nusayri aleviler - FarukArslan.com

Transkript

nusayri aleviler - FarukArslan.com
NUSAYRİ ALEVİLER
Ali Duran GÜLÇİÇEK
ÖZET
Bu yazıda, Aleviliğin bir kolu olan Nusayrilik hakkında bilgi verilmektedir. Nusayri Alevilerin yaĢadığı bölgeler, ziyaret yerleri, önemli
günleri, gelenekleri ve tarihî geliĢimlerine de yazı içerisinde yer verimiĢtir.
ABSTRACT
In this article,it is informed about Nusarilik which is one of the branches of alaouite. Furthermore,the regions they live,visiting
places,important dates,customs and their historical development are also given in the article.
Anahtar Kelimeler: Nusayri, ġıh, Alevi, Ġslâm.
Keywords: Nusayri ġıh, Alaouite, Islam
Virani’yem bu yolda can nisârem1
Ali’ye aşk ile, akl ile yârem
Nusayri’yem ki bir kula uyarem
Nusayri’yem, Nusayri’yem, Nusayri
Ne ölmüşem, ne hod sağım, ne sayri.2
Aleviliğin bir kolu olan Nusayrilik, 11. İmam Hasan Askeri’nin öğrencisi ve yakın dostu Ebu Şuayb
Muhammed bin Nusayr el-Basri en-Nümeyri (öl. H. 270, M. 883) tarafından IX yy. da kurulan; Abu Abdullah
al-Huseyin ibn Hamdan al Hasibi (öl. Halep 957/58)3 tarafından geliştirilen, İslâmiyet’in bâtıni yorumuna,
tasavvufa, tenasüh (ruh göçü; métempshychose), Hulûl (Réincarnation) nazariyesine, Ehl-i Beyt sevgi ve
saygısına dayanan bir inanç sistemidir.
Etimolojik (köken) olarak Nusayri sözcüğü, Nusayriliğin kurucusu İbn Nusayr’den gelmektedir. Bazı batılı
bilim adamları, bu sözcüğün Hristiyanlıkla eş anlamda kullanılan Nasrani (nazaréen, Hz. İsa’nın doğduğu kent
Nazareth) veya Suriye ve çevresinde yaşayan Nazereni adlı bir topluluktan geldiğini ileri sürmektedirler. Kimi
gezginler ise, Nusayrilerin sığındığı Kuzey Suriye’de bir dağ kütlesinin adı olan Ansariye (Cebel) ismini bu
anlamda kullanmışlardır.4 İslâm tasavvufu ve özellikle Hallacı Mansur’la ilgili geniş çaplı araştırmaları olan
Fransız şarkiyatçı Louis Massignon’a göre, Nusayri tabirinin idari, içtimai (sosyal) ve dinî olmak üzere üç
anlamı vardır:
İdari bakımdan bu tabir, Suriye’deki Ansariler dağına (eski Cabal Lukkam) delâlet eder; Âsi nehrinin
garbında (batısında) eski Lazikiya livâsı (sancağı, vilayeti) olup, cenup (güney) kısmında büyütülmüş ve
1920’den başlayarak burada bir Alevi devleti kurulmuştu. 1933 sonunda nüfusu 334.173 olup, bunun
213.066’sını Nusayriler teşkil ederdi. Şahyun’un şimâlinde (kuzeyinde) ve Banyias’ta yaşayan Sünnilerin sayısı
61.817; Kadmus ve Masyaf’ta bulunan İsmaililer 5.669; al-Hişn ve Tartus’un şimalinde oturan ve çoğu Ortodoks
olan Hristiyanlar 53.604 kurulmuş idi; memleketin idari taksimatı iki sancak ve sekiz kazadan ibâret idi:
Lazikiya Şahyun (Haffa), Cabala, Tartus, Markab (Baniyas), İmraniya (Tell Kallah), Şafita al-Hişn (Maşyaf);
mütehammil ve çalışkan köylü halkı tütün, ekmek ve ipek böceği yetiştirmekle meşguldür (M. Hartmann,
ZDPV, 1891, XIV, 151-255).
İçtimai (sosyal) bakımından burada yaşayan ve muhtelif menşelere mensup olan ahali, istisnasız
denilebilecek şekilde Arapça konuşmakta ve Nusayri akidesini kabul etmiş bulunmaktadır.
Dinî cephesine gelince, bu Nusayri fırkasının akidesidir ki, burada buna daha yakından temas edilecektir. 5
Konunun uzmanlarından Alman şarkiyatçı R. Strohtmann’a göre, asıl yerleşim yerleri Irak olan Nusayrilerin,
Suriye tarafına ne zaman geldikleri konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, özellikle 11. İmam Hasan alAskeri’nin ölümünde, On İki İmam Şiasından ayrıldıktan sonraki dönemlere (872) rastladığı tahmin
edilmektedir. 1000 yılında, Tabariye, Trablusşam, Haleb ve Latakiye’de Nusayrilerin bayram tarihleriyle ilgili
Belediye nizamnamelerinde yer alan kayıtlara rastlanır.6
X. yy.da Bağdat Abbasi halifeliğinin çöküşü sırasında Musul ve Halep’te hüküm süren Hamdaniler
döneminde Suriye’nin Kuzey kesimine gelip yerleşen Nusayriler, bu bölgede egemen olan ve aynı Batınî
öğretiyi savunan Karmatiler ve İsmaililer döneminde burada kendi inanç ve öğretilerini yaşatabilecek rahat bir
ortam buldular. Frankların egemenliği döneminde de (1098-1188) gelişmesini sürdüren Batınî heteredoks
akımlar, özellikle Memlûklar (1250-1517) ve Osmanlılar döneminde (1517-1918) yoğun takibata uğradılar. İşte
bu dönemlerde Sünnileştirme politikası başladı.
Mısır’daki İsmaililerle savaşan 4. Memlûk Sultanı I. Baybars (1223-1277), Suriye’yi ele geçirdikten sonra,
buradaki Batınî akımlara karşı da savaş açtı. Fransız yazar Jacques Weulersse’nin de 1940’ta yayımlanan Le
Pays des Alaouites (Alevi Devleti) adlı yapıtında ifade ettiği gibi, lânetle anılan Memlûk sultanı Kalavun
döneminde (öl. 1290) baskılar daha da arttı, Batınî mezhepler yasaklandı ve Nusayri köylerine zorla cami
yaptırıldı.7 Suriye, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethiyle Osmanlıların egemenliğine geçti. Gerek
Yavuz Sultan Selim (1516 Halep katliamı) gerekse II. Abdülhamid (1842-1918) döneminde aynı asimilasyon
politikaları sürdürüldü.
Tüm zorluklara rağmen, Nuseyri, Ansari, Arap Alevileri, Alevi, Alawi gibi isimlerle adlandırılan Nusayri
Aleviler, inançlarını ve zengin kültürel değerlerini koruyarak, onları daha güzel yönleriyle yaşatarak günümüze
taşıdılar.
İnsan-Tanrı-Doğa sevgisine ve bütünlüğüne dayanan Nusayri Aleviliğinde, hiç kuşkusuz İslâm gizemciliği ve
Ali kültü, Ehl-i Beyt sevgi ve saygısıyla birlikte birlikte eski Anadolu ve Asya medeniyetleri, İran-Hind
inançları, Yeni Platonculuk ve Hristiyanlık gibi farklı inanç ve kültürlerin izlerine ve güzelliklerine de rastlanır.
Aleviliğin genel yapısında olduğu gibi, Nusayri Alevilikte de ahlâk değerlerine, sıdk ve vefaya (kalp ve ruh
temizliğine), eğitime ve bilime büyük önem verilir. Merkezi Basra’da, şubeleri Bağdat ve Mısır’da kurulan
İhvân-üs-Sefa (Ihvan al-Safa: Safa kardeşler, sadık dostlar) adıyla anılan bilginler topluluğunun, ahlâkta
Sokrates’i, mantıkta Aristo’yu, matematikte Pythagoras’ı, metafizikte Eflatun’u (Platon), din felsefesinde ise
Hallacı Mansur’u örnek alarak X. yy.da başlattıkları ve dinde reformasyonu öngören, aklı, bilimi ve mantığı ön
planda tutan bu yeni öğretinin Nusayrilik üzerinde de önemli etkileri vardır.
İhavan-üs-Sefa, İmam Caferi Sadık’ın büyük oğlu İsmail’e (öl. Medine 762) dayanan İsmailiye mezhebine
mensup bilginler topluluğunun X. yy.da Basra’da ortaya çıkarttıkları yeni dinî bir yorumun ve felsefe çığırının
adıdır. Bu isim, bu bilginler topluluğunun kendi aralarında birbirlerine Ġhavan al-Safa (Safa kardeşler) diye hitap
etmelerinden kaynaklanır. Öğretilerini ve birliğin amaçlarını 52 risale (broşür) hâlinde kaleme alan İhvanüssefa
grubunun asıl hedefleri, inançta bilimi, aklı ve mantığı egemen kılmaktı.
XVII ve XVIII. yy.da Batıda yayımlanan ansiklopedilere de kaynaklık eden bu risaleler (küçük boy kitaplar,
broşürler) 1-14 matematik ve mantık, 15-30 tabii bilimler (fizik, kimya, gökbilim, biyoloji), 31-42 Metafizik, 4351 Teoloji (Tanrı bilimi) ve diğer bilgilerden oluşuyordu. Bu ansiklopedilerin doğudaki Müslüman toplulukları
ve Bâtıni hareketler üzerinde önemli etkileri oldu. Bu kaynakların bir çoğu, İbni Sina’nın bazı eserleriyle birlikte
1150’de Bağdat’ta ateşe verildi (BOER, T. J. de, 1901: 89). Daha sonraları yeniden toparlanan bu eserlerin bir
kısmı Nusayri Aleviler tarafından yayımlandı.
Ruh göçünün egemen olduğu Nusayrilikte, insan belli eğitim aşamalarından sonra insan-ı kâmil şeklinde
gelişerek fenafillâh mertebesine, yani Tanrı’nın varlığında yok olma (vahdet sırrına erme; Hakk’ı kendi özünde,
kendi özünü Hakk’ta görme) aşamasına ulaşır. Velâyet rehberi Hz. Ali, fenafillâh mertebesinde Tanrı’nın
varlığında yok olan ve Hz. Âdem’den beri bütün peygamberlerde tecelli eden (beliren) ilâhi nurun, hidâyetin ışık
kaynağıdır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin de Divan-ı Kebir’de ifade ettiği gibi; O açıklayıcı imam, O Tanrı
velisi safa ehlinin vücut güneĢidir. Yerde, gökte, mekânda, zamanda hakla duran o imamın zati, iç ve dıĢ
temizliğiyle vasıflamak vaciptir. Çünkü küfürden, ikiyüzlülükten kurtulmuĢtur, temizdir. Onun konağı birlik
âlemidir. Hakk’ın yüksek sıfatları Ali’nin vasfıdır. Hakk’ın sıfatları zaten ayrı değildir. O, Tanrı’nın zatine
yapıĢmıĢ, O olmuĢtur. Hani duyduğun lâhutun o gizli hazinesi yok mu; iĢte O odur. Çünkü O, Hakk’tan halka
görünmüĢtür. O, hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi. ĠĢte o ilimden maksut yüce Ali’dir. Hakk’ın hikmetini ondan
baĢka kimse bilmez. Zira O hakimdir, her Ģeyin bilginidir...
Hak ve hakikat sırrına eren, Allah’ın sırlarına ait manevi bilgiye (ilm-ü ledün’e) vâkıf olan Hz. Ali’nin her
yerde ve her zaman hazır ve nazır olduğunu, binbir donda göründüğünü hemen hemen tüm Alevi-Bektaşi
şairleri, deyiş ve nefeslerinde dile getirmişlerdir:
Tuttum aynayı yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar eyledim özüme
Ali göründü gözüme
Ali evvel, Ali ahir
Ali bâtın, Ali zâhir
Ali tayyip, Ali tahir
Ali göründü gözüme
Ali candır, Ali canan
Ali dindir, Ali iman
Ali rahim, Ali Rahman
Ali göründü gözüme.
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba
Nusayrilerin kutsal metinlerinde, özellikle Kitabu’l Mecmu al-a’yâd’ta deliliyle delil olan, kudretiyle zahir
olan, hikmetiyle batın olan, zatı ile zatına icabet olunan, sıfatıyla ismine muhatap olan, gizliliklerin sırlarını
bilen; iyilik, doğruluk, ilim ve irfanla gönülleri aydınlatan, nurları görünür kılan, her nura isim, her isme mekân,
her mekâna bab kılan, babı irşad eden mürşidlerin mürşidi, arılar emiri Ali Ebu Talib, bilgi kaynağının hazinesi
ve evliyaların serçeşmesidir.
Nusayri üçlemesinde Ayn-Mim-Sin (A.M.S.) sırrı, mânâ anlamına gelen Ayn, her zaman ve her yerde hazır
ve nazır olan Hz. Ali’yi; isim anlamına gelen Mim, Peygamber Muhammed’i; bab (kapı) anlamına gelen Sin ise
Peygamberin sahabelerinden, Ali’nin yoldaşı ve sırdaşı, Kırklar meclisinin hizmetkârı ve Fütüvvet’te (Ahilik’te)
berberlerin piri sayılan Selman-ı Pâk’ı simgeler. Birbirini tamamlayan bu üçlü nazariye, halk arasında şu
deyimle de ifade edilir: Kapıya doğru yönelirim, ad önünde eğilirim ve mânâ’ya taparım.
Nusayri Alevilikte, Ali-Muhammed-Selman üçlüsü, Ehl-i Beyt beşlisi ve On İki İmam sevgi ve saygısı
dışında, Ebû Zerr al-Gifari, Mikdat bin Esved al-Kindi, Abdullah bin Revaha el-Ensâri, Osman bin Maz’un elCumahi, Kanber ed-Devsi gibi beş Eytam-ı Hamse’ye (yetim; tek ve eşsiz örnek sahabeye) de önem verilir.
Bu beş eşsiz şahsiyetten Ebû Zerr al-Gifari, yıldızların seyir ve hareketini; Mikdat bin Esvet al-Kindi tabiat
olaylarını, gök gürültüsü ve yer sarsıntısını; Abdullah bin Revaha el-Ensâri, rüzgârı; Osman bin Maz’un,
rızkların teminini, sağlık ve hastalığı; Kanber el-Devsi ise ruhları temsil eder ve yönlendirir.
Nusayrilik yoluna girişin belli evreleri ve eğitim aşamaları vardır. Yola talib olan bir can, her şeyden önce bir
mürşide el vermesi; yol ve erkân hususunda bilgi sahibi olması gerekir. İnanç ve töre kurallarını bilen ve sırrı sır
eden bir can, kırk günlük, yedi veya dokuz aylık melik (sınama) dönemlerinde sonra yapılan giriş törenlerinde,
en az on iki kişilik kefil (şahid) göstermek suretiyle, İmam huzurunda kutsal görevlerini yerine getireceğine, yol
ilke ve kurallarına ters düşmeyeceğine dair ikrar (söz) vererek yola alınır. Nusayrilik’te Em-i Seyyid adıyla
anılan Din Amcası, Nusayri yoluna girmek isteyen tâlibe, yolun inceliği, adap, erkan ve kuralları hakkında bilgi
verir. Tâlibe el veren ve yola girmesini sağlayan Em-i Seyyid kurumu, bir anlamda sosyal ve dinsel bir akrabalık
bağıdır.
Nusayri törenlerinde de, Kırklar meclisine izafeten adab ve erkân kuralları içerisinde bir kadeh
(nakfe) dem sıredilir (içilir). Bu dem, Bâtıni anlamda vahdet sırrına ermenin, ölümsüzlüğün, Tanrısal aşkın bir
sembolüdür. Ârif Çelebi’nin (doğ.1272), şu dizeleriyle de ifade et-tiği gibi:
Biz Ģaraptan değil, Ģarap bizden sarhoĢ oldu,
Biz kalıptan değil, kalıp bizden varoldu.8
Nusayri din adamlarına Şıh, yardımcılarına Nakib ve Necib denir. İmamların makamını temsil eden ve
soydan gelen Şıhlar, yol ehli, mürşidi kâmil ve Nusayri akidelerini eksiksiz ve noksansız yerine getiren arif
insanlar arasından seçilir.
Nusayri Alevilerin etnik yapılarını Araplar, Türkler, Türkmenler ve Farslar oluşturur.
Konuştukları dil ise şu şekildedir: Suriye’deki Aleviler, Suriye/Lübnan Arapça şivesinde konuşurlar.
Anadolu’daki Nusayriler, hem Arapça hem de Türkçe konuşmaktadırlar. 1939’da Hatay’ın Türkiye topraklarına
katılmasından sonra yazım ve konuşma dilleri Türkçe oldu; ama Arapça da okunup yazılmaktadır.
Nusayri Alevilerde Dinî Bayram Günleri
Gadir Bayramı, Hz. Muhammed’in veda hacı dönüşünde Gadir Hum denilen yerde (18 zilhicce) son veda
hutbesinde Allah’ın emrine uyarak Ali’yi vasi (veli) tayin ettiği gündür. Bu bayram, Kurban bayramından
sonraki sekizinci güne denk gelir.
Bu bayramda dinî ayinler düzenlenir; lokmalar pişirilip dağıtılır; yoksullar giydirilir, düşkünlere, fakirlere,
yetim ve hastalara yardım edilir.
FiraĢ, 29 Zilhicce; Hz. Muhammed Medine’ye göç etmek zorunda kaldığı gün, düşmanların dikkatini
çekmesin diye Hz. Ali’nin onun yatağında yattığı gecedir.
Fıtr, (fatr el semavet vel ard: gökyüzü ve yerin yaradılışı); iftar anlamındadır; Ramazan bitiminde kutlanan
bir bayramdır.
AĢura, 10 Muharrem Kerbelâ matemidir.
18 Ocak, Aziz Barbara günüdür.
19 Ocak; Velâdet-i İsa, Hz. İsa’nın doğumunun ilân edildiği gündür.
15 ġâban, Selman-ı Pâk’ın ölüm günüdür.
21 Mart ve 4 Nisan tarihlerinde Nevruz bayramı kutlanır.
25 Mayıs (Rumi takvimine göre), Hz. Muhammed’in ölüm günüdür.
14 Temmuz (Rumi takvimine göre), Hz. Muhammed’in Mekke’den Medineye göç ettiği gündür.
4 Ağustos (Rumi), Ermiş Elia’nın gökyüzüne çıktığı gündür.
6 Ağustos (Rumi), Tecelli Bayramıdır.
2 Eylül (Rumi), Şem’un es-Sâfa’nın zuhurudur.
24 Eylül, Seydi Bayramı (Hz. Meryem’in Arsuz dağlarından çıkıp gelen Seydi suyunda yıkandığı gün).
29 Ekim, Mihrican Bayramıdır.
6 Kasım, Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma-tü’l Zehra Betül’le evlendiği gündür.
2 Rebüyülevvel (Hicri), Hz. Muhammed’in doğum günüdür.
7 Rebüyülsâni (Hicri), Hz. Ali’nin doğum günüdür.
26 Receb (Hicri), Mi’râc gecesidir.
8 ġaban (Hicri), 12. İmam Muhammmed Mehdi’nin doğumu.
24 ġaban, insanların Firavun’un zulmünden kurtuluşu (Firavun’un ölümü).
29 ġaban, Hz. Yusuf’un, babası Yakup’la buluştuğu gündür.
8 Ramazan, 6. İmam Cafer-i Sâdık’ın doğum günüdür.
10 Zilhice, Kurban bayramıdır.
21 Zilhicce, Mubahale vd.
Nusayrilerin Hatay ve Çevresindeki Önemli Ziyaret Yerleri
Bölgede yaygın olan ziyaretlerin başında Hızır İlyas’a ait olan ziyaretler gelmektedir. Hızır Aleyhisselâm,
Hıdır, Hızır Nebi, Hızır Ġlyas gibi isimlerle çağrılan Hızır, halk inançlarına göre âb-ı hayat (bengisu) içerek
ölmezlik sırrına ermiş; darda kalanların, yardım dileyenlerin carına (yardımına) yetişen; iyi haber muştulayan;
bereket ve bolluk getiren ak sakallı, nur yüzlü, boz atlı bir ermiş, bir nebi ve bir peygamberdir (Bk. Alevilik’te
Hızır inancı).
Hıdır El-Bahir (Hızır İlyas), Samandağ’dadır.
Hıdırellez’in (Hızır İlyas), Arsuz/İskenderun ve Hatay’ın birçok ilçe ve köylerinde ziyaretleri ve makamları
bulunmaktadır. Hızır inancı ve kültü Anadolu’da oldukça yaygındır. Bu nedenle de Anadolu’ nun her köşesinde
Hızır’a ait bir ziyarete rastlayabiliriz.
Şeyh Yusuf El-Hakim’in, Dikmece Köyü/Antakya’da ziyareti vardır.
Cafer et-Tayyar’ın, Antakya’da ziyaret yeri bulunur.
Sultan Habib en-Neccar’in ve Şeyh Hasan’ın ziyaret yerleri Antakya’da bulunur. Şeyh Yusuf
Reyhani’nin Samandağ’da ziyaret yeri vardır. Şeyh Muhammed El-Garib’in ziyaret yeri Üçgüllük(Ekber)Madenli K./İskenderun’da bulunur.
Nusayri törenlerinde genellikle On İki İmam adına buhur yakılır (kuddas al-bahur, kuddas al-tib, kuddas alezan gibi kutsama gelenekleri yerine getirilir).
Nusayri Alevilik konusunda taradığımız kaynaklar dışında, bilgilerinden yararlandığım Şıh Hasan Ay’a
(İskenderun 1939 -) ve yine konunun uzmanlarından oğlu Ali Alaattin Ay’a buradan teşekkür ediyorum.
Nusayrilerin dinî önderlerinden Şıh Yusuf Reyhani’nin torunlarından olan Şıh Hasan ve Ali Alaattin Ay’a göre,
Nusayri Alevilik, her şeyden önce akla, mantığa, bilime, Ehl-i Beyt sevgi ve saygısına dayanan bir inanç
sistemidir.
İnsana ve insanlığa büyük değer veren Nusayri Alevilik’te, Hz. Ali’nin de ifade ettiği gibi, insan sadece
küçücük bir bedenden oluĢmuyor; koskoca bir evren insanda gizlidir. Ġnsan açıklayıcı bir kitap gibidir; harfler,
içteki sırları açığa vuran vasıtalardır. Hayatta affedilemiyecek en büyük günah, insanın insana eziyyetidir. Ġnsan
ağu el insan, iza rida va iza zihiy (insan, insanın kardeĢidir, ister razı olsun, ister olmasın).
Nusayri ve İshakiye Alevilerin Şecerenamesi9
Şa’iriya/’Alyâ’iya10
İmam Cafer-i Sâdık
Al-Mufaddal b. Umar al Cu’fi
Muhammed b. Sinan
Muhm. B. al-Mufaddal
(İmam al-Askeri) Muh. b.’Abdullah Muh. b. Cumhur Ibn Sammun Carer b. Muh Yahya b.
Muh. b. Nusair
b. Mihran
b. al-Mufaddal
Ma’in
Muh. b. Cundub
Al-Cunbulani (Ş)Hamdan b. al-Hasibi
İshak al-Ahmar
Ahmed b.
Al-Hasib
Al-Husain b. Hamdan al-Hasibi
NUSAYRİYE
Nasr b. as-Sabbah
İSHAKİYE11
Nusayri Alevilerin Yoğunlukla Yaşadıkları Bölgeler
Daha çok Güney Anadolu’da (Çukurova bölgesinde), Suriye’de, kısmen Lübnan, Irak ve İran’ın güney (Fars)
bölgesinde yaşayan, toplam nüfusu günümüzde Suriye’de 1 milyon, Türkiye’de ise 300-350 bin civarında tahmin
edilen Nusayri Alevilerin Anadolu’da yoğunlukla yaşadıkları il, ilçe, bucak ve köyler ise şunlardır (Andrews, P.
A. 1989: 379-382):
Adana/Merkez:
Alihocalı, Dörtağaç, Hıdırlı (Hadırlı), Karayusuflu, Kayaşlı (Kayışlı), Köklüce (İsmailiye), Mürseloğlu,
Salmanbeyli, Yalmanlı, Dikköy.
Adana/KarataĢ:
Karataş, Bahçe, Yalnızca, Havutlu (Havutlubucağı).
Adana/Yumurtalık:
Kırmızıdam, Yeşilköy (Sadiye-Sakızağacı), *Akkapı, *Ce-milik, *Şeyhganem.
Hatay/Merkez:
Açıkdere, Apaydın (Ubeyduye), Aşağıokçular (Belit-Fellit), Bozhüyük, Demirköprü (Gısrihadit), Dursunlu
(Dursuniye), Hasanlı (Şeyh-Hasan), Kuruyer (Kurye), Küçükdalyan, Maşuklu (Maşukiye), Narlıca, Suvatlı
(Cuadiye), Üzümdalı (Sabuluk/Sabuhiye).
Hatay/Merkez/Hıdırbey:
Çekmece, Aşağıekinci (Aşağıaydı/Aynitehtani), Büyükdalyan (Dalyanmazlumpaşa), Güneysöğüt (Ziatiri),
Günyazı (Akıllı/Akidi-ye), Güzelburç, Kavutcu (Karaksı/Karaksiye), Koçören (Mengülü/Mengüliye), Kuzeytepe
(Tüleylikuzey),
Meydancık,
Odabaşı
(Kavaslı/Kavasiye),
Subaşı
(Süseli/Süsiye),
Toygarlı
(Tellikumbelek/Tüleylihumbeles), Turunçlu, Yukarı-ekinci (Yukarıaydı/Aydıfevkani).
Hatay/Merkez/Serinyol:
Serinyol (Bedirgeçerkes), Alazı (Ellezi), Karalı, Oğlakören (Sunberi), Üçgedik (Avaklı/Avakiye), Zülüflühan
(Zülüfkan).
Hatay/Altınözü/Merkez:
Altnözü, Akdarı (Bayra/Boyra).
Hatay/Altınözü/Yiğityolu:
Dokuzdal (Salkiye), Gözecik (Fırlakgöz / Ayınfuar).
Hatay/Ġskenderun/Merkez:
Hatun (Karaağaçhatun), Konarlı (Karaağaçfernek), Nardüzü (Karaağaçnesli), Övündük, Pirinçlik, şarkonak
(Karaağaç-Biryane).
Hatay/Ġskenderun/Belen:
Ötençay (Bakras).
Hatay/Ġskenderun/Uluçınar:
Uluçınar (Arsuz), Akçalı (Ağcalı), Arpa-gedik, Avcılarsuyu, Beyköyü, Çetillik, Gökmeydan, Gözcüler
(Alakop), Hacıahmetli, Kepirce (Çengen), Madenli, Üçgüllük (Ekber).
Hatay/Samandağı/Merkez:
Çöğrülü (Sabunlucilli), Koyunoğlu (Cerepderesi), Kuşalanı (Mutayran), Mağaracık, Meydan, Mızraklı,
Nahırlı, Sutaşı (Sabunlu-mutayran), Tekebaşı (Cilli), Yeşilyazı.
Hatay/Samandağı/Karaçay:
Karaçay (Küçükkaraçay/Karaçaynehir), Büykçat (Binat/Minat), Hüseynli, Tavla, Tavuklu, Uzunbağ
(Büyükdere/ Rıdvanbüyük-dere), Yaylıca (Saylıca).
Ġçel / Merkez:
Yakaköy.
Ġçel/Merkez/Kazanlı:
Kazanlı, Karacailyas, *Karaduvar.
Ġçel/Tarsus:
Çataltepe (Çatalkeli), Deliminnet, *Eslambiekeyf (Eshab-ı Kehf).
Nusayri Alevilerin Bazı Temel Kitapları
Ebu Said al Mamun ibn-al Kasım at Tabarani (öl.1034-35) tarafından yazılan ve daha sonra El Hüseyin bin
Hamdan el-Hasıybi tarafından yeniden düzenlenen ve onaltı sureden oluşan Kitabu’l Mecmu al-a’yâd (dini
merasimleri ve bayramları içeren toplu kitap).
El Hüseyin bin Hamdan el-Hasıybi tarafından yazılıp Buveyhi hükümdarlarından Adududevle (Fenna
Husrev, İsfahan 936, Bağdat 983)’ye hediye edilen Risala Rast-basiya.
Yine Hasıybi tarafından yazılan ve Hamdani hükümdarı Seyfüddevle (Ebül Hasan Ali bin Abdullah;? 916Halep 967)’ye hediye edilen El-Hideyetül Kübra (Uluların doğru yolu), Elmaide, Esmaül Eimme ve El-ihvan
(sadık kardeĢler) kitapları.
Mufaddal bin Omar al Cu’fi (öl.180/796)’nin, İmam Cafer-i Sâdık adına naklettiği Kitab al-Haft as-Sarif wal’Azillat (Yedi temiz gölgeler kitabı). Alman şarkiyatçı Strothmann tarafından üzerinde çalışılan bu yapıt, Ârif
Tâmir ve Ign.-A. Khalifé S.J. tarafından Kitâb al-Haft wa-l-Azillat, attributé à al-Mufaddal ibn Umar al-Ga’fi,
rapportant les Paroles de l’Imam Ğa‘far ibn M. as-Sâdiq adı altında 1960’ta Beirut’ta yayımlandı (2. Baskı,
Beirut 1970). Aynı yapıt, Suriye’deki el yazmalarına dayanarak Mustafa Gâlib tarafından Kitâb al-Haft as Sari
adı altında 1964’de Beirut’ta yayımlandı.
Hz. Ali’nin Nehc-ü Belâga ve Divanı, İmam Cafer Sadık’ın eserleri ve İhavan-üs-Sefa (Sadık kardeşler)
bilginler topluluğunun din felsefesi, matematik, astronomi, tıp, fizik gibi değişik konularda hazırladıkları
risaleler.
KAYNAKLAR
AHMED EFLÂKİ: 1997, Ariflerin Menkıbeleri 2, (Mevlânâ ve Etrafındakiler), Çev: Tahsin Yazıcı, 4. Basım, İstanbul.
HALM, Heinz: 1978, Das Buch der Schatten, die Mufaddal-Tradition der Gulat und die Ursprünge des Nusairiertums, (Gölgeler Kitabı,
Mufaddal-Gulat Geleneği ve Nusayriliğin Kökeni), in: Der Islam, Bd. 55, Berlin, S. 219 ff.
CATAFAGO, J: 1848, Die drei Messen der Nosairier (Nusayrilerin Üç Ayini), in: ZDMG, 2. Cilt, Leipzig.
DIWALD, Susanne: 1975, Arabische Philosophie und Wissenschaft in der Enzyklopädie, Kitab Ihwan as-safa (III), Die Lehre von Seele und
Intellekt (Ġhvan as-Safa kitabında Arap Felsefesi ve Bilimi, Ruh ve Intelekt Öğretisi) Wiesbaden.
DUSSAUD, R: 1900, Histoire det religion des Nosaıris, Paris.
GOLDZIHER, Ignaz: 1910, Über die Benennung der Ichwan al-Safa ,Der Islam, I.: 22-26.
GOLDZIHER, Ignaz: 1916, Streitschriften des Gazali gegen die Batınıjja-Sekte (Gazali’nin Bâtıni Mezheplere Yönelik Polemik Yazıları),
Leiden.
GÜLÇİÇEK, Ali Duran: 2004, Alevilik (BektaĢilik, KızılbaĢlık ve Onlara Yakın Ġnançlar, İstanbul/Köln, 1. Cilt, s. 296-307.
HOROVITZ, Josef: 1922, Salmân al-Fârisi, in: Der Islam, 12. Cilt, Leipzig.
HUART, Clément: 1913, Ali b. Abi Talib, Enzyklopaedie des Islâm Band 1, Leiden/ Leipzig , s. 296-299.
HUART, Clément: 1927, Ismâiliya (Ġsmailiye), Enzyklopädie des Islam, Band II, Leiden-Leipzig, s. 587-590.
IVANOV, W.: 1933, Guide to Ismaili Literature, London.
JAVAD, Ali: 1939, Die beiden ersten Safier des zwölften Ġmams, in: Der Islam, 25. Band, s. 197-227.
MASSIGNON, Louis: 1936, Nusairi, Enzyklopädie des Islam, Band III, Leiden/Leipzig, s. 1041-1044.
MASSIGNON,
Louis:1922,
La
Passion
D’Al-Hallaj,
Martyr-Mystique
De
L’Islam,Paris.
SAMANCIGİL, Kemal: 1945, BektaĢilik Tarihi, Aslı, DoğuĢu, Ġçyüzü, Kolları, Büyükleri, Ġhtilâlleri, Edebiyatı, Güzel Sanatları,
Basıma hazırlayan: Ġsmail Nâzım Ergenel, ÇemberlitaĢ Vezirhan Emniyet Kütüphanesi, İstanbul.
STROTHMANN, R.: 1959, Seelenwanderung bei den Nusairi (Nusayrilerde tenasüh/ ruhgöçü), Oriens, Volume 12, Leiden, s. 89-103.
STROTHMANN, R.: 1950, Die Nusairi im heutigen Syrien (Bugünkü Suriye’de Nusayriler), in: Nachrichten der Akademie der
Wissenschaften in Göttingen, Nr. 4, Göttingen.
STROTHMANN, R.: 1946, Festkalender der Nusairier, Grundlegendes Lehrbuch im syrischen Alawitenstaat,(Nusayrilerin bayram takvimi,
Suriyeli Alavi devletinde temel ders kitabı) in: Der Islam, Zeitschrift für Geschichte und Kultur des Islamischen Orinets, 27. Band, Berlin
1946.
STROTHMANN, F.: 1939, Drusen-Antwort auf Nusairi-Angriff (Druzilerin Nusayri saldırılarına yanıtı), in: Der Islam, 25. Band, Beriln.
WEULERSSE, Jacques: 1940, Le Pays des Alaouites (Alavi Devleti), Tours.
WOLFF, P.: 1849, Auszüge aus dem Katechismus der Nossairier (Nusayrilerin kutsal metinlerinden alıntılar), in: ZDMG, 3. Band, Leipzig,
s. 302-309.
DİPNOTLAR
1
Nisar (Ar.): Serpme, saçma. Buradaki anlamıyla bu yolda canını verme
2
Hod (Fars.): Kendi. Hodi: Varlık. Sayrı: Hasta, üzgün, düşkün.
3
Al Hasibi’nin yaşamıyla ilgili Heinz Halm’ın, Muhammed Amin Galib at-Tawil’in Tar’rih al-’Alawiyin, al Ladiqiya 1343/1924 yapıtına
dayanarak verdiği bilgilere göre, Hasibi’nin, 260/873-74 tarihinde (İmam Hasan al-Asker’in ölüm yılında) doğduğu, hocası
Cunbulani’nin ölümünden sonra (287/900), Bağdat’ta bir cemiyet oluşturduğu, misyoner olarak başta Dailam ve Horasan olamak üzere
birçok il ve ülkeyi dolaştığı, Abu Muhammad Al bin al Cisri’ nin de desteğiyle sarayla ilişkilerini geliştirdiği, Risala Rastbasiya
adındaki bir yapıtını Buveyhi hükümdarlarından Adududevle (Fenna Husrev, İsfahan 936 - Bağdat 983) ithaf ettiği, Hamdani hükümdarı
Seyfüddevle (Ebül Hasan Ali bin Abdullah; ? 916-Halep 967) iktidarı döneminde (945) Halep’e geldiği, al-Hidaya al-kubra adındaki
yapıtını Seyfüddevle’ye ithaf ettiği ve 346/957-58’de Halep’te vefat ettiği söylenir (HALM, H. 1978: 259).
4
WEULERSSE, J. 1940: 52-53.
5
MASSIGNON, L.1936: 1041-1044; 1988: 365-370.
6
STROTHMANN, R.1950: 39.
7
WEULERSSE, J. 1940: 54.
8
AHMED EFLÂKİ,1987: 197.
9
HALM, H. 1978: 237.
10
11
şaria (Ar.): Yol. Alyâ’iya şaria: Ali’nin yolu.
İSHAKİYE: Şayh Ebu İshak İbrahim bin Şehriyar-ül Mürşid-ül-Kâzaruni (963-1034) tarafından kurulan tarikatın adıdır. Buna
Mürşidiyye veya Kâzru-niyye de denir. Şeyh Ebu Ali Hüseyin Muhammed-ül-Fiyruzabadi’den feyz alan ve bilge kişiliğiyle tanınan Ebu
İshak İbrahim, İran’ın Kâzerun (Kazarun) şehirinde doğduğu için, kendisine Kâzerun şehrinin mürşidi unvanı verilmiştir. Şayh Ebu
İshak İbrahim b. Şahriyar Kazeruni, Hind ve Çin denizi gemicilerinin piri sayılır; kendilerini fırtınalardan ve korsanlardan koruduğu
inancı egemendir. Arap gezgini İbni Battuta’nın bildirdiğine göre, Şayh Ebu İshak’ın Kazerun’daki zaviyesine denizciler tarafından
birçok adaklar sunulurmuş (Cl. Huart: Kâzerun, Enzyklopädie des Islam, Leiden-Leipzig 1927, S. 898). İshakiler daha çok İran,
Haleb/Suriye, kısmen Hindistan ve Çin’de bulunmaktadırlar. XIV –XVI yy.larda Anadolu ve Rumeli’de de İshakilere ait bazı tekkelerin
bulunduğu, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde zikredilmektedir. (P. Wittek: Kâzeruni mad., Ġslâm Ansiklopedisi, 6. Cilt, s. 523). İmam
Cafer Sadık’ın oğullarından İshak’ı son İmam olarak kabul eden Bâtıni bir gruba da İshakiye denir. Ayrıca; Hakaikiye, Taraikiye,
Abidiye, Tuniye, Zerriniye, Heysemiye, Vahidiye gibi oniki koldan oluşan ve IX. yy.da Muhammed bin Kerram tarafından kurulan
Keramiliğin bir koluna da İshakiye denir.

Benzer belgeler

entelektüel mu`tezile`de bedevî etki - bilimname

entelektüel mu`tezile`de bedevî etki - bilimname Hatay’a kadar Alevilerin ikamet ettiği bütün dağların özel adı olmuştur. 2 Bizim de benimsediğimiz bir başka rivayete göre Nusayrilik, onuncu İmam Ali el-Hadi (ö.254/868) ve onbirinci İmam Hasan As...

Detaylı