îmânı bozan şeyler

Transkript

îmânı bozan şeyler
ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER
Mukaddime:
Allâh’u Teâlâ’nın rahmeti üzerine olsun kardeşim bil ki! Kişinin
Müslüman olması ve de Müslüman kalabilmesi iki temel şarta bağlıdır.
Bunlardan birincisi îmân için olmasa olmaz olan şeylerin tamâm olmasıdır. Bunun itikâdî yahut kavlî veyahut amelî olması arasında fark yoktur.
İkincisi ise, îmânı bozacak şeylerin bulunmamasıdır. Bunun itikaden yahut kavlen veyahut amelen işlenen bir şey olması arasında fark yoktur.
Bu sebeble îmân için zarûrî olan şeyleri yerine getirmek ne kadar
önemliyse, onu bozacak şeylerden kaçınmak da bir o kadar önemlidir.
Îmânı bozarak kişiyi İslâm Dîni’nden çıkaran şeylerin en yaygın olanları şu
on tanesidir:
1. İslâm Dîni’nden olan şeyleri önemsememek, onlarla alay etmek ve küçümsemek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden birincisi, İslâm
Dîni’nden olan şeyleri önemsememek, onlarla alay etmek ve onları küçümsemektir. Bu hükme Allâh’u Teâlâ’yı, meleklerini, kitâblarını, rasûllerini, âhiret gününü ve kaderi inkâr etmek, onlara sövmek ve onlarla alay
etmek, Allâh’ın şeriatını küçümsemek, gericilik olarak görmek ve şeriata
uyan Müslümanları aşağılamak gibi fiiller öncelikli olarak dâhildir. Allâh’u
Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
www.tevhididavet.com
4
Abdullâh Saîd el-Müderris
ِ ّ‫﴿قُ ْو َا ِث ه‬
‫﴾ ََل ت َ ْعت َِزسُٗا َق ْذ‬٥٦﴿ َُ ُ‫بّلل َٗ هايَبتِ ۪ٔ َٗسَسُ ٘ىِ ۪ٔ ُم ْْت ٌُْ ت َسْ تَ ْٖ ِض ُ۫ؤ‬
ُ ‫َم َف ْشت ٌُْ ثَ ْع َذ ۪ايََ بِّ ُنٌْ ْۜ ِا ُْ َّع‬
ٌَُّّْٖ َ‫ْف عَِْ طََٓبئِ َف ٍخ ٍِ ْْ ُنٌْ ّ ُ َع ِ ّز ْة طََٓبئِ َف ًخ ثِب‬
﴾﴾٥٥﴿ َ۟ َِ‫َمبّ ُ٘ا ٍُ ْج ِش ٍ۪ي‬
“De ki: Allâh ile O’nun âyetleri ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz?
(Boşuna) Özür dilemeyin. Çünkü siz îmân ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz.” (Tevbe: 9/65-66)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerimesinde Allâh ile Rasûlü ile
âyetleri ile alay eden kimselerin kâfir olduklarını açık olarak beyân etmektedir. Allâh Azze ve Celle, âyet-i kerîmesinde namaz kılan, oruç tutan, zekât veren ve Rasûlü ile cihâda çıkan kimseler hakkında bu hükmünü beyân etmiştir. Buna göre herkim dînden olan her hangi bir şeyle alay
ederse bu hükme dâhildir. Zamanların veya mekânların değişmesi bu
ilâhî hükmü değiştiremez. Nitekim Molla Alîyyu’l-Kârî rahîmehullâh şöyle
demiştir: “Bir kimse şeriata yahut şeriat için lüzumlu ve şeriattan ayrılmaz
önemli mes’elelere hakaret ederse, küçük görürse kâfir olur.” [Aliyyu’l-Kârî,
Şerhu Fıkhı’l-Ekber: 454.]
Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Kalb
ile alay etmek ve (bir başkasını) küçük görmek, tıpkı zıddın zıddına aykırılığı gibi kalbteki îmâna aykırıdır. Dil ile alay etmek de dil ile açıktan îmân
etmeye aykırıdır. [İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl: 370.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ onların: ‘Biz kalben inanmaksızın küfür sözünü söyledik yalnızca dalmış eğleniyorduk’ demelerine rağmen onların
îmânlarından sonra kâfir olduklarını bildirmekte ve Allâh’ın âyetleriyle alay
etmenin küfür olduğunu açıklamaktadır. Bu alay etme işi ancak küfre göwww.tevhididavet.com
5
Îmânı Bozan Şeyler
ğüs açan kimselerde olur. Eğer kalbinde îmân varsa onu bu sözü söylemekten alıkoyar. [İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetâvâ:7/220.]
Âyetler onların kendilerine göre küfür işlemediklerini bilakis bu yaptıklarının küfür olmadığını zannettiklerini göstermekte ve Allâh ile âyetleriyle ve Rasûlü ile alay etmenin, kişiyi îmândan sonra kâfir yapan bir küfür
olduğunu açıklamaktadır. Yine bu âyetler onlarda (bu yaptıkları şeyden
önce) çok zayıf bir îmânın bulunduğunu gösterir. Onlar haram olduğunu
bilerek bunu işlediler; ancak küfür olduğunu bilmiyorlardı. Yaptıkları şey
onları kâfir yapan bir küfür ameli idi; oysa onlar bu yaptıklarının caiz olduğuna inanmıyorlardı (yine de kâfir oldular).” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ:
7/273.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
ِ ّ‫﴿يَ ْح ِي ُف٘ َُ ِث ه‬
‫بّلل ٍَب َقبىُ٘ا ْۜ َٗىَ َق ْذ َقبىُ٘ا َم ِيََ َخ ا ْى ُن ْف ِش َٗ َم َف ُشٗا ثَ ْع َذ‬
﴾﴾٤٧﴿ ٌِْٖ ٍِ ‫ِاسْ ََل‬
“Bir şey söylemediklerine dair Allâh’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o
küfür sözünü söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.” (Tevbe: 9/74)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde küfür sözünü
söyledikleri halde söylemediklerine yemin eden kimselerin Müslümanlıklarından sonra kâfir olduklarını beyân etmektedir. Âyetteki “küfür sözü”nden maksat ise dîne dair olan şeyler hakkında ileri geri konuşmaktır.
Nitekim İmâm İbn Cevzî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Küfür sözü:
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e sövmek ve dîne dil uzatmaktır.”
Bunun ciddi ya da şaka olarak; kavlî ya da amelî olarak, kalbî ya da
www.tevhididavet.com
6
Abdullâh Saîd el-Müderris
kitâbî olması arasında fark yoktur. Nitekim Şeyh Keşmirî rahîmehullâh
şöyle demiştir: “Kim, gerek alay ederek gerekse şaka yere küfür kelimesini
söylerse (ya da amelini işlerse) ittifakla kâfir olur ve bu konuda itikadına
(niyetine) itibar edilmez.” [Keşmirî, İkfâru’l-Mulhidin: 59.]
İmâm Nevevî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Küfrü gerektiren fiiller, kasıtlı olarak ve dîn ile alay ederek sâdır olan fiillerdir. Bu açıktır.”
[Nevevî, Ravdadu’t-Tâlîbin: 10/64.]
İfâde edildiği üzere İslâm Dîni’nden olduğu sâbit ve açık itikadî,
kavlî ve amelî olan herhangi bir şeyi önemsememek, alay etmek ve küçümsemek küfürdür. Bunun şaka ya da ciddi; az ya da çok inanarak ya da
inanmayarak olması arasında bir fark yoktur. Allâh bizleri korusun böyle
herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği
sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
2. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların yerine
geçmek üzere kanunlar koymak ve bu kanunlarla hükmetmek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden ikincisi, Allâh’u
Teâlâ’nın indirdiği kanunların yerine geçmek üzere kanunlar koymak ve
bu kanunlarla hükmetmektir. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği tamâmı hayır ve
adalet olan kanunları kaldıranlar yahut bu kanunları beşer kanunlarıyla
değiştirerek haramları serbest, farzları ise yasak kılan parlamenterler
veyahut beşer kanunlarıyla yöneten başkanlar ve hükmeden hâkimler bu
hükme öncelikli olarak dâhildir. Bunların yaptıkları işin haram olduğuna
inanmaları, kendilerini kâfir olmaktan kurtarmaz. Zîrâ küfrün sureta fâili
olmak, sadece ikrâh halinde geçerli olan bir ruhsattır. Allâh Subhânehu
ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
www.tevhididavet.com
7
Îmânı Bozan Şeyler
﴾﴾٧٧﴿ َُ ٗ‫اّلل َفب ُ ۬ٗ هى َٓ ِئ َل ُٕ ٌُ ا ْى َنب ِف ُش‬
ُ ّ‫﴿ ٍََِْٗ ىٌَْ يَحْ ُنٌْ ثِ َ ََٓب َا ّْ َض َه ه‬
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta
kendileridir.” (Maide: 5/44)
﴾﴾٧٦﴿ َُ َُِ٘‫اّلل َفب ُ ۬ٗ هى َٓ ِئ َل ُٕ ٌُ اى ّظَبى‬
ُ ّ‫﴿ ٍََِْٗ ىَ ٌْ يَ ْح ُنٌْ ثِ َ ََٓب َا ّْ َض َه ه‬
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta
kendileridir.” (Maide: 5/45)
َٓ ُ ّ‫﴿ ٍََِْٗ ىٌَْ يَ ْح ُنٌْ ث َ ََٓب َا ّْض َه ه‬
﴾﴾٧٤﴿ َُ ٘‫بس ُق‬
ِ
َ
ِ ‫اّلل َفب ُ ۬ٗ هى ِئ َل ُٕ ٌُ ا ْى َف‬
“Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıkların ta
kendileridir.” (Maide: 5/47)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerimelerinde indirdikleriyle
hükmetmeyenler hakkında onların kâfirler, zâlimler ve fâsıklar olduklarını beyân etmektedir. Bu hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın indirdiklerini bir kenara bırakarak kendileri ve halkları için kanunlar uyduranlar ve
bu uyduruk kanunlarla hükmedenler hakkında umumdur. Çünkü tüm
Nebîlere ve ümmetlerine Allâh’ın indirdikleriyle hükmetmek terki küfür
olarak yazılmış bir farzdır. Nitekim Allame Şevkânî rahîmehullâh Allâh’ın
indirdikleriyle yönetmeyenler hakkında şöyle demiştir: “Hiç bir şek ve
şüphe yoktur ki bu Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ve Rasûlü’lün diliyle emrettiği, Kitâbı’nda ve Rasûlü’lün diliyle kulları için seçtiği şeriatına karşı
küfürdür. Hatta onlar Âdem aleyhisselâm’ın zamanından bu zamana kadar
www.tevhididavet.com
8
Abdullâh Saîd el-Müderris
gelip geçmiş bütün şeriatlara küfür ediyorlar. Onlara karşı cihâd vâcibtir.
İslâm hükümlerini kabul edip, onlara gönüllü olarak itaat edene kadar ve
tabii oldukları bu tâğûtî şeytânî hükümlerin hepsini terk ederek kendi aralarında tertemiz olan İslâm şeriatıyla hüküm edene kadar onlara karşı savaşmak emrolunmuştur.” [ed-Deva el-Acil li Def el-Aduv es-Sail: 34.]
Muhammed bin İbrahim rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “(Allâh’ın
indirdiklerinin gayrisiyle hükmetme küfrü itikat veya amel küfrü olmaktan
hali değildir. Birincisinin çeşitleri şunlardır…) Bunlardan beşincisi: Şeriata
ve onun hükümlerine karşı büyüklenme, Allâh’a ve Rasûlü’ne karşı gelme
ve şer’i mahkemelere benzerlik yönünden en büyüğü, en kapsamlısı ve en
açık olanıdır. Bunlar hazırlık, yardım ve destek, kuruluş, hüküm, bağlayıcılık, kaynaklar ve dayanaklar yönünden şer’i mahkemelere benzerler. Nitekim şer’i mahkemelerin kaynakları ve dayanakları vardır ve hepsi de
Allâh’ın Kitâbı’na ve O’nun Rasûlü Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in
sünnetine dayanır. Bu mahkemelerin kaynakları ise çeşitli hukuk sistemlerinden ve Fransız kanunu, İngiliz kanunu ve Amerikan kanunu gibi pek çok
kanundan derlenmiş kanunlardır… Şu anda bu mahkemeler pek çok İslam
ülkesinde hazırdır, tamamlanmıştır ve kapılarını açmıştır. İnsânlar peş peşe
topluluklar halinde bu mahkemelere müracaat etmektedirler. Bu mahkemelerin yargıçları da onların arasında bu kanunların Kitâb ve Sünnet’in
hükümlerine aykırı hükümleriyle hükmetmektedirler. Bu mahkemelerin
verdikleri kararlar bağlayıcıdır, onları zorlayıcıdır ve kesindir. Hangi küfür
bu küfrün üstündedir ve Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in peygamberliğine şahitlik etmeye böyle bir muhalefetin ötesinde başka hangi
muhalefet vardır?” [Sefer Havâlî, Şerhu Tahkimi’l-Kavanin: 72 vd.]
Yine şöyle demiştir: “Dünyevî kanunlarla hükmeden bir kimse ‘ben
bunun batıl olduğunu elbette ki kabul ediyorum’ dese bunda onun için delîl
yoktur. Aksine o şeriatla bağını koparmıştır. Bu bir kimsenin ‘ben putlara
ibâdet ediyorum ve bunun elbette ki batıl olduğuna inanıyorum’ demesine
benzer.” [Mecmua Resail ve’l-Feteva: 6/189 (Sual-1451.)]
www.tevhididavet.com
9
Îmânı Bozan Şeyler
Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “‫‘ كفر دون كفر‬Küfürden başka
küfür’ yani İslâm Dîni’nden çıkarmayan küfür’, diye bilinen bu sözlere gelince bu sözler, Allâh’tan başkasının hükmü ile hüküm verdiği halde kendisinin asi olduğuna ve Allâh’ın hükmünün hak olduğuna itikad eden ve bu
halin birkaç defa olduğu kimseler için geçerlidir. Allâh’ın hükmü dışındaki
bu kanunları tertip edip, insânların tabii oldukları kanunlar haline getirilirse bu büyük küfürdür. Hatta biz ‘hata ediyoruz, Allâh’ın şeriatı (kanunları)
daha adildir’ deseler dahi bu, İslâm Dîni’nden çıkaran küfürdür.” [Mecmua
Resail ve’l-Feteva: 12/280 (Sual: 4060.)]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
ِ ّ‫ْس ُِ ٍَِِ ه‬
َُ۟ َ ُْ٘‫ح ْنًَب ىِ َق٘ ًٍْ ي ُ٘ ِق‬
ُ ‫اّلل‬
ُ ‫﴿ َا َف‬
َ ‫ح ْن ٌَ ا ْىجَب ِٕ ِي َّي ِخ يَ ْجغُ٘ َ ُْۜ ٍََِْٗ َاح‬
﴾﴾٦٥﴿
“Onlar, hâlâ câhiliyye devrinin (şirk olan) hükmünü mü istiyorlar?
Yakînen bilen bir kavim (topluluk) için Allâh’tan daha güzel hüküm veren
kim vardır?” (Mâide: 5/50)
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh, bu âyet-i kerimenin tefsîrinde beşerî
kanunlarla hükmedenler hakkında şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, muhkem ve her hayrı ihtiva eden, her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz
çevirip, bunun yerine câhiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalâlet ve
sapıklığı ihtiva eden değer yargılarına ya da çeşitli dînlerin karışımı ve beşerî görüşlerden meydana gelen Cengiz Han‘ın vaaz ettiği Yes’ak gibi İslâm
dışı hükümlere yönelenin îmânını kabul etmiyor. Yes’ak, Cengiz Han’ın
Kur’ân, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu
kanunları ihtiva eden bir kitâbtır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen
www.tevhididavet.com
10
Abdullâh Saîd el-Müderris
çocukları, İslâm’a girdiklerini söyledikleri halde bu kitâbı anayasa kitâbı
olarak görmeye devam ettiler. Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi
ve sellem’in Sünneti’ni bir kenara atarak bu kitâbtaki hükümlerle Tatarlara
hükmettiler. İşte böyle davranan kimseler kâfirdir. Bunlarla büyük küçük
her mes’elede yalnız Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükmüne dönünceye kadar
savaşmak farzdır.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 3/131.]
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh’ın Yes’ak adlı beşeri kanunlarla hükmedenlerin küfrü hakkındaki sözleri, ayı şekilde Demokrasi ve benzerleri
beşer sistemleriyle yönetenler hakkında da geçerlidir. Zîrâ şu sözü bunu
anlatmak içindir: “İşte böyle davranan kimseler kâfirdir.”
Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Bilindiği gibi, Allâh’ın Rasûlü ile göndermiş olduğu emîr ve nehiyleri yürürlükten
kaldıran, Müslümanların, Yahûdilerin ve Hristiyanların ittifakıyla kâfirdir.”
[Mecmûu’l-Fetâvâ: 8/106.]
Yine şöyle demiştir: “İnsân ne zaman üzerinde icmâ edilmiş bir haramı helal kılar veya üzerinde icmâ edilmiş bir helali haram kılar ya da üzerinde icmâ edilmiş bir şeriatı (şer’î kanunları) değiştirirse, fakihlerin ittifakıyla mürted ve kâfir olur.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 3/267.]
Şeyh Şankıtî şöyle demiştir: “Gökleri ve yeri yaratan Allâh’ın şeriatına aykırı bir hukuk sistemiyle hükmetmek göklerin ve yerin yaratıcısına
küfretmek demektir. Mesela mirasta erkeğin kadından fazla almasının
adaletli bir taksim olmadığını ve her ikisinin de eşit alması gerektiğini iddia
etmek, çok eşliliğin zulüm olduğunu, talakın kadın için zulüm olduğunu,
recim, el kesme ve benzeri cezaların bir vahşet olduğunu ve inşana uygulanamayacağını iddia etmek ve benzeri iddialarda bulunmak böyledir. Toplumdaki kişiler, onların malları, ırzları ve namusları, nesepleri akılları ve
dinleri hakkında bu tür bir hukuk sistemiyle hükmetmek, göklerin ve yerin
yaratıcısına küfretmek ve bütün mahlûkatın yaratıcısı tarafından konulan
göklerin nizamına karşı çıkmak demektir. O, yarattığı şeylerin yararının
www.tevhididavet.com
11
Îmânı Bozan Şeyler
nerede olduğunu en iyi bilendir ve O, beraberinde başka bir hüküm koyucunun bulunmasından çok beridir ve çok büyüktür.” [Şankıtî, Edvâu’l-Beyân:
3/260.]
İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunları yürürlükten kaldırmak, onların yerine geçmek üzere kanunlar koymak ve bu
beşerî kanunlarla hükmetmek küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunların haram olduklarına inanmak
yahut İslâm Şeriatı’nın mükemmelliğini kabul etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh
kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
3. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına hâkimiyet yetkisi
vermek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden üçüncüsü, Allâh’u
Teâlâ’dan başkasına hâkimiyet yetkisi vermektir. Bu hükme, Allâh’ın indirdiği kanunlarla yönetmeyip Allâh’ın içki, kumar, zina, faiz gibi haramlarını serbest, kadınların şeriata uygun giyinmeleri (hicabı), iyiliği emretme ve kötülüğü kaldırma (emri bil maruf ve neyhi anil münkeri) vazifesi
ve had cezâları gibi farzlarını yasak kılan ya da kılacak olan partileri ve
parlamenterleri seçmek; onları vekil kılmak öncelikli olarak dâhildir. Allâh
Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
﴾﴾٧٥﴿ ْۜ ُٓ ‫ّلل َا ٍَ َش َا ََّل ت َ ْعجُ ُذَٓٗا ِا َّ ََٓل ِا ّيَب‬
ِْۜ ّ‫ح ْن ٌُ ِا ََّل ِ ه‬
ُ ‫﴿ ِا ُِ ا ْى‬
“Hüküm vermek yalnızca Allâh’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir
şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir.” (Yûsuf: 12/40)
İmâm Taberî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, yarattığı
www.tevhididavet.com
12
Abdullâh Saîd el-Müderris
hiç bir mahlûku hüküm verme konusunda kendisine ortak kabul etmez.
İnsânlar arasında hüküm verecek yalnız O’dur. Hüküm verme, ihtilâfları
çözme, insânları ve işlerini idâre etme konusunda dilediği ve sevdiği şekilde
hareket eder. Bu özellik sâdece O’nun hakkıdır.” [Taberî, Câmiu’l-Beyân: 15/234.]
İmâm Beğavî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Hüküm vermek,
emretmek ve yasaklamak ancak Allâh’u Teâlâ’ya ait bir haktır.” [Beğavî,
Meâlimu’t-Tenzîl: 2/493.]
﴾٦٥﴿ ‫ح ْن َِ ۪ َٓٔ َا َحذًا‬
ُ ‫ٗ َََل ي ُشْ ِش ُك ۪في‬
“O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” (Kehf: 18/26)
Şehid Seyyid Kutub rahîmehullâh şöyle demiştir: “Kim olursa olsun
Allâh’u Teâlâ’nın yarattığı hiç kimsenin O’nun kanun olarak koymadığı ve
izin vermediği bir şeyi kanun olarak koyma yetkisi yoktur. Kulları için kanun koyma yetkisi sadece yüce Allâh’a aittir… Bu gerçek tüm çıplaklığıyla
açık olmasına rağmen, birçokları bunu tartışma konusu yapıyorlar veya
inanmıyorlar. Allâh’ın koyduğu kanunların dışında kanunlar koymaya yelteniyorlar, onunla kendi milletlerinin iyiliğini istediklerini ileri sürüyorlar.
Bunu yaparken de içinde bulundukları şartlarla, kendi kafalarından uydurdukları kanunlar arasında bir ahenk kurmaya çalışıyorlar. Böylece bir bakıma kendilerini, Allâh’u Teâlâ’dan daha bilgili ve hüküm vermeye daha
layık görüyorlar. Ya da kendileri için Allâh’ın izin vermediği kanunları koyan
ortakları varmış gibi davranıyorlar. Şüphesiz bundan daha beyinsizce ve
daha küstahça bir tutum olamaz…” [Fî Zilâli’l-Kur’ân: 5/3152.]
Şeyh Şankîtî ise şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, hüküm konusunda
hiç kimsenin kendisine ortak olmasını asla kabul etmez. Hüküm sâdece
O’na aittir. O’ndan başka hiç kimsenin kesinlikle hüküm verme yetkisi yoktur. Helâl, Allâh’ın helâl kıldığı, haram, Allâh’ın haram kıldığıdır. Hak dîn,
Allâh’ın koyduğu şerîattır. İhtilaflı mes’elelerde sâdece O’nun verdiği hüwww.tevhididavet.com
13
Îmânı Bozan Şeyler
küm geçerlidir. Hükümden kasıt ise: Allâh’ın hüküm verdiği her
mes’eledir. Teşrî koyma mes’elesi ise buna öncelikle dâhildir.” [Şankîtî,
Edvâu’l-Beyân: 3/258.]
Hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız Allâh’u Teâlâ’ya ait olduğunu ve
O’nunla birlikte başka hükmedicilerin olamayacağını ifâde eden bu âyet-i
kerîmelere binaen Allâh’ın kendisine ibâdet için yarattığı kullar, nasıl
olurda hâkimiyeti O’ndan başkasına verebilirler? Bunu yapanlar nasıl
Müslüman kalabilirler?! Böylelerinin hükmüne dair Allâh Azze ve Celle,
şöyle buyurmaktadır:
َٓ
‫اّلل ْۜ َٗىَ٘ ََْل‬
ُ ّ‫يِ ٍَب ىَ ٌْ ي َْأ َر ُْ ثِ ِٔ ه‬
ِ ‫﴿ َا ًْ ىٌَُْٖ شُ َش هم ۬إُا َش َشعُ٘ا ىٌَُْٖ ٍَِِ اى ۪ ّذ‬
﴾﴾٦٢﴿ ٌٌ ‫اة َا ۪ىي‬
ٌ ‫َم ِيََ خُ ا ْى َف ْص ِو ىَ ُق ِع َي ثَ ْي ٌَُْْٖ ْۜ َٗ ِا َُّ اى ّظَبىِ َ۪يَِ ىٌَُْٖ َع َز‬
“Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allâh’ın izin vermediği
şeyleri, dînden kendilerine teşri ettiler? Eğer o (cezâların ertelenmesine
dair) fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için acı bir azâb vardır.” (Şurâ: 42/21)
İmam İbn Kesîr rahîmehullâh âyetin tefsirinde şöyle demiştir: “Onlar Allâh’ın şeriat olarak sana bildirmiş olduğu dosdoğru dîne uymazlar da
cin ve insân şeytânlarının kendileri için şeriat (kanun) kıldığı hususlara
uyarlar.” [Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 7/198. ]
Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh ise şöyle demiştir:
“Her kim haramı helâl, helâli de haram kılma konusunda Kitâb ve Sünnete
sırt çevirir, bu konuda Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem’den başkasına itaat ederse, bu şekilde Allâh’u Teâlâ’nın kendilerine
izin vermediği konularda onlara uyarsa, onları rabb ve ilâh edinerek Allâh’a
www.tevhididavet.com
14
Abdullâh Saîd el-Müderris
ortak kılmış olur.” [Abdurrahmân bin Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]
Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, Allâh’ın izin vermediği şeyleri yani yasakladıklarını serbest, serbest bıraktığı şeyleri yasaklayan kimselere,
bu yetkiyi vermek, onları Allâh Azze ve Celle’ye ortak koşmak demektir.
Bu ise rubûbiyyet tevhîdinde şirk koşmaktır. Onlara bu teşrîlerinde itaat
etmek ve anlaşmazlıkların çözümü için onlara başvurarak çıkan hükümlere göre hareket etmek, onları ilâh olarak kabul etmektir. Bu ise ulûhiyyet tevhîdinde Allâh’a şirk koşmaktır. Nitekim Allâh Subhânehu ve Teâlâ,
başka bir âyetinde şöyle buyurmaktadır:
ِ ّ‫ُُٗ ه‬
َِ ‫اّلل َٗا ْىََ ۪سيحَ ا ْث‬
ِ ‫﴿ ِاتَّ َخ ُزَٓٗا َا ْحجَب َسٌُْٕ َٗ ُس ْٕجَبٌَُّْٖ َا ْسثَبثًب ٍِِْ د‬
‫َاحذًا َۚ َ ََٓل ِا هى َٔ ِا ََّل ُٕ َ ْۜ٘ سُ ْجحَبَُّٔ ع َََّب‬
ِ ٗ ‫ٍَ ْشيَ َ ٌَۚ َٗ ٍََٓب ا ُ ٍِ ُشَٓٗا ِا ََّل ىِ َي ْعجُ ُذَٓٗا ِا هىًٖب‬
﴾﴾١٢﴿ َُ ٘‫ي ُشْ ِش ُم‬
“Onlar, Allâh’ı bırakıp haham ve râhiblerini rabbler edindiler ve
Meryem oğlu Mesih’i de... Oysa onlar, tek ve bir olan ilâha, Allâh’a ibâdet
etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. O,
bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 9/31)
İmâm Beğavî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Onlar Allâh’a karşı gelerek dîn adamlarının helâl gördüklerini helâl, haram gördüklerini haram
kabul ederek, (Allâh’a isyân ederek) onlara itaat ettiler. İşte böylece onları
rabb edindiler.” [Beğavî Mealimu’t-Tenzîl: 3/339.]
İmâm Beğavî’nin beyân ettiği üzere âyet-i kerîmede “Onlar, Allâh’ı
bırakıp haham ve rahiplerini rabbler (ilâhlar) edindiler…” buyrularak
Allâh Subhânehu ve Teâlâ’dan başkasına kanun belirleme hakkı yani
www.tevhididavet.com
15
Îmânı Bozan Şeyler
yasak ve serbest etme yetkisi verenlerin, bu yetkiyi onlara verdiklerinde
onları rabb kabul ettikleri beyân edilmektedir. “Oysa onlar, tek ve bir
olan ilâha, Allâh’a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. Ondan başka ilâh yoktur.” Buyruğu ise Allâh’tan başka hâkimiyet yetkisi bu
yerlere ibâdet edildiğini ifâde etmektedir. Nitekim Adiy bin Hatim
radîyallâhu anh, bu âyet-i kerîme’yi okuyan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve
sellem’e: “Bizler onlara ibâdet ediyor değiliz” dediğinde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ona şöyle demişti: “Allâh’ın helâl kıldığını onlar
haram sayınca, siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar Allâh’ın
haram kıldığını helâl sayınca, siz de helâl saymıyor musunuz?” Adiy bin
Hatim: “Evet” dediğinde ise Rasûlullâh şöyle buyurmuştur: “İşte bu,
onlara ibâdettir.” [(HASEN HADİS:) Tirmizî (3095); Taberânî, (el-Kebir: 17/92)…]
Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh ise şöyle demiştir:
“Görüldüğü gibi, yasama konusunda Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına itaat
edilmesi, Allâh’u Teâlâ’dan başkasına ibâdet olarak kabul edilmiş, kendilerine itaat edilen kimselerin de rabb edinilmiş olacağı açıklanmıştır. Ne acıdır ki, bu ümmet içerisinde de böyleleri vardır. Bu en büyük şirk olup,
tevhîdle çelişmektedir ve ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesinin içeriğine terstir. Bu
âyet (yani Tevbe Sûresi’nin 31. âyeti) bize, şehâdet kelimesinin, Allâh’u
Teâlâ’dan başkalarını rabb edinme gibi bir eğilimi tümüyle reddetmeyi
gerektirdiğini gösteriyor. Çünkü ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesi, şirki red ve bunun zıttı olan tevhîdi kabul etmek anlamını taşımaktadır.” [Abdurrahmân bin
Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]
İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların haricindekilerle hükmedecek olan bir kimseye ya da herhangi bir kurum veya
kuruluşa hâkimiyet yetkisi vermek, Müslümanların hayatlarına ve de
ihtilaflarına dair karar vermelerini kabul ederek bunlara itaat etmek,
Allâh’u Teâlâ’dan başka rabbler edinip onlara ibâdet etmek olup, kişiyi
dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir
www.tevhididavet.com
16
Abdullâh Saîd el-Müderris
amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “daha yararlı olanı seçiyorum”
gibi sözde bir iyi niyet içerisinde bulunmak, “hakkımız kaybolmasın” gibi
sözde bir özür beyân etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe
edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
4. Beşerî kanunlardan ister büyük isterse de küçük
bir ihtilafın çözümü için hüküm istemek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden dördüncüsü, beşerî
kanunlardan ister büyük isterse de küçük bir ihtilâfın çözümü için hüküm
istemektir. Bu hükme, Allâh’ın indirdiği kanunlarla hükmetmeyip, insânların uydurduğu kanunlarla hükmeden mahkemelerden hüküm istemek
öncelikli olarak dâhildir. Bu, kıyâmete kadar bâkî olan muhkem bir hükümdür. Zamanların veya mekânların değişmesi bu hükmü değiştirmez.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
َ ُ‫اّلل َٗ َا ۪طيعُ٘ا اى َّشس‬
‫٘ه َٗا ُ ۬ٗىِي ْاَل َ ٍْ ِش‬
َ ّ‫﴿يََٓب َا ّيَُٖب ا ّىَ ۪زيَِ ها ٍََُْٓ٘ا َا ۪طيعُ٘ا ه‬
ِ ّ‫ ه‬َٚ‫ٍِ ْْ ُنٌْ َۚ َف ِب ُْ تََْبصَعْ ت ٌُْ ۪في َش ْيءٍ َف ُش ّدُٗ ُٓ ِاى‬
َُ ٍُِْ٘ ‫٘ه ِا ُْ ُم ْْت ُ ٌْ ت ُ ْإ‬
ِ ُ‫اّلل َٗاى َّشس‬
‫بّلل َٗا ْى َيًْ٘ ْ ه‬
ً ۪ٗ ‫اَل ِخ ِش هرىِ َل َخ ْي ٌش َٗ َا ْح َس ُِ ت َْأ‬
ِ ّ‫ثِ ه‬
﴾ ﴾٦٥﴿ َ۟ ‫يَل‬
ِ
ْۜ
“Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ve sizden olan
ulu’l-emre de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz
Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh’a ve
Rasûlü’ne (Kur’ân ve Sünnet’e) götürün; bu hem hayırlı, hem de netice
www.tevhididavet.com
17
Îmânı Bozan Şeyler
bakımından daha güzeldir.” (Nisâ: 4/59)
İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, âyet-i kerîmeye dair şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, kullarına aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar konusunda mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne müracaat etmeleri gerektiğini
emretmiştir. Bu emîr mü’min kullaradır ve öncelikle onlara: ‘Ey îmân edenler!’ diyerek îmânı söz konusu etmiştir. Böylece anlaşmazlığı Allâh’a ve
Rasûlüne götürme noktasında da îmânı adeta bir şart koşmuştur. Eğer
îmân ediyorlarsa bu anlaşmazlığı mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne götürmek zorundadırlar. Eğer îmân yoksa o zaman böyle bir yükümlülükte
yok demektir. Eğer aralarında meydana çıkan ihtilâfı Allâh’a ve Rasûlüne
götürmek istemeyen bir kimse varsa o zaman böyle bir kimsenin îmânı yok
demektir. [Bedâiu’t-Tefsîr: 1/542.]
Kişi üzerinde anlaşmazlığa düşülen konuları îmânının gereği olarak
Allâh’a ve Rasûlüne götürmesi gerekir. Ancak bunu götürmediği takdirde
asla îmân dairesine dâhil olamayacaktır… Zikrettiğimiz asıl şart ancak
Allâh’a ve Rasûlüne îmân etme şartı olup, Allâh’a ve Rasûlüne itaat eden
kimselerin ise mutlak surette ihtilâf sırasında ihtilâfları Allâh’ın ve Rasûlünün hükmüne götürmeleri gerektiğinin en büyük delilini göstermektedir.
Bu âyet Allâh ve Rasûlü dışında herhangi bir kimseyi hakem kabul eden
kimsenin îmânın gereğinin dışına çıkacağı, Allâh’a ve âhirete îmân etmenin
gereğini yerine getirmediği anlamını ifâde etmektedir.” [Bedâiu’t-Tefsîr:
1/548.]
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ise âyetin tefsîrinde şöyle demiştir:
“Seleften birçokları: ‘Allâh’ın Kitâbı’na Rasûlü’nün Sünneti’ne’ demişlerdir.
Bu da dînin usûl ve füruunda tartışılan her şeyin Kitâb ve Sünnet’e götürülmesine dair emirdir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmuştur: ‘Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allâh’a aittir.’ (Şûrâ: 42/10)
Kitâb ve Sünnet’in hükmettiği ve doğruluğuna şehâdet ettikleri hak ve
gerçektir. Hakkın dışında dalâletten (sapıklıktan) başka ne vardır? Bu sewww.tevhididavet.com
18
Abdullâh Saîd el-Müderris
beble Allâh’u Teâlâ ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız’
buyurmaktadır. Yani: ‘Dâvaları ve bilinmeyen şeyleri Allâh’ın Kitâbı’na,
Rasûlü’nün Sünneti’ne götürün, aranızda çıkan ihtilâflarda o ikisine başvurunuz’ demektir. ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız.’
Bu da gösteriyor ki: Kim ihtilâf halinde Kitâb ve Sünnet’in hakemliğine
gitmez ve o ikisine müracaat etmezse, o Allâh’a ve âhiret gününe îmân
etmiş değildir.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ân-il Azîm: 2/304.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde ihtilafların hükmünün indirdiği Kur’ân ve gönderdiği Nebîsinin Sünneti’nde aranmasını;
aramayanların ise Allâh’a ve âhiret gününe îmân etmediklerini, ancak ölü
kalblerin inkâr edeceği bir açıklıkta beyân etmiştir. Allâh Azze ve Celle
başka bir âyette ise şöyle buyurmaktadır:
‫ ا ّىَ ۪زيَِ يَ ْض ُعَُ٘ َُ َا ٌَُّّْٖ ها ٍَُْ٘ا ثِ َ ََٓب ا ُ ّْ ِض َه ِاىَي َْل َٗ ٍََٓب ا ُ ّْ ِض َه‬َٚ‫﴿ َاىٌَْ ت َ َش ِاى‬
َّ ‫ اى‬َٚ‫ٍِِْ َق ْج ِي َل ي ُشي ُذٗ َُ َا ُْ يَتَحَب َم ََُٓ٘ا ِاى‬
ْ َ َٓ ُ
ِ ‫طب ُغ‬
۪
ْ۪ۜٔ ‫٘د َٗ َق ْذ ا ٍِ ُشٗا اُ يَ ْن ُف ُشٗا ِث‬
َ ‫اىش ْي‬
َّ ‫َٗي ُ۪شي ُذ‬
﴾﴾٥٥﴿ ‫ظ ََل ًَل ث َ۪عيذًا‬
َ ٌَُّْٖ‫طب ُُ َا ُْ ي ُِعي‬
“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten îmân ettiklerini zannedenleri görmüyor musun? Bunlar, tâğûta muhâkeme olmayı
istiyorlar. Oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.” (Nisâ: 4/60)
İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Tâğût; kendisine
ibâdet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul
demektir. İnsânların tâğûtu, Allâh ve Rasûlü’nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allâh’tan başka kendisine muhâkeme olunan, ibâdet edilen ve Allâh’ın
www.tevhididavet.com
19
Îmânı Bozan Şeyler
emrine dayanmaksızın, Allâh’a itaat etmeksizin kendisine tâbi olunanlardır. Bunları düşünür ve insânların durumlarına bakarsan, insânların çoğunun Allâh’a değil, tâğûtlara ibâdet ettiğini, Allâh ve Rasûlü’nün hükümlerine değil, tâğûtların hükümlerine muhâkeme olduklarını, Allâh ve Rasûlü’ne
değil, tâğûta itaat edip tâbi olduklarını görürsün… Kim Rasûl’ün getirdiğinin dışında bir hüküm verir veya bu hükme muhâkeme olursa işte o,
tâğûtu hakem tayin etmiş ve tâğûta muhâkeme olmuştur.” [İbn Kayyim,
İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/40.]
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim nebîlerin sonuncusu Muhammed bin Abdullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e indirilen
muhkem şerîatı terk eder ve neshedilmiş başka şerîata muhâkeme olursa
kâfir olur. O halde (Cengiz Han’ın uydurduğu yasalar olan) Yes’ak’a
muhâkeme olan ve onu İslâm kanunlarından üstün tutanın durumu acaba
nasıl olur? Kim bunu yaparsa Müslümanların icmâsıyla kâfir olur.” [İbn Kesîr,
el-Bidâye ve’n-Nihâye: 13/139.]
Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî rahîmehullâh, ise şöyle demiştir:
“Yes’ak gibi hatta ondan daha şerli olan şey ise: Kan, ırz ve mallar hakkında
Allâh’u Teâlâ’nın Kitâbı’nda ve Rasûlü’nün Sünneti’nde hükümler açıkken,
kişinin batılıların kanunlarını bu konularda kendisine kanun edinip, onlara
muhâkeme olmasıdır. Böyle yapan kimse şüphesiz kâfirdir, mürteddir. Bu
ameller üzerinde ısrar ettiği ve Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği hükme dönmediği müddetçe onun Müslüman olarak isimlendirilmesi, İslâm’dan olduğu
açık olan namaz, oruç, hac ve bunlar gibi amelleri yerine getirmesi kendisine hiçbir fayda sağlamaz.” [Fethu’l-Mecîd (Dipnot): 396.]
İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların haricindekilerle hükmedecek olan bir kimseden yahut kurum ya da kuruluştan
ister büyük isterse küçük olduğu düşünülen bir ihtilafın hükmünü istemek ve hakların taksimi için onlara müracaat etmek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “kalben istemeden gittim” gibi bir geçerwww.tevhididavet.com
20
Abdullâh Saîd el-Müderris
siz niyet içerisinde bulunmak, “başka ne yapalım” gibi sözde bir özür
beyân etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne
dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
5. İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfre ve de
kâfirlere destek olmak:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden beşincisi, İslâm’a ve
de Müslümanlara karşı, küfre ve de kâfirlere destek olmaktır. Bu hükme,
çıkardıkları kanunlarla ya da yaptıkları anlaşmalarla Müslümanları terörist ilân edenler, İslâmî bir nizam istediklerinden dolayı mü’minlere düşmanlık edenler, Müslümanlara karşı kâfirler adına casusluk edenler, belge ve mühimmat sağlayanlar ve de küfrün bekası adına beşerî sistemlerin kolluk kuvvetliğini yapanlar öncelikli olarak dâhildir. Allâh Subhânehu
ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
ٌْ ُٖ ُ‫ َا ْٗىِ َيَٓب ََۢء ثَعْع‬َٙٓ‫صب هس‬
َ َّْ ‫﴿يََٓب َا ّيَُٖب ا ّىَ ۪زيَِ ها ٍَُْ٘ا ََل ت َ ّتَ ِخ ُزٗا ا ْى َيُٖ٘ َد َٗاى‬
َٓ َ
ًَ ْ٘ ‫اّلل ََل يَٖ ِْذي ا ْى َق‬
َ ّ‫ْط ٍََِْٗ يَتَ َ٘ ّىٌَُْٖ ٍِ ْْ ُنٌْ َف ِب َُّّٔ ٍِ ٌُْْْٖ ْۜ ِا َُّ ه‬
ْۜ ٍ ‫ا ْٗىِ َيب ُء ثَع‬
﴾﴾٦٢﴿ َِ‫اى ّظَبىِ َ۪ي‬
“Ey îmân edenler Yahûdî ve Hıristiyanları velîler edinmeyin! Onlar
birbirlerinin velîleridirler. Sizden kim onları velî edinirse, muhakkak o da
onlardandır. Şüphesiz Allâh, zalimler topluluğuna hidâyet vermez.” (Mâide: 5/51)
www.tevhididavet.com
21
Îmânı Bozan Şeyler
İmâm Taberî rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ bu âyette bütün mü’minlere Yahûdî ve Hıristiyanları
dost edinmeyi, Allâh’u Teâlâ’ya ve Rasûlü’ne îmân edenler aleyhine onlara
yardım etmeyi, onlara karşı anlaşma yapmayı yasakladığını; Allâh’u
Teâlâ’yı, Rasûlü’nü ve mü’minleri bırakıp Yahûdî ve Hıristiyanlara yardım
eden, destek olan, onları dost edinen kimsenin Allâh’u Teâlâ’ya, Rasûlullâh
sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve mü’minlere karşı cephe alanlardan olduğunu ve bu kimseden Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü’nün beri olduğunu haber verdi…[Taberi, Camiu’l-Beyan: 10/395.]
Her kim mü’minleri bırakıp Yahûdî ve Hıristiyanları (yani müşrikleri)
dost edinirse o kimse onlardan olur. Mü’minlere karşı Hıristiyan ve
Yahûdîlere yardımcı ve dost olursa bu kişi artık Yahûdî ve Hıristiyanların
dînlerine ve milletlerine tabi olmuştur. Çünkü bir kişinin bir kişiye dost
olması ve ona yardım etmesi; ona, dinine ve içinde bulunduğu duruma râzı
olduğunu gösterir ki böylece ona muhalif olan dine düşman olmuştur. Bu
kimsenin hükmü bundan böyle dost olduğu kişinin hükmü gibidir…” [Taberi, Camiu’l-Beyân: 10/400.]
İmâm Kurtubî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Bu âyetin mânâsı
şudur: Kim Müslümanlara karşı kâfirleri desteklerse hükmü onların hükmü
gibidir, yani mürted olmuştur. Bir Müslüman mürted olduğunda, diğer
Müslüman mirasçı olamaz. Kâfirleri destekleyen ise İbn Ubey bin Selül idi.
Bu âyetin hüküm kıyamete kadar bâkîdir ve kâfirlere dostluğu kesen kesin
bir hükümdür.” [el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’ân: 6/216.]
Şeyh Hamid bin Atik rahîmehullâh şöyle demiştir: “Müslümanlara
karşı müşriklere yardım etmek, Müslümanların gizli hallerini onlara söylemek veya müşrikleri dille savunmak ya da bulundukları duruma rıza göstermek küfür olan amellerdendir. Müslümanlardan kim ikrâh durumu olmadığı halde kâfirlere buğzetse ve Müslümanları sevse bile bunlardan herhangi birisini yaparsa mürted olur.” [ed-Difâ an Ehli’s-Sünne ve’l-Etbâ: 31.]
www.tevhididavet.com
22
Abdullâh Saîd el-Müderris
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde müşrikleri velî
edinenlerin ve Müslümanlara karşı onların safında yer alan kimselerin,
Müslüman olduklarını iddia etseler bile müşrik olduklarını “muhakkak o
da onlardandır” buyurarak yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta beyân
etmektedir. Başka bir âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyurmaktadır:
ٍََِْٗ َۚ َِ‫ُُٗ ا ْى َُ ْإ ٍِ ْ۪ي‬
ِ ‫﴿ ََل يَتَّ ِخ ِز ا ْى َُ ْإ ٍُِْ٘ َُ ا ْى َنب ِف ۪شيَِ َا ْٗىِ َيَٓب َء ٍِِْ د‬
ِ ّ‫ْس ٍَِِ ه‬
﴾﴾٦٢﴿ ٍ‫اّلل ۪في َش ْيء‬
َ ‫يَ ْفع َْو هرىِ َل َفيَي‬
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri veliler edinmesinler.
Kim böyle yaparsa, Allâh’tan hiçbir şey (yardım-bağlantı) yoktur.” (Ali
İmran: 3/28)
İmâm Taberî rahîmehullâh bu âyet-i kerîmenin tefsîri hakkında
şöyle demiştir: “Bu âyetin mânâsı şöyledir: Ey mü’minler! Kâfirlere dinleri
konusunda yardımcı olmayın. Mü’minleri bırakıp da Müslümanlara karşı
kâfirlere destek olmayın, mü’minlerin gizli hallerini onlara anlatmayın!
Sizden her kim böyle yapacak olursa Allâh’u Teâlâ’dan bekleyeceği hiçbir
şey yoktur. Çünkü o Allâh’u Teâlâ’dan, Allâh’u Teâlâ da ondan beri olmuştur. Böylece dininden irtidat etmiş ve küfre girmiştir.” [Taberî, Câmiu’l-Beyân:
6/313.]
Şeyh Abdurrahman bin Hasan rahîmehullâh ise şöyle demiştir:
“Tevhîdi bozan mes’elelerin en büyüğü üç tanedir… Bunlardan üçüncüsü:
Müşriklere karşı dostluk göstermek, onlara meyletmek, onlara elle, dille
veya malla yardımcı olmak. Allâh’u Teâlâ’nın şu âyetinde buyurduğu gibi:
‘O halde kesinlikle kâfirlere arka olma.’ (Kasas: 28/86) [el-Mevrid el-Adebu’zZulal: 237-238.]
Yine şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ şirkten ve müşriklerden beri
www.tevhididavet.com
23
Îmânı Bozan Şeyler
olunmasını, onların tekfîr edilerek onlara düşman olunmasını, onlara buğuz edilmesini ve onlara karşı cihâd edilmesini farz kılmıştır. Buna rağmen:
‘Zulmedenler kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler...’
(Bakara: 2/59) Âyetinde buyurduğu üzere kâfirleri dost edindiler, onlara yardımcı oldular, mü’minlere karşı onları desteklediler, onlardan yardım istediler ve onlar için mü’minlere buğz edip sövdüler. Bu amellerin hepsi
İslâm’a zıttır ve İslâm’ı bozmaktadır. Kitâb ve Sünnet’te bu hükme delâlet
eden değişik delîller vardır. İslâm âlimleri bu hükmü tefsîr, fıkıh ve başka
İslâmî kitâblarda zikretmişlerdir. Buna rağmen bazı kimseler, bunları hala
Müslüman saymakta, onların İslâm dinini terk etmediklerini zannetmektedirler. Bu şaşılacak bir durum değildir. Çünkü Kur’ân’ı Kerîm böyle düşünen
(yani; kâfirleri dost edinilse bile yine de Müslüman kalınacağını sanan) kimselerin olacağını bildirmiştir. Allâh’u Teâlâ bu konuyla ilgili olarak şöyle
buyuruyor: ‘Allâh, bir kısmına hidâyet etti, bir kısmına da sapıklık hak
oldu. Muhakkak ki onlar Allâh’ı bırakıp şeytânları veliler edinmişlerdi.
Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.’ (Araf: 7/30)” [edDureru’s-Seniye: 8/190.]
İfâde edildiği üzere İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfrün ve
kâfirlerin tarafında yer almak, destek vermek, bilgi ve mühimmat sağlamak, yazı yazmak, vaaz vermek, kolluk kuvvetliği ve gözcülük yapmak,
yayın ve propaganda araçlarını kullanarak onları haklı göstermeye; çıkar
ve belge sağlamaya çalışmak… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür.
Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları
yaparken dünyevî sıkıntıları gündeme getirerek sözde bir özür beyân
etmek, sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
www.tevhididavet.com
24
Abdullâh Saîd el-Müderris
6. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül etmek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet dilemek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden altıncısı, Allâh’u
Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül etmek, O’ndan başkasına sığınmak
ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet dilemektir. Bu hükme, ister
ölü isterse de diri olsun sâlihlere dua edenler, yalnız Allâh’ın güç yetirebileceği hususlarda onlardan yardım taleb edenler, onlara tevekkül edenler, onlara sığınanlar ve hidâyet isteyenler öncelikli olarak dâhildir. Allâh
Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
َ ‫بش‬
‫ف ىَُٔ َٓ ِا ََّل ُٕ َ َۚ٘ َٗ ِا ُْ ي ُ ِشد َْك ثِ َخ ْي ٍش‬
ُ ّ‫َٗ ِا ُْ يََْ َسسْ َل ه‬
ِ ‫اّلل ثِعُ ٍّش َف ََل َم‬
ٌُ ‫شَٓب ُء ٍِِْ ِعجَب ِد ۪ ْۜٓ َٗ ُٕ َ٘ ا ْى َغ ُف٘ ُس اى َّش ۪حي‬
ُ ‫َف ََل َسَٓا َّد ىِ َف ْع ِي ْ۪ٔۜ ي ُ۪ص‬
َ َ‫يت ِث ۪ٔ ٍَِْ ي‬
﴾٢٥٤﴿
“Eğer Allâh Teâlâ sana bir zarar dokundurursa artık O’ndan başka
onu bir açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse artık O’nun fazlını
reddedecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine eriştirir. O bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus: 10/107)
ِ ّ‫َا ََل ِ ه‬
‫ص َٗا ّىَ ۪زيَِ اتَّ َخ ُزٗا ٍِِْ دُِّٗ ۪ َٓٔ َا ْٗىِ َيَٓب ََۢء ٍَب‬
ْۜ ُ ِ‫ّلل اى ۪ ّذي ُِ ا ْىخَبى‬
ِ ّ‫ ه‬َٚ‫َّ ْعجُ ُذٌُْٕ ِا ََّل ىِيُ َق ِّشث ََُّ٘ٓب ِاى‬
ِٔ ‫اّلل يَ ْح ُن ٌُ ثَ ْي َْ ُٖ ٌْ ۪في ٍَب ٌُْٕ ۪في‬
َ ّ‫ ِا َُّ ه‬ْٚۜ ‫اّلل ُص ْى هف‬
www.tevhididavet.com
25
Îmânı Bozan Şeyler
﴾١﴿ ‫اّلل ََل يَٖ ْ۪ذي ٍَِْ ُٕ َ٘ َمب ِر ٌة َم َّفب ٌس‬
َ ّ‫يَ ْختَ ِي ُف٘ َ ُْۜ ِا َُّ ه‬
“İyi bilin ki, halis (katışıksız) din yalnız Allâh’ındır. O’nu bırakıp da
başka velîler edinenler: ‘Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz’ diyorlar. Şüphesiz Allâh, ayrılığa düştükleri
şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allâh, yalancı ve
kâfir olanları doğru yola iletmez.” (Zumer: 39/3)
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle demiştir: “Katâde, ‘İyi bilin ki, halis (katışıksız) din yalnız Allâh’ındır’ âyeti
hakkında şöyle demiştir: ‘Bu lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîdidir.’ Allâh’u
Teâlâ, müşriklerin ‘Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar
diye ibâdet ediyoruz’ demelerinden haber veriyor. Yani olanları putlara
tapmaya özendiren şey şudur: Onlar putlar edindiler; bunları da kendi iddialarına göre Allâh’a yakın melekler suretinde yaptılar. O suretlere ibâdetleri meleklere ibâdet yerine koydular. Allâh katında kendilerine şefaat ve
yardım etsinler, dünya zorluklarında kendilerine kolaylıklar sağlasınlar.
Ahirette ise bunu inkâr edeceklerdir…” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 7/74.]
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh’ın “Allâh katında kendilerine şefaat ve
yardım etsinler, dünya zorluklarında kendilerine kolaylıklar sağlasınlar”
sözü, dünün müşriklerinin düşünce tarzlarını ve inanç sistemlerini ifâde
etmektedir. Aynı düşünce ve inanç sistemi maalesef zamanımızın tarikatçı müşriklerinde de bulunmaktadır. Onlarda selefleri gibi Allâh’ın katında ve dünyâ hayatında kendilerine fayda vereceklerine inandıkları
putlara, sâlihlere ya da kabirlere ibâdet etmekteler. Onlara sığınmakta,
onlardan istemekte, onlara dua ve tevekkül etmekte, onlar için kurban
kesmekte ve adak adamaktalar… Bilinmelidir ki, böyle yapan kimseler
câhil dahi olsalar, İslâm Dîni’nden çıkarak mürted olurlar, tevbe edip
tekrar İslâm’a dönmedikleri halde ölürlerse ebedî olarak cehenneme
www.tevhididavet.com
26
Abdullâh Saîd el-Müderris
kalırlar. Abdullâh bin Mes’ud radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
‫اّلل َع َهيه‬
‫ قال رسىل اّلل صهى‬:‫ قال‬،‫عه عبد اّلل رضي اّلل عىه‬
ْ ‫َ ْ َْ َ َ َ َه َ ْ ه َ َ َ َ َ ه ه َ َ َ َه‬
»‫ار‬
َ ‫ات َو ْه َى َي ْد هعى م ْه هدون‬
َ ‫ « َم ْه َم‬:‫َو َس َه َم‬
َ ‫اّلل و ًّدا َد َخ َم‬
َ ‫انى‬
“Her kim Allâh’ın yanı sıra bir nidde dua edip yalvarır bir halde
ölürse, cehenneme girer.” [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (4497); Müslim (150)…]
Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim
melek ve nebîleri dua edilen aracılar kılar, onlara tevekkül ederse, menfaatlerin celbini ve zararların giderilmesini onlardan isterse, meselâ: Günâhların bağışlanmasını, kalblerin hidâyete ermesini, zorlukların giderilmesini
ve ihtiyaçların yerine getirilmesini onlardan beklerse, Müslümanların icmâsıyla o kâfirdir.” [İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava: 1/124.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
ُّ ‫ف‬
َ ْ‫قُ ِو ا ْدعُ٘ا ا ّىَ ۪زيَِ َصعََْ ت ٌُْ ٍِِْ دُِّٗ ۪ٔ َف ََل يََْ ِي ُن٘ َُ َمش‬
‫اىع ِّش‬
ً ْ۪٘ ‫ع َْْ ُنٌْ ٗ َََل تَح‬
‫ َسثِّ ِٖ ٌُ ا ْى٘ َ۪سييَ َخ‬ٚ‫﴾ ا ُ ۬ٗ هى َٓ ِئ َل ا ّىَ ۪زيَِ يَ ْذعُ٘ َُ يَ ْجتَغُ٘ َُ ِا هى‬٦٥﴿ ‫يَل‬
َُ ‫اة َس ِثّ َل َمب‬
َ ‫َا ّيٌُُْٖ َا ْق َش ُة َٗيَ ْشجُ٘ َُ َسحََْ تَُٔ َٗيَخَبفُ٘ َُ َع َزاثَُٔ ْۜ ِا َُّ َع َز‬
﴾٦٤﴿ ‫ٍَ ْح ُزٗسًا‬
www.tevhididavet.com
27
Îmânı Bozan Şeyler
“De ki: O’nun dışında (ilâh olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar
sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler. O yakarıp durdukları da Rabblerine yaklaşmak için vesile ararlar.
O’nun rahmetini umar ve azâbından korkarlar. Zîrâ Rabbinin azabı gerçekten korkulmaya değerdir.” (İsrâ: 17/56-57)
Şeyh Abdurrahman bin Hasan rahîmehullâh şöyle demiştir: “Âyeti
tefsîr eden imâmların amacı, âyetin kapsamından olan herhangi bir şey
üzerinde özelleştirme yapmak değildir. Çünkü bu âyet, Allâh’u Teâlâ’dan
başkasını dua ile çağıranların ve kendilerine dua edilenlerin tümünü kapsar. Âyet bu anlamda geneldir. Çünkü dua yoluyla kendisinden bir şeyler
istenen ve kendisine dua edilen kimseler de Allâh’a vesile aramakta, O’nun
rahmetini ümit etmekte ve azabından korkmaktadırlar. Bu anlamda âyet,
nebîlerden, sâlihlerden ya da bir başkasından ister ‘imdat’ ifâdesiyle ister
başka bir ifâde ile bir şeyler bekleyen ve isteyenlerin tümünü, ölüleri, gâibleri vb. olanların hepsini kapsar. Melek ve cinlere dua ederek onlardan bir
şeyler beklemek de bu kapsamdadır. Bu âyette Allâh’u Teâlâ, onlara yalvarıp yakarmaktan şiddetle sakındırmaktadır. Çünkü bunlar kendilerine dua
ile istimdat edenlerden herhangi bir zararı kaldırma veya onlara herhangi
bir fayda sağlama gücüne sâhib değillerdir. Onların insânlara isâbet eden
musibetlerin hiçbirisini ortadan kaldıracak imkânları olmadığı gibi, insânların hal ve durumlarını bir başka hal ve durumla da değiştiremezler. Bu bakımdan âyette geçen
kelimesi belirsizlik ifâdesi ile gelmiştir. Arab dili
kurallarına göre buna ‘nekra (yani ’sız) denir. Kim sâlihlerden, nebîlerden
ya da bunlardan başkalarından, herhangi bir ölü veya yanında olmayan,
uzakta ve sesini işitemeyecek konumda olan bir kişiden kendisine yardım
etmesini isterse, bu şekilde onları dua ile çağırırsa veya meleklere bu anlamda da dua ederse, o kişi sadece Allâh’a ait olan bir özellik ve yetkiyi
Allâh’u Teâlâ’dan istemesi gereken bir şeyi Allâh’tan başkalarından istediği
için Allâh’u Teâlâ’ya şirk koşmuş ve müşrik olmuştur.
www.tevhididavet.com
28
Abdullâh Saîd el-Müderris
Bu âyet, Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına dua ettiği ve yalvarıp yakardığı halde: ‘Ben Allâh’a şirk koşmuyorum. Çünkü şirk koşmak putlara tapmaktır’ diyen ve şirki sadece putlara tapmak olarak algılayan câhillere açık
bir reddiye olma özelliği taşımaktadır. Mü’minler Allâh’u Teâlâ’dan başka
hiç bir kimseden ümit var olmazlar ve sadece Allâh’tan korkarlar. İşte
tevhîd dini budur. Tevhîd inancı bağlılarını şirkten şiddetle sakındırmaktadır. Mü’minlerin sadece Allâh’ın rahmet ve merhametini beklemeleri, bu
noktada aşırı istekli bulunmaları, bununla birlikte Allâh’ın azabına müstahak olacak amellerden de uzak durmaları gerekmektedir.
Allâh’u Teâlâ’dan başkalarını Allâh ile kendisi arasında aracı kılan
kimselerin durumları farklıdır. Çünkü o müşrikler sadece Allâh’tan istemeleri gereken şeyleri Allâh’tan başkalarından istiyorlar ve sadece Allâh’a
yapılması gereken duayı Allâh’tan başkalarına yapıyorlar. Böylece açık bir
şirk içine düşmüş oluyorlar. Oysa onlar şirkten sakındırmışlardı.” [Abdurrahman bin Hasan, Fethu’l-Mecid: 104.]
İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül
etmek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve
hidâyet dilemek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri
korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken
“ben bunlara ibâdet etmiyorum” gibi geçersiz bir niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
7. Allâh’u Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel etmemek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden yedincisi, Allâh’u
Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel etmemektir. Bu hükme İslâm Dîni’ni duyup da ondan yüz çevirmiş aslı kâfirwww.tevhididavet.com
29
Îmânı Bozan Şeyler
ler dâhil olduğu gibi, İslâm’ı kabul iddiasıyla birlikte dînin aslından olan
mes’eleleri öğrenmeyen ve dînin gereğince amel etmeyen kimseler de
öncelikli olarak dâhilidir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
ٍَِِ ‫ض َع َْْٖب ْۜ ِا َّّب‬
َ ‫َبد َسثِّ ۪ٔ ث ُ ٌَّ َاعْ َش‬
ِ ‫ٍََِْٗ َا ْظيَ ٌُ ٍِ ََِّْ رُ ِّم َش ثِ هبي‬
﴾٦٦﴿ َُ۟ َ َُ٘‫ا ْى َُ ْج ِش ٍ۪يَِ ٍُ ْْتَ ِق‬
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra ondan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz, suçlulardan intikam
alıcıyız.” (Secde: 32/22)
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle
demiştir: “Allâh’ın kendisine âyetlerini hatırlattığı, beyân ve izah ettiği
halde arkasından onu terk eden ondan yüz çeviren, onun unutmuş ve hiç
tanımamış gibi davranandan daha zâlim kimse yoktur. Katade şöyle demiştir: Sakın Allâh’ın zikrinden yüz çevirmeyin, Allâh’ın zikrinden yüz çevirmekten sakının. Her kim Allâh’ın zikrinden yüz çevirmişse en büyük aldanma ile aldanmış, en şiddetli darlığa düşmüş ve en büyük günâhı işlemiş
olur.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 6/330.]
İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Azaba müstahak olmanın iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi: Gelen delîlden yüz çevirmek, onu irâde edip aramamak ve onun gereklerini yerine getirmemektir. İkincisi ise: Onun gereklerini yerine getirmeyi irâde etmemek ve kâim
olduktan sonra ona karşı çıkıp inat etmektir. Bunlardan birincisi; yüz çevirme küfrü; ikincisi ise, inat küfrüdür.” [İbn Kayyım, Tarîku’l-Hicreteyn: 414.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
www.tevhididavet.com
30
Abdullâh Saîd el-Müderris
﴾﴾١﴿ َُ ٘ ُ‫﴿َٗا ّىَ ۪زيَِ َم َف ُشٗا ع َّ َََٓب اُّ ِْزسُٗا ٍُ ْع ِشظ‬
“Kâfir olanlara gelince, onlar uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (Ahkâf: 46/3)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîmesinde kâfirlerin uyarıldıkları şeylerden yüz çevirdiklerini beyân etmektedir. Zîrâ tevhîdin hak ve
hakikatlerinden yüz çevirmek, küfür ehlinin ortak özelliklerinden biridir.
Onlar, davet edildikleri hak ve hakikatleri kibirlenerek beğenmezler ve
uyarıldıkları şeyleri ise küçümseyerek önemsemezler. Bu sebeble dîni, ne
öğrenirler ne de onunla amel ederler. Böyle kimselerin Allâh’a karşı bahaneleri yoktur. Nitekim İmâm Şâfiî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Eğer
câhil, cehâletinden dolayı mazur olsaydı, cehâlet ilimden daha hayırlı olurdu. Çünkü kuldan sorumluluk yükünü kaldıracak, kalbini çeşitli sıkıntılara
girmekten müsterih tutacaktır. Tebliğin ulaşmasından ve öğrenme
imkânından sonra, kulun şer’î hükmün câhili olması onun için bir delil olamaz.” [Zerkeşî, el-Mensur fi’l-Kavâid: 2/17.]
İmâm Suyûtî rahîmehullâh hiç kimsenin cehâletiyle mazur olamayacağı şeylerden bahsederken şöyle demiştir: “Hiçbir kimsenin cehaletiyle mazur olmayacağı mes’elelere gelince: Bu, şer’î hükümleri ve tevhîdin
delîllerini içeren nasslar arasında, zihinlerin mânânlarını hemen kavradığı
lafızlar, yine Allâh’u Teâlâ’nın kişinin maksadının ne olduğu bilinen apaçık
tekbir mânâya delâlet eden her lafızdır. Bu kısmın yorumu karmaşık değildir. Zîrâ herkes Allâh’u Teâlâ’nın “Bil ki! Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur” (Muhammed: 47/19) buyruğundan tevhîdin mânâsını ve ilâhlıkta
O’nun bir şeriki olmadığını idrak edebilir. ‘‫ – ال‬lâ’nın lügatte nefiy için konulduğunu, ‘‫ – إال‬illâ’nın ise isbât için olduğunu ve bu kelimenin hasrı ifâde
ettiğini bilmese de bunu anlayabilir. Yine herkes zorunlu olarak ‘namaz
kılın’, ‘zekât verin’ ve benzeri ifâdelerdeki bu emirlerin vâciblik ifâde ettiwww.tevhididavet.com
31
Îmânı Bozan Şeyler
ğini bilir. Bunu ‘‫ – افعم‬if’al’ sigasının vâciblik ifâde ettiğini bilmese de anlayabilir. Bu türden lâfızların mânâlarını bilmediğini iddia eden hiçbir kimse
mazur olmaz. Çünkü bunlar zorunlu olarak herkes tarafından bilinmektedir.” [Suyûtî, el-İtkân: 4/217-218.]
Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise İslâm oldukları söyleyen fakat amelden yüzçeviren kimseler hakkında şöyle demiştir: “Mâlik
der ki: Arkadaşlarımdan bazılarıyla Ata bin Rebah’ın yanına vardım. Bizim
bir ihtiyacımız var, sizinle yalnız konuşabilir miyiz, dedim. O da bunu yaptı… Ona şöyle dedim: Bu (Mürcie) gibi kimseler derler ki: Biz namazın farz
olduğunu ikrar ederiz, ama kılmayız. İçkinin haram olduğuna inanırız fakat
içeriz. Annelerle evlenmek haramdır. Lakin biz evleniriz. Bunu anlatınca
elini elimden çekti ve şöyle dedi: Kim bunu yaparsa kâfirdir… [Mecmûu’lFetâvâ: 7/204-205.]
Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir: Humeydî şöyle dedi: Bazı kimselerin ‘kim namazı, zekâtı, orucu ve haccı kabul eder, fakat ölünceye kadar
bunlardan hiçbir şey yapmasa, ölünceye kadar arkasını kıbleye dönerek
namaz kılsa, o kişi mü’mindir. Yeter ki, onun bunları terketmekle birlikte
bunlara îmân ettiği ve bunları inkâr etmediği bilinsin. Farzları ve kıbleye
doğru dönmenin gereğini kabul etsin’ dedikleri anlatıldı. Ben ise şöyle dedim: Bu apaçık bir küfürdür. Allâh’ın Kitâb’ına, Rasûlü’nün Sünneti’ne ve
İslâm âlimlerine de aykırı düşmektedir. Allâh’u Teâlâ ise: ‘Oysa onlar, dîni
yalnızca O’na hâlis kılarak Allâh’a ibâdet etmekten başkasıyla emrolunmadılar’ (Beyyine: 98/5) buyurmaktadır.
el-Hanbel der ki: Ben Ebû Abdullâh Ahmed bin Hanbel’in şöyle dediğini duydum: Her kim bunu söylerse, Allâh’ı inkâr etmiş ve emrini reddetmiş olur. Ayrıca Allâh’ın Rasûlü’nün Allâh’tan getirdiğini de reddetmiş
olur.” [Mecmûu’l-Fetâvâ: 7/209.]
İfâde edildiği üzere dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve
onunla amel etmemek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh
www.tevhididavet.com
32
Abdullâh Saîd el-Müderris
bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben de Allâh’a inanıyorum fakat iş güç derken…” gibi geçersiz bir
savunma içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe
edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
8. Kâfirlere şer’î olarak itaat etmek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden sekizincisi, kâfirlere
şer’î olarak itaat etmektir. Bu hükme, Allâh’ın yasaklarını serbest, serbestlerini ise yasak kılanları ve kanunları benimsemek, bunlara itaati
gerekli görmek ve de kâfirlere küfrü gerektiren hususlarda itaat etmek
öncelikli olarak dâhildir. Tâğûtların faizi serbest, kısas cezalarını ise yasaklayan kanunlarını benimsemek, onların demokratik seçimlerinde oy
kullanmayı ve yaşı gelen erkeğin ise askere alınmasını gerekli kılan kanunlarına itaat etmek… bunun zamanımız itibariyle çokça karşılaşılan
misâllerinden bazılarıdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
ِ ّ‫ش ٍّش ٍِِْ هرىِ َل ٍَثُ٘ثَ ًخ ِع ْْ َذ ه‬
‫اّلل‬
ُ ّ‫اّللْۜ ٍَِْ ىَ َع َُْٔ ه‬
َ ِ‫﴿قُ ْو ٕ َْو اَُّ ِّجئ ُ ُنٌْ ث‬
َّ
َ
َ َ ‫َٗ َغ ِع‬
ْ
ْ
‫٘د ا ُ ۬ٗ هى َٓ ِئ َل‬
ْۜ َ ‫ت َعي ْي ِٔ َٗ َجعَو ٍِ ْْ ُٖ ٌُ اى ِق َش َد َح َٗاى َخْ َ۪بصي َش َٗ َع َج َذ اىطب ُغ‬
َّ ِ‫ظ ّ ُو عَِْ َس ََ٘ٓاء‬
﴾﴾٥٥﴿ ‫يو‬
َ ‫َش ّ ٌش ٍَ َنبًّب َٗ َا‬
ِ ‫اىس ۪ج‬
“De ki: Allâh katında, kesinleşmiş bir cezâ olarak bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allâh’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı
gazâblandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tâğûta
www.tevhididavet.com
33
Îmânı Bozan Şeyler
ibâdet edenler; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok
sapanlardır.” (Mâide: 5/60)
Âyetteki “Tâğûta ibâdet edenler” buyruğundan kasıt, tâğûta şer’î
olarak itaat edenlerdir. İmâm Cevherî rahîmehullâh, şöyle demiştir:
“İbâdet, itaat etmektir. Kulluğun aslı, itaat ve boyun eğmektir.” [es-Sıhâh:
“A-b-d” Maddesi.] Zîrâ tâğûta ibâdet edenler dâhil hiçbir kimse, Allâh’tan
başkası için namaz kılmaz, oruç tutmaz ve haccetmez. Ancak Allâh’ın
kanun ve yasalarına aykırı olan mes’elelerde tâğûta itaati gerekli görenler ve tâğûtun kanun ve yasalarını benimseyerek bunlara itaat edenler,
tâğûta ibâdet etmiş, Allâh’a küfretmişlerdir. İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, şöyle demiştir: “İnsânların tâğûtu, Allâh ve Rasûlü’nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allâh’tan başka kendisine muhâkeme olunan, ibâdet
edilen ve Allâh’ın emrine dayanmaksızın, Allâh’a itaat etmeksizin kendisine
tâbi olunanlardır. Bunları düşünür ve insânların durumlarına bakarsan,
insânların çoğunun Allâh’a değil, tâğûtlara ibâdet ettiğini, Allâh ve
Rasûlü’nün hükümlerine değil, tâğûtların hükümlerine muhâkeme olduklarını, Allâh ve Rasûlü’ne değil, tâğûta itaat edip tâbi olduklarını görürsün.”
[İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/40.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, diğer bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
﴾٢٦٢﴿ َُ۟ َ ٘‫َٗ ِا ُْ َاطَ ْعتٌَُُُْٕ٘ ِا َّّ ُنٌْ ىََُشْ ِش ُم‬
“Eğer Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik olursunuz.”
(Enâm: 6/121)
İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh, bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra
şöyle demiştir: “Yani Allâh’ın emrinden ve şeriatından başkasının dediğine
saparsanız başkasını onun önüne geçirirseniz işte bu şirktir.” [İbn Kesîr,
Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 3/295.]
www.tevhididavet.com
34
Abdullâh Saîd el-Müderris
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Bir kimse, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den başka herhangi bir kimseye, o
kimse Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü’nün emrine muhalefet etse bile, her verdiği
emir veya yasak konusunda itaatin gerekli olduğunu söylerse, o kimseyi
Allâh’u Teâlâ’ya denk kılmış olur. Bu yaptığı ile aynı, Hıristiyanların Mesih’e
yaptıklarını yapmış olur. Böyle bir amel ise sâhibini şirke sokar.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 10/267.]
Şeyh Şankîtî ise şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in getirdiği dîn ve şerîattan başkasına tâbi olan kişi, kendisini İslâm
Milleti’nden çıkaran açık bir küfür işlemiştir. İşte bu hüküm, Kur’ân’ın doğru yola ileten hükümlerindendir…[Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 3/40.] Kim, Allâh’ın
hükümlerine muhâlif hüküm koyan kişilere itaat ederse, şüphesiz itaat
ettiği kişiyi Allâh’a eş koşmuş olur.” [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 7/56.]
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
َٚٓ‫يََٓب َا ّيَُٖب ا ّىَ ۪زيَِ ها ٍَُْ َٓ٘ا ِا ُْ ت ُ۪طيعُ٘ا ا ّىَ ۪زيَِ َم َف ُشٗا يَ ُش ّدُٗ ُمٌْ َع هي‬
﴾٢٧٥﴿ َِ‫َبس ۪شي‬
ِ ‫َا ْع َقبثِ ُن ٌْ َفتَ ْْ َق ِيجُ٘ا خ‬
“Ey îmân edenler! Kâfir olanlara itaat ederseniz, sizi gerisin geriye
çevirirler de büsbütün hüsrâna uğrayanlardan olursunuz.” (Âli İmrân: 3/149)
Şeyh Şankîtî bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir:
“Bu âyet, yaratıcı olan Allâh’u Teâlâ tarafından gökten inen bir hükümdür.
Bu hüküm şöyledir: Rahmân’ın kanunlarına ve şerîatına muhâlif şeytânın
hükümlerine tâbi olan kişi, Allâh’a eş koşmuş ve müşrik olmuştur. [Şankîtî,
Edvâu’l-Beyân: 7/54.] Âdemoğullarının en şereflisi olan Muhammed sallallâhu
aleyhi ve sellem’e gelen şerîatı bırakıp başka kanunlara itaat edenin itaati,
www.tevhididavet.com
35
Îmânı Bozan Şeyler
İslâm Milletinden (Dîni’nden) çıkarıcı bir küfürdür. [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân:
3/40.] Kim, Allâh’ın hükümlerine muhâlif hüküm koyan kişilere itaat ederse,
şüphesiz itaat ettiği kişiyi Allâh’a eş koşmuş olur.” [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân:
7/56.]
Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh, şöyle demiştir:
“İnsânların Allâh’u Teâlâ’dan başka taptıkları tüm şeyler onların rabbi ve
ma’bûdudur. Allâh’u Teâlâ’ya ve yasalarına rağmen, kendisine itaat olunan
her varlık puttur, tâğûttur. Her kim, Allâh’ın şerîat olarak indirdiğinin ve
Rasûlü’nün gösterdiğinin dışında bir kimseye mutlak olarak itaat ve tâbi
olursa, o, itaat eden ve tâbi olan kişinin rabbi ve ma’bûdu olmuş olur.
Yasama konusunda Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına itaat edilmesi,
Allâh’u Teâlâ’dan başkasına ibâdet olarak kabul edilmiş, kendilerine itaat
edilen kimselerin de rabb edinilmiş olacağı açıklanmıştır. Ne acıdır ki, bu
ümmet içerisinde de böyleleri vardır. Bu en büyük şirk olup, tevhîdle çelişmektedir ve ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesinin içeriğine terstir.” [Abdurrahmân bin
Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]
İfâde edildiği üzere kâfirlere şer’î olarak itaat etmek kişiyi dînden
çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin
sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben küfre girmeye niyet etmedim”
gibi geçersiz bir savunma ve niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe
illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.
9. Küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden
râzı olmak:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden dokuzuncusu, küfür
olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden râzı olmaktır. Bir kimsenin bir
şeyden razı olması, o şeyi sevmesi yahut benimsemesiyle, emretmesi
www.tevhididavet.com
36
Abdullâh Saîd el-Müderris
yahut istemesiyle, hoş görmesi yahut tavsiye etmesiyle veya hiçbir şekilde itiraz etmemesiyle bilinir. Kısacası kabulü ifâde eden tüm şeyler, râzı
olmanın bir göstergesidir. Bu hükme, Allâh’u Teâlâ’nın dîniyle alay edenlerden, O’nun âyetlerini küçümseyenlerden ve O’nun indirdiği hükümlere muhâlif hükümler koyanlardan ve yaptıkları bu işlerden râzı olmak
öncelikli olarak dâhildir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
ِ ّ‫َبد ه‬
‫اّلل ي ُ ْن َف ُش ثَِٖب‬
ِ ‫َبة َا ُْ ِا َرا َس َِ ْعت ٌُْ هاي‬
ِ ‫َٗ َق ْذ َّ َّض َه َعيَ ْي ُنٌْ ِفي ا ْى ِنت‬
ٌْ‫يث َغ ْي ِش ۪ ۪ۘٓ ِا َّّ ُن‬
ٍ ‫ يَخُ٘ظُ ٘ا ۪في ح َ۪ذ‬ّٚ‫َٗي ُسْ تَ ْٖ َضا ُ ثَِٖب َف ََل ت َ ْق ُع ُذٗا ٍَ َعٌُْٖ َح هت‬
﴾٢٧٥﴿ ۙ ‫اّلل جَب ٍِ ُع ا ْى ََُْب ِف ۪قيَِ َٗا ْى َنب ِف ۪شيَِ ۪في َج َٖ َّْ ٌَ ج ََ۪يعًب‬
َ ّ‫ِارًا ٍِ ْثيٌُُْٖ ْۜ ِا َُّ ه‬
“O (Allâh Azze ve Celle), size Kitâb’ta: ‘Allâh’ın âyetlerinin inkâr
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp
geçinceye kadar, onlarla oturmayın. Yoksa siz de kesinlikle onlar gibi
olursunuz’ diye (açık hükmünü) indirdi. Muhakkak ki Allâh, münafıkların
ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacaktır.” (Nisâ: 4/140)
İmâm Kurtubî rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ’nın ‘onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın’ yani küfür ve inkârdan başka bir söz söyleyinceye kadar
onlarla birlikte oturmayın demektir. ‘Yoksa siz de kesinlikle onlar gibi
(kâfir) olursunuz’ İşte bu buyruğu ise münkeri açığa vurdukları takdirde
masiyet işleyenlerden uzak durmanın farz olduğuna delalet eder. Çünkü
onlardan uzak durmayan bir kimse, onların fiillerine râzı olmuş olur. Küfre
rıza ise küfürdür. Nitekim Allâh’u Teâlâ: ‘Kesinlikle onlar gibi olursunuz’
diye buyurmaktadır. Buna göre masiyetin işlendiği bir mecliste oturup da
www.tevhididavet.com
37
Îmânı Bozan Şeyler
onlara karşı tepki göstermeyen herkes, günâhta onlarla beraber eşit olur.
Masiyet sözünü söyleyip bunun gereğince de amel ettiklerinde onlara tepki
göstermesi icab eder. Eğer onlara tepki gösterme gücünü bulamıyorsa, bu
âyet-i kerîmenin tehdit ettiği kimselerden olmamak için yanlarından kalkıp
gitmesi gerekir.” [Kurtubî, el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’ân: 5/417-8.]
İmâm Ebû Hayyân rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ
âyette: ‘Kesinlikle onlar gibi olursunuz’ diye hükmetti. Çünkü onlar, reddetmeye güçleri yettiği halde, Allâh’ın âyetlerini inkâr ve onlarla alay eden
kişilerle birlikte oturuyorlardı. Onlar küfür hususunda, Allâh’ın âyetlerini
inkâr ve onlarla alay edenler gibidirler. Zîrâ onlar, -bu halleriyle- küfürden
râzî olmaktalar. Küfre rızâ ise küfürdür.” [Ebû Hayyân, Bahru’l-Muhît: 4/103.]
Şeyh Süleymân bin Abdullâh rahîmehullâh şöyle demiştir: “Âyet,
ikrâh altında olmadığı halde, Allâh’u Teâlâ’nın âyetleri ile alay eden ve bu
âyetleri inkâr eden kişiler ile birlikte onların bu sözlerine karşı çıkmadan
oturan ve başka bir konuşmaya geçinceye kadar onlarla ilgisini kesmeyen
kişinin, bizzat küfür olan bir işi işlemese de kâfir olacağını belirtmektedir.”
[ed-Dureru’s-Seniyye fi’l-Ecvibeti’n-Necdiyye: 8/163.]
Ehl-i Sünnet âlimlerinin bu konu da belirlediği kaideler şöyledir:
-‫‚ َانز َضى با ْن هك ْفز هك ْفز‬
“Küfre rızâ küfürdür.” [Nevevî, Ravzatu’t-Tâlibin: 10/65; Münâvî, Feyzu’lKadîr: 4/499.]
-‫ َف هه َى َكافز‬،‫بانك ْفز‬
‫‚ َم ْه َرض َي ه‬
“Kim küfre râzı olursa, o kâfirdir.” [Vahidî, el-Vâsıd: 2/129; er-Râzî,
Mefâtihu’l-Gayb: 11/247.]
www.tevhididavet.com
38
Abdullâh Saîd el-Müderris
İmâm Cessas rahîmehullâh şöyle demiştir: “Küfre râzı olmak ve
Allâh’ın âyetleriyle alay etmek küfürdür.” [Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân: 3/278.]
Molla Alîyyu’l-Kârî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kişinin kendi küfrüne râzı olması küfürdür. Başkasının küfrüne râzı olması da yine küfürdür.
[Aliyyu’l-Kârî, Şerhu Fıkhı’l-Ekber: 460.]
Bir kimse, bir kimseye (küfrü gerektiren bir şeyle) kâfir olmayı emretse yahut böyle bir emri vermeyi azmetse, küfre râzı olmak küfür olduğu
için ister kendi küfrü sebebiyle olsun, ister başkasının kâfir olmasına sebeb
olması dolayısıyla olsun, böyle bir kimse kâfir olur…” [Aliyyu’l-Kârî, Şerhu
Fıkhı’l-Ekber: 404.]
Allâme İbn Hacer rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kim küfür kelimesini telaffuz ederse, onun küfür olduğunu itikat etmese bile kâfir olur. Birisi
ona (râzı olduğu için) gülse veya yaptığını hoş görse ya da buna rızâ gösterse, o da kâfir olur.” [el-İlam bi Kavatii’l-İslam: 40.]
Buna göre, küfürden râzı olmak küfürdür. Bu küfrün inanış yahut
söz, amel yahut yazı, oyun yahut şaka yoluyla olması arasında fark yoktur. Her kim küfür olduğu sâbit olan bir şeyden hoşnut olursa, onu onaylarsa, emrederse yahut benimserse yani küfür olan şeye karşı inkârın
zıddı olacak bir şekilde muamele ederse, küfürden râzı olmuş olur.
Misâlen bir mecliste açık olarak Allâh’u Teâlâ’nın âyetleri inkâr ediliyor,
haramları helâl, helâlleri de haram kılınıyor, İslâm’ın simgeleri alaya alınıyor ve Müslümanlara dînlerinden dolayı hakaret ediliyor ise o meclis
küfür meclisidir. Böyle bir mecliste kâfirlere karşı güç nispetinde muhalefet etmeden durmak, caiz değildir. Zîrâ küfre rızâ küfürdür.
İfâde edildiği üzere küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden râzı olmak kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben
küfrü kabullenmedim, küfür olduğunu biliyorum” gibi geçersiz bir savunma ve niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
www.tevhididavet.com
39
Îmânı Bozan Şeyler
Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i
kendisine fayda vermez.
10. Kâfirleri tekfîr etmemek veya onların küfründe
şüphe etmek:
Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden onuncusu, kâfirleri
tekfîr etmemek veya onların küfründe şüphe etmektir. Bu hükme Hristiyanları ve Yahûdileri, tâğûtları, tâğûtların destekçilerini, demokratları ve
laikleri tekfîr etmemek yahut bunların küfründe şüphe etmek öncelikli
olarak dâhildir. Zîrâ bu kimselerin küfrü, nassların açık olarak bildirdiği
üzere sâbittir.
Kâfirleri tekfîr etmemenin veya onların küfründe şüphe etmenin
küfür olmasının illeti, küfür hükmünü bildiren şer’î nassları yalanlamak
yahut bâtıl bir şekilde te’vîl etmek… suretiyle kabul etmemektir. Zîrâ
nassların küfür olarak bildirdiklerine küfür dememek, kâfir olarak hükmettiklerini kâfir bilmemek, küfrü ve kâfirliği bildiren nassları kabul etmemek demektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
﴾﴾٧٤﴿ َُ ٗ‫﴿ ٍََٗب يَ ْج َح ُذ ِث هبيَبتِ ََْٓب ِا ََّل ا ْى َنب ِف ُش‬
“Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.” (Ankebût: 29/47)
ِ ّ‫ ه‬َٚ‫ َعي‬ٙ‫﴿ ٍََِْٗ َا ْظيَ ٌُ ٍِ ََّ ِِ ا ْفت هَش‬
َ ‫اّلل َم ِزثًب َاْٗ َم َّز‬
ْۜ ُٓ ‫ة ثِب ْىح ِ َّق ىَ ََّب َجَٓب َء‬
﴾ ﴾٥٢﴿ َِ‫ ىِ ْي َنب ِف ۪شي‬ًٙ٘‫ْس ۪في َج َٖ َّْ ٌَ ٍَ ْث‬
َ ‫َاىَي‬
www.tevhididavet.com
40
Abdullâh Saîd el-Müderris
“Allâh’a karşı yalan uyduran veya kendisine geldiğinde hakkı yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirler için kalacak
yer mi yok?” (Ankebût: 29/68)
Bu sebeble Kur’ân veya Sünnet’in açık ve kesin olarak kâfir olduğunu belirttiği bir kişiyi tekfîr etmeyen kimse, Kur’ân ve Sünnet’i yalanlamış olacağından, icmâ ile kâfir olur. Nitekim Kâdî Iyâd rahîmehullâh
şöyle demiştir: “Kadı Ebû Bekir şöyle der: Bu konuda (kâfirleri tekfîr konusunda) kim duraksarsa, nassı ve teklifi yalanlamış veya ondan şüphelenmiş
olur. Onları yalanlamak ve onlardan şüphe etmek ise ancak kâfirin yapacağı bir iştir.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/280-281.]
Şeyh Velid bin Raşid es-Sueydân ise şöyle demiştir: “Âlimler kâfir
ve müşrikleri tekfir etmeyen, onların küfründen şüphe eden veya onların
yollarını doğrulayan kimselerin kâfir olacakları hususunda icmâ etmişlerdir.” [el-İcmau’l-Akdî”, sf. 54. 374. madde.]
Ehl-i Sünnet âlimlerinin bu konu da belirlediği kaideler şöyledir:
-‫يه أَ ْو َش َك في هك ْفزهم َف هه َى َكافز‬
َ ‫‚ َم ْه َن ْم هي َكفز ا ْن َكافز‬
ْ
“Her kim, kâfirleri tekfîr etmez ve onların küfürlerinde şüphe
ederse, kâfir olur.”
‫يه أَ ْو َش َك في هك ْفزهم أَ ْو َص َح َح‬
َ ‫‚ َم ْه َن ْم هي َكفز ا ْن هم ْشزك‬
ْ
-‫َم ْذ َهب ههم َك َفز‬
َ
َ
“Her kim, müşrikleri tekfîr etmez ve onların küfürlerinde şüphe
ederse veya onların yolunun da doğru olduğunu kabul ederse, kâfir
olur.” [ed-Dureru’s-Seniyye: 1/91; 2/361
İmâm Beyhakî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Seleme bin Şebib’ten
www.tevhididavet.com
41
Îmânı Bozan Şeyler
şu sözü nakletmiştir: Kâfirin kâfir olduğunu söylemeyen, kâfir olur.” [İbn
Hacer, Tehzîbu’l-Tehzîb: 2/303.]
Kâdî Iyâd rahîmehullâh şöyle demiştir: “İslâm’dan başka bir dîne
mensûb olanları tekfîr etmeyenleri, onların tekfîri hakkında duraksayanları, bundan şüphe duyanları veya onların yollarının doğru olduğunu söyleyenleri tekfîr ederiz. Daha sonra İslâm’ı izhar edip, ona îmân edip ve onun
dışındaki her mezhebin batıl olduğuna îmân ettikten sonra yeniden buna
aykırı şeyler izhar ederse yine kâfir olur…[Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/286.]
Ğazali de ‘et-Tefrika’ isimli kitâbında buna yakın bir yol izlemiştir.
Hristiyanları, Yahûdîleri, Müslümanların dîninden olmayan herkesi tekfîr
etmeyen veya tekfîr etmede duraksayan ve şüphe eden kişileri tekfîr etmeyenlerin kâfir olduğu icmâ ile sâbit olup bu sözleri söyleyenler de kâfirdirler. Kâdî Ebû Bekir şöyle demiştir: Çünkü nasslar ve icmâ bunların kâfir
olduğunu bildirmektedir. Bu konuda kim duraksarsa, nassı ve teklifi yalanlamış veya ondan şüphelenmiş olur. Onları yalanlamak ve onlardan şüphe
etmek ise ancak kâfirin yapacağı bir iştir.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/280-281.]
Şeyh Abdullâh bin Muhammed rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her
kim ‘şehadet kelimesini söyledikten ettikten sonra artık ona hiçbir şey
zarar vermez’ derse veya ‘şehadeteyni getirip namaz kılan oruç tutan bir
kimsenin, Allâh’tan başkasına ibâdet etse bile tekfir edilmesi caiz değildir’
derse bu kimse kâfirdir. Böyle birisinin küfründe şüphe eden dahi kâfirdir.
Çünkü -daha önce de belirttiğimiz gibi- bu kimse bu sözüyle Allâh’u
Teâlâ’yı, Rasûlü’nü ve Müslümanların icmâsını yalanlamış olur.” [ed-Dureru’sSeniyye: 10/250.]
İfâde edildiği üzere küfrü açık olan kâfirleri tekfîr etmemek veya
onların küfründe şüphe etmek kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür.
Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunu
yaparken “tekfîr safları bölmektir yahut tekfîrin faydası ne?” gibi geçersiz söylemler içerisinde bulunmak, sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.
www.tevhididavet.com
42
Abdullâh Saîd el-Müderris
Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i
kendisine fayda vermez.
Hâtime:
İfâde olunduğu üzere Ehl-i Sünnete göre, Müslüman bir kimse
îmânını bozan ve onu geçersiz kılan yukarıdaki gibi şey işlediğinde İslâm
Dîni’nden çıkar. İşlenen şeyin itikâdî, sözlü ve fiilî olması arasında hiçbir
fark yoktur.
Ancak burada dikkat edilmesi gerekli olan çok önemli bir husus
vardır. Bu husus: Kendisinden küfü gerektiren şey hâsıl olan Müslüman
bir kimsenin tekfîr edilmesi ancak gerekli olan şartların tamam olmasından, manîlerin ortadan kalkmasından sonra caiz olur.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve
ashabının üzerine olsun.
Abdullâh Saîd el-Müderris
1435 h./2014 m.
www.tevhididavet.com
İÇİNDEKİLER
ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER................................................................................. 3
Mukaddime: ......................................................................................... 3
1. İslâm Dîni’nden olan şeyleri önemsememek, onlarla alay etmek ve
küçümsemek: ....................................................................................... 3
2. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların yerine geçmek üzere
kanunlar koymak ve bu kanunlarla hükmetmek: ............................... 6
3. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına hâkimiyet yetkisi vermek: ................ 11
4. Beşerî kanunlardan ister büyük isterse de küçük bir ihtilafın
çözümü için hüküm istemek:............................................................. 16
5. İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfre ve de kâfirlere destek
olmak: ................................................................................................. 20
6. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül etmek, O’ndan
başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet
dilemek: .............................................................................................. 24
7. Allâh’u Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve
onunla amel etmemek:...................................................................... 28
8. Kâfirlere şer’î olarak itaat etmek: ................................................. 32
9. Küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden râzı olmak:........ 35
10. Kâfirleri tekfîr etmemek veya onların küfründe şüphe etmek:.. 39
Hâtime: ............................................................................................... 42
www.tevhididavet.com
44
Abdullâh Saîd el-Müderris
‫نواقض اإليمان‬
ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER
www.tevhididavet.com

Benzer belgeler

kelime-i tevhîd`in tefsîri

kelime-i tevhîd`in tefsîri ‫َو َيت ََصدَّ ُق َ‬ ‫ب‪َ ،‬و َم َح َّبتِ َها‬ ‫َو َم َح َّب ِة َأ ْه ِل َها‪َ ،‬و ُب ْغ ُض َم ْن َخا َل َف َها َو ُم َعا َداتُه َا‪ ،‬ك ََما َق َال النَّبِ ُي َص َّلى‬ ‫ال ّٰل ُه َع َل ْي ِه َو َس...

Detaylı