yap› ve Biçim:Vladimir Propp’un Bir Eseri Üzerine Düflünceler) olarak adland›r›lan bu makale, Uluslararas› Slav Dili ve fiiirleri Dergisi’nin üçüncü say›s›nda “L’analyse morphologique des contes russes” (Rus Masallar›n›n Biçimbilimsel Çözümlemesi) ad›yla da yay›mland›. ‹ncelemesinde, Propp’u zaman›n›n öncülerinden olmas› dolay›s›yla usulüne uygun olarak övdü, ancak ayn› zamanda Propp’u analizinden dolay› elefltirdi. Takdir etti¤i bölümlerden bir örnek: “Propp’un çal›flmas›n›n en göze çarpan yönü, daha fazla geliflmelerin olaca¤›n› sezen gücüdür. Aram›zda 1950’lerde sözlü edebiyat›n 112 yap›sal analizini yapmaya kalk›flanlar, Propp’un çeyrek yüzy›l önceki giriflimlerinin do¤rudan bilgisi olmaks›z›n, ondan ödünç almad›klar›n› bildikleri formüllerin -bazen bütün cümlelerin bile- flafl›rarak fark›na var›rlar. Onlarda, keskin zekas› ve kahince karakteri bizim hayranl›¤›m›z› artt›ran pek çok sezgiler vard›r. Onlar, Propp’un takipçisi olduklar›n› bilmeden onun ba¤l›l›¤›n› kazand›lar.” (Lévi-Strauss in Propp 1984:175) Bununla birlikte, Lévi-Strauss taraf›ndan Propp’a yap›lan öncelikli elefltirilerden biri bizim flimdi ilgilendi¤imiz elefltiridir. Lévi-Strauss Propp’u peri masallar›n› inceledi¤i için elefltirir. Lévi-Strauss’a göre, “Masallar, mitlerde bulunan karfl›tl›klardan daha zay›f karfl›tl›klar üzerine infla edilmifltir.” (Propp 1984: 176; cf. Cardigos 1996:34) Bu ba¤lamda, Lévi-Strauss, “Masal kusurlu olarak yap›sal analize yard›m eder… Propp masallar yerine mitleri daha fazla kullanmal› m›yd›? (1984:177) Lévi-Strauss daha sonra Propp’un neden mitleri kullanmad›¤›n› tahmin etmeye devam eder. “Çünkü, Propp bir etnolog de¤ildir, Propp’un kendisi veya onu tan›yan insanlar taraf›ndan toplanan mitolojik materyalleri, kontrol edemeyece¤i ya da kullanamayaca¤› düflünülebilir.” (1984: 177) Profesyonel bir halkbilimcinin yani halkbilimi profesörünün mitleri analiz etmek için onlar hakk›nda yeterli bilgiye sahip olmad›¤› fikri tabii ki mant›ks›zd›r. Bu düflünceyi Propp üzerine okunan onun mit hakk›nda hiç bir fley bilmedi¤i imas›yla hakarete u¤rat›ld›¤› Lévi-Strauss’un araflt›rmas›ndan ö¤renmek sürpriz olarak karfl›lanmamal›d›r. Lévi-Strauss’un elefltirileriyle tahrik edilen Propp, Lévi-Strauss’un araflt›rmas›n›n hemen ard›ndan Morfolojisi’nin 1966’daki ‹talyanca çevirisinde güçlü bir karfl› görüfl yazd›. (Propp’un Morfolojisi ‹talya’da büyük bir etki yaratt›. [cf. de Meijer 1982]) Bununla beraber, Propp’un k›zg›nl›¤›ndan dolay› belki de flafl›rm›fl http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 gibi göründü¤ü ya da bu bu k›zg›nl›¤› ifade etti¤i k›sa dipnotlar›nda Lévi-Strauss son sözlerini söyledi. Öncülere “sayg›” gösterilmesini fliddetle savunan LéviStrauss’un, Propp’un mit ve yap› üzerine yazd›¤› yaz›lar hakk›nda bilgi vermekten kaç›nmaya devam etmesi kayda de¤erdir. Lévi-Strauss’un orijinal araflt›rmas›na, Propp’un karfl› yaz›s›yla ve Lévi-Strauss’un dipnotlar›na 1984 y›l›nda Minnesota Üniversitesi bas›m evi taraf›ndan yay›nlanan Propp’un seçme makalelerinin yer ald›¤› Theory and History of Folklore adl› ‹ngilizce çeviriden ulafl›labilir. (Minnesota bask›s› olan çeviride Propp’un karfl› yaz›s›nda yer alan dipnotlar›nda özellikle Kuzey Amerika K›z›lderililerinin Masallar›na gönderme yapan dipnotun bulunmamas› eksikliktir.) Propp “The Structural and Historical Study of the Wondertale” adl› karfl› yaz›s›nda öncelikle Lévi-Strauss’un araflt›rmas›na cevap yazmas› için kendisini davet eden ‹talyan yay›mc› Einaudi’ya teflekkür eder. Einaudi, Lévi-Strauss’un filozof olmas›ndan dolay› büyük bir avantaja sahip oldu¤unu, buna karfl›n Propp’un sadece bir deneyci oldu¤unu gözlemledi. (1984:68) Propp, “Mitleri bilmedi¤inden, peri masallar›n› çal›flt›” gibi bir mant›k tart›flmas›n›n üzerinde durmayaca¤› fleklinde yan›t verir, fakat bunun üzerinde fazla düflünmedi¤i de aç›kt›r. “Hiçbir bilim adam› bir fleyi yapmamas› için yasaklanamaz ya da baflka bir fleyi yapmas› için zorlanamaz.” fleklinde yorumlar. ‹lgili bir okuyucu tart›flman›n yönlerini ve bütün farkl›l›klar›n› görmek için her iki taraf›n tart›flma metinlerini göz önünde tutmal›d›r. Propp’un otuz bir fonksiyonluk flemas›n›n Lévi-Strauss taraf›ndan yap›lm›fl olan “yeniden yaz›m›n›” “Benim modelim neyin modellendirildi¤i ve neyin veriler araflt›rmas›na dayand›r›ld›¤›n› karfl›lar, buna karfl›n LéviStrauss’un modeli gerçekli¤i ve veriler taraf›ndan empoze edilmeyen mant›ksal ifllemlere dayal› olmayanlar› karfl›lamay› http://www.millifolklor.com amaçlar. Lévi-Strauss, mant›ksal ifllemlerine materyallere ald›rmayarak devam eder (en az›ndan ne peri masallar›yla ilgilenmifltir ne de onun hakk›nda bir fleyler ö¤renmeye kalk›flm›flt›r.) ve fonksiyonlar› onlar›n geçici s›ralar›ndan ç›kar›r” diyerek dile getiren Propp’un elefltirisinden birisi burada bahsedebilir (1984:76). Baz› detaylarda not etti¤imiz gibi, Lévi-Strauss geçici s›ralar›ndan “kald›r›lan” fonksiyonlar için hiç özür dilemedi. Birbirinin geçmifli hakk›nda konuflan iki bilim adam› var: Lévi-Strauss dizilerin alt›nda yatanlarla, tipik bir flekilde do¤adaki ikilikle ilgilenmesine karfl›n, Propp deneysel olarak gözlemlenebilir ard›fl›k yap›larla ilgilenir. (Bana göre Lévi-Strauss mitin yap›s›n› tan›mlamak yerine, mitlerde tan›mlanan dünyan›n yap›s›n› tan›mlar. Bu önemli bir farkt›r.) Strauss’un mitteki “yap›” versiyonlar› hakk›nda, onun tanr›sal duruflundan daha çok kan›t› vard›r. Lévi-Strauss bafl yap›t›n›n birinci cildi olan The Raw and The Cooked’da Brezilya merkez yerlilerinin mitlerinde buldu¤u “akrabal›k iliflkisi sistemleri”ni anlamad›klar›ndan flüphelenir. Bunun yan›nda, “‹flte bu yüzden insanlar›n mitlerde nas›l düflündüklerini de¤il, gerçe¤in fark›nda olmadan mitlerin insanlar›n düflüncelerini nas›l etkilediklerini göstermeyi istedim” diyerek gerçekten süperorganik bir durumu benimser (1969:12) bu ifade garip bir flekilde Jung’›n “The Psychology of the Child Archetype” makalesindeki “…ilkel düflündü¤ünü de¤il, daha çok kendi içinde birfleylerin düflündü¤ünü söyler…” fleklindeki eflit derecedeki mistik ifadesini hat›rlat›r (1963:72). Lévi Strauss’un Jung’›n mite evrensel “arketipik” yaklafl›m›n› reddetmek için ortaya ç›kmas›ndan dolay› (1969:56; 1995:188) Lévi Strauss ve Jung’› karfl›laflt›ran bir çok yazar benzerliklerden çok farkl›l›klar› görmeye e¤ilimlidirler (cf. Chang 1984 and Messer 1986). Buna ra¤men okuyucu yukar›daki iki ifade aras›ndaki olas› parelelli¤i yarg›layabilir. 113 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Zaten, Lévi Strauss hiçbir zaman süper organik durumunu reddetmedi. Gerçekten Lévi-Strauss süperorganik duruma karfl› Anglo-Amerikan davran›fl›n›n fark›ndayd›. 1977 Kanada CBC konuflmalar› dizisini Mit ve Anlam olarak yay›mlayan Lévi-Strauss, flu ifadeyi kullanarak konuflmas›na bafllad›: ”Belki mitlerin insan›n içinde ondan habersizce yer ald›¤›n› söyledi¤imi hat›rlars›n›z. Bu benim ‹ngilizce konuflan meslektafllar›m taraf›ndan çok tart›fl›lm›fl hatta elefltirilmifltir, çünkü deneysel bak›fl aç›s›yla bak›ld›¤›nda onlar›n duygular›, bunun son derece anlams›z bir cümle oldu¤u fleklindedir. Fakat benim için bu yaflayan bir tecrübeyi tan›mlar, çünkü iflimle iliflkimi nas›l alg›lad›¤›m› tam manas›yla söyler. Benim iflim benden habersizce benim içimde yer al›r.” (1979:3) Birisi Lévi-Strauss’un kendi düflüncesini mitle karfl›laflt›rmamas› gerekti¤ini söyleyebilir ve birisi de: Lévi-Strauss’un The Raw and the Cooked hakk›ndaki “Mitler üzerine yaz›lm›fl bu kitab›n kendisi bir mittir.”(1969:6) fleklindeki utanmaz yorumunu hat›rlatmak için zorlanabilirdi ki; bu düflünce, Lévi-Strauss’un ”Oedipus mitlerinin kaydedilen versiyonlar›n›n aras›nda önceki ya da görünüflte daha otantik versiyonlar›da eflit düzeyde içerilmelidir”(1955:435) fleklindeki Freudcu okuma ve Oedipus yorumu tart›flmas›yla son derece uyumludur. Bu araflt›rma, Lévi-Strauss ya da Propp metodolojilerinin geliflmifl tart›flmas›n› yapmay› amaçlamaz (Konuya küçük bir girifl yapmak amac›yla LéviStrauss’un mit üzerine yazd›¤› hacimli yaz›lar›na ve onlar›n elefltirileri için Lapointe and Lapointe [1977] bak›n›z. Propp için Breymayer 1972, Liberman 1984, and Ziel 1995 bak›n›z.) Amaç sadece mitteki ikili karfl›tl›k sorununu düflündürmektir. Haydi tart›flman›n hat›r›na, mitlerde ikili karfl›tl›¤›n masallardakine oranla daha aç›k bir flekilde ortaya ç›kt›¤›n› ve “masallar›n mitlerdekinden daha zay›f karfl›tl›klar üzerine yap›land›r›ld›klar›n›” varsayal›m. 114 1955 y›l›nda JAF’daki makalesinde Lévi-Strauss “yap›sal analiz” versiyonunu göstermek için hangi anlat›y› seçer? Oedipus hikâyesini seçer. Çünkü LéviStrauss bir antropologdur, halkbilimci de¤il, aç›kça mit, efsane ve masal›n standart tür tan›mlar› aras›ndaki farkl›l›klar›n yani, bu üç türün herbirini önemli çal›flmalar›nda birbirinden ay›rmaya adayan Grimm kardefllerin zaman›ndan beri neredeyse iki yüzy›ld›r gözlemlenen ayr›mlar›n fark›nda de¤ildir (Tan›mlar için bkz. Bascom 1965 and Bodker 1965). fiu kadar›n› söylemek yeter ki, e¤er mit “dünyan›n ve insanl›¤›n bugünkü flekline nas›l geldi¤ini aç›klayan kutsal bir anlat›ysa” flu tamamen kesindir ki Oedipus hikâyesi bir mit de¤ildir. Halkbilimcilerin çok iyi bildi¤i gibi, bu hikâye gerçekte, Aarne-Thompson masal tiplerinin 931 numaras›na kay›tl› standart bir masal›d›r. (Bu numara Aarne’nin 1910’da yay›nlanan orijinal Verzeichnis der Märchentypen FFC 3’den al›nm›flt›r.) Bu yüzden Lévi-Strauss’un da t›pk› Propp gibi, “mit” analizlerine masalla bafllad›¤› ortaya ç›k›yor! Ayn› makalede Zunilerin ortaya ç›k›fllar›n› anlatan gerçek bir mitten sonra, “Amerikan mitolojisinin (yerli) düzenbaz”› hakk›nda konuflur ve “Star Husband”, “Lodge-Boy and Thrown-Away”den bahsederek Plainlerin mitolojisine gönderme yaparak devam eder (1955:440). Fakat bu son hat›rlatmalar›n hepsi mit de¤il, masald›r. En az›ndan Lévi-Strauss tutarl›yd›, yanl›fl bir flekilde olsa da. Mytholgiques dizisinin üçüncü cildi olan In The Origin of Table Manners’da iki bölümlük bir yeri Stith Thompson’un klasik çal›flmas› “The Star Husband Tale”(Y›ld›z Koca Masal›) (Alan Dundes’›n vurgusu)’n› okumufl olmas›na ra¤men “Star Husband” (1979: 199-272) mitine ay›rm›flt›r. Hiçbir ciddi halkbilimci, Star Husband hikâyesini bir mit olarak etiketlendirmez, fakat tekrar söyleyelim ki Lévi-Strauss bir halkbilimci de¤ildir. Bu arada Lévi-Strauss, Stith Thompson’u http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 “ünlü bir mitolojici” olarak tan›mlar. (1979:19) (tekrar Alan Dundes’in vurgusu) Gerçek fludur ki; Stith Thompson sevgili masallar›na odaklanmay› tercih ederek mit hakk›nda çok az fley yazm›flt›r! Birisi, e¤er Lévi-Strauss Star Husband gibi masallar› “mitler” olarak adland›rmakta ›srar ettiyse, bir masal uzman› olan Stith Thompson’› “mitolojist” ya da “mitolog” olarak yeniden s›n›fland›rmas›nda do¤ruland›¤›n› kan›tlayabilir (1979:199-272). Peki ya Lévi-Strauss’un aç›l›fl konuflmas›nda bahsetti¤i Asdiwal hikâyesi (dikkatli bir flekilde “macera hikâyesi” olarak adland›r›lm›flt›) neydi? Bu da bir mit de¤ildir. E¤er, Tsimshianlar taraf›ndan tarihsel olarak “do¤ru” oldu¤una inan›lsayd›, bir efsane olurdu. E¤er inan›lmasayd›, masal olurdu, kurgusal bir anlat›n›n, Cinderella ya da Little Red Riding Hood gibi Bat› masallar›ndan daha tarihsel oldu¤una inan›lmaz. Asdiwal macera hikâyesinde dünyan›n ve insanl›¤›n bugünkü flekline nas›l geldi¤i hiçbir flekilde anlat›lmaz. Bu folklor standartlar›na göre bir mit de¤ildir. Peki ya dört ciltlik Mythologiques’deki ve daha sonraki dizilerdeki metinler, yüzlerce metin? (1988, 1995) Hepsi mit miydi? ‹lk olarak Lévi-Strauss’un (keyfi olarak) M1 (anahtar mit) olarak etiketlendirdi¤i “bird-nester”in Bororo versiyonu olan “The Macaws and Their Nest” tart›fl›ld›. Fakat bu anlat› terimin bütün yönleriyle mit de¤ildir. Bu aç›kça bir masald›r! Bu, Levi Strauss’un Mythologiques’de baz› mitleri çözümlemedi¤i anlam›na gelmez. Buradaki önemli nokta mit ve masal› ay›r›m yapmadan analiz etmesidir. Oedipus, Asdiwal ve Bird-nester anlat›lar› mitten daha çok masalsa, Lévi-Strauss’a Propp’a yöneltti¤i ayn› soruyu yöneltebiliriz: E¤er, masallar mitlerdekinden daha zay›f karfl›tl›klar üzerine yap›lan›yorsa, Lévi-Strauss niçin ikili karfl›tl›k teorisini aç›klamak için mitlerden daha çok masallar› seçti? Ba- http://www.millifolklor.com na kal›rsa Lévi-Strauss kendi tuza¤›na düfltü! Aç›kças› cevap, ikili karfl›tl›¤›n masallarda oldu¤u gibi mitlerde de güçlü oldu¤udur. Bu noktada Lévi-Strauss’un anlafl›l›r Asdiwal çözümlemesi, mükemmel bir konudur. Gerçek fludur ki; pek çok antropolog gibi Lévi-Strauss’un mit ve masal aras›ndaki farklar› bilmemesi bir etmen olmamal›d›r. Ço¤u antropolog masal ve efsaneler hakk›nda tart›fl›rken yanl›fl bir flekilde mit terimini kullan›rlar. Antropologlar›n ve halk anlat› türleriyle ilgilenenlerin, mit ve masal aras›ndaki farklar› görmezden gelme rezaleti, Lévi-Strauss’un Mythologiques’i ve mit üzerine çal›flan di¤er antropolog ve sosyologlar›n çal›flmalar›na karfl› yaz›lan bir y›¤›n elefltiriye ra¤men aç›klanabilirdi. (cf. Thomas et al. 1976; Carroll 1978, and Mandelbaum 1987), Hiç kimse Lévi-Strauss’un mitlerden daha çok masallar› çözümledi¤ini fark etmifl görünmez. Spesifik olarak Propp ile Lévi-Strauss aras›ndaki tart›flma üzerine yorumlar yapm›fl olan elefltirilerde bile (e.g., Bravo 1972, de Meijer 1970, Janovic 1975) bu konudan bahsedilmemifltir. E¤er Lévi-Strauss, mitlerden daha fazla masallar› çözümlediyse, “mitik düflüncenin daima karfl›tl›klar›n fark›ndal›¤›ndan ilerleyen arabulucula¤a do¤ru iflledi¤ini” ve “mitin amac›n›n çeliflkilerin üstesinden gelebilmenin mant›ksal bir modelini sa¤lamak” oldu¤u fleklinde belirtti¤i nosyonlar›na ne oldu? Aç›kça, bu nosyonun düzeltilmeye, hatta bundan daha da fazlas›na ihtiyac› var. Birisi ç›k›p, ikili karfl›tl›¤›n evrensel oldu¤unu ispat edebilir. Muhtemelen, bütün insan toplumlar›, geçmiflte ve günümüzde, “kad›n ve erkek”, “yaflam ve ölüm”, “gündüz ve gece” (veya ayd›nl›k ve karanl›k) aras›nda baz› ay›r›mlar yapm›fllard›r. Kuflkusuz, halkbilimi türleri içinde mit ve masallardan daha fazla ikili karfl›tl›klar bulabiliriz. Mesela atasözlerini alal›m. Baz› atasözlerinin konular› ve yorumlar› karfl›tl›k içerisin- 115 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 dedir: “Birleflirsek kalkar›z, ayr›l›rsak düfleriz” (birleflmeye karfl› ayr›lmak; kalkmaya karfl› düflmek); “Murat insandan, takdir Tanr›’dan” (‹nsana karfl› Tanr›, murada karfl› takdir); “‹fle son al›nan, ilk kovulur” (sona karfl› ilk, ifle al›nmaya karfl› kovulma) (Dundes 1975). Ayn› tür ikili karfl›tl›klar geleneksel bilmecelerde de ortaya ç›kar. (Georges and Dundes 1963). ‹kili karfl›tl›klar içeren bilmece örnekleri: Engebeliyim, düzüm Yafl›m, kuruyum, Makam›m alçakta, ad›m yukardad›r.(1) Kral›m benim adaletli efendim Herkes beni kullansa da odur benim sahibim. (anayol) Bir ev kadar büyü¤üm, Bir fare kadar küçü¤üm, Safra gibi ac›y›m, Ama yine de tatl›y›m. (Pekan cevizinin a¤ac› ve meyvesi) Peki ya beddualar? Aç›k bir biçimde ikili karfl›tl›klara dayanan geleneksel Yahudi-Amerikan beddualar› bulunmaktad›r: Ayn› anda hem tetanos hem de deniz tutmas› olas›n.(2) At gibi ye, kufl gibi pisle. Yukar›da verilen atasözü (bilmece, beddua) örneklerinin “çeliflkilerin üstesinden gelmeye yarayan mant›ksal bir model” olarak hizmet ettiklerini söyleyebilir miyiz? ‹kili karfl›tl›k e¤er evrenselse, veya mit, masal, atasözü, bilmece ve beddua gibi çeflitli halkbilimi türlerini kaps›yorsa, nas›l mitin do¤as›n› tan›mlamak için kullan›labilir? Bu, mitte ikili karfl›tl›klar›n bulunabilece¤ini reddetmek anlam›na gelmez. Kritik nokta, hiç bir flekilde mite özgü ikili karfl›tl›¤›n olmad›¤›d›r. E¤er böyleyse, Lévi-Strauss’un mitin do¤as› hakk›nda özellikle çok az k›ymetli fleyler söyleyerek “mit” çözümlemesinde izole etti¤i neydi? Dürüst olmak gerekir- 116 se, Lévi-Strauss asl›nda -mitten daha çok- insan düflüncesinin do¤as›yla ilgilenmiflti. Belki, ay›r›c› özellik olarak ikili karfl›tl›¤›n miti s›n›rlamamas› önemli de¤il. Aksine, e¤er ikili karfl›tl›k düflüncesi genel insan zihni özelli¤iyse, bu hiçbir de¤er ifade etmez. Ancak, mit olarak tan›mlanan anlat›larda ikili karfl›tl›k varm›fl gibi yapamay›z. Lévi-Strauss s›kl›kla Aarne-Thompson’un masal tipleri numaralar›ndan (1995:181) bahsetmesine ra¤men, gerçek flu ki, “mit, masal, efsane” tür kategorilerinin bulundu¤u temel bölümlerin ço¤unu görmezden gelir. Halkbilimsel üstünlük sa¤layan noktadan bak›ld›¤›nda, bu, mit ve masal aras›ndaki fark› bile bilmeden, tan›madan mitoloji bilimine tan›t›m niteli¤inde dört say›l›k (art› iki say›l›k sonuç) kitap yazma kibirlili¤inin doru¤udur! Son olarak, okura halkbiliminde ikili karfl›tl›¤›n varl›¤›n›n hiç de yeni bir fikir olmad›¤›n› hat›rlatmak zorunday›z. Axel Olrik’in epik yasalar›ndan birinde, Karfl›tl›k yasas›yla Das Gesetz des Gesatzes’le yirminci yüzy›l›n ilk on y›l›nda buna benzer bir fley önermiflti. “Bu temel karfl›tl›k epik kompozisyonun önemli bir kural›d›r: Genç ve yafll›, büyük ve küçük, insan ve canavar, iyi ve kötü.” (Olrik 1965: 135; cf. 1992:50). Üstelik, bu prensip daha sonra di¤er bir Danimarkal› halbilimci Bengt Holbek’in Danimarka masallar› için önerdi¤i üç boyutlu dizisel modelinde: Alça¤a karfl› yüksek, gence karfl› yafll› ve erke¤e karfl› kad›n olarak güzel bir flekilde betimlenmifltir. (Holbek 1987:453). Bu kavramsal model Elli Kongas Maranda’dan ödünç al›nm›flt›r. (Maranda and Maranda 1971:23). Tekerlek belki yeniden icat edilmifltir, ancak tamamen daireden gelmektedir, çünkü Maranda, Lévi-Strauss’tan baflka hiç kimseden esinlenemezdi! Propp ve Lévi-Strauss aras›ndaki tart›flmay› geniflletmek bir çeflit akademik ikili karfl›tl›k meydana getirir. Biz bu makalenin yap›c› bir arabuluculuk flekli olarak anlafl›laca¤›na inan›yoruz. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 NOTLAR (1) Highway ‹ngilizce anayol anlam›na gelmektedir. “Makam›m alçakta ad›m yukar›dad›r” ifadesiyle kastedilmek istenilen Highway (anayol)’in bafl›ndaki high (yüksek) kelimesidir. (Ç.N.) (2)Tetanos çene kilitlenmesine neden olur. Deniz tutmas› olan biri midesi buland›¤›ndan kusma ihtiyac› hisseder. Bir kifli hem deniz tutmas› hem de tetanos oldu¤unda çenesi kilitlendi¤inden kusamaz. Burada, bu iki karfl›t durum bir araya getirilerek beddua oluflturulmufltur. (Ç.N.) KAYNAKÇA Bascom, William. 1965. The Forms of Folklore: Prose Narratives. Journal of American Folklore 78:3-20. Bodker, Laurits. 1965. Folk Literature (Germanic). Copenhagen: Rosenkilde and Bagger. Bravo, Gian Luigi. 1972. Propp e la morfologia della fiaba. In Folklore e Antropol gia, ed. Alberto Mario Cirese. Palermo: Palumbo Editore. Pp. 4377. Bremond, Claude and Jean Verrier. 1982. Afanassiev et Propp. Litterature 45 (fevrier):61-78. Breymayer, Reinhard. 1972. Vladimir Jakovlevic Propp (1895-1970)-Leben, Wirken und Bedeutsamkeit. Linguistica Biblica 15:36-66. Cardigos, Isabel. 1996. In and Out of Enchantment: Blood Symbolism and Gender in Portugese Fairytales. FF Communications No. 260. Helsinki: Academia Scientiarum Fennica. Carroll, Michael P. 1978. Lévi-Strauss on the Oedipus Myth: A Reconsideration. American Anthropologist 80:805-814. Chang, M. Joseph. 1984. Jung and Lévi-Strauss: Whose Unconscious? Mankind Quarterly 25:101-114. Champagne, Roland A 1992. The Structuraists on Myth: An Introduction. New York: Garland. Chistov, Krill. 1986. V.Ya. Propp-Legend and Fact International Folklore Review 4:815. De Meijer, Pieter. 1970. Eenvoudige Vertelstructuren: Propp en Lévi-Strauss. Forum der Letteren 11:145-159. . 1982. Propp in Italy. Russian Literature 12:1-10. Dundes, Alan. 1975. On the Structure of the Proverb. Proverbium 25:961-973. Georges, Robert A., and Alan Dundes. 1963. Toward A Structural Definition of the Riddle. Journal of American Folklore 76:111-118. Holbek, Bengt. 1987. Interpretation of Fairy Tales. FF Communications No. 239. Helsinki: Academia Scientiarum Fennica. Jakobson, Roman. 1945. On Russian Fairy Tales. In Russian Fairy Tales. New York: Pantheon. Pp. 631-656. Janovic, Clara Strada. 1975. Introduzione. Vladimir Ja. Propp, Edipo alla Luce del Foklore. Torino: Giulio Einaudi editore. Pp. vii-xviii. Translated into English in Russian Literature 12 (1982), 45-55. Jung, C.G. 1963. The Psychology of the Child Archetype. In C.G. Jung and C. Kerenyi, Essays on a Science of Mythology. New York: Harper & Row. Pp. 70-100. Lapointe, Francois H. And Claire C. Lapointe. 1977. Claude Lévi-Strauss and His http://www.millifolklor.com Critics: An International Bibliography of Criticism (1950-1976). New York: Garland. Lévi-Strauss, Claude. 1955. The Structural Study of Myth. Journal of American Folklore 68:428-444. .1959. La Geste d’Asdiwal. Annuaire, 19581959, Ecole pratique des hautes etudes (Paris), Pp. 3-43. .1960. L’Analyse morphologique des contes russes. International Journal of Slavic Linguistics and Poetics 3:122-149. . 1969. The Raw and the Cooked, Introduction to a Science of Mythology, Vol.l. New York: Harper & Row. . 1973. From Honey to Ashes, Introduction to a Science of Mythology, Vol. 1. New York: Harper & Row. .1978. Myth and Meaning. New York: Schocken Books.. 1979. The Origin of Table Manners, Introduction to a Science of Mythology, vol. 3. New York: Harper & Row. . 1981. The Naked Man, Introduction to a Science of Mythology, Vol. 4. New York Harper & Row. . 1988. The Jealous Potter. Chicago: University of Chicago Press. 1995. The Story of Lynx. Chicago: University of Chicago Press. Liberman, Anatoly. 1984. Introduction. Vladimir Propp, Theory and History of Folklore, Minneapolis: University of Minnesota Press. Pp. ix-lxxxi. Mandelbaum, David G. 1987. Myths and Myth Maker: Some Anthropological Appraisals of the Mythological Studies of Lévi-Strauss. Ethnology 26:31-36. Maranda, Elli Kongds, and Pierre Maranda. 1971. Structural Models in Folklore and Transformational Essays. The Hague: Mouton. Messer, Ron. 1986. The Unconscious Mind: Do Jung and Lévi-Strauss Agree?Journal of the Anthropological Society of Oxford 17:1-26. Mosko, Mark S. 1991. The Canonic Formula of Myth and Non-Myth. American Ethnologist 18:126-151. Olrik, Axel. 1965. Epic Laws of Folk Narrative. In The Study of Folklore, ed. Alan Dundes. Englewood Cliffs: Prentice-Hall. Pp. 129-141. 1992. Principles for Oral Narrative Research. Bloomington: Indiana University Press. Propp, Vladimir. 1966. Morfologia delta Fiaba, con un intervento di Claude LeviStrauss e una replica dell’autore. Torino: Giulio Einaudi Editore.. 1968. Morphology of the Folktale. Austin: University of Texas Press.. 1984. Theory and History of Folklore. Minneapolis: University of Minnesota Press. Thomas, L.L.,J.Z. Kronenfeld, and D.B. Kronenfeld. 1976. Asdiwal Crumbles: A Critique of LéviStraussian Myth Analysis. American Ethnologist 3:147-173. Thompson, Stith. 1965. The Star Husband Tale. In The Study of Folklore, ed. Alan Dundes. Englewood Cliffs: Prentice-Hall. Pp. 424-474. Ziel, Wulfhild. 1995. Bibliographien zu ‘Slawischfolkloristisches Schritgut’ aus Vorlesungsrepertoire von Vladimir Propp....Frankfurt am Main: P. Lang. 117 M‹T VE M‹TSELE R‹TÜEL YAKLAfiIM* Yazan: Stanley Edgar HYMAN Çeviren: Yeliz ÖZAY** Ritüel yaklafl›m do¤rudan Darwin’le ortaya ç›kar; bu yüzden temelde panta rei’si bütün dinamik anlat›lar›n atas› olan Heraclitus’tan gelmektedir. ‹nsan bilimlerindeki evrim ilkesi ihtiyac›yla Darwin Türlerin Kökeni’ni (The Origin of Species,1871) tamamland›¤›nda kültürün çeflitli genetik çal›flmalar›na ›fl›k tuttu ve ‹nsan›n Türeyifli (The Descent of Man, 1971), insan evriminin organik olarak önemsiz; ama büyük oranda kültürel oldu¤unu (Onun gibi biz de “etik oldu¤unu” söylemekte acele etmeyebiliriz.) gösterdi¤inde kültürel çal›flmalar› evrimsel biyolojinin meflru varisi yapt›. Ayn› y›l Türeyifl’e oldu¤u gibi Köken’e de cevap olarak E. B. Tylor’›n Darwin’den an›nda bir fanatik mektubu alan ‹lkel Kültür’ü (Primitive Culture) ç›kt›. “Mitoloji, Felsefe, Din, Dil, Sanat ve Gelene¤in Geliflimi Araflt›rmalar›” adl› alt bafll›¤›nda kültür çal›flmalar› ile ilgili genifl bir yaklafl›m ortaya koydu. Tylor’›n neredeyse kanunu diyebilece¤imiz genel ilkesi fludur: Hayatta kalabilenler önemlidirler; çünkü onlar kimi zaman önemsiz ya da e¤lenceli bir biçimde de olsa erken evrelerin önemli kullan›mlar›n› içerirler. Maddi kültürde bu; ok ve yay, tatbikat, çocuklar›n oyuncaklar›nda geliflen büyücü ç›ng›raklar› gibi önemli araçlar; maddi olmayan kültürde de mitlerin ritüellere dayand›¤› anlamlar›na gelmektedir. Buna ra¤men önceki birçok rasyonalist gibi Tylor bunlar›n bilinçli bir flekilde tasarlanm›fl aç›klamalar oldu¤una inanmaktayd›. R. R. Marett ve Henry Balfour gibi takipçiler taraf›ndan sürdürülen Tylor’›n evrim antropolojisi, ‹ngiliz antropoloji gelene¤inin merkezi olmufltur; ancak vurgu zamanla Tylor’›n inanç ve gelenek kayg›s›ndan sosyal örgütlenmenin daha somut alanlar›na; ekonomiye ve maddi kültüre kaym›flt›r. Bu arada Cambridge’te James G. Frazer adl› klasik, ‹lkel Kültür’ün gizli fleyleri a盤a ç›kard›¤›n› düflünmüfltür ve onun antik kal›nt›lara olan ilgisi arkadafl› William Robertson Smith’in Montesquieu taraf›ndan bulunan ve gelifltirilen karfl›laflt›rmal› metottan yararland›¤› din çal›flmalar› ile geniflletilmifl ve uzat›lm›flt›r. Tylor’›n evrimsel hayatta kalanlar› ile Smith’in karfl›laflt›rmal› metodunu birlefltiren Frazer, 1885’te süreli yay›nlarda, gelenek ile ilgili bir seri makale yay›mlad›. Bu makalelerden ‹talya’da Nemi’de garip bir rahipler cemiyeti ile ilgili olan›, Smith’in öldürülmüfl tanr› ile ilgili fikirleriyle uyuflmaktayd›; Frazer bu konu üzerinde çal›flmaya devam etti ve 1899’da Smith’e ithaf etti¤i iki ciltlik Alt›n Dal’› (The Golden Bough) yay›mlad›. Frazer için Alt›n Dal’da mit hâlâ Tylor’›n rasyonalist “gerçek anlam› ve kökeni unutulmufl olan, eski gelene¤i aç›klamak için uydurulmufl kurmaca”1yd›; gelene¤in evrimi ise hâlâ Tylor’›n “gerçek ritüelden sadece törene ve meflgaleye do¤ru dönüflümü”2ydü. Fakat Frazer ikisinin sentezine pek de¤inmeden, mitlere bilinçli uydurulmufl, ak›lc› aç›klamalar olarak de¤il; ama gerçek bir dönüflüm ya da ritüelin sonraki * “The Ritual View of Myth and the Mythic“, The Journal of American Folklore, (1955), S. 270, 462-472. ** Gazi Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü Araflt›rma Görevlisi. 118 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 biçimi olarak yaklaflt›. 1915’ten çok önce Alt›n Dal’›n üçüncü ve son bask›s› ç›kt›¤›nda sentez de elimize ulaflm›flt›. Frazer’›n Cambridge’ten ça¤dafl› olan Jane Ellen Harrison, 1882’den beri Yunan mitolojisi ve sanat› üzerine yaz›yordu. 1903’te Cnossos’ta kilden mührün aniden aç›lmas›yla Minotauros’un, bo¤a maskesi içindeki Girit kral› oldu¤unu gördükten sonra, ritüellerin mitler ve teoloji üzerindeki önceli¤ini aç›kça belirtti¤i Yunan Dini Çal›flmalar›na Girifller’i (Prologmena to the Study of Grek Religion) yay›mlad›. Kitap, Tylor’›n Oxford’undan Gilbert Murray, Frazer, F. M. Cornford ve Cambridge’ten A. B. Cook’un iflbirli¤ine teflekkür ediyordu. Zeus adl› kitab› bir sonraki on y›la kadar ç›kmayacak olan Cook, o zamanlarda kitab›n baz› bölümlerini dergilerde yay›mlamaya bafllad›. Klasik Görüfl’teki (Classical Review, 1903) en önemli serisi olan “Zeus, Jüpiter ve Oak” Harrison’›nkiyle benzer bir yaklafl›ma sahipti. Murray, Helena ve Akhilleus gibi mitik figürleri ritüel somutlaflt›rmalar olarak okudu¤u Yunan Destan›n›n Yükselifli’ni (The Rise of the Greek Epic) yay›mlad›¤›nda daha önceki yaz›lar›n›n etkiledi¤i bu Cambridge çal›flmas›na yaklaflabildi. 1908’de Oxford’daki Antropoloji Komitesi insanî bilimler ö¤rencilerinin ilgisini “alt kültür”e çekmek amac›yla, Marret’›n editörlü¤ü alt›nda o y›l daha sonra Antropoloji ve Klasikler (Anthropology and the Classics) ad›yla yay›mlanan alt› konferansa sponsor oldu¤unda, kardefl üniversitedeki insanî bilimler ö¤rencileri yirmi y›ldan beri “alt kültüre”2 yönelmifllerdi ve Tylor’›n ekti¤i tohum baflka bir yerde çiçek açm›flt›. As›l verimli y›l Harrison’›n Yunan mitolojisinin chthonic kökenlerini göz al›c› bir flekilde sergiledi¤i; Murray’›n (Kitap ona ithaf edilmifltir.) Yunan trajedisinin temelinde yatan ritüel biçimlere k›sa bir gezintisini, Conford’un Olimpik http://www.millifolklor.com Oyunlar›n ritüel kökeni ile ilgili bölümünü, Cook’un gelecekteki eserinin bol malzemesini içeren Themis’i yay›mlad›¤› 1912’dir.(Tuhaf bir biçimde bu kitapta Harrison’›n ritüel büyüyü özellikle de Yunan dininin merkezi olan daimon y›l› (year-daimon) ritüelini ortaya koyan “Kouretes Ritüeli”yle karfl›laflt›¤› Girit ziyaretinden esinlenilmifltir.) Harrison Themis’te üç önemli noktaya aç›kl›kla iflaret eder: mit ritüelden do¤mufltur3, bu “temsil edilen ritüele iliflkin söylencedir, ifl yap›lm›flt›r; bu to legomenonun to dromenona4 z›tl›¤› ya da iliflkilendiriliflidir (Mitin Yunanca tan›m› ta legomena epi tois dromenois yani ‘ritüel temsil üzerine söylenenler’dir). Dolay›s›yla mit bundan baflka bir fley de¤ildir ve baflka bir kökeni de yoktur5. Harrison’›n aç›kl›¤a kavuflturdu¤u bu görüflün temeli, dinamik ve evrimsel süreç düflüncesidir. Ritüeller ortadan kalkt›¤›nda mitler; eski ritüellerle ilgili artan yanl›fl anlamalarla dinde, edebiyatta, sanatta ve çeflitli sembolik biçimlerde yaflam bulmaya devam eder, yeni deyiflle bu anlafl›l›rl›k ad›na dengeleyici bir dönüflümdür. Bu yüzden mitler hiçbir zaman tarihi olaylar›n ya da insanlar›n belgeleri de¤ildir; fakat ritüel kökenlerinden uzaklaflt›r›larak tarihi olaylarla ve insanlarla iliflkilendirilebilirler. (Kekrop gibi mitik Yunan krallar›n›n ritüel y›lan tanr›lar› olmalar› sebebiyle ‹skender’in de bir y›lan›n o¤lu olan bir tanr› oldu¤una inan›lmas› ya da bunun iddia edilmesi gibi) Mitler hiçbir zaman do¤an›n bilimsel ya da etiyolojik aç›klamalar›na kaynak olmam›fllard›r. (Y›ld›zlar›n gökyüzündeki konumlar›n›n sebebi mitik kahraman›n onlar› oraya f›rlatmas› olarak aç›klan›r; fakat bu kahraman›n kökeni ritüeldedir, astronomide de¤il.) Mitolojiye ya da mite dayand›r›lm›fl herhangi bir biçime ritüel yaklafl›m kendisini genetik düflünmelerle s›n›rland›ramaz. En pratik ve kullan›fll› buldu- 119 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ¤um yapay bölünme birbiriyle iliflkili üç problemi ele almal›: Köken, Yap› ve ‹fllev. E¤er köken ritüelin antik anonim derlemesiyse, yap› özünde dramatiktir, dromenon yani yap›lan ifltir; ancak bu biçim insanlar aras›ndaki yay›lma zincirinde durmaks›z›n geliflir. Buradaki hususlar tarihî ya da antropolojik de¤ildir; ama edebî yap›, Gestalt’›n örgütleme ilkeleri ve dinamik ölçütler aç›s›ndan geçerlidir. Halk aras›ndaki aktar›mlarda “halk eseri” Freud’un buldu¤u “düfl çal›flmas›” -bölünme, yerini alma, ço¤alma, yans›ma, ikinci ayr›nt›land›rma, yorumlama- ve yap›tta oldu¤u kadar dinleyicide de oluflan Kenneth Burke’ün “tamamlama” ilkesi ya da beklentileri gerçeklefltirme gibi daha karakteristik estetik dinamikler kadar iflleyifl içerir. Mitin ya da metnin de¤ifltirdi¤i iflleve gelince, Malinowski’nin sat›rlar›nda, yap›t çeflitli özel ihtiyaçlar› karfl›lad›¤› sürece bir kere, de¤iflen sosyal bir ifllevi oluyor ve Aristo’nun Poetika’s›nda ve Freudyen psikolojide en iyi tasvir edilen; bunu kendi ba¤lam›nda sürdüren, bizleri yap›sal ritüellerin aras›na götüren, de¤iflmez, yerleflik bir ifllev vard›r. Bir baflka deyiflle, Nuh’un kitab›n› okudu¤umuzda büyük bal›¤›n karn›nda tekrar do¤ma ihtiyac›m›z tatmin ediliyor ve bu büyük bir olas›l›kla ilk ritüeller dönemindeki insanlar›n ayn› ihtiyac› tatmin etmesinden geliyor. Bu durumda e¤er bunlar “fantezi mutluluklar›”ysa, flu an bunlar görkemli sanat›n karizmatik tecrübeleri ve o zaman da organik dinin karizmatik tecrübeleriymifl. Nispeten k›sa bir zamanda, halk çal›flmalar›na ritüel yaklafl›m dikkat çekici bir baflar›ya ulaflt›. 1912’den çok önce hiç flüphesiz çeflitli bölgelerde bireysel ritüel çal›flmalar› vard›. Bunlar›n birço¤u Tylor’›n dikkat çekmesiyle belirginleflen, ritüel kal›nt›lar›n oldu¤u çocuk bilgisi alan›ndaki çal›flmalard›. En eski çal›flmalar›n baz›lar› flunlard›r: William 120 Wells Newel’›n Amerikan Çocuklar›n›n Oyunlar› ve fiark›lar› (Games and Songs of American Children, 1883), Henry Carrington Bolton’›n Çocuk Saymacalar› (The Counting-out Rhymes of Children, 1888), Alice Gomme’un ‹ngiltere, ‹skoçya ve ‹rlanda’n›n Geleneksel Oyunlar› (The Traditional Games of England, Scotland and Ireland, 1894), Lina Eckenstein’›n Tekerlemelerde Karfl›laflt›rmal› Çal›flmalar (Comparative Studies in Nursery Rhymes, 1906). Bu çal›flmalar›n birço¤unun yeri hiçbir zaman doldurulamam›flt›r ve benzer bir flekilde ‹ncil’den al›nan en etkileyici ritüel çal›flmalar› yüzy›l›n sonunda ortaya ç›km›flt›r: Tevrat için William Simpson’›n Musa Efsanesi (The Jonah Legend, 1899), Yeni Ahit için John M. Robertson’›n Hristiyanl›k ve Mitoloji (Christianity and Mythology, 1900) ile bafllayan mitik ‹sa üzerine yaz›lm›fl bir dizi kitab›. Görülüyor ki bu insanlar›n hepsi kendi malzemeleriyle sonuçlara ulaflarak ba¤›ms›z bir flekilde çal›fl›yorlard›; hiçbiri di¤er bölgelerde neler oldu¤unun, sonuçlar›n›n genel uygulamalar›n›n fark›nda de¤ildi. Yunan kültürünün birçok karmafl›k bölgesinde dahi bilim adamlar› taraf›ndan desteklenmifl teorinin güçlü bir ifadesi olan Themis’in bas›m›yla “Cambridge” ya da “ritüel yaklafl›m” genel olarak kullan›labilir duruma geldi. Birkaç y›l içerisinde Yunan çal›flmalar›n›n uygulamalar› inan›lmaz derecede yay›ld›: baz› temel felsefî düflüncelerin ritüel kökenlerini izleyen Cornford’un Dinden Felsefeye’si (From Religion to Philosophy, 1912), kuram›n› Yunan plastik ve resimli sanatlar›na çeviren Harrison’›n Antik Sanat ve Ritüeli (Ancient Art and Ritual, 1913) Murray’›n ritüel biçimlerini trajedi yazar›n›n üzerinde test etti¤i Euripides ve Onun Ça¤› (Euripides and His Age, 1913) -Bu kitap ve Antik Sanat ve Ritüel görmek isteyenler için Home Üniversitesi Kütüphanesinde halka sunul- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 mufltur.-, Cornford’un ayn› biçimleri Yunan Komedisinde test etti¤i Atina Komedisinin Kökeni (The Origin of Attic Comedy, 1914) ve Cook’un muazzam ritüel yorumlar›n›n deposu Zeus (1914) bas›ld›. Yunan çal›flmalar›n›n d›fl›ndaki ilk teori uygulamas› Murray’›n, Shakespeare ve Yunan dramas›ndaki ortak ritüel kökenler üzerine yapt›¤› muazzam bir karfl›laflt›rmal› çal›flma olan 1914’teki “Hamlet ve Orestes”6 adl› konferans›d›r. 1920, Wenston’›n Grail romanslar›na bereket ritüelinin yanl›fl yorumlanm›fl kayd› olarak yaklaflt›¤› Ritüelden Romansa (From Ritual to Romance) adl› çal›flmas›n›n ve Kuzey epik fliirinin ritüel kaynaklar›n› izleyen Bertha Phillpots’un Büyük Edda ve Antik ‹skandinav Dramas› (Elder Edda and Ancient Scandinavian Drama) adl› yap›t›n›n ç›k›fl›na tan›k oldu. Bir sonraki y›l Margaret Murray’›n eski pagan dininden kalma, gerçek bir Dianic kültünün oldu¤unu ve bunlar›n büyücülükten dolay› Hristiyanl›k taraf›ndan zulme u¤rad›¤›n› iddia eden Bat› Avrupa’daki Cad› Kültü( The Witch-Cult in Western Europe) adl› kitab› bas›ld›. Kitap, kuram›n tarihteki ilk önemli yolculu¤unu yap›land›r›yor. 1923’te yay›lan dalgalar P. Saintyves’in Perrault Masallar› ve Paralel Hikâyeler’inde (Les Contes de Perrault et les Recits Paralleles) peri masallar›n›, R. J. E. Tiddy’nin editörlü¤ünü yapt›¤› Oyuncular›n Oyunu (Mummers Play) halk dramas›n› ve H. Goitein’in ‹lkel Yarg›lamalar ve Modern Hukuk’unda (Primitive Ordeal and Modern Law) hukuku içine alm›flt›r. 1927’de M. Hocart’›n çok çeflitli malzemeleri izleyerek temel kraliyet törenlerine ulaflt›¤› Krall›k (Kingship) bas›ld› ve 1929’da Scot Buchanan’›n fiiir ve Matematik’i (Poetry and Mathematics) (Bolton’dan beri bu türdeki ilk Amerikan çal›flmas›) cesur bir flekilde deneysel bilime ritüel terimlerle http://www.millifolklor.com yaklaflmay› önermifl ve yarat›c› bir flekilde baz›lar›nda baflar›l› olmufltur. 1930’larda S. H. Hooke, ünlü bilim adamlar›n›n antik Yak›n Bat›’daki mit ve ritüel iliflkisini çal›flt›¤› Mit ve Ritüel (Myth and Ritual, 1933) ile Labirent (The Labyrinth, 1935) adl› iki önemli sempozyuma editörlük yapt›, Lord Raglan tabunun ritüel teorisi olan ‹okeste’nin Suçu (Jocasta’s Crime, 1933) ile büyük etki yaratan, bütün mitlerin ritüel kökenlerini tarihsele karfl› genelleyen Kahraman’› (The Hero, 1937) yay›mlad›. Enid Welsford Budala’da (The Fool, 1935) arketip figürün kaynaklar›n› araflt›rd›; Allen, Halliday ve Sikes Yunan destan› ve dramatik fliirle ilgili önceki düflünceleri dinsel lirikle geniflleten Homer ‹lahileri’nin ( The Homeric Hyms, 1936) son bas›m›n› yay›mlad›lar. 1930’lar›n sonlar›nda William Troy henüz derlenmemifl olan Lawrence, Mann, Fitzgerald gibi yazarlarla ilgili ritüel çal›flmalar›n› yay›mlamaya bafllad›. 1940’larda oldukça artan bilgilerle eski konulara geri dönülebildi. George Thomson Akhilleus ve Atina (Aesychlus and Athens, 1941) ile Antik Yunan Toplumu Üzerine Çal›flmalar’da (Studies in Ancient Greek Society, 1949) ritüel yaklafl›m ile Marksist yaklafl›m› birlefltirdi; Rhys Carpenter, Murray’›n önceki Homer yaklafl›m›n› Homer Epiklerinde Halk Masal›, Kurmaca ve Destan’da (Folk Tale, Fiction and Saga in the Homeric Epics, 1046) daha da ayr›nt›land›rd›; Lewis Spence; Dansta, Oyunda ve Kafiyede Mit ve Ritüel (Myth and Ritual in Dance, Game and Rhyme, 1947) ile Newell, Bolton ve Lady Gomme’u bir flekilde gündeme tafl›d›; Hugh Ross Willason, Margaret Murray’›n Cad›lar›n Tanr›s›’nda (The God of Witches, 1933)Thomas á Becket ve Willam Rufus’un ölümlerine dair Dionic inanc›n kurbanlar› olarak yapt›¤› k›sa aç›klamay›, Ok ve K›l›ç’ta (The Arrow and the Sword,1947) geniflletmifltir. Gertrude Rachel Levy, 121 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Kemikten K›l›c›n Kap›s›’nda (The Gate of Horn Sword, 1847) yeni alanlara girmeye cesaret edip tafl devrinden itibaren plastik ve resimli sanata fazlaca dikkat ederek kültürün ritüel kaynaklar›n› takip etmifltir. 1949’da iki önemli edebî uygulama vard›: Francis Fergusson’un modern dramay› Sophocles’in Kral Oedipus’unda (Oedipus the King) örnekleri olan ritüel kal›plar açs›ndan okudu¤u Tiyatro Düflüncesi (The Idea of Theatre) ve ortaça¤ ‹ngiliz Edebiyat› ritüel çal›flmalar›n›n önemli bir serisi olan John Speir’in Tetkik’indeki (Scrunity,1949) “Sör Gawain ve Yeflil fiövalye” (Sir Gawain and the Green Knight). 1950’lere kadar yar›m düzine yeni bölge keflfedildi ve bir dereceye kadar kolonilefltirildi. Theodor H. Gaster’in Thespis’i (1950) ritüelin kökenini tüm Yak›n Do¤u’nun kutsal edebiyat› için genelledi; Gertrude Kurath’›n “Funk”’taki dans üzerine yaz›lm›fl makaleleri ve ayn› y›l Wagnall’›n Folklor Sözlü¤ü (Dictionary of Folklore), ilkel ve halk danslar›n›n bütününü ayn› yaklafl›mla içermektedir. Cornford’un parlak çal›flmas› “Hesiod’un Theogony’sine Bir Ritüel Temel” (A Ritüal Basis for Hesiod’s Theogony), ölümünden sonra (1941’de yaz›lmas›na ra¤men 1960’da yay›mland›.) Yaz›lmam›fl Felsefe’de (The Unwritten Philosophy) yay›mland›, C. L. Barber da baflar›l› bir Shakespeare araflt›rmas› olan “Shakespeare Komedisinde Satürn Festivaline Dair Kal›plar”› (“The Saturnalian Pattern in Shakespeare’s Comedy”) 1952 Güzünde The Seweane Review’de yay›mlad›. O zamandan itibaren sahip oldu¤umuz yay›nlar flunlard›r: Levy’nin Tafltan K›l›ç’›n›n (The Sword from the Stone, 1953) ikinci cildi, destan›n ritüel yarat›l›fl›; Herbert Weisinger’in Talihli Düflüflün Trajedisi ve Paradoksu (Tragedy and the Paradox of the Fortunate Fall, 1953), trajediye benzer bir yaklafl›m; ve Margaret Murray’in Dianic kült üzerine üçüncü kitab›, ‹ngiltere’deki 122 Kutsal Kral (The Divine King in England, 1954). Bu listelemede çal›flmalar›n tamam›n› sunmak yerine çal›flmalar›na özellikle aflina oldu¤um yazarlar›n her birine bir iki bafll›kla yer verdim. (Murray, Cornfor ve Harrison’›n her birinin düzinelerce kitab› vard›r.) Fakat bu k›salt›lm›fl listenin geniflli¤i ve çeflitlili¤i bile “Cambridge” bak›fl›n›n Yunan mitolojisinin s›n›rlar›ndan çok daha öteye gitti¤ini aç›kça ortaya koymaktad›r. Mite ve edebiyata ritüel yaklafl›m nihai öneme sahip oldu¤unu iddia etmeyip spesifik anlamlar›n çal›flma metodu oldu¤unu kabul etti¤i için birçok di¤er yaklafl›mla rahatl›kla bir arada yaflayabilir. E¤er antropolojisi tarihsel olarak Frazer’a dayan›yorsa, birçok kültür için karfl›laflt›rmal› bir genelleme olsa da, Themis’ten Gawain’e baflar›l› çal›flmalar›n birço¤u dar bir alanda kalm›flt›r, toplumsal ifllevine gelince antropolojisi yararl› bir flekilde Malinowsky’ye dayan›r ( Nadiren de tarihsel olarak Malinowsky’ye dayanabilir.) Kültür karfl›laflt›rmas› genellemelerine ve evrim teorisine karfl› önyarg›l› olan Amerikan antropolojisindeki Boas gelene¤i, deneysel kültür çal›flmalar› ve bilinen tarihin lehine, ço¤unlukla bu anahtar noktalarda ritüel yaklafl›ma karfl› görünmektedir. Birçok Boas kat›l›¤› yine de ölümünden beri, son on y›lda yumuflam›fl gözüküyor: Ruth Benedict’in Kültür Kal›plar›’ndan (Patterns of Culture, 1934) E. Adamson Hoebel’in ‹lkel ‹nsan›n Kanunu’na (The Law of Primitive Man, 1954) yeni kültür ve kiflilik antropolojisi Alt›n Dal’la (The Golden Bough) memnuniyetle k›yaslanabilir gözüküyor; bu durumda bir kez daha hepimiz yeni evrimcileriz(neo-evolutionist); ve Margaret Mead’in Nicholas Calas’la haz›rlad›¤› antoloji ‹lkel Miras (Primitive Heritage, 1953) “merak›n restorasyonu”nu isteyince bu da aç›kça bizim Frazer’› ve Crawley’i daha fazla ciddiye almam›za sebep oluyor. E¤er bunun sonucunda, kendi biçiminden ç›km›fl http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 flüpheli malzemenin yerine Boas kat›l›¤›yla yap›lm›fl ayr›nt›l› ve do¤ru alan çal›flmalar›na dayanan neo-Frazer antropoloji genellemesi ortaya ç›karsa bunu ritüelcilerden daha çok kimse memnuniyetle karfl›layamaz. Psikolojiye gelince, ritüel yaklafl›m merkezi olarak, daha çok yeni bilginin aç›kland›¤› ve daha az etnik kal›plarla s›n›rland›r›lm›fl, Freudyen psikanalizine çekilebilir. Bu Freud’un temel görüflünü kaybetmeden bir modernlefltirmeyi gerektirmektedir fakat trajiktir ki Adler ve Jung gibi asilerin ve Fromm ve Horney gibi revizyonistlerin nefleli iman tedavicileri oldu¤u bunlar çekinmeyene karfl› sansürlü, afl›r› materyaliste karfl› idealist ve mistik ve sürece iliflkin olarak dinami¤e karfl› zamans›z elan vital’›n o ya da bu çeflidine iliflkin statiktirler. Frazer’›n Totem ve Tabu’sunu (Totem and Taboo) güncellefltirip Burke’ün terimleriyle “köken” yerine “öz”ü koyarak Frued’un ‹lkel Kavim (Primal Horde) görüflünü restore ettikten sonra, kitap bizim en yararl› ve nörotik davran›fllarla ilkel ritin geliflmemifl denklemi olarak elimizde kalm›flt›r; bu yüzden antik kolektif ritüelin özel, bireysel sembolik karfl›l›¤› olan Burke’ün “sembolik aksiyonu”na da köprü olmufltur. “Sembolik aksiyon” biçiminde, psikanalitik teori bize arzular› gerçeklefltirme ya da fantezilerin zevki gibi ifllevin di¤er boyutlar›n› da göstermifltir, dolay›s›yla kökenlerin kökeni ile ilgili baz› sorular›m›za yan›t vermifltir. Jung’›n çal›flmas› git gide mistik dine yöneldi¤i ve analitik psikolojiden uzaklaflt›¤› için, karfl›laflt›rmal› ve genetik yaklafl›ma küçük bir faydas› olabilir gibi gözüküyor. Jung psikolojisinin mitin ve sembolün evrensel arketipsel kimli¤inde ›srar edifli kadar, bu kimli¤i kolektif, bilinçsiz ve do¤ufltan fark›ndal›k aç›s›ndan aç›klay›fl› da bu özellikleri kültürde tafl›yan ve nakleden spesifik biçimlerin çal›fl›lmas› teflebbüslerini de http://www.millifolklor.com güçlü bir flekilde aleyhte etkiler (Freud’un kendi “haf›za izleri”nin yapt›¤› gibi). Maud Bodkin7 ya da Joseph Campbell’›n çal›flmalar›nda Jung manal› kavray›fllar kayna¤› olarak kullan›ld›¤› için daha çok amaçlar›m›za yönelik gözüküyor ve bizler kolayca Campbell’›n evrensel “büyük mit”i ya da “monomit”inden yararlanabiliriz ki bu kavram Van Gennep’in geçifl ritlerindedir. (rites de passage): “dünyadan ayr›l›fl, gücün baz› kaynaklar›na girifl, yaflam› güçlendirici dönüfl.”8 ‹lk olarak, yine de Jung mitini-bu spesifik bir mit ve metin (edebî çal›flma) ya da spesifik bir kültür ve rit (antropoloji) olsa da- kökenlerine geri koymal›y›z. Ritüel yaklafl›m, kesinlikle birçok çeflit mistisizmle uyumludur, Wenston’›n Ritüelden Romansa’s› (From Ritual to Romance) ya da Harrison’›n Yunan Dini Çal›flmas›n›n Sonu’nun (Epilegomena to the Study of Greek Religion, 1921) sonuç bölümleri bunu netlefltiriyor ve Harrison kendisi de güçlü bir flekilde Jung’a ve bir o kadar da Bergson’a yak›nd›r. William Butler Yeats kadar etkileyici ritüel flairlerin düflünceleri ve örneklerine ra¤men mitsel analiz ifli mistisizm ve büyüden uzak bir temel rasyonel materyalizm, bilim ve ilim idaresinde sürekli bir bask›y› gerektirir. Natüralizmin bu limitleri içerisinde ve ritüele iliflkin bu merkezi ilginin çerçevesinde, en titiz motif s›n›fland›rmas›ndan en flaibeli urmetninin tekrar yap›land›r›lmas›na kadar, mite yönelik bütün olas› bilgiler ve yaklafl›mlar -ço¤ulluk tabii ki istenen bir durum oldu¤u için- faydal›d›r. Bence ritüel görüflün bir arada olamayaca¤› sadece iki çeflit yaklafl›m vard›r. Bunlardan birincisi mitlerin tarihî kifli ve olaylara dayand›¤› düflüncesini savunan euhemerist teorisi. Bu teori y›llard›r ordan oraya gidip gelmifltir; fakat her yeni savunma pozisyonuna s›k›ca sar›lm›flt›r: e¤er tarihî William Tell’den vazgeçmek zorunda b›rak›lm›flsa tarihî Robin Hood’a s›¤›n›r, e¤er tarihî Orphe- 123 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 us, Harrsison’›n bile 1903’te Prolegomena’s›nda kabul etti¤i gibi, savunulamaz; Musa belki savunulabilir gözüküyorsa, e¤er Leda ve yumurta yoksa Helen gerçek olabilir mi? fiimdiye kadar büyük mitlere bakt›¤›m›zda Truva Savafl›’ndaki ve ‹sa figüründeki anahtar noktalarda bile bunlar›n hiçbirinin mümkün olmad›¤›n› biliyoruz. Gerçek insanlar hakk›nda sorgusuzca oluflturulmufl hikâyelerle, Napoleon’la ilgili kurmacalar ya da Eleanor Roosevelt flakalar› olsun, konu basit bir tan›mlama sorununa dönüflür ve e¤er çeflitli okullar›m›z›n euhemeristleri bu hikâyelere mit demek isterlerse memnuniyetle diyebilirler. Biz bir baflka terimi kullanmay› daha faydal› buluyoruz, flu kadar ki mit ve tarih aras›ndaki ayr›m gerçek ve temel bir ayr›md›r.9 Ritüel yaklafl›mla hiçbir ba¤lant›s› olmayan di¤er mitoloji yaklafl›m› ise kavrama teorisidir. Bu yaklafl›ma göre mitler bilgi araflt›rmas›ndan elde edilir. On dokuzuncu yüz y›l biçimlerinde, mitler do¤an›n ya da havan›n, güneflin ya da ay›n kiflilefltirilmesidir teorileri esasen ortadan kalkm›flt›; çeflitli sinsi yirminci yüzy›l biçimlerinde mitlerin etiyolojik sorulara-ölüm dünyaya nas›l geldi ya da tavflanc›k küçük kürklü kuyru¤a nas›l sahip oldu, ya da tabu ilkel hijyen mi ilkel genetik midir, vb gibi- yan›t vermek için tasarland›¤›n› iddia eden teoriler hâlâ yayg›nd›r. Yine, birisi ç›k›p da mitler bu flekilde meydana gelmez diyebilir, ilkel insanlar spekülatiftir ve bilimsel öncesidir ve naklettikleri bilgi baflka çeflit bir bilgidir. E¤er onlar tabu yeme¤in triflinoz tafl›d›¤›n› ya da tabu akraba evlili¤inin soyu kötülefltirdi¤ini bilseydi birincisini kutsal festivaller için ikincisini de yöneticiler için saklamazlard›. Bir kez daha, e¤er çeflitli kavray›flç›lar, bir kab› ateflte çatlamas›ndan koruyan teknikler ya da dikmek, biçmek için kullan›lan mevsimlik bilgi gibi, miti sorgulanamaz ilkel bilim öncesi bir fley 124 olarak adland›rmay› isterlerse bu onlar›n ayr›cal›¤›d›r. K›yafetlerindeki dü¤meler karfl›l›¤›nda Rus Kafliflerine mürekkep bal›¤› tutan Alaska Eskimolar›, Frazer’›n söyledi¤ine göre10, aç›kça spekülatif zihinlere, hayvan ve insan düzenlerinin devaml›l›¤› fikrine sahiptiler; bu Darwin’in teorisinin söyledi¤inden çok farkl› de¤il; ancak yine de “‹nsan gibi Yürüyen Büyük Mürekkep Bal›¤›” (The Great Cuttlefish That Walks Like a Man) mitleriyle (e¤er böyle bir mit varsa) Türlerin Kökeni aras›ndaki fark önemlidir. E¤er mitin bir riti onaylayan bir hikâye oldu¤unu akl›m›zda tutarsak flu aç›kt›r ki bu ne bir anlam ifade eder ne de bir fleyi aç›klar; bu bilim de¤ildir ama edebiyata paralel olarak ba¤›ms›z tecrübenin bir biçimidir. Mitte ya da halk edebiyat›nda kavray›fl›n pefline düflmek spekülatif araflt›rmalar›n en berbat afl›r›l›klar›na sebep olmufltur; Katherine Elwes Thomas Ana Goose’un Gerçek Karakterleri’nde (The Real Personages of Mother Goose, 1930) çocuk fliirlerinde simyasal olarak saklanm›fl politik sloganlar ve olaylar› bulsa da, Beyaz Tanr›ça’da (The White Goddess, 1948) Robert Graves kasten flifrelenmifl ve kar›flt›r›lm›fl bilgece mesajlar› deflifre etse de, ya da en son zamanlarda Flavi Anderson Antik S›r’da (The Ancient Secret, 1953) her mitin ard›nda saklanm›fl gizli atefle tapmay› keflfetse de. Bugün ritüel bak›fl›n karfl›laflt›¤› önemli problemlerden biri, bir olay›n düzenli olarak anonim bir flekilde tekrar etti¤i ritüel ile zaman içerisinde tan›mlanabilir tek tecrübe olan tarih aras›nda uyumlu bir iliflkinin olmas›d›r. Problem çarp›c› olarak Margaret Murray’›n, ritüel çal›flmalar›n öncülerinden olan son kitab›nda ortaya ç›kt›. Bu çal›flma, Dianic kült üzerine yapt›¤› serilerin üçüncüsü ve en kapsaml›s› olan ‹ngiltere’deki Kutsal Kral ad›n› tafl›r. Bat› Avrupa’daki Cad› Kültü’ndeki Joan of Arc ve Gilles http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 de Rais tarihî figürleri kültte gönüllü kurbanl›k figürlerdir, ikinci kitab› Cad›lar›n Tanr›s›’nda iki kifli daha eklenir, Thomas á Becket ve William Rufus, yeni kitap ‹ngiliz tarihiyle ilgili cesur bir iddiada bulunur, “William the Conqueror’dan I. James’e kadar her saltanatta en az bir defa, insan flekline girmifl Tanr›’ya (Incarnate God) kurban verme kral›n ya da onun yard›mc›s›n›n kiflili¤inde gerçeklefliyordu.”11 ve bu genellikle düzenli yedi y›ll›k devirde oluyordu. Kitab› zaten yak›nda ç›kacak olan Orta Bat› Folkloru (Midwest Folklore) için uzunluk olarak tekrar inceledi¤im için burada problemi sadece k›saca özetleyebilirim. Murray’›n tarihsel gezisi sadece flüpheli bir tarih de¤il (elefltirmenlerin de belirtti¤i gibi, yedi y›ll›k kurbanlar›ndan ald›¤›, tarihlerdeki hatalar› ve devaml›l›¤› göstermek; on üç cad›lar bayram›ndan ald›¤› hokkabazl›k say›s›) ayn› zamanda tamamen gereksiz bir tarihtir. Eski dinin kal›nt›lar›n›n modern zamanda yaflad›¤› konusunda kesinlikle hakl›; fakat bunlar›n nas›l hayatta kald›¤› konusundaki tutumunda, kökenlerle olaylar› birbirine kar›flt›rarak temel bir hata içinde gözüküyor. Antik ritler gerçek pratikte yok oldu¤u için onlar›n yanl›fl anlafl›lmalar›, dönüfltürülmüfl kay›tlar› mite ve sembole geçer ve bu da kendileri ve tarihin olaylar› olmayarak, yaflamlar›n› sürdürebildikleri ve tarihi renklendirdikleri biçimdir. ‹ngiliz tarihinde, Murray’›n dedi¤i gibi ilkel kutsal kral›n her yedi y›lda bir katledildi¤ini farz edelim, bu durumda hükümdar ve tebaas› her yedinci y›ldönümüne dair bir u¤ursuzluk hissediyor olmal›lar ve bu yüzden kral›n ya da yüksek bir flahsiyetin ölümünü iyi karfl›l›yor olabilirler; ancak buradan yola ç›karak ölen adam›n kurbanl›k kültün gönüllü kurban› oldu¤u düflüncesine varmak haks›z bir ç›kar›md›r. Murray’›n cad› kültü, modern zamanda çarp›t›lm›fl biçimiyle yaflayan, eski tanr›lara samimi bir ibadettir; fakat http://www.millifolklor.com Kraliyet Cad› Toplant›lar› tarihsel ilmi gülünç duruma düflüren bir durumdur. Tarihî gerçekli¤in yan›ltmacas› hâlâ bizimle, etiyolojinin yan›ltmacas› da en sonunda kendi yolunun ç›k›fl›nda olabilir. Themis’te, 1912’ye kadar geri giderek, Harrison flöyle yazar: Mit öncelikle etiyolojik de¤ildir, bir sebep sunmak için ortaya ç›kmaz; bu ifadenin, anlat›m›n bir baflka biçimi, temsilcisidir. Ritüeli bafllatan duygunun gücü azald›¤›nda ve ritüel gelenek taraf›ndan kutsallaflt›r›lmas›na ra¤men anlams›z göründü¤ünde mitte sebep aran›r ve etiyolojik kabul edilir.12 Ölümünden sonra yay›mlanan ve Lord Raglan’›n editörlü¤ünü yapt›¤› Hayat Veren Mit’te (The Life-Giving Myth,1952) A. M. Hocart sonunda mitin do¤adaki di¤er fenomenleri aç›klamak için ritüeli aç›klaman›n ötesine gidifl sürecini, dolay›s›yla genel etiyoloji olarak iflledi¤ini gösterir. Fiji’de flunlar› söyler: sadece küçük bir arazi parças›n›n verimli topraklar› olan bir adan›n fiziksel özellikleri, bir kültür kahraman› olan Mberewalaki’nin adan›n insanlar›n›n davran›fl bozukluklar›ndan dolay› öfkeye kap›l›p onlara bir y›¤›n içerisinde getirdi¤i topra¤› düzgün bir flekilde sermek yerine bütün topra¤› f›rlat›p atmas› mitiyle aç›klan›r. Hocart, mitin adan›n do¤as›n› aç›klamak için etiyolojik olarak kullan›ld›¤›na ama bu amaçla oluflmad›¤›na dikkat çekiyor. Mberewalaki’nin maceralar› di¤er bütün mitler gibi ritüel temsiller kökenlidir, ve Hocart’›n Fijiyan kaynak kiflilerinin bilgisinin büyük bir bölümü de bu ritüel mitleri içeriyor. Adan›n topografyas›yla ilgilendiklerinde ya da soru soruldu¤unda, Hocart’a göre onlar, biz ayn› durumda olsak ne yapard›ysak onu yap›yorlar; çünkü bu kendi bilgilerini aray›p tarad›klar›nda ortaya ç›kan yan›tt›r. Bizim bilgimiz jeolojik süreçler yap›s›n› içerebilir ve biz bunu bir aç›klama için araflt›rabiliriz; onlar›nkinde jeoloji yok ama Mberewalaki’nin ha- 125 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 reketlerini ve öfkesini anlat›yor, onlar da bunu benzer bir flekilde araflt›r›yorlar ve bir aç›klamaya var›yorlar. Bence, kozmolojik köken teorilerinin son kal›nt›lar›n›n, etiyolojik mitolojinin bir ifllev kategorisi olmas› d›fl›nda de¤ersizli¤ini ispatlamak için bu iflaret edilmifl örnekten öteye gitmeye gerek yoktur. Tarihle ve bilimle ya da kavray›flla iliflkisinden sonra geriye ritüel teorinin inançla olan iliflkisi kal›yor. Harrison’a göre, Frazer’a göre de oldu¤u gibi, ritüel çal›flmalar karfl›laflt›rmal› dinin bir bölümüdür, ve esas amaç olmasa da umulan sonuç bir kiflinin duygu ve duyarl›l›¤›n›n inand›¤› bir kal›p bulmakt›r. Darwin’in yüzüncü y›l say›s›nda Harrison yaz›s›n› flöyle sonuçland›r›yor: “Bence bu, sadece ak›lla de¤il ayn› zamanda insan›n bütün kiflili¤iyle sezdi¤i bu s›rlara do¤ru giden bir fleydir; antik büyüden modern mistisizme kadar dinî ruh, geliflimi s›ras›nda gözü kapal› ve ›srarl› bir flekilde hareket ediyordu.”13 Araflt›rmalar› s›ras›nda Darwin inanc›n›n büyük bir bölümünü kaybetmiflti; fakat baz› Darwincilere oldu¤u gibi Asa Gray’e göre de evrim doktrini Tanr›’n›n gücünü kutlam›fl ve H›ristiyanl›k inanc›n› güçlendirmifltir. John M. Robertson’a göre ‹sa’n›n tarihsel gerçekli¤inin y›k›lmas› özgür düflünce ad›na Hristiyanl›¤a vurulmufl bir darbedir; W. B. Smith ve Arthur Drew’e göre ise bu, efsaneler arac›l›¤›yla Hristiyanl›¤› ar›nd›rman›n bir yoluydu. William Simpson, farmasonlar gibi konularla meflgul oldu¤u için Yunus Peygamber’e iliflkin erginleme ritüeli fikrini sarsm›fl gözüküyor. Bilgi ile inanç aras›nda bir ba¤›nt›ya ihtiyaç yoktur, her fleyi bilmek her fleye inanmakt›r ya da bir k›sm›na inanmakt›r ya da hiçbirine inanmamakt›r. Birçok günümüz, mitin ritüel ö¤rencileri, hayal edebiliyorum ki benim gibi inançs›zd›rlar; bir taraftan içlerinden herhangi birinin do¤rulu¤una inanmaya devam ederken, git gide dinî mit- 126 lerin temel özdeflli¤ini ve ibadetin kendisinden yarat›ld›¤›n› kabul etmek daha zorlaflmaktad›r. Öbür taraftan, GrekoRomen M›s›r’da Kültler ve ‹nançlar’da (Cults and Creeds in Graeco-Roman Egypt, 1953) profesyonel papirüsçü Sör Harold Idris Bell’i görüyoruz. Kendisi, Helenistik M›s›r’daki dinlerin pragmatik rekabetine dair çok bilgili ve etkileyici çal›flmay› üretti. Bu sistemlerden biri olan Hristiyanl›k de¤iflmez flartlar›yla sadece ahlaksal olarak di¤erlerinden üstün de¤il ayn› zamanda kutsal ilham verilmifl gerçek bir inançt›. Sonuç olarak birçok teknik sorun hâlâ mevcut. K›sa hikâyesinde, ritüel görüfl; diniyle, felsefesiyle, sanat›yla ve birçok edebiyat biçimleriyle Yunan kültürünün nerdeyse tamam›n› anlatmaktad›r. Ayn› fleyi oyunlar, flark›lar, çocuk flark›lar›; Yeni ve Eski Ahit, destan ve romans edda ve saga (‹skandinav kabilelerinin dinî ya da mitoloji kitaplar› ve ‹skandinav hikâye ya da masal›), halk tiyatrosu ve dans›, halk hikâyesi ve efsanesi, Yak›n Do¤u dini, modern dram ve edebiyat, hatta tarihte, hukukta ve bilimdeki problemler için de yapmaktad›r. Halk edebiyat›n›n baz› biçimleri hâlâ ritüel anlamda keflfedilememifltir, bunlar›n içinde en göze çarpanlar› ‹ngiliz ve ‹skoç popüler baladlar› (yazar bu yönde öncü bir deneme yapm›flt›r)14, Amerikal› siyahilerin ‘blues’udur. Baladlar›n ritüel kökeni için önceki halk tiyatrosu kabul edilebilir, baladlar bu tiyatrodan anlat› flark›lar› olarak de¤iflmifl (kurban ritüellerinden gelmifl), Robin Hood oyunlar›ndaki gibi sonraki birkaç zay›f parça d›fl›nda varl›¤›n› çok zor sürdürmüfltür. Blues ciddi problemler oluflturdu. E¤er bunlar, modern kompozisyonun halk taraf›ndan iletilmifl flark›s›ndan ziyade antik anonim kolektif ritüel kökenin gerçek halk flark›s›ysa o halde bunlar Siyahiler taraf›ndan tecrübe edilmifl Amerikan koflullar›ndan önce vâki olmufltur ve Afrika kökenlidir. Bunlara benzer http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 hiçbir fleyin Afrika’da flimdiye kadar bulunamam›fl olmas› d›fl›nda herhangi bir sorun yok burada; bulunamamas›n›n sebebi belki de böyle bir fleyin olmamas›, belki de denizi de¤iflmeden önce çok farkl›yd›lar ve bu yüzden teflhis edilemediler. Her durumda, her ne kadar buhranl› bir konu olmasa da blues için ritüel bir köken sürükleyici bir problem ortaya ç›kar›yor. Baladlara ve bluesa ritüel gözüyle bakmak iki büyük yar›¤› yak›nlaflt›rabilir, düflüncenin en so¤uk ikliminde bile cereyan› d›flar›da tutabilir. Ritüel ve ritüel-mitle biçimsel edebiyat aras›ndaki iliflkiye flimdiye kadar pek de¤inilmedi. Edebî elefltiride böyle bir ak›m› bafllatan muhteflem çal›flma, Murray’›n 1914 Shakespeare Konferans›’ndaki “Hamlet ve Orestes”iydi. Burada, iki dramatik kahraman›n köklü benzerli¤ini gösterdi ve bunu ikisinin direkt ba¤lant›lar› sonucunda de¤il, Shakespeare’in Hamleti’nin Amlethus, Amlodi ve Ambales’in Kuzey çizgisinden geçerek kesinlikle ayn› mitten ve K›fl Kral› -so¤uk, k›zg›n, ölüm merkezli, sert, kabaritüelinden gelifliyle ve Orestes’in de onun daha ›l›k bir bölgesinden gelifliyle göstermifltir. Murray, oyunlar›n ne mit ne de ritüel oldu¤u, onlar›n edebiyat oldu¤u konusunda ›srar etmifltir; ancak mit ve rit bunlar›n biçimlerinin, olay örgüsünün ve karakterlerinin alt›na yerleflmifltir. (Yunan dramas› iki ayr› kayna¤›n kaynaflmas›n› temsil eder: Klasik trajedinin biçimleri, tauriform (bo¤a biçiminde) ya da aegiform (keçi biçiminde) Dionysos kurban ritüellerinden do¤mufltur, Klasik trajedinin olay örgüsü ço¤unlukla Homer’den gelir; ve Rhys Carpenter’›n bütünüyle gösterdi¤i gibi kanl› olaylar ritüel biçime çok uygundur; çünkü Homer hikâyelerinin kendileri de Olympos Da¤›’ndan uzaktaki benzer kurban ritlerinden gelmektedir.) Murray’›n konferans›ndan beri, son k›rk y›lda edebî elefltiri bunu pek fark edemedi. http://www.millifolklor.com Murray’›n bir ö¤rencisi olan Janet Spens, Shakespeare’e ritüel bir yaklafl›m olan Shakespeare’in Gelenekle ‹liflkisine Dair Bir Deneme’yi (An Essay on Shakespeare’s Relation to Tradition, 1916) yay›mlad›. Ben bu kitab› hiç görmedim; fakat Barber bundan ciddi bir kuflkuyla söz eder ve onun yaz›s›na kadar da bu konuda hiçbir fley yap›lmam›flt›r. Troy ve Fergusson avuç dolusu kitap ve oyunla ritüel anlamda ilgilenmifller, Carvel Collins, Faulkner üzerine birçok yaz› yazm›fl, Thoreau ve di¤erleri ile ilgili çal›flmalar yap›lm›flt›r; ama bunun d›fl›nda çok az fley vard›r. As›l zorluk, Murray’›n kesin çizgisini çizerken, edebiyatla halk gelene¤inin iliflkisinin anlafl›lmas› ihtiyac›nda yatmaktad›r. Edebiyat›n mite paralel oldu¤u konusunda ›srar etmek zorunday›z; ama mitin kendisi de¤ildir. Bu konuda çok fazla kar›fl›kl›k var ve bunu en iyi örnekleyen de Richard Chase’in Mit Araflt›rmas› ve Herman Melville’idir (Quest for Myth, Herman Melville, 1949). Chase basitçe ikisini eflit görüyor, miti ilk kitab›nda “insan zihninin estetik etkinli¤i” olarak tan›mlay›p15 bir sonraki Melville çal›flmalar›n› birçok mite ve mitsel düzenlemeye dönüfltürüyor. Burada, temel birçok ayr›m› göz önünde bulundurmal›y›z. Her ne kadar mit yaln›z bafl›na düflünülemez, ve herhangi bir spesifik, yaz›l›, de¤iflken mit metni ya da de¤iflmez sözel metin bile rahatl›kla halk edebiyat› olarak adland›r›lsa da mit ve edebiyat birbirinden ayr› ve ba¤›ms›z iki olufltur. Edebî amaçlar için bütün mitler bir de¤ildir, bunun yan›nda birço¤u özünde ve kökeninde monomit ya da ilk mit (ur-myth) olabilir. Melville ya da Kafka gibi modern yazarlar›n yaratt›klar› fley mit de¤ildir; ancak mitin toplumsal bir rit ifadesine karfl›l›k ve iliflkin olarak sembolik bir olay›n bireysel fantezi ifadesidir. Hiç kimse, Melville bile mit yaratamaz ve halk edebiyat› yazamaz. 127 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Yazar, geleneksel mitleri de¤iflken bilinç düzeylerinde (Joyce ve Mann belki de günümüzdeki en bilinçlileri) ve genellikle önceden tasarlanm›fl bir niyetle de¤il, kendi bilinç d›fl›ndaki sembollerin karfl›l›¤›ndan yola ç›karak kullan›r. Burada, dans gibi, ritüel ya da sembolik olaylar›n fiziksel olarak taklit edildi¤i, kökenlere daha yak›n olan sanatlar son derece ö¤retici olabilir. Bilinçli olman›n çeflitli dereceleri oldu¤u için bu geleneksel kal›plar›n kullan›lmas›n›n verimlili¤inin de dereceleri vard›r; fliirimizde bu derecelenme dürüst olmayan, hilebaz afl›r›l›¤›ndan en ince ironik ve yarat›c› düzenlemelere kadar s›ralanabilir. Ritüel edebî elefltirinin amac›, bu misyoner faaliyet beraberinde daha verimli olanlar ad›na bütün bu iliflkileri araflt›rmak olmal›d›r. Birkaç mitin kökeni için iddias›z bir genetik teorisi olarak bafllayan bir fley böylece sonunda kültürün tamam›n›n esas biçimleri üzerine genifl iddialarda bulunmaya bafllar. E¤er Schroedinger’in Do¤a ve Yunanl›lar’› ( Nature and the Greeks, 1954) son birkaç on y›la kadar bütün fizi¤imizin içine dahil edilen Yunan mitinin ve ritinin kal›plar›n› gösteriyorsa, belki de ritüel önemli bir konudur. Raglan ve Hocart sosyal düzenleme biçimlerinin bundan do¤du¤unu iddia ederler, Goitein buna hukuk sürecini ekler, Cornford ve Buchanan felsefî ve bilimsel düflüncenin biçimlerini eklerler (belki de bütün düflünmemiz agon ya da yar›flma, sparagmos ya da y›rtarak ay›rma, sonra anagnorisis ya da keflfetme ve epiphany ya da yeni düflünceyi aç›klamay› izliyor.) Dilin kendisi bile birçok noktaya ritüel köken iflaret ediyor. Edebiyat›n yap›lar›, olay örgüleri, karakterleri; resmin büyüsel düzenleri; müzikte beklentilerin canlanmas› ve gerçekleflmesi; belki de bütün sanatlar›n ortak kökeni ritlerden geliyor. E¤er ritüel genel bir kültür teorisiyse çal›flmalar›m›z daha çok deneme niteli¤inde olmak zo- 128 runda; ama yine de iddialar›m›z daha göz al›c› oldukça bir oranda kesindir de. Bu durumda ayr›mlar› daha net tutmak, çok daha fazla bilmek ve bilgi ve teorinin kullan›labilecek her k›r›nt›s›n› kullanmak zorunday›z. Çok kolay bir flekilde Sphinx’in mitini aç›klayarak bafllay›p, olabilecek herkesle ›l›ml› bir flekilde iflbirli¤i içinde olup onun zor bilmecesini okuyarak bitirebiliriz. NOTLAR 1 J. G. Frazer, The Golden Bough, IV (Londra, 1925), 153. 2 Anthropology and the Classics, ed. R.R. Marett (Oxford, 1907),s. 5. 3 J. E. Harrison.Themis (Cambridge, 1912), s.13. 4 Harrison, Themis, s. 328. 5 Harrison, Themis, s. 331. 6 Gilbert Murray, The Classical Tradition in Poetry (Cambride, Mass, 1927), s.205-240. 7 Maud Bodkin, Archetypal Patterns in Poetry (London, 1934), ve Studies of Type Images in Poetry, Religion, and Philosophy (Londra, 1951) 8 Joseph Campell, The Hero with a Thousand Faces (New York, 1949), s.10,35. 9 Mit efsane, hikâye, fantezi, kitle hayalleri, popüler inanç ve illüzyon ve sade yalan dedi¤imiz fleylerden ayr›lmal›d›r. 10 Frazer, “Some Primitive Theoriesof the Origin of Man”, Darwin and Modern Science, ed. A. C. Seward (Cambridge, 1999), s. 159. 11 M. A. Murray, The Divine King in England (Londra, 1954), S. 13. 12 Harrison, Themis, s. 16. 13 Harrison, “The Influence of Darwinism on the Study of Religions”,Darwin and Modern Science, ed. A.C.Seward, s.511 14 S. E. Hyman, “The Raggle-Taggle Ballads O”, The Western Review,XV (1951), 305-313. 15 Richard Chase, Quest for Myth (Baton Rouge, La., 1949), s. Vii. http://www.millifolklor.com R‹TÜELLER‹N OLUfiUM SÜREC‹* Yazan: Lauri HONKO** Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Ruhi ERSOY*** Din biliminde Arnold Van Gennep (1909)1 ve Durkheim’›n (1912)2 en önemli eserleri aras›nda sadece 3 y›l vard›r. ‹kisi de birbirinden bahsetmez; Van Gennep, Durkheim’in meslektafllar› Hubert ve Mauss’tan3 bahsederken biraz daha cömerttir. Ama Durkheim için Van Gennep hiç var olmam›fl gibidir. Karfl›l›kl› sessizliklerinin kas›tl› olup olmad›¤› araflt›rma tarihinde küçük bir problem olarak kalmaktad›r. Di¤er fleylerin aras›nda törenlerle ilgili araflt›rmalar h›zl› bir ilerleme kaydederken, din biliminin alt›n devri boyunca bu tip bir savurganl›¤a katlanabilmifllerdir. Bu ilerleme döneminin arka plan›nda tören teorilerinin aziz patronu W. Robertson Smith4 bulunmaktad›r. Durkheim ve Van Gennep’in ikisi de törenlerden bir çok bölüm sunmufl ve törensel süreçlerin dinamiklerini tart›flm›fllard›r. Durkheim’in etkisi, daha direk, genifl ölçüde ve daha derindir. Van Gennep’in teorisi sessizli¤ini sürdürmüfl ve daha sonralar› özellikle 1960’l› y›llarda canl› bir flekilde tecrübe edilmifltir.5 Durkheim’in kulland›¤› taklitçi ayin aralar›nda Bronislaw Malinowski,6 Mircea Eliade7 ve A. E. Jensen’in8 de bulundu¤u araflt›rmac›lar›n gelifltirdi¤i törenlerin genel fonksiyonlar›n›n geliflmemifl kavram›n› içerir. Taksonomik bak›fl aç›s›na göre her ne kadar fazla de¤erli olmasa da en az baflar›l›, Durkheim’in ilk olarak uzun bir flekilde tart›flt›¤› ve son- ra Avustralya’da günahtan ya da dinsel tören hatalar›ndan ar›n›rken bütünüyle ihtiyaç duyuldu¤unu söyledi¤i piacular törenidir.9 Onun düflünce çizgisi kötü seçilmifl bir terimden dolay› yanl›fl anlafl›lm›flt›r. En ciddi zay›fl›¤›ndan biri; cenaze törenleri, k›tl›ktan korunma, hastal›k iyilefltirme vb. gibi piacular törenleri birlefltiren terim olarak bilinen “ac›l› duygular” gerçe¤inde ve di¤eri; kat›lanlarda coflma ve neflelenme durumunu ortaya ç›karan toplama seremonilerinden oluflan “nefleli törenlerin” “üzücü törenlere” uygulanabilece¤i tan›m›nda yatar.10 Durkeim güçlü sa¤lam bir düflünürdür. Gaflar› bile önem kazanma e¤ilimindedir. Onun tören kategorileri, sadece do¤duklar› yere uygulanabilmifltir. Örne¤in; Avustralya totemizmi üzerine araflt›rmas›.11 Van Gennep’in durumu farkl›d›r. Ona olan s›n›rs›z hayranl›k ve say›s›z ö¤rencisi için bir fley söylemek mümkün de¤ildir. Bu bilinen bir niteli¤idir. Max Gluckman Van Gennep’in niteliklerini okuyucular›na sunarken flunu itiraf eder; 1. “Les Rites de Passage’› flimdi s›k›c› buluyorum” oysaki Durkheim onun için modern bir kafad›r.12 2. Durkheim’dan hiç sözetmeyen, Van Gennep’i öven Junod’un düflüncelerinin ço¤unu Durkeim’den ald›¤›n› düflünür13 ve 3. ve s›ras› gelmiflken Geçifl törenleri (insan›n yaflam›nda yeni bir dönemi vurgulayan törenler) ile, Hubert ve Ma- Çeviri, yazar›n Uluslararas› Dinler Tarihi Derne¤i (IAHR) taraf›ndan 27-31 A¤ustos 1973 tarihinde Finlandiya’n›n Turku kentinde düzenlenen konferans bildirilerinin yay›nland›¤› Science of Religion Studies in Methodology (ed. Lauri Honko, Paris, New York, 1979, pp. 369-390) adl› kitaptan yap›lm›flt›r. ** Prof. Dr., Finlandiya Turku Üniversitesi Folklor ve Karfl›laflt›rmal› Dinler Tarihi ö¤retim üyesi. *** Gaziantep Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edeb. Böl. Ö¤retim üyesi * http://www.millifolklor.com 129 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 uss’un 1899’da bas›lan Do¤a ve Kurban›n Görevi adl› makalelerinde analiz edilen törenlerin s›ralanma mekani¤i tamamen ayn›d›r.14 Bu son tart›flma en k›sa zamanda ele al›nmal›d›r (Gluckman: “Girifl-kurban-ç›k›fl” kavramlar›na “ayr›l›k-geçifl-birleflme” anlamlar› m› vermifltir?). Gerçekte, Van Gennep’in teorisinin daha fazla geliflmesi yararl› olmufl ve onun o bölümleri baflar›l› bir flekilde di¤er çeflitli araflt›rma alanlar›na transfer edilmifltir. Essays on the Ritual of Social Relations by Daryll Ferde, Meyer Fortes, Max Gluckman ve Victor W.Turner bir kaç kan›tt›r. Bu yazarlar›n hiçbiri Van Gennep’i köle gibi takip etmemifllerdir. Zaten böyle bir fleyin olmas› da mümkün de¤ildir çünkü 1909’dan beri Sosyolojik düflünce ve terminolojisi afl›r› flekilde geliflme göstermifltir. Her bir yazar›n kendilerine ait orijinal ifade flekilleri vard›r, bu yüzden Van Gennep ve di¤er yazarlar taraf›ndan verilen teflvik edici fleyler analizlerinde de¤iflik flekillerde vurgulan›r. Turner, örne¤in, son çal›flmalar›nda kendi bildi¤i yolda ilerler ve liminality, yap› ve communitos kavramlar›n› gelifltirir ve problemleri çözmede Van Gennep’in bile hayal edemeyece¤i yeni araçlara yönelir. Van Gennep’in etkisi sadece din tarihi ve din olgusu, sosyal ve kültürel antropolojiyle s›n›rl› kalmam›flt›r. Sosyolojiye de girmifltir. Bu, sosyal antropolojinin verici konumunda bulundu¤u bir etkileflim durumudur. Örne¤in 1936’da Linton, durum ve rol kavramlar›n› tan›mlam›flt›r. Bunlar Van Gennep’in teorisini daha kesin yapmak için gereklidir. ‹fllevsel amaçl› analizler de sosyal antropolojiden üretilmifltir. Bunun akabinde, ço¤u antropologlarca sosyolog olarak bilinen Robert K. Merton’dan oldukça de¤erli bir destek geldi.15 Merton’un ifllevsel analizi, ayin üzerine deneysel 130 araflt›rmalar ve kendi grup, rol ve durum analizlerine benzer baflvurular›yla alakal›d›r. Bu anlamda bahsedilmesi gereken di¤er bir sosyolog ise George C. Homons’dur.16 O’nun Malinowski ve Radcliffe-Brown’›n, ritüelin amaç ve fonksiyonu hakk›ndaki de¤iflik fikirleri üzerine yapt›¤› analizi bugün hâlâ okunmaya de¤erdir. Oldukça son zamanlarda Van Gennep’le ilgili sosyoloji’den de baz› dönütler gelmifltir; burada Borney G.Glaser ve Anselm L. Strauss’un A Formal Theory’deki rol de¤iflimi çal›flmas›ndan bahsetmek istiyorum.17 Bu yazarlar, ilk cümlelerinde Van Gennep’in toplum bilim anlay›fl›n› kabul eder ve buna ek olarak yeni terimler gelifltirirler. Her ne kadar Durkheim’e sayg› gösterilse ve Van Gennep’e karfl› ç›k›lmasa da araflt›rmac› bak›fl aç›s›ndan flu söylenmeli; ikisi de çok canl›d›r, güncelli¤ini korumaktad›r. Yine de bu söz, yaz›m›n gerçek konusunu oluflturmamaktad›r. Bu makalede benim amac›m flunlard›r: 1. Ritüellerin s›n›fland›r›lmas› hakk›nda bir fleyler söylemek, 2. Ritüel iflleminin ne oldu¤unu sormak, 3. De¤iflik “rit” kategorilerinde iflleyifl analizleri sunmak. Hemen flunu belirtmeliyim ki ritüellerin s›n›fland›r›lmas›, bilgi ve bulgular›n grupland›r›lmas›n› kolaylaflt›ran uygulamal› bir s›n›fland›rma (taksonomi) sunar, oysa ki rit’in ifllevsel modeli bir sorun üzerine odaklanmak ve ona çözüm bulmakt›r. Bu yüzden, kategori ve model aras›ndaki ay›r›m önemlidir. Ritüellerin S›n›fland›r›lmas› Ritüel terimi birçok bilim dal›nda de¤iflik anlamlarda ve içerikte kullan›lmaktad›r. Ne anlam ifade etti¤i, her bir bilim dal›ndaki varsay›mlara ba¤l›d›r. Bir sosyolog ritüeli uygun zamanlarda baz› aleni de¤erlerin veya kifli ya da gruplarla alakal› baz› de¤erlerin, de¤ifl- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 mez bir üslûpla tekrarlanmas› olarak;18 ya da ritüelizmde kifli için haz›r olan uyarlanman›n, intibak›n befl yolundan birini görür. Örne¤in kültürel olarak belirlenmifl amaçlar›n reddedilmesi gibi.19 Psikolojide ritüelin anlam aral›¤› oldukça genifltir. Sosyal antropolojide ve karfl›laflt›rmal› dinlerde en önemli problem bütün seremoni ve geleneklerin ritüel kabul edilip edilemeyece¤idir. Sosyolojide seremoni ve ritüel aras›ndaki fark görülmektedir; seremoni, birden fazla kifliden oluflan bir topluluk gerektirir, oysaki ritüel, kolektif ya da tek bir kifli ile meydana getirilebilir.20 Karfl›laflt›rmal› dinin amac› için bu yeterli de¤ildir. Max Gluckman bu yüzden genel saha içinde seremoni ve ritüeli seremonik olmaktan ay›rt eder. Bunu, ritüeli, törensel faaliyetlere benzer fakat mistik düflünceleri de içine alan faaliyetler olarak yapar. Ritüel kat›l›mc›n›n mutlulu¤unu etkiler; bunu, onlar› korumak için ya da onlar› mutlu etmek için yapt›¤›na inan›l›r. Zulu, baflkana gösterilen itaat ve di¤er sayg› hareketlerinin kendisinin prestijini art›rd›¤›n› aç›kça görmüfltür, fakat flunu da görmektedir; ayinlerde kendilerini küçük düflürücü fleylerin önünde dans ettikleri zaman milletin zenginli¤i ve baflar›s› garanti edilmifltir.21 Bu yüzden din çal›flmalar›nda sembolik davran›fllar›n çok oldu¤u ve bir flekilde insan ötesi veya kutsal fleylerle alakal› durumlarda ritüel teriminin kullan›lmas›n›n s›n›rland›r›lmas› en iyi yoldur. Fakat bir çok durumda karmafl›k sosyal iliflkiler kümesinde a¤a düflmüfl oldu¤u ve kurban›n suçlanmas› o iliflkilerle önemli derecede ba¤a sahiptir. Analitik bak›fl aç›s›ndan seremonik olanlar› ya da ayinsel olmayanlar› birbirinden ayr› tutmak yanl›flt›r, çünkü bunlar dind›fl› olarak s›n›fland›r›labilirler. Çal›flman›n gerçek amac› pratik de¤eri olan bütün bir davran›flt›r. http://www.millifolklor.com Bu çal›flmay› haz›rlarken otomatik olarak bafllama noktam›n afla¤›da verilmifl olan rit’lerin s›n›fland›r›lmas› olmas› gerekti¤ini farz ettim. Ben bunlar› hemen hemen on y›ld›r kullan›yorum; 1. Geçifl Ritleri (insan›n yaflam›nda aç›lan yeni bir dönemi vurgulayan ritler) 2. Takvimsel Ritler 3. Kriz Ritleri 1. Girifl/Geçifl Ritleri Tan›m› benim 1964’te bas›lan makalemin ‹ngilizce özetinden ald›m. Geçifl ritleri, kiflilerin bir statüden di¤er statüye geçtikleri toplum taraf›ndan organize edilen geleneksel ritüellerdir. Genellikle kiflinin eski statüsünden ayr›ld›¤›, yabanc›laflt›r›ld›¤› ayr›lma ritlerini kapsar. Önceki rolü gündemden kald›r›l›r ve eski egosu (ben’i) öldürülür. Ayn› zamanda yeni bir statüye geçmeye haz›rlayan geçifl ritlerini de kapsar. Bunlar kiflinin hayat›nda meydana gelen de¤iflikli¤in fark›na varmas›n› sa¤lar, üstüne almas› gereken yeri, görevleri ve haklar› tan›mlar, bilgi aktar›m› sa¤lar ve kiflinin o konudaki yeterlili¤ini test eder. Bu aflamada kifli geçici olarak do¤a taraf›ndan aktar›lan rolünü kabul etmelidir. Geçifl ritleri kiflinin yeni statüsünü al›p, yeni rolünü kabul etti¤i kaynaflma ritlerine de faydal›d›r. Bunlar›n karakteristik özelli¤i; örne¤in, kiflinin ondan beklenen görevleri gerçeklefltirmek için becerilerini ve yeni rolüne adapte olma isteklili¤ini sergiledi¤i sembolik olarak yapt›¤› ilk icraatlar.22 Burada, standart rit durumlar›, kiflinin hayat›ndaki kronolojik statü s›ralamas› olarak görülebilir, fakat belirtti¤im gibi sadece bir rol de¤iflikli¤i söz konusu de¤il, birçok statü ve rol de¤ifliklikleri söz konusudur. Geçifl ritleri, rollerin etkileflimini içerir ve içlerinde de¤iflime maruz kalan bütün toplumsal de¤ifliklikler aleni ve kurallara uygun yap›l›r.23 Bu ifade, ritüellerin iflleyifl analiziyle do¤rudan uygun düflmektedir. 131 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Do¤um, üyeli¤e kabul, evlilik ve ölüm ritüelleri, en iyi flekilde araflt›r›lm›flt›r, fakat araflt›r›lmas› gereken kültür ötesi ve kültürel s›n›rlamalar gibi geçifl ritlerinin di¤er birçok formu vard›r. Çocu¤un oyun grubunun ya da genç k›z ya da erkek grubunun üyesi olmas›, hamilelik, babal›k, bir sosyal s›n›f ya da meslekten di¤erine geçifl, bunlar›n hepsi statüdeki de¤iflmelerle birlikte ritüellefltirilmifltir. Ben, üyeli¤e kabul ritlerinin üçe bölünmesini özellikle faydal› buluyorum; a) Yafl grubu üyeli¤e kabulü; kiflilerin yetiflkin hale gelip toplumda nitelikli hale geldikleri aflama. b) Gizli kabul; gizli topluma, külte ya da gizemli bir grubun, mesle¤in üyesi olma. c) Meslekî kabul; özellikle bir kaç kifliyle alakal› olan bir durum olan, yüksek bir mesle¤e, (politika ya da dinî statü gibi) mesleklere dahil olma. De¤iflik kabul tiplerinde benzer fleyler bulunmas›na ra¤men bunlar›n de¤iflik durumlar› vurgulad›¤› görülür. Bu yüzden yafl grubu; yetenek testi, gizli kabul; gizli gruplara girifl, meslekî kabul; yeni statü ve sembolleriyle ba¤lant›l› güçlerin tatbiki üzerinde durur.24 Geçifl ritleri, kifli merkezli olarak kabul edilebilir. Çünkü kiflinin durumunda meydana gelen de¤ifliklik onun öncelikli dürtüsünü gösterir. ‹kinci olarak, bu ritler tekrar› olmayan türdendir, çünkü kifli bunlar› hayat›nda bir kere tecrübe eder. Üçüncü olarak, bunlar, önceden tahmin edilir, çünkü bunlar›n gerçeklefltirilmesi için önceden haz›rlan›lmas› muhtemeldir. Bu üç kriter di¤er iki kategori için de söylenebilir. 2. Takvimsel Ritler Bunlar, dönemler halinde ortaya ç›kan, topluluk taraf›ndan organize edilen ve sosyo-ekonomik mevsimlerin ço¤unlukla bafl›nda ya da sonunda yap›lan ritlerdir. Bunlar do¤an›n gözlemlenmesi sonucu ortaya ç›kan do¤al takvimi izle- 132 dikleri, ekonomik iliflkilere dayand›r›lan ekonomik takvimi takip ettikleri ve sosyal etkileflimi düzenleyen bayram takvimini izledikleri için yaz›l› hiçbir takvim bulunmamas›na ra¤men takvimsel ritler olarak adland›r›l›r. Yeni y›l ritüelleri ve bununla ilgili kaos dönemi, buna klasik bir örnektir. Takvimsel ritler, sosyal hayat›n ritmini olufltururlar; günümüzde, öncelikli amaçlar›n ne oldu¤unu, hangi normlar›n yürürlükte oldu¤unu rekabetin kurallar›n›n ne oldu¤unu göstererek, toplumun kolektif ve önceden belirlenmifl de¤erlerini ön plana ç›kar›rlar. ‹nsan›n psikolojisinde 24 saat nas›l bir gün olarak yer etmiflse, takvimsel birimlerde de ayn› fley söz konusudur, örne¤in aile kültleri, fakat bu toplumda afl›r› önemi olan daha uzun bir dönemdir. Edmund R.Leach’in söyledi¤i gibi, festivalleri düzenlemede en önemli fley zaman›n düzenlenmesidir. ‹ki festival aras›nda geçen zaman aral›¤› periyottur, genellikle adland›r›lm›fl periyottur, örne¤in; hafta, y›l. Festivaller olmadan bu periyotlar olmazd› ve bütün düzen, sosyal hayat olmadan devam ederdi. Sanki zaman ölçülebilecek somut bir fleymifl gibi, zaman›n ölçülmesinden bahsederiz, ama asl›nda, sosyal hayatta baz› zaman aral›klar› oluflturarak zaman› biz yarat›r›z. Biz bunu yapana kadar ölçülebilecek zaman diye bir fley yoktu.25 Takvim flüphesiz, genifl ölçüde paylafl›lan sosyal geleneklerin da¤arc›¤›d›r; kiflinin, takvim sisteminin hangi simultane ve düzenli geleneklerin gerçeklefltirilmesini sundu¤unu anlayabilmek için, sadece Katolik kilisesindeki azizlerin takvimini ya da önemli günlerle ilgili deyiflleri düflünmesi yeter. Dinî davran›fl ve düflüncenin ana kayna¤›n› gören Durkeim, kutsal fleylerin ya da kültün ortaya konmas›n› hemen hemen sadece bayram günleriyle s›n›rland›rm›flt›r.26 Durkeim’in takipçilerinden Mischa Titiev http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 takvimsel riti, kolektif kimli¤in güvencesi olarak görür, “... çünkü bunlar, her zaman toplum ve kiflide yayg›nd›r. Takvimsel ritler, toplumlar, farkl›l›klar›n› yitirdiklerinde ya da eski yaflay›fl flekillerinde radikal de¤ifliklikler yapt›klar›nda kaybolma e¤ilimi gösterirler. Bu yüzden, Oraibi’nin Hopi Hindu’lar›, Beyazlar›n kültürlerine kendi do¤al kültürlerine gösterdikleri ilgiden daha fazla ilgi göstermeye bafllay›nca, ilk zarar gören K›z›lderililerin takvimsel ayinlerinden biri (pueblo) olmufltur.”27 Takvimsel ritler, bu yüzden grup odakl›d›r; tek bir kiflinin, takvimsel sistemin ritmini oluflturan sosyal zamanlar›n ritmini ya da nabz›n› kontrol etmesini hayal etmek çok zordur. Bu ritler tekrarlanan niteliktedir, bunlar, kifliyi, sosyal ve sosyo-ekonomik çevresine, defalarca tekrarlanan ama ayn› zamanda yarat›c› bir yolla ba¤larlar. Bu ritlerin, önceden bilindi¤i gerçe¤i aç›kt›r; sosyal ve ekonomik aktivitelere girifl ve ç›k›fl düzenlerler ve bu, onlar› ritüel olarak adland›rmaks›z›n bu ritüele girifl, endifle uyand›rabilir ve di¤er fonksiyonel olmayan (dysfunctional) sonuçlar do¤urabilir. 3. Kriz Ritleri Bunlar, beklenmeyen kriz durumlar›nda yap›lan ritlerdir. Amaçlar›n gerçeklefltirilmesi durumunda, dünyan›n normal düzenini bozan, kifli ve topluluk hayat›n› tehdit eden durumlarda, kifli veya toplum taraf›ndan organize edilirler. Bu kriz durumlar›n›n yaratt›¤› belirsizlik ve huzursuzlu¤u aflmak için organize edilen ritler, çok çeflitlilik gösterirler; s›n›rl› fakat çabuk, karfl› tepki ritleri, bunlar, bütün bir grubun krizin içinde oldu¤u durumda yap›lan genifl, kolektif ritlerdir. Hastal›ktan kurtulma,28 yang›ndan korunma,29 ekinlerin kurumamas› ve k›tl›¤›n olmamas› için yap›lan ya¤mur ya¤d›rma ritleri, h›rs›zl›¤a, k›skançl›¤a, kötülüklere karfl› yap›lan http://www.millifolklor.com ritler, uzun kriz ritleri listesinin yaln›zca bafllang›c›n› oluflturur. Bu ritlerin amac›, kazan›n sebebini ortaya ç›karmak, suçluyu belirlemek ve beklenmeyen olaylar›n problematik do¤as›n› çözmektir. Bu, daha önce meydana gelmifl olaylar›, dillerin mitinden bularak gerçeklefltirilir. Örne¤in, bir hastal›¤›n tedavisi, bu hastal›¤›n ilk meydana gelmesi ve tedavi edilmesini anlatan mitin ça¤›r›lmas› (hat›rlanmas›) ile gerçeklefltirilir. Mit, günümüze getirilir, tedavi tekrarlan›r ve hastal›k, dünya düzenindeki ilk ç›k›fl yerine tekrar gönderilir, aynen ezelden beri oldu¤u gibi hastal›k yok edilir.30 Kriz ritleri kiflisel ve/ya da grup merkezlidir; kapsamlar› o kadar büyüktür ki altbafll›klar oluflturmak faydal› olacakt›r. Felaketler, kazalar ve talihsizlikler kendi türlerinde tek oldu¤u için, bu ritler, tekrarlanmayan türdedir. Örne¤in, bir hastal›k, yeni baflka bir tedavi yaratabilir, fakat bu bir baflka hastal›k ile alakal›d›r. E¤er hastal›¤› iyilefltirme ifli baflar›s›z olursa (ki, bu çok nadir olan bir fleydir ve yanl›fl ritüel kullan›lmas›ndan olabilir), bu de¤iflik bir ritüel isteyen de¤iflik bir durumdur. Kriz ritleri önceden tahmin edilemezler; kiflileri ya da toplumu flafl›rt›rlar ve zamanlamalar›na müdahale edilemez. Bunlar 31 tekrar etmeyen olaylard›r ve sadece bir kez ortaya ç›kt›klar›ndan beklenilmez olmalar› normaldir. Uzun zamand›r flimdi, yukar›da özetlenen ritlerin trichotomy’sini kullan›yorum. Onu, bu çal›flmama dahil etti¤imde, bu kadar romansal de¤eri olaca¤›n› düflünmemifltim. Fakat trichotomy’nin önceki kullan›c›lar›n› bulmak için edebiyat› araflt›rd›¤›m zaman, bunu hiç kimsenin kullanmad›¤›n› ö¤renmek beni flafl›rtt›. Bu konferans›m herhangi bir üyesi bana yard›mc› olursa sevini- 133 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 rim. Fakat buldu¤um fley, kriz kavram›n›n enflasyonudur. Geçifl ritleri (Rites of Passage) ço¤u yazar taraf›ndan hayat krizleri (life-crises) olarak adland›r›lm›flt›r; Chopple ve Ceon, geçifl ritleri olarak takip edilen kifli krizleri ve fliddet ritleri olarak takip edilen grup ritleri olmak üzere ayr›m yapm›flt›r.32 Benim yukar›da kriz ritleri olarak adland›rd›¤›m ritler, onlar taraf›ndan geçifl ritleri olarak adland›r›lm›fl ve bu, di¤er yazarlar taraf›ndan da tekrarlanan bir durum olmufltur. Chopple ve Ceon, benim, geçifl ritleri ve kriz ritleri olarak adland›rd›¤›m her iki riti de “tekrarlanan” özellikte ritler olarak s›n›fland›r›rlar.33 Onlar›n periyodik olmayan ek özellikleri, bu noktada onlara yard›mc› olmam›flt›r. Bunlar›n s›n›fland›rmas›, kriz ritlerini ve geçifl ritlerini takvimsel ritlere karfl› bir topak haline getiren Michae Titiev gibi, karfl›t iki parçaya bölünmedir (dichotomy).34 E¤er din antropolojisi standart el kitaplar›na bakacak olursak durum, hemen hemen ayn›d›r; Edward Norbeck’in, kriz ritleri ve dönüfllü grup ritleri vard›r35 ve Annemarie de Waal Malefijit’in periyodik ve periyodik olmayan ritler aras›nda yap›c› bir ayr›m› vard›r.36 Ona göre, geçifl ya da statü ritleri, “kriz ritleri” ad› alt›nda aç›klan›r. Bana göre anahtar sorun, dar ve hassas yerlerde kullan›mlar için, art›k eskimifl hayat krizleri ve krizleri koruma konuflmalar›n› b›rak›p b›rakmayaca¤›m›zd›r. Bunu yapabilirsek statü geçiflleriyle ilgilenen sosyologlar olarak ayn› dili kullanmam›z mümkün olacak; di¤er bir ifadeyle, statü de¤iflim süreci, ortak çal›flma sahas› olacakt›r. Yukar›da bahsedilen, Forde, Fortes, Gluckman ve Turner’in makaleleri bu yönde bir ad›m atm›fllard›r ve Glaser ve Strauss da antropoloji fikrinde birlikte görünmektedirler.37 Geçifl ritlerinin trichotomy’si tak- 134 vimsel ritler ve kriz ritleri, burada, evrensel bir kültür olarak düflünüldü ve bu yüzden gelecekteki geliflmeler bir veya iki kültüre yak›n bir flekilde iliflkilendirilemez. Mircea Elliade taraf›ndan bahsedilen “Kabul”’ün alt bafll›klar› da evrensel kültüre örnek olabilir. Mircea Eliade taraf›ndan sunulan, bu üç kabul,38 Frank W.Young’la her nas›lsa hiç alakal› de¤ildir,39 buna ra¤men, çat›flan kültür materyalleri üzerinde din olgusunun genellefltirilmesini test etmeye çal›flmak bütünüyle imkans›z de¤ildir. Ancak Young’›n çal›flmas›, yafl grubuna kabul edilmeyle ilgili rol ö¤renimi ve statü dramatizasyonuna (dramatization) ilginç bak›fl aç›lar› kazand›rm›flt›r. Bu çal›flmada anlat›lan ritlerin s›n›fland›r›lmas›, kültürel ba¤lant›l› kategorileri kullanmay› tercih eden bir uzman› s›n›rlamaz. Örne¤in, Victor Turner’›n, avlanma kültlerini, kad›nlar›n üreme kültlerini ve Ndembu’nun üretkenlik kültlerini, hayat krizlerine karfl›t olarak, s›k›nt› ritleri bafll›¤› ad› alt›nda toplamas› muhtemelen do¤ru olabilir. O bunu yapt›, çünkü, Ndembu avda flanss›zl›¤›, kad›nlar›n tekrar üremesindeki düzensizlikleri ve çeflitli hastal›klar›, ölülerin ruhlar›n›n faaliyetleriyle alakaland›rm›flt›r.40 Ritlerin bu tarifi, Ndembu’un durumunda kesinlikle yeterli olabilir, fakat bunun karfl›laflt›rmal› çal›flmalara uygulanabilirli¤i çok s›n›rl›d›r. E¤er baz›lar› ritlerin bu s›n›flamas›na, Van Gennep’in geçifl riti modelinin birden fazla rit kategorisine uygulanabilece¤ini öne sürerek, karfl› ç›kacak olursa, ben sadece önceden bahsetti¤im kategori ve model aras›ndaki farka baflvurmalar›n› söylerim. Modellerin, Van Gennep’in, örne¤in, takvimsel bayramlar›n yap›s›n› aç›klama fikrine dayan›larak aç›kland›¤› do¤rudur. Ayn› zamanda Van Gennep’in modelinin, geçifl ritleri çal›flmas›nda, ne tek ne de yeterli analitik http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 hünere sahip bir model olmad›¤› da do¤rudur. Süreç Analizi ve Ritüel Geçen y›llar boyunca kültürel antropoloji, kendi elefltiri formlar›ndan ço¤unu uygulad›. Victor Turray, J. Middeten ve E. H. Winter41 taraf›ndan yap›lan ve ilk kez 1964’te42 yay›mlanan ve The Forest of Symbols43 fleklinde yeniden bas›lan, Do¤u Afrika’da büyücülük hakk›ndaki çal›flmalardan hareketle -ki ben bu al›nt›n›n tamam›n› aktarmak isterimMetodoloji hakk›nda baz› fleyler söylüyor; Eksik -e¤er eksik oysa- hayli ehil olan yazarlar taraf›ndan yap›lmaz. Fakat kullan›lan teoriksel çerçevenin yeterli olmamas›ndand›r. Bunlar baflvurulan yap›sal çerçeve ve bir toplumdan daha ço¤unda gerçekleflebilen aç›klay›c› formüllerin geliflmesini ümit eden yazarlar›n “kültürel analizi”dir. Bununla birlikte “gerçekler” son on y›l içinde de¤iflti ve teori de onlarla birlikte de¤iflmeli. Antropologlar, sosyal iliflkiler ve sosyal de¤erlerin yap›lar›n› sergilemekte hâlâ çok alakal›lar. Fakat onlar flimdi, düzenleyiciler ve sonuçlar aras›ndaki iflleyifl iliflkilerini görme e¤ilimindeler. Süreç-Teori; ço¤unlu¤un kabulleri, farklar, gruplar›n anlaflmazl›klar›, roller, idealler ve fikirler ile insano¤luyla ilgili “amaç” gibi de¤iflken düflünceleri ifade eden motivasyon, amaç; usçuluk ve anlam gibi, “uygunluk” ayn› zamanda olufl kelimelerini kapsamaktad›r. Dahas›, o, insan biyolojisi, ferdi hayat›n süreklili¤i, halk sa¤l›¤› ve patolojiyi vurgulamaktad›r. O, ekolojik teoriyi ve ekonomik süreci, hem süreklili¤i hem de de¤iflmeyi hesaba katar. O, genifl sistemler içindeki genifl ölçekli politik süreçlerin bölgesel alt sistemlerin etkilerini de¤erlendirmek zorundad›r. Bu geliflmeler, sosyal sistemin parçalar› içinde ya da seçilen sistemdeki en üst bunal›mla ilgili her bir uzun süreli sosyal sistem çal›flmalar›nda http://www.millifolklor.com geniflletilmifl olay metotlar›n›n kullan›m›n›n art›r›lmas› sonucu meydana gelir. Bu metotla sa¤lanan bilgi sadece sistemin yap›sal prensiplerini de¤il, ayn› zamanda yap›sal de¤iflmeyi de kapsayan çeflitli türdeki süreçleri anlamam›z› mümkün k›lar. Böyle olay materyallerin sosyal yap› ile yak›n iliflkisi ve süreklili¤i elbette kurumsallaflma ve hem de istatiksel normatif anlamlar aç›s›ndan analiz edilmeli. Yeni gerçekler ortaya ç›kmaz fakat eskiyi tamamlar.44 Bu rapsosidal kredo’ya biraz daha ilave ile ve -1964’ten beri- sonralar› yap›lan aç›klamalar›, ki bu aç›klamalar›n e¤ilimleri dini yönelimli antropolojik çal›flmalar oldu¤unu söylemek mümkündür, kapsar. Araflt›rmam›n bafllang›ç noktas›nda, K. Merton’un fonksiyonel analizinin sunuflunu alaca¤›m ve k›sa ve öz örnekleri varsay›m olarak kullanaca¤›m. Ancak siz “sosyolojide fonksiyonel analizin bir paradigmas›”45 bölümündeki örneklere aflinas›n›z. Merton’un 1949’daki afla¤›daki görüflleriyle di¤er fleyler aras›nda karfl›laflt›rma yoluyla metodolojik iliflki kurulabilir; 1. Fonksiyonel analizlerde denge modelinin öneminin yok edilmesi, toplumun yap›s›ndaki de¤iflmeler ve anlaflmazl›klar› ön plana alan teoriler taraf›ndan telafi edildi. 2. ‹lgi, gizli alan fonksiyonlar› aç›k olanla de¤ifltiriliyor ve sonuçta çal›flma alt›ndaki insanlar›n sözlü düflünceleri ve aç›k davran›fllar›, önemi art›r›yor. Melford Spino, önemli bir makalesinde, özellikle bu görüflü vurgulad›¤› ve di¤er fleyler aras›nda öncekinden daha sistematik fonksiyonel analizlerde düflüncelerden meydana gelen gelene¤i tafl›yanlar taraf›ndan d›fla vurulan güdülenmeler ve düflüncelerden oluflmas› mümkün olup “aç›k fonksiyonlar” ve “gerçek” kavramlar›yla yeni bir çift kavram sundu.46 135 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 3. Statik yap›sal modelin yorumlanmas› yerine izlenimlerin rolünün di¤er fleyler aras›nda güçlüce vurgulanan flow-chart type’›n olaylar plan›n›n süreç analizine do¤ru artan bir de¤iflme vard›r. (Örne¤in; dinsel bir ihtiyaç özel dini kurumlar için bafllang›çta güdülenme verir, bu aktivitenin sonucunda ihtiyaç sadece tatmin de¤il ayn› zamanda onu güçlendirir hatta ihtiyaçlardan yeni bir grup bile meydana getirebilir.) Bu ba¤lamda örne¤in, J. Milton Yinger’in alan teorisine baflvurulabilir.47 4. O, tarihsel döngü olmaks›z›n ya da antifenomolojik olarak tamam›yla “zamans›z” araflt›rmalar›n meydana gelmesinden uzaklaflma e¤iliminde olur. Bu e¤ilim, dahas› benzer tarihi evrim teorileri ve yap›salc›l›k ile artan iyimserlikle süren baz›lar›n›n afla¤›ya do¤ru inmesine sebep olur. 5. Öncekilerle birlefltirildi¤inde Turner’in “genifl alan çal›flmas›” ve di¤erlerinin “derin çal›flma”’s›48 yeni bir önem elde etti. Bu, ayr›nt›l› tan›mlaman›n bir sebebi de¤ildir. Fakat Malinowski’nin konuyla ilgili konferans›nda gelene¤in anlam›, içeri¤i ve kullan›m›n› vurgulayan prensiplerin tamam›n›n uygulanmas›d›r. Ancak bu ihmal çal›flma alan›ndan hâlâ en genel eksiklerden birisidir. 6. Din ve gelenek üzerine yap›lan ekolojik çal›flmalar popüler olurlar. Bunlar›n ço¤u, Roy A.Rupporton’un “kendini düzenleyen sistem modeli gibi, determinist ve seçim modelleri, sosyallefltirme teorileri temelli göreli türlerden oluflan baz› formlar vard›r.49 7. Kültür, gelenek ve din aras›ndaki ba¤lant›, toplumlarda fiziki olarak tan›mlanan sosyo-ekonomik ve politik problemlerden çok ama çok önemli oluyor. Bu yüzden çal›flma, teorinin flekillenmesinde klasik yollardan de¤il (iç ve d›fl gözlem gibi) deneysel yöntemlerle sorulan sorulardan oluflturulmal›d›r. 136 8. Bir taraftan ham materyaller okuyucuya aktar›l›rken, aç›k belgelerdeki, tazeli¤iyle soyutlanan de¤erlere göre düflük düzeydeki olay analizlerinin ayr›nt›l› kay›tlar›na do¤ru geliflme e¤ilimindeyken, di¤er taraftan sosyal roller, gruplar, davran›fllar, düflünceler, sembolik sistemler, de¤erler, ve linguistik kategorilerin yap›lar›nda temellenen örneklerde aç›kland›¤› gibi çok daha soyut planlar›n yarat›lmas› e¤ilimi vard›r. Ritüel çal›flmalar›ndaki bu geliflme ve e¤ilimler nas›l belirlenebilir? Daha iyi bir denge ile; 1. gözlem ve iç gözlem ve di¤er doküman teknikleri aras›nda 2. her bir araflt›rma için teorik çal›flma düflünceleri ve yeni ham materyallerle desteklenen bilgi aras›nda kültür de¤iflkenleri ve sosyal, ferdi farklar sistemlerinin çal›flmalar›nda bütünsel yaz›lar ritüel süreçlerin kesin analizleri, daha çok ayr›nt› sa¤layacakt›r. Durkeim’in ritüel sürecin de¤iflken analizi daha iyi durumda. Radcliffe Brown’un karfl› analizleri uyum ile karakterize edildi. Fakat o’nun materyali bir çok yerde uygun de¤ildir. Malinowski, tekrar materyale sahip oldu. Fakat eksiklik uyumdu. O, onun referamin çat›s›n› de¤ifltirdi¤i zaman Van Gennep, Hubert ve Mous genel globalleflmeye sald›r›lar› gibi, yüzeysel kalan analizleri ve hatta kendi kendisiyle çeliflkiye düfltü. H›ristiyan baflvuru çerçevesinin ve bat› hayat tarz›n›n bask›nl›¤› ile ilkel toplumlar›n eski edebiyatlar› ba¤›ms›z ifadeler olurken ve on y›llard›r kültürel antropoloji de¤irmeninde ö¤ütülürken sadece flimdi bozulmay› bafllat›yor. Daha sonra artan araflt›rmac›lar için daha iyi flans olmas› gereken yabanc› kültürel sistemlerin özümsenmesi ve iki yönlü toplumsallaflmas› flimdi gerçeklefliyor. Üç Örnek Biz ayn› zamanda soyutlaman›n merdivenlerinin ad›mlar›na ba¤l›y›z. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Merdivende ifllenmemifl materyalden genel teorilere do¤ru yükselmeden -yukar›, afla¤› ve tekrar yukar›- oluflan araflt›rma bilgimiz bile, bilimsel bilgi geçiflindeki durumu kabullenmemizi kolaylaflt›r›r. Bu aktar›m›n kurallar›, araflt›rman›n en iyi parçalar›nda aç›kl›¤a kavuflturulmufltur. Sunuflumu, ritüel davran›fllar sahas›ndan üç araflt›rma örne¤inden k›saca bahsederek bitirmek istiyorum. 1. Geçifl Ritlerinde “Liminal” Roller Victor Turner, ritüellerin iflleyifli hakk›nda örnek al›nacak analizler vermifl birisidir; Ndembu’nun sünnet riti50 “mukando” ritinin analizi ya da kad›n›n üretkenli¤ini yeniden bafllatmay› amaçlayan üretkenlik riti51 “isoma”n›n analizi, Ndembu’nun anlatamad›¤› ya da anlatma ihtiyac› duymad›¤› teorik etkileri ve Ndembu’yu inceleme imkan› verir. ‹fadelerin karmafl›k sistemlerine ve sembollerin birbirleriyle olan ba¤lant›lar›na ra¤men, bu araflt›rmalarda, Turner, sözkonusu materyallerin düflük soyutluk seviyesine oldukça yak›n tutar kendini. Di¤er yaz›lar›nda yüksek derecedeki soyutlukta teorik kaynakça (reference) zemini yaratmaya çal›fl›r. Bu kaynakça zeminlerinden birisi de “Liminality”dir.52 1964’te, Turner, ritüel araflt›rmac›lar›n›n dikkatlerini orta-geçifl (midtransition) süreci ve olgusuna dikkat etmeye davet ederek, makalelerinden birini tamamlam›flt›r. Buna göre, biz yap›sal gerçe¤e tekrar girifl yapmadan önce, tam bilincimizi kaybederken bizi kültür bloklar›yla karfl› karfl›ya b›rakan, iflte budur.53 ‹yi bir araflt›rmac› olarak kendi davetinin ilk takipçisi kendisi olmufltur54 ve kabile toplumlar›nda tarihi bir durum olan “ergenlik ritini” takip eden “hac” fikrini son zamanlarda daha da gelifltirmifltir.55 Bu geliflmede beni etkile- http://www.millifolklor.com yen fley, geçifl rolleri karakterlendirmesini (characterization), neyin bu kadar çabuk flekilde toplum karakterlendirmesine dönüfltürmeye bafllad›¤›d›r. Toplumun sadece insan toplulu¤u olarak ele al›nmas› bazen yanl›fl olabilir, fakat Turner, bunu büyük bir denge ve sosyal de¤er olarak görür. Benim söylemek istedi¤im; Turner’in orta-geçifl (mid-transition) süreci, baflkalar› taraf›ndan da ele al›nabilir, ama daha önemli olan›, Turner’in bir ara keflfetti¤i fakat flimdi onun yerine “liminal toplum” teriminin geçmeye bafllad›¤›, bir çeflit güvenlik valfi ya da hiyerarflik toplum yap›s›na s›k› s›k›ya ba¤l› kalanlar›n alternatif yolu olan “liminal kifli” terimidir. Henüz Turner’in davetinden haberim yokken, 1963 ve 1964’te bas›lan çal›flmamda, Ingrian gelini ve Karelina’da ölmüfl birisinin liminal rollerini araflt›rm›flt›m.56 Bu araflt›rmam›n sonucunu, bu çal›flmamdaki konunun s›n›rl› olmas› sebebiyle burada yazamayaca¤›m, fakat flunu söyleyebilirim; benim test sonuçlar›m›, Turner’in “The Ritual Process.../Ritüellerin Süreci” adl› kitab›n›n 106. sayfas›nda bahsedilen, “liminality kriterleri” ile karfl›laflt›rd›¤›m›z zaman, Turner’in listeledi¤i 26 kriterden hemen hemen yar›s›n›n, gelinin ve ölmüfl insan›n rollerine uygulanabilece¤ini görürüz. Ne yaz›k ki, san›r›m, Turner liminality kriterleri üzerine sistematik bir yorum yapamam›flt›r. Turner’in “communitos” fikrini konuflmaya de¤er bulmama ra¤men, geçifl rollerinin büyük ço¤unlu¤unun sadece kiflilerden ve onlar›n geçifl rollerinden analiz edilebilece¤i düflüncesindeyim. O zaman, ritlerde gerçeklefltirilen normal ötesi (supranormal) canl›larla, di¤er kifli ve gruplarla, sosyal iliflkiler kendi rolleriyle iliflkilendirilmelidir. Turner “yap›” ve “sosyal yap›” ile bilinçsizlik kategorilerinin yap›s› olan Lévi Straussian’› kastetmez, fakat Ro- 137 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bert Merton’un yapt›¤› tan›m flöyledir; bilinçli olarak organize edilmifl ve toplumda düzenli flekilde iflleyen ve kanuni ve politik normlara ve yapt›r›mlara s›k› s›k›ya ba¤l› rol gruplar›, statü gruplar› ve statü silsilesi düzenlemeleridir. Bunu duymak hofltur. Fakat, liminal ritleri ve topluluklar› yap›sal olmayan ya da rol grubu, statü grubu vb. kavramlar›n d›fl›nda sayarak aç›klamaya çal›flmak bofluna olurdu diye düflünüyorum. Bu aflamada “communitos”un sosyolojide ya da karfl›laflt›rmal› dinde köklü bir de¤ifliklik yapabilece¤ini sanm›yorum. 2. Takvimsel Ritlerde Statünün Tersine Çevrilmesi Kölelerin efendi oldu¤u, on iki günlük Babylonion “akitu” bayram›nda ve kölelerin serbest kald›¤›, Roma “Saturnalia”, rollerin de¤iflildi¤i ve sosyal düzenin art›k olmad›¤› ve dünyan›n altüst oldu¤u kaos dönemlerinin en iyi bilinen örnekleridir. Bu düzensizlik, birden, sona erdirilmifltir; daha sonra, sosyal düzen eskisinden daha kat› olmufltur. Avrupa’n›n, Finlandiya’y› da içine alan baz› bölümlerinde, erkeklerin k›zlar gibi giyindi¤i, k›zlar›n erkekler gibi giyindi¤i grup olarak evden eve dolafl›ld›¤› ve büyük konukseverlik gördükleri ‘maskeli törenler’ hâlâ sürdürülmektedir. ‹nsanlar, maskeli insanlar›, komik giysilerinin içinde tan›maya çal›fl›rlar. Tören de¤iflik gelenek bölgelerinde, de¤iflik günlerde meydana gelir, fakat ritüellerle alakas› y›l dönümlerinde ortaya ç›kar. Turner, dünyan›n de¤iflik yerlerinde, de¤iflik durumlarda bulunan, bu rit çeflidiyle u¤raflm›flt›r. O, bunlar› “rol de¤iflimi törenleri” olarak adland›r›r ve onlar hakk›nda söyleyecek birçok fleyi vard›r. Burada bunlara girmek niyetinde de¤ilim. Bunun yerine, yak›n bir gelecekte Helligtrekongersklob pa Agers Socialt, 138 statistikt og strukturellt adl› kitab›n› yay›nlayacak olan Danimarkal› bir araflt›rmac›dan bahsetmek istiyorum. Carsten Bregenhoj, kitab›nda, Danimarka ada toplumunda maskeli tören ve onun yap›s›n› araflt›r›r. Fazla detaya girmeden yazar›n izniyle, Leach’in Zaman ve Yanl›fl Burunlar adl› makalesindeki sisteme dayand›r›larak bas›lm›fl sistemi sunmak istiyorum. Bregenhoj, Geçifl ritlerinin analitik modelinin takvimsel geleneklere aktar›labilece¤ini öne sürer. Sembolik ölüm, maske takma, insan›, kurallara ba¤l› günlük yaflamdan, alternatif hayat› ve sonsuzlu¤u sunan kutsal festivallere transfer eder. Rol de¤iflimi bu transferin d›fl belirtileridir. Günlük yaflamdan ayr›lma, kiflinin normalde günlük yapmas› gereken iflleri yapmamas›n› mümkün k›lar; O, her günkü “ben” (self) yeniden do¤du¤u zaman ölen, bir baflka insana (gerçek ben’e) dönüflür. Yine de deneyim negatif de¤ildir; bu ifllem insanda ar›nmay› sa¤lar, ve hayata yeniden dönen insan “yeni bir insan” olur; bu ritüel kiflinin bilinçlenmesinde katalizör görevi yapar. 3. Kriz Ritlerinde Rol Al›m S›ras› Uygulama sürecindeki zorluklar, Sibiryal› flaman›n durumundaki davran›fllar›yla ilgili 500 kitap ve makale ile aç›kl›¤a kavuflturulabilir. Fakat bunlar›n içinde yeterli derecede detay veren 30 tanesi süreç analizlerinde bafll›ca materyal olarak kabul edilebilir. Bunu benim ö¤rencilerimden biri olan ve doktora tezini, fiamanistik Seanslar›n ve Sibirya’da Rol De¤ifliminde fiamanlar›n Teknikleri üzerine yapan Mrs. Anna Leena Kuusi ortaya ç›karm›flt›r. Bu konuyu önerdim çünkü, flamanizmin genel olgusu çal›flmalarda tekrar tekrar sunuldu, fakat hiç kimse, Sibirya materyaliyle http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ilgilenildi¤i kadar, ritleri bir bütünlük içinde analiz etmeye ilgi göstermedi. Uzun zaman önce, flamanistik tedavi yöntemleriyle ilgilenmifltim, fakat 1969’da rol teorisini flamanistik tedavi sürecine uygulayarak baz› yap›sal özellikleri ortaya ç›karabilece¤imi fakat di¤er taraftan bir çok konunun bilinmez olarak kalaca¤›n› anlad›m. Do¤rulanmaya bekleyen afla¤›daki hipotezlerle ilgilendim; her seansta flaman, kendi üyeli¤e kabul görüntüsünden (vision) belli bafll› özellikleri tekrar eder. fiamanlar›n rol al›m›yla ilgili bir makale yay›nlad›m ve içinde Waldemar Jochelson’un, tedavi sürecindeki Yukaghir flaman›n›n davran›fllar›n› anlatan tan›mlar›ndan birini analiz ettim. Ard›ndan yap›sal analizi de¤iflik bir ortamda ayr›nt›l› biçimde aç›klad›m. Seans›n yap›s› afla¤›daki gibidir; 1. Seyircinin haz›rlanmas› 2. fiaman›n haz›rlanmas›. 3. Yard›mc› ruhlara yalvarma. 4. Hastal›¤›n sebebini söyleme. 5. Yard›mc› ruhlar›n nefesle içeri çekilmesi ve onlar taraf›ndan sahip olunma. 6. Rollerin de¤iflimi ve ilk diyalog; fiaman bafl yard›mc› ruh haline gelir ve flaman›n yard›mc›s› flaman haline gelir. 7. Hastal›¤›n sebebine sald›r›. 8. Rollerin de¤iflimi ve ikinci diyalog: fiaman hastal›¤›n kötü ruhu haline gelir ve yard›mc›s› ve akrabalar› = seyirci 9. Hastal›¤›n ruhunun yok edilmesi. 10. fiaman rolüne dönüfl. 11. Yard›mc› ruhlar›n yok edilmesi ve 12. fiaman›n rolünün yok edilmesi. Di¤er gözlemler; genel yap›, müziksel kreflendo (1-7) ve dekreflendo (8-12) terimleriyle aç›klanabilir. En önemli nokta hastal›¤›n sebebine sald›r›d›r. ‹lk bafllarda hareket yavafl ve içe dönüktür, fakat aflama aflama h›zlan›r ve dramatik ve etkileyici duruma gelir. fiaman›n duygu yo¤unlu¤u tekni¤inin (ectasy technique) en önemli bölümü rol al›m›ndan oluflur; ilk olarak kendi rolünü gerçek- http://www.millifolklor.com lefltirir, sonra bafl yard›mc› ruhu, ilk rol de¤ifliminin meydana geldi¤i hastal›¤›n sebebini gerçeklefltirir. Bunu, ana yard›mc› ruhun gerçeklefltirilmesi ve flaman›n rolünün yard›mc›s›na geçti¤i bölümün gerçeklefltirilmesi takip eder. Sonra hastal›¤›n sebebiyle mücadele ve zafer ve yorulmaya sonuçlanan, hastal›¤›n kötü ruhuyla (fleytanla) mücadele gelir. Ayn› s›ray› geriye do¤ru takip ederek normal ötesi roller ve ritüel roller yok olmaya bafllar. fiaman, hastal›¤›n kötü ruhu gibi davran›r, seyirciler ona hitap ederler ve normal ötesi oluflumlar yok edildikten sonra bafl yard›mc› ruh yok edilir. fiaman bu arada kendi rolüne döner, seyircilerle birlikte kendini korur ve hastaya bakar. Son olarak flaman›n rolü at›l›r (iyileflen kifli üstündeki ritüel giysilerini ç›kar›r ve gözleri d›flar› ç›km›fl gibi davran›r, birisi üstünde, birisi de alt›nda iki kiflinin kendisini korumas›n› söyler) Son olarak flaman kufl 盤l›¤› atar ve son normal ötesi canl› gönderilir; flaman a¤z›n› suyla durular. Seans biter. Bu süreç analizinin hipotezleri afla¤›dad›r; flamanistik seansta de¤iflik ritüel rollerinin gerçeklefltirilme s›ras›, bir kültür içinde devam etmektedir, ve bir kural› takip eder; rollerin yok edilmesi = rollerin geriye do¤ru gerçeklefltirilmesi. Umar›m bir gün Mrs. Anna Leena Kuusi ya da bir baflkas› bu varsay›m›, kabul edecek, kabul etmeyecek ya da de¤ifltirecektir. NOTLAR 1 Arnold van Gennep, Les Rites de Passage, Paris 1909. 2 E. Durkheim, Les formes elementaries ..., Paris, 1912 (Dini Hayat›n ‹ptidai fiekilleri). 3 Henri Hubert and Marcell Mauss, “Essai sur la nature et la fonction sociale du sacrifice”, 1897-1898. 4 W. Robertson Smith, Lectures on the Religion of the Semites, 1889. 5 Krfl. Henri A. Junod, The Life of a South African Tribe, London, 1927; Max Glucman, Essays on the Ritual of Social Relations, Manchester, 1962. 139 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 6 Bronislaw Malinowski, Argonauts of the Western Pacific, London, 1922. 7 Mircea Eliade, Le mythe de l’eternal retour: archetypes et repettition, Paris, 1949. 8 A. E. Jensen, Mythos und Kult bei Naturvölkern , Wiesbaden, 1951. 9 Durkheim, age, s. 452. 10 Durkheim, age., s. 445 11 Bkz. R. L. Sharp, “Notes on the Northeast Australian Totemism”, in Studies in the Anthropology of Ocenia and Asia, Cambridge, Mass. , 1943; krfl. Claude Lévi-Strauss, The Savage Mind, Frans›zcadan çeviri Chicago, 1966, s. 236-237. 12 Gluckman, age., s. 7, 11. 13 Gluckman, age., s. 7. 14 Gluckman, age., s. 14. 15 Robert K. Merton, Social Theory ans Social Structure, 1949 ve geniflletilmifl bask›s› 1968. 16 George C. Homans, “Anxiety and Ritual: the Theories of Malinowski and Radcliffe-Brown” American Anthropologist 43 (1941). 17 Barney G. Glaser and Anselm L. Strauss, Status Passage. A Formal Theory, Chicago, 1971. 18 G. A. Theodorson and A. G. Theodorson, A Modern Dictionary of Sociology, London, 1969, s. 351. 19 Merton, age., s. 203. 20 Theodorson and Theodorson, age., s. 351. 21 Gluckman, age., s. 30-31. 22 L. Honko, “Siirtymariitit” (Summary: On the Rites of Passage), Sananjalka 6 (Turku, 1964), s. 141. 23 Agm., s. 142. 24 Honko, agm. s. 128-129. 25 Edmund R. Leach, Rethinking Anthropology, New York, 1961, s. 134-135. 26 Durkheim, age., s. 347. 27 Mischa Titiev, “A Fresh Approach to the Problem of Magic and Religion”, Southwestern Journal of Anthropology 16 (1960), s. 294. 28 Honko, Krankheitsprojektile. Untersuchung über eine urtümliche Krankheitserklarung, (FF Communications 178), Helsinki, 1959, s. 202209; krfl. Honko, “Varhaiskantaiset taudinselitykset ja parantamisnaytelma”, Tietolipas 17 (Forssa, 1960) and “On the Effectivity of Folk-Medicine” Arv, Journal of Scandinavian Folk-lore 18-19 (Uppsala, 1963). 29 Honko, Geisterglaube in Ingermanland I (FF Communications 185), Helsinki, 1962, s. 210 vd. 30 L. Honko, Maailmanjarjestysen palauttamisen aate parannusriiteissa (Summary: The Idea of the Restoration of the Cosmic System in Healing Rites), Verba docent, Helsinki, 1959. 31 Honko, Geisterglaube ..., s. 91 ve “Memorates and the Study of Folk Beliefs”, Journal of the Folklore InstituteI:1-2 (Blooomington, 1964). 32 E. D. Chapple and C. S. Coon, Principles of Anthropology, New York, 1947, s. 398-401, 484528. 140 33 E. D. Chapple and C. S. Coon, age., s. 462. Titiev, age., s. 298. Ayr›ca bkz. Temenos 11 (1976) s. 61-77’deki makelem. 35 Edward Norbeck, Religion in Primitive Society, New York, 1961, s. 138-168. 36 Annemarie de Waal Malefijt, Religion and Culture. An Introduction to Anthropology of Religion, New York, 1968, s. 189. 37 Glaser and Strauss, age., s. 1-4. 38 Eliade, Birth ..., s. 1-3. 39 Frank W. Young, Initation Ceremonies, A Cross-cultural Study of Status Dramatization, Indianapolis, New York, Kansas City, 1965. 40 Victor W. Turner, The Forest of Symbols. Aspects of Ndembu Ritual, Ithaka, New York, 1967, s. 9. 41 John Middleton and E. H. Winter (eds.), Witchcraft and Sorcery in East Africa, London, 1963. 42 V. W. Turner, “Betwix and Between, the Liminal Period in Rites de Passage”, The Proceedings of the American Ethnological Society, 1964. 43 Bkz. 40 nolu dipnot. 44 Ayn› eser, s. 112-113. 45 Merton, age., s. 104-108. 46 Melford E. Spiro, “Religion: Problems of Definition and Explanation”, Anthropological Approaches to the Study of Religion (A. S. A. Monographs 3), ed. By M. Banton, London, 1966, s. 109. 47 J. Milton Yinger, The Scientific Study of Religion, London, 1970, s. 88-98. 48 Juha Pentikainen, “Perinne-ja uskontoantropologisen syvatutkimuksen menetelmasta” (Summary: On the Method of Tradition and religioanthropological dept research), Sananjalka 12, Turku 1970, s. 72-119. 49 Roy A. Rappaport, Pigs for the Ancestors. Ritual in the Ecology of a New Guinea People, New Haven London, 1967, s. 1-7. 50 Turner, The Forest of Symbols ..., age., s. 151-279. 51 Turner, The Ritual Process. Structure and Anti-Structure, London, 1969, s. 10-43. 52 Age., s. 94-130. 53 Turner, “Betwixt and Between, ..., age. s. 110. 54 Özellikle The Ritual Process ... adl› eserde. 55 Turner, “The Center Out There: Pilgrim’s Goal”, History of Religions 12/3, Chicago, 1973, s. 204. 56 Honko, “Itkuvirsirunous”, Suomen kirjallisuus I (Keuruu, 1963), (In English in Studia Fennica 17, 1974, pp. 9-61). 34 http://www.millifolklor.com R‹TÜELLER‹N SOSYAL EVR‹M‹ TEOR‹S‹ ÜZER‹NE NOTLAR* Yazan: James L. PEACOCK Çeviren: Adem KOÇ* Emile Durkheim, Avustralya yerlilerinin ‘dinsel hayatlar›n›n ilk formunu’ analiz ederken geliflmifl toplumun inan›fl›yla totemizm ve H›ristiyan dininin törenleri aras›ndaki paralelli¤i tart›flm›flt›r.1 Durkheim’in perspektifinde belirtildi¤ine göre, sosyal antropologlar özellikle benzer bir e¤ilim içindedirler: ‹lkel ve modern aras›ndaki farkl›l›klardan ziyade benzerlikleri vurgulamak. Bu iki teorik ve i¤neleyici de¤erle, teknik Claude Lévi-Strauss’un Avustralya yerlileri ve Frans›z bürokratlar›2, Brezilya orman telgraflar› ve Amerikan homoseksüellerinin3 önemsiz k›yaslamalar›ndaki gibi yararl› sonuçlar verdi ve Desmond Morris’in Avrupal›lar›n spor arabalar› ve Habefl maymununun penisinin4 grafiksel karfl›laflt›rmas›na mant›k çerçevesinde yaklafl›lmas› hayvanbilimciler taraf›ndan benimsendi. “‹lkel” ve “geliflmifl” aras›ndaki benzerli¤e ra¤men aç›kt›r ki her fley ayn› kald›¤› gibi de¤iflebilir ve bu de¤ifliklikler ayn› anda toplumlar aras›nda de¤ifliklikler gösterebilir. Durkheim’in temel hipotezine göre, ritüellerin formundaki ve anlam›ndaki de¤iflim ve çeflitlilik toplumlar›n yap›s›ndaki de¤iflim ve çeflitlilikle ilgilidir. Tarih ve tipoloji, geliflimin as›l evreleri ve hâlâ yaflayan modeller aras›ndaki as›l varyasyonlar›n tasla¤›n› çizmek gibi iki amac› olan teori hizmeti verir. Her iki örnekte amaç ritüel ve onun sosyal ba¤lam› aras›ndaki iliflkiyi formüle etmektir. Bu tipin ilk ve kaba formülünü deneyiflte, “Dinsel Evrim”5 teorisinde Robert Bellah taraf›ndan ileri sürülen kategorilerden faydalanaca¤›m, ancak benim analizim Bellah’›nkinden farkl› amaç içermektedir. Do¤u hipotezi, Gluckman’›n ad›n› verdi¤i ‘çok yönlü sosyal iliflkiler’e sahip olan Durkheim’in yerliler aras›nda araflt›rd›¤› sadece o toplumlarda görülen bu ritüel çeflidi Max Gluckman6 taraf›ndan önerilen aç›k seçik oland›r. Gluckman’in iddias›n›n ayr›nt›lar›na inerek, iliflkilerin pefl pefle de¤iflimi, flekil ve ritüelin anlam› aras›ndaki ça¤r›fl›m› inceleyece¤im. ‹lkel Ritüel ve Toplum Gluckman, “sosyal iliflkinin ritüeli” diye bir ritüel tipi belirler. Böyle bir ritüel, günlük hayatta, üyelerini bir araya getirerek çeflitli sosyal iliflkiler düzenler ve üyeleri taraf›ndan mistik ve duyuüstü ürünlerden sosyal, do¤al ve do¤aüstü alanlara düzen getirdi¤ine inan›l›r, fleklinde tan›mlan›r. Durkheim’in sadece yerli üyelerine sosyal bar›fl getirmeyen ayn› zamanda büyülenmifl yiyecekleri de bereketlendirdi¤ine inan›lan “pozitif ayini” örnek olabilir. Gluckman’in görüflüne göre sosyal iliflkili ritüelinin netli¤i ve ortaya ç›k›fl›na temel olan flart, kat›l›mc›lar aras›ndaki sosyal iliflkilerin ‘çok yönlülü¤ü’ nün varl›¤›d›r. ‘Çok yönlülük’ ün anlam›, iliflkiler, kat›l›mc›lar› çok çeflitli flekilde birbirine ba¤lar demektir; afliret üyeleri * James L. Peacock, Handbook of American Folklore, Edited By Richard M. Dorson, Indiana University Press, 1986, pp. 216-228. ** Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halkbilimi Doktora Ö¤rencisi. http://www.millifolklor.com 141 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 veya köylüler toprak mülkiyeti paylafl›rlar, komflular, akrabalar, yerli politik kurulufl üyeleri, çocuklar›n› bir arada e¤itmek isteyenler vs. Çünkü çok yönlü iliflkiler çok yayg›nd›r, varl›¤›n›n çok yönünü etkiler, iliflkilerdeki kargafla yayg›n etkilere sahiptir. ‹liflkilerdeki ritüel düzen benzer flekilde pozitif sonuçlar yayarken kargafla do¤a ve do¤aüstü düzeni zedeler, bela, k›tl›k ve ruhlar›n gazab›n› getirir. Gluckman’in teorisi test edilmemifl olmas›na ra¤men, kendini kontrol ettirebilecek derecede gerçektir. Bir negatif yarg› Clifford Geertz taraf›ndan incelenen ve yar›da kalan Javal›lar›n cenaze törenidir.7 Geertz’in tespiti, Gluckman’in teorisinin alan›n›n ötesine geçerken, cenaze töreninin fiyaskosunun temel sebebi, bir kentsel saptamada, cenaze töreninin lay›k›yla yap›ld›¤› köylü toplumlarda iyi olan çok yönlü iliflkilerin azal›fl›d›r. Gluckman’in sosyal iliflki ritüelinin hiçbir özelli¤ini tamamlamayan di¤er negatif yarg› da ‘modern dram’d›r. Çeflitli yönleriyle modern drama yapmac›kl›ktan ziyade do¤ald›r, onlar günlük rollerini dramada oynamad›klar› için onlar›n günlük iliflkilerine hükmetmekte güçsüzdür, sonuç olarak Brecht’in notundaki gibi drama dinleyiciyi karara sürükler, sadece fanatik inançlara göre drama mistik ve sihirli yollardan kozmik, do¤al ve vahfli sosyal hayat› etkiler. Böyle dramlar çok yönlü iliflkilerin bulunmad›¤› alanlarda olur. Dinleyici ve aktör bir bilet almakla bir araya gelir ve onlar›n günlük hayatlar› inceliklerden meydana gelir. Modern drama, Gluckman’in teorisini Gluckman’in ilkel toplumda birlikte bulundu¤unu kabul etti¤i ritüel formu ve sosyal iliflkilerin ortak azalmas›n› göstermekle kan›tlar. Pozitife döndü¤ümüzde sosyal flartlar ve ritüel Victor Turner’in Rodos Ndembular› aras›ndaki iyileflme çal›flmas›yla sa¤lanan örnek bir durumu sunar.8 Turner’in analizi gösteriyor ki, ‘çok 142 yönlü’ olan sosyal iliflkilerin ritüel düzeniyle dikkatlice etkili bir psikoterapi meydana gelebilir. Gluckman, ritüel tipi ve iliflkiler tiplerinin her ikisinin de ça¤dafl kabilelerde ya da köylü gruplarda bulunabilece¤i gibi genellikle Homerik Yunan, Eski Roma, Judca, Çin, AngloSakson ve Vikingler’de, putperest Avrupa’da akraba kökenli topluluklarda görülebilece¤ini ileri sürer. Etnolojik yaz›n elbette Gluckman’nin benzer gruplardaki ritüel örnekleriyle doludur. Bununla birlikte organizasyonun temel flekillerini oluflturan akrabal›k veya ayn› bölgeyi paylafl›m› bulundu¤u kabilesel veya köylü topluluklarla organizasyonun temel köklerini oluflturan hükümdar ve vatandafl aras›ndaki iliflkilerin bulundu¤u kraliyetleri birbirinden ay›rt etmeyi tercih ediyorum. Bu yap›lar, Gluckman taraf›ndan antik klasik toplumlarda bulunduklar› fleklinde söylenilse de ben onlar› ayr› bir kategori alt›nda inceleyece¤im. ‹lkelde ve akraba kökenli topluluklarda, ayinler, sosyal düzene ba¤l› olan totemizm gibi sembolik bir flema ile tan›mlan›r. Totemizm’de her bir klan özel bir toteme ba¤lan›r ve Lévi Strauss’un vurgulad›¤› gibi9 bütün olarak totemik sistem yap›sal olarak sosyal düzene ba¤l›d›r. Bu paralellik tam olarak mant›kl› de¤ildir, paralellik toplumu tam olarak s›n›fland›rmadan ziyade entelektüel anlam›ndad›r, (burada Levi Bruhl’un LeviStrauss’a önemli bir ilave yapt›¤› görülür)10 fakat yerliler sosyal ve totemik düzen aras›ndaki böyle bir samimiyeti hissettiler, totem gibi konufltuklar›nda do¤a, do¤aüstü ve sosyal düzen aras›ndaki bu samimi iliflkiden dolay› do¤a/do¤aüstü uyumu bozmak sosyal ba¤ için kolayd›r. Bu sonuç, analizin mant›¤›ndan kaynaklan›r. Max Weber’in belirtti¤i gibi 11 “ilkel”, inan›fl düzenini (totemizm) hareket düzeninden (ritüel) ay›raca¤› zaman ritüel’in azal›fl›n› hareket halinde belirtir. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ‹nan›fl› hareketten ay›rman›n sebebi birinin hareketi aç›klama gere¤i duymas›d›r ve aç›klama, inanc› sistematize veya rasyonalize etmekten kaynaklan›r. Fakat inan›fl flemas› (reflective) ne kadar rasyonalize edilirse o kadar prati¤in kargaflas›ndan (hodge podge) ayr›l›r. Bundan dolay› kaç›n›lmaz flekilde, flekille daha tutarl› k›lmak için ritüelleri ›slah etme tutkusu geliflir. Weber’in düflüncesi ‘rasyonalizasyon’ (anlamlar ve ak›betler aras›nda daha çok ‘rasyonel’ iliflki veya rand›man meydana getirir e¤ilimi) teriminin di¤er kullan›m›na sahiptir, biri geleneksel düzen aç›s›ndan anlam› bulunan flekilden çok ritüelden uzak evrimdeki di¤er e¤ilim onun nedensel faydas›n› vurgulama yan›nda, onun etkisi bir ak›beti baflarmay› amaçlar diye bekleyebilir. Öncelikle ritüel teknik olarak dikkate al›n›r, ak›fla karfl› bu ritüeli oluflturur deme çabas› isabetli olur. Arkaik (Modas› Geçmifl) Ritüel ve Toplum Gluckman’in belirtti¤i gibi, arkaik toplum, kraliyetin, krall›¤›n, aristokrasinin sosyal düzenin temel ö¤esi oldu¤u her bir yerde bulunur, ve Hindulaflm›fl Güneydo¤u Asya’da, Mezopotamya’da, antik M›s›r’da belki Orta Amerika’da ve Afrika krall›klar›nda bulundu¤u gibi. Böyle bir toplumda toplumsal (sosyal) iliflkiler çok yönlüdür; fakat ilkel toplumlardaki ortak inançtan ziyade hiyerarfliktir. Efendi-köle, lord-hizmetli, kural koyan-uyan iliflkileri sosyal köklerdir. Bu tür iliflkiler, s›k s›k baba-o¤ul paralelli¤inde alg›lan›r, hizmetin her alan› için di¤erlerine güvenen her bir gruptan dolay› çok yönlüdür–bütün geçim yollar› amir mevkiinin ekonomik, politik, askerî ve duygusal deste¤i alt›nda yatmaktad›r. ‹liflkinin yay›lmas› nedeniyle, onun kargaflas› gruplar›n›n ve toplumunun yaflant›s›nda derin ve genifl bir flekilde dallan›p budaklanacakt›r. Buna dayanarak, dil, jest ve onurlu unvanlar›n özgün http://www.millifolklor.com flekillerini içeren eti¤in karmafl›k kurallar›, uyumu sürdürmek için gelifltirilir.12 Arkaik toplumlarda, kozmik ya da ilahî derecesi yerli ve akraba gruplarda belirlenir ve sosyal düzen d›fl›ndaki yeryüzündeki tanr›lara ya da kurallar›n üstündeki krallara ya da soylulara ba¤›fllan›r. Hindu Güneydo¤u Asya’da, antik M›s›r’da kral tanr›d›r ve antik Çin’de ve Mezopotamya’da kutsala özel e¤ilimi olan rahiptir. Her iki durumda da kutsal karizma temiz olmayan kitlelerden tamamen ayr› kozmik, sosyal bir kategoride bulundu¤u düflünülen prenslere, soylulara ve lordlara verilir. Ortaklar, bu yüce fikirlerle duygusall›¤› imkans›zlar nas›l bir tutuluyorsa ayn› flekilde ilkel ile onun toteminin bir tutulabilece¤ini zor bulurlar. Arkaik toplumlarda önemli olan iki bafll›ca ritüel tipi, kurban ayini ve krall›k ayinidir. Kurban sayesinde bir papaz, insan ile tanr› aras›nda oluflan bofllukta köprü kurmaya çal›fl›r. Lévi-Strauss’un13 gözlemledi¤i gibi, kurban pek çok yönden totemizmden ayr›l›r. Bir farkl›l›k, kurban kullan›ma aç›kt›r; kifli kurban›n› seçebilir (fakat biri totemini de¤il), sonu baflarmakla (ölümü) ifli yerine getirir (oysa totem sembolik düzen anlam›ndad›r) ve iflin sonucu hakk›nda kesin bir fley söyleyemez (oysa totem sistemi ebedî bir yap›d›r, sonuç hakk›nda bir soru yoktur). Bellah’›n belirtti¤ine göre kurban, dünyevî ve kutsal aras›ndaki iliflkideki özgürlük kadar sürpriz ve endifle getirmektedir. Hiyerarflik düzenlerinde yatan sosyo-kozmik düzenin temel gücünü do¤rularken, krall›k ritüeli üstün ve afla¤› aras›nda bir boflluk kuruyor fleklinde görülebilir. Kurallar›n tersine dönmesi, yeninin nüfuzuna karfl› eskinin esprisini ileri sürmesi an›ndaki gibi, üstün kadar afla¤›n›n kozmoz üstü olmas›yla böyle ritüeller üstünün afla¤› taraf›ndan alay konusu olmas›na izin vermektedir. Afrika Swazi14 aras›ndaki gibi kral›n vatandafllar›yla çok yak›ndan 143 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 temasta bulundu¤u toplumlarda, kral olan kifli halktan kiflilerce ritüelsel olarak yerilebilir. Hindu Güneydo¤u Asya gibi çok karmafl›k ve bürokratik toplumlarda, ritüel aktörlerin kral, prens ve aristokratlar› temsil ettikleri dramd›r, oysa dansç›lar ve efsanevi semboller onlar›n ritüel düzenlerinin kayna¤›n› do¤rularken zekice çizgiyi aflan, taklit yapan ve hükümdar›n statüsünü azaltan soytar› taraf›ndan tasvir edilen insanlar›n rolleri al›r. ‹ster Swazi ister Güneydo¤u Asya tipinde, böyle ritüel-dramlar›n, onlar›n geleneksel formunda, efsanevi kanallar sayesinde kozmik-sosyal düzeni yenilediklerine inan›l›r. Bu nedenle onlar sosyal iliflkilerin ritüeli diye nitelendirmektedirler. Böyle özgün yap›ya sahip ritüeldramlar modern drama benzerler. Çünkü, nükteler, dans, kostüm, kukla figürlerinin flekli ve di¤er sembolik unsurlar hikayede önemli olmayan hikayenin konu çizgisinden, bozulmayan konsantrasyondan daha önemlidir. Bundan dolay› icra (performans) seyircilerin yemek, uyumak, sosyalleflmek ve ihtiyaç gidermek için ara vermeleriyle saatlerce normal olarak bütün bir gece sürebilir. Kat›l›mc›lara üstünlerle kendilerini bir tutmama do¤ufltan ö¤retilir, fakat onlar›n tav›rlar›n› taklit ederler, bu nedenle icra (performans) birazc›k da asil kahramanlar›n psikolojilerini araflt›r›r, ancak bunun yerine soytar›larca alayl› bir flekilde veya dansç›larca hayranl›kla taklit edilen onlar›n tav›r ve edalar›na konsantre olur.15 Arkaik toplumlarda tav›rlara göre ayr›lan statülerin milleti cinsiyet alan›na kadar uzan›r: Erkekler ve kad›nlar birbirlerinden tecrit edilirler ve kibarl›k kurallar›yla ba¤lant› kurarlar. Bu durum arkaik dramda çift cinsiyetlili¤in bulunuflunu aç›klayabilir. Birinci yerde bayanlar ayr› tutulursa onlara sahnede izin verilmez: erkekler o zaman bayanlar›n yerini al›r. ‹kinci yerde kad›nlar fan- 144 tezi noktas›nda idealize edilirse, bir fantezi kad›n – maskeli bir erkek- özel bir cazibe tafl›yabilir. Sonuç olarak, kozmik bölümde erkek/kad›n karfl›t›n›n geliflti¤i arkaik toplumlarda, çift cinsiyetlilikte bu ikisinin kozmik benzeri uyumu kesin bir flarj ve anlam sa¤lamaktad›r. Özellikle Endonezya toplumlar›nda, çift cinsiyetlilik (transvestism) erkek ve kad›n›n evlenmesi, dünyan›n alt› ve üstü, sa¤› ve solu, di¤er kozmik z›tl›klar gibi kutsal bir özellik olarak zannedilmektedir. Soytar› ve travesti flöyle ayr›l›r; travesti z›tl›¤a kat›l›rken diflinin rolünü üstlenmekte, soytar› yabanc› statü (asalet) ile alay etmektedir.16 Tarihi Toplum ve Ritüel Ortaça¤’da flekillenen ‹slamiyet, H›ristiyanl›k ve Budizm gibi tarihi toplumlar üstün ve afla¤› s›n›flar aras›ndaki hiyerarflik iliflkiyi kaybetmez, fakat iliflkinin ‘çok yönlülü¤ü’ üstün s›n›f›n kutsall›¤›n› kaybetmesiyle azal›r. Kutsal, arkaik toplumdaki herhangi bir kategoriden, dünyevî hayattan çok daha farkl›, öbür dünya – cennet veya Nirvana- olarak sosyal alan›n d›fl›nda yer almaktad›r. Güzel bir sonraki hayata ulaflman›n muazzam önemi sayesinde, kutsal fonksiyonlar›n› arkaik rahip-tanr›kralca eskiden beri yap›lanlardan alan, politik düzenden ayr› yaflayan çilekefl, aziz, keflifl gibi kurtulufl uzmanlar› meydana gelir. Tarihî ritüeller, Tanr› (God) veya Allah taraf›ndan emredilen kilise ve camideki dua-namaz gibi öbür dünyaya has düzenlenir. Bu ritüller Gluckman’in ‘sosyal iliflkiler ritüeli’ tan›m›na uymaz; ki onlar, cemaat üyeleri (birbirlerine yabanc› olabilirler) aras›ndaki iliflkiler a¤›ndan çok öbür dünya ile ilgili alanda düzenlenir. Yine ibadetler Gluckman’in tan›m›na uymaz, onlar›n duyuüstü kanallardan dolay› do¤a, do¤aüstü ve sosyal düzenleri etkiledi¤ine inan›l›r. Gluckman’in teorisi, tarihi ritüeller H›ristiyan kilisesi ve Müslüman camisi gi- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bi çok derin dinsel cemiyetler olarak sunulan iliflkileri ayinsel olarak düzenliyor, diye sürdürülebilir. Gluckman’in tan›m›n›n, üslubunun üçüncü cephesi bu ritüeller içinde çok olumlu bir flekilde gelifltirilebilir. Onlar öbür dünyayla ilgili ritüeller ve yaflad›¤›m›z dünyaya ait hayat aras›ndaki ayr›m anlam›na gelen, halk taraf›ndan anlafl›lmayan Latin, Arabic ve Pali gibi özel ve kutsal diller kullan›rlar. Gizil diller, flaflal› törenler, egzotik mistisizm farkl› dinsel bürokrasiyi, kilise (H›ristiyanl›k), Sangha ve Müslüman yar› papazl›¤›n›n özel kutsall›¤›n› tasdikler. Modernizasyon ve Ritüel Modernleflme sürecinde, ulusal ritüllerin temizlenmesinde do¤ufl hareketlerinin (Melanezya’n›n Vilala delili¤i gibi)17 ve milliyetçi veya komünist dönemlerin çok önemli oldu¤unu Protestan, Müslüman ve Budist ›slahat hareketleri örnekler. Temizli¤in en aç›k sebebi, ritüellerin flimdi y›k›lm›fl olan kurulu düzeni desteklemifl olmas›d›r. Bir hafif sebep de modernleflmenin sembolik düzene (ütopya, di¤er hayat, Nirvana) karfl› insanlar›n ritüel hareketten çok bu hayat› birtak›m rasyonellefltirme çabas› içinde olmas›n› akla getirmesidir. Tan›ma göre ritüel, daha önce, flimdi belki hiç olmayacak ebedi, sosyal ve kozmik yap›y› kutlama do¤rultusunda düzenlenir. Dünyevî aktivitenin rasyonelleflmesi, de¤iflmeyeni kutlamak için ritüel sürdürülmeli kat›l›¤›na karfl› ç›kan talebi, gelecek sona karfl› aksiyonun sabit de¤iflikli¤ini, böylece h›zl› bir flekilde kabul ettirir. Modern hareketler geleneksel dinin ritüelini azalt›rken, dünyevî hareketlerin büyümesini (bütün duyusal formlar k›nan›rken bafltaki püriten evreden sonra) teflvik etmeyi amaçlar. Bunlar say›s›z flekillerdedir, fakat önemli ikisinden biri kolektif modernizasyonu, di¤eri bireysel modernizasyonu efllik eder. Performans›n (icra) kolektif flekli http://www.millifolklor.com Nazi Almanyas›, Komünist Rusya-Çin ve yeni Asya ve Afrika ülkelerinin filmleri ve dramlar›yla örneklenmektedir. En az›ndan dramlar›n baz›lar› böyle toplumlarda yayg›nd›r, hikayenin plan› sürekli bireyselli¤i tasvir etmektedir, ancak kolektif amac›n yan›nda tarihin zorlamalar›yla kahramanl›k ve hareketlilik yok olmaktad›r (Sigfried Kracauer,18 karanl›k dinsel kaderle oynand›¤› gibi kiflileri betimleyen korku filmlerinin habercisi olan Nazi Almanyas›nda böyle hikaye konular› görür). Bu hikaye konular› devrimci idealleri ö¤retmek için ahlaksal ve didaktiktir. Kahramanlar seyirci için karizmatik ve üstündür, fakat arkaik prenslerin do¤aüstü gücüne ihtiyac› vard›r. Kolektif sald›r› amaçland›¤›ndan, düflman günah keçileri önemlidir. Alman Brüderschaft veya Hitlerjugend’indeki gibi arkaik hiyerarfli, gençler veya yoldafllar k›s›mlar› aras›ndaki egalitarian (sosyal ve siyasal eflitli¤e inanan, eflitlikçi) arkadafll›kla yenilenir. Tarihi öbür dünyan›n mistik ve hiyerarflisinin kayb›yla, papaz, mistik ve çilekefl kadar soytar›, cüce ve travesti gibi böyle egzotik figürlerin popülaritesinin kayb› meydana gelir. Bu kozmik sembollerin öneminin azalmas›yla, hiyerarflik yaflamda periyodik ara dönemler sa¤layan, hikaye konusu gerilir, düzen önemli olur ve hikaye Lukacs’›n terimlerindeki ‘collide19-çarp›flma’ hikayenin güçleri gibi zirve do¤rultusunda sürer. Bireysel hareketin modern performans› (icras›) Hollywood’un alt›n ça¤›ndaki Amerikan filmleriyle örneklendirilir. Baflar›y› resmedifl aflkla kar›flt›r›lm›flt›r, böyle filmler sadakati özet olarak kolektif ideali yüceltmeden çok ifli yapma u¤runa resmederler. Konular hareketlilik ve canl›l›kla h›zl› geçifltir. Homoseksüel arkadafll›ktan ziyade karfl› cinslerin aflk› ifllenmifltir. Arkadafll›k kolektivist çabaya yard›mc› olabilir; fakat bireysel baflar›n›n yükseliflini alt üst edebilir. Azimli bir adam cadde köflesinde, k›flla- 145 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 da veya bir Banka Elektrik Kumanda Odas›’nda bir çete taraf›ndan durdurulur.20 Sosyal alanda yükselmek isteyen kifliye afl›k olmas›, evlenmesi, onunla beraber yükselen gezgin çekirdek bir aile düzeni tavsiye edilir. K›smen bafllang›çtaki büyük amaç ve finaldeki baflar› aras›ndaki ba¤lant›y› mümkün oldu¤u kadar aç›k ve yo¤un flekilde anlatmak için, k›smen iflten uzun zaman al›koymamak için, k›smen bilet giflesinde çok para kazanmak için; yenileflme, bireysellik filmleri k›sa olmay› amaçlar. Gençler, toplumda politik sistemin parças› de¤ildirler, flu sebeple nerede onlar filme dahil edilirlerse (Amerikan delikanl› aflk hikayelerindeki gibi) tema hedonistic (hazc›) bofl zaman genç kültürüyle yank›lan›r ve sanat saçma ve abes olur. Özellikle yeni milletlerde veya geliflen milletlerde dramlar kolektif ve bireysel flekillerle tarihi ve arkaik nesnelere ait görüflleri de birlefltirmifltir. Endonezya’n›n ‘ludruk’ dram› örnektir, baflka yerde ‘yenili¤in ayini’ olarak tahlil edilir.21 Ludruk, Do¤u Java’da çal›flan halk s›n›f› taraf›ndan hem icra edilen hem oynan bir dramd›r, üst s›n›ftan bir kahramanla evlenerek statüsünü yükselten bir kad›n kahraman›n bulundu¤u, (erkek taraf›ndan oynan›r) konusu içinde aflk/baflar› paketi bulunan, tabii dram için sadece soytar› ve travestiler içeren, çok özgünlefltirilmifl oyundan evrim nedeniyle çok güçlükler yaflad›. Bu konular baflar›l› olmayan bir evlilik tipinden gelifltirildi. Bu burjuva konular›, kolektivist fleklin devrimci konular›yla tamamlan›r ve yenileflme konular›n›n dramlar›n bu iki cephesinde ç›kar elde eden aktörler aras›nda aç›k ihtilaf örneklerinin var oldu¤unu baflarmas›yla ‘arkaik’ figürler önemlerini kaybettikleri halde Ludruk, soytar›lar› ve travestileri ön plana ç›karmaya devam etmifltir. Modern Toplum ve Ritüel Modernleflmeyle, sosyal iliflkilerin çok yönlülü¤ü, ekonomik özelliklere, 146 teknolojik geliflmelere ve sosyal olmayan e¤ilimlere ba¤l› olarak düflüfle devam eder. Arkaik ve tarihi flekil olsa da, geleneksel ritüelin azalmaya devam etmesiyle e¤ilimler iliflkilidir. So¤uma, hayal k›r›kl›¤›, gözü aç›kl›k, karfl› e¤ilim endüstrileflen dünyayla birlikte ortaya ç›kar. Sosyolojik olarak en önemli karfl› e¤ilim (ters ak›m), köysel kurulufla, topra¤a dönüfle, komünlere karfl› olan harekettir. Yeni hareket yafll› kiflilerin sa¤laml›k ve yeterliliklerine ihtiyaç duyan komünler, gençlik aras›nda asl›nda popüler idi, Hutteritler ve Siyonistler gibi dinsel ve ideolojik gruplar aras›nda çok baflar›l›yd›. Toplumsal harekete ba¤l› olarak, ritüeli yeniden keflfetme iste¤i oldu, çok meflhur bir Amerikan gazetesi makalesinde manflet yapt›: ‘Ritüel: Sabit Yüzlere ‹syan’.22 Deneme, modern hayat›n bafl problemi olarak otantik ritüelin eksi¤ini sa¤duyuyla teflhis eder. Fakat bilinçsizce, ilkel toplumdaki kuvvetli ritüelin bofl ve rutin, afl›r› kat› modern ayinlerin ‘sabit yüzleri’ nedeniyle kaybedilen kendili¤inden olan afl›r› düflkünlük yüzünden imkan buldu¤unu sanmaktad›r. Daha do¤ru olan antropolojik çal›flmalar›n ›fl›¤›ndaki görüflün belirtti¤i gibi modern ritüel bofltur; çünkü gelenekler, ritüel (ayinsel) kat›l›klar›n› anlaml› k›lmak için çok dengesizdir. ‹lkel ritüelin kat› kurallar›, somut bir flekilde d›fla vurduklar› gibi evrenselli¤in ve sosyal yap›n›n sa¤laml›¤› (denge, istikrar) nedeniyle anlaml›d›r. Anlam ve denge sa¤layan derince kökleflmifl yap›dan yoksun yoga, uyuflturucu uçufllar›, transandantal meditasyon (duyuüstü düflüncelere dalma), rock festivalleri, Hari Krishna danslar›, flehir müzikleri ve gençlerin kökten dinci H›ristiyan toplant›lar› otantik (as›l) ritüel gibi gözükmüyor. Hatta tarihi ritüeller, kiflinin hayal edemeyece¤i kadar çok alemler var olan –fakat bunlar kendi içinde vard›r- ve http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ‘oradan baflka’ dünyalar var olmayan mitoloji d›fl› varsay›m›n ç›k›fl›yla birço¤u için yok olan derince bir öbür dünya inan›fl›ndan, inanç yap›s›ndan meydana gelmektedir. Böyle bir dünya görüflü, bu dünya ve öbür dünya aras›ndaki zorlay›c› bofllu¤u kald›rmakta ve ritüelin aç›k dünyas›n› püritan zorlaman›n flahsili¤inden kurtarmak için sözsel duygulara hitap eden fleklin putperestlik sevgisini kald›r›r; fakat ayn› zamanda, onu dengenin (istikrar›n) ve yarat›c›l›¤›n kayna¤› olan sembolik yap›dan mahrum b›rak›r. Bitirifl Notu Burada tan›t›lan fleklin herhangi bir formülasyonu önsöz ve geçici olarak dikkate al›nmal›d›r. Amaç dinler tarihinde önemli olan iliflkiler, benzer çal›flmalar›n ve yay›nlar›n birtak›m iskeletini basitçe yapmakt›r. Önemli fenomenler tart›flmadan uzak tutuldu (örne¤in, Yunan dram› ve Judaic legalizm-yasallaflma-, plana uygun olmayan yeni ufuklar açan ritüel formlar›n sadece ikisinden temizce söz etmek için). Bu konferans›n elefltiri, düzeltme ve zenginlefltirmeler sa¤lamas›n› ümit ederiz. NOTLAR 1 Emile Durkheim, The Elementary Forms of the Religious Life, Çev. Joseph Warn Swain, New York, 1965. 2 Claude Levi-Strauss, The Savage Mind, Chicago, 1966. 3 Id., Tristes Tropiues, New York, 1964. 4 Desmond Morris, The Human Zoo, New York, 1969. 5 Robert Bellah, Religious Evolition, American Sociological Review 29 (1969), pp. 358-374. Bellah’›n flemas› James Peacock ve Thomas Kirsch’in ayr›nt›lar›na inmektedir, The Human Direction, New York, 1973 (rev. ed.). 6 Max Gluckman, Les Rites de Passage, Max Gluckman içinde, ed., Essays on the Ritual of Social Relations, Manchester, 1962. 7 Clifford Geertz, Ritual and Social Change: A Javanese Example, American Antropologist 59 (1957), pp.32-59. 8 Victor Turner, A Ndembu Doctor in Practice, in Forest of Symbols: Aspects of Ndembu Ritual, Ithaca, New York, 1967; The Drums of Affliction: A Study of Religious Processes Among the http://www.millifolklor.com Ndembu of Zambia, London, 1968. Turner taraf›ndan yap›lan çal›flmalar ve di¤erleri bu tebli¤de dikkate de¤er bir detaydaki bir durum olarak analiz edilmedi, ayn› zamanda alt› çizilerek teorik noktalar olarak önerildi. 9 Claude Lévi-Strauss, Totemism, Çev. Rodney Needham, Boston, 1963. 10 Lucien Levy-Bruhl, Hero Natives Think, Çev. Lilian A. Claire, New York, 1966. Detayl› bilgi için Christoper Croker ve David Sapir’in Metafor cildine bak›n›z. 11 Max Weber, Sociology of Religion, Çev. Ephraim Fischer, Boston, 1964. 12 Bkz. Clifford Geertz, Religion of Java, New York, 1960, Part III, Java’da bu tür dil, usul ve unvan karmaflas› örne¤i için. 13 Levi-Strauss, The Savage Mind. 14 Hilda Kuper, An African Aristocracy: Rank Among the Swazi, London, 1965. 15 Buradaki tan›mlama çok klasik Güneydo¤u Asya dram› hakk›nda fikir sunmaktad›r, fakat özellikle Java’n›n wafang kulit ve wafang wong’u hakk›nda. Bkz. James L. Brandon, Theater in Southeast Asia, Cambridge, Mass., 1967. 16 Endonezya’daki travesti ve soytar›yla ilgili bu noktalar, James L. Peacock’un Symbolic Reversal and Social History: the Transvestite and Clown of Java da ayr›nt›l› olarak incelenmifltir, kopya edilen bildiri 1972 y›l›nda American Anthropological Association toplant›s›nda, sembolik ters dönme sempozyumunda sunulmufltur. Bu iki figür hakk›nda daha detayl› bilgi Th. Pigeaud, Javaanse Volksvertoningen: Bijdrage tot de Beschrijving van Land en Volk, Batavia, 1938. 17 Peter Worsley, The Trumpet Shall Sound: A Study of Cargo Cults in Melanesia, New York, 1967. 18 Sigfried Kracauer, From Caligari to Hitler: A Psychological History of the German Film, Princeton, 1966. 19 Georg Lukacs, The Historical Novel, Çev. Hannah ve Stanley Mitchell, Boston, 1963; ve Zur Soziologie des Modernen Drama, Archiv für Sozialwissenschaft und Sozialpolitik XXXVIII (1914), ss. 303-45, 662-706. 20 Bahsedilen gruplar klasik sosyolojik çal›flmalar›n yap›s› olmufltur: William F. Whyte alt s›n›ftaki ‘sokak köflesi çetesi’ üzerinde, Edward Shils Alman askeri grubunun dayan›flmas› üzerine, Roethlisberger ve Dickson de¤er yakalayan›n amac›n› engelleyen banka elektrik kumanda odas›nda çal›flan iflçilerin tarz› üzerine. 21 James L. Peacock, Rites of Modernization: Symbolic and Social Aspects of Indonesian Proletarian Drama, Chicago, 1968. 22 Time, Eylül 12, 1970, s.42. 147 MET‹N* Yazan: Jeff Todd TITON Çeviren: Öykü TERZ‹O⁄LU** Daha eski ama hâlâ en genel anlam›yla, metin (tekst) yaz›l› kelimelerdir ve bu kelimelere genellikle bir tür otorite atfedilir. Edebî yay›nlar ya da tarihî belgelerle u¤raflan editörler için metin, yazar›n orijinal çal›flmalar›d›r (Oxford English Dictionary). Edebiyat üzerine çal›flan akademisyenler için metin edebî bir çal›flmayken, tarihçiler için tarihî bir belge, müzikologlar içinse notaya dökülmüfl bir müzik eseridir. Akademisyenler, edebî metinleri, yorumbilimci ve yap›salc› yaklafl›mlar›n bir bileflimi yoluyla incelerler. Yaz›l› metinlerin anlam›n› yorumlamak üzere kullan›lan bir yöntem olan yorumbilim, ‹ncil’in incelemesinde kullan›lan bir araç olarak ortaya ç›kt›. ‹ncil metinlerinden ve bu metinlere eklemlenmifl olan yorumlardan günümüzde de söz edilse de, yorumbilim, ‹ncil metinleri de buna dahil olmak üzere her türlü metnin yorumlanmas›n› kapsayan bir yöntemdir. Edebî bir metnin anlam›, genelde bir tür, baflka kelimlelerle ifade etme edimidir: Metinde söylenilenin, okurun, yazar›n metniyle karfl› karfl›ya gelmesiyle oluflan anlam›n, en öz ifadeyle, metnin “hakk›nda” oldu¤u fleyin, baflka kelimelerle yeniden dile getirilmesidir. Lisans düzeyindeki edebiyat derslerinin ço¤unda, örne¤in, tek tek fliirlerin, öykülerin ve romanlar›n pratik anlamda elefltirisi yap›l›r; bu derslerde metinlerin ne anlama geldi¤i, ne hakk›nda olduklar› konusunda konuflulur ve ö¤retmenler, her zaman metinlere, sayfan›n üzerinde- ki kelimelere, kan›t olarak geri dönüp bakarlar. Günümüzde, tek tek metinler hemen her zaman tarihî ba¤lamlar› içerisinde ele al›n›rlar. Edebiyat›n kendi kendisi içerisinde “sonsuz bir diyar” teflkil etti¤i düflüncesine, yorumlama prati¤inin metinlerle iliflkilendirildi¤i günümüzde, art›k itibar edilmemektedir. Di¤er yandan, yap›salc› yaklafl›mlar, tek tek metinlerin eflsiz anlamlar›yla u¤raflmamaktad›rlar. Bunu yerine, yap›salc› stratejiler, bir grup metnin aras›ndaki ortak dokular› ve iliflkileri irdelemekte ve özellikle de “edebiyat› olanakl› k›lan (okuma ve yazma) koflullar›[n›]” sorgulamaktad›rlar (Culler 1975:viii). Yap›salc›lar, sadece olay örgüsü gibi edebi uzlafl›mlar› tart›flmamakta, ayn› zamanda genel anlam›yla iletiflim eylemlerini kuramsallaflt›rmaktad›rlar. Semiyotik bir tür yap›salc›l›kt›r. ‹yi bilinen “Is There a Text in this Class?” adl› yaz›s›nda, Stanley Fish flu diyalo¤u aktar›r: bir ö¤renci, s›n›f arkadafl›na, yaz›n›n bafll›¤›ndaki soruyu, “bu s›n›fta bir metin var m›?” sorusunu yöneltir ve arkadafl›, kitapç›dan siparifl etti¤i metin antolojisinin ismini söyleyerek soruyu yan›tlar. Ö¤renci, “hay›r, hay›r”, der, “Bu s›n›fta fliirlere ve fleylere mi inan›yoruz yoksa kendimize mi?” (1980:305). E¤er yan›t “biz” ise, o zaman anlam, sadece okuyucu taraf›ndan belirlenen, yazar›n amac›na göre ya da “metnin kendisinin” tan›kl›¤›nda belirlenmeyen bir olgudur. Fish, bu al›mlama kuram›n› savunur. Baz› edebiyat elefltirmen- * The Journal of American Folklore, Say›: 108, 1995. ** Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyat› Yüksek Lisans Ö¤rencisi. 148 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 leri Fish’i yanl›fl okuyarak, onun bir yorumlar anarflisini, herhangi bir metne dair yap›lan herhangi bir yorumun herhangi bir di¤eri kadar de¤erli olmas› anlay›fl›n› olanakl› k›ld›¤›n› öne sürerler. Fish’in buna yan›t›, yorumlalamalar›n, içinde al›mland›klar› yorumlama topluluklar›n›n ideolojileri do¤rulusunda de¤er ve a¤›rl›k kazand›klar›d›r. Böylece, örne¤in, “Yarat›l›fl”ta kaydedildi¤i flekliyle yarat›l›fl›n edebî yorumlanmas›, sadece köktenci H›ristiyan yorumlama toplulu¤u içerisinde bir a¤›rl›¤a sahiptir; bu toplulu¤un d›fl›nda ise de¤ildir. Fish’in vurgulad›¤› düflünce, metinlerin “do¤ru” yorumlar›n›n sadece belirli ba¤lamlarda do¤ru oldu¤u, bir metnin temel ya da her daim do¤ru bir yorumunun olmad›¤›d›r. Bugünün halkbilimcilerine göre, görece¤imiz üzere, bir yorumlama toplulu¤u bir metni kan›ksarken, ayn› metni bir baflka topluluk yad›rgayabilir. Bir metin modeli olarak edebiyat, görseldir: okuma ve yazma edimlerine, sayfan›n üzerindeki kelimelere iflaret eder; bu ise metnin en dar yorumudur. Metin, daha genifl anlamda, dokunulan›, sözlü olan›, jestleri vb. içerir. Biz halkbilimcilerin, metnin ne oldu¤u konusunda yap›lan tart›flmalara katk›s› olabilir, çünkü üzerinde çal›flt›¤›m›z nesnelerin ço¤u yaz›l› de¤il sözlü ürünler (bir flark› ya da bir hikaye gibi), maddeler (el ifli), ya da jestlerdir (dans gibi). Uzun y›llar boyunca, biz halkbilimciler bu nesnelerin transkripsiyonunu yaparak, onlar› metinlere dönüfltürdük ve baflka alternatifler üzerine düflünmeden, yorumbilimci, yap›salc› ve analitik yorumlama yöntemlerine yöneldik. 1960’lara kadar, halkbilimciler, sözlü folkloru, tam da sözlü olmas› nedeniyle, kendine özgü kimi niteliklere sahip edebî ürünler olarak ele ald›lar. ‹ncelemeler metinlerin birçok yönü üzerinde yo¤unlaflmakla birlikte, özellikle bu metinlerin varolufl koflullar›- http://www.millifolklor.com n›, evrimlerini, di¤er benzer metinlerle olan iliflkilerini, sosyal ifllevlerini ve halk›n ya da toplumun köylü s›n›flar›n›n tarih ve kültürleri için ne ifade etti¤i üzerinde durdular. Folklor metni kendine özgüdür, çünkü bu tür bir metin, insanlar aras›ndaki daha genifl bir sözlü ve geleneksel al›flveriflin, konuflulan, flark›s› söylenen, jestlerle ifade edilen ya da bir zanaat olan orijinal halinin yaz›l› temsilidir. Edebî, tarihî ya da hukukî bir metnin orijinali (bu tür metinlerin sözü temsil etti¤i üzerinde uzlafl›lm›fl olsa da) yaz›l›yken, bir folklor metninin orijinali yaz›l› de¤ildir. Bir birey, yaz›y› tek bafl›na üretebilir ve bu ürün kendi yaflant›s›n› sürmeye bafllar: gazeteler, bireysel geliflim kitaplar›, romanlar vb. Bu metinler, baflkalar›na yüksek sesle okunmak üzere de¤il, metin ve okurun karfl›l›kl› etkileflimi içerisinde, yazar›n yoklu¤unda, yaln›z bafl›na al›mlanmak üzere yaz›l›rlar. Sözlü folklor ise, iki ya da daha fazla insan›n yüzyüze iletiflim kurduklar›nda ortaya ç›kan karfl›l›kl› öznellik sürecinde yaflar. Folklor ve folklorun metin olarak temsili aras›ndaki iliflki, bu nedenle, bir eflde¤erlik ya da transkripsiyon de¤ildir. Folklor metni ise performans için üretilen bir senaryo ya da notasyon de¤ildir. Folklor olarak nitelendirilen herhangi bir iletiflim olay›ndan meydana gelen metinler aç›kça bir dönüfltürme ve indirgemedirler. Folklorun metin düzeyinde temsil edilmesinin ortaya ç›kard›¤› sorunlardan biri de, bu nedenle, biz halkbilimcilerin metinleri çok fazla elden ele dolaflt›rmas›d›r—onlar›n transkripsiyonunu yapar, yorumlar›z, yay›mlar›z—metinlerin eflde¤erlik ileri sürme gibi bir e¤ilimi vard›r; metin, halkbiliminin yerine geçmeye bafllar. Halkbilimciler, metnin fleyleflmesine, nesneleflmesine üç ayr› flekilde tepki verdiler. Baz›lar›, metinleri folklor alan›nda sorunsuz bir mecra (analiz ve yo- 149 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 rumlama de¤irmeninde ö¤ütülecek bir tah›l türü) olarak görerek bu durumu kabul etti. Di¤er taraftan, baz›lar›, folklorü temsil etmek ve yorumlamak için baflka yollar arayarak, metnin eskisine göre daha az anlaml› görmeye bafllad›lar. Söz konusu halkbilimciler, metnin tan›m›n› sadece yaz›l› kelimeleri kapsayacak flekilde daraltarak, metnin, kapsaml› bir sürece iflaret eden folklorun sadece küçük bir parças›n› oluflturdu¤unu dile getirdiler ve folkloru insanlar aras› bir iletiflim türü olarak anlamland›rmak için alternatif yollar›n aray›fl›na girdiler. Bu durum, halkbilimcileri, folkloru bir süreç, d›flavurumcu bir kültür, özellikle de performans olarak görmeye sevketti. Performans (oynamak, gözlemlemek, jest yapmak, konuflmak, flark› söylemek) böylelikle, anahtar metafor olarak edebiyat›n (okuma ve yazma) yerini al›r. Metnin kapsam›n› daraltman›n tam karfl›t› olan üçüncü bir strateji ise, metnin tan›m›n› sadece kelimeleri de¤il, fleyleri (nesneleri) de içerecek flekilde geniflletmek olmufltur. Metnin tan›m›n› geniflletme giriflimlerinden birisi filozof Richard Rorty’ye aittir; Rorty metinler ve “yumrular” aras›nda bir ayr›ma giderek bu ayr›m›n “kabaca, yap›lan fleyler ile bulunan fleyler aras›ndaki farka” iflaret etti¤ini dile getirir (1991: 84). Yumru, “analiz edilmek üzere bir sosyal bilimciye ya da beflerî bilimler alan›nda çal›flan bir kimseye de¤il de, bir do¤a bilimciye götürülebilecek bir parça alt›n ya da bir dinazorun fosilleflmifl midesi”dir (Rorty 1991:84-85). Bu genifl anlam›yla metin, insan eliyle yap›lm›fl herhangi bir nesnedir. Di¤er bir deyiflle, metin kelimelerden oluflmak zorunda de¤ildir; bir resim, bina ya da çanak gibi bir insan-yap›s›, bir ritüel gibi bir eylem ya da olay, hatta bir ya da birden fazla kifli bile metin olabilir. Bu anlam›yla metin, insan taraf›ndan oluflturulmufl 150 her türlü gösterge sisteminin temel metaforu haline gelir ve bu, bizim sadece kelimelerle s›n›rl› olmayan, tüm insan evrenini kapsayan bir semiyotik gösterenler dünyas›nda yaflad›¤›m›z anlam›na gelir. Baz› halkbilimciler, yeniden tan›mlanm›fl ve anlam› geniflletilmifl metin kavram›n› benimsemifl olsalar da, di¤erleri vücut, süreç, duygu ve insanlar›n önemine iflaret ederek d›flavurumcu kültürü anlaman›n bir metni okumaya benzedi¤i düflüncesini reddederler. Halkbilim çal›flmalar›n›n yak›n geçmifli, folklor metnini anlama çabas› ya da, filozof bir arkadafl›m›n sözlerini aktaracak olursam, istemeye de¤er olan metin türevlerini seçme süreci olarak özetlenebilir. Bir metin olarak folklor, dünyay› temsil etme ve anlamland›rmada bir araç olarak okuma ve yazma metaforu, folklora ne kadar uygundur? Günümüzde, Kuzey Amerika’da bulunan bir çok insan›n hayat›nda edebiyat›n ifllevlerini, televizyon, filmler, video ve bilgisayar oyunlar›, ayr›ca gündelik konuflmalarda anlat›lan hayat hikayeleri üstlenmifltir. Büyük ihtimalle, yaln›z okullar, edebiyat›n büyük ölçüde bas›l› olarak bulunuyormuflças›na alg›land›¤› yerlerdir. Bu yaz›da, metin tan›m›n› geniflletme ve daraltma çabalar›na, postyap›salc›l›k, antropoloji, kültürel çal›flmalar›n yan› s›ra, halkbilim çal›flmalar›ndan bak›fl aç›lar› bir araya getirilerek, metnin birçok türünü ayd›nlatma amac›yla, de¤inilecektir. T›pk› “folklor” kelimesi gibi “metin” de halkbilimcilerinin k›smen kontrol edebildi¤i bir terimdir. Toplumun kendi folklor anlay›fl› oldu¤u gibi, halkbilimci akademisyenler metni nas›l tan›mlarlarsa tan›mlas›nlar, metnin tan›mlar›n›n yap›land›r›lmas›nda birçok farkl› grup ifle dahil olur; ciddi tart›flmalar gerçekleflir ve sonuç hakk›nda münakafla edilir. Bu yaz›da, metnin en önemli anlamlar› gözden geçirilerek, özellikle http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 “hipermetin” teori ve prati¤i ba¤lam›nda, bilgisayar ve sanal gerçeklik ça¤›nda metnin ne ifade etti¤i üzerinde durulacakt›r. Hipermetin ba¤lam›nda, metin, dijital ortamdaki her tür bilgidir ve hipermetin ayn› zamanda, birbirlerine ba¤lant›larla (link) ba¤lanan, do¤rusal olmayan, postmodern metin olarak da ele al›n›r. Metin üzerine yap›lan tart›flmalar›n bir parças›n› oluflturdu¤u temsil ve otorite sorunlar›yla ilgili yaflanan krizler son bulmayacak. T›pk› metin hakk›nda yap›lan tart›flmalar›n son bulmayaca¤› gibi. 1960’lardan itibaren, halkbilimciler için, metin bir sorunsal haline geldi. Birkaç genç akademisyen, folklorun, bir ürün ya da bir edebî metin olarak de¤il de, yaflayan bir süreç, performans olarak al›mlanmas› gerekti¤ini öne sürdüler. Dan Ben-Amos’un folkloru “küçük gruplar aras›ndaki sanatsal iletiflim” olarak radikal ve etkili bir biçimde yeniden tan›mlamas› ilk savafl 盤l›¤›yken (1972:13), Richard Bauman’›n “Performans olarak Sözlü Sanat” (1977) adl› yaz›s›, eski jenerasyona karfl› yeni bir zafere iflaret ediyordu. Barre Toelken’in özetledi¤i üzere, “e¤er folklorun aktif yönü ‘performans’ olarak adland›r›l›rsa, söz konusu performans›n gerçekleflmesine, icrac›y›, dinleyicileri ve zaman ba¤lam›n› da içerecek flekilde ‘olay’ (event)” denilebilirdi (1979:147). Ancak tart›flmalar sona ermedi. D. K. Wilgus, 1972’de, Amerika Folklor Toplulu¤u’na yapt›¤› baflkanl›k konuflmas›nda, “metnin gitgide daha çok kirlenen bir kelime haline geldi¤ini” üzülerek ifade ederek eski, nesne-merkezli, yap›salc› yaklafl›ma dönülmesi gerekti¤ini savundu: Metin...nesnedir, üründür ya da folklorun zihinsel ürünlerinin bir kayd›d›r... bir halk düflüncesinin, flark›, hikaye, dans ya da çanak fleklinde ortaya konulmas›d›r... Çanak yapman›n “performans” olarak görülmemesi, kilde bir tür http://www.millifolklor.com retorik oldu¤unu belirtmemek için hiçbir neden yoktur, ancak çana¤›n somutlu¤u, bu ürünün “kal›nt›” olarak görülmesine neden olmaktad›r ve “kal›nt›” da günümüzde kullan›lan çirkin kelimelerden biridir. (1973:244) Wilgus’a göre, metin bir “fley”di, ve bu fleyin bir tak›m avantajlar› vard›: halihaz›rda nesnelefltirilmifl olan metin, zaman ve uzamda ald›¤› yol belirlenerek, tarihî bir nesne olarak incelenebilirdi. Wilgus, söylediklerini, birtak›m flark› metinlerinin tarihsel bir incelemesini yaparak temellendirmeye çal›flt›. Wilgus’un metin savunusu, hem (Richard Dorson’un [1972:7-15] tarihî-co¤rafî ve tarihî-yeniden yap›land›rmac› ad›n› verdi¤i) klasik tarihsel yaklafl›mlar›n, hem de Vladimir Propp (1968) ve Albert Lord (1960) gibi seçkin halkbilimcilerin doku (pattern) analizlerinin dolayl› yoldan örnek teflkil etti¤i yap›salc› yöntemin bir savunusuydu. 1970 ve 1980’lerin baz› “yeni halkbilimcileri” bunun gibi yap›salc› yöntemleri, performanslara ve “[halkbilimini] olanakl› k›lan koflullara” uygulayarak kullanmaya devam ettiler. Sosyolojide yap›lmakta olan çal›flmalar›n disiplinleraras›l›¤›ndan (özellikle de Erving Goffman’›n çal›flmalar›ndan), (sosyodilbilimdeki) konuflman›n etnografisinden, ve kültürel antropolojinin etnobiliminden etkilenen Richard Bauman, Roger Abrahams ve di¤er birçoklar›, performans olaylar›n›n s›radan olaylardan farkl› oldu¤unu ve bu olaylar›n, kat›l›mc›lar taraf›ndan anlafl›lan ama büyük ölçüde dile getirilmeyen kurallardan türediklerinin alt›n› çizmeye özen gösterdiler. Bu kurallar›n uygulamadan ç›karsanmas›, performans analizinin temel kayg›lar›ndan birini teflkil ediyordu (örn. Glassie 1975a, yerel ev türlerinin yap›salc› analizi). Ancak yeni halkbilimciler, benzer flekilde, yorumbilimci yaklafl›mlar›n› da performansa uygulad›lar; Henry Glas- 151 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 sie’nin All Silver and No Brass, ‹rlanda gösterilerinin kültürel yorumbilim aç›s›ndan bir incelemesidir (1975b) ve Passing the Time in Ballymenone (1982) adl›, çok be¤enilen eseri onun ‹rlanda halk yaflam›na dair bütünsel yaklafl›m›n› gözler önüne serer. Performansa kadar uzanan, paradigmalardaki de¤iflim, nesnelefltirilen bir folklor nesnesi olarak metin fikrinden uzaklafl›lmas›na neden oldu. Metin, baz› halkbilimciler taraf›ndan kirli bir kelime olarak al›mland›¤› için, bu kelimeyi kullanmaktan kaç›nd›lar. Baz› yazarlar, performans kavram›na denk düflen ritüel metaforunu benimseyerek Victor Turner’›n antropolojik çal›flmalar›nda ve Erving Goffman’›n sosyolojik analizlerinde, tekrar eden, ritüelleri yorumlamalar›n› olanakl› k›lan baz› iskelet yap›lardan esinlendiler. Di¤erleri, performans›n teatral niteliklerini fazlas›yla önemseyerek, metnin bir olay, bir oyun ya da bir film aç›s›ndan senaryonun oldu¤undan daha önemli olmad›¤›n› öne sürdüler. Metnin biçimsel kat›l›¤›, performans›n yaflayan sürecini kemiklefltiriyor gibi görünüyordu. Bunun yan›nda, akademisyen halkbilimcilerin iletiflim kurdu¤u al›fl›lageldik ortam, araç metin oldu¤u için, birço¤u kendini engellenmifl hissetti. Baz›lar›, örne¤in film gibi di¤er araçlar›n sundu¤u olanaklar› araflt›rd›lar ancak üretim maliyetinin yüksek oldu¤unu ve akademik getirilerin çok düflük oldu¤unu fark ettiler. Di¤erleri, enerjilerini toplumsal (uygulamal›) halkbilim alan›na yönelttiler ve kültürel avukatlar olarak, do¤rudan performansla ilintili olan festival ve benzeri olaylar› incelediler. Bir anlamda, 1960’larda ivme kazanan folklorun yavafl bir düflüfle geçmesi, sadece akademik ifl alan›n›ndaki daralmay› de¤il, metin temelli araflt›rmaya karfl› ilgilinin azalmas›n› da yans›t›r. Metni bir kenara b›rakarak perfor- 152 mans› benimseyenler için, kay›plar ve kazan›mlar nelerdi? Kazan›mlardan biri, daha bütüncül bir yaklafl›m ve yaflayan bir süreç olarak folklora hakk›n› vermeyi sa¤layan bir anlay›fl oldu. Bir di¤er kazan›m ise, fleyler, nesneler yerine insanlara önem verilmesi, eylemler kadar tav›rlar›n vurgulanmas›yd›. Kan›mca, bu yaklafl›m›n esas getirisi, çal›flma sahas›ndaki insan iliflkilerine daha duyarl› olunmas› ve bunun yan›nda, halkbilimcilerin, sadece veri topluyor olduklar›na dair kan›n›n ortadan kalkmas› oldu. Halkbilimciler, bunun yerine düflünce ve karfl›l›kl› öznelli¤i benimseyerek, otoritenin, gücün, karfl›l›kl›¤›n›n ve temsilin daha çok fark›na vard›lar. Birbirleriyle yer de¤ifltiren bir dizi metafor ise, okuma ve yazmaya dair olanlarla, tiyatroya dair olanlar oldu. Samimiyete ve özgünlü¤e a¤›rl›k veren bir disiplin olmas› bak›m›ndan tiyatro metaforunundaki sorunlu konulardan biri de, performanslar›n sahnelenmifl olufludur ve her ne kadar performans› merkez alan halkbilimciler özgün olmama durumunu ima etmiyor olduklar›n› söylüyor olsalar da, metaforun yan anlamlar›n› kendi istekleri do¤rultusunda boyunduruk alt›na almalar› mümkün de¤ildir. Daha içinden ç›k›lmaz bir kar›fl›kl›k ise, performans analizinde ortaya ç›kar çünkü analiz, nesnesinin yerini al›r; analiz performans›, yafland›¤› süreçten çekip almak ve onu metinmiflçesine ele almak durumundad›r. Bu ikilem, yaln›zca akademik çal›flmalar›m›z› metin biçiminde yazd›¤›m›z için de¤il, ayn› zamanda analiz ve yorumun nesnelere yönelmesinden dolay›, akademik prosedürlere de içkindir. Bu ikilemin ayr›m›na varan birçok halkbilimci, yeni bir metin anlay›fl›n› benimsedi. Metin yerine performans› benimsemek yerine, iki tür aras›ndaki ayr›m› belirsiz k›larak ve böylece metnin http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 anlam›n›, her türlü yorumlama nesnesini kapsayacak flekilde geniflleterek metinleri performans ve performanslar› da metin olarak ele almay› ye¤ledik. Performanslar metine indirgenemezler; asl›nda performanslar metindir. Nesne olarak metin kavram›ndan uzaklaflan yaklafl›m, böylece, metnin anlam›n›n geniflletilmesi, yeniden yap›land›r›lmas› olarak anlafl›labilir. Bu do¤rultuda geliflen akademik hareketin bir uzant›s› da Amerikan kültür antropolojisinde, buna eflzamanl› olarak geliflen, yorumlamaya dair bir yol ayr›m›n›n, özellikle Clifford Geertz’in çal›flmalar›nda somutlaflt›¤› bir zamanda gerçekleflti. Kelimelerin okunabildi¤i gibi, olaylar›n da, metinlerin de okunabilece¤ini dile getiren Geertz, olaylar›n metinsel analizini konusunda flunlar› söyler: Olaylar›n metinsel analizi, olaylar›n yaz›l› biçime nas›l dönüfltürüldü¤ü, bu dönüflümün araçlar›n›n neler oldu¤unu ve nas›l çal›flt›klar›n›, olaylar›n ak›fl›ndan anlam›n nas›l sabitlendi¤ini— olanlardan tarihin, düflünmekten düflüncenin, davran›fltan kültürün nas›l belirlendi¤i—sosyolojik yorumlamaya iflaret eder. Sosyal kurumlar›, sosyal gelenekleri, sosyal dönüflümleri “okunabilir” olarak görmek, çevirmene daha tan›d›k gelen bir düflünme biçimi do¤rultusunda, tüm kavray›fl›m›z› dönüfltürmek anlam›na gelir. (1980:175-176) Geertz, Bali tavuk dövüflü üzerine yazd›¤› ünlü makalesinde, böyle bir “okuma” yaparak kültürü bir “metinler bütünü” olarak tan›mlar (1973:448). Geertz’in kültürel yorumbilimi formüle edifli, Kuzey Amerika’daki etnografik giriflimleri büyük ölçüde etkilemifl olsa da, insani bilimlere yaklafl›m›nda, (Amerikal›lar›n sosyal bilimler olarak adland›rd›klar› insanî yaklafl›m› vurgulayarak) yerleflmifl Avrupa araflt›rma gelene¤inin içinden hareket ediyordu. 1971’de yazd›¤› bir makalesi olan “The http://www.millifolklor.com Model of Text: Meaningful Action Considered as Text”te Paul Ricoeur flunlar› dile getirir: “insani bilimlerinin, ‘nesnesinin’ yorumbilimsel (1) oldu¤u söylenebilir çünkü bu bilimlerin “nesnesi”, bir metni oluflturan temel niteliklerin bir k›sm›n› içinde bar›nd›r›r ve (2) bunun yan›nda bu bilimlerin “metodolojisi”, Auslegung ya da metin yorumlamas›nda kullan›lan prosedürlere benzer prosedürleri gelifltirir”. William Dilthey’in, do¤a bilimleri d›fl›ndaki bilimlerin “insanî” yönüne ve aç›klama (bilimsel metodun sonucu) ile anlama (insanî bilimlerde yorumlaman›n sonucu) aras›ndaki farka dair vurgusu bu gelene¤i oluflturdu. Dilthey, Rajan’›n aktard›¤› üzere (1994:378), “deneyimi, semiyotik bir de¤ifl-tokufllar sistemine indirgenmesi yerine, kültürel ifadelerdeki yaflanm›fl deneyimlerin” vurgulanmas›n›n gereklili¤ine iflaret etti. Diltey’e göre insanî bilimler yorumbilimci, bu bilimleri oluflturan unsurlar ise yorumlama eyleminin nesneleriydi. Geertz, “Blurred Genres” adl› makalesinde, birbirileriyle rekabet halinde bulunan üç sosyal bilim paradigmas› belirlemiflti: oyun olarak yaflam, drama olarak yaflam ve metin olarak yaflam (1980). Metin metaforundan son derece memnun olmas›na ra¤men, Geertz bu paradigmalar aras›nda bir uzlaflma olana¤›n›n olup olmad›¤›n› araflt›rd›. Geertz’e karfl› ç›kan Turner ise, metinlerin “yaflayan sürecin the dondurulmufl biçimi” oldu¤unu ileri sürdü (Schechjer ve Appel 1990:16). Ancak, Geertz kültürel yorumbilimi savunurken, Amerikan kültür antropolojisi alan›nda, metinlerde temsile dayal› bir gerçekçilik anlay›fl›na karfl› bir reaksiyonun yank›lar› kendini duyurmaktayd›. 1980’lerde, antropoloji alan›nda en çok okunan iki teorik eser olan, Anthropology as Cultural Critique ve Writing Culture’da, gerek epistemolojik, gerekse etik aç›dan bilimsel nesnelli- 153 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ¤in art›k yeterli görülmedi¤i postkolonyalist bir dünyada, etnografi alan›ndaki “deneysel an”a uygun düflen bir metin anlay›fl›n›n gereklili¤i vurgulan›yordu (Clifford ve Marcus; 1986; Marcus ve Fischer 1986). Bu anlay›fla göre, metin kendine dönüktü ve Geertz’in de belirtti¤i üzere, etnografiler haz›r bulunmazlard›; bilimsel de¤il, retorik ürünlerdi. Bir baflka deyiflle, yeni metin, edebî bir metin olacakt›. Geertz, yorumcunun bilinçli bir flekilde, kendini yorumlama nesnesi olan kültürel üretimin d›fl›nda ve bu üretimden ayr› tuttu¤u bir gözlem yorumbilimini savunmufltur. Bu ifadeye göre, deneyim baflkalar›n›n deneyimidir ve deneyim bir yandan, di¤erleri onu dile getirebildi¤i için ve di¤er yandan da bu deneyimi anlayabilecek özel bir konumda olan bir gözlemci taraf›ndan, kültürel bir metafor yoluyla “yakaland›¤›” için ifade edilebilir niteliktedir. “Yerlilerin iç yaflant›lar›n›n biçimini ve a¤›rl›¤›n› anlamak, onlarla diyalo¤a girmekten ziyade, bir deyimi, bir göndermeyi, bir flakay› yakalamaya ya da, daha önce de belirtti¤im gibi bir fliiri okumaya benzer” (Geertz 1977:49). Geertz, bu sözüyle kendini, yorumcunun “di¤erlerini”, onlarla arkadafll›k kurarak ya da, kendini hayalgücü yoluyla onlar›n yerine koyarak anlayabildi¤ini öne süren bir empati yorumbilimini savunan Dilthey ve di¤erlerine karfl› konumland›r›yordu. Buna ra¤men, Geertz’in nesnelli¤i, yorumbilimci metin yaklafl›mlar›n›n zorunlu bir koflulu de¤ildir. Örne¤in, Dennis Tedlock ve Barbara Tedlock, yorumbilimsel dairenin, yorumcu ve karfl›l›kl› öznellik üzerine kurulu bir yorumlaman›n nesnesi olan kiflileri içermek üzere geniflledi¤i empatik nitelikli bir kat›l›m yorumbilimini benimsemifllerdir. Klasik Malinowsky kat›l›mc›-gözlem tan›m›na göre, “kat›l›m”, bilgi edinilen kifliler aras›nda yaflamak, ancak söz konusu yafla- 154 ma, gündelik yaflam›n bir gözlemcisi olmaktan daha fazla kat›lmamak anlam›na geliyordu. Ancak Tedlocklara ve di¤erlerine göre, kat›l›m, ç›rakl›k ve kültürü benimsemek anlam›na geliyordu (B. Tedlock 1992). Bu önermenin sonucunda gerçeklefltirilen çal›flmalar, örne¤in, Dennis Tedlock’un, deneyimi, fliir yazarak aktarma giriflimine benzer (1990). Günümüzde etnomüzikologlar, gözlemledikleri insanlar›n müzikal yaflant›lar›na dahil olmay› tercih etmektedirler. Do¤al olarak, baz› durumlarda, tam kat›l›m imkans›zd›r, çünkü gözlemcinin ö¤renmeye zaman› ya da kabiliyeti yoktur ya da kat›l›m›n kendi varl›¤›n› ve kimli¤ini istenmeyen bir flekilde dönüfltürece¤ine dair bir inanc› vard›r. Ve baz› durumlarda, di¤er sosyal grup flüpheli ya da düflmanc›l olabilir ya da grup bu konuda yard›mc›, destekçi olmayabilir; normaldekinden farkl› bir tav›r tak›nabilir ki, bu tür tepkiler postkolonyal dünyada daha yo¤un olarak görülür. Araflt›rmam›n bir bölümüne bu yaz›da yer vererek, bu ba¤lamlara yerlefltirmek istiyorum. Blues performanslar›n›, blues melodisinin üretici gramerini ç›karsamak üzere inceleyerek, ifle iyi bir yap›salc› olarak bafllad›m (bkz. Titon 1971, 1977). Daha sonras›nda, uzun süren bir saha çal›flmas›na bafllayarak halk›n dinsel yaflam›nda yer alan performanslar›ndan metinler kaydedip, bu metinlerin transkripsiyonunu yap›p yorumlad›kça, metin a¤›rl›kl›, etki, performans, topluluk ve haf›za gibi konular› içeren bir yorumbilim modelini benimsedim (bkz. Titon 1988). Buna koflut olarak, performans ba¤lam›nda yorumlad›¤›m metinler de infla ediyordum; flahitlik (testimony), seremoni ve dua gibi metinleri, insanlar›n performans esnas›nda ürettikleri ürünler olarak ele ald›m. Karfl›l›kl› konuflmalar, sabah yap›lan seremoni ya da toplant›daki, herhangi bir kifliyi görünür bir flekilde etkileyen bir http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 flark› hakk›nda konufltukça, üst-metinler—metinler hakk›ndaki metinler— üretilmesine olanak verdi. Teorik aç›dan, dinsel performansta dilin nas›l birtak›m tepkilere yol açt›¤›yla ve tan›d›klar›m, hatta arkadafllar›m haline gelen insanlar›n hayat›na nas›l anlam verdi¤iyle ilgileniyordum. Ancak, onlar›n yaflamlar›yla ilgili bir görüfle sahip olabilmek, onlar›n yaflamlar›n›n nas›l iflledi¤ini anlayabilmek için, onlar›n kim oldu¤unu anlamaya çal›flmam gerekiyordu. Varl›¤›m›n baz› performanslar› etkilemifl olmas›n›n muhtemel oldu¤unun fark›na vard›m. Örne¤in, baz›lar› Tanr›’yla ilgili deneyimlerini örnekler arac›l›¤›yla, nas›l “yeniden do¤abilece¤imi” anlamam umuduyla bana anlatt›lar. Böyle yaparak, al›fl›lmad›k biçimde davranm›yorlard›; Tanr›’n›n onlardan tan›kl›k etmelerini ve H›ristiyanl›¤› yaymalar›n› istedi¤ine inan›yorlard›. “Yeniden do¤mufl” olsayd›m, bir yabanc› olmamdan dolay› bana tam anlam›yla açmad›klar› bu performanslar›n “al›c›las›” konumuna gelirdim. Türlü gözlemlerimin sonucunda, performanslar›n, kiflisel iliflkilerden do¤du¤unu ve bir ölçüde bu iliflkiler taraf›ndan flekillendirildi¤ini, yani karfl›l›kl› öznellik üzerinden iflledi¤ini gördüm. Metinler nesne olduklar› halde, onlara nesnel yaklaflamad›¤›m› gördüm. Arkadafllar›m metin ürettiklerini düflünmüyorlard›; onlar konufluyor, bana “tan›kl›k” ediyorlard›. Metinlerin ard›nda hep insanlar vard›. Biz halkbilimciler sadece metinleri incelemiyoruz; sadece performanslar› incelemiyoruz. Biz, performans sürecinde metin üreten ve hayatlar›na anlam veren insanlar› anlamaya çal›fl›yoruz. Bu tam olarak da Powerhouse of God adl› filmin göstermeye çal›flt›¤› fleydir (1989). E¤er bireyler ve onlar›n ürettikleri (üretti¤imiz) metinler aras›ndaki iliflkileri görmezden gelirsek, ne metinleri ne de insanlar› anlayabiliriz. Reverend C. L. Franklin’in hayat hi- http://www.millifolklor.com kayesi bizim karfl›l›kl› konuflmalar›m›zda yer ald›, ancak bu konuflmalarda öne ç›kanlar, benim dinlemek istediklerim ve onun bana aç›klamak istedikleri do¤ultusunda flekillendi. Farkl› bir geçmifl ve farkl› ilgili alanlar› olan baflka birisiyle konufluyor olsayd›, ortaya ç›kacak olan metin oldukça farkl› olurdu (bknz. Franklin 1989). Romanlar›n ön ve arka kapak aras›nda oldu¤una benzer flekilde, metinlerin sonlu, ba¤›ml› ve dura¤an oldu¤unu düflünme e¤ilimindeyizdir. Ancak, metni, gerek kelimeler, gerekse olay ya da ürün olarak düflündü¤ümüzde, bir tür karars›zl›k ilkesinin varl›¤›n› yads›yamay›z çünkü metnin, üretimi ve al›mlanmas› ba¤lam›nda sahip oldu¤u “hareket”, yani ortaya ç›kma süreci, sabit ve ço¤alt›labilir olmaktan çok uzakt›r. Folklor metnindeki karars›z yap›n›n nedenlerinden biri, metinleraras›l›kt›r: folklor metinleri söz konusu oldu¤unda, otorite sahibi tek bir metinden söz edilemez; bu metinlerin birbirine benzeyen ve böylelikle birbiriyle iliflki içerisinde olan birçok versiyonu ve türevi vard›r ve bu metinler genellikle “uzamda büyük, zamanda küçük de¤ifliklikler” gösterir (Glassie 1968:33). ‹kinci olarak, folklor metinlerinin karars›z yap›s›, bu tür metinlerin geliflen, ilerleyen niteli¤inden kaynaklan›r; folklor metinlerinde, toplulu¤un d›flavurumcu kültüründeki yenilik ve gelene¤in diyalekti¤i ile icrac› ile izleyici/dinleyici aras›ndaki iliflkiler ön plandad›r. Belirli bir folklor metnini, metinleraras›l›k kavram› ba¤lam›nda ve geliflimi içerisinde içerisinde ele almak uygun olabilir. Onbefl y›l kadar önce yay›mlanan bir derginin bir say›s›nda, blues flark›c›s› Son House’un bana anlatt›¤› hayat hikayesi yer ald› (Titon 1980). Anlatt›klar›, dinle olan iliflkisinin öyküsüydü; Tanr›’n›n varl›¤›n› nas›l deneyimledi¤i ve bu flekilde nas›l “kurtuldu¤u”yla ilgi- 155 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 liydi. Hikayesi her ne kadar kiflisel de olsa, Saul/Paun’un Damacus’a yolculu¤u, Augustine’in ‹tiraflar’› ya da Jonathan Edwards’›n Personal Narrative’i gibi yaz›l› ya da televizyonda her Pazar yay›nlanan dinî programlar gibi sözlü olan say›s›z H›ristiyan “din de¤ifltirme” anlat›s›yla ayn› yap›y› ve hatta ayn› kelimeleri paylafl›yordu. Son House’un hayat hikayesini yorumlarken canland›rman›n ya da daha do¤ru bir deyiflle yeniden canland›rman›n geliflimle ilintili niteliklerini vurgulad›m, çünkü o dönemde o ve ben bu olay› hayalgücümüzde yeniden yaratmak zorundayd›k. Metinlerdeki karars›zl›k temsil ve yorumlama konusunda ciddi sorunlar ortaya ç›kar›r. “Metin nedir?”, -dir ekinin tafl›yabilece¤inden fazla bir yük alt›na girdi¤i, yanl›fl formüle edilmifl bir soru görünümündedir. “Hayat Hikayesi”nde, Son House’un metni, bas›lm›fl, sayfa üzerinde bir sözlü düzyaz› anlat›s›d›r. Bundan dört sene önce, bu din de¤ifltirme anlat›s›n›, etnofliirsel bir transkripsiyonla, bir fliir olarak, farkl› flekilde temsil etmifltim (Titon 1976). Orijinal kaset ise daha farkl›yd›; bu kayd›n deneyim aç›s›ndan daha doyurucu oldu¤unu söyleyebilirim; bu kayd›n kopyalar›, etnofliirsel transkripsiyonu yay›mlayan dergiye, okuyucunun da Son House’un sesindeki vurgular› duyabilmesi için eklenmiflti. Farkl› koflullar alt›nda, House’un din de¤ifltirme anlat›s› da farkl› olurdu. Daha önceden vaiz olan House’un anlat›s›n›n detaylar›n›, dinleyicilerini hesaba katarak farkl›laflt›rm›fl olmas› muhtemeldir. Buraya kadar, metnin sabitlik de¤erine ya da temsil edilebilirli¤ine dair sa¤lam verilere ulaflamad›k ve House’un anlat›lar›n› da, say›s›z di¤er din de¤ifltirme anlat›s›n›n bir türevi olarak ele ald›¤›m›zda, metinleraras› “afl›r› yük” olarak adland›r›labilecek bir durumu deneyimleriz. Günümüzde metinleraras›l›ktan, 156 edebî metinler aras›nda bir referanslar örgüsü olarak söz etmek son derece do¤ald›r. Robert Scholes, Nancy R. Compley ve Gregory L. Ulmer’›n ifade etti¤i üzere, “Bir kez bütün metinlerin baflka metinlerin yeniden biçimlendirilmifl halleri oldu¤unu, yazman›n okumadan türedi¤ini ve yazman›n her zaman yeniden yazmak anlam›na geldi¤inin fark›na vard›¤›n›zda, “orijinallik” olarak adland›rd›¤›m›z, önemsenen niteli¤in, hiçlikten bir fley yaratman›z de¤il, sizden önce yap›landa ilginç bir de¤ifliklik yapman›z anlam›na geldi¤ini görebilirsiniz” (1988:129). Sözlü gelenek, folklor metinlerindeki metinleraras›l›¤› “aç›kl›yor” gibi görünse de, e¤er metinleraras›l›k yaz›l› metinlerde de mevcutsa, sözellik niteli¤inin bir aç›klama olarak yeterli olmad›¤› görülür. Bu, metinleraras›l›¤›n, daha ziyade, düflünceye ya da bilince içkin bir nitelik oldu¤unu düflündürmektedir. E¤er metinleraras›l›k, düflünme biçimimize içkinse, zihinlerimizin sosyal bir yap›dan çok metinsel bir yap›ya sahip oldu¤unu dile getirmek büyük bir aflama olarak kabul edilemez (Culler 1982:29). Söz konusu “ben”in “metinleflme”si, insan›, Roland Barthes ve Claude Lévi-Strauss’un “mitoloji” olarak, Michel Foucault’un “söylem” olarak adland›rd›¤› kavramlar›n merkezine alan yeni bir yaklafl›m›n ortaya ç›kmas›na yol açt›. ‹nsanlar ideolojik söylemin mevkiileri, di¤er bir deyiflle, metin y›¤›nlar› olarak görülmeye bafllad›lar. Söz konusu metinler, dünyada eyleme neden olan inanç ve tutkulara eflde¤erdir; asl›nda bu metinler bu inanç ve tutkular› temsil ederler. “‹nsan zihnini, bir inançlar ve tutkular, kesinleflmifl tutumlar a¤› –kendi kendilerini, yeni kesinleflmifl tutumlara ayak uydurmak için sürekli olarak yeniden ören a¤lar– olarak düflünün” (Rorty 1991:93). Metin ve ideoloji iliflkisi Marksist http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 elefltirmenlerin özellikle üzerinde durduklar› bir konudur. Terry Eagleton, “Bizim olaylara dayanan yarg›”lar›m›z›n alt›nda yatan ve büyük ölçüde gizli kalan de¤erler yap›s›[n›n], ‘ideoloji’ denen fleyin bir parças› [oldu¤unu]” dile getirir ve ekler: “ ‘‹deoloji’yle kastetti¤im, kabaca, söylediklerimizin ve inand›klar›m›z›n, içinde yaflad›¤›m›z toplumdaki güçyap›s› ve güç-iliflkileriyle ba¤land›klar› yollard›r”. Tüm inançlar ideoloji de¤ildir, ideoloji daha çok “toplumsal iktidar›n korunmas› ve yeniden üretilmesi ile herhangi bir iliflki içerisinde olan duyumsama, de¤er verme, alg›lama ve inanma biçimleridir” (Eagleton 1983:14-15). Metinler, “ideolojiye deneyim yoluyla eriflim” sa¤layan estetik ve kültürel üretimlerdir. “‹deolojinin, s›n›fl› toplumlar›n yaflanm›fl deneyimlerinin dokular›ndaki iflleyiflini, oldukça karmafl›k, tutarl› ve yo¤un bir flekilde, herfleyden önce [edebî metinlerde] do¤rudan gözlemleriz” (Eagleton 1978:101). Halkbilimciler aras›nda, Jack Zipes’›n peri masal› incelemeleri bu yaklafl›ma örnek gösterilebilir (e.g.,1983). Antonio Gramsci’nin hegemonya düflüncesi, Tony Bennett taraf›ndan, Easthope taraf›ndan aktar›ld›¤› üzere, kültürel çal›flmalar aç›s›ndan yeniden flu flekilde formüle edilmifltir: “Hegemonya, yöneten ve ikincil bloklar aras›ndaki iliflkilerin uzlafl›k oldu¤unu belirtir ve dolay›s›yla kavram, bask›n ideolojinin empoze edilen yap›lar› ve üzerinde bask› kurulan s›n›f›n kültürel ifadesinin teorik düzeyde bir çözüme ulaflt›¤› düflüncesini içinde bar›nd›r›r (1994:178). Böyle bir hegemonya düflüncesi, merkezî ya da devlet taraf›ndan resmen desteklenen bask›n s›n›fa direndi¤i ya da alternatif teflkil etti¤i düflünülen “marjinal” topluluklar›n metinleri üzerine yak›n zamanda yap›lan incelemelere bir zemin ve odak noktas› sunar; bu metinlere verilebilecek bir örnek rap müziktir. http://www.millifolklor.com ‹deoloji, özellikle, bir bilgisayar›n önünde saatler harcayan, ekranda metin görüntüleyen (ö¤retmen ve ö¤rencileri de içine alan) teknokratlar› kapsayan “sanal s›n›f” teorisinde önem kazan›r. Arthur Kroker ve Michael A. Weinstein, sanal gerçekli¤in, tam anlam›yla duyusal olan, yüz yüze kat›l›m›n yerini almas› konusundaki isteklilikleriyle, sanal s›n›f›n, dünyayla etkileflimde bedensiz ve risksiz bir yol buldu¤unu dile getirirler (1984). Kroker, birincil olarak, internet arac›l›¤›yla siber uzayda, keyif alacaklar› etkileflimler kurmak isteyenleri düflünür; buna örnekler, internette sörf yapanlar›n farkl› karakterlerin niteliklerini üstlenerek role-playing yoluyla birbirleriyle etkileflime geçtikleri MUDs ve MOOs gibi çok oyunculu oyun siteleridir. Siberpunk ideolojisinin hakim oldu¤u sanal gerçekli¤e enerjilerini kanalize eden bu sanal s›n›f, (suç iflleme, örne¤in, kurumun güvenilir oldu¤u öngörülen bilgisayar sistemini hackleme durumlar› d›fl›nda) risk almaks›z›n egemen söyleme karfl› ç›kabilir. Ancak, sanal dünyada daha az dramatik ve daha fliddetli güçlerin ifllerli¤i söz konusudur; bu güçler bizim metin anlay›fl›m›z› bir kez daha de¤iflikli¤e u¤rat›rlar. Hipermetin, multimedya ve hipermedya gibi farkl› isimler verilen yeni bir bilgisayar temsili, dünyay›, kelime, ses ve görüntüleri birlefltirerek yeniden flekillendirir (dokunma ve koku alma çok uzakta m›d›rlar?). Hipermetin nedir? Kelime hiperaktiviteyi ça¤r›flt›rmaktad›r ve bu ça¤r›fl›m kavram üzerine düflünmede kötü bir bafllang›ç noktas› de¤ildir. “Hipermetinler, ka¤›t üzerinden de¤il de bilgisayar ekran›ndan okunan elektronik belgelerdir” (Bolter 1993:21). Hipermetin yaz›m›nda kullan›lan iyi birkaç programdan biri olan Storyspace’in kullan›m k›lavuzunda yer alan tan›m› böyledir. “Al›fl›lageldik bir kitapta, sayfa di¤er bir sayfay› tek ve 157 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 belirli bir hat üzerinden takip eder. Hipermetinde ise, yaz› alanlar› birbirlerine ba¤lanm›fllard›r. Genellikle bu yaz› alanlar›, herbiri farkl› bir bilgiye uzanan farkl› ba¤lant›lar sunar” (Bolter 1999:25). Hipermetinler do¤rusal de¤illerdir. Birkaç yaz› alan› (writing space), ekranda eflzamanl› olarak yer alabilirler. Hipermetin okuyucusu kendini genellikle hiperaktif hisseder; kendi seçti¤i bir hat üzerinden, ba¤lant›lar yoluyla bir alandan di¤erine s›çrayarak ilerler. Hipermetinde, okura her zaman bilgi alma yolunda ço¤ul okuma hatlar› sunulur ve hangi hatlar›n seçildi¤i, okunanlar ve okunmayanlara göre, okuma her seferinde farkl› olacakt›r. Hipermetin, metinleraras› iliflkileri modellemede daha üstün bir ortam sunar. “Poor Omie” gibi, bir yerli Amerikan balad›n›n›n farkl› performanslar›n›n hipermetnin konusu olarak seçildi¤ini düflünün. Halkbilimciler için, sözkonusu bir hipermetin varsay›m›, afla¤›da belirtilen yaz› alanlar›n› kapsayabilir. On yaz› alan›, balad›n sözlerinin on ayr› versiyonu ve türevine ayr›larak, her versiyona bir bölüm verilebilir. Her versiyon, di¤er versiyonlardan herhangi birine, belki de aralar›ndaki benzerlikler temelinde ba¤lan›labilir. Okuyucular, fare ya da klavye yoluyla ekrandaki sanal tufllara t›klayarak ba¤lant›lar› (link) aktif hale getirebilir, tufla t›klayarak baflka bir yaz› alan› belirir. Di¤er ba¤lant›l› yaz› alanlar› farkl› bilgiler içerebilir. Örne¤in, bir ya da daha çok alan, (balad›n konusunu teflkil eden olay olan) Naomi Wise’›n John Lewis taraf›ndan öldürülmesine dair ç›kan gazete haberlerini içerebilir. Bir ya da birkaç alan, balad›n farkl› versiyonlar›n›n performanslar›n›n müzikal transkripsiyonlar›n› içerebilir ve bu alanlar ba¤lant›lar ya da ekranda yan yana görüntüleme yoluyla birbirleriyle karfl›laflt›r›labilirler. fiark›c›lar›n balad hakk›ndaki düflünceleri ise baflka 158 yaz› alanlar›nda yer alabilir. Bir di¤er alanda balad üzerine yaz›lan bir makaleye yer verilebilir. Bir baflkas›na ise performans analizi yerlefltirilebilir. Yine bir baflkas›na ise, bir cinayet üzerine yaz›lm›fl di¤er Amerikan baladlar›yla ilgili ba¤lant›lar eklenebilir. Bu hipermetin, birçok olas›l›¤› içinde bar›nd›ran aç›k bir metindir. Hipermetinler ayn› flekilde, sesler vb. multimedya sunumlar›n› içerebilir. Yukar›da aç›mlanan hipermetin örne¤i, bir ya da daha çok yaz› alan› aktive edildi¤inde, “Poor Omie”nin üzerine yap›lan farkl› bir ya da daha fazla versiyonunu içeren dijital saha kay›tlar›n› “çalabilecek” tufllar› içerebilir. Bu ses kay›tlar› bilgisayar›n sabit diskine ya da CDROM’a ayn› amaçla kaydedilebilir. Hatta, benzer flekilde bir video kayd› da “oynat›labilir”. Ve günümüzde, bilgisayarlar›n sesleri tan›ma donan›m› vard›r. Böylece, örne¤in, bir kiflinin “Poor Omie”nin farkl› versiyonlar›ndan birini söyleme “al›flt›rmas›” yapmas› mümkündür ve bilgisayar, hem melodinin asl›na ne denli uygun söylendi¤ini belirtebilir, hem de flark›y› söyleyenin nerede ve nas›l kendini bu konuda gelifltirebilece¤ine dair bilgiler sunabilir. Son olarak, bir kimse, baz› hipermetinlere çeflitli materyaller ekleyebilir ya da materyaller üzerinde de¤ifliklik yapabilir. Okuyucular›n yapt›¤› eklemeler, bir sonraki okuyucu taraf›ndan görülebilen yorumlar olabilece¤i gibi, halihaz›rdaki yaz› alanlar›na yap›lan yeni ba¤lant›lar, di¤er yaz› alanlar›na ba¤lanan okuyucu taraf›ndan üretilmifl olan materyel (kullan›c›n›n kendi balad versiyonu gibi) biçimini alabilir. Halihaz›rdaki hipermetinler aras›ndan verilecek birkaç örnek, hipermetnin sundu¤u olanaklar› daha da somutlaflt›rabilir. The In Memoriam Web, (Landow 1992) Alfred Lord Tennyson’un uzun fliirinin metnine odaklan›r. Ba¤lant›lar, yaln›zca fliirdeki kelimelerin http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 aç›klamalar› için de¤il, Viktoryac›l›k, Kraliçe Viktorya, Tennyson ve Viktoryac›l›k, kurumsallam›fl din krizi, düflünce ve bilimde ›rk, Viktorya dönemi izleyicileri, Viktorya dönemi resmi ve uzun bir bibliyografya gibi birçok konudaki metinlere ulafl›lmas› için de sunulmufllard›r. Okuyucunun belirli bir zamanda hipermetin içerisinde nerede bulundu¤unu “kuflbak›fl›” gösteren harita, ayn› zamanda program üzerinde ilerlemeyi kolaylaflt›r›r. Böyle bir yap›n›n bir merkezi (fliir metni) ve bu merkezin etraf›nda kümelenen, birbirleriyle ba¤lant›land›r›lm›fl bir metinler a¤› (ba¤lama dair metinler) oldu¤u söylenebilir. Söz konusu olan hipermetni okuma deneyimi, kütüphanede araflt›rma yapan bir ö¤rencinin deneyimiyle birçok benzerlik tafl›r. The Clyde Davenport Web (Titon 1991), okuyucuyu, eski ezgiler çalan bir kemanc› olan Clyde Davenport ile Kentucky’de bir gezintiye ç›kar›r. Ailesinin üyelerine, hayat›ndaki birtak›m olaylara, (ses ve müzik transkripsiyonu fleklinde sunulan) çald›¤› keman ezgilerine, estetik terchilerine ve kemanc›l›k ve bluegrass’la ilintili ba¤lant›lar sunulmufltur. Bir yaz› alan›, Clyde ile hipermetin yazar› aras›ndaki iliflkiye ayr›lm›flt›r. Orijinal HyperCard versiyonunda, her yaz› alan›, okuyuculara, yorum yaparak, bir sonraki okuyucu için metin üzerinde de¤ifliklik yapma f›rsat› sunulmufltur. (World Wide Web uygulamas›, sadece yazara yönlendirilen yorumlara izin vermifltir.) Bu hipermetnin ilginç taraflar›ndan biri, okuyucuya, birbirlerine z›t, birçok sonucu, bu sonuçlar› herhangi bir karara ba¤lamadan sunmufl olmas›d›r; bu durum, araflt›rmac›lar›n karfl›laflt›¤› belirsizliklere benzerli¤iyle dikkat çekicidir. Örne¤in, okuyucu, Clyde’›n çald›¤› iki ezgiyi dinler ve müzikal analizin bu iki ezginin birbirlerine oldukça benzer oldu¤u bilgisini edinir. Transkripsiyonlar ise bu benzerli¤i somutlaflt›- http://www.millifolklor.com r›c› niteliktedirler. Ancak, bir baflka bölümde, Clyde, bu iki ezginin birbirlerinden farkl› oldu¤unu dile getirerek, farkl›l›¤› gösterir. Okuyucu bu iki alandan birisini görüntüleyebilir, ancak her ikisini de görüntülemesi durumunda, keman ezgileri aras›ndaki farkl›l›klar›n müzikal analizden çok daha fazla kritere ba¤l› oldu¤unu anlayacakt›r. Afternoon (Joyce 1990), anlat›n›n, okuyucunun seçimleri do¤rultusunda flekillendi¤i kurmaca bir hipermetindir. Okuyucular, izlemeyi seçtikleri yol, ve bu yolu hangi s›rayla izlediklerine göre, karakterler ve olaylar hakk›nda az ya da çok bilgi edinirler. Bu okuma karmafl›k bir okumad›r, çünkü baz› ba¤lant›lar, yaln›zca okuyucu baz› di¤er ba¤lant›lar› aktive etti¤inde kullan›l›r hale gelir. Uncle Buddy’s Phantom Funhouse (McDaid 1993) de kurmaca bir üründür, ancak anlat›s›, bir yap›ya sahip de¤ildir. Bu hipermetinde, okuyucu, geriye sadece masas›, dosya dolaplar›n›, senaryolar›n›, müziklerini vb. b›rakarak ortadan kaybolan bir yazar olan “Uncle Buddy”nin sanal evine girer. Hipermetin okuyucusu, Uncle Buddy’nin eflyalar›n›n alt›n› üstüne getirerek, kimleri çeliflik, kimileri gizli birtak›m ipuçlar› do¤rultusunda, onun kim oldu¤unu anlamaya çal›fl›r. Hipermetnin sundu¤u olanaklar ancak flimdilerde gerçeklefltirilmeye bafllan›yor. ‹lk hipermetinlerin birço¤u, bilgisayar ekran›ndan okunan kitaplardan biraz fazlas›n› sunuyor, ya da kitaplardakilere benzer aktiviteleri, bilgisayar ortam›nda daha kullan›fll› hale getiriyordu (örnek: The In Memoriam Web). Bilgisayar›n, kapsaml› tarama olanaklar› yoluyla, baflka türlü bu denli etkin bir flekilde gerçeklefltirilemeyecek bir araflt›rman›n araçlar›n› sundu¤u do¤rudur. Örne¤in, bir kimse, bir roman› bilgisayar ortam›na geçirerek, imge, metafor, sembolik yap›lar teflkil eden kelimeleri 159 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 içeren parçalar› arayarak, bu parçalar›, kolay çapraz-baflvuru (cross-reference) için birbirleriyle ba¤lant›land›rabilir. Ancak, hipermetinler, birçok önemli nedenden dolay› al›fl›lageldik kitaplara benzemezler. Bu tür metinlerin, kitaplardakine benzer “kapan›fl”lar› yoktur; bu metinler bitmezler, sadece, okuyucular›n okuma eylemlerini sonland›rmalar› söz konusudur. J. Yellowlees bu konuda flunlar› dile getirir: [Hipermetinler], Yunan ve Latin konuflmac›lar taraf›ndan, tamamlanm›fl, oldukça uzun olan konuflmalar›n› ezberlemek için infla edilen, özenle haz›rlanm›fl olan ve hatiplerin odadan odaya dolaflt›¤› ezber evleri[ne benzer]... bu anlat› binas›nda, az çok bir müzeyi dolafl›r gibi dolaflacaks›n›z. Bir müzeye yapt›¤›n›z ziyaretin sonuna geldi¤inizi hissetmeniz için, her salondaki her sergiye dikkatlice bakmak zorunda de¤ilsinizdir. Bizi müzeden ayr›lmaya sevk eden, o müzede bulunan her fleyi her anlamda sindirmifl olmam›z de¤il, kendi içimizde yer alan bir fleyi tatmin etmemiz ya da tüketmemizdir. [1991:n.p.] Daha yak›n zamanda oluflturulan hipermetinler ise iki kategori alt›nda ele al›nabilir gibi görünüyor. Birinci gruba, merkezî bir konu, bir bilgi çekirde¤i ve bu merkezi sarmalayan ba¤lamsal bilgilerden oluflan hipermetinler girmektedir. Metin-ba¤lam iliflkisi üzerine yap›lanan söz konusu yaklafl›ma verilebilecek örneklerden biri, Klasik bat› müzi¤indeki kanonlaflm›fl ürünleri ele alan CDROM’lard›r. Örne¤in, Beethoven’›n Beflinci Senfonisini merkeze alan bir hipermetinde, okuyucu, partitürleri gözden geçirerek, müzi¤i dinleyebilir, ayn› bölümü birden fazla kez dinleyerek parçan›n yap›sal analizini okuyabilir, orkestrasyon ya da Beethoven’›n hayat hikayesine dair bilgiler edinebilir. Bu tür, bir merkez etraf›nda yap›land›r›lan hipermetinlerin, her zaman, merkezde yer 160 alan çekirdek bir metin ve çeflitli derecelerde periferik bilgi ve yorumlar› içeren hiyerarflik bir düzeni vard›r. Hipermetnin ikinci türünde, merkezi bir metin ya yer almaz ya da merkezde yer ald›¤› düflünülen metnin rolü, birinci tür hipermetindekine oranla daha azd›r ve bu tür bir hipermetni okuma deneyimi, bir araflt›rma yapmaktan çok, oyun oynamaya benzer. Tek bir merkezi metnin olmamas› durumunda, çeflitli kollara ayr›lan yap› hiyerarflik de¤ildir; bunun yerine, baz› “kavflak”lar›n di¤erlerinden daha merkezi ve önemli oldu¤u bu yap›, bir a¤ ya da mozaik görünümündedir. Internette yer alan World Wide Web, birçok kavfla¤›n yer ald›¤›, ama herhangi bir merkezi olmayan ikinci tür hipermetne benzer. Hipermetnin, 21. yüzy›lda insanlar›n bilgiyi deneyimleme süreçlerinde gitgide önem kazanan bir rolü oldu¤u düflüncesini do¤ru buluyorum. Art›k metin, dijital ortamda bulunacak, saklanacak ve çevrimiçi (on-line) olarak görüntülenebilecek. Kitaplar yaz›lmaya devam edilecek, ancak gitgide daha çok insan hipermetin yazacak. Hipermetnin, do¤rusal (linear) nitelikteki metne oranla daha çok avantaja sahip oldu¤una inan›yorum. Ayn› zamanda, hipermetin konusunda dikkatli ve elefltirel olunmas›n› gerektiren birçok neden oldu¤unu da düflünüyorum. Öncelikle, günümüzde üretilen birçok hipermetin fazlas›yla s›k›c› nitelikte ve bu hipermetinler hiçbir flekilde içeriklerinden daha iyi de¤iller. Di¤er bir konu, günümüzde, hipermetine eriflimin k›s›tl› olmas› ve hipermetne, ancak bu eriflimi karfl›layabilen k›s›tl› bir kitle taraf›ndan ulafl›labilmesi. Bir di¤er konu ise, bu yeni ortamda denetim ve güvenli¤in daha sorunlu olmas› nedeniyle, fikri mülkiyet haklar› ile ilintili sorunlar›n çözümünün oldukça zor olmas›. Üzerinde durulmas› gereken bir baflka nokta ise, s›ral› ana hatlar› ve http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 kronolojik anlat›s›yla, do¤rusal metin organizasyonunun bir çok kimse için daha güvenli bir temsil sa¤l›yor olmas›d›r. Ancak belki de en önemlisi, sanal bir gerçeklik olarak hipermetnin gücünün elefltiriyi davet ediyor olmas› konusudur. Bir fleyi sanal olarak deneyimlemenin anlam› nedir? Akademik dünyadaki birçok kiflinin elektronik posta arac›l›¤›yla sanal arkadafll›klar kurmufl oldu¤u bir gerçektir. Özellikle de, birçok haber grubunda oldu¤u gibi, birden çok kiflinin yer ald›¤› bu iliflkilerin yüzyüze iliflkilerden fark› nedir? Sanal bir toplulu¤u oluflturan faktörler nelerdir ve bu topluluklar “gerçek” midirler? Çünkü bu topluluklar metin, retorik, ekranda yer alan kelimelerin üzerinde temellenirler. Sanal gerçeklik ve röntgencilik aras›nda nas›l bir iliflki vard›r? Çok k›sa zaman önce, bir gazetenin internet konulu bir köflesinde, çok kullan›l›c›l› (multiuser) bir oyunda “sanal bir tecavüz”ün gerçekleflti¤i haberi yer ald›. “Sanal yoldan tecavüz”e u¤rayan oyuncu, olaydan ötürü çok k›zg›n ve üzgündü çünkü ortam sanal olsa da, olay maktul kifli için gerçekti. Sanal gerçeklik metaforuna de¤inmek cezbedici görünüyor. Örne¤in, hipermetni, insan zihninin ve ça¤r›fl›mlara dayal› düflünme biçiminin bir modeli olarak ele almak mümkündür. Sanal topluluklar› ise, gerçek olanlar›n bir modeli olarak görmek mümkündür. Ancak bu ikililer aras›nda benzerlik kurmak yan›lt›c› olabilir. Sanal gerçeklik, gerçekli¤i, di¤er “gerçekçi” temsillerin yans›tt›¤›ndan daha fazla yans›tmaz. Sanal gerçeklik, kendi kendisinin bir temsilidir: Bilgisayar bafl›nda bir metinle zihinsel düzlemde karfl›laflan bir insan›n deneyimdir. Bilgisayar yaln›zca, zihinlerin metinler arac›l›¤›yla üzerinden iletiflim kurdu¤u bir kanal m›d›r? Bilgisayar sanal bir performans sunabilir mi? Performans kuram›n› benimseyen halkbilimci- http://www.millifolklor.com lerin edindikleri derslerden biri, Nathaniel Hawthorne’un üstüne basarak belirtti¤i üzere, insanî temastan uzaklaflan ve tek amaçla hareket eden zihnin yaflam›, delili¤e kadar gider. Ethan Brand veRoger Chillingworth, bugün hiç kuflkusuz siber ortamda dolaflmaktan hoflnut olurlard›. Yeni halkbilimcilerin performansla ilgilenmelerinin as›l nedeni, insanlarla ilgileniyor olmalar›yd›. Metnin sanal dünyas›n›n risk ve sorumluluk olmaks›z›n deneyimlenmesi nas›l bir deneyimdir? Sanal gerçekli¤in deneyimleri ne kadar tatmin edicidir? E¤er zihinlerimiz birer metinler y›¤›n›ndan, birbirleriyle yar›fl halinde olan ideolojilerin mekan›ndan baflka bir fley de¤ilse, zihinlerimizin elefltirel bir flekilde kendinin fark›ndal›¤›na sahip olmas›n› nas›l bekleriz? Bir metin kendinin fark›nda olabilir mi? Bu, mant›k aç›s›ndan imkans›zd›r. Sorunu, gerçekli¤in fiziksellikten ayr›lmas› olarak gören metin elefltirmenleri, hipermetnin sanal gerçekli¤iyle biraz rahatlayacaklar gibi görünüyor. Metne yönelik böyle bir elefltiriye ra¤men, metni baflka yollardan, zihni ve kendili¤i ise yeni modeller do¤rultusunda anlamaya yöneldi¤imiz de bir gerçek. Rorty’nin zihni kendini yeniden ören bir a¤ olarak kavramsallaflt›rmas›, özellikle okuyucular›n da yazar rolünü üstlenmesi aç›s›ndan, hipermetinin interaktif yap›s›yla büyük ölçüde benzerlik gösterdi¤i görülüyor. Bunun yan›s›ra, Rorty, “söz konusu kendini yeniden ören a¤dan hiçbir kendili¤in ayr›lama[yaca¤›n›]” dile getirerek, “insan›n kendili¤ine dair her fleyin sadece bu a¤dan ibaret [oldu¤unu]” sözlerine ekliyor (1991:93). Rorty’ye göre bir zihin-beden sorunu da söz konusu de¤il çünkü beden, zihin ve kendilik ile bir ve ayn› fley ve tutkular a¤›, beden dünyada edimlerini gerçeklefltirirken ve dünya ona etki ederken, sürekli kendisini yeniden örüyor. Jacques Derrida’n›n 161 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 yeni ve “de¤iflmifl olan” metne dair görüflleri, dikkat çekici bir flekilde dünyan›n hipermetin versiyonunu ça¤r›flt›r›yor: Bir “metin” art›k bitmifl bir yaz› bütünü, bir kitab›n ya da kitab›n kenar boflluklar›n›n aras›na kapat›l›fl bir içerikten ibaret de¤il; metin art›k, farkl›l›klar üzerine kurulu bir a¤, kendinden baflka bir fleye, baflka farkl›l›k gösteren izlerle sonsuz kez at›fta bulunan bir izler sistemi. Böylelikle, metin, flimdiye kadar ona atfedilen her türlü s›n›rlamay›, bütün s›n›rlar›, (bu s›n›rlar› farkl›laflt›r›lmam›fl bir homojenlik içerisine yerlefltirmeden, ancak bu s›n›rlar› daha karmafl›klaflt›rarak, vurufl ve çizgileri bölüp çarparak) yazmaya karfl› geldi¤i düflünülen her fleyi (konuflma, hayat, dünya, gerçeklik, tarih, k›sacas› her türlü referans alan›n›) afl›yor. [1979:83-84] Metnin Hint-Avrupa kökü olan tek, örmek, dokumak anlamlar›na geliyor. Metinler dünyada halihaz›rda olmayan, yap›lan, oluflturulan fleylerdir. E¤er biz metinlere içkinsek ve metinlerce oluflturuluyorsak, e¤er kendiliklerimiz birer inançlar ve tutkular a¤›ysa, deneyimlerimizin her zaman bize, azar azar, dile dökülmüfl, metinleflmifl halde geldiklerine inanmaya haz›r de¤ilim. Esriklik ya da aflk›n deneyimin metinsellik d›fl›nda oldu¤unu, ya da en az›ndan, dilin sadece bu iki deneyime iflaret edebilece¤ini, onu modelleyemeyece¤ini, ancak kimi zaman bu deneyimlere neden olabilece¤ini san›yorum. Metinler bizi oluflturuyor olabilirler, ancak biz de metinleri oluflturuyoruz; metinleri çeviriyoruz, metinler yoluyla bir fleyleri temsil ediyoruz. Bu anlamda metinler her zaman nostaljiktirler, deneyimi tutkuyla isterler. Metinöncesi dünyas› ak›c›, iflleyen bir dünyad›r. Bu ak›fl, örne¤in, müzik yaparken ya da dinlerken insanlar›n fark›na vard›klar› bir ak›flt›r, bir yay›lma sürecidir. Dijital ortamdaki bilgiler olarak ele al›nan 162 metinler yeniden üretilebilir, aynen ço¤alt›labilen fleylerken, deneyim (metinlerin deneyimlenmesi de buna dahil olmak üzere) bu niteliklere sahip de¤ildirler. Metinleflen dil, makul bir çeviri türüdür; düflüncenin malzemesi olarak, düflünceyi temsil eder. Notaland›r›lm›fl haliyle müzik, vasat bir çeviri türüdür; gerçeklefltirilmesi çok daha zordur. Normal flartlarda denetim sanat olarak metinlefltirilir: kendimiz hakk›nda (ço¤unlukla da kendimize) hikayeler anlat›r›z, fliirler yazar›z, filmler yapar›z, resim, çizim, müzik yapar›z, evler infla eder, yemek yapar›z, hayatlar›m›z› düzenler, kendimizi ifade ederiz; bu bizim d›flavurumcu kültürümüzdür. Metinlere dair metinler, üst-metinler, halihaz›rda temsil olan metinlerin yeniden temsil edilmifl halleridir. Özellikle akademisyenler, bu metinselleflmifl dünyada yaflarlar. Böylesine bir metin dünyas› zaten sanal bir dünyad›r. Hipermetin temsilleri sanatsal yazarl›¤› ve okumay› cesaretlendirirken, okuyucular› yazarlara dönüfltürürler. En iyi metinler gibi, en iyi hipermetinlerin de amaçlar› kendilerine dönük de¤ildir; metinler ve hipermetinler, bizi, insanlar›n, performanslar›n ve topluluklar›n dünyas›na tazelenmifl ve bilgili geri dönmemizi sa¤larlar. KAYNAKLAR Bauman, Richard. 1977. Verbal Art as Performance. Prospect Heights, 111.: Waveland. Ben-Amos, Dan. 1972. Toward a Definition of Folklore in Context. In Toward New Perspectives in Folklore, ed. Americo Paredes and Richard Bauman, pp. 3-15. Austin: University of Texas Press. Bolter, Jay David, Michael Joyce, and John B. Smith. 1993. Getting Started with Storyspace. Cambridge, Mass.: Eastgate Systems. Culler, Jonathan. 1975. Structuralist Poetics. Ithaca, N.Y.: Cornell University Press. _______. 1982. On Deconstruction. Ithaca, N.Y.: Comell University Press. Derrida, Jacques. 1979. Living On / Border Lines. In Deconstruction and Criticism, ed. Geoffrey Hanman, pp. 75-176. New York: Continuum. Dorson, Richard, ed. 1972. Folklore and Folklife. Chicago: University of Chicago Press. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Douglas, J. Yellowlees. 1991. Are We Reading Yet. In brochure notes to Stuart Moulthrop’s Victory Garden. Cambridge, Mass.: Eastgate Systems. Eagleton, Terry. 1978. Criticism and Ideology. London: Verso. _______. 1983. Literary Theory: An Introduction. Minneapolis: University of Minnesota Press. Easthope, Anthony. 1994. Cultural Studies: 1. In The Johns Hopkins Guide to Literary Theory and Criticism, ed. Michael Groden and Martin Kreiswirth, pp. 176-179. Baltimore, Md.: Johns Hopkins University Press. Fish, Stanley. 1980. Is There a Text in This Class? The Authority of Interpretive Communities. Cambridge, Mass.: Harvard University Press. Fischer, Michael M. J., and George Marcus. 1986. Anthropology as Cultural Critique. Chicago: University of Chicago. Franklin, Reverend C. L. 1989. Give Me This Mountain: Life History and Selected Sermons of the R.ev. C. L. Franklin, ed. Jeff Todd Titon, foreword by Rev. Jesse Jackson. Urbana: University of Illinois Press. Geertz, Clifford. 1973. The Interpretation of Cultures. New York: Basic Books. _______. 1977. From the Native’s Point of View: On the Nature of Anthropological Understanding. In Symbolic Anthropology, ed. Janet Dolgin et al., pp. 480-492. New York: Columbia University Press. _______. 1980. Blurred Genres. The American Scholar 49:165-179. Glassie, Henry. 1968. Pattern in the Material Folk Culture of the Eastern United States. Philadelphia: University of Pennsylvania Press. _______. 1975a. Folk Housing in Middle Virginia. Knoxville: University of Tennessee Press. _______. 1975b. All Silver and No Brass. Bloomington: Indiana University Press. _______. 1982. Passing the Time in Ballymenone. Philadelphia: University of Pennsylvania Press. Joyce, Michael. 1990. Afternoon. Cambridge, Mass.: Eastgate Systems. Kroker, Arthur, and Michael A. Weinstein. 1994. Data Trash: The Theory of the Virtual Class. New York: St. Martin’s. Landow, George. 1992. The In Memoriam Web. Cambridge, Mass.: Eastgate Systems. Lord, Albert B. 1960. The Singer of Tales. Cambridge, Mass.: Harvard University Press. Marcus, George, andJames Clifford. 1986. Writing Culture. Berkeley: University of California Press. McDaid.John. 1993. Uncle Buddy’s Phantom Funhouse. Cambridge, Mass: Eastgate Systems. http://www.millifolklor.com Powerliouse for Cod. 1989. A film by Barry Dornfeld, Tom Rankin, and Jeff Todd Titon. Documentary Educational Resources. Color, VHS and 16mm, 58 min. Propp, Vladimir. 1968[1928]. Morphology of the Folktale. Translated by Laurence Scott. Bloomington, Ind.: Research Center in the Language Sciences. Rajan, Tilottama. 1994. Hermeneutics: 1. In The Johns Hopkins Guide to Literary Theory and Criticism, ed. Michael Groden and Martin Kreiswirth, pp. 375-379. Baltimore, Md.: Johns Hopkins University Press. Ricoeur, Paul. 1981. Hermeneutics and the Human Sciences. Edited and translated by John B. Thompson. Cambridge: Cambridge University Press. Rorty, Richard. 1991. Objectivity, Relativism and Truth. Cambridge: Cambridge University Press. Scholes, Robert, Nancy R. Compley, and Gregory L. Ulmer. 1988. Text Book: An Introduction to Literary Language. New York: St. Martin’s Press. Schechner, Richard, and Willa Appel, cds. 1990. By Means of Performance. New York: Cambridge University Press. Tedlock, Barbara. 1992. Time and tlie Higltland Maya. Albuquerque: University of New Mexico Press. Tedlock, Dennis. 1990. Days from a Dream Almanac. Urbana: University of Illinois Press. Titon, Jeff Todd. 1971. Ethnomusicology of Downhome Blues Phonograph Records, 1926-1930. Ph.D. dissertation, University of Minnesota. _______ . 1976. Son House: Two Narratives. Alcheringa: Ethnopoetics (NS) 2(1):2-9. _______ . 1977. Early Downliome Blues: A Musical and Cultural Analysis. Urbana: University of Illinois Press. _______ . 1980. The Life Story. Journal of American Folklore 93:276-292. _______ . 1988. Powerhouse for God. Austin: University of Texas Press. _______ . 1991. The Clyde Davenport Web. HyperCard stack, freeware. Providence, R.I.: Jeff Todd Titon. Also available on the Web at http://twine.stg.brown. edu/stg/projects.html. Toelken, Barre, 1979. The Dynamics of Folklore. Boston: Houghton-Mifflin. Wilgus, D.K. 1973. “The Text Is the Thing.” Journal of American Folklore 86: 241-252. Zipes, Jack David. 1983. Fairy Tales and the Art of Subversion. New York: Wildman. 163 HALK M‹MAR‹S‹ HAKKINDA III Yazan: Henry GLASSIE Çeviren: Abbas KARAKAYA* Metal çat› yaflad›¤›m›z zamana uyuyor. Yaflad›¤›m›z zamansa para gerektiriyor. Ufkun öte ucunda bir fabrikada imal edilip tren ve kamyonlarla tafl›nan çat›l›k metal tabakalar kazand›klar› paralardan bir k›sm›n› biriktirmeye zorluyor insanlar›. Bu insanlar yüzlerini bile görmedikleri kapitalistlere para basan dev makinenin birer küçük difllisine dönerek maafll› ifllere çekilmifllerdir. Günün büyük ço¤unlu¤unu evlerinin d›fl›nda geçirip günün sonunda yorgunluktan pestilleri ç›kan bu insanlar›n, s›cak sohbetlerle kurulacak arkadafll›klar için zamanlar› yok. Tar›msal ürünler karfl›l›¤›nda evlere çal›flmaya gelen çat› ustalar› bir zamanlar böyle arkadafll›klara da vesile olurdu. Dam kaplamac›l›¤›n›n biçimlendirdi¤i insan- do¤a ve insan- insan iliflkileri dolay›ms›z ve son derece yerel bir özellik tafl›rd›. Dam örtüsünden metal çat›ya geçifl yerel güçlerin teslimiyetine iflaret ediyor. Bangaldefl’de oldu¤u gibi, ‹rlanda’da da insanlar zamana ayak uyduruyorlar. Malzemede dayan›kl›l›¤›, yaflad›klar› yerlerden çok uzaklar›ndaki üreticilere güvenmeyi ve uluslararas› nakit ekonomisine kat›lmay› seçiyorlar. Rahat bir yerden konuflan afl›r› flüpheci veya afl›r› duygusal bir gözlemcinin bak›fl aç›s›ndan de¤il de, o hayat› bizzat yaflayan insanlar›n bulunduklar› yerden bakarak durumu flöyle özetleyebiliriz. Yerel malzemeden yabanc› malzemeye geçifl do¤adan etkin bir biçimde yararlanma bak›m›ndan bir kay›ba, ayn› zamanda güzellikten feragat etmeye de sebep oluyor. Bir becerinin unutulmas› ve toplumsal iliflkilerdeki kay›plar metal çat›n›n getirdi¤i dayan›kl›l›¤›n bedeli oluyor. ‹yi kotar›lm›fl bir iflin insana verdi¤i hazz›n kaybolmas› ile nakit paraya duyulan ihtiyac›n neden oldu¤u s›k›nt› da pahal› fleyler sat›n almakla insan›n sahip olaca¤›n› sand›¤› prestij ile dengeleniyor olmal›. Tüketici olmay› seçen kifli hayat›na yeni bir yön veriyor demektir. Hassas bir yerel hiyerarfli temeline dayanan komfluluk ba¤lar›n› reddederek Ballymenone’l›lar›n tabiriyle denizdeki kum kadar çok paras› olan insanlarla kendini karfl›laflt›rmaya bafll›yor. Bu arada kaybedilen güvenlik duygusu olurken, kazan›lan tüketim mallar›n›n her nas›lsa bilançoyu dengeye getirece¤ine dair duyulan umuttur. Malzeme seçimini anlamland›rmada toplumsal ve ekonomik koflullar›n oldu¤u kadar çevre koflullar›n›n da etkisi vard›r. Fakat oyunun kurallar›n› çevre belirler. Dar alanlarda yaflamay› beceren insanlar çevreyi tan›rlar ve bu arada ifllerine yarayacak en do¤ru malzemeyi do¤adan seçip almay› da ö¤renirler. Çevreyi eni konu biçimlendirerek mimarl›k denilen etkinli¤in göze batmas›n› da önleyen malzemelerin en temel meziyeti, iklimi de¤ifltirebilme güçleridir. Bu, kültürlerin nas›l farkl›laflt›klar›na dair bir mesele olsa da, ifl do¤adan uzaklaflmaya * Indiana Üniversitesi Ö¤retim Üyesi 164 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 gelince- ilginçtir ki bütün insanlar bunu kötü hava koflullar›nda yaparlar- insan davran›fl› çogunlukla yararc› kayg›lardan yola ç›k›p güzelduyusal kayg›lar›n alan›na yönelir. ‹rlanda halk mimarisi hakk›nda ilk yaz› yazanlardan biri olan etnolog Ake Campbell, damlar› kaplamal› ‹rlanda evlerinin ‹rlanda’n›n yeflil bitki örtüsüyle uyumundan hararetle bahseder. Ona göre bu evler, a¤açlar ve kayalar ile kar›flarak çevrenin adeta do¤al bir parças› olmufllard›r. Campbell’in, benim ve as›l önemlisi evlerine bu görünümü kazand›rmak için emek harcam›fl insanlar›n gözünde bu ‹rlanda evleri yörenin güzellik noktalar›d›r. Ancak evleri yapanlar evlerin do¤an›n içinde kaybolmalar›n› amaçlam›yorlar. Tam tersine, bu evler do¤al çevrenin kahverengi, gri ve yeflili içinde göz al›c› beyazl›kl›klar›yla belli ediyorlar kendilerini. Ellen Cutler kireç oca¤›n›n derinlerinden nas›l kireç parçalar› ç›kard›klar›ndan, yörenin en beyaz ve en parlak kireç boyas›n› elde etmek için bu parçalar› kaynar suya att›klar›ndan heyecanla söz etmiflti bana. Yetmifl yafllar›nda dul bir bayan olan Cutler, hem evinin duvarlar›ndaki tafllar›n do¤al, mat rengini kapatmak hem de evini yaflad›¤› mahallenin övgüye de¤er bir evi yapmak için duvarlar›n› düzenli olarak kireçle boyarm›fl. Bu kasaban›n havas› nemlidir. Çamur içindeki yollar tekerlek izleriyle doludur. Nem ›fl›¤› emip havay› karart›r. Ballymenone’de insanlar kendilerini kuflatan bu dünyay› sert ve durgun olarak tan›ml›yorlar. Yumuflak, canl› ve par›ldayan beyaz duvarlar› ve güneflte ›fl›ldayan çat›lar› ile buran›n evleri do¤an›n yaman koflullar›na karfl› kazan›lm›fl bir zaferdir asl›nda. Endüstriyel ortamlar›n yapayl›¤›ndan ç›k›p gelmifl bir gözlemcinin halk mimarisinde do¤al bir fleyler bulmas› http://www.millifolklor.com anlafl›labilir bir fleydir. Do¤a ile sürekli mücadele içinde olan insanlar›n da do¤an›n sertliklerini yumuflatmaya ve donuk yüzünü canland›rmaya çal›flarak onu fethetme çabalar›, yani do¤al olan›, yapay bir fleylere dönüfltürme istekleri de ayn› ölçüde anlafl›labilir bir davran›flt›r. Kaynaklar› yerel malzeme olan bu insanlar›n teknolojilerini çal›flt›ran enerji kendi kaslar›ndan gelir. Onlar da herkes gibi kültürel varolufllar›n›n simgelerini yaratmak amac›ndad›rlar. Beyaz parlak ev, üzerinde yükseldi¤i topra¤› fethetmifl ve ona insani bir damga vurmufltur. Yerel malzeme ve ellerimizin dokunufllar›ndan ibaret halk teknolojilerinin karfl›t› endüstriyel üretim sistemleridir. Halk teknolojisi do¤rudan iliflkilere ba¤l›d›r: malzemlere do¤rudan eriflim ile üretici, da¤›t›c› ve kullan›c› aras›ndaki do¤rudan iliflkiler. Ortaya ç›kan zenginlik ayn› yöre içinde el de¤ifltirirken bu üç aktörün birbirleriyle olan iliflkileri ayn› zamanda do¤al çevreyi, sosyal düzeni ve ekonomik iflleri de biçimlendirir. Endüstriyel üretim ise d›flal›m malzeme ve karmafl›k makinalar kullan›r. Küçük bir az›nl›¤›n büyük miktarlarda kapital biriktirme hakk›n› yasalar yoluyla koruyan bu üretim biçimi, pahal› ulafl›m ve haberleflme altyap›s› sa¤layan yay›lmac› siyasi güçlere dayan›r. ‹ki teknoloji aras›ndaki bu ayr›m gerçektir ve korunmas› da önemlidir, çünkü bu ayr›m tarih çal›flmalar›n›n karmafl›kl›¤›n› görmemizi sa¤lar. Dünya endüstriyel üretime geçifllere hala çokca tan›k olurken, el eme¤ine ve yerel malzemeye dayal› teknolojiler de varl›klar›n› dünyan›n birçok yerinde, hem de etkili bir flekilde sürdürüyorlar. Bu konular hakk›nda düflünürken bu ayr›m› es geçmemek önemlidir.Yaln›z bu ayr›m›n keskinli¤ini de abartmamak laz›m. Zira 165 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 halk teknolojileri ve endüstriyel teknolojileri aras›nda kulland›klar› kaynaklar ve toplumsal örgütlenmeler bak›m›ndan farklar olsa da, do¤aya yönelik tutumlar›nda aralar›nda illa bir fark olacakt›r anlam›na gelmez bu durum. Endüstriyel üretim do¤ay› siler. Kat kat metal levhalar ve pürüzsüz plastik yüzeyler do¤adan izler tafl›maz. Onlar› hat›rlamak için insanlar d›flar› ç›kmal›d›r. Tatilciler kenti unutmak, dinlenmek, güneflte yanmak, böcekler taraf›ndan ›s›r›lmak, belki de do¤ada tanr› gibi bir fley bulmak için a¤açl›k alanlara kaçarlar. Görkemli bir kamp infla etmek için kütükleri yuvarlayan tatilci-sporcu kifli, kütüklerin yuvarlakl›¤›n› ve rengini bozmak istemez. Kolayca seçilebilen budak ve yumrular›yla kütükler hala a¤açlara benzerler ve tatilci- sporcu kütüklerin ya¤mur, günefl ve rüzgar içinde do¤al renklerini -sevdi¤i gümüfl renginikazanmas›n› seyreder. Do¤an›n bir parças› olarak tatilcinin yazl›k evi tarihe, yani en bafl›ndan beri Amerikan bilincinde sa¤lam, mitolojik bir yeri olan tahta kulübeye de gönderme yapar. Ama bir farkla: ‹lk kulübe yap›mc›s› ormana uygarl›k yaratmaya gitmiflti. Etraf›nda yüce, göz alabildi¤ine büyük ve tehditkar bir yabanilik uluyordu. A¤açlar› kesip devirerek, devirdi¤i a¤açlar›n dallar›n› keserek, çekül do¤rultusunda havaya kald›rarak ve uçlar›n› t›rafllayarak; cesaretle bu yabanili¤i parça parça ediyordu. Kütükler aras›nda kalan boflluklar› hartama veya tafllarla dolduruyordu. Sonra bu dolgu maddelerinin üzerini kireçli balç›k ile s›vayarak bütün bu do¤al maddeleri gerçek, pürüzsüz duvarlara dönüfltürümüfl oluyordu. Ormandaki a¤açlar sald›r›ya u¤ruyor, yar›l›yor, parçalan›yor ve böylece kafas›ndaki plan ad›m ad›m gerçeklefliyordu. 166 A¤açlar önce boylu boyunca topra¤a düflürülüyor, sonra havaya dikiliyorlard›. Dikey bir pozisyondan ufki bir pozisyona getiriliyorlard›. Do¤adan kopuflun keskin ve gittikçe yo¤unlaflan ›st›rapl› bir ifadesini de bar›nd›ran dik hatl› dizayn› gerçeklefltirmek için a¤açlar yass›laflt›r›l›yordu. Daha sonra bu yapayl›k, koruyucu amaçl› bir kat kireç boya veya padavra tahta kaplamas›yla sa¤lamlaflt›r›l›yordu. Restorasyon iflinde çal›flanlar evi ç›plak b›rakacak ve çürümesini h›zland›racak bu tür koruyucu d›fl tabakalar› söküp atma e¤ilimindedirler. Koruyucu tabakalar›n sökülmesi bu evlerin basit ve kaba oldu¤u imgesini yaratarak restorasyoncular›n ilerlemeci dünya görüfllerini desteklemifl oluyor. Fakat bu kulübeyi yapan, onlar› en bafl›ndan beri gerekli görmüfltür. Hem A.B.D.’nin Do¤u’sundaki flehirlerdeki evler ve onlar›n düzeni hem de okyanusun ötesinde, ‹ngiltere ve ‹rlanda’n›n uysallaflt›r›lm›fl manzaralar›ndaki baba ocaklar›n› hat›rlatan kireç boya ve padavra a¤aç kaplama, kulübeyi yapan›n geliflmeye duydu¤u umudun da bir ifadesidir ayn› zamanda. Kulübeyi yapan dünyay› güzellefltirmek, vahflili¤in cinnetinde kendine bir kontrol alan› ve yaflama nedeni elde etmek için o evi yap›yordu. Bir kültür adam› olarak görkemli bir yapayl›¤›n peflinde, ormanda, kütüklerden bir çiftlik evi infla ediyordu. Endüstri Devriminden çok önce Bat›’da teknolojiler geliflmiflti. Uzun uzun kavaklar kesilip düzgün, dikdörtgen kesitli kerestelere dönüfltürülüyorlard›. Bu keresteler yap›lar›n iskeletlerinde kullan›l›yordu. Kaplama için kullan›ld›klar›nda a¤açlar testere ile kesilip ayn› boyutlarda düzgün tabakalar haline getirilir ve bu tabakalar yer döflemesi, duvar ve çat› yap›m›nda kullan›l›rd›. Dahas›, topraktan ç›kar›lan kil bir süre k›vam›n› http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bulmas› için çukurda tutulur, sonra geometrik kal›plar içinde ateflte sertlefltirilirdi ve en sonunda bu haliyle üst üste konularak duvarlar örülürdü. Do¤an›n silinip insan yap›m› bir dünyaya geçilen süreçte çapl› kereste ve çapl› tu¤la, geleneksel do¤ramac›l›k ve duvarc›l›k teknolojilerinin gelifliminde dönüm noktalar›d›r. Çünkü yap›n›n iskeletini oluflturan kereste veya duvarda görünmeyen kurutulmufl kil kal›plar› art›k do¤ay› hat›rlatan fleyler de¤il; bir inflaat plan›n›n parçalar› ve insan hakimiyetinin kan›tlar›d›r. Malzemeler yerel kaynakl› ve kullan›lan teknikler kol eme¤ine dayal› olmay› sürdürürken, kil kal›p tafl›n, düz kalas ise kavisli kalas›n yerini ald›. Endüstriyel teknolojinin ürünlerinde sergilenen fley halk teknolojilerinin s›n›rlar›n› ihlal ediflten ziyade Bat›’n›n halk teknolojisinde bulunan bir arzunun iyice abart›lmas›d›r: ‹nsano¤lunun yeryüzündeki her fleyi kontrol edebildi¤i bir role kavuflma niyeti. Halk teknolojisi ve onun endüstri taraf›ndan abart›lm›fl biçimi aras›nda hala bir fark vard›r. Korkunç ve tehditkar yüzüyle göründü¤ünde do¤a, insanlar ona saban ve baltalar›yla karfl› koydular. Unutulmamal›d›r ki bu karfl› koyufl kahramancayd›. Ancak flimdi s›cakl›¤› ayarlanabilen ofislerde oturup bu en eski mücadelenin sürdürülmesini buyurmaksa zalimlik olarak görünüyor. Yine de bu durum mücadelenin sürdü¤ü gerçe¤ini de¤ifltirmiyor. Hangi kesimden olursa olsun Bat›l› tasar›mc› do¤ay› bir kaynak ve kafas›ndaki sonsuz tasar›lar› gerçeklefltirmek için uygun bir araç olarak görüyor. Her kesimden taraftar bulan bu düflünce Bat›’n›n geleneksel anlay›fl›d›r. Bu anlay›fl kendini en aç›k flekilde insan yap›m› fleylerin esteti¤inde, tekrarl›, özdefl birimlere duyulan gele- http://www.millifolklor.com neksel be¤enide -baca tu¤lalar›nda, çok katl› binalar›n pencerelerinde-; yumuflak, yekpare yüzeylerde- yontulmufl kalaslarda, banyo seramiklerinde, mutfal setinde- belli eder. Estetik devaml›l›k de¤iflimi kolaylaflt›r›r. Kaplama çat› da metal çat› da yeniyken, t›rafl edilmifl bir yüz gibi tertemiz, parlak ve yumuflakt›r. Kontrplak, tafl kaplama, asfalt, aliminyum ve vinil (deri, lastik, tahta vb. yerine kullan›lan, e¤ilip bükülebilir, sa¤lam bir plastik. Longman-Metro, sayfa 1685) yapayl›¤a (do¤al›n karfl›t›; yap›lan fley anlam›nda) duyulan eski özlemin mükemmel örnekleri olarak Amerika’n›n taflras›nda memuniyetle karfl›lan›yorlar. Atlantik’in her iki yakas›ndaki temiz, s›ra s›ra beton binalar, zorlamas›z ve do¤al bir biçimde temiz, birbirinin efli tu¤la ve ahflap yap›lar›n yerlerini alarak k›rsal kesimdeki inflaatç›l›k yöntemlerini geniflletiyorlar. Appalachia k›y›lar›nda bir körfezde park edilmifl, fabrika ifli karavan ev, el yap›m› öncüsü tahta kulübe gibi gösteriflli; varl›¤›n› belli eden derli toplu biçimiyle manzara içinde yerini alm›fl duruyor. Gelene¤e ra¤men deneyim kesintiye u¤ruyor. Do¤an›n uzaktan uza¤a fethi ile gö¤üs gö¤üse fethi ayn› fley de¤il. Baltayla yonttu¤um tomruk da, çelik çubuk da tabiiki yapayl›¤›n esteti¤ini tafl›yor. Fakat kesip devirdi¤im ve yontarak düzeltti¤im tomruk benim için bir zaferdir. Bu eylemimle do¤ay› dönüfltürdü¤ümü ellerimde hissediyorum, güçlü oldu¤umu duyuyorum. Ancak baflka birileri taraf›ndan topraktan ç›kar›lm›fl, ifllenmifl ve ayak bast›¤›m betonun içine yerlefltirilmifl çelik çubuklar flahsi deneyimlerimin öyle uza¤›nda ki bana pek fley söylemiyor. Dahas›, asl›nda bana duyurdu¤u tek fley ne kadar da güçsüz oldu¤um: Denetimimin veya kavray›fl›m›n 167 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 çok ötesinde yükselen bir sisteme ciddi bir biçimde ba¤›ml› oldu¤umu söylüyor bana çelik çubuklar. Özgürleflme mücadelemizde, k›s›tlay›c› koflullardan kurtularak insanl›¤›m›z› tüm boyutlar›yla hayata geçirme çabalar›m›zda paçam›z› bir kapandan kurtar›p baflka birine kapt›r›yoruz. Do¤aya karfl› savafl›m›zda, onu kontrolümüz alt›na alma yolunda baflar›ya çok yaklaflm›flken, bu sefer de kültürün yaratt›¤› ekonomik ve siyasi güçlere teslimiyetimizi emreden pahal›, anlafl›lmas› çok zor ve gizemli silahlara bo¤uyoruz dünyay›. Atalar›m›z›n yaflad›klar› do¤al ortamlar›n iflleyiflini anlamalar›, kavramalar›yla kültürümüzün iflleyiflini anlamam›z› karfl›laflt›r›rsak atalar›m›zdan hiç de daha parlak bir durumda olmad›¤›m›z› söyleyebiliriz. Demem o ki yeni bir büyü ve korku ça¤›na girdik, giriyoruz. Teknoloji tasar›mlar› hayata geçirmemize yarayan kullan›fll› bir araçtan daha kar›fl›k bir fleydir. Evrene y›k›c›, zorlu bir müdaheleyi flart kofltu¤undan, teknoloji bizden bir tak›m çok zor sorular›n yan›tlar›n› bekliyor. Bu sorular›n bir bölümü evrenbilimsel sorulard›r. ‹ster bilimsel, ister dinsel bir dille ifade edilmifl olsunlar evrenbilimsel yan›tlar temel ilkeleri, insan›n dünyadaki yerini ve y›kararak yaratma hakk›n› baz› flartlara ba¤layarak, aç›k seçik belirtiyorlar. Bir evrenbilimsel formülasyona göre evrende insan büyülü bir yer iflgal eder. 168 A¤açlar, kayalar ve bizzat evrenin tümü etkin güçleriyle canl›d›rlar. ‹nsanlar aç hayaletler ve kurnaz cinlerle dolu bir dünyada yaflarken, yat›flt›r›c› bir teknolojiye ulaflmak için dua ve büyülerini, yetenek ve yöntemler ile harmanlar. Böylece ürettikleri fleyler bir sayg› ve hayranl›kla kar›fl›k bir korku uyand›r›r. Baflka bir evrenbilimsel gelene¤e göre ise tanr›lar insano¤luna hükmetme gücü ba¤›fllam›flt›r, ya da baz› insanlar hükmetme hakk›n› ya cesaretleriyle ya da hileyle ele geçirirler. Bu insanlar›nki itaat ettirme teknolojisidir. Kültür ve do¤a ayr›m›n› derinlefltirerek bu anlay›fl do¤a-kültür ayr›m›n› net bir biçimde tafl›yan ürünler ortaya ç›kar›r ve hiç görülmedik bir biçimde çevre felaketlerinin artmas›n›n sebeblerinden biri olur. Teknoloji evrenbilimsel baz› sorular›n yan›tlar›n› istedi¤i gibi politikaya iliflkin baz› sorular da sorar ve yan›tlar›n› bekler bizden. Bu sorular›n yan›tlar› do¤ay› kar›flt›r›p bozarken, insanlar bu bozulmalar› gidermek için kendi aralar›nda düzenlemelere giderler: Çal›flmak için bir iflgücü olufltururlar ve do¤ay› de¤ifltirenlerle bu de¤iflikliklerden istifade edeceklerin aras›ndaki iliflkileri düzenleyecek yap›lanmalara giderler. Çifte anlamda kültürel bir olgu olarak teknoloji, hem insan›n evrendeki yerini tart›flan hem de insanlar aras›ndaki güç iliflkilerini inceleyen kuramlar›n ›fl›¤›nda daha iyi anlafl›l›r. http://www.millifolklor.com DERLEMELER...DERLEMELER...DERLEMELER...DERLEMELER ÇUKUROVALI KARACAO⁄LAN Anlatan: Mehmet KOÇ* Derleyen: Üzeyir ÜÇEL** Düzenleyen: Prof. Dr. Umay GÜNAY*** Say›n arkadafllar, benim köyüm Varsak. mahallem Karacao¤lan. Ad›m Mehmet Koç.Yafl›m 81. Yaln›z ben bu Karacao¤lan’a havas ettim, yirmi seneden berli devam ediyorum buna. fiimdi gafadan 300 beyit türkü ç›karabilirim. Yaln›z size flöyle özetleyim. Bakal›m bu Karacao¤lan’›n kökü kim imifl, nereye gitmifl. Bu tarihi anlatmak mecburiyetindeydim yani. Arkadafllar ‹stanbul’u Sultan Mehmet ald›, bu sene 551 sene oldu. ‹sterseniz tarihi okuyun. 551 sene oldu, ‹stanbul al›nal›. Fatih Mehmet ‹stanbul’u ald›ktan sonra, 20 sene sonra paflalar›n› toplad›. Dedi ki arkadafllar evet biz fethettik amma ‹ran dedi fley etti. ‹ran flahl›¤› bizim içimizde gald›, bunu buradan ç›karaca¤›k. Ç›kart, paflam dediler. Sitamdan bir name yaz›m dedi. ‹ran flah› Uzun Hasan’a dedi. Bir name yazd›, ‹stanbul’dan ‹ran fiah› o zaman nerde oturuyo biliyon mu? Van’›n Muradiye gasabas›nda onlar›n fleyi, Bayan taht›, Van’›n Muradiye gasabas›nda oturur bunlar. ‹ran flah› o zamanlar bir name yazd›,Van gölünü geçeceksin öte dedi. Name geri geldi ki, ben bir ad›m daha atamam, gücün varsa gel de geçir demifl. Bir name geri yaz›yor, ‹ran flah›na. Diyo ki vaht›na haz›r ol. fiu senenin, flu ay›n›n, flu günü orday›m diyo ‹ran flah›na. Name gidiyo, efendim gitmekte olsun flimdi. Zetan bundan 500 sene evvel bu memleket tarihi imifl. Yaln›z Orta Asya’da g›s›km›fllar, grup grup efendim, muhalle, muhalle bu tarafa geçmifller. Bu Varsaklar›n dedesinin ismi Hasano¤lu. Bu Hasano¤lu’nun gendi gabinesi 434 çad›r› varm›fl. Bizim dedelerimizin 434 çad›r›nan Erzurum’un ‹spir gazas›na gelmifl, oturmufl. Oraya oturmufl, gonmufl. O zaman Erzurum ‹ran flah›n›n mand›ras› alt›ndaym›fl. Bu Fatih-namesi varmadan evelede bu Hasano¤lu’nu beyler beyi seçmifller 15 beyin beyler beyi seçmifller. Bunu ça¤›td›r›yo Uzun Hasan, diyo arkadafl iflte bu beyanname Fatih’ten geldi. Sen 15 beyin, beyisin. Bende ‹ran flah›n›n beyiyim, beni diyo destekleyicin yoksa Fatih’i mi destekleyicin. Fatih diyo saf Müslüman, ben flii mezhebiyim diyim, diyo. Diyo ki paflam, beyleri topliyem sana bir bilgi verim demifl. Geliye 15 beyi topliyi, topliyo diyo ki “arkadafllar Fatih Sultan Mehmet ‹ran flah›nen buraya dö¤üflmeye gelir”demifl. Geliyor demifl. Biz deyi ne yapaca¤›k. Fatih’i mi destekliyek, ‹ran flah›n› m› destekleyek. Nas›l diyi gurtaraca¤›k bunun elinden peki. ‹çinden biri diyo ki “Gardeflim, paflam, beyim biz deyi flöyle gurtulluk” Sen diyi ‹ran flah›na de ki, siz gittiniz mi? gitmediniz mi? Bu Muradiye dafll›k gayal›k bir yol. Siirt’ten taaa Van Gölü’ne kadar dar bir yer. Bu mevki al diyi, bir mevki. 100 km, 200km bir mevki al. * Kaynak Kifli: Osmaniye Düziçi- Karacao¤lan Mahallesinde oturuyor, 81 yafl›nda, okur-yazar de¤il. (Derleme Tarihi: Ocak 2006) ** Girne Amerikan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat› 4. S›n›f Ö¤rencisi *** Girne Amerikan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan› http://www.millifolklor.com 169 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Ben buradan avlayan gulunu geçirmem der. Amma Fatih kuzeyden gider, güneyden gider. O ara ben gar›flmam diye imda ol diyorlar. Var›yorlar ‹ran flah›na, bizim dedemiz. O da bunu gabul ediyi. Bunlara bir mevki veriyi. 100km, 200km mevki veriyi efendim. Sen diyi burada dert gayg› çekme. fiimdi Varsaklar›n dedesi Hasano¤lu 700 asker topluyo. 15 beylikten ald›¤› yere ba¤l›yo. O zaman silah yok zaten. Tahra, patla efendim ufak tefek oraya ba¤l›yor. Fatih oradan harekete geçti, geliyo flimdi, günü belli öncü geliyo. Öncü gelirken bunlar tabi Siirt’i geçiyolar. Ben orda yapt›m askerli¤i. Dar, bu¤adar zaten. Siirt’ten Van Gölü’nün aras› bir bu¤adar zaten. Oraya var›nca diyorlar ki biz nerden giderik, ‹ran flah›n›n bayan taht›na. Vallaha bu yol oraya gider,buraya bir adam ba¤l›d›r. Burdan geçmemize imkan yok diyor. Bir askeri var gününen dürtsen gelme diyorlar. Allah Allah. Yav nas›l bir herif bu, biz bilmek. Bu memleket ba¤l› kimse geçemez. O zaman orduyu durduruyo, paflalar› topluyor diyor bu yol ba¤lanm›fl nas›l edecek, ne yapaca¤›k, diyo Fatih. Ordunun bafl›nda Fatih var. Paflam diyorlar, burada dövüflürsek zayiat verrik, erza¤›m›z tükenir. Öyleyse yol dolanmam›z gerekir diyorlar. Nerden geçece¤ek. Kuzeyden gidek diyorlar. Uzatmayak, kuzeye gidiyorlar, ba¤l› yere hiç u¤ramadan kuzey taraf›ndan üç buçuk ayda. Ça¤›r›yorlar flimdik Uzun Hasan’›. Hadi bakal›m, ya göç ya harbe ç›kacak. Bunlar sorf olurlar, ‹ran flah› göçer iflte flimdik hududu dikerler. ‹ran hududunu diker oray› temizler beriki bir paflaya o¤lum git flu bizim yolumuzu kesen adam kimmifl, flunu al gel. Bir pafla galan bölük ald›, mangam› ald› gitti, yolunu kesen adam› yakalay›p kelepçeyi vurdular getirdiler, Fatih’in yan›na. Çam gibi bir adam arkadafl. Sen necisin diyolar, kimsin. Bana derler Hasano¤lu, derler. Sen dedi benim yolumu 170 kestin benim dedi bir buçuk ayl›k yolumu, üç buçuk yolumu uzatt›n. Senin gatlin vacip, seni hemen asaca¤›k dedi. Asan paflam dedi. Hemen bunu bir manga asker gapt›, bunu do¤ru ‹stanbul’a götürün dedi. Nitekim orduyu çekti ‹stanbul’a vard›. Dedi ki Hasano¤lu’nu buraya ça¤›r›n bah›m. Bir fley gurdu, meclis gurdu. Çok gonuflmayacaks›n, senin gatlin vacip asacam. Yaln›z dedi, sen kim oluyon da yolumu kestin. Efendim ben Hasano¤luyum. 15 beyin, beyiyim dedi. 700 askeri besliyon, nas›l asker besliyon. Sen bu guvveti nerden ald›n diyo. Efendim dedi. Benim mal›m›n say›s›n› ancak Allah bilir. Ben bilmem. Benim geçimim mal. Neden benim yolumu kestin dedi. Paflam, Müslümanl›¤›n flart› gomfluna yard›m etmek, Müslümanl›¤›n flart› düflküne yard›m etmek, Müslümanl›¤›n flart› gendini kurtarmak. Ben dedi kendi afliretimi kuratard›m. Harbe sokmad›m, sen de beni ne yaparsan yap dedi. Paflalar bakt›, paflam ne diyi bu adamlar. Bunu asak m› bereat m› ettirek dediler. Bire paflam dediler, bu adam›n senin kadar kuvvet var dediler, bu adam belki sana gerek olur azar et dediler. Hasan dedi, ifl bilir, ispir imiflsin azat ettim dedi. ‹flte bu ispir ismini bize Fatih vermifl arkadafllar. Nüfus ka¤›d›nda da ‹spiro¤lu yaz›l›r. Nüfus ka¤›d›nda Varsak biz ‹spiro¤ullar›ndan›k. Yaln›z dedi ki peki seni Çukurovaya nakletsem gelmen mi. Bu adam›n mal›n hesab› ne durumda nas›l yafl›yor dedi. Paflam bu memleket serbest, ne yap›p geçim flart dedi. Bakmak mecburiyetindeyim dedi. Seni Çukurovaya nakledece¤im dedi. Paflam Çukurova’da 100 tane bey var, ben kimle dö¤üflüm, kimlen bo¤uflim dediyse de yok dedi. Sen Çukurova’ya geleceksin, gelim paflam dedi. Hemen bir yaz› ç›kartt›rd›. 15 tane berat yazd›rd›. Beylerin ismini verdirtti, kendi ismini verdi bu adamlara benden baflka kimse müdahale yapmayacak dedi. Bir de http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 mektup yazd›, fleye o zaman Kozan’n›n ad› Sis idi. Ora valilikti. Vali pafla dedi Erzurum’dan 15 bey geliyor, bunlar› sulu yerlerle, köhne yerlere yerlefltir. 20 sene böyle kalacak dedi.Kozan valisine. O zaman mektubu ald›, beratlar› ald› çekti gitti. Vard› beyleri ça¤›rtt›rd›. Dedi beyler ben köçü¤üm Çukurova’ya göçen buyursun dedi. Ordan 15 beyden kaç beyin göçüpte, kaç beyin göçmedi¤ini bilmiyorum. Diyeceksinkine sen bu bilgiyi nerden ald›n. Ben bu bilgiyi bundan 5 sene evvel a¤alardan Hüsin Aa¤a vard›, bu sene vefat etti. 100 yafl›nda ben bu bilgiyi ondan ald›m. Bu hudutta Purofosör, yüzbafl›ym›fl. Varsaklar›n dafl bast›¤› yeri biliyor. Peki dedi, hareket etti. Bizim dedemiz gaç beyin hareket etti¤i kesin belli de¤il. Bunlar 4 ayda mal›nan beraber nere varsak, nere varaca¤›k, vard›k ha, varsak ha derken iflte Varsak ad›n› buradan ald›lar arkadafllar. Hareket ettiler, nere nere varaca¤›k deyi Kozan’a geldi bunlar. Evvel Sis idi flimdi Kozan oldu. Bunlar› bu vali yerlere 50 çad›r bir yere, 100 çad›r bir yere bunlar› tahsis etti. Dedi ki g›fl›n burada yaz›n da nere göçerseniz göçün dedi. Efendim flimdi bunlar yer seçtiler, bunlardan en fazla onu geldi. fiimdi bizim, Varsak oldu. Bu Varsaklardan dört gabine ayr›ld›, Kozan’dan. Bunlar Hamitiyeden geçtiler, Osmaniye’den, Düziçi’nden efendim, Gökçay›r’dan, Paltal›’dan, Öküzötü’nden Hodu yaylas›na vard›lar. Hodu yaylas› on befl bin dönüm. O kadar muazzam bir yayla ki, ortadan bir yerine kesen fleker pancar› ektiler, fasulye ekiyorlar, m›s›r ekerler, çalg›n ekerler. Öyle elveriflli bir yer. ‹flte buran›n da bir Hodu yaylas›. Sana onunda ismini verim, kitaplarda öyle okumufllar yan›. ‹lk ismi Taylar yaylas›, heç kimse yo¤mufl. Marafl’›n adam› bu Düziçi’nin adam› orda tay yayarlarm›fl, Taylar yaylas›nda.Taylar yaylas› ilk ismi. Bunun 5000 gadar yerini Marafll› gelmifl, gonmufl, yaylaya gel- http://www.millifolklor.com mifller. Cegeri yaylas› orda bir köy var, Türko¤lu’nun orda, Cegeli ona gelmifller, üçüncü ismi Hodu yaylas›. Birbiriyle dö¤üflmüfller, birbirini goval›ya goval›ya gelmifller golu olmufl. fiimdi ismi Holu yaylas›, Holu olmufl. ‹flte Karacao¤lan’›n mezar› bu Holu yaylas›nda. fiimdi arkadafllar bu Holu yaylas› otluk, sazl›k, mezarl›k, bamalakl›k bir yer. Öyle bir yer ele geçer mi. Bunlar yaz›n getti Holu’ya, g›fl›n geldi Kozan’a. 50 sene bu flekilde göçtüler durdular, 50 sene. Dediler ki yahu gelin Kozan’a gitmeyek, nere durak ya. Yahu bu yere durak, ora gurak bu Kozan’da ne var ki. Al›flt›k belledik her yarini, havas›n› da belledik, gelin dediler. Haruniye’nin 3 km mesafede bir Düldül da¤› var, ismi Düldül da¤›. Bunun dibinde güney taraf›nda Gökçay›r köyü var. Bunlar geldi Gökçay›r’›na gondular. fiimdi Gökçay›r’a gondular amma dört mahalle oldular. Bir mahalle Çatak ,bir mahalle Çamkorusu, dört mahalle oldular buralara gondular. O zaman bunlar dört gabine idiler. Buraya göçe dört gabine acaba bunlar kimler. ‹spiro¤ullar›, Sayilo¤ullar›, Çak›ro¤ullar› evet üç, dört gabine oraya yerlefltiler, o da¤lara.‹flte Haruniye’nin yamac›nda Düldül da¤›n›n dibinden Sabun suyu akar, ›rmak. Bunlar oraya yerlefltiler bakal›m flimdi ne ç›kacak .O zaman›n behrinde ‹spiro¤lu’nun amcas› o¤lu vard›, iki gardafl. Birinin ad› Mustafa idi, birinin ad› ‹lyas idi, babalar› Goca Ahmet. Goca Ahmet’in iki çocu¤u vard›. Biri ‹lyas biri Mustafa.‹flte Karacao¤lan ‹lyastan do¤ma. ‹lyas esmer idi yaln›z tabi o zaman hükümet k›sa, hükümet nerde ki. Teyy! Bahçe’ye gidecekte un, unladacak. Bu Gara ‹lyas asker gaça galm›fl, babas› yapt›rmam›fl. Babas› bunu everdi amma bir k›z› birde o¤lu oldu. ‹flte bu o¤lan Karacao¤lan’d›r. Ad› Hasan, çocu¤un ad› Hasan’d›. Bu bir gün davar›nan Gökçay›r’›n alt›nda davar sürüyordu, Sabun Suyu’na. Bu güney taraf›ndan iki jan- 171 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 darma geldi. O zaman jandarman›n ismi kafes idi, bir zaman. Bir zaman da tutkapm›fl. Jandarman›n ismi tutkap askerleri, ulan çoban bura gel bakal›m dediler.Geldi buyurun a¤alar dedi. Ç›kar bakal›m nüfus ka¤›d›n› ne nüfus ka¤›d› ya, yahu senin nüfus ka¤›d›n yok mu? Yok ya ben nüfus ka¤›d› bilmem, bifle bilmem, hemen buna kelepçeyi vurdular. Yürün bakal›m, önlerine katt›lar. Bunu Kozan’a götürdüler. Kara ‹lyas’› çocuk bir yafl›nda Karacao¤lan de¤il de Hasan ismi bir haber oldu ki valla tutkaplar yakalam›fl ‹lyas’›. Kozan’a götürmüfller üç ay geçti, befl ay geçti,bir y›l geçti ‹lyas yok. Bir mektup geldikine ‹lyas ölmüfl vurmufllar.O zaman bir harp varm›fl, harbin ismi Sahal harbiymifl. Karacao¤lan’›n dedisinin ad› Goca Ahmet idi. Bu ‹lyas Sahal harbine gitti¤i için anas› o¤luna o¤lum baban Sahal’a getti, derke derken iflte Sahal lakab›n› buradan ald›lar. Sahal harbini ald›lar Sayilo¤ullar› flimdi bu çocu¤u emmisi yan›na ald›, oraya gitti. Belki de emmisinin davar›n› güder, mal›na bakar, misafirlerine bakar efenedim derken bu çocuk 15 yafl›nadaydi. Gardafl ad› Hasan, bire o¤lum dediler sen davar güdüyon 15 yafl yaflad›n sen ne zaman adam olcan, emmin galan seni eversin dediler. Valla bilmiyom gardafl›m dedi.Yar›n dediler, emminin yan›na adam sal emmin seni eversin, evlen dediler. av olur dedi. Akflam oldu, iki adam gönderdi, emmisine, emmisinden buna k›z› istemifller. Emmisi dedikine o¤lum akflamdan verim ben yaln›z birde k›za surim. K›z›n ismi Nihal Sultan, Sultan dediler baban seni Hasan’a verici, çobana neden dediler. Beni de kap›da çobana m› vericin, hemide gara çobana m› vericin, Karacao¤lan’a m› vericin dedi. Nedim k›z›m istediler, baflka adam olmazsa ben niyapim dedi. Geldi burada sordu, emmi k›z› verin mi? G›z varmuyo sana dediler. Çocuk sabah kadar düflündü, efendim ne yapim ben, emmim g›z› ver- 172 mezse bana kim k›z verir. Sabah›nan da kalkar›m postal› da giyerim Marafl’a giderim dedi. Bizim yaylan›n Hodu yaylas›na Marafl’›n aras› 410 km giderik. Marafl’tan bir zeneat bellerim, yaflar›m diyor. Sabah›nan kalkt›, çamafl›r›n› eline ald›, deyne¤ini de bir eline ald›, sabah›nan katl› davar› hey etti. Bu gün de güdüm dedi yar›n bakal›m. Emmimin yan›na bir kifli daha salim dedi, bir daha sald› laf› uzatmayak gene vermedi. Orada bir da¤ var Marafl’›n O¤uz Köyü’nün aras›nda bir da¤ var, öte yüzü Marafl, flimdi bu yüzü Osmaniye oluyor. Ordan bakt›n m› Marafl görükür. O da¤a ç›kt›, davar›nan amma içinden bir atafl ç›k›yor çocu¤un. Bir pir ihtiyar geldi Hasan gel bakal›m dedi. Oturdular, hemen kak›verdi Hasan’› yakal›yaverdi, Hasan’›n çenesine çöktü a¤z›n› açt› Hasan’›n a¤z›na tükürdü. Dede niye benim a¤z›ma tükürdün dedi, o¤lum bunda bir sebep var dedi, sen flimdi ordan geliyodun beni bulamazsan çat diye ölürdün. Hasan kalkt› az gözü buland›, geri geldi dede benim karn›m fliflti dedi. Otur bakal›m dedi, bunu üstü gözel bir duva okudu, s›rt›n› s›vazlad›. Söyle bakal›m dedi, ne söyleyeyim, türkü söyle dedi. ‹flte Karacao¤lan burada türküye bafllad›. Afl›kl›¤›n› yani buradan ald›, bakal›m ne söyledi: Ulu sular ulusuna dökülür Yavru flahan yuvas›na çekilir Dikifl tutmaz yaralar›m sökülür Yitilmifl Keflan bozdur medet hey Bu türküyü de bizim köyde Ali o¤lu Mustafa diye biri vard›, o adam 80 yafl›ndayd›, ben de 10 yafl›ndayd›m, ben bu türküyü ondan belledim. Dar›ld›m da flu dünyaya dar›ld›m Dar›ld›m da yorgun düfltüm yoruldum On beflinde bir k›z sevdim ayr›ld›m Yitilmifl Keflan bozdur medet hey http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Arada da deli gönül arada Bir yavru b›rakt›m flurda yuvada Telli turna gatardanm›fl havada Yitilmifl Keflan bozdur medet hey Telli mahramas›n atm›fl goynuna Gendi güzelli¤in çekmifl ayn›na Bir gecelik misafir goynuna Çünkü dilber sevmeyenden gelir Karacao¤lan öyle gidelim Yarinlen geldi¤im ile gidelim Da¤lardan afla¤›ya düze gidelim Yitilmifl keflen bozdur medet Karacao¤lan gelir sözünden Çok arad›m bulamad›m izinden Yal›n ç›dan iman galmaz Düziçi’nin 1km ötesin Holu yaylas› var. Bir yüzü Marafl, bir yüzü bu yan› oraya vard›. Oturdu, de¤ne¤ini saz yapt› bakal›m ne söylemifl: ‹delikten bir kar ya¤ar Tozar Elif Elif deyi Deli gönlüm abdal oldu Gezer Eli Elif deyi Elifin u¤ru nak›fll› Yavrum balaban bak›fll› Yayla çiçe¤i kokufllu Kokar Elif Elif deyi Elif gafllar›n› çatar Amcas› sinemi batar(?) A¤ elleri kalem tutar Yazar Elif Elif deyi Karacao¤lan emelerim Güzel sevdim gevelerim ‹liklenmifl dü¤melerim Çezdim Elif Elif deyi Marafl taraf›ndan bir göç ç›kt›. Tezili mi, Yörük mü var›p yürümüfl Çukurova’ya hareket etmifller. fiimdik bundan sonra Karacao¤lan neyi görse ona söyler. Bakt› flöyle, içinden birine gözünü dikti, bakal›m ne söylemifl: Ç›kt›m yücesinden seher eyledim Enginden e¤bel e¤bel el gider O elin için gördüm bir güzel Gadir mevlam daha neler halk eder Telli mahramas›n› atm›fl bafl›na Gurbet galemin çekmifl gafl›na Bir gözel de düflemezse efline Ah çektikçe yuvandan gan gelir http://www.millifolklor.com Demek ki diyom amcas›n›n g›z›na söz vermifl imifl ki söz verdi¤inde niye döndün sözünden yal›nç›dan iman galmaz, din gider dedi, kalkt› yürüdü. fiimdi bu Belen’in öte yönünde Çataloluk var, bu bilir. Böyle sular› flar flar akar. Oraya vard› ki herkeflin mal›n›n derdinde. Punar›n bafl›na oturdu, öte bir gelin ç›kt› suya geliyo amma aya¤› da yal›n. Bunu görüncek gene efendim deyne¤ini saz yapt›, hemen bafllad› bakal›m ne söylemifl: Suya gider sudan gelir Aksayal› yosma gelin Kerem eyle al topu¤una Kuru yere basma gelin Gelin hani yonun pac› Leblerin can›n ilac› Ziliflerin dara¤ac› Ben garibim asma gelin Gelin zilifini deflir Kara perçem ›fl›l›r Kolunu boynundan afl›r Bu sözüme küsme gelin Karacao¤lan derler bana Ben olmad›m elden sonra Bir habar›m vard›r sana Aman›n› kesme gelin dedi bir g›z kalkt› flöyle, âfl›k birde bana söyle dedi. Bakal›m g›za ne söylemifl: Gözelin yana¤› ayd›n tekeri ………………fireng flekeri Omuzdan afla¤› dereden yukar› Her bir yeri benli olur gözelin 173 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Güzel olan el karas›n ba¤lan›r Güzelin yan›nda yi¤it e¤lenir Galbi delinmifl gabak gibi ›¤ran›r Yürüyüflü ne hofl olur gözelin Sabahleyin gö¤e çekildi Durnalar yare dökülür On befl yafl›nda bükülür Belli yardan ayr›lan›n Güzellerin……………….varmal› El gar›fl›p divan›na durmal› G›rm›z› önlüklü alt›n burmal› A¤ elleri topak olur gözelin Karacao¤lan gelir derler Bu Marafl’tan gal›r derler Dili yardan ayr›lan›n Karacao¤lan güzel övülmeli ‹nce belli uzun boyu samal› G›rm›z› önlük pullu burmal› Ala gözü söbe olur gözelin Ordan kalkt› efendime söyliyim, Marafl’›n bir köyü var, ‹nciri köyü var, orda yatt› sabahleyin kalkt›, flöyle ikindiye do¤ru Marafl’a girdi. Sordu, bir arkadafl›na “Arkadafl ben bugün nerde gal›m” deyince sen dediler Marafl’›n a¤as› var Dulkadiro¤lu onun odas›na git dediler. Orda sel gibi her gelen garip gal›r. Gelenler ça¤›r›rlar, biflerler, yerler, a¤an›n odas› derler. “ Nerde “ dedi. fiu ortada oda var oraya git dediler. Oraya vard› ki befl, alt› âfl›k var, sazlar as›l› flöyle kimi saz çal›yor, kimi türkü söylüyo, kimi de kahve içiyor, kimi yemek yiyor. Binbir ayak yani Sanki dü¤ün var burada. Sevinçinen d›k›ld›. Karacao¤lan esmer amma güzel, gürbüz delikanl›, tam 15 yafl›nda. Hofl beflten sonra “sen nerelisin gardafl “ dediler. Çünkü âfl›klar›n içine oturmufltu. Ben de dedi ozanl›¤a çal›fl›yorum. “Saz›n nerde” dediler. ”Saz›m yok” dedi. Âfl›k bafl› bir saz verdiler, bunu gucana ald›, san›yonkine k›rk y›ll›k âfl›k gibi havas›n› çald›. Allah vergisi gardafl›m bakal›m orda ne söylemifl Marafl’ta: Arkadafllar; Karacao¤lan (Konuflmaya ara verildi) Marafl’ta tam alt› y›l kald›. Gardafl›m alt› y›l flark› ça¤›rd›. Bir gün flöyle bir gezim dedi. Marafl’a gittin mi hiç; Bedesten’in oraya vard›. Bir k›z oturur pencereye elinde bir çiçenen koklay›p duruyor. Onu görüncek hemen efendim tabi efkarland›. Oraya oturup bakal›m penceredeki g›za ne söylemifl: Pencereden bakan güzel Güzelli¤in bildirirsin Elinde lale sümbülün Alay›n güldürürsün Belin ince benlerin çok Güzellikten benzerin yok Gafllar yard›r kirpikler ok Vurdurursun öldürürsün Gül bülbülün çeflminden Top menekfle sokumunda Geçme mescit yak›n›ndan Çok ne kadar güldürürsün Karacao¤lan bana yaz›k Yar yitirdim ba¤r›m ezik Goynundaki güle yaz›k Çok elletme soldurursun Öteden bir gelin ç›kt› gelir, bunlara gülmeye bafllad›. ”Bofla gülmede fluraya gel otur da türkü dinle dedi: Arkadafllar nice olur Hal› yardan ayr›lanlar›n Var›r bir engine düfler Yolu yardan ayr›lan›n Ar naz›mdan gelen gelin Gelin bana gülüp duru Benim seni sevdi¤imi Arkadafllar bilip durur Karanfiller kokmaz imifl Gül dikensiz bitmez imifl ‹fle güce yetmez imifl Eli yardan ayr›lan›n Tarabulus var belinde Hakk›n keremi dilinde Doldurmufl kadeh elinde ‹çenlere sunup durur 174 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Kadehin ald›m elinden Sar›ld›m ince belinden Hiç bilmen mi dost hal›ndan Gözüm seni götürür durur Gelin de¤il bir s›r imifl Bütün gölgesi nur imifl Akanlar çeflmeler kurumufl Hiçbir çeflme akmaz oldu Karacao¤lan diyen olal›m Emmi day› bir olal›m Gel sevdi¤im sar›lal›m Can intizar olup durunca Mislin yoktur yerde gökte Gelin goyma beni derde Gökten uçtu bir çift turna Atafl beni yakmaz oldu ‹flte Karacao¤lan alt› sene kalm›fl amma flu a¤aya beye de türkü söylemifl amma bir nebze al›nmam›fl. Ne âfl›klar duydum ne de kitab›n› duydum. Yaln›z bunu ben a¤adan a¤aya duydum yani. Marafl’ta bunun üç türküsü var. (Konuflmaya ara verildi) Bülbül dedi ki “Ben buradan geleli alt› sene oldu, alt› sene daha kalsam bifle anlamam” dedi. Ben burada bo¤az toklu¤una çal›fl›yom dedi. Gelelim Varsak köyüne. Geri adam da olursam gidip köyümde olurum dedi. Bir gün saz›n› çamafl›r›n› al›p yola ç›kt›. Holu’ya Varsak köyüne geri geldi. Amcas›n›n yan›na varmad›. Varsak reisi vard›. Varsak a¤as› onun yan›na vard› “Selamunaleykum-aleykümselam” ulan o¤lum nereye gittin. Sen gideli gaç sene oldu. ”Evlendin mi, para kazand›n m›, nere gittin “ diye ne olacak iflte sa¤da solda befl on kurufl harcad›k yedik geldik iflte. Sen dedi flöyle bir mahalleyi dolan, köyü dedi. Bir k›z be¤en, almak bana ait dedi. Seni evlendirmek bana ait dedi. O da efendim gitti tabi, aradan kaç gün geçti ise bir k›z be¤endi. K›zla anlaflt›, reise haber verdi, k›z› bana iste dedi. Reis gitti, bu k›z› istedi, bu k›z› bitirdi. Gitti Marafl’a gerekeni ald›, efendim. Buna bir gerdek çad›r› kurdular. Tabi gelin gelecek eski adetler ondan sonra gelini getirdiler, çad›ra oturtdular bakal›m. Karacao¤lan kap›da tafl›n bafl›nda içerde geline ne söylemifl: Benim eve gelin geldi Elim kolum kalkmaz oldu Gelinin nazl› bak›fl› Yüre¤imden ç›kmaz oldu http://www.millifolklor.com Karacao¤lan der demezler Bedenimi kimler kazan›r Geri ket eyledim nazar Hiç kap›ya ç›kmaz oldu Evlendi, akflam gerde¤e girecekler. Akflam oldu nikah›n› yapt›rd› reis. O¤lum kalk›n dedi, oradan gidin. K›z öne düfltü kendi arkaya düfltü hemen vard› yata¤a düfltü yatt›. Karacao¤lan’da ibi¤ini kald›rd›, g›z “dur” dedi. ”Ne var” dedi. Bak dedi, benim var dedi, üç gün bana deymeyeceksin dedi. O zaman Karacao¤lan akflam döndü düfltü yatt›. Nitekim iki gün yatt›lar üçüncü günde bir Ecirli a¤as› vard›, bu adam Holu yaylas›n›n Bafl P›nar’›n da otururdu. O adamdan davet geldi. ”A¤am misafirin geldi” gelsin” dedi. Ulan düflündü gitse olmaz, gitmese olmaz. ”Gitmesem olmaz” dedi. Efendim hatun: “Alaha›smald›k,” dedi, saz›n› ald› gitti. Gitti¤i yer 1 km yahut da 2 km. Âfl›kl›¤a gitti¤i yer vard›. Çal›p ça¤›r›yor, vurunca saz›n teli k›r›ld›: “Arkadafllar siz oturun ben bir tel getirim.” dedi. Adam hemen yürüdü eve geldi. Çad›r›n kap›s› kald›rd›, flöyle o zaman kibrit vard› siz bilmezsiniz. Bu kibritin götünde 10cm. “mumb›rd›k” vard›, mum kibrit derlerdi. Afla¤› yukar› 5dk yanard›. Nereye çalsan orda yanard›, bu kibrit, bir kibrit çalm›fl. Âfl›k eee bakt›kine han›m›n arkas›nda g›z›l yat›yor. Han›m diyor flu tarafa han›m diye o zaman diyo yüre¤i c›z etti. Eyvah dedi: “Bana üç gün verdiydi, iki günde ben buradayd›m, bugün de davete gittim.” dedi. “Adam gelmifl iflini yapm›fl, bunun dostu varm›fl.” 175 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 dedi. S›rt›nda meslea vard›, ç›kard› üstüne böyle örttü, çekti gitti geri verdi. Geldi ça¤›rd› amma adam›n ifltah› kesti. Hem düflünüyo, hem sölüyo dedi ki: “Bura bana haram oldu. Sabanan varim bu han›m› terk edim, çekim gidim.” dedi. Tabi buras› mühim eses. K›z kalkt›kine uyand›ki Karacao¤lan gece gelmifl meslehan›n› da örtmüfl üstüne, “Haa” dedi. “Bu flimdi benim arkamda yatan adam› dostum san›r. Bundan benim bafl›ma çok ifller gelir.” dedi. O ara kara giyindi içeri oturdu. Karacao¤lan flordan ç›kt› geliyo amma garfl› var›c› varamad›, amma g›z ne yapt› flimdi. Karacao¤lan gelince bir ye¤ene vard›, flimdi burada ifl çu¤allan›yor. Bir k›sm› diyorkine g›z›n ye¤eniydi, bir k›sm› diyorkine reisin ye¤eniydi, yan›nda yoldafl getirmifl. G›zca¤›z arkas›na yat›rm›fl. El g›z›n›n iyisi var deyyusu var. Yoldafl getirmifl Karacao¤lan bunu dostu sanm›fl. Karacao¤lan geldi, kap›ya oturdu. K›z da içerde oturuyor. Bakal›m saz› çekti ne söyledi. Orda bir böyle bocuk, incik olurdu, hak›k böyle olurdu. Ak gerdanda sar› hak›k Zülüf gerdan› dökük Kafl›n melur gözün y›k›k Dostun kimi gördün mü Yüce da¤dan bak›l›rd›n Lale sümbül dak›l›rd›n Seni benden sak›n›rd›n El sözüne uydun mu Kan› Karacao¤lan kan› Veren al›r tatl› can› Sevmedi¤im kara donu Dost garfl›mda giydin bugün dedi, kalkt›. “Sen bana yaramaz oldun, usta dokuza boksun.” Dedi, yürüdü. G›z gald› içerde, 50 m, 100 m gettiydi. G›z dedi ki “Yahu fluna yetiflim de derdimi döküm helalleflek” dedi. ”Âfl›k dur” dedi, durdu. Dedi ki bana yaklaflma, sen bana haram oldun, ben seni boflad›m. Yaln›z 176 orda türkü dinlediydi. G›z flurda a¤l›yor, kendi saz› eline ald› bakal›m ne söylüyor. G›z geldi durdu. Yahu gel helalleflek, beni dine dedi. Sen otur da türküyü dinle dedi. K›z yan›na oturdu, bakal›m ikinci sefer ne söyledi bu k›za Karacao¤lan: A¤lay› a¤lay› düfltüm yollara Karafl ayd›n boz bulan›k sellere Ad›, flan› duyulmad›k ellere Gitmeye gönül senden ayr›lmaz Aht›m gald› k›nal› dostum aht›nda Diremedim güllerini vaht›nda Karanl›k gece kolu alt›nda Yatmay›nca gönül senden ayr›lmaz Göz kald› bir kapliyen dostunda Azrail de can almad› kap›nda Döne döne teneflirin üstünde Durmay›nca gönül senden ayr›lmaz Hiteli de Karacao¤lan hiteli Aramal› da gurbet elde yiteli Ak gö¤sün üstünde çak›r tikeni Bitmeyince gönül senden ayr›lmaz Dedi yürüdü. G›z ba¤›r›yor, ayak yal›n bafl› aç›k ne fayda ki adam içten g›r›lm›fl bir kere. 50 m daha gitti, g›z gene durdu arkas›ndan. “Ulan âfl›k” dedi, “ sen konufluyon, söylüyon amma ben söyleyim gel, beni dinle.” dedi. “Benim yan›mda gördü¤ün ye¤enim idi.” dedi. “Öbür dünyada sana hakk›m› helal etmem.” dedi. Karacao¤lan’da a¤lamaya bafllad›. “Eyvah!” dedi, “ben bunu haks›z boflam›fl›m” diyerekten gene ald› saz› diynen ne söylüyor arkadafllar: Ala gönlüm ben bu elden gidersem Zülfü periflan›m kal melur melur Kerem et akl›ndan ç›karma beni A¤layan göz yafllar›n› sil melur melur Türlü çiçeklerden dakma bafl›na Gurbet galemin çekme gafl›na Beni unudursan dökme yafl›na Ayr›l›k flerbetini iç melur melur http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Karacao¤lan dolup olunca Bende güzel sevdim gendi hal›mca Var›p gurbet ele vas›l olunca Dostlardan habar›m var al›r melur melur G›z orda a¤laya a¤laya gald›, kendi a¤laya a¤laya gitti. Kerbela ç›kt› arkadafllar. Oraya oturdu gene ald›, saz› bakal›m ne söylemifl, Kerbela’da: Azrail gelmifl can›m almaya Yar ben kimlerle gal›r›m gayr› Att›rd›lar pigan›m› zan›m› Ba¤r›m› yerlere sürerim gayr› Gide gide bütün yollar toz oldu Yand› ci¤erim kömür, köz oldu Yarim dedi can›m söz oldu A¤lar›m gidemem, gülemem gayr› Yolun do¤usuna sapim derdim S›tk›nan memlay› kapim derdim Yarimin gönlünü yapim derdim Y›k›lm›fl gönül yapamam gayr› ‹flte bu Düldül’ün türküsü. Oradan yörüdü Çatak’tan, devlet idi Develi, Düldül’ün arkas›nda devlet idi. Oras› sarp bir yol, 3 km yokufl ç›kt›. Yokuflun bafl›na oturdu, “soluklanim” dedi. Köyden ayr›ld›, dosttan ayr›ld› bakal›m burada devlete ne söylemifl arkadafllar: Yüce da¤ bafl›nda ………… gezerken Yitirdim 盤› yoldan ayr›ld›m Oturdum da dertli dertli söylerken Toplar› perçemli yardan ayr›ld›m Yat›p uyumad›m yarin dizine Uyan›p bakamad›m ala gözüne fiekerden flerbetten flirin sözüne Bal›nan yo¤rulmufl pirden ayr›ld›m K›vr›m k›vr›m gideli Holu’nun yollar› fiehere dayanmaz ulunun gülü Elinden al›rd›m sevgili yari Aflireti güzel elden ayr›lmaz Karacao¤lan okur yazar›m Domurcuk memede gad›n azar›m fiimdiden keri diyar diyar gezerim Gedersem de geri gelemem Karacao¤lan dost dost bakar Dolunmufl memeler sinemi yakar Yar bahar ay›nda bir çiçek kokar Kor burcu burcu gülü……….. Dedi ordan sürdü, K›rm›tl›’ya sürdü. K›z›l Kaya’ya ç›kt›, oturdu bakal›m ne söylemifl flimdi: Sana derdim sana flu goca Düldül Yaz geldi yar›ya çekildi bülbül O yarin saçlar› menekfle sümbül G›z olur da gül görüldü gözüme Say›n arkadafllar, ordan Paltal›’ya geldi gardafl. Paltal›,Gökçe idi, iflte. Paltal›’ya efendim, iflte…………..yurdu buras›. Orda bekçi koymufllar, ev bekçisi. Bekçi sahar nere gittiyse, han›m da ç›nar›n dibine oturmufl yan›nda da bir çocuk var. 40 km zor geldi tabi akflam vakit yan›nda bir çocuk var.Gelin p›nar›n bafl›nda oturuyor amma güzel bir gelin. Bunu görüncek hemen efkarland›, bakal›m bu geline ne söyledi, Paltal›’da: Yarim Düldül’den beriye gelirsem Nergiz verir gülü daha al›rsam Elbet seni bir tane bulursam Anzarya bal görünür gözüme E¤er güzel isem Bir yavruyum bafl› gelin Yaz geldi temiz hükmetti Ç›k yaylaya tafl›n gelin Karacao¤lan nolup nolunmaz Kim ölüpte kim kald›¤› bilinmez Ölsem gurbet elde ölüm bulunmaz Ulun ç›ksa sar›l›rd› gözüme Kafl›n kara gözün kara Yüzünde benlerin s›ra Her bak›fl›n befl bin lira Yok beli¤in peflinden Deli gönlüm kalkt›n firar eyledin Ulu da¤lar yol görüldü gözüme Dostum ç›km›fl evelinden beriye Siyah s›rt›n tel görüldü gözüme http://www.millifolklor.com 177 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Ayaklar›n alt›n koflar koflar Seni seven binler yaflar Gün do¤unca flakl› düfler As›ld›kça göçün gelin Karacao¤lan der hakiye A¤z›n benzettin kutuya Gene düflmüflsün kötüye Vurdun da¤›na düfltün gelin Orda yatt› sabahleyin Sabun Suyu’nun üstünde bir köprü vard›. O zaman tarihi bir köprü, onun üstüne oturdu. Oras› ‹pek Yoluydu. Ordan bir yol Kayseri’ye gider, bir yolu da bizim Holu yaylas›ndan Marafl’a giderdi. Oras› yol çat›yd›, oraya oturdu bakt› ki Sabun Suyunun k›y›s›nda bö¤ürtlenlerin içinde menekfleler bitmifl. Boynu e¤ri e¤ri, flöyle düflük. Onu görünce efkarland› bakal›m menekfleye ne söylemifl. Kadir mevlam seni övmüfl yaratm›fl Çiçekler içinde birsin menekfle Bitersin dikenin har›n içinde Korkar›m gözüne batar menekfle Yaz gelince havaslan›r birsin Güz gelince bafl›n al›r gidersin Yavru niye boynun e¤ri tutars›n Senin derdin benden beter menekfle …………………………………… Kokusu menekfle güldür rengi Arad›m cihan› bulunmaz dengi Güller yata¤›nda biter menekfle Bakmaz m›s›n Karacao¤lan hal›na Garip bülbül konmufl gülün dal›na K›ymetini bilmeyen al›r eline Onun için boynun e¤ri tutar menekfle Hey Allah’›m nereye gidim.Çukurova’ya m› gidim, Marafl’a gidim, Antep’e mi gidim düflünüyodum. Öteki taraftan bir gürültü ç›kt›, a¤am çamlar taraf›ndan bir gürültü ç›kt›. “Selam›aleyküm”, her sayd› ki 39 atl› ilerden geliyor. 39’u da geldi. Hasan dedi, “Yerden mi yoksa 178 yukardan m›” dedi. Yobaz, dedi:”Onu köyümden geçirme.” dedi. “O da sudan geçemez, buradan geri döner.” dedi. Bu kimmifl bakal›m. Biraz sonra bir adam ç›kt›, gelirken gelirken köprüye yaklaflt›. “Dur” dedi, “Ne var?” dedi. Sonra, “Geçme köprüden.” dedi. “Ulan köprüyü sen mi yapt›rd›n?” dedi. “Seni geçirmiyecem iflte!” dedi. Geçerdin, geçmezdin derken “Sudan da ben geçmem, ne olacak ya”. “Beni de s›rt›na al, ötece at. Ben geçemem.” dedi. Kara donunu çemredi, Sabun Suyu’nun k›y›s›na dineldi. O adam buna bindi, suyun ortas›na var›nca adam›n s›rt›na bu yan› ç›kmaya bafllad›. Arakas›ndan baya yanar gibi öteye do¤ru ç›kard›, bunu. “Söyle bakal›m.” Ne söyleyim, hançeri ç›kard› söyle dedi…………………..O oturuyordu gene orda, sonra atl›lar geldi, kuzeyden güneye getmifller. Hasan, Hasan gazan mübarek olsun dediler. Genç atl›lar geldi, biri afla¤› atlad›, “Aç a¤z›n›” dedi. Karacao¤lan’›n a¤z›n› açt›rd›. Dilinden tuttu. “Senin türkün k›yamete kadar devam edecek.” dedi gitti. Bunlar k›rklar imifl. Orda kalkt› bu adam Gökmen Ç›nar’na geldi, onun dibene oturdu. Kafas› t›n t›n ötüyor amma köyden ayr›lm›fl, han›mdan ayr›lm›fl hey Allah’›m nereye gidecem diye düflünüyo. Adam yorulmufl günlerden beri aç, bakal›m ne söylemifl: Arz›man›n kald› bir Arap atta Koyma Kadir Mevlam kap kat›r gatta Dü¤ünde bayram da a¤›r zeynette ………………………………… Getir dostum ben giyeyim postumu Kimse bilmez kan›d›m kast›n› fiu Holu da koydum geldim postumu Geri dönsem k›nar bizi Dost elinden içtim içtim flad oldum Kahpe felek güldü, ben de mahfoldum Emmiden, day›dan elden yad oldum Ne yan› da att› yol bizi http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Karacao¤lan derde derman demim var Yar yitirdim gaseledim gam›m var Yedi geyen içinde bir de gemim var Çalamam ola bir tarafa servisi Evinizin etraf› a¤›ld›r Gözelerin hepisi böyle pahal›d›r Gülün kökü kals›n sana Kals›n sana top zilifin burmal› Dedi k›z› akl›ndan ç›kmad›, ci¤eri kor kor yand›. Saz› gene ald› bakal›m ne söylemifl: Evinizin etraf› kuyulu Bu pahal›l›k güzellerin huyumu Gül verdi¤in o¤lan benden iyimi Kals›n sana top zilifin burmal› Her zaman, zaman da göçen yaylaya Akan leblerinden bal gönder bana ……………………………….. ................................................. Evlerinin önü kerpiç aral›k Akflam oldu gene çöktü karanl›k Seninle yapamad›k pazarl›k Kals›n sana top zilifin burmal› Ç›km›fls›n Holu’ya çad›r›n yeflil Bülbül p›nar eder güle dolafl›r Geyik göbeyinden bir deste deflir Zülfün telin sar gönder bana Hüstürdün de Karacao¤lan hüstürdün Dostun bahçesine poyraz estirdin Bir gülüflünle niye beni küstürdün Kals›n sana top zilifin burmal› Ç›km›fls›n Holu’ya gözlerin humar Gö¤el ördek gibi göllere dolar Yaz bahar ay›nda gönül ne umar Bilme buras› kar gönder bana Bu türkü de Haruniye’nin türküsü. Sabahleyin sar›¤›n› deyne¤ini ald›, acaba nereye gitti. Humur yaylas›n›n So¤dak’›na ç›kt›. So¤dak yaylas›na ç›kt›, oraya oturdu, p›nar bafl›na, o zaman›n behrinde Marafl’›n ad› hududu So¤dakm›fl. Marafl’tan bir a¤a gelmifl. So¤dak’›n bafl›na gelmifl oraya çad›r kurmufl. Kayan›n üstüne ç›k›p oturmufl k›z›m bana bir su getir demifl. A¤an›n ad›na Emir A¤a denirdi. K›z da bir eline testi ald› güle güle suya geliyordu, bak›verdi ki p›nar›n bafl›nda sazl› bir adam var. O zaman geri çekildi, adam dedi ki: ” Hatun gel,” dedi. “ Suyunu doldur.” dedi. K›z, p›nara geldi, “Sen kimin k›z›s›n?” dedi. “Ben Emin A¤a’n›n k›z›y›m” dedi. Aya¤›nda da Marafl hedi¤i varm›fl, k›z›n, “Otur da sana bir türkü söyleyim.” dedi. K›z oraya oturdu, Karacao¤lan bakal›m bu k›za ne dedi: Karacao¤lan öpem yüzünden Çat›k kafl aras›ndan ala gözünden Ergen taraf›ndan düflmen sözünden Ka¤›t aras›na yaz gönder bana Oradan ç›kt› Haruniye’nin alt›ndaki bir kuyuya vard›.O zaman kör kuyu Kullu O¤lu’nun,Pullu Edipçe’nin park›yd› bura. Orda televizyon gibi 30 tane tafl vard›. Böyle delik halka,oraya a¤alar at ba¤larm›fl. Parka geldi oturdu vakitte ikindi dedi, bugün burada yatar›m dedi. Öteden bir k›zla o¤lan geldi, parka d›k›ld›. Bir büyük gül kopard› delikanl›ya verdi, k›z da delikanl› bir gül kopard› k›za verdi. ‹kisi de orda birbirleriyle oynuyordu. Karacao¤lan burada bunlara bak›yordu. Hatun k›z dedi,bir demet gülde bana at dedi. Sana buradan gül yok âfl›k dedi. Öyle de¤ince Karacao¤lan saz› eline ald› bakal›m bu k›za ne söyledi: Bir gül istedim de niye vermedin Çocuk kadar hat›r›m› görmedin Bilmem tan›mad›n bilmem bilmedin Kals›n sana top zilifi burmal› http://www.millifolklor.com Bir hedik giymifl de boynu k›sarak Gelir aya¤›n› uzun basarak Anas› körlüde k›z› beselek Emir elden bir k›z indi p›nara Bir hedik giymifl de dizinde Arz›man›n kald› ala gözünde Böyle güzel mi olur da köylü k›z›nda Emir elden bir k›z indi p›nara 179 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Suya geldi su testisini doldurdu Doldu diye yelgin yelgin kald›rd› fiu k›z›n bakmas› beni öldürdü Emir elden bir k›z indi p›nara Karacao¤lan yar›n çalmal› Çalmas›n›n alt› yanar almal› Anas›n görüpte k›z›n almal› Emir elden k›z indi p›nara Diyince a¤a ordan ba¤›rd›: “ K›z›m o ba¤›ran kim?”, “ Baba bir âfl›k gelmifl.” dedi. “Ulan, gel buraya ne ba¤›r›yor, orada” dedi. “ Varim a¤a”, dedi, çad›ra ç›kt›, çad›ra vard›, efendim tabi yer minderin üstüne oturdu.” O k›za demin ne söyledin?” dedi. Türküyü tekrar etti. “Güzel söylemiflsin.” dedi. “Bir de benim han›ma söyle.” dedi. Han›m da flu yanda oturmufl çad›rda. Han›ma söyle deyince han›m yönünü öte döndü, utand› m› ne yapt›. O zaman Karacao¤lan saz› ald› bakal›m ne söylemifl. Karacao¤lan Dumanl› da: fiimdi vard› ki orda Gö¤elo¤lu de¤irmeni vard›. Onun yan›nda bir p›nar vard›, hem p›nar hem de ziyaret. Bahçe’den belirlekte yukardan biberlikten bir han›m geldi p›nara. fiimdi oran›n han›mlar› güzel olur, çünkü yayla memleketi. “Gelin” dedi “Sana bir türkü söyleyecem, müsaade edersen.” Dedi. “Söyle âfl›k” dedi. Bakal›m bu geline ne söylemifl arkadafllar: Bulanakta bir güzele u¤rad›m M›s›r’› Ba¤dat’› de¤er her gözüm Görünce cemalin selavat verdim Her bakmas› eder befl bin Bulanta olur güzelin has› G›z›¤m› güzel anas› ……yakm›fl Mekke k›nas› A¤a elleri k›rm›z› De¤meyin güzele sallans›n böyle Kara kafl alt›nda kirpikler e¤me Ak gö¤sün üstünde çaprazl› dü¤me Memeleri flemeden-i k›rm›z› Dumanl›y›n dun ald› selime Da¤lar dayal›r m›…….. Bir adam k›yar m› nazl› yar›na Yanar atafl›na ölene kadar Karacao¤lan sen benle gezme Bafl›na ba¤lam›fl elmal› yazma Kurtlu kumafll› k›zm›z› giymifl çizme Sade s›rama top olur gider Siyah sisi mah yüzüne da¤›l›r Güzelli¤i cümle aleme yay›l›r Demir çar›k o da giysen gerilir Gönül sevdi¤ini bulana kadar O geline bunu söyledi sanan yolu tuttu, Antep’e gidiyor. Biraza gitti, flöyle Gavur da¤›n ortas›na ç›k›nca oraya oturdu. Yorunlu¤umu alim diye meflenin dibinde bakal›m ne söyledi: Bu dert beni çeke çeke götürür Bir derdimi bin lokma da yedirir Gördün yarin melür melür oturur Yar› can›m gitti gülene kadar Ilg›t ›lg›t eser seher yelleri Gavur Da¤› flimdi bafl›n dumanl› Deli gönlüm esip esip cofluyo Karacao¤lan güllü zamand›r Karacao¤lan ne olur hal›m K›r›ld› kollar›m tutmuyor kolum Gelin flu Azrail istiyor can›n Verme flu yarin bafl›na gelen kadar Eski dostlar karfl›m›zdan geliyor Yenisi de eskisine gülüyor Kitap dedi yüzüne tükürüyor ‹nsanlar m› azd› yoksa ar zaman m› Orada yatt› sabanan dedi ki: “ fiurdan Bahçe’ye inim ondan sonra Allah büyük dedi. Bahçe’ye indi. Bahçe’nin tarihi 700 y›ll›k, Karacao¤lan 400 y›ll›k. 180 Karacao¤lan da¤lar bafl›nda Gündüz halinde gece düflünde Al›flkan tüner da¤lar bafl›nda Azrail’den baflkas›na an›ma http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Ordan sürdü, Nur Da¤›’na ç›kt›, düzlü¤ünde oturdu. Orda Marafl, Antep, Islahiye görünür. Bizim de yaylan›n hepsi aya¤›n alt›nda. Orda saz›n› ald› söyledi: Uyuma hey deli gönül uyuma Yayladan geçen iyiler görünür S›vam›fl onlar› hep giyinmifl Marafl’›n içinde bayaza bürünmüfl Halebi de deli gönül halebi Adana’da dolan› Koç yi¤it e¤lencesi Koca Çelebi ‹çin rahanl› ba¤lar görünür bel’de bir a¤a vard›, oraya geldi, burada kaç ay kald›¤› belli de¤il. Bir gün izin ald›, “Gidece¤im, paflam” dedi. Yola ç›kt› geldi ki Cebel’de bir piknik yerinde han›mlar oturuyor, sobet ediyorlar. “Âfl›k gidiyon mu” dediler. “Gidiyom hatunlar” dedi. “Ne var bize bir türkü söyle, öyle git.” dediler. Söyleyim dedi. Saz› ç›kard› ve Cebel’de söyledi. ‹çlerinde bir k›z var, k›z güzel. “fiu k›zdan bafllay›m” dedi: Giyi¤idireyin yeflil ilen al›nan Besliyeyim fleker kaymak bal›nan Anan seni bana versi mal›nan Kokulay›n gül kokulu yana¤›ndan Il›k olur Akdeniz’in kenar› Orda belli olur koç yi¤idin hüneri fiu Holu’da olan koca ç›nar›n Yel yapra¤› görünür Her yere gidersen söylersin mat›n Bo¤az›ma taksan bin beflyüz alt›n Ben bir bey olsan sen bir hatun Konsak göçsek yaylalara el mi görür Atlar›m›z birbirine çat›l› Potu¤umuz köse¤ende kat›l› Çad›r›m›z flu Holu’da tutulu ‹rili ufakl› ba¤lar görünür Kalem ald›m kafl›n gözün çatmaya Hesap ettim aht›n so¤uk etmeye Seni satan ab-› hayat satmaya ……………………………… Zat› durlar Karacao¤lan derler, Karacao¤lan zat› Yurtta durdurma göç deveyi at› Göçmek de¤il bizlerin murad› Yarlan geldi¤in da¤lar görünür Hadele de Karacao¤lan hadele Bir hamd yaralar›m tezele Birde saray yap gözele Âfl›k olan ………… Oradan afla¤› K›r›khan’a gitti: K›r›khan’dan yüknekler göçürülür Sümbülnen kar›flt›rm›fl saç›n› Bizim elden ar› çekti göçünü Bu taraf bir demet gül gitti O k›z›n aflk›ndan ben gittim yasa Uçufltu bir birler almad› tasa Tutup koymad›m alt›n kafese Benim yarim ölmeden…….. Karacao¤lan yi¤idin kar› Ustad›r pete¤i bal yapar ar› Sana derin sana beyler ç›nar› Bu tarafa düz ovadan gitti. Bu adam, “fiurda Cebel’e gidim” dedi. Ce- http://www.millifolklor.com Bir gelin kalkt› belinde kemeri varm›fl, gümüfl, “Âfl›k bir de bana söyle.” dedi. Âfl›k, dedi. “ Evli misin bekar m›s›n?” dedi. Baksana yadanl›¤›ma dolu. O zaman yadanl›k dolu oldu¤unda bekar oldu¤u belli olurmufl. “Beni alman m› sen?” dedi. “Ben seni almam” dedi, “Yaln›z gitti¤imi haber verim de arkam s›ra gel “demifl: Gümüfl kemerini çözme belinden Öpeydim leblerinden mal›ndan Cebel’den öte Kaypak sal›ndan Gidelim sevdi¤im gel melür melür Can›m çekmez mi flöyle gelinden Can›m kurban olsun burada kalandan Harl›dan Halep’ten Karacaören’den Gidelim sevdi¤im gel melür melür 181 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Uçtu gönül kuflu benzer flahana Sabun köprüsünden düldül soluna .................................................... Gidelim sevdi¤im gel melür melür Deniz kenar›nda yedim hurmay› K›lavuz ederler telli turnay› Ak gö¤sün üstünde yald›z yüme¤i Çeker gider yaylas›na bir gelin Havada da Karacao¤lan havada Yand› ci¤er kebap oldu tavada Köylü sorarsa Holu orada Arada orada bul melür melür A¤a geymifl telli yemeni Aram›zdan gald›ral›m dümeni Ak topuk üstüne atlas tuman› Dökmüfl gider………gelin Dedi, K›r›khan’a ç›kt›. Oraya ç›kt› düflündü. “Ulan Antep’e mi gidim, Çukurova’ya m› gidim?” diye bir fikir etti. “Çukurova’ya gidim.” dedi. Belen’e vard›, Oraya oturdu saz› ç›kard›, bakal›m orada ne söylemifl: Ulu kütük yanmay›nca tüter mi Ak gö¤sünde çifte benler biter mi Vakti gelmeyeflin bülbül öter mi Öte gider yayla servi gelin Ç›kt›m yücesinden bakt›m Anatakya’n›n elin gördüm Endim pazar›na gördüm O da¤lar› üren gördüm Gö¤sünde yaylas›n›n has› Silindi gö¤nümün pas› Mor sümbüllü ma¤ras› Belen elin kar›n gördüm Erciyes’e ya¤an karlar Sefer inen göçen eller Zamana Elif derler Bir güzelcek gelin gördüm Sevdi¤imin ad› Efle Var benleri köfle köfle U¤rad›k ordan Marafl’a Besteni sal›n gördüm Ça¤›r Karacao¤lan ça¤›r Tafl düfltü¤ü yerde a¤›r Güzel sevme günah de¤il Ben dört kitapta yeri gördüm Der ‹skenderun’a iner, denizin k›y›na oturdu. Bir tablac› geldi ondan iki yüz dirhem hurma ald›. Hurmay› yedi bakt›kine Yoprakkale rataf›ndan bir göç geliyo. Bunu görüncek efkarland›, bakal›m bu göçe ne söylemifl: Karacao¤lan lebin bal gibi S›rt›ndaki elbise tel gibi Baharda aç›lm›fl gonca gül gibi Kokar gider yel esse bir gelir Bunu da ona söyledi geri Toprakkale taraf›na gitti. Orada iki kad›n›n çekiflmesi vard›. Onlara ne söyledi: Ötme turunç ötme eflin var senin fiahan sal›p al al›nacak yer de¤il Vard›n gördün oraya gökmüfl yurdundan Mekan tutup e¤lenecek yer de¤il O bedelin meskeni var yurdu var Kalemi var diviti var……var Vard›n gördün oraya göçmüfl yurdundan Çok sallanma kafl›n da¤a tor de¤il O beldenin meskeni var yurdu var Kalemi var diviti var….var O beldenin çeflit çeflit derdi var Çok sallanma kafl›n da¤a tor de¤il Bir dü¤me diktirem dü¤üflen a¤arsa Etraf› lale sümbül ba¤›sa E¤er güzel bana gö¤nün yoksa Benim iflim minnetle zor de¤il Karacao¤lan gel gezelim yurtlar› Söyle selim bafla gelen dertleri Sevmezdim senin gibi sertleri Ah nereye ak›l baflta de¤il Dedi, oradan sürdü, Kadirli’ye vard›. Eskiden Kadirli’nin ad› Kars idi. Son- 182 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 radan Kadirli yap›ld›. Kadirli’ye vard›, biraz tad› gaçt›, hastaland›. Bir gap› çald› bir han›m ç›kt›: “Buyur âfl›k.” dedi, d›k›ld›. Oturdu ona. “Ben hastay›m” dedi. “Yavrum, sana so¤uk geçmifl.” dedi. Bu kar›, buna tarhana çorbas› yapt›, garn›n› doyurdu, yat›rd›. Nitekim orda üç gün kald›. Üç gün sonra kalkt› orada b›rakt›¤› han›m› için bakal›m ne söylemifl: De¤irmenden geldim beygirim yüklü Deli olur güzeli görenin akl› Otuz befl yafl›nda k›rk befl belikli Bir k›z bana emmi dedi neyleyim Benden söyleyin o nazl› yare ……………………………. Vadem yeter bu dert beni al›r Saracam› sa¤ yann› götürsünler Bu yan bu yan topluyorlar odunu Be¤endim bilemedim ad›n› Bir Türkmen g›z›da köylü gad›n› Bir k›z bana emmi dedi neyleyem Bende geldim bahçelerden ba¤lardan Haber ald›m hastalardan sa¤lardan Kars›n getirdin yüce da¤lardan Dostum mezar›ma güller getirsin Karacao¤lan ben nolay›m Coflkun sularda ak›p geleyim Sakal seni c›mb›z ile yolüm Bir k›z bana emmi dedi neyleyem Yatt›m uyumad›m yarin dizine Uyan›p bakmad›m ala gözüne Yarim mezar›ma günden gözüne Kafl›n gözün sürmelisin otursun Karacao¤lan nolup nolursan Vadem yeter bu dert beni al›rsa Yetmez kefilime ufak al›rsa Koca Köro¤lan yats›n y›rt›ns›n Demifl. Oradan kalkt› Kadirli’de Çubuk Köprü var, oraya vard›. Orda bir a¤a var onun yan›na vard›. Hatun der ki a¤a un laz›m. A¤a yahu ben flimdi gidersem bir ayda gelirim, âfl›¤› salak dediler. De¤irmene vard›,” O âfl›k hofl geldin” falan dediler. “Türkü ça¤›r” dediler. “Türkü ça¤›ramam” dedi. “Unlu¤u koyun, ça¤›ray›m” dedi. Ulan, dediler, “fiu unlu¤u koyun iki türkü dinliyek” dediler. Unluk bitti o da türküyü bitirdi eve geri geldi. Bir gelin geldi. “Ya emmi dedi, sen bir solukta geldin, bizimkiler bir hafta gelmiyo, on gelmiyor, bir gitmeye. Sen ne çabuk ü¤üttün emmi” dedi. Bunun zoruna gitti saz üstündeydi bo¤az›ndan ç›kard› bakal›m ne söylemifl: http://www.millifolklor.com Bizim evde urum olur uz olur S›z›lafl›r boz kurtlar› aç olur Bir yi¤ide emidemi göç olur Bir k›z bana emmi dedi neyleyem Ordan kalkt› Kozan’a vard›. O zaman tabi Kozan valilik idi. Orda buna bir oda verilir, orda çalar çalar e¤lenir. Ne kadar kald›¤› kesin de¤il. Bir gün akflam›nan millet topland› gene saz› ald› bakal›m ne söylemifl: Hey gide deli gönlüm hey gidi Adolos endeydi de gönül tekeri Otuz iki sancak Diyarbekiri Acep gezsin Mamuo¤lan varm›d› ola Yeflil ördek gezinir çimende Methi do¤ar ahir zamanda Güneflin do¤up da batt›¤› yerde Güneflin do¤up da batt› varm›d› ola Yeflil ördek göeriyor gülette Alt›n küre flan veriyor güette Cennet-i Ala’da gülü melekte Güneflin do¤up da batt› varm›d› ola Hani yadan da Karacao¤lan haniyada Güzel seven muraz al›r dünyadan Kayseri’den Karaman, Konya’dan Güneflin do¤up da batt› varm›d› ola Kozan beyinin han›m› dinliyordu. ‹ki han›m vard›, dinliyordu. Küçük olan kad›n: “Âfl›k, bugün akflam olsun da, ba- 183 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 kal›m senin han›m m› cilveli ben mi cilveliyim? O mu güzel, ben mi güzel sana gösterim.” dedi. Bir zaman geçti han›m geldi onun kap›s›n› çald›: “Kimsin sen dedi?” “Ben a¤an›n han›m›y›m.” dedi. “Get dedi orospu beni mi buldun?” O kadar çabalad›ysa da kap›y› açmad›: “Sabah olmaz m›?”dedi. “Sabahleyin sen seyirtmede gör” dedi. “Nereye postalan›rsan git” dedi. Han›m eve vard›, gözüne uyku girmeyince ne yapim acaba. Han›m fluradan tuttu y›rtt›, çekti, donunu flurdan çekti, döflünü y›rtt› bir de çamura buland›. Sabah namaz› kap›ya do¤ruldu, var›yo a¤an›n kap›s›na: “Kim o ?” dedi. “Benim aç kap›y›!” dedi. Açt›kine han›m bir baflka kifli olmufl. “Bire han›m ne oldu sana?” “Âfl›k, beni bu hale, getirdi.” “Alah, Allah…” O zaman hemen emir verdi, “ Yakalay›n sokun içeri.” dedi. Âfl›¤› tutup içeri soktular. fiimdi bilmedi¤im hiçbir fleyi söylemem. Acaba emri ‹stanbul’dan m› getirtti, kendi mi verdi? Bir gün verdi. Karacao¤lan filan as›lacak. Saat bitti, gün bitti millet topland›. Âfl›¤› dire¤e getirdiler, sapla¤an›n dibine, paflam dedi bir türkü söyleyece¤im dedi. Söyle dediler: iki sene sonra Van’da buldular. Van’da kaç y›l, kaç ay kald›¤› kesin belli de¤il. Bir gün dedi ki Van paflas›na sana bir türkü söyleyim de dinle dedi. Size derim size hey gidi yarenler Ben ölürüm memur olsun ölenler Konufltu¤um kad›n›n flerrinden Asiyeler cariyenin flerrinden Ba¤r›ma çalar›m tafllar Gözümden ak›tt›m yafllar Yavrusunu yitiren kufllar Yavrusuna geri döner gider Dak›n dedi flunu. Dakt›lar, carp diye düfltü a¤am. Ulan sa¤lam bir kendir getirin fluna. Bir daha getirdiler, takt›lar, sandalyeyi çekince bir duman çöktü arkadafllar. Bir duman kimse kimseyi görmez oldu. Herkes geri kaç›flt›. Duman kalkt› Karacao¤lan da yok, bir fleyde yok. Dibine bakt›larkine bir fley yok. Nereye gitti bu adam. Havaya gitti, dediler. Hangi tarafa gitti. Bu yan› gitti, bulun dediler. Bunu Mersin’den sordular, biri dedi ki Ashab-› Keyf’e d›k›ld›¤›n› gördüm dedi. Ashab-› Keyf’de arad›lar Evlerinin önü sö¤üt Atas›ndan alm›fl ö¤üt Yarinden ayr›lan yi¤it S›las›na döner gelir 184 ‹zin ver efendim bende gideyim Arkam s›ra da ah çekip a¤layanlar var De¤nerim de¤nerim s›lam görünmez Aram›zda y›k›las› da¤lar var Ulu sular gibi ak›p devrilme Ulu gazel gibi gö¤e savrulma Nerde güzel görsem onu çevirme Bu ellerde cana k›yan beyler var …..angeçten yanar bir ›fl›k Âfl›k olan, âfl›k benzer bir eflik Bir bu¤day benizli iki bulafl›k Gitme beyim orda a¤alar var Karacao¤lan ben benim övmeyim Dafltan al›p kara ba¤r›m dövmeyim Güzel sevme derler nas›l sevmeyim Çat›k kafl aras›nda s›ra da¤lar var Dedi ikinci türküye bafllad›: Bir yi¤it gurbete ç›ksa Gör bafl›na neler gelir Silah laf› oldukça Yafl gözüne dolar gelir Yafla Karacao¤lan yafla Her ifl gelir sa¤ olan bafla Ben söylerim cofla cofla Giden gider gelen gelir art›k Pafla Karacao¤lan’a bol para verdi. Karacao¤lan gitti. Bu adam sonra Bayburt’a geldi. Oradan da Erzurum’a geldi, flöyle bir oturdu bakal›m ne söylemifl: http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Erzurum da¤›ndan esen rüzgar Ba¤lama yollar alt›n……… Söylemeye gönül dokunur bana (3dk görüntü bozuklu¤u var) Mersin’e indi.A¤an›n odas›na vard›, akflam topland›lar. Âfl›k gelmifl diye herkese ilan ettiler, bir de han›m geldi. Hani âfl›k derken iflte flu âfl›k dediler. Eeee kara bir âfl›km›fl dedi. Otur bac› otur türküyü dinle dedi: Bana kara diyen güzel Kafllar›n kara de¤il mi ‹plim iplim beliklerin Saçlar›n kar de¤il mi Beni kara diye yeme Mevlam yaratm›fl hor görme Ala göze siyah sürme Çeken de kara de¤il mi Hitten yemeni çekilir Var›r Ba¤dat’a dökülür ……………….. ………………. Karacao¤lan der vallaha Candan severim Allah’› Kabe’de ki Beytullah’›n Örtüsü kara de¤il mi Ordan paflaya; “Paflam beni Marafl’a gönder kervanla.” dedi. Pafla da dedi ki kervanc›ya:“Bunu Marafl’a iletin” dedi. Vard› ki Marafl’›n a¤as› Ali Bey olmufl. Onun odas›nda iki sene kald›. Sonra “Beyim beni, Varsa¤a götür” dedi. “Holu yaylas›na götür.” dedi. Holu’ya getirdiler, Holu’da dedemizin bir o¤lu vard›. Mustafa yüz yirmi yafl yaflam›fl, onun yan›na getirdi, iki sene orda yaflad›. Bir gün dedi ki: ”Mustafa gardafl helalleflek.” dedi. Âfl›k senin vasiyetin var m›, ney, hiç dedi. ‹ki vasiyetim var dedi. Neymifl dedi. Orda iki ard›ç bir de mefle a¤ac› varm›fl. Mefle a¤ac› ki çok yafll›. “Ben ölürsem, saz›m› flu mefleye as›n, her kim ki eliyle o saz› düflürürse cennet yüzü görmesin” dedi. “Burada çürüyecek” dedi. Bir de dedi, “Beni fluraya gö- http://www.millifolklor.com mün” dedi. “Evin on metre bat›s›nda” Karacao¤lan o adama dedi ki: “Senin vasiyetin var m›?” dedi. Adam: “Sen yüz yafl yaflad›n” dedi. Karacao¤lan, “Anandan do¤du¤undan beri bana bir fliir okuyaman m›?” dedi. “Okuyum emmi” dedi. Saz› eline ald›, bak ne söyledi, son türküsü: Ak……k›z›l kan oldu ………..indirdin felek Yedi dereye de Ummana dald›m Bir kap›s›za kondurdun felek Anamdan do¤dum da dünyaya geldim Tuzlu tuzlu çap›tlara belendim Anam›n sütünü emdim de kald›m Anam›n sütüne kand›rd›n felek Befl yafl›ndayd›m gidemedim iflime On yafl›nday›m gezer oldum bafl›ma On beflinde sevda düfltü peflime Bir sevmeye getirdin beni felek On beflinden yirmiye yol oldum Otuzunda boz bulan›k sel oldum K›rk yafl›nday›m akl›m bafl›ma geldi Halim flerrim bildirdin felek Elliye var›nca yar›y› geçti Altm›fla var›nca tedbirim flaflt› Yetmifle var›nca ko¤ufla düfltü Mertebe mertebe indirdin felek Sekseninde varaca¤›m yaz›ld› Doksan›nda a¤a…….. çözüldü Yüz yafl›nday›m kuru diflim döküldü ………………………..felek Dedi orda öldü. fiimdi mezar› orda. Mezar› yapt›rd›k. Bu böyle sona erdi. Ben iflte Varsak köyünün Karacao¤lan mahallesinde oturuyom. Ad›m ‹spir Onbafl› diye an›l›r. Seksen bir yafl›nday›m. Okur-yazarl›¤›mda yok. Böyle iflte tarihi incelerim ben arkadafllar…. 185 HABERLER...HABERLER...HABERLER...HABERLER...HABERLER... SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL M‹RASIN KORUNMASI SÖZLEfiMES‹ TBMM’DE KABUL ED‹LD‹ ‹brahim Ethem ARIO⁄LU* Son y›llarda ülkemizde ve dünyada kültürel miras›n korunmas›, yaflat›lmas› ve gelecek kuflaklara aktar›lmas›na iliflkin çal›flmalar›n artmas›, bu alanlardaki gerçek ve tüzel kiflilerin dikkatini bu konuya özellikle çekmektedir. Çok boyutlu bir yap›ya sahip olan küreselleflme olgusu, sosyal ve ekonomik alanlardaki geliflim ve de¤iflimler, çarp›k kentleflme; dünü, bugünü ve gelece¤iyle ilgili olarak tart›flma konusu olan kültürel de¤erleri yak›ndan ilgilendirmektedir. Toplumlar›n sahip oldu¤u kültürel miras ve de¤erler, o toplumu di¤er toplumlardan farkl› k›lmas›n›n yan›nda, ayn› zamanda renkli ve zengin bir yap› arz eden dünya kültür miras›n›n bir parças› oldu¤u paradoksunu da üzerinde düflünülmesi, kafa yorulmas› gereken bir gerçek olarak karfl›m›za ç›karmaktad›r. ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras’’ kavram› 29 Eylül- 17 Ekim 2003 tarihlerinde Paris’te toplanan k›sa ad› UNESCO olan Birleflmifl Milletler E¤itim, Bilim ve Kültür Teflkilat›’n›n 32. Genel Konferans›’nda imzalad›¤› ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas›’’ bafll›kl› sözleflme ile dünya ve ülkemiz gündeminde yer almaya bafllam›flt›r. Ad› geçen kavram o tarihten bugüne kadar tan›m›, kapsam›, içeri¤i aç›s›ndan tart›fl›lan ve üzerinde konuflulan bir konu olarak dikkatleri üzerinde toplamaya devam etmifltir. Son olarak sözleflme, UNESCO’ya üye ülkelerin parlamentolar›nda kabul edilmeye bafllanm›fl ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda da 19.01.2006 Perflembe günü görüflülerek ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesinin Onaylanmas›n›n Uygun Bulundu¤una Dair Kanun” (No: 5448) onaylanm›fl ve 21 Ocak 2006 Cumartesi tarih ve 26056 say›l› Resmî Gazete’de yay›mlanarak yürürlü¤e girmifltir. ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi’’nin TBMM’de kabul edilmesi ile halkbilimi alan›nda Türkiye’de yeni bir sürece girilmifltir. Bu konu ile ilgili, Millî Folklor Dergisi’nin 60. Say›s›’nda yay›mlanan, Prof. Dr. Öcal O⁄UZ’un ‘’Halkbilimi Çal›flmalar›n›n Yeni Dönemi: Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi’’ bafll›kl› makalesinde, uluslararas› düzeyde yap›lan çal›flmalar ve UNESCO’nun 1972 tarihli “Dünya Kültürel ve Do¤al Miras› Koruma Sözleflmesi” olmak üzere kültürel miras›n korunmas› hususunda ortaya konulan çal›flma ve belgeler hakk›nda aç›klay›c› bilgiler ayr›nt›l› olarak verilmektedir. 40 maddeden oluflan Somut Olmayan Kültürel Miras›n Korunmas› Sözleflmesi’nin 2 inci maddesinde: ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras; topluluklar›n, gruplar›n ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslar›n›n bir parças› olarak tan›mlad›klar› uygulamalar, temsiller, anlat›mlar, bilgiler, beceriler -ve bunlara iliflkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar- anlam›na * Gazi Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Edebiyat› Doktora Ö¤rencisi 186 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 gelir.” fleklinde tan›mland›ktan sonra somut olmayan kültürel miras›n alanlar› ise flöyle belirlenmifltir: a) Somut olmayan kültürel miras›n aktar›lmas›nda tafl›y›c› ifllevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlat›mlar: b)Gösteri sanatlar›; c)Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve flölenler; d)Do¤a ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar; e)El sanatlar› ve gelene¤i. Maddeler halinde s›ralanan bu alanlar› anlamaya çal›flt›¤›m›zda hemen hemen halkbilimi ürünlerinin tamam›n›n somut olmayan kültürel miras›n alanlar› içerisinde de¤erlendirildi¤ini görmekteyiz. Sözleflmenin yasallaflmas› ile beraber bu alan›n e¤itim kurumlar›nda okutulmas›, müze ve arflivlenmesi ile ilgili çal›flmalar›n yap›lmas›, bas›n ve medyada daha fazla yer almas›, tart›fl›lmas› gibi etkinlik ve politikalar gündemimizde yer alacakt›r. Asl›nda bu konuyla ilgili olarak flimdiye kadar ülkemizde yap›lan çal›flmalar› da de¤erlendirdi¤imizde; özellikle bu kavram›n gündeme gelmesiyle ön haz›rl›k mahiyetinde ve yap›lacak çal›flmalar aç›s›ndan haz›rl›kl› olmam›z› sa¤lay›c› ve bizleri büyük oranda bilgilendiren baz› çal›flmalar›n yap›ld›¤›n› da hat›rlamaktay›z. Bu çal›flmalar›n pek ço¤u özellikle sempozyum olarak Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi’nin öncülü¤ü ve Kültür ve Turizm Bakanl›¤› Araflt›rma ve E¤itim Genel Müdürlü¤ü, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun destek ve katk›lar› ile Gazi Üniversitesi’nde gerçeklefltirilmifltir. Bu sempozyumlar s›ras›yla 12–19 Aral›k 2002 tarihinde düzenlenen ‘’Türkiye’de Halkbilim Müzecili¤i ve Sorunlar›’’, 4–6 Mart 2004 tarihinde ‘’Somut Ol- http://www.millifolklor.com mayan Kültürel Miras›n Müzelenmesi’’, ‘’Mitten Meddaha Türk Anlat›lar› Uluslar Aras› Sempozyumu’’dur. Ayr›ca 27–28–29 Nisan 2006 tarihinde, ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras: Yaflayan Karagöz Sempozyumu’’nda somut olmayan kültürel miras›n alt bafll›klar›ndan biri olan ‘’Gösteri Sanatlar›’’ içerisinde yer alan gölge oyunu Karagöz, de¤iflik aç›lardan güncel bir flekilde ele al›nacakt›r. Yukar›da belirtti¤imiz, düzenlenen veya düzenlenecek olan faaliyetleri ele alan halkbilimi, halk kültürü ve baz› sosyal bilim disiplinlerinin ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras’’ konusunu önümüzdeki dönemde yo¤un bir flekilde ele alaca¤› ve tart›flaca¤›, bu konular›n da gündemin ilk s›ralar›n› iflgal edece¤i kaç›n›lmaz gözükmektedir. Küreselleflmenin bütün boyutlar› ile günlük hayat›m›z›n içinde yer ald›¤› bir dünyada her alanda oldu¤u gibi sosyal ve kültürel alanlarda da yeni paradigmalar›n olufltu¤unu ve yeni yeni safhalar›n ortaya ç›kt›¤›n› hep beraber görmekteyiz. Kültürel de¤erler ve miras›n korunmas›, yaflat›lmas› ve de¤iflik flekillerde güçlendirilerek insanl›¤›n ortak katk›s›yla oluflabilecek evrensel de¤erlerin bir parças› haline getirilmesi için çal›flmalar›n h›zlanmas›n› umuyoruz. NOTLAR 1.Somut olmayan kültürel miras sözleflmesi metnini görmek ve Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi’nin flimdiye kadar yapt›¤› çal›flmalar hakk›nda bilgi almak için bkz. www.thbmer.gazi.edu.tr 2.Gazi Üniversitesi öncülü¤ünde yap›lan sempozyumlardan iki tanesinin bildirileri, Türk Halkbilimi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi taraf›ndan, ‘’Türkiye’de Halkbilimi Müzecili¤i ve Sorunlar›’’, Ankara 2003 ve ‘’Somut Olmayan Kültürel Miras›n Müzelenmesi’’ Ankara 2004 olarak yay›mlanm›flt›r. 187 EYÜP OYUNCAKÇILI⁄I SERG‹S‹ Petek ERSOY* ‹stanbul’da 21 Ekim–18 Aral›k 2005 tarihleri aras›nda Topkap› Saray›’n›n Darphâne-i Âmire binalar›nda “Eyüp Oyuncakç›l›¤›” sergisi aç›lm›flt›r. Avrupa Birli¤i taraf›ndan desteklenen, ‹flkur taraf›ndan yönetilen ve Eyüp Belediyesi’nin katk›lar›yla Tarih Vakf› taraf›ndan yürütülen bu sergi hayli ‹lgi görmüfltür. Yaz›da, Eyüp oyuncakç›l›¤›ndan ve bu sergiden bahsedilecektir. 1. Eyüp Oyuncakç›l›¤›n›n Tarihçesi: Eyüp oyuncakç›l›¤›n›n tarihçesine bak›ld›¤›nda ilk olarak flu bilgilere rastlanmaktad›r: “Eyüp oyuncakç›l›¤› 18.y.y.’a kadar dayanmaktad›r. Seri üretimin geliflip do¤al malzemenin yerini plâstik ve türevleri alana kadar Eyüp, oyuncak üretiminin merkezi idi. ‹stanbul çocuklar› sünnet zamanlar›nda Eyüp’e getirilir, dönüflte istedikleri oyunca¤› seçmeleri için izin verilirdi. Anadolu’nun birçok yöresine oyuncak Eyüp semtinden da¤›t›l›rd›. Bu sebepten oyuncak denilince akla ilk Eyüp semti gelirdi.” (Yalç›nkaya 2005:4). Peki, bu oyuncak kültürü neden ‹stanbul’un baflka bir semtiyle de¤il de, Eyüp’le ba¤daflm›flt›r? Bunu, sergide as›l› olan bilgi panolar›n›n birinden ö¤renmek mümkündür: “Oyuncak üretiminin kendisine mesken olarak Eyüp’ü seçmesi tesadüf de¤ildir. Eyüp’ün dinsel önemi, Sultan II. Mahmut döneminde Hz. Muhammed’in sancaktar› Ebu Ey- yub el-Ensârî’ye ait oldu¤u san›lan mezar›n bulunmas›yla bafllar. Bu mezar üzerine Fatih tarihinde yapt›r›lan türbenin yan›nda ‹stanbul’un Sultan Camii ve külliyesi infla edilmifltir. Eyüb’ün Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun geliflme dönemindeki rollerinden biri, devletlerin halkla iliflkiye geçti¤i ideolojik ve simgesel tahta oturma (cülus) ba¤l›l›k yemini (biat) k›l›ç kuflanma törenlerinde sünnet, do¤um ve zafer kutlamalar›nda odak olmas›d›r. Halk aras›nda çocuklar› çok sevdi¤ine inan›lan Ebu Eyyub el-Ensâri’nin türbesi de özellikle okula bafllayacak ve sünnet edilecek çocuklar›n getirildi¤i ‹stanbul’un en önemli ziyaret yerlerinden biridir.” Yrd. Doç. Dr. Tosun Yalç›nkaya, 18. yüzy›lda Eyüp sokaklar›n›n oyuncakç›larla dolu oldu¤unu ve bu aç›dan Eyüp’ün tam bir “hayâl kenti” manzaras› oluflturdu¤unu söyleyerek, oyuncak dükkânlar›n›n ön taraflar›nda bulunan tezgâhlarda çok çeflitli oyuncaklar›n sergilendi¤ini, arka taraflar›n ise atölye olarak kullan›ld›¤›n› bildirmektedir.2 ‹lk Eyüp oyuncakç›lar› kimlerdir sorusunun yan›t›n› ise yine Eyüp Oyuncakç›l›¤› sergisinde as›l› olan bilgi panolar›ndan ö¤renmek mümkün olmufltur: “Eyüp’te bilinen ilk oyuncakç› ad› 18. yy.da Dökmeci Hasan A¤a olarak tan›nan kifli, II. Mahmut zaman›nda memleketinden ‹stanbul’a Nizâm-› Cedid askeri olarak gelmifl ve Râmî k›fllas›n›n aç›l›fl törenlerinde dümbelek çalm›flt›r. Askerlikten ayr›ld›kta sonra sahur mânicili¤i, * Gazi Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halkbilimi Yüksek Lisans Ö¤rencisi 188 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 bofl zamanlar›nda da oyuncak yapm›flt›r. Sonralar› “Tükürüklü Oyuncakç›” ad›yla da an›lan Hasan A¤a’n›n ard›ndan Gümüflsuyulu darbukac› Halil Efendi ve Küçük ‹smail Efendi adlar›ndaki zanaatkârlar da oyuncak atölyeleri açarak bu mesle¤in yay›l›p geliflmesine hizmet etmifltir. “ Yrd. Doç. Dr. Tosun Yalç›nkaya, Eyüp oyuncaklar› hakk›nda y›llar boyu söylenegelen bir f›kray› anlat›r: “Sultan II. Mahmut bir gün musahibi Sait Efendi ile Cuma namaz›n› k›lmak ve türbeyi ziyaret etmek için Eyüp’e gider. Tam oyuncakç› dükkânlar›n›n önünden geçerken küçük bir çocu¤un kulaklar› t›rmalarcas›na a¤lad›¤›n› görerek sebebini sorar. Çocu¤un oyuncak istedi¤i fakat annesinin almad›¤›n› söylerler. Bunun üzerine II. Mahmut, camii civar›ndaki oyuncakç›lar›n kapat›lmas›n› emreder. Bir süre sonra tekrar Eyüp’e gelen padiflah, oyuncakç› dükkânlar›n›n faaliyette olduklar›n› görünce musahibine dönerek: Ben size bu dükkânlar› camii civar›ndan kald›rman›z› söylemedim mi! der. Bunun üzerine Musahip Sait Efendi sultan›n yan›na gelerek: – Devletlim herhalde biz emrinizi yanl›fl anlam›fl›z. Ama sözlerinizi bugünkü gibi hat›rl›yorum. Siz oyuncakç› dükkânlar›n› de¤il, mezarc›lar› kald›r›n›z buyurmufltunuz. Padiflah biraz flaflk›n biraz k›zg›n: – Ben mezarc›lar›n kald›r›lmas›n› m› emretmifltim? der. – Evet padiflah›m siz herhalde oyuncakç›lar›n kald›r›lmas›n› istemezsiniz. Zira onlar bu dünyaya gelenleri, mezarc›lar ise öbür dünyaya gidenleri beklerler. “ (Yalç›nkaya 2005: 6). Eyüp oyuncakç›l›¤› gelene¤inin sona erifli ise tahmin edilece¤i üzere çok hazindir... Panolar bu konu hakk›nda flu http://www.millifolklor.com bilgileri vermektedir: “Eyüp oyuncaklar›, Eyüp’teki dükkânlardan baflka ‹stanbul’un di¤er semtlerindeki aktar dükkânlar›nda da sat›l›r ve Anadolu’ya da¤›t›l›rd›. Oyuncaklar›n bir sat›fl yolu da seyyar oyuncakç›lard›. 19. yüzy›l›n bafllar›nda 25–30 kadar oyuncak dükkân› varken, yüzy›l›n sonlar›nda Eyüp oyuncaklar› piyasaya giren Bat›n›n fabrika yap›m› oyuncaklar› ile rekabet edememifltir. 20. yüzy›l›n bafllar›nda ise ustalar›n› kaybetmeye bafllam›flt›r. Ahmet Râsim 1921’de yang›nla yok olan Eyüp çarfl›s›nda bir oyuncakç› dükkân›n›n kald›¤›n› belirtmektedir. 1960’l› y›llara kadar azalarak ve bozularak gelene¤ini sürdürmeye çal›flan Eyüp oyuncaklar›, bu y›llardan sonra yerini plâstik oyuncaklara b›rakm›flt›r. Ustalar meslek de¤ifltirmifl, oyuncakç› dükkânlar› da dinsel eflya satan dükkânlara dönüflmüfltür.”Öte yandan bir internet sitesinde Eyüp oyuncakç›l›¤› gelene¤inin sona erifli hakk›nda flu bilgilere rastlan›lm›flt›r: “Eyüp oyuncakç›l›¤›, 19. yüzy›lda Pera’da aç›lan ma¤azalardaki oyuncaklarla rekabet edememifl, bu dönemde oyuncakç›lar›n say›s› otuza kadar düflmüfltür. 1957’de Eyüp Bulvar›’n›n aç›lmas›yla Oyuncakç›lar Çarfl›s› ortadan kalkm›fl ve Eyüp oyuncakç›l›¤› yok olmufltur. Kalan yirmi alt› parça Eyüp oyunca¤›, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi koleksiyonundad›r, günümüzde sergilenmemektedir.”(tr.wikipedia.org). 2. Eyüp Oyuncaklar›nda Kullan›lan Malzemeler: Yrd. Doç. Dr. Tosun Yalç›nkaya, Eyüp oyuncaklar›nda kullan›lan malzemeleri flöyle aç›klam›flt›r: “Eyüp oyuncaklar›nda kullan›lan malzemeler ahflap, deri, kil ve metaldir. Ahflap; hâlen bilinen ve kullan›lan ahflap oyma ve kesme aletleriyle ifllenir. Deri ifllendikten 189 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 sonra ›slat›larak kilden ya da ahflaptan yap›lm›fl def, davul ve dümbelek gibi oyuncaklar üzerine getirilip ba¤lan›r. Kilden yap›lan oyuncaklar ise bilinen k›rm›z› topra¤›n ifllenip bir forma sokulmas› ve f›r›nlanmas›yla elde edilir. Metal oyuncaklar ise o zaman›n art›k teneke kutular›n›n ustalar taraf›ndan oyuncak haline getirilmesiyle oluflmufltur. Oyuncaklar›n montaj› için ip, tel, çivi gibi birlefltirici malzemeler kullan›lm›flt›r. Boya malzemesi olarak o zaman›n flartlar›na göre toprak boya kullan›lm›fl ve sar› yald›zla çocuklara hitap edecek renkler (ana renkler) tercih edilmifltir. Stilize edilmifl kar›fl›k olmayan yumuflak dalgal› desenler ve fleritler kullan›lm›fl, bezemeye önem verilmifltir. Her ne kadar dinsel inançlardan dolay› oyuncaklar üzerine figür ifllenmedi¤i söylense de do¤ru de¤ildir.” (Yalç›nkaya 2005,11–12). 3. Eyüp Oyuncaklar›n›n Türleri: Yrd. Doç. Dr. Tosun Yalç›nkaya, Eyüp oyuncaklar›n› yirmi dokuz bafll›kta toplam›flt›r: “1. Üstüne ayna parçalar› yap›flt›r›lm›fl renkli küçük testiler, sürahiler, bardaklar. 2. Teneke zilleri olan bir kar›fl çap›nda tefler. 3. Bir kar›fl çap›nda davullar. 4.Eski mecidiye büyüklü¤ünde (yaklafl›k 2 cm. kadar) tekerlekleri olan arabalar. 5. Minik darbukalar. 6. Sapl› davullar. 7. Pek küçük olarak yap›lm›fl, beflik ve sal›ncaklar. 8. K›rbaç ya da kaytan sar›larak döndürülen topaçlar. 9. Kursak düdükler. 10. Havanlar. 11. Hac›yatmazlar. 190 12. fiakflaklar. 13. Minik taraya¤› yay›klar›. 14. K›rm›z› tüylü koyun ve kuzular. 15. A¤aç parçalar›n›n içi oyularak yap›lm›fl ve üzerine k›rm›z›, yeflil boyslar sürülmüfl sandallar, padiflah kay›klar›. 16. Boyal› aynalar. 17. ‹ki-üç flerefeli camisiz minareler. 18. Tahta k›l›çlar. 19. F›r›ldaklar. 20. Kam›fl tüfekler. 21. Düdüklü f›r›ldaklar. 22. Çekirgeler. 23. ‹çine su konulup öttürülen toprak testiler. 24. Aynal› beflikler 25. ‹pli oklar. 26. fiiflirme gaydalar. 27. Dönme dolaplar 28. Bambardan yap›lm›fl boyal› balonlar. 29. Tahta çekiçler “ (Yalç›nkaya 2005: 8–9). 4. De¤erlendirme: Eyüp oyuncakç›l›¤› sergisi mekân›: Eyüp oyuncakç›l›¤› sergisinin mekân›, daha önceden de bahsedildi¤i gibi Topkap› Saray›’n›n Darphâne-i Âmire s›ra http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 odalar›yd›. Dört adet olan bu odalar›n ilkinde, Eyüp oyuncakç›l›¤› gelene¤i ile ilgili bilgi panolar› ve çeflitli oyuncaklar›n içinde teflhir edildi¤i camekânlar bulunmaktayd›. ‹kinci odada Eyüp oyuncaklar›nda kullan›lan malzemeler ve oyuncaklar›n yap›m aflamalar› hakk›nda bilgi veren panolar›n yan› s›ra birkaç tür oyuncak örne¤i yine camekânlar›n içinde tan›t›lmaktayd›. Üçüncü oda slayt gösterisi için, dördüncü oda ise internet üzerinden sat›fla ç›kar›lacak olan oyuncaklar ve çeflitli afifller için ayr›lm›flt›. Eyüp oyuncakç›l›¤› sergisi, mekân aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde kan›m›zca son derece do¤ru bir yerde aç›lm›flt›r. 21 Ekim–18 Aral›k 2005 tarihleri aras›nda Topkap› Saray› müzesini gezmeye gelen ziyaretçiler, Osmanl› tarihi hakk›nda pek çok bilgi edinirken, Eyüp oyuncakç›l›¤› sergisi sayesinde de Osmanl› tarihi içinde teflekkül etmifl ve müzede yer almayan bir gelene¤i ö¤renme f›rsat›n› da elde etmifllerdir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda serginin önemi ortadad›r. Eyüp oyuncakç›l›¤› sergisi projesi: Somut Olmayan Kültürel Miras›m›z›n bir ö¤esi olan çocuk oyunlar› ve oyuncaklar› içerisinde de¤erlendirilebilecek olan Eyüp oyuncaklar›, bu sergi sayesinde yok olmufl gelene¤ini tekrar canland›rarak baz› televizyon programlar›na konuk olmufl ve kendini hat›rlatmay› baflarm›flt›r. Barbie bebeklerin, ninja turtleslar›n, atari ve benzeri bilgisayar oyunlar›n›n h›zla seri üretime geçti¤i 1990’lardan bu yana çocuklar, tek tiplefltirmenin odak noktas› haline gelmifltir. Hatta “Toys R Us” isimli ma¤azalar›n aç›lmas› bu durumun son halkas›n› teflkil etmektedir denilebilir. Öte yandan 1950’lerden beri h›zla ço¤alarak devam eden bir olgu olan köyden kente göç, beraberinde e¤itimsiz kad›nlar›n kozmopo- http://www.millifolklor.com lit dünyaya ayak uyduramamas›na ve böylelikle onlar›n sadece eve ba¤l› olarak yaflamalar›na neden olmufltur. Bu noktada kuflkusuz Eyüp Oyuncakç›l›¤› projesinden bahsetmek yerinde olacakt›r: “Avrupa Birli¤i ile Türkiye ‹fl Kurumu ortakl›¤›nda “Yeni F›rsatlar Program›” çerçevesinde yürütülen “Fener-Balat semtlerinde yaflayan ev kad›nlar›na Eyüp oyuncakç›l›¤›n›n ö¤retilerek ifl sahibi yap›lmalar› ve sürdürülebilir ifl iliflkileri kurulmas›” projesi fiubat 2005’ten itibaren faaliyete geçmifl bir projedir. Tarih Vakf›’n›n, geçmiflte Eyüp üzerine yapt›¤› pek çok çal›flma, oyun ve oyuncak tarihi konusunda yapt›¤› araflt›rmalar ve Eyüp oyuncakç›l›¤›n›n yeniden hayata geçirilmesi amaçlar› birlefltirilerek, “Yeni F›rsatlar Program›”ndan sa¤lanacak bir destekle bölge kad›nlar›n›n istihdam›na yönelik bir projeye dönüfltürülmüfl; böylece hem kaydedilmifl önemli bir kültürel miras›m›z olan Eyüp oyuncakç›l›¤›n›n yeniden canland›r›lmas›, hem de oyuncaklar›n kad›nlar taraf›ndan üretilecek olmas›yla, kay›t d›fl› ekonominin önlenmesi yolunda birkaç ad›m daha at›lmas› sa¤lanm›flt›r.” (Eyüp Oyuncakç›l›¤› El Kitab›, 2005:2). Sonuç olarak unutulmaya yüz tutmufl bir gelenek olan Eyüp oyuncakç›l›¤›, bu sergi sayesinde pek çok kifliye ulaflmay› baflarm›fl, el eme¤iyle oluflturulan her fleyin asl›nda ne kadar de¤erli oldu¤unu herkese bir kez daha hat›rlatm›flt›r… Bu serginin oluflmas›nda eme¤i geçen herkesi sayg›yla selaml›yorum… KAYNAKLAR: Eyüp Oyuncakç›l›¤› El Kitab›, ‹stanbul, Ekim, 2005. tr.wikipedia.org YALÇINKAYA, Yrd. Doç. Dr. Tosun, “Eyüp Sultan Oyuncaklar›.”, Eyüp Oyuncakç›l›¤› El Kitab›, ‹stanbul, Ekim, 2005, 4–17. 191 ANMA YAZILARI...ANMA YAZILARI...ANMA YAZILARI... PROF. DR. ABDÜLKER‹M ABDÜLKAD‹RO⁄LU’NUN (1944-2006) HALKB‹L‹M‹ VE HALK EDEB‹YATI ÜZER‹NE YAPTI⁄I ÇALIfiMALAR The Studies on Folklore and Folk Literature by Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiro¤lu (1944-2006) Yrd. Doç. Dr. Ali YAKICI* Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi ö¤retim üyelerinden Prof.Dr.Abdülkerim Abdülkadiro¤lu, 2006 y›l›n›n fiubat ay›nda, 62 yafl›nda hayata veda etti. Bütün bilim adamlar›nda görüldü¤ü gibi o da ard›nda tamamlanacak birçok kitap, birçok makale, birçok proje, sunulacak birçok bildiri, bilimsel yeterlili¤e yükseltilecek kimi ö¤renciler b›rakarak bu dünyadan göçtü. 1944 y›l›nda Kastamonu’da do¤an Abdülkerim Hoca, ilk ö¤renimini Kastamonu Cumhuriyet ‹lkokulu (195556)’nda, orta ö¤renimini Kastamonu Abdurrahman Pafla Lisesi (1961-62)’inde tamamlad›. Ankara Ü. ‹lâhiyat Fakültesi’nden 1965-66 ö¤retim y›l›nda mezun oldu. Türk-‹slâm Edebiyat› alan›nda yapt›¤› lisans üstü çal›flmas›n› tamamlayarak 1979’da doktora diplomas› ald›. !982 y›l›nda üniversitelerin YÖK çat›s› alt›nda toplanmas›ndan sonra Gazi Üniversitesi ö¤retim üyeli¤ine atanan Hoca, akademik hayat›n› flöyle özetlemektedir: “Üniversite d›fl›nda doktoram› tamamlam›fl biri olarak 1982 y›l›nda yard›mc› doçentli¤e atand›m. Yaklafl›k yirmi y›ld›r ö¤retim üyesiyim.(Vefat etti¤i tarihte ö¤retim üyeli¤inin 24. y›l›ndayd›.) Göreve devam ederken Kas›m l988’ de doçent, Ocak l995’ de profesörlü¤e yükseldim. Bölüm baflkan yard›mc›l›¤›, iki defa ana bilim dal› baflkanl›¤› ,iki defa da bölüm baflkanl›¤› gibi idarî görevlerde bulundum,. Üniversitemiz Sos- yal Bilimler Enstitüsü’nün aç›lmas›ndan bu yana yüksek lisans ve doktora dersleri vermekteyim. Çok say›da tez dan›flmanl›¤› yapt›m ve lisans üstü jürileri ile doçentlik jürilerinde bulundum. 1989-l990 ders y›l›nda Van Yüzüncü Y›l Üniversitesi’nde lisans ve lisans üstü dersler verdim; iki adet yüksek lisans tezi dan›flmanl›¤› yapt›m.(Hoca’n›n bugün taraf›m›zdan bilinen tamamlanm›fl toplam alt› doktora, on sekiz yüksek lisans tezi dan›flmanl›¤› bulunmaktad›r.) 1994 –1995 y›l›nda Kastamonu E¤itim Fakültesi’nde bir y›la yak›n lisans dersleri verdim. 1981-1982 ders y›l›nda Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nde ders verdim.” Abdülkerim Hoca, bilim adamlar›n›n en verimli ça¤lar›nda dünyay› “terki diyar” etmesine çok üzülür, bu durumdaki kifliler için “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” ifadesini kullan›rd›. Bir halk a¤›t›nda yer alan “Ne kadar yaflasak da sonu ölümdür” dizesini Attila ‹lhan kendince berraklaflt›r›p; “gün gelir Attila ‹lhan ölür” demiflti. Gün geldi, Attila ‹lhan öldü. Son y›llarda, Abdülkerim Hoca da, zaman zaman bizimle helalleflir, ölüm için her türlü haz›rl›¤›n› yapt›¤›n›, hatta ‹stanbul’da mezar›n› bile haz›rlad›¤›n› belirtirdi. Biz de “Hocam, Allah uzun ömür versin, daha yapacak çok ifliniz var” diyerek Hoca’n›n yaflama sevincine katk›da bulunmaya çal›fl›rd›k. O da bize, günü geldi¤inde ömrü bir daki- * Gazi Ü. Türk Dili Bölüm Baflkan› 192 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 ka bile uzatman›n söz konusu olamayaca¤›n› belirtirdi. Ve günü geldi, Abdülkerim Hoca aram›zdan ayr›ld›. Abdulkerim Hoca’yla 1983 y›l›n›n Temmuz ay›nda tan›flm›flt›k.YÖK’le birlikte yeniden yap›land›r›lm›fl olan Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü’ne ilk kez al›nacak olan araflt›rma görevlilerinin s›nav jürisinde Abdurrahman Güzel ve Ahmet Bican Ercilasun’la birlikte Abdülkerim Hoca da yer almaktayd›. Hoca’yla 1983 Temmuzundaki bu tan›fl›kl›¤›m›z, 1984 Temmuzundan itibaren ayn› bölümün elemanlar› olarak 23 y›l devam etti. Ta ki, Hoca’n›n 2006 fiubat›nda aram›zdan aniden ayr›l›fl›na kadar… Çeyrek asra yak›n bir süre ayn› bölümde çal›flarak tan›ma f›rsat› buldu¤um Abdülkerim Hoca, genel kabul görmüfl olan tasnifte “klasik Türk edebiyat›” ya da “divan edebiyat›” olarak bilinen çal›flma alan›n›n d›fl›nda, Türk edebiyat› ve kültürünü oluflturan temel alanlar ve unsurlar üzerinde de araflt›rma ve inceleme yapar, yaz›lar yazar, hatta kültürel bütünlü¤ün esteti¤ini oluflturdu¤una inand›¤› di¤er alanlarda da çal›flmalar yaparak ö¤renciler yetifltirirdi. Bu alanlar›n bafl›nda “ebru” ve “tezyin” sanatlar› gelmekteydi. Hoca’n›n araflt›rma, inceleme ve çal›flmalar› içinde Türk halk kültürü, halk bilimi ve halk edebiyat› da önemli bir yer tutmaktayd›. Bu vesileyle zaman zaman “teflrik-i mesai” yapar, Türk halk bilimi ya da halk edebiyat›yla ilgili olarak o günlerde gerçeklefltirdi¤i çal›flmalardaki evreleri kendinden dinler, alan derlemelerinin sorunlar› üzerinde konuflur, bu alanda yap›lacak çal›flmalar›n nicelik ve niteliklerine dair görüfl al›flveriflinde bulunurduk. Kimi zamanlarda, Türkiye’de gerçeklefltirilen ulusal ya da uluslar aras› bilgi flöleni ya da kurultaylara birlikte kat›l›r, bu tür bilimsel toplant›larda da birbirimizi dinleme f›rsat› bulurduk. http://www.millifolklor.com Abdülkerim Hoca’yla birlikte kat›ld›¤›m›z ve birbirimizi tekrar dinleme f›rsat› buldu¤umuz son toplant›, 16-19 Kas›m 2005 tarihleri aras›nda Burdur’da gerçeklefltirilen “1.Burdur Sempozyumu” oldu. Sempozyumda üç gün boyunca Hoca’n›n bilgi, görgü ve hat›ra da¤arc›¤›ndan faydaland›k. Hoca’y›, tan›d›¤›m çeyrek asra yak›n süre içinde hiç Burdur’daki kadar nefleli görmemifltim. Sempozyumda geçen üç günlük süre boyunca çevresinde bulunan Prof.Dr.Ahmet Mermer, Doç.Dr. Ömür Ceylan, Doç.Dr.Aynur Koçak, Yrd.Doç.Dr.fievkiye Kazan, Yrd.Doç.Dr.Bilge Kaya, Asuman Günefl vd. edebiyatç› meslektafllar›na “espri hazinesi”nden duyulmam›fl numuneler sunmufl, kendisini önceden tan›yanlara “ Hoca’y› hiç bu kadar nefleli görmemifltim.”, yeni tan›flm›fl olanlara da “Abdülkerim Hoca ne kadar nefleli ve espri dolu bir insanm›fl” dedirtmiflti. Burdur dönüflü, Bölümdeki 212 kap› numaral› odas›nda sohbet etmifl, bu sohbette hem Burdur’da gerçeklefltirilen bilgi flölenini de¤erlendirmifl, hem de benim Burdur folkloru üzerindeki çal›flmalar›m›n tamamlanmas› gerekti¤i hususunda görüfl birli¤ine varm›flt›k. Bir Klasik Türk Edebiyat› hocas› olan Abdülkerim Abdülkadiro¤lu’nun halk bilimi ve edebiyat›yla ilgili çal›flmalar›n›n özellikle; benim Gazi E¤itim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü’ne araflt›rma görevlisi olarak atand›¤›m 1984 y›l›yla 1988 y›llar› aras›nda yo¤unlaflt›¤› görülmektedir. Hoca’n›n “Türk Halk Edebiyat› ve Folklor” yaz›lar› o gün neflredilmekte olan Milli Kültür, Halk Kültürü Derleme-Araflt›rma Dergisi, Türk Folkloru Araflt›rmalar›, Türk Folklorundan Derlemeler ile günümüzde de yay›n hayat›n› sürdüren Milli Folklor, Türk Yurdu, Türk Kültürü, Türk Kültürü Araflt›rmalar›, Bilge, Türk Halk Kültürü Araflt›rmalar› ve Milletleraras› Folklor ve Halk Edebiyat› Kongreleri Bildirilerinde yay›mlanm›flt›r. 193 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 Prof.Dr.Abdülkerim Abdülkadiro¤lu’nun Türk Halk Bilimi ve Edebiyat› üzerine yapm›fl oldu¤u yay›nlardan baz›lar› flöyle s›ralanabilir: 1. K‹TAPLARI: Abdülkerim Hoca’n›n bu alandaki en önemli kitab› Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar› ( Ankara, 1997, IX+371 s.)’d›r. Hoca’n›n makalelerini toplad›¤› üçüncü kitab› olarak yay›nlanm›flt›r. Bu kitapta, Türk tasavvuf edebiyat›na ait yaz›lar baflta olmak üzere, halkbilimi kadrolar› ve halk mutfa¤›na ait makaleler ile yine halk bilimi ve edebiyat›na ait tan›tmalar›n yap›ld›¤› toplam on dokuz yaz› yer almaktad›r. Hoca’n›n afla¤›da künyeleri verilen di¤er kitaplar›ndan baz›lar› do¤rudan, baz›lar› da tan›tma ya da kaynakça olarak halk bilimi ve edebiyat›yla ilgili konulara yer vermektedir. Halvetîlik’in fia’bâniyye Kolu fieyh fia’bân-› Velî ve Külliyesi, Kastamonu fieyh fia’bân-› Velî Derne¤i Yay›nlar› :3, Ankara, 1991, 200 s. Tan›d›¤›m Kastamonu Delileri ‹çinde Bir Veli: Deli Eflref veya Hac› Eflref, Birinci Bask›, Ankara, Eylül 1991, 16 s.; 2.Bask›, Ekim 1991, 30 s.; 3. Bask› Bir 2000 Deli Velî Eflref ad›yla, Ankara, 1994, 36 s.; 4.Bask›, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar› kitab› içinde, Ankara, 1997, s.218-247.; 5.Bask›, Delilerin Velîsi Eflref ad›yla Ankara, 2000, 40 s. K›rflehirli Ramazan Türk (Türk Ramazan) Bütün fiiirleri, (Ömer Özkan ile ortak), Ankara, 1999, VII+428 s. Ilgazl› Hac› Baba (Nakflbendî fieyhi Ahmed Abduflo¤lu),‹stanbul,1995, 143. ‹lâveli 2.Bask›, Ankara 2004, XVI+149s Kültürümüzden Esintiler, Makaleler Dizisi:2, Ankara, 1997, X+679 s. Güncel Yaz›lar, Makaleler Dizisi:1, Ankara, 1997, IX+615 s. Güncel Yaz›lar (2), Makaleler Dizisi:4, Ankara, 1998, VIII+179 s. Güncel Yaz›lar (3), Makaleler Dizisi:5, Ankara, 2002, XI+291 s. 194 Safranbolu Meflhurlar›, (Ülkü Ayan Özsoy ile ortak), Ankara, 2000, 188 s. Yozgat Meflhurlar›, (Feridun Hakan Özkan ile ortak), Ankara, 1994, 99 s.; ‹lâveli ve gözden geçirilmifl. Gaziantep Meflhurlar›, Ayla Güçlü ile ortak, Ankara 2004, VIII+204s. Türk Kültürü Bibliyografyas›, (Cemal Kurnaz ile ortak) Y›l I-XXVI, S. 1300, Türk Kültürünü Araflt›rma Enstitüsü yay›n›, 1989, XIII+414 s. 2. TÜRK HALK EDEB‹YATI VE FOLKLOR YAZILARI “Kastamonu’da Bir Evliya” (Hepkepirler Hakk›nda)”, Sur Dergisi, S.10, 15.12.1976, s.33-34. “Kastamonu’da Medfûn Evliyadan Baz›s› Hakk›nda Tarihî Bir Vesika II”, Sur Dergisi, S.11, 15.3.1977, s.15-26.; devam›, III, S.12, 15.2.1977, s.19-20.; devam›, IV, S.13, Nisan 1977, s.30. “Atasözleri”, Diyanet Gazetesi, S.183, 15.9.1977, s… “Atasözleri”, Diyanet Gazetesi, S.175, 15.10.1977, s.13 “S›ranâme”, Halk Kültürü DerlemeAraflt›rma Dergisi, S.4, ‹stanbul 1984, s.5-12. ; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.31-45. “Ata sözlerimizle ‹lgili Bir Yaz› Üzerine Düflünceler”, M‹FAD / Türk Folklor Araflt›rmalar›, Ankara,1984, s.1-15 ; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.94-113. “Dinî Folklor veya Dinî-Manevî Halk ‹nançlar›yla ‹lgili Bir S›n›fland›rma Denemesi I” M‹FAD /Türk Folkloru Araflt›rmalar› 1986/I, s.1-23. ; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.132-157. “Abdulehad Nuri’nin Yunan Harbi Destan›” Türk Kültürü Ayl›k Dergisi, S.281, Eylül, 1986, s.565-579. ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folk- http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 lor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.64-93. “Bart›n ve Çevresinde Dinî-Manevî Halk ‹nançlar›”, M‹FAD / Türk Folklorundan Derlemeler 1987, s.1-21. ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.189-217. “Kastamonu’da Medfûn Evliyâdan Baz›s› Hakk›nda Yeni Bir Vesika” Türk Yurdu 8/1, fiubat 1987, s.38-42; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.331-348. “Kara Haber”, Kültürü DerlemeAraflt›rma Dergisi, S.3-4, 1985, s.5-7; daha sonra, Milli Kültür, S.59, Aral›k 1987, s.54-55; ayn› yaz›, Halk; Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.300-303. “Yunus’un Deryas›’nda”, Milli Kültür, S.80, Ocak 1991, s.39-45; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.1-25. “Türk Folkloru Bir Uzman Hocas›n› Prof. Dr. Âmil Çelebio¤lu’nu Kaybetti” Türk Halk Kültürü Araflt›rmalar›, Ankara, 1992, s.141-145; ; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.356-363. “Meslek Pîrleri ve Testerecilerin Pîri” Milli Folklor, Bahar 13, 1992, s.4-6, ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.349-355. “Kemâlî Baba ve Sofuzâde’nin Onun Bir M›sra’›n› Terbî’i”, Milli Folklor, Yaz 14, 1992, s.14-15; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.26-30. “Sofuzâde Mehmet Tevfik Efendi’nin Bilinmeyen On Befl Koflmas›”Türk Kültürü Araflt›rmalar› / Prof.Dr.fiükrü Elçin’e Arma¤an, Y›l:XXIX/ 1-2, Ankara 1993, s.1-13; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: http://www.millifolklor.com A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.46-63. “Kastamonu Cide ‹lçesi Mutfa¤›’ndan Örnekler”, Türk Halk Kültürü Araflt›rmalar› 1995, Ankara, 1996, s.1-8.; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.288-299. “K›rflehirli fiair Ramazan Türk ve fiiirleri”, Türk Kültürü, S.441, Ocak 2000, s.56-61. (Ömer Özkan ile ortak). “Gözgöz”, Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araflt›rmalar 2002 , Ankara 2002, c.9, s.47-50. “Bat› Karadeniz Mutfak Kültürü”, Yemek Kitab›, ‹stanbul, 2002, s.477-536. “ Sak›zl› Çörek”, Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araflt›rmalar 2003 , Ankara, 2003, c.10, s.123-125. “Tafllar›n Dili-Keflkek Tafl›”, Diyanet Gazetesi, S.167, 15.6.1977, s.8-9.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar , Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.412-414. “Tafllar›n Dili-Kufl Evleri”, Diyanet Gazetesi, S.168, 1.7.1977, s.6-7.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.415-420. “Tafllar›n Dili-Sadaka Tafl›”, Diyanet Gazetesi, S.169, 15.7.1977, s.8-9.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar , Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s. 421-427. “Yunus Emre Haftas›”, Hamle Dergisi, S.18, (9.5.1983), s.27-28. “Yunus Emre Haftas›’n›n Ard›ndan”, Hamle Dergisi, S.19, (16.5.1983), s. 28-29. “Tarihî ve Kültürel De¤erlerimiz” Tercüman Gazetesi (Görüfller ve Düflünceler), 14.2.1984 günlü nüshas›. ; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.389-397. “Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu”, Kastamonu Gazetesi, 22. 3. 1987, 23.3.1987, 24.3.1987, 25.3.1987 ve 26.3.1987 günlü nüshalar›. “Yunus Emre Sevgi Y›l›’n›n Ard›ndan”, Erciyes Ayl›k Fikir ve Sanat Dergisi, S.176, Y›l:15, A¤ustos 1992, s.1-4; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.280-293. 195 Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 “Bektaflilik ve Hac› Bektafl Veli Üzerine Belgeler”, Birlik Dergisi I., Haziran 94, s.40-42; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.248-250. “Üniversitelerimizin Adlar› ve Candaro¤lu Üniversitesi”, Zaman, 12.5.1995 ve 13.5.1995 günlü nüshalar›, s.2.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.151-162. “Elif’in Dram›”, Merhaba (Konya, 15.5.1995); Erciyes, S.220, Nisan 1996, s.19.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.116-120. “‹simlendirme Kargaflas› ve Çizmecinin Levhas›ndan Alaca¤›m›z Ders”, Türk Kültürü Ayl›k Dergi, S.398, Haziran 1996, s.347-354.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.87-99. “Safranbolu Festivali’nin Ard›ndan”, Gündem/Safranbolu, 8.10.1996 ve 18.10.1996 günleri.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.578-583. “Safranbolu Festivalinin Ard›ndan I ve II ”, Gündem (Safranbolu), 8.10.1996 ve 18.10.1996 günlü nüshalar›. “Türk Kültüründe Nasreddin Hoca”, Zaman, 6.1.1997 günlü nüsha, s.14.; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.294-298. “Yunus ve Bir E¤itim Kahraman›”, Zaman , 4.5.1997 günlü nüshas›, s.2. “Tabiî Bir Kuflevi”, Zaman, 28.7.1998 günlü nüshas›; ayn› yaz› daha sonra, Güncel Yaz›lar(2), Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1998, s.174-175. “Ramazan Hat›ralar›”, A.Abdulkadiro¤lu, Güncel Yaz›lar(3), Ankara, 2002, s. 114-115. 3.B‹LD‹R‹LER “Folklorun Bilinmeyen Bir Kayna¤› Vefeyat-nâmeler ve Bursa Vefeyât-nâmelerindeki Folklorla ‹lgili Unsurlar”. 26-28 Ekim 1984/ Uluslar aras› Türk Folklor ve 196 Halk Edebiyat› Kongresi, Konya. “Türk Halk Edebiyat› ve Folklorunda Yeni Görüfller I.”, 1985, Ankara, s.125-137.; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.114-131. “Kastamonu’da Dinî folklor veya Dinî-Manevî Halk ‹nançlar›”, III.Milletleraras› Türk Folklor Kongresi Bildirileri, 1987, Ankara, s.1-18.; daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.158-188. “Bursal› Belin Sergüzefltnâmesi’nde Tokat ve Nuhbetü’l-Âsâr’daki Tokatl› fiâirler”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu, Bildiriler, 1987, Ankara, s.535-547.; daha sonra, Kültürümüzden Esintiler, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.119-135. “Bursal› Belin Eserlerinde Kastamonu ve Kastamonulu Zevât”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Sempozyumu, Bildiriler, 1989, Ankar, s.65-70.; daha sonra, Kültürümüzden Esintiler, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.109118. “Kastamonu Mutfa¤› (Dünü-Bugünü)”, IV.Milletleraras› Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, 1992, Ankara, c.5, (Maddî Kültür, s.1-21). ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.248-287. “Edebiyat Tarihi Aç›s›ndan Meflhurlar›n Önemi ve Afyonkarahisar Meflhurlar›”, 3.Afyonkarahisar Araflt›rmalar› Sempozyumu Bildirileri, 22-24 Ekim 1993. Afyon, 1994, s.59-61. daha sonra, Kültürümüzden Esintiler, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.647-652. “Türk Kültürü Aç›s›ndan Biyografik Çal›flmalar›n Önemi ve Gaziantep Meflhurlar›”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Antep (Gazi)Sempozyumu, May›s, 1996, Gaziantep / fiehitkâmil ‹lçesi.(Bask›s› henüz tamamlanmad›.) daha sonra, Kültürümüzden Esintiler, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.653-662. http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2006, Y›l 18, Say› 69 “Mahallî Bir fiâir-Muhammed fiâkir Efendi”, (Cihat Erol ile ortak) Türk Tarihinde ve Kültüründe Antep (Gazi)Sempozyumu, May›s, 1996, Gaziantep / fiehitkâmil ‹lçesi.(Bask›s› henüz tamamlanmad›.) daha sonra, Kültürümüzden Esintiler, Ankara: A.Abdulkadiro¤lu, 1997, s.501-508. “Kastamonulu Üç Sanatkâr›m›z Hattat, Nakkafl/Nahhât, Tafl Ustas›”, V.Milletleraras› Türk Halk Kültürü Kongresi. Maddi Kültür Seksiyonu Bildirileri, Ankara, 1997, s.19-35.; ayn› yaz› daha sonra, Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›, Ankara: A. Abdulkadiro¤lu, 1997, s.304-330. “Vakfiyyelerde Bal›kesir”, I.Bal›kesir Kültür Araflt›rmalar› Sempozyumu, 1-2 Haziran 1998, Bal›kesir, ? “Osmanl› Döneminde Geredeli Âlimler, Mutasavv›flar, fiâirler ve Di¤erleri”, Osmanl› Devletinin Kuruluflunun 700.Y›l›nda Geçmiflten Günümüze Gerede Sempozyumu. 20-21 Kas›m 1999, Geçmiflten Günümüze Gerede, Gerede 2000, s.67-74. “Sofuzâde M.Tevfik Efendi’nin Ankara’da Yazd›¤› fiiirleri ile Bayramîlik’in Kastamonu Uzant›s› ve Bilinmeyen Baz› Belgeler”, Cumhuriyetin Sekseninci Y›l›nda Her Yönüyle Ankara Sempozyumu, 1819 Aral›k 2003 günleri. Henüz bask›s› tamamlanmad›. “Sofuzade M.Tevfik Efendinin Ankara’da Yazd›¤› fiiirleri ile Bayramilik’iin Kastamonu Uzant›s› ve Bilinmeyen Baz› Belgeler”, Cumhuriyetin 80. Y›l›nda Her Yönüyle Ankara Sempozyumu, Ankara 2004,s. 83-106. 4.HALK B‹L‹M‹ VE EDEB‹YATIYLA ‹LG‹L‹ ÇALIfiMALARINA DA‹R TANITMALAR “Halvetilik’in fia’bâniyye Kolu fieyh fia’bân-› Velî ve Külliyesi”, Arif Dülger, ‹slâmî Edebiyat, S.13, Temmuz-A¤ustosEylül 1991, s.6. http://www.millifolklor.com “Çok Yönlü Faydas› Olan Bir Kitap”, Prof.Dr. Hamdi Hasan, Birlik Gazetesi (Üsküp), Y›l XLVII, S.4121, 14.9.1991 günlü nüsha, s.11. “Güzel ve Faydal› Bir Kitap- fieyh fia’bân-› Velî”, Ârif Y›lmaz, ‹ki Nisan (Van), 31.10.1991 günlü nüshas›, Üniversitemizden Sanat ve Edebiyat Sayfas›. “Kendini Tan›tan Kitaplar/Bir Veli Eflref”, Kitap Gazetesi, c.3, S.33, 1 Haziran 1994, s.16. “Türk Halk Edebiyat› ve Folklor Yaz›lar›”, M.Sabri Koz, Zaman Gazetesi, 18.4.1998 günlü nüsha, s.5. “Bursa ve Safranbolu’ya Dair ‹ki Yeni Kitap”, ‹skender Pala, Zaman Gazetesi, 2.6.1998 günlü nüsha (Âyîne-i ‹skender) “‹ki Yeni Kitap”, Müjgan Üçer, Erciyes, Ayl›k Fikir ve Sanat Dergisi, S…, s.14-15. “Gece Yar›s› Yaz›lar› veya Makaleler Dizisi”, fievkiye Kazan, Bilge, S.32, Bahar- Nevruz 2002, s.56-61. “Bir Deli Veli Eflref ”, 3.Bask›, Ankara, 1994, 36s. ‹çel Kültürü, Y›l 9, Say› 38, Mart 1995, s.32. Bir edebiyatç›, bir araflt›rmac›, bir sohbet adam›, bir nüktedan, bir halk adam›, bir gönül adam›, bir bilim adam› ve bir ö¤retim üyesi olan Abdülkerim Hoca’n›n halk bilimi ve edebiyat› üzerindeki çal›flmalar›n› bunlarla s›n›rland›rmak elbette söz konusu olmayabilir. Bu alanda lisans tezleri de yapt›rm›fl olan Abdülkerim Hoca, e¤itim ö¤retim hayat›n›n yan› s›ra Türk dili, Türk Edebiyat›, Türk halk bilimi ve Türk kültürüne yararl›, unutulmayacak ve flükran duyulacak katk›lar sa¤lam›flt›r. Kendisine Tanr›dan rahmet dileriz. 197