47. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

47. sayımızı okumak için tıklayın
YEREL YAYIN,
AŞK
TRAFİĞİ
TIKARSA
YERLİ YAYIN,
YERSİZ YAYIN
ALİ DURAN TOPUZ
S.2’de
AHMET TULGAR
KONGREDEKİ
PANKART
S.3’te
İSHAK KARAKAŞ
S.11’de
Durum
G
eçen haftaki söyleşim Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkan Yardımcısı
Saruhan Oluç’laydı. HDP’nin 2. Olağanüstü Kongresi öncesinde partinin önde gelen isimlerinden Oluç’a birçok merak edileni
sormuştum ve söyleşi okurlarımız tarafından
ilgiyle karşılandı.
HDP, bir süredir medyanın da, kamuoyunun da siyasi ilgi odaklarından biri. Türkiye’nin sorunlarına başka partiler çözüm bulamadığı ya da pansumanla geçiştirdiği sürece
bu durum daha da belirginleşecektir.
AKP’nin cumhurbaşkanı adayı büyük olasılıkla Recep Tayyip Erdoğan olacak. CHP-MHP’nin ‘çatı adayı’ tabir ettiği adayı ise Ekmeleddin İhsanoğlu. Yani her iki aday da muhafazakâr ve neoliberal anlayıştan. Bunların
karşısında HDP’nin cumhurbaşkanı adayı
halkların alternatifi olacak görünüyor.
Bütün bunları bu haftaki söyleşimde
HDP’nin yeni eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ya
sordum. Yüksekdağ ile söyleşimi eşbaşkanlığının resmi olarak açıklanmasının hemen
ardından partinin 2. Olağanüstü Kongresi sırasında yaptım.
HDP’nin yeni eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, zor bir dönemde
görev üstlendiler. Bir yandan müzakere sürecindeki sorunlar, diğer yandan Ortadoğu’daki
gelişmeler ve şiddet, cumhurbaşkanlığı seçimleri, hepsi bütün Türkiye halklarını yakından
ilgilendiriyor. Ancak ben HDP’nin bu dönemde hızla büyüyeceğini düşünüyorum. Halkın
gerçek muhalefete ihtiyacı büyüdü ve HDP
buna denk düşen ideolojik formasyona sahip.
Geçen Cuma ve Pazar günleri ekip arkadaşım Ahmet Tulgar ile günübirliğine Ankara’ya gittik. Pazar günü Kongre yapıldı. Ankara’da siyasi çevrelerde Halkın Nabzı’nın takip
edildiğini ve beğenildiğini görmek beni çok
sevindirdi. Ankara’da rastladığımız Halkın
Nabzı okurları sadece İstanbul’dan Kongre’ye
gelenler değildi, başka kentlerde yaşıyorlardı
ve gazetemize abone olmuşlardı.
Abone sistemi Halkın Nabzı için çok
önemli. Hem gazetenin finansmanına katkısı
oluyor hem de daha yaygın okunmasını mümkün kılıyor. Kağıttan okunmasını
tabii ki.
Çünkü gazete önce kağıttan
okunur. Gazetecilik, kağıttadır. Kağıt ciddidir.
Haftaya buluşmak üzere
İshak KARAKAŞ
1 HalkınNabzı 47.indd 1
www.halkinnabzi.com.tr
Yıl 2
Sayı 47 25 Haziran 2014 ÇARŞAMBA e-mail: [email protected]
Fiyatı:1TL
“Biz İkinci
Seçeneğiz”
F
igen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisi’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde Selahattin Demirtaş ile beraber eşbaşkanlığa seçildi. Yüksekdağ, HDP’den önce kurulan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu bileşenlerinden olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin
Genel Başkanı’ydı.
Yüksekdağ, 90’lı yıllarda yükselen sosyalist muhalefetin, 12 Eylül darbesi sonrası ilk
devrimci kuşağın öne çıkan isimlerinden olmuştu. Bir dönem gazetecilik de yapan Yüksekdağ’ı kongre sırasında protokol koltuğundan kaldırıp salonun koridorlarındaki bir odada
söyleşi yaptım. Yeni HDP Eşbaşkanı’na, siyasi kariyerine ve HDP’nin yeni dönemine ilişkin
sorular sordum:
S12’de
FINDIKLI’DA ÇÖZÜM ÇADIRINA
MOLOTOFLU SALDIRI
Barış ve Demokrasi
Partisi’nin Maltepe,
Fındıklı’da kurduğu
çözüm çadırı molotoflu saldırıya uğradı.
S17’de
MALTEPE BELEDİYESİ’NDE
TAŞERON İŞÇİ AYRIMI OLMAYACAK
S9’da
24.06.2014 19:24
2 MEDYA
2014
Çarşamba
25 Haziran
Yerel Yayın, Yerli Yayın, Yersiz Yayın
Y
urt çapı” ya da “Türkiye çapı”
kalıbı, bir takıntıyı da ifade
eder: Her işin bütün bu “çapı”
ilgilendirecek düzey ve hedefte olması
makbul sayılır. Bunun sayısal ifadesi
de var, daima mevcut gerçek nüfusu
yukarı doğru yuvarlayarak dile getirilir; nüfus 71 milyon mu ölçüldü, “75
milyona seslenmek”, “75 milyonu temsilen...” Nüfus 67 milyon iken de bu
70 milyondu. Sanki aynı fabrikadan
çıkma 70 ya da 75 milyonluk bir meta
yığınından bahsediliyor gibi...
Yurt çapında yayın da Türkiye’de
yayıncılık aleminin bir takıntısıdır.
Gazeteler, radyolar, televizyonlar bu
“çap”ta olmaya çabalar, değillerse hem
kendilerini, hem herkes onları küçük
görür. Böyle olunca da boğa olmak
isteyen kurbağa gibi bu çapa ulaşmak
için çırpına çırpına patlayıp çatlayan
nice girişim ya da girişimciler görürüz.
Bu çapçılık, yerel basın yayın girişimlerini hem güdük bırakır hem de
ALİ DURAN TOPUZ
bu işi iyi ve ciddi yapmak isteyenlerin
görülmemesine yol açar. Oysa yerel
medya, bir ülkede medya varlığının
ve derinliğinin asıl ölçüsü olmalıdır:
Yerel medyanın gücü, bir çokluk gücüdür: Bulunulan “yer”in, o yerdekilerin
kendi varlıklarıyla ve kaderleriyle ilgilerinin göstergesidir. Yerel medyanın
varlığı ve gücü, aslında hem yayının
yapıldığı “yer”in hem de “yurt çapı”nın ekonomide, siyasette ve kültür alanındaki durumunu bize verir. Türkiye’de yerin, yerelin karşıtı aslında “yurt
çapı” ya da “Türkiye çapı” değildir, bu
kalıbın kastı aslında “merkez”dir: Türkiye çapında bir yayın demek, Ankara’yı etkileyecek ya da etkilemeyecek
yayın demektir. Siyasetteki merkeziyetçilik de bu “yer”i önemsemeyişin,
yersiz bakış ve düşüncenin bir tezahüdürüdür. Parti içi demokrasi denilen
şeyin yokluğu da yerin önemsizleştirilmesi, merkezin güçlendirilmesi eğilim
ve geleneğinin bir tezahürüdür.
Türkiye’de medya “İstanbul” demektir, başkent Ankara bu işte kısırdır,
medya açısından bakılınca “Ankara”
diye bir şey yok gibidir. Biraz İzmir,
biraz Bursa “yer” olarak kendi kendine
yetmeye yönelen özellikler içerir. Bursa ve İzmir’in Ankara’dan daha sahici
“yer”ler olduğunu öne sürmek abartılı
olmaz. Medya merkezi olarak İstanbul
ile siyaset merkezi olarak Ankara’nın
bu tahtırevallisi, ekonominin ve siyasetin “merkezleri ele geçirme”, “merkezlere hakim olma” kavgasına bürünmesine yol açar. Bu da “yer”leri tahrip
eden, ikincilleştiren, önemsizleştiren
majör eğilim ve gelenektir.
Oysa her birey her şeyden önce bir
yerdedir. İletişim yer temelli başlar. Ev,
sokak, mahalle, cadde, çarşı-pazardan
geçmeden “Türkiye çapı”na ulaşma
yolu yoktur. “Türkiye çapı”ndaki arzu
ve çıkarların yer için sözleri, fikirleri,
projeleri ve elbette kasalarıyla işkembelerini ilgilendiren çıkarları vardır,
fakat bunlar “yer” lehine değildir.
Bu şema içinde oluşan medya aklı,
yeri boşvermenin sonucunu asparagas, promosyon, dilsel, zihinsel, bedensel pornografiye mahkum kalır.
Yerini bilmez. Yurdunu bilmez. Çapını
bilmez.
Fakat yerini bilenler de var. Yurdunu. Çapını bilenler.
İşte Halkın Nabzı, yerin önemini bilen, yerini küçümsemeyen, yerli
yerinde bir girişim ve mücadelenin
nabzı. İstanbul’un bir ilçesinde Maltepe’de doğdu, büyüyor. Yayılıyor da.
Anadolu yakasında “okur”u var, daha
da artacağını umuyor ve diliyorum. Bu
mücadeleyi omuz omuza yürüten sevgili İshak Karakaş ve Ahmet Tulgar’a
selam, saygı ve sevgiler sunuyorum.
Onlar “taş yerinde ağırdır” sözünün
anlamını bize bir daha öğretiyorlar. Ellerine sağlık.
Engin, Gülçin ile Evlendi
Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni İshak Karakaş’ın yeğeni
Engin Mengüç, Gülçin Ataç ile evlendi.
Maltepe sahilindeki Wonderland Eğlence Tesisleri’nde yapılan düğün törenine İstanbul ve Diyarbakır’dan çok sayıda davetli katıldı.
Halkın Nabzı ailesi olarak genç çifte mutluluklar dileriz.
2-3 HalkınNabzı 47.indd 2
24.06.2014 20:01
YORUM 3
2014
Çarşamba
25 Haziran
Aşk Trafiği Tıkarsa
AHMET TULGAR
B
erlin, Oranienstrasse’de bir kafede arkadaşımla yağmuru seyrediyoruz. İstanbul’a dönmeden
bir gün önce. Ertesi gün Berlin’de ısının 11 dereceye düşeceği ve yağmurun
daha da şiddetleneceği söyleniyor. İstanbul’da ısının 30 dereceye yaklaştığı
haberini de almışım bu arada. Otomobiller geçiyor ıslak caddeden. Sakin sakin. Belli bir hızda.
Sonra trafik duruyor. Küçük bir
otomobilin ardında otomobillerden
bir sıra oluşuyor.
Neden durdu trafik?
Öndeki otomobili engelleyen bir
şey yok.
Neden?
Aşktan.
Çünkü en öndeki otomobilin içinde Türkiyeli bir genç çift öpüşüyor.
Handiyse sevişiyor.
Arkadaki otomobillerde tık yok.
Korna çalan yok. Camı açıp bağıran
yok.
Bekliyorlar. Heyecanın dinmesini
bekliyorlar. Yağmur dinmez herhalde
ama herhalde bir yerde diner heyecan.
Şehvet.
Bekliyorlar. Burada aşka saygı du-
ruşunda sürücüler.
Burada aşk için duruyor sürücüler.
Arkadaşımla iş olsun diye saat tutuyoruz.
Beş dakika oldu gibi.
Sonra gençlerden biri iniyor otomobilden. Diğeri hareket ettirmiyor
otomobilini yine de.
Arkadaki otomobil sırası iyice uzadı.
Otomobildeki genç hareket ettirmeyince otomobilini, hareket etmeyince, diğeri geri dönüyor, otomobilin
içine uzanıyor yarı beline kadar. Yumuluyor bir kez daha dudaklarına.
Sonra kararlı bir şekilde yürüyüp
gidiyor.
Şehvet, heyecan geçip gidiyor oturduğumuz kafenin önünden. Camın
önünden.
Diğer otomobiller de harekete geçiyor o zaman.
Trafik normale dönüyor.
Yağmur hâlâ yağıyor.
Türkiye’de bir caddede böyle bir
şeyle karşılaşsa sürücüler ne olurdu
acaba?
Bunu düşünüyorum.
Sonra bir “Türkiye sürücü tavrı”
geliyor aklıma.
Sollaya sollaya öne geçerler. Bir
otomobil mesafesi öne geçmek için her
riske girer, her riske sokarlar başkalarını trafikte Türkiyeli sürücülerin çoğu.
Sonra trafik lambasında, köprü ya
da otoyol gişesinde ya da ilerideki trafik sıkışıklığında yine yan yana gelirsiniz onlarla.
Ne içindi bütün bu tehlikeli girişim?
Yoldaki herkesin hakkını gasp etme
girişimi?
Ne kadarı mümkünse o kadar öne
geçme çabası?
ABONELİK KARTI
Türkiye nüfusunun büyük bir kısmının bu ülke ile ilişkisi böyle bir şey
işte.
Bu sürücü tavrına benzer bir şey.
Umursamadan başkalarını, yurttaşlarını, dayanışmadan yanı başındakilerle, organize olmadan aynı yolda
yürüdüklerinle, ne kadar olursa o kadar sömüreceksin, o kadar yararlanacaksın koşullardan, şartlardan.
O anda ne kadarı mümkünse o kadarını kazanacaksın.
Geleceği düşünmeden. Yolun ilerisinde neyle karşılaşacağını düşünmeden.
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
2-3 HalkınNabzı 47.indd 3
1 Yıl
Yurtiçi 60
Adı Soyadı:..................................................................................................................
Adresi:.........................................................................................................................
...............................................................................................................................
e-mail:......................................................Tel-GSM:....................................................
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda
belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
HALKIN NABZI
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No: 39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T: 90 216 457 46 46 F: 90 216 457 13 12
[email protected]
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 0029 Hesap No: 0189926 IBAN:TR 350004600029888000189926
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Görsel Yönetmen
Hukuk Danışmanı
İsmail DOĞAN
Av. Uğur KARAKAŞ
Grafik Mizanpaj
Viyana Temsilcisi
Kazım ÇINAR
Ezgi Tuğba TİLKİ
Hakan YILDIRIM
Spor Koordinatörü
Vahit KARAKAYA
Spor Servisi
Fırat COŞKUN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Emine BAŞKÖY
Danışma Kurulu
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
24.06.2014 20:01
4 HABER
Hasta Tutsaklar İçin
Yürüyüş Başladı
İ
HD İstanbul Şubesi üyeleri, hasta tutsakların serbest bırakılması
için Ankara’ya yapacakları yürüyüşün startını geçen Pazartesi Bakırköy Kadın Hapishanesi önünden
verdi. İnsan hakları savunucuları
ve tutuklu yakınları, 27 Haziran’da
Adalet Bakanlığı önünde olacak.
Eyleme İHD üyelerinin yanı sıra
hasta tutukluların yakınları ve Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) üyeleri
de katıldı. Hasta tutsakların isimleri ve
“Hasta mahpuslar serbest bırakılsın”
yazılı pankart açıldı. Eylemde ayrıca
hasta tutsakların fotoğraflarını taşıyan
kitle sık sık “Tecrit işkencesine son”,
“Tedavi haktır engellenemez”, “ATK
elini mahpuslardan çek”, “TMŞ elini
mahpuslardan çek”, “Hasta tutsaklar
serbest bırakılsın”, “Tecridi kaldırın
ölümleri durdurun” sloganları attı.
Eylemde konuşan İHD İstanbul
Şube Başkanı Av. Abdülbaki Boğa,
AKP Hükümeti’nin insan hakları ak-
4-5 HalkınNabzı 47.indd 4
tivistlerinin tüm girişimlerine rağmen
hasta tutsaklar konusunda sağır ve dilsizi oynamaya devam ettiğini söyledi.
Boğa, “Hükümet yine öteki ilan edilenlerin ölmesini beklemekte. Buradan hükümeti uyarıyoruz. Bu yürüyüş
önemlidir, dikkate alın!” dedi.
2641 TUTSAK HAPİSHANELERDE ÖLDÜ
Ardından İHD Cezaevi Komisyonu
üyesi Hatice Onaran, basın açıklamasını okudu. Onaran, Türkiye hapishanelerinde 18 Mayıs 2014 itibariyle
152 bin 284 tutuklunun bulunduğunu,
bunlardan on bininin siyasi tutsak olduğunu söyledi. Yine Türkiye hapishanelerinde 235’i ağır olmak üzere
642 hasta tutuklu olduğunu belirten
Onaran, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre F Tipi Hapishaneler açıldığı
günden bu yana 2 bin 641 tutuklunun
yaşamını yitirdiğini kaydetti.
Hayati tehlikesi bulunan ve yaşam-
larını tek başına idame etme olanağından yoksun olan tüm tutsakların,
gerekçe ne olursa olsun derhal serbest
bırakılması gerektiğini dile getiren
Onaran, “Tecridin kaldırılması ve cezaevlerinde insani yaşam standartlarının oluşturulması, ATK’nın resmi bilirkişi olarak varlığına son verilmesi ve
İstanbul Protokolü hükümlerinin uygulanması, cezaevlerinin İHD, TİHV
ve TTB gibi kurumların denetimine
açık hale getirilmesi ve ağır hasta tutsakların serbest bırakılmasını” istedi.
AİLELER ÇOCUKLARINA ÖZGÜRLÜK İSTEDİ
Basın açıklamasının ardından tutuklu yakınları birer konuşma yaptı.
Wernicke Korsakoff hastası tutsak Ergül Çiçekler’in ablası Fikriye Bagaç,
kardeşinin bu şartlarda hapishanede kalamayacağını belirterek, derhal
serbest bırakılmasını istedi. Kemal
Gömi’nin kardeşi Feyzullah Gömi,
şizofren hasta olan birinin hapishane-
2014
Çarşamba
25 Haziran
de kalamayacağını söyledi. Annesinin
yaşamını yitirdiğini hatırlatan Gömi,
annesinin son arzusunun oğlunun serbest bırakılması olduğunu belirtti. Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi’nde
bulunan Fatma Tokmak’ın oğlu Azad
Tokmak, “Annem ağır kalp hastası ve
hapishanede olduğu için hastalığı sürekli ilerliyor. Annemin ve diğer hasta
tutsakların bir an önce serbest bırakılması istiyoruz” dedi. Newroz Bozkurt’un annesi Türkiye Bozkurt, kendilerinin dışarıda sağlıksız koşullarda
yaşadığını ifade ederken, “Onlar dışarıdakinden daha kötü koşullarda yaşıyor. Çocuğumun bir an önce serbest
bırakılmasını istiyorum” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Adalılar
müzik grubunun dinleti verdi.
İKİNCİ ADRES METRİS
Daha sonra kitle sloganlarla otoyola yürüdü. İHD üyelerinin hasta tutuklular için başlattığı yürüyüşün ikinci
adresi Metris T Tipi Kapalı Hapishanesi oldu. Burada İHD üyesi Ümit Efe,
Metris T Tipi Hapishanesi’nin işkencenin merkezi durumunda olduğunu ifade ederken, diğer illerden gelen hasta
tutsakların bu hapishaneye getirildiğini hatırlattı. Hasta tutsakların serbest
bırakılması ve seslerinin duyulması
için bu eylemi yaptıklarını ifade eden
Efe, Metris T Tipi Hapishanesi’nde
bulunan 21 hasta tutsağın isimlerini
okudu.
Yapılan açıklamanın ardından İHD
üyeleri ve tutsak yakınları sırasıyla
Ümraniye, Gebze, Kandıra ve Bolu hapishaneleri önünde basın açıklamaları
yürüdü. Ardından Ankara’da Sincan
Hapishanesi önünde basın açıklaması yaptıktan sonra 27 Haziran Cuma
günü Ankara’da bir araya gelerek, Adalet Bakanlığı’na yürüyecek. Hasta tutsakların serbest bırakılması için ülkenin dört bir yanında toplanan imzalar
da bu yürüyüşün ardından bakanlık
yetkililerine teslim edilecek.
(Kaynak: ANF)
24.06.2014 19:19
2014
Çarşamba
25 Haziran
KÜLTÜR 5
KULTUR
Ya Yine Yağmur Yağarsa
BEDROS DAĞLIYAN
B
u topraklardaki siyasi buhran
yüzyıllardır sürüyor. Ülkenin
yakın zamana dek dümenini elinde tutan taraf, geminin emir
ve komutasını diğer gruba kaptırdığından beridir gündem her gün yeniden beslenen olaylara gebe... Ülke
yönetimini ele geçirenler mevzilerini
kaptırmamak adına yapılan her savaş
mubahtır diyerek mücadeleyi çeşitli
alanlara yayarak, bu durumun keyfini
sürüyor... Bu karşılıklı atışma garabeti sabırlı olanı, soğukkanlı bir şekilde
münazarayı sürdüreni başarılı kılacak
gibi gözüküyor. Gel de şimdi bu işin
üstadı olan İnönü ve Demirel’i arama...
Bildiğiniz üzere cumhur kendi
cumhurbaşkanını seçecek. Ortada
birçok isim dolaşmasına karşın iki tarafta son isim açıklama zamanına dek
uzatarak zaman kazanma peşinde...
Gerçi iktidar tarafı bu konuda daha
şanslı ki adayını Temmuz başında
açıklayacak gibi görünüyor. Onların
muhalefet gibi propagandayı gizli gizli
yapma durumu da söz konusu değil,
bunu aleni yapıyorlar; üstelik iktidar
olmanın kârlılığını da sonuna dek
kullanacaklar. Vatandaş ise karışık bir
halde... Günlük nafakasını nasıl çı-
4-5 HalkınNabzı 47.indd 5
karacağının derdinde... Bir taraftan
etrafında süregiden savaşı anlamaya
çalışıyor; bir taraftan da kendi devletinin bu savaşın neresinde olduğunu...
Suriye ve Irak’tan kaçan insanların
sefil hayatını, çaresizliğini görüp, ne
yapacağını bilmez bir halde yaşamaya
çalışıyor. Savaşın olduğu topraklardan
salaha kaçanlarsa üstlerindeki safraları ve sorunlarını da beraberlerinde
getirirken bizi de bu kaosun içine çekiyorlar. Hükümetse yanlış saptamalarının, yanlış tercihlerinin sonucu
oluşan bu durum az hasarla çıkmanın
hesabı içinde, savaştan nasıl sakınırım
diye düşünür hale gelmiş üstelik... İşte
alıkonulan elçilik mensupları ve tır
şoförlerinin sağ salim kurtarılma ve
ülkeye getirilme sorunu hükümetin
başlıca sorunlarından bazıları...
Bendenizin ise cumhurbaşkanıyla
olan hikâyesi aman benden uzak olsun tavrında... Küçüğüm; yıl 1965...
Sivas içindeki bir ilkokulda okuyorum. O zaman cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay. Alışıldık üzere asker kökenli
bir cumhurbaşkanı... Lâkin o tarihte
cumhurbaşkanı ne eder, ne iş yapar
bihaberim... Müdürümüz bir konuşma yaparak Sayın Cumhurbaşkanımız
Sivas’a bir ziyarette bulunacak; bu Pa-
zar sabah erkenden onu karşılamak
üzere hükümet meydanında toplanacağız. Hemen öğretmenler görev
bölümü yaparak konuşma yapacak
öğretmenleri, şiir okuyacak öğrencileri seçmeye koyuldular. Bense her
zamanki gibi yavrukurt üniformamı
üzerime geçirip bu törende yerimi
alacağım. Kolay mı trampet takımındayım... Çocuğum ya, telaşlı bir sevinç var üzerimde... İlk kez bir cumhurbaşkanını göreceğim; olay büyük
yani... Aylardan Ekim olmalı hava
hafiften soğumaya başlamış.
Pazar günü sabah sekizde tüm öğrenciler, başımızda öğretmenlerimiz,
Sivas hükümet meydanında toplandık; bekliyoruz... Öğretmenlerimiz,
cumhurbaşkanımızın, bir iki saate
kadar geleceğini söylüyorlar. Öğlen
oldu gelen giden yok. Acıktık, yorulduk... Simitçiler imdada yetişti neyse
ki... Tuvalet sorununu da öğretmenler
üçerli, beşerli gruplar halinde çevredeki ev ve kıraathanelerden çözdüler.
Saat hayli geçmiş olmalı. Babamın doğum günümde aldığı siyah deri kayışlı
Atomik marka saatime bakıyorum;
zaman geçmek bilmiyor. Hava karardı. Yorulan çocuklar ve öğretmenler
artık yerlere yatmaya başladı. O ilk
zamanki bıçak sırtı görüntü kayboldu.
O sırada yüzüme düşen bir yağmur
damlası ardından gelen rüzgâr ve çisenti şiddetli sağanağın habercisiydi
sanki... Kuvvetli gümbürtü ve homurtularla yağmur başladı, ardından da
şiddetini arttırdı. Bizse sığınacak bir
yer olmadan yağmur altında koyunlar gibi birbirimize yaslanarak ayakta
kalmaya çalışıyoruz. Bazı öğretmenler gidelim diyor, bazıları korkunun
verdiği telaşla bekleyelim diyor. Tam
bir ikircikli durum... Biz iyiden iyiye
kelimenin tam anlamıyla sucuk gibi
olduk. Tam umutların kırıldığı anda
hoparlörler “Sayın Cumhurbaşkanımız alanımıza teşrif etmişlerdir” diye
haykırıverdi. “Yaşa, var ol” sesleri arasında hemen saflar yeniden kuruldu;
başımız dik, göğsümüz ilerde hükümet meydanının alana bakan balkonuna diktik bakışlarımızı... Cevdet
Sunay balkona geldi; o malûm melon
şapkasını çıkarıp bir iki salladı, sonra
da geldiği gibi usulca gidiverdi. Meta-
lik bir ses “Sayın cumhurbaşkanımız
yorgun olduğundan dinlenmeye çekildi” diye hoparlörden tekrar seslendi... Hepimiz, öğretmenler, öğrenciler
şoka girdik. Müdürümüz geldi “Çocuklar artık eve gidebilirsiniz” diye
âdeta haykırdı. Hepimiz koşarak hızla
evlerimize ricat eden ordu neferi gibi
dağılıverdik... Evimiz şehir dışında
hayli yürümem gerek... Yağmursa şiddetini arttırmış artık bizi çamaşır gibi
çitiliyor da... Giden bir faytonun arka
tekerlekler arasındaki ıslak demire
oturup eve gitmenin hesabını kafamda hızlıca yaparak demirlere asıldım;
ta ki eve varana dek... Çok üşümüş, sırılsıklam sıçan gibi eve varmış, kapıyı
açan annemin üzerine yığılmış, sonra
da günlerce yataktan çıkamamıştım.
Benim cumhurbaşkanıyla olan bu
mesaim halen aklımdan çıkmıyor ki,
şimdi Ekmel Bey veya Tayyip Beyle
ilgileneyim. Neme lazım yine yağmur
mağmur yağar ıslanırım da üstelik...
Dekor
Acı hatıralardır ilmek ilmek
Dokuduğumuz şimdiki hayatımız
Doğrularımız ve yanlışlarımız
Bagaj gibi yanımızda taşıdığımız
Yârimiz, çocuklarımız ve fotoğraflarımızda biriken
Sır dolu geçmişimizden kalan
yıllarımız.
Öğretmenimiz ki anısı endişeyle
köşede
Tek ayaküstünde beklemek miydi sadece
Sıcak bir göz teması ve el ele
Ağız dolusu gülümseme yârimle
birlik
Naçizane yüreğimizde kalan
son burukluk
Aşk gibi sevinçli gözlerimizde
taşıdığımız
Şimdiki hayatımız ve hüzünlü
yıllarımız
Bedros Dağlıyan
24.06.2014 19:19
6 YORUM
2014
Çarşamba
25 Haziran
HDP İçin
Birkaç Not…
ÖNDER BİROL BIYIK
Türkiye’nin en özgürlükçü, en barışçıl programına sahip HDP. Elbette bu
programın cezp edici bir kültürü, kapsayıcı bir kitle dili ve siyaset üslubu olmalı. Eski üslupla yeni şeyler söylenmiyor. HDP aynı zamanda solda da bir
yenileşmeyi, yeni demokratik kültürü
topluma taşıdığı ölçüde başarılı olabilir.
2- Günümüzde siyaset, kutuplaşma ile el ele giden bir muhafazakârlaşma süreci yaşıyor. Baksanıza, bugüne
kadar merkez sağı temsil etme iddiasındaki AKP İslami çizgide otoriter bir
yapıya kayarken, CHP muhafazakâr
motiflerle merkez sağa kayarak solu
boşaltıyor. Siyasette genel bir sağcılaşma ve otoritarizmin yaşadığı bir süreçte HDP biricik demokratik kitle partisi olarak solun tek temsilcisi olabilir.
Ama bunu yaparken yerel seçimlerde
olduğu gibi CHP’ye vurarak solu kazanacağını düşünmemeli. Muhalefete
muhalefet yaparak iktidar olunmaz.
Siyasal iktidar karşısında ciddi bir alternatif olduğunuzda sola gönül vermiş kitlelerin partisi olabilirsiniz.
T
ürkiye’de yirmiyi aşkın siyasi
parti, demokratik kitle örgütü,
dernek ve sendika bileşiminin
katılımıyla oluşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) geçtiğimiz Pazar,
büyük kongresini yaparak yeni bir
döneme girdi. Kongre’de Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ yeni eş
başkanlar olarak seçilirken, parti meclisi ve disiplin organları da yenilendi.
HDP’ye kongre sonrası süreçte başarılar diliyoruz.
HDP aslında Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) seçim partisi
olarak doğdu. HDK doğuda BDP, ba-
6-7HalkınNabzı 47.indd 6
tıda HDP olarak yerel seçimlere girdi.
Girdiği ilk yerel seçimlerde HDP, toplumda yarattığı heyecanı karşılayacak
bir güçle çıkamasa da, sıkı bir çalışma
ile Türkiye’nin büyük bir kitle partisi
olabileceğinin sinyalini verdi. HDP ve
HDK’nin yeni dönemde başarılı olabilmesi için kaçınılması ve yanaşılması
gereken birkaç husus var. İzninizle belirteyim.
1- HDK-HDP bütün etnik kimliklerin, inançların, emek hareketinin, cinsel kimliklerin, ekolojistlerin
kısacası bütün ötekilerin yan yana
durduğu geniş bir demokratik zemin.
3- HDP’nin toplumda yarattığı
beklenti tek tek bileşenlerin başarısı değil, bir araya gelişin heyecanıdır.
Bunun kıymetinin bilmek ve heba etmemek lazım. HDP-HDK büyüdükçe
bileşenler de büyür. HDP’yi öne çıkarmak gerekiyor. İlle de ‘benim ayranım’
demek HDP çizgisine yapılacak en büyük kötülüktür.
4- IŞİD’in Musul’u işgalinden
sonra Türkiye IŞİD baskısını daha fazla
hissetmekte, Aleviler daha fazla tedirgin olmaktadır. Öte yandan CHP’nin
sağa açılması ve muhafazakâr kitleye
yönelmesi Alevileri CHP’den kopuş
sürecine soktu. Alevilerin yalnızlığı
önümüzdeki günlerde iyice artacaktır.
IŞİD’e karşı Ortadoğu sahasında başarılı olan tek güç Rojava’da Kürt hareketidir. IŞİD’in Türkiye’nin burnunun
dibinde bitmesi, Alevilerin Kürt hare-
ketine olan milliyetçi bakışını kökten
değiştirecek niteliktedir. Bu nedenle
önümüzdeki dönemde HDP Alevilere
özel önem vermelidir.
5- HDP eylem çizgisi ile var olan
parti görünümünden hızla uzaklaşmalı, örgütlenme ve kurumlaşmayı
öne çıkarmalıdır. Örgütsüz her eylem, elinizdekini ufalar. Ufalıyor da…
Gezi’den beri meydanlara çıkan insan
sayısı azalıyor. Eylem siyasetini yıpratmadan, yerli yerinde kullanmak gerekiyor. Dönem örgütlenme dönemidir.
6- HDP, varoşlara açılarak öz yönetim kurumlarını, halk meclislerini,
toplum merkezlerini vakit kaybetmeden hayata geçirmelidir. HDP’nin temel örgütlenme organları bu organlardır. Onlar yoksa HDP de yok.
7- Orta sınıf Taksim siyaseti bir
yere kadar. Zaten bu dalga geri çekilme eğilimine girmiştir. En yoksulları
AKP’nin insafına terk ederek emek ve
özgürlük hareketi olunamaz. Bütün
toplumsal çelişkiler en şiddetli haliyle
varoşlarda yaşanıyor, unutmayalım.
8- HDP’nin gerçek bir barış ve
özgürlük partisi olması, Kürt kitlelerin de HDP çizgisini özümseyerek
HDP’lileşmesi ile mümkündür. HDP,
BDP’yi içeren ama aynı zamanda aşan
bir yapıdır. HDP, yeni dönem siyasetidir çünkü.
9- HDP sayısal olarak değil ama
etki gücü bakımından fiilen ana muhalefet partisidir. Rejim yeni bir kuruluşun sancılarını yaşarken, HDP
demokratik kuruluşun öncüsü olabilir.
Zaman ‘büyük düşünce’ zamanıdır.
İlerleyen günlerde HDP’yi değerlendirmeye devam edeceğiz.
24.06.2014 19:20
YORUM 7
2014
Çarşamba
25 Haziran
“İş Gücü Çağrıldı, İnsanlar
Geldi!”
(3)
Unuttuklarımız
ERDAL BOYOĞLU
A
dolf Hitler, Avusturya´yı Almanya‘nın bir parçası olduğunu savundu. Almanya’da
iktidara geldikten sonra 1938´de
Avusturya’yı işgal etti. Artık Avusturya Almanya’nın bir eyaletiydi. Nazi
Almanyası 1945’de yenilgiye uğradı.
Avusturya Almanya’dan ancak bu yenilgiden sonra ayrılabildi. Savaştan
dolayı Avusturya’da diğer Avrupa ülkeleri gibi ekonomik ve askeri olarak
tam bir yıkım halindeydi. Savaş sonrası dönemde dünya kapitalizminin
liderliğini eline alan ABD, sosyalist
blok dışında kalan ülkelere yoğun bir
meta ve esas olarak da sermaye ihracına girişti. Amerika’dan Avrupa ülkelerine yapılan yoğun sermaye ihracatı
ve yeni yatırımlar çalışır durumdaki
nüfusun önemli bir kesimini savaşta
kaybeden bu ülkelerde zaman içinde iç
göçü açığı meydana getirdi. Almanya,
Hollanda, Fransa başta olmak üzere
ekonomik olarak atılıma geçen birçok
Avrupa ülkesi Türkiye gibi ülkelerden
iş gücü talep etti. Avrupa ülkeleri tüm
6-7HalkınNabzı 47.indd 7
gelişme süreçlerinde en çok yabancı iş
gücüne başvurmuşlardır.
Avrupa ülkelerine yapılan dış göçle taşı toprağı altın kent İstanbul yerini bir ölçüde taşı toprağı altın Avrupa
kentlerine bıraktı. Göç yolları İstanbul, Ankara ve İzmir’den; Köln, Paris,
Amsterdam ve Viyana gibi Avrupa
kentlerine uzandı. 1945-1960 yılları
arasında Avrupa’daki göçmen işçilerin
çoğunluğu kişisel olarak yakın ülkelerden gelirken 1960´ların başından
itibaren göçmenler daha uzak ülkelerden hükümet politikası olarak kabul
edildi. Almanya başta Türkiye ve Yugoslavya ile 30 Ekim 1961’de “İş Göçü
Antlaşması”nı yaptı. Çok yönlü, doğru
ve uzun vadeli etkinliklerin yürütülmesi için, doğru yanıtlanması gereken
bir dizi soru var önümüzde.
İç Göç Dalgasından Göçmen Ellere
Cumhuriyet’in kurucusu CHP’nin
27 yıllık tek parti iktidarının yıkılıp
yerine Demokrat Parti’nin geçtiği 14
Mayıs 1950 seçimlerinden sonra yaşanılan o büyük iç göç de gerçekten
kolay kolay inanılır gibi değildir. Sanki
bütün toplum birden ayaklanmış ve
köyden kente, kentten büyük kentlere doğru korkunç bir göç başlamıştır.
Istanbul’un nüfüsu 1950’lerde bir milyona yaklaşırken 1960’larda birbuçuk
milyonu, 1970’lerde üç milyonu aştı.
1990’larda on milyonu, 2000’lerde 15
milyonu çok çok aştı.
Bu büyük göç dalgası, bir süre sonra Anadolu ile sınırlı kalmadı. İkinci
Dünya savaşının yaralarını sarmaya
çalışan Almanların, savaşta yitirdikleri
işgücü açığını kapatmak için 1960’larda Türkiye’den de misafir işçi istemeleri ve onları bando mızıkalarla karşılamaları sanki bu büyük göçe yeni bir
yön gösterici oldu. 1965’lerde yurtdışına bir akın başladı. Önceleri misafir
işgücü gönderilmesi görünümündeki bu olay, giderek tam bir göç halini
aldı.1960-80 arası Avrupa’ya yoğun
işgücü akını oldu. Almanya’ya Avusturya’ya, Fransa’ya, İskandinav ülkele-
rine işgücü halini almıştır. Daha sonra
Arabistan, Libya, Avusturalya, Amerika, Kanada’ya, yani dünyanın dört
bir yanına onbinlerce insan kah yasal
yollardan kah kaçak yolardan sessizce
göçüverdiler.
Göçmenlik ve Sürgünlük Zor Zanaat
Dış göçün de iç göçünde temelinde yatan büyük neden yoksulluk yani
ekonomik nedenlerdi. Siyasal ve ulusal nedenler ise baskının sonuçlarıdır.
Türkiye’den gelen değişik ideolojik,
politik, dini, etnik özelliklere sahip
insanlar, Avusturya’da kendilerine ait
mekanlar oluşturmakla gecikmedi.
Camiler, dernekler, kahveler, bakkallar, lokantalar, barlar ve çeşitli işyerleri
açtılar. Kendini misafir gibi hissetme
ya da düşünme duygu ve düşünceleri
kırılmıştı.
-Devam Edecek-
24.06.2014 19:20
8 HABER
2014
Çarşamba
25 Haziran
Maltepe’de Nouma’lı “Sünnet” Coşkusu
P
ascal Nouma Maltepe Belediyesi’nin geleneksel olarak düzenlediği “Sünnet Şenliği”nde
500 çocuğun kirvesi oldu.
Maltepe Belediyesi’nin geleneksel
olarak düzenlediği “Sünnet Şenliği”nde kirvelik yapan Beşiktaş’ın unutulmaz yıldızlarından Pascal Nouma,
büyük ilgi gördü. Şölene katılanlar
Nouma ile fotoğraf çektirebilmek için
birbirleriyle yarıştı.
Açık basketbol sahasında gerçekleştirilen ve 500 çocuğun sünnet edildiği şölene, Maltepe Belediye Başkanı
Ali Kılıç eşi Çiğdem Kılıç’la birlikte
katıldı. Sünnet şöleninde, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim
görevlisi Prof. Dr. Abdülaziz Hatip’in
sünnet duası sonrasında, vatandaşlara
yemek verildi. Kılıç ve Nouma, CHP’li
İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal
ve Kadir Gökmen Öğüt’le birlikte, “Teşekkürler Ali Başkan - Sünnet Hatırası
2014” yazılı afişin önünde çocuklarla
toplu fotoğraf çekimi yaptırdı. Fotoğraf çekiminin ardından Başkan Kılıç,
bir konuşma yaptı. Kılıç, “Biz Maltepe’de büyük bir aileyiz, büyük bir aile
olduğumuzu bir kez daha göstererek,
yaklaşık 500 çocuğumuza bir sünnet
töreni düzenledik. Cenabı Allah onların mürüvvetlerini de size göstersin.
Çocuklarımızın Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet’e layık evlatlar
olarak yetişmelerini istiyorum” dedi.
KILIÇ İLE NOUMA’NIN GÜLÜMSETEN DİYALOGU
Nouma ile şenlik alanına gelirken
şakalaştığını belirten Kılıç, “Pascal kirve oldun diyorum, ‘O ne diyor? Artık
bu çocukların her şeyinden sorumlusun, onları sen evlendireceksin, başlık
parası olursa sen vereceksin diyorum.
‘Başkanım beni ikinci kez sünnet et,
böyle bir şey isteme diyor bana” diyerek, herkesi gülümsetti.
NOUMA’YA BÜYÜK İLGİ
Maltepelilerin büyük ilgi gösterdiği, balon ve bayraklarla donatılan
şölen alanına Ali Kılıç ile birlikte gelen “kirve” Pascal Nouma, sempatik
hareketleriyle ilgi odağı oldu. Bir ara
sünnet elbisesi de giyen Nouma, sahneye çıkarak sünnet olan çocuklara
hangi takımı tuttuklarını sordu. Aldığı
cevaplar sonrası “Herkese selamünaleyküm. En büyük takım Turkish Milli
Takım” diyerek, davetlilerin gönüllerini fethetti.
Ayça Şen, Deniz Arcak ve Dj Pervani’nin performanslarıyla renk kattığı şenlikte, Anadolu Ateşi Kıvılcım
Dans Grubu’nun gösterisi çocukları ve
aileleri coşturdu. Şenlikte, çocuklara
pamuk şeker ve sürpriz hediyeler dağıtıldı. Unutulmaz saatlerin yaşandığı
sünnet şenliği, çocuklara hediye dağıtımı ile sona erdi.
Maltepe’de Sel Baskınlarına ‘Jet’ Çözüm
sorunları ve su baskınları hakkında,
mahalle esnafı ve vatandaşlardan bilgi alan Kılıç, “Aldığımız bilgilere göre
geçtiğimiz yıllarda, burada yaşanan sel
baskınlarında 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş. Bağdat Caddesi’nde bu
tür baskınlar olabiliyor. Bunlara anında müdahale edilecek. Gereken neyse
yapacağız” dedi. Belediye ekiplerinin
de tahliye ve temizlik çalışmalarına
başladığını kaydeden Kılıç, Feyzullah
Mahallesi Bağdat Caddesi’ndeki incelemelerinin ardından Bağlarbaşı Mahallesi Cemalbey Caddesi’nde evini su
basan Şükran Terzi’yi ziyaret etti ve
sorunlarını dinledi.
M
altepe Belediye Başkanı Ali
Kılıç, İstanbul’un genelinde
etkili olan sağanak yağışta
ev ve iş yerlerini su basan vatandaşları ziyaret etti. Vatandaşın sıkıntılarını
8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 8
dinleyen Kılıç, sorunların anında çözülmesi için belediye personeline talimat verdi.
Feyzullah ve Bağlarbaşı mahalle-
lerinde incelemede bulunan Başkan
Kılıç’a, Başkan Yardımcısı Leyla Ünver, meclis üyeleri Mehmet Türkyılmaz, Deniz Erzincan ve Zabıta Müdürü Apdullah Gezen eşlik etti. Çevre
BAŞKAN’DAN ÖZVERİ TALİMATI
Kılıç, yoğun yağış sonrası istinat
duvarları çöken Maltepe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Yol Bakım
Amirliği’ne de bir ziyaret gerçekleştirdi. Kılıç ziyaretinde, “Burada çalışan
arkadaşlarımız su baskınları ve vatandaşların bu yöndeki taleplerine anında
müdahale edebilmeli. Buradan talimat
veriyorum. Bu konuda çalışma arkadaşlarımızdan özveri istiyorum” şeklinde konuştu.
24.06.2014 19:34
HABER 9
2014
Çarşamba
25 Haziran
Maltepe Belediyesi’nde Taşeron
İşçi Ayrımı Olmayacak
lattım. Normal işçiler neden faydalanıyorsa, taşeron işçilerimiz de ondan
faydalanacak” dedi.
Yaşanan su baskınlarıyla ilgili yapılacak eylem planları ve müdahaleler hakkında Başkan Yardımcısı Leyla
Ünver, Fen İşleri Müdürü Jale Yağcı ve
Yol Yapım Amiri Hayri Gedizmen’den
bilgi alan Kılıç, Yol Bakım Amirliği’nde su baskını nedeniyle çöken istinat
duvarıyla, işçilerin kaldığı lojmanları
inceledi. Başkan Kılıç, “Buranın fiziksel şartları hiç iyi değil. Elbiseler yerlerde mesela. Arkadaşlarla konuşalım,
yeni bir inşaat çalışmasıyla buralar
yaşanabilir ve gerçekten işçilerimize
yakışır bir yere dönüşebilsin. Asla ta-
şeron işçilere ayrım yapılmasını istemiyorum. Bu uygulamamı belediyede
de başlattım. Normal işçiler neyden
faydalanıyorsa taşeron işçilerimiz de
ondan faydalanacak” dedi.
“VATANDAŞLARI HER KONUDA BİLGİLENDİRİN”
Kılıç toplantıda belediye birimlerine, “Su baskınlarıyla ilgili vatandaşların taleplerine anında cevap verilmeli, bununla da yetinmeyip vatandaşla
ilgilenilmeli. Sorunları acil bir şekilde
çözülmeli, gereken çözümler üretilebilmelidir. Vatandaşlara bilgi vermenizi istiyorum. Hepsinin her şeyden
haberi olmalı” talimatı verdi.
istikametinden gelince ulaşım problemleri yaşanıyor.” Kurbanlık alanları
konusunda kiraların yüksek olduğunu
belirten Tapsız, “Kurban Bayramı’nda
Maltepe’nin böyle bir alanı yok, bu
alan kurulmalıdır. Her çadıra 5 bin
lira alınıyor, gerekli fiziksel şartlar da
şu an için mevcut değil. Belediyemiz,
müftülük ve komisyon yetkilileri bir
araya gelip belirli bir alan belirlemeli
ve buralar donatılmalıdır. Bu alanlara en az 10 kabin, tuvalet, mescit, duş
alanları ve çay ocakları yapmalıyız.
Zemin denetlemesi yapılıp güvenlik
ve kamera sistemleri kurulmalıdır”
dedi.
değişecek. Ağaç konusunda hassasiyetimiz var ama bazılarına dokunmak
durumunda kalıyoruz” diye konuştu.
M
Marmaray’ın Maltepe’de Yarattığı
Sıkıntılar Masaya Yatırıldı
altepe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Yol Bakım
Amirliği’ni ziyaret eden Be-
M
altepe Belediye Başkanı Ali
Kılıç, makamında Kaymakam Mustafa Tapsız ve Marmaray Bölge Müdürü Haluk İbrahim
Özmen’le bir araya geldi. Görüşmeye
Maltepe Belediye Başkan Yardımcısı
Sinan Çetiz de katıldı. Ağırlıklı olarak
Marmaray projesi ve Maltepe’ye yansımalarının konuşulduğu toplantıda
vatandaşların sorunları ve alt geçit
problemleri de ele alındı.
Görüşmede yeni yapılan kayma-
8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 9
lediye Başkanı Ali Kılıç, “Taşeron işçilere ayrım yapılmasını istemiyorum.
Bu uygulamamı belediyede de baş-
kamlık binasını tanıtarak, sorunlarından bahseden Maltepe Kaymakamı
Mustafa Tapsız şunları söyledi: “Hükümet konağıyla ilgili çok ciddi kaynağa ihtiyacımız var. Kaymakamlık,
Emniyet Müdürlüğü, Nüfus, Tapu,
Mal, Sağlık Müdürlüğü, Müftülük,
Milli Eğitim Müdürlüğü gibi birimler
binamızda olacak. Özellikle Emniyet Müdürlüğümüz şu anki binasının
1,5 katı büyüklüğünde bir binaya sahip olacak. Yalnız buraya Küçükyalı
“HATTAKİ BİNALARA DOKUNMUYORUZ”
Tapsız görüşlerini aktardıktan
sonra Marmaray Bölge Müdürü Haluk İbrahim Özmen, Marmaray konusunda Başkan Ali Kılıç’ı bilgilendirdi.
Haydarpaşa-Gebze hattında sinyalizasyon çalışmalarının 10 gün süresince devam edeceğini aktaran Özmen,
“Pendik-Gebze hattı önümüzdeki
aylar içerisinde tamamlanacak. Kesinlikle hat üzerindeki binalara dokunmuyoruz. Birkaç istasyonun yeri
BAŞKAN KILIÇ: KAOS YAŞANSIN İSTEMİYORUM
Konuklarını dinledikten sonra
Maltepe halkının sorunlarını dile getiren Başkan Kılıç, “Alt geçitler ve köprüler noktasında Marmaray projeleri
yüzünden halkımız çok sıkıntı çekiyor. Buna kısa vadeli çözümler bulmalıyız. Drama Köprüsü’ndeki alt geçitlerin kapatılmasına yönelik şikayetler
var. Büyükşehir Belediyesi ve Marmaray yöneticilerine defalarca kez yazdık ve mesaj ilettik. Vatandaşa haber
vermeden buraları kapatıyorsunuz.
Ne alt geçit var, ne üst geçit. İnsanlar
mağdur oluyor, 2 aydır sizlerden yanıt
gelmiyor. Geçitler olmadığından insanlar karşıya geçemiyor, su baskınları
oluyor, esnaf sorun yaşıyor” şeklinde konuştu. Maltepe Meydanı’nın ve
Merkez Camii’nin bulunduğu alanın
genişletileceğini de sözlerine ekleyen
Kılıç, “ Okullardan önce bu proje çözülmezse kaos yaşanır, bunu istemiyorum” açıklamasında bulundu.
24.06.2014 19:34
SAGLIK
10 SAĞLIK
2014
Çarşamba
25 Haziran
Sağlıkta Dönüşüm Programı:
Genel Cerrahi Uzmanı
İstanbul Tabip Odası Divan Başkanı
DR. SAMET MENGÜÇ
İşçi Hekimlik
Paralı hale getirilen ve özel sağlık eğitim kurumlarına terk edilen tıp eğitimi, Aile Hekimliği adı altında güvencesiz hale
getirilen pratisyen hekimlik, özel hastanelere ucuz işgücü olarak yetiştirilen uzman hekimler, akademisyenler...
K
apitalist sömürünün vazgeçilmez unsurlarından biri insan
emeğidir. Doğa ve insan emek
sömürüsünün şaha kalktığı ülkemizde
emek sömürüsüne en fazla uğrayanlar
her zaman işçilerdir. Sağlıkta dönüşüm
programının sömürü üzerine kurulduğu ve bu sağlıkta dönüşüm programının sağlık çalışanlarının ve özellikle
hekimlerinin hızla işçileştirilme sürecini başlattığı bir dönemi yaşıyoruz.
8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 10
Günümüzde sömürünün koşullarına
maruz bırakılmış tüm sağlık çalışanları ve hızla işçileşen hekimler...
Paralı hale getirilen ve özel sağlık
eğitim kurumlarına terk edilen tıp eğitimi, Aile Hekimliği adı altında güvencesiz hale getirilen pratisyen hekimlik,
özel hastanelere ucuz işgücü olarak
yetiştirilen uzman hekimler, akademisyenler...
Hekimliğin ilk yıllarında olan asistanlar bu sömürüden aslan payını alan
hekim grubunu oluşturmaktadır. İnsani yaşam koşullarını zorlayan şartlarda hekimlik yapmaya zorlanan asistanların durumu köle işçi dönemini
hatırlatan koşullara dönüşmüştür. Eğitimlerinden, dinlenme koşullarından,
sosyal hayatlarından, özlük ve sosyal
haklarından, ideal çalışma koşullarından tasarrufa zorlanmaktadırlar. Kâr
maksimizasyonu hedeflenen sağlık
politikalarının sonucunda güvencesiz,
genç ve dinamik yaş grubunda olan
asistan hekimler, emeklerinden maksimum faydalanılmak amacıyla, fazla
çalışma sürelerine, fazla hasta bakmaya, fazla nöbet tutmaya yani insani
olmayan koşullara mahkum edilmişlerdir.
Asistan hekimler; eğitim görevleri
dışında ya da branşları dışında çeşitli
bahanelerle uzun sürelerle çalıştırılmakta ve hizmet sunumuna zorlanarak sömürülmektedir.
İşçi olduğunu sağladığı ekonomik
rahatlık nedeniyle yıllarca kabullenmeyen birçok hekimin günümüzde
işçileştiğini kabul etmesi bu sürecin en
önemli göstergelerinden biridir. Çünkü bir bütün olarak hekimler artık işçileşmiş ve bu işçiliğini içselleştirmeye
başlamıştır. Hızla sömürülebilen işçi
koşullarına uymaya zorlanan hekimlik mesleğinde asistanlar bu acımasız
şartlarda insani refleksleriyle bu yeni
konumlarında aynı zamanda işçi dayanışma bilinciyle meslek yaşamına
başlamaktadır. Sömürünün artması
oranında direnme ve dayanışma duygusu beraberinde örgütlenme bilincini
doğurmaktadır. İşte bu nedenle ülkenin her yerinde başlayan asistan hekim direnişleri, asistan hekim dayanışmaları ve örgütlenmeleri önümüzdeki
süreçte hızla artacaktır. İşçileştiğini
kabullenen ve direnen asistan hekimlerin artışı, ülkenin işçi sınıf bilincine
de mutlaka olumlu olarak yansıyacaktır.
“Dünyanın bütün işçileri birleşiniz! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok!” diyen Karl
Marks‘ı “Bütün Türkiye hekimleri birleşiniz! Kaybedecek nöbet ve angaryadan başka bir şeyiniz yok!” diyerek bir
kez daha saygıyla anıyoruz..
24.06.2014 19:34
YORUM 11
2014
Çarşamba
25 Haziran
Kongredeki
Pankart
İSHAK KARAKAŞ
G
eçen Pazar günü (22 Haziran)
Ankara’daydım. Birçoğunuzun hemen tahmin edeceği
gibi Halkların Demokratik Partisi’nin
2. Olağanüstü Kongresi’nde. Bütün
günü gurur ve mutluluk hisleri içinde
geçirdim.
Gururumun kaynağı şuydu ki,
HDP halkımın, halkımın özgücü Kürt
Özgürlük Hareketi’nin bir projesi olarak ortaya çıktı, Kürt Siyasal Hareketi’nin özverili yaklaşımı sayesinde
gelişen bir dayanışmayla, Türkiye’nin
bütün ezilen kesimleri, halkları ve
Türkiyeli sosyalistlerle bir güçbirliğiyle parti olarak bugünlere geldi ve şimdi kısa sürede ulaştığı bir olgunluk seviyesinde yeni bir döneme geçiyordu.
Bununla gurur duyuyordum.
Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi başından beri Türkiye siyaset alanında
çok önemli perspektifler açıyor, siyasi
söyleme zenginleştirici kavramlar katıyor.
Kongre öncesi salona baktım. İn-
sanlardaki coşkuya, sevince. Ve asılan pankartlara. Salondaki en büyük
pankartlardan biri ‘demokratik özerkliğin’ kazanımları olacak ‘demokratik cumhuriyet’ ve ‘demokratik ulus’
kavramlarının yanı sıra ‘ortak vatan’
kavramına vurgu yapan bir pankarttı.
Sonradan kürsüde yeni Eşbaşkan
Figen Yüksekdağ’ın da ifade ettiği
gibi zamanı gelen bir fikri durdurmak
mümkün değil. Bir şekilde yolunu bulup pratikleşiyor.
‘Ortak vatan’ da öyle. PKK lideri
Abdullah Öcalan, bu kavramı ilk kullandığında kamuoyunun büyük bir
kesiminde dikkat çekmemişti bu barışçıl ve derinlikli kavram. Bizler tabii
ki çok önemsedik ve şiar edindik ama
özellikle Türk ana akım medyasında
ve Türk kamuoyunda değeri bilinmemişti.
Şimdi ise protokol tribünündeki
gazeteciler bu kavramın kongre salonunda böyle önemli bir pankartta yer
almasına işaret ediyor, tartışıyordu.
Selahattin Demirtaş, kürsüde müthiş bir Türkiye vizyonu çizdi, HDP’nin
nasıl bir Türkiye tasarladığını çok gü-
zel bir konuşmayla anlattı.
Bence ‘ortak vatan’ kavramı ile
HDP’nin vizyonu çok iyi örtüşmüştü.
Şöyle düşündüm: Öcalan zamanı
gelen bir kavramı ortaya atmış, ardından bunun siyasi ve örgütsel projesini
yapmıştı.
Devlet tekçi zihniyeti ile bu fikri
ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın
fikrin zamanının geldiğini, HDP’lilerin coşkusu, HDP’nin hızla ulaştığı olgunluk seviyesi ve Türkiye’deki bütün
siyasal, sosyal ve iktisadi sorunlara
çözüm vaadeden bir siyasi pespektif
oluşu tüm kamuoyuna gösteriyor.
HDP bu nedenle demokrat ve muhalif cephenin ilgi odağı olurken, faşistlerin de hedefi oldu.
HDP kongresi hem söylemsel hem
de pratik olarak barış, demokratik
özerklik ve ortak vatan gibi Kürdistani önerilerin Türkiye’de zamanı gelmiş
bir fikrin farklı veçheleri olduğunun
işaretiydi.
Şimdi bunları pratikleştirme dönemindeyiz. Hepimiz çok çalışacağız.
İshak Karakaş ve Ahmet Tulgar ile
‘Nabız’
her Pazar saat 22.00’de
MedNûçe TV ekranlarında
Fehim Işık ile ‘Kûçename’
onbeş günde bir
Pazar günleri saat 16.00’da
MedNûçe TV ekranlarında
Gündemin en sıcak konuları farklı konuklarla özgür
medya ortamında tartışılıyor: Nabız’da
Sokağın sesi, halkların nefesi ve meydanların
dinamizmi: Kûçename’de
MedNûçe Frekans Bilgileri
MedNûçe Frekans Bilgileri
Hotbird 13 Frequency: 11.642 H SymRate : 27.500
Hotbird 13 Frequency: 11.642 H SymRate : 27.500
Yapım: AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon
Yapım: AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon
8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 11
24.06.2014 19:34
12 SÖYLEŞİ
2014
Çarşamba
25 Haziran
Figen Yüksekdağ
Türkiye halklarını ilgilendiren
bir kongredeyiz. Halkların Demokratik Partisi’nin kongresindeyiz. Siz
de eşbaşkan oldunuz. Kamuoyu sizin açıklamalarınızı bekliyor. Böyle
bir günde (22 Haziran) bize zaman
ayırdınız. Daha doğrusu ilk söyleşiyi
yapmak için biz yakaladık sizi . Çok
teşekkür ederim söyleşi talebimizi
kabul ettiğiniz için.
Ben teşekkür ederim.
Bizi sizi tanıyoruz ama okurlarımızdan tanımayanlar olabilir. Onlar
için bir kendinizi tanıtır mısınız? Siyasi kariyeriniz, nereden geldi nereye gidiyor? Nasıl başladınız siyasete?
20 yıllık bir siyasi hayatım var. Sosyalist gelenekten gelen bir siyasetçiyim. Tabii ki yaşamın farklı alanlarında, yaşamın üretildiği farklı alanlarda,
değişik alanlarda çalıştım. Derneklerin kuruluş süreci, 90’lı yılların başında yaşanan öğrenci hareketleri içinde
yer alan siyasetçilerden biriyim. Ayrıca
benim siyasi hayatımda kadın özgür-
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 12
lük hareketinin, kadın özgürlük mücadelesinin ayrı bir yeri vardır. Dergi
editörlüğü yaptım, iki derginin editörlüğünü yaptım bu süre içerisinde. Yine
basın alanında, haftalık dergi alanında
gazetecilik faaliyetlerim oldu. Geride bıraktığımız sekiz-on yıl içerisinde benim açımdan aslında aktif parti
mücadelesi, güncel politik mücadeleye
katılma biçiminde oldu. Kendimi ait
hissettiğim sosyalist geleneğin hem
tarihsel geleneklerine, birikimine bağlı kalmak hem de güncel ihtiyaçlarına
bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir politik üretim sergilemeye çalıştım.
Şimdiki görevinizi bu çizgide nasıl tanımlıyorsunuz?
Bugün de aslında Halkların Demokratik Partisi içerisinde aldığım
yeni görev ait olduğum, kendimi ait
hissettiğim siyasi gelenek ve bütün
Türkiye toplumunun ihtiyaç duyduğu
bugünü ve geleceği kazanma hamlesinin bir parçasıdır. Ben de bu hamle
içerisindeyim. Bu tarihsel görev içerisinde bana bir rol biçildiği için, kendime bir rol biçtiğim için yer aldım. Bugünden sonra da bu mücadelemi, bu
siyasi çizgimi, yaşam çizgimi daha da
ileriye taşıma şansına sahip olacağım.
Bir HDP bileşeni olarak Ezilenlerin Sosyalist Partisi nasıl bir dönem
geçirdi?
Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Halkların Demokratik Partisi’nin önceli
olan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu, çağrıcı ve kurucu bileşenlerinden birisidir. Biz Halkların
Demokratik Partisi’ni kurmaya karar
vermeden önce ilk olarak yola Halkların Demokratik Kongresi’yle çıktık.
Yaklaşık 2,5-3 yıl öncesine dayanan bir
süreçti bu. Bir ihtiyacın ürünü olarak
önümüze gelmişti, bir ihtiyacı yaşama
geçirme görevi önümüzdeydi, o süreç
içerisinde bizler, Ezilenlerin Sosyalist
Partisi, onu oluşturan bileşenler olarak
halkımızın bu ihtiyacına yanıt vermek
görevinden, sorumluluğundan asla
İshak Karakaş
kaçmadık.
Bu görev ve sorumluluk nedir?
Birleşik bir çabayla yeniyi yaratmamız gerekiyordu. Yeni olan şey Türkiye’deki demokrasi mücadelesi, devrimci sosyalist mücadele bakımından
yeni olan şey birleşik örgütlenme ve
birleşik hareket zeminiydi. Halkların
Demokratik Kongresi bu anlama geliyordu. Türkiye tarihinde geride bıraktığımız aslında 40-50 yıllık mücadele
tarihi boyunca halkların özgürlük,
eşitlik, demokrasi arayışı tarihi boyunca geliştirilen en kapsamlı birlik hareketi olarak tarihe geçmiştir Halkların
Demokratik Kongresi ve bu aynı zamanda bizim ortak tarihimizdeki çok
yeni bir eşiktir.
Bu eşikten nasıl bir saptamının
ardından geçtiniz?
Halkların Demokratik Partisi ve
Halkların Demokratik Kongresi yeni
oluşumların siyasi zeminidir ve siyasi
temsiliyetidir. Bizler bu dönemde sos-
24.06.2014 19:35
SÖYLEŞİ13
2014
Çarşamba
25 Haziran
“Biz İkinci
Seçeneğiz”
Figen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisi’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde Selahattin Demirtaş ile beraber eşbaşkanlığa seçildi. Yüksekdağ, HDP’den önce kurulan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu
bileşenlerinden olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin Genel Başkanı’ydı.
Figen Yüksekdağ, 90’lı yıllarda yükselen sosyalist muhalefetin, 12 Eylül
darbesi sonrası ilk devrimci kuşağın öne çıkan isimlerinden olmuştu.
Bir dönem gazetecilik de yapan Yüksekdağ’ı kongre sırasında protokol
koltuğundan kaldırıp kendisiyle salonun koridorlarındaki bir odada
söyleşi yaptım. Yeni HDP Eşbaşkanı’na, siyasi kariyerine ve HDP’nin
yeni dönemine ilişkin sorular sordum:
yalistlerin de bütün HDK bileşenleri
gibi merkezde bulunmamız gerektiğini düşünüyorduk ve her şeyden önce
de şu fikre dayandırıyorduk kendi
varlığımızı, uzun yıllardan bu yana
Türkiye’nin, Türkiye topraklarının Doğusu’yla, Fırat’ın Doğu tarafıyla Batısı
arasında oluşmuş ciddi bir mesafe var.
Kürt halkının Kürdistan’da yürüttüğü özgürlük, demokrasi mücadelesi kendisine yeni yollar açarken aynı
zamanda Batı cephesinde de, Türkiye
kanadında da bir halk hareketinin gelişmesine ihtiyacı var. Bu her gün kendisini doğrulatıyordu, her gün bunun
somut olarak ihtiyacını görüyorduk.
HDP siyasi örgütlenme biçimleri
bağlamında bir model olabilir mi?
Türkiye’deki işçi sınıfının, emekçi
kitlelerinin de, Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi hareketinin de, yani
Fırat’ın Doğusu ile birleşmeye kuvvetle ihtiyacı vardı. Bu hayati bir ihtiyaçtı, hâlâ da hayati bir ihtiyaçtır. Biz bu
ihtiyacı karşılamaya ve gereğini yerine
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 13
getirmeye çalışıyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Sosyalist bir bileşen olarak biz bu tarihsel ihtiyacın
varlığını çok ciddi biçimde görmek ve
bu ciddiyete uygun görev üstlenmek
durumundaydık. Doğu’nun ve Batı’nın
birleştirilmesi Türkiye ve Kürdistan’ın,
bütün bölge halklarının mücadelesinin ortaklaştırılması ve buradan daha
büyük bir gücün, değiştirici, dönüştürücü bir gücün ortaya çıkması ihtiyacına kendimizi adamak gibi bir durumla
karşı karşıyaydık. Bizler de kendimizi
bu işe adamak, bu göreve adamak konusunda herhangi bir tereddüt göstermedik. Eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz, zayıflıklarımız mutlaka ki oldu ve
bunların her birisini tartışarak, dersler
çıkararak ilerleyeceğiz ve ilerlemeye
devam ediyoruz. Ama önemli olan
bugün HDP kongresinden sonra Türkiye’de HDK ve HDP ikili işleyen bir
mücadele kanalıyla, bir siyaset kanalıyla, yeni Türkiye’nin, yeni toplumun
bir gücü olarak üretebilmektir. Bunu
tarihsel bir modele dönüştürmektir.
HDK ve HDP tarihsel model oluşturabilecek, bu tarihsel birikime ve güce
sahiptir.
Bugünden sonra herhalde yeni
bir dönem başlıyor HDP için. Türkiye’de, Kürdistan’da ve Ortadoğu’da
HDP ne ifade diyor?
Her şeyden önce Türkiye ve Kürdistan’daki egemen siyaset sathında tam
bir kriz söz konusu. Egemen sınıflar
yönetme becerisini eskisi kadar sergileyemiyorlar. Bunu nereden biliyoruz,
memleketin çok önemli politik gündemlerine, siyasi sorunlarına çözüm
getirebilecek bir enerjiye sahip değiller. Böyle bir duruşa ve kararlılığa sahip değiller. Bir demokratik altyapıya
ve duruşa sahip değiller öncelikle. Her
toplum dönüşmek ister. Her toplum
bir değişim süreci içerisine girmek
zorundadır. Bir toplumun geleceğini
kazanılabilmesi, onun gerçek bir toplumsal yapı olarak kendisini güçlendirebilmesi için buna ihtiyacı vardır.
Ama siyaset bu toplum karşısındaki
görevini yerine getiremez hale geldiyse
artık burada, bu gerçeğin olduğu yerde
değişimin zamanı gelmiştir, devrimci
değişimin zamanı gelmiştir. İşte HDP
bu zamanın geldiğini ifade ediyor.
HDP’nin kuruluşu ve bugün olağanüstü kongresiyle varlığını, gelişimini
daha güçlü biçimde ifade etmesi artık
eski düzen güçlerinin yıkılma zamanının geldiğini gösteriyor. Onlar için
verilmiş bir gidiş alarmıdır. HDP’nin
bugün gerçekleştirdiği yürüyüş budur.
HDP, bence Türkiye’nin gerçek
sosyalist partisidir. Ama bazı sosyalist örgüt ve gruplar uzak duruyor,
dışında kalıyor.
Ne yazık ki öyle bir gerçekle karşı
karşıyayız. Ama bu gerçeği algılarken
başka bir gerçeği de görmemiz gerekiyor. İhtiyacın kavranışı her bir muhatap bakımından farklı olabilir. Herkes
ihtiyacı birbirinden farklı düzeyde
kavrayabilir ve tanımlayabilir. Bugün
HDP karşısındaki değişik politik kuv-
24.06.2014 19:35
14 SÖYLEŞİ
vetlerin mesafeli yaklaşımı da o kuvvetlerin ihtiyacı farklı kavramasından,
bizim durduğumuz yerden başka bir
yerde durarak kavramasından kaynaklanıyor. Bir kavrayış eşitsizliği olduğunu sarih biçimde söyleyebiliriz. Ancak
bu kavrayış eşitsizliği HDP’de daha
güçlü bir birlik, birleşik bir örgütlenme zemini yaratma konusundaki bu iç
sancı ve direnç bizim birleşik yürümemiz önündeki, birleşik geleceğimizin
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 14
2014
Çarşamba
25 Haziran
önündeki temel bir engel değildir.
Yani yeni katılımlar olabilir, öyle
mi?
HDP - HDK zemini gelişmekte
olanı gösteriyor. Hâlâ bu süreç tamamlanmamıştır. Bu süreç devam ediyor.
Bizim ilk ortaya çıkarken çok temel
inandığımız ve ortaya koyduğumuz
sloganlardan, dillendirdiğimiz sloganlardan birisi de şuydu: Birleşe birleşe
kazanacağız. Bir dönem Türkiye’deki
siyasi mücadeleyi ‘‘direne direne kazanacağız’’ sloganı tarif etmiştir, tanımlamıştır. Ama bugün sadece direne
direne kazanmak değil aynı zamanda
birleşe birleşe kazanmak gerekiyor.
Böyle bir zorunluluğu olan bir siyasetin görevidir. Süreç tamamlanmamıştır, devam etmektedir ve biz birleşe
birleşe, büyüte büyüte ilerlemeye devam edeceğiz. Kollarımız geniş, yeni
bileşenlerle, yeni katılımlarla buluşma
rahatlığına sahip olma konusunda kafamız da, kollarımız da, görüş açımız
da geniş. Ben bu vesileyle hâlâ düşünen, kaygıları olan veya duruşu, bakış
açısı farklı noktalarda olan dost ve
yoldaş güçlere, siyasi merkezlere, partilere bir kere daha çağrı yapıyorum;
Bize ait olan yerde, bizimle birlikte,
hep birlikte yürüyebiliriz, kazanan biz
olmak istiyoruz.
Sizi zor bir görev bekliyor, Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler
ve tabii ki müzakere süreci. Umutlu
musunuz?
Şunu söyleyebilirim; Dünden daha
umutluyuz, çünkü her geçen gün karşımızdaki alternatif siyasi merkezlerin
alternatif olmadığını kanıtlıyor. Karşımızdaki AKP, CHP, MHP’den oluşan
ve bunların etrafında dizilmiş egemen
siyaset zihniyetinin, statükocu siyaset
zihniyetinin karakterize ettiği birleşik bir merkez var ve gittikçe daha
fazla birbirlerine benziyorlar. Birisi
diğerinden farklı değil, birbirlerinin
alternatifi olmaktan çıktılar. Biz o nedenle onların kaybettiği irtifayı bizim
kazandığımız irtifa olarak görüyoruz.
Şu an statüko siyaseti yapan, değişime
kapalı Türkiye toplumunun özgürlük,
adalet, eşitlik ihtiyacı var, barış ihtiyacı var. Kapalı siyaset yapan merkezler
gittikçe irtifa kaybedecekler, tarihin
önlerine koyduğu tarihsel görevleri yerine getiremedikleri müddetçe,
reel politikayı pragmatizm olarak algıladıkları müddetçe, reel politikayı
kendi iktidarlarını ne koşulda olursa
olsun sürdürmek olarak algıladıkları
müddetçe irtifa kaybetmeye, geriye
düşmeye mahkum olacaklar, mecbur
olacaklar. Biz bu koşullar içerisinde
özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi
arefesinde HDP’nin ve HDK’nin çıkaracağı cumhurbaşkanı adayının ikinci alternatif olduğunu düşünüyoruz,
ikinci şık ve seçenek olduğunu düşünüyoruz. Düne kadar biz kendimize
üçüncü yol, üçüncü seçenek diyorduk,
bu zamana kadar Türkiye’de oluşan iki
egemen siyasi kutuplaşma, kamplaşma vardı, biz kendimizi bunlardan
bağımsız olarak konumlandırıp, “biz
ikisi de değiliz, üçüncüsüyüz, halklarımızın yoluyuz” diyorduk...
Üçüncü yol, değil mi?
Ama bugün cumhurbaşkanlığı seçim arefesinde çok net şunu söyleyebiliriz, iki yol var, biz ikinci yoluz, ikinci
seçeneğiz ve şu an Türkiye toplumunun gerçek alternatifi, kendi toplumsal
değişimini ve ihtiyacını karşılayacağı
gerçek alternatifi HDP içerisinde filiz-
24.06.2014 19:35
SOYLESI 15
SÖYLEŞİ
2014
Çarşamba
25 Haziran
lenmeye devam ediyor.
AKP, CHP, MHP, üçü de neoliberal partiler aslında. Bunlar karşısında HDP adayı nasıl bir alternatif
oluşturuyor?
HDP adayı Türkiye’de tüm Türkiye
toplumunu kucaklayabilecek, bu zamana kadar devlet siyasetinin ve devlet siyasetine bağlı varlık ortaya koyan
düzen partilerinin reddettiği her gerçeği kucaklayacak bir aday olacaktır.
Reddedilenler kimlerdir? Bugüne kadar düzen siyaseti işçiyi, işçinin haklarını reddetti, reddetmekle kalmadı,
katletti. Kadınların haklarını, varlığı-
nı, özgürlüğünü reddetti, reddetmekle
kalmadı, katletti. Bu memlekette kadın, çocuk, işçi katliamları ve kadın,
çocuk, işçi mezarlıkları oluşturuluyor
siyasi zihniyet aracılığıyla, bu statükonun sürdürülmesi artık yaşamın sürdürülemez hale gelmesine yol açıyor.
Türkiye toplumunun artık çok temel
bir yaşam sorunu var. Kendi yaşamını
ve geleceğini kazanma sorunu var. Bizim cumhurbaşkanı adayımız reddedilen yaşamın, özgürlüğün ve bu taleplerin olduğu her yerde olabilen, bunu
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 15
kucaklayabilen, bu zamana kadar çözülmeyen sorunlara radikal çözüm
getirecek bir bakış açısına, kucaklayabiliciliğe sahip bir siyasi zeminden besleniyor. En temel farkımız budur. Biz
cumhurbaşkanı adayımızın seçildiği
koşullar içerisinde Türkiye’de cumhurbaşkanının sihirli değneği ile üç ayda,
beş ayda her şeyi değiştireceğimizi iddia etmiyoruz. Cumhurbaşkanı adaylığı ve cumhurbaşkanı adayımızın seçilmesi HDP’nin siyasi projesinin, makro
siyasi projesinin sadece bir parçasıdır.
Biz bu düzenin değişmesini istiyoruz.
Bu düzenin demokratikleşmesini,
Türkiye toplumunun barış, özgürlük
ve demokrasi zemininde yeniden kuruluşuna, yeniden kurulmasına vesile
olacak bir kapının açılmasını istiyoruz. Kendimize de böyle bir rol yüklüyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız bu
memlekette bu zamana kadar söylenmeyen sözleri söyleme, bu toplumun
bütün gadre uğrayanlarını kucaklama
ve onların düzenini, onların yaşamını
koruma sorumluluğunu üstlenerek, bu
iddiayla ve bu güçle aday olacaktır. Bu
da çok önemli bir farktır. Bugünkü siyasi tavır içerisinde çok belirleyici bir
farktır.
HDP, çatı partisinden kitle partisine dönüştü. Bu ne ifade ediyor?
HDP’nin halkın kapsayıcı, birleştirici ve kitlelerin iradesini, kitlelerin politikaya katılımını sağlayan ve
bunun önünü açan bir parti olarak
gelişimi çok önemli bir eşiktir, çatı
partisinden kitle partisine dönüşmesi.
HDP, seçim ittifak partisi olarak çalıştı, yerel seçimlerde bizim çatımızdı,
biliyorsunuz. Ama bugün artık kitlelerin altında toplanacağı, siyasetlerin,
bireylerin, HDK’nin bilinen bileşenlerinin değil, çok daha geniş bir yapı-
nın altında örgütleneceği ve politikaya
katılacağı, doğrudan politikaya katılacağı, yönetim süreçlerine katılacağı bir
parti hüviyetine bürünmüştür, bürünmeye yönelmiştir. HDP açısından çok
önemli bir eşiği temsil ediyor ve bizim
bakımımızdan şu açıdan önemli, bizler Gezi’den sonraki süreçte, biliyorsunuz son bir yıl içerisinde Türkiye’de
çok önemli gelişmeler yaşandı. Bunların hepsi de kitle eylemleriydi, kitle
isyanlarıydı, kitleler sadece isyan etmekle kalmadılar, aynı zamanda kendi
düzenlerini kurdular. Alternatif yaşam
alanları oluşturdular. Bakın Gezi’de,
Gezi’yle beraber sadece isyan etmedi
insanlar. Komünler kurdu, paylaşım
alanları kurdu, halkımızın, insanlarımızın istediği, düşlediği hayatı orada
oluşturmaya çalıştı. Onunla kalmadı,
Lice’de, Meskan’da, kalekol inşa edilmeye çalışılan yerlerde Kürt halkımız,
kadınlarımız, gençlerimiz, analarımız
yine orada, bir alternatif yaşam alanı
kurdular. Kitlelerimiz, kitleler, halklarımız politikaya daha doğrudan katılma süreçlerine, sürecine girdi, bu süreçte, bu dönemde, geride bıraktığımız
bir yıllık süre içerisinde. İşte Halkların
Demokratik Partisi bir kitle partisi
olarak örgütlenmesiyle birlikte halkımızın esas yönetmesi gerekenlerin içerisinde örgütlenip yönetime katıldığı
bir parti olacaktır. Halkımızın, insanlarımızın doğrudan demokrasi ve doğrudan siyaset aygıtı olacaktır. Bizler
de halkımıza hizmet edeceğiz, hizmet
etme görevini yerine getireceğiz.
Çok teşekkür ederim. Size başarılar diliyorum.
Ben teşekkür ederim.
24.06.2014 19:35
16 HABER
2014
Çarşamba
25 Haziran
HDP 2. Olağanüstü Kongresinde
Eşbaşkanlarını Seçti
H
DP’nin 2. Olağanüstü Kongresi 22 Haziran Pazar günü
yapıldı. Figen Yüksekdağ ve
Selahattin Demirtaş, HDP’nin yeni
Eş Genel Başkanları oldu.
Parti Meclisi, Merkez Disiplin Kurulu ve Uzlaştırma Kurulu üyelerinin
de seçildiği Kongre’de Demokratik
Özerklik ilkesi gereği dikkat çeken bir
öneri de Türkiye’nin “Birleşik Devlet”
modeliyle her ilin eyalet sistemine geçmesi ve Ankara’da da merkezi federatif
bir hükümetin olmasıydı.
Selahattin Demirtaş’ın Kongre’de
yaptığı konuşmanın kısaltılmış hali
şöyle:
“Ülkemizin etrafının kan ve barut
kokusu içerisinde inim inim inlediği
bir dönemde, bütün Ortadoğu coğrafyasının alt üst oluşlarla çalkalandığı,
içeride de otoriter karakteri ile vatandaşlarımıza korku salan bir hükümetin
iş başında olduğu bir süreçte, sudan
çıkmış balık misali çaresizce çırpınan
bir muhalefetin hazin durumunun yarattığı umutsuzluk ortamında, gerçek
umudun adresi olarak kongremizi gerçekleştiriyoruz.
Acılarla dolu bir geçmişe, kahra-
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 16
manlıklar ama aynı zamanda trajedilerle dolu bir tarihe sahip olan coğrafyamızda, kronikleşmiş ve çözüm
bekleyen sorunlar yumağı içerisinde,
Halkların Demokratik Partisi artık
değişimin, özgür geleceğin, barışın,
hakkın ve adaletin gerçek temsilini var
edecek tek umut haline gelmiştir.
Öyle ki;
Pir Sultan’ın da, Şeyh Bedreddin’in
de yoldaşlarının gözü artık bizdedir.
Ahmedê Xanî’nin, Şems-i Tebrizi’nin arkadaşları bizimle yan yanalar.
Şêx Saîd’in, Seyit Rıza’nın torunları
el ele tutuşup ön saflarda yerlerini aldılar.
Deniz’in,
Mahir’in,
Ulaş’ın,
İbo’nun, Mazlum’un can yoldaşlarıyla
birlikte yürüyoruz.
Nazım Hikmet’in, Hrant Dink’in,
Orhan Doğan’ın kardeşleriyle can olduk candaş olduk.
Uğur’un, Ceylan’ın, Berkin’in ağabeyleriyle, ablalarıyla tek yüreğiz artık.
Ali İsmail’in de Medeni Yıldırım’ın
da emanetleri bizdedir.
“Hak Muhammed Ali” diyenin de,
“Dünyanın bütün emekçileri birleşin”
diyenin de, “La ilahe illallah” deyip
dualarını bizden esirgemeyenlerin de,
“Êdî bese, ez ji li virim” diyenlerin de
gönlü bizdedir.
Yanı başımızda mezheplerinden
dolayı insanların birbirini kestiği, boğazladığı bir coğrafyada bütün farklılıklarımızla birlikte, bir arada durmak,
gerçek kardeşliğin ve eşit yurttaşlığın
sesi, soluğu olmak bizim için de çok
kıymetlidir, çok anlamlıdır.
Ancak bu büyük onurun büyük sorumlulukları da vardır elbette.
Mademki fabrikada, madende terleyen işçinin sesi olacağız, madem ki
tarlada kavrulan ırgatın nefesi olacağız
o halde en az onlar kadar çok çalışacağız, onlar kadar çok yorulacağız.
Zihni örtülüyle değil ama başı örtülüyle el ele olacağız.
Gözü açıkla değil ama gönlü açıkla
omuz omuza yürüyeceğiz.
Çalanla çırpanla değil, paraları sıfırlayanla değil, helal kazanıp helal yiyenle yoldaş olacağız.
Bugünkü genel kurulumuz bu güne
kadar Türkiye’de yapılan bütün parti
kongrelerinden farklı bir ruhla, böylesine farklı bir anlayışla gerçekleşiyor.
HDP ve HDK çatısı altında bu güne
kadar büyük emeklerle çaba sarf eden
bütün arkadaşlarıma, bu görkemli projeyi bu aşamaya getirdikleri için son-
suz teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Gerçek birlik ve özgür gelecek projesi
olan HDP çalışmalarına daha ilk aşamadan bu yana destek olan Sayın Öcalan’a teşekkür etmek istiyorum.
Tekçi kimlikler üzerine inşa edilmiş
ulus devletlerden bize hayır yoktur,
ezilene fayda yoktur. Bunun en yakın
ve en sıcak örneği Rojava başarısıdır.
Bütün kimliklerin ve inançların, bütün mezheplerin eşit olduğu, eşit muamele gördüğü ve eşitçe yönetime katılarak egemenliği paylaştığı modeller
Ortadoğu ve Türkiye için en gerçekçi
modellerdir. Bizler bu anlayışla komşu
halk ve devletlerle ilişki geliştirirken
her halkın ve kültürün yaşam hakkını
savunacağız, dostluk ve eşitlik temelinde kardeşlik ilişkisi geliştireceğiz.
Rojava ve Kürdistan Federe Bölgesi
başta olmak üzere Türkiye-Kürdistan
ilişkilerinin güçlenerek gelişmesini ve
bu ilişkinin bölge barışına katkı sunmasını destekleyeceğiz.
İşçinin emeğinin acımasızca sömürülmediği, köylünün üretimden
kopmadan insan gibi yaşadığı, Müslüman’ın Müslüman gibi, Yahudi’nin
Yahudi gibi özgürce nefes aldığı, kadınların, gençlerin kendi kimlikleriyle
yaşamın her alanında var olduğu, çevrenin-doğanın korunduğu bir gelecek
istiyorsak işte bunun yolu da birlikte
yaşam-birlikte yönetim modellerinin
inşasından geçer.
Türkiye Cumhuriyeti’nin her yurttaşı, her Türk, her Kürt, her Ermeni,
her Arap, her Çerkes, her Süryani, her
Hristiyan, her Alevi bu devletin gerçek
sahibi oluncaya kadar, bu toplumun
onurlu bir ferdi olarak özgür oluncaya dek ilkelerimizden taviz vermeden
mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sırtımızı batının pozitif değerlerine
çevirmeden kendi öz değerlerimizle
bütün Ortadoğu’ya kalıcı barışı getirecek örnek bir model olarak Halkların
Demokratik Partisi’nin iktidarını gerçekleştireceğiz.
İşte bu anlayış çerçevesinde bizler
de Halkların Demokratik Partisi olarak hakiki bir cumhurbaşkanı adayı ile
ortaya çıkacağız. Devletin iki adayına
karşı halkın tek adayıyla cumhuriyet
tarihinde ilk defa Çankaya’ya halk çıkacak inşallah.”
24.06.2014 19:35
2014
Çarşamba
25 Haziran
Maltepeliler Siyah Tişört Giyerek
“Soma’yı Unutma” Mesajı Verdi
yargı önüne çıkartılması için Maltepe
Belediyesi’nin her Salı günü gerçekleştirdiği Halk Buluşmaları’nda, sessiz
ve anlamlı bir eylem gerçekleştirildi.
Kahvaltıyla başlayan ve vatandaşların
Belediye Başkanı Ali Kılıç’a sorunlarını dile getirdiği toplantıya katılanlar,
üzerinde “Soma’yı Unutma” yazan siyah tişörtler giydi.
M
altepe Belediyesi’nin geleneksel hale gelen “Halk Buluşmaları”nda bu hafta gündem, 301 işçinin yaşamını yitirdiği
Soma’daki maden faciası oldu. Başkan
Ali Kılıç’a sorunlarını dile getirmek
için gelen Maltepeliler, bu facianın
unutulmaması için “Soma’yı Unutma”
yazılı siyah tişört giydiler. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç da, belediye
personeliyle birlikte siyah tişört giyerek, vatandaşların “Soma Unutulmasın” mesajına destek verdi.
Tüm Türkiye’yi yasa boğan Manisa’nın Soma ilçesindeki maden faciasının üzerinden tam 42 gün geçti.
301 işçinin yaşamını kaybettiği facia
ardında gözü yaşlı yüzlerce eş, anne,
baba ve çocuk bıraktı. Facianın unutulmaması ve sorumluların biran önce
ÇABUK UNUTUYORUZ
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç yaptığı konuşmada, “Bundan 42
gün önce, çoluğuna çocuğuna ekmek
götürebilmek için yerin metrelerce
altında alın teriyle ekmeğini çıkaran
maden işçilerimizi kaybettik. Onları
analım istedik, Akdeniz toplumları olarak saman alevi gibi parlıyoruz,
olaylara hemen tepkiler veriyoruz ancak çabuk unutuyoruz. Soma’da yüzlerce çocuk babasız kaldı. Amacımız,
mübarek Ramazan öncesi, Soma’yı
unutmamak, o şehitlerimiz ve acılı ailelerin yanında olmak. Ramazan’da da
dinimizin vecibesi olarak o insanları
HABER 17
unutmayıp, yardım elini onlara uzatmak gerekiyor” dedi.
UYUŞTURUCU MERKEZİ KURULUYOR
İmar, çevre, uyuşturucu sorunları,
çevre düzenlemesi, ilaçlama gibi konuların ağırlıklı olarak konuşulduğu
buluşmada ilaçlama konusunda özeleştiri yapan Başkan Ali Kılıç, “Seçim
dolayısıyla bu işler aksadı. Verilen rahatsızlıktan ötürü belediyemiz adına
hemşerilerimizden özür diliyorum.
Sorun en kısa sürede çözülecek” açıklamasında bulunarak, uyuşturucu konusunda belediye bünyesinde, yurtdışında da örnekleri bulunan bir merkez
kurulacağını belirtti.
Kılıç, ayrıca “Halk Buluşmaları”nın sonuncusunu düzenlediklerini
açıklayarak, bundan sonra halkla Eylül ayından itibaren mahallelerde bir
araya gelineceğini bir kez daha yineledi. Zaman zaman duygusal anların
da yaşandığı buluşma, Soma anısına
toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.
Ermeni Toplumunun Bayzar Fındıklı’da BDP Çadırına
Saldırı
Teyzesi Yaşamını Yitirdi
A
med (Diyarbakır) Ermeni
toplumunun sembolik isimlerinden Bayzar Alato Ekmen,
Meryem Ana Kilisesi’nde bulunan
derme çatma evinde geçen Pazartesi
yaşamını yitirdi.
Amed’in Suriçi İlçesinde doğup büyüyen Ermeni asıllı Bayzar Alato Ekmen 88 yaşında hayata veda etti.
Ekmen, Meryem Ana Kilisesinde yaşamını sürdürüyordu. Ermeni
kimliğini ve inancını açık bir şeklde
savunan Ekmen, Amed’de Ermeni toplumunun sembollerinden biri haline
gelmişti.
Ermeni soykırımı sonrasındaki
zorluklara tanıklık etmesiyle çok sayıda belgesele konu olan Ekmen’in, yaşamını yitirdiğini duyan Amedli çok
sayıda sivil toplum örgütü temsilcileri
Meryem Ana Kilisesi’ne akın etti.
(Kaynak ANF)
12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 17
B
arış ve Demokrasi Partisi’nin
Maltepe, Fındıklı’da kurduğu
çözüm çadırı molotoflu saldırıya uğradı.
BDP’nin Sultanbeyli, Sancaktepe
ve Fındıklı’da karakol, kalekol, baraj
inşaatlarına, asimilasyona, uyuşturucu
ve fuhuşa karşı kurdukları çadırlardan
Fındıklı’da kurulmuş olanı, 21 Haziran
günü sabaha karşı saat 04.30 sularında
çadırda 10 kişi bulunduğu sırada molotoflu saldırıya uğradı.
BDP İl Yöneticisi Hasan Sayan,
gazetemize yaptığı açıklamada saldırı
sonucu çadırın yandığını ve 4 kişinin
yaralandığını ifade etti. Yanık yaralısı
olan partililer hastanede tedavi edilerek taburcu oldu.
24.06.2014 19:35
18 YORUM
2014
Çarşamba
25 Haziran
1925 Kürt Ayaklanmasında
Örgütlülük ve Dış Güçlerle
FEHİM IŞIK
Ayaklanmanın Zamansız Baş- zer kesin emirler verilip Kürdistan’ın
her tarafına gönderildi. Halit Bey’in
laması
İ
smail Hakkı’nın yazdıklarının
ayaklanma sonrasında, daha doğrusu ayaklanmanın etkileri sıcaklığını daha tam yitirmemişken Kürtler
tarafından yayınlanmış en ciddi belge
olduğu açıktır. Olaylara vakıf olan İsmail Hakkı ve arkadaşları, bu raporda
isyanın zamanından önce hazırlıksız
başlamasının temel nedenlerini de
açıklamaktadır. İsyanla ilgili yapılan
çalışmaları değerlendiren İsmail Hakkı, raporunda şunlara yer vermekte:
“Kürdistan Bağımsızlık Komitesi, ulusal amacına varmak ve genel bir isyanı
organize etmek için durmadan çalışıyordu. Komite, genel hareketi 1925
yılının Haziran ayında başlatacaktı,
fakat bazı olaylar ‘Büyük Kürt İsyanı’nı kararlaştırılan tarihten önce başlamaya mecbur etti. Buna neden olan
olaylar şunlardır: Bitlis Şubesi Başkanı
Şehit Yusuf Rıza Bey’in (milletvekili)
zamanından önce harekete geçmesi,
Beytüşşebap-Hakkari İsyanı, birtakım
belgelerin ‘Türklerin’ eline geçmesi,
Muş yakınlarında bir Kürt beyinin
oğlunun ‘Türk’ jandarmaları ve tahsildarları tarafından yapılan hakaret ve
hücumlar ve bundan doğan kavga ve
nihayet bu beyin oğlunun büyük bir
jandarma birliği tarafından muhasara
altına alınarak tevkif edilip Muş hapishanesine hapsedilmesi.”(10) İsyan
öncesi yaşananların Kürtlerin aleyhine
olduğunu belirten İsmail Hakkı, Miralay Halid Bey’in de bu gelişmeler neticesinde tutuklandığını yazarak Kürtler
açısından nazik bir döneme girildiğini
söyler: “Merkez Komitesi, derhal genel
bir harekete başlamanın kaçınılmaz
olduğuna karar verdi. Bütün şubelere emirler yollanarak, Halit Bey’in,
Muş’ta hapsedilmiş olan Kürt ağasının
oğlunun ve Bitlis’te hapsedilmiş olan
Yusuf Ziya Bey’in ve arkadaşlarının
derhal kurtarılması emri verildi. Genel
isyanın başlaması konusunda da ben-
18-19 HalkınNabzı 47.indd 18
yerine oy birliği ile Palulu Şeyh Said
Efendi Başkan ve Genel Kumandan tayin edildi.”(11)
Azadi Örgütü ile İlgili Farklılıkların Nedeni
Buraya kadar isyanın ve Azadi örgütünün niteliği üzerine daha çok İsmail Hakkı’nın yazdıklarına yer verdik. Ancak aynı dönemi yaşamış ve
Ağrı İsyanı’nda da çeşitli görevler üstlenmiş Hesen Hişyar Serdî’nin anıları
ile Robert Olson’un İngiliz arşivlerine
dayanarak verdiği bilgilerde çeşitli
farklılıklar olmadığını söyleyemeyiz.
En başta Azadi’nin kuruluş tarihi ile
ilgili farklılıklar vardır. Hesen Hişyar
Serdî, Azadi’nin kuruluşu ile ilgili olarak şunları yazar: “1922 yılının sonları, 1923 yılının başlarında yukarıda
belirtilen kuruluş (Berevaniya Mafê
İlişkiler Sorunu (3)
Kurd – Kürt Haklarını Savunma Örgütü. bn.) Kürt illerinden biri olan
Erzurum şehrinde, Cibranlı Halit Bey
liderliğinde kuruldu. Teşkilat bir parti
tarzında değil, daha çok Kürt halkının
özlemlerini dile getiren toplumsal bir
organizasyon şeklinde idi.”(12) Hesen
Hişyar, Miralay Halidê Cibrî ile Yusuf
Ziya Bey’in tutuklanmasından sonra yapılan ‘Çan Kongresi’nden de söz
etmektedir. Hesen Hişyar’a göre 3 gün
süren kongre, 1 Şubat 1925’te Çan Dağında 300’e yakın Kürt delegenin katılımıyla toplanmış. Hesen Hişyar bir
umutsuzluk ortamında toplandığını
belirttiği kongrenin ancak Şeyh Said’in ateşli konuşmasıyla canlanabildiğini yazarak, alınan kararları açıklıyor.
Hesen Hişyar’a göre alınan kararlar
şöyledir:
“1. Merkez Komitesi dışında, ayrıca
ona bağlı askeri faaliyeti yürütecek komitenin oluşması;
2. Siyasi Komite tarafından taktik
faaliyetin yeniden değerlendirilerek
pratiğe sokulması görevi verilmesi;
3. Aşiretler arasında barışın hakim
kılınması, birliğin ve mücadele azminin yeniden geliştirilmesi;
4. Şeyh Said’in halkı uyarması ve
ülkede dolaşabilmesi için hazırlıkların
toplanması.”(13)
Azadi’nin kuruluşu ve faaliyetleri ile ilgili son olarak Robert Olson’a
başvuracağız. Şunu belirtmekte yarar
var ki, kaynaklar içinde doğruya en
yakın olanının Robert Olson’un kitabı
olduğunu söyleyebiliriz. Olson, dönemin İngiliz istihbarat raporlarına dayanarak verdiği bilgilerde, bu bilgileri
nispeten farklı biçimde değerlendiren
Martin Van Bruniessen’e de göndermeler yapmaktadır. Olson, kitabında
şunları yazmaktadır: “Şeyh Said İsyanı’na yol açan olaylardan sorumlu
olan Milliyetçi Kürtler Örgütü Ciwata
Azadî Kurd (Kürt Özgürlük Cemiyeti) idi; daha sonra Ciwata Xweseriya
Kurd (Kürt İstiklal Cemiyeti) adını
aldı ve kısaca Azadi denildi. Van Bru-
niessen bu örgütün 1923’te kurulmuş
olduğunu belirtir, fakat 4 Eylül 1924’te
Beytüşşebap’ta isyanı hızlandıran Kürt
askerlerinden alınan raporlarda, İngiliz İstihbarat teşkilatına, bu örgütün
1921’de Erzurumda kurulduğu belirtilmiştir. Anadolu’da ve çok gizli olarak
kurulan bir örgüt olduğundan, Azadi
hakkında hemen hemen hiç bilgi yoktur.”(14)
Olson’a göre İngiliz istihbaratına
bilgi verenler İsyan firarilerinden Ali
Zeki ibn Veli, İsmail Hakkı Efendi, İbn
Muhammed Ali (Musul), İhsan Bey
ibn Nuri Bey (Bitlis), Tevfik Efendi
ibn Hasan (Mardin) ve Ahmet Rasim
Efendi ibn Mikdal (Çan)’dir.(15)
Dipnotlar
10) İsmail Hakkı, Troşak gazetesi,
Şeyh Said Ayaklanması Raporu, akt.
Garo Sasuni, age, syf. 185.
11) İsmail Hakkı, age., akt. Garo
Sasuni, age, syf. 187. (İsmail Hakkı
tarafından sözü edilen toplantının,
Hesen Hişyar Serdî tarafından kaleme
alınan anılarında Çan Kongresi olarak
geçmektedir. O dönemde henüz genç
bir Kürt olan Hesen Hişyar, adı geçen
kongreye katılanlar arasında değildir.
Ancak Kongre ile ilgili daha geniş bilgiler sunmaktadır. Bkz. Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul 1994.)
12) Hesen Hişyar Serdî, Görüş
ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul
1994, syf. 193.
13) Hesen Hişyar Serdî, Görüş
ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul
1994, syf. 193.
14) Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı,
Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, syf. 72.
15) Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı,
Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, syf. 72.
-Devam Edecek-
24.06.2014 19:37
HABER 19
2014
Çarşamba
25 Haziran
Artık Türkiye’nin İklimi ‘Yarı Tropik’
H
aziran yağmurlarına bir de
hortum eklendi. Geçen Perşembe günü İstanbul ve çevre
illerde yağmur doluya çevirdi. Tuzla’da yaşanan hortum ise korkuttu. İstanbul’da en son hortum olayı 2000’li
yılların başında görülmüştü. Peki ama
yaz mevsimini ilkbahara çeviren şiddetli yağmurların ve hortumun nede-
ni ne? Meteoroloji uzmanları, nedeni
“iklim değişikliği” olarak açıkladı. Artık Türkiye’nin iklimi “yarı tropik” iklim oldu. Uzmanlar önümüzdeki günler için “Hortuma da, doluya da, aşırı
sıcaklara da alışın” uyarısı yaptı.
İşte meteoroloji uzmanlarının görüşleri:
DAHA ŞİDDETLİSİ DE OLACAK
Prof. Dr. Orhan Şen (İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim
Üyesi): “Türkiye küresel ısınmadan dolayı iklim değişikliğine girdi. Dünyanın ortalama sıcaklık artışı iki dereceyi bulunca Türkiye de artık yarı tropik
bir iklime girdi. Yaz aylarında yaşanan
yağmur ve hortumlar artık olağan hale
gelecek. Hortumların şiddeti artmaya
da başladı, daha zarar verici hale geldi.
Hortumun Marmara Denizi’nin üzerinde olması Türkiye’nin her yerinde
hortumların yaşanabileceğini gösterdi. Türkiye artık ileri ki senelerde
daha şiddetli hortumları görecek. İklim değişikliği, Türkiye’deki etkilerini
hızla devam ettiriyor. Kuraklık, aşırı
yağışlar, hortum ve fırtınalar görüyoruz. Yerel yönetimlerin tedbir alması
gerekiyor. Hortum İstanbul’un her yerinde olabilir. Önümüzdeki hafta ise
Türkiye’de başka bir iklim değişikliğinin göstergesi aşırı sıcaklar yaşanacak.
Türkiye’nin meteorolojik uç değerlerle
canı sıkılacak gibi görülüyor.”
İSTANBUL’DAKİ HORTUM KÜÇÜK ÇAPLI
Ahmet Uçar (Meteoroloji Genel
Müdürlüğü Hava Tahminleri Şube
Müdürü): “İstanbul’da tarihte hortum
olayları 10 yıl önce de, 50 yıl önce de
görülmüştü. En son 2000’lerin başında
hortum yaşandı. Türkiye’de hortumun
en çok görüldüğü yer Akdeniz’dir.
Hortumlar, kuvvetli hava akımlarının
yüksek hızda dönmesi sebebiyle yerle
yüksek seviyede fırtına bulutu içinde
meydana geliyor. İstanbul’da meydana
gelen hortum en küçük çaplı hortumlardandır. Rüzgârın hızı 165 kilometre
saati geçmemiştir. Bundan sonra küresel ısınmadan dolayı değişen iklim koşulları nedeniyle hortumlar olacaktır.
Küresel ısınmadan dolayı hava sıcaklığı ne kadar yükselirse hortum ve kuvvetli dolu gibi yağışların olması mümkün görünüyor. Bu gibi olayları daha
sık görme olasılığımız önümüzdeki
günlerde yüksek.” diye görüş bildirdi.
Kurbağalıdere Yine Taştı
İ
stanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından uzun süredir dere ıslah çalışması yapılan ve İstanbul’a düşen her yağmurda
taşkınlarla anılır olan Kurbağalıdere yine
taştı.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan
yoğun yağışla birlikte taşan Kurbağalıdere
Ataşehir ve Ümraniye’de görülen yağışın ardından bir kez daha taştı.
Özellikle Fikirtepe bölgesinde birçok ev ve
işyerinin zarar gördüğü taşkınla ilgili harekete geçen Kadıköy Belediyesi ekiplerinin çalışmaları sürüyor. Kadıköy Belediyesi’ne bağlı
18-19 HalkınNabzı 47.indd 19
Fen İşleri, Veteriner, Sağlık İşleri ve Zabıta
müdürlükleri su baskınına uğrayan evlerde,
su boşaltma, temizlik ve ilaçlama hizmetlerinin yanı sıra hasar tespit çalışmalarını da
yaptı.
Su baskınlarının yaşandığı bölgeye giderek, çalışmaları yerinde izleyen Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu yaptığı açıklamada; “Bu sorun bir kangren haline dönmüş
ama artık çözülmesi gerekiyor. Kurbağalıdere, irili ufaklı dere bağlantılarıyla tüm Anadolu Yakasının yükünü sırtlıyor. Dereağzı’nda birikmiş olan mil ve çamur tabakası birçok
kez taranarak alınmasına karşın hiçbir zaman
kalıcı bir çözüm olmadı. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi çalışmasının şu anki ana hedefi dereye gelen pis su hatlarının kolektörler vasıtası ile toplanarak arıtma tesislerine aktarılması
bir diğer hedefi ise dere yatağının genişletilerek taşkın kontrolünün sağlanması. Çalışma
uzun bir hatta yapılıyor. Son yağan yağmurun
yoğunluğu ve ıslah çalışmasının henüz bitirilmemesinden kaynaklı taşmalar yaşanmış,
Hasanpaşa kısmında ıslah çalışması sırasında
yapılan istinat duvarları da yer yer yıkılmıştı.’’
diye konuştu.
24.06.2014 19:37
20SPOR
2014
Çarşamba
25 Haziran
Sporla Yeşeren Bedenler, Beyinler Sakat Olmasın
“Görüşünüz ne olursa olsun, gönlünüz daima sporla dolsun..”
VAHİT KARAKAYA
Sevgili okurlar bu yazımda sizlerle belki bedenen sakat olarak değerlendirdiğimiz fakat gerçekte sağlam,
dinamik ve atılgan beyinleri ile spora
tutunmuş ve bu tutku ile hayata daha
da sımsıkı bağlanmış insanlarımızın azminden bahsetmek istiyorum.
Çoğu maalesef bir iş kazasında ya
da doğuştan engelli olan bu pırıl pırıl beyinler gösterdikleri olağanüstü
gayretle çoğumuzun başaramadığı
işlerin başarıyla üstesinden gelmesini
bilmişlerdir. Hem iş ve çalışma anlamında hem de sportif anlamda bir
spor adamı olarak bu değerli arkadaş-
larımızın sportif anlamdaki başarı ve
azimlerinden bahsetmek istiyorum.
Bizler sporu çok sevip yakinen takip
etmemize rağmen maalesef sporun
gerçek kahramanlarını hep görmezden gelip arka planda bırakıyoruz.
Oysa son zamanlarda dikkatlice takip
ettiğimizde ülkemizi sportif anlamda
başarı ile temsil eden bu güzel insanlarla büyük gurur duyacağız. Hele
ki yaşadıkları anlamlı ve bizim için
tarif edilmez sevinç ve gurur, onlar
için anlatılmaz yaşanır. Ben yakinen
kendilerini ampute liglerinde izledim
kıyasıya, kıran kırana bir mücadele
Caner Karuk
Maltepespor’un İlk
Transferi Oldu
M
altepespor sezonun ilk transferini
gerçekleştirdi ve Yeşil Bursa
takımından 26 yaşındaki
orta saha oyuncusu Caner
Karuk’u renklerine bağladı. Caner Karuk Eskişehir Demirspor takımında
futbol hayatına başlamış,
daha sonra Yeşil Bursa’ya
transfer olarak profesyonel
olmuştu.
20-21 HalkınNabzı 47 spor.indd 20
atılan her golden sonra yaşanan haklı
ve müthiş sevinç işte budur spor aşkı
, işte budur hayata sımsıkı bağlanma.
Sadece futbol değil artık hemen hemen sporun her branşında başarıyla
faliyet gösterip bizde varız diyorlar. Bizler sağlıklı birer birey olarak
unutmayalım etrafımızda istek, arzu
ve azimle hayata sımsıkı bağlı olalım. Böyle büyük, yüce dostlarımız
var çoğumuz sağlam bedenle bir işe
yaramazken bizim başaramadığımız
birçok işi bu sapasağlam beyinler
başarıyor. Haydi o zaman tam desteğe çünkü bizim ne kadar yaşamaya
hakkımız var ise bu insanların daha
fazlasını hak ettiğini düşünüyorum.
Aslında bedenin engelli olması hiç
önemli değil, beyinler engelli olmasın, bana göre de esas mesele bu. Buradan ilgili siyasilerede seslenmek istiyorum; son dönemlerde ülkede her
yerde yatırımlar var, lütfen öncelik bu
insanlarda olsun ve tüm engelleri ortadan kaldıralım. Bu büyük topluluk
için daha çok iş, spor alanları ve dev
tesisler yaratalım. Unutmayalım beden önemli değil, beyinler engelli olmasın. Spor; sevgi, barış ve kardeşlik
demektir. Unutmayalım.
Pendikspor Ulusal
Kulüp Lisansını Aldı
T
FF Kulüp Lisansı Kurulu, 2014-2015 sezonu
için Ulusal Kulüp Lisansı almaya hak kazanan
kulüpler belirledi.
Yapılan incelemeler sonucuda en üst 3 ligde yer
alan 32 Kulüp “Ulusal Kulüp Lisansı” almaya hak kazandı. Bu kulüpler; Spor Toto süper Lig’den Kasımpaşa A.Ş., Torku Konyaspor, MedicalPark Antalyaspor, PTT 1, Lig’den İstanbul BBSK , Balıkesirspor, Ankraspor A.Ş, Şanlıurfaspor, Adanaspor A.Ş, Gaziantepspor
Büyükşehir Belediyesi Kulübü, Boluspor, Fethiyespor, 1461 Trabzon,
spor Spor Toto 2. Lig,den Pendikspor, Göztepe A.Ş, Hatayspor, Yeni
Malatyaspor, İnegölspor, Turgutluspor, Gümüşhanespor, Kırklarelispor,
Konya Anadolu Selçukluspor, Sarıyerspor, Altınordu A.Ş, Alanyaspor,
Bandırmaspor, Diyarbakır BŞ Bld. Spor, Tepeçikspor A.Ş, Nazilli Belediyespor, Bugsaşspor, Ofsspor, Pazarspor, İskenderunspor DÇ Spor oldu.
24.06.2014 19:37
SPOR 21
2014
Çarşamba
25 Haziran
Tuzlaspor Maltepespor’un
Kalecisi Emre Aydın’ı Transfer Etti
M
altepespor’
un
tecrübeli kalecisi Emre Aydın’ı
Tuzlaspor transfer etti. Maltepespor teknik sorumlusu
Kamil Erdem ile daha önce
sorun yaşayan genç kaleci
Emre Aydın Tuzlaspor kulübünün teklifine evet dediği öğrenildi. Emre Aydın’ın
sözleşmesinde 20.000 TL’ye
serbest kalır maddesi olduğu, bu madde doğrultusunda transferin gerçekleşeceği
iddia edildi.
Kartalspor’da Transfer
Çalışmaları Sürüyor
K
artalspor Transfer Komitesi iç transferde sözleşmesi biten
Fırat Sezer ve Burak Göksel ile tekrardan anlaşma sağladı. Ayrıca mevcut kadroda sözleşmesi devam eden, Emrah Bedir, Azad Filiz, Uğur Utlu, Savaş Taga, Mesut Uzun ve Anıl Şahin ile görüşen
transfer komitesi bu oyuncularla yeni sezonda devam etme kararı alırken, bu oyuncular
dışında iç transferde sözleşmesi devam eden oyuncularla da görüşmeler devam ediyor.
Teknik direktör Özgür Zengin’in raporu doğrultusunda dış transfer çalışmalarını sürdüren transfer komitesi geçtiğimiz sezon Gaziosmanpaşa’da başarılı bir performans
sergileyen Sinan Ayar’la anlaşma sağlarken, teknik direktör Özgür Zengin’in yeni sezonda kadroda görmek istediği oyuncularla görüşmelere devam ediyor. Öte yandan
Kartalspor’un sağ beki Ramiz Ok İzmir temsilcisi Göztepe’ye transfer oldu.
3. Lig Grupları
Belli Oldu
T
ürkiye 2014-2015 sezonu 3. Lig grupları kura çekimi
geçtiğimiz Pazar günü Orhan Saka Amatörler Evi´nde yapıldı.
Temsilcilerimizden Maltepespor, Anadolu Üsküdar
1908 ve Tuzlaspor’un da yer aldığı gruplar yapılan kura çekimiyle belirlendi.
Tuzlaspor’un 1. Grup, Maltepespor’un 2. Grup, Anadolu
Üsküdar 1908’in ise 3. Grupta yer aldığı mücadeleler 7 Eylül
2014 tarihinde başlayıp 10 Mayıs 2015’te sona erecek.
Kura çekiminin ardından kulüp temsilcileri ve TFF
yöneticileri beraber öğle yemeği yediler. Yemeğe Türkiye
Futbol Direktörü Fatih Terim ve A Milli Takım Antrenörü
Hamza Hamzaoğlu da katıldı.
20-21 HalkınNabzı 47 spor.indd 21
24.06.2014 19:37
22 YORUM
2014
Çarşamba
25 Haziran
Ağlayabilirsin Küçük Kadın
MUSTAFA İŞİTMEZ
Tıpkı Marcuse’nin dediği gibi;
“Dünya edebi yapıtta daha gerçektir.”
E
vet öyledir. Ama bu; yazılan her
öykünün gerçeği yansıttığı anlamına gelmez. Ya da her yazılana
inanmalıyız anlamına gelmemelidir.
Dışarıdaysam, yağan yağmura yakalanmışsam, hiçbir zaman kaçma
gibi bir lüksüm olmamıştır. Yağmuru
sevdiğimden değil, çok uzun süredir
ruhu arındırdığına, bir nevi insanı
sessiz sedasız temizlediğine inanırım.
Dükkan saçaklarına sığınmış insanların önünden geçip, İstanbul halkının
özellikle “biz” dışarıdan gelenlere, aşırı mübalağalı bir tavırla neşrettiği uzay
keşfi metrobüse doğru ilerliyordum.
Bilmediğim numaradan gelen çağrılara son zamanlarda kuşkuyla yaklaşıyorum, nitekim telefonum çalıyordu
ve bilmediğim bir numaradan gelen
aramaydı. Yine aynı kuşku oluştu. Trafiğin olmadığı, etrafımda insanların
konuşup şakalaşmadığı ve sessizliğin
korku filmlerini aratmadığı bir anda
çalan telefonun normalden daha yüksek ses çıkardığı ve kesinlikle açmalısın der gibi ısrarla devam etmesine da-
22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 22
yanamadım. Telefondaki ses tanıdıktı,
bir süredir görüşmediğim güzel bir
dostumdu. Hal, hatır sorulduktan sonra gazete yazılarına değindi. Üç haftadır devam ettirdiğim, “Ağlama Küçük
Kadın” hakkında birkaç soru sordu.
İlk başta söylediklerini duyunca dalga
geçiyor sandım, yok geçmiyordu. Ciddiydi. Hatta o kadar ciddiydi ki, adam
hayali bir karakter üzerinden eski nişanlısına pay biçmeye kalkışınca, hiç
yapmadığım, muhtemelen de bundan
sonra yapmayacağım bir şeyi yaptım.
“Abi çok şanslı adamsın, on yıldır
sahilde yürürüm, bir tane ağlayan kadına denk gelmedim. Bırak sahili, herhangi bir yerde ağlayan bir kadına da
denk gelmedim. Hatta bahsettiğin gibi
aşkı, sevgiyi bu kadar ön planda tutup,
sadık kalabilen bir kadına da denk gelmedim.” dedi.
Yürüdüğüm yolun üstünde büyük bir çam ağacı görüp, konuşmanın
uzun geçeceğini anlayınca onun altına sığındım. Gömleğimin üstten iki
düğmesini açıp bu sıkıcı konuşmadan
ferahlığa doğru bir adım attım. Kısa
çaplı da olsa rahatladım. Ancak konuşma öyle bir yere gelmeye başladı
ki, gömleğin değil iki düğmesi, yakamı
bağrımı açıp “havar” çekecek kıvama
gelmiştim.
“Bu genç kadın Karataş’ta mı oturuyordu? Sen benim Melek’le tanışmış
mıydın? Nişanlandım bir ara, hatırlıyor musun? O da Karataş’ta oturuyordu. Aynı yazıda bahsettiğin gibi, çok
zarif yürürdü, biraz üzülmüşse konuşmaya başlamadan dudağını çekerdi...”
Bir delinin güncesinde hayat yaşayan arkadaşıma ne diyebilirdim ki?
Anlatmaya başladım. Sert ve ciddi
bir ses tonuyla bunun tamamen bir hikaye olduğunu, kurgulanmış bir öykü
dizisi olduğunu dile getirdim. Aslında
Melek diye birinin olmadığını, benim
hayalimde canlandırdığım bir kızcağız
diye devam ettim. Bu öykünün temasını da Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler”
isimli kitabından esinlendiğimi, kitabı
bir yerlerden edinip okumasını rica
ettim. Hatta Melek dediğimiz kadının,
aynı romandaki Bayan Nastenka olduğunu da anlattım.
Yağmurun yağması havayı serinletiyor ya, ilgisi yok. Ben konuşurken
magmanın derinliklerindeydim. Çün-
kü karşımda umudu kırılmış, yaşadığı
karışıklık kalbini kırmış bir adam var.
Belki bu yazıları okurken düşünüyordu, yeni bir arzu edinmişti, hani o boş
vermişlik hissinin ardından gelen bir
mücadele isteği vardır, işte onu kırdığımı düşündüm telefonu kapattıktan
sonra. Bu durumları iyi bilirim. Boş
rüyaların elle tutulur, canlı bir şey olduğuna ikna olursunuz. Aslında hepsi
büyük bir hayaldir. Zevk ve acılarla
kalbini delip geçerken, ikna olmak için
gerçeğe bir kez bakmak yeterlidir oysa.
Gerçek bir hayalperest değilim.
Şimdi böyle bir hayalin ne yararı olabilir ki? diye soranlar olacaktır aranızda, açıklama yapma gereği duyuyorum. Gelişiyorsunuz, her geçen gün
fikirleriniz olgunlaşıyor. Eğer kendinize gerçeklik yaratamadığınız fikirleriniz varsa geçmişe dönersiniz, biraz da
cesur olmanız gerekiyor geçmişe dönebilmek için. Hayalci, her dakika eski
hayallerini karıştırır. Sönmüş bir ateşin içindeki külleri ayıklar, oradan bir
ateş çıkarır, onları yeniden canlandırır
ve önüne gelenleri birleştirip gözünden birkaç damla yaş akmasını ister.
24.06.2014 19:38
22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 23
24.06.2014 19:38
22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 24
24.06.2014 19:38

Benzer belgeler

29. sayımızı okumak için tıklayın

29. sayımızı okumak için tıklayın yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP adayının söylediklerinde sokaktaki...

Detaylı