Kasım 2011 - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Transkript
Kasım 2011 - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Değerli Okuyucumuz, Ülkemizin yaşamsal damarlarından birisi olan tarım sektörünü ilgilendiren birçok konu yine ülke gündeminde yer aldı. Bunlar arasında yer alan olumlu ve olumsuz gelişmelere gündemden kopmamak adına sayfalarımızda mümkün olduğunca yer vermeye çalıştık. TZOB tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Genel Başkan Şemsi Bayraktar’ın deyimiyle karnını doyurmak ya da balık tutmayı öğretmek değil, artık zamanı gelmiş olan balık yetiştirmeyi öğrenmek amacıyla Filistinli çiftçiler Türkiye’de mesleki eğitim gördüler. vurguladığımız TZOB’un “Kardeşliği Güçlendirme Projesi” kapsamında batıdaki ve doğudaki odalarımızın karşılıklı ziyaretleri devam ediyor. Bilgi ve tecrübenin paylaşılmasının yanı sıra kardeşlik ve birlik temelinde hazırlanan proje TZOB için olduğu kadar ülkemiz için de büyük önem taşıyor. Kasım sayımızda ayın konusu: Fidan. Fidanı seçiminden, dikimine kadar masaya yatırdık. Yer verdiğimiz yazılar, yaptığımız röportajlar hobi bahçesinden profesyonel yetiştiriciliğe kadar herkesi ilgilendiriyor. Zeytin ve zeytinyağında yaşanan rekolte artışına karşın, üreticinin fiyat baskısı altında tutulmaya çalışılmasına karşı TZOB’un yükselttiği sesi ve uyarılarını sayfalarımıza taşıdık. Fidandan ağaca geçiş yaparak ülke tarımını da yakından ilgilendiren bir yaraya parmak bastık: Erozyon. Ekosistemi ve milli ekonomiyi etkileyen konu ilginizi çekecek ve gerçeklerle yüzleşeceksiniz. Üreticimizin, bayram sevincini gölgeleyen kurbanlık satışları bu sayımızın ana konularından birisi oldu. TZOB’un bu konuda Türkiye’nin önünü açacak önerilerine, tarihe de not düşmek amacıyla dergimizde yer verdik. Tohum Gen Bankası, Odalarımızdan Haberler, Tarım Takvimi gibi sayfalarımız da hem önemli bilgileri hem de ülke genelinde Odalarımızın faaliyetlerinden haberleri bulacaksınız. Keyifle okumanız dileğiyle... Geçtiğimiz sayılarda duyurusunu yaptığımız ve takipçisi olacağımızı Önümüzdeki sayıya dek hasadı bol, verimi yüksek günler diliyoruz. 1 Haberler TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI Filistinli çiftçilere eğitim verildi Haberler TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI İçindekiler TZOB ve Filistin Çiftçi Örgütü arasında imzalanan anlaşma kapsamında Filistinli 15 çiftçi Türkiye’de eğitildi TZOB ile Filistin Çiftçiler Birliği arasında imzalanan protokol çerçevesinde eğitimlerini tamamlayan Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı Türkiye Ziraat Odaları Birliğ, Filistin Çiftçi Birliği ile işbirliği anlaşması imzaladı TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Günümüzde insanları doyurmak için balık tutmayı öğretmek yetmiyor; artık, balık yetiştirmeyi öğretmeliyiz” TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, geçen yıl Filistin’e yaptığı ziyaret sırasında, İsrail işgali nedeniyle Filistin çiftçisinin yaşadığı sıkıntıları ve sorunları yerinde tespit etmiş, bu sorunların bir bölümünün çözümü çerçevesinde TZOB ile Filistinli Çiftçiler Birliği arasında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de desteğiyle işbirliği protokolü imzalanmıştı. Protokol çerçevesinde Menemen’deki Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde Bakanlık ve TZOB işbirliğiyle 15 Filistinli çiftçiye eğitim verildi. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Filistinli çiftçilere yönelik eğitim çalışmaları dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türk tarımı açısından “bilgi”ye çok büyük önem verdiklerini ve adeta “ana sermaye” kabul ettiklerini vurguladı. Bayraktar, “Bilgiye ulaşmanın yolu da sistemli eğitimden geçer. Bu bakımdan, kendi üreticilerimizin eğitimini bir seferberlik halinde sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra dost ve komşu ülkelerin çiftçilerinin eğitim çalışmalarına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği halinde vereceğimiz desteği ve onlara bu yolla yapacağımız katkıyı da çok önemsiyoruz” dedi. Bayraktar, TZOB’un, komşu ülkelerdeki çiftçi organizasyonlarına yönelik eğitim ve işbirliğiyle ilgili faaliyetlerini devam ettirdiğini, Türk tarımındaki gelişmeler ve kullanılan son teknolojilerin dost ve kardeş ülkelerin çiftçilerine de eğitim yoluyla aktarılacağını sözlerine ekledi. Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TZOB arasında imzalanan protokol gereğince Filistinli 15 çiftçiye 21-25 Kasım 2011 tarihleri arasında, tarımdaki modern sulama teknikleri, gübreleme ve azaltılmış toprak işleme konularında eğitim verildi. Filistinli çiftçiler, ülkemiz çiftçileri ile Tarımsal Araştırma ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesindeki kurumlarda faaliyet gösteren uzmanlarla bir araya gelerek teknik gezilere de katıldılar. Kursu tamamlayan 15 Filistinli çiftçi, Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde (UTAEM) düzenlenen törenle sertifikalarını Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkan Vekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman ile UTAEM Müdürü Dilek Kahraman’dan aldılar. Törene TZOB Danışmanı Kemal Sandık ile İzmir’in 14 Ziraat Odası Başkanı ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Selim Tokmak da katıldı. 6 7 TZOB Diyor ki! TZOB’dan Zeytin ve Zeytinyağı Uyarısı TZOB Diyor ki! TZOB’DAN ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI UYARISI Genel Başkan Bayraktar: “Bu yıl üretim maliyeti geçen yıla göre %13 oranında artış gösterdi” Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2011-2012 sezonunda zeytinde geçen sezona oranla beklenen %34’lük rekolte artışının sevindirici olduğunu, ancak, bu artış gerekçe gösterilerek üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını bildirdi. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş, üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklamalı Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin sofralık zeytin üretiminde ikinci, yağlık zeytin ile zeytinyağı üretiminde ise 5. ülke konumunda olduğunu belirterek, son yıllarda yeni zeytin fidanlarının dikimi ve zeytin üretiminin özendirilmesiyle birlikte ağaç sayısının arttığını, buna bağlı olarak üretimde de artış gerçekleştiğini, ülkemiz zeytinciliğinin büyük bir gelişim içerisine girdiğini bildirdi. Rekolte çalışmalarında, bu sezon zeytin üretiminin 1.446.117 ton olacağı, bunun 534.376 tonunun sofralık zeytine, 903.353 tonunun yağlığa ayrılacağı ve bundan da 191.106 ton zeytinyağı elde edileceğinin belirlendiğini kaydeden Bayraktar, şöyle devam etti: “Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin ve Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012 sezonu zeytin rekoltesinde yaklaşık %34’lük bir artış beklenmektedir. Bu artış üreticimiz için de sevindirici olmakla birlikte, son günlerde basında yer alan bazı haberler, rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını ortaya koymaktadır. Zeytin üretimi yapılan bölgelerimizdeki Ziraat Odalarımızdan alınan veriler ışığında bu yıl için tespit ettiğimiz zeytinyağı üretim maliyeti 6,2 TL/Kg’dır. Geçtiğimiz yıl 5,5 TL/Kg olan üretim maliyeti bu yıl, girdi maliyetlerinin, özellikle de mücadele masraflarının, bunun yanı sıra gübreleme ve mazot maliyetlerinin yükselmesi ve dekardan alınan verimin düşmesi nedeniyle %13 oranında artış göstermiştir. Ülkemizde sofralık zeytin fiyatları Marmarabirlik, zeytinyağı fiyatları ise Tariş tarafından açıklanmaktadır. Üretici eline geçen fiyatlarda Birliklerin verdiği fiyatlar esas alınmakta, piyasa bu fiyatlara göre oluşmaktadır. Bu bakımdan, Birliklerin ilan ettikleri fiyatlar oldukça önemlidir. Zeytin hasadının önümüzdeki günlerde artmasıyla piyasaya girecek ürün miktarında da artış olacaktır. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklaması büyük önem taşımaktadır.” “İç tüketim artırılmalıdır” Özellikle insan sağlığı açısından çok önemli olan zeytinin ve zeytinyağının hak ettiği fiyatı bulabilmesi için zeytinyağında iç tüketimin artırılması gerektiğini belirten Bayraktar, ülkemizin bitkisel yağ açığının kapatılması için ithalat yapıldığını, bitkisel yağ ve yan ürünleri için yurt dışına ödenen dövizin geçen yıl itibarıyla yaklaşık 2,3 milyar dolar olduğu bilgisini verdi. Bayraktar, “Ülkemizin bitkisel yağ açığının karşılanması ve dışarıya ödenen miktarın asgari düzeye indirilmesinde zeytinyağı üretim ve tüketimi önemli bir rol oynayacaktır. Bunun için, ithal ettiğimiz diğer bitkisel yağlar yerine halkımızın daha sağlıklı bir ürün olan zeytinyağına yönelmesi teşvik edilmelidir” dedi. En az zeytinyağını Türkiye tüketiyor Zeytin ve zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin pek çok kesim tarafından dile getirildiğini vurgulayan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları kaydetti: “Bu mucize ürünün tüketiminin yeterince artırılamamasında, halkımızın margarin ve ayçiçek yağı tüketim alışkanlığı ile tanıtım faaliyetlerinin yetersizliği etkili olmaktadır. Zeytinyağı üreticisi ülkeler arasında en az zeytinyağı Türkiye’de tüketilmektedir. Nitekim, kişi başına zeytinyağı tüketimi komşumuz Yunanistan’da 20 kilogramın üzerinde, İspanya ve İtalya’da 12 kilogram iken, bu rakam ülkemizde 1 kilogram seviyesindedir. Doğal haliyle tüketilebilen tek yağ: Zeytinyağı Zeytinyağı bir nevi meyve suyudur, onu diğer yağlardan farklı kılan en önemli özellik de zaten doğal haliyle tüketilebilen tek yağ olmasıdır. Zeytinyağı, vücut için gerekli doymamış omega-6 (linoleik asit) yağları içermesinden dolayı özellikle kalp ve damar hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri araştırmalar sonucunda ortaya konulmuştur. Zeytinyağının kandaki kolesterol düzeyinin denetlenmesini kolaylaştırarak, zararlı kolesterol miktarını düşürdüğü ve kalp krizi riskini azalttığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra bağırsak, idrar yolları, safra kesesi rahatsızlıklarının azaltılmasında, çocuklarda beyin gelişiminde, kemiklerin güçlendirilmesinde ve içerdiği E, A, D, K vitaminleri sayesinde hücrelerin yenilenmesinde etkili bir besin maddesi olduğu da bilinmektedir. İyi bir antioksidan olduğundan serbest radikallerin zararlarını azaltır” ■ 14 11 TZOB Diyor ki! Kurbanlık Fiyatları Üreticiyi Memnun Etmedi TZOB Diyor ki! KURBANLIK FİYATLARI ÜRETİCİYİ MEMNUN ETMEDİ Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kurban Bayramı’nın üreticiler açısından büyük bir hayal kırıklığıyla geçtiğini; yeterli satış yapılamadığını ve fiyatların beklentilerinin altında gerçekleştiğini bildirdi. Kurbanlık satışlarıyla ilgili genel bir değerlendirme yapan Bayraktar, üreticilerin bayram öncesi taşıdıkları umutlarının, hem satışların hem de fiyatların düşüklüğü nedeniyle bayram sonrası büyük bir hayal kırıklığına dönüştüğünü belirterek, “Satışlar maalesef beklentileri karşılamamış, fiyatlar üreticilerimizin beklediklerinin altında gerçekleşmiştir” dedi. Özellikle İstanbul’a satış yapmaya giden üreticilerin büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını kaydeden TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Bayram üreticilerimiz açısından büyük bir hayal kırıklığıyla geçti; yeterli satış yapılamadı fiyatlar beklentilerin altında gerçekleşti” Bayraktar, “İthal hayvanlar, kurbanlık fiyatlarını düşürmüş, yerli üreticilerin hayvanları ellerinde kalmıştır” değerlendirmesini yaptı. Bayraktar, konuyla ilgili açıklamasına şöyle devam etti: “İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal hayvanlar canlı olarak 8,50-9,00 TL/Kg’dan satılmıştır. Yem, nakliye, pazar yeri kirası gibi girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak ancak 11-12 TL/Kg’dan sattığı takdirde zarar etmeyecek olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla rekabet edememiş, bu sebeple kurbanlıkları ellerinde kalmıştır. Küçükbaşta da yerli hayvanlar ithallerle rekabet edememiştir. İthal küçükbaş hayvanlar canlı kilosu 10 TL’den satışa sunulmuş, canlı kilosu 13-14 TL olan yerli hayvanlar ise üreticinin elinde kalmıştır. Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde üreticilerimiz, ithalatın yapıldığı yerlerde kurulan pazarlarda geçen yıla kıyasla çok daha fazla hayvan bulunduğunu belirtmişler, bunu da fazla canlı kurbanlık ithalatına bağlamışlardır. itibarıyla hem hayvanlarını nasıl satacaklarını hem de borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünmektedir. Üreticilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi açısından şu iki tedbir bir an önce hayata geçirilmelidir: Üreticilerimiz, zaten yeterli olmayan talep nedeniyle inen fiyatların hayvan fazlalığından dolayı daha da düştüğünü, bunların üzerine bir de ithal hayvanların düşük fiyatla satılması eklendiğinde kurbanlıklarının ellerinde kaldığını belirtmişlerdir.” Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kredi kullanan ve umutlarını sadece yapacakları satışa bağlayan üreticilerimizin istenilen satışı yapamamaları nedeniyle düştükleri bu zor durumdan kurtulmaları ve mağduriyetlerinin giderilmesi açısından kredi borçları ertelenmelidir. İthalatın yanı sıra üreticilerin hayvanlarını satamamalarının en önemli sebeplerinden biri olarak da talepte yaşanan aşırı düşüşü gösteren Bayraktar, şunları kaydetti: “Üreticilerimiz şu an 16 Et ve Balık Kurumu, kurbanlıkları ellerinde kalan üreticilerin zarar etmemesi için hayvanlarını karkas olarak en az 16-18 TL/kg’dan almalıdır” ■ 17 TZOB Diyor ki! TZOB Diyor ki! Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar, Suriye, Bahreyn gibi ülkeler toplamda 500 milyon dolardan fazla ithalat yapmaktadır. Ülkemiz bu ülkelere geçmişte 30 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştirmiştir, fakat hayvancılıkta yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle bu pazarlar da çeşitli ülkelere kaptırılmıştır.” 12 Ülkemiz çok önemli avantajlara sahip Türkiye’nin küçükbaş hayvancılıkta çok önemli avantajlara sahip olduğunun altını çizen Bayraktar, bunları şöyle sıraladı: “Türkiye, küçükbaş hayvancılıktan başka üretim alternatifi olmayan geniş alanlara; bölgesinde hayvancılık alanında öncü ülke konumuna gelme, komşu ülkelere hayvansal ürün ve damızlık dış satımı gerçekleştirme ve pazarını geliştirebilme olanağına sahiptir. Ülkemiz, başta İngiltere olmak üzere oğlak eti ihracatı yapabilir; AB ülkelerinin kuzu ve oğlak eti açığını kapatabilecek potansiyele sahiptir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’de kırmızı et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre çok düşük kaldığını, bu farkın giderilmesi için öncelikle alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerektiğini bildirdi. Bayraktar, “Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenirse, yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Ortadoğu pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olur” dedi. Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, bundan 20 yıl önce 250 milyon doları küçükbaş canlı hayvan, 30 milyon doları da küçükbaş et olmak üzere toplam 280 milyon dolar civarında canlı hayvan ve et ihracatı yapılırken, bugün gelinen noktada düşük bir ihracatın bile iç piyasada ciddi bir sıkıntı yaratabildiğine dikkati çekti. Yağlı kuyruklu ırklardan üretilen düşük kolesterollü kuyruksuz karkasın ihracat olanaklarını geliştirerek bu alanda ciddi bir dış satım yapabilme imkanına sahip ülkemizin; bölgelere ve üretim sistemlerine uygun damızlıklar geliştirme, sürdürülebilir küçükbaş hayvancılık dönüşümünü sağlama ve geliştirilecek genotipleri dış pazarlara sunma olanağı vardır.” Fotoğraf: Ercan Halıcı © Özellikle son iki yılda sadece Lübnan’a yapılan koyun ihracatının bile ciddi sıkıntı yaşanan küçükbaş hayvancılıkta arz sıkıntısına, dolayısıyla fiyatların yükselmesine neden olduğuna işaret eden Bayraktar açıklamasını şöyle sürdürdü, “Türkiye dünyanın küçükbaş canlı hayvanda en önemli ithal pazarlarına yakın bir ülke konumundadır. Özellikle S. Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar, Bahreyn gibi ülkeler, toplamda 900 milyon dolara yakın ithalat yapmaktadır. Bu ülkeler, geçmiş yıllarda da ihracat yaptığımız en önemli ülkelerdir ve hayvancılıkta yaşadığımız olumsuz gelişmeler, bu pazarları çeşitli ülkelere kaptırmamıza neden olmuştur. Türkiye yine aynı şekilde küçükbaş etinde de ithal pazarlarına yakın bir ülkedir. Özellikle Suudi Arabistan, En önemli ihracatçı aktörlerden biri olabiliriz Türkiye’nin, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi durumunda, 900 milyon dolarlık canlı hayvan ve 500 milyon dolarlık et olmak üzere toplamda yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Ortadoğu küçükbaş ithal pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olabileceğini vurgulayan Bayraktar, “Ancak bunun için ihracat hedefli yatırımların yapılması, bunu destekleyici politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Sadece iç pazarı düşünen üretim anlayışının küçükbaş hayvancılığı şimdiki konumundan çok daha yukarılara getirmesi beklenmemelidir” görüşüne yer verdi. Et tüketimimiz çok düşük Türkiye’de et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre çok düşük olduğunu da belirten Bayraktar, ülkemizde toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg et tüketilirken, bazı ülkelerde bu rakamın 6 katına kadar yükseldiğine işaret etti. Bayraktar, şunları kaydetti: “Bu ülkelerin, domuz etini dikkate almazsak bile gerek sığır eti gerekse tavuk eti tüketimlerinin ülkemizin çok üzerinde olduğu görülmektedir. Örneğin, Arjantin yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi ile 10 kg civarında tüketime sahip ülkemizin 6 katı, Avustralya 37 kg ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla et tüketmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki kırmızı et tüketim farkının giderilmesi için alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerekmektedir. Bu türlerin gerek hayvan sayısında ve gerekse et üretim miktarlarında yaşanan hızlı düşüşler dikkate alındığında, özellikle bu üretim dallarına yönelik acil uygulanabilir destekleme politikalarının hayata geçirilmesinin önemi daha net görülecektir.” Neler yapılmalı? TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Küçükbaş hayvancılıkta istenilen noktaya gelebilmek için yapılması gerekenler; •Ucuz maliyetli üretim için meralarımızın tespit, tahdit ve tahsis işlemleri kısa zamanda tamamlanmalı, ıslah edilerek mera hayvancılığında verimli bir şekilde kullanılması için gerekli tedbirler alınmalıdır, •Hastalıklarla mücadele için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalıdır, •Üreticilerin fiyat oluşumuna katılımını sağlayacak pazar mekanizmaları etkin hale getirilmelidir, •Kuzular en az 6 ayını doldurmadan kesilmemelidir, •Ortak sağımhane uygulamaları, koyun sütünün değerlendirilmesi, yem yardımı, aşılama yardımı, deri ve sakatatların kg üzerinden işlem görmesi konuları ivedi olarak gündeme alınmalıdır, •Sınırlardan kaçak hayvan giriş çıkışları sıkı bir şekilde denetlenmelidir, •Koyun sayısının, ‘başta kuzu eti olmak üzere koyuna dayalı ürünlere uygun fiyat ve pazar bulunabilirse 25 milyonlardan 44 milyonlara kadar çıkabileceği’ görüşünden yola çıkılarak bu yönde uygun stratejiler geliştirilmelidir, •Koyundan elde edilecek et üretiminin artırılması ve kasaplık gücün yükseltilmesi için doğum ve ikizlilik oranını artırıcı, telefatı azaltıcı tedbirler alınmalıdır, •Büyük sürü sahiplerinin kuzu besisine özendirilmesine yönelik teşvik politikaları hayata geçirilmelidir, •Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli bir ihtiyaç olan çobancılığı özendirici tedbirler alınmalıdır” dedi ■ 38 BÜYÜK DERDİN ÇARESİ “küçükbaş”ta Bayraktar: “Alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretimi artırılmalı” 15 İmtiyaz Sahibi TZOB Adına Genel Başkan Ş. Şemsi Bayraktar Genel Yayın Müdürü Bekir Şinasi Özdemir Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ebru Mine Esen Yayın Kurulu Vedat Koç Ömer Kaya Metin Türkyılmaz Mehmet Efe Salim Altay Prof. Dr. Mevhibe Albayrak Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu Doç. Dr. Erdoğan Güneş Dr. Özden Hiçbirol Görsel Yönetmen Mustafa Abadan Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Basım Tarihi 24.03.2012 Dağıtım MNG Kargo AYIN KONUSU Fidan nasıl seçilmeli? Nasıl dikilmeli? 18 FİDANDAN MEYVEYE YETİŞTİRİCİLİK Dr. M. Fethi Güven TZOB Teknik Müşavir Ayın Konusu Bugün modern meyveciliğin yapıldığı dünyanın pek çok bölgesinde meyve bahçeleri pazar değeri yüksek, kaliteli ve verimli çeşitler kullanılarak kapama (tek çeşitle) bahçe şeklinde tesis edilmektedir. FİDANDAN MEYVEYE YETİŞTİRİCİLİK Dr. M. Fethi Güven - TZOB Teknik Müşavir Meyve bahçesi tesisinde yapılacak ilk iş, kullanılması düşünülen meyve tür ve çeşidinin bölgenin iklim ve toprak yapısına uygunluğunu tespit etmek olmalıdır. Meyve tür ve çeşidinin; çiçeklenme tarihi, bölgedeki ilkbahar geç donları, yörenin kış soğuklama ihtiyacını karşılaması gibi özellikleri mutlaka değerlendirilmelidir. Kısacası meyvecilik yapmaya karar verilen tarım arazisinin detaylı bir çalışmayla meyvecilik yapmaya uygun olup olmadığı belirlenmelidir. Ayrıca birim alandan kaliteli yüksek verim almak için bahçe kurulacak arazinin toprak yapısına uygun, bodur ve yarı bodur anaçlar üzerine aşılı elma, armut, kiraz gibi meyve türlerinin yöreye uygun çeşitleriyle bahçe tesis edilmelidir. İlk aşamada klasik anaçlar üzerine aşılı çeşitlere göre fidan fiyatı yüksek olmasına rağmen verime erken yatması, birim alandan daha fazla verim alınması, budama, ilaçlama, hasat gibi girdi maliyetlerinin daha düşük olması sebebiyle işletmeye sonraki yıllarda çok daha fazla gelir sağlayacaktır. Ayrıca meyve tesisinin etrafının mutlaka çit bitkisi ile çevrilmesi gerekmektedir. Böylece tesis rüzgarlardan korunmuş olacak ve aynı zamanda bahçede özel bir mikro-klima oluşacaktır. Aksi takdirde meyve tesisi kurulurken yetersiz teknoloji kullanımı ve/veya yapılacak hataların sonraki yıllarda telafisi mümkün olmayan ekonomik kayıplara yol açması kaçınılmazdır. Yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde dikimine karar verilen çeşidin fidanı temin edilir. Fidan seçiminde nelere dikkat edilmeli? •Fidanın sertifikalı olmasına, güvenilir kuruluşlardan temin edilmesine önem verilmeli, fidanların SERTİFİKALI olmasının yanında ADINA UYGUN olduğu da tedarikçi kuruluşça garanti edilmeli bunun yanı sıra üzerinde etiket olan fidanlar tercih edilmelidir, •Fidanlar aşılı olmalı, fidan alırken anaç ile kalemin kaynaşma yerine dikkat edilmelidir (Çelikle çoğalan nar, zeytin, incir gibi meyve türleri aşılı olmayabilir), •Fidan sağlıklı, bol saçak köklü olmalı, kökleri açıkta kalmış, çürümüş, kazık kökleri yaralanmış fidanlar alınmamalıdır, •Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanlar tutması güç olduğundan, tercih edilmemelidir, •Gövde düzgün ve pişkin, gözler iyi teşekkül etmiş olmalıdır, •Fidanın kökünde nematod (ur), gövdesinde kabuklu bit ve benzeri hastalık ve zararlılar olmamalıdır, •Alınacak fidanların gözleri uyanmış olmamasına dikkat edilmelidir, •Genç fidanlar, sökümden dolayı gireceği şoku daha çabuk atlattıkları için genç fidanlar tercih edilmelidir, •Alınan fidanın (çeşidin) mutlaka tozlayıcısı bulunmalıdır, •Fidanların sökümden sonra muhafazasına özen gösterilmeli, nakliye süresi içerisinde kökleri nemli tutulmalı. Meyve fidanları nakledilirken mümkün olduğunca kapalı araçlar tercih edilmelidir. Açıkta nakledilen fidanların su kaybına bağlı olarak zarar göreceği ve tutmasının zorlaşacağı unutulmamalıdır. Nakledilen fidanlar hemen dikim yapılmayacak ise, mutlaka nemli bir toprağa derin bir şekilde hendeklenmelidir. Hendekler doğu-batı istikametinde açılmalı, fidanlar başları kuzeye, kökleri güneye gelecek şekilde 45 derecelik açı ile yatırılıp toprağa gömülmelidir. Arazi nasıl hazırlanmalıdır? Meyve tesisi yapılacak olan arazinin hazırlığı sonbaharda yapılmalıdır. Toprağı organik madde bakımından zenginleştirmek amacıyla dekara 5 ton ahır gübresi araziye verildikten sonra derin sürüm yapılmalıdır. Derin sürüm sonrasında arazi tesviye edilip dikime hazır hale getirilmelidir. Daha sonra fidan dikim yerleri işaretlenmeli ve fidan çukuru açıldığında, belirlenen fidan yerinin kaybolmaması için “dikim tahtası” ile işaretleme yapılmalıdır. Açılacak fidan çukurlarının 50cm x 50cm genişlik ve derinlikte olmasına dikkat edilmelidir. 20 Fidanlar ne zaman dikilmeli? Fidan dikim zamanı, kışın yaprağını döken meyve türlerinde sonbaharda başlar ve erken ilkbahara kadar sürer. Kışı sert geçmeyen bölgelerde ise sonbahar dikimi tercih edilmelidir. Kışın yaprağını dökmeyen ılıman iklim (her dem yeşil) meyve türleri de sonbaharda dikilebilirler. Eğer yetiştirilen meyve fidanları tüplü ise, dikim zamanı ilkbahar sonlarına sarkabilir. 21 MEYVECİLİKTE FİDAN KALİTESİ Ersin Atay - Meyvecilik Araştırma İstasyonu - Eğirdir / Isparta 62 44 34 www.tzob.org.tr Yönetim Yeri Türkiye Ziraat Odaları Birliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77 e-mail:[email protected] [email protected] Yapım Ajansı ajansala Kurumsal Yayıncılık - Pazarlama İletişimi 312 447 48 25 Baskı MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Uzayçağı Caddesi 1254. Sokak No: 2 Ostim / ANKARA Tel: 312 354 54 57 Çiftçi ve Köy Dünyası dergisi basın ahlak kurallarına uymayı taahhüt eder. Yayımlanan yazıların sorumlulukları sahiplerine ait olup, birliğimiz görüşlerini yansıtmamaktadır. Dergide yayımlanan yazılar, kaynak gösterilmek koşuluyla, diğer yayın organlarında yayımlanabilir. Gönderilen yazılar iade edilemez. KASIM 2011 - Sayı: 323 Başkandan SESLENİŞ Ziraat Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım, Milletimizin ve İslam aleminin Kurban Bayramı’nı bir kez daha kutluyor, yapılan ibadetlerin kabulünü Allah’tan niyaz ediyorum. Kurban Bayramı’nın dini yönünün yanı sıra üreticilerimizin emeği ve ekonomik faaliyetleri açısından da değeri büyük… Bayram öncesinde, üreticilerimizin kurbanlıklarını pazara indirdiğini; Birliğimiz teknik müşavirlerinin yaptığı araştırmaların, illere göre kurbanlık fiyatlarının genel olarak geçen bayrama yakın ya da daha düşük seyredeceğini belirtmiş, kurbanlık satışlarının, üreticilerimizin de vatandaşlarımızın da yüzünün güleceği bereket ve memnuniyetle geçmesini temenni etmiştik. Ancak üreticilerimiz kurbanlıkta tam bir hayal kırıklığı yaşadı… Yeterli satış yapılamadı; fiyatlar beklentilerimizin çok altında gerçekleşti. Özellikle satış için İstanbul’a giden üreticilerimizin hayal kırıklığı daha da büyük oldu. İthal hayvanlar, kurbanlık fiyatlarını düşürdü, yerli üreticilerin hayvanları ellerinde kaldı. İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal hayvanlar canlı olarak kilosu 8,5-9 liradan satıldı. Yem, nakliye, pazar yeri kirası gibi girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak ancak kilosunu 11-12 liradan sattığı takdirde zarar etmeyecek olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla rekabet edemedi; bu sebeple kurbanlıkları ellerinde kaldı. Küçükbaşta da durum büyükbaştan farklı olmadı. Bayraktar: Üreticilerimiz kurbanlıkta tam bir hayal kırıklığı yaşadı… Yeterli satış yapılamadı; fiyatlar beklentilerimizin çok altında gerçekleşti. İthalatın yanı sıra üreticilerimizin hayvanlarını satamamalarının önemli sebeplerinden biri de talepte yaşanan aşırı düşüş oldu. Ne yapacağını kara kara düşünen üreticilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi, düştükleri zor durumdan kurtulmaları için kredi borçlarının ertelenmesinin yanı sıra Et ve Balık Kurumu’nun elde kalan kurbanlıkları karkas olarak kilosu en az 16-18 liradan almasını talep ettik. Değerli üyelerimiz, sevgili çiftçi dostları, Kurban Bayramı dolayısıyla daha da yoğun olarak gündeme gelen “et” konusu ülkemiz, üreticimiz ve tüketicimiz açısından fevkalade önem arz etmektedir. Bilindiği gibi, ülkemizde kırmızı et tüketimi gelişmiş ülkelere göre çok düşük kalmaktadır. Türkiye’de toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg et tüketilmektedir. Örneğin Arjantin, yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı Bayraktar: Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi durumunda, yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Orta Doğu pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olur. Ş. Şemsi BAYRAKTAR Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı kırmızı et tüketimi ile ülkemizin 6 katı, Avustralya 37 kg ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla et tüketmektedir. Sağlıklı beslenme açısından son derece önemli bu farkın giderilmesi için öncelikle alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerekmektedir. Elimizdeki verilere göre bu açıdan çok önemli avantajlara sahip olan Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi durumunda, yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Orta Doğu pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olur. Ancak, küçükbaş hayvancılıkta istenilen noktaya gelebilmek için, hepimize; sektörün tüm paydaşlarına düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmek gerektiği unutulmamalıdır. Ülkemiz açısından son derece önemli olan zeytin ve zeytin yağı için ay içerisinde bir uyarıda bulunduk. Biliyorsunuz, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012 sezonu zeytin rekoltesinde yaklaşık % 34’lük bir artış bekleniyor. Bu artış zeytin üreticimiz için de sevindirici olmakla birlikte son günlerde basında yer alan bazı haberler, rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek üreticimiz üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını ortaya koyuyor. Bu yıl üretim maliyetinin geçen yıla göre %13 artması da dikkate alınarak, hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in, üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklamasının büyük önem taşıdığını vurguladık. Zeytin ve zeytinyağının önemi, bu ürünün değeri, ülkemizin ve üreticimizin menfaatleri açısından konunun her yönden takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum. Bütün çiftçilerimize afetlerden uzak, bol ve bereketli hasatlar, Ziraat Odalarımıza da çalışmalarında başarılar dilerim ■ 5 Haberler TZOB FİLİSTİN ÇİFTÇİSİNE SAHİP ÇIKTI TZOB ve Filistin Çiftçi Örgütü arasında imzalanan anlaşma kapsamında Filistinli çiftçiler Türkiye’de eğitildi Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Filistin Çiftçi Birliği ile işbirliği anlaşması imzaladı TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Günümüzde insanları doyurmak için balık tutmayı öğretmek yetmiyor; artık, balık yetiştirmeyi öğretmeliyiz” TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, geçen yıl Filistin’e yaptığı ziyaret sırasında, İsrail işgali nedeniyle Filistin çiftçisinin yaşadığı sıkıntıları ve sorunları yerinde tespit etmiş, bu sorunların bir bölümünün çözümü çerçevesinde TZOB ile Filistinli Çiftçiler Birliği arasında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de desteğiyle işbirliği protokolü imzalanmıştı. Protokol çerçevesinde Menemen’deki Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde Bakanlık ve TZOB işbirliğiyle Filistinli çiftçilere eğitim verildi. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Filistinli çiftçilere yönelik eğitim çalışmaları dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türk tarımı açısından “bilgi”ye çok büyük önem verdiklerini ve adeta “ana sermaye” kabul ettiklerini vurguladı. Bayraktar, “Bilgiye ulaşmanın yolu da sistemli eğitimden geçer. Bu bakımdan, kendi üreticilerimizin eğitimini bir seferberlik halinde sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra dost ve komşu ülkelerin çiftçilerinin eğitim çalışmalarına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği halinde vereceğimiz desteği ve onlara bu yolla yapacağımız katkıyı da çok önemsiyoruz” dedi. Haberler TZOB ile Filistin Çiftçiler Birliği arasında imzalanan protokol çerçevesinde eğitimlerini tamamlayan Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı Bayraktar, TZOB’un, komşu ülkelerdeki çiftçi organizasyonlarına yönelik eğitim ve işbirliğiyle ilgili faaliyetlerini devam ettirdiğini, Türk tarımındaki gelişmeler ve kullanılan son teknolojilerin dost ve kardeş ülkelerin çiftçilerine de eğitim yoluyla aktarılacağını sözlerine ekledi. Ziraat Odaları Birliği Başkanvekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman ile UTAEM Müdürü Dilek Kahraman’dan aldılar. Törene TZOB Danışmanı Kemal Sandık ile İzmir’in 14 Ziraat Odası Başkanı ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Selim Tokmak da katıldı. Filistinli çiftçiler sertifikalarını aldı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TZOB arasında imzalanan protokol gereğince Filistinli çiftçilere 21-25 Kasım 2011 tarihleri arasında, tarımdaki modern sulama teknikleri, gübreleme ve azaltılmış toprak işleme konularında eğitim verildi. Filistinli çiftçiler, ülkemiz çiftçileri ile Tarımsal Araştırma ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesindeki kurumlarda faaliyet gösteren uzmanlarla bir araya gelerek teknik gezilere de katıldılar. Kursu tamamlayan Filistinli çiftçiler, Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde (UTAEM) düzenlenen törenle sertifikalarını Türkiye 7 TZOB Başkanvekili Sorman: “Açlığı önlemenin tek yolu tarım” Üretemeyen ülkeler dünya sahnesinden çekilecek TZOB Başkanvekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman, törende yaptığı konuşmada, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Filistin’e yaptığı ziyarette Filistinli çiftçilerin zor şartlarına ve kurdukları tarımsal işletmelerin bir gün geçmeden İsraillilerce yıkıldığına şahit olmasının ardından “Filistin için elimizden ne yardım geliyorsa onu yapmaya hazırız” dediğini hatırlatarak, şunları söyledi: “Bu durum sonrasında işbirliği anlaşması yapılarak bu ilk eğitimimizi gerçekleştirdik. Herkese hayırlı olsun. Kardeş ülke Filistin için hem Türk çiftçileri hem de Türkiye devleti olarak hep yanlarında ve destekçileri olacağız. Bağımsızlık ve güçlü bir Filistin için tarımsal üretimin gelişerek devam etmesi önemli. Üretemeyen ülkeler dünya sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır. Tarımsal üretimin devamlılığı Filistin halkının kurtuluşudur. Bu tarımsal gelişmelerin olabilmesi için en önemli araç ve silah bilgidir. Biz Filistinli dostlarımızla bilgimizi ve tecrübelerimizi paylaştık ve güçlenmeleri için paylaşmaya devam edeceğiz.” Filistin’in yanı sıra diğer Orta Doğu ülkeleri ve talep gelecek tüm dünya çiftçileriyle işbirliğine hazır olduklarını da kaydeden Sorman, “Açlığı engellemenin Filistinli çiftçiler, TZOB - TAGEM işbirliği ile Menemen’de eğitildi Filistin Heyeti Başkanı ve Filistin Çiftçiler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Khundagli: “Türkiye bizim de ülkemizdir” yolu tarım sektöründen geçmektedir. Tarımın önemini esaret altındaki Filistin’de görüyoruz. Dünyada açlığı ancak tarım çözecektir” dedi. Türkiye tarımsal alanda çok ileri Filistin Heyeti Başkanı ve Filistin Çiftçiler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Rafat Khundagli de törende yaptığı konuşmada; “Türkiye ülkemize yakın bir iklim kuşağında bulunduğu için çok verimli bir ziyaret gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Burada gördüklerimizi döndüğümüzde çiftçimizle paylaşarak kendi ülkemizde uygulayacağız. Kendimizi gurbette saymadık. Gerek gördüğümüz ilgiden gerekse bizlere aktarılan mesleki bilgiden ve saha uygulamalarından son derece memnun ayrılıyoruz. Türkiye bizim de ülkemizdir. Türk milletinin misafirperverliğine ve bize karşı besledikleri sıcak duygulara teşekkür ediyoruz. Şunu belirtmek istiyorum ki, Türkiye tarımsal alanda çok ileri bir düzeye gelmiş ve bu çalışma bizim için çok faydalı oldu” diye konuştu. Törende Menemen Ziraat Odası Başkanı Metin Karagöl, Filistinli çiftçilere, Menemen’in kuru kayısı, incir ve çekirdeksiz kuru üzümünden oluşan hediye paketi sunarken, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü de kendi üretimi yerli numune tohumlardan oluşan paketleri armağan etti ■ 9 Haberler ZİRAAT ODALARINDAN “KARDEŞLİĞİ GÜÇLENDİRME PROJESİ” Karşılıklı ziyaretler devam ediyor Sakarya Ziraat Odaları Şanlıurfa ziyareti Van-Afyon Van il-ilçe Ziraat Odaları Başkanlarından oluşan heyette yer alan üyeler, TZOB’un Ziraat Odaları arasında dayanışmayı ve kaynaşmayı sağlamak, tarım ile hayvancılık alanlarında bilgi alışverişinde bulunmalarını sağlamak amacıyla başlattığı kardeş il kampanyası kapsamında Afyon’u ziyaret ettiklerini belirttiler. incelemelerde bulunduklarını ve Afyon’da modern şartlarda seracılık yapıldığını, ısınma sorununu da termal kaynaklardan karşıladıklarını söylediler. Çiftlik, kooperatif ve üretim merkezlerini gezdiklerini de dile getiren Başkanlar, “Afyon halkının çalışkanlığı ve üretkenliği ile adeta tarım ve hayvancılıkta çığır açtıklarını, kendilerine has makine, ekipman bile yaptıklarını gördük. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanları ziyaret ederek bilgilerinden istifade etmeye çalıştık. Tarım ve hayvancılık sektörüne çok büyük yenilikler kazandırmışlar. Kurdukları kooperatiflerle hem güçlerini hem de akıllarını birleştirerek çok güzel ve güçlü bir birliktelik sağlamışlar” şeklinde konuştular. Afyon Ziraat Odası İl Koordinasyon Kurulu tarafından çok iyi bir şekilde ağırlandıklarını belirten Ziraat Odaları Başkanları, gezinin çok faydalı geçtiğini Afyon’da büyükbaş hayvan ve tavuk çiftliklerinde Şanlıurfa-Sakarya Sakarya Ziraat Odası’nın konuğu olarak Sakarya’ya giden Şanlıurfa il-ilçe Ziraat Odaları Başkanları, Adapazarı Şeker Fabrikası’nı da ziyaret etti. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin, Ziraat Odaları arasında dayanışmayı ve kaynaşmayı sağlamak, tarım ile hayvancılık alanlarında bilgi alışverişinde bulunmalarına öncülük etmek için başlattığı ‘Kardeş İl’ projesi kapsamında Ziraat Odaları karşılıklı ziyaretlerini sürdürüyor. Haberler Şanlıurfa Ziraat Odaları Sakarya ziyareti Sakarya Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu ve Akyazı Ziraat Odası Başkanı Şener Bayraktar’ın ev sahipliğinde Adapazarı Şeker Fabrikası’nı gezen Şanlıurfa il-ilçe Ziraat Odaları Başkanlarından oluşan heyet pancar alımından, şeker üretimine kadar bütün tesisleri gezerek, fabrika hakkında bilgi aldılar. Sakarya Ziraat Odası Başkanları; Şanlıurfa ile Sakarya Ziraat Odaları arasında fikir alış verişinde bulunmak, karşılıklı tarım ve hayvancılığın gelişmesi adına neler yapabileceğimiz üzerinde çalışmak amacıyla Urfa Ziraat Odalarını ağırladıklarını belirterek, tarım ve hayvancılık alanında önde gelen kurum ve kuruluşların yanında, tarım arazilerini de gezerek bilgi aktardıklarını belirttiler. Sakarya-Şanlıurfa Sakarya Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu, Geyve Ziraat Odası Başkanı Süleyman Pınar, Akyazı Ziraat Odası Başkanı Şener Bayraktar ve diğer ilçe Ziraat Odası Başkanları ve yetkilileri, iadeyi ziyaret amacıyla Şanlıurfa Ziraat Odasını ziyaret etti. Van Ziraat Odaları Afyon ziyareti Sakarya Ziraat Odası Başkanları; “Yaptığımız geziden çok memnun kaldık. Şanlıurfa’da mükemmel bir konukseverlikle karşılaştık. İl merkezi ve ilçelerdeki tarımsal uygulama alanlarını gezdik. Atatürk Barajı, Ceylanpınar üretme çiftliği, Harran Ovası, Birecik, Siverek, ilçelerini gezmekten keyif aldık. Yöre insanının konukseverliği bizleri çok onurlandırdı. Yaptığımız ziyaret bizler için çok verimli oldu” ■ 11 TZOB Diyor ki! BÜYÜK DERDİN ÇARESİ “küçükbaş”ta Bayraktar: “Alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretimi artırılmalı” Fotoğraf: Ercan Halıcı © Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’de kırmızı et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre çok düşük kaldığını, bu farkın giderilmesi için öncelikle alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerektiğini bildirdi. Bayraktar, “Türkiye, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenirse, yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Ortadoğu pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olur” dedi. Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, bundan 20 yıl önce 250 milyon doları küçükbaş canlı hayvan, 30 milyon doları da küçükbaş et olmak üzere toplam 280 milyon dolar civarında canlı hayvan ve et ihracatı yapılırken, bugün gelinen noktada düşük bir ihracatın bile iç piyasada ciddi bir sıkıntı yaratabildiğine dikkati çekti. Özellikle son iki yılda sadece Lübnan’a yapılan koyun ihracatının bile ciddi sıkıntı yaşanan küçükbaş hayvancılıkta arz sıkıntısına, dolayısıyla fiyatların yükselmesine neden olduğuna işaret eden Bayraktar açıklamasını şöyle sürdürdü, “Türkiye dünyanın küçükbaş canlı hayvanda en önemli ithal pazarlarına yakın bir ülke konumundadır. Özellikle S. Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar, Bahreyn gibi ülkeler, toplamda 900 milyon dolara yakın ithalat yapmaktadır. Bu ülkeler, geçmiş yıllarda da ihracat yaptığımız en önemli ülkelerdir ve hayvancılıkta yaşadığımız olumsuz gelişmeler, bu pazarları çeşitli ülkelere kaptırmamıza neden olmuştur. Türkiye yine aynı şekilde küçükbaş etinde de ithal pazarlarına yakın bir ülkedir. Özellikle Suudi Arabistan, TZOB Diyor ki! Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar, Suriye, Bahreyn gibi ülkeler toplamda 500 milyon dolardan fazla ithalat yapmaktadır. Ülkemiz bu ülkelere geçmişte 30 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştirmiştir, fakat hayvancılıkta yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle bu pazarlar da çeşitli ülkelere kaptırılmıştır.” Ülkemiz çok önemli avantajlara sahip Türkiye’nin küçükbaş hayvancılıkta çok önemli avantajlara sahip olduğunun altını çizen Bayraktar, bunları şöyle sıraladı: “Türkiye, küçükbaş hayvancılıktan başka üretim alternatifi olmayan geniş alanlara; bölgesinde hayvancılık alanında öncü ülke konumuna gelme, komşu ülkelere hayvansal ürün ve damızlık dış satımı gerçekleştirme ve pazarını geliştirebilme olanağına sahiptir. Ülkemiz, başta İngiltere olmak üzere oğlak eti ihracatı yapabilir; AB ülkelerinin kuzu ve oğlak eti açığını kapatabilecek potansiyele sahiptir. Yağlı kuyruklu ırklardan üretilen düşük kolesterollü kuyruksuz karkasın ihracat olanaklarını geliştirerek bu alanda ciddi bir dış satım yapabilme imkanına sahip ülkemizin; bölgelere ve üretim sistemlerine uygun damızlıklar geliştirme, sürdürülebilir küçükbaş hayvancılık dönüşümünü sağlama ve geliştirilecek genotipleri dış pazarlara sunma olanağı vardır.” En önemli ihracatçı aktörlerden biri olabiliriz Türkiye’nin, küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikasıyla desteklenmesi durumunda, 900 milyon dolarlık canlı hayvan ve 500 milyon dolarlık et olmak üzere toplamda yaklaşık 1,5 milyar dolarlık Ortadoğu küçükbaş ithal pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olabileceğini vurgulayan Bayraktar, “Ancak bunun için ihracat hedefli yatırımların yapılması, bunu destekleyici politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Sadece iç pazarı düşünen üretim anlayışının küçükbaş hayvancılığı şimdiki konumundan çok daha yukarılara getirmesi beklenmemelidir” görüşüne yer verdi. Et tüketimimiz çok düşük Türkiye’de et tüketiminin gelişmiş ülkelere göre çok düşük olduğunu da belirten Bayraktar, ülkemizde toplam olarak yıllık kırmızı ve tavuk eti dahil 18,6 kg et tüketilirken, bazı ülkelerde bu rakamın 6 katına kadar yükseldiğine işaret etti. Bayraktar, şunları kaydetti: “Bu ülkelerin, domuz etini dikkate almazsak bile gerek sığır eti gerekse tavuk eti tüketimlerinin ülkemizin çok üzerinde olduğu görülmektedir. Örneğin, Arjantin yaklaşık 66 kg yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi ile 10 kg civarında tüketime sahip ülkemizin 6 katı, Avustralya 37 kg ile yaklaşık 4 katı, ABD ise 42 kg ile 4 katı daha fazla et tüketmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki kırmızı et tüketim farkının giderilmesi için alternatif kaynaklar olan koyun ve keçi eti üretiminin artırılması gerekmektedir. Bu türlerin gerek hayvan sayısında ve gerekse et üretim miktarlarında yaşanan hızlı düşüşler dikkate alındığında, özellikle bu üretim dallarına yönelik acil uygulanabilir destekleme politikalarının hayata geçirilmesinin önemi daha net görülecektir.” Neler yapılmalı? TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Küçükbaş hayvancılıkta istenilen noktaya gelebilmek için yapılması gerekenler; •Ucuz maliyetli üretim için meralarımızın tespit, tahdit ve tahsis işlemleri kısa zamanda tamamlanmalı, ıslah edilerek mera hayvancılığında verimli bir şekilde kullanılması için gerekli tedbirler alınmalıdır, •Hastalıklarla mücadele için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalıdır, •Üreticilerin fiyat oluşumuna katılımını sağlayacak pazar mekanizmaları etkin hale getirilmelidir, •Kuzular en az 6 ayını doldurmadan kesilmemelidir, •Ortak sağımhane uygulamaları, koyun sütünün değerlendirilmesi, yem yardımı, aşılama yardımı, deri ve sakatatların kg üzerinden işlem görmesi konuları ivedi olarak gündeme alınmalıdır, •Sınırlardan kaçak hayvan giriş çıkışları sıkı bir şekilde denetlenmelidir, •Koyun sayısının, ‘başta kuzu eti olmak üzere koyuna dayalı ürünlere uygun fiyat ve pazar bulunabilirse 25 milyonlardan 44 milyonlara kadar çıkabileceği’ görüşünden yola çıkılarak bu yönde uygun stratejiler geliştirilmelidir, •Koyundan elde edilecek et üretiminin artırılması ve kasaplık gücün yükseltilmesi için doğum ve ikizlilik oranını artırıcı, telefatı azaltıcı tedbirler alınmalıdır, •Büyük sürü sahiplerinin kuzu besisine özendirilmesine yönelik teşvik politikaları hayata geçirilmelidir, •Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli bir ihtiyaç olan çobancılığı özendirici tedbirler alınmalıdır” dedi ■ 13 TZOB Diyor ki! TZOB’DAN ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI UYARISI Genel Başkan Bayraktar: “Bu yıl üretim maliyeti geçen yıla göre %13 oranında artış gösterdi” Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2011-2012 sezonunda zeytinde geçen sezona oranla beklenen %34’lük rekolte artışının sevindirici olduğunu, ancak, bu artış gerekçe gösterilerek üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını bildirdi. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş, üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklamalı Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin sofralık zeytin üretiminde ikinci, yağlık zeytin ile zeytinyağı üretiminde ise 5. ülke konumunda olduğunu belirterek, son yıllarda yeni zeytin fidanlarının dikimi ve zeytin üretiminin özendirilmesiyle birlikte ağaç sayısının arttığını, buna bağlı olarak üretimde de artış gerçekleştiğini, ülkemiz zeytinciliğinin büyük bir gelişim içerisine girdiğini bildirdi. Rekolte çalışmalarında, bu sezon zeytin üretiminin 1.446.117 ton olacağı, bunun 534.376 tonunun sofralık zeytine, 903.353 tonunun yağlığa ayrılacağı ve bundan da 191.106 ton zeytinyağı elde edileceğinin belirlendiğini kaydeden Bayraktar, şöyle devam etti: “Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin ve Odalarımızın çalışmaları sonucu 2011-2012 sezonu zeytin rekoltesinde yaklaşık %34’lük bir artış beklenmektedir. Bu artış üreticimiz için de sevindirici olmakla birlikte, son günlerde basında yer alan bazı haberler, rekoltedeki artış gerekçe gösterilerek üretici üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya, fiyatın bu yıl düşük gerçekleşeceği izlenimi yaratılmaya çalışıldığını ortaya koymaktadır. Zeytin üretimi yapılan bölgelerimizdeki Ziraat Odalarımızdan alınan veriler ışığında bu yıl için tespit ettiğimiz zeytinyağı üretim maliyeti 6,2 TL/Kg’dır. Geçtiğimiz yıl 5,5 TL/Kg olan üretim maliyeti bu yıl, girdi maliyetlerinin, özellikle de mücadele masraflarının, bunun yanı sıra gübreleme ve mazot maliyetlerinin yükselmesi ve dekardan alınan verimin düşmesi nedeniyle %13 oranında artış göstermiştir. Ülkemizde sofralık zeytin fiyatları Marmarabirlik, zeytinyağı fiyatları ise Tariş tarafından açıklanmaktadır. Üretici eline geçen fiyatlarda Birliklerin verdiği fiyatlar esas alınmakta, piyasa bu fiyatlara göre oluşmaktadır. Bu bakımdan, Birliklerin ilan ettikleri fiyatlar oldukça önemlidir. Zeytin hasadının önümüzdeki günlerde artmasıyla piyasaya girecek ürün miktarında da artış olacaktır. Hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların gerilememesi için Marmarabirlik ve Tariş’in üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran, üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklaması büyük önem taşımaktadır.” “İç tüketim artırılmalıdır” Özellikle insan sağlığı açısından çok önemli olan zeytinin ve zeytinyağının hak ettiği fiyatı bulabilmesi için zeytinyağında iç tüketimin artırılması gerektiğini belirten Bayraktar, ülkemizin bitkisel yağ açığının kapatılması için ithalat yapıldığını, bitkisel yağ ve yan ürünleri için yurt dışına ödenen dövizin geçen yıl itibarıyla yaklaşık 2,3 milyar dolar olduğu bilgisini verdi. Bayraktar, “Ülkemizin bitkisel yağ açığının karşılanması ve dışarıya ödenen miktarın asgari düzeye indirilmesinde zeytinyağı üretim ve tüketimi önemli bir rol oynayacaktır. Bunun için, ithal ettiğimiz diğer bitkisel yağlar yerine halkımızın daha sağlıklı bir ürün olan zeytinyağına yönelmesi teşvik edilmelidir” dedi. En az zeytinyağını Türkiye tüketiyor Zeytin ve zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin pek çok kesim tarafından dile getirildiğini vurgulayan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları kaydetti: “Bu mucize ürünün tüketiminin yeterince artırılamamasında, halkımızın margarin ve ayçiçek yağı tüketim alışkanlığı ile tanıtım faaliyetlerinin yetersizliği etkili olmaktadır. Zeytinyağı üreticisi ülkeler arasında en az zeytinyağı Türkiye’de tüketilmektedir. Nitekim, kişi başına zeytinyağı tüketimi komşumuz Yunanistan’da 20 kilogramın üzerinde, İspanya ve İtalya’da 12 kilogram iken, bu rakam ülkemizde 1 kilogram seviyesindedir. Doğal haliyle tüketilebilen tek yağ: Zeytinyağı Zeytinyağı bir nevi meyve suyudur, onu diğer yağlardan farklı kılan en önemli özellik de zaten doğal haliyle tüketilebilen tek yağ olmasıdır. Zeytinyağı, vücut için gerekli doymamış omega-6 (linoleik asit) yağları içermesinden dolayı özellikle kalp ve damar hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri araştırmalar sonucunda ortaya konulmuştur. Zeytinyağının kandaki kolesterol düzeyinin denetlenmesini kolaylaştırarak, zararlı kolesterol miktarını düşürdüğü ve kalp krizi riskini azalttığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra bağırsak, idrar yolları, safra kesesi rahatsızlıklarının azaltılmasında, çocuklarda beyin gelişiminde, kemiklerin güçlendirilmesinde ve içerdiği E, A, D, K vitaminleri sayesinde hücrelerin yenilenmesinde etkili bir besin maddesi olduğu da bilinmektedir. İyi bir antioksidan olduğundan serbest radikallerin zararlarını azaltır” ■ 15 TZOB Diyor ki! KURBANLIK FİYATLARI ÜRETİCİYİ MEMNUN ETMEDİ Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kurban Bayramı’nın üreticiler açısından büyük bir hayal kırıklığıyla geçtiğini; yeterli satış yapılamadığını ve fiyatların beklentilerinin altında gerçekleştiğini bildirdi. Kurbanlık satışlarıyla ilgili genel bir değerlendirme yapan Bayraktar, üreticilerin bayram öncesi taşıdıkları umutlarının, hem satışların hem de fiyatların düşüklüğü nedeniyle bayram sonrası hayal kırıklığına dönüştüğünü belirterek, “Satışlar maalesef beklentileri karşılamamış, fiyatlar üreticilerimizin beklediklerinin altında gerçekleşmiştir” dedi. Özellikle İstanbul’a satış yapmaya giden üreticilerin hayal kırıklığı yaşadıklarını kaydeden Bayraktar, “İthal hayvanlar, kurbanlık fiyatlarını düşürmüş, yerli üreticilerin hayvanları ellerinde kalmıştır” değerlendirmesini yaptı. Bayraktar, konuyla ilgili açıklamasına şöyle devam etti: “İstanbul’un Avrupa yakasında büyükbaş ithal hayvanlar canlı olarak 8,50-9,00 TL/Kg’dan satılmıştır. Yem, nakliye, pazar yeri kirası gibi girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle hayvanını canlı olarak ancak 11-12 TL/Kg’dan sattığı takdirde zarar etmeyecek olan üreticilerimiz, ithal hayvanların düşük fiyatlarıyla rekabet edememiş, bu sebeple kurbanlıkları ellerinde kalmıştır. Küçükbaşta da yerli hayvanlar ithallerle rekabet edememiştir. İthal küçükbaş hayvanlar canlı kilosu 10 TL’den satışa sunulmuş, canlı kilosu 13-14 TL olan yerli hayvanlar ise üreticinin elinde kalmıştır. TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Bayram üreticilerimiz açısından hayal kırıklığıyla geçti; yeterli satış yapılamadı fiyatlar beklentilerin altında gerçekleşti” Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde üreticilerimiz, ithalatın yapıldığı yerlerde kurulan pazarlarda geçen yıla kıyasla çok daha fazla hayvan bulunduğunu belirtmişler, bunu da fazla canlı kurbanlık ithalatına bağlamışlardır. itibarıyla hem hayvanlarını nasıl satacaklarını hem de borçlarını nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünmektedir. Üreticilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi açısından şu iki tedbir bir an önce hayata geçirilmelidir: Üreticilerimiz, zaten yeterli olmayan talep nedeniyle inen fiyatların hayvan fazlalığından dolayı daha da düştüğünü, bunların üzerine bir de ithal hayvanların düşük fiyatla satılması eklendiğinde kurbanlıklarının ellerinde kaldığını belirtmişlerdir.” Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kredi kullanan ve umutlarını sadece yapacakları satışa bağlayan üreticilerimizin istenilen satışı yapamamaları nedeniyle düştükleri bu zor durumdan kurtulmaları ve mağduriyetlerinin giderilmesi açısından kredi borçları ertelenmelidir. İthalatın yanı sıra üreticilerin hayvanlarını satamamalarının en önemli sebeplerinden biri olarak da talepte yaşanan aşırı düşüşü gösteren Bayraktar, şunları kaydetti: “Üreticilerimiz şu an Et ve Balık Kurumu, kurbanlıkları ellerinde kalan üreticilerin zarar etmemesi için hayvanlarını karkas olarak en az 16-18 TL/kg’dan almalıdır” ■ 17 AYIN KONUSU iDA F N ? NASIL SEÇİLMELİ NASIL DİKİLMELİ FİDAN YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ Ahmet Bahadır Sezgin - TZOB Yönetim Kurulu Üyesi - Osmaniye Ziraat Odası Başkanı Ekolojiye uygun verimli ve kaliteli çeşitler ve bunlara ait nitelikli fidan kullanımı ile birim alandan elde edilecek verimin yükseltilmesinin yanı sıra, ürün kalitesinin de iyileştirileceği tüm üreticiler tarafından bilinmektedir. Günümüzde modern tarımın vazgeçilmez unsurlarından biri olan fidan kullanımı ile uygun yetiştirme koşullarında verimi 3-4 kat artırmak mümkündür. Ülkemizin sahip olduğu iklim özellikleri ve toprak yapısı pek çok meyve türünün yetiştirilmesine olanak sağlamaktadır. Son yıllarda dış alım olanaklarının artması ile de meyve ve bağ tesisleri de yaygınlaşmıştır. Bu tesislerden uzun yıllar yararlanacağımız için kuruluşları aşamasında yer seçiminin yanı sıra fidan ve anaç seçimi de meyve bahçesi ve bağ tesisinde üzerinde önemle durulması gerekli konuların başında gelmektedir. Son yıllara kadar, meyve ve asma fidanlarının çok önemli bir bölümü kamuya ait işletmelerde üretilirken, günümüzde tamamen özel sektöre bırakılmıştır. Fidancılığın gelişmesiyle beraber modern tarımın yoğun olarak yapıldığı bölgelerimiz de küçük ölçekli arazilerimizden daha fazla verim elde edileceği kanaatindeyim. Fidancılık sektörünün giderek gelişmesiyle bölgelerimizdeki çeşitlilik daha da artmıştır. Bu konuda çiftçilerimiz Birliğimizden, il ve ilçelerde bulunan Ziraat Odalarından ve danışman şirketlerden faydalanabilmektedir. Türkiye’nin fidan haritasına bakacak olursak doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine birçok tür yetiştirilmektedir. Bunların en başında son yıllarda Akdeniz bölgesinde başta zeytin ve nar olmak üzere ceviz, badem, kiraz, armut yetiştiriciliği; Ege bölgesinde üzüm, incir, zeytin, şeftali, kiraz, erik ve karadut; İç Anadolu’da beyaz kiraz, elma, ayva, iğde, vişne ve armut; Karadeniz’de elma, armut, fındık, ceviz ve kivi; Marmara’da zeytin, üzüm, kiraz, şeftali, nektarin, vişne, kiraz, elma, sofralık kayısı; Doğu ve Güneydoğu’da ise kayısı başta olmak üzere dut ve kiraz tercih edilmektedir. Birçok türün bulunduğu ülkemizde fidancılığın artması modern tarımın daha da yaygınlaşmasına, tarımda çeşitliliğin ve verimin artmasına sebep olmuştur. Bu artış da çiftçimize ve ekonomimize büyük katkılar sağlayacaktır ■ 19 FİDANDAN MEYVEYE YETİŞTİRİCİLİK Dr. M. Fethi Güven - TZOB Teknik Müşavir Ayın Konusu Bugün modern meyveciliğin yapıldığı dünyanın pek çok bölgesinde meyve bahçeleri pazar değeri yüksek, kaliteli ve verimli çeşitler kullanılarak kapama (tek çeşitle) bahçe şeklinde tesis edilmektedir. Meyve bahçesi tesisinde yapılacak ilk iş, kullanılması düşünülen meyve tür ve çeşidinin bölgenin iklim ve toprak yapısına uygunluğunu tespit etmek olmalıdır. Meyve tür ve çeşidinin; çiçeklenme tarihi, bölgedeki ilkbahar geç donları, yörenin kış soğuklama ihtiyacını karşılaması gibi özellikleri mutlaka değerlendirilmelidir. Kısacası meyvecilik yapmaya karar verilen tarım arazisinin detaylı bir çalışmayla meyvecilik yapmaya uygun olup olmadığı belirlenmelidir. Ayrıca birim alandan kaliteli yüksek verim almak için bahçe kurulacak arazinin toprak yapısına uygun, bodur ve yarı bodur anaçlar üzerine aşılı elma, armut, kiraz gibi meyve türlerinin yöreye uygun çeşitleriyle bahçe tesis edilmelidir. İlk aşamada klasik anaçlar üzerine aşılı çeşitlere göre fidan fiyatı yüksek olmasına rağmen verime erken yatması, birim alandan daha fazla verim alınması, budama, ilaçlama, hasat gibi girdi maliyetlerinin daha düşük olması sebebiyle işletmeye sonraki yıllarda çok daha fazla gelir sağlayacaktır. Ayrıca meyve tesisinin etrafının mutlaka çit bitkisi ile çevrilmesi gerekmektedir. Böylece tesis rüzgarlardan korunmuş olacak ve aynı zamanda bahçede özel bir mikro-klima oluşacaktır. Aksi takdirde meyve tesisi kurulurken yetersiz teknoloji kullanımı ve/veya yapılacak hataların sonraki yıllarda telafisi mümkün olmayan ekonomik kayıplara yol açması kaçınılmazdır. Yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde dikimine karar verilen çeşidin fidanı temin edilir. Fidan seçiminde nelere dikkat edilmeli? •Fidanın sertifikalı olmasına, güvenilir kuruluşlardan temin edilmesine önem verilmeli, fidanların SERTİFİKALI olmasının yanında ADINA UYGUN olduğu da tedarikçi kuruluşça garanti edilmeli bunun yanı sıra üzerinde etiket olan fidanlar tercih edilmelidir, •Fidanlar aşılı olmalı, fidan alırken anaç ile kalemin kaynaşma yerine dikkat edilmelidir (Çelikle çoğalan nar, zeytin, incir gibi meyve türleri aşılı olmayabilir), •Fidan sağlıklı, bol saçak köklü olmalı, kökleri açıkta kalmış, çürümüş, kazık kökleri yaralanmış fidanlar alınmamalıdır, •Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanlar tutması güç olduğundan, tercih edilmemelidir, •Gövde düzgün ve pişkin, gözler iyi teşekkül etmiş olmalıdır, •Fidanın kökünde nematod (ur), gövdesinde kabuklu bit ve benzeri hastalık ve zararlılar olmamalıdır, •Alınacak fidanların gözleri uyanmış olmamasına dikkat edilmelidir, •Genç fidanlar, sökümden dolayı gireceği şoku daha çabuk atlattıkları için genç fidanlar tercih edilmelidir, •Alınan fidanın (çeşidin) mutlaka tozlayıcısı bulunmalıdır, •Fidanların sökümden sonra muhafazasına özen gösterilmeli, nakliye süresi içerisinde kökleri nemli tutulmalı. Meyve fidanları nakledilirken mümkün olduğunca kapalı araçlar tercih edilmelidir. Açıkta nakledilen fidanların su kaybına bağlı olarak zarar göreceği ve tutmasının zorlaşacağı unutulmamalıdır. Nakledilen fidanlar hemen dikim yapılmayacak ise, mutlaka nemli bir toprağa derin bir şekilde hendeklenmelidir. Hendekler doğu-batı istikametinde açılmalı, fidanlar başları kuzeye, kökleri güneye gelecek şekilde 45 derecelik açı ile yatırılıp toprağa gömülmelidir. Arazi nasıl hazırlanmalıdır? Meyve tesisi yapılacak olan arazinin hazırlığı sonbaharda yapılmalıdır. Toprağı organik madde bakımından zenginleştirmek amacıyla dekara 5 ton ahır gübresi araziye verildikten sonra derin sürüm yapılmalıdır. Derin sürüm sonrasında arazi tesviye edilip dikime hazır hale getirilmelidir. Daha sonra fidan dikim yerleri işaretlenmeli ve fidan çukuru açıldığında, belirlenen fidan yerinin kaybolmaması için “dikim tahtası” ile işaretleme yapılmalıdır. Açılacak fidan çukurlarının 50cm x 50cm genişlik ve derinlikte olmasına dikkat edilmelidir. Fidanlar ne zaman dikilmeli? Fidan dikim zamanı, kışın yaprağını döken meyve türlerinde sonbaharda başlar ve erken ilkbahara kadar sürer. Kışı sert geçmeyen bölgelerde ise sonbahar dikimi tercih edilmelidir. Kışın yaprağını dökmeyen ılıman iklim (her dem yeşil) meyve türleri de sonbaharda dikilebilirler. Eğer yetiştirilen meyve fidanları tüplü ise, dikim zamanı ilkbahar sonlarına sarkabilir. 21 Ayın Konusu Dikim Budaması Yapılmalı Meyve fidanlarına dikimden hemen önce dikim budaması yapılmalı, bu esnada fidanlarda üst üste binmiş kökler kesilerek çıkarılmalı, söküm esnasında zedelenen, ezilen, kopan kökler sağlam yerinden kesilmelidir. Fidana uygulanacak terbiye sistemine göre fidan, 0,7 ile 1,0 m yükseklikte bir göz üzerinden eğimli şekilde kesilmelidir. Ayrıca taç kısmındaki fazla dallar da kesilir. Böylece erken uyanan gözler uzaklaştırılarak fidanın uyanması geciktirilir ve bu da fidanın tutmasını kolaylaştırır. Dikim budaması yapılmayan fidanlar gövdede bulunan yedek besin maddelerinin de etkisiyle erken sürer, ancak kök henüz su ihtiyacını karşılayamadığı için fidan kurur. Bu nedenle çiftçilerimiz, “Fidanın tutup tutmadığı gün dönümünde belli olur” özdeyişini kullanmaktadırlar. Can Suyu Verilmeli Fidan çukuru açılırken yüzeyden 15-20 cm derinlikteki toprak ayrılarak, fidan çukuru açıldıktan sonra çukurun zeminine konulur. Fidanın kökleri ile bu toprağın temas etmesi önemlidir. Daha derinden alınan ham toprak köklerle temas etmemelidir. Fidan, dikim tahtası kullanılarak çukura yerleştirildikten sonra toprakla doldurulup çiğnenerek sıkıştırılır. Fidan dikerken aşı sürgün yerinin hakim rüzgar yönünde, aşı yerinin ise toprak seviyesinden 10 cm yukarıda olmasına dikkat edilmelidir. Dikilen fidanların yanına rüzgardan etkilenmemesi için herek dikilir, fidan hereğe iple “8” şeklinde bağlanır. Fidanın etrafına havuz yapılarak 1 kova “can suyu“ toprak ıslak da olsa mutlaka verilmelidir. Bu durum fidan kökleri ile toprak parçacıkları arasında hava boşluklarının kalmamasını ve köklerin faaliyete geçmesini sağlar. Böylece meyve bahçesi tesisini fidan dikimi ile tamamlamış oluyoruz. Bol ve kazançlı ürün dileği ile... ■ Ayın Konusu FİDAN NASIL SEÇİLMELİ DİKİLMELİ ? Seçimi de dikimi de önemli! Çiftçi ve Köy Dünyası Dergisi olarak fidan seçimi ve dikimini, Isparta Ziraat Odası Başkanı Bayram Kutlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Polat ve Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Araştırıcısı Yüksek Ziraat Mühendisi Ersin Atay ile sohbet ettik Meyve bahçelerinde fidan seçimi ve dikimi bir binanın temelini sağlam atmaya benzer. Ancak, temel atılırken ve bina çıkılırken, ilerleyen dönemlerde sıkıntı yaşanmaması için kullanılacak olan malzemenin kalitesine özen gösterilmelidir. Meyve bahçelerine dikeceğimiz fidanların kaliteli, sertifikalı olması ve tekniğine uygun olarak dikilmesi fidanların hayatını uzun yıllar sağlıklı sürdürmesini sağlayacaktır. Bu nedenle de öncelikle sertifikalı fidanların dikileceği bahçeye, yerine uygun tür ve çeşitte olması, satın almadan önce bu belirlemenin titizlikle yapılması ve usulüne uygun dikimi önemlidir. Çiftçi ve Köy Dünyası Dergisi olarak; “Fidan nasıl seçilmeli, nasıl dikilmeli, nasıl budanmalı, meyve kalitesi nasıl yükseltilir?” konularına ışık tutabilmek ve yetkin ağızlardan aldığımız doğru bilgileri sizlere aktarabilmek için konunun uzmanlarıyla Eğirdir’de bir araya geldik. Isparta Ziraat Odası Başkanı Bayram Kutlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Polat ve Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Araştırıcısı Yüksek Ziraat Mühendisi Ersin Atay ile fidan seçimi ve dikimini sizler için sayfalarımıza taşıdık. : Üreticiler ya da bahçe kurmak isteyenler insanlar pazara gittiklerinde çok farklı fidanlarla karşılaşıyorlar. Fidan tiplerinden biraz bahseder misiniz? Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Araştırıcısı Yüksek Ziraat Mühendisi Ersin Atay: Öncelikle, kış aşılı fidanlar dediğimiz stulbetlerden sökülen bir anaç ve üzerine aşılı bir kalem. Burada kalemin üst kısmı nem kaybetmemesi için parafinlenir. Bu şekilde pazarlanan fidanlar, kış aşılı fidanlar olarak adlandırılıyor. Kış aşılı fidanların bazı dezavantajları bulunmaktadır. Bu fidanların bahçeye dikildikten sonra aşı kaynaşmasının sağlanması ve büyümesinin beklenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu tarz üretim sezonu yarıda kesilmiş fidanların ve kaliteli oldukları söylenemez. Ancak maliyetlerinin diğerlerine göre oldukça ucuz olduğunu da söyleyelim. Fidan Dikim Safhaları Ana işaret çubuğunun çakılması 1 Dikim tahtasının yerleştirilmesi 2 Bundan sonraki örnek; “Uyurgözlü” adı verilen fidanlardır. Kış aşılı fidanla kıyasladığımızda kök gelişimi bakımından gayet iyidirler. Bu tarz fidanlar, fidanlıkta bir yıl bekletilmişlerdir. “1 yaşlı fidan” kamçı fidan olarak da bilinir ve üzerinde hiçbir dal olmaz. Uyur gözlü fidanın fidanlıkta bekletilip bir sene daha büyümesi sonucunda elde edilen fidanlardır ve kök gelişimleri Uyurgözlü fidana göre daha iyi olur. Tercih edilebilir bir türdür fakat bunun dezavantajı da üretime yatması için sene kaybına neden olmasıdır. Bizim yaptığımız çalışmalara göre şu anda en ideal fidan dallı fidandır. Çalışmalarımızda bu fidanları uygun açılarla fidanlıkta dallandırdık. Bunlar üç dal, üç-beş dal, beş-sekiz dal gibi sınıflara ayrılmaktadır. 8 dallı olanlar maksimum kalitededirler. Bu fidanlar satın alındığında bütün şeklini almış, dikime ve meyve vermeye hazırdırlar. Çiftçimizin dallandırma uygulaması konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı bu fidanlar için ayrıca dallandırma uygulaması yapmaya gerek yoktur. Çiftçimiz alınan ilk fidanın hemen tepesini keser, fakat biz kendi çalışmalarımızda bu fidanları tepesini kesmeden ürettik. Dallı fidanın avantajlarından biri de, ilk yılda 2 kg’ın üzerinde birinci sınıf meyve elde edilebiliyor olmasıdır. 25 Ayın Konusu : Fidanı ne zaman dikmek gerekiyor? E.A: Fidanı en geç Şubat ayının ilk haftası dikmek gerekir. Fakat en güzeli yaprağını döker dökmez, Aralık ayı sonu, Ocak ayı başında replant yaparsanız, fidanlıktan söküp hemen dikerseniz yüksek başarı elde edebilirsiniz. Sezon başlangıcında damla sulama sisteminiz hazır olmalı ve fertigasyonla gübreleme yapılmalıdır. Böylelikle çok yüksek başarı elde edilebilir. Bütün Avrupa ülkelerinde örneğin elmalarda hemen hemen üretimin tamamının bu şekilde fidanlarla yapıldığını gözlemliyoruz. : Bunun maliyeti diğerlerine göre çok yüksek değil mi? E.A: Şu anda modern meyvecilik yapan ülkelerde başarı ile uygulanan bir tekniktir. Modern meyveciliğin en önemli yeniliklerinden birisi de dallı fidan kullanımıdır. Bu fidanların nakliyesinin biraz maliyetli olması karşımıza dezavantaj gibi çıkmaktadır. Fakat ilerki dönemlerde sağlayacağı avantajları göz önüne alırsak tercih sebebi olmaktadır. Bunun için modern meyvecilik yapan ülkeler elmada dallı fidan dışında fidan neredeyse kullanılmıyor. : Üreticiler fidan alırken neye dikkat etmeliler? Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Polat: Meyve yetiştiriciliğinde hangi fidanın satın alınacağına karar verdikten sonra, iyi bir üretim planlaması yapmamız gerekmektedir. İster ticari yetiştiricilikte isterse hobi bahçelerinde eğer üretim planlamasını düzgün yapmazsak doğru fidanı satın alamayabiliriz. Peki, üretim planlamasında cevaplamamız gereken sorular nelerdir? Birincisi, hangi tür ve hangi çeşidi, nerede, hangi toprak şartlarında ve hangi terbiye sistemiyle yetiştireceğimize karar vermemiz gerekir. Bütün bu soruların cevabını tespit ettikten sonra iklim ve toprak şartlarımıza uygun olan fidanı satın almamız gerekir. Peki, “Fidan nedir?” diye soracak olursanız fidan; iki parçadan oluşur. Bunlar anaç ve kalem dediğimiz kısımlardır. Anaç kısmı toprak altı organlarını sağlayan parçasıdır fidanın. Kalem ise, toprak üstü organlarını üreten parçasıdır. Biz, işte bu ikisini bir arada yaşatarak fidan elde ediyoruz. Anaç ve kalemin bizim üretim yapmayı planladığımız coğrafyaya, iklime, toprak şartlarına uygun olması gerekir. Anaç neden önemlidir? Çünkü değişik toprak şartlarına uyum sağlayan, aynı zamanda kaleme de etki eden en önemli faktör anaçtır. : Topraktaki tuzluluk ya da kireç oranı aslında anaç seçimimizde etkili oluyor... M.P: Elbette. Toprağın tuz miktarı, fiziksel yapısı, topraktaki taban suyu miktarı gibi faktörler anaç seçimimizi etkiler. Ayrıca, üretim planlamamızda bizim yetiştirmeyi düşündüğümüz türün, dikim mesafesini belirleyen faktör de yine anaçlardır. Kullandığımız anaca göre değişik dikim mesafeleri uygularız, sıra arası ve sıra üzeri mesafeler. Ayrıca, buna yine meyve bahçesinde yapacağımız terbiye şekli de etki etmektedir. Modern meyvecilikte artık 8 metre, 10 metre gibi büyük mesafelere bahçeler tesis edilmiyor. Bodur, yarı bodur anaçlar kullanılarak daha kısa mesafelerde bahçe tesisi yapabiliyorsunuz. Hangi anaç çeşit kombinasyonun satın alınacağına bütün bu soruların cevabını tam olarak verdikten sonra karar vermek gerekmektedir. Fidanı ondan sonra satın almak gerekir. : Fidan alırken nelere dikkat edeceğiz? M.P: Bir kere, fidancıdan fidan satın almak gerekir. İlk başta fidanın ismine doğru olması gerekir. “İsmine doğru” ne demek? Anacın ve çeşidin, bizim almak istediğimiz kombinasyon olması demek, güvenilir olması demektir. Bunu nasıl sağlıyoruz? Sertifikalı fidanlar satın aldığımızda, ismine doğru fidan satın almış oluyoruz. Tabii ki, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde üretim yapılıp Tarım Bakanlığı tarafından sertifikalandırıldığı için sertifikalı fidanlar, ismine doğru oluyor. Aynı zamanda, hastalık ve zararlılardan da ari olmasını bekliyoruz bu fidanların. Çünkü üretim aşamasında sürekli kontrol ediliyorlar ve o sertifika sürecini başarıyla geçtikten sonra ancak satışa sunuluyor. : Sayın Başkan, siz üreticilere fidan alırken nelere dikkat etmelerini öneriyorsunuz? Isparta Ziraat Odası Başkanı Bayram Kutlu: İlk önce üreticilerimize şu önerilerde bulunuyoruz: Üreticilerimiz gidip korsan üreticilerden, pazardan, seyyar satıcılardan fidan almasınlar. Sertifikalı fidan alsınlar. Hem bu sertifikalı fidanlara devletin desteği de var. Üretici pazardan hastalıklı fidan alacak olursa, mağdur olma olasılıkları çok yüksektir. Üreticilerimiz bazen fidanlarını pazarlardan alıyorlar, korsan üreticilerden alıyorlar ve kök hastalıkları oluyor. İstenilen fidan olmuyor. Diyorsun ki: “Ben starking elma istiyorum”, gidiyor sana başka tür elma veriyor. Fidan üreten firma satılmasını düşünüyor tabii ve onu satıyor. Üreticimiz de inanıyor, kendisi gibi doğru söylüyor zannediyor. Ama mağdur oluyor. Üç beş sene onu yetiştireceğim diye uğraşıyor, ama sonuç hüsran yanlış ve farklı bir çeşitle karşılaşıyor. Bir de, dikeceği yerde toprak tahlillerini yaptırmaları gerekiyor. O da çok önemli bir faktördür. Toprak tahlili yapıldığı zaman; ne kadar gübre vereceğini, ne kadar ilaç vereceğini bilinçli bir şekilde uygulama şansı doğuyor ve bir an önce üretime başlanabiliyor. Tüm bu işlemleri planlamadan kafasına göre yaparsa, diktiği fidanı zamanında yetiştiremez, ürününü zamanında alamaz, her şeyde bir gecikme olur. Bu tabii ki, çiftçimize zarardır. Fidan Dikim Safhaları Dikim tahtası yardımıyla ana işaret çubuğunun her iki yanına yardımcı işaret çubuklarının çakılması Dikim tahtasının ortasındaki kertiğe denk gelen işaretleme çubuğunun sökülmesi 3 4 : Üreticiler fidan dikerken nelere dikkat etmemeliler? B.K: Bir normal ağaç var, yarı bodur var ve bir de tam bodur var. Bu üç türün de dikim aralıkları değişiyor. Fidanların düzenli bir şekilde dikilmesi lazım, metrajlarının doğru ayarlanması gerekmektedir. Fidan dikiminden önce kesinlikle toprak tahlilinin yapılması gerekmekte. Budamasını iyi bilen çiftçimize, öncelikle o fidanın terbiyesini yaptırması gerekmektedir. Fidan, öncelikle taze iken terbiye yapılır, ondan sonra budama şekliyle düzene girer ve ağaç şekillenir. Ancak bunu bilinçli insanlara, ehliyetli insanlara yaptırmalıyız. : Dikim sonrası bakım işlemlerine yönelik tavsiyeleriniz neler? B.K: Çiftçimizin doğru ve yeterli gübre kullanması gerektiğini, ne zaman ve hangi dozlarda ilaçlama 27 Ayın Konusu yapacaklarını Ziraat Odası olarak cevaplamaya çalışıyoruz. Sulama konusunda genelde biz damla sulamayı tavsiye ediyoruz. Hem tasarruflu, hem de bitkinin en güzel sulama şekli oluyor. Salma sulamalar her zaman için toprağı çoraklaştırıyor. Damla sulama ağaçların gelişmesini sağlıyor. Kar suyunun eridiği gibi damla damla toprağa nüfuz ettiği için ağacın tam köküne kadar iniyor. Vahşi sulama dediğiniz sulamalarda su boşa gidiyor. O diktiğimiz ağaçlardan da istediğimiz şekilde verim alamıyoruz. : Aslında üreticiler “Biz şekillendirelim” diyerek genç fidanın iyi olduğunu düşünürler. Ama siz zaten o şekillendirmeyi yapıyorsunuz... E.A: Aslında en güzeli öyledir. Şimdi, siz bu fidanı diktiniz, diyelim bundan 1.000 tane aldınız ve bir bahçe tesis ettiniz. Belki de bir tanesi bile bu kaliteyi yakalayamayabilir şekil olarak. Varyasyon oluşur, ama bu şekilde hazır fidanı elde ederseniz bahçenizdeki bütün ağaçlar bir örnek olur. Ne kadar verim alacağınızı bile tahmin edebilirsiniz. Bir daldaki elmaların meyve kalitesi dört yıldan sonra düşmeye başlar. Çoğu terbiye sisteminde, modern meyvelerde bu dal artık 4 yaşını doldurduğunda meyve kalitesini tekrar yakalayabilmek için yenileme kesimleriyle bunları yenileriz. : Farklı fidan çeşitlerine , fidan tiplerine göre dikimlerde farklılık oluyor mu? E.A: Dikkat edilecek en önemli nokta, ikisinde de aşı noktasının yukarıda kalmasıdır. Göz aşılı bir fidanda da, kalem aşılı bir fidanda da aşı noktası, toprağın en az 10-15 cm yukarısında kalmalı. İlk dikkat edilecek husus budur. Ondan sonra dikim sıklığı tamamen bizim seçtiğimiz terbiye sistemine bağlı. Çünkü terbiye sistemleri bunun nasıl budanacağını, nasıl terbiye edileceğini, uygun dikim sıklığının ne olacağını belirler. Bunların hepsinin anahtarının mevcut terbiye sisteminde olduğu unutulmamalıdır. : Peki, gözle görülebilir şeyler var mıdır? Bir hobi bahçesi gidip almak istediğinde sertifika bu işte yeterli midir, yoksa gözle de inceleme yapmak gerekir mi? M.P: Satın aldığınız fidanın üzerinde sertifika etiketi bulunuyorsa, o güvenilirdir. Tabii, etiketin üzerindeki bilgilere yine de bakmak gerekir. Fidanlar birbirleriyle karışmış olabilirler, fidancı size kasıt olmadan yanlışlıkla başka bir fidanı veriyor olabilir. Sertifikanın üzerindeki bilgileri de okuyarak onun gerçekten ismine doğru sağlıklı bir fidan olup olmadığına bakmakta fayda var elbette. : Sertifikanın üzerinde hangi bilgiler yer alıyor ve bu belge fidanı alan kişi tarafından muhafaza edilmeli mi? M.P: Sertifika etiketinin üzerinde tür, anaç çeşit bilgilerinin yanında, üretimin kimin tarafından gerçekleştirildiği gibi bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgilerin bulunmasının şöyle bir faydası var: Eğer ileride herhangi bir hastalık veya zararlı nedeniyle fidanlarımız kurursa ya da sertifikalı olduğu halde şüpheleniyorsanız ismine doğru mu acaba değil mi diye, bu durumda yetkili merciler karşısında ya da herhangi bir şekilde hukuk yoluna başvurulması halinde sertifika etiketini beyan etmeniz gerekir. Bunu gösterdiğinizde, kanıt olarak kabul edileceğinden bu sertifikaları saklamakta fayda var. : Sayın Hocam, dikim aşamasında dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? M.P: Satın aldığımız sağlıklı, ismine doğru sertifikalı fidanlarımızı iki dönemde dikebiliriz. Genellikle ılıman iklim meyve türleri; ilkbahar dikimi ya da sonbahar dikimi şeklinde dikilebilirler. Sonbahar dikimi, genellikle kışları daha yumuşak, ılıman geçen yerlerde tercih edilir. İlkbahar dikimi ise, kışları daha sert geçen bölgelerde tercih edilir. Sonbahar dikiminin eğer iklim elverişli ise bazı faydaları vardır. Toprak üstü organları; tomurcuklar sürmeden önce sonbaharda, diktiğimiz fidanın kökleri ise ilkbahar sezonunda o fidanın daha iyi gelişmesini sağlayacak şekilde toprak altında gelişimlerine devam ederler. Sulama sisteminin iyi kurulması ilkbahar aylarında tomurcuklar sürdüğünde fidanın ihtiyaç duyduğu, suyun temini açısından büyük avantajlar sağlar. Ancak genellikle ılıman iklim meyve türleri, böyle geçit iklimine sahip yerlerde, kışları biraz sert geçen yerlerde yetiştirildikleri için çoğu zaman ilkbahar dikimleri tercih edilir. : Üreticilerimiz fidan alırken fiyata aldanıyorlar mı? Sertifikalı ile sertifikasız fidan almak arasında ne fark var? B.K: Köylümüz maalesef fiyat konusunda aldanıyor. Pazarda satan; kalitesiz fidan sattığı için ve bu fidanın da sertifikası olmadığı için daha ucuza satmaktadır. Bu da ilk etapta çiftçimizin işine geliyor. Aslında, ucuz aldığını düşündüğü fidan kendisine çok daha pahalıya mal oluyor. Dikiyorsun, istediğin elma olmuyor, istediğin fidanın meyvesi olmuyor, değişik fidan çıkıyor. Bunu birkaç sene yetiştirdikten sonra aşılamaya gidiyorsun veya aşılattırıyorsun. Ondan sonra, hem aşıcıya para veriyorsun, hem de zaman kaybın oluyor ve de istediğin sonucu alamıyorsun. Bu tür risklere maruz kalmamak için en güzeli ve güvenilir olanı sertifikalı fidandır. Bahçe tesis ederken ileri tarihlerde yüksek maliyetlere katlanmamak için fidanların güvenilir yerlerden ve sertifikalı olarak satın alınmasını tavsiye ediyoruz. Meyve üretiminde fidan en önemli faktörlerden biri. Fidan alma aşamasına gelinceye kadar iyi bir planlama yapmak gerekiyor. Çünkü üretim yapacağımız yerin ve üretimin planlanması çok daha önemli. Yerimize, üreteceğimiz türe karar verdikten sonra, bir sonraki aşama fidan temini. : Tüplü fidanların maliyetleri ve dikim zamanlarıyla ilgili farklılıkları var mı? E.A: Tabii ki farklılıklar var. Tüplü fidanın; tüplemesi, bir kısım topraktan başka ön kültürler, torf gibi kültürlere alınması gibi maliyetleri var. Fakat tüplü fidanların tabii ki avantajı da var. Tüplü fidanların kökleri her zaman hazır olduğu için yaz döneminde, havanın sıcak olduğu zamanlarda bile dikilme avantajı sağlıyor. Dediğim gibi, maliyeti yüksek. Fidan Dikim Safhaları Fidan çukurunun açılması Dikim tahtasının ortasındaki kertiğe denk gelecek şekilde, fidanların çukura yerleştirilmesi 5 6 Açık köklü fidanlar ise mutlaka sezon başlamadan, “Vejetasyon sezonu” dediğimiz tomurcukların kabarmasıyla başlayan sezondur ki, Isparta yöresi için bu Mart ayına rastlar, uzun yıllar ortalaması olarak düşünecek olursak açık köklü fidanların bu Mart başına kadar dikilmesi gerekir. Bir de, fidanınız dallıysa onların daha da önceki dönem dikilmesi gerekmektedir. Tüplü fidanların ise böyle zorunlu bir sezonu yok, o yönden bize bir avantaj sağlıyor. Aşı noktası toprak seviyesinden en az 10-15 cm yukarıda kalmalıdır. 29 Ayın Konusu Benim üreticilere tavsiye edeceğim en önemli konu şudur: Bahçe kurmaya karar verdiklerinde onu hemen düşünüp bir anda faaliyete geçirmesinler. Kaliteli bir fidanın yetişebilmesi için, biraz önce bahsettim, iki yıllık bir sezona gerek var. Kaliteli bir fidan iki yılda yetişebiliyor. Bu ne demektir: İki yıl öncesinden alacağınız fidanın çeşidine, anacına karar vermiş olmanız gerekiyor. Terbiye sistemine karar vermiş olmanız gerekiyor ki, bu kaç adet fidan lazım? Anaç çeşit nedir? Bunlar belirlenebilsin. Bunlara karar verdikten sonra güvendikleri bir fidancıya gidip bunları aşılatmaları lazım ve iki yıl süresince bunları yerinde kontrol etmeleri lazım. Profesyonel bir üreticinin bunu yapması lazım. Fakat bizim ülkemizde genellikle bu işlere son dakikada karar veriliyor; toprak bile hazır değil, geç dönemde dikiliyor. Fidancıya gidiliyor en son “Benim kafamdan şu geçiyor...” deniyor ve genellikle fidancıda bu anaç çeşitli kombinasyonu bulunmuyor. Ne yapıyor üreticimiz? Planlama yapmadığı ve geç kaldığı için mecburen ikinci, hatta üçüncü bir kombinasyon seçmek zorunda kalıyor. Daha baştan bütün dengeler bozuluyor, plansızlık nedeni ile baştan bir takım eksiklerle başlıyor ve maalesef bu ilerleyen dönemlerde de bu şekilde devam ediyor. Benim üreticilere verebileceğim en büyük tavsiye: En az iki yıl öncesinden planlama yapmaları olacaktır. Son dakikada verilen kararlar maalesef genellikle hep yanlış oluyor. : Üreticiler aldıkları fidanlarla ilgili olarak sorun yaşarlarsa ne yapmalılar? M.P: Bir üretici, hobi bahçesi ya da ticari üretim yapacak kişi fidanını satın alıp getirdiğinde, tabii çok önemli bir husus var, o da fidanın nakliyesi sırasında başına bir iş gelmemesi. Çünkü çoğu zaman sağlıklı fidanlar uygun olmayan koşullarda nakledildiklerinde tutma oranları oldukça düşüyor. Bu nedenle fidanlar kapalı kasa kamyonlarda nakledilmeli. Nakliye sırasında rüzgâra maruz kalmamalı. Çünkü bunlar çıplak köklü fidanlar ve rüzgardan etkilenirler. Fidanın dikileceği yere geldikten sonra da, tabii ki önceden hazırlamış olduğumuz dikim çukurlarına bir miktar çiftlik gübresi ve ticari gübre kullanarak dikimi yapacaklar. : Su da vermek gerekir mi Sayın Hocam? M.P: Fidan diktikten sonra sulayacağız. Fidanı dikeceğiz, tabii fidanı dikerken de aşı bölgesinin toprak üzerinde kalmasına dikkat edeceğiz. Yalnız, fidanı dikmeden önce mutlaka kök budaması yapmamız gerekiyor. Çıplak köklü fidanlarda kök budaması yapmadığımız takdirde fidanın tutma süreci uzayacaktır, çünkü kök budaması iki aşamadan oluşuyor. İlk olarak, söküm sırasında fidanlık parsellerinden fidanlar çıkartılırken köklerde bazı kırılmalar, zedelenmeler meydana geliyor. Biz bu kök budaması sırasında bu zedelenen, kırılan yerleri budama makasıyla keserek tazeliyoruz ve ilerki dönemlerde buradaki yaraların daha kolay kapanmasını sağlıyoruz. Elbette ki bu sırada bir miktar kök kaybı oluyor, eğer toprak üstünde kalan kısımlar daha fazla, yani geriye kalan kökün su yetiştiremeyeceği kadar fazla olursa, çünkü ilkbaharda bunlar da tomurcuklar sürecek, yeni sürgünler oluşacak, yapraklar oluşacak ve su ihtiyacı artacak. Kök, bu artan su ihtiyacını karşılayamayacağı için fidanımızın Haziran ayına doğru kuruma ihtimali olacaktır. Buna engel olmak için de, kökte ne kadar budama yaptıysak, o oranda toprak üstü organlarında da bir miktar kesim yapmak durumundayız. Aksi durumda kuruma ihtimali çok yüksek olacaktır. Buna dikkat edilmesi gerekir. : Yani mutlaka dikmeden önce köklerin de budanması şart? M.P: Evet. Dediğim gibi hem köklerde hem de toprak üstü organlarda budamayı tavsiye ediyoruz. : Üreticiler eğer ismine doğru olmayan fidanla ya da sertifikası olmayan fidanla karşı karşıya gelirlerse nereye başvurmaları gerekir? M.P: Ülkemizde şu anda fidan üretim ve satımıyla ilgili yürürlükte yasalarda bazı düzenlemeler yapıldı. “Fidan Üreticileri Alt Birliği” adında bir Birlik kuruldu. Bu önemli bir gelişme. Sertifikalı üretim yapan bütün fidancıların bu Birliğe üye olması zorunlu. Elbette ki bu Birliğe üye olan sertifikalı üretim yapan fidancılarda bu şekilde bir durum söz konusu olmayabilir. Ancak eğer ismine doğru, hastalık ve zararlılardan ari fidan satın alınmamışsa bir şekilde, bunu ispat etmenin yolu, tabii ki satın alırken fatura alınması. O fatura üreticinin elindeki bir kanıt olduğu için, gerek mahkemelerde gerek tarım teşkilatı nezdinde müracaatlarında kendisinden mutlaka satın aldığını gösteren fatura istenecektir. Eğer bu durum sertifikalı fidanlarda yaşanmışsa satın alan kişiden bu sertifikalar istenecektir. O nedenle her zaman sertifikalı fidan satın alınmasını destekliyoruz ama aksi durumda da mutlaka fatura alınmalıdır. Fidan Dikim Safhaları Dikim çukurunun kapatılması 7 Fidanın hereğe bağlanması 8 Herhangi bir olumsuz durumda belge, fatura ve sertifikalarla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na müracaat edecekler ya da gerekmesi halinde mahkemelere başvurabileceklerdir ■ 31 Ayın Konusu ÇELİKLEME NASIL YAPILIR? 1 Köklü anaç üretimi için ağaçlar yaprağını döktükten sonra belirlenen anaçlara ait damızlık parsellerinden, 1 yaşlı sürgünler kesilir. Bu sürgünler iç ortamda, 20-30 cm olacak şekilde hazırlanır. Daha sonra sürgünlerin alt kısımlarında yara dokusu oluşumunu teşvik etmek amacıyla bıçak ile kabuk kısmında 2-3 cm lik paralel çizikler atılır. 2 Hazırlanan çelik materyalleri, 50’lik demetler haline getirilerek bağlanır ve etiketlenir. Çeliklerin dip kısımlarının çok düzgün olmasına dikkat edilir. Ayın Konusu 3 Laboratuvar ortamında 2500 ppm’lik IBA köklendirici solusyonu hazırlanır. Bu solusyon hazırlandıktan sonra hemen kullanılmayacaksa buzdolabında ışık almayacak şekilde saklanabilir. Kullanım esnasında bir kap içerisine yaklaşık 5 cm derinliğinde dökülür. Hazırlanan çeliklerin dip kısımları yaklaşık 5 saniye süre ile köklendirici solusyonuna batırılıp çıkarılır. 4 Bu çelikler dikim zamanına kadar köklenmesi için kum havuzlarında bekletilir. 33 Ayın Konusu Meyvecilikte Fidan Kalitesi Grafik: Ebru Ünlü Ersin Atay - Meyvecilik Araştırma İstasyonu - Eğirdir / Isparta Bahçe tesisinde dikkat edilmesi gereken konular Başarılı bir bahçe tesisi için fidanlar yüksek kaliteli olmalıdır. Bir fidan alırken, genellikle verilen fidanın kalitesi, bu fidanların nasıl yetiştirileceği ya da bu fidanların ürüne yatması için kaç yıla gereksinim olduğu çok az düşünülür. Bu anlayış, yeni yüksek sıklıkta dikilen meyve bahçeleri anlayışına ters düşmektedir (Barritt, 1992). Yüksek kalitede fidanlar, yeterli sayıda yan dal içermelidir. Üretilme şekli ne olursa olsun daha fazla lateral (yan) dala sahip olan fidanlar, bahçe tesisinin ilk yıllarında daha fazla verim verirler. Bu nedenle, maliyetleri biraz daha yüksek olsa da, dallı fidanlar günümüz meyve yetiştiricilerinin çoğunluğu tarafından tercih edilmektedir (Wertheim ve Webster, 2003). Meyve fidanlarının dallanma özellikleri; cinsten, türden, çeşitten (spur ya da kuvvetli gelişen çeşitler gibi), kültürel işlemlerden (dallanma ajanı kullanımı gibi), aşılama metodundan (göz ya da kalem aşıları gibi), materyalin sağlık durumundan (virüs içerip içermemesi gibi), çevresel koşullardan (sıcaklık gibi) ve diğer bazı faktörlerden etkilenir. Dünya çapındaki eğilim sık dikim sistemleridir. Sık dikim sistemlerinde çeşitler, farklı bodur anaçlara aşılanmaktadırlar. Eğer uygulama adımlarına dikkat edilirek başarılı bir şekilde bahçe tesisi yapılabilir ve iyi bir bahçe yönetimi sağlanabilirse, sık dikim bahçelerin bakımı kolaydır ve yetiştiricilerin ilk yatırım masrafları erken dönemde geri döner. Ayın Konusu Uzun zamandan beri sık dikim yetiştiricilik yapan Avrupa ülkelerinin, bahçe tesisinde iyi dallanmış fidan kullanımına büyük önem vermeleri oldukça dikkat çekicidir (fazla yaygın olmayan bazı dikim ya da terbiye sistemleri haricinde). İyi dallanmış fidan kullanımı, özellikle daha sık dikim yapılan türlerde (elma gibi) daha yaygındır. Ülke olarak sık dikim sistemlerine henüz geçiş aşamasında olduğumuz için, fidan üreticileri ve meyve yetiştiricilerinin, iyi dallanmış fidanın ne demek olduğu ve ne gibi avantajlar sağladığı konusunda pek de bilinçli oldukları söylenemez. Bu nedenle, terbiye sistemleri ile fidan kalitesi arasındaki ilişkilerin ve sık dikim bahçe yönetiminin yetiştiricilere doğru bir şekilde anlatılması, modern meyveciliğe geçiş aşamasındaki ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Yakın tarihlere kadar diğer ülkelerde de durum bu şekildeydi. Fakat meyve ticaretinde söz sahibi olan ülkelerde; iyi dallanmış fidanların ekonomik avantajlarını keşfeden üretici sayısının artması ve bu kişilerin fidancılar üzerinde baskı yapması sonucunda durum bugünkü konuma gelmiştir. Bu ülkelerde fidancı sayısı ülkemize göre çok daha az, fakat fidanlık başına üretilen fidan sayısı oldukça yüksektir. Ayrıca fidanlıkların sadece belli türlerde yoğunlaşmaları dikkat çekicidir. Örneğin Avrupa’da profesyonel bir fidanlığı ele aldığımızda burada sadece elma ve armut fidanları üretildiğini ve bu tarz fidancıların Türkiye’de ki gibi kış aşılı, uyur gözlü, 8 aylık ve 1 yaşlı kamçı (dalsız) fidanlar da üretmekle birlikte daha çok ideal yükseklikte, geniş açılı ve genellikle 25 cm’den daha uzun 3+, 5+, 8+ dallı gibi standartlarda fidan pazarladığını görebiliriz. Farklı yöntemlerle dallandırılmış elma fidanları Yan dal sayısının artmasıyla birlikte fidan maliyeti (özellikle nakliye) artsa bile, bu durum ilerleyen yıllarda ekonomik açıdan genellikle daha avantajlı olduğu için ekstra kalitede fidanlara olan talep daha yüksektir. İyi dallanmış fidanların üretilmesi, sökülmesi, depolanması ve nakli daha zordur. Bu açıdan bakıldığında fidancıların dallı fidana karşı olmaları anlaşılabilir, fakat üreticiler iyi dallanmış fidan almak için fidancıları zorlamalıdır (Wertheim ve Webster, 2003). Klasik yöntemlerde ısrarcı olan firmaların, rekabet avantajlarını kaybedecekleri unutulmamalıdır ■ Kaynaklar Atay, E., 2012. Meyvecilik Araştırma İstasyonu Kurs Notu, Eğirdir. Barritt, B.H., 1992. Intensive Orchard Management. Good Fruit Grower, Yakima, Washington, 211 p. Wertheim, S.J., Webster, D., 2003. Propagation and Nursery Tree Quality. In Apples Books, p: 125-151. CABI Publishing, Cambridge. 35 Ayın Konusu Fidan Alırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar… Kamil Dönmez - Gürsu Ziraat Odası Başkanı •Tür seçimi iyi yapılmalı: Öncelikle bulunduğumuz yörenin iklim şartlarını iyi değerlendirmeli ve bu iklim şartlarına uyum gösterebilecek türlerden seçim yapılmalıdır. •Fidanların köklerinde çürüme olmamasına dikkat edilmelidir. •Fidanların kök, gövde ve dallarında yumrular olmamalıdır. Bu yumrular hastalık belirtisi olabilir. •Eğer aşı ile çoğaltılan bir tür alıyorsak, fidanın aşı yerine çok dikkat edilmelidir. Anaç ile kaynaşma yerini görmemiz ve aşılı olup olmadığını kontrol etmemiz gerekir. •Fidanların gövdesinde kabuklu bit ve benzeri zararlılar olmamalıdır. Fidanların görünümü canlı ve parlak olmalıdır. •Saçak köklerin iyi gelişmiş olmasına dikkat edilmelidir. •Kökleri açıkta kalmış, kazık kökleri yaralanmış, fidanlar alınmamalıdır. •Gözleri uyanmaya başlamış fidanlar alınmamalıdır. •Aşırı ince ve aşırı kalın gövdeli fidanların toprakta tutumu güç olacağından, bu tür fidanlar tercih edilmemelidir. fidan için şok sayılır bu şoku en çabuk genç fidanlar atar. Alınan fidanın hangi şartlarda muhafaza edildiğine dikkat edilmelidir. •Alınan fidanların nakliyesi dikkatli yapılmalı. Alınan fidanlar nakledilirken kökleri iyi muhafaza edilmelidir. Nakliye sırasında kökleri sarılır veya kapalı bir araçla nakledilirse, kökleri uzun süre rüzgârla temas edip kuruması engellenmiş olur. Meyve bahçesi kurarken toprak yönünden üzerinde durulması gerekenler: Toprak tipi:Meyvecilik için en uygun toprak tipi tınlı topraklar veya humuslu topraklardır. Kireçli topraklarda da bazı çeşit meyveler yetiştirilebilir. Killi topraklar iyi drene edilirlerse kullanılabilir. Çakıllı ve kumlu topraklar ancak iyi sulamayla kullanılabilir. Toprak derinliği:En az iki metre olmalıdır. Taban suyu yüksekliği:Taban suyu kökleri yayılma eğilimi gösteren meyve ağaçlarında en az 1 m, kökleri derine giden meyve ağaçlarında en az 2 m olmalıdır. Tuzluluk:Meyve bahçesi için istenmez. Toprak reaksiyonu:Toprak reaksiyonu 6–8Ph arasında olması meyvecilik için iyidir ■ •Sertifikalı fidan alımlarında seçilecek fidanın sertifikası kontrol edilmeli ve mutlaka üzerinde etiket olan fidanlar tercih edilmelidir. •Tozlayıcı (dölleyici) ihtiyacı: Meyve ağaçlarının bol çiçek açtığı halde meyve vermemesinin sebebi tozlayıcıya ihtiyaç duymasıdır. Seçilen türün kendine verimli mi yoksa bir tozlayıcıya mı ihtiyaç duyduğu araştırılmalıdır. Gerekli ise uygun tozlayıcı veya tozlayıcılar temin edilmeli ve yeterli oranda bahçeye dağıtılarak dikilmelidir. •Tozlayıcı çeşit, döllenecek çeşitle aynı zamanda ve aynı yaşta çiçek açmaya başlamalı ve meyvelerinin ticari değeri olmalıdır. •Fidan seçerken genç olan fidan tercih edilmelidir. Çünkü esas yerinden söküp yeni yerine taşımak 37 ‘da Ö NEM İ Ormanlarımızın Sibel Şerifoğlu - TZOB Teknik Müşavir Doğal veya ağaçlandırma yoluyla yetiştirilen ağaç toplulukları orman olarak nitelendirilmektedir. Ormanlar yeryüzünün yaklaşık üçte birini kaplamakta, karasal biyolojik çeşitliliğin dörtte üçünü barındırmaktadır. Ormanlar milli ekonomiye katkıları, iklim, su ve toprak rejimi üzerindeki olumlu etkileri yanında bir geçim kaynağı olarak ulusal bir servettir. Dünya orman varlığı Dünyanın toplam ormanlık alanı yaklaşık 3,9 milyar hektar olup ormanlık alanın toplam kara alanına oranı %29,6 dır. Mevcut ormanların yaklaşık %95’i doğal ormanlardan, %5’i ise ağaçlandırma ile tesis edilen suni ormanlardan oluşmaktadır. Toplam dünya orman alanına oranları itibariyle en fazla orman alanına sahip kıtalar; Avrupa (%46), Kuzey ve Orta Amerika (%25,7) ve Afrika (%21,8) dır. Rusya Federasyonu, Brezilya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti en çok orman varlığına sahip ülkelerdir. Tablo 1. Dünyadaki Ormanlık Alanların Kıtalara Göre Dağılımı (1000 ha) Kıta Toplam Alan Toplam Orman Alanı Avrupa 2.259.957 1.039.251 46 Güney Amerika 1.754.741 885.618 50 Afrika 2.978.394 649.866 21,8 Kuzey ve Orta Amerika 2.136.966 549.304 25,7 Asya 3.084.746 547.793 17,7 849.096 197.623 23,3 13.063.900 3.869.455 29,6 Okyanusya Dünya Okyanusya: 849.096 Avrupa: 2.259.957 Asya: 3.084.746 Kuzey ve Orta Amerika: 2.136.966 Güney Amerika: 1.754.741 Afrika: 2.978.394 Tablo 1: Kıtalara göre toplam alan Okyanusya: 197.623 Asya: 547.793 Avrupa: 1.039.251 Kuzey ve Orta Amerika: 549.304 Afrika: 649.866 Güney Amerika: 885.618 Toplam Alana Oranı (%) Tablo 2: Kıtalara göre ormanlık alan Tablo 2’de görüldüğü gibi Avrupa’nın ormanlık alanı 1 milyar ha civarında olup, orman alanının toplam kara alanına oranı %46’dır. Üretim yapmaya uygun ormanlardaki yıllık artım miktarı 1,5 milyar m³ civarındadır. Bu artıma karşılık yapılan üretim miktarı ise 577 milyon m³ civarındadır (1). Teknik Avrupa Birliği (AB) ormanları ise 101 milyon hektarı üretim ormanı olmak üzere yaklaşık 197 milyon hektardır. Bu miktar, AB toplam alanının yaklaşık %35’ine denk gelmektedir. Orman kaynakları AB’de ekonomiye ve topluma birçok fayda sağlayan en önemli yenilenebilir kaynaklardan birisidir. Bu kaynaklar Avrupa’nın doğal kaynakları arasında önemli bir role sahiptir (2). AB’nin belli başlı büyük üretici ve tüketici ülkeleri İsveç, Finlandiya, Almanya, Fransa, İtalya’dır. Endüstriyel odun üretim ve tüketiminde Fransa ve Almanya, tomrukta İsveç, Finlandiya ise kâğıtlık odunda yoğunlaşmış durumdadır. Avrupa dış ticaretinde de kağıtlık odun payının yüksek olması Finlandiya ve İsveç’in büyük miktarlardaki kağıtlık odun ithalatından kaynaklanmaktadır. Türkiye orman varlığı Ülkemizin orman varlığı 21,2 milyon hektar olup toplam ülke yüzölçümüne oranı itibarıyla %27,2’sini teşkil etmektedir. Türkiye ormanlarının tamamına yakını (%99) devlet ormanıdır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormancılık, ekonominin öncelikli ve ana sektörlerinden biridir. Toplam ağaç serveti 1,3 milyar m³ olan orman alanlarımızın yıllık cari artımı 36,3 milyon m³’tür. Amenajman planlarında verilen yıllık ortalama eta miktarı ise 16,3 milyon m³’tür (1). 6831 sayılı orman Kanunu’nun 4. maddesine göre ormanlar mülkiyet ve idare bakımından devlet ormanları, tüzel kişiliğe sahip kamu kurum ve kuruluşu ormanları ve özel ormanlar olmak üzere; vasıf ve karakter bakımından ise; muhafaza ormanları, milli parklar ve istihsal ormanları olmak üzere sınıflandırılmışlardır. Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine göre 1958 yılından günümüze kadar 1.199.556 hektar alanı kapsayan 49 Milli Park ilan edilmiştir. Milli Parklara ilaveten koruma alan statüsünde; toplam 77.997 hektar alanı kapsayan 33 adet Tabiat Parkı, 31 adet Tabiatı Koruma Alanı, 103 adet Tabiat Anıtı ilan edilmiştir. Ülkemizde, sınırları içinde devlet ormanı bulunan köyler Orman Köyü olarak tanımlanmakta olup, orman içi köyler ve orman bitişiği köyler olarak iki sınıfa ayrılmaktadırlar. Orman içi köy Mülki sınırları içinde orman olması şartıyla evlerin toplu bulunduğu yerleşim alanından itibaren aralıksız devam eden arazileri dört yönden ormanlarla çevrili köyler; Ormana bitişik köy Mülki sınırları içinde orman olup da orman içi sayılmayan köyler olarak tanımlanmaktadır. Ormanlık Alanlar (ha) Koru Ormanı Niteliği Baltalık İbreliler Karışık Koru Toplamı Baltalık (İbreli+Yapraklı) Toplam Ormanlık Alan Normal 6.280.245 1.298.806 1.361.163 8.940.214 1.681.006 10.621.220 Bozuk 5.123.546 532.730 843.104 6.499.380 4.068.146 10.567.526 1111.403.791 1.831.536 2.204.267 15.439.594 5.749.152 21.188.746 Toplam Kaynak: ÖİKR Koru Ormanı Normal Bozuk 6.280.245 5.123.546 1.361.163 1.298.806 532.730 Karışık (ibreli + Yapraklı) Yapraklılar İbreliler 843.104 Baltalık Normal Bozuk 4.068.146 1.681.006 Normal Bozuk 39 endüstriyel odunun %65’i... ormanlarımızdan Ülkemizde orman içi ve bitişiğinde yaşayarak yaşamını orman kaynaklarına bağlı olarak sürdüren 20.974 adet orman köyünde 7,8 milyon orman köylüsü bulunmaktadır. Orman köylerinde gelir düzeyi diğer köylere göre önemli derecede düşük olup, işsizlik oranı %60 civarındadır (3). Ormanların verimli olarak işletilmesi, geliştirilmesi ve korunması orman köylülerinin sorunlarının çözülmesinde büyük önem taşımaktadır. Ormanlar yönetim rejimleri bakımından; Koru ve Baltalık olmak üzere iki ana türe ayrılmaktadır. Ormanlık alanlarımızın %72,7’sini koru ormanlar, %27,1’ini de baltalık ormanlar oluşturmaktadır. Ne yazık ki ormanlarımızın %49’u bozuk vasıflı orman niteliğindedir. Bozuk orman alanlarının verimli hale getirilmesi ormanların sosyal, ekonomik ve ekolojik faydaları bakımından son derece önemlidir. Verimsiz orman alanlarımızın bir bölümü taşlık ve kayalık olduğu için kısa sürede verimli orman haline getirilmesinin zor olduğu bilinmektedir. Ancak yapılan araştırmalar yaklaşık 4,2 milyon hektarlık bozuk ormanın ağaçlandırma, rehabilitasyon ve erozyon kontrol çalışmaları yoluyla verimli orman alanlarına dönüştürülebileceğini göstermektedir. Normal koru alanlarımızın %41,9’unu meşe, %35,1’ini kızılçam, %27,2’sini karaçam, %11,3’ünü kayın, %8’ini sarıçam oluşturmaktadır. Bunlardan başka göknar, ardıç, sedir, ladin, kızılağaç, kestane, dişbudak, ıhlamur, kavak, çınar, söğüt ve servi gibi ağaç türleri bulunmaktadır. Normal baltalık ormanların ise %85’ini meşe ağaçları kaplamaktadır. Ülkemizde orman varlığına ilişkin ilk ulusal envanter sonuçları 1972 yılında elde edilmiştir. İkinci envanter sonuçları ise 2004 yılında yenilenmiştir. Ormanlarımızın büyüklüğü ve değişimleri bakımından gerçekleştirilen bu değerlendirmeye göre Genel Ormanlık sahamızın büyüklüğü; •1963–1972 yılında: 20.199.296 ha (Ülke genelinin % 26,1’ i), •1997 yılında: 20.703.122 ha (Ülke genelinin % 26,6 ‘ sı), •2004 yılında: 21.188.746 ha (Ülke genelinin % 27,2‘si) tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu envanter sonuçlarına göre ormanlık alanımızda son 30 yılda yaklaşık 990 bin hektarlık yani %5 oranında bir artış olduğu tespit edilmiştir (3). Teknik biyoçeşitliliğimiz... ormanlarımızdan Ormanlık alanlarımızdaki, nitelik gelişimine baktığımızda; •1963-1972 ilk planlarda: Verimli orman alanımız 8.856.000 ha, olarak tespit edilmiştir. •1997 yılında: Verimli orman alanımız 10.548.000 ha, olarak tespit edilmiştir. •2004 yılında: Verimli orman alanımız 10.621.221 ha olarak tespit edilmiştir. Verimli orman alanımızın artış göstermesinde uzun zamandan beri yürütülen ağaçlandırma çalışmalarının payı büyüktür. Koruma ve ağaçlandırma faaliyetleri ile verimli ormanlık alanımız oransal olarak artmıştır. 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’na istinaden 2007 yılında başlatılan Milli Ağaçlandırma Seferberliği, ağaçlandırma çalışmaları konusunda bu güne kadar atılan önemli adımlardan biridir. 2008-2012 yılları arası dönemi kapsayan Ağaçlandırma Seferberliği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde; ilgili Bakanlıklar, çeşitli kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, sivil toplum kuruluşları, medya ve vatandaşlarımızın destek ve katılımı ile yürütülmektedir. Ormanların faydaları Orman öncelikle ağaçlar olmak üzere bitkisel, hayvansal ve mineral öğeler bütünüdür. Bu öğelerin karşılıklı etkileşimi ve beraberliği sonucu kurulmuş doğal bir ekosistem olan ormanlar yaşam için vazgeçilmezdir. Ormanların biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki rolü son derece önemlidir. Ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık %27’sine denk gelen ormanlık alanlarımız son derece zengin biyolojik çeşitlilik ve yapısal özellikleri bir arada barındırmaktadır. Biyolojik çeşitlilik bakımından oldukça zengin olan ülkemiz bitki çeşitliliği bakımından da çok özel bir yere sahiptir. Avrupa Kıtası’nda 2.750 tanesi endemik olmak üzere 12.000 bitki türü bulunmaktayken, Türkiye’de 3.000 tanesi endemik olmak üzere 9000’den fazla bitki türü bulunmaktadır. Ormanlar, orman içinde ve dışında yaşayan insanlara çeşitli iş imkanları sağlar. Ormanlar insanlar için yakacak hammadde kaynağıdır. Ülkemizde 13 milyon m³ endüstriyel odun ile 9 milyon m3 yakacak odun tüketilmekte olup endüstriyel odunun %60-65’i, yakacak odunun ise yaklaşık %85’i devlet ormanlarından elde edilmektedir. Ayrıca tohum, çiçek, kozalak, çakıl, kum vb. ham madde kaynaklarının bir kısmı da ormanlardan elde edilmektedir. 41 Teknik Ormanlar bir ülkede toprak ve su kaynaklarının muhafazası için hayati önem taşımaktadır. Ormanların su ve su kaynaklarını koruyucu, toprak koruma fonksiyonundan dolayı suyu depolayıcı, su rejimini düzenleyici, sel ve taşkın önleyici etkileri vardır. Ormanlar, bitkiler ve hayvanlar için doğal bir su kaynağıdır. Yapılan araştırmalarda, ormanlık alanların, çevresindeki alanlara oranla %15-%50 daha fazla yağış aldığı saptanmıştır. Ormanlar, aldıkları yağışın %44’ünü kullanılabilir dere akışı haline getirirken, orman dışındaki alanlarda bu oran %14 olarak belirlenmiştir. Bitki kökleri çıkardıkları CO2 ile toprak suyunun çözündürme gücünü artırarak ve ağaç köklerinin, kayaların çatlakları arasına girerek kayaları parçalaması sonucu toprak derinliğini artırır. Böylelikle toprakta tutulan su miktarı artar (5). Ormanlar erozyonu önler. Rüzgarın hızını azaltan ve toprağı kökleri ile tutan ağaçlar yağışların ve akarsuların toprağı taşımasını önler. Yurdumuz topraklarının %79’unda orta, şiddetli ve çok şiddetli erozyon görülmektedir. Erozyon sonucunda barajlarda biriken toprak, kullanılabilir baraj rezervuar hacminde önemli kayıplara neden olmakta, barajların ekonomik ömrünü kısaltmaktadır. Ormanlar hava kirliliğini ve gürültüyü önleyici özelliği ile insan sağlığı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi atmosfere verilen sera gazlarındaki artış küresel ısınmaya ve bunun sonucunda iklimin değişmesine neden olmaktadır. Ormanlar, önemli karbon depolarıdır ve bu özellikleri ile iklim değişikliğinin etkilerinin azaltımına katkıda bulunurlar. Dolayısıyla ormanların tahribi atmosferde sera gazı artışına neden olacaktır. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre dünyadaki toplam sera gazı emisyonların %17’si ormansızlaşma ve orman bozulması sonucunda meydana gelmektedir (4). Sorunlar Dünyadaki hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, doğal kaynaklar üzerinde yoğun baskılar oluşturmakta ve bu olumsuzluktan ormanlar ciddi şekilde etkilenmektedir. Çeşitli araştırmalarla ortaya konan tahminler; 2023 yılına kadar dünya nüfusunun ortalama %2 artacağını, orman alanlarının tahribinin süreceğini, endüstriyel odun ham maddesi açığının 800-900 milyon m³ olacağını, ormanların biyoçeşitlilik, toprak koruma, su üretimi, avcılık, ekoturizm gibi fonksiyonlarının giderek önem kazanacağını ve bunun doğal orman alanlarından yapılan üretim üzerinde bir baskı unsuru oluşturacağını göstermektedir (1). Ülkemizde orman içi ve kenarında yaşayarak yaşamını orman kaynaklarına bağlı olarak sürdüren 20.974 adet orman köyünde 7,8 milyon orman köylüsü bulunmaktadır. Tarım politikalarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle orman içi ve civarı köylerdeki çiftçilerin gelir düzeyleri düşmüş, buna karşılık alternatif gelir kaynakları geliştirilememiştir. Milli gelirden en az payı alan grupta yer alan bu vatandaşlarımızın sosyo-ekonomik sorunları bugün de önemini korumakta, insanlarımız mevcut geçim kaynaklarının yetersiz oluşu nedeniyle büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Orman köylerinde örgütlenme yapısı olarak kooperatifçilik ön plandadır. Ancak orman köylülerinin gelir düzeyinin geliştirilmesi bakımından kooperatifleşme ne yazık ki istenen seviyeye ulaşamamıştır. Kurulan kooperatifler de yaşadıkları sorunlar nedeniyle etkin hizmetler vermede zorlanmaktadırlar. Orman kadastrosu ülkemiz ormancılığının yıllardır süregelen bir sorunudur. Bu sorun orman alanlarının tanımı ve mülkiyet sorunu gibi nedenlerle çözümsüz sera gazı artışı... ormansızlaşmadan şiddetli erozyon... ormansızlaşmadan Teknik kalmaktadır. Topoğrafik yapının düzgün olmayışı, hisseli ve küçük parsellerin çok olması, ulaşım zorluğu gibi nedenler kadastro çalışmalarını olumsuz yönde etkilemekte ve ağaçlandırma çalışmalarına da engel olmaktadır. 2B kapsamında orman sınırlarının dışına çıkarılan orman arazisinin önemli bir kısmı çiftçilerimizi ilgilendirmektedir. Üzerinde tarımsal faaliyet yapılan bazı alanlar 2B kapsamında değerlendirilmekte bu sebeple de çiftçilerimiz mağdur olmaktadırlar. Ormanlar, son yüzyıl içinde büyük bir yok olma süreci yaşamakta, neredeyse yarısından fazlası orman niteliğini kaybetmektedir. Ne yazık ki hemen hemen her yıl önemli miktarlarda gerçekleşmekte olan orman yangınları da bu duyarsızlığın bir göstergesi olmaktadır. Ülkemizde orman yangınlarının çıkış sebeplerinin büyük bir bölümü insan kaynaklı olup son 10 yıllık ortalamalara göre yangınların çıkış sebeplerinin %7’si yıldırım, %5’i kaza, %13’ü kasıt, %25’i bilinmeyen, %50’si ise ihmal ve dikkatsizliktir. Çevresel etki değerlendirmeleri yapılmadan ve gerekli önlemler alınmadan verilen madencilik, ulaşım, enerji, turizm vb. yatırım izinleri de bu yatırım bölgeleri civarındaki ormanlara zarar verebilmektedir. Öte yandan ormanlar çeşitli böcek, mantar, asit yağmurları vb. etkilerden de zarar görmektedir. Personel, teknik araç ve gereçlerin yetersizliği, gerekli araştırmaların yapılamaması gibi nedenlerle bu tür zararların önüne geçilememektedir. Çözüm önerileri: Ülkemiz ormancılığının geliştirilebilmesi ve sorunların çözümü bakımından alınması gereken tedbirlerden bazıları şunlardır: •Orman alanları üzerindeki baskı ve tehditlerle mücadele için gereken desteğin sağlanması, ormanların korunması için uygun ve etkin tedbirlerin alınması ve mevzuat düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir, •Ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve mera ıslahı çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Ağaçlandırma çalışmalarında biyolojik çeşitliliği sağlayacak türde fidanların seçimine özen gösterilmelidir, •Ağaçlandırma çalışmaları devlet ve orman köylüsü ile birlikte yürütülmelidir, •Tarım arazilerimizin sellerden zarar görmemesi, topraklarımızın erozyonla kaybolmaması, iklim ve su rejimine ait ekolojik dengenin bozulmaması için çayır mer’a ve ormanların tahribatının önüne geçilmelidir, •Ormanların korunması ve orman yangınlarının önlenmesi için gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır, •Özellikle yangına hassas alanlar başta olmak üzere, ağaçlandırma sahalarında ve doğal ormanlarda bakım çalışmalarının aksatılmadan, titizlikle yapılması gerekmektedir, •Ormancılık eğitimi bütün dünya ülkelerinin izlediği ve tartıştığı bir konudur. Bu konuya ülkemiz de gereken önemi vermeli ve gelişmeleri yakından takip edilmelidir, •Ülkemizde aktif olarak 1986 yılında başlayan özel ağaçlandırma çalışmalarına rağmen özel ağaçlandırma sahaları ormanlık alanımızın sadece %0,21’i civarındadır. Bu değerin artırılması için özel ağaçlandırmanın teşvik edilmesi ve halkın çevre bilincinin gelişmesi önemlidir, •Orman köylerindeki kooperatifçilik çalışmalarına önem verilmeli, kooperatiflerin rekabet gücü artırılmalıdır, •Orman köylülerinin kalkındırılması için alternatif çözümler üretilmeli, projelere destek verilmelidir. •Ormanların mülkiyet sorununun çözülmesi için kadastro çalışmalarının bir an önce sonuçlandırılması gerekmektedir. •Orman vasfını yitirmiş arazilerde üretim yapan çiftçilerimizin yıllardır bu alanlarda üretim yaptıkları dikkate alınmalıdır. Bu arazilerin bedelleri tarımsal gelir durumu göz önüne alınarak belirlenmeli ve uzun vadeli krediyle hak sahiplerine devredilmelidir. •Gelişmiş ülkelerde korunan alanların ülke yüzölçümlerine oranları %10 düzeyinde iken bu oran ülkemizde %5-6’dır. Biyolojik çeşitlilik ve doğanın korunması ve geliştirilmesi için korunan alan sayısının artırılması gerekmektedir ■ Kaynaklar (1) Devlet Planlama Teşkilatı (Kalkınma Bakanlığı), Dokuzuncu Kalkınma Planı, 2007-2013, Ormancılık Özel İhtisas Komisyon Raporu (ÖİKR). (2) ÖZCAN, M., 2008, Avrupa Birliği Ormancılık Politikaları ve Türkiye Ormancılığının Bu Politikalara Uyumu, Yüksek Lisans Tezi. (3) Çevre ve Orman Bakanlığı, 2004. Türkiye Ulusal Ormancılık Programı, 2004-2023, Ankara. www.ogm.gov.tr (4) Türkiye’nin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı’nın Geliştirilmesi Projesi, Ormancılık Sektörü Mevcut Durum Değerlendirmesi Raporu, 2010. (5) MIZRAKLI, A., GÜZENGE, E. ve YALÇIN, A. Ormanların Su Kaynakları Potansiyeli Üzerine Etkileri, Bu Alanların Belirlenmesi, Korunması ve Dim Planlama Örneği, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi. 43 DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KOYUN YETİŞTİRİCİLİĞİ Mehmet Taşan - Ziraat Yüksek Mühendisi Dünyada koyun yetiştiriciliği Koyun, iklim özellikleri ve doğal şartlara karşı en dayanıklı hayvanlardan birisidir. Hemen hemen dünyanın her yerinde koyun yetiştirilmektedir. Bazı ülkelerde az koyun bulunduğu halde doğa ve iklim şartlarının uygun olduğu ülkelerde koyunculuk çok gelişmiştir. Dünya ticareti bakımından da koyun eti ve yapağısı önem arz etmektedir. Ülkelerin iklim ve doğa şartlarının yanı sıra pazarlara olan uzaklık durumu da önemlidir. Ayrıca insanların alışkanlıkları ve zevkleri, çeşitli tip ve değişik özellikli koyunların geliştirilmesini sağlamıştır. Dünya ülkelerinde koyunculuğun ölçüsü ve gelişme durumu üzerine etkili iki önemli nokta dikkati çekmektedir. Az nüfuslu geniş araziye sahip olmakla birlikte, uygun iklim ve doğa şartları nedeniyle dünyadaki koyunların büyük kısmı Güney Yarım Küre’de bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde tarımsal üretim içinde koyunculuk zaman zaman ekonomik değer bakımından başta gelmekte, milli gelir kalemleri içerisinde en büyük yeri işgal etmektedir. Avustralya buna verilecek bir örnektir. Koyunculuk sadece beslenme ihtiyacına karşılık vermekle kalmaz, ayrıca stratejik bir madde olan ve dünya ticaretinde önemli yeri olan yapağıyı da verir. Önemli ölçüde Koyun Yetiştiriciliği yapılan bazı ülkelerdeki gelişmeler: Avustralya’da koyun yetiştiriciliği Avustralya, koyun sayısı ve yapağı üretimi bakımından dünyada ilk sırayı alan ülkedir. Dünyadaki koyun sayısının 1/16’sı ve yapağı üretiminin ise 1l/4’ü Avustralya’dadır. Geniş ve verimli mera varlığı, deniz aşırı uzak bir ülke oluşu, iklim ve doğa şartlarının koyunculuğa uygun oluşu, burada daha çok yapağı tipi koyunculuğun gelişmesine yol açmıştır. Hayvanlar içinde otlak şartlarına en iyi adapte olan ve bu şartlarda en yüksek geliri sağlayan hayvan koyundur. Bu bakımdan Analiz koyunculuk Avustralya’da iyi bir gelişme imkanı bulmuştur. yarım kürede hüküm süren ılık iklim şartları bu tip koyunculuğa imkan ve avantaj sağlamaktadır. Avustralya’da çok eskiden beri koyun var ise de, merinosun ilk ithalatı 1789 yılında olmuştur. Daha sonra büyük bir kısmı Almanya’dan olmak üzere bir çok partiler halinde merinos ithalatı yapılmıştır. Özellikle İngiltere’deki dokuma endüstrisinin ham madde ihtiyacını karşılamak üzere Avustralya koyunculuğuna İngiliz sermayesi yatırılması koyunculukta büyük gelişme sağladı. Son yıllarda et verimi ve et kalitesi üzerinde de durulmaya başlandı. Yapağı ve et üretiminin büyük bir kısmı İngiltere piyasasına gönderilir. Dondurulmuş et endüstrisi son yıllarda fazla önem kazanmış durumdadır. ABD‘de koyun yetiştiriciliği Kristof Kolomb 1493’teki ikinci seyahatinde beraberinde koyun götürmüştür. Cortez 1519’da Merinos koyununu Meksika’ya götürmüştür. New Mexico eyaletinde Santa Fe’yi kuran İspanyolların Navajo koyunlarının atası olan çok renkli koyunu götürmüş oldukları kabul edilmektedir. Avustralya’da otlaklar büyük oranda telle çevrili olup koyun sürüleri bu çevrili otlaklarda serbestçe otlatılırlar. Bu sistem sürü halinde yapılan yetiştiriciliğe göre daha ekonomik ve daha güvenlidir. Yeni Zelanda’da koyun yetiştiriciliği Yeni Zelanda küçük bir ülke olmasına rağmen koyun sayısı bakımından dünyada beşinci ve yapağı üretimi bakımından ise Avustralya’dan sonra ikinci sırayı alır. Yeni Zelanda’da yetiştirilen koyunlar Avustralya koyunlarına oranla daha fazla et tipine kaymakta ve kombine verim yönlü olmaktadır. Sistem olarak Avustralya’da olduğu gibi tel çitlerle çevrili meralarda çobansız ve serbest koyunculuk göze çarpmakta ve koyunlar bütün yıl otlaklardan yararlanmaktadır. Güney ABD’ye ilk ithal edilen İngiliz kökenli koyunların 1609’da London Company tarafından Virginia eyaletine getirildiği söylenmektedir. Bu tarihten yirmi yıl kadar sonra Boston’un bir parçası olan Charleston’da 400 kadar koyun bulunmakta idi. Dışarıdan getirilen bu ilk parti koyunların İngiliz koyunlarının iyi örnekleri olmadığı aksine düşük değerli hayvanlar oldukları kaydedilmektedir. Amerika’ya ilk yerleşen kolonistler, koyunu daha ziyade yünü için yetiştiriyorlardı. Massachusett’de 1662 yılında bir yünlü fabrikası kuruldu. Böylece koyun-kuzu ihracatı üzerine bazı kurallar kondu. Connecticut’da 1670 yılında koyunculuğu geliştirmek için yasal önlemler alınarak, her bireyin çalılıkları temizleyip otlak açma işinde bir gün çalışması zorunluluğu kondu. New England eyaletinde koyunların köpeklerden ve yabani hayvanlardan korunması için sert hükümler konuldu. Bir koyunu yaralayan ya da öldüren köpeğin asılarak öldürülmesi resmen kabul edilmiş ve uygulanmıştır. İngiltere 1660 yıllarında bütün sömürgelerine yapağı dış satımını yasak etti. İngiltere Parlementosu Amerika’da koyunculuğun gelişmesini önlemek amacıyla İngiliz koçlarının kolonilere dış satımını yasakladı. Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesi üzerine merinos tekelciliği sona erdi. İspanya’da merinos miktarı azalınca; Birleşik Amerika hızla merinosçuluğu geliştirdi. Hatta bir ara Almanya’dan Saksonya Merinosu bile alındı. İlk zamanlar koyunculuk daha çok doğudaki eyaletlerde göze çarpmaktadır. 1810 yıllarında koyun miktarı 7 milyon iken 1840’da 19 milyona yükselmiştir. Doğu eyaletlerinde araziler değerlenip yaşanır hale geldikçe de koyun yetiştiriciliği yavaş yavaş batıya 45 Analiz doğru kaymaya başlamıştır. Böylece 1890 yılında bütün batı eyaletlerinde koyun yetiştirilmekteydi. 1900 yıllarında Rocky Mountain bölgesi memleketin en önemli koyunculuk bölgesi haline gelmiştir. ABD’de ilk önceleri yapağı üretimini amaçlayan merinos yetiştiriciliği son derece azalmış ve yerini et-yapağı tipi iri yapılı koyunlar almıştır. Son yıllarda ıslah çalışmaları hep bu yöne çevrilmiş bulunmaktadır. Amerikan yetiştiricileri en ince yünü veren fakat et verimi geri, kuzusu cılız merinos tiplerini tutmamakta, kombine yönlü ırklara daha çok önem vermektedir. Son 25-30 yıl içinde geliştirilen yeni koyun tipleri hep duyulan ihtiyaca cevap verecek özelliktedir. Amerika’da koyunlar sağılmaz ve koyun sütü üretilmez. İspanya ‘da koyun yetiştiriciliği İnce kumaşların dokunmasında kullanılan Merinos, ya da buna benzer koyunların yetiştirilmesinde ve meydana getirilmesinde İspanya’nın büyük payı vardır. Tahminen 1000 yıllarında ve hatta bu tarihten önce İspanya ve İngiltere’de koyun yetiştiriciliğine çok önem verilmekte idi. Özellikle İspanya’da kumaş tezgahlarının ihtiyacı olan ince ve yumuşak yapağıyı memleket içinden elde etmek amacıyla düzenli koyun yetiştiriciliği yapılmakta idi. Böylece 1500 yıllarına doğru İspanya ve İngiltere dünyanın iki büyük koyuncu ülkesi oldular. İspanya’da elde edilen yünler daha ince olmakla birlikte uzun asırlar boyunca İspanya ve İngiltere büyük yün pazarlarında iki rakip olarak göze çarpmakta idi. İspanya’da büyük toprak sahipleri kazançlı koyunculuk yaparak büyük gelirler sağlamakta idiler. En ince yünü üretmek için İspanyalı koyuncular ilkbaharda koyunlarını güneyden kuzeye sevk eder ve sonbaharda geri dönerlerdi. Böyle hareket ederek sürüler için en iyi otlatma ve hava koşulları sağlanırdı. Göçebe koyunculuk İspanya’da bugün de devam ettirilmektedir. Ancak bu işte de gelişmeler olmuştur. Sürülerin taşınması için özel trenler veya uzun kamyonlar kullanılmaktadır. Bugünkü merinos koyunu birkaç asır önce İspanya’da geliştirildi ve İspanya uzun yıllar bu koyunun başka ülkelere geçmesini yasak ederek tekelinde tuttu. Kralın izni olmadan merinos ırkından bir koyunu ülke dışına sevk etmenin cezası ölümdü. Bu yasak Napolyon’un İspanya’yı işgal ettiği 19. yüzyıl başlarına kadar devam etti. Bundan sonra birçok Avrupa ülkelerine küçük partiler halinde merinos koyunu sevk edildi ve bu koyunlar başka ülkelerde koyun yetiştiriciliği tarihinde yeni sayfalar açtı. İspanya’da tarım ve ekonomik yapı içinde bugün de koyunculuğun yeri büyüktür. Ancak İspanya Napolyon istilasından sonra, dünya ülkeleri arasındaki seçkin yerini bir daha elde edemedi. İspanya’da koyun sayısı diğer hayvanlara oranla fazladır. Fakat bu koyunlar büyük ölçüde kaba yapağılı tiptedir. Merinos miktarı azalmıştır. Kaba yapağılı koyunlar son yıllarda süt ve döl verimi yönünde ıslah edilmiştir. Özellikle gelişen endüstriyel peynir üretimini desteklemek amacı ile süt koyunculuğunda ıslah çalışmalarına önem verilmiştir. Türkiye’de koyun yetiştiriciliği Koyunculuk; Orta Asya’dan Anadolu topraklarına ulaşan yolculukta Türk toplumunun uğraştığı en önemli hayvan yetiştiriciliği dallarından birisi olmuştur. Bugün koyun yetiştiriciliği et, süt, yün ve deri üretimi açısından ülkemiz ekonomisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemizin et üretiminin üçte biri, süt üretiminin ise beşte biri koyundan elde edilmektedir. Bu bağlamda ‘Buğday ile Koyun, Gerisi Oyun’ atasözümüz çok büyük anlam ifade etmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden terör nedeniyle insanlarımızın zorunlu veya isteğe bağlı olarak Türkiye’nin büyük şehirlerine göç etmeleri sonucunda koyunculuk da maalesef terk edilmiştir. Kırsal kesimde yaşayan halkımız için kolay bir uğraş alanı ve aynı zamanda ekonomik güvence olan koyunculuk köylü için en yakınındaki bankadır. Koyun yetiştiriciliği köyden kente göçün önlenmesi, işsizlik ve ekonomik krizden çıkış açısından önemlidir. 1980 yılında Türkiye’de kişi başına bir koyun düşerken, bugün geldiğimiz noktada 3 kişiye bir koyun düşmektedir. TÜİK verilerine göre 2007 yılında 25.4 milyon baş olan koyun sayısı, 2008 yılında 23.9 milyona, 2009 yılında 21.7 milyona düşmüş, 2010 yılında 22 milyona çıkmıştır. Bunlara rağmen damak zevkimize dayanan kuzu eti talebinde herhangi bir azalma söz konusu olmamıştır. Kuzu etindeki fiyat artışı tüketicileri ve mutfağı doğrudan etkilemektedir. Dünyanın diğer ülkelerinde koyun yetiştiriciliğini incelerken doğal şartlar ve ekonomik şartlar uygun olduğu takdirde küçük bir ülkede bile geniş ölçüde koyunculuk yapılabilmektedir. Bu bakımdan Türkiye’yi Fotoğraf: Ercan Halıcı © ele alacak olursak, ilk bakışta koyunculuğa uygun bir ortam görürüz. Kötü olan bakım ve besleme şartları diğer büyükbaş hayvanlardan çok koyunculuğa şans tanımaktadır. Küçük yapılı, düşük verimli otlak ve yetersiz yemleme şartları altında diğer büyükbaş ve yüksek verimli hayvanlar yetiştirmek güç olduğundan kanaatkar ve dayanıklı yerli koyunların yetiştirilmesi garantili bir üretim kolu olmaktadır. Koyun sayısı bakımından dünya ülkeleri arasında ülkemiz onuncu sıradadır. Fakat bir koyundan elde edilen et ve yapağı verimi dikkate alınırsa iyi durumda olmadığımız görülür. Koyunculuğun gelişmesi sadece koyun sayısının artmasıyla değil, bir koyundan elde edilen gelir miktarıyla ölçülür. Uygun şartlar için verimli ve değerli koyunların yetiştirilmesi arzulanan durumdur. Koyunculuk için uygun şartlar ve koyunculuğun özellikleri şöyle sıralanabilir: •Hastalık ve yaralanma halinde koyunlar diğer çiftlik hayvanlarına oranla daha az dayanıklıdır, •Kurak iklim şartları altında zayıf gelişme gösteren otlaklar koyunlar için iyi bir ortam oluştururlar. Diğer hayvanlar için yetersiz olan bu gibi şartlarda başarı ile koyun yetiştirilebilir, •Köpekler de dahil olmak üzere, koyunlar vahşi hayvanların saldırılarına uğrar ve zaman zaman büyük zararlar yaşanır. Bu bakımdan tam güvenlik sağlanamayan yerlerde koyunculuk güç yürür ve yeterince kazançlı olmaz, •Koyunlar birçok asalağa karşı duyarlıdırlar, •Koyun gütmek her insan için çekici bir meslek değildir. Bu bakımdan bilgili ve deneyimli çoban bulmak her zaman kolay olmamaktadır. Ancak başarılı bir koyunculuk için iyi bir bakıcı, deneyimli çoban ilk şarttır. •Suni lifler yapağı ile büyük ölçüde rekabet halindedir. •Son yıllarda büyük şehirlerde yağsız dana eti daha çok aranmakta ve koyun etine karşı ilgili azalmaktadır. Ancak ince kuyruklu koyunlardan elde edilen kuzuların etine karşı ilgi devam etmektedir. Kaba yemin pahalı ve mera veriminin düşük olduğu ülkelerde koyunculuk ön planda iken, kaba yemin ucuz ve mera veriminin yüksek olduğu ülkelerde sığırcılık ağırlık kazanmaktadır. Türkiye’nin gerek Ortadoğu gerekse Avrupa pazarında rekabet şansı olan tek hayvancılık dalı 47 Analiz koyunculuk olarak görülmektedir. Ancak üretim planının iyi yapılması, öncelikle kendi vatandaşımıza yeterli ürün elde edilmesi gerekir. Zayıflayan, verimi azalan meralarımız sığırlara yetmemekte ve ancak küçükbaş hayvanları besleyebilir durumdadır. Sorunların çözümü ve koyunculuğun geliştirilmesi için neler yapılabilir? •Koyunculuk için, ilgili tüm kurumların katılımıyla koyunculuğu geliştirme planı içeren milli politika geliştirilmelidir, •Meraların ıslah çalışmaları hızlı bir şekilde tamamlanmalı, büyük ölçekte koyunculuk yatırımı yapacak olan yatırımcılara ıslah edilmesi şartıyla mera tahsisleri yapılmalıdır, •TİGEM bünyesindeki çiftliklerde yüksek verimli damızlık koyun üretimi yeniden yapılandırılmalıdır, •Yeni damızlık koyun işletmeleri kurulabilmesi için yatırımcılara verilen hibe desteği artırılmalıdır, •Koyun sütü, ilave primlerle desteklenmelidir, •Bilinçli kuzu besisi teşvik edilmeli, erken kesim önlenerek et kaybı, geç kesim önlenerek mera, yem, ilaç, ağıl, iş gücü kayıpları azaltılmalıdır, •Yardıma muhtaç çiftçiye gıda veya parasal yardım yapmak yerine en az 50 baş damızlık koyun ve 2 koç vererek üretim desteklenmelidir, •Üstün verimli yabancı ırklarla koyunlarımız melezlenerek ıslah edilmeli ve süt verimleri daha da artırılmalıdır, •Koyun suni tohumlamasının yaygınlaştırılması için gerekli destekleme ve teşvik sağlanmalıdır, •Koyun peynirinin kalite ve çeşitliliği artırılarak tanıtımının tüm dünyaya yapılması sağlanmalıdır, •Kayıtlı çobanların sosyal güvenlik primleri devletçe ödenmelidir, •Küçük üreticilerin, üretimden tüketime kadar olan zincir içinde yer alması sağlanmalıdır, •Küçük ve dağınık koyunculuk işletmelerinin belirli bölgelerde üretim kapasitelerinin artırılarak ekonomik işletmelere dönüşebilmesi için gerekli özendirici desteklemeler yapılmalıdır, •Yetiştiricilerin eğitim ve bilgi düzeyi artırılmalı, bu amaçla; teknik yayın, kurs ve diğer eğitim çalışmaları ile desteklenmelidirler ■ Kaynak: Prof. Dr.Çetin Volkan AKYOL- Türkiye’deki koyunculuğun dünü, bugünü, yarını. Haberler Gelecek Nesillerin Güvencesi: Tohum Gen Bankası Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren ve dünyanın en büyük 3. Gen Bankası olma özelliğini taşıyan Türkiye Tohum Gen Bankası’yla gelecek neslin gıda güvenliği garanti altında. 2010 yılında kurulduğunda 10 bin numuneye sahip olan Tohum Gen Bankası’nın, çeşit sayısı bir yılda 15 bine ulaştı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü (TAGEM) Doç. Dr. Masum Burak, Türkiye Tohum Gen Bankası’nın 250 bin numune saklama kapasitesiyle Amerika ve Çin’den sonra dünyanın 3. büyük gen bankası olduğunu söyledi. Zenginliğimizi korumalıyız Türkiye’deki ilk Tohum Gen Bankası’nın 1974 yılında Ege Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü bünyesinde açıldığını hatırlatan Burak, şunları kaydetti: “Genetik kaynaklar bakımından zengin olabilirsiniz, ama sahip olduğunuz zenginliği korumuyorsanız bunun hiçbir anlamı yoktur. Bakanlık olarak, 2010 yılında dünyanın kapasite bakımından 3. büyük Gen Bankasını Ankara’da açtık. 10 bin olan çeşidimizi 15 binlere kadar çıkardık.” Burak, Türkiye’de biyoçeşitlilik zenginliği olan yerel çeşitleri ve yabani akrabaların tohumlarını gen bankasında topladıklarını, bunların özelliklerini ortaya çıkarıp özel ortamlarda muhafaza ettiklerini dile getirdi. Bir tuşla bütün bilgi elde Türkiye Tohum Gen Bankası’nın sadece gen bankası konumunda olmadığını, aynı zamanda burada çok sayıda bilimsel ve teknolojik çalışma yapıldığını ifade eden Doç. Dr. Burak, Türkiye’de tohum gen bankaları sayesinde gelecek neslin gıda güvenliğinin güvence altına alındığını söyledi. Bankalardaki tohumların ve çeşitlerinin bilime uygun olarak karakterize edilmesi, özelliklerine göre tanımlanması, bilgisayar ortamına işlenmesi gerektiğini belirten Burak, böylece bir tuşa basarak o tohumla ilgili bütün bilgilere ulaşılabildiğine dikkat çekti. Tohumların muhafaza edilmesi gerekiyor TAGEM Genel Müdürü Doç. Dr. Masum Burak, şöyle konuştu: “Tohum çeşitlerini bankalarda muhafaza ediyorsunuz, AR-GE’cilerin kullanımına hazır hale getiriyorsunuz ve gelecek nesillerin gıda güvenliğini güvence altına alıyorsunuz. Bunların tamamı doğada var olan çeşitler ve doğa dış taarruzlara açık. Dolayısıyla bunları muhafaza etmezseniz gelecekle ilgili çok fazla bir ümidiniz de olamaz. Biz, gelecek nesillerin de gıda güvenliğini, Tohum Gen Bankası’yla güvence altına almış bulunuyoruz” ■ 49 Odalarımızdan Çeltik Fiyatlarında Üzücü Gelişme Manyas Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Danç, Gönen Ziraat Odası Başkanı Necati Özyurt ve Bandırma Ziraat Odası Başkanı Süleyman Dönmez, çeltik hasadının tamamlanma aşamasına gelindiği bölgede çeltik fabrikalarının alımlarda barem rakamlarını düşürmelerine tepki gösterdiler. Gönen’de 80 bin, Manyas’ta 70 bin ve Bandırma’da ise 5 bin dekar alanda ekim gerçekleştirildiğini belirten Oda Başkanları geçen yıl başak kurumasından dolayı verim ve randımanın düşük olduğunu bu yıl ise randımanın ortalama 60 civarında gerçekleştiğini, hasat başında 1,5 TL’ye kadar baldo türünün barem oranın düşürülmesi sonucu fiyatların da 1,2 TL civarına gerilediğini söylediler. Ziraat Odası Başkanları bu sezon yaşanan fiyat düşüşünün çeltik üreticisinin acil borç ödemesi gerektiğinden ve depolama sıkıntısından kaynaklandığını belirterek, “İstatisliklere baktığımızda ülkemizin yıllık pirinç tüketimi 650 bin ton civarında, üretim ise 1.2001.300 dekar arasındadır. Ortalama rekolte ise 650-700 bin ton civarında gerçekleşmektedir. Ülkemiz 2009 yılında 200 bin ton pirinç ithal ederken, 2010 yılında ise ithalat rakamı 317 bin ton olarak gerçekleşmiştir. İthalatın artması ise Türk çeltik üreticisini zora sokmakta ve çeltikteki gelirini neredeyse maliyetine düşürmektedir” diye konuştular. Balıkesir Ziraat Odası Don Sonrası Patates Talebi! Niğde Merkez ve bağlı köy ve kasabalarda Kasım ayı başlarında ağır iklim koşulları nedeniyle yaşanan don zararı üreticiyi zarara uğrattı. Patates üretimi yapılan 34 yerleşim birimindeki 159.860 dekar alanın yaklaşık 50 bin dekarında henüz patatesin sökülmediği tahmin edilmekte. Niğde İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü teknik ekipleri tarafından yapılan tespit çalışmalarında; 1453 kişiye ait 48.485 dekar alanın hasat işlemlerinin bitirilmediği ve ortalama zarar oranının %40-70 arasında olduğu açıklandı. Bölgedeki olumsuz iklim şartlarının devam etmesi nedeniyle sökülmemiş alanlarda zararın artma ihtimali bulunuyor. Ortalama verim hesabıyla 176.970 ton ürünün; zarar oranı %60 ve tarla satış bedeli 0,35 TL üzerinden; don zararlı patates 106.182 ton, zarar bedeli ise 37.165.000 TL olduğu hesap ediliyor. Zarar tespiti yapılan tarım arazilerinin bir kısmında aşağıdaki sebeplerle resmi işlemlerinde değişme ihtimali bulunmaktadır: •Tapu kayıtlarının ölen muris üzerinde bulunması, varislerine intikal yaptırılmamış olması, •Bazılarının hazine arazisi olması bazılarının da kiralık olması fakat resmi sözleşme yapılmaması, •Bazı tarım arazilerinin 2011 Çiftçi Kayıt Formu ile beyan verirken yanlışlıkla başka ürün beyan etmiş olması. Bakanlığımızdan taleplerimiz •Yardımlarda küçük işletmelerle, aile işletmelerine öncelik tanınması, •%30 ve üzeri zarar gören il ve ilçelerde hasar tespit komisyonlarınca belirlenen çiftçilerimize telafi edici olarak dekar başına nakdi don afeti desteği ödenmesi, •Ziraat Bankası başta olmak üzere zirai kredi veren bankaların kredi borçlarını faizsiz veya düşük bir faizle en az 1 yıl veya uygun bir döneme kadar ertelenmesi, •Patates üretiminde kullanılmak üzere çiftçimizin Tarım Kredi Kooperatiflerinden almış olduğu gübre, zirai ilaç ve mazot bedellerinin faizsiz veya düşük bir faizle en az 1 yıl veya uygun bir döneme kadar ertelenmesi, •Patates üretiminde kullanılan elektrik enerjisi borçlarından dolayı MEDAŞ’a olan dönem borçlarının faizsiz veya düşük bir faizle en az 1 yıl veya uygun bir döneme kadar ertelenmesi, •Patatesin sigorta kapsamına alınması ve risk durumu göz önüne alınarak sigorta priminin belirlenerek %50’sinin desteklenmesi ile ekim dönemine göre sigorta yaptırmak isteyen çiftçilerimize tarih belirlenmesi. Niğde Ziraat Odası Odalarımızdan Kilis’te SODES Projesine Start Verildi... Devlet Planlama Teşkilatı’nın destek verdiği, Kilis Ziraat Odası Başkanlığı tarafından SODES kapsamında hazırlanarak uygulanacak olan, “Bilinçli Çiftçi Yetiştirilmesi” ve “Çiftçi Danışma Birimi Oluşturulması” ve “Kadınların İş Becerilerini Artırılması” projeleri, yapılan basın toplantısı ile başlatıldı. Kilis Ziraat Odası Başkanı Abdullah Çelik konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “Bilinçli Çiftçi Yetiştirilmesi ve Çiftçi Danışma Birimi oluşturulması projesi ile; Kilis ilimizde ziraatla iştigal eden 18-35 yaş arasındaki 50 çiftçimize 300 saat ve 3 ay zaman dilimini kapsayacak şekilde günün teknolojik tarım konularını içeren tarımsal eğitimler verilecek. Kurslarda eğitimi verilecek konuların ana başlıkları sırası ile; hububat ekimi, gübrenin seçimi, tarla sürüm teknikleri, tarımda modernizasyonun kullanılması, bağcılık ve zeytinciliğin ilimizde geliştirilmesi, alternatif ürün seçimleri, organik tarımın yaygınlaştırılması, örgütlü çiftçi modelinin oluşturulması, slajlık üretim teknolojilerinin eğitimi, küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştirilmesi, hayvanların hastalıkları ile mücadele, verimli ırkların yaygınlaştırılması, tarımsal ürünlerin pazarlanma teknolojileri gibi konulardır“ dedi. Proje ortağının Kilis Tarım İl Müdürlüğü olduğu ve Çiftçi Malları Koruma Meclisi Başkanlığı’nın teknik, personel ve lojistik konularda her türlü desteği vereceği proje, sahada çiftçilerin uygulamalı olarak alacakları eğitimleri içeriyor. Proje kapsamında Gaziantep Fıstıkçılık Araştırma Enstitüsü, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği gibi örnek birimler ziyaret edilerek demonstrasyon çalışmaları da yapılacak. Uygulamaya konulan proje; üretimi ve kaliteyi artırarak Kilis’te tarım ile uğraşan insanların gelirlerini ve yaşam standartlarını artırmayı hedefliyor. Çelik, projeyle ilgili açıklamasına şöyle devam etti: “Özellikle kadınların iş becerilerinin artırılması projeleri ile ilimizde yaşayan 18 ile 40 yaş arasında en az lise mezunu 45 kursiyere bilgisayar teknolojileri, bilgisayarlı muhasebe, kadın girişimciliğin desteklenmesi konularında eğitim programları uygulanacak. Bu eğitimler, 3 ay ve 300 saat üzerinde devam edecek. Projenin ortakları; Kilis Belediye Başkanlığı, Kilis İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Kilis Yardım Melekleri Dayanışma Derneği’nden oluşuyor. Kursları bitiren ve sertifikalarını alan meslek edindirilmiş çiftçilerin ve kadınların istihdam edilmeleri öncelikli hedefimiz.” Kilis Ziraat Odası 51 Odalarımızdan Sanayicimiz Bindiği Dalı Kesiyor! ekim alanı ve üretim miktarında ilk 5 ülke arasında yer almak en büyük hedefimizdir. Ülkemizde yıllık ortalama 1.2-1.3 milyon ton lif pamuk tüketilmektedir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın verilerine göre, pamukta üretim-tüketim karşılama oranı %30’lardadır. Türkiye’de üretilen pamuğun dünya piyasasının altında satılmasına tepki gösteren Adıyaman Ziraat Odası Başkanı Kemal Şahin, ”Şu anda ülkemizde pamuk hasadı yaşanmakta. Pamuk; yüksek katma değer yaratan bir tarım ürünü olması, üretim, istihdam ve ihracat açısından lokomotif sektör konumundaki tekstil ve konfeksiyon sektörü için temel girdi niteliği taşıması, doğrudan ve dolaylı milyonlarca insana istihdam yaratmasıyla stratejik bir önem arz etmektedir. Dünyada sayılı ülkeler ekolojik pamuk üretimine uygundur. Türkiye de bu şanslı ülkelerden birisidir. Dünyada pamuk sektöründe yerimizi tanımlarken, Filistinli Çiftçiler Söke’de Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) davetlisi olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından desteklenen ‘Modern Sulama Teknikleri’ eğitim programına katılan Filistinli çiftçilerden oluşan heyet, yaptıkları bölge ziyaretleri kapsamında Söke’de; Zirai Üretim İşletmesi ve Hizmet İçi Eğitim Merkezi ile Söke Ziraat Odası’nı ziyaret etti. 2010 yılında yaklaşık 890 bin ton pamuk ithalatı için harcanan döviz miktarı 1.7 milyar dolardır. 2011 Ağustos verilerine göre bu miktar 1.4 milyar dolara ulaşmıştır. Dünya piyasasında pamuk balya fiyatları kilogram başına 4.70 TL’dir. Türkiye’de ise bu fiyat bölgeler arasında farklılıklar göstermekte olup 3.2-3.7 TL arasında değişmektedir. Sanayicimiz, pamuğu üreticimizden dünya piyasasının altında almaktadır. Bu satın alma politikası ile sanayicimiz kendi bindiği dalı kesmektedir. Pamuk stratejik bir üründür. Fiyatlar dünya piyasalarının altında seyrettikçe pamuk üreticilerimizin üretim alanı daralacaktır. Bu da sanayicimizi ithal pamuğa yöneltecektir. Sanayicilerimizin dünya fiyatlarına göre pamuk fiyatını belirlemeleri temennimizdir” dedi. Adıyaman Ziraat Odası Filistin’in tarımsal kuruluşlarının temsilcileri ile çiftçilerin yer aldığı heyet, Söke Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Kocabaş ve Meclis Üyesi Yılmaz Özel tarafından karşılandı. Başta pamuk ve genel tarımsal üretim hakkında bilgi alan Filistinli çiftçiler, Türkiye tarımını takip ettiklerini ve örnek aldıklarını ifade ettiler. Heyette yer alan Filistin Türkerim Bölgesi Ziraat Odaları Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Rafat Khundagli Filistin tarımı ile ilgili bilgiler verirken; Filistin Gazze Bölgesi Ziraat Odaları Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Nael A. Maaraf, Türkiye’nin verimli topraklara ve düzenli sulama alanlarına sahip olduğunu ve yenilikleri takip eden Türkiye tarımını kendilerinin de takip ettiklerini söyledi. Misafir heyetin tarımla ilgili sorularını yanıtlayan Söke Ziraat Odası Başkanı Kemal Kocabaş, Filistinli heyetin ziyareti dolayısıyla duydukları memnuniyeti dile getirdi. Söke Ziraat Odası Odalarımızdan Kumluca çiftçisi mucizeler yaratır Kumluca Ziraat Odası Başkanı Süleyman Kayhan, teşvik ve desteklemelerle ilgili doğru politikalar uygulanırsa Kumluca’nın Türkiye’yi yıl boyunca doyuracak ürünü yetiştirebileceğini söyledi. Kumluca’da üretim yapan 14 bin 300 çiftçinin Ziraat Odası’na kayıtlı olduğunu hatırlatan Kayhan, toplam 62 bin dekar sera alanının 34 bin dekarında sadece domates üretildiğini kaydetti. Kayhan sözlerini şöyle sürdürdü; “Kumluca’daki üretimin yarısından fazlası domatesten ibaret. Güvenilir, sağlıklı ve kontrollü üretim teknikleriyle farklı özelliklere sahip onlarca domates çeşidi yetiştiriliyor. Tarımsal desteklemeler ve teşvik uygulamaları bölgesel özelliklere göre belirlenirse en etkili sonucun alınacağına inanıyoruz. Kumluca’da çiftçinin neye ihtiyacı varsa, teşvik ve desteklemeler ona göre verilsin istiyoruz. Gübre ve mazot destekleri, ihracat desteği ve girdilerdeki KDV oranları gözden geçirilip iyileştirilmeli, tohum ve fide gibi maliyeti çok yüksek girdiler konusunda teşvik ve desteklemeler getirilmeli. Eğer bu destekler verilirse, Kumluca çiftçisi, üretim miktarında ve üretim kalitesinde mucizeler yaratır.” Ziraat Odasına kayıtlı çiftçilerin ortalama sera büyüklüğünün 4,3 dekar olduğunu belirten Süleyman Kayhan, arazi parçalılığının önemli sorun olduğunu söyledi. Kayhan, “Her geçen gün miras yoluyla bugünkü 4,3 dekarlık ortalama bile küçülmeye devam ediyor. Buna bir an önce çare bulmak lazım çünkü artık çiftçinin dayanma gücü kalmıyor” dedi. Kumluca Ziraat Odası Didim Ziraat Odası İtalya’dan müjdeyle döndü Didim Ziraat Odası, İtalya’da 15 ülkenin katılımıyla kurulan Akdeniz Zeytin Şehirleri Birliği yönetiminde yer aldı. 17-19 Kasım 2011 tarihlerinde İtalya’nın Imperia kentinde düzenlenen Akdeniz Zeytin Şehirleri toplantısına katılan Didim Ziraat Odası Başkanı Bahattin Gökdemir, 5 kişiden oluşan yönetim kuruluna seçildi. Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı, Didim Ziraat Odası Başkanı Bahattin Gökdemir, Didim Kent Konseyi Başkanı Osman Ayyıldız, Didimli Zeytin üreticisi ve Didim 1.Noteri Bekir İşlek’ten oluşan heyetin, İtalya ziyaretiyle ilgili bilgiler veren Didim Ziraat Odası Başkanı Bahattin Gökdemir, “Toplantıya katılan 15 ülkenin temsilcileri çalışma ve sunumlarını aktardı. Sunumların ardından Birliğin kurulması için hazırlanan tüzük tartışıldı ve Akdeniz Zeytin Şehirleri Birliği kurulması kararlaştırıldı. Dernek statüsünde kurulan birliğin amacı eğitim ve kültür çalışmaları yapmak, Akdeniz’in değerlerini ortaya çıkarmak olarak belirlendi” dedi. Didim Ziraat Odası birlik yönetiminde Birlik yönetiminin 5 kişiden oluştuğunu belirten Didim Ziraat Odası Başkanı Gökdemir, Türkiye adına 5 kişilik yönetimde yer aldığını kaydederek, “Birliğin başkanlığına İtalya’dan Dünya Akdeniz Ülkeleri Zeytin Birliği Başkanı Enrico Lupi seçilirken, Başkan Yardımcılıklarına İspanya’dan Salvador Cubero ve Fas’tan Mardoce Devıco, Sekreterliğe ise Hırvatistan’dan Aleksander Krt seçildi. Toplantıya halen Dünya Akdeniz Ülkeleri Zeytin Birliği Başkan Yardımcılığını yapan ülkemizden Ender Gündüz’de katıldı. Birlik 6 ay sonra İtalya’da yeniden toplanacak ve kurulan 9 gruptaki çalışmalar yeniden ele alınacak” dedi. Başkan Gökdemir, Birlik bünyesinde yapılan çalışmaları Türkiye’ye aktarmayı amaçladıklarını belirterek, “Zeytincilik konusunda ele alınan konuları yetkili mercilere anlatıp, fayda sağlamak görevimiz olacak. 2010 yılında İtalya’ya yaptığımız ilk ziyaretin faydasını bu şekilde görmek bizleri daha da heyecanlandırdı ve mutlu etti” ifadelerini kullandı. Didim Ziraat Odası 53 Odalarımızdan GÜBRE ZAMMINA TEPKİ BÜYÜYOR! Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı yaptığı yazılı açıklamada, sürekli zam gören gübre fiyatlarının yarattığı mağduriyete değindi. Bazı gübre çeşitlerinde bir yıl öncesine göre %50, bazılarında ise %100’lere varan artışlar olduğunu kaydeden Ayhancı, hükümetin gübreye sürekli zam yapan tekelci anlayışa müdahale etmesini talep etti. Ürün ekiminin başladığı bugünlerde çiftçilerin gübre kullanmak zorunda olduğunu ancak sürekli artan gübre maliyeti nedeniyle; gübre kullanımının normal koşullarda artması gerekirken düşüşe geçtiğini ifade eden Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı açıklamasında, “Çiftçimiz gübre kullanımını en aza indirmeye zorlanmakta ya da hiç ekim yapmamaktadır. Bu durumun ürün kaybına sebep olacağı açıktır. Dünya genelinde gıda ürünlerine talep artıyor. Üretim düşüklüğü yaşanması hem çiftçilerin kazancını azaltacak hem de ülke üretimi düşecektir. Türkiye’deki gübre sektörü adeta tekel konumunda ve fiyatlarla istenildiği gibi oynanıyor. Çok fazla bürokrasi olmadan, ithalatçının önünü açacak düzenlemeler yapılmalı, isteyen istediği kadar gübre ithal edebilmelidir” sözlerine yer verdi. Gübredeki yüzde 18’lik verginin yüksek olduğunu bildiren Çal Ziraat Odası Başkanı Ömer Ayhancı, bu oranın kaldırılması veya aşağıya çekilmesi gerektiğini de kaydetti. Çal Ziraat Odası PINARBAŞI ZİRAAT ODASI VAN’I UNUTMADI! bizi yalnız bırakmadılar. Kayseri Pınarbaşı Ziraat Odası Başkanlığı tarafından 1 tır dolusu patates gönderildi. Biz de köy köy dolaşıp gelen yardımları ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için gayret sarf etmekteyiz. Dolayısıyla bizim için herkes depremzededir. Köylüden, çiftçiden, vatandaşımızdan desteğini esirgemeyen özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımıza ve bürokratlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Pınarbaşı Ziraat Odası tarafından depremzedelere dağıtılmak üzere 15 ton patates Erciş’e gönderildi. Erciş Ziraat Odası Başkanı Nihat Çelik, gelen yardımı ilçeye bağlı Bayramlı ile Karatavuk köylerinde depremden zarar gören vatandaşlara dağıttı. Erciş Ziraat Odası Başkanı Nihat Çelik, yaşanan afetten dolayı ilçe halkından desteğini esirgemeyen ülke halkına şükran duyduklarını ifade etti. Sivil toplum örgütlerinin yaşanan depremde kendi varlıklarını bir kez daha ispatladığını anlatan Çelik, “Hiçbir zaman için Ayrıca Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ziraat Odamız ve İlçe Tarım Müdürlüğüne konteynır göndermiştir. Bu süreç içerisinde hem hüzün hem de sevinci bir arada yaşadık. Sesini duymak istediğimiz ve bir arada olmak istediğimiz dostlarımızla bir arada olduk. Pınarbaşı Ziraat Odası Başkanlığı da deprem nedeniyle ürettikleri patatesleri ilçe halkına göndermiştir. Bu vesile ile ilçe halkı adına desteğini bizden esirgemeyen tüm sivil toplum örgütleri başkanlarına, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’a ve değerli başkanlarıma şükranlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. Allah bir daha bu afetleri milletimize, halkımıza yaşatmasın” dedi. Erciş Ziraat Odası Odalarımızdan LİMON İÇİN SANAYİ YATIRIMI ŞART Mersin’in Erdemli İlçesi Ziraat Odası Başkanı Adnan Dölek, yıllardır üreticisi gülmeyen limonda sanayi devriminin gerçekleştirilmesi gerektiğini, artık bölgeye Tarım Organize Sanayi Bölgesi kurulmasının şart olduğunu söyledi. Odanın aylık olağan meclis toplantısında konuşan Dölek, %60’lık üretimiyle, limon üretiminin başkenti konumundaki Erdemli’nin sanayi yatırımlarından yoksun kaldığını belirtti. derecede ürünlerin de olduğu gerçeği vardır. Bunlar da sanayi yatırımlarıyla ekonomik değere kavuşacaktır. Yıllardır üreticisi gülmeyen limonda, üreticinin hayatta kalması için sanayi devrimi gerçekleşmelidir” dedi. Üretimde söz sahibi ülkelerde narenciyenin; kabuğundan, posasına, suyundan çekirdeklerine kadar bütün kısımlarından yararlanılıp hiçbir kısmının atılmadığını, işlenerek ekonomiye kazandırıldığını anlatan Dölek, “Mersin’in ham madde açısından ne kadar zengin olduğu bilinmektedir. Bu sebeple narenciye sıkma sanayi yatırımı konusunda Mersin’e öncelik ve teşvik verilmelidir. Narenciye üzerine kurulacak bir sıkma fabrikası yöremizde yetişen diğer meyvelerden olabildiğince istifade edilmesine de olanak sağlayacak” diye konuştu. Bu yıl limon üretiminde rekolte ve kalite anlamında geçen yıllardan farklı bir görünümün ortaya çıkmadığını dile getiren Dölek, “Iskarta diye adlandırdığımız ikinci kalite ürünler her yıl ciddi bir sıkıntı. Bu ürünlerin değerlendirilmesi konusunda üretimde söz sahibi dünya ülkelerinin izlediği yol takip edilmelidir. Bu ürünlerin kabuğundan, posasından, hatta çekirdeklerinden bile faydalanmak, ekonomik kazançlar elde edilmesi mümkündür. Bu türden ürünlerin değerlendirilmemesi, ekonomik anlamda büyük bir kayıptır” şeklinde konuştu. Dölek, “TUİK verilerine göre Türkiye genelinde 2010 yılında 787 bin 63 ton limon üretildiği, aynı yıl üretimin ise 527 bin 976 tonunun Mersin’de gerçekleştirildiği görülmektedir. Mersin limonunun 400-420 bin tonluk kısmı da Erdemli ilçesinde üretilmektedir” dedi. Arjantin’e yapılan bir gezi sırasında Türkiye’de de satış yapan yurt dışındaki dev meyve suyu fabrikalarının Arjantin’in Tugunami bölgesine yatırım yapmayı tercih ettiklerini gördüklerini anlatan Dölek, yerli firmaların yerli üretimi tercih etmelerinin son derece olumlu olacağını belirtti. Üretim rakamlarının yüksek olmasına karşın kazancın beklenenin altında olduğunu ifade eden Dölek, “Bu üretime rağmen bölgemiz maalesef sanayi yatırımından yoksundur. İhraç edilen ve iç piyasada tüketilen limonun yanında birde pazarlanamayacak Limonun iç piyasada yeteri kadar tüketilmediğinin altını çizen Dölek, iyi bir tanıtım stratejisi izlenmesi gerektiğini de kaydetti. Erdemli Ziraat Odası 55 Odalarımızdan Gold Kivi Fırsatı mutlaka 6.5 şeker oranına ulaşması lazım. Bu rakamın altındaki kiviler düşük kaliteli kiviler olarak kabul edilmektedir. Bölgemizde çok kaliteli kivi üretilmektedir. Geçtiğimiz yıl ülkemizde 25-30 bin ton kivi üretilmesine rağmen 60 bin ton civarında tüketim olmuştur. Bugün dünyada en çok kivi üreten ülke İtalya’dır. İtalya’nın yıllık üretimi 500 bin tondur. Biz yılda 200 bin ton üretmeliyiz. Üreticilerimiz, üretecekleri kivilerin ellerinde kalacağı endişesine kapılmasın. Üretim arttıkça ithalat azalacak, tüketim artacak, kivimiz çok kaliteli olduğu için ihracatımız da artacaktır” dedi. Rize Ziraat Odası tarafından düzenlenen ‘Kivi Hasat Tarihinin Belirlenmesi’ toplantısında yapılan şeker ölçümleri neticesinde Rize ve çevresi için hasat tarihi 15 Kasım olarak belirlendi. Kivi çayın alternatifi değil Toplantıda konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ise 3-4 dönüm arazide yapılacak kivi üretiminin bir ailenin geçimini rahatlıkla sağlayacağını belirterek, “Kivi kesinlikle çaya alternatif değildir. Bir yan üründür ve desteklenmesi gerekir. Kivi ile çay aynı ortamda üretilebilmektedir. Bir aile 3-4 dönüm arazide kivi üretimi yaparak buradan elde edeceği gelir ile rahatlıkla geçinebilir. Ancak bu üretimi; ilmi, budama, toplama ve pazarlamayı en iyi şekilde yaparak sağlar” diye konuştu. Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda kivi üreticileri ve satıcıları bir araya geldi. Toplantıya Rize Vali Yardımcısı Mehmet Türk ve Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu da katıldı. Ardından Çaykur Ziraat Mühendisi nezaretinde Ziraat Mühendisleri tarafından çeşitli bölgelerden gelen kiviler üzerinde şeker ölçümü yapıldı. Yapılan ölçümlerde ortalama kivilerdeki şeker oranı 5 olarak tespit edildi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç, Türkiye’de 60 bin ton civarında olan kivi üretiminin 200 bin tona çıkarılması gerektiğini söyledi. Paliç, “Hasadı yapılacak kivilerin Gold kivi şaşırttı Toplantıda Çayeli İlçesi’nden Reşit Kara isimli üreticinin fidanını Endenozya’dan getirdiği Gold cinsi kivi meyvesi dikkat çekti. Rize’de ilk kez üretimi gerçekleştirilen kivi türünde şeker oranının 21 olarak ölçülmesi toplantıya katılanlar tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Çaykur Ziraat Mühendisi Ayhan Haznedar, bu oranın dünyada ölçülebilecek en üst seviye olduğunu belirterek, Gold cinsinin Rize için çok önemli bir fırsat olabileceğinin göstergesi olduğuna dikkat çekti. Haznedar, bu cins üzerinde biran önce çalışma başlatılması gerektiğini sözlerine ekledi. Rize Ziraat Odası Zonguldak’ta Odalarımızdan Ceviz Yetiştiriciliği Konferansı Zonguldak’ta İl Gıda tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve Zonguldak Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanlığı işbirliği ile “Ceviz Yetiştiriciliği Konferansı” düzenlendi. Genel Maden İşçileri Sendikası Salonu’nda gerçekleştirilen “Ceviz Yetiştiriciliği Konferansı”na Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Seyit Mehmet Şen ile Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz konuşmacı olarak katıldı. Programa Zonguldak Vali Yardımcısı Ekrem Aylanç, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Cemalettin Çataklı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Hayriye Göktaş, İl Genel Meclisi Üyesi Filiz Sarsık, Şube Müdürleri, daire amirleri ve davetliler katıldı. Zonguldak Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu adına konuşan Merkez Ziraat Odası Başkanı Hasan Kabarık, “Ülkemiz, cevizin gen merkezi, ana vatanı olarak bilinmektedir. Dünyada ilk sıralarda yer almasına rağmen üretim ve ihracatta istenilen seviyeye gelinememiştir. Türkiye’nin her bölgede yetiştiricilik yapılmasına rağmen her yıl binlerce ton ithalat yapılmaktadır. Cevize önem verme zamanı gelmiştir. Bir işe başlamak için önce bilgi gerekir. İnsanlar, internet aracılığı ile yetersiz bilgi edinmektedirler. Oysa ki, bilgi kaynağının güvenilir olması ve işin uzmanlarından bilgi alınması gereklidir. Yapacağımız işin alt yapısını iyi oluşturursak verimde ve kalitede başarı şansını artırabiliriz. Ülkemizin ceviz yetiştiriciliği ile ilgili bir politikası olmalıdır. Kısa, orta ve uzun dönem için stratejik amaçlar belirlenmeli, her yıl sektör analizi yapılmalıdır. ABD her yıl dünyada önemli diğer ülkelerin ceviz sektörlerini inceliyor. Türkiye pazarını kaybetmemek için İstanbul’da sektördeki aktörler ile toplantılar düzenliyorlar. Türkiye, ceviz sektörüne yönelik önceliklerini ve önlemlerini kararlaştırmalı ve analizlerini yapmalıdır. İlimiz, ceviz üretimi açısından son derece elverişlidir. Geleceğe yönelik temel hedefimiz cevizin üretimini geliştirerek kırsal kalkınmanın sağlanması olmalıdır” diye konuştu. Zonguldak Ziraat Odası Demre Ziraat Odası Başkanı Sarıca ‘dan UYARI! Antalya’nın Demre ilçesinde Ziraat Odası Başkanı Musa Sarıca, bölge çiftcisinin bilinçli ilaçlama ve gübreleme yaptığını, artık domates üreticilerinin tamamının arı kullandığını, biber seralarında da yaklaşık 2000 dekar serada biyolojik mücadeleye geçildiğini bildirdi. Bir iki yıl sonra tüm biber üreticilerinin biyolojik mücadeleye geçmesini beklediklerini söyleyen Demre Ziraat Odası Başkanı Musa Sarıca, “Bu kadar alanda biyolojik mücadele Türkiye’de tek ve ilktir” dedi. Sarıca, bu yıl Demre bölgesinden sıfır problemle ihracat beklediklerini ifade ederek, üreticilere reçetesiz ilaç kullanmamaları yönünde uyarıda bulundu. Sarıca, üreticilerin kayıt defteri tutmalarının ihracatta zorunlu olduğunu hatırlatarak çiftçilerin üretici kayıt defterlerini düzenli olarak doldurmalarını ve bunun da ürünlerinin daha iyi fiyatla pazarlanması için gerekli olduğunu söyledi. Demre Ziraat Odası 57 Analiz 59 Analiz 61 ARICILIK ■ Arılar yeteri besin bırakılmış kovanlarda kış uykusuna bırakılır. ■ Hasad edilmiş ballar piyasaya sevkedilir. TARLA ZİRAATI ■ Özellikle sıcak bölgelerde geç kalınmış toprak sürümleri yapılır. Geç eriyen gübreler toprağa karıştırılır. ■ Hububatta sıcak bölgelerde geç ekimler devam eder. ■ Ekimi yapılan tarlalarda sulama yapılır. Henüz kuvvetli kardeşlenme göstermeyen tarlalar loğlanarak sıkıştırılır. Soğukların köklere işlemesine engel olunur. ■ Ekilecek tohumlar ile ambarlarda mahsul muhafazası için mücadele yapılır. ■ Geç kalınmış harman işleri ile endüstri bitkileri hasadı (Pancar, pamuk, çeltik, v.s.) yapılır. MEYVECİLİK ■ Bazı bölgelerde fidan çukurları açılmasına devam edilir. ■ Fidan dikiminin tam zamanıdır. Aşılı fidanlar tercih edilmelidir. ■ Özellikle turunçgillerde çeşitli hastalık ve zararlılarla mücadele yapılır.. ■ Turunçgiller, muz ve zeytinlerde hasat devam eder. Ambalajlanır ve pazara sevkedilir. Tarım Takvimi 2011 KASIM HAYVANCILIK ■ Ahır ve ağıllarda onarım ve bakım yapılır. ■ Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenirler. Bazı yerlerde meralarda otlatma yapılabilir. ■ Bazı ılık bölgelerde yem bitkilerinin son hasatları yapılır. ■ Hayvan hastalıkları ile mücadeleye devam edilir. TAVUKÇULUK ■ Mevsim dolayısıyla kümeslerin havalandırılmasına, temizlik ve dezenfeksiyonuna devam edilir. ■ Tavuklarda çeşitli bakım ve beslenme işleri yapılır. ■ Tavuk hastalıklarına karşı mücadele edilir. SEBZECİLİK ■ Seralarda toprak işlemesi ve hazırlama devam eder. Kışı ılık geçen yerlerde kışlık sebzelerin yerleri hazırlanır. Sıcak yastık hazırlıklarına başlanır. ■ Kışı ılık bölgelerde yazlık ilk turfanda sebzeler ekilir. ■ Mücadele işlerine kışlık sebzelerde devam edilir. ■ Son turfanda sebzeler hasat edilerek ambalajlanır, muhafaza edilir ve değerlendirilir. BAĞCILIK ■ Bağlarda sırık ve herekler toplanır ve gelecek yıla saklanır. Bağlara koyun ve sığır sürüleri salınarak yapraklar yedirilir. Böceklere yuva teşkil eden örtü böylece kaldırılır. Bazı soğuk bölgelerde omcalar toprakla höyük şeklinde örtülür. ■ Bazı sıcak bölgelerde üzüm hasadı ve değerlendirilmesi devam eder. Resmi Gazete Kasım Ayında Resmi Gazete’de Yayımlanan Tarımla İlgili Kanun, Karar, Yönetmelik ve Tebliğler 02 Kasım 2011 • KHK/658 Türkiye Su Enstitüsü’nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname • Tütün Üretimi, İşlenmesi, İç ve Dış Ticareti ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 12 Kasım 2011 • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Uzman ve Uzman Yardımcılığı Sınav, Atama, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik • Elektronik Ürün Senedi Yönetmeliği • Fındık Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik • Hububat, Baklagiller ve Yağlı Tohumlar Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Lisanslı Depoculuk Tazmim Fonu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Pamuk Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Yetkili Sınıflandırıcıların Lisans Alma, Faaliyet ve Denetimi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Zeytinyağı Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Zeytin Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik •Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Etçi ve Kombine Irklarla Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2011/48) •Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (No: 2011/50) •Yalancı Tavuk Vebası Hastalığında Aşısız Arilik Programına İlişkin Tebliğ 18 Kasım 2011 •2011/2379 Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su İşleri Bakanlığı Tarafından Yürütülmekte olan Orman Rehabilitasyonu, Erozyon Kontrolü, Ağaçlandırma, Otlak Islahı ve Orman Yangınlarıyla Mücadele Faaliyetlerinin Desteklenmesi Amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ile Fransız Kalkınma Ajansı Arasında 27 Ekim 2011 Tarihinde İmzalanan 150 Milyon Avro Tutarındaki Krediye İlişkin Anlaşmanın İmza Tarihinden Geçerli Olmak Üzere Yürürlüğe Girmesi Hakkında Karar 19 Kasım 2011 •Tarım veya Orman Traktörlerini Tahrik Etmek Üzere Tasarlanan Motorlardan Çıkan Gaz Emisyonları ve Parçacık Kirleticilere Karşı Alınacak Tedbirlerle İlgili Tip Onayı Yönetmeliğinde (2000/25/AT) Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 25 Kasım 2011 •Bitkisel Üretimde Kullanılan Bitki Koruma Ürünlerinin Kayıtlarının Tutulması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik •Güneydoğu Anadolu Projesi Eylem Planı Kapsamındaki İllerde Süt Sığırcılığı Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2011/49) •Doğal Çiçek Soğanlarının 2012 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ (No: 51) 30 Kasım 2011 •Şeker Kurulunun 24/11/2011 Tarihli ve 241 Sayılı Kararı