Kasım 2011 - Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Transkript

Kasım 2011 - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Değerli Okuyucumuz,
Ülkemizin yaşamsal damarlarından
birisi olan tarım sektörünü ilgilendiren
birçok konu yine ülke gündeminde yer
aldı. Bunlar arasında yer alan olumlu
ve olumsuz gelişmelere gündemden
kopmamak adına sayfalarımızda mümkün
olduğunca yer vermeye çalıştık.
TZOB tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.
Genel Başkan Şemsi Bayraktar’ın
deyimiyle karnını doyurmak ya da balık
tutmayı öğretmek değil, artık zamanı
gelmiş olan balık yetiştirmeyi öğrenmek
amacıyla Filistinli çiftçiler Türkiye’de
mesleki eğitim gördüler.
vurguladığımız TZOB’un “Kardeşliği
Güçlendirme Projesi” kapsamında
batıdaki ve doğudaki odalarımızın
karşılıklı ziyaretleri devam ediyor. Bilgi
ve tecrübenin paylaşılmasının yanı sıra
kardeşlik ve birlik temelinde hazırlanan
proje TZOB için olduğu kadar ülkemiz için
de büyük önem taşıyor.
Kasım sayımızda ayın konusu: Fidan.
Fidanı seçiminden, dikimine kadar
masaya yatırdık. Yer verdiğimiz yazılar,
yaptığımız röportajlar hobi bahçesinden
profesyonel yetiştiriciliğe kadar herkesi
ilgilendiriyor.
Zeytin ve zeytinyağında yaşanan
rekolte artışına karşın, üreticinin fiyat
baskısı altında tutulmaya çalışılmasına
karşı TZOB’un yükselttiği sesi ve
uyarılarını sayfalarımıza taşıdık.
Fidandan ağaca geçiş yaparak ülke
tarımını da yakından ilgilendiren bir yaraya
parmak bastık: Erozyon. Ekosistemi ve
milli ekonomiyi etkileyen konu ilginizi
çekecek ve gerçeklerle yüzleşeceksiniz.
Üreticimizin, bayram sevincini
gölgeleyen kurbanlık satışları bu
sayımızın ana konularından birisi oldu.
TZOB’un bu konuda Türkiye’nin önünü
açacak önerilerine, tarihe de not düşmek
amacıyla dergimizde yer verdik.
Tohum Gen Bankası, Odalarımızdan
Haberler, Tarım Takvimi gibi sayfalarımız
da hem önemli bilgileri hem de ülke
genelinde Odalarımızın faaliyetlerinden
haberleri bulacaksınız. Keyifle okumanız
dileğiyle...
Geçtiğimiz sayılarda duyurusunu
yaptığımız ve takipçisi olacağımızı
Önümüzdeki sayıya dek hasadı bol,
verimi yüksek günler diliyoruz.
1
Haberler
TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI
Filistinli çiftçilere eğitim verildi
Haberler
TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI
İçindekiler
TZOB ve Filistin Çiftçi Örgütü arasında imzalanan anlaşma kapsamında
Filistinli 15 çiftçi Türkiye’de eğitildi
TZOB ile Filistin Çiftçiler Birliği arasında imzalanan protokol çerçevesinde
eğitimlerini tamamlayan Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı
Türkiye Ziraat Odaları Birliğ, Filistin Çiftçi Birliği ile işbirliği anlaşması imzaladı
TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Günümüzde insanları doyurmak için balık tutmayı öğretmek
yetmiyor; artık, balık yetiştirmeyi öğretmeliyiz”
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, geçen yıl
Filistin’e yaptığı ziyaret sırasında, İsrail işgali nedeniyle
Filistin çiftçisinin yaşadığı sıkıntıları ve sorunları
yerinde tespit etmiş, bu sorunların bir bölümünün
çözümü çerçevesinde TZOB ile Filistinli Çiftçiler Birliği
arasında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker’in de desteğiyle işbirliği protokolü imzalanmıştı.
Protokol çerçevesinde Menemen’deki Uluslararası
Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde
Bakanlık ve TZOB işbirliğiyle 15 Filistinli çiftçiye eğitim
verildi.
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Filistinli
çiftçilere yönelik eğitim çalışmaları dolayısıyla yaptığı
açıklamada, Türk tarımı açısından “bilgi”ye çok büyük
önem verdiklerini ve adeta “ana sermaye” kabul
ettiklerini vurguladı. Bayraktar, “Bilgiye ulaşmanın
yolu da sistemli eğitimden geçer. Bu bakımdan, kendi
üreticilerimizin eğitimini bir seferberlik halinde
sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra dost ve komşu ülkelerin
çiftçilerinin eğitim çalışmalarına Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği halinde vereceğimiz
desteği ve onlara bu yolla yapacağımız katkıyı da çok
önemsiyoruz” dedi.
Bayraktar, TZOB’un, komşu ülkelerdeki çiftçi
organizasyonlarına yönelik eğitim ve işbirliğiyle ilgili
faaliyetlerini devam ettirdiğini, Türk tarımındaki
gelişmeler ve kullanılan son teknolojilerin dost
ve kardeş ülkelerin çiftçilerine de eğitim yoluyla
aktarılacağını sözlerine ekledi.
Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TZOB
arasında imzalanan protokol gereğince Filistinli 15
çiftçiye 21-25 Kasım 2011 tarihleri arasında, tarımdaki
modern sulama teknikleri, gübreleme ve azaltılmış
toprak işleme konularında eğitim verildi. Filistinli
çiftçiler, ülkemiz çiftçileri ile Tarımsal Araştırma ve
Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesindeki kurumlarda
faaliyet gösteren uzmanlarla bir araya gelerek teknik
gezilere de katıldılar.
Kursu tamamlayan 15 Filistinli çiftçi, Uluslararası
Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde
(UTAEM) düzenlenen törenle sertifikalarını Türkiye
Ziraat Odaları Birliği Genel Başkan Vekili ve Manisa
Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman ile UTAEM Müdürü
Dilek Kahraman’dan aldılar. Törene TZOB Danışmanı
Kemal Sandık ile İzmir’in 14 Ziraat Odası Başkanı
ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Selim
Tokmak da katıldı.
6
7
TZOB Diyor ki!
TZOB’dan Zeytin ve
Zeytinyağı Uyarısı
TZOB Diyor ki!
TZOB’DAN ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI UYARISI
Genel Başkan Bayraktar: “Bu yıl üretim maliyeti geçen yıla göre
%13 oranında artış gösterdi”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, 2011-2012 sezonunda zeytinde geçen sezona
oranla beklenen %34’lük rekolte artışının sevindirici
olduğunu, ancak, bu artış gerekçe gösterilerek üretici
üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl
düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını
bildirdi.
Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların
gerilememesi için Marmarabirlik ve
Tariş, üretici maliyetlerini göz önünde
bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı
gecikmeden açıklamalı
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin
sofralık zeytin üretiminde ikinci, yağlık zeytin ile
zeytinyağı üretiminde ise 5. ülke konumunda olduğunu
belirterek, son yıllarda yeni zeytin fidanlarının dikimi
ve zeytin üretiminin özendirilmesiyle birlikte ağaç
sayısının arttığını, buna bağlı olarak üretimde de
artış gerçekleştiğini, ülkemiz zeytinciliğinin büyük bir
gelişim içerisine girdiğini bildirdi.
Rekolte çalışmalarında, bu sezon zeytin
üretiminin 1.446.117 ton olacağı, bunun 534.376
tonunun sofralık zeytine, 903.353 tonunun yağlığa
ayrılacağı ve bundan da 191.106 ton zeytinyağı elde
edileceğinin belirlendiğini kaydeden Bayraktar, şöyle
devam etti: “Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin
ve Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012
sezonu zeytin rekoltesinde yaklaşık %34’lük bir artış
beklenmektedir. Bu artış üreticimiz için de sevindirici
olmakla birlikte, son günlerde basında yer alan bazı
haberler, rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek
üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın
bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya
çalışıldığını ortaya koymaktadır.
Zeytin üretimi yapılan bölgelerimizdeki Ziraat
Odalarımızdan alınan veriler ışığında bu yıl için tespit
ettiğimiz zeytinyağı üretim maliyeti 6,2 TL/Kg’dır.
Geçtiğimiz yıl 5,5 TL/Kg olan üretim maliyeti bu yıl, girdi
maliyetlerinin, özellikle de mücadele masraflarının,
bunun yanı sıra gübreleme ve mazot maliyetlerinin
yükselmesi ve dekardan alınan verimin düşmesi
nedeniyle %13 oranında artış göstermiştir.
Ülkemizde sofralık zeytin fiyatları Marmarabirlik,
zeytinyağı fiyatları ise Tariş tarafından açıklanmaktadır.
Üretici eline geçen fiyatlarda Birliklerin verdiği
fiyatlar esas alınmakta, piyasa bu fiyatlara göre
oluşmaktadır. Bu bakımdan, Birliklerin ilan ettikleri
fiyatlar oldukça önemlidir. Zeytin hasadının önümüzdeki
günlerde artmasıyla piyasaya girecek ürün miktarında
da artış olacaktır. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte
fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in
üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi
teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklaması büyük
önem taşımaktadır.”
“İç tüketim artırılmalıdır”
Özellikle insan sağlığı açısından çok önemli olan
zeytinin ve zeytinyağının hak ettiği fiyatı bulabilmesi
için zeytinyağında iç tüketimin artırılması gerektiğini
belirten Bayraktar, ülkemizin bitkisel yağ açığının
kapatılması için ithalat yapıldığını, bitkisel yağ ve
yan ürünleri için yurt dışına ödenen dövizin geçen yıl
itibarıyla yaklaşık 2,3 milyar dolar olduğu bilgisini
verdi. Bayraktar, “Ülkemizin bitkisel yağ açığının
karşılanması ve dışarıya ödenen miktarın asgari düzeye
indirilmesinde zeytinyağı üretim ve tüketimi önemli
bir rol oynayacaktır. Bunun için, ithal ettiğimiz diğer
bitkisel yağlar yerine halkımızın daha sağlıklı bir ürün
olan zeytinyağına yönelmesi teşvik edilmelidir” dedi.
En az zeytinyağını Türkiye tüketiyor
Zeytin ve zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu
etkilerinin pek çok kesim tarafından dile getirildiğini
vurgulayan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları
kaydetti: “Bu mucize ürünün tüketiminin yeterince
artırılamamasında, halkımızın margarin ve ayçiçek yağı
tüketim alışkanlığı ile tanıtım faaliyetlerinin yetersizliği
etkili olmaktadır. Zeytinyağı üreticisi ülkeler arasında en
az zeytinyağı Türkiye’de tüketilmektedir. Nitekim, kişi
başına zeytinyağı tüketimi komşumuz Yunanistan’da 20
kilogramın üzerinde, İspanya ve İtalya’da 12 kilogram
iken, bu rakam ülkemizde 1 kilogram seviyesindedir.
Doğal haliyle tüketilebilen tek yağ: Zeytinyağı
Zeytinyağı bir nevi meyve suyudur, onu diğer
yağlardan farklı kılan en önemli özellik de zaten doğal
haliyle tüketilebilen tek yağ olmasıdır. Zeytinyağı,
vücut için gerekli doymamış omega-6 (linoleik asit)
yağları içermesinden dolayı özellikle kalp ve damar
hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri araştırmalar
sonucunda ortaya konulmuştur. Zeytinyağının kandaki
kolesterol düzeyinin denetlenmesini kolaylaştırarak,
zararlı kolesterol miktarını düşürdüğü ve kalp krizi
riskini azalttığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra
bağırsak, idrar yolları, safra kesesi rahatsızlıklarının
azaltılmasında,
çocuklarda
beyin
gelişiminde,
kemiklerin güçlendirilmesinde ve içerdiği E, A, D, K
vitaminleri sayesinde hücrelerin yenilenmesinde etkili
bir besin maddesi olduğu da bilinmektedir. İyi bir
antioksidan olduğundan serbest radikallerin zararlarını
azaltır” ■
14
11
TZOB Diyor ki!
Kurbanlık Fiyatları
Üreticiyi Memnun Etmedi
TZOB Diyor ki!
KURBANLIK FİYATLARI
ÜRETİCİYİ MEMNUN
ETMEDİ
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, Kurban Bayramı’nın üreticiler açısından
büyük bir hayal kırıklığıyla geçtiğini; yeterli satış
yapılamadığını ve fiyatların beklentilerinin altında
gerçekleştiğini bildirdi.
Kurbanlık satışlarıyla ilgili genel bir değerlendirme
yapan Bayraktar, üreticilerin bayram öncesi taşıdıkları
umutlarının, hem satışların hem de fiyatların düşüklüğü
nedeniyle bayram sonrası büyük bir hayal kırıklığına
dönüştüğünü belirterek, “Satışlar maalesef beklentileri
karşılamamış, fiyatlar üreticilerimizin beklediklerinin
altında gerçekleşmiştir” dedi.
Özellikle İstanbul’a satış yapmaya giden üreticilerin
büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını kaydeden
TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
“Bayram üreticilerimiz açısından büyük
bir hayal kırıklığıyla geçti; yeterli satış
yapılamadı fiyatlar beklentilerin
altında gerçekleşti”
Bayraktar, “İthal hayvanlar, kurbanlık fiyatlarını
düşürmüş, yerli üreticilerin hayvanları ellerinde
kalmıştır” değerlendirmesini yaptı.
Bayraktar, konuyla ilgili açıklamasına şöyle devam
etti: “İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal
hayvanlar canlı olarak 8,50-9,00 TL/Kg’dan satılmıştır.
Yem, nakliye, pazar yeri kirası gibi girdi fiyatlarının
yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak ancak
11-12 TL/Kg’dan sattığı takdirde zarar etmeyecek
olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla
rekabet edememiş, bu sebeple kurbanlıkları ellerinde
kalmıştır. Küçükbaşta da yerli hayvanlar ithallerle
rekabet edememiştir. İthal küçükbaş hayvanlar canlı
kilosu 10 TL’den satışa sunulmuş, canlı kilosu 13-14 TL
olan yerli hayvanlar ise üreticinin elinde kalmıştır.
Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde üreticilerimiz,
ithalatın yapıldığı yerlerde kurulan pazarlarda geçen
yıla kıyasla çok daha fazla hayvan bulunduğunu
belirtmişler, bunu da fazla canlı kurbanlık ithalatına
bağlamışlardır.
itibarıyla hem hayvanlarını nasıl satacaklarını
hem de borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara
düşünmektedir. Üreticilerimizin mağduriyetlerinin
giderilmesi açısından şu iki tedbir bir an önce hayata
geçirilmelidir:
Üreticilerimiz, zaten yeterli olmayan talep nedeniyle
inen fiyatların hayvan fazlalığından dolayı daha da
düştüğünü, bunların üzerine bir de ithal hayvanların
düşük fiyatla satılması eklendiğinde kurbanlıklarının
ellerinde kaldığını belirtmişlerdir.”
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden
kredi kullanan ve umutlarını sadece yapacakları satışa
bağlayan üreticilerimizin istenilen satışı yapamamaları
nedeniyle düştükleri bu zor durumdan kurtulmaları ve
mağduriyetlerinin giderilmesi açısından kredi borçları
ertelenmelidir.
İthalatın yanı sıra üreticilerin hayvanlarını
satamamalarının en önemli sebeplerinden biri
olarak da talepte yaşanan aşırı düşüşü gösteren
Bayraktar, şunları kaydetti: “Üreticilerimiz şu an
16
Et ve Balık Kurumu, kurbanlıkları ellerinde kalan
üreticilerin zarar etmemesi için hayvanlarını karkas
olarak en az 16-18 TL/kg’dan almalıdır” ■
17
TZOB Diyor ki!
TZOB Diyor ki!
Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar,
Suriye, Bahreyn gibi ülkeler toplamda 500 milyon dolardan
fazla ithalat yapmaktadır. Ülkemiz bu ülkelere geçmişte
30 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştirmiştir, fakat
hayvancılıkta yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle bu
pazarlar da çeşitli ülkelere kaptırılmıştır.”
12
Ülkemiz çok önemli avantajlara sahip
Türkiye’nin küçükbaş hayvancılıkta çok önemli
avantajlara sahip olduğunun altını çizen Bayraktar,
bunları şöyle sıraladı: “Türkiye, küçükbaş hayvancılıktan
başka üretim alternatifi olmayan geniş alanlara;
bölgesinde hayvancılık alanında öncü ülke konumuna
gelme, komşu ülkelere hayvansal ürün ve damızlık
dış satımı gerçekleştirme ve pazarını geliştirebilme
olanağına sahiptir. Ülkemiz, başta İngiltere olmak
üzere oğlak eti ihracatı yapabilir; AB ülkelerinin kuzu
ve oğlak eti açığını kapatabilecek potansiyele sahiptir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, Türkiye’de kırmızı et tüketiminin gelişmiş
ülkelere göre çok düşük kaldığını, bu farkın giderilmesi
için öncelikle alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti
üretiminin artırılması gerektiğini bildirdi. Bayraktar,
“Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı
bir üretim politikasıyla desteklenirse, yaklaşık 1,5
milyar dolarlık Ortadoğu pazarının en önemli ihracatçı
aktörlerinden biri olur” dedi.
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, bundan 20 yıl
önce 250 milyon doları küçükbaş canlı hayvan, 30 milyon
doları da küçükbaş et olmak üzere toplam 280 milyon
dolar civarında canlı hayvan ve et ihracatı yapılırken,
bugün gelinen noktada düşük bir ihracatın bile iç piyasada
ciddi bir sıkıntı yaratabildiğine dikkati çekti.
Yağlı kuyruklu ırklardan üretilen düşük kolesterollü
kuyruksuz karkasın ihracat olanaklarını geliştirerek
bu alanda ciddi bir dış satım yapabilme imkanına
sahip ülkemizin; bölgelere ve üretim sistemlerine
uygun damızlıklar geliştirme, sürdürülebilir küçükbaş
hayvancılık dönüşümünü sağlama ve geliştirilecek
genotipleri dış pazarlara sunma olanağı vardır.”
Fotoğraf: Ercan Halıcı ©
Özellikle son iki yılda sadece Lübnan’a yapılan
koyun ihracatının bile ciddi sıkıntı yaşanan küçükbaş
hayvancılıkta arz sıkıntısına, dolayısıyla fiyatların
yükselmesine neden olduğuna işaret eden Bayraktar
açıklamasını şöyle sürdürdü, “Türkiye dünyanın
küçükbaş canlı hayvanda en önemli ithal pazarlarına
yakın bir ülke konumundadır. Özellikle S. Arabistan,
Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar,
Bahreyn gibi ülkeler, toplamda 900 milyon dolara yakın
ithalat yapmaktadır. Bu ülkeler, geçmiş yıllarda da
ihracat yaptığımız en önemli ülkelerdir ve hayvancılıkta
yaşadığımız olumsuz gelişmeler, bu pazarları çeşitli
ülkelere kaptırmamıza neden olmuştur.
Türkiye yine aynı şekilde küçükbaş etinde de ithal
pazarlarına yakın bir ülkedir. Özellikle Suudi Arabistan,
En önemli ihracatçı aktörlerden biri olabiliriz
Türkiye’nin, küçükbaş canlı hayvan ve ette
ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi
durumunda, 900 milyon dolarlık canlı hayvan ve 500
milyon dolarlık et olmak üzere toplamda yaklaşık 1,5
milyar dolarlık Ortadoğu küçükbaş ithal pazarının
en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olabileceğini
vurgulayan Bayraktar, “Ancak bunun için ihracat
hedefli yatırımların yapılması, bunu destekleyici
politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Sadece iç pazarı
düşünen üretim anlayışının küçükbaş hayvancılığı
şimdiki konumundan çok daha yukarılara getirmesi
beklenmemelidir” görüşüne yer verdi.
Et tüketimimiz çok düşük
Türkiye’de et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre
çok düşük olduğunu da belirten Bayraktar, ülkemizde
toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg et
tüketilirken, bazı ülkelerde bu rakamın 6 katına kadar
yükseldiğine işaret etti. Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bu ülkelerin, domuz etini dikkate almazsak bile gerek
sığır eti gerekse tavuk eti tüketimlerinin ülkemizin
çok üzerinde olduğu görülmektedir. Örneğin, Arjantin
yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi ile 10 kg
civarında tüketime sahip ülkemizin 6 katı, Avustralya 37
kg ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla
et tüketmektedir.
Gelişmiş ülkelerle aramızdaki kırmızı et tüketim
farkının giderilmesi için alternatif kaynaklar olan
koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerekmektedir.
Bu türlerin gerek hayvan sayısında ve gerekse et
üretim miktarlarında yaşanan hızlı düşüşler dikkate
alındığında, özellikle bu üretim dallarına yönelik
acil uygulanabilir destekleme politikalarının hayata
geçirilmesinin önemi daha net görülecektir.”
Neler yapılmalı?
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Küçükbaş
hayvancılıkta istenilen noktaya gelebilmek için
yapılması gerekenler;
•Ucuz maliyetli üretim için meralarımızın tespit,
tahdit ve tahsis işlemleri kısa zamanda
tamamlanmalı, ıslah edilerek mera hayvancılığında
verimli bir şekilde kullanılması için gerekli
tedbirler alınmalıdır,
•Hastalıklarla mücadele için bütçeden yeterli
kaynak aktarılmalıdır,
•Üreticilerin fiyat oluşumuna katılımını sağlayacak
pazar mekanizmaları etkin hale getirilmelidir,
•Kuzular en az 6 ayını doldurmadan kesilmemelidir,
•Ortak sağımhane uygulamaları, koyun sütünün
değerlendirilmesi, yem yardımı, aşılama yardımı,
deri ve sakatatların kg üzerinden işlem görmesi
konuları ivedi olarak gündeme alınmalıdır,
•Sınırlardan kaçak hayvan giriş çıkışları sıkı bir
şekilde denetlenmelidir,
•Koyun sayısının, ‘başta kuzu eti olmak üzere
koyuna dayalı ürünlere uygun fiyat ve pazar
bulunabilirse 25 milyonlardan 44 milyonlara kadar
çıkabileceği’ görüşünden yola çıkılarak bu yönde
uygun stratejiler geliştirilmelidir,
•Koyundan elde edilecek et üretiminin artırılması
ve kasaplık gücün yükseltilmesi için doğum
ve ikizlilik oranını artırıcı, telefatı azaltıcı tedbirler
alınmalıdır,
•Büyük sürü sahiplerinin kuzu besisine
özendirilmesine yönelik teşvik politikaları hayata
geçirilmelidir,
•Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli bir ihtiyaç olan
çobancılığı özendirici tedbirler alınmalıdır” dedi ■
38
BÜYÜK DERDİN ÇARESİ “küçükbaş”ta
Bayraktar: “Alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretimi artırılmalı”
15
İmtiyaz Sahibi
TZOB Adına
Genel Başkan Ş. Şemsi Bayraktar
Genel Yayın Müdürü
Bekir Şinasi Özdemir
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ebru Mine Esen
Yayın Kurulu
Vedat Koç
Ömer Kaya
Metin Türkyılmaz
Mehmet Efe
Salim Altay
Prof. Dr. Mevhibe Albayrak
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Doç. Dr. Erdoğan Güneş
Dr. Özden Hiçbirol
Görsel Yönetmen
Mustafa Abadan
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Basım Tarihi
24.03.2012
Dağıtım
MNG Kargo
AYIN KONUSU
Fidan nasıl seçilmeli?
Nasıl dikilmeli?
18
FİDANDAN MEYVEYE
YETİŞTİRİCİLİK
Dr. M. Fethi Güven
TZOB Teknik Müşavir
Ayın Konusu
Bugün modern meyveciliğin yapıldığı dünyanın pek
çok bölgesinde meyve bahçeleri pazar değeri yüksek,
kaliteli ve verimli çeşitler kullanılarak kapama (tek
çeşitle) bahçe şeklinde tesis edilmektedir.
FİDANDAN MEYVEYE
YETİŞTİRİCİLİK
Dr. M. Fethi Güven - TZOB Teknik Müşavir
Meyve bahçesi tesisinde yapılacak ilk iş,
kullanılması düşünülen meyve tür ve çeşidinin
bölgenin iklim ve toprak yapısına uygunluğunu tespit
etmek olmalıdır. Meyve tür ve çeşidinin; çiçeklenme
tarihi, bölgedeki ilkbahar geç donları, yörenin kış
soğuklama ihtiyacını karşılaması gibi özellikleri
mutlaka değerlendirilmelidir. Kısacası meyvecilik
yapmaya karar verilen tarım arazisinin detaylı bir
çalışmayla meyvecilik yapmaya uygun olup olmadığı
belirlenmelidir. Ayrıca birim alandan kaliteli yüksek
verim almak için bahçe kurulacak arazinin toprak
yapısına uygun, bodur ve yarı bodur anaçlar üzerine
aşılı elma, armut, kiraz gibi meyve türlerinin yöreye
uygun çeşitleriyle bahçe tesis edilmelidir. İlk aşamada
klasik anaçlar üzerine aşılı çeşitlere göre fidan fiyatı
yüksek olmasına rağmen verime erken yatması, birim
alandan daha fazla verim alınması, budama, ilaçlama,
hasat gibi girdi maliyetlerinin daha düşük olması
sebebiyle işletmeye sonraki yıllarda çok daha fazla gelir
sağlayacaktır. Ayrıca meyve tesisinin etrafının mutlaka
çit bitkisi ile çevrilmesi gerekmektedir. Böylece tesis
rüzgarlardan korunmuş olacak ve aynı zamanda
bahçede özel bir mikro-klima oluşacaktır. Aksi takdirde
meyve tesisi kurulurken yetersiz teknoloji kullanımı
ve/veya yapılacak hataların sonraki yıllarda telafisi
mümkün olmayan ekonomik kayıplara yol açması
kaçınılmazdır.
Yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde dikimine
karar verilen çeşidin fidanı temin edilir.
Fidan seçiminde nelere dikkat edilmeli?
•Fidanın sertifikalı olmasına, güvenilir
kuruluşlardan temin edilmesine önem
verilmeli, fidanların SERTİFİKALI olmasının
yanında ADINA UYGUN olduğu da tedarikçi
kuruluşça garanti edilmeli bunun yanı sıra
üzerinde etiket olan fidanlar tercih edilmelidir,
•Fidanlar aşılı olmalı, fidan alırken anaç ile
kalemin kaynaşma yerine dikkat edilmelidir
(Çelikle çoğalan nar, zeytin, incir gibi meyve
türleri aşılı olmayabilir),
•Fidan sağlıklı, bol saçak köklü olmalı, kökleri
açıkta kalmış, çürümüş, kazık kökleri
yaralanmış fidanlar alınmamalıdır,
•Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanlar tutması
güç olduğundan, tercih edilmemelidir,
•Gövde düzgün ve pişkin, gözler iyi teşekkül etmiş
olmalıdır,
•Fidanın kökünde nematod (ur), gövdesinde
kabuklu bit ve benzeri hastalık ve zararlılar
olmamalıdır,
•Alınacak fidanların gözleri uyanmış olmamasına
dikkat edilmelidir,
•Genç fidanlar, sökümden dolayı gireceği şoku
daha çabuk atlattıkları için genç fidanlar tercih
edilmelidir,
•Alınan fidanın (çeşidin) mutlaka tozlayıcısı
bulunmalıdır,
•Fidanların sökümden sonra muhafazasına özen
gösterilmeli, nakliye süresi içerisinde kökleri
nemli tutulmalı. Meyve fidanları nakledilirken
mümkün olduğunca kapalı araçlar tercih
edilmelidir. Açıkta nakledilen fidanların su
kaybına bağlı olarak zarar göreceği ve tutmasının
zorlaşacağı unutulmamalıdır.
Nakledilen fidanlar hemen dikim yapılmayacak
ise, mutlaka nemli bir toprağa derin bir şekilde
hendeklenmelidir. Hendekler doğu-batı istikametinde
açılmalı, fidanlar başları kuzeye, kökleri güneye
gelecek şekilde 45 derecelik açı ile yatırılıp toprağa
gömülmelidir.
Arazi nasıl hazırlanmalıdır?
Meyve tesisi yapılacak olan arazinin hazırlığı
sonbaharda yapılmalıdır. Toprağı organik madde
bakımından zenginleştirmek amacıyla dekara 5 ton
ahır gübresi araziye verildikten sonra derin sürüm
yapılmalıdır. Derin sürüm sonrasında arazi tesviye
edilip dikime hazır hale getirilmelidir. Daha sonra
fidan dikim yerleri işaretlenmeli ve fidan çukuru
açıldığında, belirlenen fidan yerinin kaybolmaması için
“dikim tahtası” ile işaretleme yapılmalıdır. Açılacak
fidan çukurlarının 50cm x 50cm genişlik ve derinlikte
olmasına dikkat edilmelidir.
20
Fidanlar ne zaman dikilmeli?
Fidan dikim zamanı, kışın yaprağını döken meyve
türlerinde sonbaharda başlar ve erken ilkbahara kadar
sürer. Kışı sert geçmeyen bölgelerde ise sonbahar
dikimi tercih edilmelidir. Kışın yaprağını dökmeyen
ılıman iklim (her dem yeşil) meyve türleri de sonbaharda
dikilebilirler. Eğer yetiştirilen meyve fidanları tüplü ise,
dikim zamanı ilkbahar sonlarına sarkabilir.
21
MEYVECİLİKTE FİDAN KALİTESİ
Ersin Atay - Meyvecilik Araştırma
İstasyonu - Eğirdir / Isparta
62
44
34
www.tzob.org.tr
Yönetim Yeri
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
GMK Bulvarı No: 25
Demirtepe/ANKARA
Tel: 312 231 63 00 (Pbx)
Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77
e-mail:[email protected]
[email protected]
Yapım Ajansı
ajansala
Kurumsal Yayıncılık - Pazarlama İletişimi
312 447 48 25
Baskı
MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri
Uzayçağı Caddesi 1254. Sokak
No: 2 Ostim / ANKARA
Tel: 312 354 54 57
Çiftçi ve Köy Dünyası dergisi basın
ahlak kurallarına uymayı taahhüt eder.
Yayımlanan yazıların sorumlulukları
sahiplerine ait olup, birliğimiz
görüşlerini yansıtmamaktadır.
Dergide yayımlanan yazılar, kaynak
gösterilmek koşuluyla, diğer
yayın organlarında yayımlanabilir.
Gönderilen yazılar iade edilemez.
KASIM 2011 - Sayı: 323
Başkandan
SESLENİŞ
Ziraat Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım,
Milletimizin ve İslam aleminin Kurban Bayramı’nı bir kez daha
kutluyor, yapılan ibadetlerin kabulünü Allah’tan niyaz ediyorum.
Kurban Bayramı’nın dini yönünün yanı sıra üreticilerimizin emeği
ve ekonomik faaliyetleri açısından da değeri büyük…
Bayram öncesinde, üreticilerimizin kurbanlıklarını pazara
indirdiğini; Birliğimiz teknik müşavirlerinin yaptığı araştırmaların,
illere göre kurbanlık fiyatlarının genel olarak geçen bayrama yakın
ya da daha düşük seyredeceğini belirtmiş, kurbanlık satışlarının,
üreticilerimizin de vatandaşlarımızın da yüzünün güleceği bereket
ve memnuniyetle geçmesini temenni etmiştik.
Ancak üreticilerimiz kurbanlıkta tam bir hayal kırıklığı yaşadı…
Yeterli satış yapılamadı; fiyatlar beklentilerimizin çok altında
gerçekleşti. Özellikle satış için İstanbul’a giden üreticilerimizin
hayal kırıklığı daha da büyük oldu. İthal hayvanlar, kurbanlık
fiyatlarını düşürdü, yerli üreticilerin hayvanları ellerinde kaldı.
İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal hayvanlar canlı
olarak kilosu 8,5-9 liradan satıldı. Yem, nakliye, pazar yeri kirası
gibi girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak
ancak kilosunu 11-12 liradan sattığı takdirde zarar etmeyecek
olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla rekabet
edemedi; bu sebeple kurbanlıkları ellerinde kaldı. Küçükbaşta da
durum büyükbaştan farklı olmadı.
Bayraktar: Üreticilerimiz
kurbanlıkta tam bir hayal
kırıklığı yaşadı… Yeterli
satış yapılamadı; fiyatlar
beklentilerimizin çok altında
gerçekleşti.
İthalatın yanı sıra üreticilerimizin hayvanlarını satamamalarının
önemli sebeplerinden biri de talepte yaşanan aşırı düşüş oldu. Ne
yapacağını kara kara düşünen üreticilerimizin mağduriyetlerinin
giderilmesi, düştükleri zor durumdan kurtulmaları için kredi
borçlarının ertelenmesinin yanı sıra Et ve Balık Kurumu’nun
elde kalan kurbanlıkları karkas olarak kilosu en az 16-18 liradan
almasını talep ettik.
Değerli üyelerimiz, sevgili çiftçi dostları,
Kurban Bayramı dolayısıyla daha da yoğun olarak gündeme
gelen “et” konusu ülkemiz, üreticimiz ve tüketicimiz açısından
fevkalade önem arz etmektedir. Bilindiği gibi, ülkemizde kırmızı
et tüketimi gelişmiş ülkelere göre çok düşük kalmaktadır.
Türkiye’de toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg
et tüketilmektedir. Örneğin Arjantin, yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı
Bayraktar: Türkiye,
küçükbaş canlı hayvan
ve ette ihracata dayalı
bir üretim politikasıyla
desteklenmesi
durumunda, yaklaşık
1,5 milyar dolarlık
Orta Doğu pazarının
en önemli ihracatçı
aktörlerinden biri olur.
Ş. Şemsi BAYRAKTAR
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Genel Başkanı
kırmızı et tüketimi ile ülkemizin 6 katı, Avustralya 37 kg
ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla et
tüketmektedir.
Sağlıklı beslenme açısından son derece önemli
bu farkın giderilmesi için öncelikle alternatif
kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması
gerekmektedir. Elimizdeki verilere göre bu açıdan çok
önemli avantajlara sahip olan Türkiye, küçükbaş canlı
hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla
desteklenmesi durumunda, yaklaşık 1,5 milyar dolarlık
Orta Doğu pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden
biri olur. Ancak, küçükbaş hayvancılıkta istenilen
noktaya gelebilmek için, hepimize; sektörün tüm
paydaşlarına düşen görev ve sorumlulukları yerine
getirmek gerektiği unutulmamalıdır.
Ülkemiz açısından son derece önemli olan zeytin
ve zeytin yağı için ay içerisinde bir uyarıda bulunduk.
Biliyorsunuz, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin
Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012 sezonu
zeytin rekoltesinde yaklaşık % 34’lük bir artış bekleniyor.
Bu artış zeytin üreticimiz için de sevindirici olmakla
birlikte son günlerde basında yer alan bazı haberler,
rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek üreticimiz
üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl
düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını
ortaya koyuyor.
Bu yıl üretim maliyetinin geçen yıla göre %13 artması
da dikkate alınarak, hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte
fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in,
üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi
teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklamasının büyük
önem taşıdığını vurguladık. Zeytin ve zeytinyağının
önemi, bu ürünün değeri, ülkemizin ve üreticimizin
menfaatleri açısından konunun her yönden takipçisi
olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.
Bütün çiftçilerimize afetlerden uzak, bol ve bereketli
hasatlar, Ziraat Odalarımıza da çalışmalarında
başarılar dilerim ■
5
Haberler
TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI
TZOB ve Filistin Çiftçi Örgütü arasında imzalanan anlaşma kapsamında
Filistinli çiftçiler Türkiye’de eğitildi
Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Filistin Çiftçi Birliği ile işbirliği anlaşması imzaladı
TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Günümüzde insanları doyurmak için balık tutmayı öğretmek
yetmiyor; artık, balık yetiştirmeyi öğretmeliyiz”
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, geçen yıl
Filistin’e yaptığı ziyaret sırasında, İsrail işgali nedeniyle
Filistin çiftçisinin yaşadığı sıkıntıları ve sorunları
yerinde tespit etmiş, bu sorunların bir bölümünün
çözümü çerçevesinde TZOB ile Filistinli Çiftçiler Birliği
arasında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker’in de desteğiyle işbirliği protokolü imzalanmıştı.
Protokol çerçevesinde Menemen’deki Uluslararası
Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde
Bakanlık ve TZOB işbirliğiyle Filistinli çiftçilere eğitim
verildi.
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Filistinli
çiftçilere yönelik eğitim çalışmaları dolayısıyla yaptığı
açıklamada, Türk tarımı açısından “bilgi”ye çok büyük
önem verdiklerini ve adeta “ana sermaye” kabul
ettiklerini vurguladı. Bayraktar, “Bilgiye ulaşmanın
yolu da sistemli eğitimden geçer. Bu bakımdan, kendi
üreticilerimizin eğitimini bir seferberlik halinde
sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra dost ve komşu ülkelerin
çiftçilerinin eğitim çalışmalarına Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği halinde vereceğimiz
desteği ve onlara bu yolla yapacağımız katkıyı da çok
önemsiyoruz” dedi.
Haberler
TZOB ile Filistin Çiftçiler Birliği arasında imzalanan protokol çerçevesinde
eğitimlerini tamamlayan Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı
Bayraktar, TZOB’un, komşu ülkelerdeki çiftçi
organizasyonlarına yönelik eğitim ve işbirliğiyle ilgili
faaliyetlerini devam ettirdiğini, Türk tarımındaki
gelişmeler ve kullanılan son teknolojilerin dost
ve kardeş ülkelerin çiftçilerine de eğitim yoluyla
aktarılacağını sözlerine ekledi.
Ziraat Odaları Birliği Başkanvekili ve Manisa Ziraat
Odası Başkanı Nuri Sorman ile UTAEM Müdürü Dilek
Kahraman’dan aldılar. Törene TZOB Danışmanı Kemal
Sandık ile İzmir’in 14 Ziraat Odası Başkanı ve Ege
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Selim Tokmak
da katıldı.
Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TZOB
arasında imzalanan protokol gereğince Filistinli
çiftçilere 21-25 Kasım 2011 tarihleri arasında, tarımdaki
modern sulama teknikleri, gübreleme ve azaltılmış
toprak işleme konularında eğitim verildi. Filistinli
çiftçiler, ülkemiz çiftçileri ile Tarımsal Araştırma ve
Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesindeki kurumlarda
faaliyet gösteren uzmanlarla bir araya gelerek teknik
gezilere de katıldılar.
Kursu tamamlayan Filistinli çiftçiler, Uluslararası
Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde
(UTAEM) düzenlenen törenle sertifikalarını Türkiye
7
TZOB Başkanvekili Sorman:
“Açlığı önlemenin tek yolu tarım”
Üretemeyen ülkeler dünya sahnesinden çekilecek
TZOB Başkanvekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı
Nuri Sorman, törende yaptığı konuşmada, TZOB Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Filistin’e yaptığı ziyarette
Filistinli çiftçilerin zor şartlarına ve kurdukları tarımsal
işletmelerin bir gün geçmeden İsraillilerce yıkıldığına
şahit olmasının ardından “Filistin için elimizden
ne yardım geliyorsa onu yapmaya hazırız” dediğini
hatırlatarak, şunları söyledi:
“Bu durum sonrasında işbirliği anlaşması yapılarak
bu ilk eğitimimizi gerçekleştirdik. Herkese hayırlı
olsun. Kardeş ülke Filistin için hem Türk çiftçileri
hem de Türkiye devleti olarak hep yanlarında ve
destekçileri olacağız. Bağımsızlık ve güçlü bir Filistin
için tarımsal üretimin gelişerek devam etmesi önemli.
Üretemeyen ülkeler dünya sahnesinden çekilmek
zorunda kalacaktır. Tarımsal üretimin devamlılığı
Filistin halkının kurtuluşudur. Bu tarımsal gelişmelerin
olabilmesi için en önemli araç ve silah bilgidir. Biz
Filistinli dostlarımızla bilgimizi ve tecrübelerimizi
paylaştık ve güçlenmeleri için paylaşmaya devam
edeceğiz.”
Filistin’in yanı sıra diğer Orta Doğu ülkeleri ve
talep gelecek tüm dünya çiftçileriyle işbirliğine hazır
olduklarını da kaydeden Sorman, “Açlığı engellemenin
Filistinli çiftçiler, TZOB - TAGEM işbirliği ile Menemen’de eğitildi
Filistin Heyeti Başkanı ve Filistin Çiftçiler
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Khundagli:
“Türkiye bizim de ülkemizdir”
yolu tarım sektöründen geçmektedir. Tarımın önemini
esaret altındaki Filistin’de görüyoruz. Dünyada açlığı
ancak tarım çözecektir” dedi.
Türkiye tarımsal alanda çok ileri
Filistin Heyeti Başkanı ve Filistin Çiftçiler Birliği
Yönetim Kurulu Üyesi Rafat Khundagli de törende
yaptığı konuşmada; “Türkiye ülkemize yakın bir
iklim kuşağında bulunduğu için çok verimli bir
ziyaret gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Burada
gördüklerimizi döndüğümüzde çiftçimizle paylaşarak
kendi ülkemizde uygulayacağız.
Kendimizi gurbette saymadık. Gerek gördüğümüz
ilgiden gerekse bizlere aktarılan mesleki bilgiden
ve saha uygulamalarından son derece memnun
ayrılıyoruz. Türkiye bizim de ülkemizdir. Türk milletinin
misafirperverliğine ve bize karşı besledikleri sıcak
duygulara teşekkür ediyoruz. Şunu belirtmek istiyorum
ki, Türkiye tarımsal alanda çok ileri bir düzeye gelmiş
ve bu çalışma bizim için çok faydalı oldu” diye konuştu.
Törende Menemen Ziraat Odası Başkanı Metin
Karagöl, Filistinli çiftçilere, Menemen’in kuru kayısı,
incir ve çekirdeksiz kuru üzümünden oluşan hediye
paketi sunarken, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü de kendi üretimi yerli numune tohumlardan
oluşan paketleri armağan etti ■
9
Haberler
ZİRAAT ODALARINDAN
“KARDEŞLİĞİ GÜÇLENDİRME PROJESİ”
Karşılıklı ziyaretler devam ediyor
Sakarya Ziraat Odaları Şanlıurfa ziyareti
Van-Afyon
Van il-ilçe Ziraat Odaları Başkanlarından oluşan
heyette yer alan üyeler, TZOB’un Ziraat Odaları arasında
dayanışmayı ve kaynaşmayı sağlamak, tarım ile
hayvancılık alanlarında bilgi alışverişinde bulunmalarını
sağlamak amacıyla başlattığı kardeş il kampanyası
kapsamında Afyon’u ziyaret ettiklerini belirttiler.
incelemelerde bulunduklarını ve Afyon’da modern
şartlarda seracılık yapıldığını, ısınma sorununu da
termal kaynaklardan karşıladıklarını söylediler. Çiftlik,
kooperatif ve üretim merkezlerini gezdiklerini de
dile getiren Başkanlar, “Afyon halkının çalışkanlığı
ve üretkenliği ile adeta tarım ve hayvancılıkta çığır
açtıklarını, kendilerine has makine, ekipman bile
yaptıklarını gördük. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan
insanları ziyaret ederek bilgilerinden istifade etmeye
çalıştık. Tarım ve hayvancılık sektörüne çok büyük
yenilikler kazandırmışlar. Kurdukları kooperatiflerle
hem güçlerini hem de akıllarını birleştirerek çok
güzel ve güçlü bir birliktelik sağlamışlar” şeklinde
konuştular.
Afyon Ziraat Odası İl Koordinasyon Kurulu
tarafından çok iyi bir şekilde ağırlandıklarını belirten
Ziraat Odaları Başkanları, gezinin çok faydalı geçtiğini
Afyon’da büyükbaş hayvan ve tavuk çiftliklerinde
Şanlıurfa-Sakarya
Sakarya Ziraat Odası’nın konuğu olarak Sakarya’ya
giden Şanlıurfa il-ilçe Ziraat Odaları Başkanları,
Adapazarı Şeker Fabrikası’nı da ziyaret etti.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin, Ziraat Odaları
arasında dayanışmayı ve kaynaşmayı
sağlamak,
tarım ile hayvancılık alanlarında bilgi alışverişinde
bulunmalarına öncülük etmek için başlattığı ‘Kardeş İl’
projesi kapsamında Ziraat Odaları karşılıklı ziyaretlerini
sürdürüyor.
Haberler
Şanlıurfa Ziraat Odaları Sakarya ziyareti
Sakarya Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu
ve Akyazı Ziraat Odası Başkanı Şener Bayraktar’ın
ev sahipliğinde Adapazarı Şeker Fabrikası’nı gezen
Şanlıurfa il-ilçe Ziraat Odaları Başkanlarından oluşan
heyet pancar alımından, şeker üretimine kadar bütün
tesisleri gezerek, fabrika hakkında bilgi aldılar.
Sakarya Ziraat Odası Başkanları; Şanlıurfa ile
Sakarya Ziraat Odaları arasında fikir alış verişinde
bulunmak, karşılıklı tarım ve hayvancılığın gelişmesi
adına neler yapabileceğimiz üzerinde çalışmak amacıyla
Urfa Ziraat Odalarını ağırladıklarını belirterek, tarım ve
hayvancılık alanında önde gelen kurum ve kuruluşların
yanında, tarım arazilerini de gezerek bilgi aktardıklarını
belirttiler.
Sakarya-Şanlıurfa
Sakarya Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu, Geyve
Ziraat Odası Başkanı Süleyman Pınar, Akyazı Ziraat
Odası Başkanı Şener Bayraktar ve diğer ilçe Ziraat
Odası Başkanları ve yetkilileri, iadeyi ziyaret amacıyla
Şanlıurfa Ziraat Odasını ziyaret etti.
Van Ziraat Odaları Afyon ziyareti
Sakarya Ziraat Odası Başkanları; “Yaptığımız
geziden çok memnun kaldık. Şanlıurfa’da mükemmel
bir konukseverlikle karşılaştık. İl merkezi ve ilçelerdeki
tarımsal uygulama alanlarını gezdik. Atatürk Barajı,
Ceylanpınar üretme çiftliği, Harran Ovası, Birecik,
Siverek, ilçelerini gezmekten keyif aldık. Yöre insanının
konukseverliği bizleri çok onurlandırdı. Yaptığımız
ziyaret bizler için çok verimli oldu” ■
11
TZOB Diyor ki!
BÜYÜK DERDİN ÇARESİ “küçükbaş”ta
Bayraktar: “Alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretimi artırılmalı”
Fotoğraf: Ercan Halıcı ©
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, Türkiye’de kırmızı et tüketiminin gelişmiş
ülkelere göre çok düşük kaldığını, bu farkın giderilmesi
için öncelikle alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti
üretiminin artırılması gerektiğini bildirdi. Bayraktar,
“Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı
bir üretim politikasıyla desteklenirse, yaklaşık 1,5
milyar dolarlık Ortadoğu pazarının en önemli ihracatçı
aktörlerinden biri olur” dedi.
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, bundan 20 yıl
önce 250 milyon doları küçükbaş canlı hayvan, 30 milyon
doları da küçükbaş et olmak üzere toplam 280 milyon
dolar civarında canlı hayvan ve et ihracatı yapılırken,
bugün gelinen noktada düşük bir ihracatın bile iç piyasada
ciddi bir sıkıntı yaratabildiğine dikkati çekti.
Özellikle son iki yılda sadece Lübnan’a yapılan
koyun ihracatının bile ciddi sıkıntı yaşanan küçükbaş
hayvancılıkta arz sıkıntısına, dolayısıyla fiyatların
yükselmesine neden olduğuna işaret eden Bayraktar
açıklamasını şöyle sürdürdü, “Türkiye dünyanın
küçükbaş canlı hayvanda en önemli ithal pazarlarına
yakın bir ülke konumundadır. Özellikle S. Arabistan,
Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar,
Bahreyn gibi ülkeler, toplamda 900 milyon dolara yakın
ithalat yapmaktadır. Bu ülkeler, geçmiş yıllarda da
ihracat yaptığımız en önemli ülkelerdir ve hayvancılıkta
yaşadığımız olumsuz gelişmeler, bu pazarları çeşitli
ülkelere kaptırmamıza neden olmuştur.
Türkiye yine aynı şekilde küçükbaş etinde de ithal
pazarlarına yakın bir ülkedir. Özellikle Suudi Arabistan,
TZOB Diyor ki!
Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar,
Suriye, Bahreyn gibi ülkeler toplamda 500 milyon dolardan
fazla ithalat yapmaktadır. Ülkemiz bu ülkelere geçmişte
30 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştirmiştir, fakat
hayvancılıkta yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle bu
pazarlar da çeşitli ülkelere kaptırılmıştır.”
Ülkemiz çok önemli avantajlara sahip
Türkiye’nin küçükbaş hayvancılıkta çok önemli
avantajlara sahip olduğunun altını çizen Bayraktar,
bunları şöyle sıraladı: “Türkiye, küçükbaş hayvancılıktan
başka üretim alternatifi olmayan geniş alanlara;
bölgesinde hayvancılık alanında öncü ülke konumuna
gelme, komşu ülkelere hayvansal ürün ve damızlık
dış satımı gerçekleştirme ve pazarını geliştirebilme
olanağına sahiptir. Ülkemiz, başta İngiltere olmak
üzere oğlak eti ihracatı yapabilir; AB ülkelerinin kuzu
ve oğlak eti açığını kapatabilecek potansiyele sahiptir.
Yağlı kuyruklu ırklardan üretilen düşük kolesterollü
kuyruksuz karkasın ihracat olanaklarını geliştirerek
bu alanda ciddi bir dış satım yapabilme imkanına
sahip ülkemizin; bölgelere ve üretim sistemlerine
uygun damızlıklar geliştirme, sürdürülebilir küçükbaş
hayvancılık dönüşümünü sağlama ve geliştirilecek
genotipleri dış pazarlara sunma olanağı vardır.”
En önemli ihracatçı aktörlerden biri olabiliriz
Türkiye’nin, küçükbaş canlı hayvan ve ette
ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi
durumunda, 900 milyon dolarlık canlı hayvan ve 500
milyon dolarlık et olmak üzere toplamda yaklaşık 1,5
milyar dolarlık Ortadoğu küçükbaş ithal pazarının
en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olabileceğini
vurgulayan Bayraktar, “Ancak bunun için ihracat
hedefli yatırımların yapılması, bunu destekleyici
politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Sadece iç pazarı
düşünen üretim anlayışının küçükbaş hayvancılığı
şimdiki konumundan çok daha yukarılara getirmesi
beklenmemelidir” görüşüne yer verdi.
Et tüketimimiz çok düşük
Türkiye’de et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre
çok düşük olduğunu da belirten Bayraktar, ülkemizde
toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg et
tüketilirken, bazı ülkelerde bu rakamın 6 katına kadar
yükseldiğine işaret etti. Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bu ülkelerin, domuz etini dikkate almazsak bile gerek
sığır eti gerekse tavuk eti tüketimlerinin ülkemizin
çok üzerinde olduğu görülmektedir. Örneğin, Arjantin
yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi ile 10 kg
civarında tüketime sahip ülkemizin 6 katı, Avustralya 37
kg ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla
et tüketmektedir.
Gelişmiş ülkelerle aramızdaki kırmızı et tüketim
farkının giderilmesi için alternatif kaynaklar olan
koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerekmektedir.
Bu türlerin gerek hayvan sayısında ve gerekse et
üretim miktarlarında yaşanan hızlı düşüşler dikkate
alındığında, özellikle bu üretim dallarına yönelik
acil uygulanabilir destekleme politikalarının hayata
geçirilmesinin önemi daha net görülecektir.”
Neler yapılmalı?
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Küçükbaş
hayvancılıkta istenilen noktaya gelebilmek için
yapılması gerekenler;
•Ucuz maliyetli üretim için meralarımızın tespit,
tahdit ve tahsis işlemleri kısa zamanda
tamamlanmalı, ıslah edilerek mera hayvancılığında
verimli bir şekilde kullanılması için gerekli
tedbirler alınmalıdır,
•Hastalıklarla mücadele için bütçeden yeterli
kaynak aktarılmalıdır,
•Üreticilerin fiyat oluşumuna katılımını sağlayacak
pazar mekanizmaları etkin hale getirilmelidir,
•Kuzular en az 6 ayını doldurmadan kesilmemelidir,
•Ortak sağımhane uygulamaları, koyun sütünün
değerlendirilmesi, yem yardımı, aşılama yardımı,
deri ve sakatatların kg üzerinden işlem görmesi
konuları ivedi olarak gündeme alınmalıdır,
•Sınırlardan kaçak hayvan giriş çıkışları sıkı bir
şekilde denetlenmelidir,
•Koyun sayısının, ‘başta kuzu eti olmak üzere
koyuna dayalı ürünlere uygun fiyat ve pazar
bulunabilirse 25 milyonlardan 44 milyonlara kadar
çıkabileceği’ görüşünden yola çıkılarak bu yönde
uygun stratejiler geliştirilmelidir,
•Koyundan elde edilecek et üretiminin artırılması
ve kasaplık gücün yükseltilmesi için doğum
ve ikizlilik oranını artırıcı, telefatı azaltıcı tedbirler
alınmalıdır, •Büyük sürü sahiplerinin kuzu besisine
özendirilmesine yönelik teşvik politikaları hayata
geçirilmelidir,
•Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli bir ihtiyaç olan
çobancılığı özendirici tedbirler alınmalıdır” dedi ■
13
TZOB Diyor ki!
TZOB’DAN ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI UYARISI
Genel Başkan Bayraktar:
“Bu yıl üretim maliyeti geçen yıla göre %13 oranında artış gösterdi”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, 2011-2012 sezonunda zeytinde geçen sezona
oranla beklenen %34’lük rekolte artışının sevindirici
olduğunu, ancak, bu artış gerekçe gösterilerek üretici
üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl
düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını
bildirdi.
Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların
gerilememesi için Marmarabirlik ve
Tariş, üretici maliyetlerini göz önünde
bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı
gecikmeden açıklamalı
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin
sofralık zeytin üretiminde ikinci, yağlık zeytin ile
zeytinyağı üretiminde ise 5. ülke konumunda olduğunu
belirterek, son yıllarda yeni zeytin fidanlarının dikimi
ve zeytin üretiminin özendirilmesiyle birlikte ağaç
sayısının arttığını, buna bağlı olarak üretimde de
artış gerçekleştiğini, ülkemiz zeytinciliğinin büyük bir
gelişim içerisine girdiğini bildirdi.
Rekolte çalışmalarında, bu sezon zeytin
üretiminin 1.446.117 ton olacağı, bunun 534.376
tonunun sofralık zeytine, 903.353 tonunun yağlığa
ayrılacağı ve bundan da 191.106 ton zeytinyağı elde
edileceğinin belirlendiğini kaydeden Bayraktar, şöyle
devam etti: “Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin
ve Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012
sezonu zeytin rekoltesinde yaklaşık %34’lük bir artış
beklenmektedir. Bu artış üreticimiz için de sevindirici
olmakla birlikte, son günlerde basında yer alan bazı
haberler, rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek
üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın
bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya
çalışıldığını ortaya koymaktadır.
Zeytin üretimi yapılan bölgelerimizdeki Ziraat
Odalarımızdan alınan veriler ışığında bu yıl için tespit
ettiğimiz zeytinyağı üretim maliyeti 6,2 TL/Kg’dır.
Geçtiğimiz yıl 5,5 TL/Kg olan üretim maliyeti bu yıl, girdi
maliyetlerinin, özellikle de mücadele masraflarının,
bunun yanı sıra gübreleme ve mazot maliyetlerinin
yükselmesi ve dekardan alınan verimin düşmesi
nedeniyle %13 oranında artış göstermiştir.
Ülkemizde sofralık zeytin fiyatları Marmarabirlik,
zeytinyağı fiyatları ise Tariş tarafından açıklanmaktadır.
Üretici eline geçen fiyatlarda Birliklerin verdiği
fiyatlar esas alınmakta, piyasa bu fiyatlara göre
oluşmaktadır. Bu bakımdan, Birliklerin ilan ettikleri
fiyatlar oldukça önemlidir. Zeytin hasadının önümüzdeki
günlerde artmasıyla piyasaya girecek ürün miktarında
da artış olacaktır. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte
fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in
üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi
teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklaması büyük
önem taşımaktadır.”
“İç tüketim artırılmalıdır”
Özellikle insan sağlığı açısından çok önemli olan
zeytinin ve zeytinyağının hak ettiği fiyatı bulabilmesi
için zeytinyağında iç tüketimin artırılması gerektiğini
belirten Bayraktar, ülkemizin bitkisel yağ açığının
kapatılması için ithalat yapıldığını, bitkisel yağ ve
yan ürünleri için yurt dışına ödenen dövizin geçen yıl
itibarıyla yaklaşık 2,3 milyar dolar olduğu bilgisini
verdi. Bayraktar, “Ülkemizin bitkisel yağ açığının
karşılanması ve dışarıya ödenen miktarın asgari düzeye
indirilmesinde zeytinyağı üretim ve tüketimi önemli
bir rol oynayacaktır. Bunun için, ithal ettiğimiz diğer
bitkisel yağlar yerine halkımızın daha sağlıklı bir ürün
olan zeytinyağına yönelmesi teşvik edilmelidir” dedi.
En az zeytinyağını Türkiye tüketiyor
Zeytin ve zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu
etkilerinin pek çok kesim tarafından dile getirildiğini
vurgulayan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları
kaydetti: “Bu mucize ürünün tüketiminin yeterince
artırılamamasında, halkımızın margarin ve ayçiçek yağı
tüketim alışkanlığı ile tanıtım faaliyetlerinin yetersizliği
etkili olmaktadır. Zeytinyağı üreticisi ülkeler arasında en
az zeytinyağı Türkiye’de tüketilmektedir. Nitekim, kişi
başına zeytinyağı tüketimi komşumuz Yunanistan’da 20
kilogramın üzerinde, İspanya ve İtalya’da 12 kilogram
iken, bu rakam ülkemizde 1 kilogram seviyesindedir.
Doğal haliyle tüketilebilen tek yağ: Zeytinyağı
Zeytinyağı bir nevi meyve suyudur, onu diğer
yağlardan farklı kılan en önemli özellik de zaten doğal
haliyle tüketilebilen tek yağ olmasıdır. Zeytinyağı,
vücut için gerekli doymamış omega-6 (linoleik asit)
yağları içermesinden dolayı özellikle kalp ve damar
hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri araştırmalar
sonucunda ortaya konulmuştur. Zeytinyağının kandaki
kolesterol düzeyinin denetlenmesini kolaylaştırarak,
zararlı kolesterol miktarını düşürdüğü ve kalp krizi
riskini azalttığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra
bağırsak, idrar yolları, safra kesesi rahatsızlıklarının
azaltılmasında,
çocuklarda
beyin
gelişiminde,
kemiklerin güçlendirilmesinde ve içerdiği E, A, D, K
vitaminleri sayesinde hücrelerin yenilenmesinde etkili
bir besin maddesi olduğu da bilinmektedir. İyi bir
antioksidan olduğundan serbest radikallerin zararlarını
azaltır” ■
15
TZOB Diyor ki!
KURBANLIK FİYATLARI
ÜRETİCİYİ MEMNUN
ETMEDİ
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, Kurban Bayramı’nın üreticiler açısından
büyük bir hayal kırıklığıyla geçtiğini; yeterli satış
yapılamadığını ve fiyatların beklentilerinin altında
gerçekleştiğini bildirdi.
Kurbanlık satışlarıyla ilgili genel bir değerlendirme
yapan Bayraktar, üreticilerin bayram öncesi taşıdıkları
umutlarının, hem satışların hem de fiyatların
düşüklüğü nedeniyle bayram sonrası hayal kırıklığına
dönüştüğünü belirterek, “Satışlar maalesef beklentileri
karşılamamış, fiyatlar üreticilerimizin beklediklerinin
altında gerçekleşmiştir” dedi.
Özellikle İstanbul’a satış yapmaya giden üreticilerin
hayal kırıklığı yaşadıklarını kaydeden Bayraktar,
“İthal hayvanlar, kurbanlık fiyatlarını düşürmüş,
yerli üreticilerin hayvanları ellerinde kalmıştır”
değerlendirmesini yaptı.
Bayraktar, konuyla ilgili açıklamasına şöyle devam
etti: “İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal
hayvanlar canlı olarak 8,50-9,00 TL/Kg’dan satılmıştır.
Yem, nakliye, pazar yeri kirası gibi girdi fiyatlarının
yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak ancak
11-12 TL/Kg’dan sattığı takdirde zarar etmeyecek
olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla
rekabet edememiş, bu sebeple kurbanlıkları ellerinde
kalmıştır. Küçükbaşta da yerli hayvanlar ithallerle
rekabet edememiştir. İthal küçükbaş hayvanlar canlı
kilosu 10 TL’den satışa sunulmuş, canlı kilosu 13-14 TL
olan yerli hayvanlar ise üreticinin elinde kalmıştır.
TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
“Bayram üreticilerimiz açısından hayal
kırıklığıyla geçti; yeterli satış yapılamadı
fiyatlar beklentilerin
altında gerçekleşti”
Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde üreticilerimiz,
ithalatın yapıldığı yerlerde kurulan pazarlarda geçen
yıla kıyasla çok daha fazla hayvan bulunduğunu
belirtmişler, bunu da fazla canlı kurbanlık ithalatına
bağlamışlardır.
itibarıyla hem hayvanlarını nasıl satacaklarını
hem de borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara
düşünmektedir. Üreticilerimizin mağduriyetlerinin
giderilmesi açısından şu iki tedbir bir an önce hayata
geçirilmelidir:
Üreticilerimiz, zaten yeterli olmayan talep nedeniyle
inen fiyatların hayvan fazlalığından dolayı daha da
düştüğünü, bunların üzerine bir de ithal hayvanların
düşük fiyatla satılması eklendiğinde kurbanlıklarının
ellerinde kaldığını belirtmişlerdir.”
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden
kredi kullanan ve umutlarını sadece yapacakları satışa
bağlayan üreticilerimizin istenilen satışı yapamamaları
nedeniyle düştükleri bu zor durumdan kurtulmaları ve
mağduriyetlerinin giderilmesi açısından kredi borçları
ertelenmelidir.
İthalatın yanı sıra üreticilerin hayvanlarını
satamamalarının en önemli sebeplerinden biri
olarak da talepte yaşanan aşırı düşüşü gösteren
Bayraktar, şunları kaydetti: “Üreticilerimiz şu an
Et ve Balık Kurumu, kurbanlıkları ellerinde kalan
üreticilerin zarar etmemesi için hayvanlarını karkas
olarak en az 16-18 TL/kg’dan almalıdır” ■
17
AYIN KONUSU
iDA
F N
?
NASIL SEÇİLMELİ
NASIL DİKİLMELİ
FİDAN YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ
Ahmet Bahadır Sezgin - TZOB Yönetim Kurulu Üyesi - Osmaniye Ziraat Odası Başkanı
Ekolojiye uygun verimli ve kaliteli çeşitler ve
bunlara ait nitelikli fidan kullanımı ile birim alandan
elde edilecek verimin yükseltilmesinin yanı sıra,
ürün kalitesinin de iyileştirileceği tüm üreticiler
tarafından bilinmektedir. Günümüzde modern tarımın
vazgeçilmez unsurlarından biri olan fidan kullanımı ile
uygun yetiştirme koşullarında verimi 3-4 kat artırmak
mümkündür.
Ülkemizin sahip olduğu iklim özellikleri ve toprak
yapısı pek çok meyve türünün yetiştirilmesine olanak
sağlamaktadır. Son yıllarda dış alım olanaklarının
artması ile de meyve ve bağ tesisleri de yaygınlaşmıştır.
Bu tesislerden uzun yıllar yararlanacağımız için
kuruluşları aşamasında yer seçiminin yanı sıra fidan
ve anaç seçimi de meyve bahçesi ve bağ tesisinde
üzerinde önemle durulması gerekli konuların başında
gelmektedir.
Son yıllara kadar, meyve ve asma fidanlarının çok
önemli bir bölümü kamuya ait işletmelerde üretilirken,
günümüzde tamamen özel sektöre bırakılmıştır.
Fidancılığın gelişmesiyle beraber modern tarımın
yoğun olarak yapıldığı bölgelerimiz de küçük ölçekli
arazilerimizden daha fazla verim elde edileceği
kanaatindeyim.
Fidancılık
sektörünün
giderek
gelişmesiyle bölgelerimizdeki çeşitlilik daha da
artmıştır. Bu konuda çiftçilerimiz Birliğimizden, il ve
ilçelerde bulunan Ziraat Odalarından ve danışman
şirketlerden faydalanabilmektedir.
Türkiye’nin fidan haritasına bakacak olursak
doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine birçok
tür yetiştirilmektedir. Bunların en başında son
yıllarda Akdeniz bölgesinde başta zeytin ve nar olmak
üzere ceviz, badem, kiraz, armut yetiştiriciliği; Ege
bölgesinde üzüm, incir, zeytin, şeftali, kiraz, erik ve
karadut; İç Anadolu’da beyaz kiraz, elma, ayva, iğde,
vişne ve armut; Karadeniz’de elma, armut, fındık,
ceviz ve kivi; Marmara’da zeytin, üzüm, kiraz, şeftali,
nektarin, vişne, kiraz, elma, sofralık kayısı; Doğu ve
Güneydoğu’da ise kayısı başta olmak üzere dut ve kiraz
tercih edilmektedir.
Birçok türün bulunduğu ülkemizde fidancılığın
artması modern tarımın daha da yaygınlaşmasına,
tarımda çeşitliliğin ve verimin artmasına sebep
olmuştur. Bu artış da çiftçimize ve ekonomimize büyük
katkılar sağlayacaktır ■
19
FİDANDAN MEYVEYE
YETİŞTİRİCİLİK
Dr. M. Fethi Güven - TZOB Teknik Müşavir
Ayın Konusu
Bugün modern meyveciliğin yapıldığı dünyanın pek
çok bölgesinde meyve bahçeleri pazar değeri yüksek,
kaliteli ve verimli çeşitler kullanılarak kapama (tek
çeşitle) bahçe şeklinde tesis edilmektedir.
Meyve bahçesi tesisinde yapılacak ilk iş,
kullanılması düşünülen meyve tür ve çeşidinin
bölgenin iklim ve toprak yapısına uygunluğunu tespit
etmek olmalıdır. Meyve tür ve çeşidinin; çiçeklenme
tarihi, bölgedeki ilkbahar geç donları, yörenin kış
soğuklama ihtiyacını karşılaması gibi özellikleri
mutlaka değerlendirilmelidir. Kısacası meyvecilik
yapmaya karar verilen tarım arazisinin detaylı bir
çalışmayla meyvecilik yapmaya uygun olup olmadığı
belirlenmelidir. Ayrıca birim alandan kaliteli yüksek
verim almak için bahçe kurulacak arazinin toprak
yapısına uygun, bodur ve yarı bodur anaçlar üzerine
aşılı elma, armut, kiraz gibi meyve türlerinin yöreye
uygun çeşitleriyle bahçe tesis edilmelidir. İlk aşamada
klasik anaçlar üzerine aşılı çeşitlere göre fidan fiyatı
yüksek olmasına rağmen verime erken yatması, birim
alandan daha fazla verim alınması, budama, ilaçlama,
hasat gibi girdi maliyetlerinin daha düşük olması
sebebiyle işletmeye sonraki yıllarda çok daha fazla gelir
sağlayacaktır. Ayrıca meyve tesisinin etrafının mutlaka
çit bitkisi ile çevrilmesi gerekmektedir. Böylece tesis
rüzgarlardan korunmuş olacak ve aynı zamanda
bahçede özel bir mikro-klima oluşacaktır. Aksi takdirde
meyve tesisi kurulurken yetersiz teknoloji kullanımı
ve/veya yapılacak hataların sonraki yıllarda telafisi
mümkün olmayan ekonomik kayıplara yol açması
kaçınılmazdır.
Yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde dikimine
karar verilen çeşidin fidanı temin edilir.
Fidan seçiminde nelere dikkat edilmeli?
•Fidanın sertifikalı olmasına, güvenilir kuruluşlardan temin edilmesine önem
verilmeli, fidanların SERTİFİKALI olmasının
yanında ADINA UYGUN olduğu da tedarikçi
kuruluşça garanti edilmeli bunun yanı sıra
üzerinde etiket olan fidanlar tercih edilmelidir,
•Fidanlar aşılı olmalı, fidan alırken anaç ile
kalemin kaynaşma yerine dikkat edilmelidir
(Çelikle çoğalan nar, zeytin, incir gibi meyve
türleri aşılı olmayabilir),
•Fidan sağlıklı, bol saçak köklü olmalı, kökleri
açıkta kalmış, çürümüş, kazık kökleri
yaralanmış fidanlar alınmamalıdır,
•Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanlar tutması
güç olduğundan, tercih edilmemelidir,
•Gövde düzgün ve pişkin, gözler iyi teşekkül etmiş
olmalıdır,
•Fidanın kökünde nematod (ur), gövdesinde
kabuklu bit ve benzeri hastalık ve zararlılar
olmamalıdır,
•Alınacak fidanların gözleri uyanmış olmamasına
dikkat edilmelidir,
•Genç fidanlar, sökümden dolayı gireceği şoku
daha çabuk atlattıkları için genç fidanlar tercih
edilmelidir,
•Alınan fidanın (çeşidin) mutlaka tozlayıcısı
bulunmalıdır,
•Fidanların sökümden sonra muhafazasına özen
gösterilmeli, nakliye süresi içerisinde kökleri
nemli tutulmalı. Meyve fidanları nakledilirken
mümkün olduğunca kapalı araçlar tercih
edilmelidir. Açıkta nakledilen fidanların su
kaybına bağlı olarak zarar göreceği ve tutmasının
zorlaşacağı unutulmamalıdır.
Nakledilen fidanlar hemen dikim yapılmayacak
ise, mutlaka nemli bir toprağa derin bir şekilde
hendeklenmelidir. Hendekler doğu-batı istikametinde
açılmalı, fidanlar başları kuzeye, kökleri güneye
gelecek şekilde 45 derecelik açı ile yatırılıp toprağa
gömülmelidir.
Arazi nasıl hazırlanmalıdır?
Meyve tesisi yapılacak olan arazinin hazırlığı
sonbaharda yapılmalıdır. Toprağı organik madde
bakımından zenginleştirmek amacıyla dekara 5 ton
ahır gübresi araziye verildikten sonra derin sürüm
yapılmalıdır. Derin sürüm sonrasında arazi tesviye
edilip dikime hazır hale getirilmelidir. Daha sonra
fidan dikim yerleri işaretlenmeli ve fidan çukuru
açıldığında, belirlenen fidan yerinin kaybolmaması için
“dikim tahtası” ile işaretleme yapılmalıdır. Açılacak
fidan çukurlarının 50cm x 50cm genişlik ve derinlikte
olmasına dikkat edilmelidir.
Fidanlar ne zaman dikilmeli?
Fidan dikim zamanı, kışın yaprağını döken meyve
türlerinde sonbaharda başlar ve erken ilkbahara kadar
sürer. Kışı sert geçmeyen bölgelerde ise sonbahar
dikimi tercih edilmelidir. Kışın yaprağını dökmeyen
ılıman iklim (her dem yeşil) meyve türleri de sonbaharda
dikilebilirler. Eğer yetiştirilen meyve fidanları tüplü ise,
dikim zamanı ilkbahar sonlarına sarkabilir.
21
Ayın Konusu
Dikim Budaması Yapılmalı
Meyve fidanlarına dikimden hemen önce dikim
budaması yapılmalı, bu esnada fidanlarda üst üste
binmiş kökler kesilerek çıkarılmalı, söküm esnasında
zedelenen, ezilen, kopan kökler sağlam yerinden
kesilmelidir.
Fidana uygulanacak terbiye sistemine göre fidan,
0,7 ile 1,0 m yükseklikte bir göz üzerinden eğimli
şekilde kesilmelidir. Ayrıca taç kısmındaki fazla dallar
da kesilir. Böylece erken uyanan gözler uzaklaştırılarak
fidanın uyanması geciktirilir ve bu da fidanın tutmasını
kolaylaştırır.
Dikim budaması yapılmayan fidanlar gövdede
bulunan yedek besin maddelerinin de etkisiyle erken
sürer, ancak kök henüz su ihtiyacını karşılayamadığı
için fidan kurur. Bu nedenle çiftçilerimiz, “Fidanın
tutup tutmadığı gün dönümünde belli olur” özdeyişini
kullanmaktadırlar.
Can Suyu Verilmeli
Fidan çukuru açılırken yüzeyden 15-20 cm
derinlikteki toprak ayrılarak, fidan çukuru açıldıktan
sonra çukurun zeminine konulur. Fidanın kökleri ile
bu toprağın temas etmesi önemlidir. Daha derinden
alınan ham toprak köklerle temas etmemelidir. Fidan,
dikim tahtası kullanılarak çukura yerleştirildikten
sonra toprakla doldurulup çiğnenerek sıkıştırılır. Fidan
dikerken aşı sürgün yerinin hakim rüzgar yönünde,
aşı yerinin ise toprak seviyesinden 10 cm yukarıda
olmasına dikkat edilmelidir. Dikilen fidanların yanına
rüzgardan etkilenmemesi için herek dikilir, fidan
hereğe iple “8” şeklinde bağlanır. Fidanın etrafına
havuz yapılarak 1 kova “can suyu“ toprak ıslak da olsa
mutlaka verilmelidir. Bu durum fidan kökleri ile toprak
parçacıkları arasında hava boşluklarının kalmamasını
ve köklerin faaliyete geçmesini sağlar. Böylece meyve
bahçesi tesisini fidan dikimi ile tamamlamış oluyoruz.
Bol ve kazançlı ürün dileği ile... ■
Ayın Konusu
FİDAN NASIL
SEÇİLMELİ
DİKİLMELİ
?
Seçimi de dikimi de önemli!
Çiftçi ve Köy Dünyası
Dergisi olarak fidan seçimi
ve dikimini, Isparta Ziraat
Odası Başkanı Bayram
Kutlu, Süleyman Demirel
Üniversitesi Bahçe Bitkileri
Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Mehmet Polat ve Eğirdir
Meyvecilik Araştırma
İstasyonu Araştırıcısı Yüksek
Ziraat Mühendisi Ersin Atay
ile sohbet ettik
Meyve bahçelerinde fidan seçimi ve dikimi bir
binanın temelini sağlam atmaya benzer. Ancak, temel
atılırken ve bina çıkılırken, ilerleyen dönemlerde sıkıntı
yaşanmaması için kullanılacak olan malzemenin
kalitesine özen gösterilmelidir.
Meyve bahçelerine dikeceğimiz fidanların kaliteli,
sertifikalı olması ve tekniğine uygun olarak dikilmesi
fidanların hayatını uzun yıllar sağlıklı sürdürmesini
sağlayacaktır. Bu nedenle de öncelikle sertifikalı
fidanların dikileceği bahçeye, yerine uygun tür ve
çeşitte olması, satın almadan önce bu belirlemenin
titizlikle yapılması ve usulüne uygun dikimi önemlidir.
Çiftçi ve Köy Dünyası Dergisi olarak; “Fidan nasıl
seçilmeli, nasıl dikilmeli, nasıl budanmalı, meyve
kalitesi nasıl yükseltilir?” konularına ışık tutabilmek
ve yetkin ağızlardan aldığımız doğru bilgileri sizlere
aktarabilmek için konunun uzmanlarıyla Eğirdir’de bir
araya geldik.
Isparta Ziraat Odası Başkanı Bayram Kutlu,
Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Mehmet Polat ve Eğirdir Meyvecilik
Araştırma İstasyonu Araştırıcısı Yüksek Ziraat
Mühendisi Ersin Atay ile fidan seçimi ve dikimini sizler
için sayfalarımıza taşıdık.
: Üreticiler ya da bahçe kurmak
isteyenler insanlar pazara gittiklerinde çok farklı
fidanlarla karşılaşıyorlar. Fidan tiplerinden biraz
bahseder misiniz?
Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Araştırıcısı
Yüksek Ziraat Mühendisi Ersin Atay:
Öncelikle, kış aşılı fidanlar dediğimiz stulbetlerden
sökülen bir anaç ve üzerine aşılı bir kalem. Burada
kalemin üst kısmı nem kaybetmemesi için parafinlenir.
Bu şekilde pazarlanan fidanlar, kış aşılı fidanlar olarak
adlandırılıyor. Kış aşılı fidanların bazı dezavantajları
bulunmaktadır. Bu fidanların bahçeye dikildikten
sonra aşı kaynaşmasının sağlanması ve büyümesinin
beklenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu tarz üretim
sezonu yarıda kesilmiş fidanların ve kaliteli oldukları
söylenemez. Ancak maliyetlerinin diğerlerine göre
oldukça ucuz olduğunu da söyleyelim.
Fidan Dikim Safhaları
Ana işaret çubuğunun çakılması
1
Dikim tahtasının yerleştirilmesi
2
Bundan sonraki örnek; “Uyurgözlü” adı verilen
fidanlardır. Kış aşılı fidanla kıyasladığımızda kök
gelişimi bakımından gayet iyidirler. Bu tarz fidanlar,
fidanlıkta bir yıl bekletilmişlerdir.
“1 yaşlı fidan” kamçı fidan olarak da bilinir ve
üzerinde hiçbir dal olmaz. Uyur gözlü fidanın fidanlıkta
bekletilip bir sene daha büyümesi sonucunda elde
edilen fidanlardır ve kök gelişimleri Uyurgözlü fidana
göre daha iyi olur. Tercih edilebilir bir türdür fakat
bunun dezavantajı da üretime yatması için sene kaybına
neden olmasıdır.
Bizim yaptığımız çalışmalara göre şu anda en
ideal fidan dallı fidandır. Çalışmalarımızda bu fidanları
uygun açılarla fidanlıkta dallandırdık. Bunlar üç dal,
üç-beş dal, beş-sekiz dal gibi sınıflara ayrılmaktadır.
8 dallı olanlar maksimum kalitededirler. Bu fidanlar
satın alındığında bütün şeklini almış, dikime ve
meyve vermeye hazırdırlar. Çiftçimizin dallandırma
uygulaması konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı bu
fidanlar için ayrıca dallandırma uygulaması yapmaya
gerek yoktur.
Çiftçimiz alınan ilk fidanın hemen tepesini keser,
fakat biz kendi çalışmalarımızda bu fidanları tepesini
kesmeden ürettik. Dallı fidanın avantajlarından biri
de, ilk yılda 2 kg’ın üzerinde birinci sınıf meyve elde
edilebiliyor olmasıdır.
25
Ayın Konusu
: Fidanı ne zaman dikmek gerekiyor?
E.A: Fidanı en geç Şubat ayının ilk haftası dikmek
gerekir. Fakat en güzeli yaprağını döker dökmez,
Aralık ayı sonu, Ocak ayı başında replant yaparsanız,
fidanlıktan söküp hemen dikerseniz yüksek başarı elde
edebilirsiniz.
Sezon başlangıcında damla sulama sisteminiz
hazır olmalı ve fertigasyonla gübreleme yapılmalıdır.
Böylelikle çok yüksek başarı elde edilebilir. Bütün
Avrupa ülkelerinde örneğin elmalarda hemen hemen
üretimin tamamının bu şekilde fidanlarla yapıldığını
gözlemliyoruz.
: Bunun maliyeti diğerlerine göre çok
yüksek değil mi?
E.A: Şu anda modern meyvecilik yapan ülkelerde
başarı ile uygulanan bir tekniktir. Modern meyveciliğin
en önemli yeniliklerinden birisi de dallı fidan
kullanımıdır. Bu fidanların nakliyesinin biraz maliyetli
olması karşımıza dezavantaj gibi çıkmaktadır. Fakat
ilerki dönemlerde sağlayacağı avantajları göz önüne
alırsak tercih sebebi olmaktadır. Bunun için modern
meyvecilik yapan ülkeler elmada dallı fidan dışında
fidan neredeyse kullanılmıyor.
: Üreticiler fidan alırken neye dikkat
etmeliler?
Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Polat:
Meyve yetiştiriciliğinde hangi fidanın satın
alınacağına karar verdikten sonra, iyi bir üretim
planlaması yapmamız gerekmektedir. İster ticari
yetiştiricilikte isterse hobi bahçelerinde eğer üretim
planlamasını düzgün yapmazsak doğru fidanı satın
alamayabiliriz.
Peki, üretim planlamasında cevaplamamız gereken
sorular nelerdir? Birincisi, hangi tür ve hangi çeşidi,
nerede, hangi toprak şartlarında ve hangi terbiye
sistemiyle yetiştireceğimize karar vermemiz gerekir.
Bütün bu soruların cevabını tespit ettikten sonra iklim
ve toprak şartlarımıza uygun olan fidanı satın almamız
gerekir.
Peki, “Fidan nedir?” diye soracak olursanız fidan;
iki parçadan oluşur. Bunlar anaç ve kalem dediğimiz
kısımlardır. Anaç kısmı toprak altı organlarını sağlayan
parçasıdır fidanın. Kalem ise, toprak üstü organlarını
üreten parçasıdır. Biz, işte bu ikisini bir arada yaşatarak
fidan elde ediyoruz.
Anaç ve kalemin bizim üretim yapmayı planladığımız
coğrafyaya, iklime, toprak şartlarına uygun olması
gerekir. Anaç neden önemlidir? Çünkü değişik toprak
şartlarına uyum sağlayan, aynı zamanda kaleme de
etki eden en önemli faktör anaçtır.
: Topraktaki tuzluluk ya da kireç oranı
aslında anaç seçimimizde etkili oluyor...
M.P: Elbette. Toprağın tuz miktarı, fiziksel yapısı,
topraktaki taban suyu miktarı gibi faktörler anaç
seçimimizi etkiler.
Ayrıca, üretim planlamamızda bizim yetiştirmeyi
düşündüğümüz türün, dikim mesafesini belirleyen
faktör de yine anaçlardır. Kullandığımız anaca göre
değişik dikim mesafeleri uygularız, sıra arası ve sıra
üzeri mesafeler. Ayrıca, buna yine meyve bahçesinde
yapacağımız terbiye şekli de etki etmektedir. Modern
meyvecilikte artık 8 metre, 10 metre gibi büyük
mesafelere bahçeler tesis edilmiyor. Bodur, yarı bodur
anaçlar kullanılarak daha kısa mesafelerde bahçe
tesisi yapabiliyorsunuz.
Hangi anaç çeşit kombinasyonun satın alınacağına
bütün bu soruların cevabını tam olarak verdikten sonra
karar vermek gerekmektedir. Fidanı ondan sonra satın
almak gerekir.
: Fidan alırken nelere dikkat edeceğiz?
M.P: Bir kere, fidancıdan fidan satın almak gerekir.
İlk başta fidanın ismine doğru olması gerekir. “İsmine
doğru” ne demek? Anacın ve çeşidin, bizim almak
istediğimiz kombinasyon olması demek, güvenilir olması
demektir. Bunu nasıl sağlıyoruz? Sertifikalı fidanlar satın
aldığımızda, ismine doğru fidan satın almış oluyoruz.
Tabii ki, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde üretim yapılıp
Tarım Bakanlığı tarafından sertifikalandırıldığı için
sertifikalı fidanlar, ismine doğru oluyor. Aynı zamanda,
hastalık ve zararlılardan da ari olmasını bekliyoruz bu
fidanların. Çünkü üretim aşamasında sürekli kontrol
ediliyorlar ve o sertifika sürecini başarıyla geçtikten
sonra ancak satışa sunuluyor.
: Sayın Başkan, siz üreticilere fidan
alırken nelere dikkat etmelerini öneriyorsunuz?
Isparta Ziraat Odası Başkanı Bayram Kutlu:
İlk önce üreticilerimize şu önerilerde bulunuyoruz:
Üreticilerimiz gidip korsan üreticilerden, pazardan,
seyyar satıcılardan fidan almasınlar. Sertifikalı fidan
alsınlar. Hem bu sertifikalı fidanlara devletin desteği
de var. Üretici pazardan hastalıklı fidan alacak olursa,
mağdur olma olasılıkları çok yüksektir. Üreticilerimiz
bazen fidanlarını
pazarlardan alıyorlar, korsan
üreticilerden alıyorlar ve kök hastalıkları oluyor.
İstenilen fidan olmuyor. Diyorsun ki: “Ben starking
elma istiyorum”, gidiyor sana başka tür elma veriyor.
Fidan üreten firma satılmasını düşünüyor tabii ve
onu satıyor. Üreticimiz de inanıyor, kendisi gibi doğru
söylüyor zannediyor. Ama mağdur oluyor. Üç beş sene
onu yetiştireceğim diye uğraşıyor, ama sonuç hüsran
yanlış ve farklı bir çeşitle karşılaşıyor.
Bir de, dikeceği yerde toprak tahlillerini yaptırmaları
gerekiyor. O da çok önemli bir faktördür. Toprak tahlili
yapıldığı zaman; ne kadar gübre vereceğini, ne kadar
ilaç vereceğini bilinçli bir şekilde uygulama şansı
doğuyor ve bir an önce üretime başlanabiliyor. Tüm bu
işlemleri planlamadan kafasına göre yaparsa, diktiği
fidanı zamanında yetiştiremez, ürününü zamanında
alamaz, her şeyde bir gecikme olur. Bu tabii ki,
çiftçimize zarardır.
Fidan Dikim Safhaları
Dikim tahtası yardımıyla ana işaret
çubuğunun her iki yanına yardımcı
işaret çubuklarının çakılması
Dikim tahtasının ortasındaki kertiğe
denk gelen işaretleme çubuğunun
sökülmesi
3
4
: Üreticiler fidan dikerken nelere dikkat
etmemeliler?
B.K: Bir normal ağaç var, yarı bodur var ve bir
de tam bodur var. Bu üç türün de dikim aralıkları
değişiyor. Fidanların düzenli bir şekilde dikilmesi lazım,
metrajlarının doğru ayarlanması gerekmektedir. Fidan
dikiminden önce kesinlikle toprak tahlilinin yapılması
gerekmekte. Budamasını iyi bilen çiftçimize, öncelikle
o fidanın terbiyesini yaptırması gerekmektedir. Fidan,
öncelikle taze iken terbiye yapılır, ondan sonra budama
şekliyle düzene girer ve ağaç şekillenir. Ancak bunu
bilinçli insanlara, ehliyetli insanlara yaptırmalıyız.
: Dikim sonrası bakım işlemlerine
yönelik tavsiyeleriniz neler?
B.K: Çiftçimizin doğru ve yeterli gübre kullanması
gerektiğini, ne zaman ve hangi dozlarda ilaçlama
27
Ayın Konusu
yapacaklarını Ziraat Odası olarak cevaplamaya
çalışıyoruz. Sulama konusunda genelde biz damla
sulamayı tavsiye ediyoruz. Hem tasarruflu, hem de
bitkinin en güzel sulama şekli oluyor. Salma sulamalar
her zaman için toprağı çoraklaştırıyor. Damla sulama
ağaçların gelişmesini sağlıyor. Kar suyunun eridiği
gibi damla damla toprağa nüfuz ettiği için ağacın
tam köküne kadar iniyor. Vahşi sulama dediğiniz
sulamalarda su boşa gidiyor. O diktiğimiz ağaçlardan
da istediğimiz şekilde verim alamıyoruz.
: Aslında üreticiler “Biz şekillendirelim”
diyerek genç fidanın iyi olduğunu düşünürler. Ama
siz zaten o şekillendirmeyi yapıyorsunuz...
E.A: Aslında en güzeli öyledir. Şimdi, siz bu fidanı
diktiniz, diyelim bundan 1.000 tane aldınız ve bir
bahçe tesis ettiniz. Belki de bir tanesi bile bu kaliteyi
yakalayamayabilir şekil olarak. Varyasyon oluşur, ama
bu şekilde hazır fidanı elde ederseniz bahçenizdeki
bütün ağaçlar bir örnek olur. Ne kadar verim alacağınızı
bile tahmin edebilirsiniz.
Bir daldaki elmaların meyve kalitesi dört yıldan
sonra düşmeye başlar. Çoğu terbiye sisteminde,
modern meyvelerde bu dal artık 4 yaşını doldurduğunda
meyve kalitesini tekrar yakalayabilmek için yenileme
kesimleriyle bunları yenileriz.
: Farklı fidan çeşitlerine , fidan tiplerine
göre dikimlerde farklılık oluyor mu?
E.A: Dikkat edilecek en önemli nokta, ikisinde de aşı
noktasının yukarıda kalmasıdır. Göz aşılı bir fidanda da,
kalem aşılı bir fidanda da aşı noktası, toprağın en az 10-15
cm yukarısında kalmalı. İlk dikkat edilecek husus budur.
Ondan sonra dikim sıklığı tamamen bizim seçtiğimiz
terbiye sistemine bağlı. Çünkü terbiye sistemleri
bunun nasıl budanacağını, nasıl terbiye edileceğini,
uygun dikim sıklığının ne olacağını belirler. Bunların
hepsinin anahtarının mevcut terbiye sisteminde olduğu
unutulmamalıdır.
: Peki, gözle görülebilir şeyler var mıdır?
Bir hobi bahçesi gidip almak istediğinde sertifika
bu işte yeterli midir, yoksa gözle de inceleme
yapmak gerekir mi?
M.P: Satın aldığınız fidanın üzerinde sertifika etiketi
bulunuyorsa, o güvenilirdir. Tabii, etiketin üzerindeki
bilgilere yine de bakmak gerekir. Fidanlar birbirleriyle
karışmış olabilirler, fidancı size kasıt olmadan yanlışlıkla
başka bir fidanı veriyor olabilir. Sertifikanın üzerindeki
bilgileri de okuyarak onun gerçekten ismine doğru
sağlıklı bir fidan olup olmadığına bakmakta fayda var
elbette.
: Sertifikanın üzerinde hangi bilgiler yer
alıyor ve bu belge fidanı alan kişi tarafından muhafaza
edilmeli mi?
M.P: Sertifika etiketinin üzerinde tür, anaç
çeşit bilgilerinin yanında, üretimin kimin tarafından
gerçekleştirildiği gibi bilgiler bulunmaktadır. Bu
bilgilerin bulunmasının şöyle bir faydası var: Eğer
ileride herhangi bir hastalık veya zararlı nedeniyle
fidanlarımız kurursa ya da sertifikalı olduğu halde
şüpheleniyorsanız ismine doğru mu acaba değil mi
diye, bu durumda yetkili merciler karşısında ya da
herhangi bir şekilde hukuk yoluna başvurulması
halinde sertifika etiketini beyan etmeniz gerekir. Bunu
gösterdiğinizde, kanıt olarak kabul edileceğinden bu
sertifikaları saklamakta fayda var.
: Sayın Hocam, dikim aşamasında dikkat
edilmesi gereken hususlar nelerdir?
M.P: Satın aldığımız sağlıklı, ismine doğru
sertifikalı fidanlarımızı iki dönemde dikebiliriz.
Genellikle ılıman iklim meyve türleri; ilkbahar dikimi
ya da sonbahar dikimi şeklinde dikilebilirler. Sonbahar
dikimi, genellikle kışları daha yumuşak, ılıman geçen
yerlerde tercih edilir. İlkbahar dikimi ise, kışları daha
sert geçen bölgelerde tercih edilir.
Sonbahar dikiminin eğer iklim elverişli ise bazı
faydaları vardır. Toprak üstü organları; tomurcuklar
sürmeden önce sonbaharda, diktiğimiz fidanın kökleri
ise ilkbahar sezonunda o fidanın daha iyi gelişmesini
sağlayacak şekilde toprak altında gelişimlerine devam
ederler. Sulama sisteminin iyi kurulması ilkbahar
aylarında tomurcuklar sürdüğünde fidanın ihtiyaç
duyduğu, suyun temini açısından büyük avantajlar
sağlar.
Ancak genellikle ılıman iklim meyve türleri, böyle
geçit iklimine sahip yerlerde, kışları biraz sert geçen
yerlerde yetiştirildikleri için çoğu zaman ilkbahar
dikimleri tercih edilir.
: Üreticilerimiz fidan alırken fiyata
aldanıyorlar mı? Sertifikalı ile sertifikasız fidan
almak arasında ne fark var?
B.K: Köylümüz maalesef fiyat konusunda aldanıyor.
Pazarda satan; kalitesiz fidan sattığı için ve bu fidanın
da sertifikası olmadığı için daha ucuza satmaktadır.
Bu da ilk etapta çiftçimizin işine geliyor. Aslında, ucuz
aldığını düşündüğü fidan kendisine çok daha pahalıya
mal oluyor. Dikiyorsun, istediğin elma olmuyor,
istediğin fidanın meyvesi olmuyor, değişik fidan çıkıyor.
Bunu birkaç sene yetiştirdikten sonra aşılamaya
gidiyorsun veya aşılattırıyorsun. Ondan sonra, hem
aşıcıya para veriyorsun, hem de zaman kaybın oluyor ve
de istediğin sonucu alamıyorsun. Bu tür risklere maruz
kalmamak için en güzeli ve güvenilir olanı sertifikalı
fidandır. Bahçe tesis ederken ileri tarihlerde yüksek
maliyetlere katlanmamak için fidanların güvenilir
yerlerden ve sertifikalı olarak satın alınmasını tavsiye
ediyoruz.
Meyve üretiminde fidan en önemli faktörlerden biri.
Fidan alma aşamasına gelinceye kadar iyi bir planlama
yapmak gerekiyor. Çünkü üretim yapacağımız yerin
ve üretimin planlanması çok daha önemli. Yerimize,
üreteceğimiz türe karar verdikten sonra, bir sonraki
aşama fidan temini.
: Tüplü fidanların maliyetleri ve dikim
zamanlarıyla ilgili farklılıkları var mı?
E.A: Tabii ki farklılıklar var. Tüplü fidanın;
tüplemesi, bir kısım topraktan başka ön kültürler,
torf gibi kültürlere alınması gibi maliyetleri var. Fakat
tüplü fidanların tabii ki avantajı da var. Tüplü fidanların
kökleri her zaman hazır olduğu için yaz döneminde,
havanın sıcak olduğu zamanlarda bile dikilme avantajı
sağlıyor. Dediğim gibi, maliyeti yüksek.
Fidan Dikim Safhaları
Fidan çukurunun açılması
Dikim tahtasının ortasındaki kertiğe
denk gelecek şekilde, fidanların çukura
yerleştirilmesi
5
6
Açık köklü fidanlar ise mutlaka sezon başlamadan,
“Vejetasyon
sezonu”
dediğimiz
tomurcukların
kabarmasıyla başlayan sezondur ki, Isparta yöresi
için bu Mart ayına rastlar, uzun yıllar ortalaması
olarak düşünecek olursak açık köklü fidanların bu
Mart başına kadar dikilmesi gerekir. Bir de, fidanınız
dallıysa onların daha da önceki dönem dikilmesi
gerekmektedir. Tüplü fidanların ise böyle zorunlu bir
sezonu yok, o yönden bize bir avantaj sağlıyor.
Aşı noktası toprak seviyesinden en az 10-15 cm yukarıda
kalmalıdır.
29
Ayın Konusu
Benim üreticilere tavsiye edeceğim en önemli konu
şudur: Bahçe kurmaya karar verdiklerinde onu hemen
düşünüp bir anda faaliyete geçirmesinler. Kaliteli bir
fidanın yetişebilmesi için, biraz önce bahsettim, iki
yıllık bir sezona gerek var.
Kaliteli bir fidan iki yılda yetişebiliyor. Bu ne demektir:
İki yıl öncesinden alacağınız fidanın çeşidine, anacına
karar vermiş olmanız gerekiyor. Terbiye sistemine karar
vermiş olmanız gerekiyor ki, bu kaç adet fidan lazım?
Anaç çeşit nedir? Bunlar belirlenebilsin. Bunlara karar
verdikten sonra güvendikleri bir fidancıya gidip bunları
aşılatmaları lazım ve iki yıl süresince bunları yerinde
kontrol etmeleri lazım. Profesyonel bir üreticinin bunu
yapması lazım. Fakat bizim ülkemizde genellikle bu
işlere son dakikada karar veriliyor; toprak bile hazır
değil, geç dönemde dikiliyor. Fidancıya gidiliyor en son
“Benim kafamdan şu geçiyor...” deniyor ve genellikle
fidancıda bu anaç çeşitli kombinasyonu bulunmuyor.
Ne yapıyor üreticimiz? Planlama yapmadığı ve
geç kaldığı için mecburen ikinci, hatta üçüncü bir
kombinasyon seçmek zorunda kalıyor. Daha baştan
bütün dengeler bozuluyor, plansızlık nedeni ile baştan
bir takım eksiklerle başlıyor ve maalesef bu ilerleyen
dönemlerde de bu şekilde devam ediyor.
Benim üreticilere verebileceğim en büyük tavsiye:
En az iki yıl öncesinden planlama yapmaları olacaktır.
Son dakikada verilen kararlar maalesef genellikle hep
yanlış oluyor.
: Üreticiler aldıkları fidanlarla ilgili
olarak sorun yaşarlarsa ne yapmalılar?
M.P: Bir üretici, hobi bahçesi ya da ticari üretim
yapacak kişi fidanını satın alıp getirdiğinde, tabii çok
önemli bir husus var, o da fidanın nakliyesi sırasında
başına bir iş gelmemesi. Çünkü çoğu zaman sağlıklı
fidanlar uygun olmayan koşullarda nakledildiklerinde
tutma oranları oldukça düşüyor. Bu nedenle fidanlar
kapalı kasa kamyonlarda nakledilmeli. Nakliye
sırasında rüzgâra maruz kalmamalı. Çünkü bunlar
çıplak köklü fidanlar ve rüzgardan etkilenirler.
Fidanın dikileceği yere geldikten sonra da, tabii ki
önceden hazırlamış olduğumuz dikim çukurlarına bir
miktar çiftlik gübresi ve ticari gübre kullanarak dikimi
yapacaklar.
: Su da vermek gerekir mi Sayın Hocam?
M.P: Fidan diktikten sonra sulayacağız. Fidanı
dikeceğiz, tabii fidanı dikerken de aşı bölgesinin toprak
üzerinde kalmasına dikkat edeceğiz. Yalnız, fidanı
dikmeden önce mutlaka kök budaması yapmamız
gerekiyor. Çıplak köklü fidanlarda kök budaması
yapmadığımız takdirde fidanın tutma süreci uzayacaktır,
çünkü kök budaması iki aşamadan oluşuyor. İlk olarak,
söküm sırasında fidanlık parsellerinden fidanlar
çıkartılırken köklerde bazı kırılmalar, zedelenmeler
meydana geliyor. Biz bu kök budaması sırasında
bu zedelenen, kırılan yerleri
budama makasıyla
keserek tazeliyoruz ve ilerki dönemlerde buradaki
yaraların daha kolay kapanmasını sağlıyoruz. Elbette
ki bu sırada bir miktar kök kaybı oluyor, eğer toprak
üstünde kalan kısımlar daha fazla, yani geriye kalan
kökün su yetiştiremeyeceği kadar fazla olursa, çünkü
ilkbaharda bunlar da tomurcuklar sürecek, yeni
sürgünler oluşacak, yapraklar oluşacak ve su ihtiyacı
artacak. Kök, bu artan su ihtiyacını karşılayamayacağı
için fidanımızın Haziran ayına doğru kuruma ihtimali
olacaktır. Buna engel olmak için de, kökte ne kadar
budama yaptıysak, o oranda toprak üstü organlarında
da bir miktar kesim yapmak durumundayız. Aksi
durumda kuruma ihtimali çok yüksek olacaktır. Buna
dikkat edilmesi gerekir.
: Yani mutlaka dikmeden önce köklerin
de budanması şart?
M.P: Evet. Dediğim gibi hem köklerde hem de
toprak üstü organlarda budamayı tavsiye ediyoruz.
: Üreticiler eğer ismine doğru olmayan
fidanla ya da sertifikası olmayan fidanla karşı
karşıya gelirlerse nereye başvurmaları gerekir?
M.P: Ülkemizde şu anda fidan üretim ve satımıyla
ilgili yürürlükte yasalarda bazı düzenlemeler yapıldı.
“Fidan Üreticileri Alt Birliği” adında bir Birlik kuruldu.
Bu önemli bir gelişme. Sertifikalı üretim yapan bütün
fidancıların bu Birliğe üye olması zorunlu. Elbette ki
bu Birliğe üye olan sertifikalı üretim yapan fidancılarda
bu şekilde bir durum söz konusu olmayabilir. Ancak
eğer ismine doğru, hastalık ve zararlılardan ari fidan
satın alınmamışsa bir şekilde, bunu ispat etmenin yolu,
tabii ki satın alırken fatura alınması. O fatura üreticinin
elindeki bir kanıt olduğu için, gerek mahkemelerde gerek
tarım teşkilatı nezdinde müracaatlarında kendisinden
mutlaka satın aldığını gösteren fatura istenecektir.
Eğer bu durum sertifikalı fidanlarda yaşanmışsa satın
alan kişiden bu sertifikalar istenecektir. O nedenle her
zaman sertifikalı fidan satın alınmasını destekliyoruz
ama aksi durumda da mutlaka fatura alınmalıdır.
Fidan Dikim Safhaları
Dikim çukurunun kapatılması
7
Fidanın hereğe bağlanması
8
Herhangi bir olumsuz durumda belge, fatura ve
sertifikalarla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na
müracaat edecekler ya da gerekmesi halinde
mahkemelere başvurabileceklerdir ■
31
Ayın Konusu
ÇELİKLEME NASIL YAPILIR?
1
Köklü anaç üretimi için ağaçlar yaprağını
döktükten sonra belirlenen anaçlara ait damızlık
parsellerinden, 1 yaşlı sürgünler kesilir. Bu
sürgünler iç ortamda, 20-30 cm olacak şekilde
hazırlanır. Daha sonra sürgünlerin alt kısımlarında
yara dokusu oluşumunu teşvik etmek amacıyla
bıçak ile kabuk kısmında 2-3 cm lik paralel
çizikler atılır.
2
Hazırlanan çelik materyalleri, 50’lik demetler
haline getirilerek bağlanır ve etiketlenir. Çeliklerin
dip kısımlarının çok düzgün olmasına dikkat edilir.
Ayın Konusu
3
Laboratuvar ortamında 2500 ppm’lik IBA
köklendirici solusyonu hazırlanır. Bu solusyon
hazırlandıktan sonra hemen kullanılmayacaksa
buzdolabında ışık almayacak şekilde saklanabilir.
Kullanım esnasında bir kap içerisine yaklaşık 5 cm
derinliğinde dökülür.
Hazırlanan çeliklerin dip kısımları yaklaşık 5 saniye
süre ile köklendirici solusyonuna batırılıp çıkarılır.
4
Bu çelikler dikim zamanına kadar köklenmesi için
kum havuzlarında bekletilir.
33
Ayın Konusu
Meyvecilikte Fidan Kalitesi
Grafik: Ebru Ünlü
Ersin Atay - Meyvecilik Araştırma İstasyonu - Eğirdir / Isparta
Bahçe tesisinde dikkat edilmesi gereken konular
Başarılı bir bahçe tesisi için fidanlar yüksek kaliteli
olmalıdır. Bir fidan alırken, genellikle verilen fidanın
kalitesi, bu fidanların nasıl yetiştirileceği ya da bu
fidanların ürüne yatması için kaç yıla gereksinim olduğu
çok az düşünülür. Bu anlayış, yeni yüksek sıklıkta
dikilen meyve bahçeleri anlayışına ters düşmektedir
(Barritt, 1992). Yüksek kalitede fidanlar, yeterli sayıda
yan dal içermelidir. Üretilme şekli ne olursa olsun
daha fazla lateral (yan) dala sahip olan fidanlar,
bahçe tesisinin ilk yıllarında daha fazla verim verirler.
Bu nedenle, maliyetleri biraz daha yüksek olsa da, dallı
fidanlar günümüz meyve yetiştiricilerinin çoğunluğu
tarafından tercih edilmektedir (Wertheim ve Webster,
2003).
Meyve fidanlarının dallanma özellikleri; cinsten,
türden, çeşitten (spur ya da kuvvetli gelişen çeşitler
gibi), kültürel işlemlerden (dallanma ajanı kullanımı
gibi), aşılama metodundan (göz ya da kalem aşıları gibi),
materyalin sağlık durumundan (virüs içerip içermemesi
gibi), çevresel koşullardan (sıcaklık gibi) ve diğer bazı
faktörlerden etkilenir.
Dünya çapındaki eğilim sık dikim sistemleridir. Sık
dikim sistemlerinde çeşitler, farklı bodur anaçlara
aşılanmaktadırlar. Eğer uygulama adımlarına dikkat
edilirek başarılı bir şekilde bahçe tesisi yapılabilir ve iyi
bir bahçe yönetimi sağlanabilirse, sık dikim bahçelerin
bakımı kolaydır ve yetiştiricilerin ilk yatırım masrafları
erken dönemde geri döner.
Ayın Konusu
Uzun zamandan beri sık dikim yetiştiricilik yapan
Avrupa ülkelerinin, bahçe tesisinde iyi dallanmış fidan
kullanımına büyük önem vermeleri oldukça dikkat
çekicidir (fazla yaygın olmayan bazı dikim ya da terbiye
sistemleri haricinde). İyi dallanmış fidan kullanımı,
özellikle daha sık dikim yapılan türlerde (elma gibi)
daha yaygındır.
Ülke olarak sık dikim sistemlerine henüz geçiş
aşamasında olduğumuz için, fidan üreticileri ve meyve
yetiştiricilerinin, iyi dallanmış fidanın ne demek
olduğu ve ne gibi avantajlar sağladığı konusunda pek
de bilinçli oldukları söylenemez. Bu nedenle, terbiye
sistemleri ile fidan kalitesi arasındaki ilişkilerin ve sık
dikim bahçe yönetiminin yetiştiricilere doğru bir şekilde
anlatılması, modern meyveciliğe geçiş aşamasındaki
ülkemiz için büyük önem taşımaktadır.
Yakın tarihlere kadar diğer ülkelerde de durum
bu şekildeydi. Fakat meyve ticaretinde söz sahibi
olan ülkelerde; iyi dallanmış fidanların ekonomik
avantajlarını keşfeden üretici sayısının artması ve bu
kişilerin fidancılar üzerinde baskı yapması sonucunda
durum bugünkü konuma gelmiştir. Bu ülkelerde
fidancı sayısı ülkemize göre çok daha az, fakat fidanlık
başına üretilen fidan sayısı oldukça yüksektir. Ayrıca
fidanlıkların sadece belli türlerde yoğunlaşmaları dikkat
çekicidir. Örneğin Avrupa’da profesyonel bir fidanlığı
ele aldığımızda burada sadece elma ve armut fidanları
üretildiğini ve bu tarz fidancıların Türkiye’de ki gibi kış
aşılı, uyur gözlü, 8 aylık ve 1 yaşlı kamçı (dalsız) fidanlar
da üretmekle birlikte daha çok ideal yükseklikte, geniş
açılı ve genellikle 25 cm’den daha uzun 3+, 5+, 8+ dallı
gibi standartlarda fidan pazarladığını görebiliriz.
Farklı yöntemlerle dallandırılmış elma fidanları
Yan dal sayısının artmasıyla birlikte fidan maliyeti
(özellikle nakliye) artsa bile, bu durum ilerleyen yıllarda
ekonomik açıdan genellikle daha avantajlı olduğu için
ekstra kalitede fidanlara olan talep daha yüksektir.
İyi dallanmış fidanların üretilmesi, sökülmesi,
depolanması ve nakli daha zordur. Bu açıdan
bakıldığında fidancıların dallı fidana karşı olmaları
anlaşılabilir, fakat üreticiler iyi dallanmış fidan almak
için fidancıları zorlamalıdır (Wertheim ve Webster,
2003). Klasik yöntemlerde ısrarcı olan firmaların,
rekabet avantajlarını kaybedecekleri unutulmamalıdır ■
Kaynaklar
Atay, E., 2012. Meyvecilik Araştırma İstasyonu Kurs Notu, Eğirdir.
Barritt, B.H., 1992. Intensive Orchard Management. Good Fruit
Grower, Yakima, Washington, 211 p.
Wertheim, S.J., Webster, D., 2003. Propagation and
Nursery Tree Quality.
In Apples Books, p: 125-151. CABI Publishing, Cambridge.
35
Ayın Konusu
Fidan Alırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar…
Kamil Dönmez - Gürsu Ziraat Odası Başkanı
•Tür seçimi iyi yapılmalı: Öncelikle bulunduğumuz
yörenin iklim şartlarını iyi değerlendirmeli ve bu iklim şartlarına uyum gösterebilecek türlerden
seçim yapılmalıdır.
•Fidanların köklerinde çürüme olmamasına dikkat
edilmelidir.
•Fidanların kök, gövde ve dallarında yumrular
olmamalıdır. Bu yumrular hastalık belirtisi olabilir.
•Eğer aşı ile çoğaltılan bir tür alıyorsak, fidanın aşı
yerine çok dikkat edilmelidir. Anaç ile kaynaşma
yerini görmemiz ve aşılı olup olmadığını kontrol
etmemiz gerekir.
•Fidanların gövdesinde kabuklu bit ve benzeri
zararlılar olmamalıdır. Fidanların görünümü canlı
ve parlak olmalıdır.
•Saçak köklerin iyi gelişmiş olmasına dikkat
edilmelidir.
•Kökleri açıkta kalmış, kazık kökleri yaralanmış,
fidanlar alınmamalıdır.
•Gözleri uyanmaya başlamış fidanlar alınmamalıdır.
•Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanların toprakta
tutumu güç olacağından, bu tür fidanlar tercih
edilmemelidir.
fidan için şok sayılır bu şoku en çabuk genç fidanlar
atar. Alınan fidanın hangi şartlarda muhafaza
edildiğine dikkat edilmelidir.
•Alınan fidanların nakliyesi dikkatli yapılmalı. Alınan
fidanlar nakledilirken kökleri iyi muhafaza
edilmelidir. Nakliye sırasında kökleri sarılır veya
kapalı bir araçla nakledilirse, kökleri uzun süre
rüzgârla temas edip kuruması engellenmiş olur.
Meyve bahçesi kurarken toprak yönünden üzerinde
durulması gerekenler:
Toprak tipi:Meyvecilik için en uygun toprak tipi tınlı
topraklar veya humuslu topraklardır. Kireçli topraklarda
da bazı çeşit meyveler yetiştirilebilir. Killi topraklar iyi
drene edilirlerse kullanılabilir. Çakıllı ve kumlu topraklar
ancak iyi sulamayla kullanılabilir.
Toprak derinliği:En az iki metre olmalıdır.
Taban suyu yüksekliği:Taban suyu kökleri yayılma
eğilimi gösteren meyve ağaçlarında en az 1 m, kökleri
derine giden meyve ağaçlarında en az 2 m olmalıdır.
Tuzluluk:Meyve bahçesi için istenmez.
Toprak reaksiyonu:Toprak reaksiyonu 6–8Ph arasında
olması meyvecilik için iyidir ■
•Sertifikalı fidan alımlarında seçilecek fidanın
sertifikası kontrol edilmeli ve mutlaka üzerinde
etiket olan fidanlar tercih edilmelidir.
•Tozlayıcı (dölleyici) ihtiyacı: Meyve ağaçlarının bol
çiçek açtığı halde meyve vermemesinin sebebi
tozlayıcıya ihtiyaç duymasıdır. Seçilen türün kendine
verimli mi yoksa bir tozlayıcıya mı ihtiyaç duyduğu
araştırılmalıdır. Gerekli ise uygun tozlayıcı veya
tozlayıcılar temin edilmeli ve yeterli oranda bahçeye
dağıtılarak dikilmelidir.
•Tozlayıcı çeşit, döllenecek çeşitle aynı zamanda ve
aynı yaşta çiçek açmaya başlamalı ve meyvelerinin
ticari değeri olmalıdır.
•Fidan seçerken genç olan fidan tercih edilmelidir.
Çünkü esas yerinden söküp yeni yerine taşımak
37
‘da
Ö NEM İ
Ormanlarımızın
Sibel Şerifoğlu - TZOB Teknik Müşavir
Doğal veya ağaçlandırma yoluyla yetiştirilen
ağaç toplulukları orman olarak nitelendirilmektedir.
Ormanlar
yeryüzünün
yaklaşık
üçte
birini
kaplamakta, karasal biyolojik çeşitliliğin dörtte üçünü
barındırmaktadır. Ormanlar milli ekonomiye katkıları,
iklim, su ve toprak rejimi üzerindeki olumlu etkileri
yanında bir geçim kaynağı olarak ulusal bir servettir.
Dünya orman varlığı
Dünyanın toplam ormanlık alanı yaklaşık 3,9 milyar
hektar olup ormanlık alanın toplam kara alanına oranı
%29,6 dır. Mevcut ormanların yaklaşık %95’i doğal
ormanlardan, %5’i ise ağaçlandırma ile tesis edilen
suni ormanlardan oluşmaktadır. Toplam dünya orman
alanına oranları itibariyle en fazla orman alanına sahip
kıtalar; Avrupa (%46), Kuzey ve Orta Amerika (%25,7)
ve Afrika (%21,8) dır. Rusya Federasyonu, Brezilya,
Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk
Cumhuriyeti en çok orman varlığına sahip ülkelerdir.
Tablo 1. Dünyadaki Ormanlık Alanların Kıtalara
Göre Dağılımı (1000 ha)
Kıta
Toplam
Alan
Toplam
Orman
Alanı
Avrupa
2.259.957
1.039.251
46
Güney Amerika
1.754.741
885.618
50
Afrika
2.978.394
649.866
21,8
Kuzey ve Orta Amerika
2.136.966
549.304
25,7
Asya
3.084.746
547.793
17,7
849.096
197.623
23,3
13.063.900
3.869.455
29,6
Okyanusya
Dünya
Okyanusya:
849.096
Avrupa:
2.259.957
Asya:
3.084.746
Kuzey ve Orta
Amerika:
2.136.966
Güney Amerika:
1.754.741
Afrika:
2.978.394
Tablo 1: Kıtalara göre toplam alan
Okyanusya:
197.623
Asya:
547.793
Avrupa:
1.039.251
Kuzey ve Orta
Amerika:
549.304
Afrika:
649.866
Güney Amerika:
885.618
Toplam
Alana
Oranı (%)
Tablo 2: Kıtalara göre ormanlık alan
Tablo 2’de görüldüğü gibi Avrupa’nın ormanlık
alanı 1 milyar ha civarında olup, orman alanının
toplam kara alanına oranı %46’dır. Üretim yapmaya
uygun ormanlardaki yıllık artım miktarı 1,5 milyar m³
civarındadır. Bu artıma karşılık yapılan üretim miktarı
ise 577 milyon m³ civarındadır (1).
Teknik
Avrupa Birliği (AB) ormanları ise 101 milyon hektarı
üretim ormanı olmak üzere yaklaşık 197 milyon
hektardır. Bu miktar, AB toplam alanının yaklaşık
%35’ine denk gelmektedir. Orman kaynakları AB’de
ekonomiye ve topluma birçok fayda sağlayan en önemli
yenilenebilir kaynaklardan birisidir. Bu kaynaklar
Avrupa’nın doğal kaynakları arasında önemli bir role
sahiptir (2). AB’nin belli başlı büyük üretici ve tüketici
ülkeleri İsveç, Finlandiya, Almanya, Fransa, İtalya’dır.
Endüstriyel odun üretim ve tüketiminde Fransa ve
Almanya, tomrukta İsveç, Finlandiya ise kâğıtlık odunda
yoğunlaşmış durumdadır. Avrupa dış ticaretinde de
kağıtlık odun payının yüksek olması Finlandiya ve
İsveç’in büyük miktarlardaki kağıtlık odun ithalatından
kaynaklanmaktadır.
Türkiye orman varlığı
Ülkemizin orman varlığı 21,2 milyon hektar olup
toplam ülke yüzölçümüne oranı itibarıyla %27,2’sini
teşkil etmektedir. Türkiye ormanlarının tamamına
yakını (%99) devlet ormanıdır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormancılık,
ekonominin öncelikli ve ana sektörlerinden biridir.
Toplam ağaç serveti 1,3 milyar m³ olan orman
alanlarımızın yıllık cari artımı 36,3 milyon m³’tür.
Amenajman planlarında verilen yıllık ortalama eta
miktarı ise 16,3 milyon m³’tür (1).
6831 sayılı orman Kanunu’nun 4. maddesine
göre ormanlar mülkiyet ve idare bakımından devlet
ormanları, tüzel kişiliğe sahip kamu kurum ve
kuruluşu ormanları ve özel ormanlar olmak üzere;
vasıf ve karakter bakımından ise; muhafaza ormanları,
milli parklar ve istihsal ormanları olmak üzere
sınıflandırılmışlardır.
Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine
göre 1958 yılından
günümüze kadar 1.199.556
hektar alanı kapsayan 49 Milli Park ilan edilmiştir.
Milli Parklara ilaveten koruma alan statüsünde; toplam
77.997 hektar alanı kapsayan 33 adet Tabiat Parkı, 31
adet Tabiatı Koruma Alanı, 103 adet Tabiat Anıtı ilan
edilmiştir.
Ülkemizde, sınırları içinde devlet ormanı bulunan
köyler Orman Köyü olarak tanımlanmakta olup, orman
içi köyler ve orman bitişiği köyler olarak iki sınıfa
ayrılmaktadırlar.
Orman içi köy
Mülki sınırları içinde orman olması şartıyla evlerin
toplu bulunduğu yerleşim alanından itibaren aralıksız
devam eden arazileri dört yönden ormanlarla çevrili
köyler;
Ormana bitişik köy
Mülki sınırları içinde orman olup da orman içi
sayılmayan köyler olarak tanımlanmaktadır.
Ormanlık Alanlar (ha)
Koru Ormanı
Niteliği
Baltalık
İbreliler
Karışık
Koru
Toplamı
Baltalık
(İbreli+Yapraklı)
Toplam
Ormanlık
Alan
Normal
6.280.245
1.298.806
1.361.163
8.940.214
1.681.006
10.621.220
Bozuk
5.123.546
532.730
843.104
6.499.380
4.068.146
10.567.526
1111.403.791
1.831.536
2.204.267
15.439.594
5.749.152
21.188.746
Toplam
Kaynak: ÖİKR
Koru Ormanı
Normal
Bozuk
6.280.245
5.123.546
1.361.163
1.298.806
532.730
Karışık
(ibreli + Yapraklı)
Yapraklılar
İbreliler
843.104
Baltalık
Normal
Bozuk
4.068.146
1.681.006
Normal
Bozuk
39
endüstriyel odunun %65’i... ormanlarımızdan
Ülkemizde orman içi ve bitişiğinde yaşayarak
yaşamını orman kaynaklarına bağlı olarak sürdüren
20.974 adet orman köyünde 7,8 milyon orman köylüsü
bulunmaktadır. Orman köylerinde gelir düzeyi diğer
köylere göre önemli derecede düşük olup, işsizlik
oranı %60 civarındadır (3). Ormanların verimli olarak
işletilmesi, geliştirilmesi ve korunması orman
köylülerinin sorunlarının çözülmesinde büyük önem
taşımaktadır.
Ormanlar yönetim rejimleri bakımından; Koru
ve Baltalık olmak üzere iki ana türe ayrılmaktadır.
Ormanlık alanlarımızın %72,7’sini koru ormanlar,
%27,1’ini de baltalık ormanlar oluşturmaktadır.
Ne yazık ki ormanlarımızın %49’u bozuk vasıflı orman
niteliğindedir. Bozuk orman alanlarının verimli hale
getirilmesi ormanların sosyal, ekonomik ve ekolojik
faydaları bakımından son derece önemlidir.
Verimsiz orman alanlarımızın bir bölümü taşlık ve
kayalık olduğu için kısa sürede verimli orman haline
getirilmesinin zor olduğu bilinmektedir. Ancak yapılan
araştırmalar yaklaşık 4,2 milyon hektarlık bozuk
ormanın ağaçlandırma, rehabilitasyon ve erozyon
kontrol çalışmaları yoluyla verimli orman alanlarına
dönüştürülebileceğini göstermektedir.
Normal koru alanlarımızın %41,9’unu meşe,
%35,1’ini kızılçam, %27,2’sini karaçam, %11,3’ünü
kayın, %8’ini sarıçam oluşturmaktadır. Bunlardan
başka göknar, ardıç, sedir, ladin, kızılağaç, kestane,
dişbudak, ıhlamur, kavak, çınar, söğüt ve servi gibi ağaç
türleri bulunmaktadır. Normal baltalık ormanların ise
%85’ini meşe ağaçları kaplamaktadır.
Ülkemizde orman varlığına ilişkin ilk ulusal
envanter sonuçları 1972 yılında elde edilmiştir. İkinci
envanter sonuçları ise 2004 yılında yenilenmiştir.
Ormanlarımızın
büyüklüğü
ve
değişimleri
bakımından gerçekleştirilen bu değerlendirmeye göre
Genel Ormanlık sahamızın büyüklüğü;
•1963–1972 yılında: 20.199.296 ha
(Ülke genelinin % 26,1’ i),
•1997 yılında: 20.703.122 ha
(Ülke genelinin % 26,6 ‘ sı),
•2004 yılında: 21.188.746 ha
(Ülke genelinin % 27,2‘si) tespit edilmiş
bulunmaktadır. Bu envanter sonuçlarına göre
ormanlık alanımızda son 30 yılda yaklaşık 990
bin hektarlık yani %5 oranında bir artış olduğu
tespit edilmiştir (3).
Teknik
biyoçeşitliliğimiz... ormanlarımızdan
Ormanlık alanlarımızdaki, nitelik gelişimine
baktığımızda;
•1963-1972 ilk planlarda: Verimli orman alanımız
8.856.000 ha, olarak tespit edilmiştir.
•1997 yılında: Verimli orman alanımız 10.548.000 ha,
olarak tespit edilmiştir.
•2004 yılında: Verimli orman alanımız 10.621.221 ha
olarak tespit edilmiştir.
Verimli orman alanımızın artış göstermesinde
uzun zamandan beri yürütülen ağaçlandırma
çalışmalarının payı büyüktür. Koruma ve ağaçlandırma
faaliyetleri ile verimli ormanlık alanımız oransal olarak
artmıştır.
4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberlik Kanunu’na istinaden 2007 yılında başlatılan
Milli Ağaçlandırma Seferberliği, ağaçlandırma
çalışmaları konusunda bu güne kadar atılan önemli
adımlardan biridir. 2008-2012 yılları arası dönemi
kapsayan Ağaçlandırma Seferberliği, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde; ilgili Bakanlıklar,
çeşitli kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, sivil
toplum kuruluşları, medya ve vatandaşlarımızın destek
ve katılımı ile yürütülmektedir.
Ormanların faydaları
Orman öncelikle ağaçlar olmak üzere bitkisel,
hayvansal ve mineral öğeler bütünüdür. Bu öğelerin
karşılıklı etkileşimi ve beraberliği sonucu kurulmuş
doğal bir ekosistem olan ormanlar yaşam için
vazgeçilmezdir. Ormanların biyolojik çeşitliliğin
korunmasındaki rolü son derece önemlidir. Ülkemiz
yüzölçümünün yaklaşık %27’sine denk gelen ormanlık
alanlarımız son derece zengin biyolojik çeşitlilik ve
yapısal özellikleri bir arada barındırmaktadır. Biyolojik
çeşitlilik bakımından oldukça zengin olan ülkemiz bitki
çeşitliliği bakımından da çok özel bir yere sahiptir.
Avrupa Kıtası’nda 2.750 tanesi endemik olmak üzere
12.000 bitki türü bulunmaktayken, Türkiye’de 3.000
tanesi endemik olmak üzere 9000’den fazla bitki türü
bulunmaktadır.
Ormanlar, orman içinde ve dışında yaşayan
insanlara çeşitli iş imkanları sağlar. Ormanlar insanlar
için yakacak hammadde kaynağıdır. Ülkemizde
13 milyon m³ endüstriyel odun ile 9 milyon m3
yakacak odun tüketilmekte olup endüstriyel odunun
%60-65’i, yakacak odunun ise yaklaşık %85’i devlet
ormanlarından elde edilmektedir. Ayrıca tohum, çiçek,
kozalak, çakıl, kum vb. ham madde kaynaklarının bir
kısmı da ormanlardan elde edilmektedir.
41
Teknik
Ormanlar bir ülkede toprak ve su kaynaklarının
muhafazası için hayati önem taşımaktadır. Ormanların
su ve su kaynaklarını koruyucu, toprak koruma
fonksiyonundan dolayı suyu depolayıcı, su rejimini
düzenleyici, sel ve taşkın önleyici etkileri vardır.
Ormanlar, bitkiler ve hayvanlar için doğal bir su
kaynağıdır. Yapılan araştırmalarda, ormanlık alanların,
çevresindeki alanlara oranla %15-%50 daha fazla
yağış aldığı saptanmıştır. Ormanlar, aldıkları yağışın
%44’ünü kullanılabilir dere akışı haline getirirken,
orman dışındaki alanlarda bu oran %14 olarak
belirlenmiştir. Bitki kökleri çıkardıkları CO2 ile toprak
suyunun çözündürme gücünü artırarak ve ağaç
köklerinin, kayaların çatlakları arasına girerek kayaları
parçalaması sonucu toprak derinliğini artırır. Böylelikle
toprakta tutulan su miktarı artar (5).
Ormanlar erozyonu önler. Rüzgarın hızını azaltan
ve toprağı kökleri ile tutan ağaçlar yağışların ve
akarsuların toprağı taşımasını önler. Yurdumuz
topraklarının %79’unda orta, şiddetli ve çok şiddetli
erozyon görülmektedir. Erozyon sonucunda barajlarda
biriken toprak, kullanılabilir baraj rezervuar hacminde
önemli kayıplara neden olmakta, barajların ekonomik
ömrünü kısaltmaktadır. Ormanlar hava kirliliğini ve
gürültüyü önleyici özelliği ile insan sağlığı bakımından
da büyük önem taşımaktadır.
Bilindiği gibi atmosfere verilen sera gazlarındaki
artış küresel ısınmaya ve bunun sonucunda iklimin
değişmesine neden olmaktadır. Ormanlar, önemli
karbon depolarıdır ve bu özellikleri ile iklim değişikliğinin
etkilerinin azaltımına katkıda bulunurlar. Dolayısıyla
ormanların tahribi atmosferde sera gazı artışına
neden olacaktır. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli (IPCC) raporuna göre dünyadaki toplam sera
gazı emisyonların %17’si ormansızlaşma ve orman
bozulması sonucunda meydana gelmektedir (4).
Sorunlar
Dünyadaki hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, doğal
kaynaklar üzerinde yoğun baskılar oluşturmakta ve bu
olumsuzluktan ormanlar ciddi şekilde etkilenmektedir.
Çeşitli araştırmalarla ortaya konan tahminler; 2023
yılına kadar dünya nüfusunun ortalama %2 artacağını,
orman alanlarının tahribinin süreceğini, endüstriyel
odun ham maddesi açığının 800-900 milyon m³
olacağını, ormanların biyoçeşitlilik, toprak koruma,
su üretimi, avcılık, ekoturizm gibi fonksiyonlarının
giderek önem kazanacağını ve bunun doğal orman
alanlarından yapılan üretim üzerinde bir baskı unsuru
oluşturacağını göstermektedir (1).
Ülkemizde orman içi ve kenarında yaşayarak
yaşamını orman kaynaklarına bağlı olarak sürdüren
20.974 adet orman köyünde 7,8 milyon orman
köylüsü bulunmaktadır. Tarım politikalarından
kaynaklanan sorunlar nedeniyle orman içi ve civarı
köylerdeki çiftçilerin gelir düzeyleri düşmüş, buna
karşılık alternatif gelir kaynakları geliştirilememiştir.
Milli gelirden en az payı alan grupta yer alan bu
vatandaşlarımızın sosyo-ekonomik sorunları bugün
de önemini korumakta, insanlarımız mevcut geçim
kaynaklarının yetersiz oluşu nedeniyle büyük şehirlere
göç etmek zorunda kalmaktadırlar.
Orman köylerinde örgütlenme yapısı olarak
kooperatifçilik
ön
plandadır.
Ancak
orman
köylülerinin gelir düzeyinin geliştirilmesi bakımından
kooperatifleşme ne yazık ki istenen seviyeye
ulaşamamıştır. Kurulan kooperatifler de yaşadıkları
sorunlar nedeniyle etkin hizmetler vermede
zorlanmaktadırlar.
Orman kadastrosu ülkemiz ormancılığının yıllardır
süregelen bir sorunudur. Bu sorun orman alanlarının
tanımı ve mülkiyet sorunu gibi nedenlerle çözümsüz
sera gazı artışı... ormansızlaşmadan
şiddetli erozyon... ormansızlaşmadan
Teknik
kalmaktadır. Topoğrafik yapının düzgün olmayışı,
hisseli ve küçük parsellerin çok olması, ulaşım zorluğu
gibi nedenler kadastro çalışmalarını olumsuz yönde
etkilemekte ve ağaçlandırma çalışmalarına da engel
olmaktadır.
2B kapsamında orman sınırlarının dışına çıkarılan
orman arazisinin önemli bir kısmı çiftçilerimizi
ilgilendirmektedir. Üzerinde tarımsal faaliyet yapılan
bazı alanlar 2B kapsamında değerlendirilmekte bu
sebeple de çiftçilerimiz mağdur olmaktadırlar.
Ormanlar, son yüzyıl içinde büyük bir yok olma
süreci yaşamakta, neredeyse yarısından fazlası orman
niteliğini kaybetmektedir. Ne yazık ki hemen hemen
her yıl önemli miktarlarda gerçekleşmekte olan orman
yangınları da bu duyarsızlığın bir göstergesi olmaktadır.
Ülkemizde orman yangınlarının çıkış sebeplerinin
büyük bir bölümü insan kaynaklı olup son 10 yıllık
ortalamalara göre yangınların çıkış sebeplerinin
%7’si yıldırım, %5’i kaza, %13’ü kasıt, %25’i bilinmeyen,
%50’si ise ihmal ve dikkatsizliktir.
Çevresel etki değerlendirmeleri yapılmadan ve
gerekli önlemler alınmadan verilen madencilik, ulaşım,
enerji, turizm vb. yatırım izinleri de bu yatırım bölgeleri
civarındaki ormanlara zarar verebilmektedir.
Öte yandan ormanlar çeşitli böcek, mantar, asit
yağmurları vb. etkilerden de zarar görmektedir.
Personel, teknik araç ve gereçlerin yetersizliği, gerekli
araştırmaların yapılamaması gibi nedenlerle bu tür
zararların önüne geçilememektedir.
Çözüm önerileri:
Ülkemiz ormancılığının geliştirilebilmesi ve
sorunların çözümü bakımından alınması gereken
tedbirlerden bazıları şunlardır:
•Orman alanları üzerindeki baskı ve tehditlerle
mücadele için gereken desteğin sağlanması,
ormanların korunması için uygun ve etkin
tedbirlerin alınması ve mevzuat düzenlemelerinin
yapılması gerekmektedir,
•Ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve mera ıslahı
çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Ağaçlandırma
çalışmalarında biyolojik çeşitliliği sağlayacak
türde fidanların seçimine özen gösterilmelidir,
•Ağaçlandırma çalışmaları devlet ve orman köylüsü
ile birlikte yürütülmelidir,
•Tarım arazilerimizin sellerden zarar görmemesi,
topraklarımızın erozyonla kaybolmaması, iklim ve
su rejimine ait ekolojik dengenin bozulmaması
için çayır mer’a ve ormanların tahribatının önüne
geçilmelidir,
•Ormanların korunması ve orman yangınlarının
önlenmesi için gerekli mevzuat düzenlemeleri
yapılmalıdır,
•Özellikle yangına hassas alanlar başta olmak
üzere, ağaçlandırma sahalarında ve doğal
ormanlarda bakım çalışmalarının aksatılmadan,
titizlikle yapılması gerekmektedir,
•Ormancılık eğitimi bütün dünya ülkelerinin izlediği
ve tartıştığı bir konudur. Bu konuya ülkemiz de
gereken önemi vermeli ve gelişmeleri yakından
takip edilmelidir,
•Ülkemizde aktif olarak 1986 yılında başlayan
özel ağaçlandırma çalışmalarına rağmen özel
ağaçlandırma sahaları ormanlık alanımızın
sadece %0,21’i civarındadır. Bu değerin artırılması
için özel ağaçlandırmanın teşvik edilmesi ve halkın
çevre bilincinin gelişmesi önemlidir,
•Orman köylerindeki kooperatifçilik çalışmalarına
önem verilmeli, kooperatiflerin rekabet gücü
artırılmalıdır,
•Orman köylülerinin kalkındırılması için alternatif
çözümler üretilmeli, projelere destek verilmelidir.
•Ormanların mülkiyet sorununun çözülmesi için
kadastro çalışmalarının bir an önce
sonuçlandırılması gerekmektedir.
•Orman vasfını yitirmiş arazilerde üretim yapan
çiftçilerimizin yıllardır bu alanlarda üretim
yaptıkları dikkate alınmalıdır. Bu arazilerin
bedelleri tarımsal gelir durumu göz önüne
alınarak belirlenmeli ve uzun vadeli krediyle hak
sahiplerine devredilmelidir.
•Gelişmiş ülkelerde korunan alanların ülke
yüzölçümlerine oranları %10 düzeyinde iken bu
oran ülkemizde %5-6’dır. Biyolojik çeşitlilik ve
doğanın korunması ve geliştirilmesi için korunan
alan sayısının artırılması gerekmektedir ■
Kaynaklar
(1) Devlet Planlama Teşkilatı (Kalkınma Bakanlığı), Dokuzuncu Kalkınma Planı,
2007-2013, Ormancılık Özel İhtisas Komisyon Raporu (ÖİKR).
(2) ÖZCAN, M., 2008, Avrupa Birliği Ormancılık Politikaları ve Türkiye
Ormancılığının Bu Politikalara Uyumu, Yüksek Lisans Tezi.
(3) Çevre ve Orman Bakanlığı, 2004. Türkiye Ulusal Ormancılık
Programı, 2004-2023, Ankara. www.ogm.gov.tr
(4) Türkiye’nin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı’nın Geliştirilmesi Projesi,
Ormancılık Sektörü Mevcut Durum Değerlendirmesi Raporu, 2010.
(5) MIZRAKLI, A., GÜZENGE, E. ve YALÇIN, A. Ormanların Su Kaynakları
Potansiyeli Üzerine Etkileri, Bu Alanların Belirlenmesi, Korunması ve
Dim Planlama Örneği, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi.
43
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KOYUN
YETİŞTİRİCİLİĞİ
Mehmet Taşan - Ziraat Yüksek Mühendisi
Dünyada koyun yetiştiriciliği
Koyun, iklim özellikleri ve doğal şartlara karşı
en dayanıklı hayvanlardan birisidir. Hemen hemen
dünyanın her yerinde koyun yetiştirilmektedir. Bazı
ülkelerde az koyun bulunduğu halde doğa ve iklim
şartlarının uygun olduğu ülkelerde koyunculuk çok
gelişmiştir. Dünya ticareti bakımından da koyun eti ve
yapağısı önem arz etmektedir.
Ülkelerin iklim ve doğa şartlarının yanı sıra
pazarlara olan uzaklık durumu da önemlidir. Ayrıca
insanların alışkanlıkları ve zevkleri, çeşitli tip ve değişik
özellikli koyunların geliştirilmesini sağlamıştır. Dünya
ülkelerinde koyunculuğun ölçüsü ve gelişme durumu
üzerine etkili iki önemli nokta dikkati çekmektedir. Az
nüfuslu geniş araziye sahip olmakla birlikte, uygun
iklim ve doğa şartları nedeniyle dünyadaki koyunların
büyük kısmı Güney Yarım Küre’de bulunmaktadır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde tarımsal üretim içinde
koyunculuk zaman zaman ekonomik değer bakımından
başta gelmekte, milli gelir kalemleri içerisinde en
büyük yeri işgal etmektedir. Avustralya buna verilecek
bir örnektir. Koyunculuk sadece beslenme ihtiyacına
karşılık vermekle kalmaz, ayrıca stratejik bir madde
olan ve dünya ticaretinde önemli yeri olan yapağıyı da
verir.
Önemli ölçüde Koyun Yetiştiriciliği yapılan bazı
ülkelerdeki gelişmeler:
Avustralya’da koyun yetiştiriciliği
Avustralya, koyun sayısı ve yapağı üretimi
bakımından dünyada ilk sırayı alan ülkedir. Dünyadaki
koyun sayısının 1/16’sı ve yapağı üretiminin ise 1l/4’ü
Avustralya’dadır.
Geniş ve verimli mera varlığı, deniz aşırı uzak bir
ülke oluşu, iklim ve doğa şartlarının koyunculuğa
uygun oluşu, burada daha çok yapağı tipi koyunculuğun
gelişmesine yol açmıştır. Hayvanlar içinde otlak
şartlarına en iyi adapte olan ve bu şartlarda en
yüksek geliri sağlayan hayvan koyundur. Bu bakımdan
Analiz
koyunculuk Avustralya’da iyi bir gelişme imkanı
bulmuştur.
yarım kürede hüküm süren ılık iklim şartları bu tip
koyunculuğa imkan ve avantaj sağlamaktadır.
Avustralya’da çok eskiden beri koyun var ise de,
merinosun ilk ithalatı 1789 yılında olmuştur. Daha
sonra büyük bir kısmı Almanya’dan olmak üzere bir çok
partiler halinde merinos ithalatı yapılmıştır. Özellikle
İngiltere’deki dokuma endüstrisinin ham madde
ihtiyacını karşılamak üzere Avustralya koyunculuğuna
İngiliz sermayesi yatırılması koyunculukta büyük
gelişme sağladı. Son yıllarda et verimi ve et kalitesi
üzerinde de durulmaya başlandı. Yapağı ve et üretiminin
büyük bir kısmı İngiltere piyasasına gönderilir.
Dondurulmuş et endüstrisi son yıllarda fazla önem
kazanmış durumdadır.
ABD‘de koyun yetiştiriciliği
Kristof Kolomb 1493’teki ikinci seyahatinde
beraberinde koyun götürmüştür. Cortez 1519’da
Merinos koyununu Meksika’ya götürmüştür. New
Mexico eyaletinde Santa Fe’yi kuran İspanyolların
Navajo koyunlarının atası olan çok renkli koyunu
götürmüş oldukları kabul edilmektedir.
Avustralya’da otlaklar büyük oranda telle çevrili
olup koyun sürüleri bu çevrili otlaklarda serbestçe
otlatılırlar. Bu sistem sürü halinde yapılan yetiştiriciliğe
göre daha ekonomik ve daha güvenlidir.
Yeni Zelanda’da koyun yetiştiriciliği
Yeni Zelanda küçük bir ülke olmasına rağmen koyun
sayısı bakımından dünyada beşinci ve yapağı üretimi
bakımından ise Avustralya’dan sonra ikinci sırayı
alır. Yeni Zelanda’da yetiştirilen koyunlar Avustralya
koyunlarına oranla daha fazla et tipine kaymakta
ve kombine verim yönlü olmaktadır. Sistem olarak
Avustralya’da olduğu gibi tel çitlerle çevrili meralarda
çobansız ve serbest koyunculuk göze çarpmakta ve
koyunlar bütün yıl otlaklardan yararlanmaktadır. Güney
ABD’ye ilk ithal edilen İngiliz kökenli koyunların
1609’da London Company tarafından Virginia
eyaletine getirildiği söylenmektedir. Bu tarihten yirmi
yıl kadar sonra Boston’un bir parçası olan Charleston’da
400 kadar koyun bulunmakta idi. Dışarıdan getirilen
bu ilk parti koyunların İngiliz koyunlarının iyi örnekleri
olmadığı aksine düşük değerli hayvanlar oldukları
kaydedilmektedir.
Amerika’ya ilk yerleşen kolonistler, koyunu daha
ziyade yünü için yetiştiriyorlardı. Massachusett’de 1662
yılında bir yünlü fabrikası kuruldu. Böylece koyun-kuzu
ihracatı üzerine bazı kurallar kondu. Connecticut’da
1670 yılında koyunculuğu geliştirmek için yasal
önlemler alınarak, her bireyin çalılıkları temizleyip
otlak açma işinde bir gün çalışması zorunluluğu kondu.
New England eyaletinde koyunların köpeklerden
ve yabani hayvanlardan korunması için sert hükümler
konuldu. Bir koyunu yaralayan ya da öldüren köpeğin
asılarak öldürülmesi resmen kabul edilmiş ve
uygulanmıştır.
İngiltere 1660 yıllarında bütün sömürgelerine
yapağı dış satımını yasak etti. İngiltere Parlementosu
Amerika’da koyunculuğun gelişmesini önlemek
amacıyla İngiliz koçlarının kolonilere dış satımını
yasakladı.
Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesi üzerine
merinos tekelciliği sona erdi. İspanya’da merinos
miktarı azalınca; Birleşik Amerika hızla merinosçuluğu
geliştirdi. Hatta bir ara Almanya’dan Saksonya Merinosu
bile alındı. İlk zamanlar koyunculuk daha çok doğudaki
eyaletlerde göze çarpmaktadır. 1810 yıllarında koyun
miktarı 7 milyon iken 1840’da 19 milyona yükselmiştir.
Doğu eyaletlerinde araziler değerlenip yaşanır hale
geldikçe de koyun yetiştiriciliği yavaş yavaş batıya
45
Analiz
doğru kaymaya başlamıştır. Böylece 1890 yılında
bütün batı eyaletlerinde koyun yetiştirilmekteydi. 1900
yıllarında Rocky Mountain bölgesi memleketin en
önemli koyunculuk bölgesi haline gelmiştir.
ABD’de ilk önceleri yapağı üretimini amaçlayan
merinos yetiştiriciliği son derece azalmış ve yerini
et-yapağı tipi iri yapılı koyunlar almıştır. Son yıllarda
ıslah çalışmaları hep bu yöne çevrilmiş bulunmaktadır.
Amerikan yetiştiricileri en ince yünü veren fakat et
verimi geri, kuzusu cılız merinos tiplerini tutmamakta,
kombine yönlü ırklara daha çok önem vermektedir.
Son 25-30 yıl içinde geliştirilen yeni koyun tipleri hep
duyulan ihtiyaca cevap verecek özelliktedir. Amerika’da
koyunlar sağılmaz ve koyun sütü üretilmez.
İspanya ‘da koyun yetiştiriciliği
İnce kumaşların dokunmasında kullanılan Merinos,
ya da buna benzer koyunların yetiştirilmesinde ve
meydana getirilmesinde İspanya’nın büyük payı vardır.
Tahminen 1000 yıllarında ve hatta bu tarihten önce
İspanya ve İngiltere’de koyun yetiştiriciliğine çok önem
verilmekte idi. Özellikle İspanya’da kumaş tezgahlarının
ihtiyacı olan ince ve yumuşak yapağıyı memleket
içinden elde etmek amacıyla düzenli koyun yetiştiriciliği
yapılmakta idi. Böylece 1500 yıllarına doğru İspanya ve
İngiltere dünyanın iki büyük koyuncu ülkesi oldular.
İspanya’da elde edilen yünler daha ince olmakla
birlikte uzun asırlar boyunca İspanya ve İngiltere büyük
yün pazarlarında iki rakip olarak göze çarpmakta idi.
İspanya’da büyük toprak sahipleri kazançlı koyunculuk
yaparak büyük gelirler sağlamakta idiler. En ince
yünü üretmek için İspanyalı koyuncular ilkbaharda
koyunlarını güneyden kuzeye sevk eder ve sonbaharda
geri dönerlerdi. Böyle hareket ederek sürüler için en iyi
otlatma ve hava koşulları sağlanırdı. Göçebe koyunculuk
İspanya’da bugün de devam ettirilmektedir. Ancak bu
işte de gelişmeler olmuştur. Sürülerin taşınması için
özel trenler veya uzun kamyonlar kullanılmaktadır.
Bugünkü merinos koyunu birkaç asır önce İspanya’da
geliştirildi ve İspanya uzun yıllar bu koyunun başka
ülkelere geçmesini yasak ederek tekelinde tuttu. Kralın
izni olmadan merinos ırkından bir koyunu ülke dışına
sevk etmenin cezası ölümdü. Bu yasak Napolyon’un
İspanya’yı işgal ettiği 19. yüzyıl başlarına kadar devam
etti. Bundan sonra birçok Avrupa ülkelerine küçük
partiler halinde merinos koyunu sevk edildi ve bu
koyunlar başka ülkelerde koyun yetiştiriciliği tarihinde
yeni sayfalar açtı.
İspanya’da tarım ve ekonomik yapı içinde bugün de
koyunculuğun yeri büyüktür. Ancak İspanya Napolyon
istilasından sonra, dünya ülkeleri arasındaki seçkin
yerini bir daha elde edemedi. İspanya’da koyun sayısı
diğer hayvanlara oranla fazladır. Fakat bu koyunlar
büyük ölçüde kaba yapağılı tiptedir. Merinos miktarı
azalmıştır. Kaba yapağılı koyunlar son yıllarda süt ve
döl verimi yönünde ıslah edilmiştir. Özellikle gelişen
endüstriyel peynir üretimini desteklemek amacı ile süt
koyunculuğunda ıslah çalışmalarına önem verilmiştir.
Türkiye’de koyun yetiştiriciliği
Koyunculuk; Orta Asya’dan Anadolu topraklarına
ulaşan yolculukta Türk toplumunun uğraştığı en
önemli hayvan yetiştiriciliği dallarından birisi olmuştur.
Bugün koyun yetiştiriciliği et, süt, yün ve deri üretimi
açısından ülkemiz ekonomisinde oldukça önemli bir
yer tutmaktadır. Ülkemizin et üretiminin üçte biri, süt
üretiminin ise beşte biri koyundan elde edilmektedir.
Bu bağlamda ‘Buğday ile Koyun, Gerisi Oyun’
atasözümüz çok büyük anlam ifade etmektedir. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden terör nedeniyle
insanlarımızın zorunlu veya isteğe bağlı olarak
Türkiye’nin büyük şehirlerine göç etmeleri sonucunda
koyunculuk da maalesef terk edilmiştir. Kırsal kesimde
yaşayan halkımız için kolay bir uğraş alanı ve aynı
zamanda ekonomik güvence olan koyunculuk köylü
için en yakınındaki bankadır. Koyun yetiştiriciliği köyden
kente göçün önlenmesi, işsizlik ve ekonomik krizden
çıkış açısından önemlidir.
1980 yılında Türkiye’de kişi başına bir koyun
düşerken, bugün geldiğimiz noktada 3 kişiye bir koyun
düşmektedir. TÜİK verilerine göre 2007 yılında 25.4
milyon baş olan koyun sayısı, 2008 yılında 23.9 milyona,
2009 yılında 21.7 milyona düşmüş, 2010 yılında 22
milyona çıkmıştır. Bunlara rağmen damak zevkimize
dayanan kuzu eti talebinde herhangi bir azalma söz
konusu olmamıştır. Kuzu etindeki fiyat artışı tüketicileri
ve mutfağı doğrudan etkilemektedir.
Dünyanın diğer ülkelerinde koyun yetiştiriciliğini
incelerken doğal şartlar ve ekonomik şartlar uygun
olduğu takdirde küçük bir ülkede bile geniş ölçüde
koyunculuk yapılabilmektedir. Bu bakımdan Türkiye’yi
Fotoğraf: Ercan Halıcı ©
ele alacak olursak, ilk bakışta koyunculuğa uygun bir
ortam görürüz. Kötü olan bakım ve besleme şartları
diğer büyükbaş hayvanlardan çok koyunculuğa şans
tanımaktadır. Küçük yapılı, düşük verimli otlak ve
yetersiz yemleme şartları altında diğer büyükbaş ve
yüksek verimli hayvanlar yetiştirmek güç olduğundan
kanaatkar ve dayanıklı yerli koyunların yetiştirilmesi
garantili bir üretim kolu olmaktadır. Koyun sayısı
bakımından dünya ülkeleri arasında ülkemiz onuncu
sıradadır. Fakat bir koyundan elde edilen et ve yapağı
verimi dikkate alınırsa iyi durumda olmadığımız
görülür. Koyunculuğun gelişmesi sadece koyun
sayısının artmasıyla değil, bir koyundan elde edilen
gelir miktarıyla ölçülür. Uygun şartlar için verimli ve
değerli koyunların yetiştirilmesi arzulanan durumdur.
Koyunculuk için uygun şartlar ve koyunculuğun
özellikleri şöyle sıralanabilir:
•Hastalık ve yaralanma halinde koyunlar diğer
çiftlik hayvanlarına oranla daha az dayanıklıdır,
•Kurak iklim şartları altında zayıf gelişme gösteren
otlaklar koyunlar için iyi bir ortam oluştururlar.
Diğer hayvanlar için yetersiz olan bu gibi şartlarda
başarı ile koyun yetiştirilebilir,
•Köpekler de dahil olmak üzere, koyunlar vahşi
hayvanların saldırılarına uğrar ve zaman
zaman büyük zararlar yaşanır. Bu bakımdan tam
güvenlik sağlanamayan yerlerde koyunculuk güç
yürür ve yeterince kazançlı olmaz,
•Koyunlar birçok asalağa karşı duyarlıdırlar,
•Koyun gütmek her insan için çekici bir meslek
değildir. Bu bakımdan bilgili ve deneyimli çoban
bulmak her zaman kolay olmamaktadır. Ancak
başarılı bir koyunculuk için iyi bir bakıcı, deneyimli
çoban ilk şarttır.
•Suni lifler yapağı ile büyük ölçüde rekabet
halindedir.
•Son yıllarda büyük şehirlerde yağsız dana eti daha
çok aranmakta ve koyun etine karşı ilgili
azalmaktadır. Ancak ince kuyruklu koyunlardan
elde edilen kuzuların etine karşı ilgi devam
etmektedir.
Kaba yemin pahalı ve mera veriminin düşük olduğu
ülkelerde koyunculuk ön planda iken, kaba yemin ucuz ve
mera veriminin yüksek olduğu ülkelerde sığırcılık ağırlık
kazanmaktadır. Türkiye’nin gerek Ortadoğu gerekse
Avrupa pazarında rekabet şansı olan tek hayvancılık dalı
47
Analiz
koyunculuk olarak görülmektedir. Ancak üretim planının
iyi yapılması, öncelikle kendi vatandaşımıza yeterli
ürün elde edilmesi gerekir. Zayıflayan, verimi azalan
meralarımız sığırlara yetmemekte ve ancak küçükbaş
hayvanları besleyebilir durumdadır.
Sorunların çözümü ve koyunculuğun
geliştirilmesi için neler yapılabilir?
•Koyunculuk için, ilgili tüm kurumların katılımıyla
koyunculuğu geliştirme planı içeren milli
politika geliştirilmelidir,
•Meraların ıslah çalışmaları hızlı bir şekilde
tamamlanmalı, büyük ölçekte koyunculuk
yatırımı yapacak olan yatırımcılara ıslah
edilmesi şartıyla mera tahsisleri yapılmalıdır,
•TİGEM bünyesindeki çiftliklerde yüksek verimli
damızlık koyun üretimi yeniden yapılandırılmalıdır,
•Yeni damızlık koyun işletmeleri kurulabilmesi
için yatırımcılara verilen hibe desteği artırılmalıdır,
•Koyun sütü, ilave primlerle desteklenmelidir,
•Bilinçli kuzu besisi teşvik edilmeli, erken kesim
önlenerek et kaybı, geç kesim önlenerek mera,
yem, ilaç, ağıl, iş gücü kayıpları azaltılmalıdır,
•Yardıma muhtaç çiftçiye gıda veya parasal
yardım yapmak yerine en az 50 baş damızlık
koyun ve 2 koç vererek üretim desteklenmelidir,
•Üstün verimli yabancı ırklarla koyunlarımız
melezlenerek ıslah edilmeli ve süt verimleri daha
da artırılmalıdır,
•Koyun suni tohumlamasının yaygınlaştırılması
için gerekli destekleme ve teşvik sağlanmalıdır,
•Koyun peynirinin kalite ve çeşitliliği artırılarak
tanıtımının tüm dünyaya yapılması sağlanmalıdır,
•Kayıtlı çobanların sosyal güvenlik primleri
devletçe ödenmelidir,
•Küçük üreticilerin, üretimden tüketime kadar
olan zincir içinde yer alması sağlanmalıdır,
•Küçük ve dağınık koyunculuk işletmelerinin
belirli bölgelerde üretim kapasitelerinin
artırılarak ekonomik işletmelere dönüşebilmesi
için gerekli özendirici desteklemeler yapılmalıdır,
•Yetiştiricilerin eğitim ve bilgi düzeyi artırılmalı, bu
amaçla; teknik yayın, kurs ve diğer eğitim
çalışmaları ile desteklenmelidirler ■
Kaynak: Prof. Dr.Çetin Volkan AKYOL- Türkiye’deki koyunculuğun dünü,
bugünü, yarını.
Haberler
Gelecek Nesillerin Güvencesi: Tohum
Gen Bankası
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde
faaliyet gösteren ve dünyanın en büyük 3. Gen Bankası
olma özelliğini taşıyan Türkiye Tohum Gen Bankası’yla
gelecek neslin gıda güvenliği garanti altında.
2010 yılında kurulduğunda 10 bin numuneye sahip
olan Tohum Gen Bankası’nın, çeşit sayısı bir yılda
15 bine ulaştı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü
(TAGEM) Doç. Dr. Masum Burak, Türkiye Tohum Gen
Bankası’nın 250 bin numune saklama kapasitesiyle
Amerika ve Çin’den sonra dünyanın 3. büyük gen
bankası olduğunu söyledi.
Zenginliğimizi korumalıyız
Türkiye’deki ilk Tohum Gen Bankası’nın 1974 yılında
Ege Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü bünyesinde
açıldığını hatırlatan Burak, şunları kaydetti: “Genetik
kaynaklar bakımından zengin olabilirsiniz, ama
sahip olduğunuz zenginliği korumuyorsanız bunun
hiçbir anlamı yoktur. Bakanlık olarak, 2010 yılında
dünyanın kapasite bakımından 3. büyük Gen Bankasını
Ankara’da açtık. 10 bin olan çeşidimizi 15 binlere
kadar çıkardık.” Burak, Türkiye’de biyoçeşitlilik
zenginliği olan yerel çeşitleri ve yabani akrabaların
tohumlarını gen bankasında topladıklarını, bunların
özelliklerini ortaya çıkarıp özel ortamlarda muhafaza
ettiklerini dile getirdi.
Bir tuşla bütün bilgi elde
Türkiye Tohum Gen Bankası’nın sadece gen bankası
konumunda olmadığını, aynı zamanda burada çok sayıda
bilimsel ve teknolojik çalışma yapıldığını ifade eden Doç.
Dr. Burak, Türkiye’de tohum gen bankaları sayesinde
gelecek neslin gıda güvenliğinin güvence altına alındığını
söyledi. Bankalardaki tohumların ve çeşitlerinin bilime
uygun olarak karakterize edilmesi, özelliklerine göre
tanımlanması, bilgisayar ortamına işlenmesi gerektiğini
belirten Burak, böylece bir tuşa basarak o tohumla ilgili
bütün bilgilere ulaşılabildiğine dikkat çekti.
Tohumların muhafaza edilmesi gerekiyor
TAGEM Genel Müdürü Doç. Dr. Masum Burak, şöyle
konuştu: “Tohum çeşitlerini bankalarda muhafaza
ediyorsunuz, AR-GE’cilerin kullanımına hazır hale
getiriyorsunuz ve gelecek nesillerin gıda güvenliğini
güvence altına alıyorsunuz. Bunların tamamı doğada
var olan çeşitler ve doğa dış taarruzlara açık. Dolayısıyla
bunları muhafaza etmezseniz gelecekle ilgili çok fazla
bir ümidiniz de olamaz. Biz, gelecek nesillerin de gıda
güvenliğini, Tohum Gen Bankası’yla güvence altına
almış bulunuyoruz” ■
49
Odalarımızdan
Çeltik Fiyatlarında Üzücü Gelişme
Manyas Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Danç, Gönen
Ziraat Odası Başkanı Necati Özyurt ve Bandırma
Ziraat Odası Başkanı Süleyman Dönmez, çeltik
hasadının tamamlanma aşamasına gelindiği bölgede
çeltik fabrikalarının alımlarda barem rakamlarını
düşürmelerine tepki gösterdiler.
Gönen’de 80 bin, Manyas’ta 70 bin ve Bandırma’da ise
5 bin dekar alanda ekim gerçekleştirildiğini belirten Oda
Başkanları geçen yıl başak kurumasından dolayı verim
ve randımanın düşük olduğunu bu yıl ise randımanın
ortalama 60 civarında gerçekleştiğini, hasat başında 1,5
TL’ye kadar baldo türünün barem oranın düşürülmesi
sonucu fiyatların da 1,2 TL civarına gerilediğini söylediler.
Ziraat Odası Başkanları bu sezon yaşanan fiyat
düşüşünün çeltik üreticisinin acil borç ödemesi
gerektiğinden ve depolama sıkıntısından kaynaklandığını
belirterek, “İstatisliklere baktığımızda ülkemizin yıllık
pirinç tüketimi 650 bin ton civarında, üretim ise 1.2001.300 dekar arasındadır. Ortalama rekolte ise 650-700
bin ton civarında gerçekleşmektedir. Ülkemiz 2009
yılında 200 bin ton pirinç ithal ederken, 2010 yılında ise
ithalat rakamı 317 bin ton olarak gerçekleşmiştir.
İthalatın artması ise Türk çeltik üreticisini zora
sokmakta ve çeltikteki gelirini neredeyse maliyetine
düşürmektedir” diye konuştular.
Balıkesir Ziraat Odası
Don Sonrası Patates Talebi!
Niğde Merkez ve bağlı köy ve kasabalarda Kasım ayı
başlarında ağır iklim koşulları nedeniyle yaşanan don
zararı üreticiyi zarara uğrattı. Patates üretimi yapılan
34 yerleşim birimindeki 159.860 dekar alanın yaklaşık
50 bin dekarında henüz patatesin sökülmediği tahmin
edilmekte.
Niğde İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü
teknik ekipleri tarafından yapılan tespit çalışmalarında;
1453 kişiye ait 48.485 dekar alanın hasat işlemlerinin
bitirilmediği ve ortalama zarar oranının %40-70
arasında olduğu açıklandı. Bölgedeki olumsuz iklim
şartlarının devam etmesi nedeniyle sökülmemiş
alanlarda zararın artma ihtimali bulunuyor. Ortalama
verim hesabıyla 176.970 ton ürünün; zarar oranı %60 ve
tarla satış bedeli 0,35 TL üzerinden; don zararlı patates
106.182 ton, zarar bedeli ise 37.165.000 TL olduğu
hesap ediliyor.
Zarar tespiti yapılan tarım arazilerinin bir kısmında
aşağıdaki sebeplerle resmi işlemlerinde değişme
ihtimali bulunmaktadır:
•Tapu kayıtlarının ölen muris üzerinde bulunması,
varislerine intikal yaptırılmamış olması,
•Bazılarının hazine arazisi olması bazılarının da
kiralık olması fakat resmi sözleşme yapılmaması,
•Bazı tarım arazilerinin 2011 Çiftçi Kayıt Formu ile
beyan verirken yanlışlıkla başka ürün beyan etmiş
olması.
Bakanlığımızdan taleplerimiz
•Yardımlarda küçük işletmelerle, aile işletmelerine
öncelik tanınması,
•%30 ve üzeri zarar gören il ve ilçelerde hasar tespit
komisyonlarınca belirlenen çiftçilerimize telafi
edici olarak dekar başına nakdi don afeti desteği
ödenmesi,
•Ziraat Bankası başta olmak üzere zirai kredi veren
bankaların kredi borçlarını faizsiz veya düşük bir
faizle en az 1 yıl veya uygun bir döneme kadar
ertelenmesi,
•Patates üretiminde kullanılmak üzere çiftçimizin
Tarım Kredi Kooperatiflerinden almış olduğu
gübre, zirai ilaç ve mazot bedellerinin faizsiz veya
düşük bir faizle en az 1 yıl veya uygun bir döneme
kadar ertelenmesi,
•Patates üretiminde kullanılan elektrik enerjisi
borçlarından dolayı MEDAŞ’a olan dönem
borçlarının faizsiz veya düşük bir faizle en az 1 yıl
veya uygun bir döneme kadar ertelenmesi,
•Patatesin sigorta kapsamına alınması ve risk
durumu göz önüne alınarak sigorta priminin
belirlenerek %50’sinin desteklenmesi ile ekim
dönemine göre sigorta yaptırmak isteyen
çiftçilerimize tarih belirlenmesi.
Niğde Ziraat Odası
Odalarımızdan
Kilis’te SODES Projesine Start Verildi...
Devlet Planlama Teşkilatı’nın destek verdiği,
Kilis Ziraat Odası Başkanlığı tarafından SODES
kapsamında
hazırlanarak
uygulanacak
olan,
“Bilinçli Çiftçi Yetiştirilmesi” ve “Çiftçi Danışma
Birimi Oluşturulması” ve “Kadınların İş Becerilerini
Artırılması” projeleri, yapılan basın toplantısı ile
başlatıldı.
Kilis Ziraat Odası Başkanı Abdullah Çelik konu ile
ilgili yaptığı açıklamada;
“Bilinçli Çiftçi Yetiştirilmesi ve Çiftçi Danışma
Birimi oluşturulması projesi ile; Kilis ilimizde ziraatla
iştigal eden 18-35 yaş arasındaki 50 çiftçimize 300
saat ve 3 ay zaman dilimini kapsayacak şekilde günün
teknolojik tarım konularını içeren tarımsal eğitimler
verilecek.
Kurslarda eğitimi verilecek konuların ana
başlıkları sırası ile; hububat ekimi, gübrenin seçimi,
tarla sürüm teknikleri, tarımda modernizasyonun
kullanılması, bağcılık ve zeytinciliğin ilimizde
geliştirilmesi, alternatif ürün seçimleri, organik
tarımın yaygınlaştırılması, örgütlü çiftçi modelinin
oluşturulması, slajlık üretim teknolojilerinin eğitimi,
küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştirilmesi,
hayvanların hastalıkları ile mücadele, verimli ırkların
yaygınlaştırılması, tarımsal ürünlerin pazarlanma
teknolojileri gibi konulardır“ dedi.
Proje ortağının Kilis Tarım İl Müdürlüğü olduğu ve
Çiftçi Malları Koruma Meclisi Başkanlığı’nın teknik,
personel ve lojistik konularda her türlü desteği
vereceği proje, sahada çiftçilerin uygulamalı olarak
alacakları eğitimleri içeriyor.
Proje kapsamında Gaziantep Fıstıkçılık Araştırma
Enstitüsü, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği gibi
örnek birimler ziyaret edilerek demonstrasyon
çalışmaları da yapılacak. Uygulamaya konulan proje;
üretimi ve kaliteyi artırarak Kilis’te tarım ile uğraşan
insanların gelirlerini ve yaşam standartlarını artırmayı
hedefliyor.
Çelik, projeyle ilgili açıklamasına şöyle devam etti:
“Özellikle kadınların iş becerilerinin artırılması projeleri ile ilimizde yaşayan 18 ile 40 yaş arasında en az
lise mezunu 45 kursiyere bilgisayar teknolojileri, bilgisayarlı muhasebe, kadın girişimciliğin desteklenmesi
konularında eğitim programları uygulanacak. Bu eğitimler, 3 ay ve 300 saat üzerinde devam edecek. Projenin ortakları; Kilis Belediye Başkanlığı, Kilis İl Milli
Eğitim Müdürlüğü, Kilis Yardım Melekleri Dayanışma
Derneği’nden oluşuyor. Kursları bitiren ve sertifikalarını alan meslek edindirilmiş çiftçilerin ve kadınların
istihdam edilmeleri öncelikli hedefimiz.”
Kilis Ziraat Odası
51
Odalarımızdan
Sanayicimiz Bindiği Dalı Kesiyor!
ekim alanı ve üretim miktarında ilk 5 ülke arasında yer
almak en büyük hedefimizdir. Ülkemizde yıllık ortalama
1.2-1.3 milyon ton lif pamuk tüketilmektedir. Bilim Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı’nın verilerine göre, pamukta
üretim-tüketim karşılama oranı %30’lardadır.
Türkiye’de üretilen pamuğun dünya piyasasının
altında satılmasına tepki gösteren Adıyaman Ziraat
Odası Başkanı Kemal Şahin, ”Şu anda ülkemizde
pamuk hasadı yaşanmakta. Pamuk; yüksek katma
değer yaratan bir tarım ürünü olması, üretim, istihdam
ve ihracat açısından lokomotif sektör konumundaki
tekstil ve konfeksiyon sektörü için temel girdi
niteliği taşıması, doğrudan ve dolaylı milyonlarca
insana istihdam yaratmasıyla stratejik bir önem arz
etmektedir. Dünyada sayılı ülkeler ekolojik pamuk
üretimine uygundur. Türkiye de bu şanslı ülkelerden
birisidir. Dünyada pamuk sektöründe yerimizi tanımlarken,
Filistinli Çiftçiler Söke’de
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) davetlisi
olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından desteklenen ‘Modern Sulama Teknikleri’
eğitim programına katılan Filistinli çiftçilerden
oluşan heyet, yaptıkları bölge ziyaretleri kapsamında
Söke’de; Zirai Üretim İşletmesi ve Hizmet İçi
Eğitim Merkezi ile Söke Ziraat Odası’nı ziyaret etti.
2010 yılında yaklaşık 890 bin ton pamuk ithalatı için
harcanan döviz miktarı 1.7 milyar dolardır. 2011 Ağustos
verilerine göre bu miktar 1.4 milyar dolara ulaşmıştır.
Dünya piyasasında pamuk balya fiyatları kilogram başına
4.70 TL’dir. Türkiye’de ise bu fiyat bölgeler arasında
farklılıklar göstermekte olup 3.2-3.7 TL arasında
değişmektedir.
Sanayicimiz, pamuğu üreticimizden dünya piyasasının
altında almaktadır. Bu satın alma politikası ile sanayicimiz
kendi bindiği dalı kesmektedir. Pamuk stratejik bir
üründür. Fiyatlar dünya piyasalarının altında seyrettikçe
pamuk üreticilerimizin üretim alanı daralacaktır.
Bu da sanayicimizi ithal pamuğa yöneltecektir.
Sanayicilerimizin dünya fiyatlarına göre pamuk
fiyatını belirlemeleri temennimizdir” dedi. Adıyaman Ziraat Odası
Filistin’in tarımsal kuruluşlarının temsilcileri ile
çiftçilerin yer aldığı heyet, Söke Ziraat Odası Yönetim
Kurulu Başkanı Kemal Kocabaş ve Meclis Üyesi Yılmaz
Özel tarafından karşılandı. Başta pamuk ve genel
tarımsal üretim hakkında bilgi alan Filistinli çiftçiler,
Türkiye tarımını takip ettiklerini ve örnek aldıklarını
ifade ettiler. Heyette yer alan Filistin Türkerim
Bölgesi Ziraat Odaları Merkez Yürütme Kurulu
Üyesi Rafat Khundagli Filistin tarımı ile ilgili bilgiler
verirken; Filistin Gazze Bölgesi Ziraat Odaları Merkez
Yürütme Kurulu Üyesi Nael A. Maaraf, Türkiye’nin
verimli topraklara ve düzenli sulama alanlarına
sahip olduğunu ve yenilikleri takip eden Türkiye
tarımını kendilerinin de takip ettiklerini söyledi.
Misafir heyetin tarımla ilgili sorularını yanıtlayan
Söke Ziraat Odası Başkanı Kemal Kocabaş, Filistinli
heyetin ziyareti dolayısıyla duydukları memnuniyeti
dile getirdi.
Söke Ziraat Odası
Odalarımızdan
Kumluca çiftçisi mucizeler yaratır
Kumluca Ziraat Odası Başkanı Süleyman Kayhan,
teşvik ve desteklemelerle ilgili doğru politikalar
uygulanırsa Kumluca’nın Türkiye’yi yıl boyunca
doyuracak ürünü yetiştirebileceğini söyledi. Kumluca’da
üretim yapan 14 bin 300 çiftçinin Ziraat Odası’na kayıtlı
olduğunu hatırlatan Kayhan, toplam 62 bin dekar sera
alanının 34 bin dekarında sadece domates üretildiğini
kaydetti. Kayhan sözlerini şöyle sürdürdü; “Kumluca’daki
üretimin yarısından fazlası domatesten ibaret.
Güvenilir, sağlıklı ve kontrollü üretim teknikleriyle farklı
özelliklere sahip onlarca domates çeşidi yetiştiriliyor.
Tarımsal desteklemeler ve teşvik uygulamaları
bölgesel özelliklere göre belirlenirse en etkili sonucun
alınacağına inanıyoruz. Kumluca’da çiftçinin neye
ihtiyacı varsa, teşvik ve desteklemeler ona göre verilsin
istiyoruz. Gübre ve mazot destekleri, ihracat desteği ve
girdilerdeki KDV oranları gözden geçirilip iyileştirilmeli,
tohum ve fide gibi maliyeti çok yüksek girdiler konusunda
teşvik ve desteklemeler getirilmeli. Eğer bu destekler
verilirse, Kumluca çiftçisi, üretim miktarında ve üretim
kalitesinde mucizeler yaratır.”
Ziraat Odasına kayıtlı çiftçilerin ortalama sera
büyüklüğünün 4,3 dekar olduğunu belirten Süleyman
Kayhan, arazi parçalılığının önemli sorun olduğunu
söyledi. Kayhan, “Her geçen gün miras yoluyla bugünkü
4,3 dekarlık ortalama bile küçülmeye devam ediyor.
Buna bir an önce çare bulmak lazım çünkü artık çiftçinin
dayanma gücü kalmıyor” dedi.
Kumluca Ziraat Odası
Didim Ziraat Odası
İtalya’dan müjdeyle döndü
Didim Ziraat Odası, İtalya’da 15 ülkenin katılımıyla
kurulan Akdeniz Zeytin Şehirleri Birliği yönetiminde yer
aldı.
17-19 Kasım 2011 tarihlerinde İtalya’nın Imperia
kentinde düzenlenen Akdeniz Zeytin Şehirleri
toplantısına katılan Didim Ziraat Odası Başkanı Bahattin
Gökdemir, 5 kişiden oluşan yönetim kuruluna seçildi.
Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı, Didim Ziraat
Odası Başkanı Bahattin Gökdemir, Didim Kent Konseyi
Başkanı Osman Ayyıldız, Didimli Zeytin üreticisi ve Didim
1.Noteri Bekir İşlek’ten oluşan heyetin, İtalya ziyaretiyle
ilgili bilgiler veren Didim Ziraat Odası Başkanı Bahattin
Gökdemir, “Toplantıya katılan 15 ülkenin temsilcileri
çalışma ve sunumlarını aktardı. Sunumların ardından
Birliğin kurulması için hazırlanan tüzük tartışıldı ve
Akdeniz Zeytin Şehirleri Birliği kurulması kararlaştırıldı.
Dernek statüsünde kurulan birliğin amacı eğitim ve
kültür çalışmaları yapmak, Akdeniz’in değerlerini ortaya
çıkarmak olarak belirlendi” dedi.
Didim Ziraat Odası birlik yönetiminde
Birlik yönetiminin 5 kişiden oluştuğunu belirten
Didim Ziraat Odası Başkanı Gökdemir, Türkiye adına
5 kişilik yönetimde yer aldığını kaydederek, “Birliğin
başkanlığına İtalya’dan Dünya Akdeniz Ülkeleri
Zeytin Birliği Başkanı Enrico Lupi seçilirken, Başkan
Yardımcılıklarına İspanya’dan Salvador Cubero ve
Fas’tan Mardoce Devıco, Sekreterliğe ise Hırvatistan’dan
Aleksander Krt seçildi. Toplantıya halen Dünya Akdeniz
Ülkeleri Zeytin Birliği Başkan Yardımcılığını yapan
ülkemizden Ender Gündüz’de katıldı. Birlik 6 ay sonra
İtalya’da yeniden toplanacak ve kurulan 9 gruptaki
çalışmalar yeniden ele alınacak” dedi.
Başkan Gökdemir, Birlik bünyesinde yapılan
çalışmaları Türkiye’ye aktarmayı amaçladıklarını
belirterek, “Zeytincilik konusunda ele alınan
konuları yetkili mercilere anlatıp, fayda sağlamak
görevimiz olacak. 2010 yılında İtalya’ya yaptığımız ilk
ziyaretin faydasını bu şekilde görmek bizleri daha da
heyecanlandırdı ve mutlu etti” ifadelerini kullandı.
Didim Ziraat Odası
53
Odalarımızdan
GÜBRE ZAMMINA TEPKİ BÜYÜYOR!
Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı yaptığı
yazılı açıklamada, sürekli zam gören gübre fiyatlarının
yarattığı mağduriyete değindi.
Bazı gübre çeşitlerinde bir yıl öncesine göre %50,
bazılarında ise %100’lere varan artışlar olduğunu
kaydeden Ayhancı, hükümetin gübreye sürekli zam
yapan tekelci anlayışa müdahale etmesini talep etti.
Ürün ekiminin başladığı bugünlerde çiftçilerin gübre
kullanmak zorunda olduğunu ancak sürekli artan
gübre maliyeti nedeniyle; gübre kullanımının normal
koşullarda artması gerekirken düşüşe geçtiğini
ifade eden Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı
açıklamasında, “Çiftçimiz gübre kullanımını en aza
indirmeye zorlanmakta ya da hiç ekim yapmamaktadır.
Bu durumun ürün kaybına sebep olacağı açıktır.
Dünya genelinde gıda ürünlerine talep artıyor. Üretim
düşüklüğü yaşanması hem çiftçilerin kazancını
azaltacak hem de ülke üretimi düşecektir. Türkiye’deki
gübre sektörü adeta tekel konumunda ve fiyatlarla
istenildiği gibi oynanıyor. Çok fazla bürokrasi olmadan,
ithalatçının önünü açacak düzenlemeler yapılmalı,
isteyen istediği kadar gübre ithal edebilmelidir”
sözlerine yer verdi.
Gübredeki yüzde 18’lik verginin yüksek olduğunu
bildiren Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı, bu
oranın kaldırılması veya aşağıya çekilmesi gerektiğini
de kaydetti.
Çal Ziraat Odası
PINARBAŞI ZİRAAT ODASI VAN’I UNUTMADI!
bizi yalnız bırakmadılar. Kayseri Pınarbaşı Ziraat Odası
Başkanlığı tarafından 1 tır dolusu patates gönderildi. Biz
de köy köy dolaşıp gelen yardımları ihtiyaç sahiplerine
dağıtmak için gayret sarf etmekteyiz. Dolayısıyla
bizim için herkes depremzededir. Köylüden, çiftçiden,
vatandaşımızdan desteğini esirgemeyen özellikle Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımıza ve bürokratlarımıza
şükranlarımızı sunuyoruz.
Pınarbaşı Ziraat Odası tarafından depremzedelere
dağıtılmak üzere 15 ton patates Erciş’e gönderildi. Erciş
Ziraat Odası Başkanı Nihat Çelik, gelen yardımı ilçeye
bağlı Bayramlı ile Karatavuk köylerinde depremden
zarar gören vatandaşlara dağıttı.
Erciş Ziraat Odası Başkanı Nihat Çelik, yaşanan
afetten dolayı ilçe halkından desteğini esirgemeyen
ülke halkına şükran duyduklarını ifade etti. Sivil toplum
örgütlerinin yaşanan depremde kendi varlıklarını bir
kez daha ispatladığını anlatan Çelik, “Hiçbir zaman için
Ayrıca Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ziraat Odamız ve
İlçe Tarım Müdürlüğüne konteynır göndermiştir. Bu süreç
içerisinde hem hüzün hem de sevinci bir arada yaşadık.
Sesini duymak istediğimiz ve bir arada olmak istediğimiz
dostlarımızla bir arada olduk. Pınarbaşı Ziraat Odası
Başkanlığı da deprem nedeniyle ürettikleri patatesleri
ilçe halkına göndermiştir. Bu vesile ile ilçe halkı adına
desteğini bizden esirgemeyen tüm sivil toplum örgütleri
başkanlarına, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar’a ve değerli başkanlarıma
şükranlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. Allah bir
daha bu afetleri milletimize, halkımıza yaşatmasın”
dedi. Erciş Ziraat Odası
Odalarımızdan
LİMON
İÇİN
SANAYİ
YATIRIMI
ŞART
Mersin’in Erdemli İlçesi Ziraat Odası Başkanı Adnan
Dölek, yıllardır üreticisi gülmeyen limonda sanayi
devriminin gerçekleştirilmesi gerektiğini, artık bölgeye
Tarım Organize Sanayi Bölgesi kurulmasının şart
olduğunu söyledi.
Odanın aylık olağan meclis toplantısında konuşan
Dölek, %60’lık üretimiyle, limon üretiminin başkenti
konumundaki Erdemli’nin sanayi yatırımlarından yoksun
kaldığını belirtti.
derecede ürünlerin de olduğu
gerçeği vardır. Bunlar da sanayi
yatırımlarıyla ekonomik değere
kavuşacaktır. Yıllardır üreticisi
gülmeyen
limonda,
üreticinin
hayatta kalması için sanayi devrimi
gerçekleşmelidir” dedi.
Üretimde
söz
sahibi
ülkelerde
narenciyenin; kabuğundan, posasına, suyundan
çekirdeklerine kadar bütün kısımlarından yararlanılıp
hiçbir kısmının atılmadığını, işlenerek ekonomiye
kazandırıldığını anlatan Dölek, “Mersin’in ham madde
açısından ne kadar zengin olduğu bilinmektedir. Bu
sebeple narenciye sıkma sanayi yatırımı konusunda
Mersin’e öncelik ve teşvik verilmelidir. Narenciye üzerine
kurulacak bir sıkma fabrikası yöremizde yetişen diğer
meyvelerden olabildiğince istifade edilmesine de olanak
sağlayacak” diye konuştu.
Bu yıl limon üretiminde rekolte ve kalite anlamında
geçen yıllardan farklı bir görünümün ortaya çıkmadığını
dile getiren Dölek, “Iskarta diye adlandırdığımız ikinci
kalite ürünler her yıl ciddi bir sıkıntı. Bu ürünlerin
değerlendirilmesi konusunda üretimde söz sahibi dünya
ülkelerinin izlediği yol takip edilmelidir. Bu ürünlerin
kabuğundan, posasından, hatta çekirdeklerinden
bile faydalanmak, ekonomik kazançlar elde edilmesi
mümkündür. Bu türden ürünlerin değerlendirilmemesi,
ekonomik anlamda büyük bir kayıptır” şeklinde konuştu.
Dölek, “TUİK verilerine göre Türkiye genelinde 2010
yılında 787 bin 63 ton limon üretildiği, aynı yıl üretimin
ise 527 bin 976 tonunun Mersin’de gerçekleştirildiği
görülmektedir. Mersin limonunun 400-420 bin tonluk
kısmı da Erdemli ilçesinde üretilmektedir” dedi.
Arjantin’e yapılan bir gezi sırasında Türkiye’de de
satış yapan yurt dışındaki dev meyve suyu fabrikalarının
Arjantin’in Tugunami bölgesine yatırım yapmayı tercih
ettiklerini gördüklerini anlatan Dölek, yerli firmaların
yerli üretimi tercih etmelerinin son derece olumlu
olacağını belirtti.
Üretim rakamlarının yüksek olmasına karşın
kazancın beklenenin altında olduğunu ifade eden
Dölek, “Bu üretime rağmen bölgemiz maalesef sanayi
yatırımından yoksundur. İhraç edilen ve iç piyasada
tüketilen limonun yanında birde pazarlanamayacak
Limonun iç piyasada yeteri kadar tüketilmediğinin
altını çizen Dölek, iyi bir tanıtım stratejisi izlenmesi
gerektiğini de kaydetti.
Erdemli Ziraat Odası
55
Odalarımızdan
Gold Kivi Fırsatı
mutlaka 6.5 şeker oranına ulaşması lazım. Bu rakamın
altındaki kiviler düşük kaliteli kiviler olarak kabul
edilmektedir. Bölgemizde çok kaliteli kivi üretilmektedir.
Geçtiğimiz yıl ülkemizde 25-30 bin ton kivi üretilmesine
rağmen 60 bin ton civarında tüketim olmuştur. Bugün
dünyada en çok kivi üreten ülke İtalya’dır. İtalya’nın yıllık
üretimi 500 bin tondur. Biz yılda 200 bin ton üretmeliyiz.
Üreticilerimiz, üretecekleri kivilerin ellerinde kalacağı
endişesine kapılmasın. Üretim arttıkça ithalat azalacak,
tüketim artacak, kivimiz çok kaliteli olduğu için
ihracatımız da artacaktır” dedi.
Rize Ziraat Odası tarafından düzenlenen ‘Kivi Hasat
Tarihinin Belirlenmesi’ toplantısında yapılan şeker
ölçümleri neticesinde Rize ve çevresi için hasat tarihi 15
Kasım olarak belirlendi.
Kivi çayın alternatifi değil
Toplantıda konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat
Sütlüoğlu ise 3-4 dönüm arazide yapılacak kivi
üretiminin bir ailenin geçimini rahatlıkla sağlayacağını
belirterek, “Kivi kesinlikle çaya alternatif değildir. Bir
yan üründür ve desteklenmesi gerekir. Kivi ile çay aynı
ortamda üretilebilmektedir. Bir aile 3-4 dönüm arazide
kivi üretimi yaparak buradan elde edeceği gelir ile
rahatlıkla geçinebilir. Ancak bu üretimi; ilmi, budama,
toplama ve pazarlamayı en iyi şekilde yaparak sağlar”
diye konuştu.
Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde
düzenlenen toplantıda kivi üreticileri ve satıcıları bir
araya geldi. Toplantıya Rize Vali Yardımcısı Mehmet Türk
ve Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu da katıldı.
Ardından Çaykur Ziraat Mühendisi nezaretinde Ziraat
Mühendisleri tarafından çeşitli bölgelerden gelen kiviler
üzerinde şeker ölçümü yapıldı. Yapılan ölçümlerde
ortalama kivilerdeki şeker oranı 5 olarak tespit edildi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Rize Ziraat
Odası Başkanı Nevzat Paliç, Türkiye’de 60 bin ton
civarında olan kivi üretiminin 200 bin tona çıkarılması
gerektiğini söyledi. Paliç, “Hasadı yapılacak kivilerin
Gold kivi şaşırttı
Toplantıda Çayeli İlçesi’nden Reşit Kara isimli
üreticinin fidanını Endenozya’dan getirdiği Gold cinsi
kivi meyvesi dikkat çekti. Rize’de ilk kez
üretimi gerçekleştirilen kivi türünde şeker
oranının 21 olarak ölçülmesi toplantıya
katılanlar
tarafından
şaşkınlıkla
karşılandı.
Çaykur Ziraat Mühendisi Ayhan
Haznedar, bu oranın dünyada
ölçülebilecek en üst seviye olduğunu
belirterek, Gold cinsinin Rize için
çok önemli bir fırsat olabileceğinin
göstergesi olduğuna dikkat çekti.
Haznedar, bu cins üzerinde biran önce
çalışma başlatılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Rize Ziraat Odası
Zonguldak’ta
Odalarımızdan
Ceviz
Yetiştiriciliği
Konferansı
Zonguldak’ta İl Gıda tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ve Zonguldak Ziraat Odaları İl
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı işbirliği ile “Ceviz
Yetiştiriciliği Konferansı” düzenlendi.
Genel Maden İşçileri Sendikası Salonu’nda
gerçekleştirilen “Ceviz Yetiştiriciliği Konferansı”na Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Seyit
Mehmet Şen ile Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz konuşmacı olarak
katıldı.
Programa Zonguldak Vali Yardımcısı Ekrem Aylanç,
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Cemalettin
Çataklı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Hayriye
Göktaş, İl Genel Meclisi Üyesi Filiz Sarsık, Şube
Müdürleri, daire amirleri ve davetliler katıldı.
Zonguldak Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu
adına konuşan Merkez Ziraat Odası Başkanı Hasan
Kabarık, “Ülkemiz, cevizin gen merkezi, ana vatanı
olarak bilinmektedir. Dünyada ilk sıralarda yer
almasına rağmen üretim ve ihracatta istenilen
seviyeye gelinememiştir. Türkiye’nin her bölgede
yetiştiricilik yapılmasına rağmen her yıl binlerce
ton ithalat yapılmaktadır. Cevize önem verme
zamanı gelmiştir.
Bir işe başlamak için önce bilgi
gerekir. İnsanlar, internet aracılığı ile yetersiz bilgi
edinmektedirler. Oysa ki, bilgi kaynağının güvenilir
olması ve işin uzmanlarından bilgi alınması gereklidir.
Yapacağımız işin alt yapısını iyi oluşturursak verimde
ve kalitede başarı şansını artırabiliriz. Ülkemizin ceviz
yetiştiriciliği ile ilgili bir politikası olmalıdır. Kısa, orta
ve uzun dönem için stratejik amaçlar belirlenmeli,
her yıl sektör analizi yapılmalıdır. ABD her yıl dünyada
önemli diğer ülkelerin ceviz sektörlerini inceliyor.
Türkiye pazarını kaybetmemek için İstanbul’da
sektördeki aktörler ile toplantılar düzenliyorlar.
Türkiye, ceviz sektörüne yönelik önceliklerini ve
önlemlerini kararlaştırmalı ve analizlerini yapmalıdır.
İlimiz, ceviz üretimi açısından son derece elverişlidir.
Geleceğe yönelik temel hedefimiz cevizin üretimini
geliştirerek kırsal kalkınmanın sağlanması olmalıdır”
diye konuştu.
Zonguldak Ziraat Odası
Demre Ziraat Odası Başkanı
Sarıca ‘dan
UYARI!
Antalya’nın Demre ilçesinde Ziraat Odası Başkanı
Musa Sarıca, bölge çiftcisinin bilinçli ilaçlama ve
gübreleme yaptığını, artık domates üreticilerinin
tamamının arı kullandığını, biber seralarında da
yaklaşık 2000 dekar serada biyolojik mücadeleye
geçildiğini bildirdi.
Bir iki yıl sonra tüm biber üreticilerinin biyolojik
mücadeleye geçmesini beklediklerini söyleyen
Demre Ziraat Odası Başkanı Musa Sarıca, “Bu kadar
alanda biyolojik mücadele Türkiye’de tek ve ilktir”
dedi.
Sarıca, bu yıl Demre bölgesinden sıfır
problemle ihracat beklediklerini ifade ederek,
üreticilere reçetesiz ilaç kullanmamaları yönünde
uyarıda bulundu. Sarıca, üreticilerin kayıt defteri
tutmalarının ihracatta zorunlu olduğunu hatırlatarak
çiftçilerin üretici kayıt defterlerini düzenli olarak
doldurmalarını ve bunun da ürünlerinin daha iyi
fiyatla pazarlanması için gerekli olduğunu söyledi.
Demre Ziraat Odası
57
Analiz
59
Analiz
61
ARICILIK
■ Arılar yeteri besin bırakılmış
kovanlarda kış uykusuna bırakılır.
■ Hasad edilmiş ballar piyasaya
sevkedilir.
TARLA ZİRAATI
■ Özellikle sıcak bölgelerde geç kalınmış toprak sürümleri
yapılır. Geç eriyen gübreler toprağa karıştırılır.
■ Hububatta sıcak bölgelerde geç ekimler devam eder.
■ Ekimi yapılan tarlalarda sulama yapılır. Henüz kuvvetli
kardeşlenme göstermeyen tarlalar loğlanarak sıkıştırılır.
Soğukların köklere işlemesine engel olunur.
■ Ekilecek tohumlar ile ambarlarda mahsul muhafazası
için mücadele yapılır.
■ Geç kalınmış harman işleri ile endüstri bitkileri hasadı
(Pancar, pamuk, çeltik, v.s.) yapılır.
MEYVECİLİK
■ Bazı bölgelerde fidan çukurları açılmasına devam edilir.
■ Fidan dikiminin tam zamanıdır. Aşılı fidanlar tercih edilmelidir.
■ Özellikle turunçgillerde çeşitli hastalık ve zararlılarla mücadele yapılır..
■ Turunçgiller, muz ve zeytinlerde hasat devam eder. Ambalajlanır ve pazara sevkedilir.
Tarım Takvimi
2011
KASIM
HAYVANCILIK
■ Ahır ve ağıllarda onarım ve bakım yapılır.
■ Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenirler. Bazı yerlerde meralarda
otlatma yapılabilir.
■ Bazı ılık bölgelerde yem bitkilerinin son hasatları yapılır.
■ Hayvan hastalıkları ile mücadeleye devam edilir.
TAVUKÇULUK
■ Mevsim dolayısıyla kümeslerin
havalandırılmasına, temizlik ve
dezenfeksiyonuna devam edilir.
■ Tavuklarda çeşitli bakım ve
beslenme işleri yapılır.
■ Tavuk hastalıklarına karşı
mücadele edilir.
SEBZECİLİK
■ Seralarda toprak işlemesi ve hazırlama devam eder.
Kışı ılık geçen yerlerde kışlık sebzelerin yerleri hazırlanır.
Sıcak yastık hazırlıklarına başlanır.
■ Kışı ılık bölgelerde yazlık ilk turfanda sebzeler ekilir.
■ Mücadele işlerine kışlık sebzelerde devam edilir.
■ Son turfanda sebzeler hasat edilerek ambalajlanır,
muhafaza edilir ve değerlendirilir.
BAĞCILIK
■ Bağlarda sırık ve
herekler toplanır ve
gelecek yıla saklanır.
Bağlara koyun ve sığır
sürüleri salınarak
yapraklar yedirilir.
Böceklere yuva teşkil
eden örtü böylece
kaldırılır. Bazı soğuk
bölgelerde omcalar
toprakla höyük şeklinde
örtülür.
■ Bazı sıcak bölgelerde
üzüm hasadı ve
değerlendirilmesi devam
eder.
Resmi Gazete
Kasım Ayında Resmi Gazete’de Yayımlanan
Tarımla İlgili Kanun, Karar, Yönetmelik ve Tebliğler
02 Kasım 2011
• KHK/658 Türkiye Su Enstitüsü’nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
• Tütün Üretimi, İşlenmesi, İç ve Dış Ticareti ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
12 Kasım 2011
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Uzman ve Uzman Yardımcılığı Sınav, Atama, Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik
• Elektronik Ürün Senedi Yönetmeliği
• Fındık Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
• Hububat, Baklagiller ve Yağlı Tohumlar Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
•Lisanslı Depoculuk Tazmim Fonu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
•Pamuk Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
•Yetkili Sınıflandırıcıların Lisans Alma, Faaliyet ve Denetimi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
•Zeytinyağı Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
•Zeytin Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
•Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Etçi ve Kombine Irklarla Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi
Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2011/48)
•Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ
(No: 2011/50)
•Yalancı Tavuk Vebası Hastalığında Aşısız Arilik Programına İlişkin Tebliğ
18 Kasım 2011
•2011/2379 Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su İşleri Bakanlığı Tarafından Yürütülmekte olan Orman
Rehabilitasyonu, Erozyon Kontrolü, Ağaçlandırma, Otlak Islahı ve Orman Yangınlarıyla Mücadele Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ile Fransız Kalkınma Ajansı Arasında 27 Ekim 2011
Tarihinde İmzalanan 150 Milyon Avro Tutarındaki Krediye İlişkin Anlaşmanın İmza Tarihinden Geçerli Olmak
Üzere Yürürlüğe Girmesi Hakkında Karar
19 Kasım 2011
•Tarım veya Orman Traktörlerini Tahrik Etmek Üzere Tasarlanan Motorlardan Çıkan Gaz Emisyonları ve Parçacık
Kirleticilere Karşı Alınacak Tedbirlerle İlgili Tip Onayı Yönetmeliğinde (2000/25/AT) Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
25 Kasım 2011
•Bitkisel Üretimde Kullanılan Bitki Koruma Ürünlerinin Kayıtlarının Tutulması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik
•Güneydoğu Anadolu Projesi Eylem Planı Kapsamındaki İllerde Süt Sığırcılığı Yatırımlarının Desteklenmesine
İlişkin Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2011/49)
•Doğal Çiçek Soğanlarının 2012 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ (No: 51)
30 Kasım 2011
•Şeker Kurulunun 24/11/2011 Tarihli ve 241 Sayılı Kararı

Benzer belgeler