sayi 30 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 30 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi
ve Çocuk Ürolojisi Klinik Başkanı
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Ankara Milletvekili
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Prof. Dr. Haydar SUR
Biruni Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Prof. Dr. İskender PALA
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı
Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Yıl: 3 Sayı: 30 • HAZİRAN 2014
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Suat GÜZELGÖZ
Yayın Koordinatörü
Ayşe AYDIN
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Kurumsal İletişim ve Reklam
Ensar ÜSTÜN
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
HAZİRAN 2014, ANKARA
Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu
reklamverenlere aittir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi
®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
ÜCRETSİZDİR.
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
Türkiye Tütünle Mücadelede
Hız Kesmiyor
Sağlık Bakanlığınca ülkemizde başarıyla yürütülen tütünle mücadele çalışmaları Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından örnek gösterilmeye devam ediyor. 2008 yılında “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” ile hayatımıza giren “Dumansız
Hava Sahası Uygulaması” daha temiz ve daha sağlıklı
bir ortamda yaşamamız adına atılan en önemli adımlardan birisiydi. Sigara içenlerin ve içilen ortamlarda sigaradan etkilenenlerin sayısındaki düşüşle de “Dumansız
Hava Sahası” uygulamasının başarısı bir kez daha ortaya kondu.
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) ve Türkiye Yeşilay
Cemiyeti işbirliğiyle Ankara’da “Dünya Tütünsüz Günü”
etkinliği düzenlendi. Ülkemizdeki tütünle mücadele çalışmalarının ve önümüzdeki dönemlerde atılması planlanan adımların konu olduğu etkinlik sabah saatlerinde
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun da katıldığı
“sağlıklı yaşam yürüyüşü” ile başladı.
Bu yılki Dünya Tütünsüz Günü Programında üzerinde durulan konulardan biri de “nargile” oldu. Sigaradan sonra,
en az sigara kadar zararlı olan ve ölümcül hastalıklara
yol açabilen nargile de tütünle mücadele kapsamına
alındı. Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Yeşilay Cemiyetinin
çabalarıyla sürdürülen çalışmalarda birçok kişinin “masum” olarak bildiği nargilenin zararları çarpıcı bir biçimde anlatılmaya başlandı.
Biz de bu sayımızın kapak dosyasını Türkiye’nin dünyaya
örnek gösterilen tütünle mücadele sürecine ayırdık. Dünya Tütünsüz Günü etkinliği ile ilgili geniş haber çalışmamızı, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Türkiye
Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman’ın bu
etkinlikteki açılış konuşmalarını dosyamızda bulabileceksiniz.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı
Prof. Dr. Seçil Özkan’ın sunduğu “Ulusal Tütün Kontrol
Programı ve Eylem Planı” ve Türkiye’nin tütünsüzlükle
mücadelesini ortaya koyan yazılar da kapak dosyamızda
dikkatinizi çekeceğini düşündüğümüz diğer çalışmalar.
Bu sayımızın film dosyasını da Sağılığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğünden Derya Öncül’ün kaleme aldığı yine
bu konuyu işleyen “Smoking” ve “No Smoking” filmlerine
ayırdık.
Sağlık haberleri, yaz sıcakları için beslenme önerileri,
gezi ve kampus yazılarıyla Haziran sayımızda yine dopdolu bir içerikle sizlerle buluştuk. İlgiyle okuyacağınızı
umuyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla…
Ayşe Aydın
4
06
Dünya Tütünsüz Gününde
Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü
22
Ülkemizdeki Tütün Kontrol Çalışmaları
ve Dünya Liderliğine Giden Yol
Diyabetlilerin Sağlıklı Beslenmesi
için 16 Pratik Öneri
54SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
08
Dünya Tütünsüz Günü Etkinliği
28 Tütün ve Kanser İlişkisi
70
Rönesansın Kalbi: Floransa
72
Biruni Üniversitesi
37,500’ü
• Son on yılda yıllık ortalama %5.1’lik nominal GSYİH • Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve
artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve
Kuzey Afrika’ya erişim
dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri
(2004-2013)
• Kamu- özel sektör işbirliğinde 1.1 trilyon $ GSYİH
ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2013)
• Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)
ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme
beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi
(OECD 2012-2017)
• Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel
Ar-Ge desteği
• Yarısı 30.4 yaşın altında olan 76.6 miyonluk nüfus
• Yılda yaklaşık 610.000 üniversite mezunu
haber
DÜNYA TÜTÜNSÜZ GÜNÜNDE
SAĞLIKLI YAŞAM YÜRÜYÜŞÜ
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, ‘Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü ve
Dünya Tütünsüz Günü Etkinliğine’
katıldı. Bakan Müezzinoğlu eşi Faize Müezzinoğlu, Bakanlık yetkilileri,
öğrenciler ve vatandaşlarla birlikte
etkinlik kapsamında, Saklıbahçe’de
yürüyüş yaptı. Yürüyüşe Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu Başkanı Seçil Özkan
ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Diktatörü Zsuzsanna Jakap’ da
katıldı. Gazetecilerin de sorularını cevaplayan Bakan Müezzinoğlu, sigara
kullanımı yanında nargile ile mücadelenin de başladığını belirterek,
“Bugün gündemlerimizden önemli
ayaklarından bir tanesi de nargile ile
mücadele olacak. Çocuklardaki sigara alışkanlığı konusunda rahatsız olduğumuz konu daha çok uyuşturucu
kullanımı. Onunla ilgili İçişleri Bakanlığı ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı
yeni bir altyapı oluşturmaya gayret
ediyoruz” dedi.
Toplumun sağlıklı yaşam bilincini
yükseltmek için mücadele verdiklerini vurgulayan Bakan Müezzinoğlu,
şöyle devam etti: “Hastalıkları tedavi
etmekten çok sağlıklı yaşamayı öncelikle hedefliyoruz. Sağlık Bakanlığı
olarak, bireylerin sağlıklı bir hayat
6
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
felsefesine sahip olmaları için de yardımcı olmaya çalışıyoruz. O nedenle
sağlıklı beslenme diyoruz, hareket
diyoruz, sigara ile mücadele diyoruz,
kötü alışkanlıklardan özellikle tütün ve tütün ürünlerinden, alkol ve
uyuşturucu hayatı olumsuz etkileyen
tüm unsurlarla mücadele etmek, bu
anlamda da kamuoyunu bilinçlendirmek ve kamuoyunun desteğini
almak. Bugünkü aktivitemizin temelinde yatan temel ruh budur.”
Altyapı oluşturmaya gayret ediyoruz
Türkiye’nin tütünle mücadelede elde
ettiği başarının bütün dünyanın dikkatini çektiğini hatırlatan Bakan Müezzinoğlu, “Sigara konusunda son
beş yılda yaşadığımız başarı 15 yaş
üzeri kullanımının yüzde 31’den yüzde 27’lere inmesini başardık. Mücadelemiz devam ediyor. Son dönemde
sigara ile mücadeledeki başarımızda
nargile devreye girdi. Bugün gündemlerimizden önemli ayaklarından
bir tanesi de nargile ile mücadele
olacak. Çocuklardaki sigara alışkanlığı konusunda rahatsız olduğumuz
konu, daha çok uyuşturucu kullanımı. Onunla ilgili İçişleri Bakanlığı ve
Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni
bir altyapı oluşturmaya gayret ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Kahvaltıya önem veririm
Bir soru üzerine sağlıklı beslenme
reçetesini açıklayan Bakan Müezzinoğlu, özellikle sabah kahvaltılarını
çok iyi yapmaya çalıştığını açıklayan
Müezzinoğlu, “Kahvaltı etmeden
çıkmamaya gayret ederim. Sabah
buraya gelirken kahvaltımı etmiştim. Kahvaltının sağlık için önemli bir
öğün olduğuna inanıyorum. Kamuoyuna dört dörtlük sabah kahvaltısı
diyorum. Dört üçlük öğle yemeği
diyorum. Dört ikilik de akşam yemeği diyorum ama erken saatte” diye
konuştu. Bakan Müezzinoğlu, günlük
yaptığı faaliyetler için de şunları kaydetti: “Önemli olan 24 saatin içinde
yarım saat kendi sağlığıma zaman
ayırıyorum. Bunun için yürüyorum,
koşuyorum, bisiklete biniyorum, yüzüyorum. Herkes kendi fıtratına uygun bir yöntem bulabilir. En kolay
olanı yürüyüştür. Ben her zaman şu
cümleyi kuruyorum; hasta olup iyi
olma hayali kurmaktansa sağlıklı bir
yaşama sahip çıkıp sevdiklerimizle
sağlıklı mutlu bir gelecek sürmek
herhalde en akıllıca olanıdır.”
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
7
kapakkonusu
SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU
DÜNYA TÜTÜNSÜZ GÜNÜ ETKİNLİĞİNDE KONUŞTU:
HERKES İÇİN
SAĞLIKLI BİR GELECEK HEDEFLİYORUZ*
31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü dolayısıyla bir araya geldiğimiz bugünde
sigarasız bir güne hareketle başlayalım istedik ve buraya gelirken keyifli
bir yürüyüş yaptık. Özel bir zamana,
özel bir kıyafete ve hiçbir maliyete
ihtiyaç duymadan bir etkinlik gerçekleştirdik.
Bu noktada tütün ürünlerine karşı
mücadele stratejimiz bizim için çok
kıymetli bir tecrübe oldu. Toplumda
önemli düzeyde farkındalık oluşturduk. Aleyhte bazı lobi faaliyetlerine
rağmen siyaset üstü bir iradeyi ve atılan adımların toplum nazarında kabulünü başarılı bir biçimde sağladık.
Aslında “sağlıklı yaşam” adına amacımızı da ifade eden bir etkinlik oldu.
Sağlıklı kalabilmek için sadece kilo
vermeyi hedefleyen şok diyetler, özel
zaman dilimlerinde yapılan sporlar
yerine sağlıklı davranışları yaşam biçimi haline getirmeliyiz.
Siyasetin, kamu otoritesinin, yerel
yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın hedef birliği yaptığı
bir zemin oluşturduk. Siyasi iktidar,
istikrarlı bir biçimde ve cesaretle
Herkes için sağlıklı bir gelecek hedefliyoruz. Bedenen ve ruhen bütün
sağlık risklerinden arınmış bir toplum
ve çevre inşa etme peşindeyiz. Dünya
Sağlık Örgütü’nün “Her Yerde Sağlık”
olarak ifade ettiği küresel halk sağlığı mücadelesini biz de “ Önce İnsan,
Önce Sağlık” sloganıyla bayraklaştırmaya ve ülke genelinde bir seferberlik ruhu oluşturmaya çalışıyoruz.
8
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
stratejik hedeflerimizin arkasında
durdu. Bu mücadelenin liderliğini
toplum nezdinde çok güçlü bir etkiye
sahip olan Sayın Başbakanımız bizzat
yaptı.
2008-2012 eylem planı neticesinde
biraz önce izlediğimiz videoda da
görüldüğü gibi, bugün 15 yaş üstü
nüfus içinde sigara içme oranını yüzde 31’den yüzde 27’ye geriletmeyi
başardık.
Yani yaklaşık 17 milyon vatandaşımız
sigara kullanırken, bu rakam bugün
15 milyonun altına indi. Bu kadar kısa
sürede 2 milyondan fazla insanımızın
sigarayı bırakmış olması Türkiye açısından önemli bir başarıdır. Nitekim
Türkiye’yi örnek ülke seçen
Dünya Sağlık Örgütü’nden başarımızı
tescil eden ödüller aldık.
En temel insan hakkı olan sağlıklı
yaşamı, insanımızın hayatının tüm
evrelerinde önceleyen ve gözeten bir
yapıyı inşa etmek istiyoruz. Bu yapıyı kalıcı şekilde başarabilmemiz için,
sosyokültürel bir değişime ihtiyacımız var.
Böyle bir değişimi, sadece yasalar
çıkartarak, yasaklar koyarak güçlü
temeller üzerine oturtmamız elbette
mümkün değildir. Mutlak surette, insanımızı hem üreten kimliğiyle, hem
tüketici kimliğiyle halk sağlığı mücadelesine ortak etmemiz gerekiyor.
Sağlıklı yaşam ilkelerini, aile hayatının, sosyal hayatın parçası haline
getirebilme gayretini, toplumsal bir
mücadele haline dönüştürmek zorundayız.
Bu nedenle, tütünle mücadele stratejimizin toplumda sağladığı destek ve
elde edilen başarılar bizi sevindirdiği
kadar gelecek adına umutlandırıyor
da. Çünkü daha çok boyutlu ve çok
sektörlü bir mücadele gerektiren
sağlıksız beslenme, obezite ve hareketsizliğe karşı mücadelemize yol
göstermekte ve başaracağımıza olan
inancımızı artırmaktadır.
Ancak esas olan, sağlığı koruma ve
geliştirme mücadelesinde başarıyı
kalıcı hale getirecek, anlayış devrimlerini, paradigma değişimlerini gerçekleştirmektir. Bunun belki birkaç
kuşak alacak sistemli ve istikrarlı bir
mücadeleyi gerektirdiğinin farkındayız. Küresel sağlık risklerinin her birini kontrol altına alacak eylem planları
uyguluyoruz.
Bu eylem planlarımızla;
• Hem insanımızı kendisine değer
veren, sağlığına ve çevresine saygı
duyan bilince kavuşturmayı,
• Hem de bütün sektörleri, sağlığı
önceleyen üretim ve hizmet sunumu ilkesiyle
hareket etmesini istiyoruz.
Eylem planımızı, Sigaraya karşı mücadelede de M POWER (empavır)
koşullarını tam olarak sağlayan örnek
ülke olarak bu başarıyı geleceğe taşıyacak şekilde yeni hedef, strateji ve
faaliyetlerle güçlendiriyoruz. Bu kararlı mücadelemizin bizi adım adım
“Tütünsüz Türkiye” hedefine yaklaştıracağına inancım tamdır.
Bugün de halkımızı, sigaranın ve nargilenin öldürücülüğüne karşı bir kez
daha uyarmak amacıyla bir aradayız.
İnsanımızı ve geleceğimizi korumak
için son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara ve nargile
gibi ürünlerin zararlarına karşı da
tedbirler alıyoruz.
Az önce izlediğimiz kamu spotları ile
zararları anlatılan nargile, ne yazık ki
hiçbir zararı olmayan, tütün içermeyen, geleneğimizden gelen bir ürün
gibi tanıtılıyor ve satışı yapılıyor.
Hâlbuki tütün olmasa dahi bir maddenin yakıldıktan sonra nefesle vücut
içine alınması benzer bir kanserojen
etkiyi ortaya çıkarmaktadır. Halkımız
bilsin ki, nargilenin tütün içereni de,
içermeyeni de sağlık açısından zararlıdır.
Bu sebeple yaklaşık bir yıl önce ilgili
yasada değişiklik yaptık.
İçinde tütün olsun veya olmasın, tütün mamulünü taklit eder tarzda kullanılan her türlü nargile ve sigaranın,
tütün ürünü olarak kabul edilmesini
sağladık. Böylece sigara ile ilgili yasal
kısıtlamalar neyi içeriyorsa her türlü
nargile ve elektronik sigarada da bu
kapsama alınmış oldu.
Sigara kullanımını hiçbir zaman tasvip etmedik ve bundan sonra da etmeyeceğiz.
Ancak bizim için bundan daha önemli olanı, sigara içmedikleri halde sigara dumanına maruz kalan vatandaşlarımızın, özellikle çocuklarımızın
korunmasıdır.
Dünya Sağlık Örgütü, 700 milyon
çocuğun, yani dünyadaki çocukların
yarısının sigara dumanına maruz kaldığını belirtmekte ayrıca her yıl 600
binin üzerinde kişinin sigara içtiği
için değil, sigara dumanına maruz
kaldığı için yani sigara dumanından
pasif etkilenim nedeniyle yaşamını
kaybettiğini bildirmektedir. İşte bu
sebepledir ki kapalı alanlarda sigara
içilmesine asla müsaade etmeyeceğiz, müsamaha göstermeyeceğiz.
Kişilerin sağlıklı ve temiz bir çevrede
yaşama hakkını kesinlikle koruyacağız. Bu amaçla yasanın etkili şekilde
uygulanması için güçlü bir denetim
mekanizması geliştirdik ve bu sistemi daha da güçlendirerek denetimlerimize büyük bir hızla devam edeceğiz.
Ülkemizde bu tür maruziyetleri önlemek amacıyla Bakanlığımız Eylem
Planı çerçevesinde “Tütün Dumanından Pasif Etkilenimin Önlenmesi” adlı
bir çalışma başlığı oluşturduk.
Kapalı alanlarda sigara kullanımını
tam olarak önlediğimizde pasif etkilenim de önlenmiş olacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
9
Zaman zaman vatandaşlarımızdan,
çocuk parklarının, alışveriş merkezi
gibi kalabalık yerlerde kapı önlerinin,
hastane ve cami bahçelerinin yasa
kapsamına alınması yönünde talepler gelmektedir.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi bu
mücadelede insanı kazanmak bizim
için, her türlü yasal tedbirden daha
kıymetlidir. Bu nedenle toplumun bu
konuda duyarlılığını ve desteğini yanımızda hissetmek bizleri son derece
mutlu etmektedir.
En çok anne babaların farkındalığına ve desteğine ihtiyaç duyuyoruz.
Çünkü her alanda olduğu gibi tütün
ürünlerinin zararlarından koruma
noktasında da en büyük hedef grubumuz çocuklarımızdır.
Sigara içilen ortamlarda büyüyen çocuklar daha fazla sağlık sorunu yaşıyor. Çocuklar ebeveynlerinden veya
yakın çevresinden gördüğünde sigara içmeyi normal bir davranışmış gibi
öğreniyor.
Rol model olarak benimsedikleri anne babalarını, öğretmenlerini,
sevdiği sanatçıları, sporcuları sigara
içerken gören çocuklarımızın sigaraya yönelmeleri de kolaylaşmış oluyor.
Bu nedenle özellikle anne babalara
önemli görevler düşmektedir.
Bilindiği gibi, sigara içerek sağlığına,
çevresine, hem kendi ekonomisine,
hem de ülke ekonomisine zarar veren insanlarımızı geç kalmadan bu
illetten kurtarmak istiyoruz.
Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü “tütün
vergilerin artırılmasını” Dünya Tütünsüz Günü ana teması olarak belirledi.
Tütün ürünlerinde vergilerin yüksek
olması dünyanın uyguladığı caydırıcılık politikalarının önemli bir enstrümandır.
10
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Bu konuda da örnek bir kararlılık sergiledik. Sigaradan alınan vergide Avrupa ortalaması yüzde 69 iken bizde
bu oran yüzde 82.
Bağımlı insanlarımızı kurtarmak için
bilindiği gibi “sigarayı bırakma” çalışma grubu oluşturduk. Vatandaşlarımızın sigarayı bırakmalarına yardımcı olmak amacıyla 200 operatörümüzle 24
saat canlı destek veren ALO 171 Sigara
Bırakma Danışma Hattı’nı kurduk.
ALO 171 hattımız ile sigara bırakmak
isteyen vatandaşlarımıza destek oluyoruz.
Bu kapsamda vatandaşlarımızı sigarayı bırakmalarını ve bırakmayı sürdürmelerini sağlamak amacıyla belirli periyodlarla 1 yıl boyunca toplam
6 kez arıyoruz ve durumlarını takip
edip, zorlandıkları konularda yardımcı oluyoruz.
Ayrıca sigara bırakma polikliniklerinden faydalanmak isteyen vatandaşlarımızın da
Sigara bırakma polikliniklerine randevularını planlayarak onlara destek
oluyoruz.
İnsanımızı kurtarmak ve gelecek nesillerimizi korumak adına yaklaşık her 5
ölümden birinin nedeni olan sigara ile
mücadelemiz, bundan sonra da daha
dinamik şekilde devam edecektir.
Bu önemli günde halkımıza şu mesajı
vermeyi görev sayıyorum:
Sağlığımıza vereceğimiz önemin,
önce kendimize, sonra çevremize
saygının ve ülkemizin aydınlık geleceğine olan inancımızın bir gereği
olduğunu unutmamalıyız.
Biz dün olduğu gibi, bugünden sonra
da, insanımıza sağlıklı yaşam alanları
açmak, gelecek nesillerimizi bedenen ve ruhen güven içinde yaşayaca-
ğı Türkiye’ye kavuşturmak için, milli
bir şuurla seferber olmaya devam
edeceğiz. Tütün ürünleri ve diğer küresel sağlık risklerine karşı mücadelemizi daha da artan bir duyarlılıkla
sürdüreceğiz.
Toplumun bütün kesimlerini, hedeflerimizin paydaşı, hatta ana unsuru
olarak mücadelemize ortak edecek
ve sağlıklı Türkiye hedefimize güçlü
ve emin adımlarla ilerleyeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, tütün
kontrol programımız ve eylem planlarımıza emek veren, destek veren
bütün kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum. Yürüttükleri sigara bırakma kampanyaları ile topluma örnek olan Türkiye Büyük Millet
meclisi’ne ve Danıştay Başkanlığı duyarlılıklarından dolayı şükranlarımı
sunuyorum.
Yine tütün kontrolü kapsamında yapılan denetimlere verdikleri desteklerden dolayı İçişleri Bakanlığımıza, eylem planı kapsamında işbirliği içinde
olduğumuz sorumlu bütün kurumlarımıza, akademisyenlerimize, ulusal
ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarımıza, medyamıza, DSÖ çalışanlarına, politikaların sahaya yansımasını
sağlayan Valilerimize, kaymakamlarımıza, il müdürlerimize, denetim ekiplerimize, ve bu toplantının düzenlenmesinde emeği geçen Tütün Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu’na, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ayrıca teşekkür ediyorum.
Halkımıza, tütünden, alkolden, hareketsizlikten ve sağlıksız beslenmeden uzak durma çağrımı bir kez daha
yenileyerek tüm katılımcıları saygıyla
selamlıyorum.
* Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun
Dünya Tütünsüz Günü etkinliği konuşması.
kapakkonusu
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof Dr. İhsan Karaman:
TÜTÜN VERGİLERİNİ ARTIRMA STRATEJİSİ
ÜLKEMİZDE BAŞARIYLA UYGULANMAKTADIR*
Dünyada her yıl 6 milyon insanın ölümünden sorumlu tütün salgını, önlenebilir ölüm ve hastalıkların en önde
gelen sebebidir. Sigara içmediği halde 600 bin insan da pasif içicilikten
dolayı hayatını kaybetmektedir. Tütün kaynaklı ölümlerin % 80 i düşük
ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir. Dünya Sağlık örgütü, acil
önlemler alınmadığı takdirde, sigaradan kaynaklanan ölümlerin artarak
devam edeceğini ve 2030 yılı itibari
ile sigara kaynaklı yıllık ölümlerin 8
milyonu geçeceğini öngörmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü 2014 Dünya
Sigarasız gününün temasını tütün
vergilerinin artırılması olarak belirlemiştir.
Tütün kontrolü çerçeve sözleşmesi
6. Maddesi, taraf olan ülkelere tütün
vergi ve fiyatlarını artırarak tüketimi
12
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
düşürme yükümlülüğü getirmektedir. Yüksek vergilendirmeyle sigara
fiyatlarını artırma tütün tüketimini
azaltan en etkili stratejilerin başında
gelir. Yüksek vergilerin özellikle orta
ve düşük gelir seviyesine sahip ülkelerde etkin olduğuna dair bilimsel
kanıtlar mevcuttur. Vergilendirme
politikaları:
• Daha az kişinin sigara içmesini
• Sigara içmeye devam edenlerin
daha az sigara içmesini
• Sigarayı bırakmış kişilerin daha az
oranda tekrar başlamasını
• Özellikle gençlerin daha az sigaraya başlamasını sağlamakta son
derece etkilidir.
Sigara vergilerinde %10 oranında
bir artış, yüksek gelir düzeyine sahip
ülkelerde tütün kullanımını yaklaşık
%4 oranında düşürürken, bu oran
düşük gelir gurubundaki ülkeler için
%8 e kadar çıkabilmektedir.
2008 Yılından beri etkin mücadele
politikaları uygulayan ülkemiz kapsamlı yasa ve uygulamaları ile DSÖ
tarafından hazırlanan MPOWER stratejilerinin tamamını yerine getiren
ilk ve tek ülke olma ünvanını kazanmıştır. MPOWER stratejilerinden olan
‘’Raise Taxes on Tobacco’’ yani tütün
vergilerini artırma stratejisi de ülkemizde başarıyla uygulanmaktadır.
Ülkemizde bu bütüncül politikaların
uygulanması neticesinde 2008-2012
yılları arasında tütün kullanımı %31,2
den %27,1 e düşmüştür, bu 2 milyon
vatandaşımızın öldürücü tütün bağımlılığından kurtulması demektir.
Ne varki ölümcül tütün salgınıyla en
etkili mücadeke olan vergilendirme
politikalarını önlemek için tütün endüstrisi bir çok efsane üreterek karşı
lobi çalışmalarına devam etmektedir.
artışlarından dolayı zaten az olan gelirlerinin daha büyük bir bölümünü
tütüne harcamak zorunda kalacakları
yönünde lobi yapar.
Tütün endüstrisinin ürettiği efsaneler
birincisi: “tütün vergileri artarsa, tüketim düşeceği için vergi gelirlerinin
de düşeceğidir’’ Dünya uygulamaları
bunun böyle olmadığını göstermişti,
bu düşüncenin aksine vergi gelirlerinde artış sağlanır.
Oysa dünya uygulamaları, vergilendirme politikalarının özellikle dar gelirli kesimlerde sigara kullanımı azalttığını ve olumlu sonuçlar verdiğini
göstermiştir.
Bir diğer efsane : ‘’Eğer tütün vergileri
artarsa ekonominin olumsuz etkileneceği şeklindedir’’
Bu doğru değildir, tütün ürünleri yerine yapılan harcamaların yerini başka ürün ve hizmetlere yöneldiğinden
ekonomi olumsuz etkilenmez.
Tütün endüstrisinin lobisini yaptığı
bir diğer efsane ise: ‘’vergiler arttığında tütün kaçakçılığının da artacağıdır’’ Bu da doğru olmayan bir önermedir. Tütün kaçakcılığına neden
olan yüksek fiyatlar değil, yetersiz
denetimdir.
Son olarak endüstri özellikle sosyo
ekonomik dezavantajlı kişilerin fiyat
Tütün endüstrisinin engelleyici lobi
çalışmalarına aldırmadan, sigara vergilerinin sürekli artırılması ve kaçakçılığı önleyici tedbirlerin artması ile
milyonlarca insanın hayatını kurtarmak mümkündür.
Son yıllarda tütün kontrol çalışmalarının hızını kesen ve her gün büyüyen sinsi bir halk sağlığı problemi
olarak nargile salgınını görüyoruz.
Özellikle 90 lı yıllardan itibaren aromatik tütünün piyasaya sürülmesiyle
birlikte nargile salgını ülkemizin de
içine alan bir pandemiye dönüşmüştür.
Nargile salgınını önlemeye yönelik
bilinçlendirme kampanyalarının eksikliği Türkiye Yeşilay Cemiyetini bir
farkındalık ve bilinçlendirme kampanyası yapmaya yöneltmiştir. Kampanya ile nargilenin gerçek yüzünü
anlatarak bu salgının önüne geçmeyi istiyoruz. Kampanyamızın sadece
Türkiye ile sınırlı kalmamasını topyekün tütün mücadelesinin bir parçası
olarak dünyada da yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz.
Nargile efsanelerine, ve endüstrinin
vergilendirme karşıtı ürettiği efsanelere karşı gerçeklerin savunuculuğunu yapmayı önemsiyoruz.
Ülkemiz 2008 yılında tütün endüstrisinin agresif karşı atakları ve lobi
faaliyetlerine aldırmadan büyük bir
kararlılıkla Sn. Başbakanımızın liderliğinde, Sağlık Bakanlığının ve Sivil
toplum örgütlerinin özverili çalışmaları ve Dünya Sağlık Örgütünün destekleri ile tütün mücadelesine emin
adımlarla devam etmektedir. Fakat
yapmamız gereken daha çok şey olduğunun farkındayız ve bu alanda
çalışmalarımıza kararlılıkla devam
edeceğiz…
* Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof Dr.
İhsan Karaman’ın Dünya Tütünsüz Günü
etkinliği konuşması.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
13
kapakkonusu
ULUSAL TÜTÜN KONTROL PROGRAMI
VE EYLEM PLANI 2014 -2018*
Prof. Dr. Seçil ÖZKAN
Sağlık Bakanlığı
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı
2014-2018 yıllarını kapsayacak ‘’Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı” ülkemiz ihtiyaçları doğrultusunda Tütün Kontrol Çerçeve
Sözleşmesi’nin (TKÇS) ruhuna uygun
olarak güncellenmiştir. 2008 yılında
Başbakanlık Genelgesi ekinde yayımlanan ve güçlendirilerek devam
etmesi gereken faaliyetlere ilave olarak yeni Amaç, Hedef ve Stratejiler
ile bunlara ulaşılması için yapılması
gereken aktiviteler belirlenmiştir. Eylem planının 10 çalışma grubu başlığında, 133 faaliyet ve bunların uygulanmasından Sorumlu toplamda 21
Kurum/Kuruluş bulunmaktadır.
Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem
Planı 2014 -2018
A. Tütün Ürünlerine Olan Talebin
Azaltılmasına Yönelik Önlemler
STRATEJİLER
1. Tütün ve tütün ürünleri ile mücadele
konusundaki eğitim programlarının sigaraya başlamanın önlenmesi, sigaranın
bırakılması ve pasif etkilenimin önlenmesi konularını içerecek şekilde geliştirilmesi ve uygulanması
14
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin
kullanımının sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan zararlı etkileri konusunda
halkın eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve
bilinçlendirilmesi
Hedef: 2018 yılı sonuna kadar toplumun %95’inde tütün ve tütün ürünlerinin kullanımına karşı tutum oluşturmak
FAALİYETLER
• İlk ve orta öğretim kurumlarına yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi
• Topluma yönelik yapılan bilgilendirici etkinliklerin sayısının artırılması
• Tıp, sağlık bilimleri fakülteleri ve eğitim fakülteleri ile diğer yükse•
2. Eğitim ve sağlık kurumları başta olmak
üzere tüm kurumlarda sigaraya başlamanın önlenmesi, sigaranın bırakılması
ve pasif etkilenimin önlenmesi konularını içerecek şekilde hizmet içi eğitimlerin
sürekli olarak yapılması
A.1. Halkı Bilgilendirme, Bilinçlendirme
ve Eğitim
köğretim kurumlarının müfredatlarına tütün ve tütün ürünleri ile
mücadele konusunda bilgi, tutum ve davranış değişikliği oluşturacak konuların konulması
Kurum ve Kuruluşlara ait çağrı merkezi ve santrallerin karşılama
mesajında tütün ve tütün ürünleri ile mücadele sürecine katkı sağlayacak spot bilgilerin yer almasının sağlanması
• Hizmet içi eğitim içeriklerinin oluşturulması, var olanların güncellenmesi
• Kurumsal telefon hatlarından kurum mensuplarına tütün ve tütün
ürünleri ile mücadele konusunda mesaj yollama uygulamalarının
başlatılması
STRATEJİLER
3. Tütün ve tütün ürünleri kullanımının itibarlı bir davranış olmadığı mesajının topluma verilmesi, tütün ve tütün ürünleri
ile ilgili çarpıcı görsel temaların tüm alanlarda kullanılmasının yaygınlaştırılması
4. Medyanın bilinçlendirme çalışmalarına
aktif olarak katılımının sağlanması
FAALİYETLER
• Evlerde ve özel araçlarda gebe, çocuk, kronik hasta varlığı gibi du-
rumlarda kesinlikle tütün ve tütün ürünlerinin kullanılmaması gerektiği bilincini oluşturacak eğitici programlar yapılması
• Tanınmış sanatçı, sporcu, siyasi kişiler vb. rol modeli kişilerin tütün
ve tütün ürünleri karşıtı mesajlar vermelerinin sağlanması
• Olumlu örneklerin topluma tanıtılacağı ortak etkinliklerin planlanması ve düzenli olarak uygulanması
• 4207 sayılı Kanun kapsamında yaşanan ihlallerinin vatandaşlarca
ilgili idarelere bildirim yolları ve ilgili telefon numaraları konusunda
toplumun bilgilendirilmesi
5. Kamu ve özel sektör yöneticileri ile işyeri
sorumlularının tütün ürünleri kullanımının zararları ve kapalı mekânlarda tütün
ürünlerinin kullanılmaması konusunda
bilinçlenmesinin sağlanması
6. STK’larının tütün ve tütün ürünleri ile
mücadeleye aktif katılımlarının sağlanması
• Kamu ve özel sektör yöneticileri ve işyeri sorumluları ile işbirliği
içinde 4207 Sayılı Yasa hükümlerine yönelik uygulamaların güçlendirilmesine yönelik toplantılar düzenlenmesi
• STK temsilcileri ile tütün kontrolü sürecini güçlendirmeye yönelik
toplantılar yapılması
2. Sağlık profesyonellerinde, öğretmenlerde, din adamlaAmaç: Sigarayı bırakmanın yaygınlaştırılması, tütün ba- rında, emniyet ve yargı mensuplarında bırakma yüzdesini
ğımlılığı tedavisinde ve tekrar başlamayı önlemede başarı %60’ın üzerine çıkarmak
yüzdesinin yükseltilmesi
3. Hamilelerdeki bırakma yüzdesini %90’ın üzerine çıkarHedefler: 1. Sigara bırakma yüzdesini toplumda % 50’nin mak
A.2. Sigarayı Bırakma
üzerine çıkarmak
STRATEJİLER
1. Bırakma oranlarının tespiti ve izlenmesi
2. Sağlık çalışanlarının eğitiminde “Tütün bağımlılığının
nörobiyolojisi ve tedavisi konusunda gerekli bilgi,
tutum ve hünerleri kazandırıcı standart eğitimin yer
almasının sağlanması
3. Birinci basamak dâhil tüm klinik karşılaşmalarda kısa
klinisyen müdahalesinin uygulanması
FAALİYETLER
• Verilerin elde edilmesi için kurumlar arası işbirliğini
güçlendirecek ortak çalışmalar yapılması ve bırakma
oranlarının raporlanması
• Üniversitelerin ilgili fakülte ve yüksekokulları ile uz-
manlık eğitimi veren eğitim araştırma hastaneleri ve
sağlık meslek liselerinin müfredatına bu konuların
dâhil edilmesi
• Mevcut rehberle uyumlu kısa klinik müdahalenin tüm
klinik hizmet sağlayıcıları tarafından uygulanmasının
sağlanması
• Kısa klinik müdahalenin kalite kontrol ve performans
göstergeleri arasında yer almasının sağlanması
4. Tütün bağımlılığının tedavisi için klinik müdahalenin
birinci basamağa (aile hekimliği ve TSM) entegrasyonunun sağlanması
• Birinci basamak sağlık hizmeti çalışanlarının (hekim,
hemşire, ebe, sağlık memuru, psikolog) sigara bırakma konusunda eğitimlerinin sağlanması
• Birinci basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlarda
davranışsal tedavi, sosyal destek gibi hizmetleri verebilecek hemşire veya psikoloğun bulunması
5. Tütün bağımlılığının tedavisi için yoğun klinik müdahale uygulayacak birimlerin sayısının arttırılması,
mevcut birimlerin verimliliğinin arttırılması
• Sigara bırakma tedavisi hizmeti sunabilecek en az bir
hekimin her hastanede bulunması.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
15
STRATEJİLER
FAALİYETLER
• Sağlık Kuruluşlarında verilen Sigara Bırakma hizmeti-
6. Sigara Bırakma Birimlerinde çalışmanın teşviki
nin (danışma, tetkik ve tedavi) SGK tarafından ücretlendirilmesinin sağlanması
7. Sigara Bırakma Danışma Hattı hizmetlerinin yeni teknolojiler ışığında geliştirilmesi, güncellenmesi ve değerlendirilmesi
8. Tütün bağımlılığı tedavisinde kullanılan tüm bilimsel
farmokolojik tedavi preparatlarının ulaşılabilirliğinin
ve temin edilebilirliğinin artırılması
9. Toplumda ve özel gruplarda sigara bırakma motivasyonunun harekete geçirilmesi ve bırakma desteğinin
verilmesi
10.Bilimsel kanıta dayalı olmayan sigara bırakma yöntemlerinin her türlü sunum ve reklamının (internet,
telefon vs.) engellenmesi
11.Sigara bırakma birimlerinin mevcut mevzuata uygun
olarak standardizasyonunun sağlanması
A.3. Fiyat ve Vergilendirme
• Bırakma Hattı hizmetlerinin SMS, elektronik posta ve
web uygulamaları aracılığı ile geliştirilmesinin sağlanması
• Tütün bağımlılığı tedavisinde kullanılan bilimsel far-
makolojik tedavi preparatlarının geri ödeme kapsamına alınması veya ücretsiz olarak vatandaşlara sunulabilmesi
• Okul, hastane ve diğer işyerlerinde veya özel gruplara
(sağlık personeli, öğretmenler, gençler, emniyet, yargı
ve silahlı kuvvetler mensupları vb.) yönelik bırakma
kampanyalarının düzenlenmesi
• Hizmet ve iletişim ortamının bu yönden izlenmesini
ve kontrolünü sağlayacak bir mekanizmanın geliştirilmesi
• Sigara bırakma yöntemlerinin ve hizmetlerinin izlen-
mesi, değerlendirilmesi ve uygun olmayanların engellenmesi
ması ve bu yolla tütün ürünlerine olan talebin azaltılması
Amaç: Tütün ve tütün ürünleri üzerindeki vergi yükünü Hedef: ÖTV’nin, sigara perakende satış fiyatının en az
artırarak tütün ürünlerinin fiyatının artırılmasının sağlan- %70’ini oluşturmasını sağlayarak vergi artış oranının enflasyon oranının üzerinde kalmasının sağlanması
STRATEJİLER
1. Özel Tüketim Vergisinin hem oransal hem de
maktu olarak artırılması
2. Tütün ve tütün ürünlerinin, ürün ve hizmet
grubu tüketici fiyatları endeksinden (TÜFE)
çıkartılması
3. Bütçe imkânları doğrultusunda tütün kontrolü çalışmalarında kullanılmak üzere gerekli
kaynağın ayrılması
4. Sigara ve diğer tütün ürünlerinin vergilendirme politikasının karşılıklı olarak birbirlerine yönelmeye yol açmayacak şekilde düzenlenmesi
A.4. Tütün Dumanından Pasif Etkilenimin Önlenmesi
Amaç: Tütün dumanından pasif etkilenimin önlenmesi
FAALİYETLER
• Tütün mamullerinden alınan maktu ve asgari maktu ÖTV
tutarlarının, Ocak ve Temmuz aylarında, TÜİK tarafından ilan
edilen üretici fiyat endeksinde son altı ayda meydana gelen
değişim oranıyla orantılı olarak artırılmasına devam edilmesi.
• TÜFE’nin tütün ve tütün ürünlerini içermemesine yönelik gerekli mevzuat düzenlemesi için çalışmaların başlatılması
• Kaynağın oluşturulması ve aktarılması için gerekli çalışmaların (alınan vergiden veya kesilen cezalardan vs.) yapılması
• Gerekli olan mevzuat düzenlemesinin yapılması
2. Mevzuat tarafından “kapalı” alan olarak belirlenmiş
alanlarda tütün ve tütün ürünleri tüketiminin %100 engellenmesine ilişkin denetim kapasitesini güçlendirmek
Hedefler: 1. Tütün dumanından pasif etkilenimin sağlık
3. Evlerde/yaşam alanlarında/özel mülkiyetlerde pasif etrisklerine ilişkin bilgileri
kilenimin önlenmesi için toplumun en az %80’inin desteğini sağlamak
toplumun en az %90’ına ulaştırmak
16
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
STRATEJİLER
FAALİYETLER
1. Sağlık çalışanları tarafından Birinci Basamak
Sağlık Kuruluşlarına başvuran gebeler ve
ebeveynlerin tamamına gebe, bebek ve çocuklar açısından pasif etkilenime bağlı zararlar ve riskleri hakkında bilgi verilmesi
2. Toplumda pasif etkilenimden korunmanın
bir sağlık hakkı olduğu bilinci yerleştirilerek,
yaşanan ihlallere toplum tarafından doğru
tutum ve davranışların sergilenmesinin sağlanması
3. Pasif etkilenimin tümüyle engellenmesi için
4207 sayılı Kanun kapsamında yapılan denetimlerin güçlendirilmesi
4. Tütün ve tütün ürünü kullanılmayan alanların genişletilmesine yönelik değişikliklerin
yapılması
• Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı ve kadın hastalıkları ve do-
ğum uzmanları ile Aile Sağlığı ve Toplum Sağlığı Merkezi’nde,
görevli hekimlerin konu hakkında farkındalığını artırmaya yönelik bilgilendirme ve hizmetiçi eğitim çalışmaları yapılması
• İhlallerin olması durumunda toplum tarafından ne yapılması
gerektiğine ilişkin kamu spotlarının hazırlanması
• Pasif etkilenimi ölçmeye yönelik ulusal, akredite bir referans
ölçüm yöntemleri ve laboratuvarı konusunda araştırma yapılması
• Özellikle yoğun olarak kullanılan alışveriş merkezleri, sinema,
tiyatro vb. yerlerin bina girişlerinde tütün ve tütün ürünü kullanımına bağlı pasif etkilenim mesafesinin tespit edilmesi ve
bu mesafenin korunmasına yönelik çalışmalar yapılması
• Pasif etkilenimin açık alanlardaki zararları konusunda da duyarlılık çalışmalarının yapılması
• Kamuya açık çocuk parkı gibi temelde çocukların faydalandığı
tüm açık alanlarda tütün ve tütün ürünü kullanımının önlenmesine yönelik çalışmaların yapılması
• İkram sektörünün (lokanta, kahvehane vb.) açık alanlarında da
tütün ve tütün ürünü kullanılmayan alanlar oluşturulması
5. Toplumda pasif etkilenim düzeyinin saptanması ve düzenli olarak izlenmesi için gerekli
sistemin kurulması
6. Evlerde/yaşam alanlarında/özel mülkiyetlerde pasif etkilenimin önlenmesi için toplumsal desteğin sağlanmasına yönelik çalışmaların başlatılması ve sürdürülmesi
A.5. Reklâm, Promosyon ve Sponsorluk
• Ulusal ölçekli araştırmalar yapılması
• Pasif etkilenimin çocuklar ve evde yaşayan tüm bireyler için
sağlık riskleri olduğu bilgisinin yaygınlaştırılması için kamu
spotlarının hazırlanması
şekilde uygulanmasını sağlayacak mekanizmaların
güçlendirilmesi
Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin reklam, promosyon ve
sponsorluğunun önlenmesi ile ilgili mevzuatın etkili Hedef: Tütün ve tütün ürünlerinin reklam, promosyon
ve sponsorluğunun tamamen ortadan kaldırılması
STRATEJİLER
1. Güncel gelişmeler sonucunda ortaya çıkacak mevzuat güncellemelerinin yapılması
FAALİYETLER
• Tek tip düz paket uygulaması konusunda gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması
• Satış noktalarında tütün ürünlerinin işletme içinden de görünür-
lüğünü önleyecek şekilde gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması
• 4207 Sayılı Yasanın 3. maddesinin altıncı fıkrasında geçen “Televizyonda” ibaresinin tüm bilim kültür, sanat faaliyetleri ve eserlerini de içine alacak şekilde güçlendirilmesi
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
17
STRATEJİLER
2. Reklam ve örtülü reklam ihlallerini izleyecek ve gerekli ihbarları daha yaygın ve
hızlı yapacak mekanizmaların güçlendirilmesi
3. Tütün ve tütün ürünü satışı ve pazarlamasında güncel mevzuata uyumun sağlanması
4. Tütün endüstrisinin firma “iletişim aracı”
olarak kullandığı reklam, promosyon ve
sponsorluk (RPS) konularındaki yasaklara
uyumunun sağlanması
FAALİYETLER
• Reklam ihlalleri ve ihbarları konusunda
• kamuoyunun bilgilendirilmesi
• Elektronik sigara, tütün ve tütün ürünlerinin internetten satış ve
reklamları ile ilgili ihlalleri engellenmeye yönelik taramaların yapılması ve gerekli müeyyidelerin uygulanması
• Tütün endüstrisinin reklam, promosyon ve sponsorluk etkinliği
olarak kullandığı kurumsal sosyal sorumluluk kampanyaları çerçevesinde yaptığı her türlü çalışmanın izleminin yapılması
• Tütün endüstrisinin, gençlerin tütün kullanmalarını teşvik eden
ve tütün ürünlerine erişimlerini kolaylaştıran kampanya ve programlarının izlemlerinin yapılması
• Tütün endüstrisinin ikram ve eğlence yerlerinde dekorasyon, ye-
nileme, özel bölme, camekân, tente, güneşlik yapılması için mali
katkı verilmesinin izleminin yapılması
A.6.Ürün Kontrolü ve Toplumun Bilgilendirilmesi
Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin içeriklerinde ve yaydıklarında (emisyonlarında) bulunan kanserojen maddelerin
ve zehirli bileşenlerin bilimsel olarak değerlendirilmesi,
tütün ve tütün ürünlerine ilişkin teknik düzenlemenin
geliştirilmesi, tütün ve tütün ürünlerinin içerikleri ve yaydıkları hakkında toplumun bilgilendirilmesi
Hedefler:
1. Tütün ve tütün ürünlerinin içeriklerinin ve yaydıklarının insan sağlığına zararlı veya olası zararlı etkilerine ilişkin bilimsel kanıtlara ve uygulamalara dayanılarak teknik
düzenlemelerin geliştirilmesi
2. Tütün ve tütün ürünlerinin içerikleri ve yaydıklarının
ölçülmesi ve değerlendirilmesi amacıyla ulusal referans
laboratuvarının kurulması
B. Tütün Ürünlerinin Arzının Azaltılmasına Yönelik Önlemler
B.1. Yasadışı Ticaretle Mücadele
Amaç: İlgili tüm kurum ve kuruluşlar arasında tam bir eşgüdüm ve işbirliği sağlanarak tütün ve tütün ürünlerinin
yasadışı ticaretiyle etkin olarak mücadele edilmesi
Hedef: Tütün ve Tütün Mamulleri Kaçakçılığını önlemeye
yönelik TKÇS kapsamındaki Protokole uyum sağlanması,
ülke uygulamalarının güçlendirilmesi ve yasadışı ticaretin
engellenmesi
B.2. Çocuk ve Gençlerin Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımından
Korunması ve Ulaşabilirliğin Engellenmesi
Amaç: 24 yaş altındaki bireylerin tütün ve tütün ürünleri kullanımından korunması ve 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünlerine satış ve dağıtım
yoluyla ulaşmasının engellenmesi
18
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Hedefler:
1. 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünlerine satış ve dağıtım yoluyla erişimini tümüyle engellemek
2. 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünleri kullanımını % 50 azaltmak
3. 19-24 yaş grubunda tütün ve tütün ürünleri kullanımını % 25 azaltmak
B.3. Tütün Üretimi ve Alternatif Politikalar
Amaç: Tütün üretiminin kontrolü ve izlenmesi, tütün
üretiminde ve işlemesinde çevrenin ve insan sağlığının
korunması, tütün üretiminden vazgeçen üreticilere ekonomik varlıklarını sürdürebilecekleri tütün tarımına alternatif ekonomik açıdan sürdürülebilir politikaların geliştirilmesi ve desteklenmesi
Hedefler:
1. Tütün üretimini kayıt altına almak
2. Tütün üretiminden vazgeçen üreticiler ile sektörden
uzaklaşmak durumunda kalan tütün işçilerinin alternatif
ürünlere ve ekonomik faaliyetlere geçişlerini destekleyerek, sürdürülebilir alternatif geçim yollarının geliştirilmesini sağlamak
3. Tütün üretiminde ve işlemesinde çevrenin ve insan
sağlığının korunmasını sağlamak
C. Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımı ve Ulusal Tütün Kontrol
Programının İzlenmesi, Değerlendirmesi ve Raporlanması
C. Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımı ve Ulusal Tütün
Kontrol Programının İzlenmesi, Değerlendirmesi ve Raporlanması
* Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Seçil
Özkan’ın “Dünya Tütünsüz Günü” Programı sunumu.
kapakkonusu
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Sekreter Yardımcısı
PERVİN TUBA DURGUT
“Nargilenin hızla yayılması
müdahale edilmesi gereken
bir halk sağlığı sorunudur.”
20
Türkiye Yeşilay Cemiyeti nargileye neden
el attı? Nargile Türkiye için gerçekten
önemli bir sağlık sorunu mudur?
Kampanyanın şüphesiz hedef kitlesi mevcuttur. Bu kampanyanın hedefi nedir? Ne
elde etmek istiyorsunuz?
%7,3 olarak ölçüldü, bu oran 18-24
yaş segmentinde ise %11,2 olarak
ölçüldü.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti, nargile kampanyasını tütün kontrolü çalışmalarının bir parçası olarak başlatmıştır.
Çünkü tütün kullanımı Dünya Sağlık
Örgütü’nün belirttiği gibi dünyada
önlenebilir ölüm ve hastalıkların en
önde gelen nedenidir. Sadece ülkemizde her yıl 100 bin kişinin ölümünden sorumlu tütün kullanımı elbette
ki önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Özellikle 90’lı yıllardan itibaren aromatik tütünün piyasaya sürülmesiyle
birlikte nargile salgını tütün kontrolü
çalışmaları için yeni bir tehdit olarak
ülkemizde de özellikle gençler ve ergenler arasında hızla yayılmaya başlamıştır. Tıpkı sigara gibi bağımlılık
yapan ve ölümcül hastalıklara neden
olan nargilenin hızla yayılması müdahale edilmesi gereken bir halk sağlığı
sorunudur. Bu nedenlerden dolayı
Türkiye Yeşilay Cemiyeti nargile sorununa el atmıştır.
Bu kampanyayla nargilenin zararları
konusunda farkındalık oluşturmak,
nargile ile ilgi oluşmuş/oluşturulmuş
yanlış algı ve tutumları değiştirmek
ve nihai olarak da davranış değişikliği oluşturmayı hedefliyoruz. Çünkü
kampanya öncesi yaptığımız odak
grup çalışmaları ve anket çalışmaları
bize nargilenin zararları konusundaki farkındalığın sigara ile mukayese
edildiğinde oldukça düşük olduğunu
gösterdi. Kampanyamızla öncelikle
bunu değiştirmeyi hedefliyoruz.
Nargile içen kişilerin %57 oranında
yakınlarıyla/ arkadaşlarıyla ortaklaşa
içtiği verisine ulaşıldı. Yine nargile
kullanıcıların %88 oranında aromatik
nargileyi seçtiği bu oranın 18-24 yaş
aralığında daha da yüksek olduğu
bulundu. Nargile içenlerin %88 oranında nargile kafeyi tercih ettikleri
ulaşılan veriler arasındadır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Bir projenin değerlendirilmesi ve rapor
edilmesi, çıkan sonuçlara göre aksiyon
alınması önemli bir durumdur. Anketten
bahsettiniz; bu projede ulaştığınız verileri
bizimle paylaşır mısınız?
Kampanya öncesinde 16 şehirde
1282 kişiyle görüşülerek anket yapıldı. Anket sonuçlarına göre 18-64
yaş kişiler arasında nargile içme oranı
Bununla birlikte, nargilenin zararlarına dair farkındalığın, sigaranın zararlarına dair farkındalıkla mukayese
edildiğinde daha düşük olduğu, hatırı sayılır oranda katılımcının nargile
dumanının sudan geçerken dumanının temizlendiği, sigara gibi bağımlılık yapmadığı gibi yanlış bilgilere
sahip olduğunu gördük.
Dünyada örnek aldığınız başka bir nargile
kampanyası var mı? Ya da bu kampanya
dünyada ilk mi?
Doğrusunu isterseniz kampanyamız
kanıta dayalı yöntemlerle geliştirilmiş ilk nargile karşıtı kampanya. Biz kampanyamızı başka ülkelerde de yaygınlaştırmak
ve bu konuda öncülük yapmak istiyoruz.
Nargilenin yaygın olmasının bir diğer önemli unsuru da Türk/Osmanlı
kültürünün bir parçası olarak algılanması. Bu anlayış nargileyi daha
da cazip hale getiriyor. Bu algıyı nasıl kıracaksınız?
Maalesef kültürün bir parçası gibi görülmesi veya tarihi bir
değer gibi lanse edilmesi nargilenin sosyal kabul edilirliğini
de artıran bir faktör. Aslında bu büyük bir yanılgı. Yeni nargile salgınına baktığımızda özellikle 90’lı yıllardan itibaren aromatik nargilenin piyasaya sürülmesiyle başladığını ve nargile
kafeler aracılığı ile özellikle gençler arasında hızla yayıldığını
görüyoruz. Aromatik nargile tatlandırıcı ve koku verici katkı
maddeleriyle içimi kolaylaştırılan ve ağır kokusu maskelenen
ve özellikle gençleri hedef almak için üretilen bir üründür. Bu
tarihten gelen bir gelenek değil 90’lı yıllardan itibaren özellikle
gençleri hedef alarak hızla yayılan bir salgındır. Ondan önce
çok sınırlı ve gençler arasında kullanımı çok düşük tömbeki tütünü kullanımı söz konusudur. Biz nargilenin gerçek yüzünü
anlatarak ve aromatik nargilelerle kasıtlı olarak gençlerin nasıl
hedef alındığını, oynanan oyunları deşifre ederek bu algıyı yıkabileceğimize inanıyoruz.
Sizce de nargile keyfini bozacak bu tür kampanyalar insanları özgürlük
alanlarına müdahale tartışmalarını beraberinde getirmiyor mu?
Biz böyle düşünmüyoruz, Nargile de sigara gibi, bağımlılık yapan ve öldürücü bir tütün ürünüdür. Nargile karşıtı bilgilendirici kampanyalar yapmak özgürlük alanına bir müdahale değildir; bireyin sağlıklı yaşama hakkı için savunuculuk yapmaktır.
Araştırmalar nargilenin gerçekten de sigara kadar tehlikeli olduğunu
gösteriyor mu?
Pek çok nargile kullanıcısı nargilenin, sigaradan daha masum
olduğunu düşünse de nargile en az sigara kadar tehlikelidir.
Nargile, sigara gibi kanserler, solunum yolu hastalıkları, kalp
ve damar hastalıkları gibi pek çok önemli hastalığa neden olur.
Nargile tütününün kömürde yakılması dumanındaki zehirli
maddeleri daha da artırır. Bununla birlikte nargile içme süresinin uzun olması daha çok zehirli maddeye maruz kalınmasına
neden olur.
Sadece bilgilendirici kampanya yapmak salgının önüne geçmek için
yeterli mi?
Nargilenin zararları konusunda bilinçlendirme kampanyaları yapmak oldukça önemli olsa da tek başına yeterli olamaz.
Kampanyalara ek olarak, 18 yaşının altına nargile satışının
daha sıkı denetlenmesi, özellikle gençleri tuzağa düşüren aromatik tütünlerle ilgili yasal düzenlemeler yapılması, nargile fiyatlarının artırılması, nargile kafelerin kısıtlanması gibi önlemlerle salgının önüne geçmek mümkündür.
* Yeşilay Dergisi Genel Yayın Koordinatörü Sümeyya Olcay’ın Pervin Tuba Durgut ile gerçekleştirdiği röportajdan alınmıştır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
21
kapakkonusu
ÜLKEMİZDEKİ TÜTÜN KONTROL ÇALIŞMALARI
VE DÜNYA LİDERLİĞİNE GİDEN YOL
Sağlık Bakanlığı
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı
Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı
Tütün kullanımı, önemli ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Buna
rağmen tütün firmalarının agresif
satış yöntemleri ve maalesef ülke
yöneticilerinin konu hakkında yeterli
duyarlılığı gösterememeleri sebebiyle dünya genelinde tütün kullanımına bağlı hastalıklar yılda 6 milyon
insanın ölümüne sebep olmaktadır.
Sigara kullanımının insan hayatında
nelere mal olduğunu biliyoruz. (Sağlık sorunları, ölümler, yangınlar, çevre
kirliliği ve ekonomik kayıplar vb.) Bu
tablo bile konunun ne denli önemli
olduğunu ve hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini açıklamaktadır.
Zararları saymakla bitmeyecek kadar
çok olmasına rağmen toplum tarafından bu kadar yaygın kullanılan sigara ve onunla mücadele bugünün,
gelecek nesillerin sağlığını korumaya
yönelik hizmetler arasında en başta
gelmelidir. Bu kadar zararlı olmasına
ve bunların genel toplum tarafından
kısmen de olsa bilinmesine rağmen
gerçekten tütün kontrolü politikala22
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
rını uygulamak ve toplum tarafından
benimsenmesini sağlamak kolay değildir. Bu kapsamda tütün kontrolü
alanında ilk uluslararası halk sağlığı
anlaşması olan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesiyle uyumlu kendi
ülkemizin ilk tütün kontrol programını akademisyenler, kamu ve medya
temsilcileri ile sivil toplumun desteğini alarak 2008-2012 yıllarını kapsayacak şekilde hazırladık ve başarılı bir
şekilde uygulamaya koyduk.
2014-2018 yıllarını kapsayan Ulusal
Tütün Kontrol Programı ve Eylem
Planımızın güncelleme çalışmalarını da tamamlayarak, 4 Haziran 2014
Çarşamba günü ATO Congresium’da
yaklaşık 3bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz “Dünya Tütünsüz
Günü Etkinliği” içerisinde kamuoyuyla da paylaştık. Eylem planımızı
geçmişte olduğu gibi, üç temel amaç
üzerine oturttuk şöyle ki;
• Özellikle gençlerimiz başta olmak
• Birde geçmişte sigaraya başlamış
ancak gelinen noktada sigaranın
zararlarının farkına vararak, bu illetten kurtulmak isteyenlere yardımcı olmak
Ulusal Tütün Kontrol Programı ve
Eylem Planında yer alan faaliyetlerin
il düzeyinde yerine getirilmesinin
koordinasyonu ve takibini sağlamak
amacıyla, Bakanlığımızın 24.05.2007
tarih ve 11083 sayılı 2007/38 nolu
genelgesiyle tüm illerde İl Hıfzıssıhha Meclisi kararı ile “İl Tütün Kontrol
Kurulları” kurulmuştur. Kurullarımızın
Sayın Valilerimiz başkanlığında geçmişte olduğu gibi gelecekte de ciddi
başarılara imza atacağından eminiz.
Kurullarımız, ilde bulunan kamu kurum ve kuruluşları, üniversite, yerel
basın kuruluşları, spor kulübü, sivil
toplum örgütlerinin temsilcilerinin
katılımıyla ayda bir kez Vali ya da
Vali Yardımcısı başkanlığında toplanmaktadır.
üzere sigara kullanmayan ancak
başlama riski olan toplumun her
kesimini korumak,
İl Tütün Kontrol Kurullarının
temel görevleri;
sigara içmediği halde
başkalarının içtiği sigaranın zehrinden etkilenen kişileri korumayı
yani pasif etkilenimi önlemek,
a.İlde yürütülen tütün kontrolü çalışmalarını gözden geçirmek varsa
aksaklıklara yönelik tedbirleri almak,
• Kendisi
b. İlde özellikle kadınların ve gençlerin sigaraya başlamalarını önlemeye yönelik çalışmalar yapmak,
c. Tütün ve tütün ürünleri kullanımının yasak olduğu alanlarda denetimler yapmak üzere yeteri kadar
ekip oluşturulmasını sağlamak,
d.İlde tütün karşıtı görüş oluşturmak için stratejiler ve projeler geliştirmek,
e.İlde Vali ve yardımcıları başta olmak üzere, üst düzey yöneticilerin,
toplum önderi olan ve rol model
olarak benimsenen kişilerin yerel
medyada yer almalarını sağlayarak toplumda tütün karşıtı tutum
oluşturulmasını sağlamak,
f. Tütünle mücadele çalışmaları ile
ilgili kurum ve kuruluşların eşgüdüm içerisinde çalışmalarını sağlamak,
g.Önemli gün ve haftalarda tütün
bağımlılığı ile ilgili farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetler yapılmasını sağlamak,
h.
Yasanın uygulanması sırasında
gerekli cezai işlemlerin yetkili birimlerce yerinde ve zamanında
uygulanmasını sağlayarak cezai
işlemlerin takibini yapmak,
i. Sigaranın insan sağlığına zararlı
etkileri, dumansız çalışma ortamlarının oluşturulmasının gereği ve
önemi gibi konularda toplum bilincini artıracak panel, konferans
gibi faaliyetlerin düzenlenmesini
sağlamak,
j. İşletme sahipleri ya da temsilcileri,
belediye başkanları, ilin üst düzey
kamu görevlileri, dernek, vakıf gibi
sivil toplum kuruluşu temsilcileri
ve yerel medya temsilcileri ile düzenli toplantı / ziyaretler gerçekleştirerek yasa ve uygulama usulleri hakkında bilgilendirilmelerini
sağlamak,
k. İlde tütünle mücadele konusunda
toplumun farkındalığını ve desteğini artırmak amacıyla teşvik edici
uygulamaları hayata geçirmek,
(yarışmaları düzenlenmesini sağlamak, sigarasız köy, mahalle, kurum ve okul gibi)
l. Kurulun faaliyetleri ile ilgili faaliyet raporlarını üç ayda bir, Türkiye
Halk Sağlığı Kurumu Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle
Mücadele Daire Başkanlığına göndermek,
m.
Denetim ekiplerinin 4207 sayılı
Kanun ve uygulamaları hakkında
periyodik aralıklarla gerekli ve detaylı hizmet içi eğitimleri almasını
sağlamak,
n.Denetimlerin etkin bir şekilde yapılmasını sağlamak için ildeki gerekli kaynakları sağlamak.
Kanunla yasaklanmıştır. Kanun hükümlerine uyumun sağlanabilmesi
içinde 81 ilimizde denetim ekipleri
oluşturulmuştur.
Denetim ekipleri; ildeki kamu kurum ve kuruluşlarında (Sağlık Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü, Milli
Eğitim Müdürlüğü, Belediyeler vs.)
görev yapan, Valilik ve Kaymakamlıklarca yetkilendirilmiş asgari 2 kamu
personeli ve kolluk kuvveti (polis,
jandarma) temsilcisinden oluşmaktadır.
7/24 esasına göre ülke genelinde
sürdürülen denetimlerde şahıslara
cezai işlem uygulama yetkisi Kabahatler Kanunu uyarınca sadece
kolluk kuvvetlerine verilen bir yetki
olmakla birlikte, işletmelere kolluk
kuvveti olmadan Valilikler tarafından
yetkilendirilen denetim ekipleri de
cezai işlem uygulayabilmektedirler.
Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi
(DHSDS)
4207 sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilen denetimlerin;
o.Başarılı denetim ekiplerinin ödüllendirilmesini sağlamak, şeklinde
özetlenebilmektedir.
• Daha hızlı ve etkin yapılması,
• Denetim verilerinin anlık olarak iz-
Tütünle mücadelenin en önemli unsurlarından birini de insanların başkasının sigarasıyla zehirlenmesini
önlemeye yönelik tedbirler ve faaliyetler oluşturmaktadır. Ülkemizde
de insanların temiz bir çevrede yaşayabilme haklarının korunmasına ve
sigara dumanına pasif olarak maruz
kalınmasını önlemeye yönelik olarak,
kamuya açık tüm kapalı alanlarda
tütün mamulü kullanımı 4207 sayılı
• Denetimlerin bir program dahilin-
lenerek değerlendirilebilmesi,
de yapılması aşamasında il bazında tüm işletmelerin denetlenmesinin sağlanması,
• Bizzat
denetim ekiplerince ihlal
tekerrürlerinin sistem üzerinden
görülerek takip edilmesi,
• İhlallerin tespit edilmesi durumun-
da delil niteliği taşıyacak fotoğraf
YILLARA GÖRE TOPLAM DENETİM SAYILARI 3.000.000 2.534.917 2.000.000 1.000.000 0 1.514.843 1.624.340 2011 2012 682.710 2010 Denetimler sonucunda 65.375.359 TL cezai işlem uygulanmıştır.
2013 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
23
MALİYE BAKANLIĞI VERİLERİ YILLARA GÖRE TOPLAM CEZA TUTARLARI 60.000.000 $ 38.595.487 $ 40.000.000 $ 20.000.000 $ 0 $ 19.537.186 $ 1.478.737 $ 5.493.954 $ 2010 2011 2012 2013 DHSDS’nin hayata geçmesiyle birlikte denetim ekipleri tarafından gerçekleştirilen denetimlerin sayısı ve etkinliği artmıştır.
ve video kayıtlarının yapılarak
merkeze iletilmesi; gibi amaçlarla
30 Eylül 2012 tarihinden itibaren
GPS Mobil Cihaz İzleme Sisteminin
kullanıldığı Dumansız Hava Sahası
Denetim Sistemi (DHSDS) hayata
geçirildi. Bu kapsamda illere 1500
adet tablet bilgisayar dağıtıldı.
DHSDS kapsamında;
• İl, ilçe ve denetim ekibi bazında
gerçekleştirilen denetim sayısı
• Tespit edilen ihlal sayısı
• Denetim ekip sayısı
• Gerçekleştirilen denetim
sonucu
ihlal tespit edilip edilmediği
• Denetimde
hangi denetim elemanlarının bulunduğu
• İşletmelerde daha önce kaç de-
netim yapıldığı ve kaç ihlal tespit
edildiği
• İhlal
• Denetimler, ildeki tüm işletmeleri
kapsayacak şekilde oluşturulan
program dâhilinde yapılan rutin
denetimler şeklinde gerçekleştirilmesinin yanı sıra, kapalı alanda
tütün tüketimine şahit olan vatandaşlarımızdan gelen ihbarlara
müdahale şeklinde de gerçekleştirilmektedir.
• Bakanlığımızın iletişim hattı olan
ALO 184 SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) hattını kapalı
alanlarda sigara içilmesine yönelik
ihbar ve şikâyetleri alacak şekilde
yapılandırarak DHSDS ile entegre
çalışması sağlanmıştır. DHSDS’nin
hayata geçtiği 30 Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar 70.924 ihbar sisteme kaydedilmiştir.
Bu kapsamda;
• 4207
sayılı Kanun hükümlerinin
ihlallerine yönelik ihbar ve şikâyet
çağrıları, ALO 184 Sağlık Bakanlığı
İletişim Merkezi (SABİM)’de görevli
tütün kontrolü eğitimi almış operatörler aracılığıyla karşılanır.
tespitinden sonra sürecin
hangi aşamada olduğu (mahalli mülki amir tarafından cezanın
onaylanması, cezanın ilgili kuruma gönderilmesi ve tahsil edilmesi gibi)
• Merkez tarafından değerlendirilen
cu gerçekleştirilen denetimlerin
sonucu gibi birçok veriye anlık ve
online olarak ulaşılabilmektedir.
• İhbarı alan ekip ivedilikle verilen
• Gelen ihbar sayısı ve ihbar sonu-
4207 sayılı Kanun kapsamında 2009
yılından bugüne kadar 7.171.460
adet denetim gerçekleştirilmiştir.
Denetimler sonucunda 65.375.359
TL cezai işlem uygulanmıştır.
24
ALO 184 Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi
(SABİM) – Tütün İhbar Hattı
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
ihbar ve şikâyetler ilgili adrese en
yakın denetim ekibine görev olarak atanır.
Değerli milletvekillerimizin bize hediye ettiği 4207 sayılı yasa ile 19 Temmuz 2009 tarihinden itibaren kamuya açık tüm kapalı alanlar dumansız
hale getirildi. Ancak tütün kontrolü
çalışmalarının sadece yasal düzenlemeler sonucunda getirilen kısıtlamalarla istenen sonuca ulaşması mümkün olamazdı.
Bu sebeple halkın bilgi düzeyini artıracak ve konuyla ilgili bilinçlenmelerini sağlayacak halk eğitimleri ve
ulusal nitelikte medya kampanyaları
düzenledik. Medya kampanyalarımız
kapsamında birçok eğitici kamu spotu yayınladık.
Sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlarımıza destek olacak şekilde;
• Kişiyi bırakma girişiminde bulunmak için motive etmek,
• Bırakmaya
karar vermiş kişilere
nasıl bırakacakları konusunda yardımcı olmak,
• Bırakma
sürecinde ortaya çıkan
yoksunluk semptomları ile ilgili
tavsiyelerde bulunmak,
• Sigara
bırakma hizmeti sunan
sağlık profesyonelleri ve birimleri
hakkında bilgi sunarak gerekirse
randevularını almak amacıyla 27
Ekim 2010’da Alo 171 sigara danışma hattımızı kurduk.
adrese gider ve ihbarı yerinde değerlendirir.
ALO 171 SİGARA BIRAKMA DANIŞMA HATTI
yaparak denetime ait görüntü ve
tutanakları sistem üzerinden merkeze iletir.
hatlardan ücretsiz olarak
aranabilen GSM hatlarından arandığında ilgili firmanın tarifesi doğrultusunda fiyatlandırılan ve 7 gün
• İhlal tespit ederse gerekli işlemleri • Sabit
24 saat canlı operatörlerle kesintisiz ve kaliteli hizmet veren danışma hattımız bu özellikleriyle dünyadaki en kapsamlı sigara bırakma
danışma hattıdır.
• Söz
konusu danışma hattında
görevli personelimiz, çeşitli üniversitelerde ve Sağlık Bakanlığı
kadrolarında görevli hocalarımız
tarafından 40 saati teorik ders
şeklinde 8 saati de pratik eğitim
olacak şekilde kapsamlı bir eğitimden geçmektedir.
• Eğitim programı içeriğinde ülkemizde ve dünyadaki tütün kont-
rolü uygulamaları ile birlikte mevzuat bilgisinden sigara bırakma
tedavilerine kadar birçok konuda
teorik bilgiler yer almaktadır.
• Eğitimciler
tarafından oluşturulmuş pratik eğitim içeriği ise danışma hattı aracılığı ile sigara içme
alışkanlığının bırakılması sürecinin
senaryolaştırılarak canlandırılması
ve sigara bırakma polikliniklerine
bizzat gidilerek sigara bağımlısına
profesyonel müdahale yöntemleri
gibi konuları içermektedir. Bunların yanı sıra operatör adayları iletişim ve çağrı operatörü teknik eğitimlerine de tabii tutulmaktadırlar.
Alo 171 Eğitim Konuları
• Tütün Kontrolünün Gerekçeleri
• Tütün Kullanımının Sağlık Etkileri
• Pasif Etkilenim ve Önleme Programları
• Tütün Kullanımı ve Özel Gruplar
(Gençler, Hamileler)
• Dünyada Tütün Kontrolü Uygulamaları
• Türkiye’de Tütün Kontrolü
• Tütün Bağımlılığı; Bağımlılık Nasıl
Oluşur?
• Tütün Bağımlısına Yaklaşım; Temel
Çerçeve
• Tütün Bağımlılığı Tedavisi
• Tütün Endüstrisi ve Taktikleri
• Bırakma Hattı Çalışmaları Deneyimleri
• Bırakma Hattı; Demonstration ve
Uygulamalar
• Etkili Danışmanlık-İletişim Teknikleri
• Doğru ve Etkili Konuşma
• Danışanla İletişim Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken İfade ve Konular
• Danışanla İletişim Sürecinde Kaçınılması Gereken İfade ve Konular
• Oyunlaştırma-Tütün
Yaklaşım
Bağımlısına
• Sigara Bırakma Poliklinikleri Ziyareti
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
25
• Tüm bu eğitimlerin sonunda ya•
•
•
rilmektedir. Kişinin talep etmesi
halinde operatörler aracılığıyla
sigara bırakma polikliniklerinden
kendisi için en uygun olanından
randevusu da alınmaktadır.
pılan teorik sınavdan 70 ve üzeri alanlar ile mülakattan başarılı
olanlar danışma hattında çalışmaya başlatılmaktadır.
Operatörlerimizin çağrı karşılamadaki performansları takım liderleri
tarafından izlenmekte karşılaşılan
en küçük problem danışma hattında görev yapan profesyonel
sağlık personelimize (hemşire,
ebe) aktarılmaktadır.
Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı
Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı personeli danışma hattını
sürekli olarak takip ederek destek
olmakta ve operatörlerin ihtiyacı
olan hizmet içi eğitimleri vermektedirler.
Danışma hattı santraline 2010
yılından bugüne kadar yaklaşık
13.285.945 çağrı girişi gerçekleşmiştir.
• Sigara Bırakma Planı yapılanlara
çağrı merkezinde görev yapan
kadrolu sağlık personellerimiz
tarafından belli periyodlarla geri
dönüş aramaları yapılmaktadır. Bu
aramalarla kişilerin sigarayı bırakma durumları takip edilerek sigara
bırakma sürecinde kendileri cesaretlendirilerek motivasyonlarının
artırılması sağlanmaktadır. Bu süreçte ve tüm algoritma boyunca
sigara bırakma danışma hattı
tarafından hiçbir şekilde ilaç
önerisinde bulunulmamakta ve
yönlendirme yapılmamaktadır.
kişiler tarafından da, kendisi için
sıkıntı oluşturan konularla ilgili
bilgi ve yardım almak amacıyla danışma hattımız 7 gün 24 saat aranabilmektedir.
• Böyle bir durumda kişiye çok küçük öneriler yapılarak o anki sigara
içme isteğini bastırmaları konusunda yardımcı olunabilmektedir.
Örneğin sigara içme isteği oluştuğunda 10 dakikalık bir yürüyüşün
kendileri için inanılmaz faydalı
sonuçlar doğurduğunu dahi ifade
edebilmektedirler.
• Danışma
Hattını arayan kişilere
sigaranın zararları hakkında bilgi
verildikten sonra sigara kullanım
alışkanlığını tespit etmeye yönelik
bağımlılık testi (fagerstrom) operatörler tarafından uygulanmaktadır.
• Bağımlılık düzeyi düşük ya da orta
• Tespit
edilen bağımlılık düzeyine göre; kişiye özel sigara bırakma planı yapılmakta ya da hekim
kontrolünde sigarayı bırakmak
isteyenlere sigara bırakma hizmeti sunan sağlık birimleri hakkında
bilgilendirme yapılarak sigara bırakma polikliniklerine yönlendi-
olan ve danışma hattı aracılığı ile
sigarayı bırakmak isteyenlere sigara bırakma planı yapılmaktadır. Bu
kapsamda hattı arayanların arama
sebeplerine ve yapılan müdahaleye göre yüzde dağılımı aşağıdaki
gibidir.
700.000 504.300 421.241 400.000 % 50
% 24
% 14
• Sigara Bırakma Danışma Hattı ara-
cılığı ile plan yapılanların ortalama
% 6’sının bir yılın sonunda sigarayı bıraktıkları tespit edilmiştir. Bu
başarı oranı dünya ortalamasının
yaklaşık 3 katı civarındadır. Dünya
genelindeki bırakma hattı başarı
oranları ortalama %1-2 civarındadır. Bizdeki başarı oranının yüksek
olmasının sebebi tütün kontrol
politikalarının bir bütün halinde
kararlılıkla uygulanmasıdır.
Sigara kullanan ancak bırakmak isteyenlerin yanında ve süreç içinde yardımcısı olan bir diğer hizmetimizde
sigara bırakma poliklinikleridir.
Tüm sigara bırakma polikliniklerimizde görev yapan hekimlerimiz standart bir eğitimin sonunda girdikleri
sınavdan başarılı olmaları halinde
sigara bırakma polikliniklerinde görev yapmaya başlamaktadır. Ülke
genelinde 2009 yılında 62 olan sigara
bırakma polikliniği sayısı bugün itibarıyla 412’dir.
Tüm bu çalışmalar sonucunda, 15
Yaş Üzeri Nüfusun Sigara içme oranı
2008 yılında %31,2 iken bu oran 2012
yılı için %27,1’e geriledi. Yani 2008 yılına göre yaklaşık 2.2 milyon kişi sigarayı bıraktı.
Halkımızın sağlığını koruduğumuz
ve iyi sonuçlar elde ettiğimiz için tabi
399.623 2012 533.224 2013 384.994 316.305 204.281 186.163 141.147 167.937 103.932 100.000 26
Öneri-Şikayet ve Teşekkür Çağrıları
443.433 300.000 0 Sigara Bırakma Polikliniğine (Sbp)
Yönlendirilen
Bilgilendirme Yapılarak Danışmanlık
Hizmeti Sunulan
% 12
617.169 560.551 600.000 200.000 Sigara Bırakma Planı Yapılan
• Sigara bırakma sürecine başlamış
2012-2013 YILLARI, ALO 171 SİGARA
BIRAKMA DANIŞMA HATTI AYLARA GÖRE
GELEN ÇAĞRI SAYISI
500.000 ALO 171’e gelen gerçek çağrıların %
dağılımı
OCAK ŞUBAT SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
197.947 195.110 183.532 301.116 271.200 232.397 241441 206.241 208.237 109.839 MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK ki çok mutluyuz. Bu başarımızın diğer
ülkeler tarafından görülmesi ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından takdir
edilerek tüm dünyaya örnek gösterilmesi bizi daha da mutlu kılmaktadır.
Türkiye’nin yaptığı çalışmalar artık
tüm dünyada örnek gösterilmekte ve
çok sayıda ülke tarafından incelenmektedir. 2009 yılından bu yana başarımızı izlemek amacıyla birçok ülke
heyeti ülkemize ziyaretlerde bulundu ve bulunmaya devam etmekte.
DSÖ tarafından 2003 yılında hazırlanarak ülkelere sunulan TKÇS’ni 2004
yılında 43. Ülke olarak imzaladık. Maratona 43. olarak biraz geriden küçük
ama hızlı adımlarla başladık. Fakat
bugün itibarıyla taraf olan 178 ülke
içerisinde DSÖ tarafından ülkelerin
tütün kontrolü çalışmalarına rehberlik etmesi için geliştirdiği politika paketindeki (M-POWER) tüm kriterleri
kendi ülkesine uyarlayarak tamamını
yerine getiren ilk ve tek ülke konumuna gelerek bu uzun maratonda ipi
göğüsleyen birinci ülke olduk.
Geldiğimiz bu noktada yakaladığımız
başarıyı devam ettirerek daha ilerilere
taşımamız gerektiğinin bilincindeyiz.
Çünkü tütün sektörü, sigara firmaları
hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmeyecekler. Onlar ürünlerini satmak
için uğraştıkça bizlerde toplumumuzun her kesiminin desteğini alarak çocuklarımızı ve yarınlarımızı korumak
için mücadeleye devam edeceğiz.
Bu süreçte, birçok kurum, Bakanlığımızla işbirliği içerisinde sigara bırakma kampanyası düzenledi. Bu kampanyaların özellikle topluma örnek
olan meslek gruplarını kapsaması,
toplumdaki etkisinin daha fazla olmasını sağlamaktadır. Bu anlamda
2013 yılında Meclis Genel Sekreterliği
ve Bakanlığımız işbirliğinde sayın milletvekilleri ve TBMM personeline yönelik başlatılan sigara bırakma kampanyası çok önemliydi. Yine Sayın
Danıştay Başkanlığı tarafından çalışanlarına yönelik düzenledikleri sigara bırakma kampanyası birçok kurum
ve kuruluşa örnek olmasının yanı sıra
topluma güçlü bir mesaj vererek bu
mücadeleyi daha da pekiştirmiştir.
Sigaranın zararları artık toplumun
her kesimi tarafından bilinmeye başlanmıştır ancak çıkar çevreleri yeni
zehirleri insanlara zararsızmış gibi
sunmaya ve yeni çıkış kapıları aramaya başlamışlardır. Bunlar elektronik
sigara ve nargiledir. Ülkemizde sigaradaki yasakların tamamı bu tehlikeli
maddeler içinde geçerlidir. Şöyle ki;
• 12 Temmuz 2012 tarihinde çıka-
rılan 6354 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle sigara paketlerinde
olduğu gibi nargile şişelerinin
üzerine de sağlığa zararlı olduğuna dair uyarı yazılarının konulması
hükmü getirilmiştir. Tütün paketleri ve nargile şişeleri üzerine iki
yüzünden her birine bu yüzlerin
alanlarının %65’inden az olmamak
üzere özel çerçeve içinde tütün
ürünlerinin zararlarını belirten resimli Türkçe uyarı veya mesajların
konulması zorunlu kılınmıştır. Tütün ürünü ihtiva eden ve etmeyen
nargile ile benzerlerinin 18 yaşını
doldurmamış kişilere satılamayacağı ve onların tüketimine sunulamayacağı belirtilmiştir.
• 11.06.2013
tarih ve 28674 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 6487 sayılı “Bazı
Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun”un 26
ve 27 nci maddeleriyle, 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında
Kanun’da değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ile tütün içermeyen ancak tütün mamulünü
taklit eder tarzda kullanılan her
türlü nargile ve sigara, tütün
ürünü kabul edilmiştir.
• Nargile
kullanımına tıpkı sigara
gibi çevreden kabul görme, ait
olma isteği, arkadaş baskısı gibi
sosyal nedenler ile başlanılmaktadır. Nargilenin sigaradan daha az
zararlıymış gibi düşünülmesi, düşük fiyatı ve sosyal bir aktiviteymiş
gibi yanlış algılanması sebebiyle
gençler arasında popülaritesinin
hızla artmasına neden olmuştur.
• Nargile kullanıcıları, nargileyi siga-
radan farklı algılasa da nargilenin
de sigara gibi bağımlılık yapıcı etkiye sahip olduğu ve sağlığa olan
zararlarının sigaradan daha fazla
olduğu bilinmektedir. Bunlardan
bazıları: kalp ve damar hastalıkları, solunum yetersizliği, akciğer
kanseri, diş eti hastalıkları, mesane kanseri, bronşit, yemek borusu
kanseri, depresyon, yüksek tansiyon, parkinson hastalığı, ülser,
ağız kanseri, akciğer rahatsızlığı,
enfeksiyon ve kısırlık gibi hastalıklardır.
• Bilimsel
çalışmalara göre nargilenin dumanında ciddi boyutta
karbon monoksit, ağır metaller ve
kanser yapıcı kimyasallar bulunmaktadır. Nargile içimi ile katran,
karbon monoksit ve dumana maruz kalınmaktadır. Sık sık dumanı
içine çekmek, derin solumak ve
nargile seansının uzun oluşu, bu
maddelerin yüksek oranda vücuda alınmasına neden olmaktadır.
• Nargile dumanının sudan geçiri-
lerek solunması sanıldığı gibi bu
zararlı maddeleri arındırmamaktadır. Ayrıca nargile yakılmasında
kullanılan kömür ve odun dumanı
içindeki toksik maddeler de nargile dumanının içerdiği karbon
monoksit, ağır metaller ve kanser
yapıcı kimyasallara eklenmektedir.
• Nargilenin sağlığa sigaradan daha
az zarar verici gibi algılanması için
yapılan uygulamalardan biriside
katılan meyve esansları ile kokusunun değiştirilmesidir. Geleneksel nargileden farklı olarak günümüzdeki nargile tütünü aroma ve
esans ilave edilerek gençlerin kullanımı özendirilmektedir.
• Tütüne ilave edilen meyve parça-
ları sadece koku özelliğini değiştirmekte, buna mukabil kullanımını
özendirdiği için sağlık üzerine
olan zararlı etkisini artırmaktadır.
Bitki özlü nargile ile de kullanıcılar
ve beraberindeki diğer insanlar,
tütün konulmasa bile kömür ve
odunun yanmasıyla oluşan dumandaki karbon monoksit, ağır
metaller ve kanser yapıcı kimyasallara maruz kalmaktadırlar.
Dolayısıyla her türlü tütün mamulünden uzak durulmalı, kullanmaya
hiç başlanılmamalıdır, başlandıysa da
kendimiz ve sevdiklerimiz için derhal
bırakılmalıdır.
Tütün mamullerini bırakmak isteyenlerde; Bırakma sürecinde yalnız
değildirler ALO 171 sigara bırakma
danışma hattımız ve sigara bırakma
polikliniklerimiz ile onların yanındayız, küçük davranış değişiklikleriyle
tıpkı 2008 yılından 2012 yılına kadar
sigarayı bırakan yaklaşık 2,2 milyon
kişi gibi onlarında bırakabileceklerini
biliyoruz. Bırakacak olanları şimdiden
kutluyor ve başarılar diliyoruz
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
27
kapakkonusu
TÜTÜN
VE KANSER İLİŞKİSİ
Sağlık Bakanlığı
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Kanser Daire Başkanlığı
Tütünün sağlık etkileri ile ilgili bilgiler özellikle son 60 yılda hızla artmıştır. Tütün ve kanser arasındaki ilişkiye
ilk olarak 1924 yılında yayınlanan bir
makalede değinilmiştir. Daha sonra
çeşitli kanıt düzeylerinde tütünün
sağlık etkileri çalışılmış olsa bile, özellikle Sir Richard Doll tarafından yapılmış olan “Doktorlar Çalışması”nda
28
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
sigara içen ve içmeyen doktorlar arasında akciğer kanserine yakalanma
ve akciğer kanseri nedeni ile ölme
olasılığı arasında 7 – 25 kat fark bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçları
10 yıllık aralıklarla yayınlanmış, her
yayınlandığında yeni bilgiler ortaya
konmuştur. Bu çalışmanın en güçlü
yanlarından birisi de akciğer kanseri
ile sigara içe arasında doz cevap ilişkisini ortaya koymasıdır. Yani kişilerin
tükettikleri sigara miktarı ve süresi
ile kansere yakalanma riski arasında
doğrusal artan, sigara içmenin bırakılması ile de zamanla kanser riskinin
doğrusal azalan bir ilişki gösterilmiştir1. Akciğer kanseri, larinks kanseri,
mesane kanseri, mide kanseri ve özefagus kanseri tütün ve ürünlerinin
neden olduğu en önemli kanserler
arasında sayılabilir.
Ülkemizde Tütün Kontrolü Çalışmalarının
Tütüne Bağlı Kanserlerde Etkisi
Ülkemizde tütün kontrolü çalışmaları 1996 yılında başlamış olmasına
rağmen, tütün kontrolü programının
tam anlamıyla uygulanması 2009 yılında olmuştur.
Bu nedenle,
• Sigaranın
zararlarının kanıtlanması ile birçok gelişmiş ülkede
sigara kullanımındaki azalma sağlamak için çeşitli müdahaleler yapılmıştır. Bu çalışmalardan sonra
gelişmiş ülkelerde 1980 ve sonrasında akciğer kanseri görülme
sıklığındaki artış yavaşlamış, 1990
yılından sonra da akciğer kanseri olgularında azalma meydana
geldiği gözlenmiştir. Ülkemizde
ise kanser vakalarında görülen bu
azalma maalesef programın başarısını kanser kontrolü açısından
değerlendirmek için erken olmakla birlikte, umut vericidir.
Şekil 1. Erkeklerde Tütünle İlişkili Kanserlerin 2004-2009 Yılları Arasındaki Hızı
• Her ne kadar akciğer kanserinde
erkeklerde hafif bir azalma görülse de bu azalmanın tütünle ilişkili
diğer kanser türlerinde olmayışı
nedeniyle kanser verilerinin bir
süre daha izlenmesi gerekmektedir.
• Erkeklerde görülmekte olan azal-
maya rağmen kadınlarda artış
eğilimi görülmesi, yine artışın tütünle ilişkisini söylemek açısından
her ne kadar erken olsa bile, tütün
endüstrisinin son dönemde hedef
grubu olan kadınlarımız için uyarı
niteliği taşımaktadır.
• Akciğer
kanseri Türkiye’de erkeklerde yüz binde yaklaşık 66,0
olup dünya ortalaması ise yüz
binde 34,2’dir. Avrupa Birliği ortalaması ise 100.000’de 45,1’dir2.
Ülkemiz akciğer kanseri hızı halen Dünya’nın ve gelişmiş ülkelerin üzerindedir. Bu nedenle tütün
mücadelesinde daha yapacak çok
işimiz vardır.
Şekil 2. Kadınlarda Tütünle İlişkili Kanserlerin 2004-2009 Yılları Arasındaki Hızı
Maalesef akciğer kanseri taramalarla erken tanısı mümkün bir hastalık
değildir. Tütün ve ürünlerinin kullanılmaması en uygun korunma stratejisidir.
Kaynaklar:
1) Bilir N. Tütün Ve Kanser İlişkisi, Ülkemiz Açısından Önemi.
Erişim Adresi: http://www.ssuk.org.tr/file_upload/savefiles/tutun.pdf
2) Ferlay J, Soerjomataram I, Ervik M, Dikshit
R, Eser S, Mathers C, Rebelo M, Parkin DM,
Forman D, Bray, F. GLOBOCAN 2012 v1.0,
Cancer Incidence and Mortality Worldwide: IARC Cancer Base No. 11 [Internet].
Lyon, France: International Agency for Research on Cancer; 2013.
Erişim Adresi: .http://globocan.iarc.fr
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
29
kapakkonusu
DSÖ AVRUPA BÖLGESİNDE
TÜTÜN KONTROLÜ
YÜKSEK SİGARA VERGİLERİ HASTALIKLARI
VE ÖLÜMLERİ ÖNLER
Dünyada her 6 saniyede 1 kişi tütün kullanımından ölmektedir. Tütün kullanıcılarının neredeyse
yarısı tütün kullanımından dolayı hayatlarını kaybetmektedir. Her yıl yaklaşık 6 milyon kişi bu
nedenle hayatını yitirmekte, bunun 1.6’sını Avrupa’da yaşayan insanlar oluşturmaktadır.
Zsuzsanna JAKAB
DSÖ Avrupa Bölge Direktörü
Avrupa Bölgesi olarak, tütün kullanımı kaynaklı ölümlerin diğer bölgelere kıyasla en fazla görüldüğü bölge
olmaktan gurur duymamamız gerektiğini itiraf etmeliyiz.
Yetişkin içici sayısının en yüksek olduğu Avrupa Bölgesinde yetişkinlerin % 28’i sigara içmektedir. Bu oran
Afrika’da % 15, Güney Doğu Asya bölgesinde ise % 19’dur. Tütün kullanımı
ölüm ve hastalık saçmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra sağlık sektörü üzerinde olumsuz etkileri olan
tütün ürünleri bugün geliştirilse ve
pazarlansaydı bu bilgiler ışığında bu
ürünleri kesinlikle kabul etmezdik.
Bundan yaklaşık on yıl önce 2003 yılında, Dünya Sağlık Asamblesi DSÖ
Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşması
adı altında ilk küresel sağlık anlaş30
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
masını uygulamaya koymuştur. Bu
anlaşma dünya çapında artış gösteren tütün epidemisiyle mücadelede gerçekleştirilecek eylemlerin yer
aldığı bir dokümandır. Anlaşma 53
DSÖ Avrupa Bölgesi Üye Devletlerinin 50’si tarafından onaylanmıştır ve
Türkiye’nin de dahil olduğu bu 50
ülke anlaşmanın yasal yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdür.
Bölgede çok sayıda ülke anlaşmayı
onaylamış ve ulusal politikaların Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşmasıyla
uyumlu hale gelmesi amacıyla çok
sayıda politika değişikliği yapmış
olsa da bu kapsamda daha fazla
adım atılması gerekmektedir. Bu anlamda rehavete kesinlikle yer yoktur.
Bölgemiz tütün vergileri açısından
küresel lider olsa da halka açık alanlarda dumansız hava sahaları, sigara
bırakmaya yönelik hizmetler, reklam,
promosyon ve sponsorluk yasakları
ve güçlü resimli uyarılar gibi diğer
anahtar tütün kontrolü politikaları
hususunda lider olmanın oldukça
gerisindeyiz. Altı MPOWER önleminin tamamınının başarılı bir şekilde
yerine getirildiği ilk ülke Türkiye olmuştur. Kaydedilen bu ilerleme Türk
hükümetinin tütün kontrolünde
başından sonuna kadar gösterdiği
siyasi istekliliğin bir kanıtı ve Türk
hükümeti, Dünya Sağlık Örgütü ve
diğer uluslararası sağlık örgütleri ve
sivil toplum arasındaki işbirliğinin
mükemmel örneğidir. Türkiye, deneyimlerinden ders ve ilham alacağımız
Avrupa bölgesi ülkelerinden biridir.
Avrupa Bölgesinde bu kapsamda
olumlu ilerlemeler kaydedilmiş olsa
da 2007 yılından bu yana kaydedilen
ilerlemeler daha sert politikalar gerektirdiğinden Avrupa’daki insanları
korumak adına yeterli değildir. DSÖ
Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşmasının tüm bölgede tam anlamıyla
uygulanması gerekmektedir. Bölgemizdeki Sağlık Bakanları geçtiğimiz
Aralık ayında Aşkaabat Deklarasyonunu onaylayarak açık bir şekilde bu
taahhüdü vermişlerdir.
31 Mayıs’ta Dünya Tütünsüzlük Gününü kutladık. Bu yılın teması tütün
ürünleri üzerindeki vergiler.
Vergiler başka hiçbir alanda bu kadar
önemli değilken söz konusu tütün
kontrolü olduğunda tam anlamıyla
hayat kurtarıcı olabilir. DSÖ perakende fiyatı üzerinde % 75 vergi olmasını
önermektedir. Bu öneri Avrupa Bölgesi üyesi 53 ülkenin 26’sında uygulanmaktadır. Diğer 27 ülkenin de aynı
uygulamayı hayata geçirmesi gerekmektedir. Türkiye Avrupa Bölgesinde
yüksek vergilerin uygulandığı lider
ülkelerdendir. Tütün kontrolünde
vergilendirme insanların hayatlarını
kurtarırken Üye Ülkelerin halk sağlığı alanında yatırım yapacağı ilave bir
gelir oluşturmasını sağlayan bir “kazan-kazan” çözümüdür.
DSÖ’nün hesaplamalarına göre bütün ülkelerde sigara paketi başına
uygulanan tüketim vergisinin % 50
arttırılması halinde 49 milyon daha
az sigara kullanıcısı olacak ve sigaraya bağlı 11 milyon ölüm önlenebilecektir.
Politika belirleyicilerin tek bir hamleyle 11 milyon hayatın kurtarılabileceği ve koroner kalp hastalıkları ve
solunum yolu hastalıklarının, akciğer
kanseri, ağız kanseri, gırtlak kanseri,
rahim ağzı kanseri ve pankreas kanseri gibi hastalıklarda önemli ölçüde
azaltılabileceği konusunda bilgilendirileceğini hayal edin. Buna ek olarak böylesi bir eylem küresel anlam-
da ülke bütçe gelirlerini 101 milyar
dolar arttıracaktır. Bazıları “gerçek
olamayacak kadar iyi” diyebilir, ancak tüm ülkelerin tütün vergisinin %
50 arttırılması yönünde karar alması
halinde ortaya çıkacak durum budur.
2007 yılı öncesinde Türkiye’deki erkeklerin neredeyse yarısı kadınların
da 1/6’sı sigara içmekteydi. Türkiye
sigara içme oranının yüksek olduğu
ülkelerden biriydi. Aile ya da arkadaş
ziyaretlerinde sigaranın iyi bir hediye
olduğu düşünülürdü. Ve belki de en
şok edici olanı, Küresel Gençlik Tütün
Araştırmasına göre çocukların yaklaşık 1/3’ü 10 yaşından önce sigara kullanmaya başlamaktaydı.
2007 yılında bir sağlık devrimi yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Ulusal
Tütün Programını başlatarak tütünle
mücadelenin en önemli mücadelelerden biri olduğunu belirtti. Birkaç
ay sonra, restoranlar, kafeler ve barlar
da dâhil olmak üzere halka açık kapalı alanlarda sigara içmeyi yasaklayan
tütün kontrolüyle ilgili kapsamlı bir
yasa meclisten geçirildi. Yeni yasa
kapsamında tütün ürünlerinin yüksek vergilendirilmesi, tütün ürünü
reklamları, promosyonu ve sponsorluğunun tamamen yasaklanması, paketler üzerinde büyük uyarıcı resimler bulunması ve hükümet tarafından
mali desteği sağlanan bir sigara bırakma programı gibi anahtar politika
önlemleri de yer almaktaydı.
Bu eylemler hızlı ve olağanüstü sonuçlar doğurdu. Yetişkinlerde sigara
içme oranı 2008-2012 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde % 13,4 düştü. Sigara yasağını izleyen bir yıl içerisinde
hastanelerin acil servislerine sigaraya
bağlı hastalıklar nedeniyle yapılan
başvurular % 24 azaldı. Türkiye diğer dünya ülkelerine kapsamlı tütün
kontrolü politikalarının işe yaradığını
başarılı bir şekilde gösterdi.
Tütün kontrolünde başarılı bir global
lider olmak bu başarıyı sürdürme ve
daha fazlasını yapma sorumluluğu
ve zorunluluğunu beraberinde getirmektedir. Başarılı Avustralya örneğinin ardından Türkiye’nin de düz
paket kullanımına geçmeye hazır
olduğuna ve 2025 yılına kadar tütün
kullanımında küresel gönüllü hedefe
ulaşacağına hatta ötesine geçeceğine eminim. Tütünsüz bir Türkiye
hayalimize ulaşacağımız gün düşündüğümüzden de yakın olabilir. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi
olarak bizler her zaman sizi desteklemeye hazırız.
Tütün kullanımı sonucu kaç insanın
hastalanacağını ya da öleceğini belirlemek ülkelere kalmıştır. Tütün kontrolü politikalarında siyasi taahhüt ne
kadar güçlü olursa hastalanacak ya
da ölecek insan sayısı o kadar azalacaktır. Seçim bu kadar basit ve Türkiye bu seçimin en başarılı örneklerindendir.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
31
portre
ZSUZSANNA JAKAB
DSÖ Avrupa Bölge Direktörü
Zsuzsanna Jakab Bölge Direktörlüğü
görevine 1 Şubat 2010 tarihinde başlamıştır. Macaristan vatandaşı olan
Sayın Jakab son 30 yılda halk sağlığı
politikası alanında çok sayıda ulusal
ve uluslararası üst düzey pozisyonlarda yer almıştır.
Birliği’ne üyeliğinde halk sağlığı alanındaki hazırlıkları yönetmiştir. 2004
Haziran ayında Budapeşte’de gerçekleştirilen Dünya Sağlık Örgütü’nün IV.
Bakanlar Düzeyindeki Çevre ve Sağlık Konferansı’nın müzakerelerinde
anahtar bir rol oynamıştır.
Bölge Direktörü olarak seçilmesinden
önce, Sn. Jakab İsveç Stockholm’deki
Avrupa Birliği Hastalık Önleme ve
Kontrolü Merkezi’nde (ECDC) kurucu Direktör olarak görev yapmıştır.
2005-2010 yılları arasında bulaşıcı
hastalıklarla mücadelede ECDC’yi
uluslararası saygın bir mükemmeliyet merkezi haline getirmiştir.
Zsuzsanna Jakab 1991-2002 yılları
arasında DSÖ Avrupa Bölgesi’nde
çok sayıda üst düzey yönetici pozisyonunu üstlenmiştir. İdare ve Yönetim Desteği Direktörü olarak Bölge
Ofisinin stratejik ve operasyonel
planlamasını yönetmiş ve yönetim
organlarının çalışmasına rehberlik
etmiştir. Bu pozisyondan once DSÖ
Avrupa Bölgesindeki 51 üye ülke ve
uluslararası partnerlerle işbirliğini
koordine ettiği dış ilişkiler ve stratejik ortaklıktan sorumlu olduğu Ülke
Sn. Jakab 2002-2005 yılları arasında
üst düzey bir yönetici olarak görev
aldığı Sağlık, Sosyal ve Aile İlişkileri
Bakanlığı’nda Macaristan’ın Avrupa
32
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Sağlık Kalkınması biriminin Direktörü olarak görev almıştır. DSÖ Avrupa Bölgesindeki uzun sureli çalışma
döneminde Bilgi, Kanıt ve İletişim, ve
EUROHEALTH programı koordinatörü olarak da görev almıştır.
1951 yılında Macaristan’da doğan Sn.
Jakab Budapeşte’deki Eötvös Lóránd
Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesinde yüksek lisans ve Budapeşte Siyaset Bilimi Üniversitesinde doktora
yapmıştır. Gothenburg İsveç Nordic
Halk Sağlığı okulundan halk sağlığı
diploması alan Sn Jakab, Macaristan
Ulusal Kamu İdaresi ve Yönetimi Enstitüsünde doktora yapmıştır. Kariyerine 1975 yılında Macaristan Sağlık
ve Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı’nda
DSÖ’nün de dahil olduğu dış ilişkiler
sorumlusu olarak başlamıştır.
haber
TÜRKİYE ÇOCUKLUK ÇAĞI
ŞİŞMANLIK ARAŞTIRMASI
‘Türkiye Çocukluk Çağı ve Şişmanlık Araştırması’ Sonuçları (2013)
Tanıtım Toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi.
Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliği
ile gerçekleştirilen ‘Türkiye Çocukluk
Çağı ve Şişmanlık Araştırması’ Sonuçları (2013) Tanıtım Toplantısı Ankara
gerçekleştirildi. Programa Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma Ve
Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet ÜNÜVAR, M.E.B. Bakan Yardımcısı
Orhan ERDEM, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat TUNCER, DSÖ Avrupa Bölge Ofisi Temsilcisi Joao Breda
ve çok sayıda bürokrat katıldı.
Rixos Otel’de gerçekleşen toplantıda bir konuşma yapan Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu konuşmasında, “Türkiye olarak her bir yaşta bir
milyon çocuğumuz var. Baktığınız
zaman müthiş bir zenginliğe sahip
bir ülkeyiz ama sağlıklı tedbirleri de
alamadığımız zamanda da ülke müthiş tehditlerin olduğunun farkındayız. Sağlık bakanlığı olarak bizim bu
34
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
anlamda ‘sağlıklı birey sağlıklı aile’
kurgusunu çok güçlü yapmamız lazım. Sağlıklı bireyi anne karnından
itibaren iyi takip eden ve bunu ailesi
ile birlikte bütünleştiren ve sonraki
kademede de sokakla, sosyal doku
ile kültürle yoğurabilen bir anlayışı
olgunlaştırabilirsek o zaman o birey
sağlıklı bir birey, sağlıklı bir geleceğin de adayı olabilir” ifadelerine yer
verdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker ise konuşmasında, gerçek bir sorun ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, “Bu bundan sonra
hayatımıza derinlemesine hissedeceğimiz bir sorun. Bugün artık çocukluk
çağı obezitesinden bahsediyoruz.
Önce bunun temel sebeplerini bilmemiz lazım, doğru teşhis etmemiz
lazım. Eğer doğru teşhis etmez, eğer
bu sorunu doğru tanımlayamazsak o
zaman bireysel olarak bazılarımız bu
sorunla baş etmesini öğrense bile,
toplumsal ve küresel olarak bu sorun
bize zarar vermeye giderek daha çok
zarar vermeye devam eder” diye konuştu.
“Biz Konforu Nimet Olarak
Değerlendiriyoruz”
Obezitenin modern yaşamın bir meselesi olduğunu ifade eden Bakan
Eker, “Bir yandan ekonomi büyüyor,
bir yandan insanlar toplu halde şehirlere göç ediyor. Şehirlerde yeni
bir yaşam kuruyoruz, bu bizim hayat
felsefemizi gözden geçirmemizi gerektiriyor. Ama kente geliyoruz yaşam felsefemizi değiştirmiyoruz. Biz
konforu nimet olarak değerlendiriyoruz, aslında bu konfor nimet olarak
gözükse de kısa süre içinde külfete
dönüşüyor. Bize ağır yükler getiriyor”
dedi.
İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak kendi yemeklerini kendileri hazırladıklarını belirten Eker, “İnsanın
böyle bir özelliği var. İnsanlar yemek
hazırlarken önceleri sadece kendileri için yemek hazırlıyorlardı, sonra
başkaları için hazırlamaya başladılar.
Bu bir sanayiye döndü, modern hayatın getirdiği bir mesele, raf ömrünün uzaması daha ekonomik olması,
daha rekabetçi olması, daha cazip
olması için de reklamlar girdi devreye ve bugün aslında çocuklarımızın
karşı karşıya bulunduğu temel meselelerden biri de bu. Çocuklarımıza
süt içirmeye çalışıyoruz ama ne süt
ne ayran ne de doğal içeceklerin hiç
birisi televizyonlarda çokça reklamı
yapılan gazlı, asitli, şekerli, boyalı içeceklerle rekabet edemiyor” şeklinde
konuştu.
“Biz nimetle, gıda ile birey olarak
bir imtihan halindeyiz”
Bakan Mehdi Eker konuşmasına şöyle devam etti: “Bunu bileceğiz, ben
kendi payıma söylüyorum kilonuzu
nasıl muhafaza ediyorsunuz? Diye
bende diyorum ki ‘Nefsin gıda ile
imtihanı’ benim kendi sloganım ‘hepsinden yerim, hepsini yemem’, İslam
Peygamberi Hazreti Muhammet,
aslında bunun reçetesini 1400 sene
önce vermiş, işin özü bu evrensel mesaj ‘acıkmadan yemeyiniz, doymadan
kalkmayınız’ tüm mesele yaktığımızdan daha fazla tüketmemiz.”
Bakan Eker, bakanlık olarak yeni düzenlemeler yaptıklarını belirterek,
“Tuz ve şeker tüketimini azaltmaya
yönelik bir takım düzenlemeler yapıldı. Ağustos ayında yeni düzenlemeler yapıyoruz, salçalarda tuz oranını
azaltıyoruz. Salçaların tuz içeriği yüzde 64 azaltılıyor. Peynir de, fermente
zeytinlerde ve meyve sularında ilave
şeker, tuz ve fermente zeytinde tuz
miktarını azaltıyoruz. Meyve sularında ilave şeker kullanımını yasaklıyoruz” dedi.
TÜRKİYE ÇOCUKLUK ÇAĞI
ŞİŞMANLIK ARAŞTIRMASI
Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı ve
Hacettepe Üniversitesi işbirliğiyle tamamladı.
67 ilde yapılan araştırma kapsamında, 216 okulda 2. sınıfta eğitim
gören (7 ve 8 yaş grubu) 5 bin 101
öğrenci ve aileleriyle görüşüldü.
Araştırmanın saha uygulaması 78
ekip ile Mayıs-Haziran 2013 tarihlerinde yapıldı.
Üç yılda bir yapılan araştırma ile büyüme sürecinde, çocuklardaki değişimin izlenmesi hedefleniyor.
Öğrencilerin boy ve kiloları dikkate
alınarak, beslenme ve fiziksel aktivite
davranışlarıyla ilgili anket uygulandı.
Aynı zamanda araştırmanın yapıldığı
okulların beslenme ve fiziksel aktivite kapasiteleri de araştırmaya dahil
edildi.
ARAŞTIRMANIN TEMEL SONUÇLARI:
• Beden kitle indeksine göre çocuk-
ların, yüzde 22.5’ i şişman (kilolu
dahil) yüzde 2,1’ i zayıf.
• Erkek çocukların yüzde 23,3’ü şiş-
man (kilolu dahil), kız çocukların
yüzde 21,6’sı şişman (kilolu dahil).
• Boya göre sınıflamada çocukların
yüzde 2.3’ü bodur (ciddi bodur
dahil).
• Vücut ağırlığına göre çocukların
yüzde 2.3’ü zayıf (ciddi zayıf dahil).
OKULLARLA İLGİLİ SONUÇLAR:
• Okulların yüzde 78,5’inde kantin
(kentte yüzde 92,0, kırda 26.4),
yüzde 20.6’sınde yemekhane
(kentte yüzde 17.8, kırda yüzde
26,4) bulunmaktadır.
• Her altı çocuktan beşi (yüzde 84,6)
her gün kahvaltı yapmaktadır.
• Ailelerin
yüzde 42,8’i çocuklarının her gün taze meyve, yüzde
18,3’ünün sebze tükettiğini belirtmiştir.
• Her gün her 10 çocuktan 5’i pey-
nir, 4’ü tahıl, ekmek, yumurta, taze
meyve, yoğurt, 3’ü ayran ve süt tüketmektedir
• Çocuklar haftada 1-3 kez şeker içe-
ren gazlı içecekleri yüzde 50, cips,
patlamış mısırı yüzde 60, şekerli
barklar ve çikolatayı yüzde 56,
bisküvi, kek, kurabiyeyi yüzde 54,
pizza, pide, lahmacun, patates kızartması ve hamburgeri yüzde 66
oranında tüketmektedir.
• Çocukların uyuma süreleri ortalama 9.30 saattir.
• Her
dört çocuktan üçü (yüzde
74,2) hiç spor kulübüne gitmemektedir.
• Çocuklar hafta içinde yüzde 60’ı
2 saat ve üzerinde, yüzde 40’ı her
gün 1 saat ve 1 saatten az oyun
oynamaktadır.
• Ailelerin yüzde 30’u okul yolunu
güvenli, yüzde 70 güvensiz bulmaktadır.
• Öğrenciler okula giderken yüzde
70’i yürüyerek, yüzde 20’si servisi,
yüzde 7’si arabayı, yüzde 0,3 bisikleti kullanmaktadır. (Milli Eğitim
Bakanlığı Mevzuatına göre çocuklar evlerine yakın okullara kayıt
edilmektedir)
• Öğrenciler hafta içinde ev ödevi
yapma ve kitap okumaya yüzde
71 oranında 1 veya 2 saat zaman
ayırmaktadır.
• Okulların yüzde 78,5’inda beslen- • Evlerden yüzde 52,5’inde bilgisame eğitimi verilmektedir.
yar bulunmaktadır.
• Okulların yüzde 96,3’ünde oyun • Çocukların
alanı bulunmaktadır.
• Okullarda haftada ortalama 87,8
dakika beden eğitimi dersine süre
ayrılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde yapılan “Türkiye Çocukluk Çağı
Şişmanlık Araştırması” sonuçları
açıklandı.
ÖĞRENCILERLE İLGİLİ SONUÇLAR:
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği kriterler çerçevesinde yapılan araştırma, Türkiye Halk Sağlığı
(Araştırma yapılan öğrencilerin velileri tarafından verilen bilgilere göre
değerlendirilmiştir)
hafta içinde yüzde
43,4’ünün ve hafta sonunda yüzde
55,8’inin günlük aktiviteleri arasında bilgisayarda oyun oynama gelmektedir.
• Televizyon
seyretmek çocukların
önemli etkinliklerinden birisidir.
Hafta içinde çocukların yüzde
74,5’i ve hafta sonunda yüzde 87’si
günlük 2 saatten fazla televizyon
seyretmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
35
haber
BEYOĞLU SAĞLIĞA YÜRÜDÜ
“Beyoğlu Sağlığa Yürüyor” etkinliğine katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu önce
yürüyüş yaptı, ardından bisiklete binerek pedal çevirdi.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müzezzinoğlu, Beyoğlu Belediyesi tarafından
düzenlenen “Beyoğlu Sağlığa Yürüyor” etkinliğine katıldı. Etkinliğe 9
yaşındaki torunu Yusuf Selim Sobacı
ile katılan Müezzinoğlu, Haliç sahilinde yürüyüş yaptı. Yürüyüş ardından
bisiklete binen Bakan Müzzinoğlu,
sağlık yaşam için pedal çevirdi. Etkinlik kapsamında yağ ve kas oranını ölçtüren Müezzinoğlu’nun sağlıklı
olduğu görüldü. Müezzinoğlu’nun
yapılan ölçümlerinde 78 kilo olduğu,
vücudunda yüzde 24 oranında yağ
olduğu ve metabolik yaşının 35 olduğu anlaşıldı.
Beklediği bir sonuçla karşılaştığını
söyleyen Bakan Müezzinoğlu, “Senede iki defa falan bu ölçümleri yaptırıyoruz. 78 kiloyum. 77’ye düşmek
istiyorum. Önemli olan 80’in altında
olmak. Yağ oranı iyi. Allah bu günümüzü aratmasın. Tüm vatandaşlarıma da sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Bireyin kendisinde sağlıklı olmakla
ilgili bir yaşam felsefesi yoksa bol bol
doktorlara muhtaç olur. Onun için diyoruz ki sağlıklı beslenme ve hareket36
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
li bir yaşam. Zor değil. Boğazımızdan
geçen her lokmaya dikkat etmemiz
lazım. Bir de hareket etmemiz lazım”
açıklamalarında bulundu.
Türkiye’de her 3 kişiden birinde obezite görüldüğünü ifade eden Müezzinoğlu, obezitenin ise dünyada
ölümlerin en çok neden olduğu kanser ve kronik hastalıklara yol açtığını söyledi. Sigara ve tütün ürünleri,
alkol, sağlıksız beslenme, hareketsiz
yaşam ve obeziteden uzak durulması
gerektiğini vurgulayan Müezzinoğlu, kronik hastalıklardaki en önemli
sorunun, obezitenin neden olduğu
yetişkin diyabetinde görüldüğünü
anlattı.
Etkinlik sonrası vatandaşlarla kahvaltı
eden Bakan Müezzinoğlu, 10 diyabet
hastası çocuğa bisiklet hediye etti.
Müezzinoğlu törende yaptığı konuşmada, yeler yönetimleri sağlıklı
yaşam konusunda önemli birer partner olarak gördüklerini belirterek,
“Sağlıklı bir bireyin, toplumun oluşabilmesini sağlık bakanlığının tek
başına başarabilmesi mümkün değil.
Sağlıklı su, sağlıklı sokaklar beledi-
yeyi ilgilendirir. Sağlıklı birey, sağlıklı
toplu diyoruz ama sağlıklı şehirler de
diyoruz. Belediyelerimiz artık sağlıklı
belediye bayrağı vereceğiz” ifadelerini kullandı.
Spor alanlarına ciddi talep var
Törende konuşan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da, belediye olarak son bir yıldır
yaptırdıkları anketlerde vatandaşların yürüyüş ve spor alanları, kapalı
mekânlarda spor yapılacak merkezler ile doğru beslenme ve sağlıklı yaşam için öncülük yapmalarını istediğini söyledi. Demircan, 12 noktadaki
semt konaklarını spor yapılabilecek
mekânlara çevirdiklerini anlatarak,
‘Bu mekânlara da ciddi talep var. Biz
bunları planlarken Bakanımız da bir
şeyin öncülüğünü yaptı. Sağlık Bakanlığımız sağlıklı yaşamak üzere yürüyüş ve sporu önceleyen Türkiye’de
bir algıya adım attı. Çok da doğru
oldu. Bizim için de o gün milat oldu.
Sağlık Bakanımızın çağrısına uyarak
o sabah saat 09.00’da vatandaşla buluştuk’ diye konuştu.
haber
5.2 milyon kişinin mücadele ettiği diyabet hastalığına bütünsel yaklaşım:
DÜNYADİYABET MERKEZİ
Türkiye’de 5.2 milyon kişinin mücadele ettiği son 10 yılda yüzde 100 oranında artış gösteren
diyabet hastalığına Dünyagöz Hastaneler Grubu bütüncül bir bakış açısı getiriyor. Dünyadiyabet
Merkezleri’ni açan grup, bünyesine kattığı diyabet uzmanı, diyetisyen ve diyabet hemşireleriyle
diyabet hastalarının ihtiyaç duydukları her alanda hizmet vermeye başladı.
Dünyadiyabet Merkezleri Medikal
Direktörü Prof. Dr. M. Akif Büyükbeşe, göz hastalıkları uzmanı hekimlerin, gözdeki problemleri gözlemleyerek hastanın diyabetli olduğunu
çoğu zaman ilk teşhis eden kişi olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Büyükbeşe
sözlerine şöyle devam etti: “Dünyagöz Hasteneleri bünyesinde bugüne
kadar pek çok diyabetik retinopati
hastası tedavi edildi ve bu hastaların
içinde kan şekeri çok yüksek olduğu
halde diyabet olduğunun farkında
olmayanlar vardı. Diyabet gibi önemli ve göz başta olmak üzere birçok
organı ilgilendiren bu hastalığa karşı
bütüncül bir yaklaşım sergilenmesi
gerektiğini gördük. Bu bakış açısından hareketle diyabet konusunda
alanında uzman bir ekip oluşturarak
Dünyagöz Hastaneleri bünyesinde
hizmet verecek Dünyadiyabet Merkezlerini kurduk. Dünyagöz Ataköy
ve Dünyagöz Bursa’dan sonra şimdi
de Dünyagöz Etiler bünyesinde Dünyadiyabet Merkezimizi açtık. Merkezlerimizde diyabet uzmanı hekimlerin
yanı sıra diyetisyen ve diyabet hemşirelerimiz de yer alıyor.”
Diyabetik retinopati, 50 yaş altındaki
körlüğün birinci nedeni
Prof. Dr. Büyükbeşe, Dünyagöz Hastaneler Grubu’nun kurulduğu günden bu yana diyabet hastalığının
göze olan zararlarını engellemek
için mücadele ettiğini belirtti. Diyabet hastalarında en sık görülen göz
rahatsızlığının diyabetik retinopati
olduğunu söyleyen Prof. Dr. Büyükbeşe, bu hastalığın uzun süreli kan
şekeri yüksekliğine bağlı retinadaki
küçük damarları tıkayarak beslenmesini engellediğini ve zamanında
müdahale edilmezse retinanın tamamen kaybına ve körlüğe kadar
gidebilecek bir hastalık olduğunu
açıkladı. Prof. Dr. Büyükbeşe, diyabetik retinopatinin günümüzde 50
yaş altındaki körlüğün birinci nedeni
olduğunu da vurguladı. Diyabetik retinopatinin erken, orta, ileri dönemlerde görmeyi farklı derecede etkilediğini ifade eden Prof. Dr. Büyükbeşe,
hastaların özellikle makula yani sarı
nokta bölgesi tutulmuşsa görmenin
azaldığını söyledi. Bu hastaların yakın görmelerinin bozulduğunu, bazı
hastalarda görmenin yüzde 5 oranında azalırken, bazı hastalarda bu oranın yüzde 90’a çıkabildiğine dikkat
çeken Prof. Dr. Büyükbeşe, bu açıdan
diyabet ve göz hastalıkları uzmanları-
nın birlikte çalışmasının hastalığın etkin tedavisinde kritik önem taşıdığını
vurguladı.
Diyabet hastaları için göz kontrolü şart
Prof. Dr. Mehmet Akif Büyükbeşe
Türkiye’de 5.2 milyon kişinin mücadele ettiği diyabet hastalığının son 10
yılda yüzde 100 oranında arttığının
altını çizerek diyabetin komplikasyonlar oluşmadan kontrol altına alınması gerektiğine dikkat çekti. Prof.
Dr. Büyükbeşe, diyabetin, Türkiye’de
hızla artış gösteren ve günümüzde
neredeyse her ailede ya da komşumuzda sıkça rastlanan bir hastalık
olduğunu belirtti. Prof. Dr. Büyükbeşe, Tip 1 diyabet hastalarının hastalığın beşinci yılından itibaren, Tip
2 diyabet hastalarının ise tanı konur
konmaz göz muayenesine gitmesi
gerektiğini çünkü diyabetik retinopati tanısı konulduğunda hastaların
zaten yaklaşık 5 yıldır fark edilmemiş
diyabeti olduğunun altını çizdi. Diyabetik retinopati teşhisi konulan hastaların ise 3-4 ay aralıklarla kontrole
gelmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr.
Büyükbeşe, bu noktada Dünyadiyabet Merkezleri olarak diyabet hastalarının tüm muayene, kontrol ve testlerini yapacaklarını ifade etti.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
37
haber
TÜRKİYE’NİN KÜRESEL İLAÇ SANAYİNDE
ARTAN ETKİ ALANI VE CPhI İSTANBUL
Hasan ULUSOY
Nobel İlaç San. ve Tic. A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı
CPhI, ilaç sanayi ve onun yan kollarında aktif olarak faaliyet gösteren tüm
paydaşları her yıl biraraya getiren
dünya ilaç sanayinin en büyük ve en
kapsamlı fuarıdır.
Bu fuarın “CPhI World” diye adlandırılan küresel ayağı yılda bir kez
Avrupa’da düzenlenmektedir. Ayrıca, aralarında ABD, Japonya, Çin ve
Hindistan’ın da bulunduğu ilaç sanayine yön veren ülkeler yıl boyunca
CPhI’ın bölgesel fuarlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda, CPhI
fuarları ev sahibi ülkeye küresel ilaç
sanayinde söz sahibi olma açısından
büyük avantajlar sağlamaktadır.
38
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Türkiye’de 4-6 Haziran 2014 tarihlerinde “CPhI İstanbul” adıyla ilk defa
düzenlenen fuar, ülkemizin küresel
ilaç sanayinde genişleyen etki alanının güzel bir göstergesidir.
CPhI’a ev sahipliği yapması için
Türkiye’nin tercih edilmiş olmasının
en önemli nedenlerinden birisi de ülkemizin son 10 yılda sağlık alanında
devrim niteliği taşıyan örnek reformlara başarıyla imza atmış olmasıdır.
Zira, Türkiye’nin son on yılda gösterdiği yüksek ekonomik performansın
yansımaları kamu sağlığı alanında da
hissedilmektedir. Örnek olarak, 2003
ve 2011 yılları arasında çocuk ölümleri
üç kat azalmış, ortalama yaşam süresi
OECD ülkeleri arasındaki en yüksek
hızda artarak 74 yaşın üzerine çıkmıştır. Sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması sayesinde halkımız, hekimlere
on yıl öncesine göre dört kat daha
fazla sıklıkta müracaat etmektedirler.
Öte yandan, yaşlanan nüfus, değişen beslenme alışkanlıkları ve hareketsizleşen yaşam tarzı nedeniyle
kronik hastalıkların görülme sıklığında küresel ölçekte bir yükseliş beklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü
verilerine göre önümüzdeki 10-15
yıllık dönemde dünyadaki hipertansiyon ve diyabet hastalarının toplam
sayısı %50’lik bir artışla 1.5 milyara
ulaşacaktır. Kronik hastalıklarla etkin mücadele yenilikçi ilaçlara olan
ihtiyacın artmasını da beraberinde
getirecektir.
Ancak, her ne kadar Türkiye ilaç sektörü değer açısından dünyada 16.
sırada bulunsa da, ARGE kabiliyeti
ve ihracat kapasitesi açısından 36.
sıradadır. Türkiye’de yenilikçi ilaçların
ARGE’sine yapılan yatırım 60 milyon
dolar ile bu alanda dünyada yapılan
toplam yatırımın %1’inin altındadır.
Bu rakamlar, dünyanın artan yeni-
likçi ilaç ihtiyacının karşılanmasında
Türkiye’nin potansiyelini tamamıyla
gerçekleştirmediğine işaret etmektedir.
Ülkemiz, aralarında ekonomik büyüme, turizm, ulaşım ve sağlığın da
bulunduğu pek çok alanda kapsamlı hedefler belirlemiştir. Bu hedefler
arasında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek, yıllık ihracatı
500 milyar dolara çıkartmak ve gayrisafi milli hasılanın %3’ünü ARGE’ye
ayırmak bulunmaktadır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için belirlenen
tarih Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümün kutlanacağı
2023’tür.
Yüzyıl hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için ihracat odaklı sürdürülebilir
ekonomik büyüme modelinin benimsenmesi büyük önem taşımaktadır. Yenilikçi teknolojilerin yön vereceği böyle bir model, kamu ve özel
sektör temsilcilerinin süreçte karşılaşılabilecek engelleri aşmaya yönelik
kararlı iş birliğini gerektirmektedir.
Kamu ve özel sektörün bu bağlamda
doğru sinerjileri yaratacağından eminim. Bu bağlamda Nobel İlaç, yarım
yüzyıllık birikimiyle her zaman olduğu gibi stratejik öneme sahip alanlarda işbirliği içinde hareket etmeye
hazır ve gönüllüdür.
Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve
Bağımsız Devletler Topluluğu gibi
ilaç sanayinin öne çıkan coğrafyaları
ile bu alanda daha gelişmiş olan ül-
kelerin ortak sinerjiler yaratabileceği
bir çekim merkezidir. Türk ilaç sanayi,
potansiyeli ve büyüme alanı nedeniyle Türkiye’nin yüzyıl hedeflerinin
gerçekleştirilmesinin
lokomotiflerinden olabilir. Bu bağlamda CPhI
İstanbul, ilaç sanayinin yerli ve yabancı paydaşları arasındaki diyaloğu
güçlendirecek, geleceğe yönelik işbirliklerini katalize edecek bir forum
sunmaktadır. Gelecekte her yıl tekrar
etmesi düşünülen bu fuar, ülkemizin
küresel ilaç sektörünün lider ülkeleri
arasında yer alması ve küresel trendlerde söz sahibi olması açısından büyük bir fırsattır.
CPhI İstanbul, ilk yılında organizasyon kalitesi ve katılım oranıyla
Türkiye’nin ilaç alanındaki yüksek potansiyelini ve uluslararası çekim kuvvetini en net şekilde göstermiştir. 50.
yılında Nobel İlaç böyle önemli bir
organizasyona sponsorluk yapmaktan onur duymaktadır.
Nobel İlaç San. Ve Tic. A.Ş.
1964 yılında kurulan Nobel İlaç San.
Ve Tic. A.Ş., merkezi İstanbul’da bulunan %100 Türk sermayeli bir ilaç
şirketidir.
Nobel İlaç, ilaç hammaddesi ve hazır
ilaç üretiminden satış ve pazarlamasına uzanan geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedir. Şirketin ürün
portföyü hem bağlı şirketlerinde geliştirdiği ve ürettiği, hem de lisansını
aldığı reçeteli ve reçetesiz satılan on
üç terapötik alandaki ilaçlardan oluşmaktadır.
Nobel İlaç, aynı zamanda ilaç ihracatında Türkiye’nin lideri konumundadır. Şirket, 20’den fazla yurtdışı
temsilciliği ile üç kıtada 50’den fazla
ülkeye yüksek kalitedeki Türk malı
ilaçları NOBEL markasıyla ulaştırmaktadır. Nobel İlaç’ın Kazakistan ve
Özbekistan’da bulunan tesisleri de
yüksek kalitedeki üretimleriyle bu ülkelerin yerli ilaç sanayilerinin, ihracatlarıyla da ulusal ekonomilerinin gelişmesinde katma değer yaratmaktadır.
2014 yılında 50. kuruluş yıldönümünü kutlayan Nobel İlaç, 2300 çalışanı
ve dünya standartlarındaki üretim
tesisleriyle yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde ve Türk ilaç sanayinin
gerçek potansiyelinin ortaya çıkarılmasında hem yurt içinde hem de
yurt dışında fark yaratmaktan gurur
duymaktadır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
39
haber
Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan maden ocağında 13 Mayıs’ta meydana gelen patlama büyük
bir felakete dönüştü. Bu felaket Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve
madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Ülkemizi hüzne boğan bu vahim kazada 301 madencimiz
hayatını kaybetti.
Milletimizi derinden üzen müessif kazada yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah´tan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı dileriz…
SOMA
42
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
43
haber
GÜVENLİ KAN TEMİNİ
TÜRK KIZILAYI’NA EMANET
Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı arasında Plazma Temini Protokolü
ile Kan Tedarik Sistemi Protokolü imzalandı. Protokollerle
güvenli kan temini Türk Kızılayı’na emanet edildi.
Sağlık Bakanlığı ve Türk Kızılayı arasında kan tedarik sisteminin yürütülmesine ilişkin protokol, Kızılay Orta
Anadolu Kan Merkezi’nde düzenlenen törenle imzalandı. Törene Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türk
Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi
Akar ve Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. Kan temini ve plazmadan elde
edilecek ilaçlar konusunda imzalanan protokoller sayesinde hastaların
ihtiyaç duyduğu plazma ürünü ilaçların önemli bir bölümü yurt içinde
elde edilebilecek. Hastalar kesintisiz,
güvenli ve nispeten daha ekonomik
ilaç temini garanti altına alınacak. Ayrıca Türkiye’de kan ürünleri ve ‘Plazma Fraksinasyonu’ imal eden fabrika
kurulacak.
Önemli bir örnek olacak
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, protokol imza töreninde yaptığı
konuşmada, Türk Kızılayı ile önemli
projelere imza attıklarını belirterek,
7 Kasım 2013’te TÜRKÖK Projesi’ni
imzaladıklarını, Doku Tipleme Laboratuarı İhalesi’ni yaptıklarını, ihale süreçlerinin tamamlandığını, itirazların
reddedildiğini söyledi. Önümüzdeki
3 ay içinde, laboratuarların devreye
girmesini beklediklerini ifade eden
Müezzinoğlu, “Bu, 2014 yılının Türkiye ve milletimizin sağlıklı geleceği
adına önemli bir başlangıç olmuş
olacak. Ümit ediyorum ki, bu doku
tipleme laboratuarlarında, kemik iliği nakillerinde dünya standartlarını
yakalamakta ‘biz de varız’ demiş olacağız” dedi.
Bugün de iki ayrı proje ile yola devam edildiğini belirten Müezzinoğlu,
kanın tedarik edilmesinde Türk Kızılayının Bakanlığın en önemli paydaşı
olduğunun altını çizdi. Müezzinoğlu,
kan ve kan ürünleri ihtiyacının sağ44
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
lıklı temini, bilimsel standartların yakalanması ve
ihtiyaçların karşılanmasında son 10 yılda önemli bir
mesafe alındığını ifade ederek,
şunları kaydetti:
“Önümüzdeki süreçte de inşallah
2 milyonlara yaklaşan tedarikin 2,5
milyonlara ulaşmasını arzu ediyoruz.
Kurumun, bunu da yapabilecek alt
yapısı ve dinamikleri mevcut. Toplumsal duyarlılığımızın da olduğu
kanaatindeyim.
Önümüzdeki dönemde plazmadan
faktör ürünlerini üretebilme adına
ihale süreçlerimizin başlangıcını, bugün yapılan protokolle sağlıyoruz ve
yerli sermayenin hakim olduğu bir
yatırımın ihalenin sürecini, bu protokolden sonra başlatacağız. Yerli
sermayenin ağırlıklı olduğu, yerli kan
ürünlerimizden, kendi plazmamızdan, kendi üretim tesislerimizden
faktör ürünleri üretebilecek projenin
ilk ayağını bugün tamamlayacağız.
Bu, belki de Türkiye’nin sağlık ürünleri veya tedavi ürünleri üretiminde bir
başlangıç olacak. Ümit ediyorum ki,
önümüzdeki günlerde tedavi ürünleri, ilaç ve ilaç benzeri ürünlerin yerli
üretiminde yeni yeni atılımların da
alt yapısı oluşturulacak. Biz artık cari
açığımızı büyüten tedavi giderlerimizi, cari açığımızı azaltacak üretim
stratejilerimize dönmeyi planlıyoruz.
Bu anlamda, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun da katkılarıyla,
önümüzdeki dönemde ilaç ve tıbbi
cihaz alanında çalışmalarımızı da geliştirmeyi hedefliyoruz.
Bu anlamda Türk Kızılayı ile plazma ile
ilgili bu ihale sürecini başarılı bir şekilde yönetebilir ve ülkemize kazandırabilirsek bu bir yol açan ilk örnek
olacak. Bu, başarılı örneği, Türk Kızılayının partnerliğinde ve birlikteliği ile
başarıyor olmaktan Türk milleti, ül-
kemiz ve milletimiz adına da önemli
bir başlangıç diye görüyorum. Hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Bu ülke
insanına, kendi kan ürünlerinden tedavi ürünlerini üretebilecek bir noktayı başarmış olacağız. Bu, 5 yıl sonra inşallah, bölge ülkelerine de bu
ürünleri pazarlayabilen bir noktaya
gelecektir.”
Müezzinoğlu, üretilecek ilaçların hematolojik hastalıkların tedavisinde
kullanılan ilaçlar olacağını söyledi.
Yüzde 85’ini karşılıyor
Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı arasında iki protokol imzaladıklarını
belirten Türk Kızılayı Genel Başkanı
Ahmet Lütfi Akar, “Birisi Kan Tedarik
Sistemi ile alakalı ve ikincisi plazma
temini ile alakalı protokol. 2005 yılından bu yana düzgün ve istikrarlı bir
şekilde yapılan çalışmalarla kan temini başarılmış 2005 yılında 305 bin
ünite kan toplanırken, bugün bu yıl
itibariyle 1 milyon 900 bin ünite kan
topluyoruz. Bu yılki toplayacağımız 1
milyon 900 bin ünite kan miktarı, Türkiye ihtiyacının yüzde 85’lik kısmını
içeriyor. Önümüzdeki 2 yıl tedbirler
alınarak ve gereken çalışmalar yapılarak kan ihtiyacının yüzde 100’ünü
karşılar hale geleceğiz” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Müezzinoğlu ve Akar, protokolleri imzaladı.
haber
SAĞLIKTA GÜNLÜK UYGULAMA VE
PROGRAMLARDAN YARARLANMA
Dr. Sertaç DOĞANAY
Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu
Sosyal medya ve bilgisayar teknolojileri hayatımıza hızlı bir giriş yaptı.
Bununla beraber, internetin başlangıcından beri kullanmaya alıştığımız
anlık mesajlaşma programları da evrim geçirerek videolu görüşme programlarının ortaya çıkmasına neden
oldu. Peki ama günlük hayatımızda
sürekli kullandığımız sosyal medya
uygulamaları ve bilgisayar programlarını sağlık alanında kullanmak nasıl
mümkün olabilir?
Bilgisayar teknolojilerinin, özellikle
de mobil teknolojinin gelişmesine
bağlı olarak, sosyal medyanın hızlıca
geliştiğini söylemek mümkün.
Videolu görüşmeyi her eve getiren
Skype, 2006 yılında eBay tarafından
satın alınmıştı. Sonrasında 2011 yılında Microsoft tarafından satın alınan
şirket, MSN’in de pazardan çekilmesiyle bu alandaki popülerliğini hızla
arttırdı. Ardından, Facebook videolu
görüşme için Skype ile anlaştı.
Bu gelişmelerin ışığında; Skype’ın
sağlık alanında kullanımına da tanık oluyoruz. Hastalar, hekimlere
danışmak için Skype’ı kullanmakta.
46
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Doktorlar ise; öğrenmek, eğitmek ve
iletişim kurmak gibi farklı yollar için
Skype’ı tercih etmekte. Riskli ya da
kronik durumu olan hastalarla her an
görüşebilmek için Skype çokça tercih
edilen bir program. Skype’ın; ilkyardım prosedürlerinde yönlendirme
amacıyla, hastaları bilinçlendirmek
için ve grup terapilerinde kullanılması da mümkün. Görüntülü görüşmelerin etkisi, telefon ya da e-postadan
daha yüksek olabilir. Bire bir iletişime
geçildiğinde hasta ve doktor arasındaki bilgi – geribildirim akışının
daha efektif olması sağlanabilir. Bu
yüzden, günümüzde basit bir teletıp
örneği olarak bu tür video görüşmelerini örnek verebiliriz. Ek olarak yeni
duyurulan bir işbirliğini de paylaşayım. Microsoft ve Skype ortaklığında
konuşmaların anında bir başka dile
çevrilmesini sağlayan uygulamanın
lansmanı yapıldı. Halka açık ilk testte,
İngilizce – Almanca arası anında çeviri gerçekleştirildi.
Bunun dışında her gün defalarca, telefonlarımızdan bile takip ettiğimiz
sosyal mecraların da sağlık alanında
sıklıkla kullanılması kuvvetle muhtemel. Bloglar, forumlar, Facebook,
Twitter, Pinterest, Instagram gibi kanallar sosyal medya çatısının altında toplanır. Çeşit fazla olduğundan
verilecek mesajın ya da hizmetin en
uygun kanal üzerinden verilmesi
önemlidir. Hastanelerin sosyal medya kanal seçimlerine baktığımızda
odaklandıkları alanlarda amaçlarını
gerçekleştirmek için en uygun kanalları seçtiklerini görebiliriz.
Örneğin; global sağlık alanında isimlerinden sıkça söz ettiren iki hastane
Mayo Clinic ve Cleveland Clinic’in,
sosyal medya kanallarını amaçlarına
göre seçtiği söylenebilir.
Mayo Clinic’in bu kadar tanınır olmasının bir nedeni de sosyal medyadaki
stratejik yaklaşımdır. Hem hastalara
hem de asistan doktorlara yönelik
bilgi içerikli videolarını ve podcastlerini YouTube üzerinden dağıtan
kurum, marka bilinirliğini arttırmanın
yanında, hizmet kalitesinin algısını
yönetmek için de başarılı bir adım
atmış oldu.
Cleveland Clinic’in Twitter Live Chat
yöntemiyle ameliyatlardan anlık bilgi paylaşması da sektörün önünü
açabilecek ve özellikle cerrahide uzmanlaşmak isteyen tıp öğrencilerinin
deneyimlerini arttırabilecek bir yol
olarak gözlere çarptı.
Sosyal medya üzerinden hastalarla
iletişimde kalmak sağlık kurumları için çok önemli. Günün sonunda
sağlık hizmetleri hepimiz için hatanın kabul edilemeyeceği tek hizmet
koludur. Sosyal medya üzerinde hastanelerin bulunması belirli riskleri
beraberinde getirse de, hiçbir şekilde
yer almamak daha tehlikeli olabilir.
Hastaların sağlık kurumları ile ilgili
düşünceleri kurum o mecrada yok
diye ortadan kaybolmaz. Aksine,
sosyal medyada bulunan olumsuz
paylaşım, herhangi bir karşılığını bulamazsa yayılarak artabilir. Sadece dijital dinleme amacıyla bile olsa, sağlık
sunucuları mutlaka sosyal medyada
yerini almalıdır.
Yapılan araştırmaya göre1; ABD dahilindeki hastanelerin %26’sının sosyal
medyaya katılımı var. Hastaların üçte
biri de sosyal medyada aktif olduklarını belirtiyor. Bu bireyler sosyal
medya sitelerini (sosyal ağlar, bloglar, forumlar vb.) internet üzerinden
semptomlarını araştırmak ve paylaşmak, doktor tavsiyesi almak, ilaçlar
hakkında bilgi edinmek, medikal
cihazlar hakkında bilgi toplamak,
sağlık planları hakkında bilgilenmek
için kullanıyorlar. Bu da sağlık hizmetlerinin ve profesyonellerinin bu
mecrada bulunma zorunluluğunu
tetikliyor.
Sosyal medya dışında dijital teknolojinin kullanımı da oldukça önemli.
Bugün sürekli yanımızda bulundur1 demicooper.com araştırmasına göre
duğumuz akıllı cihazlarımızdan sosyal ağlarımızı kontrol edebiliyor, araştırma yapabiliyor, üzerlerine not bile
alabiliyoruz. ABD’de 2010 yılında cep
telefonundan sağlık bilgisi arayanların oranı %17 iken 2012 yılında bu
oran %37’ye çıkıyor ve her iki yetişkinden biri cep telefonundan sağlık
bilgisi aradığını belirtiyor.
Birleşik Devletler’de sağlık kuruluşlarının sosyal medya faaliyetleri
Türkiye’dekinden çok daha gelişmiş.
Pazarlama, çalışan alma, marka yönetimi, itibar yönetimi ve müşteri
ilişkileri, tüketici-hasta ve profesyonel eğitimi, profesyonel işbirlikleri,
topluluk yaratımı, nüfuz ve hasta
takibi, sağlık hizmeti yönetimi ve
koordinasyonu, klinik denek bulma,
anket, analiz ve ürün geliştirme gibi
alanlar ABD sağlık işletmelerinin sosyal medyaya başvurduğu kullanım
alanları arasında yer alıyor.
Dileğim, yakın zamanda sağlık sektörünün ülkemizde de etkin ve verimli
bir şekilde kullanılmasıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
47
haber
KARNE HEDİYELERİ
GÖZLERİ KURUTMASIN
Ege Üniversitesi Göz Nakli Sorumlusu ve Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Sait Eğrilmez,
çocuklarına karne hediyesi olarak akıllı telefon, tablet ve dizüstü bilgisayar alma sözü veren
anne-babaları gözlerde oluşabilecek sağlık sorunlarına karşı uyardı. “Karne hediyeleri gözleri
kurutmasın” diyerek tablet, bilgisayar, akıllı telefon başında göz kırpmadan saatler geçiren
çocuklarda göz kuruluğu oluşabileceğini vurguladı.
Ege Üniversitesi Göz Nakli Sorumlusu ve Başhekim Yardımcısı Prof.
Dr. Sait Eğrilmez, tablete, bilgisayara, akıllı telefona bakarken günde
10 bin kez kırpılan gözün 4 bin kez
kırpıldığını, bunun gözü kuruttuğunu, gözde yanma, batma, kızarma
oluştuğunu belirtti. Bu tür cihazlar
kullanılırken 45 dakikada bir 10 dakika mola verilmesini, 20 dakikada
bir uzağa bakılmasını önerdi. Birçok
kişinin kuru göz belirtilerini alerjilerle, iklim koşullarıyla ya da basitçe göz
zorlanmasıyla açıkladığını ancak bunun doğru olmadığını belirten Prof.
Dr. Eğrilmez, kitap okuma, bilgisayar
kullanma gibi aktivitelerde kuru göz
hastalarının 3-5 kat fazla problem yaşadığını ifade etti.
Bol bol su için
Prof. Dr. Eğrilmez, bilgisayar kullanırken monitörün göz seviyesinin biraz
altında olması gerektiğini vurgulayarak, “Bilgisayarın monitörüne bakarken göz kapaklarımız hafif aşağıda
olmalı. Monitör yukarda kaldığında
48
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
göz kapakları açılıyor ve kuruluk artıyor. Göz kapağı aralığı dar kalmalı.
Monitörler aşağı, LCD’ler göz seviyesinde durmalı. Göz kuruluğu olanlar
bol su içmeli. Klima doğrudan yüze
vurmamalı, klimalı ortam sık sık pencere açılıp havalandırılmalı” dedi.
yapay gözyaşıyla da sorun çözülebilir
ancak gerçek gözyaşı ile yapay gözyaşı arasındaki fark anne sütü ve formül mama gibidir. Doğal gözyaşımızı
koruyalım. Göz kırpmayı unutmayalım” dedi.
Prof. Dr. Eğrilmez, göz kurutan nedenlerin yanı sıra gözyaşının da eksik
olabileceğine dikkat çekerek, “Bilgisayar kullanımının giderek artması,
kapalı ortamlarda uzun süre çalışma,
kontakt lens kullanımı gibi faktörlerin artmasıyla beraber göz kuruluğu
günümüzde genç yaşlarda bile görülebiliyor. Kirpiklerinin dipleri kırmızı
olanlar, sürekli gözleri kaşınanlar,
ovaladıkça kirpikleri dökülen kişilerin gözyaşları çabuk buharlaşıyor.
Bu kişilerin hem gözyaşlarını yerine
koymaları hem de tedavi olmaları lazım. Gözyaşının üstü yağ tabakası ile
örtülüdür. Bu yağı kirpik diplerindeki
küçük yağ bezleri yapar. Bu kişilerin
‘gözyaşımdaki yağ tabakasını üreten
bölümde bir arıza mı var’ diye baktırmaları lazım. Eczanelerde satılan
Hamsi, göz kuruluğunun ilacı
Prof. Dr. Eğrilmez, balığın özellikle
hamsinin göz kuruluğuna çok iyi
geldiğini belirterek, haftada üç kez
tüketilmesini önerdi. Eğrilmez, “Bir
insan gözünü açıp kapattığında ‘benim göz kapağım varmış’ diye hissetmeye başlarsa bu normal değildir,
kuruluk belirtisidir. Sanayide çalışan
bir hastam göz kuruluğunu anlatırken ‘gözüm yağsız rulman gibi’ demişti. Bundan daha güzel bir tanım
olamaz. Kuru göz yaşam kalitemizi
düşürür ama bu kader değildir. Yaz
sezonunda balık yemeyi unutmayalım. Hamsi kuru göz için çok değerli
bir ilaç. Beyaz etli daha iri ve daha
pahalı balıklar hamsi kadar Omega 3
içermiyor” dedi.
haber
SAĞLIK ÇALIŞANLARINA
İŞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ
Soma’da 301 işçinin ölümüne neden olan maden faciasının ardından
Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarına
yönelik, “iş sağlığı ve güvenliği” eğitimleri başlattı. 81 ilin Çalışan Sağlığı
Şube Müdürleri’ne verilen eğitimde
Türkiye’de her gün ortalama 3 işçinin
hayatını kaybettiği, ancak iş kazalarının yüzde 98’inin, “önlenebilir” olduğu vurgulanarak, güvenli çalışmanın
çalışan için bir lütuf değil; insan hakkı
olduğu ifade edildi
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun
Tüketici ve Çalışan Güvenliği’nden
sorumlu Başkan Yardımcısı Hasan Irmak konuya ilişkin olarak Milliyet’e
açıklama yaptı. Irmak açıklamasında,
“güvenli çalışma” için öncelikle bütün
iş yerlerinde risk analizlerinin yapıl-
50
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
ması, ardından acil eylem planlarının
oluşturulması gerektiğini söyleyerek bütün çalışanların, “iş sağlığı ve
güvenliği” eğitimi alması gerektiğini
vurguladı.
2016’da Bütün Memurlar
Kanun Kapsamına Girecek
30 Haziran 2012’de Resmi gazete’de
yayımlanan, “İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasası”nın, işyerinin çok tehlikeli, tehlikeli veya az tehlikeli sınıfta olmasına
göre aşamalı olarak yürürlüğe gireceğini ifade eden Irmak, “Çok tehlikeli ve tehlikeli sınıftaki işyerleri için
kanun yürürlükte. Kamu kurumları
için ise iş güvenliği uzmanı ve iş yeri
hekimi çalıştırma zorunluluğu 1 Tem-
muz 2016’ya kadar uzatılmış durumda. 2016’da sadece işçilerimiz değil,
bütün memurlarımız da iş sağlığı ve
güvenliği kanunu kapsamına girmiş
olacaklar. Her çalışanının bağlı olduğu bir iş yeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanı olacak” dedi.
Yasaya göre, Türkiye’de halen kamu
hastanelerinde, “iş güvenliği uzmanı”
çalıştırma zorunluluğu bulunmuyor.
Sadece laboratuar güvenliği için her
hastanenin kendi bünyesinde ya da
Sağlık Bakanlığı’nın uhdesinde bazı
eğitimler düzenleniyor. Yasaya göre
kamu hastanelerine, iş güvenliği ile
ilgili fiziki şartları oluşturma zorunluluğu da 1 Temmuz 2016’dan sonra
getirilecek.
Yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte
okullar kapanıyor ve eğitim- öğretim
sürecine ara veriliyor. Ancak çocukların kendini geliştirmesi için iyi bir
fırsat olan yaz tatilinin iyi değerlendirilmesi gerekiyor.
Yaz tatili döneminin iyi değerlendirilmesi gerektiğini ve bu görevin ebeveynlere düştüğünü belirten Çocuk
ve Ergen Psikolojisi Bölümü Uzmanı
Psikolog Özge Merve Türk, yaz tatilinde anne babaların dikkat etmesi
gereken noktaları açıkladı.
Kötü karne- kötü çocuk algısı yanlış
Birçok nedene bağlı olarak çocuklar
sene sonunda kötü notların olduğu
bir karne ile karşınıza gelebilir. Bu
karne için asla çocuğunuzu suçlamayın. Çünkü bu başarısızlığın nedeni
sadece çocuğunuzdan kaynaklanmıyor olabilir. Çocuğunuzu karşınıza
alın ve onunla başarısızlığın nedenlerini konuşun.
Tehdit başarı getirmez
Karnedeki kötü notlar nedeniyle çocuklar tehdit edilmemeli ve azarlanmamalıdır. Ebeveynlerin çocuklarına
olan eleştirel, tehditkar, aşırı beklentili tutumları, çocuğun başarısını
olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Bunun yerine yeni yıl için nasıl daha
başarılı olunabileceği konuşulmalıdır.
Bu tutum çocuğu psikolojik olarak
destekler ve anne babaya güvenerek
iletişiminin de güçlenmesini sağlar.
Yaz programını birlikte yapın
Çocuğunuzun karnesinde zayıf notların olması onun kişilik ve zeka göstergesi değildir. Başarısızlığa üzülmek
ve çocuklarınızı azarlamak yerine yaz
tatili boyunca onunla birlikte neler
yapabileceklerinizi planlamalısınız.
Çocukların da katıldığı bir aile toplantısı yapın ve yaz programına karar
verin.
Çocuğunuzla oyun oynayın
Baskıcı olmayan kontrol
Tatilde çocuklarınıza mutlaka zaman ayırın. Kaliteli vakit geçirmek
için çocuklarla çeşitli oyunlar oynayabilirsiniz. Oyun, çocuk ile annebaba arasındaki iletişimin temel taşı
olduğunu unutmayın. Birlikte vakit
geçirebilecek sinema, tiyatro, yemek
gibi etkinlikler planlanabilir. Anne
babalar çocukların arkadaşlarıyla vakit geçirebileceği etkinlikler organize
edebilir. Çocuğun tatilde arkadaşlarıyla ders ortamından uzak, eğlenceli
zaman geçirmesi motivasyonunun
artması için çok önemlidir.
Çocuğunuzun hangi saatlerde ders
çalıştığı, mola verdiği ya da yattığı
bilmelisiniz. Okul, çocuğun kendine
ait alanıdır. Kısacası öğrenme burada
çocuğa aittir. Bazı ebeveynler evde
de sanki okuldaymış gibi davranırlar;
bu durumda okul alanı ailesel alanı
içine almıştır.
Birlikte kitap okuyun
Yaz tatili boyunca çocuğunuzu kitap
okuması için teşvik etmelisiniz. Araştırmalar okulun ilk yıllarında düzenli
kitap okuyan çocukların, ilerleyen
yıllarda daha başarılı olduğunu göstermektedir.
Çocuğunuza kalıcı bir okuma alışkanlığı kazandırmak istiyorsanız hoşuna
gidebilecek kitaplar alabilirsiniz. Belirleyeceğiniz bir saatte birlikte kitap
okuyarak onun alışkanlık kazanmasını sağlayabilirsiniz.
Belki de başarısızlığın nedeni sizsiniz
Çocukların okuldaki başarısızlıklarının nedeni aile için durum, anne- babanın tutumundan da kaynaklanıyor
olabilir. Örneğin; ebeveynler arası
çatışmalı durumlara çocukların şahit
olması onu taraf olmaya zorlama gibi
tutumlar çocuğun psikolojik dengesini bozabilmekte ve başarısını etkileyebilmektedir. İstemeseniz de kardeş
kıskançlığı gibi bir durum yaratmanız,
ev değişikliği gibi taşınma durumları
çocuğun kafası karışabilmektedir.
Çocuğun verimli bir çalışma ortamının olmaması da başarısını etkileyebilir. Boş ve düzenli bir masa, bilgisayar ve televizyonun olmadığı koşullar
gerekmektedir.
haber
YAZ TATİLİ ÇOCUKLARI
TEMBELLEŞTİRMESİN
Bunlara dikkat edin!
Çocuğun kapasitesi iyi olsa da kafası
karışık, endişeli ise dikkati dağılır ve
derse konsantre olamayabilir. Depresif bir ruh hali olduğu dönemde sürekli yorgun, uykulu, isteksiz olabilir
ya da hiperaktif bir çocuk çok uzun
süre ara vermeden dersi takip edemeyebilir.
Öğrenme bozukluğu yaşayan çocuk
geç öğrenir, harf karıştırabilir; okuma
ve yazma konusunda güçlükler yaşayabilir ya da bunların dışında çocuğun işitme-görme gibi fizyolojik bir
rahatsızlığı bulunabilir.
Gerekirse destek sağlanabilir
Anne ve babalar kendi tutumlarına
yönelik içsel bir değerlendirme yapabilmelidir. Anne babalar yeri geldiğinde çocukları başarılarından dolayı
övmeli, ona duydukları güveni göstermelidir.
Çocuk diğer arkadaşlarının başarısı
ya da kardeşleri ile kıyaslanmamalıdır. Her çocuk fiziksel, sosyal, zihinsel
gelişimi ile ayrı bir bireydir. Ebeveyni
tarafından onaylanan, desteklenen
çocuk daha çabalı ve başarılı olmaya
gayret gösterecektir.
Çocuk için gerekirse verimli ders çalışma teknikleri konusunda destek alması sağlanmalıdır. Psikolojik destek
almaktan da kaçınılmamalıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
51
haber
İYOT YETERSİZLİĞİ
ZEKA GERİLİĞİNE YOL AÇIYOR
İyot eksikliğinin önlenebilir zeka geriliğinin önde gelen nedenlerinden biri olduğu ve
kişiyi anne karnından başlayarak tüm yaşamı boyunca olumsuz etkilediği bildirildi.
Sağlık Bakanlığı, “İyot Yetersizliği
Hastalıklarının Önlenmesi Haftası”
nedeniyle bir açıklama yaptı. İyot yetersizliğine bağlı hastalıklarda özellikle doğurganlık çağındaki kadınlar,
gebeler, bebekler ve çocukların risk
altında olduğu vurgulanan açıklamada, “Bebek ve çocuklarda; büyüme
ve gelişme geriliğine, zeka düzeyinin akranlarına göre en az 13.5 puan
daha düşük olmasına neden olur.
İyot yetersizliği gebelerde düşük ve
ölü doğum riskinde artışa neden olduğu gibi her yaş grubunda guatr
hastalığına neden olabilmektedir”
denildi.
“İyot Yetersizliği Hastalıkları Önemli Bir
Halk Sağlığı Sorunudur”
Sağlık Bakanlığı açıklaması şöyle devam ediyor:
“Önemli bir halk sağlığı sorunu olan
iyot yetersizliği hastalıklarının önlenmesine yönelik olarak, 1994 yılından
beri Kurumumuz-UNICEF işbirliğinde
“İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi ve Tuzun İyotlanması Programı” yürütülmektedir.
1998 yılında hazırlanan tuz tebliği ile
52
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
tüm sofra tuzlarının iyot ile zenginleştirilmesi sağlanmıştır. Bu tebliğe
göre sofra tuzu: Doğrudan son tüketiciye sunulan, ince öğütülmüş, iyotla
zenginleştirilmiş, rafine edilmiş veya
edilmemiş işlenmiş tuzu tanımlamaktadır. Sofra tuzuna 25-40 mg/kg
oranında potasyum iyodat katılması
zorunludur.
Eğitim, bilgilendirme, bilinçlendirme,
izleme ve denetimler ile iyotlu tuz
kullanımında artış görülmüştür. 1995
yılında yapılan çalışmada iyotlu tuz
kullanım oranı 18,2 iken bu sayı 2008
yılında 85,4’e yükselmiştir. (Türkiye
Nüfus Sağlık Araştırması)
Ülkemizde iyotlu tuz kullanımını yaygınlaştırmak, toplum bilinci oluşturmak ve 81 il bazında konuyu gündeme getirmek amacı ile Haziran ayının
ilk haftası (1-7 Haziran) İyot Yetersizliği Hastalıkları Haftası olarak belirlenmiştir. Hafta boyunca tüm illerimizde halka yönelik çeşitli etkinliklerle
konunun önemi aktarılmaktadır. Bu
çalışmalarla iyotlu tuz kullanımında
elde edilen başarının devam etmesi
amaçlanmaktadır.”
haber
DİYABETLİLERİN
SAĞLIKLI BESLENMESİ İÇİN
16
PRATİK ÖNERİ
Dünyada ve Türkiye’de diyabetli sayısı hızla artıyor. Beslenme, yaşamımızı sürdürmemizde en
zorunlu gereksinimlerimizin başında gelirken, bir de diyabetle mücadele etmek gibi özel bir
durumumuz varsa, doğru beslenme daha da önem kazanıyor. Sağlıklı beslenmenin temeli ise
her tür besin grubunu içeren karışık bir beslenme programı uygulamaktan geçiyor
54
Diyetisyen Feyhan Belen, diya-
yemek yeme alışkanlıklarınızı de-
bette uygulanacak diyetin aslında
ğiştirmek, günlük yiyecek değişim-
sağlıklı olmak isteyen herkesin uy-
lerini öğrenmek ve belirtilere uygun
ması gereken beslenme kuralı ol-
acil önlemleri almanız gerekiyor.
duğunu söyledi.
Beslenme alışkanlıklarınızda yapa-
Dyt. Feyhan Belen, “Diyabetinizi,
cağınız değişiklikler; sizinle birlikte
sizinle yaşayan bir arkadaşınızmış
ailenizi ve çevrenizdekileri de sağ-
gibi algılayınız. Onunla iyi geçi-
lıklı beslenme konusunda harekete
nebilmek için diyabeti öğrenmek,
geçirir” diye konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
DİYETİSYEN FEYHAN BELEN, DİYABET İLE MÜCADELE EDENLERE BESLENME İLE
İLGİLİ ÖNEMLİ 16 TAVSİYEDE BULUNDU:
1. Şeker dâhil olmak üzere, hiçbir yiyecek yasak değildir. Ancak bazılarını ölçülü tüketmeniz gerekebilir. Yiyecek
değişimlerini iyi öğrenmiş ve kan şekeri kontrolü sağlanmış bir diyabetli, kısıtlı miktarda (günde 25 gramı
aşmayacak ölçüde) şeker de kullanabilir.
2. İnsülin kullanıyorsanız ve diyetisyeniniz veya doktorunuz önermişse, ara öğünlerinizi ihmal etmeyin.
3. Öğünlerinizi asla atlamayın.
4. Her gün aynı saatte ve aynı miktarda yemek yemeye çalışın.
5. Kilo vermeniz gerekiyorsa diyet programınıza mutlaka uyun. Yemekleri kızartmak yerine ızgara veya fırında
tercih edin. Yağsız et (balık, derisiz tavuk), yağsız peynir, yağsız süt veya yoğurt gibi yiyecekler tüketin.
6. Hamur tatlıları yerine meyveli veya sütlü tatlıları tercih edin. Tatlandırıcı kullanacaksanız, pişirildiğinde acı
tat vermeyen toz tatlandırıcıları kullanmanız daha sağlıklıdır.
7. Damar sertliği riskini azaltmak için doymamış (bitkisel sıvı) yağlara yönelin. Yemek pişirirken zeytinyağı ile
soya yağlarını yarı yarıya karıştırarak kullanın.
8. Bol su içmeye (günde 1,5 - 2 litre) gayret edin. Unutmayın ki, su metabolizmanız ve kabızlığınız için iyi bir
düzenleyicidir.
9. Tuzu azaltın. Salamura yiyeceklerden kaçının.
10. Yağlı gıdalardan, sakatat, sucuk, salam ve sosis gibi yiyeceklerden uzak durun.
11. Lifli (posalı) yiyecekleri (çiğ sebze, meyve, kuru baklagiller, kepek çavdar ekmeği, yulaf, tam buğdaylı gıdalar) mutlaka tüketin.
12. Diyabetliler için üretilmiş çikolata, tatlı, reçel gibi ürünler tamamen masum ve zararsız değildir. Fazla tüketildiklerinde ishal yapabilir veya yüksek kalori ve yağ içerdiklerinden kilo vermenizi engelleyebilirler.
13. Hazır gıdaları zorda kalmadıkça tüketmeyin. Bu tip besinlerin etiket bilgilerinin içeriğini öğrenerek diyetisyeninize danışın.
14. İnsülin kullanıyorsanız yanınızda mutlaka kesme şeker taşıyın.
15. Kan şekerinizin hangi sınırlar arasında olması gerektiğini öğrenin.
16. Haftada 1 gün aç karnına tartılın.
17. Karbonhidratları iyi tanıyın. Karbonhidratları tanımadan diyabet tedavisinde kan şekeri düzeyini dengelemek mümkün değildir.
18. Mutlaka ara öğün yapın eğer dışarda iseniz yanınızda ara öğün alternatifleri bulundurun.
19. Egzersiz yapacaksanız mutlaka egzersiz öncesi ve sonrası kan şekerinizi kontrol ediniz.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
55
Diyette 8
Başarıyı
Yakalayın
A
D
M
I
AD
Yaz tatilinin yaklaştığı şu günlerde, kış aylarında alınan fazla kilolardan
kurtulmak ve daha sağlıklı bir vücuda sahip olmak için doğru diyet
programının belirlenip, istikrarlı bir şekilde uygulanması gerekiyor.
Aniden başlanıp çabuk bırakılan diyetler ise kişinin daha fazla kilo
almasına neden olmakla kalmayıp, sağlık açısından da tehlikeli
olabiliyor. Beslenme ve Diyet Bölümünden Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu, diyet
yaparken başarılı olmanın yollarını sıraladı.
1. HEDEF KİLONUZU BELİRLEYİN
Kilo vermek isteyen birçok kişi sık sık diyete başlamakta fakat bir süre sonra pek çok farklı nedenle diyet programına sadık kalamamaktadır. Kişiyi günlük hayatında zorlamayacak, doğru planlanmış bir diyet programı sayesinde beslenme alışkanlıkları değiştirilerek başarılı sonuçlar alınabilir. Diyete başlayanlar “Acaba kilo verebilir
miyim, versem bu kilomu koruyabilir miyim?” gibi motivasyonu etkileyecek sorularla kendilerini yormamalıdır.
“İlk ay 8 kilo veririm” gibi büyük hedefler koymak yerine gerçekçi hedeflerle ve kendilerini strese sokmadan diyete
başlayabilirler. “Ayda 1 kilo versem bile yılda 12 kilo eder” diye düşünerek rahatlayabilir, yapabileceklerine inanarak ve kendilerini cesaretlendirebilirler.
2.SIK SIK TARTILMAYIN
Kilo takibi amacıyla sık sık tartılmak yanlış bir yöntemdir. Sağlıklı bir diyetle kilo değişimi ayda 4-6 kilodur. Buna göre haftada 1-1,5 kilo kaybı normaldir. Fazlasını beklemek hayal kırıklığına sebep olabilir. Uygun tartılma sıklığı haftada bir ve sabahları
aç karnına olmalıdır. Gün içinde farklı saatlerde birkaç kez tartılmak ise moral bozmaya ve motivasyonun azalmasına neden olacaktır.
3.KENDİNİZİ ÖDÜLLENDİRİN
Diyet programına başladıktan bir süre sonra kilo vermeye başlanırsa, verilen kilolar için kişiler kendilerini ödüllendirebilirler ancak bu ödüllendirme diyeti bozarak
olmamalıdır. Kendilerine ödül olarak; beğendikleri bir kıyafeti alabilir, saç modellerini değiştirebilir ya da uzun zamandır görmek istedikleri bir yere gidebilirler. Bu
şekilde motivasyon artırılabilir.
56
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
4.BARDAĞIN DOLU TARAFINI GÖRÜN
Diyet süresince motivasyonu yüksek tutabilmek amacıyla verilen her kilo için sevinmek önemlidir. Verilen kilo
miktarı ne olursa olsun, diyet yapan kişiler başarılarını takdir etmelilerdir. Bardağın dolu tarafını görmek diyetin
uzun süreli olmasına ve başarıyla sonuçlanmasına sebep olacaktır.
5. DİYET YAPARKEN KENDİNİZİ HAYATIN GÜZELLİKLERİNDEN MAHRUM VE DIŞLANMIŞ HİSSETMEYİN
Sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyen herkes, doğru beslenme programına uymayı ilke edinmelidir. Gün içerisinde dengeli beslenerek et, süt, sebze, meyve ve tahıl besin gruplarından yeterli miktarda tüketmelidir. Diyete başlayan kişiler, çevrelerindeki diğer kişilerin istedikleri her şeyi yerken kendilerinin yasakların olduğu bir program
içinde olduğunu düşünerek dışlanmış hissetmemelilerdir.
6.YEMEK YEMEK İSTEDİĞİNİZDE AÇLIĞINIZI SORGULAYIN
Çoğu insan sıkıldığında, mutsuz olduğunda, sinirlendiğinde ya da mutlu olduğunda kendini aç hisseder. Böyle
durumlarda açlık hissi tekrar sorgulanmalı. Duygu yoğunluna bağlı açlık hissi durumlarında mutlaka bir şeyler
yemeleri gerektiğini düşünen kişiler, kalorisi olmayan ve mevsime uygun çiğ sebzeleri tercih etmeliler. Örneğin;
yaz mevsiminde salatalık ve domates uygun olabilir. Hatta salatalığın üzerine yoğurt eklemek daha doyurucu
olmasına yardımcı olacaktır. Böyle anlarda kalorisiz çiğ sebzeleri tüketerek diyeti bozmadan açlık hissinden kurtulunabilinir.
7. ÖĞÜNLERDE YEDİKLERİNİZİ NOT ALIN
Diyet yapan kişilerin yediklerini not almaları kendilerini kontrol etmeleri için etkili bir yöntemdir. Notlar sayesinde, öğün sayısını ve öğünlerde doğru besin gruplarına yer verilip verilmediğini kontrol ederken; yaptıkları yanlışlar varsa onları da görme şansı yakalayabilirler. Not almanın diğer bir avantajı ise diyet programına uyulup not
tutulmasına rağmen bir hafta sonunda hiç kilo verilmemesi ya da çok az kilo verilmesi durumunda, tüketimin
diyetisyenle incelenerek yapılan hatanın bulunma şansını yaratmasıdır.
8.OFİSTEKİ ÇEKMECENİZİ YENİDEN DÜZENLEYİN
İş yeri çekmecelerinde bulundurulan çikolata, gofret, bisküvi gibi yüksek kalorili atıştırmalıklar diyet programının bozulmasına neden olabilirler. Bunların yerine iş yeri çekmecelerinde kuru meyve, leblebi, galeta gibi sağlıklı ve ara öğün olmaya uygun yiyecekler bulundurmak daha faydalı
olacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
57
haber
RECORDATI’DEN
TÜRKİYEYE ÜRETİM TESİSİ
135 ülkede satılan ürünleriyle geniş bir tedavi alanında 88 yıldır faaliyet gösteren Recordati,
Türkiye’deki 5. yılında Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde yaklaşık 50 milyon
ABD Doları tutarındaki yatırımla kuracağı tesisin temelini attı. 2017 yılında faaliyete geçecek
tesis, yaklaşık 130 kişiye doğrudan istihdam sağlayacak.
Özel ve lisanslı ürünleri ile nadir hastalıklar da dahil olmak üzere geniş
bir tedavi alanında faaliyet gösteren
Avrupa’nın önde gelen ilaç firmalarından İtalyan sermayeli Recordati,
Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi
Bölgesi’nde geniş bir tedavi alanına
yönelik ürünler için yeni üretim tesisinin temelini attı. Temel atma törenine T.C. Sağlık Bakanı Yardımcısı Agah
Kafkas, .C. Başbakanlık Yatırım Ajansı
Daire Başkanı Arda Ermut, Süleymanpaşa İlçesi Kaymakamı Kamil Kıçıroğlu, Kapaklı İlçesi Kaymakamı Aslı
Aynaoğlu Kuzulu, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu
Başkanı Ömer Sarıoğlu ve Recordati
Group Başkan Yardımcısı Arnaldo
Restelli katıldı.
Recordati İlaç A.Ş. Genel Müdürü İsmail Yormaz açılış töreninde gerçekleşen konuşmasında şunları söyledi;
“Recordati’nin, yeni üretim tesisinde
toplam kapalı alanın; ofis alanları,
üretim alanları, depo ve sevk/kabul
alanları, enerji merkezi ve sıvı/katı
atık alanları ve bunlara bağlı teknik
58
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
alanları olmak üzere yaklaşık 18.000
m2 olması planlanmaktadır. Bugün
temeli atılan yeni üretim tesisimizin
öngörülen tamamlanma tarihi Aralık 2015’tir. Ancak Aralık 2015 tesisin;
inşaat, makinaların kurulumu kalifikasyonu ve/veya rekalifikasyonu,
havalandırma, saf su, basınçlı hava
gibi Bakanlığın denetleme esnasında istediği validasyon çalışmalarının
finallenmesinin planlandığı bitiş tarihidir. Sağlık Bakanlığı’nın denetlemesi için hazır olunmasına yönelik
planlanan tarih Şubat 2016’dır; başka
deyişle fiili imalata geçiş tarihi Sağlık
Bakanlığı’ndan alınacak olan “alternatif üretim yeri izin belgesi” tarihi
olacaktır.”
Başbakanlık Yatırım Ajansı Daire
Başkanı Arda Ermut da açılış töreninde gerçekleştirdiği konuşmasında; “Recordati, bu tesis ile uluslararası yatırımcılara bir mesaj vererek,
Türkiye’nin yatırım kararı açısından
ne denli doğru bir merkez olduğunu bir kez daha teyit etti. Bu yatırım,
uluslararası yatırımcılar nezdinde
Türkiye’de var olan fırsatlara bir kez
daha dikkat çekecek” şeklinde konuştu.
T.C. Sağlık Bakanı Yardımcısı Agah
Kafkas ise temel atma töreni sırasında yaptığı konuşmada Türkiye’nin
yatırım alma kapasitesini artırmasına dikkat çekerek üçüncü binyıla
girerken, sağlık alanında yapılan reformlarla Türkiye’nin emin adımlarla ilerlediğini belirtti. Kafkas şunları
söyledi; “Dünyada çok hızlı büyüyen
ve köklü bir firma olan Recordati’nin
doğrudan yatırım için ülkemizi tercih
etmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye, bugün sağlıkta dönüşümde hizmete erişim ve hizmet
kalitesinin artırılması adına gerçekleştirdiği çalışmalarla, Dünya Sağlık
Örgütü tarafından rol model ülke olarak adlandırılan bir ülke konumunda.
İlk doğrudan yatırımınızın ardından
yeni yatırımlarınızın yolunu açmak
konusunda her türlü desteğe açık olduğumuzu belirtmek isterim. Bakanlığımız, dünyada büyümenize ivme
katacak yatırımlarınızın teminatıdır.”
haber
BAKAN MÜEZZİNOĞLU
LÖSEMİLİ ÇOCUKLARA KARNELERİNİ VERDİ
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
Lösemi tedavisi gören çocuklar, karnelerini Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’ndan aldı.
Bakan Müezzinoğlu, geldiği hastanede ‘Çocuk Yoğun Bakım ve Çocuk
Yanık Yoğun Bakım Ünitelerin açılışını da yaptı. Bakan Müezzinoğlu ve
beraberindekiler, daha sonra karne
dağıtım törenine katıldı. Hastanenin
konferans salonunda düzenlenen etkinlikte, tedavi gören çocuklar şiirler
ile hemşire ve doktorlar için kaleme
aldıkları eserleri okudu. Ardından Bakan Müezzinoğlu, çocuklara karneleri
ile birlikte hediyeler verdi. Çocuklarla sohbet eden Müezzinoğlu, onlara
‘hangi mesleği seçeceklerini’, ‘hangi
takımı tuttuklarını’ sordu. Müezzinoğlu, günün anısına çocuklarla toplu fotoğraf çektirdi.
Çocukların bir milletin geleceği olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, çocuklar için her türlü fedakârlığın yapılması
gerektiğinin altını çizdi. Bu kapsamda
Sağlık Bakanlığı olarak üzerlerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine
getirmeye çalıştıklarını kaydetti. Yanık
yoğun bakım bölümünü ve diğer çocuk yoğun bakımlarını gezdiğini ifade
eden Bakan Müezzinoğlu, sözlerini
şöyle tamamladı: “Hastanemizin bu
bölümleri çağın koşullarına uygun teknolojiyle donatılmıştır. Çok daha iyilerine, güzellerine bu ülke, bu millet layık olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki
2-3 yıl içinde Ankara bu anlamda farklı
bir noktaya gelecek. Bilkent ve Etlik
şehir hastanelerinin tamamlanmasıyla 2 yıl sonra fiziki mekânlarıyla teknolojisiyle bu ülke insanına, Ankaralıları
daha modern şartlarda sağlık hizmeti
sunacağız.”
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
59
haber
Multipl Skleroz (MS) Nedir?
Multipl Skleroz (MS), beyni ve omuriliği tutan özbağışıklık hastalığıdır. Bağışıklık sistemindeki (immün sistem)
savunma amaçlı gözelerin, nedeni
daha anlaşılamamış bir şekilde, sinir
hücrelerinin (nöronlar) çevresinde
bulunan myelin kılıfını vücuda yabancı bir bağıştıran olarak algılamasıyla yok etmeye çalışmasıdır. MS
beynin görme, konuşma, yürüme
gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol
kabiliyetini bozar.
“Multipl” denmesinin nedeni:
• Beyin ve omuriliğin birçok farklı
alanı etkilenir.
• Belirtileri hafif ya da ağır olabilir.
Aniden ortaya çıkabilir ya da kaybolabilir.
• “Skleroz” denmesinin nedeni:
• Hastalık beyin ve omuriliğin ha-
sarlı alanlarında sklerozan plaklar,
yani sertleşmiş dokular oluşturur.
60
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
• Bir akıl hastalığı değildir.
• Bulaşıcı değildir.
• Henüz önlenebilir ya da tamamen
tedavi edilebilir değildir.
Multipl Skleroz hakkında bilinmesi
gereken en önemli şey nedir?
Merkezi sinir sisteminin gençler arasında görülen yaygın bir hastalığıdır. MS’lilerin aileleri ve yakınlarından
oluşan çok daha fazla sayıda kişi ise
duygusal, maddi ve fiziksel zorluklarla karşı karşıyadır. Genç erişkinler MS’e yakalanma olasılığı en yüksek olanlardır; hem de hayatlarının en verimli yıllarında... Her yıl araştırma için dünyada milyonlarca dolar harcanmaktadır. En az
bir o kadarı da yardım ve destek için
harcanmaktadır. Hastalık nedeniyle
kaybolan işgücü değeri ise faturayı
ayrıca kabartmaktadır. MS’i daha ya-
kından tanımakla MS’lilerin hayattan
daha çok tad almalarını ve MS’ten
daha az etkilenmelerini sağlayabilirsiniz. MS merkezi sinir sistemini nasıl etkiler?
Merkezi sinir sistemi sinirler boyunca
vücudun çeşitli bölgelerine elektriksel mesajlar gönderen bir telefon
santralına benzer. Bu mesajlar bilinçli ve bilinçsiz tüm
hareketlerimizi kontrol eder. Multipl Skleroz mesajların düzgün
bir şekilde iletilmesini bozar. Sağlıklı sinir liflerinin çoğu mesajların iletilmesini kolaylaştıran miyelin
denen yağlı bir madde ile çevrelenmiştir. MS’de miyelin parçalanır ve miyelinin
yerini nedbeleşmiş (sertleşmiş) doku
alır. Bu da mesajın geçişini saptırır ya
da tümden bloke eder. Vücut fonksiyonları kontrol edilemez
hale gelir, çünkü: Kimler MS’e yakalanır?
• Mesajlar gerektiği gibi iletilemez
• Mesajlar yanlış bölgeye gider • Multipl Skleroz’a yol açan nedir?
• Bu, tıbbın en büyük sırlarından bi-
MS hakkında bilmediğimiz o kadar
çok şey vardır ki, kimin MS’e yakalanacağını tahmin edemeyiz. Yine de
kimlerin MS’e yakalanma olasılığının
daha yüksek olması hakkında şöyle
bir tablo çizilebilir: • Sebep bilinmemektedir.
• Bir tedavi bulunamamıştır.
• Kimin MS’ye yakalanacağını önce-
Genç erişkinler; Belirtiler genellikle
20-40 yaşları arasında ortaya çıkar. 15
yaşın altında ve 50 yaşın üstünde nadiren görülür.
ridir.
den bilmek mümkün değildir.
Bu konuda üç yaygın teori vardır: I- Virüs Saldırısı
• Virüsler vücuda girdiklerinde vü-
cut hücreleri içinde hızla çoğalırlar. Çoğu virüsler hızla bazı hastalık belirtilerine yol açar. Yavaş
etkileyen belirli bazı virüsler ise
daha sonra tekrar ortaya çıkarak
yeni belirtilere yol açarlar. Diğer
bazı yavaş etkili virüsler ise vücutta herhangi bir hastalığa yol
açmadan önce aylar hatta yıllarca
gizli kalabilirler.
• MS bazı yavaş etkili virüsler tara-
fından meydana getirilebilir ya da
bilinen bir virüse karşı gösterilen
gecikmiş bir reaksiyon olabilir.
Kadınlar; Kadınlar erkeklere göre
daha fazla oranda MS’e yakalanırlar.
MS hamilelikle ilgili değildir (MS’li hanımlar çocuk sahibi olabilirler).
Ilıman iklim kuşağında oturan insanlar; MS 40-60 derece güney ve
kuzey enlemleri arasında sık görülür.
Bir bölge Ekvator’a ne kadar yakınsa
MS vakası da o kadar azdır.
Sağlık şartlarının iyi olduğu bölgelerde yaşayan insanlar; Bu bölgelerde MS vakası sık görülür. Muhtemelen bu bölgede yaşayan çocuklar
MS’e karşı bağışıklık sağlayacak bazı
faktörlere maruz kalmamaktadırlar.
MS’in belirtileri çok çeşitlidir. Kişiden kişiye değişir ve aynı kişide de
zaman zaman değişebilir.
MS belirtileri şunları içerir:
II- Bağışıklık reaksiyonu • Vücudumuz, virüsler ve bakteriler
gibi hastalık etmenlerini yok eden
ve doğuştan gelen bir savunma
sistemine sahiptir. • Göz bozukluğu: Çift görme veya
gözün irade dışı hareketi
• Vücudun herhangi bir bölgesinin
kısmen veya tamamen felç olması
• Savunma sistemi geri tepebilir ve • Ellerin Titremesi
vücudun kendi hücrelerine saldı- • Mesane ve kalın barsak kontrolurabilir. Buna «Oto-immun reaksiyon» denir. nun kaybı
reaksiyon sonucunda ortaya çıkmış olabilir.
bozuklukları
veya denge kaybı
• MS, vücudun yanlışlıkla kendi do- •• Sendelenme
Dilde peltekleşme gibi konuşma
kusuna saldırdığı bir oto-immun
• Aşırı halsizlik veya kendini alışılmamış biçimde yorgun hissetme
III- Kombinasyon
• Hem virüsler hem de bağışıklık sistemi reaksiyonu MS’e yol açabilir.
• Virüsler vücuda girdiğinde hücreler içinde gelişmeye başlarlar.
• Vücudun
savunma mekanizması
hem virüslere karşı hemde vücudun kendi hücrelerine karşı tahrip
edici olabilir.
• Koordinasyon bozukluğu
• Uyuşma veya karıncalanma hissi
• Ayakların belirgin şekilde sürüklenmesi
Yukarıdaki belirtilenlerin her biri başka bir hastalıktan kaynaklanabilir.
Doktorunuza mutlaka danışınız. Ms için başlangıç belirtileri genellikle
hafiftir ve tedavi edilmeden kaybolurlar. Fakat zaman ilerledikçe bunlar
daha sık ve daha ağır olabilir. Tipik
tablo akut belirtilerin görüldüğü kısa
bir dönem ve bunu izleyen dönemde
belirtilerin hafiflemesi ya da haftalar,
aylar hatta yıllarca kaybolması şeklinde çizilebilir.
Belirtiler sinir sisteminin tutulan bölgesine göre değişiklik gösterirler. Multipl Sklerozu ortaya çıkarmak zor
olabilir. İlk belirtinin ortaya çıkışından kesin tanının konmasına kadar
çoğunlukla yıllar geçebilir, çünkü:
ilk belirtiler o kadar hafiftir ki kişi bir
doktora görünmeyebilir.
Sinir sisteminin diğer hastalıkları da
aynı uyarıcı belirtilerin bazılarını gösterirler.
Gelişmiş tüm laborutuvar teknik
imkânlarına rağmen MS’i kesin olarak
gösteren ya da ekarte ettiren bir teknik yoktur diyebiliriz.
MS tanısını koymak için
iki temel bulgu aranır:
1. Sinir sistemi hasarının belirtileri
Elde ve ayakta hissizlik veya titreme,
ani güç kaybı veya felç ortaya çıkabilir (Bu durumda merkezi sinir sisteminin iki ya da daha çok bölgesi tutulmuş olmalıdır). 2. İyileşmeler ve kötüleşmeler
MS belirtileri diğer sinir sistemi hastalıklarından farklı olarak herhangi
bir uyarı olmaksızın ortaya çıkabilir
ve kendiliğinden iyileşmeler gösterebilir. MS lilerin çoğu tekrarlayan
alevlenmelere rağmen aktif bir hayat
sürerler ve hayata olumlu yönden
bakmayı öğrenebilirler. MS uygun bir
yaklaşımla ele alındığında şikayetler
en aza indirgenebilir. FAKAT MS tanısı ümitsizliğe yol açmamalıdır. Çünkü çok az hastada ilerleyici ve ciddi
komplikasyonlarla karşılaşılır. TEDAVİ
Günümüzde MS için kesin bir tedavi
yoktur. Fakat hastaların bağımsız, rahat ve üretken olmalarını sağlamak
için çok şey yapılabilir. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
61
haber
Genel vücut sağlığını korumak:
İlaç Tedavisi
Herkes gibi MS’lilerin de aktivitelerini
sürdürmeleri, besin değeri yüksek bir
diyet uygulamaları, kendilerini iyi hissetmek ve dirençlerini korumak için
yeterince dinlenmeleri gerekir. Multipl Skleroz’un ilaçla tedavisinin
iki ana hedefi vardır. Birinci hedef, sinir dokusu içerisinde çoğu zaman hiç
durmaksızın süren, miyelin ve akson
(sinir teli) yıkımına neden olan ve zaman zaman alevlenen iltihabi süreci
kontrol altına almaktır. Enfeksiyonların, özellikle solunum
veya idrar yolları enfeksiyonlarının
anında tedavi edilmesi son derece
önemlidir. Fizyoterapi
Egzersiz programları ve kasların çalıştırılması hastaların akut atak döneminin izlerini silmesine ve kas
spazmlarının giderilmesine yardımcı
olur. Barlar ve diğer yardımcı aletlerle yapılan çalışmalar bir çok hastanın
kendine güvenini arttırır. Psikoterapi ve Danışmanlık
Kişisel ve grup terapileri hastalara ve
ailelerine depresyon, korku ve MS’in
yol açtığı sınırlamalarla mücadelede
yardımcı olur.
(Ne kadar süreceği belli olmayan iyileşme dönemleri bu hastalığa uyum
sağlamayı özellikle güçleştirir). 62
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Bu hedefe yönelik ilaçlar içerisinde
yer alan steroidler, akut atakların şiddetini ve süresini azaltmak için kullanılır. Steroide yanıt vermeyen ağır
atağı olan hastalarda plazmaferez adı
verilen, kandaki, bir anlamda iltihaba
yol açan maddeleri ayıran bir yöntemin yararlı olduğuna ilişkin bilgi ve
gözlemler vardır.
Sık atak geçiren ve kalıcı özürlülük
gelişme eğilimi gösteren hastalarda
sinir dokusu içerisindeki iltihabi süreci etkilemek ve sürekli kontrol altında
tutmak için ilaç kullanmak gerekir.
Uzun süreli tedavi gerektiren yukarıda belirtilen durumlarda sorumlu
hekimin, kişiye göre yapacağı değerlendirmeyle azathiopirin ve benzeri
özgül olmayan bağışıklık sistemi baskılayıcıları ya da son yıllarda geliştirilen interferon beta türleri ya da glatiramer asetat gibi ilaçlar seçilebilir. Multipl Skleroz adı verilen tablonun
çeşitli tipleri bulunduğu, herkesin
Multipl Skleroz’u kendine özgü olduğu için bu ilaçların etkisi kişiden
kişiye değişebilir. Bu ilaçlar bugün
için MS’te kesin çözüm olmamakla
birlikte, bir grup hastada olumlu sonuçlar alınmaktadır. İlaçların seçimi
de yarar ve yan etkilerin değerlendirilmesi de sorumlu hekim tarafından
yapılmalıdır. Multupl Skleroz tedavisindeki ikinci
hedef ise bazı şikâyetleri ortadan kaldırmaktır. Örneğin, kas spazmlarını
ve sertliklerini ortadan kaldırmak için
kas gevşeticiler, idrar problemlerini
ortadan kaldırmak için mesane işlevlerini düzenleyici ilaçlar, yorgunluk
için amantadin ve benzeri ilaçlar kullanılır. Sürekli izleme
MS’in seyri önceden tahmin edilemez, gereksinimler ve sakatlıklar
değişebilir. Bu nedenle sürekli tıbbi
gözetim esastır. Ortaya çıkabilecek
bütün tıbbi sorunlar MS’e bağlı olmayabilir. Ancak bir doktor belirtilerin
tedavi gerektiren başka bir hastalığa
bağlı olup olmadığını saptayabilir. haber
TÜRKİYE MS DERNEĞİ
25. YILINI KUTLADI
Türkiye MS Derneği 25’inci yılını özel bir etkinlikle kutladı. Birçok sürprizin yer aldığı etkinlikte
Derneğin, Novartis iş birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne projesi de sahnelendi. Ünlü
sanatçılar Dolunay Soysert, Özgür Ozan ve Ferdi Akarnur’un sergilediği eğlenceli skeçlerle
renklenen etkinlikte, Derneğe destek veren ünlü sanatçılara ve MS Dostlarına ödül verildi.
MS (Multipl Skleroz) hastalığı konusunda önemli çalışmalara imza atan
Türkiye MS Derneği 25’inci yılını özel
bir etkinlikle kutladı. 25 Mayıs 2014,
Pazar günü İstanbul’da gerçekleşen etkinlikte Derneğin, Novartis iş
birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne projesi de sahnelendi.
Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen
İnci ve Türkiye MS Derneği Bilimsel
Kurul Başkanı Prof. Dr. Aksel Siva ev
sahipliğinde gerçekleşen etkinliğe
birçok ünlü isim katıldı. Derneğin
25’inci yılı sebebiyle bir de ödül töreni düzenlendi. Türkiye MS Derneği
ve Novartis tarafından gerçekleştirilen Yol ArkadaşıMSın ve GülüMSeten
Turne projeleri sırasında sağladıkları
katkılardan dolayı ünlü sanatçılar
Türkan Şoray, Göksel Kortay, Engin
Altan Düzyatan, Sinan Tuzcu, Altan Erkekli, Dolunay Soysert, Özgür
64
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
Ozan ve Ferdi Akarnur’a “MS Dostu”
ödülü verildi. Sanatçılar ödüllerini,
aynı zamanda tiyatro sanatçısı olan
Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen
İnci’den aldı. Törene katılamayan Türkan Şoray ve Engin Altan Düzyatan
ise bir video ile MS Dostlarına teşekkürlerini iletti. Ödül töreninin ardından 25’inci yıl pasta kesimi yapıldı.
Pasta kesim töreni sırasında oyuncu
Serhan Arslan’ın önderliğinde Dernek üyelerinin sürpriz gösterisiyle
eğlenceli anlar yaşandı.
Tören sırasında konuşma yapan
Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen
İnci, “Bugün Türkiye MS Derneği’nin
25’inci yılını kutlamanın gurur ve
mutluluğunu duyuyoruz. Geride bıraktığımız 25 yılda MS’li dostlarımızla
el ele, omuz omuza birçok zorluğa
göğüs gerdik, birçok mutluluğu da
birlikte yaşadık. Bize bugüne kadar
desteğini esirgemeyen tüm MS dostlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Sizlerin değerli destekleriyle, çabalarımız daha da anlam kazanıyor ve
yapacaklarımız konusunda yüreklendiriyor” dedi.
Dernek Bilimsel Kurul Başkanı Prof.
Dr. Aksel Siva ise “Multipl Skleroz günümüzün en önemli hastalıklarından
biri. Türkiye’de yaklaşık 40 bin MS’li
birey olduğu tahmin ediliyor. Bu denli yüksek bir rakamdan bahsediyoruz
ancak hastalık konusunda yeterince
bilinçli değiliz. Bu nedenle güncel bilgilerin hasta ve hasta yakınlarına aktarılması büyük önem taşıyor” dedi.
Dernek olarak, 25 yıldır MS’li bireylere en doğru bilgiyi ulaştırmak ve mücadelelerine destek olmak amacıyla
birçok proje gerçekleştirdiklerini
belirten Prof. Dr. Siva “Bizleri yıllardır
yalnız bırakmayan, çalışmalarımıza
destek olan dostlarımıza teşekkür
ediyor, birlikteliğimizin daha nice
uzun yıllar devam etmesini diliyoruz”
şeklinde konuştu.
Etkinlik kapsamında sahnelenen
GülüMSeten Turne katılımcılardan
büyük ilgi gördü. Ünlü sanatçılar Dolunay Soysert, Özgür Ozan ve Ferdi
Akarnur sergiledikleri skeçlerle hastalık hakkında önemli bilgileri eğlenceli bir yöntemle seyircilere aktardı.
MS’li bireylerin yaşadıklarının içten
bir bakış açısıyla canlandırıldığı toplantıda Psikolog Serap Duygulu, Sosyal Güvenlik Uzmanı Prof. Dr. Cem Kılıç, Beslenme ve Diyet Uzmanı Taylan
Kümeli ve FTR Uzmanı Dr. Anıl Tekeoğlu ise kendi uzmanlık alanlarından
deneyimlerini paylaştı. Beslenmeden
egzersize, iş hayatından aileye, psikolojiden sosyal haklara kadar yaşamın
çok çeşitli alanlarında MS’li bir bireyin karşılaşabileceği pek çok sorun
konusunda uzman görüş ve önerileri
aktarıldı. MS ile ilgili merak edilen sorular yanıtlandı.
Türkiye MS Derneği’nin, Novartis iş
birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne, yıl boyunca Türkiye’nin
11 farklı şehrinde MS’li bireylere yol
arkadaşlığı yaparak onlara en doğru
bilgiyi ulaştırmayı amaçlıyor. Tamamen ücretsiz ve halkın katılımına açık
olarak gerçekleştirilen GülüMSeten
Turne, Samsun, Trabzon, Bursa ve
Ankara’nın ardından 14 Haziran 2014,
Cumartesi günü saat 18.00’da İstanbul Kozyatağı Kozzy AVM Gazanfer
Özcan Sahnesi’nde sahnelenecek.
Turne bundan sonraki yolculuğuna
İzmir, Malatya, Elazığ, Hatay ve Konya
ile devam edecek.
Beyin ve omurilik (merkezi sinir sistemi) hastalığı olan MS, genellikle
20-40 yaşları arasında görülen ve her
insanda farklı belirtilerle seyredebilen bir hastalıktır. Sinir sistemini etkilediğinden, kişinin görme, konuşma
ve hareket etme gibi işlevlerini, dolayısıyla yaşamını derinden etkileyebilir. Hastalık; göz bozukluğu, güç kaybı, vücudun herhangi bir bölgesinin
kısmen felç olması, ellerin titremesi,
sendeleme veya denge kaybı, dilde
peltekleşme gibi konuşma bozuklukları, aşırı halsizlik, yorgun hissetme,
uyuşma veya karıncalanma hissi gibi
belirtilerle ortaya çıkar. Belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve
aynı kişide zaman zaman değişebilir.
Ömür boyu süren hastalığın başlangıç belirtileri genellikle hafiftir ve tedavi edilmeden kaybolurlar. Zaman
ilerledikçe bunlar daha sık ve daha
ağır olabilir. Nedeni ve kesin tedavisi
henüz bulunamamış olan MS hastalığı tedavisiyle ilgili dünyada araştırma
ve geliştirme çalışmalarına ve yardım
projelerine yüz milyonlarca dolar
harcanmaktadır.
Türkiye MS Derneği Hakkında:
Modern iletişim olanaklarını kullanarak Türkiye’de MS Hastalığını tanıtmak ve tanı konmuş üyelerimize
hastalığın her aşamasında gerek
tıbbi, gerekse psikolojik rehber olmak amacıyla kurulmuş bir dernektir.
Üyelerinin arasında seçkin hekimler
ve MS’liler bulunmaktadır.
Türkiye MS Derneği’nin çatısı altında
karşılıklı bilgi paylaşımı, ortak projeler ve gönüllü çalışmalar yürütülmektedir.
Türkiye MS Derneği diğer ülkelerce
kurulmuş derneklerin de yer aldığı uluslararası konfederasyonlarda
ülkemizi temsil etmektedir. MS ile
ilgili en doğru ve en güncel bilgileri almak, etkinlikleri takip etmek ve
katılmak, MS’li kişilere destek olmak
isterseniz, Türkiye MS Derneği’ne üye
olabilirsiniz.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
65
haber
KUDRET INTERNATIONAL HOSPITAL AÇILDI
Kudret Sağlık Grubu hastane zincirinin son halkası Kudret International Hospital, Sağlık
Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla açıldı.
13 yıldır sağlık sektöründe yer alan
Kudret Sağlık Grubu’nun amiral
gemisi olan Kudret International
Hospital; 13 farklı branşı, 66 yatak
kapasitesi, 18 yoğun bakım yatağı
ve alanında uzman kadrosu ile ile
Ankara’nın merkezinde yer alıyor.
Akıllı bina teknolojisi ile inşa edilen
ve ileri teknoloji ile donatılan hastane 10.000 metrekarelik kapalı alanda
hizmet veriyor.
Hastanenin açılışında konuşan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,
“Türkiye’de sağlık geçtiğimiz 10 yıl
içerisinde değişim ve dönüşümü
yakaladı. Ama yeni başarılara da susamış bir toplumuz, yeni başarıların
da peşinden koşmak durumundayız. Özel sağlık sektörü 2002 öncesi
dinamikleri ile 2002 sonrası özellikle
Sayın Başbakanımızın sağlıkta Türkiye adına koyduğu vizyon sonrası
66
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
çok farklı bir boyuta geçtik. 2000’da
yalnız parası olanlar özel hastanelere, özel hekimlere ve özelden hizmet
alabiliyordu. Şimdiyse 77 milyon insanımızı sağlığa hakkaniyetli ulaşabilmek için bütün sağlık sektöründen
hizmet alabilme noktasına taşıdık. Bu
anlayış Türkiye’yi dünyada sağlık hizmetleri sunumunda yakaladığı başarı
dolayısıyla örnek ülke konumuna getirdi” diye konuştu.
Bakan Müezzinoğlu, “OECD ortalamalarına baktığımızda kişi başına
harcadığımız para yaklaşık bin dolar
civarında. Yakaladığımız memnuniyet onların yüzde 75. Bu oranı yakalayan ülke sayısı oralarda az ama biz
bunu başardık” dedi.
Yüzde yüz hasta memnuniyeti
Kudret Sağlık Grubu Yönetin Kurulu Başkanı Sayın Serdar Bahadır ise
açılış töreninde yaptığı konuşmada
“13 yıl önce Kudret Göz Hastanesi ile
başlayan yolculuğumuz İstanbul Kadıköy Kudret Göz Merkezi ile devam
etti. “Önce insan, önce sağlık” felsefi
ile çıktığımız bu yolda; etik değerlerimizden, bilimsel yaklaşımlarımızdan
ve son teknolojiye paralel uygulamalarımızdan ödün vermeden yürüyoruz. Sağlık işletmeciliği alanında
edindiğimiz tecrübeler ile Türkiye’nin
göz branşından genel hastaneye geçiş adımını atabilen ilk özel hastanesi
olmanın ayrıcalığını yaşıyor aynı zamanda da sorumluluğunu taşıyoruz.
Tamamı alanında uzman hekimlerimizle birlikte yüzde yüz hasta memnuniyetini sağlayarak referans gösterilen bir hastane olacağız. Şehrin
merkezinde, SGK ve kamu kurumları
ile anlaşmalı bir uluslar arası hastaneyi Ankaralıların hizmetine sunmaktan onur duyuyoruz.” dedi.
AŞIRI SICAKLARDA BESLENME
Yaz aylarının başlaması ile artan hava
sıcaklıkları birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak
vücut ısısı artmakta ve metabolizma
bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme,
doku ve organlarda oksijenlenmede
azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında
özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir. Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile
birlikte su ve mineral kaybı sonucu,
bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi
gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle
bebek ve çocuklarda ishal görülme
sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma riski artmakta ve besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülmektedir.
Yaz sıcaklığından en çok etkilenenler
çocuklar, yaşlılar, hamileler, kalp ve
şeker hastalığı olan bireylerdir. Yaz
aylarında sıklıkla görülen sağlık problemlerinin azaltılmasında sağlıklı beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi son derece önemlidir.
Yaz Aylarında Sağlıklı Beslenme Önerileri
• Yaşamın her döneminde yeterli ve
dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört
besin grubunda bulunan besinlerden 3 ana ve 3 ara öğünde yeterli
miktarlarda alınmalıdır.
• Kahvaltı günün en önemli öğünü-
dür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin
ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt,
meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu
gibi bitki çayları tercih edilmelidir.
• Yaz aylarında yağlı besinlerin ve
yağda kızartmaların tüketiminden
kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel
sıvı yağların kullanılmalı, yemekleri pişirirken ise kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi
suyunda veya az suda pişirme gibi
sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır.
68
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
• Yaz aylarında vücut direncini artır-
mak ve vücudun yeterli miktarda
vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir.
Günde en az 5 porsiyon sebze ve
meyve tüketilmelidir.
• Kan
şekerini hızla yükselten ve
hızlı düşüren besinlerin tercih
edilmemesi, basit karbonhidrat
olan saf şeker ve şekerli besinler
yerine kepekli ekmek, makarna,
bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir.
• Enerjisi yüksek hamur tatlıları
yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, dondurma gibi tatlılar tercih
edilmelidir.
• Yaz aylarında terleme ile ar-
tan sıvı ve mineral
kaybının önlenmesi için yeterli sıvı
alımı
önemlidir.
Ayrıca, yaşamın her
döneminde yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin
(zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli
çalışmasında, metabolizma
dengesinin sağlanmasında ve
vücutta pek çok biyokimyasal
reaksiyonun gerçekleşmesinde
son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle,
her gün en az 2-2.5 litre
(12-14 su bardağı) su
içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler
yerine süt, ayran ve meyve suyu
gibi içecekler tercih edilmelidir.
• Besin zehirlenmeleri özellikle yaz
aylarında artmaktadır. Çoğunlukla
hafif seyirli ve kısa süreli olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan
besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler besin zehirlenmelerinin zaman
zaman daha ağır seyretmesine
hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında
dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık
vb.) açıkta bekletilmemeli,
besinlerin hazırlanması ve
pişirilmesi
aşamalarında
hijyen kurallarına özen
gösterilmelidir.
•Yaz aylarında özel-
likle rota virüslerden kaynaklanan bebek
ve
çocuklarda yaygın
olarak görülen
ishallerin önlenmesinde el hijyeni ile sebze ve
meyveleri yemeden önce iyice
yıkamak çok önemli olup, ishali
olanlar en yakın sağlık kuruluşuna
başvurmalıdır.
Ramazanda Beslenmeye Dikkat
Bu yıl Ramazan ayının sıcak
yaz günlerine rastlaması nedeni
ile oruç tutanların sağlıklarına daha
fazla önem vermeleri, iftar
ve sahur menüleri
konusunda
daha dik-
katli olmaları gerekmektedir. Sıcaklık
ve nem artışına bağlı olarak vücut
ısısı artmakta ve metabolizma bu
yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Sıcaklıkların etkisiyle artan
terleme ile birlikte yeterince sıvı alınmazsa su ve mineral kaybı sonucu,
bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi
gibi sağlık problemleri yaşanabilmektedir.
Yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi
için günün oruç tutulmayan bölümünde en az üç öğünü tamamlamak ve sahur öğününü atlamamak
gerekir. Sahura kalkılmaması ya da
sahurda sadece su içilmesinin zararlı
olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu
beslenme tarzı yaklaşık 15-16 saat
olan açlığı, ortalama 20 saate çıkarmaktadır. Bu da açlık kan şekerinin
daha erken saatlerde düşmesine ve
buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu
durumun aksine eğer sahur öğünü,
ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma
riski artmaktadır. Bu nedenle sahura
mutlaka kalkılmalı ve sahur yemeğinde süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi besinlerden oluşan hafif bir
kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze
ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan
bir öğün tercih edilmelidir. Ancak
gün içerisinde aşırı acıkma problemi
olanların midenin boşalma süresini
uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı
gibi yemekleri tüketmesi; aşırı yağlı,
tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur.
Ramazan’ın yemek kültürü açısından
en bilinen özelliği iftar sofralarındaki
çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3
kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda
kan şekeri çok düşük olduğundan
kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan
en büyük hatalardan birisi de çok
hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma
emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde
bu süre zarfında yüksek miktarda,
enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve
bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin hazırlar.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
69
gezelimgörelim
Floransa
Rönesansın Kalbi
Ortaçağ’ın modern dünyaya güzel
bir hediyesi olan Floransa, büyüleyici bir atmosfere sahip.Arno nehrinin
böldüğü şehir; kelimelerin kifayetsiz
kaldığı manzaraları, gastronomik
zenginliği ve dünya kültürüne eşsiz
katkılarıyla tanınan Toskana bölgesinin de en büyük kenti aynı zamanda.
Çevresindeki yerleşim alanlarıyla beraber yaklaşık bir milyona yakın nüfusa sahip olan şehir, geçmişte olduğu
gibi bugün de İtalya ve Avrupa’nın
önemli ticaret merkezlerinden biri.
Floransalıların hatta Toskana bölgesinde yaşayanların genel olarak kendilerini diğer İtalyan şehirlerinden ve
İtalyanlardan farklı görmek durumu
70
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
söz konusu. Ancak bu durum tarihsel
sürece bakıldığında anlaşılabilir bir
durum. Tarihleri boyunca hep bağımsız ve otonom bir yaşam süren Toskana halkı halen birleşmiş bir cumhuriyet içerisinde yaşamaya pek alışmış
değil. Hatta bu durum kimi zaman
yasama ve yürütme konularıyla ilgili
Roma’yı ve hükümeti küçümsemeye
kadar gidebiliyor. Daha da ileri giden
Toskana halkı kendilerinin bir Toskanalı geni taşıdıklarına inanıyor.
Floransa dünya tarihi için de çok
önemli bir kent. Yaşadığımız modern
dünyanın oluşmasındaki en büyük
temellerden biri olan Rönesans denen devrimin doğum yeri olan şe-
hir, o dönemde gelişmiş ekonomisi
ve serbest düşünceye yaklaşımıyla
birçok bilim ve sanat adamına ev
sahipliği yapmış. Bununla birlikte
Machiavelli, Dante ve Michelengelo gibi dünyayı etkilemiş ve halen
etkilemekte olan isimlerin de Floransa doğumlu olduklarını eklemek
gerekir. Özellikle Mediciler yönetimde olduğu farklı süreler boyunca
Floransa’ya Michelangelo, Leonardo
da Vinci ve Botticelli gibi sanatçıların eserlerini toplayarak muhteşem bir koleksiyon kazandırmışlar.
Şehre yine bu dönemde Rönesans
mimarisinin en güzel örnekleri inşa
edilmiş. Tarihi boyunca sanata ve
edebiyata ev sahipliği yapmış kentin
çocukluğumuzdan beri tanıdığımız
Pinokyo’nun da memleketi olduğunu eklemek gerek.
İtalyan Rönesans’ının doğum yeri
olarak bilinen Floransa, kültürü ve
mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm
kentidir. Şehirde turistlerin de yoğun
ilgi gösterdiği önemli sanat galerileri
ve müzeler bulunuyor.
Kentin merkezindeki en önemli meydan Piazza della Signoria’dır (Signoria Meydanı). Bu meydan etrafında
tarihsel binalar ile çevrilmiş ve birçok
heykel ve anıt bulunan çok çekici bir
meydandır.
Bu meydanın ortasında ise Neptün
Çeşmesi bulunur. Neptün Havuzunun ortasında mermerden yapılmış
deniz tanrısı Neptün’ün heykeli, mermer atlar ve etrafında denizkızları
ve erkek deniz tanrıları görülür. Bu
çeşme ve heykeller 1565 yılında yapılmıştır.
Ayrıca aynı meydanda Michelangelo’nun ünlü heykeli David’in bir
kopyasını da görebilirsiniz. (Aslı Accademia Müzesi’nde koruma halindedir).
Bu meydan bulunan “Loggia” adli
yapı üzeri kapalı ama kenarları kemerli ve açık bir gösterim binası olup
içinde birçok antik ve daha yeni yapılmış heykeller gösterilmektedir.
Kentin ve dünyanın da en önemli
sanat müzesi olarak kabul edilen yakınındaki Uffizi Galerisi, Piazza della
Signoria’nın yakınında yer alıyor. Dünya çapında İtalyan Rönesans’ının en
nadir örnekleri bu müzede bulunur.
Bu müzeye çok yakın bir mesafede
bulunan Arno nehrinin üzerindeki
Ponte Vecchio (Eski Köprü) çok ilgi
çekici bir köprüdür. Köprüler şehri
Floransa’nın II. Dünya Savaşı’ndan
zarar almadan tek çıkan köprüsüdür.
Kentin en önemli kilisesi yapımı 1436
yılında biten Santa Maria del Fiore’dir.
Genellikle “Duomo” adıyla bilinen bu
katedralin kubbesi çok büyük bir
mimarlık harikası olarak bilinir ve
Floransa resimlerinde her zaman ön
planda görünen bir yapıdır.
Duomo’nun bir parçası sanılan
Campanile (çan kulesi) ve yine hemen yanındaki Battistero di San
Giovanni (vaftizhane) de özellikle
bronzdan dökme kapılarında İncil
sahnelerini roliyef halinde gösteren
önemli yapıdır.
Floransa’da görebileceğiniz diğer
müzeler Pitti Sarayı, Duomo Katedral
Müzesi, Bargello heykel müzesi, Accademia dell’ Arte del Disegno müzesi önemli dünya müzeleri arasındadır.
Bunların dışında Floransa çok sayıda
bahçe, saray ve kiliseye de ev sahipliği yapmaktadır. Boboli Bahçeleri,
Santa Crocce, Santa Maria Novella ve
San Lorenzo kiliseleri görülmeye değer yerler arasında yer alırlar.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
71
kampus
haber
Türkiye’nin En Kapsamlı Tematik
Sağlık Üniversitesi Açılıyor
BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ
Biruni Üniversitesi sağlık eğitimine yeni bir anlayış getiriyor.
Biruni, sağlık alanında ilklerin üniversitesi olacak.
Türkiye’nin sağlık alanında eğitim veren en kapsamlı tematik sağlık üniversitesi olacak Biruni Üniversitesi,
2014 - 2015 öğretim yılında eğitime
başlıyor. Tamamı sağlık bölümlerinden oluşan 6 Fakülte, 3 Enstitü ve
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ile ülkemizdeki bütün sağlık branşlarında toplam 33 bölümlü A’dan
Z’ye bir sağlık üniversitesi olacak.
Biruni Üniversitesi, 30 bin metrekare kapalı alan, 17 bin metrekare yeşil alan, 5 bin metrekare kafeterya ve
sosyal alan, 2 konferans salonu, spa,
72
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
fitness center, kapalı ve açık basketbol sahaları ile öğrencilerine geniş bir
sosyal yaşam imkânı sağlayacak.
Tarihi Topkapı Surları’nın karşısındaki
kampusu ile İstanbul’un her yerinden
rahatça ulaşılabilecek bir konumda
ve ulaşım yollarının merkezinde yer
alan Biruni Üniversitesi, güçlü bir akademik kadro ile yola çıkıyor. Alanında
yetkin, yurtdışı tecrübesi ve evrensel
vizyona sahip, araştırma performansı
ve bilimsel yayın verimliliği yüksek
akademik kadrosu ile geleceğin sağlık kadrosunu yetiştirecek.
Çok özel burs imkânları
Biruni Üniversitesi, yüksek eğitim
kalitesi hedefi, araştırmaya verdiği
hizmetleriyle ülkemiz ve dünyada
referans kabul edilecek, mensubu
olmaktan övünç duyulacak, yenilikçi
ve girişimci lider bir üniversite vizyonuyla hizmete başlıyor. İlk yılına özel
tüm öğrencilerine yüzde 25, yüzde
50 veya yüzde 100 oranlarda burs
imkânı sağlanacak. Üniversiteye ilk
girişte sağlanan bursların tamamı
karşılıksız olacak ve eğitim boyunca
devam edecek.
Üniversiteye kayıt yaptıran öğrencilerden, yerleştirmeye esas olan puan
türündeki LYS sıralaması: 1 - 100
arasında olanlara aylık 3.000 TL,
101-500 arasında olanlara aylık 1.000
TL, 501-1.000 arasında olanlara aylık
500 TL, 1.001-2.000 arasında olanlara aylık 350 TL nakit ödeme imkânı
sağlanacak. Ayrıca bu öğrencilerden
ilk bin içinde olanlar, üniversitenin
yüzde 25 burslu veya yüzde 50 burslu kontenjanlarına yerleşseler bile
eğitim - öğretim ücretinin tamamından muaf olacaklar. İlk üç tercihinde
yerleşen öğrencilere ise ilk yıl yüzde
10 oranında ek indirim imkânı sağlanacak.
Bir yıl erken mezun olma imkânı
Biruni’de erken mezun olma imkânı
da var. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek İngilizce hazırlık sınıfı müfredatını 1. sınıf içine yerleştirecek. Böylece öğrenciler hem bir yıl gibi ciddi bir
zaman kazanmış olacak, hem de en
iyi şekilde yabancı dil öğrenmiş olacaklar. Zorunlu yabancı dil hazırlık sınıfı ile birinci sınıf dersleri birleştirilerek öğrencilere bir yıl kazandırılarak,
iş hayatına bir yıl erken başlamaları
sağlanacak. Tüm öğrenciler ayrıca 2.
seneden başlayarak Mesleki İngilizce
dersleri ile desteklenecek.
Programlar arası
bölüm değiştirme imkânı
Biruni Üniversitesi birçok alanda
programlar arası geçiş imkânları sağladığı gibi çift anadal ve yandal uygulamaları da sunacak. Birinci sınıfın
sonunda uygun şartları sağlayan öğrenciler istedikleri programlara geçiş
yapabilecekler. Biruni Üniversitesi’nin
dikkat çekici yeniliklerinden biri de
Eğitim Fakültesi’nin, çift anadal ve
yandal uygulama imkânlarının yanı
sıra uzmanlaşmaya ve disiplinler arası etkileşime temel oluşturacak “Seçmeli Ders Paketi” uygulamalarına
sahip öncü ve tek fakülte olması.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
73
haber
LABORATUVARLARI
TÜRKİYE’DE İLK OLACAK
Genetik alanında dünyanın sayılı
laboratuarları Biruni Üniversitesi’nde
Genetik alanında en son teknolojileri
kullanan ve uygulayan laboratuarlar
Biruni Üniversitesi’nde kuruluyor.
Yüzlerce hastalığın tanı ve tedavisi
yeni nesil DNA dizileme teknolojisiyle kolayca yapılabilecek. Böylelikle insanın tüm genetik yapısı Biruni
Üniversitesi laboratuarlarında incelenebilecek. Bu alanda ülkemizin dışa
bağımlılığına da önemli ölçüde son
verilmiş olacak.
Uluslar arası iş birliği imkânı
Dünyanın önde gelen sağlık üniversiteleri ile entegre çalışma hedefiyle
yola çıkan Biruni Üniversitesi bu bağlamda yurtdışındaki üniversiteler ile
ikili anlaşmalar, Erasmus Programları
ve akademik personel değişim programlarıyla geniş bir uluslararası işbirliği imkânı sunacak.
“Varoluş amacımız 21. Yüzyıl’ın
Birunilerini yetiştirmek”
Biruni Üniversite’nin tamamlanmak
üzere olan Topkapı’daki kampusun74
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
da gazetecilerle bir araya gelen ve
sözlerine ülkemizin en kapsamlı ve
yetkin sağlık üniversitesini açıyor
olmaktan duydukları memnuniyeti
ifade ederek başlayan Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan
Yüksel, “Türkiye’nin en kapsamlı sağlık üniversitesi Biruni Üniversitesi’nde
amacımız; ülkemizdeki ve dünyadaki
sağlık sorunları üzerine araştırmalar
gerçekleştirecek, katma değer oluşturacak, yetkin araştırmacılar ve akademisyenler yetiştirmektir. Ülkemizin
2023 vizyonuna paralel olarak, varoluş nedenimizi sağlık alanında 21.
Yüzyıl’ın Birunilerini yetiştirmek
üzerine kurguladığımız için ismimiz
kendiliğinden ortaya çıkmış oldu.
Dünyada yaklaşık 65 milyon sağlık
profesyoneli vardır ve bu sayı her geçen gün artmaktadır. Eski çağlarda
sadece hekimlik ve eczacılık olarak
ortaya çıkan sağlık profesyonelliğinde bugün sayısı 40’ı aşan sağlık
mesleği bulunmaktadır ve ülkemizde bu mesleklerin önemli bir kısmı
yasa ile tanınmış durumdadır. Biruni
Üniversitesi bu mesleklerden sayısal
doygunluğa ulaşılan birkaçı dışında,
hepsinin fakülte veya bölümlerini
açmış bulunuyor. ‘Yalnızca sağlık ve
sağlığın her alanında varlık’ ana
düşüncesi kuruluş stratejimizi oluşturmuştur” şeklinde ifade etti.
Biruni Üniversitesi’nin ulaşım yollarının merkezinde, Topkapı Surları’nın
tam karşısında Marmaray istasyonuna ve Metrobüs durağına yürüme
mesafesinde ve tarihi dokuyla iç içe
olmasının İstanbul için bulunmaz
bir kazanım olduğunun altını çizen
Yüksel, üniversite adayı öğrencilere
hitaben de “Sevgili gençler, önünüzde çok sayıda seçenek ve imkân
var. Sizleri geleceğin bilim insanları
olarak yetiştirmeyi hedefleyen, en
iyi öğretim kadrosunun, son teknolojiye sahip araştırma araçları ve
laboratuar imkânları ile buluştuğu
öncü bir eğitim kurumuna davet
ediyorum. Bugün vereceğiniz karar, atacağınız adım, yaşamınızın
her safhasını derinden etkileyecek
bir karar. Sadece sağlık bilimlerine
odaklanan, ülkemizin disiplinler
arası branşları ile birlikte en kapsamlı sağlık üniversitesi, sizi bilimin
geleceğini yazmaya çağırıyor. Üniversitemizdeki farklıkları birlikte yaşayalım” dedi.
Biruni kimdir?
Biruni Üniversitesi adını 11. Yüzyıl’da yaşamış büyük Türk bilgini Ebu Reyhan El Biruni’den almaktadır. Yaptığı keşiflerle 11.
Yüzyıl’a adını veren ve insanlığın ortaçağ birikiminin Batı’ya aktarılıp diğer çağlara eklenmesinde en önemli zincir halkası olan Biruni, Galileo’dan 600 yıl önce dünyanın döndüğü varsayımını ortaya
koymuş, Newton’dan 700 yıl önce yerçekiminin varlığını fark
etmiştir. Tıp ve eczacılık bilimlerinin birbirinden ayrışıp sınırlarının oluşmasını sağlamış bir tıp, eczacılık,
astronomi ve fizik dâhisidir.
UNESCO’nun yayımladığı Courier Dergisi 1974 Haziran sayısının kapağında “1000 yıl önce Orta Asya’da
yaşayan ve yaşadığı asra damgasını vurup Biruni asrı
denilmesine sebep olan zekâ harikası bir bilgin” tanımını yapmıştır.
BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ BÖLÜMLER
DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ
Ergoterapi,
Fizyoterapi,
ECZACILIK FAKÜLTESİ
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon,
İlk ve Acil Yardım,
EĞİTİM FAKÜLTESİ
Gerontoloji,
Odyometri,
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık,
Hemşirelik,
Optisyenlik,
Üstün Zekâlılar Öğretmenliği,
Odyoloji,
Perfüzyon Teknikleri,
Zihin Engelliler Öğretmenliği
Sağlık Yönetimi,
Podoloji,
Sosyal Hizmet
Radyoterapi,
MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
Moleküler Biyoloji ve Genetik
SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Acil Yardım ve Afet Yönetimi,
Beslenme ve Diyetetik,
Çocuk Gelişimi, Dil ve Konuşma Terapisi,
Tıbbi Dökümantasyon ve Sekreterlik
MESLEK YÜKSEKOKULU
Tıbbi Görüntüleme Teknikleri,
Ameliyathane Hizmetleri,
Tıbbi Laboratuvar Teknikleri
Anestezi,
Çocuk Gelişimi,
TIP FAKÜLTESİ
Diyaliz,
(2015-2016 eğitim- öğretim yılında
öğrenci kabul edecektir.)
Elektronörofizyoloji,
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
75
haber
PROF. DR. ADNAN YÜKSEL
Kabataş Erkek Lisesini 1980 yılında bitiren Prof. Dr. Adnan YÜKSEL, Hacettepe Üniversitesi’nde başladığı tıp eğitimini İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesinde 1987 yılında derece ile bitirmiştir.
1987-1991 yılları arasında uzmanlığını yaptığı dönemde ilk yurtdışı çalışmasını 1990 yılında University of London, Charring Cross Hospital ve Westminster Childrens Hospital’de Prof. Dr. N. Cavanagh ile birlikte Serebral
Paralizili hastaların Etiyoloji ve tedavileri konusunda yapmış ve uzmanlığını
1991 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalında tamamlamıştır.
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalında Çocuk Nörolojisi Bilim Dalında Yan Dal Uzmanlık Eğitimini 1994 yılında tamamlayan Dr. YÜKSEL aynı yıl Siena Üniversitesi
Pediatri Kliniği Çocuk Nörolojisi başkanı Prof. Dr. Alberto Fois ile
birlikte Demiyelinizan hastalıkların nörogenetiği konusunda çalışmıştır.
1995 yılında Genel Pediatri Doçenti olan Dr. YÜKSEL, İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalında Tıbbi Genetik Doktorasını
tamamlayarak üçüncü uzmanlığını 2001 yılında almış ve aynı yıl University of Pittsburg, Medical Center, Neurogenetic bölümünde çalışmalar
yapmıştır. Dr. YÜKSEL Amerika dönüşünde İstanbul Üniversitesinde
profesörlük kadrosuna atanmıştır.
2007 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Başkanlığı görevine getirilen Prof.
Dr. Adnan YÜKSEL iki yıl sonra İstanbul Üniversitesi, Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü olmuştur.
Prof. Dr. Adnan YÜKSEL ilk üniversite kurma heyecanını 2010 yılında Bezmialem Vakıf Üniversitesi ile yaşamıştır. 2012 sonunda Bezmialem
Üniversitesinden ayrılan Prof. YÜKSEL bu tarihten itibaren 2014 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Rektörü Başdanışmanı olarak görev
yapmıştır.
Prof. Dr. Adnan YÜKSEL, halen Biruni Üniversitesi kurucu rektörü olarak görev yapmaktadır.
Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve konferanslara katılan Prof. YÜKSEL’in yurtdışında
yayımlanan 100’ün üzerinde makalesi, 55 adet
bildiri ve poster sunumu bulunmaktadır. 3 kitaba
bölüm yazarlığı yapan Prof. YÜKSEL yurt içinde 38
makale yazmış, 60 bildiri ve poster sunmuş ve çok sayıda atıf almıştır.
En son çalışmalarından birisi olan “CLP1 Mutasyonu” üzerine yaptığı çalışma bilim dünyasının itibarlı dergilerinden Cell Dergisinin 24 Nisan 2014
tarihli sayısına kapak olmuştur.
76
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
film
Olmak ya da Olmamak
Derya ÖNCÜL
Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü
İletişim Dairesi
Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü olarak misyonumuz; halkımızın
tercihlerini sağlıktan yana kullanmalarına yardımcı olmaktır. Bu bağlamda Genel Müdürlüğümüz, sağlık
okuryazarlığını arttırmak ve sağlık
adına farkındalık oluşturmak için çeşitli çalışmalar yapar ve kişilerin de
78
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
hayatta yapacakları tercihlerin sağlıklarını olumlu yönde etkileyecek
tercihlerden yana kullanmalarına büyük bir çaba sarf eder. Bu minvalde
incelediğimiz Alain Resnais’in “Smoking, No Smoking” filmi, gerçeklikle
kurduğu bağ açısından hayattaki
tercihlerimizin, yaşamımızı ve konumuz bağlamında sağlığımızı, nasıl etkilediği adına önemli bir görüntüsel
gösterge olacaktır.
Alain Resnais’in “Smoking, No Smoking” filmini “Tütünle Mücadele” kapsamında inceliyor olmamız; filmin
kurgusunun sigara içmek ya da içme-
mek tercihi üzerinden kurgulanıyor
olmasıdır. Film, düşünmeden alışkanlık haline getirdiğimiz bazı tercihlerimizin, aslında bir ömrü etkileyen ve
trajik sonla bitebilecek bir hikâyeye
dönüşebiliyor olmasını gösterir. Tıpkı
sigara içen ve içmeyen kişilerin sağlıklı olmak ya da olmamak adına yaptıkları tercihleri gibi.
Neden Alain Resnais ve neden “Smoking, No Smoking” filmi? Alain Resnais, çağdaş sinemayı şekillendiren en
önemli isimlerdendir. “Yeni Dalga”nın
öncülerinden, disiplinli ama deneysel, kurgu, gösteri ve teatral üslubun
birlikte harmanlandığı sinemaya
adanmış bir ömürdür O. Roberto Rossellini, Ingmar Bergman, Michelangelo Antonioni, François Truffaut ve
Jean-Luc Godard’la birlikte modern
Avrupa sinemasının kurucuları arasında olan Alain Resnais, çektiği belgesellerle çok genç yaşta olmasına
rağmen “İkinci Dünya Savaşı” sonrası
hayatın tanıklığını yapar. Bu dönem,
Resnais’in film kariyerinin en önemli
dönemidir. Ancak, Alain Resnais “Yeni
Dalga” sinemacıları arasında gösterilse de toplumsal belgeselci yanı onu
“Yeni Dalga” sinemacılarından ayırır.
O, bilinen alışılagelmiş kurgunun
kalıplarını kırar, çektiği belgesel ve
filmlerde denediği montaj teknikleri
ve izleyiciyi yanıltan ‘flashback’ oyunları ile yeni bir sinema dili oluşturur.
Resnais; gerçeklikle, hayal dünyasını
ustaca bir araya getirebilen bir yönetmendir.
Resnais’in 1993 yapımı “Smoking, No
Smoking” filmi; Smoking (135 dakika) ve No Smoking (142 dakika) adlı
iki bölümden oluşur. Filmin oyuncu
kadrosu sadece Sabine Azema ve
Pierre Arditi’den meydana gelmektedir. “Smoking, No Smoking” filmi, “Hiroşima Sevgilim” filmi kadar
Resnais’in film kariyerinde önemli bir
yer tutmasa da uzam/yer ve gerçek/
kurgu ikircikliğindeki dili nedeniyle
bir Alain Resnais filmi olduğunu haykırır.
Filmin kadın kahramanı Sabine Azema, iki bölümde toplam beş karakteri, erkek kahramanı Pierre Ardit, filmde toplam dört karakteri canlandırır.
Öte yandan seyirci ancak filmin ortalarına doğru bütün karakterleri sadece iki oyuncunun oynadığını anlar.
Bu da filmin gerçeklik ve hayal arasındaki sınırı nasıl gizlediğini gösterir.
Filmin ilk bölümü olan “Smoking”
de kadın kahraman sigara içmeyi
tercih eder. Sigara içilmesinin filmin
hikâyesi ile bağını aslında seyirci filmin ikinci bölümünde anlar. Filmin
yitik nesnesi yani film boyunca aradığımız şey, doğru tercihin hangisi
olduğunu bilmememizdir. O sigarayı içmeseydin/o kararı vermeseydin
böyle olmayacaktı duygusu filmin
kırılma noktasını oluşturur, filmdeki
sigara içme görüntüleri de bu duyguyu metaforlaştırır. Filmin en önem-
li yapı taşı (brick), filmin
neredeyse
bütünün
diyaloglardan oluşuyor
olmasıdır. Yönetmenin
bu tercihi, filmin psikanalitik yanını öne çıkarıyor
gibi görünse de film, insanın kendi tercihleri sonucu
yaşamının nasıl alt üst olabileceği üzerine kaderci bir
filmdir.
İkinci bölüm “No Smoking”de
kadın kahraman filmin başında yere düşen sigara paketini masaya koyar, sonra döner
pakete bakar ve onu eline alır
sigara içip içmeme arasında gidip gelir, tekrar sigara almadan
paketi masaya koyar. Paketin
üzerinde “Player’s” yazdığını okuruz. Film işte bu içmeme tercihiyle
birlikte ilk bölümle hiç ilgisi olmayan
bir hikâyeye dönüşür. Oysaki karakterler aynıdır, sadece tek fark filmde
sigara içmeyi karakterlerin tercih etmemesidir.
Resnais, bir roman yazarı gibi örer filmini. Filmin fotoğraflarla başlaması,
gerçeklikle hayal dünyası arasında
yaşanılacak gel gitlerin olacağına işaret eder. Çünkü film bir masal kitabı
gibi başlarken devamında karakterlerin görünmesiyle gerçekliğe bürünür. Diğer yandan yönetmenin çekim tekniği sayesinde seyirci gerçek
görüntüleri, yağlı boya resim tablosu
içinde hareket eden insanlar gibi algılar.
mesajını verir ve bilinçaltında kendi
gerçeklik algısını inşa etmeye çalışır.
Son söz yerine; “Smoking, No Smoking” filmi popüler kültür ürünü olmadığı için kolay hazmedilecek bir
film değildir. Filmin anlaşılması için
entelektüel bir sinema geçmişine ihtiyaç duyulabilir. Bu açıdan, dilimizin
döndüğü kadar açıklamaya çalıştığımız notların filmi izlerken rehber
olmasını dileriz. Son bağlamda, başımıza gelen en büyük felaket aslında
tercih ederek o anda içtiğimiz o ilk
sigaradır. Yaşadığımız hayatı yapacağımız tercihlerle değiştirebiliriz. İçmediğimiz her sigara bizi sağlığa bir
adım daha yaklaştırır.
Film, sigara nesnesinde gizli olan
mesajı ortaya çıkarırken bize; “yaşadığımız gerçeklik sadece karar
verdiğimiz tercihlerdir, yoksa hayat resim gibi soyuttur, resmin
güzel olup olmaması karar verip
içmediğimiz sigara gibi ancak
gerçekliğe yaklaşıp güzelleşebilir” der. Bir taraftan yağlı
boya resim sanatı duygusu
veren film diğer yandan teatral bir havada geçer. Farklı
sanatları bir arada verebilme sadece yedinci sanat
sinemaya aittir, bunu da
“Smoking, No Smoking”
filminde görebiliriz. Film
bu gücü sayesinde, sigara içersen böyle olur
içmezsen böyle olur
didaktikliğine
sokmadan
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
79
kitap
AİLE İÇİ YAŞAMIN ÇOCUK RESİMLERİNDEKİ İZİ
Yazar : Tuncay Dilci
Yayınevi : İdeal Kültür Yayıncılık
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 333
Bu çalışma, 5-12 yaş grubundaki çocukların yaptığı resimleri analiz ederek; yapılan resimler doğrultusunda çocuğu tanımak, aile ilişkilerini resimlerinde yansıtıp
yansıtmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmanın yöntemi tarama
modelidir. Tarama modeli; geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Daha önceki çocuk
resimlerinin ve çizim karakterlerinin değerlendirildiği çalışmalardan şu yönüyle
farklılık göstermektedir: Çalışmada çocuklara sadece aile konulu resimler yaptırılıp, çocuklar tarafından resmedilen aile yaşantısıyla gerçek hayattaki aile yaşantılarının örtüşüp örtüşmediğini saptamak amaçlanmıştır. Ayrıca benzer çalışmalarda yer verilmiş olan çocuk çizimlerinin gelişim aşamalarına yer verilmemiş
olup ağırlıklı olarak çocuk yetiştirmede sergilenen anne-baba tutumlarının çocuğu ne denli etkilediği ve çocuğun bunu resimlerine ne derece doğru yansıttığı
üzerinde durulmuştur. LAVANTA KOKULU SABAHLAR
Jocelyn Minton, iki dünya arasında kalmış bir kadındır. Varlıklı bir aileden gelen
annesinin ölümünden sonra, tamircilikle uğraşan babasının hayatında bir yabancı
gibi kalmıştır. Yeni hayatındaki tek tesellisi, kendisinden altmış yaş büyük Edilean
Harcourt’un dostluğudur…
Yazar : Jude Deveraux
Yayınevi : Pegasus Yayınları
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 384
Bayan Edi’nin ölümünün ardından Jocelyn, onu herkesten iyi anlayan dostunun bütün mal varlığını kendisine bıraktığını öğrenir. Buna on sekizinci yüzyıldan kalma
bir malikâne ve 1941 yılında başlamış gizemli bir aşkın ipuçlarını veren bir mektup
da dâhildir. Malikânenin ve gizemin peşinden küçük Edilean kasabasına giden genç
kadın, çekici, kibar bir avukat olan Ramsey McDowell’la ve en az onun kadar yakışıklı, gizem dolu bahçıvan kuzeni Luke Connor’la tanışır.
Joce, yerleştiği bu küçük kasabada bir yandan Bayan Edi’nin hayatı ve kendi ailesinin tarihiyle ilgili sırları keşfederken bir yandan da gerçek aşkın ne olduğunu sorgulayarak içine düştüğü aşk üçgeninden çıkmaya çalışacaktır.
YAZ
“Onu gördüm ve yaz geldi.
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi… Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi…
Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi…
Dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire, bir dönemeçte denizle karşılaşmak
gibi…
Yaz… bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek
benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi…
Yazar : Ekrem Buğra Ekinci
Yayınevi : Timaş Yayınları
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 256
İlk kitabıyla edebiyatımıza benzersiz bir giriş yapan ve yıllar yılı insan yüreğinin, özlemin, aşkın, geçmişi geleceğe bağlayan o narin bağların izini süren Kürşat Başar, 11 yıl
aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı Yaz’la okurlarıyla buluşuyor.
Yakın tarihimizin kritik bir döneminde dünyaya gelen, birbiri ardına yaşadığı kayıplara
rağmen hayata tutunan bir gencin büyüme serüvenini, yüzleşmelerini ve bir yaz mevsimi yaşadığı sarsıcı aşkı, arka plana hızla yitip giden İstanbul’u yerleştirerek anlatıyor.
Bir karşılaşmayla değişen hayatın, küçük bir rastlantıyla uyanan arzuların, birdenbire
gittiğiniz yolu değiştiriveren olayların ve her şartta, her yerde insana devam etme, hatta yeniden, yeniden başlama gücü veren o ele gelmez sırrın peşine takılarak...”
80
80
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014