Türkçe Ders Notları
Transkript
Türkçe Ders Notları
1 Genel Bir Bakış (Overview) 1.1 Bazı Tanımlar • • Bir emek piyasası belli bir miktar emek hizmetinin belli bir ücret, w, karşılığında sunulduğu bir piyasadır. Bir işin değeri, y, imalat yapıldığında çıkan mamülün (ürünün) değeridir. Yani, üretim miktarı ve ürünün fiyatıdır. emeğin marjinal ürünü = (fiyat) X (ek bir işçinin istihdamından ortaya çıkan üretim artışı) • • • • Işçinin fazlası, aldığı ücret ile çekince ücreti (reservation wage), wr, arasındaki farktır. Çekince ücreti işçinin kabul edeceği en düşük ücrettir. Bu ücret seviyesinde işçi çalışıp çalışmamak arasında kararsızdır. Işçinin fazlası (w −wr) şeklinde ifade edilebilir. Şirketin fazlası ise, işten dolayı şirketin marjinal karıdır. Istihdamın gelirinden elde edilen gelir ile maliyet, yani ücret, arasındaki farktır. Şirketin fazlası (y −w) şeklinde ifade edilebilir. Bir işin fazlası işçinin fazlasıyla şirketin fazlasının toplamıdır. Bu fazla (w−wr)+(y −w) = y −wr şeklinde ifade edilebilir. Bir emek piyasası müessesesi, insanların istihdam ve ücretlerini etkileyen işle alakalı kanunlar, yönetmelikler, teamüller, v.b. Çalışma saatleri ve toplu pazarlık müesseselere iki örnektir. 1.2 Tam Rekabetçi bir Emek Piyasası Şeffaf bir piyasadır. İşçiler ve şirketler piyasadaki emek hizmetleri ve ücretler hakkında tam bilgi sahibidirler. İşlerin ve işçilerin buluşturulması konularında herhangi bir maliyet yoktur. 1.2.1 Saat Sınırlaması Olmadan Emek Arzı ve Çekince Ücreti İnsanlar, çalışmaktan elde edilen fazlaları eksi olmaz ise, emek piyasasına iştirak ederler ve emeklerini arz ederler. Yani, insanların çekince ücretlerinin piyasadaki ücrete eşit veya daha az olması gerekir. Çekince ücreti nasıl belirlenir? Bir şahsın tüketim (c) ve boş zamandan (l) fayda elde ettiğini dikkate alalım ki bu iki şey de normal ürünlerdir: U(c,l). Şahıs toplam zamanını (l0), çalışma (h) ile l arasında paylaştırır ve çalışmadan ücret alır (w). Çalışmaya gerek kalmadan elde edilen ücret m dir ve tüketim mamülünün fiyatı c dir. Bütçe kısıtlaması şu şekilde ifade edilebilir. m+wh ≥ c Şekil 1.1’de çalışmayarak ve çalışarak elde edilen gelir gösterilmektedir. l0 ‘da hiç çalışma yoktur ve elde edilen gelir w oranında artmaktadır. Farksızlık eğrilerinin her birisi işçiye eşit miktarda fayda sağlayan kombinasyonları göstermektedir. Çekince ücreti, wr, farksızlık eğrisinin bütçe kısıtını kestiği noktadaki eğimini göstermektedir ki bu noktada kişi çalışmaz ve geliri m dir. Çekince ücretinden daha düşük bir ücreti işçi kabul etmez çünkü bu noktada çalışmamaktan elde edilen fayda çalışarak elde edilen faydadan daha fazladır. Şekilde 1 görüldüğü gibi w > wr olduğu durumlarda ise işçi bir miktar zaman çalışır ve geri kalan zamanı çalışmayarak geçirir. Şekil 1.1: Çekince Ücreti Gerçek hayatta ise insanlar istedikleri kadar çalışma hürriyetine sahip değillerdir. Saat sınırlamasının olduğu bir durumu çekince ücreti farksızlık eğrisinin bütçe kısıtlamasına teğet geçtiği noktadaki eğimine eşit değildir. Saat sınırlamasının olduğu durumda ortaya çıkan fayda saat sınırlamasının olduğu duruma kıyasla daha azdır. Daha da mühim mi şudur ki, saat sınırlaması olan şahsın çekince ücreti saat sınırlamasının olmayan şahsa kıyasla daha yüksektir. Şahsın emek arz karar şu basit karara göre verilir: w r w ft olduğu durumlarda şahıs hft kadar çalışır veya aksi takdirde hiç çalışmaz. 2 ≥ Şekil 1.2: Saat Sınırlamasının Olduğu Durumda Çekince Ücreti 1.2.2 Toplam Emek Arzı Şimdi, tüketim ve boş zaman tercihlerinin ve çalışma harici gelirlerin farklı olduğu bir çok şahıs olduğunu farzedelim ki bu durumda farklı şahısların çekince ücretleri birbirinden farklıdır. G(w), çekince ücreti dikey eksendeki w’ye eşit veya düşük olan insanları oranıdır. Bu oranı çalışma yaşındaki insanları sayısıyla çarparsak toplam emek arzı fonksiyonunu (Ls(w)) elde ederiz. Söz konusu oran ücretle birlikte artacaktır. Bazı şahıslar ise, ücretler ne kadar yüksek olursa olsun çalışmayacaktır. 3 Şekil 1.3: Toplam Arz Fonksiyonuna Dair Araştırma Bazı Bir Tahmin 1.2.3 Emek Talebi ve Ücretlerin Belirlenmesi İmalat, emek ile sermayenin birlikte kullanılması ile gerçekleşir. Kısa vadede sermaye sabittir ve işçi sermaye ile ikame edilemez. Şirket açısından bakıldığında tek tip işçi olduğunu farzedelim. Karını azami seviyede tutmak isteyecek bir şirket, marjinal işin değerinin (y) emeğin marjinal maliyetine (w) eşit olduğu noktaya kadar işçi istihdam etmek isteyecektir. Tam rekabetin olduğu bir piyasada şirket için ücret veridir. Yani, denge noktasında bütün şirketlerde y aynıdır. Yani, toplam emek talebi aynı y seviyesinde olan bütün şirketlerin istihdamının toplanmasıyla oluşur. Emek talebi fonksiyonunun eğimi nasıldır? Toplam istihdam bir kişi arttığında emeğin marjinal ürünü azalır. Emek piyasası haricinde mal piyasasında da tam rekabet şartları var ise satılan malın fiyatı azalmaz. Bu durumda emek talep fonksiyonunun eğimi (azalan) emeğin marjinal verimliliğinin eğimiyle aynıdır. Eğer şirketler mamül piyasasında tekel gücüne sahip iseler emek talep eğrisinin eğimi daha diktir çünkü söz konusu piyasada mal talep eğrisi aşağı doğru eğimlidir. Genel olarak söylemek gerekirse mamül piyasasındaki rekabet ne kadar az ise, emek talep eğrisinin eğimi o kadar diktir. 1.2.4 Denge Şekil 1.4’de aşağı eğimli bir emek talep eğrisi ve yukarı eğimli emek arz eğrisi görülmektedir ve bu eğriler w* ücret ve L* miktarında kesişmektedirler. Çekince ücreti w*’den az olan 4 işçilerin fazlaları vardır ve bu fazlaların toplamı işçi fazlasıdır. Bu alan, şekilde w*’nin altındaki taralı alandır. İşverenlerin fazlası ise w*’nin üstündeki taralı alandır. Çekince ücreti w*’den fazla olan işçiler çalışmazlar. Yani, L*=G(w*) istihdam oranı olurken 1−G(w*) denge istihdam edilmeyen oranıdır. Sağdaki şekilden de anlaşılacağı üzere, denge ücreti, emek arz eğrisinin yatay olduğu bir bölgede olabilir. Bu durumda wr= w* (çekince ücreti = denge ücreti) olan bazı şahıslar söz konusu ücrette çalışmak isteseler de iş bulamayacaklardır. Söz konusu insanlar işsiz olsalar da çalışmamaktadan dolayı herhangi bir refah kaybına uğramayacaklardır çünkü söz konusu insanlar için wr= w* olması sebebiyle çalışıp çalışmamak arasında kayıtsızdırlar. Diğer çalışmayan insanlar, kabul edilen uluslararası standartlara göre, aktif değillerdir. Şekil 1.4: Rekabetçi Emek Piyasasında Denge Kabul edilmiş uluslararası (OECD ve ILO) tanımlara göre çalışma yaşlarındaki (15-64) nüfus genel olarak üç emek piyasası durumuna dahildir: istihdam edilmiş, işsiz ve aktif olmayan. Askerlik yapan veya belli bir referans döneminde (bir hafta veya bir gün) en az bir saat çalışmış veya bir işe resmi bir bağı olan fakat hastalık, tatil, v.b. gibi sebeplerden dolayı çalışıyor olmayan şahıs istihdam edilmiş sayılmaktadır. Çalışma yaşındaki bir insan aşağıdaki kriterlere sahipse işsiz sayılmaktadır: 1. Kişi çalışmıyor. 2. Kişi anketten önceki dört hafta içinde iş aramış. 3. Kişi, iş başvurusu yapmak veya istihdam bürolarıyla irtibata geçmek yollarıyla aktif olarak iş aramaktadır. 4. Kişi çalışmak istiyor. 5. Kişi, iş görüşmesinden itibaren 2 hafta içinde, işe başlamaya hazır. Bu tanımlara göre aktif olmayan şahıslar istihdam edilmeyen ve işsiz olmayan şahıslardır. Bu grup çok heterojen bir gruptur. Işsizlik ve aktif olmamak arasındaki fark emek arzının 5 belirlenmesi açısından mühimdir. Bazı şahıslar çalışır durumda değillerdir ve durumları işsizliğin 5 şartından hiçbirisine uymaz iken bazı şahısların durumları ise sadece 1 şarta uymamaktadır. mesela, bazı şahıslar çalışma iradesinde olmakta ve aktif olarak iş aramakta iken geçici malullük (sakatlık) sebebiyle hemen çalışabilir durumda değillerdir. Benzer bir şekilde, referans döneminde iş aramamış olan bir şahıs, iş aramakta, çalışma iradesinde olmakta ve hemen işe başlayabilir durumda olsa bile iş arama sıklığını azalttığı için işsiz konumundan aktif olmayan konumuna düşer. Bu tip vakalar, işsizlik rakamlarının emek arzının mühim bir kısmını göz ardı edebileceğini göstermektedir. Bu sebeplerden dolayı tesis edilmiş tanımların ötesine gidip emek arzına dair daha geniş ölçüler belirlenmesinde fayda vardır. OECD bu konuda bir çalışma yaparak işgücüne dahil olmayanlar içerisinde “şevki kırılanlar” olarak adlandırılabilecek (discouraged) grubu tanımlamıştır. Bu gruptaki insanlar kendileri için uygun bir iş olmadığı düşüncesinde oldukları için iş aramakta aktif değillerdir. OECD’nin 1995 senesinde yaptığı çalışmaya göre bazı ülkelerde şevki kırılan işçilerin işgücünün yüzde 2’sine tekabül ettiği görülmektedir ve söz konu oranların işsizlik rakamlarına eklenmesi işsizlik oranlarını arttırabilir. Tablo 1: İşgücüne Dair Oranlar OECD – ILO tanımlarına göre 1994 – 2000 seneleri arasında çalışma yaşındaki nüfusun yüzdesi İşgücü Haricinde İstihdam Şevki Ülke İşsiz Toplam Potansiyel İlişiksiz Edilen Kırılmış Avusturya 67,5 2,9 29,6 1,0 0,3 28,3 Belçika 59,0 4,1 3,70 1,7 0,7 34,6 Danimarka 74,1 4,9 21,0 3,4 0,4 17,2 Finlandiya 63,4 8,4 28,2 3,5 0,4 24,3 Fransa 60,6 7,0 32,4 1,7 0,1 30,6 Almanya 64,5 5,7 29,8 1,3 0,2 28,3 Yunanistan 54,5 6,7 38,9 0,8 0,5 37,6 İrlanda 58,1 6,5 35,4 1,2 1,3 32,9 İtalya 51,8 8,6 39,7 2,8 0,5 36,4 Lüksemburg 61,2 2,7 36,1 0,8 0,0 35,3 Hollanda 67,8 3,9 28,3 1,1 0,1 27,1 Portekiz 67,7 3,6 28,6 1,5 0,2 26,9 İspanya 48,3 12,4 39,4 1,7 0,3 37,4 Britanya 68,8 7,4 23,8 1,2 0,3 22,3 Kaynaklar: Brandolini, Cipollone, and Viviano 2006; European Commission 2005; Jones ve Riddell 1999; OECD (1995) Son senelerde ise Avrupa Komisyonu, çalışma iradesinde olan fakat son 4 haftada aktif olarak iş aramayanları tanımlayan “potansiyel işgücü” istatistikleri geliştirmiştir. Avrupa Komisyonunun 2005 senesinde yayınladığı bir raporda, “işgücünün potansiyel üyeleri”nin OECD-ILO tanımına göre AB–25 içindeki aktif olmayanların yüzde 15’ine tekabül ettiği görülmektedir. Brandolini, Cipollone, and Viviano gibi yazarlar potansiyel işgücünün işsizlik ile aktif olmamak arasında ara durumu ifade ettiğini belirtmektedirler. İş bulma ihtimalleri, OECD-ILO tanımına göre işsiz olanlara kıyasla daha az iken aktif diğer segmentlere kıyasla daha fazladır. 6 1.3 Emek Piyasası Müesseseleri Bu aşamada emek piyasası müesseselerinin nasıl işlediğine dair örnekler verebiliriz. Yukarıda verdiğimiz tanıma göre emek piyasası müesseseleri ücret karşılığı yapılan çalışma piyasasına müdahale ederler. Bu müdahale işçilerin çekince ücretleri ile işin değeri arasında takoza (wedge) sebep olurlar. Diğer bir deyişle emek arzı ile emek talebi arasına bir takoza sebep olurlar. 1.3.1 Fiyatlar Üzerine Müdahale Asgari ücret, işçiye ödenen ücrete w gibi bir taban koyar. Bu şekilde, asgari ücret, emek arzının eğiminin değişmesine sebep olur. Işçinin çekince ücreti w’den daha düşük olduğu durumlarda bile işverenler asgari ücretin altında bir ücrette işçi istihdam edemezler. İşverenin karşı karşıya olduğu emek arzı eğrisi Şekil 1.6’da kesikli çizgilerle gösterilmektedir. Ls(w)−Ld(w) arasındaki şahıslar işsiz kalanlardır. Yani, denge fiyatında çalışma iradesinde olan çalışamayanlardır. Çekince ücreti w’den düşük olduğu müddetçe söz konusu şahıslar çalışma ve çalışmama arasında kayıtsız kalmayacaklardır. Yani, rekabetçi ve müesseselerden arınmış serbest piyasa modelininin aksine işsizlik sebebiyle ortaya çıkan bir refah kaybı vardır. Şekil 1.5: Fiyat Tabanlı Müesseseler ve Takoz Asgari ücreti tesis etmenin farklı yolları vardır. Bazı ülkeler, devlet tarafından kanun veya yönetmeliklerle tesis edilen bir asgari ücreti uygularlar. Bazı ülkelerde ise, belli sektörlerde, 7 sendikalar tarafından toplu pazarlık anlaşmaları yoluyla tesis edilen ücret tabanı vardır. Sendikaların işyerine geldiği durumlarda, işveren, işçilerin tamamının emek arzının çekince ücretinden farklı olduğu bir durumla karşı karşıya kalır. Sendikalar, işveren üzerine, işçilerin çekince ücretinin üzerine bir ücret farkı eklerler. Istihdam üzerine konulan vergiler çekince ücreti ile emek verimliliği arasına konulan takoza bir diğer örnektir. Bu uygulama emek talebi yanında emek arzını da azaltır çünkü bu vergi sebebiyle bazı kişiler işgücünden çıkarlar. 1.3.2 Miktar Üzerine Müdahale Asgari ücretler, sendikalar, vergiler ve işsizlik yardımları emeğin fiyatına etki ederler ve y ile wr arasında doğrudan bir takozun oluşmasına sebep olurlar. Bu yolla işverenler işin marjinal ürününen fazla ücret edemeye mecbur kalırlarken işçiler de işverenin emek maliyetinden daha düşük bir meblağı elde ederler. Diğer müesseseler arz olunan veya talep edilen emek miktarı üzerine etki ederek dolaylı yollardan bir takoz olurlar çünkü işverenlerin karşı karşıya oldukları emek arzı şahısların çekince ücretlerinin toplamından farklılaşır. Çalışma saatleri üzerine düzenlemeler (5. Konu), göçmen politikaları (9. Konu) ve mecburi öğrenim senesinin arttırılması (8. Konu)emek arzına etki eder Bu tip düzenlemeler emek arzının sola doğru kaymasına sebep olur ve denge miktarı azalırken denge ücreti de artar. (Şekil 1.6). emek piyasası müesseseleri emeğin marjinal ürünü ile çekince ücreti arasında bir farkın oluşmasına sebep olurlar. Nüfusun w > wr olduğu bölümün azalmasına sebep oldukları için hem çalışma yaşındaki nüfusun azalmasına hem de işgücünün ve istihdam oranının azalmasını netice verirler. Şekil 1.6: Miktar Bazlı Müesseseler ve Takozun Etkisi 8 Miktar üzerine yapılan bir diğer müdahale kıdem tazminatı gibi istihdamı koruyan düzenlemelerdir (10. Konu). 1.3.3 Müesseseler Arası Etkileşimler Istihdamı koruyan düzenlemelerin bir etkisi işe almalarının azalmasıdır. Şirketler, işçileri işten çıkarmada zorlanacaklarını önceden tahmin ederek öncelikle mümkün olduğu kadar az işçi istihdam etmek isterler. Hem işe almalar hem de işten çıkarmalar azalacağı için istihdam ve işsizliğe dair olan net etki muğlâktır. Istihdamı koruyan düzenlemeler ücret pazarlıklarında sendikaların güçlerinin artmasına sebep olurlar. Bu durumda işverenin karşı karşıya olduğu emek arzı sola doğru kayar ve denge ücreti artarken toplam istihdam azalır. Emek piyasasına dair müesseselerin etkileşimlerine dair farklı çok farklı neticeler ortaya çıkmaktadır. Şekil 1.7’de görülebildiği gibi OECD ülkelerinde istihdam oranı (istihdamın çalışma yaşındaki nüfusa oranı) ve işsizlik oranlarına (işsizlerin işgücüne oranı) dair çok farklılıklar vardır. Şekil 1.7’de görülebilen bir diğer vakıa da aynı istihdam oranının yüzde 5 işsizlik oranı veya çift haneli işsizlik oranı ile görülebildiğidir. Bu durum, istihdam oranlarının göz ardı edilmemesi gerektiği gerçeğini ortaya koyar. Meksika, İzlanda ile aynı işsizlik oranına sahip olmasına rağmen Meksika’nın istihdam oranı İzlanda’dan yüzde 20 daha azdır. Şekil 1.7: OECD Ülkelerinde İstihdam ve İşsizlik Oranları (2006) 9 1.3.4 Emek Piyasası Müesseselerinin Varlık Sebepleri Her türlü emek piyasası müessesesi emek arz ve talebi arasında bir takoz oluşturarak emek piyasalarının ufalmasına sebep olurlar. Emek piyasasının rekabetçi olduğu bir ortamda var alan işçi ve şirket fazlaları herhangi bir emek piyasası müessesesinin ortaya çıkmasıyla birlikte azalacaktır. Bütün olumsuzluklara rağmen emek piyasası müesseselerinin modern emek piyasalarında niye çok önemli olduklarına dair üç sebep verebiliriz: 1. Etkinlik: Tam rekabetin tesis edilebildiği bir emek piyasası gerçekte yoktur ve ehven-i şer bir emek piyasasının tesis edilebilmesi söz konusu emek piyasası müesseseleriyle gerçekleşebilir. 2. Adalet: Söz konusu müesseseler seçmenlerin de desteklediği, gelirin yeniden bölüşülmesine sebep olurlar. 3. Yanlış Uygulamalar: Siyasi süreçlerdeki bazı eksiklikler sebebiyle, menfaati az bir zümreye olan fakat maliyetleri geniş kitlelere ödetilen müesseseler bazı durumlarda gerçekleşebilmektedir. Etkinlik Emek piyasası müesseselerinin varlık sebebi, müessese olmayan piyasaların işleyişindeki aksaklıkların tam rekabet piyasası neticelerinin elde edilmesine mani teşkil etmeleridir. Tatbikatta, tam rekabette olan bir emek piyasası yoktur. Emek piyasaları rekabetçi bir yapıdan uzaktırlar çünkü işçiler ve işverenler arasında önemli bilgi asimetrileri (nispetsizlikler) vardır. Ayrıca, piyasada alım satımı yapılmayan bazı dışsallıklar da söz konusudur. Her iki durumda da (asimetrik bilgi ve dışsallık) rekabetçi emek piyasalarının özelliklerine ters neticeler ortaya çıkmaktadır. Iyi düşünülmüş emek piyasası müesseseleri, bu çerçevede, piyasaların işleyişindeki aksaklıkları giderebilir ve laissez - faire yaklaşımına kıyasla pastanın büyüklüğünü arttırabilir. Adalet Müesseseler, fazlanın, işçi ile işveren arasındaki dağılımın değişmesine sebep olurlar. Pastanın ufalmasına sebep olsalar da, emeği arz eden veya talebin edenlerin, müesseselerin olmadığı duruma kıyasla, daha iyi duruma gelmelerine sebep olabilirler. Teorik olarak gelirin yeniden dağılımı, laissez-faire neticesi üzerine işçi veya işverene vergi koyup gelirlerini karşı tarafa vermekle gerçekleşir. Tatbikatta ise götürü usulü vergiler adaletsiz oldukları için emek faaliyeti üzerinden alınan vergiler gelirin yeniden dağılımı için etkili bir vergi olabilirler. Yanlış Uygulamalar Emek piyasası müesseselerinin, gelirin yeniden dağılımında etkili olmaları neticesinde bazı azınlık gruplar kendi menfaatleri için maliyetleri vatandaşların çoğunluğuna binen politikaları tesis ettirebilmektedirler. Bazı Örnekler Tatbikatta, emek piyasası müesseseleri birden fazla işlev görürler: piyasa işleyişindeki aksaklıkların giderilmesine sebep olurlar ve gelir dağılımına etki ederler veya belli menfaat gruplarının menfaatlerine yararlar. İş kaybı, işçilerin korunması gereken durumlardan bir 10 tanesidir fakat hiç bir özel şirket işsizlik sigortası hizmeti sağlamak istemez çünkü bu konuda kötü niyetli hareket eden insanlar olabilir. Işçiler piyasa fiyatlarından işsizliğe karşı sigorta alıp işsizliğin menfi etkilerine karşı korundukları zaman işsiz kalmamak ve iş bulmak için çok fazla çaba sarf etmek istemezler. Ayrıca, işsiz kalma ihtimalleri yüksek olan işçilerin durumu sigortayı sağlayan şirketin ve işsiz kalma ihtimali az olan işçilerin zararına bir durumdur. Bu tip eksikliklerin çaresi nüfusun tamamını kapsayan müesseselerin tesis edilmesidir. Bu tip müeesseseler, işçilerin işsiz kalmamak için daha az çaba sarfetmeleri neticesini değiştirememektedir. Ayrıca, işsizlik sigortası, emek piyasasının intibak süratinin azaltmasına sebep olmaktadır. Piyasa işleyişindeki bir aksaklığı giderirken istihdam koruma tedbirleri işverenden işçiye bir gelir transferine sebep olurlar. Asgari ücret, çalışma saatlerinin sınırlandırılması, toplu pazarlık müesseseleri ve sendikalar, pastanın küçülmesi pahasına işçilerin pastadan daha büyük bir pay almalarına sebep olurlar. Aynı zamanda, bu müesseseler, tekel gücüne sahip şirketler gibi piyasa aksaklıklarına ve ücretlerin belirlenmesi ve iş saatleri gibi konulardaki dışsallıklara çare olma fonksiyonunu görürler. Göçün sınırlanması yurtiçindeki işçileri yurtdışından gelebilecek işçilerin rekabetinden tecride sebep olurlar. Göçün sınırlanması piyasa işleyişindeki aksaklıkları çözme konusunda diğer müesseselerle birlikte ele alındığı zaman meşru gösterilebilir. Göçmen işçiler asgari ücretten çalışma konusunda yurtiçindeki işçilerden daha istekli olabilirler ve neticede yurtiçindeki işçiler işsiz kalabilirler. Ayrıca, işsiz kalan göçmen işçiler, işsizlik sigortasının finansmanında rol almadan işsizlik sigortasından faydalanarak devletin mali yükünün artmasına sebep olabilirler. Emek üzerine vergiler artan oranlıdır ve netice itibariyle zenginlerden fakirlere bir gelir trasanferidir. Ayrıca, diğer müesseselerle olan ilişkisi varlıklarını meşru kılmaktadır zira işsizlik sigortası, aktif emek piyasası politikaları, aile politikaları ve mecburi eğitim gibi uygulamaların finansmanı için vergi gelirine ihtiyaç vardır. 1.3.5 Mal Piyasası Rekabeti ve Müesseselerin Reformu Küreselleşmenin getirdiği rekabet baskıları yukarıda bahsi geçen takozların azalmasına sebep olması beklenebilir fakat çoğu gelişmiş ülkede reformlara karşı ciddi siyasi muhalefet vardır. Takozların arttırılması yönündeki kanuni düzenlemeler daha kolay yapılabilmektedir. Avrupa ülkeleri için bu alanda yapılan çalışmalar özellikle takozun azaltılması yönündeki reformların son senelerde arttığını ortaya koymaktadır fakat takozun azaltılması yönündeki reformlar marjinal nitelikteki reformlardır. Marjinal reformların yapısal reformlara oranı 1990 senesinden sonra artmıştır. Avrupa ülkelerinde son senelerde reformlarda görülen artışın sebebi küreselleşme neticesinde mal piyasalarındaki artan rekabetin söz konusu emek piyasası müesseselerinin maliyetini arttırmasıdır. Özellikle, artan mal piyasası rekabeti neticesinde daha esnek bir emek talebi ortaya çıkması söz konusu müesseselerin maliyetlerini arttırmaktadır. Sebepleri ne olursa olsun, emek piyasası reformları her sene yapılmaktadır ve reformların emek piyasalarına olan etkilerini incelemek için büyük bir fırsat ortaya çıkarmaktadır. 11 2 Asgari Ücretler Asgari ücret, işçiye ödenen ücrete bir taban tesis eden bir emek piyasası müessesesidir. Dünyadaki çoğu ülkede bir şekilde bir asgari ücret olsa da, ölçek, kapsam ve işleyişdeki teferruatlar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu sebepten dolayı ülkeler arasında asgari ücretin tanımlarını ve asgari ücret miktarını mukayese etmek kolay değildir. Asgari ücretin ortalama gelire oranı gibi istatistikler ise asgari ücretin gelir dağılımını ne kadar etkilediği konusunda kullanılmaktadır. Asgari ücret ile ileriki konularda işlenecek diğer para bazlı müesseseler (sendikalar ve toplu pazarlık, v.b.) arasındaki fark asgari ücretin çoğunlukla düşük ücretli insanları etkilemesidir. Asgari ücretin istihdamı hangi yönde etkilediğine dair yapılan istatistikî çalışmalar her iki yönde de neticeler verebilmektedir. Asgari ücret bazı ülkelerde devlet tarafından belirlenirken bazı ülkelerde işçi ve işveren temsilcileri arasındaki müzakereler neticesinde tespit edilmektedir. Genel olarak, asgari ücretin kapsamı ve tespit edilmesini, OECD ülkelerinde üç ana sınıfta özetlemek mümkündür: 1. İşçi ve işveren temsilcileriyle istişare edildikten sonra devlet tarafından tespit edilen bir asgari ücret 2. Toplu pazarlık neticesinde tespit edilen ve kapsamı bütün işçilere yayılan milli bir asgari ücret 3. Sektör seviyesinde yapılan toplu pazarlık neticesinde tespit edilen ve sektördeki bütün işçileri kapsayan bir sektör asgari ücreti Asgari ücretin uygulanmasında da bazı sınıflandırmalar görülmektedir: 1. Asgari ücretler saatlik, günlük, haftalık ve aylık olarak belirlenebilir. 2. Tespit edilen asgari ücretin haricinde tecrübesi az ve/veya gençleri kapsayan ve daha az olan ikinci bir asgari ücret de sık görülen bir uygulamadır. Söz konusu ikinci asgari ücret, uygulamada görülen bir tatbikattır çünkü istihdamı arttırmak için uygulanan düzenlemeler genç işçilere daha düşük ücret verilebilmesine izin vermektedir. 3. Bazı ülkelerde ise bazı işçilerin, şahsi durumları ve/veya fazla mesai sebepleriyle, asgari ücretlerine arttırma yapılabilmektedir. Mesela asgari ücret, işçinin tecrübesi, vasıfları ve ailevi durumları sebepleriyle arttırılabilmektedir. 4. Asgari ücret enflasyon endeksli olarak arttırılabilir veya arttırılmayabilir. Arttırılmadığı durumlarda hükümetler tarafından ayarlaması yapılabilir. 2.1 Ülkeler arasındaki Mukayeseler Yukarıda bahsedilen farklılıklara rağmen ülkeler arasındaki mukayesede asgari ücretlerin bir değere mukayese edilmesi yöntemi kullanılabilir. Asgari ücretin ortalama ücrete oranına bakılması uluslararası mukayeselerde kullanılmaktadır. Teorik açıdan bakıldığında payda olarak orta ücretin (median wage) kullanılması ortalama ücretin (average wage) kullanılmasına tercih edilir çünkü ortalama gelir üst gelir seviyesinden olan gelirlerden etkilenebilir fakat orta gelirin hesaplanması için gerekli olan ücret verilerinin bulunması her zaman mümkün olamamaktadır. 12 Asgari ücretin ortalama ücrete oranının kullanılmasında asgari ücretin ortalama ücrete etkisi göz ardı edilmektedir. Özellikle asgari ücretin toplu pazarlıkların konusu olduğu zamanlarda asgari ücretin arttırılması aynı zamanda asgari ücretin üstündeki ücret hadlerinde de artışı netice verdiği için ortalama ücret artış göstermektedir. Bu durumda asgari ücretin arttırılması asgari ücretin ortalama ücrete oranını çok fazla arttırmamaktadır çünkü hem pay hem de payda artmaktadır. Şekil 1.1’de ABD ve Fransa’da ise asgari ücretin orta ücrete oranının seneler içerisindeki seyri gösterilmektedir. Şekil 2.1: Asgari Ücretin Orta Ücrete Oranı Asgari ücretin arttırılmasında göz ardı edilen bir diğer konu da işgücünde asgari ücretin kapsamadığı kayıtsız istihdamın da olduğu gerçeğidir. Çoğu gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle Doğu Avrupa ve Güney Avrupa ülkelerinin de aralarında bulunduğu bazı OECD ülkelerinde, genelde şehirlerde olan kayıtlı istihdamın yanında kayıtsız istihdam da varlığını devam ettirmektedir ki söz konusu işçiler için asgari ücret kanunları tatbik edilememektedir. Bütün işyerlerini denetleyebilecek sayıda müfettişi olan bir ülke dünyada yoktur. Asgari ücretin yeteri kadar tatbik edilememesi sebebiyle asgari ücretin arttırılması en düşük ücreti kalan işçilerin ücretleri azalabilir çünkü kayıtlı istihdamın dışına itilen verimliliği az olan söz konusu işçiler kayıtdışı istihdam sektöründe emek arzının artmasına sebep olabilirler ve ücretler düşebilir. Tablo 2.1’de OECD tarafından bazı ülkelerdeki asgari ücretin ortalama ücrete oranları gösterilmektedir. Dikkat edilirse, bazı ülkelerdeki asgari ücretin birbirinden çok farklı olması Şekil 2.1’de görüldüğü gibi farklı tarihi süreçlerin bir neticesidir. Asgari ücretin orta ücrete oranı 1960’lı sonlarından itibaren ABD’de düşmektedir. Aynı senelerde aynı oran Fransa’da yükselmeye başlamıştır. 13 Tablo 2.1: OECD Ülkelerinde 2005 Senesinde Asgari Ücretler Asgari Satın Alma Tespit Edilme3 Ücretin Gücü Saatlik Ortalama Paritesine Asgari Kapsama Ücrete Göre Aylık Yöntem Ücret (€) Seviyesi Oranı1 Asgari (%) Ücret2 (€) Avustralya 7.25 1277 Avusturya CB-L P Belçika 43 6.93 1220 CB N Kanada 35 4.75 836 L F-P Çek Cumhuriyeti 39 1.58 278 L N Danimarka CB Finlandiya CB N Fransa 52 7.51 1322 L N Almanya CB Yunanistan 3.29 578 L N Macaristan 38 1.28 225 L N İzlanda CB İrlanda 53 7.43 1308 CB N İtalya CB N Japonya 40 4.15 731 L P Kore 27 2.64 464 Lüksemburg L N Hollanda 39 7.30 1284 L N Yeni Zelanda 48 4.98 877 L N Polonya 40 1.35 237 L N Portekiz 53 2.08 366 L N Slovak Cumhuriyeti L N İspanya 40 3.40 599 L N Türkiye 2.78 489 L Britanya 39 6.40 1127 L N ABD 31 3.48 613 L N Kapsama Oranı4 80 95 90 100 100 80 90 100 68 100 100 100 80 100 10 100 100 25 100 100 100 100 100 100 100 Kaynaklar: OECD, LFS Database; ILO Minimum Wage Database. 1 Asgari Ücretin ortalama imalat işçisinin ücretine (APW) oranı. 2 Satın alma paritesine göre gerçek saatlik asgari ücret oranının aylık çalışma saati ile çarpılması 3 Ücret tabanlarının kanunlar ile mi yoksa toplu pazarlık ile mi tespit edildiği ve kapsamanın seviyesi. CB = toplu pazarlık; L = kanun; P = mahalli; F = federal; N = milli. 4 Asgari ücret kanunla tespit edilirse veya toplu pazarlığın kapsamı bütün işçilere yayılırsa kapsama orano 100’dür. Aksi takdirde bu oran, asgari ücreti toplu pazarlık kapsamında belirlenen işçilerin oranıdır. a 1990’lı senelerin sonunda b 18 yaş üzeri işçiler için c 23 yaş üzeri işçiler için d 22 yaş üzeri işçiler için 14 2.2 Teori 2.2.1 Tam Rekabetçi Emek Piyasası Şekil 2.2: Rekabetçi Emek Piyasasında Asgari Ücret Rekabetçi emek piyasasında asgari ücretin etkilerine dair iktisat teorisinin tahminleri sarihtir. Piyasa denge ücretinin üstünde tespit edilen bir asgari ücret işsizliğe sebep olur. Piyasadaki ücret yükseldiği için bir yandan talep edilen emek miktarı azalırken diğer yandan da arz edilen emek miktarı artar ve işsizlik ortaya çıkar. Şekil 2.2’de gösterildiği gibi asgari ücret w’de emek arzının şekli değişir ve bazı işçilerin çekince ücretleri daha düşük olmasına rağmen şirketler w ücretinden daha düşük bir ücret oranda işçi istihdam edemezler. W, emek arz eğrisi Ls(w)’nin solundaki bölgede emek arz eğrisi olur. W ücret seviyesinde Ls(w) ile Ld(w) arasındaki bölüm işsizleri göstermektedir. Bu işçilerin çekince ücretleri asgari ücretten daha az olduğu için çalışmamaktan dolayı refah kaybına uğramaktadırlar. 2.2.2 Rekabetçi Olmayan Bir Emek Piyasası Rekabetçi olmayan bir emek piyasasına asgari ücretin etkilerini tahmin etmek zordur. İş arama sürecinde iş ile işverenin buluşamaması ve iş aramayla alakalı dışsallıkların olması gibi sebeplerden dolayı ücretlerin belirlenmesindew işverenin monopson (piyasada emek talep eden tek şirket) gücü vardır. Bundan dolayı asgari ücretin tesis edilmesi istihdamı arttırabilir. İşverenlerin tek taraflı olarak ücretleri belirleyebilecek güce sahip oldukları zaman karı azami 15 seviyede tutma tercihinde olmaları sebebiyle istihdam ve ücretler rekabetçi piyasaya kıyasla daha düşük gerçekleşirler. İlk defa Stigler (1946) ve Lester (1947) tarafından ortaya atılan fikre göre denge noktasının üstünde belirlenen asgari ücret istihdamı arttırabilir. Bunun sebebini anlayabilmek için tekel teorisini emek piyasasına tatbik etmek gerekmektedir. Tekelci bir şirket, sattığı mal için aşağı eğimli bir talep eğrisiyle karşı karşıyadır. Tam rekabet piyasasının aksine monopsoncu şirket istediği kadar işçiyi piyasa fiyatından istihdam edemez. Monopsoncu şirket de yukarı eğimli bir emek arz eğrisiyle karşı karşıyadır. Monopsoncu, şirket ücret alıcı (wage-taker) değil ücret araştırıcıdır (wage searcher). Monopsoncu, istihdam ettiği işçilerin sayısını arttırmak isterse, sadece ek istihdam ettiği işçilerin değil, istihdam ettiği işçilerin tamamının ücretlerini arttırmak mecburiyetindedir. Bu sebeple, şirketin ek bir işçi istihdam etmesinin marjinal maliyeti işçiye verilen ücrete eşit değildir. Bu konuyu Tablo 2.2 vasıtasıyla görebiliriz. Tablo 2.2: Monopsonist Açısından Emeğin Marjinal Maliyeti İşçi Sayısı Arz Eğrisi(Ücret Oranı) Toplam Emek Maliyeti 1 10 10 2 15 30 3 20 60 4 25 100 5 30 150 Marjinal Emek Maliyeti 10 20 30 40 50 Kaynak: “CliffsNotes.com: Labor Demand and Supply in a Monopsony,” (Çevrimiçi) http://www.cliffsnotes.com/study_guide/Labor-Demand-and-Supply-in-a-Monopsony.topicArticleId9789,articleId-9783.html, 21.03.2013. Ek bir işçiyi istihdam etmenin marjinal maliyeti, söz konusu işçinin çekince ücretinden daha yüksektir çünkü ek bir işçiyi emeğini arz etmeye ikna etmek için teklif edilen ücret sadece söz konusu işçiye değil fakat bütün işçilere verilmesi gerekir. Monopsonist’in marjinal işe alma maliyeti (mhc) Şekil 2.3’de gösterilmektedir. Mhc eğrisi Ls (w) curve eğrisinin üstünde yer almaktadır ve söz konusu eğriden giderek uzaklaşmaktadır çünkü giderek daha çok sayıda işçiye daha yüksek bir ücret verilmektedir. Monopsonistin karı azami seviyede tutmasına sebep olacak istihdam tercihi marjinal işe alma maliyetinin işçinin marjinal gelirine (Ld(w) = ürünün fiyatı * emeğin marjinal verimliliği) yani emek talep eğrisine eşitlenmesini gerektirmektedir. Şekil olarak bu durum, marjinal işe alma maliyetinin (mhc) emek talep eğrisiyle kesiştiği noktada yer almaktadır. Monopsonist, rekabetçi piyasada istihdam edilen L* sayıdaki işçiye kıyasla, Lm sayıda işçi istihdam eder. Monopsonist, aynı zamanda, rekabetçi piyasada verilen w* ücrete kıyasla daha düşük bir ücret olan wm ücreti verir çünkü işçilerin söz konusu istihdam seviyesinde kabul edebileceği en düşük ücret wm dir. 16 Şekil 2.3: Monopsoni ve Asgari Ücret Monopsonist’in olduğu bir durumda, monopsonist piyasası ücretiyle rekabetçi bir piyasanın ücreti arasında belirlenen bir asgari ücret hem ücretlerin hem de istihdamın artmasına sebep olur. Asgari ücretin w* üstünde bir seviyede belirlendiği durumda ise rekabetçi piyasaya kıyasla daha az bir istihdam seviyesi netice verir. Daha da yüksek bir ücret seviyesi belirlendiğinde ise istihdam seviyesi monopsoni piyasasına kıyasla bile daha az gerçekleşir. Monopsoni’nin geçerli olduğu bir piyasada asgari ücret ile istihdam arasında monotonik olmayan bir ilişki geçerlidir. Yani, ücretin çok düşük olduğu durumlarda asgari ücretin arttığı zaman istihdam da artar. Ücretin bir noktadan üstünde olduğu durumlarda ise ücret ile istihdam arasındaki klasik ilişki geçerlidir. Asgari ücretin istihdama olmasa da refaha müspet manada etkileri olabilir (Cahuc and Michel 1996; Acemoğlu and Pischke 1999). Asgari ücretin belirlenmesinden sonra işsiz kalmak istemeyen işçiler eğitimlerini arttırarak verimliliklerini arttırma yoluna gidebilirler. Bu durum emek talebi için de geçerli olabilir (Acemoğlu 2001). Asgari ücretin tesis edilmesi ve/veya arttırılması karşısında şirketler, söz konusu ücretlerde daha vasıflı işler yapılması gerektiğini düşünerek yüksek vasıflı işçilere olan taleplerini arttırabilir. Genel olarak değerlendirmek gerekirse, iktisat teorisine göre asgari ücret istihdamın azalmasına sebep olur fakat rekabetçi olmayan bir piyasada, düşük seviyelerde tespit edilen bir asgari ücret istihdamın ve refahın artmasına sebep olabilir. 2.3 Verilere Dayanan Deliller (Empirical Evidence) 2.3.1 Şirketler Seviyesinde Toplanan Bilgilere Dayanan Çalışmalar Dolado ve diğerlerinin çalışması (1996) bazı OECD ülkelerinde asgari ücretin istihdam üzerindeki etkilerine dair bilgiler vermektedir. Asgari ücret genelde istihdamı azaltmaktadır fakat etkinin derecesi ülkeler ve kategoriler arasında farklılık göstermektedir. Asgari ücret en fazla genç istihdamı üzerinde etki göstermektedir. OECD’nin 1998 ve 2006 senelerinde yaptığı çalışmalar asgari ücretin istihdamı az da olsa kötü yönde etkilediğine dair bir neticeye 17 ulaşmıştır ki söz konusu etki genç işçiler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Asgari ücret üzerine yapılan çalışmaların çoğunluğu asgari ücretin tatbik edilebildiği kayıtlı sektörü incelerken genelde gelişmekte olan ülkelerin kayıtdışı sektörünü inceleyen bazı çalışmalar da görülebilmektedir (Lemos 2004 Brezilya üzerine, Gindling and Terrell 2004 Kosta Rika üzerine ve Jones 1997 Gana üzerine). Kayıtdışı sektör istihdamının ölçülmesindaki zorluklara rağmen bazı çalışmalar kayıtlı sektördeki asgari ücret artışının kayıtdışı sektörde de ücret artışına sebep olduğunu tespit etmiştir. Söz konusu çalışmaların getirdiği açıklama kayıtlı sektördeki asgari ücretin ekonominin tamamı için bir referans teşkil ettiği yönündedir. Eğer şirketler kayıtdışı sektörde monopson güce sahip iseler ve adil ücretlendirme kullanılıyor ise kayıtlı sektördeki asgari ücretin değişimine benzer bir değişim kayıtdışı sektörde de gerçekleşebilir. Bu olguya “deniz feneri” etkisi ismi verilmektedir. 2.3.2 Deneylere Dayanan Çalışmalar Stewart (2004) tarafından 1999 senesinde Britanya’da asgari ücretin tesis edilmesi ve 2000 ve 2001 senelerinde arttırılmasının, ücret hadleri asgari ücretin üstünde olan işçilerin istihdamına etkilerinin incelendiği bir çalışma yapılmıştır. Stewart, bu çalışmasını farklı yaş gruplarındaki erkekler ve bayanlar için tekrarlamış ve neticeleri iktisadi dalgalanmalara göre ayarlamıştır. Çalışmalarda asgari ücretin hiç bir grup için menfi etkilerinin olmadığı görülmüştür. Benzer bir çalışma, eyaletlerin, istedikleri takdirde, federal asgari ücreti arttırabildikleri, ABD için yapılmıştır. Card and Krueger (1994, 1995) New Jersey eyaletinin 1992 senesinde asgari ücreti $4.25’den $5.05’e çıkarmasının etkilerini incelemiştir. Mukayese etmek maksadıyla, söz konusu dönem boyunca asgari ücreti $4.25’de sabit kalan Pennsylvania kullanılmıştır. New Jersey ve Pennsylvania benzer iktisadi yapıları olan komşu eyaletlerdir. Çalışma, asgari ücretin arttırılmasından sonra New Jersey eyaletindeki fast-food restoranlarındaki istihdamın Pennsylvania’ya kıyasla daha süratli arttığını tespit etmiştir. Çalışmanın neticesi şudur: başlangıçta çok düşük bir seviyede ise, asgari ücret artışı istihdamın artmasına sebep olabilir . Card and Krueger’ın bu çalışması çok geniş bir yelpazede münazara edilmesine rağmen çalışmanın neticeleri büyük ölçüde teyid edilmiştir. 2.3.3 İşçilerin Geçmişlerine Dayanan Çalışmalar Yukarıda bahsi geçen çalışmalarda iki temel problem vardır: 1. Söz konusu çalışmalar, asgari ücretin etkilerinin belli sektörlere olan etkilerini incelerken neticeler emek piyasasının tamamına yönelik yorumlanmaktadır. 2. Asgari ücretin istihdam edilen şahıs sayısına etkileri incelenirken çalışma saatleri göz ardı edilmektedir. Bu tip problemler, emek piyasasını temsil kabiliyeti yüksek olan ve asgari ücrete yakın ücret alan işçilerin seneler boyunca aldıkları ücretlerini takip ederek halledilebilir. Son senelerde yapılan bu tip çalışmalar asgari ücretteki değişimlerin söz konusu işçilerin istihamında ciddi etkileri olduğunu göstermektedir fakat bu etkilerin yönü hakkında bir fikir birliği yoktur. Abowd ve diğerlerinin (1999) Fransa için yaptıkları bir çalışma, asgari ücretteki yüzde 1’lik bir artışın söz konusu gruptaki erkek işçilerin işlerini muhafaza edebilme ihtimallerini yüzde 1,3 azaltığını tespit etmiştir. Bu oran bayanlar için yüzde 1 dir. ABD’de ise, asgari ücretin yüzde 1 düşürülmesinin, o ücreti alan erkeklerin işlerini muhafaza edebilme ihtimallerini 18 yüzde 0,4 arttırdığını tespit etmiştir ki bu oran bayanlarda yüzde 1,6 dır. Portugal ve Cardoso (2001) aynı metodolojiyi kullanarak farklı neticeler elde etmişlerdir. Onların çalışması 1987 senesinde Portekiz’de 19 yaş ve altındakilerin asgari ücretlerindeki değişim hakkındaki kanuni düzenleme üzerine yapılmıştır. Söz konusu düzenlemeye göre 17 yaşındakilerin asgari ücreti yüzde 50 arttırılırken 18 ve 19 yaşındakilerin asgari ücreti de yüzde 33 arttırılmıştır. Çalışma, asgari ücretteki artışların işe almaları azalttığını fakat işçilerin işlerinde devam etme meyillerinin arttığını tespit etmiştir. Yani, işten ayrılmaların azalması işe almalardaki azalmayı bir derece telafi etmiştir. Bu netice, monopsoni teorisine uygundur çünkü ücretler artınca gençler işlerine daha fazla bağlanmaktadırlar. Neumark ve diğerleri’nin (2004) çalışmasında ABD’deki asgari ücret artışlarının asgari ücret veya asgari ücretten biraz daha yüksek ücret alan işçilerin hem istihdamını hem de çalışma saatlerini azalttığını tespit edilmiştir. Zavodny’nin çalışmasında ise asgari ücretteki artışın, bu artıştan etkilenen işçilerin istihdamına devam edilme ihtimalini azalttığını fakat işte kalanların daha uzun saatler çalışabildikleri tespit edilmiştir. Genel olarak ifade etmek gerekirse, saha çalışmaları, asgari ücretin iş bulma ve iş kaybetme ihtimalleri üzerinde ciddi etkileri olduğunu ortaya koymaktadır fakat asgari ücretteki artışın iş kayıplarını her durumda arttırdığını söyleyebilmek mümkün değildir. 2.4 Politika Meseleleri Saha çalışmaları asgari ücretin istihdam üzerine menfi (kötü) tesirler gösterdiği konusunda hem fikir değildir. Menfi tesirler olduğunu iddia eden çalışmalar da istatistiki olarak mühim (anlamlı) değildir. Bu sebeplerden dolayı bazı araştırmacılar asgari ücretin arttırılması fikrindedirler. 2.4.1 Asgari Ücret Arttırılmalı mı Yoksa Azaltılmalı mı? Şirketlerin belli bir monopsoni gücünün olduğu gerçek dünya şartlarına göre hazırlanan modellemeler asgari ücreti doğru tespit etmenin bir ince ayar meselesi olduğunu ortaya koymaktadır. Asgari ücret çok düşük tespit edilirse etkisi yoktur. Çok yüksek tespit edilirse toplam fazlayı azaltarak daha kötü bir durumu netice verir. Asgari ücretin azaltılması gerektiği fikrinin altındaki sebepler, bu müessesenin arzu edilen etkileri göstermediği ve gençler ve az vasıflı işçilerin durumunda olduğu gibi bazı işçiler için çok yüksek olduğudur. Emek piyasasının iyi durumda olduğu şartlarda bile söz konusu gruplarda işsizliğin yaygın olması bu fikri desteklemektedir. Asgari ücretin arttırılması fikri, bazı grupların pazarlık masasında zayıf oldukları ve ücretler arasındaki farkın çok büyük olduğu iddialarına dayanmaktadır. Bu bağlamda asgari ücret, çalışan fakirlerin sayısını azaltmada bir vasıta olarak kullanılmaktadır. 2.4.2 Asgari Ücret, Gelir Dengesizliği ve Fakirliği Azaltmada Etkili midir? Asgari ücretin arttırılması fikri adalet saikiyle desteklenmektedir fakat iktisat teorileri asgari ücretin fakirliğe çözüm olabileceği yönünde hemfikir değildir. Asgari ücretin arttırılmasıyla 19 birlikte, asgari ücretle çalışan fakir bir işçinin fakirliği, eğer işte çıkarılmazsa, azalabilir fakat asgari ücretin arttırılması işlerin azalmasına sebep oluyor ise bazı işçilerin gelirlerinin azalmasına sebep olur ve fakirlik artmış olur (Brown 1999). İkili emek piyasalarında asgari ücretin artışı gelir dengesizliğini arttırabilir. Asgari ücretin düşük verimli işçilerin işsiz kalmalarına sebep olması problemi asgari ücretin “in-work benefit (4. Konu)” birlikte desteklenmesi yoluyla aşılması bazı ülkelerde uygulanmaktadır. Asgari ücretin gençler ve vasıfsız işçiler üzerindeki etkileri üzerinde daha az münazara vardır. Asgari ücret söz konusu grupların istihdamını azaltmaktadır. Asgari ücretin fakirliği azaltma konusundaki etkileri üzerine Addison ve Blackburn (1999)’un çalışması, ABD’de 1990’lı senelerdeki asgari ücret artışının sadece (okulu bırakmış) işçilerin fakirliğini azalttığını ortaya koymuştur. Flinn (2002) ise, 1997 senesinde ABD’deki asgari ücret artışının ($4.75’dan $5.15’e) gençlerin refahını arttırdığını fakat 1996 senesindeki asgari ücret artışının ($4.25’dan $4.75) aynı etkiyi gösterdiğine dair bir bulgu olmadığını ifade etmektedir. 2.5 Asgari Ücret Niye Vardır? Asgari ücretler, emek piyasası müesseselerine verilen iki görevi ifa etmektedirler: 1. Aşırı monopsonist güçler ve bilgi asimetrileri gibi piyasanın işleyişindeki aksaklıkları çözerek etkinliği arttırlar. 2. Az ücret alan az vasıflı işçilerin gelirlerinin artmasına sebep olarak gelir dengesizliğinin azalmasında vasıta olurlar. Bu iki görevin de ifa edilebilmesi için asgari ücretin dikkatli tespit edilmesi gerekir. Asgari ücret çok az ise, etkili değildir. Asgari ücret çok yüksek ise refahın azalmasına ve az vasıflı işçilerin emek piyasasının dışına itilerek gelir dengesizliğinin artmasına sebep olur. Asgari ücretin etkinlik ve gelir dağılımı özelliklerinin iyileştirilmesi için hükümetlerin zaman içerisinde asgari ücreti ayarlamaları gerekir ki bu zor bir süreçtir. Asgari ücretin siyaset ekonomisi (political economy) üzerine yapılan çalışmalar (Sobel 1999; Saint-Paul 2000; Bacache-Beauvallet ve Lehmann 2005) hangi kurumsal durumların asgari ücrete desteği arttırıp azaltacağını ortaya koymaktadır. Eğer seçmenlerin önemli bir kısmı 1. Asgari ücret artışı sebebiyle işsiz kalacakların yerine istihdam edilebilecek bir kitle ise ve 2. Asgari ücret artışı kendilerinin de ücretlerinin artmasına sebep olacak veya kendilerinin işleri sermaye ile bütünleşen işler ise söz konusu kitle asgari ücret artışını destekler. Eğer asgari ücretteki azalma şirketlerin daha ucuz işçilere yönelmelerine sebep olacak ise orta seviyede vasıflı işçiler buna karşı çıkarlar. Çalışma Soruları 1. Asgari ücreti alan işçilerin sayısı niye azdır? 2. Asgari ücret niye yaşa gore değişiklik göstermektedir? 20 3. 4. 5. 6. 7. İktisat teorisine göre asgari ücret artışı hangi durumlarda istihdamın artmasına sebep olur? Asgari ücretteki artışın kayıtdışı sektördeki ücretleri arttırmasının sebebi sizce nedir? Asgari ücret artışı hangi durumlarda istihdamın azalmasına sebep olurken aynı zamanda refahın artmasına sebep olur? Asgari ücret fakirliği nasıl etkiler? Card and Krueger niye fast-food sektörünü incelediler? 21 3 Sendikalar ve Toplu Pazarlık (Unions and Collective Bargaining) Sendikalar gönüllü olarak katılınabilen örgütlerdir. Siyasi partiler gibi üyelerinin menfaatlerini temsil ederler ve yapıları üyeleri tarafından şekillendirilir. Bazı ülkelerde pazarlık, işçi ve işveren sendikaları arasında ve devletin de hakemliğiyle milli seviyede olurken diğer ülkelerde sektör bazında ve hatta şirket/fabrika bazından anlaşmalar yapılabilmektedir. Özellikle Avrupa’daki bazı ülkelerdeki çok katmanlı pazarlık yapılarında hem merkezi hem de fabrika seviyesinde anlaşmalar da görülebilmektedir. Pazarlık sisteminin yapısına göre sektörel ve mesleki sendikalar milli konfederasyonlar içerisinde birbirleriyle işbirliği yapmaktadırlar. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (European Trade Unions Confederation) örneğinde olduğu gibi bazen sendikalar ülkeler arasında da işbirliği yapabilmektedirler. Mensuplarının menfaatleri ve ideolojik kökleri dikkate alındığında sendikalar, öğrenim ve vasıf farkları neticesinde ortaya çıkan ücret farklılıklarını azaltmaya uğraşırlar. Aynı zamanda sendikaların icraatleri de üyeliklerini etkilmektedir. Sendikalar vasıflı işçileri bünyelerine kazandırma konusunda başarılı değillerdir ve genç işçileri bünyelerine katmaları konusunda da başarılı olamamaları sebebiyle, sendikaların yaş ortalamaları nüfustan daha süratli artmaktadır. Sendikalar, ücretler, çalışma saatleri, fazla mesai ücreti, ücret dışı faydalar, istihdam güvencesi ve iş sağlığı ve güvenliği konuları gibi bir istihdam mukavelesinin her yönüyle alakalı pazarlık yaparlar. Sendikalar, işçilerin ücret taleplerini koordine etme yoluyla, işçilerin ferdi (bireysel) olarak elde edebilecekleri çekince ücretinden daha yüksek bir ücretin işveren tarafından ödenmesine sebep olurlar. Sendikaların pazarlık gücü, ücret koordinasyonun (wage coordination) derecesi ve toplu sözleşmelerin kapsamasına göre değişmektedir. Milli sendikalar, hükümetler ile asgari ücret ve istihdamı koruma düzenlemeleri, emeklilik yaşı, aile politikaları ve işsizlik yardımları gibi konulardaki iş kanunları üzerine pazarlık yaparlar. Bu sebeple, sendikaların faaliyetleri, fiyat ve miktar bazında, diğer bir çok müessesenin nüfuzuyla (etkisiyle) etkileşim içerisinde olur. 3.1 Ülkeler Arasındaki Farklar Sendikaların nüfuzuna dair ülkeleri birbirine mukayese etmek maksadıyla şimdiye kadar çok fazla çalışma yapılmamıştır çünkü sendikalar üye sayılarına dair güvenilir bilgiler vermekten kaçınırlar ve işçiler, yapılan anketlerde üyeliğe dair bilgi vermekten çekinebilirler. Eldeki veriler, sendikaların varlıklarının ve nüfuzlarının ülkeler arasında farklılık gösterdiğini ve zaman içerisinde çok değiştiğini göstermektedir. En fazla göze çarpan değişim, sendikaların iş yerindeki varlıklarını gösteren, işgücü içerisindeki aktif üye sayıları ile sendikaların nüfuzunu gösteren, sendikalar tarafından pazarlığı yapılan anlaşmaların kapsadığı işçiler arasındaki artan uçurumdur. Sendikaların aşırı kapsaması olarak ifade edilen sendikaların nüfuzu ve varlıkları arasındaki fark zaman içerisinde artmıştır. 3.1.1 Sendika Yoğunluğu 22 Sendikaların varlığı hakkında en çok kullanılan kriter üyelik yoğunluğu (oranı) olarak ifade edilen, bir sendikaya mensup olan işçilerin toplam işçilere oranıdır. Şekil 3.1’de OECD ülkelerindeki sendika üyeliği yoğunluğu görülmektedir. Oran 1978 senesinden itibaren azalmaya başlamıştır fakat bu azalma bütün ülkelerde aynı derecede değildir. Sendika yoğunluğunun azalması özellikle ABD’de çok olmuştur. ABD’de sendikalara üye olma oranı söz konusu dönemde yarı yarıya azalmıştır ve şimdilerde özel sektörde sendikalı işçi oranı yüzde 10’un altındadır. Britanya’da 1979-87 döneminde sendikalar 4 milyon üye kaybetmişlerdir. O dönemde sendikalı işçi oranı Avusturya’da (yüzde 48’den yüzde 23’e), Yeni Zelanda’da (1980-2003 döneminde yüzde 56’dan yüzde 13’e) ve güney Avrupa ülkelerinde de büyük oranlarda azalmıştır. Şekil 3.1: OECD Ülkelerinde Sendika Üyeliği Sendika üyeliklerinin azalması sendikaların yaşlanmasıyla birlikte cereyan etmiştir. Eurobarometer anketine göre 1988 – 2001 döneminde, genç işsizlik oranlarının azalması sebebiyle, ortalama işçi yaşı azalırken Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya’da sendika üyelerinin yaşı ortalama iki yaştan fazla artmıştır. Sendika üyeliğinin içeriği de zaman içerisinde değişime uğramıştır. Eski zamanlarda sendika üyeliği toplantılara katılma, ve sendika işleri için zaman ve çaba sarfetmeyi gerektirirken bugünlerde sendika üyeliği genelde internet üzerinden oy kullanma ve cüz’i bir aidat ödemekten ibarettir. Düşük meblağlı aidatlar sendikaya üye olmayı kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda, sendikaların pazarlığını yaptıkları ücret ve çalışma şartları gibi şartlardan sendika üyesi olmayanlar da istifade edebilmektedirler. 3.1.2 Kapsam ve Aşırı Kapsama Sendikaların pazarlık gücünü gösteren daha iyi bir gösterge, sendikaların pazarlığını yaptığı anlaşmaların kapsadığı işçilerin oranıdır. Tablo 3.1’de ülkeler arasındaki oranların 23 mukayesesi yapılabilmektedir ve çoğu ülkede kapsamanın sendika yoğunluğundan çok daha fazla olduğu görülebilmektedir. Söz konusu aşırı kapsama yeni bir olgudur ve temelde iki sebebi vardır: 1. Sendika üyeliği oranlarının azalması 2. Bir çok ülkede kapsamanın üyeliği gerektirmediğine dair kanun veya tatbikatlar Bu tip düzenlemeler “beleşçilerin” artmasına sebep olmaktadır ve bu tip düzenlemeleri destekleyen sendikalar uzun vadede kendi menfaatlerine ters olan bir durumu desteklemektedirler. Söz konusu beleşçi problemine karşı sendikalar, sadece mensuplarına verdikleri, emeklilik danışmanlığı, vergi danışmanlığı, iş eğitimi ve finansal hizmetler gibi ögelerle mukabele etmektedirler (Boeri, Brugiavini, and Calmfors, 2001). 3.1.3 Koordinasyon Tablo 3.1, aynı zamanda, OECD ülkelerinde toplu pazarlığın yapıldığı seviyeleri göstermektedir. Britanya ve ABD gibi ülkelerde pazarlıklar şirket seviyesinde yapılırken kıta Avrupa’sında genelde sektör seviyesinde yapılmaktadır. Merkezi olmayan pazarlıklar bile sendikalar tarafından sektör veya milli seviyede koordine edilebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında pazarlık ve koordinasyon seviyelerinin tabloda gösterilmesi mühimdir. Bazen grev saatleri veya ücretlerin GSYİH’ya oranı sendikaların gücünü göstermede kullanılır fakat sendikalar grev silahını caydırmak için kullanırlar. Ücretlerin GYSİH’ya oranı ise sendikaların hedeflerini yansıtmayabilir çünkü sendikalar herkesin değil üyelerinin ücretlerinin arttırılması için mücadele verebilirler. Mamafih, Avrupa’daki grev saatleri ve ücretlerin oranı sendikalaşma oranına benzer bir seviye takip etmektedir. AB-15 ülkelerinde grevle kaybedilen iş günleri 1979’da 85 milyondan 1990’lı senelerin sonunda 7milyonun altına düşmüştür (Boeri, Brugiavini, and Calmfors 2001). Ücretlerin oranı ise aynı zaman diliminde yüzde 10 azalmıştır. ABD’deki sendikaların militanlığı, Avrupa’daki sendikalara benzer bir şekilde, azalmasına rağmen ABD’de ücretlerin oranı 1980 ve 1990’lı senelerde azalmamıştır (Blanchard 1998; Blanchard and Wolfers 2000). 24 Merkezilik Koordinasyon Tablo 3.1: 21. yy’ın Başlangıcında Üyelik, Kapsam ve Aşırı Kapsama % Workers Toplu Pazarlıkla Sendikalara in firm Aşırı joining Kapsam Altında Katılan Kapsama Olan İşçilerin İşçilerin employer (2) – (3) association Oranı (%) (2) Oranı (%) (3) (%) (1) Avusturya 96 97 34 63 Avustralya 80 35 45 Belçika 72 82 44 38 Kanada 35 36 -1 Danimarka 48 52 68 -16 Finlandiya 58 67 65 2 Fransa 74 75 10 65 Almanya 72 80 25 55 İtalya 40 10 36 45 Hollanda 79 79 19 60 Norveç 54 62 44 18 Portekiz 34 80 30 50 İspanya 72 67 16 51 İsveç 56 72 77 -5 İsviçre 37 50 22 28 Britanya 54 35 19 16 ABD 13 10 3 3 2 3 1 2 5 2 3 2 3 4 4 3 3 2 1 1 4 2 4 1 4 5 2 4 4 4 4 4 3 3 4 1 1 Kaynak: Ebbinghaus and Visser (2000); Boeri, Brugiavini, and Calmfors (2001); OECD (2006a). Notlar: Merkezilik: 1 Şirket ve fabrika seviyesinde anlaşma hakimdir. 2 Sektör ve şirket/fabrika seviyesinde anlaşmaların karışımı cari iken şirket temelli anlaşmalar nispeten daha yaygındır. 3 Sektör seviyesinde anlaşmalar hakimdir. 4 Sektörel pazarlık hakim iken merkezi anlaşmalar da görülebilmektedir. 5 Merkezi anlaşmalar hakimdir. Koordinasyon: 1 Şirket/fabrika seviyesinde pazarlıklar hakimdir ve üst seviyede koordinasyon yoktur veya çok azdır. 2 Sektör ve şirket seviyesinde pazarlıklar hakimdir ve trend takip etme yoktur. 3 Sektör seviyesinde pazarlıklar hakimdir ve düzensiz trend tekip etme vardır. Pazarlık yapanlar arasında orta seviyeli koordinasyon vardır. 4 (a) Sektör ve şirket pazarlıkları arasında informel koordinasyon vardır. (b) Devlet destekli pazarlıklar da dahil olmak üzere konfederasyonlar arasında koordineli pazarlıklar vardır. (c) Sendikalılaşmanın ve/veya büyük şirketler arasında pazarlık koordinasyonunun yaygın olduğu düzenli trend takip etme vardır. (d) Ücretler için devlet arabuluculuk yapar. 5 (a) Pazarlıklarda sektörler arasında konfederasyonlar seviyesinde informel koordinasyon vardır. (b) konfederasyonlar seviyesinde formel koordinasyon vardır veya devlet zoruyla anlaşma yapılabilmektedir. 25 3.2 Teori Pazarlık modelleri sendikaların istihdam ve ücretler üzerindeki etkilerini anlatmak için çok faydalıdır. Ilk alt başlıktaki modelleri incelerken işçilerin aynı tercihlere ve verimliliğe sahip olduklarını farzediyoruz. Daha sonraki başlıkta ise endojen üyelik modelleri incelenecektir. 3.2.1 Toplu Pazarlık Sendikaların ücretler ve istihdam üzerindeki etkileri bir yanda sendikalar ve diğer yanda işveren örgütlerinden oluşan bir toplu pazarlık sürecinin neticesi olarak anlaşılabilir. Bu sürecin neticesi her iki tarafın pazarlık güçlerine ve pazarlığın kapsamına (ücretler veya ücretler ve istihdam) bağlıdır. Toplu pazarlık üzerine yapılan gerçekçi tariflerde sendikalar ve işveren örgütleri ücretler üzerinde anlaşırlar. Söz konusu ücret seviyesinde şirket, karını azami seviyede tutabilmek için ne kadar işçi istihdam etmesi gerektiğine karar verir (Nickell and Andrews 1983). Işçilerin aynı çekince ücretine sahip oldukları ve aynı verimlilikte oldukları farzedilir. Yani, sendikanın olmadığı bir durumda emek arzı çekince ücretinde yatay bir çizgiye sahiptir. Sendikalar işçilerin faydasını ve şirketler de karlarını azami seviyeye çıkarmaya uğraşırlar ve netice tarafların güç dengesine göre değişir. Sendikaların pazarlık gücüne gösteren parametre β, sendikasız durumda 0, sendikanın tekel güce sahip olduğu durumda ise 1’dir ki (Dunlop 1944) bu durumda ücreti sendika belirler. Bu modele göre sendikanın pazarlık gücü arttıkça sendika tarafından empoze edilen, çekince ücreti üzerindeki takoz veya fark o kadar çok olur ve tekabül eden istihdam da o kadar az olur (şekil 3.2). Söz konusu ücret seviyesinde ne kadar işçi istihdam edileceğine şirket karar verdiği için toplu pazarlığın neticesi aşağı eğimli emek talep eğrisi (Ld) üzerinde olmalıdır. Elde edilebilen ücret ve istihdam seviyeleri mahduttur (sınırlıdır). Ücretler çekince ücreti olan wr’den daha düşük olamaz çünkü o ücret seviyelerinde işçi için çalışmamanın faydası çekince ücretinden daha fazladır. Bu ücreti seviyesi w*’ye tekabül eder. Wu ücretinde ise sendika üyelerinin faydası azami seviyeye çıkar fakat istihdam azalır ve söz konusu faydadan istifade eden işçilerin sayısı azalır. Özetlemek gerekirse, idare-etme-hakkı (right-to-manage) tipi bir toplu pazarlık modelinde ücretler sendikaların gücüyle doğru orantılıdır. Idare-etme-hakkı tipi bir toplu pazarlık modeli verimli değildir çünkü istihdam pazarlık sürecinde mevzu bahis değildir. Denge noktaları şirketlerin talep eğrisinin üzerinde olmak zorundadır ve bu durum, bir öğenin faydasını azaltmadan diğer bir öğenin faydasının arttırılmasına imkan sağlayan ücret ve istihdam neticelerini geçersiz kılar. Diğer bir deyişle, sadece ücretlerin pazarlığı yapıldığı için Pareto-üstün denge noktaları göz ardı edilmiş olmaktadır. Şekil üzerinde göstermek gerekirse Pareto-ideal noktalar emek talebinin üzerinde olmayabilir. 26 Şekil 3.2: İdare Etme Hakkı Neticeleri ve Sendikaların Pazarlık Güçleri Verimli anlaşmalar, (McDonald and Solow 1981; McCurdy and Pencavel 1986; Ashenfelter and Brown 1986) yani, hem ücretlerin hem de istihdamın mevzu bahis olduğu toplu pazarlığın neticeleri, sendikanın pazarlık gücünün benzer olduğu bir duruma kıyasla, daha fazla istihdam ve daha az ücreti netice verecektir. Şekil 3.3.’de idare-etme-hakkı neticelerini gösteren bölüm (BC) gösterilmektedir. Şekilde de gösterildiği gibi sendikanın tekel gücüne sahip olduğu durumdaki netice, emek talebinin eğimini sendikaların farksızlık eğrisine eşitlemekte ve daha yüksek ücret neticesinde daha az istihdam netice alınmaktadır fakat sendikaların farksızlık eğrisinin eğimi şirketin ücretler ve istihdam seviyeleri bileşimlerini gösteren isokar eğrisinin eğimine eşitlenmemektedir. Yani, şirket açısından bakıldığı zaman, iki taraf arasında istihdam ve ücretlerin marjinal gelir ve maliyetleri eşitlenmemektedir. Bu durumda C noktasından A noktasına giderek sendika için daha yüksek bir farksızlık eğrisine çıkılırken şirket için de aynı isokar eğrisinde kalınmaktadır. Bir pazarlık sistemi sendikanın farksızlık eğrisinin eğimini şirketin isokar eğirisinin eğimine eşitlediği ölçüde başarılıdır. Dikkat edilirse etkin pazarlık sisteminde sendikanın daha fazla pazarlık gücüne sahip olması daha az istihdam manasına gelmemektedir. Şekil 3.3’de β arttıkça A noktasına daha fazla yaklaşılmaktadır idare-etme-hakkı modelinde hiç bir zaman ulaşılamayan istihdam seviyelerine ulaşılmaktadır. Sendikalar mümkün olduğu şeklin kuzeydoğusuna doğru gitmek isterlerken şirketler mümkün olduğu kadar güneybatı tarafına doğru gitmek isterler. 27 Şekil 3.3: Verimli Anlaşmaların Neticeleri 3.2.2 Endojen Üyelik Toplu pazarlığa dair yukarıda bahsedilen modellerin neticeleri bütün işçilerin tercihlerinin ve verimliliğin aynı olduğunu varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayım olmadığı zaman sendikanın hedefi, sendikalı her işçinin fazlasıyla toplam işçi sayısının çarpımını arttırmaktır. TU = L (w-wr) Bütün işçilerin verimlilikleri aynı seviyede olsaydı bu işlem kolay olabilirdi fakat verimlilikler farklı olduğu için zordur. Sendikaların hedeflerini modellemeye pozitif bir yaklaşım getirmek, sendikaların iş karar verme mekanizmalarını incelemekten geçmektedir. Sendikalar, işçilerin isteyerek katıldıkları örgütler oldukları için, hedefleri mensuplarının hedeflerine göre şekillenir. Sendikalardaki karar verme mekanizmalarının demokratik olduğu farzedilirse sendikanın hedefi çoğunluk üyenin hedefine göre şekillenir. Endojen üyelik modelleri, sendikaların pazarlıklarının neticelerinden sendikaya üye olmayanların faydalandığı zamanlarda bile işçilerin niye üyelik aidatı vererek sendikalar üye olduklarını açıklayabilmektedir. Beleşçi problemi sadece sendikalı işçilere verilen iş eğitimi (Acemoglu, Aghion, ve Violante 2000), emeklilik ve vergi danışmanlığı (Booth ve Chatterji, 28 1995), işsizlik yardımları ve emeklilik yardımları (Brugiavini ve diğerleri, 2001) gibi uygulamalarla çözülmektedir. Bu yaklaşım, sendikaların eşit fırsat kanunlarına her geçen gün daha fazla destek olmalarını açıklamaktadır. Sendikalar genelde ücretlerinin farklılıklarını asgariye indirerek eşitlikçi bir ücret politikası takip ederler. Bu durumda düşük vasıflı işçiler işsiz durumuna düşerler ve yüksek vasıflı işçiler sendikadan ayrılırlar veya sendikaya üye olmazlar (İtalya’da orta seviyeli idareciler ve yüksek vasıflı işçilerin sendikaya karşı grev yaptıkları görülmüştür). Çok vasıflı işçiler sendikalı olmadıkları için ve düşük vasıflı işçiler işsiz oldukları için sendika mensupları genelde orta vasıflı işçiler etrafında yoğunlaşmaktadır. Orta vasıflı bir kitleye sahip olan sendika genelde ücretlerini arttırmayı hedefleyerek daha vasıflı işçilere kıyasla ücret dezavantajını azaltmak isteyecektir. Bu tip bir ilişki saha çalışmalarında şimdiye kadar incelenmemiştir. 3.3 Verilere Dayanan Deliller Sendikaların emek piyasaları üzerindeki etkilerini incelemede iki ana araştırma alanı mevcuttur: 1. Bireysel verilerden yola çıkılarak sendikaların, sendikalı işçilerlerle sendikalı olmayanlar arasındaki ücret farklarına (sendika ücret farkı) etkileri ve ücret dağılımının tamamına etkileri 2. Makroekonomik zaman serileri incelenerek sendika yoğunluğu ve pazarlık koordinasyonunun istihdam, işsizlik ve enflasyon üzerindeki etkileri 3.3.1 Sendikaların Ücretlere Etkileri İktisat teorisi, sendikaların, ücretleri çekince ücretinin üstüne çıkartarak işçiler için bir rant sağladığını iddia etmektedir. Mikro verilerden yola çıkılarak bu alanda çok sayıda araştırma yapılmıştır. Teorinin verilere getirebilmesi için bütün işçilerin ve işlerin aynı olmadıklarının kabul edilmesi ve sendikanın olmadığı durumlarda da ücretlerin farklı olduğunu dikkate almak gerekmektedir. Bu maksad için gerekli matematiksel modellemeler kurulmuştur. Ücretler üzerinde sendikaların etkisini tahmin edebilmek için aşağıdaki denklem kullanılmaktadır. lnwi =a+βmDi+Xi′γ, Sendika ücret farkını tahmin edebilmek için βm değişkenini tahmin etmek gerekmektedir: wu −wn wn ≈lnwu−lnwn =βm Booth’un (1995) çalışmasına göre βm tahminleri ABD için yüzde 12 – 20 arasında ve Britanya için yüzde 3 – 19 arasındadır. Başka ülkeler için yapılan çalışmalar aydınlatıcı değildir çünkü birçok ülkede sendikalı olmayanlar da sendikaların yaptıkları anlaşmalardan faydalanabilmektedirler. βm değişkeninin her zaman artı olduğu kabul edilse de büyüklüğünün ne kadar olduğuna dair tahminler muğlaktır çünkü bir çok işçi ne kadar ücret aldığı bilgisini paylaşmak istemeyebilir. Büyük bir sendika ücret farkı (βm’nin büyük olması), işçilerin yüksek ücret verme ihtimali olan sektörlerdeki şirketlerde sendikalaşma yolunu seçtikleri 29 manasına gelebilir. Yani, söz konusu işlerdeki ücretlerin yüksek olması sendikalaşma oranının yüksek olmasına sebep olduğu durumlar da olabilir. Toplu pazarlığın faydalarının sendikalı olmayan işçileri de kapsadığı ülkelerde sendikanın ücretlere etkisini tahmin etmek zordur çünkü sendikaların olmadığı alanlarda bile sendikaların faydası görülmektedir. DiNardo, Fortin, and Lemieux (1996), geliştirdikleri metodu kullanarak sendikaların, ücret dağılımının tamamına nasıl etkisi olduğuna dair yaptıkları tahminde sendikaların genelde sadece orta vasıf seviyesindeki işçilerin ücretlerini etkilediklerini tespit etmişlerdir. DFL, orta vasıf seviyesine sahip işçilerin ülkedeki gelir dağılımının dibine doğru gerilemesinde ABD’deki sendikalaşmadaki azalmanın mühim (önemli) bir rol oynadığını tespit etmişlerdir. Diğer yandan sendikalaşmadaki azalmanın bayanların ücretlerine fazla etki etmediği tespit edilmiştir. Benzer bit metodu kullanarak Card (2001), sendikalaşmadaki azalmanın ABD’deki gelir dengesizliğindeki artışın yüzde 15 – 20’ine sebep olduğu tespit ederken cinsiyetler arasındaki ücret farklılıklarında herhangi bir etkisinin olmadığını tespit etmiştir. Blau ve Kahn (1996), Kahn (1998, 2000), ve Card (2001) sendikalaşmanın ücret dağılımının tamamına dair tahminlerde bulunmuşlardır. Sendikaların yaptıkları toplu pazarlıklarından sendikalı olmayanlar faydalanamadığı ülkelerde bile sendikaların varlığının bütün ücret dağılımını etkilediği anlaşılmaktadır. Bunun bir kaç sebebi vardır: • Sendikalar, sendikalı olmayan işçilerin pazarlık güçlerinin artmasına sebep olabilirler. • Sendikalar işgücünün vasıf yapısının ve sermayeyle ikame edilebilmesinin değişmesine sebep olabilirler. • Sendikalar, emek talebinin sektörel dağılımını etkileyebilirler. Eğer bu etkiler önemliyse sendikaların ücretler üzerine olan etkilerini incelemek için gelir dağılımını bütünüyle incelemek gerekmektedir. Sendikaların ücret dağılımının bütününe etkilerinin incelendiği saha çalışmalarında, özellikle toplu pazarlıkların daha merkezi olduğu ve koordinasyonun da çok olduğu ülkelerde sendikaların ücret eşitsizliklerinin azalmasına sebep oldukları görülmektedir. 3.3.2 Pazarlıkların Koordinasyonu, Sendika Yoğunluğu ve İşsizlik Bu alanda yapılan makro çalışmalar koordinasyon artışıyla işsizliğin azalmasının birlikte cereyan ettiğini göstermektedir. Anlaşmalarının merkezileşmesi konusunda ise çift hörgüçlü bir deve görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Yani, az ve çok merkezileşmenin olduğu durumlarda düşük işsizlik oranı ortaya çıkarken orta seviyeli merkezileşmelerde yüksek işsizlik ortaya çıkmaktadır (Calmfors ve Driffil 1988). Di Tella ve McCulloch (2005) ise son senelerde çok merkezileşmenin daha yüksek bir işsizlik oranıyla alakalı olduğunu tespit etmiştir ki bu netice, OECD ülkelerinde son senelerde toplu pazarlığın adem-i merkeziyetçi bir yapıya bürünmesinin anlaşılması açısından mühimdir. Sendika yoğunluğu ise işsizliği açıklamada koordinasyona kıyasla daha zayıftır. Bunun muhtemel bir açıklaması, pazarlık koordinasyonundaki değişimlerin makroekonomik neticelerinin sendika üyeliği ve sendika anlaşmalarının kapsamındaki değişime kıyasla daha fazla olduğu fakat sendika yoğunluğu ve kapsamının pazarlık koordinasyondan bağımsız ele alınamayacağı düşünülmektedir. Sendika yoğunluğu ve kapsamının yüksek olduğu durumlarda daha fazla koordinasyon tesis etmek daha kolay olabilir çünkü daha fazla işçi 30 kapsam altına alınınca koordinasyonun faydaları daha fazla olabilecektir (Holden and Raaum 1991). Genel olarak bakmak gerekirse, bu alanda yapılan makro çalışmalarda yüksek bir koordinasyon ve yüksek sendikalılaşmanın yaşandığı bir ekonominin istihdam performansı, ceteris paribus, az koordinasyon ve az sendikalaşmanın olduğu bir ekonomiye kıyasla daha iyidir. Aynı zamanda, koordinasyonun olmadığı durumlarda merkezi ve adem-i merkeziyetçi pazarlık yapıları orta seviyeli merkeziyetçi pazarlık yapılarına kıyasla daha iyi netice vermektedir. 3.4 Politika Meseleleri 3.4.1 Sendikalar Etkinliği Arttırırlar mı? Özellikle Hirschman (1970) ve Freeman ve Medoff (1984)’ın yayınlarından sonra sendikalar iki yönlü örgütler olarak görülmektedirler: Bir tarafta etkinliği arttıran iyi yönleri ve diğer tarafta rantçı olan kötü yönleri. Sendikalar, iyi yönleri itibariyle kitlelerin toplu sesi olurlar. Böyle bir toplu ses olmaksızın daha yüksek ücret isteyen bir işçi, bu talebi kabul edilmezse işten ayrılır daha iyi bir iş arar. Sendikalar, işçilerin işte kalarak daha yüksek ücret talep edebilmelerine sebep olurlar. Sendikanın yöntemleri daha etkilidir çünkü üretim sekteye uğrayabilir. Şikayetleri ve talepleri şirket idaresine bildirerek, sendikalar, verimliliğin artmasına sebep olabilirler. Mesela, sendikalar, işçilerin iş eğitimi almaları yönünde şirket idaresine baskıda bulunabilirler. Ayrıca, şirketler bireyesel anlaşmalar yerine toplu anlaşmalar yaparak işlem masraflarının da azalmasına sebep olabilirler. Tam rekabetin olmadığı piyasalarda sendikalar etkinliği arttırıcı bir rol alabilirler. Mesela, monopsoni durumunda sendikalar asgari ücretin yerini alabilirler (Robinson 1989). Tarihi olarak bakıldığında da sendikaların tekel gücüne karşı ortaya çıktıkları görülebilir. Sendikaların kötü tarafı rantçı yönleridir. Şekil 3.6’da görüldüğü gibi sendikalar, kamu sektörü gibi rekabetin az olduğu sektörlerde örgütlenmeyi tercih etmektedirler. Bu sektörlerde işçilerle şirket arasında paylaşılmaya müsait daha fazla rant vardır. İmalat sektörlerinde üyelik aidatları az olmasına rağmen bu sektörlerde sendikalar daha az yaygındır çünkü söz konusu sektörler daha fazla uluslararası rekabete maruzdur. Eurobarometer anketine göre AB’deki bütün ülkelerde sendikalar özel sektöre kıyasla kamu sektöründe daha yaygındırlar. Britanya’da, sendikalılaşmanın en çok azalması mal piyasasında rekabetin en çok arttığı sektörlerde cereyan etmiştir (Pencavel 2003). Blanchflower (2007) ise Kanada, Britanya ve ABD’de sendikalaşmadaki azalmanın en çok özel sektörde cereyan ettiğini ve kamu sektöründeki sendikalaşmanın özel sektöre kıyasla 5 kat olduğunu belirtmiştir. 31 Şekil 3.4: Farklı Sektörlerde Sendika Üyeliği (2000) Şirketlerin monopsoni elde etmesine sebep olan şartlara benzer durumlar sendikaların da güçlenmesine ve işverenden rant elde etmesine sebep olabilir. Bazı durumlarda şirket verimliliği tesis edebilmek için işçilere eğitim vermek zorunda kalır ve bu durum geri çevrilemeyecek bir yatırımdır. Geri çevrilemeyecek olan bu yatırım şirket içindeki ve dışındaki muhtemel işçiler arasında bir güç asimetirisine sebep olur. İşçiler bu asimetriyi kullanarak işverenden daha yüksek ücret isteyebilirler. Bu tip bir haydutluk yöntemi beşeri sermayeye yatırım yapma gerekliliği olan şirketler için mühim bir meseledir (Williamson 1975; Grout 1984). Sendikalar, yatırım yapılmadan önce ücret taleplerine dair bir sözleşme imzalamazlarsa bu tip şirketlerin beşeri sermayeye yatırım yapmaları ve hatta şirketlerin kurulması önünde bir engel teşkil etmiş olabilirler. Az vasıflı işçilerin ücretlerinin arttırılması gelirin yeniden dağılımı açısından faydalı olsa da, sendikalar, mensuplarının menfaatlerini kollayarak, temsil etmedikleri ve çalışmayan insanların istihdam imkânlarının azalmasına sebep olabilirler. Eşitlikçi ücret ölçekleri az vasıflı işçilerin emek piyasasından dışlanmasına sebep olabilir. Sendikalar genellikle işgücüne giriş ve çıkışları zorlaştıran istihdam koruma düzenlemelerini desteklerler. Yani, sendikalar emek piyasasına yeni girecekleri ve az vasıflı işçileri dışlayarak emek piyasasının daralmasını desteklerler. Son olarak ifade etmek gerekirse, sendikalar, işveren temsilcileriyle işbirliği yaparak faaliyet gösterdikleri sektörlerin daha fazla rekabete açılmalarına karşı hareket edebilirler. 3.4.2 Toplu Pazarlık Adem-i Merkeziyetçi mi Olmalıdır? 32 Yukarıda bahsedilen faydalarına rağmen son senelerde OECD ülkelerinde toplu pazarlıklarda adem-i merkeziyetçi bir yapıya doğru bir trend vardır. Bu trend, Avustralya, haricinde devletlerin teşvikiyle değil fakat işçi ve işveren örgütlerinin istekleri neticesinde ilerlemektedir. Yukarıda da bahsedildiği gibi orta dereceli merkeziyetçi bir pazarlık yapısına sahip ülkeler daha az merkeziyetçi bir yapıya geçtikleri durumda daha fazla istihdam elde edebilmektedirler. Sektörler ve bölgeler arasındaki verimlilik farkları da pazarlıkta merkezileşmenin azalmasını teorik olarak desteklemektedir. Merkezi anlaşmalar düşük verimliliğin olduğu bölgelerde işsizliğin artmasına sebep olabilmektedir. Adem-i merkeziyetçi yapıdaki pazarlıklar verimliliğe bağlı ücret yapılarıyla daha fazla etkinliği netice verebilmektedir. Teorik bölümde anlatılan idare-etme-hakkı (right-to-manage) modeli merkeziyetçi bir pazarlık yapısını daha iyi tasvir etmektedir. Bu modelde merkezi pazarlık ücretler üzerinde yapılırken istihdamın ne kadar olacağına şirketler kendileri karar vermektedirler. Bu sebeple, hem ücret hem de istihdam seviyelerinin pazarlığının yapıldığı daha etkin anlaşmalar adem-i merkeziyetçi bir yapıda olmak zorundadır. Bu yöntem takip edilerek idare-etme-hakkı tipi modele kıyasla adem-i merkeziyetçi bir pazarlık yapısıyla daha fazla ücret ve daha fazla istihdam üzerinde anlaşılan, daha etkin (verimli) anlaşmalar yapabilmek mümkündür. Anlaşmaların merkezi bir yapıda yapılıp yapılmayacağına hükümetler karar vermezler ama bu süreci dolaylı olarak da olsa etkileyebilirler. Sendikaların pazarlığını yaptıkları anlaşmaların sendikalı olmayan işçileri de kapsayabileceğine dair kanuni hükümler tesis edilmesi bir örnektir. Bazı durumlarda işverenler, sendikaların yaptıkları bu tip eşitlikçi anlaşmaların hükümlerinin kapsamasının artmasını desteklemektedir çünkü vasıflı işçilerin ücretleri azalmaktadır. Ne var ki sendikaların yaptıkları anlaşmaların sendikalı olmayan işçileri de kapsayabilmesi anti-demokratik olarak değerlendirilebilmektedir. 3.5 Sendikalar Niye Vardır? Azalan sendika yoğunluğuna rağmen, özellikle Avrupa olmak üzere, birçok ülkede sendikalar ücret pazarlığı ve genel olarak gelirin dağılımı konularında hala çok etkili olabilmektedirler çünkü toplu pazarlığın kapsamı üyeliklerin azalmasıyla birlikte azalmamıştır. Kapsamın azalmaması sendikaların etkilerinin azalmadığının bir delilidir. Diğer birçok gönüllü teşekkülde olduğu gibi sendikalar bazı sosyo-ekonomik grupların menfaatine gelmektedir. Sendikalar az vasıflı işçilerin menfaatine gelmezler çünkü sendikaların tesis ettiği asgari ücret neticesinde işsiz kalabilirler. Eşitlikçi ücret yapıları orta vasıflı işçilerin ücretlerinin çok vasıflı işçilerin ücretlerine yaklaşmasına sebep olmaktadır. Sendikalar, mensuplarının yaş bilgilerini yayınlamak istemeseler de yapılan anket çalışmaları sendikaların yaş ortalamasının ortalama işçiye kıyasla daha süratli arttığını ortaya koymaktadır. Bu durumun sendikalar açısından bir kısır döngü olduğu iddia edilmektedir. Italya gibi bazı ülkelerde emekliler sendika üyelerinin çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bu gerçek, sendikaların nesiller arası politikalarda ihtiyarların menfaatine gelen düzenlemeleri desteklemelerine sebep olmaktadır. Söz konusu nesiller arası meseleyi çözmedikleri müddetçe sendikalar yok olmaya mahkûmdur. 3.6 Çalışma Soruları 33 1. Bu kitaba göre sendikaların güçlerini gösteren farklı göstergelerin avantajları ve dezavantajları nelerdir? 2. Sendikaların verimli bir yönü var mıdır? 3. Mal piyasasında daha az rekabetin olduğu sektörlerde sendikalar niye daha güçlüdür? 4. İdare-etme-hakkı modelinde sendikanın pazarlık gücünün arttığı durumda ne olur? 5. İdare-etme-hakkı modeli niye verimsizdir? 6. Sendikalar niye eşitlikçi bir ücret politikası takip ederler? 7. Fazla kapsam niye vardır? 34 4 Bordro Vergileri (Payroll Taxes) Bordro vergileri, gelir vergileri ve sosyal güvenlik katkı paylarından oluşmaktadır. Gelir vergisi devlet için mühim bir gelir kapısıdır ve emek piyasasıyla alakası yoktur. Sosyal güvenlik katkı payları ise emek piyasasının işleyişiyle doğrudan alakalıdır. Bordro vergileri şirket için emeğin maliyeti ile işçiye verilen net ücret arasına bir takoz oluştururlar ve bu yolla emek piyasasının işleyişini tahrif ederler. Vergilerin olmadığı veya daha az olduğu durumlara kıyasla işçiler daha az emek arz ederler ve şirketler de daha az istihdam üretirler. Ne var ki vergiler ve sosyal güvenlik katkı payları işçilerin algıladığı gelir seviyesini değiştirmezler. Sosyal güvenlik katkı payları, emeklilik programlarına yapılan katkı itibariyle, tehir edilen (ertelenen) tüketim olarak da değerlendirilebilir. İnsanlar bugün ki tüketim harcamalarından kısarak gelecekte daha fazla gelir sahibi olma imkânına kavuşurlar. Sosyal güvenlik katkı payları, işsizlik durumunda, gelir dalgalanmalarına karşı da bir sigorta haline gelirler. 4.1 Rakamlar ve Ülkeler Arasındaki Farklar İşverenlerin, bordro vergilerini işçilerin ücretlerinden kesmeleri beklenir. Bu vergiler genelde bir oran şeklinde olurlar. Ortalama vergi oranı ödenen toplam verginin vergilendirilen şeye oranıdır. Marjinal vergi oranı ödenen verginin son gelire oranıdır. Artan oranlı vergi sisteminde ortalama vergi oranı gelirle birlikte artar. Yani, marjinal vergi oranı ortalama vergi oranından daha fazladır. Marjinal etkin vergi oranı marjinal vergi oranından farklıdır çünkü vergi mükellefi bir istisnadan çıkıyor olabilir. Bazı sosyal programlara hak kazanmak bazı gelir ve varlık şartıyla birlikte gelmektedir. Daha önce ifade edildiği gibi bordro vergileri iki parçadan müteşekkildir: vergiler ve sosyal güvenlik katkıları. Bazen işveren ve işçinin ödediği katkı payları birbirinden ayrılmaktadır fakat bu fark iktisat teorisi açısından anlamsızdır. Vergi sistemleri çok karmaşıktır ve bir rakamla ifade etmek zor olacağından vergi seviyeleri farklı durumlara göre farklı hesaplanmaktadır. Tablo 4.1’de, ortalama üretim işçisi (APW) maaşını alan bir işçinin ödediği vergi ve sosyal güvenlik katkı paylarının ülkeler arasındaki mukayesesi görülmektedir. Ülkeler toplam vergi yükünün büyüklüğünün yanında vergi yükünün muhtevası konusunda da birbirinden çok farklılık göstermektedir. Ortalama bordro vergisi Kore’de yüzde 17,2 iken Belçika’da yüzde 55,4 dir. Çoğu ülkede sosyal güvenlik katkıları gelir vergilerinden daha yüksektir. Norveç ve ABD’de birbirine yakın iken Avustralya, Danimarka, İzlanda ve Yeni Zelanda’da gelir vergileri oranları daha yüksektir. Tablo 4.1’de aynı zamanda marjinal vergi takozu görülebilmektedir ki bu oran da ülkeden ülkeye çok farklılık göstermektedir. En düşük marjinal vergi oranı yüzde 22,8 ile Meksika’da yer alırken yüzde 76,9’la Macaristan’da yer almaktadır. Ülkelerin tamamına yakınında marjinal vergi oranı ortalama vergi oranından çok daha yüksektir ama İsveç ve Türkiye’de fark azdır ki bu durum, vergi oranlarının çok fazla artmadığını göstermektedir. Katma Değer Vergileri (KDV) bazı durumlarda genel vergi yükünün içinde değerlendirilmektedir. Tablo 4.1’de, KDV oranları arasında da çok farklar olduğu görülebilmektedir. KDV oranları Japonya ve Kanada’da sırasıyla yüzde 5 ve yüzde 7 olurken Danimarka, Macaristan, Norveç ve İsveç’te yüzde 25 dir. 35 Tablo 4.1: Bordro Vergileri ve KDV Oranları, 2005 (%) Ortalama Vergi Takozu SSK Katkı Gelir Vergisi Toplam Payları Avustralya 22,6 5,7 28,3 Avusturya 11,6 32,6 44,2 Belçika 21,4 34,0 55,4 Kanada 14,9 16,7 31,6 Çek Cumh. 8,6 35,2 43,8 Danimarka 30,2 11,0 41,3 Finlandiya 20,1 24,5 44,6 Fransa 10,8 39,3 50,1 Almanya 17,3 34,6 51,9 Yunanistan 4,4 34,4 38,8 Macaristan 14,7 34,5 49,2 İzlanda 23,4 5,6 28,9 İrlanda 11,4 14,4 25,8 İtalya 13,6 31,8 45,4 Japonya 5,9 21,8 27,7 Kore 2,5 14,8 17,2 Lüksemburg 11,1 24,1 35,2 Meksika 5,6 12,6 18,2 Hollanda 9,5 29,1 38,6 Yeni Zelanda 20,5 0,0 20,5 Norveç 18,7 18,5 37,2 Polonya 5,3 38,2 43,5 Portekiz 8,2 28,1 36,3 Slovak Cumh. 6,9 31,4 38,3 İspanya 10,7 28,3 39,1 İsveç 18,1 29,8 47,9 İsviçre 9,6 20,0 29,6 Türkiye 12,7 30,0 42,7 Britanya 15,7 17,8 33,5 ABD 14,6 14,5 29,0 Marjinal Vergi Takozu 35,4 57,3 66,4 40,7 48,1 49,2 54,9 55,8 65,1 54,1 76,9 39,7 53,0 52,7 31,8 24,4 52,4 22,8 51,0 33,0 43,2 45,8 47,1 44,4 45,5 48,8 36,0 44,5 40,6 34,0 KDV 10 20 21 7 19 25 22 19,6 16 18 25 24,5 21 20 5 10 15 15 19 12,5 25 22 19 19 16 25 7,6 18 17,5 - Kaynak: OECD vergi veri tabanı Notlar: Ortalama ve marjinal vergi oranları, ortalama üretim işçisi maaşı alan bekarlara uygulanan vergi oranlarıdır. Gelir vergisi, merkezi ve yerel gelir vergilerinin toplamıdır. SSK katkı payları, işçi ve işverenin sosyal sigorta katkı paylarının brüt ücrete oranıdır. Vergi takozu nakit transferlerini de ihtiva eder. ABD’de KDV yoktur, satış vergisi vardır. Tablo 4.2’de vergi – fayda sisteminin farklı özelliklerdeki iş sahibi ve işsiz işçilerin gelirlerine nasıl etki ettiğine dair bilgiler verilmektedir. Rakamlar ortalama üretim işçisinin (APW) gelirinin yüzdesini vermektedir. Bekar ve tek bir işçi için oran Kore’de yüzde 93 iken Danimarka’da yüzde 56 dır. Tek yaşayan ebeveynlere sağlanan özel imkânlar ve vergi avantajları sebebiyle, ortalama gelire sahip tek ebeveynli hane halkının net gelirleri bütün ülkelerde, çalışan bekârların net gelirinden daha fazladır ama Yunanistan, Kore, Yeni Zelanda ve Polonya’da farklar çok azdır. Tablo 4.2’ye göre tek ebeveynin para kazandığı iki çocuklu ailelerin net gelirleri brüt gelirlerinden daha fazla olabilmektedir (İzlanda, İrlanda, Lüksemburg ve Portekiz). Nihai olarak Tablo 4.2, vergi ve faydaların, farklı aile 36 durumlarındaki işsizlerin net gelirini nasıl etkilediğini göstermektedir. Tabloda da gösterildiği gibi işsizlik yardımı alan işçilerin gelirleri ülkeler arasında, iş sahibi işçilerin gelirlerine kıyasla daha fazla fark etmektedir. Bekâr bir işçinin işsizliğinin ilk aşamalarındaki net gelir oranı Avustralya’da yüzde 25 iken Lüksemburg’da yüzde 66 olmaktadır. Tablo 4.2: İlk ve İkinci Kazananların Toplam Net Gelirleri ve Fiili Marjinal Vergi Oranları (%) Toplam Net Gelir Fiili Marjinal Vergi Oranları İşçiler İşsizler Avustralya Avusturya Belçika Kanada Çek Cumh. Danimarka Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İzlanda İrlanda İtalya Japonya Kore Lüksemburg Hollanda Yeni Zelanda Norveç Polonya Portekiz Slovak Cumh. İspanya İsveç İsviçre Britanya ABD T1 76 71 59 76 76 56 68 73 59 82 71 78 84 73 81 93 78 67 79 71 68 83 81 81 70 80 77 76 T2 86 89 72 89 86 74 90 85 73 86 92 96 98 84 86 94 102 81 80 86 69 95 97 88 92 91 91 85 T3 86 89 78 88 90 77 77 86 82 86 90 104 101 89 88 94 102 77 80 82 71 109 96 89 79 92 91 89 T1 25 39 39 48 38 33 44 52 36 38 31 38 43 38 51 50 66 48 47 47 30 65 50 57 56 57 34 13 T2 46 64 47 67 53 56 75 65 61 44 50 63 58 50 63 51 92 63 50 70 38 72 67 67 83 75 58 47 T3 56 70 47 67 65 58 65 65 64 44 49 77 74 54 63 52 92 61 53 60 52 72 89 67 66 89 66 51 H1 69 99 71 54 99 94 94 89 76 16 38 89 88 -8 86 75 84 88 77 87 87 55 125 62 100 99 72 46 H2 63 21 44 53 31 89 50 36 54 16 18 45 34 38 53 7 62 42 56 27 65 51 83 16 34 14 67 52 H3 66 41 51 65 37 61 77 43 54 17 37 45 42 52 52 11 62 41 62 36 68 52 89 19 47 22 77 52 Kaynaklar: OECD (2004a); OECD (2005b), box 3.2 Notlar: Aile tipleri: T1= tek kişilik bekar, T2= iki çocuklu yanlız ebeveyn, T3= iki çocuklu ve tek ebeveynin çalıştığı aile. Net Gelir’e, ücretler, sosyal yardımlar, aile yardımları, barınak yardımlar, gelir vergisi, işçi sosyal güvenlik katkısı ve in-work benefits dahildir. İşsizlerin işsiz kalmadan önceki gelirleri ortalama üretim işçisi ücretidir. Değişim çeşitleri: H1= tek kazanan, işsizlikten ortalama üretim işçisi gelirinin yüzde 67’sine geçmiştir; H2= ilk kazanan ortalama üretim işçisi gelirinin yüzde 67’sine sahip olurken ikinci kazanan işsizlikten ortalama üretim işçisi gelirinin yüzde 33’üne geçmiştir; H3= tek kazanan ortalama üretim işçi gelirinin yüzde 67’sinden yüzde 100’üne çıkmıştır. 37 Tek ebeveynin para kazandığı iki çocuklu bir ailenin geliri işsizlik durumunda Yunanistan’da yüzde 44 olurken Lüksemburg’da yüzde 92 olmaktadır. Tablo 4.2’de gösterildiği gibi Slovak Cumhuriyetinde iki çocuklu bir ailenin tek ebeveyn işsizin geliri yüzde 67 olurken işsizlikten ayrılınca fiili marjinal vergi oranı yüzde 100’den daha fazla olmaktadır. Avusturya, Çek Cumhuriyeti, İsveç ve İsviçre’de söz konusu fiili marjinal vergi oranı yüzde 100 civarında olmaktadır. Bu ülkelerde, bulunan işteki ücret, ortalama imalat işçi ücretinin üçte ikisi kadar ise, işsiz bir kişinin bulması için herhangi bir saik yoktur. İtalya’da ise söz konusu durumdaki fiili marjinal vergi oranı eksidir. 4.2 Teori Bir müessese olarak bordro vergilerini alakadar eden iki konu vardır. Birincisi, vergilerin emek piyasasının işleyişini etkileyip etkilemediği mevzuudur. Bordro vergileri emek piyasasının işleyişini etkilemeyebilir. İdeal bir emek piyasasında vergiler sıfır olmalıdır fakat 1. Bölümde de bahsedildiği gibi ideal olmayan emek piyasalarında ideal vergi oranı sıfır değildir. İkinci mevzu, bordro vergilerinin yapısının emek piyasasının işleyişini etkileyip etkilemediğidir ve bu sorunun cevabı “Evet” dir. Ortalama vergi oranı ve daha da önemlisi marjinal vergi oranı önemlidir. Sabit oranlı vergi oranlarının etkisi artan oranlı verginin etkisinden farklıdır. Verginin yapısının emek piyasalarına etkisi olan ikinci mevzu, bu teorik bölümün temel konusudur. Bordro vergisinin tesis edilmesinin etkileri Şekil 4.1’de görülebilmektedir. Başlangıçta piyasa dengesi (L0,w0) ücret/istihdam noktalarında cereyan etmektedir. Verginin tesis edilmesinin ardından istihdam L1’e düşerken şirketin ücret maliyeti wd ve işçinin eline geçen ücret ws olmaktadır. Toplam vergi takozu wd −ws olurken işveren wd −w0 miktarını ve işçi de w0 −ws miktarını ödemektedir. Emek arz eğrisi ne kadar dik olursa vergiden işçinin ödediği pay o kadar çok olur. Emek talep eğrisi ne kadar dik olursa vergiden işverenin ödediği pay o kadar çok olur. Yani, emek arzı ücretlerdeki değişime ne kadar az tepki gösterirse vergiden o kadar çok pay öder. İşverenin ödediği ücretin maliyetinin arttırması ve işçinin net ücretini azaltması yoluyla vergiler istihdamın azalmasına sebep olurlar. Vergi sonrası denge verimli değildir çünkü istihdam, emek alışverişi neticesinde ortaya çıkan faydanın azami olduğu noktada değildir. ABC noktalarının arasında bir “fazla” kaybı (deadweight loss) vardır. 38 Şekil 4.1: Rekabetçi Emek Piyasalarında Bordro Vergileri Sabit oranlı vergi ile artan oranlı vergi arasında fark vardır. Artan oranlı vergi sisteminde gelir arttıkça marjinal vergi oranı da artar ve kişi ne kadar çok saat çalışırsa vergi oranı da o kadar yüksek olur ve net marjinal ücret de o kadar az olur. Tablo 4.1’de de görülebildiği gibi OECD’deki bütün ülkelerde marjinal vergi takozu ortalama vergi takozundan daha fazladır ki bu durum bordro vergilerinin artan oranlı olduğunu göstermektedir. Artan oranlı vergiler gelirin yeniden dağılımı için kullanılmaktadır. Birçok ülkede emek arzı elastikiyeti gelirle birlikte azalmaktadır. Vergi oranının en ideal noktada belirlenmesi, emek arzının elastik olmayan noktada daha fazla vergilendirilmesini gerektirmektedir ki bu durum artan oranlı vergiyi gerektirmektedir. Artan oranlı vergi sisteminin sabit oranlı vergi sistemine kıyasla daha az emek arzına sebep olup olmadığı kesin değildir. Bu sorunun cevabı ikame ve gelir etkilerinin büyüklüklerine göre değişir. İkame etkisi gelir etkisinden daha büyükse daha az marjinal ücreti netice veren artan oranlı vergi sistemi emek arzının azalmasına sebep olur. Tam tersi bir durumda ... Vergilerin istihdam ve ücretlerdeki etkisi sadece emek piyasasını değil, aynı zamanda işsizlik yardımları ve ücretler arasındaki ilişkiye göre değişir. Şirketlerin ve işçilerin fiyat-alıcısı oldukları bir tam rekabet piyasasında emek talebi verginin seviyesinden etkilenir fakat verginin yapısından etkilenmez. Vergilerin emek arzı üzerindeki etkisi işsizlik yardımı ile ücretler arasındaki ilişkiye göre değişir. İşsizlik yardımları fiyatlara endekslenirse, yani yardımlar reel olarak azalmazsa, emek arzı yukarı doğru eğimlidir ve vergilerdeki artış emek arzının azalmasına sebep olur. İşsizlik yardımları ücretlere endekslenirse, yani ücretin ikamesinin azalmadığı durumlarda, emek arzı eğrisi daha diktir ve vergilerin emek arzı üzerindeki etkisi azalmış olur; reel ücretler esnektir ve vergilerdeki değişiklikler istihdama fazla etki etmeden massedilmiş olur. Bazı durumlarda, emek arzı eğrisi dikeydir. Yani, vergi oranları emek arzını etkilemez. 39 Vergileri azaltmanın istihdam ve ücretlere etkisi emek arzının yapısına göre farklılık gösterir. Emek arzı yatay ise vergilerin azaltılması istihdamı büyük ölçüde arttırır. Emek arzının eğimi dikleştikçe vergileri azaltmanın ücretlere etkisi o kadar çok ve istihdama etkisi de o kadar az olur. Şekil 4.2: Rekabetçi Emek Piyasalarında Vergilerin Azaltılması 4.3 Verilere Dayanan Deliller (Empirical Evidence) Vergilerin ve transfer harcamalarının emek arzı ve davranışlarına etkilerine dair geniş bir literatür vardır (Blundell ve MaCurdy 1999). Erkeklerin emek arzının vergi oranlarından pek fazla etkilenmediği fakat net ücretlerin artması neticesinde bayanların emek arzının genelde arttığı tespit edilmiştir. Eissa (1995) 1986 senesindeki ABD vergi reformunu doğal bir deney olarak değerlendirmiş ve vergi oranındaki değişimin evli kadınların emek arzına nasıl bir etki yaptığını incelemiştir. Vergi reformu en üst marjinal vergi oranını yüzde 50’den yüzde 28’e düşürürken daha az kazananların vergi oranlarını daha az düşürmüştür. Eissa, gelir dağılımının yüzde 99’undan fazla kazanan bayanların tepkisini gelir dağılımının yüzde 75’inden fazla kazanan bayanlara mukayese etmiştir. Vergi etkisi, vergi oranlarında büyük bir düşüş yaşayan bayanların emek arzındaki değişim ile vergi oranlarında büyük bir düşüş yaşamayan bayanların emek arzındaki değişim arasındaki farktır. Eissa, vergi reformu neticesinde geliri yüksek olan bayanların emek arzının önemli ölçüde arttığını tespit etmiştir. Başka araştırmalar, vergilerdeki azalmanın bekâr ebeveynlerin emek arzının ciddi bir şekilde artmasına sebep olduğunu tespit etmişlerdir (Eissa and Liebman 1996). Bordro vergileri, sadece vergilerin işçilere daha az ücretle devredilemediği durumlarda daha az istihdamı netice verir. Verginin bütün yükünü işçiler çekerse şirketler daha fazla maliyetle karşı karşıya kalmadıkları için istihdam azalmaz. Bu noktadaki soru verginin yükünün vergiyi ödeyenlere binip binmediğidir. Gruber (1997)’in tespitine göre Şili’de bordro vergilerinde yapılan bir 40 azalmanın tamamıyla daha yüksek ücret olarak işçilere devredilmiş ve istihdam fazla artmamıştır. Vergilerin emek piyasalarına etkilerini özetlediği çalışmasında Disney (2000), tam zamanlı çalışan bir işçinin emek arzının vergilerdeki değişime çok fazla duyarlı olmadığını ifade etmektedir. Disney, yüksek vergi oranlarının tavırlarını etkilediği 4 grup teşhis etmektedir: çok geliri olan çalışanlar, az geliri olan ve in-work benefits’e sahip olan çalışanlar, emekliliğe yakın olanlar ve işgücüne girmeyi düşünenler. • • • • Yüksek ücret alanlarda yüksek marjinal vergi oranı emek arzının ve çalışma çabasının azalmasını netice verir ama Disney’e göre söz konusu etkiler Laffer eğrisi etkilerine benzer etkiler göstermez. Az geliri olan işçilerde means-tested benefitsler işçilerin emek piyasasına girmeleri için gerekli olan şevklerini kırmaktadır. Bu sebepten dolayı çoğu OECD ülkesinde in-work benefits (daha sonra bahsedilecek) uygulanmaktadır. Yaşı ilerlemiş olan işçilerde yüksek vergi oranları insanları erken emekli olmaya teşvik etmektedir. Genç olanlarda da yüksek vergi oranları işe girmenin önünde bir mani teşkil edebilmektedir. Bu mesele de in-work benefits vasıtasıyla halledilmeye çalışılmaktadır. 4.4 Politika Meseleleri Vergi-fayda sisteminin yapısı düşük ücretli işsizlerin iş bulmaları için kuvvetli bir teşvike sebep olmamaktadır. Çalışarak elde edilebilen faydalar bu konuda daha başarılı olmaktadır. Bu politikalar işçilere verilen in-work benefits veya işverenlere verilen vergi avantajları ve transfer harcamaları şeklinde olmaktadır. 4.4.1 Eksi Gelir Vergileri veya In-Work Benefits? Means-tested refah sisteminde geliri olmayan şahıslar refah yardımları alırlar ki bu yardımlar şahıs para kazanmaya başlayınca teker teker azaltılır. Bu sistemde, insanlar aldıkları refah yardımlarından daha fazla gelir elde ettikleri takdirde emek piyasasına girmek konusunda istekli olurlar. Eksi gelir vergisi, Milton Friedman tarafından, Amerikan refah sistemini reform etme maksadıyla 1962 senesinde teklif edilmiştir. Bu sistemde şahısların elde ettikleri refah yardımları eski sisteme göre daha azdır ve şahsın geliri arttıkça, yapılan yardımlar da azaltılır (Şekil 4.3a). Bu sistem bazı işçilerin daha az, bazı işçilerin de daha fazla çalışmaya istekleri olmalarına sebep olmaktadır. Bazı denemelere rağmen bu sistem orijinal haliyle uygulanmamıştır. 41 Şekil 4.3: Eksi Gelir Vergisi ve In-Work Benefits Alternatif bir sistem olan in-work benefits Şekil 4.3b’de gösterilmektedir. Yapılan yardımlar işçinin brüt gelirine göre değişim göstermektedir. Bu sistemde şahısların iş bulmaları yönünde daha kuvvetli bir teşvik vardır. Card ve Hyslop (2005), uzun zamandır bu yardımları alan insanların bile istihdama katkı yaptıklarını göstermektedir. Birçok ülke götürü usulü ödeme yapan bir çeşit in-work benefits sistemini kurmuşlardır. Bu sistem ilk olarak 1975 senesinde ABD’de başlamıştır ve ödemeler 1986, 1990 ve 1993 senelerinde arttırılmıştır. ABD’deki sistemde yardımlar evlilik durumuna bakılmaksızın çocuk 42 sahibi olan bütün düşük gelirli ailelere verilmektedir ve yardımı alabilmek için net pozitif gelire sahip olmak gerekmektedir. Ülkeler arasında yardımların büyüklüğü, yardımların azaltılma oranları, zaman limitleri, çalışılan saat limitleri ve yapılan yardımların tarzları konusunda çok büyük farklılıklar vardır. Bu yardımlara hak kazanma kıstasları da ülkeler arasında farklılık gösterebilmektedir. Avustralya, Belçika ve İrlanda’da yardımlar yalnız uzun dönemli işsizlere verilirken Kanada, Hollanda ve Yeni Zelanda’da daha önceden başka tür yardım alan her şahıs iş bulunca bu tip yardımlara hak kazanmaktadır. Yardım seviyeleri ülkeler arasında çok fark gösterebilmektedir. En cömert yardımlar Britanya ve İrlanda’da uygulanmaktadır. Amerikan sistemi daha az cömerttir fakat Britanya’da yardımların azaltılması ABD’ye kıyasla daha süratli cereyan etmektedir. In-work benefits’lerin etkileri dizaynlarına göre farklılık göstermektedir. Yardımları hak etme aile bazından veya fert bazında olabilmektedir. Hak etme aile gelirine göre yapılırsa yardımlar en çok ihtiyaçlı ailelere gider fakat ailedeki ikinci ebeveynin emek piyasasına girmesi için teşvik olmaz. Hak etme fert bazında yapılırsa emek piyasasına katılma konusunda teşvik olur fakat yardımlardan fakir olmayan aileler de faydalanmış olur. In-work benefits, yardımları çalışmaya bağlı yapmakla insanları çalışmaya teşvik etmektedir fakat şahısların iş bulunca uzun saatler çalışmaları için herhangi bir teşvik yoktur. In-work benefits, hiçbir geliri olmayan insanlara yardım sağlamamaktadır ve en fazla ihtiyacı olan insanlar bu yardımdan faydalanamamaktadır. Yardımların azaltılmaya başlandığı bölümde de emek arzı problemi yaşanabilmektedir. Saez (2005)’e göre yardımların işçilerin tepkilerine göre dizayn edilmesi gerekmektedir. 4.4.2 Vergi İadeleri veya Ücret Destekleri? Şirketlerin işe alma kararları işverene yapılan ödemelerden etkilenebilmektedir. Bu ödemeler işverene doğrudan yardım (ücret desteği) veya vergi iadesi yoluyla yapılabilmektedir. Ücret destekleri, istihdamlarını arttırmaları maksadıyla şirketleri teşvik için kullanılabilir. Vergi iadeleri bazen belli özelliklerdeki işçilerin istihdam edilmesi için kullanılabilir. Vergi iadeleri ve ücret destekleri arasındaki fark ödemelerin maliyetleri noktasındadır. Vergi iadeleri devletin harcamalarını arttırmamaktadır, uygulama vergi sistemi aracılığıyla tatbik edilmektedir ve ücret desteklerinin aksine bu sistemi uygulamak için ayrı bir kuruma ihtiyaç yoktur. Belli özellikteki işçilerin emek maliyetlerinin azaltılması o işçilerin istihdamını teşvik eder. Vergi iadeleri ve transferleri, hâlihazırda işleri olan veya her halükarda üretilecek işleri desteklerse gereksiz uygulamalara da sebep olabilir. 4.5 Bordro Vergileri Niye Vardır? Bordro vergilerinin varlık sebebi devlet harcamalarına kaynak teşkil etmesidir. Bordro vergilerinin sosyal güvenlik katkıları bölümü emek piyasalarının işleyişiyle doğrudan alakalıdır çünkü, mesela, işsizlik durumunda bir sigorta fonksiyonu görmektedir. Bordro 43 vergilerinin yapısı insanları çalışmada veya işsiz kalma durumunda yeni iş bulma hususunda çaba sarf etmeye teşvik etmelidir. Erkeklerin istihdamı bordro vergilerine karşı duyarsızdır. Vergi oranları, farklı ülkelerdeki çalışma yaşındaki nüfusun ne kadar çalıştıklarını etkileyen birçok emek piyasası müessesinden bir tanesidir (Nickell 2006). 4.6 Çalışma Soruları? 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Ortalama vergi oranlarının sabit olduğu bir durumda marjinal vergilerdeki değişim emek talebi ve emek arzını nasıl etkiler? In-work benefits işsizleri iş bulma konusunda nasıl teşvik eder? In-work benefits’in phase-in and phaseout bölgelerinde ne olur? Arz ve talebin esneklikleri takozun işçiler ve şirketler arasındaki dağılımını nasıl etkiler? Bordro vergilerinin yapısı emek piyasasının işleyişini nasıl etkiler? Vergilerin etkisi emek piyasasının özelliğine göre nasıl farklılık gösterebilir? Eksi gelir vergileri ve in-work benefits’in temel hedefleri nelerdir ve iki sistem arasındaki temel farklar nelerdir? Ücret destekleri ve vergi iadeleri arasındaki fark nedir? 44 5 Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesi Çalışma saatlerinin uzunluğu ücretler, boş zaman ve verimlilikle alakalıdır. Geçmiş on yıllarda çalışma saatleri istikrarlı bir şekilde azalırken son senelerde sabit kalmıştır. Ortalama çalışılan saatler standart çalışma saatlerinin azaltılması sebebiyle azalabilirken kısmi zamanlı işlerin artması sebebiyle de azalabilmektedirler. Kısmi zamanlı çalışma, özellikle bayanlarda, çoğu ülkede artmaktadır. Çalışma saatlerinin düzenlemesi müessesesi iki konuyla alakalıdır. Birincisi, haftalık standart çalışma saatlerinin düzenlenmesi. İkincisi, işçilerin kısmi zamanlı işlerden tam zamanlı işlere geçmelerinin önündeki maniler. 5.1 Rakamlar ve Ülkeler Arasındaki Mukayeseler Çalışma saatleri mukayeselerinde genelde haftalık ortama çalışma saatleri kullanılır. Hesaplamada bütün işçiler kullanılabildiği gibi tam zamanlı ve kısmi zamanlı işçiler ayrı ayrı da hesaplanabilir. Genelde kısmi zamanlı işçilerin çalışma saatleri tam zamanlı işçilerin çalışma saatlerinin yarısıdır. Haftalık çalışma saatleri arasındaki tercih işçiye aittir fakat söz konusu tercih kanuni düzenlemeler ve toplu anlaşmalarla sınırlandırılmıştır. Senelik çalışma saatleri senelik çalışma gün sayılarından da etkilenmektedir çünkü bazı ülkelerdeki tatil günleri sayısı diğerlerine kıyasla daha fazladır. Tablo 5.1’de OECD ülkelerinde haftalık çalışma saatlerine dair veriler yer almaktadır. Haftalık fazla mesai saatleri ülkeler arasında büyük farklılık göstermektedir. Büyük farklılığın görüldüğü bir başka alan da azami (normal + fazla mesai) haftalık çalışma saatleridir. Bazı ülkelerde azami saatler, geçici bir süre için, normal mesai ve fazla mesainin toplamından farklı olabilmektedir. Mesela, Avusturya’da haftalık azami fazla mesai 5 saat olabilirken, senede 12 haftalık bir süre 10 saat olabilmektedir. Fazla mesai ücretleri çoğu ülkede yüzde 25 – 50 aralığındadır fakat bazı ülkelerde yüzde 100’e kadar çıkabilmektedir. Fazla mesai ücretleri yüksek olduğu için işverenler fazla mesaiden kaçınsalar da iktisadi dalgalanmalara karşı üretimin esnekliğini temin edebilmek için kullanmaktadırlar. 5.2 Teori Neoklasik iktisat teorisine göre şahıslar, kaç saat çalışmak istediklerini, saat ücret oranı ile boş zaman ve gelir arasındaki tercihlerine göre seçmektedirler. Çalışmak istenen saatler, haftalık çalışma saatleri, haftalık çalışma gün sayısı, senelik çalışma hafta sayısı ve ömür boyunca çalışılan sene sayısı ile alakalı olabilir. Şahıslar, kendileri için ideal olan ücret ve boş zaman kombinasyonuna göre emeklerini arz ederler. Yani, boş zamanın marjinal değeri ücret oranına eşitlendiği noktaya kadar emeklerini arz ederler. Neoklasik emek talebine göre işverenler, belli bir ücret karşılığında işçileri istihdam etmek maksadıyla emek taleb ederler. İşverenler, ek bir işin marjinal değerinin ücret maliyetine eşitlendiği noktaya kadar emek istihdam ederler. Gerçekte ise, çalışma saatleri bir kaç durumla mahduttur (sınırlıdır): tam zaman, kısmi-zaman ve çalışmamak. 45 Tablo 5.1: Normal Haftalık Çalışma Saatleri ve Fazla Mesai Konularında Kanuni Sınırlar Çalışma Saatleri için Kanuni Sınır Pazarlıklı Fazla Mesainin Normal Ücret Farkı (%) Normal Mesai Fazla Mesai Azami Saat Saatler Avustralya 38 – 40 Yok Yok 35 – 40 50 Avusturya 40 5 50 36 – 40 50 Belçika 40 10 50 38 50 Kanada 40 – 48 Yok Yok 35 – 40 50 Çek Cumh. 40,5 8 51 – 25 Danimarka 37 Yok 48 37 50 Finlandiya 40 5 45 37,5 – 40 50 Fransa 39 9 48 39 25 Almanya 48 12 60 35 – 39 25 Yunanistan 40 8 48 40 25 Macaristan 40 12 52 – 50 İrlanda 48 12 60 38 – 40 25 İtalya 48 12 60 36 – 40 10 Japonya 40 Yok Yok 40 – 44 25 Kore 44 12 56 – 50 Lüksemburg 40 8 48 40 25 – 50 Meksika 48 9 57 – 100 Hollanda 45 15 60 36 – 40 – Yeni Zelanda 40 Yok Yok 40 – Norveç 40 10 50 37,5 40 Portekiz 40 12 54 35 – 44 50 İspanya 40 2 47 38 – 44 – İsveç 40 12 52 40 – İsviçre 45 veya 50 16 61 veya 66 40 – 42 25 Türkiye 45 – – – 50 Britanya Yok Yok Yok 34 – 40 – ABD 40 Yok Yok 35 – 40 50 Kaynak: OECD (1998). Notlar: Pazarlıklı normal çalışma saatleri toplu pazarlıklarla tesis edilmektedir. Fazla mesai ücret farkları hafta içinde çalışılan ilk fazla saat için geçerlidir. Lüksemburg’da mavi yakalı işçiler için yüzde 35 ve beyaz yakalı işçiler için yüzde 50 dir. Hollanda, Yeni Zelanda, İspanya ve İsveç’de fazla mesai ücretleri için kanuni düzenleme yoktur. Britanya’da fazla mesai ücreti toplu pazarlıkla tesis edilmektedir. 5.2.1 Haftalık Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesi Haftalık çalışma saatlerinin sınırlandırılması kanunlarla veya sendikalar ve şirketler arasındaki pazarlıkla tesis edilebilir. Çalışma saatlerinin sınırlandırılması birkaç sebepten dolayı olabilir. Bazı işçilerin tercihleri daha az çalışma yönünde olabilir. Ayrıca, çalışma saatlerinin sınırlandırılması emek talebini etkilemezse işsizlik azalabilir. Şekil 5.1a’da bu durum gösterilmektedir. Başlangıçta, bir şirketin üretimde kullanılmak üzere belli bir çalışma saatine ihtiyacı olduğu rekabetçi bir emek piyasası gösterilmektedir. Bir işçiyi işe alma maliyeti yoktur ve çalışma saatlerine göre verimlilik sabittir. Bu basit kurguda işçiler ve işçi başına çalışma saatlerinin kombinasyonu fark etmez. Sadece bu iki öğenin çarpımı mühimdir. İşveren bir kombinasyondan diğerine maliyetsiz olarak geçebilir. Eğrideki 46 bütün noktalar toplamda aynı çalışma saatlerini göstermektedir. Bütün işçiler aynı miktarda, h1 saat çalışırlarsa şirketin L1 kadar işçiye ihtiyacı vardır. İşçiler aynı miktarda h2 saat çalışırlarsa şirketin L2 kadar işçiye ihtiyacı vardır. Şekil 5.1a: Emek Piyasasının Bir Kitle Olduğu Durumda Çalışma Saatlerinin Değiştirilmesi Calmfors ve Hoel (1989) ise üretimin sabit olduğu durumlarda bile çalışma saatlerinin azalmasının emek talebinin azalmasına sebep olabileceğini ve istihdamın azalabileceğini iddia etmektedirler. Bu vakıa 5 sebepten dolayı cereyan edebilir: 1. İşçiler gelirlerini muhafaza etmek isteyebilecekleri için saatlik ücretler artabilir. 2. Saat ücretleri değişmese bile işçi başına sabit maliyetlerin varlığından dolayı saat başına maliyetler artabilir. 3. İşe başlama ve bitirme gibi verimsiz zamanlar sabit kalırsa işçi verimliliği düşebilir. 4. İşçilerin çalışma saatlerini arttırmaya kıyasla yeni işçi istihdam etme maliyetleri artabilir. 5. Çalışma saatlerinin azalmasına paralel olarak sermaye kullanımı azalabilir. İşçi başına çalışma saatleri ve işçi sayıları kombinasyonları arasında birinden diğerine geçmek, çalışılan toplam saatlerin azalmasına sebep olabilir. Yani, işçi başına çalışılan saatlerin azalması daha aşağıda olan iso-saat eğrilerine gidilmesine sebep olur. Bu durum Şekil 5.1b’de görülebilir. 47 Şekil 5.1b: No Free Lunch Olduğu Durumda Çalışma Saatlerinin Değiştirilmesi Buraya kadar, fazla mesai ücretlerinin daha fazla olduğu gerçeği göz ardı edilmiştir. Ücret oranı değişmezse iso-ücret-maliyet-eğrisi, iso-saat eğrisinin aynıdır ve Şekil 5.2’de ABC eğrisiyle gösterilmektedir. Eğer h1 normal çalışma saat miktarıysa ve fazla mesai ücretleri varsa, B noktasında bir kırılma vardır. Yeni iso-ücret-maliyet-eğrisi ABD dir. İso-ücretmaliyet-eğrisi’ndeki kırılma, aynı ücret maliyetleri mukabilinde toplam mesai saatlerinin azaldığını göstermektedir. Normal çalışma saatleri de azaltılırsa iso-ücret-maliyet-eğrisi AEF olmaktadır. 48 Şekil 5.2: No Free Lunch Olduğu Durumda Çalışma Saatlerinin Değiştirilmesi Rekabetçi bir emek piyasasında çalışma saatlerinin azaltılmasını işçiler isteyebilir çünkü yeni durum emeğin marjinal ürününün artmasına sebep olabilir (Marimon and Zilibotti 2000). Çalışma saatlerinin azaltılması işçilerin gücünün artmasına sebep olabilir ve neticede ücretler artabilir. Bazı işçiler düzenlemeye uymayarak daha yüksek ücretten daha fazla çalışmak isteyeceklerdir. Çalışma saatlerinin kanun zoruyla azaltılması işverenlerin monopsoni güce sahip oldukları bir durumda da işçilerin menfaatinedir. Manning’e (2004) göre monopsoni durumunda ücretler marjinal üründen daha düşük olmakla kalmaz, aynı zamanda, şirket, işçileri monopsoni ücretinin gerektirdiğinden de daha uzun süreler çalışmaya ikna edebilir. Asgari ücretin işçilerin refahlarını arttırdığı gibi çalışma saatlerinin kanunla azaltılması da işçilerin refahlarının artmasına sebep olabilir. 5.2.2 Kısmi-Zamanlı İş Kısmi-zamanlı iş kararı emek arz ve talebi ile verilmektedir. Kısmi-zamanlı iş, evdeki faaliyetler ile çalışmayı birlikte yürütebilme fırsatı vermektedir ki bu durumda emek arzının artmasına sebep olur. Eğer bir işçi, sadece tam-zamanlı bir iş ve hiç çalışmamak gibi iki tercihe sahip ise, işçinin çekince ücreti piyasaya girmesi için çok yüksek olabilir. Bu durum Şekil 5.3’ün üst bölümünde görülebilmektedir. Hiç çalışmayan bir işçi E noktasındadır ve fayda eğrisi Unp dir. Bu işçi çalışarak Uft faydasına erişebilmektedir. Eğer işçi sadece tam zamanlı çalışabilme 49 fırsatına sahipse Uft <Unp olduğu için, çalışmayacaktır. Bu işçinin, çalışmayarak elde ettiği faydaya tam zamanlı çalışarak erişebilmesi için ücret oranının EC eğrisinin eğimi olması gerekmektedir. Eğer bir işçi kısmi-zamanlı çalışabilme fırsatına sahipse, emek piyasasına girip B noktasına denk gelecek kadar çalışıp E veya A noktasına kıyasla daha fazla fayda yakalayabilecektir. Şekil 5.3: Çalışma Saatleri Tercihi: Sadece tam zamanlı işler mevcuttur (a). Kısmi-zamanlı işler de mevcuttur (b). 50 Kısmi-zamanlı işlerin piyasaya girmesinin emek piyasalarına etkisi Şekil 5.4’ün üst bölümünde görülebilmektedir. Kısmi-zamanlı işler sadece emek arzını değil, aynı zamanda emek talebini de etkileyebilmektedir. Şirketler üç sebepten dolayı kısmi-zamanlı işçi istihdam etmek isteyebilirler (Jaumotte 2003). 1. İdeal İstihdam Seviyesi 2. Daha Ucuz ve Daha Esnek İşçiler 3. Boş İşlerin Doldurulması Eğer şirketler daha ucuza üretim yapma fırsatına sahip iseler, emek talebi artar ve ücretlere net etki artı da olabilir eksi de. Şekil 5.4’ün alt kısmı, emek talebi artışının ücretleri biraz arttırdığı ve istihdam çok arttırdığı bir durumu göstermektedir. Şekil 5.3: Kısmi Zamanlı İşlerin Etkileri: Tam Zamanlı İşlerin Yerini Alması (a); Tam Zamanlı İşlere Olan Talebin Artması (b). 51 5.3 Verilere Dayanan Deliller 5.3.1 Çalışma Saatleri Tablo 5.2’de OECD ülkelerinde şahısların ortalama senelik çalışma saatleri uzun dönemli bir bakış açısıyla görülebilmektedir. Bütün ülkelerde 1955 – 2005 seneleri arasında toplam çalışma saatleri ciddi bir şekilde azalmıştır. Tablo 5.2: İstihdam Edilen İşçilerin Ortalama Senelik Çalışma Saatleri (1955 – 2005) ve Sıradan Bir Çalışma Senesinin Dökümü (2002) Ortalama Senelik Saatler Ortalama Senelik Saatlerin Dökümü, 2002 Senelik Haftalık Senelik Senelik 1955 2005 Değişim Saatler Haftalar Saatler Avustralya 1984 1753 -4,6 – – – Avusturya 2086 1519 -11,4 38,4 39 1497 Belçika 2346 1611 -14,7 36,3 40 1451 Kanada 2062 1768 -5,9 – – – Çek Cumh. – 1940 – 41,3 41 1692 Danimarka 2070 1552 -10,4 36,3 38,9 1410 Finlandiya 2048 1714 -6,7 38,8 38,5 1491 Fransa 2040 1434 -12,1 36,2 40,5 1467 Almanya 2265 1437 -16,6 36,5 40,6 1480 Yunanistan 2275 1912 -7,3 40,7 44,6 1816 Macaristan – 1804 – 40,9 43,9 1798 İzlanda 2391 1794 -11,9 43,2 39,6 1714 İrlanda 2378 1636 -14,8 36,3 43,7 1585 İtalya 1958 1592 -7,3 37,4 41 1533 Japonya 2081 1775 -6,1 – – – Kore – 2392 – – – – Lüksemburg 2434 1544 -17,8 37,9 41,7 1582 Meksika – 2110 – – – – Hollanda 2207 1409 -16,0 31,8 38,4 1223 Yeni Zelanda 1980 1749 -4,6 – – – Norveç 1987 1360 -12,6 37,3 36 1339 Polonya – 1994 – 41,8 43,4 1817 Portekiz 2270 1709 -11,2 40,4 41,8 1688 Slovak Cumh. – 1739 – 41,8 42,2 1761 İspanya 2041 1774 -5,3 38,8 42,2 1639 İsveç 1987 1587 -8,0 38,1 35,4 1349 İsviçre 2013 1534 -9,6 37,5 42,3 1586 Türkiye 2278 1918 -7,2 – – – Brtianya 2156 1624 -10,6 38,2 40,5 1546 ABD 2030 1790 -4,8 – – – Kaynaklar: Ortalama senelik saatler: Groningen Growth and Development Center and the Conference Board, Total Economy Database, 2006 (www.ggdc.net); senelik saatlerin dökümü: OECD (2004b), p 35. Notlar: Ortalama senelik çalışma saatleri tahminlerine ücreti ödenmiş fazla mesai dahil iken ücreti ödenen hastalık ve tatil günleri hariçtir. Senelik haftalar = (52) eksi (tatil haftaları, tatil harici çalışmamalar). 52 Senelik toplam çalışma saatleri, haftalık çalışma saatleri ve çalışılan haftalarla alakalıdır. Hollanda’nın haftalık çalışma saatlerinin bu denli az olması kısmi-zamanlı işlerin payının çok olması sebebiyledir (daha sonra bahsedilecek). Almanya’da normal mesai saatlerinin azaltılması sendikaların eylemleriyle gerçekleşmiştir. Daha az çalışma saatleri karşılığında sendikalar, normal mesai saatlerinin tatbiki konusunda daha fazla esnekliği kabul ettiler: hafta içinde günler arasında esneklik, haftalar arasında esneklik veya işçiler arasında esneklik. Almanya’daki bu düzenlemelerin 1984 – 94 seneleri arasındaki etkilerine dair yaptığı çalışmasında Hunt (1999), normal mesai saatlerinin 1 saat azaltıldığı durumlarda uygulamadaki çalışma saatlerinin 0,9 saat azaldığını, saatlik ücretlerinin yüzde 2,2 arttığını, bayanların istihdamının yüzde 0,2 arttığını ve erkeklerin istihdamının yüzde 1,2 azaldığını ifade etmektedir. Fransa’da normal çalışma saatleri 1982 senesinde 40 saatten 39 saate azaltılmıştır. Bu değişiklik üzerine yapılan saha çalışmaları, bu düzenleme neticesinde toplam çalışma saatlerinin azaldığı, ortalama ücret oranının arttığı ve toplam istihdamın da azaldığını ortaya koymaktadır. Fransa’da çalışma saatlerinin azaltılması kanunlarla olurken Almanya’da sendikalar ile şirketlerin pazarlıkları neticesinde gerçekleşmiştir. Andrews, Schank, and Simmons (2005)’nin çalışmasına göre Almanya’da çalışma saatlerinin azaltılmasının daha fazla istihdamı doğurduğuna dair bir delil bulunamamıştır. 5.3.2 Kısmi-Zamanlı İş Tablo 5.3’de kısmi-zamanlı istihdamla alakalı OECD ülkelerine dair bazı rakamlar yer almaktadır. Fazla mesai saatleri hem işçilere hem de işverenlere esneklik kazandırsa da kısmizamanlı işler de benzer bir fonksiyonu görmektedirler. Kısmi-zamanlı işler geçici oldukları için işverenler tercih edebilmektedirler fakat bazı ülkelerde kısmi-zamanlı işler, saatleri hariç, tam zamanlı işlerin bütün özelliklerine sahiptir. Bazı durumlarda işçiler, kısmi-zamanlı işleri mecburen kabul etmektedirler. Tablo 5.3’de ayrıca, tam-zamanlı ve kısmi-zamanlı işçilerin ne derece tercihlerine göre çalıştıkları görülebilmektedir. Özellikle bayanlar için, kısmi-zamanlı işler arttıkça, işçilerin isteyerek kısmi-zamanlı işlerde çalışma oranı artmaktadır. Bu duruma sebep olarak, kısmi-zamanlı işlerin sadece işçiler için cazip oldukları hallerde artması gösterilebilir. Kısmi zamanlı işlerin çalışma şartları genelde tam-zamanlı işlere kıyasla kötü olduğu için kısmi-zamanlı işlerin söz konusu işlerde çalışan işleri marjinalleştirdiği de iddia edilmektedir. OECD (2001b), kısmi-zamanlı işlerin tam-zamanlı işlere kıyasla daha az ücretli olduklarını ve işverenin verdiği eğitimlerin daha az olduğunu ifade etmektedir. Buna rağmen, özellikle bayan işçiler, kısmi-zamanlı işleri tercih etmektedirler. Bazı tam-zamanlı işçiler de kısmizamanlı çalışmak isteseler de öyle bir fırsata sahip değillerdir. Çoğu ülkede kısmi-zamanlı işlerin toplam istihdamı arttırdığına dair bir bulguya rastlanamamıştır. Kısmi-zamanlı işlerde özellikle bayanların iş tatmini yüksektir çünkü bayanlar bu tip işler sebebiyle aile ve işi birlikte yürütebilmektedirler. Buddelmeyer, Mourre, ve Ward (2005)’in AB ülkelerinde kısmi-zamanlı işler üzerine yaptıkları çalışma, kısmi-zamanlı istihdamın kurumlar ve politikalardan etkilendiğini ifade etmektedir. Kısmi-zamanlı işlerin kanuni altyapısı ve kısmizamanlı işler için yapılan teşvikler mühimdir. 53 Tablo 5.3: Kısmi Zamanlı İstihdam Avustralya Avusturya Belçika Kanada Çek Cumh. Danimarka Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İrlanda İtalya Japonya Kore Lüksemburg Hollanda Yeni Zelanda Norveç Polonya Portekiz Slovak Cumh. İspanya İsveç İsviçre Türkiye Britanya ABD Kısmi Zamanlı İstihdam İstek Dışı Kısmi Zaman İstihdamı Erkek 15,7 4,8 6,2 10,8 1,6 12,0 7,9 5,3 7,4 3,0 1,8 6,8 5,3 14,2 6,5 1,7 15,3 10,2 10,0 7,1 5,9 1,4 4,2 – 8,0 3,2 10,0 7,8 Erkek 17,0 – – 34,9 1,8 13,1 32,8 52,9 17,8 50,2 – – – 4,0 – – 8,2 – 17,2 – 16,1 – – 34,7 8,4 – 23,8 7,4 Bayan 41,7 29,6 33,1 26,9 5,5 24,9 14,8 23,3 39,4 11,1 5,0 34,8 29,2 42,3 12,5 31,1 60,9 35,3 32,9 17,4 14,4 4,1 22,2 – 45,8 13,4 39,3 18,3 Bayan 8,5 – – 29,8 3,7 13,9 40,2 38,8 12,6 36,0 – – – 4,0 – – 4,6 – 15,2 – 24,1 – – 31,3 5,8 – 9,5 8,0 Kısmi Tam Zamanlılar Zamanlılar Tam Kısmi Zamanlı Zamanlı İşi İşi Tercih Tercih Ediyorlar Ediyorlar Erkek Bayan Erkek Bayan – – – – – – – – 31 25 9 36 – – – – – – – – 69 8 7 21 – – – – 69 35 11 25 52 12 5 10 33 25 8 9 – – – – 78 30 8 12 83 42 22 32 – – – – – – – – – – – – 25 7 13 23 – – – – – – – – – – – – 100 40 7 2 – – – – 36 37 8 14 – – – – – – – – – – – – 72 22 3 9 – – – – Kaynaklar: OECD (1999, 2006a). Notlar: Kısmi zamanlı istihdam, asıl işlerinde normal şartlar altında haftada 30 saattan az çalışanları kastetmektedir ve toplam istihdam yüzdesi olarak ifade edilmektedir (2005). İstek dışı kısmi zamanlı istihdam, anketörlere, tam zamanlı iş bulamadıkları için kısmi zamanlı çalıştıklarını ifade edenlerin yüzdesini göstermektedir. (1997). Tam zamanlı işçi tercih eden kısmi zamanlı çalışanlar ve kısmi zamanlı işçi tercih eden tam zamanlı işçiler (1994). 5.4 Politika Meseleleri 5.4.1 Devletler Çalışma Saatlerini Düzenlemeli mi? Çalışma saatlerinin düzenlenmesi işçi sendikalar ile işverenler arasındaki pazarlıklar ile olabilirken devletin kanuni düzenlemeleri neticesinde de olabilmektedir. Düzenleme, toplu pazarlık ile yapıldığı zaman devlet, müdahale etme gereği duymaz. Toplu pazarlıkla bir düzenleme yapılmazsa, devlet, monopsoninin olduğu durumlarda, etkinlik için kanuni 54 düzenleme yapma gereği duyar. Asgari ücret artışının az olduğu durumlarda istihdamın artması ve artışın çok olduğu durumlarda istihdamın azalması örneğinde olduğu gibi çalışma saatlerinin az bir miktar azaltılması istihdamın artmasına sebep olurken çalışma saatlerinin çok azaltılması istihdamın azalmasına sebep olabilir. Bazı devletler, çalışma saatleri azaltılınca işçilere olan talebin artacağını ve işsizliğin azalacağı fikrini müdafaa etmektedirler. Iktisatçılar, istihdamın maliyetsiz bir şekilde dağıtılabilecek bir kütle olmadığı konusunda hemfikirdirler. Çalışma saatleri ciddi bir şekilde azaltılırsa istihdam azalmaktadır. Yüzyıl önce işverenlerin monopsoni gücüne karşı devletlerin, refahın arttırılması maksadıyla, çalışma saatlerini azaltması iyi bir fikir olabilirdi fakat günümüzde bu yönde bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Istihdam, kolayca dağıtılabilen bir kitle olmadığı için çalışma saatlerinin azaltılması işsizliği azaltmada etkili bir politika değildir. 5.4.2 Devletler Kısmi-Zamanlı İşleri Teşvik Etmeli midir? OECD ülkeleri arasında kısmi-zamanlı işlerdeki farklılıklar, kurumsal düzenlemeler ve sendika direnci sebepleriyledir. Direnç, kısmen, kısmi-zamanlı işlerin tam-zamanlı işlerin yerine geçtiği fikrine dayanmaktadır (Şekil 5.4’ün üst kısmı). Karşı fikir, kısmi-zamanlı işlerdeki artışın tam-zamanlı istihdamı arttırabildiği yönündedir (Şekil 5.4’ün alt kısmı). Talebin çok olduğu zamanlarda kısmi-zamanlı işler tam-zamanlı işlere kıyasla daha esnek bir şekilde istimal edilebilir (kullanılabilir). Kısmi-zamanlı işçi istihdam edebilme imkânının olması, işverenin aksi takdirde açmayı düşünemeyeceği işlerin üretilmesine sebebp olmaktadır. Kısmi-zamanlı işlerin tesis edilebilmesi tam-zamanlı işlerin de tesis edilebilmesine sebep olabilir. Bir perakende mağazası, yoğun saatler için kısmi-zamanlı işçiler bulunabilirse, açılabilir. Kısmi-zamanlı işlerin Hollanda’da çok artması bir misal olabilir. Işçi sendikaları ve işverenler milli bir mutabakata varınca, 1980’li senelerde kısmi-zamanlı işlerin önündeki engeller kaldırılmıştır. Ayrıca, kısmi-zamanlı işler de kanuni yollarla teşvik edilmiştir. 5.5 Çalışma Saatleri Niye Düzenlenmektedir? Çalışma saatlerinin düzenlenmesi, nadiren, piyasa güçlerinin etkisiyledir. Işçiler ve işverenlerin tercihleri farklı olabilir ve kurumsal sınırlamalar var olabilir. Haftalık çalışma saatleri hususunda işçilerin tarcihleri çok farklı olabilir ve işverenin söz konusu farklı tercihlere göre hareket edebilmesi çok maliyetli olabilir. Talebin değişmesi sebepleriyle işverenin çalışma saatleri tercihleri dalgalanabilir ve işçiler sosyal sebeplerden dolayı buna razı olmayabilirler. İşçi sendikaları ve işverenler arasındaki anlaşmalar, ücretler ve emeklilik konularında çalışma saatlerine dair kurumsal sınırlamalar tesis etmiş olabilirler. Sendikalar, sadece üyelerinin menfaatlerini temsil ederlerse, çalışma saatlerinin müzakere edilmesi sendikalara bırakılamaz. Bazı durumlarda, devletler, sosyal sebeplerden (ailevi) dolayı veya işsizliğin seviyesini ve tertibini (bileşimini) değiştirmek istedikleri (erken emeklilik programları) için çalışma saatlerini düzenlemek isteyebilirler. 5.6 Çalışma Soruları 55 1. Hangi şartlarda işin paylaşılması istihdamın artmasına sebep olabilir ve bu şartlar ne kadar makuldur? 2. Şirketler tam-zamanlı işçiler yerine kısmi-zamanlı işçileri niye istihdam ederler? 3. Sabit işe alma maliyetleri, çalışma saatleri ve işçiler arasındaki mübadeleyi nasıl etkiler? 4. Fazla mesai çalışmak, çalışma saatleri ve işçiler arasındaki mübadeleyi nasıl etkiler? 5. İşçilerin fazla mesai çalıştıkları bir durumda normal mesai saatlerinin azaltılması nasıl bir netice doğurur? 6. Kısmi-zamanlı işlerde ücret oranları tam-zamanlı işlere kıyasla niye daha düşüktür? 7. Fazla mesai ücret oranları niye daha fazladır? 8. Ülkeler arasındaki mukayeselerde, isteksiz kısmi-zamanlı işlerin oranı ile kısmi-zamanlı işlerin toplam istihdam içindeki oranı arasında ters bir ilişki olmasının sebebi nedir? 56 6 Emeklilik Programları 20. yy’ın başlarına kadar çoğu işçi için emeklilik yoktu. İnsanlar çalışabildikleri yaşa kadar çalışıyorlardı. Bugün birçok ülkede insanlar belli bir yaşa geldikleri zaman emekli olmaktadırlar. Birçok ülkede erken emeklilik programları sebebiyle işçiler, mecburi emeklilik yaşından önce emekli olmaktadırlar. Bu sebepten dolayı kanuni emeklilik yaşı ile tatbikattaki emeklilik yaşı arasında fark vardır. Bu farkın sebepleri olarak aşağıdaki maddeler gösterilebilir: • • Öğretmenlik ve askerlik gibi bazı mesleklerde var olan düşük emeklilik yaşı Çalışamayacak durumda olanlar için işsizlik sigortası ve malullük sigortası gibi tatbikatlar Birçok çalışma, ihtiyar işçilerin erken emekli olma konusunda istekli olduklarını ortaya koymaktadır. Gruber and Wise (1997)’in incelemesine göre emeklilik imkânları sağlanmaya başlandıktan sonra işçiler bir an evvel emekli olmak istemektedirler. Birçok ülkede işsizlik yardımları, malullük yardımları ve uzun dönemli hastalık yardımları erken emeklilik için bir yol teşkil etmektedir (OECD 2006d, 61). Bazı ülkelerde ihtiyar işçiler daha gevşek iş arama kriterleri veya tamamıyla muafiyete tabi olmaktadırlar. Emeklilik sistemleri defined benefit (DB) (tanımlanmış fayda) veya defined contribution (DC) (tanımlanmış katkı) şeklinde işlemektedir. DB sisteminde emeklilik yardımları istihdamın devam ettiği süre ve nihai gelire göre değişebilmektedir. DC sisteminde emeklilik sistemine katkılar önceden tanımlanır fakat emeklilik yardımlarının miktarı çalışma hayatı boyunca yapılan katkılara göre değişmektedir. 6.1 Rakamlar ve Ülkeler Arasındaki Mukayeseler Bir işçinin emeklilik serveti, beklenen emeklilik yardımlarının bugünkü değeridir. Tablo 6.1, erken emeklilik yaşı gibi normal emeklilik yaşının da bir çok ülkede azalırken bir çok ülkede de aynı kaldığını göstermektedir. 57 Tablo 6.1: Kamu Emeklilik Sistemlerinde Normal ve Erken Emekliliğe Hak Kazanma Yaşları Emeklilik İkame Oranı Emeklilik Yaşları Emeklilik İkame Erkeklerin En Erkeklerin Bayanların Oranı Erken Yaşı Normal Yaşı Normal Yaşı 1969 2003 1969 2003 1969 2003 Erkekler Bayanlar Avustralya 65 55 65 65 60 62,5 56,4 56,4 Avusturya 65 65 65 65 60 60 90,9 90,9 Belçika 60 60 65 65 60 63 63,0 63,0 Kanada 66 60 66 65 66 65 57,4 57,4 Çek Cumh. – 58,5 – 61,5 – 59,5 64,4 64,4 Danimarka 67 65 67 65 67 65 86,7 86,7 Finlandiya 65 62 65 65 65 65 68,8 68,8 Fransa 60 60 65 60 65 60 63,1 63,1 Almanya 65 63 65 65 65 65 58,0 58,0 Yunanistan 60 60 60 65 55 65 110,1 110,1 Macaristan – 62 – 62 – 62 102,2 102,2 İzlanda 67 65 67 67 – 67 84,2 84,2 İrlanda 70 65 67 66 70 66 38,5 38,5 İtalya 55 57 60 65 55 65 77,9 63,4 Japonya 60 60 65 65 65 65 39,2 39,2 Kore – 55 – 60 – 60 71,8 71,8 Lüksemburg 62 60 65 65 62 65 96,2 96,2 Meksika – 65 – 65 – 65 38,3 31,7 Hollanda 65 60 65 65 65 65 96,8 96,8 Yeni Zelanda 60 65 65 65 65 65 41,7 41,7 Norveç 70 67 70 67 70 67 69,3 69,3 Polonya – 65 – 65 – 60 74,9 55,2 Portekiz 65 55 65 65 65 65 69,2 69,2 Slovak Cumh. – 60 – 60 – 57 72,9 72,9 İspanya 65 60 65 65 55 65 84,5 84,5 İsveç 63 61 67 65 67 65 64,0 65,0 İsviçre 65 63 65 65 62 63 64,3 64,3 Türkiye 60 60 65 60 55 55 104,0 104,0 Britanya 65 65 65 65 60 60 41,1 41,1 ABD 62 62 65 65 65 65 52,4 52,4 Kaynaklar: Duval (2003); OECD (2007). Not: Emeklilik ikame oranı, kariyeri boyunca eksiksik çalışan ve ortalama gelire sahip bir şekilde mecburi emekli olanlar için geçerlidir. 6.2 Teori Hangi yaşta emekli olmanın tercih edileceğine dair teorik literatürde kullanılan mefhum tercih değeri dir. Çalışmaya devam etmenin bugünkü beklenen değeri hemen emekli olunca beklenen gelirden fazla ise kişi çalışmaya devam eder (Stock and Wise 1990). Şahıs ideal emekli olma yaşına yaklaştıkça tercih değeri azalır. Bu hesaplama yapılırken çalışırken elde edilen gelir ile emeklilik geliri mukayese edilir. 58 Emeklilik kararını etkileyen faktörlerde itici ve çekici faktörler vardır (OECD 2006d, 53). İtici faktörler ihtiyar işçilerin iş fırsatlarının sınırlanmasına sebep olurlar. Çekici faktörler ise insanları emekli olmaya teşvik eden finansal şeylerdir ki bunlar hem normal emeklilik hem de erken emeklilikle alakalıdır. Emeklilik sistemlerinin cinsi de şahısların emeklilik kararlarını etkilemektedir. DB sisteminde, çalışmaya devam eden işçi emeklilik gelirine iki yönde katkı yapmaya devam eder. Birincisi, istihdamın süresi artar. İkincisi, çalışmaktan elde edilen gelir kıdemle birlikte artarsa emekli olmadan önceki gelir de artmış olur. Gelecekteki emeklilik yardımlarının artması insanların çalışmaya devam etmelerine sebep olur. Bir şahıs belli bir yaşa gelince gelecekteki emeklilik gelirleri artık artmaz ve şahıs çalışmaya devam ederse emeklilikte sarf edeceği zaman azalmış olur. Bu durum ise şahısların emekli olma kararı vermelerine sebep olur. DC sisteminde ise çalışmaya devam etmek emeklilikte daha fazla gelire sebep olur çünkü emeklilik fonuna daha fazla katkıda bulunulmuş olur ve emeklilikteki gelirin bugünkü değeri artmış olur. Hangi sistemin daha erken yaşta emekliliği netice verdiğini söylemek zordur. Bu konuda, daha ziyade sistemin özelliklerindeki teferruatlar mühimdir. 6.3 Verilere Dayanan Deliller 6.3.1 Yaş ve Kalkınma Tablo 6.2, geçmiş on senelerde, erken emeklilik programlarının devreye sokulmasının etkilerini göstermektedir. Söz konusu programlar neticesinde çoğu ülkede ortalama emekli olma yaşı azalmıştır. 59 Tablo 6.2: Ortalama Emekliliğe Ayrılma Yaşı Erkekler 1967 2002 Değişim Avustralya 67,3 63,2 -4,1 Avusturya – 59,6 – Belçika 64,2 58,5 -5,7 Kanada 66,0 63,1 -2,9 Danimarka – 65,3 – Finlandiya 69,3 60,8 -8,5 Fransa 67,3 59,3 -8,0 Almanya – 60,9 – Yunanistan 68,1 62,4 -5,7 Macaristan 70,5 57,8 -2,7 İzlanda – 69,5 – İrlanda – 65,1 – İtalya 64,3 61,2 -3,1 Japonya 72,2 69,6 -2,6 Kore 67,1 68,0 0,9 Lüksemburg 66,1 59,8 -6,3 Hollanda – 61,0 – Yeni Zelanda – 64,2 – Norveç 68,0 63,6 -4,4 Polonya 73,4 60,9 -12,5 Portekiz – 65,8 – İspanya – 61,6 – İsveç 69,3 63,5 -5,8 İsviçre 72,5 66,6 -5,9 Türkiye 77,3 62,5 -14,8 Britanya – 63,1 – ABD 69,9 65,0 -4,9 1967 67,7 – 63,5 61,4 – 62,2 66,8 – 64,5 69,5 – – 59,6 68,9 65,5 66,1 – – 69,2 72,4 – – 67,0 73,0 63,1 – 68,6 Bayanlar 2002 60,6 – 56,8 61,4 62,1 59,8 59,4 60,2 60,9 56,0 67,8 66,1 60,5 65,7 66,7 59,8 59,1 62,2 62,3 58,8 63,5 61,3 62,0 63,2 61,8 61,2 62,9 Değişim -7,1 – -6,7 0 – -2,4 -7,4 – -3,6 -13,5 – – 0,9 -3,2 1,2 -6,3 – – -6,9 -13,6 – – -5,0 -9,8 -1,3 – -5,7 Kaynak: OECD tahminleri Avrupa ve milli işgücü anketlerinden elde edilmiştir. Not: Tatbikattaki ortalama emekliliğe ayrılma yaşı, 40 yaş ve üzerindeki işçilerin işgücüne katılım oranlarındaki değişimden elde edilmiştir. Şekil 6.1’de 25 – 54 yaşlarındaki ve 55 – 64 yaşlarındaki erkeklerin ve bayanların istihdam oranları görülmektedir. 25 – 54 yaşlarındaki insanlara genel olarak bakıldığında erkeklerin oranlarındaki farklar kadınlara kıyasla daha azdır. Aşırı uçlara bakılırsa, erkekler istihdam oranı Polonya’da yüzde 75 iken İzlanda yüzde 95 dir. Bayanlarda Türkiye yüzde 25 iken İzlanda yüzde 85 dir. Ayrıca, bütün ülkelerde erkeklerin istihdam oranları bayanlara kıyasla daha fazladır. Söz konusu fark en az İskandinav ülkelerinde ve en fazla güney Avrupa ülkelerindedir ki bu farklar büyük ölçüde bayanların istihdama katılma oranlarını yansıtmaktadır. Erkeklerin istihdam oranları erken emeklilik programlarından farklı ülkelerde farklı derecelerde etkilenmiştir. İhtiyar erkeklerin istihdam oranı Polonya’da ve Lüksemburg’da yüzde 35 iken İzlanda’da yüzde 90 dır. İhtiyar bayanların istihdam oranları ile 25 – 64 yaşları arasındaki bayanların istihdam oranları arasında daha kuvvetli bir doğrudan ilişki vardır. 60 Şekil 6.1: Erkeklerin ve Bayanların İstihdam Oranları, 2005 Kaynak: OECD Labor Force Statistics. Not: Prime age = 25 – 54; ihtiyar = 55 – 64. 61 İhtiyarların düşük istihdam oranları her zaman bir problem olarak görülmemektedir. Zira, birçok ülke bunu genç istihdama bir çare olarak görmektedir. Birçok hükümet bu politikayı emek arzını azaltmak için kullanırken, işverenler işgüçlerini gençleştirmek veya azaltmak için kullanmıştır ve sendikalar da bu politikaları desteklediler çünkü belli bir yaşa gelmiş birçok üye erkenden emekli olmak istiyordu. İhtiyar işçiler işsiz kaldıkları zaman iş bulmaları çok zor olmaktadır. Söz konusu işçilerdeki uzun dönemli işsizlik genç işçilere kıyasla bile daha fazladır. İhtiyar işçiler işsiz kaldıkları zaman erken emekli olma ihtimalleri çok yüksektir. Şirketler ile işçiler arasındaki istihdam ilişkisinin devam etmesini temin etmek şirketlerin ihtiyarları işe almalarını temin etmekten daha kolaydır. Mamafih, ihtiyar işçiler işlerini muhafaza etmekte zorluk çekmektedirler çünkü yeni teknoloji ve organizasyonlara uyum sağlamalarının zor olduğuna dair yaygı bir kanaat vardır ve ihtiyar işçilerin ücretleri verimliliklerinden daha fazla artmaktadır. Sağlığın kötüye gitmesi ve uzun çalışma saatleri gibi zor çalışma şartları da etkili olmaktadır. Ayrıca, ihtiyar işçilerin yeni bir meslek edinmeleri çok zor olduğu için yeni bir iş bulabilmeleri için daha düşük ücrete razı olmaları gerekebilmektedir. OECD ülkelerinde 50 yaşı üstündeki işçilerin işe alınma oranı 25 – 49 yaş aralığındaki işçilerin oranının yarısıdır. Daniel ve Heywood (2007)’un çalışması şirketlerin birçok ihtiyar işçiyi istihdam etmelerine rağmen işe almalarda niye ihtiyarlardan çekindiklerine dair fikirler ortaya koymaktadırlar. İlk açıklama iş eğitimi konusundadır. Daha yaşlı işçiler daha fazla tecrübeye, şirkete mahsus vasıflara ve bilgiye sahip oldukları için şirket içindeki eğitimlerde çok mühimdirler. Bu işçiler, bir sebepten dolayı şirketlerinden uzaklaşırlarsa söz konusu avantajlarını kaybederler ve işe alınmaları konusunda daha dezavantajlı konuma düşerler. İkinci açıklama verimlilik ve ücretler arasındaki ilişkidir. Şirket içinde kıdem arttıkça ücretin artması sistemi ihtiyarların işe alınması için bir dezavantaj teşkil etmektedir... Duval’ın çalışması (2003) 22 OECD ülkesine dair 1967 – 99 seneleri arasındaki verileri incelemiştir. Bu çalışmaya göre bu ülkelerde uygulanan emeklilik politikaları ihtiyar erkeklerin işgücü piyasasına katılımlarını etkileyen en mühim faktördür. Dorn ve Sousa-Poza’nın (2005) ülkeler arasındaki mukayeseli çalışmasında (cross-country analysis) istekli ve isteksiz erken emeklilik incelenmiştir. Çalışmaya göre, erken emeklilik işçiler için avantajlı olduğu kadar şirketler için de fırsat olabilmektedir. Şirketler, durgunluk dönemlerinde, istihdam koruma düzenlemeleri sebebiyle işten çıkaramadıkları işçileri erken emeklilik sistemini kullanarak işten çıkarabilmektedirler. Mecburi emeklilik yaşının lağvedilmesinin etkilerinin incelenmesi yaşla alakalı politikaların emek piyasalarının tamamına etkilerine dair bir fikir verebilir. Yaşla alakalı ayrımcılığın önüne geçebilmek için ABD’de 1967 senesinde 65 yaşından önce ve 1978 senesinde 70 yaşından önce mecburi emeklilik yasaklanmıştır. 1986 senesinde ise bu uygulama tamamen yasaklanmıştır. Adams’ın çalışması (2004) mecburi emekliliğin yasaklanmasının ihtiyar işçilerin işe alınmalarını etkilemediğini fakat emekliliği azalttığını ve işçi-şirket ilişkisinin daha uzun bir süre devam etmesine sebep olduğunu ifade etmektedir. Neumark ve Stock da (1999) mecburi emekliliğin yasaklanmasının işçi-şirket ilişkisinin uzamasına sebep olduğunu teyid etmektedir. Bu çalışma, ayrıca, mecburi emekliliğin yasaklanmasının ihtiyar işçilerin istihdamını yüzde 7 kadar arttığını iddia etmektedir. Von Wachter’ın çalışması (2002) mecburi emekliliğin yasaklanmasının 65 yaşı üstündeki istihdamı yüzde 10 – 20 arttırdığını tespit etmiştir. Benzer birçok çalışma, yukarıdaki neticeleri teyid eder niteliktedir. 62 6.3.2 Yaş ve Verimlilik Yaş, verimliliği birkaç sebepten dolayı etkileyebilmektedir. Bir yandan, ihtiyar işçilerin, ortalama işçilere kıyasla daha güvenilir ve daha vasıflı oldukları ifade edilmektedir. Diğer yandan, ihtiyar işçilerin sağlık masrafları daha çoktur, yeni görevleri kabul etmede daha az esnektirler ve eğitime tabi tutulmada daha az verimlidirler. Yaşın emek verimliliğini nasıl etkilediğini tespit etmek zordur çünkü verimlilik şahıslar ve sektörler arasında farklılık göstermektedir fakat tek başına yaşın, şahsi verimliliği açıklamada çok başarılı olmadığı ifade edilebilir. İşler ve işçiler arasında fark etse de ihtiyar işçilerin daha tutarlı, daha dikkatli ve daha yavaş ve daha fazla işine bağlı oldukları genel kabul gören fikirlerdir. Ayrıca, ihtiyar işçiler daha az iş kazası yaparlar ve işten istifa etme ihtimalleri daha az olduğu için şirketin işe alma maliyetlerinin düşük kalmasına sebep olurlar. Yaş ile verimlilik arasında iki yönlü bir ilişki de mevcuttur. İnsanların vasıflarını güncellemede gerekli yatırımlar yapılmazsa işçilerin verimlilikleri zaman içerisinde azalır. Bir işçi erken emekli düşüncesine sahip ise vasıflarını geliştirmek ve güncel tutmak için eğitim almak konusunda isteksiz davranabilir. Aynı şekilde şirketler belli bir yaşa gelmiş işçilerin erken emekli olacaklarını düşünürlerse o işçilere eğitim vermekte isteksiz davranırlar. Johnson’a göre (1993) çoğu işveren ve çoğu işçi, işçi verimliliğinnin 40 – 50 yaşları arasında azalmaya başladığını düşünmektedirler fakat bu iddiayı ispat edebilmek için çok fazla çalışma yapılmamıştır. Bu konuda yapılmış az sayıdaki çalışma, aynı yaş grupları içerisindeki verimlilik farklarının yaş grupları arasındaki verimlilik farklarından daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Warr’ın çalışmasına göre (1998) aynı işi yapan işçilerde genç ve ihtiyarlar arasında çok fazla verimlilik farkı yoktur. Yaş ile verimlilik arasındaki ilişkiyi inceleyen az sayıda çalışma işçilerden veya şirketlerden alınan verilere dayanmaktadır. Avolio, Waldman ve McDaniel’in çalışması (1990) şahsi özellikler, vasıflar, işler ve iş verimliliğini gösteren ABD’yle alakalı bir veri tabanına dayanmaktadır ve özellikle beceri gerektiren işlerde, verimliliğin yaştan ziyade iş tecrübesinin uzunluğuna göre farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır. Hellerstein, David ve Troske’nin ABD’deki işçi-şirket verilerine dayanarak yaptıkları çalışma (1999), ücretlerin verimlilikle birlikte arttığını koymaktadır. Crépon, Deniau ve PérezDuarte’nin aynı metedolojiyi kullanarak Fransa’daki işçi-şirket verilerine dayanarak yaptıkları çalışma (2003) ise ihtiyar işçilerin verimliliklerine kıyasla fazla ücret aldıklarını ortaya koymaktadır. Ilmakunnas ve Maliranta’nın Finlandiya’dan aldıkları şirket verilerine dayanarak yaptıkları çalışma (2005) yaş ilerledikçe ücret ile verimlilik arasındaki dengenin değiştiğini ortaya koymaktadır ki yazarlar bunu kıdem faktörüne bağlamaktadırlar. Dygalo ve Abowd’un Fransa’daki işçi-şirket verilerine dayandırdıkları çalışmalarında (2005) bir şirkette istihdam süresi arttığı zaman, verimlilik azalsa da, ücretler artmaya devam etmektedir. Aubert’in yine Fransa’daki işçi-şirket verilerine dayandırdığı çalışmasında ihtiyar işçilerin verimliliklerinin azaldığına dair bir delil bulunamamıştır. Yaş ve verimlilik hakkında objektif bilgiye ulaşmak zor olsa da Remery ve diğerleri (2003) Hollanda’daki işverenlerin, yüksek ücret ve düşük verimlilik sebeplerinden dolayı, ihtiyar işçilere olumlu bakmadıklarını ifade etmektedirler ki bir işyerindeki ihtiyar işçilerin oranı arttıkça olumlu görüş azalmaktadır. İşverenlerin yüzde 40’u işçi bulmada sıkıntı çekseler bile ihtiyar işçi istihdam etmek istemediklerini fade etmişlerdir. 63 6.4 Politika Meseleleri Erken Emeklilik Programları Lağvedilmeli midir? Erken emekliliği azaltmada üç temel yol kullanılmaktadır (OECD 2006d): • Erken emekliliğin yardımlarını azaltmak • Emekliliği geciktirmeyi mükâfatlandırmak • Asgari emeklilik yaşını arttırmak Çoğu OECD üyesi ülkeler bu yollardan birini kullanarak emeklilik sistemlerini ıslah etmeye çalışmaktadırlar. Uzun dönemli hastalık, malullük ve işsizlik gibi emeklilik harici yollar da erken emekli olmak için kullanılmaktadır. Bu alanlarda da OECD ülkeleri, sistemin işleyişini daha sıkı kontrol etmeye başlamışlardır. Bazı ülkeler de emekliliğe giden yolda kısmi-zamanlı emeklilik sistemini uygulamaya koymuşlardır. İhtiyar işçilerin istihdamını kolaylaştırmak için işçilerin yaşa göre ayrımcılığa tabi tutulmasını yasaklayan kanuni düzenlemeler yapılmaktadır. Bazı ülkeler ihtiyar işçilerin istihdamını kolaylaştırmak için ücret desteklerini kullanmaktadır. Bir çok ülkede erken emeklilik politikaları kısa vadeli bir politika olarak başlamıştır. Hükümetler, emek arzını kısarak işsizliği azaltmayı hedeflemişlerdir. İktisadi şartlar değişince söz konusu politikalar çok çağdışı kalmıştır (Walker 1998). Daha da kötüsü, erken emeklilik programları, işverenlerin, ihtiyar işçilerin verimliliği hakkındaki fikirlerini etkilemiş olabilir. Normal emeklilik yaşından önce birçok işçinin işgücünden ayrılması neticesinde işgücünde kalan ihtiyar işçiler olduklarından daha da ihtiyar olarak algılanıyor olabilirler. Yani, ihtiyar işçiler olumsuz algılar konusunda bir kısır döngü içerisinde olabilirler. Bir bütün olarak ele alındığı takdirde erken emeklilik programlarını lağvetmemek için çok fazla sebep yoktur. 6.5 Erken Emeklilik Programları Niye Vardır? Mecburi emekliliğin lağvedilmesine karşı ortaya atılan iddiaların başlıcası, bu politikanın genç işsizliğini arttıracağı yönündedir. Geçmiş on yıllarda erken emeklilik programları bazı ülkelerdeki genç işsizliğini azaltmak maksadıyla devreye alınmıştır. Bu iki iddia da istihdamın, ihtiyar ve genç işsizler arasında maliyetsiz bir şekilde yeniden dağılımı yapılabilen bir kütle olduğuna dair hatalı bir kanaate dayanmaktadır. Boldrin ve diğerlerinin çalışması (1999) ihtiyar işçilerin erken emekli edilmesinin genç işsizliği azaltmadığını ifade etmiştir. Benzer bir şekilde, Şekil 6.2’de, ülkeler arasında yapılan mukayeselerde ihtiyar işçilerin (55 – 64 yaşları arası) istihdam oranlarıyla genç işçilerin (20 – 29 yaşları arası) işsizlik oranları arasında ters bir ilişki olduğu görülebilmektedir. 64 Şekil 6.2: İhtiyar Erkeklerin (55 – 64) İstihdam Oranları ve Genç Erkeklerin (20 – 29) İşsizlik Oranları, 2006 Kaynak: OECD Labor Force Statistics. Erken emeklilik programlarının lehinde bir diğer fikir, ihtiyar işçilerin, emek piyasalarında kalmalarına mani olan sağlık problemleriyle karşı karşıya olduklarını ifade etmektedir. Bu da hatalı bir fikirdir. Zira, son on yıllarda ortalama hayat ümidi büyük miktarda artmakla kalmamış, insanların sağlık durumları da ciddi bir şekilde iyileşmiştir. İşverenler erken emekliliği desteklemektedirler çünkü yüksek ücret alan ihtiyar işçilerden kurtulmak daha kolay olmaktadır. Sendikalar da erken emekliliği desteklemektedirler çünkü bu hal eski senelerde toplu pazarlıklarla elde ettikleri bir haktır. 6.6 Çalışma Soruları 1. Tanımlanmış fayda ve tanımlanmış katkı emeklilik sistemleri arasındaki fark nedir? 2. Erken emeklilik genç işsizlikten kurtulmak için niye iyi bir vasıta değildir? 3. Ücretler kıdemle birlikte niye artarlar ve bu durum emeklilik programlarını nasıl etkilemektedir? 4. Normal emeklilik yaşındaki bir artış işçilerin ve işverenlerin tavırlarını nasıl etkiler? 5. Niye birçok şirket ihtiyar işçi istihdam eder fakat işe almak istemez? 6. Çalışmanın terchi değeri terorisini anlatınız. 65 7 Aile Politikaları Ebeveynler için emek arzı, boş zaman ve çocuk bakımı kararları birbirine bağlı olan kararlardır. Bu kararlar, tercihler ve ücretler ve iş fırsatları gibi emek piyasası şartlarının haricinde aile politikaları gibi müesseselerden de etkilenmektedir. Aile politikaları, ebeveynlik izinleri ve çocuk bakımı düzenlemelerinden müteşekkildir (oluşmaktadır). Ebeveynlik izinleri, çocuk bakımı yapılırken, annelerin emek piyasalarından kopmamalarına sebep olmaktadır. Çocuk bakımı hizmetlerinin varlığı, annelerin boş zaman ile çalışma arasındaki tercihlerini etkilemektedir. Çocuk büyütme ve çocuk bakımının maliyetlerini azaltan sosyal politikalar, emek arzının yanında doğurganlığı da etkilemektedir. Yaşlanan nüfusa karşı çoğu ülke, bayanların işgücüne katılım oranlarını arttırmak gibi kısa vadeli bir hedef ile doğurganlığı arttırmak gibi uzun vadeli bir hedef arasında kalmaktadırlar. Ebeveynlerin iş ile çocuk bakımını birlikte yürütebilmelerine yönelik verilen destekler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bazı ülkeler çocuk bakımını ebeveynlerin vermesini desteklerken diğer ülkeler piyasa tabanlı bir destek vermektedirler. ABD’de işçiler, kendi istekleriyle işverenlerin çalışma saatlerini azaltmalarını beklemektedirler ve çocuk bakımı da piyasadan karşılanmaktadır (Gornick and Meyers 2003). Aile izni politikaları, özellikle çocuklar okul öncesi yaşta oldukları zaman, ebeveynlere çocuklarına bakmak için izin verilmesi uygulamasıdır ve ebeveynlerin ücretlerinin bir kısmını veya tamamını ikame etmektedir. Aile izni politikaları ülkeler arasında iki konuda farklılık gösterebilmektedir: 1. Yeni annelere verilen desteğin büyüklüğü 2. Erkeklerin bu politikanın kapsamına alınması Ayrıca erken çocukluk öğretimi ve bakımının annenin istihdamına katkı yapmasının haricinde çocukların gelişimine de katkı yaptığı iddia edilmektedir. Bazı ülkelerde de haftalık normal çalışma saatleri ve senelik izin günleri konularında ebeveynlere destek verilmesi de görülebilmektedir. 7.1 Rakamlar ve Ülkeler Arası Mukayeseler Çocuk bakımı imkanları ve ebeveyn izinlerine dair farklı ülkeler hakkındaki bilgiler Tablo 7.1’de yer almaktadır. Üç yaş altı çocukların bakım imkânları hakkında ülkeler arasında büyük farklılıklar vardır. Üç yaş üstündeki çocukların çocuk bakımı tesislerinden faydalanmaları daha yaygındır. Avrupa ülkelerinde oran yüzde 100’e yakındır. Ebeveyn izinlerinin hem süresi hem de yardımların büyüklüğü açısından çok farklar vardır. Bütün ülkeler, ebeveynlerin çocuklara bakmaları için ücretli izin ve ebeveyn harici çocuk bakımı için bir şekilde destek verirken yardımların şekli ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Almanya gibi bazı ülkeler çocuk bakımını daha ziyade ebeveynin yapması için destek vermektedir (Gregg and Waldfogel 2005). ABD, annelerin çalışma ve çocuk bakımını birlikte yürütmesini istemektedir ve annelere izin desteğini az tutarken çocukların dışarıda bakılmaları için nispeten daha fazla destek vermektedir. İskandinav ülkeleri ise bu kararı ebeveynlere bırakmaktadır. 66 Tablo 7.1: Resmi Çocuk Bakımı ve Doğum İznine Dair Özet Göstergeler Resmi Çocuk Bakımı Doğum Doğum Kullanan Küçük Çocuklar Yardımları İzninin (ortalama 3 Yaştan 3 Yaştan Uzunluğu ücretin %) Küçük Büyük Avustralya Avusturya Belçika Kanada Çek Cumh. Danimarka Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İzlanda İrlanda İtalya Japonya Kore Lüksemburg Meksika Hollanda Yeni Zelanda Norveç Polonya Portekiz Slovak Cumh. İspanya İsveç İsviçre Türkiye Britanya ABD 15 4 30 45 1 64 22 29 10 3 – – 60 68 97 50 85 91 66 99 78 46 – – 38 6 13 7 – – – 56 95 34 26 – – 6 45 40 – 98 90 80 – 12 46 5 48 – – 75 90 84 80 – – 34 54 0 16 15 15 28 30 52 16 14 16 24 60 70 0 100 77 55 69 100 70 100 100 50 100 – 14 21,5 14 8,5 16 12 16 0 42 18 24,3 28 16 64 16 12 18 0 70 80 60 100 100 100 100 0 100 100 100 90 100 63 – 66 44 0 Doğum ve Çocuk İzninin Toplam Uzunluğu (hafta) 52 112 67 50 28 82 164 162 162 42 180 26 42 65 58 60,5 68 12 68 52 116 122 128 184 164 85 16 12 44 12 Kaynak: OECD (2001a), p. 144. Not: Çocuk bakımıyla alakalı bilgiler (ilk iki sütun) 1995 – 2000 seneleri arasında bir kaç seneyi kapsamaktadır. Üç yaşından büyük kategorisi mecburi okul yaşına kadar olan dönemi kapsamaktadır. Britanya, sadece İngiltere’ye dair bilgileri ihtiva etmektedir. Doğum izniyle alakalı bilgiler 1999 – 2001 arası dönemle alakalıdır. 7.2 Teori 7.2.1 Çocuk Bakımı İmkânları Çocuk bakımı ihtiyaçları ve çocuk bakımı desteklerinin etkilerini incelemek için annenin faydasını azami seviyeye çıkardığı basit bir statik emek arzı çerçevesi kullanılabilir. Anne, tüketim ve boş zamandan (leisure) fayda elde eder. Anne, çocuklarına bakarsa, bu faaliyet boş 67 zaman kapsamında değerlendirilir. Çalışılan her saat boş zaman bedelinde gerçekleşir ve çalışılan her saat karşılığında çocuğun bakıma ihtiyacı vardır. Gayri resmi çocuk bakımı olmadığını farz ediyoruz. Çocuk bakımı masrafları da sabit maliyetler veya değişken maliyetler şeklinde gerçekleşebilir. Şekil 7.1, çocuk bakım maliyetlerinin bayanların şahsi emek arzını nasıl etkilediğini göstermektedir. Her iki şekilde de çocuk bakım imkânları bedava olduğu zaman, bayanların ideal noktası, hA saat çalışmayı gösteren ve gelir ve boş zamanın faydalarının azami seviyeye çıkarıldığı A noktasındadır. Çocuk bakımıyla alakalı sabit maliyetler (çalışma saatlerinden bağımsız) varsa bütçe çizgisi aşağıya doğru kayar ve pozitif çalışma saatleriyle elde edilen azami fayda B noktasında cereyan eder. Annenin çalışmadığı zaman profesyonel çocuk bakımına ihtiyaç olmadığı durumlarda bayanlar B noktasıyla E noktasını mukayese edip çalışmamayı tercih ederler. Şekil 7.1’in üst kısmı sosyal normların ve geleneklerin etkilerini göstermek için de kullanılabilir. Bazı ülkelerde çocuk bakımı hizmetlerini kullanmanın, mesela, psikolojik maliyetleri vardır ve bu durum ebeveynlerin bu hizmetleri kullanmalarına mani teşkil eder. İktisadi şartlar açısından bakıldığında çekince ücretleri, ebeveynlerin çocuk bakım hizmetlerini kullanmaları için, çok düşük olabilir ve emek piyasasına katılım gerçekleşmez. Şekil 7.1’in aşağıki bölümü, çocuk bakımının çalışma saatlerine göre değiştiği değişken maliyetlere sahip olduğu durumu göstermektedir. Değişken çocuk bakım maliyetleri, bütçe eğrisinin değişmesi manasına gelir ve yeni ideal nokta B noktasıdır. Çalışma saatleri hA’dan hB’ye geriler. Çocuk bakım maliyetleri neticesinde net ücret azalır ve bayanlar daha az emek arz ederler. Şekil 7.1’den, devletin bakım desteklerinde cömert olmasını bayanların emek piyasası katılımının artmasına ve halen çalışan bayanların da çalışma saatlerini arttırmalarına sebep olduğu neticesi çıkarılabilir. 68 7.2.2 Ebeveynlik İzni Ebeveynlik izni, doğum zamanlarında annelere verilen doğum iznine benzemektedir. Bazı ülkelerde hem annelere hem de babalara bebek ve küçük çocukların bakımı için ebeveynlik izinleri verilmektedir. Aslında, ebeveynlik izni çocukların bakımı için devletin ebeveynlere verdiği bir destektir. Daha önce belirtildiği gibi ebeveyn izni, annelerin hem çocuklarına bakmalarına hem de emek piyasasıyla irtibatlarına devam ettirmelerine sebep olmaktadır. Çocuk bakım destekleri annelerin emek arzını etkilediği gibi Şekil 7.2’de görülebildiği üzere 69 emek talebine de etki eder. Ebeveynlik izni bayanların emek arzının artmasına sebep olur çünkü emek piyasasına katılmayı daha cazip kılar ancak ebeveynlik izni şirketlerin maliyetlerini arttırdığı için bayan emeğe olan talep azalır. Bu etkiler dikkate alındığı takdirde istihdamda ufak bir artış olabilir fakat bayanların ücretleri de azalır. Ebeveyn izinlerinin lehinde 2 görüş vardır: çocuklar ebeveynlerinin nezaretinde daha sağlıklı olurlar ve ebeveynlik izni bayanların işyerinde konumunun yükselmesine sebep olur. Ebeveyn izinlerinin aleyhinde 2 görüş vardır. İktisadi etkinlik azalır ve ebeveyn izni genelde annelik izni olduğu için bayanlar üzerinde ters etki yapar (Ruhm 1998). Şekil 7.2: Ebeveynlik İzninin Bayan Emeği Arz ve Talebine Etkileri 7.3 Verilere Dayanan Deliller Bayanların işgücü katılım ve istihdam oranları geçmiş on senelerde ciddi bir şekilde artmıştır. Bayanların istihdam oranları bazı ülkelerde erkeklerin istihdam oranlarına yakın olsa da bazı ülkelerde ciddi farklılıklar vardır. Söz konusu farklılıklar iş ve aile hakkındaki görüş farklılıkları sebebiyle olurken aile politikalarından da etkilenmektedir. Sosyo-kültürel normlar aile politikalarını da etkilemektedir. Aile politikaları aynı zamanda piyasa işleyişindeki aksaklıkları gidermek sebebiyle de kurulmaktadır. Bu bölümde, emek piyasası şartlarının, çocuğun varlığı ve sayısı ve ailede çocuk bakımı mesuliyetleri gibi aile şartlarından nasıl etkilendiği incelenecektir. Tablo 7.2’de çocuklarının varlığı ve sayısının etkilerine dair bilgiler verilmektedir. Tabloda, çocuk sahibi olmayan bayanlar ile 1, 2 veya 3 çocuk sahibi olan bayanların istihdam oranlarındaki farklılıklar görülmektedir. Bazı ülkelerde istihdam oranları çocuğun varlığından etkilenmektedir. Belçika, Danimarka ve Portekiz’in istihdam oranları, çocuk sayısından bağımsızdır. Çoğu ülkede hiç çocuk sahibi olmayan bayan ile 1 çocuk sahibi olan bayanların 70 istihdam oranları çok fark etmemektedir. 2 ve daha fazla çocuk sahibi olanlarda istihdam oranları ciddi bir şekilde düşmektedir. Tablo 7.2: 2000 Senesinde Bayanların İstihdam Oranları ve Çocuk Sahibi Bayanlarda Kısmi Zamanlı İstihdam ve 1999 Senesinde Annelik İstihdam Oranları. Bayanların İstihdam İstihdam Oranı Kısmi Zamanlı İstihdam Oranları Çocuk Sayısı Anneler a Çocuk Sayısı Toplam Toplam 0 1 ≥2 Çiftler Bekarlar 0 1 ≥2 Avustralya 68,4 55,3 43,2 66,8 48,0 – 40,8 54,1 63,1 41,8 Avusturya 76,0 75,6 65,7 73,5 65,7 74,8 17,4 33,6 43,7 26,7 Belçika 65,6 71,8 69,3 67,8 71,8 46,5 29,2 34,7 46,2 34,7 Kanada 76,5 74,9 68,2 74,0 70,0 – 17,0 22,9 30,7 21,4 Çek Cumh. 80,8 72,3 59,4 73,7 – – 2,6 4,5 7,5 4,0 Danimarka 78,5 88,1 77,2 80,5 – – 18,5 13,3 16,2 16,6 Finlandiya 79,2 78,5 73,5 77,6 57,7 – 7,5 8,6 13,6 9,2 Fransa 73,5 74,1 58,8 69,6 56,8 49,0 20,0 23,7 31,8 23,7 Almanya 77,3 70,4 56,3 71,1 51,4 47,9 24,0 45,3 60,2 35,2 Yunanistan 53,1 53,9 50,3 52,6 48,4 59,3 8,4 9,7 11,2 9,2 Macaristan – – – 61,7 – – – – – 4,9 İzlanda 89,1 89,3 80,8 87,4 – – – – – 28,4 İrlanda 65,8 51,0 40,8 53,1 45,5 34,1 16,6 37,2 46,4 29,7 İtalya 52,8 52,1 42,4 50,7 44,9 69,5 20,0 27,2 34,4 24,1 Japonya – – – 62,7 33,3 – – – – 38,4 Kore – – – 56,3 – – – – – 8,7 Lüksemburg 68,7 65,8 50,1 63,0 46,1 72,1 19,9 32,7 48,1 29,0 Hollanda 75,3 69,9 63,3 70,9 62,3 37,5 38,3 72,6 82,7 55,9 Yeni Zelanda 80,7 66,9 58,9 70,6 – – 20,6 37,6 50,8 32,4 Norveç 82,9 83,3 78,0 81,5 – – 24,7 33,5 41,1 31,8 Polonya – – – 72,0 49,5 33,3 – – – 15,1 Portekiz 72,6 78,5 70,3 73,9 70,2 81,4 11,5 10,5 11,3 11,2 Slovak Cumh. – – – 64,8 – – – – – 2,3 İspanya 54,6 47,6 43,3 50,6 41,5 61,5 13,7 17,4 18,6 15,3 İsveç 81,9 80,6 81,8 81,7 – – 14,6 16,7 22,2 17,9 İsviçre 84,3 75,5 65,6 76,8 – – 34,2 58,0 66,5 47,1 Britanya 79,9 72,9 62,3 73,1 61,3 34,2 23,7 46,6 62,8 38,6 ABD 78,6 75,6 64,7 74,1 60,6 65,7 10,1 15,8 23,6 14,6 Kaynaklar: OECD (2001a, 2002). Notlar: Bayanlar 25 ila 54 yaşları arasındadır. Kısmi zamanlı istihdam: toplam istihdamın içinde kısmi zamanlı çalışanların yüzdesi. Danimarka, 1998; Finlandiya, 1997; Japonya, 1999; Yeni Zelanda, 2001; İsviçre, 2001; ABD, 1999. 6 yaşından küçük çocuk sahibi bayanların istihdam oranları 1999 senesine aittir (Finlandiya, 1997; İrlanda, 1998; Avustralya ve Japonya, 2000.) a 6 yaşından küçük an az 1 çocuk sahibi anneler. Tablo 7.2 çocuk bakımı mesuliyetleri hakkında da bilgi vermektedir. Tablo, 6 yaşından ufak çocuk sahibi annelerin istihdam oranlarını eş sahibi olup olmadıklarına göre ayırmaktadır... Tablo 7.2 ayrıca, Danimarka ve Portekiz haricinde çocuk sayısı arttıkça bayanların kısmizamanlı istihdam oranlarının arttığını ortaya koymaktadır. Bütün ülkelerde bayanların 71 istihdamı çocukların varlığından etkilenmektedir çünkü istihdam oranları daha azdır ve/veya kısmi-zamanlı işlerin oranı daha fazladır. Çocuk bakımı destekleri şahısların emek piyasası tavırlarını etkilemektedir. Piketty’nin çalışması (1998) Fransa’da çocuk bakımı destekleriyle birlikte annelerin istihdam oranlarının ciddi oranda azaldığını tespit etmiştir. Naz’ın çalışması ise (2004) Norveç’te devletin çocuk bakım tesislerini kullanmayan bayanlara nakit yardımı yapılmasının etkilerini incelemiştir. Bu politikanın, çocuk bakımı tesislerini nispeten pahalı yaptığı ve küçük çocuk sahibi annelerin emek arzının azaldığı tespit edilmiştir. Tanaka’nın çalışması (2005) ücretli ve ücretli olmayan ebeveynlik izinleri ile çocuk sağlığı arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çalışmanın ana neticesi, iş korumalı ve ücretli ebeveynlik izinlerinin çocuk ölümlerini azaltırken iş korumalı olmayan ve ücretsiz izinlerin ise çocuk ölümlerini azaltmadığını tespit etmiştir. Doğurganlığın aile gelirinden ve çocukların maliyetlerinden etkilendiği farz edilmektedir. Ceteris paribus, çocuk sayısı aile geliriyle birlikte artar. Bu fikir Thomas Malthus’un görüşüdür ve bu sebepten dolayı iktisat bilimi “umutsuz bilim” (dismal science) olarak anılmaktadır. Gerçekte ise gelir etkisi hikâyenin ancak bir parçasıdır. Çocuk sayısı çocukların fiyatından da etkilenir. Çocuğa bakacak olan ebeveynin ücret oranının artması bir çocuğu daha pahalı yapar. Bu etki dikkate alınırsa, bayan istihdamı ile doğurganlık arasında negatif bir ilişki vardır. Çeşitli ülkelerin verileri incelendiği takdirde 1980’li senelere gelene kadar bayanların işgücüne katılımları ile doğurganlık arasında ters bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. 1980’li senelerin sonlarından itibaren ise bu ilişki tersine dönmüştür. 1980’li senelerden itibaren cereyan eden bu durumun sebebi olarak daha cömert ebeveynlik izinleri, daha yaygın çocuk bakım hizmetleri ve kısmi-zamanlı işlerin yaygınlığı gösterilmektedir. Zira, Şekil 7.3’de de doğurma yaşında olan bayanların istihdam oranlarıyla doğurganlık arasında doğrusal bir ilişki olduğu görülebilmektedir. Şekil 7.3: Doğurma Yaşında Olan Bayanların Doğurganlık Oranları ve İstihdam Oranları 72 7.4 Politika Meseleleri 7.4.1 İş ve Aile Dengelenebilir mi? Devletler, çocuk bakımı destekleri için bakım hizmeti sağlayan kurumları veya tüketicileri destekleyebilirler. Tüketiciler vergi avantajları veya nakit yardımı yoluyla desteklenebilir. İş ve aile hayatının dengelenmesi bayanların istihdamının desteklenmesi ile çocuk bakımının kalitesi arasındaki dengeyle alakalıdır. ABD’de çocuk bakımı desteği iki ebeveynin olduğu ailelerde iki ebeveynin de çalışmasını veya tek ebeveynli ailelerde tek ebeveynin çalışmasını şart koşmaktadır. Blau (2001)’ya kanunların çocuk yardımı için istihdamı niye şart koştuğu anlaşılamamaktadır. İki ebeveynli ailelerde ebeveynlerden biri evde kalıp çocuk bakarsa destek yoktur. Norveç’te destekler dışarıdan bakım hizmeti alınıp alınmadığına bakılmaksızın verilmektedir ve birçok anne evde kendi çocuğuna bakmayı tercih etmektedir. Eğer çocuk bakım destekleri ebeveynlerin istihdamını şart koşarsa, dışarıdan temin edilen çocuk bakımına olan talep artarken kalite düşmektedir ve Blau’ya göre söz konusu şartın hiç bir iktisadi ve ahlaki gerekçesi yoktur. 7.4.2 Doğurganlık ile İstihdam Arasında Uyumsuzluk Var Mıdır? İstihdam politikaları sosyo-kültürel normlardan etkilenir. Bazı ülkelerde çocukları bakım merkezlerine göndermeye karşı bir tutum olduğu için bu tip tesisler yaygın değildir. Bazı ülkelerde çocuk bakım tesisleri ve bayanların istihdamının teşvik edilmesi sosyal normlar açısından kabul edilemez olabilir. Şekil 7.4, annelerin çalışması hakkındaki kanaatler ile doğurma yaşındaki bayanların istihdamı arasında ters bir ilişki olduğunu göstermektedir. Annelerin çalıştığı zaman okul öncesi çocukların kötü etkilendiğine dair bir kanaatin olduğu ülkelerde doğurganlık yaşındaki bayanların istihdamı nispeten daha düşüktür. İsveç, İrlanda ve İspanya gibi istisna ülkeler de mevcuttur. Sosyo-kültürel normlar ile bayanların istihdamı arasında bire bir ilişki olmasa da bayanların çalışmasına sıcak bakılmayan ülkelerde bu tip istihdamın teşvik edilmesi ülke refahı açısından istenilen bir politika değildir. Bütün OECD ülkelerinde doğurganlık, nüfusun kendini yenilenmesine yetecek seviyenin altındadır ve bazı ülkelerde de söz konusu seviyenin yarısı kadardır. OECD ülkelerinin tamamına yakınında benzer bayan istihdam oranları ve doğurganlık oranları vardır. Geçmiş on senelerde bayanların istihdam oranları arttıkça doğurganlık oranları da süratli bir şekilde azalmıştır. Nüfusun yaşlanması neticesinde OECD ülkelerinde çalışan nüfusa ihtiyaç olacağı için bayanların daha fazla istihdama girmeleri gerekecektir. Eğer bu durum doğurganlık oranlarının daha da fazla azalmasına sebep olursa nüfusun yaşlanmasının uzun vadede daha da kötü bir duruma girmesine sebep olacaktır. 73 Şekil 7.3: Farklı Ülkelerde Bayanların İstihdamı ve Bayanların Çalışması Hakkındaki Kanaatler (1990) 7.5 Aile Politikaları Niye Vardır? Her iki ebeveyn iş sahibi ise çocuklara kimin bakacağı ve bunun maliyetine kimin katlanacağı mühim bir sorudur. Çoğu Avrupa ülkesinde devletin finanse ettiği bir çocuk bakımı sistemi varken ABD’de çocuk bakımı büyük ölçüde özel sektöre devredilmiştir. ABD’de çocuk bakımında kaliteye ehemmiyet verilmezken Avrupa’da kalite ön plandadır. Çocuğun kaliteli bir bakıma sahip olması yükseköğrenim görmesi ihtimalini arttırır ki bu durum devletin çocuk bakımında kaliteye öncelik vermesinin gerekçelerinden bir olarak sayılabilir. 7.6 Çalışma Soruları 1. 2. 3. 4. 8. Tek ebeveynin olduğu hanehalklarında fakirlik niye normalden daha fazladır? Bazı ülkeler çocuk bakımı destekleri için niye çalışma şartı getirmektedirler? Devletin çocuk bakımını desteklemesi refahı nasıl arttırır? OECD ülkelerinde bayanların katılım oranları ile doğurganlık arasındaki ilişki nasıl eksiden artıya dönmüştür? Çocuk bakımı çekince ücretini nasıl etkiler? Ebeveynlik izni istihdam ve ücretleri nasıl etkiler? Iktisat bilimi Malthus’un fikirleri sebebiyle umutsuz bilim olarak anılmıştır. Malthus’un fikirlerindeki hata nerededir? Devlet destekleri resmi ve gayriresmi çocuk bakımını nasıl etkiler? 74 5. 6. 7. 8 Öğretim ve Eğitim Birçok ülkede öğretim harcamaları 19. yy’ın sonlarında süratle artmıştır. 1880 senesinde ABD, GSYİH’nın yüzde 1’ini kamu ilk ve orta öğretimine harcarken bu oran 1920 senesinde yüzde 2’ye ve 1980 senesinde yüzde 4,1’e çıkmıştır. 1870’den 1970’e kadar okula gidilen günlerin sayısı iki katına çıkmış ve 10 – 19 yaşlarında okula giden çocukların oranı yüzde 40’dan yüzde 90’a çıkmıştır (Rangazas 2002). Öğretim ve eğitim, şahıslar ve şirketler tarafından bedeli bugünden ödenir ve karı gelecekte toplanır. Şahısların insan sermayesi, doğuştan gelen kabiliyetler, öğretime yapılan yatırım ve iş üzerinde yapılan eğitim yatırımlardan etkilenir. Okula gidilen her sene ücret ve istihdam imkânlarının artmasına sebep olur. İş üzerinde eğitimler de söz konusu şirketle alakalı vasıfların artmasına sebep olur. Öğretim faaliyeti genelde şahıslar emek piyasasına girmeden önce yapılır ve şahıslar öğretimin maliyeti ile muhtemel getirisini dengelemeyi hedeflerler. Eğitim ise emek piyasasına girildikten sonra alınır ve söz konusu eğitimle bazen genel vasıflar elde edildiği gibi bazen de şirkete mahsus beceri öğrenilir. Standart insan sermayesi teorisi genel eğitimlerin işçiler tarafından ve şirkete özel eğitimlerin şirket tarafından ödendiğini ifade eder. Öğretim ve eğitimle alakalı 4 adet piyasa işleyişi bozukluğu vardır. 1. İnsanlar öğrenimlerine devam edebilmek için gerekli olan kaynaklara sahip olamayabilirler ve söz konusu kaynakları finans piyasalarından borçlanmakta zorluk çekebilirler. 2. Öğrenimden elde edilen şahsi getiriler sosyal getirilerden daha az olabilir. 3. Öğrenim yatırımının yapılması ile getirilerin alınması arasında uzun bir zaman geçmesi gerekebilir. 4. Şirketin verdiği bir eğitimi aldıktan sonra işçi şirketten ayrılıp daha fazla ücret için başka bir şirkete gidebilir veya bir işçi insan sermayesine bir yatırım yaptıktan sonra şirket tarafından işten çıkartılabilir ve yatırımın getirisini alamayabilir. Bu piyasa işleyişi aksaklıkları sebebiyle devletler öğrenim ve eğitim piyasasına müdahale edebilirler. Müdahale neticesinde insan sermayesine yatırım yapmak daha ucuz hale gelir ve verimlilik artar. 8.1 Rakamlar ve Ülkeler Arası Mukayeseler Tablo 8.1’de her seviyede öğretim kurumlarına yapılan masrafların GSYİH’ya oranı verilmektedir. Oranlar arasında ciddi farklılıklar vardır. Aynı ülke içinde erkekler ile bayanlar arasındaki fark azdır. Öğretim masraflarıyla başarı arasında doğrusal bir ilişki olsa da çok kuvvetli değildir. Portekiz, Meksika ve ABD bu konuda istisna teşkil etmektedirler. 75 Tablo 8.1: Öğretim Harcamaları ve Beceriler Örgün Eğitimin Uzunluğu Öğretim Harcamaları Erkek Bayan Avustralya Avusturya Belçika Kanada Çek Cumh. Danimarka Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İzlanda İrlanda İtalya Japonya Kore Lüksemburg Meksika Hollanda Yeni Zelanda Norveç Polonya Portekiz Slovak Cumh. İspanya İsveç İsviçre Türkiye Britanya ABD 6,0 5,7 6,4 13,0 12,1 11,3 13,0 12,5 13,6 11,9 11,7 13,7 10,7 11,8 13,7 12,8 10,2 12,6 12,4 13,7 8,9 13,1 12,5 13,8 11,5 8,1 12,5 10,6 12,3 13,4 9,9 12,8 13,8 – 4,4 7,1 6,0 6,1 5,3 4,1 5,6 7,4 4,4 4,9 4,7 7,1 – 6,3 5,1 6,8 6,9 6,1 5,8 4,2 4,9 6,9 6,2 3,8 5,9 7,2 12,8 11,5 11,2 13,1 12,3 13,7 12,2 11,4 13,1 10,3 11,5 12,9 13,1 9,9 12,1 11,3 13,2 8,5 12,7 12,7 13,9 11,8 8,4 12,3 10,4 12,6 12,3 9,3 12,6 13,9 PISA Matematik Notu 108 105 110 110 107 106 113 106 104 92 101 107 104 96 111 112 102 80 111 108 102 101 96 103 100 105 109 88 – 100 Kaynak: OECD (2005a). Not: Öğretim harcamaları bütün seviyelerdeki öğretim harcamalarını ihtiva etmektedir, 2002; İtalya ve Hollanda, 2001. 25 -64 yaşları arasındaki insanların ortalama örgün öğrenimlerinin uzunluğu, 2003. 15 yaşındaki öğrencilerin standart PISA matematik imtihanından aldıkları nottur, 2003 (ABD = 100). Tablo 8.2 bazı ülkelerle alakalı işverenin sağladığı eğitim programlarıyla alakalı bilgiler verilmektedir. 76 Tablo 8.2: OECD Ülkelerinde Şirketin Verdiği Sürekli Mesleki Eğitimler IALS Verileri ECVTS Verileri Katılım Oranı Senelik Hacim Katılım Oranı Senelik Hacim Avustralya 24 15 – – Avusturya – – 31 9 Belçika 13 10 41 13 Kanada 28 17 – – Çek Cumh. 16 13 42 10 Danimarka 45 36 53 22 Finlandiya 42 23 50 18 Fransa – – 46 17 Almanya – – 31 9 Yunanistan – – 15 6 Macaristan 14 13 12 5 İrlanda 10 9 41 17 İtalya 14 8 26 8 Lüksemburg – – 36 14 Hollanda 24 21 41 15 Yeni Zelanda 34 23 – – Norveç 45 35 – 16 Polonya 11 8 16 4 Portekiz – – 17 7 İspanya – – 25 11 İsveç – – 61 18 İsviçre 14 9 – – Britanya 44 22 49 13 ABD 33 18 – – Kaynak: OECD (2003). Notlar: 1. ve 2. sütunlardaki veriler Uluslararası Yetişkin Okur Yazarlık Anketi (International Adult Literacy Survey - IALS)’nden alınmadır ve 26 – 65 yaşları arasındaki işçilere işveren tarafından verilen (veya maliyeti kısmen karşılanan) öğretim ve eğitimi kastetmektedir. Veriler, Kanada, İrlanda, Hollanda, Polonya, İsviçre (Almanca ve Fransıca konuşulan bölgeler) ve ABD için 1994; Avustralya, Belçika (sadece Flanders kesimi), Yeni Zelanda ve Britanya için 1996; Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Macaristan, İtalya, Norveç ve İsviçre’nin İtalyanca konuşulan bölgeleri için 1998 senelerine aittir. 3. ve 4. sütundaki veriler Avrupa Sürekli Mesleki Eğitim Anketi (European Continuing Vocational Training Survey – ECVTS)’nin 1999 senesine dair verilerden alınmıştır ve asgari 10 çalışanı olan şirketleri kapsamaktadır. Katılım oranı, eğitim alan çalışan işçilerin toplam istihdama yüzdesidir. Senelik hacim, istihdam edilen şahıs başına toplam senelik saattir. 8.2 Teori 8.2.1 Okul İnsanların şahsi insan sermayeleri arasındaki farklar, kabiliyetler, öğretime yapılan yatırım ve okul harici eğitimler sebepleriyle olabilir. Kabiliyetler, herhangi bir yatırım yapılmadan insanın verimliliğini yansıtır. İnsan sermaye modelinin varsayımları aşağıdaki gibidir: 1. Daha fazla öğretim daha fazla verimliliği netice verir. 2. Daha fazla verimlilik daha yüksek ücreti netice verir. 77 3. Şahıslar, mali şartları dikkate alarak öğrenim kararlarını verirler. Okul okumanın ideal süresi beklenen faydalar ve okulun maliyetlerine bağlıdır. Beklenen faydalar, daha fazla öğretim neticesinde ücretlerin daha yüksek olması ve istihdam fırsatlarının daha çok olmasının yanında faydalardan istifade edilmesi süresiyle alakalıdır. Şekil 8.1: Öğretimin Faydaları ve Maliyetleri Şekil 8.1’de şahsın tercihi temsil edilmektedir ve şahıs 0 noktasından başlar. Şahsın iki tercihi vardır. Birinci tercihte hemen çalışmaya başlar ve emekliliğine (T) kadar sabit olduğunu farz ettiğimiz w0 ücretinden çalışmaya başlar. İkinci tercihte s sene kadar okula gider, doğrudan okul maliyetlerine katlanır ve ücreti ws olur. S sene kadar okula gitmenin maliyeti, doğrudan maliyetler ve 0 döneminden s dönemine kadar vazgeçilen gelirin toplamıdır. S sene kadar okula gitmenin faydası ise s döneminden T dönemine kadar ws - w0 farkıdır. Faydanın bugünkü değeri maliyetlerin bugünkü değerinden fazla ise şahıs öğrenim görme kararı verir. Yukarıdaki mukayesenin yapılması şahıstan şahsa ve zamandan zamana farklılık gösterebilir. Mesela, faydanın elde edileceği dönem uzadıkça öğrenim görmek daha cazip hale gelir. Kısmen bu sebepten dolayı da öğrenim genelde genç iken alınır... Yukarıda bahsedilen 3 varsayımdan ilki öğrenimin verimliliği arttırdığıdır. Bu varsayım doğru olmasa bile işverenler daha fazla öğrenim görmüş insanları seçerler çünkü kabiliyetli olan gençlerin daha fazla öğrenim gördüklerini düşünebilirler. Bu ve bunun gibi işaretler sebebiyle kişisel manada daha fazla öğrenim görmek, yapılan yatırıma değer. Öğrenimin sosyal getirileri ise daha az olabilir. Daha fazla öğrenim verimliliği arttırmazsa sadece işverenin işçi seçmesini kolaylaştırır. 78 8.2.2 Eğitim Okuldan sonra işçiler eğitim alarak verimliliklerini arttırabilirler. İş üzerinde eğitim insan sermayesi teorisinin bir parçasıdır ve buradaki mesele eğitimin maliyetine kimin katlanacağı meselesidir. Becker’e göre (1964) genel eğitimlerin maliyetine işçilerin katlanmaları gerekir çünkü söz konusu eğitimden elde edilen beceriler piyasadaki diğer şirketlerde kullanılabilir. Şirketlerin verdikleri eğitimlerin ne kadar genel olup olmadığı son senelerde akademisyenler arasında münazara konusu olmaktadır. 8.3 Verilere Dayanan Deliller 8.3.1 Okul Tablo 8.3 öğrenim durumu ile emek piyasası statüsü arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Yüksek öğrenim görmüş işçilerin istihdam oranları ciddi bir şekilde yüksektir. Öğrenim durumu düşük olan işçilerin istihdam oranları ülkeler arasında fark göstermektedir (Slovak Cumhuriyeti ile Meksika ve İzlanda). Yüksek öğrenim görmüş işçilerin istihdam oranları ülkeler arasında nispeten daha az fark etmektedir (Türkiye ve Kore ile İzlanda). Tablo 8.3, yükseköğrenim görenlerin sadece istihdam imkanlarının fazla olmadığını ama aynı zamanda ücretlerinin ciddi bir şekilde daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Öğrenimin istihdam ve ücretlere etkisini tespit etmek kolay değildir. Kabiliyetli insanların mühim bir kısmı aynı zamanda öğrenimli oldukları için söz konusu insanların ücretlerinin yüksek olmasında kabiliyet ve öğrenimin paylarının ne kadar olduğunu ayırdedebilmek zordur. Öğrenimin, istihdam ve ücretlerdeki farkı açıklamadaki gücünü hesaplamada kullanılan bir yöntem piyango yöntemidir. Aynı yumurta ikizlerinin kazandıkları ücretlerindeki farklılıkları incelemek kullanılan metodlardan bir diğeridir. Ashenfelter ve Rouse (1998) ABD’deki ikizler arasındaki ücret farklarını incelemiştir ve kabiliyetin mühim olmadığını tespit etmiştir. Benzer neticeleri İsveç’teki ikizleri inceleyen Isaacsson (1999) tespit etmiştir. 79 Tablo 8.3: 25 – 64 Yaşları Arasındaki Erkek ve Bayanların Öğrenim Durumlarına Göre İstihdam Oranları ve Nisbi Gelirleri İstihdam Oranları Nisbi Gelirler Erkekler Bayanlar Erkekler Bayanlar 1 2 3 1 2 3 1 2 3 1 2 3 Avustralya 74,1 86,3 89,5 51,0 67,2 77,8 84 100 142 84 100 146 Avusturya 64,0 80,4 84,8 45,3 67,0 79,1 – – – – – – Belçika 61,7 81,7 87,9 35,8 63,9 79,8 90 100 132 81 100 132 Kanada 67,1 82,2 86,3 46,2 70,6 78,7 82 100 139 67 100 136 Çek Cumh. 51,2 83,3 92,1 38,4 65,8 79,0 – – – – – – Danimarka 70,5 84,3 87,9 54,7 74,3 85,2 87 100 131 90 100 123 Finlandiya 60,2 77,5 87,0 53,1 70,5 82,5 92 100 163 98 100 146 Fransa 68,0 81,4 85,6 52,0 68,5 78,3 88 100 159 81 100 146 Almanya 59,7 74,6 85,6 41,4 64,3 78,4 90 100 150 81 100 145 Yunanistan 78,3 84,8 88,6 36,9 53,3 75,3 – – – – – – Macaristan 43,3 77,5 87,8 32,6 63,6 78,7 83 100 274 78 100 208 İzlanda 86,1 91,5 94,4 76,4 81,9 92,3 – – – – – – İrlanda 73,7 89,0 91,3 37,7 64,1 81,1 82 100 135 64 100 161 İtalya 70,8 83,5 87,9 32,6 63,7 77,1 74 100 162 78 100 147 Japonya 79,4 88,9 92,8 53,4 59,8 64,3 – – – – – – Kore 80,0 85,6 89,6 57,9 54,0 57,5 73 100 127 75 100 176 Lüksemburg 72,6 82,9 89,5 47,4 54,9 74,5 – – – – – – Meksika 92,6 91,2 91,1 40,3 55,9 71,3 – – – – – – Hollanda 75,1 84,2 88,4 46,1 70,9 82,2 84 100 143 72 100 155 Yeni Zelanda 76,9 89,7 90,3 54,9 73,3 79,0 78 100 135 80 100 132 Norveç 70,0 82,7 90,8 54,1 74,6 87,9 86 100 139 83 100 141 Polonya 45,2 68,3 85,5 31,0 54,0 79,8 – – – – – – Portekiz 81,0 83,1 88,8 62,7 77,5 87,5 – – – – – – Slovak Cumh. 27,3 77,0 88,2 19,3 63,1 79,1 – – – – – – İspanya 77,1 84,7 87,3 37,8 61,0 76,5 79 100 138 64 100 125 İsveç 72,7 83,2 85,9 59,4 78,1 85,0 90 100 144 91 100 132 İsviçre 78,1 88,3 93,3 57,9 73,0 82,5 77 100 138 76 100 156 Türkiye 76,0 80,8 81,6 22,6 26,8 63,4 – – – – – – Britanya 60,1 84,9 89,4 46,9 73,9 85,6 73 100 151 70 100 180 ABD 68,1 78,6 87,3 43,5 67,4 77,5 67 100 189 70 100 177 Kaynaklar: Educational attainment: OECD (2006a); relative earnings: OECD (2005a). Notlar: Öğrenim durumu, Öğrenimin Uluslararası Standart Sınıflandırılması (International Standard Classification of Education – ISCED)’na göre mezun olunan en yüksek öğrenim seviyesidir. 1 = üst ikinci öğrenimin altı; 2 = üst ikinci öğrenim; 3 = üçüncü derece öğrenim; veriler 2004 senesine aittir. Nisbi gelirler, belli bir derece öğrenime sahip şahısların istihdamları neticesinde ortaya çıkan ortalama senelik gelirlerin en üst derece öğrenimi üst ikinci öğrenim olan şahısların istihdamları neticesinde ortaya çıkan ortalama senelik gelirlerine oranıdır; verileri, 2001 – 3 senelerine aittir. 8.3.2 İş Eğitimi İnsan sermayesi teorisi bir işçinin ücret oranının iş eğitimiyle birlikte arttığını tahmin eder. Şirketlerin verdikleri eğitimin çoğunluğu genel eğitim olmasına rağmen bu eğitimin bedeli şirket tarafından ödenmektedir (Loewenstein and Spletzer 1998). İş eğitiminin verimliliği ne 80 kadar arttırdığına dair az sayıda ampirik (deneye dayalı) çalışma vardır. Frazis ve Loewenstein’in çalışması (2005) orta (medyan) süreli olan 60 saatlik eğitimin ücretleri yüzde 34 oranında arttırdığını tespit etmiştir. Booth ve Bryan’ın, Britanya’da eğitimin ücretlere etkilerine dair yaptıkları çalışma (2005) bir önceki işverenin verdiği eğitimlerin ücretlere pozitif bir etki (yüzde 10) yaptığını tespit etmiştir. Acemoğlu ve Pischke’nin eğitim üzerine olan çalışmaları (1998, 1999) rekabetçi olmayan piyasalar sebebiyle işverenlerin genel eğitimlerin maliyetine katlandıklarını ifade etmektedir. 8.4 Politika Meseleleri 8.4.1 Devletler Şirket İçinde Eğitimi Teşvik Etmeli mi? Devlet, doğrudan destekler veya vergi avantajları yollarıyla şirket içi eğitimi teşvik edebilir. Bu yolla eğitim vermek şirketler için daha ucuz olabilir. Bu konudaki asıl soru, söz konusu desteğin refah açısından istenilebilir bir durum olup olmadığıdır. Eğer şirketler her halükarda eğitim verecek durumda iseler söz konusu desteğin sosyal getirisi düşüktür. Bu sorunun cevabı şirketlerin piyasa güçleriyle alakalıdır. Rekabetçi olmayan emek piyasalarında şirketler eğitim vermek hususunda daha isteklidirler. Nispeten rekabetçi piyasalarda ise şirketler eğitim vermek konusunda istekli olmazlar çünkü verilen eğitimin faydasının bir kısmı veya tamamı piyasadaki diğer şirketler tarafından kullanılabilir. Şirket içi eğitim, verimliliği arttırdığı gibi eğitimin sosyal getirileri de vardır. Eğer eğitimden elde edilen sosyal getiriler özel getirilerden fazla ise devletin eğitimlere destek vermesi kabul edilebilir. 8.4.2 Mecburi Okul Okuma Senesi Olmalı mıdır? Bütün OECD ülkelerinde insanları belli bir yaşa kadar okulda kalmaya zorlayan kanuni düzenlemeler vardır. Soru, böyle bir düzenlemenin refahı artırıp arttırmadığıdır. Eğer insanlar okuldan erken yaşta ayrılıyorlar ise menfaatleri öyle gerektirdiği için yapıyorlardır. Mamafih, mecburi okul okuma refahı arttırıyor olabilir çünkü insanlar kısa vadeli düşünebilirler ve uzun vadede elde edebilecekleri gelir artışını dikkate almıyor olabilirler. Bazı durumlarda insanlar öğrenim faaliyetlerini finanse edebilecek durumda olamayabilirler. Bu durumda da devletin destek vermesi refahı arttırabilir çünkü okul okumaktan elde edilen sosyal getiriler şahsi getirilerden daha fazla olabilir. Daha fazla öğrenim görmüş bir nüfusa sahip olmak pozitif dışsallıklara sebep olur. Bu durumda mecburi okul okumak mantıklıdır. 8.5 Devletler Niye Öğrenim ve Eğitim temin Ederler? Öğrenim ve eğitim emek verimliliğin artmasına sebep olur. İyi öğrenim görmüş ve iyi eğitilmiş bir işgücüne sahip olmak rekabetçi bir avantajdır. Devletin öğrenim ve eğitim faaliyetlerine müdahale etmesinin temel sebebi piyasa işleyişindeki aksaklıklar ve daha iyi öğrenime sahip bir işgücünün pozitif dışsallıklarıdır. Öğrenimlerine devam etmek isteyen şahıslar her zaman bunu finanse edebilecek imkânlara sahip olamayabilirler. Sermaye piyasalarındaki aksaklıklar bu maksat için borçlanmayı imkânsız ve zor kılabilir. Okula gitmenin şahsi getirileri vardır çünkü daha fazla öğrenime yatırım yapan şahsın verimliliği artar ve hayatı boyunca daha fazla gelire sahip olur. Verimlilik arttığı için söz konusu yatırımın sosyal getirileri de vardır. Daha fazla öğrenim neticesinde ülkedeki gelir artar. 81 Öğrenimi finanse etmek zor olacaksa öğrenimin sosyal getirisi şahsi getiriden daha fazla olabilir. Bu durum, devletin öğrenim faaliyetlerine destek vermesinin gerekçesi olabilir. Devlet desteği olmazsa öğrenim faaliyetlerine gerektiğinden daha az yatırım olabilir. Ayrıca, şirketlerin verdikleri eğitimlerin faydaları diğer şirketler tarafından paylaşılırsa şirketler eğitim faaliyetlerini finanse etmek istemezler. Mamafih, bu tip bir eğitim ülkedeki verimliliği ve gelirin artmasını netice vereceği için devlet, eğitim faaliyetlerini destekleme yolunu seçebilir. Eğer şirket, eğitimin getirilerinden en azından bir kısmını elde edebilirse, eğitimi finanse edebilir. Eğitimin sosyal getirileri özel getirilerden fazla ise devletin eğitime destek vermesi mantıklıdır. 8.6 Çalışma Soruları 1. Eğitim almış işçiler başka şirketler için de değerli ise, şirketler eğitimi niye finanse ederler? 2. Öğrenim görmüş insanlar hayatlarının ileriki aşamalarında daha fazla gelire sahip olacakları halde devlet niye öğrenime destek verir? 3. Mecburi okul okuma niye olmalıdır? 4. Okul okumanın getirilerini ölçmek niye zordur? 5. Mecburi okul okuma kanunları okul okumanın getirilerini ölçmede niye kullanılmaktadır? 6. Devlet şirket içi eğitimlere destek vermeli midir? 82 9 Göç Politikaları Uluslararası göç küreselleşmenin eksik ögesidir. Mal, hizmet ve sermayenin dolaşımının önündeki engeller büyük ölçüde lağvedilmesine rağmen insanların dolaşımı hala sıkı bir şekilde kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Göç politikaları, insanların hareketlerini kısıtlamak için bazı karmaşık kuralları kapsar. Genelde, başka ülkelerden gelen insanlara ikamet etme ve çalışma izni verilmesi hususunda kota sistemi kullanılmaktadır. Kotaların doldurulması müracaat sırasına göre olurken son zamanlarda puan sistemi de kullanılmaya başlanmıştır. Puanlar, öğrenim derecesi, iş tecrübesi ve dil yetenekleri gibi kriterlere göre verilirken işçi ihtiyacının olduğu sektörlere özel bir puanlama yapılabilmektedir. İktisat teorisi, göçün, ülkeler arasındaki verimlilik ve işsizlik farklarını asgariye indirmesi sebebiyle, etkinliği arttırdığını ifade eder. Fiziki mal ve finansal varlıkların ülkeler arasındaki fiyat farkı nadiren 2 katından fazla olurken benzer vasıflardaki işçilerin gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerdeki ücretleri 10 katından fazla fark gösterebilmektedir. Bu durum, insan hareketlerinin serbestleştirilmesinden elde edilecek faydaların mal ve hizmetlerin ticaretinin serbestleştirilmesine kıyasla çok daha fazla olacağını göstermektedir. Söz konusu faydalarına rağmen uluslararası insan hareketlerinin sınırlandırılmasının asıl sebebi göç politikalarının gelirin yeniden dağılımında kullanılan bir vasıta olmasıdır. Göçün dalgalar halinde gelmesi de bir diğer sebeptir. Göçlerin büyüklüğünün yanında muhteviyatı (kabul edilecek insanların vasıf seviyeleri) da birçok gelişmiş ülkede çok münazara edilen bir konudur. Bir tarafta daha fazla göçmenin gelmesiyle birlikte ihtiyaç duyacağı işleri dolduracak veya emeklilik programlarına katkıda bulunacak bir kesim varken diğer taraftan da gelen göçmenler sebebiyle işsiz kalacağı veya suç oranlarının artacağı veya ve sosyal güvenlik teşkilatlarına yükün artacağı endişesi taşıyanlar vardır. Bazen bu şahıslar aynı şahıslar olabilmektedir. 9.1 Rakamlar ve Ülkeler Arası Mukayeseler Şekil 9.1: ABD’ye Giden Brüt Kanuni Göçmenlerin ABD Nüfusuna Oranı, 1820 - 2007 83 Genel kanının aksine küreselleşmeyle birlikte uluslararası göçler artmamıştır (Şekil 9.1). II. Dünya Savaşı ve sömürgelerinin hürriyetlerine kavuşmasının ardından Britanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Portekiz gibi Avrupa ülkeleri büyük miktarlarda göç almışlardır. 1950’li senelerde göç istenilen bir şey idi. Fransa, Almanya, Britanya, İsviçre, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde yerli işçilerle doldurulamayan işçi talebi İtalya, Yunanistan, Portekiz, İspanya, Türkiye ve Yugoslavya gibi Güney Avrupa ülkeleri ve Fas ve Tunus gibi Kuzey Avrupa ülkelerinden gelen göçmen işçilerle karşılandı. Avrupa’da 1950 senesinde 4 milyon olan göçmen sayısı 1970 senesinde 10 milyon oldu. Göçe karşı bu serbest tavır 1970’li senelerde Avrupa’da işsizliğin artmasıyla birlikte terk edildi. Özellikle son 15 senede hem Kuzey hem de Güney Avrupa’daki göç politikaları daha da sıkılaştırılmıştır. Tablo 9.1: En Fazla Göç Alan AB Ülkelerinde Göç Politikalarının Sıkılığı Kota Daimi İlk Kabul İkame Sisteminin İkame Alma Ziyaretin Kriterleri Şartları Varlığı Süresi Uzunluğu (1) (2) (3) (4) Avusturya Evet 5 5 3 2 Danimarka Hayır 6 7 4 4 Finlandiya Hayır 4 4 2 4 Fransa Hayır 3 5 1 2 Almanya Hayır 6 5 4 2 Yunanistan Hayır 4 10 3 2 İrlanda Hayır 6 10 3 2 İtalya Evet 6 6 3 2 Hollanda Hayır 5 5 2 4 Portekiz Evet 6 5/8 3 2 İspanya Evet 6 5 2 2 Britanya Hayır 3 10/14 1 2 Genel Endeks (5) 2,8 3,2 2,8 1,5 2,6 2,7 2,9 3,1 3,0 3,1 3,2 2,9 (1) Saik ne olursa olsun, bir yabancının kabul edilebilmesi için gerekli olan belge ve prosedürlerin sayısı. (2) Daimi ikame alabilmek için gerekli olan sene sayısı. (3) Ülkede kanuni olarak ikamet edebilmek için gerekli olan belge ve prosedürlerin sayısı. (4) İlk ikame izninin alınabilmesi için gerekli olan ikamet senelerinin sayısı. (5) Genel endeksin nasıl hesaplandığına dair, www.frdb.org adresine bakınız. Tablo 9.1, Avrupa’da en fazla göç alan ülkelerdeki göç politikalarının sıkılığı görülmektedir. Şekil 9.2 ise zaman içerisinde ülkelerin göç politikalarında sıkılık derecelerinin değişimini göstermektedir. 84 Şekil 9.2: AB-15 Ülkelerinde Göç Politikalarının Sıkılığındaki Değişme 9.2 Teori Rekabetçi emek piyasalarında göç, ülke içindeki işçilerin ücretlerinin azalmasına sebep olur. Bunun sebebi emek talebinin aşağı eğimli olmasıdır. Emek arzının esnek olduğu durumlarda göç, yerli işçilerin istihdamının da azalmasına sebep olur. Azalmanın derecesi emek arzının esnekliğine göre farklılık gösterir. Bu bağlamda, istihdam ve ücretlere müdahalede bulunan emek piyasası müesseseleri de mühimdir. İlk olarak, göç sınırlamaları haricinde emek piyasasına müdahale edilmediği bir rekabetçi bir emek piyasası anlatılacaktır. Daha sonra ise müesseselerin cari olduğu daha gerçekçi emek piyasaları görülecektir. 9.2.1 Rekabetçi Emek Piyasası Şekil 9.3’de emek arz eğrisinin dikey veya artan eğimli olduğu durumlarda rekabetçi emek piyasasında göçün etkileri görülebilmektedir. Şimdilik yerlilerin ve göçmenlerin tam olarak ikame edilebilir olduklarını farz ediyoruz. İleriki bölümde (9.2.5) vasıfların farklı olması ve tamamlayıcı olması durumlarının emek talebine etkileri incelenecektir. Şekildeki durumda göç, emek arzına şok etkisi yapar ve emek arzı L0’dan L1’e kayar. L1’e yerlilerin emek arzı da dâhildir. Emek arzının esnek olmadığı durumlarda yerlilerin istihdamında herhangi bir değişim olmaz ve sadece ücretler azalmış olur. Emek arzının artan eğimli olduğu durumlarda ise istihdamda bir azalma olur ve söz konusu azalmayı eski denge ücreti ile yeni denge ücreti arasındaki ücretten çalışmayı kabul edenler teşkil eder. Yeni durumda işsizlik ortaya çıkmaz. 85 Şekil 9.3: Rekabetçi Bir Emek Piyasası Her iki durumda da yerli işçilerin fazlası azalır (soldaki şekilde A ve sağdaki şekilde A1) ve işverenin fazlası artar (soldaki şekilde A + B ve sağdaki şekilde A1 + A2 + B). İşverenin fazlasındaki artış işçilerin fazlasındaki azalmadan daha fazla olduğu için her iki durumda da refah artışı vardır. Ayrıca şekilde B üçgeniyle gösterilen ve mili gelirin artması şeklinde tezahür eden yerlilere bir fayda vardır ki bu durum göç fazlası olarak ifade edilir (Borjas, 2003). Şekil 9.3’de bu durum olarak gösterilmektedir ki bu üçgenin alanı, yani etkisi, göçlerin büyüklüğü ve ücretlere etkisiyle doğru orantılı olarak artmaktadır. Aynı zamanda yerli işçiler ile yerli işverenler arasında bir menfaat çatışması vardır. Göçmenlerin beraberinde sermaye getirmedikleri farz edilirse, göçü kabul eden ülkede kişi başına verimlilik ve gelir azalır. 9.2.2 Ücretlerin Katılığının Olduğu bir Ekonomi Göç, genelde, bir şekilde ücret katılığının olduğu ülkelere gitmektedir. Ücretleri belirleyen müesseselerin ücretlerin aşağıya doğru esnek olmasını engellediği bir ekonomi Şekil 9.4’te gösterilmektedir. Şeklin sol tarafında piyasa dengesinde belirlenen bir asgari ücret gösterilmektedir. Göçmenler geldikçe emek arzı artacağı için işsizlik ortaya çıkar. Ne kadar çok göçmen gelirse, yerlilerdeki işsizlik oranı o kadar yüksek olur. İşsizlik yardımı gibi uygulamalar yok ise, işverenlerin fazlası değişmez iken yerli işçilerin gelirleri azalır ve yerli işçiler işsiz kalırlar. Kısmi ücret esnekliğinin olduğu nispeten daha gerçekçi bir senaryo (ücretler intibak eder ama göç sonrası durumda ücretleri eski haline geri getirecek derecede değil) Şekil 9.4’ün sağ tarafında gösterilmektedir. Bu durumda ortaya çıkan işsizlik daha az olur. Göç alan ülkenin net fazla artışı vardır çünkü işverenlerin fazlasındaki artış işçilerin fazlasındaki azalıştan daha fazladır fakat net fazladaki artış rekabetçi piyasaya kıyasla daha azdır. 86 Şekil 9.4: Ücretlerin Esnek Olmadığı Bir Ekonomi 9.2.3 Ücret Katılığı ve İşsizlik Yardımları Yukarıda da anlatıldığı gibi gerçekçi müesseselerin olduğu durumlarda (ücretlerde bir derece katılık olduğu) göç işsizliğe sebep olur. Yerlilerin ve göçmenlerin işsizlik yardımlarına erişebildiği durumlarda ülkenin mali yapısına bir yük biner. Bu çerçevede göç alan ülkedeki yerlilerin gelirleri üç faktörden etkilenirler: 1. Ücretlerdeki değişim 2. İstihdam imkânlarındaki değişim 3. Vergi oranlarındaki değişim İlk iki etki işsizlik yardımlarının olmadığı durumlarda da etkilidir fakat üçüncü etki refah devletinin varlığında ortaya çıkar ve göçün mali dışsallığı olarak ifade edilir. İşsizlik yardımlarının bir diğer neticesi de benzer özellikte daha fazla göçmenin gelmesine sebep olmalarıdır. Yani, işsizlik yardımları göçmenlerin sayısı ve yapısını da etkileyebilir. 9.2.4 Göçmenlerin Kararlarını Neler Etkiler Göç, iki rasyonel kararı ihtiva eder (içerir). İlk karar, göç edip etmeme kararını içerir ve ikincisi, nereye göç edileceğini. İki karar da birbiriyle alakalıdır ama genelde bu kararların sırayla verildikleri farz edilir. İlk karar, göçün fayda-maliyet analizi neticesinde verilir. Göçün maddi ve manevi maliyetleri 87 başta ödenir. Faydalar ise göç neticesinde ortaya çıkacak gelirlerdeki artıştır. Göç, şu şartlarda cereyan eder: (wF − wH) göç edilmesi düşünülen ülkedeki ücret ile kendi ülkesindeki ücretler arasındaki farktır. C0 baştaki göç masraflarıdır. δ, şahsi sebeplerdir. Te ise çalışma hayatının uzunluğudur. Yukarıdaki formül, göç maliyetleri azaldıkça, şahıs genç oldukça ve ücret farkları çok oldukça kişinin göç etme ihtimali arttığını göstermektedir. Şekil 9.5: Nereye Göç Edileceği Kararı İkinci karar, nereye göç edileceği sorusunu ihtiva eder. Roy modelinde belirtildiği gibi göç etme maliyetlerinin değişmediğini farz edersek, nereye göç edileceği kararı farklı yerlerdeki ücret farklılıklarına göre verilir. Göçmen şahsın 1 veya 2 olarak adlandırılan iki yerden birine göç edebileceğini ve iki yer arasındaki farkın ücretleri etkileyen yegâne şeyin vasıf derecesi olduğunu farz edelim. Şekil 9.5’in sol tarafında gösterildiği gibi çok vasıflı işçiler 1 ülkesine giderken az vasıflı işçiler 2 ülkesine giderler. 1 ülkesinin, yerlilerin ve göçmenlerin gelirleri için bir taban (b) tesis ettiğini farz edelim. Bu durumda, vasıf seviyesi s**’den daha az olan işçiler de 1 ülkesine göç ederler. Yani, refah devleti etkileri, göçün muhteviyatını da etkiler ve işçiler, vasıflarının nispeten daha verimli olduğu yerlere gitmeyebilirler. 9.2.5 Vasıf Temelli Göçün Gelir Dağılımına Etkileri Bir önceki bölümde de ifade edildiği gibi bir ülkede refah devleti tedbirleri alınması, çok sayıda vasıfsız işçinin gelmesi ve göçün vasıf muhtevasının değişmesine sebep olabilir. Bu durum, göçü alan ülkenin mali yapısını zorladığı gibi o ülkenin gelir dağılımının da değişmesine sebep olur. 88 Bu durumu anlatmak için sadece vasıflı ve vasıfsız işçiden oluşan iki tip işçinin olduğunu ve göçmenlerin ve yerli işçilerin sadece kendi vasıf gruplarında ikame edilebilir olduklarını farz ediyoruz. Ayrıca, sadece 1 malın üretildiğini farz ediyoruz ve söz konusu mamulü imal edebilmek için sabit miktarlarda vasıflı ve vasıfsız emek kullanılmaktadır. Yani, vasıflı ve vasıfsız emek birbirini tamamlayıcıdır. Göçle gelen emeğin kompozisyonu göç alan ülkedeki işgücünün vasıf kompozisyonun aynısı ise göreceli ücretler ve dolayısıyla gelir dağılımında herhangi bir değişiklik olmaz. Göçle gelen işçilerin tamamının vasıfsız olduğunu ve göç alan ülkede biraz vasıflı işçi olduğunu farz edelim. Yerli vasıfsız işçilerin ücretleri azalacak ve ücretlerin katılığına göre değişen miktarlarda, vasıfsız işçiler arasında işsizlik artabilecektir. Aynı zamanda, ülkede çok sayıda vasıfsız işçi olması sebebiyle, vasıflı emeğe olan talep sağa doğru kayacak ve yerli vasıflı işçilerin ücretleri artacaktır. Bu suretle, çok sayıda vasıfsız emeğin ülke içine gelmesi neticesinde göç alan ülkede vasıflı ve vasıfsız işçiler arasındaki ücret farkları artacaktır. Gelen göç, vasıflı emekten müteşekkil olduğu durumda ise tam tersi olacaktır. Bu netice kuvvetlidir. Zira, vasıflı ve vasıfsız emek arasında bir derece ikame edilebilirlik mümkün olsa dahi izafi (göreceli) ücretler değişecektir (Dustmann, Fabbri, and Preston 2005). Uluslararası ticaretinin yapıldığı iki malın vasıflı ve vasıfsız emek kullanılarak üretildiği ve vasıflı işçiler ile vasıfsız işçiler arasında ikamenin mümkün olduğu bir durum, uzun vadede belli bir vasfı hedef alan göçün etkilerini azaltmaktadır çünkü ülkede, mesela, vasıfsız işçi sayısı arttıkça, vasıfsız işçi kullanan sektörler artmaktadır (Leamer and Levinsohn 1995). Yine de, en azından kısa vadede, temel etki caridir. Göç neticesinde nispeten daha az kalan emek tipi göçten karlı çıkmaktadır. 9.3 Verilere Dayanan Deliller Göçün istihdam ve ücretlere dair etkilerine dair yapılan tahminler büyük ölçüde ABD verilerine dayanmaktadır ve söz konusu alandaki çalışmaların değerlendirilmesi Borjas (2003)’de yer almaktadır. Son senelerde ortaya çıkan Avrupa’ya dair çalışmalar Boeri, Hanson, ve McCormick (2002)’da yer almaktadır. Tablo 9.2’de de görülebileceği gibi yabancı ülkelerde doğan Avrupa’daki erkek göçmenlerdeki işsizlik oranı Avrupa’da doğanlara kıyasla daha fazla iken bu durum ABD’de tam tersidir. 89 Tablo 9.2: Yerli ve Yabancı İşçilerin İşsizlik Oranları 15 -64 Yaşları Arasındaki İşçilerin 2004 Senesindeki İşsizlik Oranları Erkekler Bayanlar Yerli Yabancı Oran Yerli Yabancı Oran Avustralya 6,0 6,5 1,1 6,1 6,5 1,1 Avusturya 4,3 11,2 2,6 4,3 10,7 2,5 Belçika 5,6 15,0 2,7 7,5 15,0 2,0 Kanada 5,5 6,6 1,2 4,9 6,8 1,4 Danimarka 4,4 14,4 3,3 5,2 10,3 2,0 Fransa 8,0 13,6 1,7 9,9 17,2 1,7 Almanya 10,3 18,3 1,8 9,6 15,2 1,6 Yunanistan 6,5 6,7 1,0 15,7 18,9 1,2 İrlanda 4,9 6,5 1,3 3,6 5,0 1,4 İtalya 6,4 6,1 1,0 10,1 13,1 1,3 Hollanda 3,6 10,3 2,9 4,3 10,6 2,5 Portekiz 5,7 9,9 1,7 7,4 9,6 1,3 İspanya 7,8 11,4 1,5 15,1 17,1 1,1 İsveç 6,2 13,9 2,2 5,2 12,2 2,3 Britanya 4,7 7,3 1,5 3,9 7,3 1,9 ABD 6,9 5,8 0,8 5,5 6,8 1,2 Kaynak: OECD (2006a). Not: Yerli işçi, o ülkede doğan işçidir; yabancı işçi başka bir ülkede doğan işçidir. Yukarıda da belirtildiği gibi iktisat teorisi göç ile yerlilerin ücret ve istihdamları arasında negatif bir etki olacağını tahmin etmektedir. Mamafih, verilere dayanan çalışmalar, çok az bir etki tespit etmiştir. Yapılan tahminler göçte yüzde 10’luk bir artışın yerlilerin ücretlerini en fazla yüzde 1 oranında azalttığını tespit etmiştir. AB’deki verilere dayanarak yapılan tahminler göçün ücretlere etkisinin göz ardı edilebilir seviyede olduğunu tespit etmiştir. Verilere dayanan neticeler aşağıdaki faktörler dikkate alındığı takdirde iktisat teorisiyle bağdaşlaştırılabilir. 1. Göçler yüksek ücretli ve düşük işsizlik oranlı bölgelere yapılmaktadır. Yani göç ile yerlilerin ücretleri arasında pozitif bir korelasyon vardır: ücretler göçün büyüklüğüne ve kompozisyonuna etki ederken ters yönde bir ilişki yoktur. 2. Bir ülkedeki bir bölgeye göç oldukça yerel insanlar emek ve sermayelerini farklı bir bölgeye taşımayı tercih edebilirler. Bu etki emek seyyaliyetinin yüksek olduğu ABD’de çok olurken Avrupa’da çok daha azdır. 3. Açık ekonomiler, ücretler ve istihdam seviyelerinden ziyade, üretimde kullandıkları faktörlerin karışımını değiştirerek göçe ayak uydurabilirler (Lewis 2005). Bu değişim zaman alabilmektedir ve bu sebeple göçün kısa vadede etkileri daha fazla olabilmektedir. Differences-in-differences (farkların farkı) tekniği kullanılarak yapılan az sayıdaki çalışma Card (1990), Hunt (1992) ve Carrington ve de Lima (1996) göç neticesinde söz konusu bölgelerde nüfusun çok kısa zaman içerisinde çok artmasına rağmen ücret ve işsizlik oranlarına çok fazla etki yapmadığı tespit edilmiştir. Bunun açıklaması olarak yukarıda bahsedilen 3 faktör muhtemel sebep olarak gösterilmektedir. 90 9.3.1 Göçmenlerin Emek Piyasasındaki Başarıları Göçmenlerin emek piyasası performansları, özellikle ücretlerinin yerel ücretlere yaklaşmasını inceleyen bazı çalışmalar vardır (Borjas 1999). Bu tip çalışmalar göçün, göç alan ülkenin ekonomisine etkilerine dair bir katkı yapabilecek durumdadır. Bu tarz çalışmalarda genelde cross-sections tipi analizler yapılsa da aynı şahsa dair elde edilecek dikey bilgiler daha faydalı olabilecektir. Mamafih, bu tip çalışmaların genel neticesi, göçmenlerin gelirlerinin yerel ücretlere yaklaşması büyük ölçüde beşeri sermaye özelliklerine göre belirlenmektedir. Çok vasıflı işçilerin ücretleri çabuk yükselirken düşük vasıflı işçilerin ücretleri uzun bir dönem boyunca düşük kalmaktadır. Bu konudaki araştırmalar büyük ölçüde ABD’de yapılmaktadır çünkü Avrupa’da göçmenlere ait dikey verilere ulaşmak zordur. ABD için yapılan çalışmalar göçlerin hedefinin rast gele olmadığı fikrini desteklemektedir. Borjas’ın çalışmasında da işaret edildiği gibi göçmenler verimliliğin en yüksek olduğu alanlara göç ederek bölgeler arasındaki emek verimliliğinin dengelenmesine sebep olmaktadırlar. 9.3.2 Mali Etkiler Göçmenlerin hedef ülkenin mali dengelerine olan etkilerine dair bazı çalışmalar mevcuttur fakat söz konusu çalışmalar büyük ölçüde ABD’ye mahsustur. ABD Kongresi için yapılan çalışma, Smith ve Edmonston (1997) tarafından New Jersey ve Kaliforniya odaklı özetlenmiştir. Bu çalışmaya göre 1996 senesinde yerel ve ülke seviyesinde göçmenlerin ABD’li yerlilere maliyeti hane halkı başına 166 Dolar ile 226 Dolar arasında değişmektedir. Bu rakamın bu denli büyük olmasının asıl sebebi yerel nüfusa kıyasla göçmenlerin aile yapılarının farklı olması ve gelir seviyelerinin düşük olması gösterilmektedir: göçmen ailelerin çalışmayan ve devlet okuluna giden daha fazla çocukları vardır ve göçmenler genelde fakirdirler ve az vergi ödedikleri gibi devletten daha fazla destek almaktadırlar. Bu çalışmaya göre göçmenlerin yaşları ve etnik yapıları kendilerine yapılan yardımları etkilemektedir. Kaliforniya’da, eğer göçmenler Latin Amerika ülkelerinden iseler hane halkı başına 4977 Dolar yardım alırlarken Avrupa ülkelerinden veya Kanada’dan iseler yardım 1308 Dolar olmaktadır. Avrupa ülkeleri için çok daha az sayıda çalışma mevcuttur. Yapılan az sayıda çalışma, göçmenlere yapılan yardımların sebebinin göçmen olmalarından ziyade şahsi özellikler (çalışmayan çocuk sayısı) olduğu tespit edilmiştir. 9.4 Politika Meseleleri Yukarıdaki münazaralar, özellikle düşük vasıflı göçün, göçü alan ülkedeki gelir dengesizliğini arttırdığını ve seyyal olmayan bir işgücü için mali yükler getireceğini iddia etmektedir. Bu dışsallıklar göçün iktisadi katkılarının azalmasına ve göçe karşı siyasi direnç olmasına sebep olur. Bu sebeple siyasiler göç şartlarını sıkılaştırmak için harekete geçerler. Göçe karşı yapılan sınırlamalar göçü azaltmaz. Sadece gayri resmi (kaçak) göçün artmasına sebep olur. Bu tip bir göçle genelde vasıfsız işçiler gelirler ve bu işçiler düzenli bir işe sahip olmazlar ve sosyal güvenlik primleri de ödemezler. Yani, göçe karşı gerçekçi olmayan sınırlamalar bir kısır döngünün ortaya çıkmasına sebep olur. Bu kısır döngüye karşı iki şey yapılabilir: 91 1. Göçmenlerin refah devleti uygulamalarından istifade etmelerine mani olmak 2. Puan sistemini benimseyerek vasıflı işgücü göçünü teşvik etmek 9.4.1 Refah Kapısını Kapatmak Hans-Wener Sinn gibi akademisyenler (2004a, 2004b) refah devleti tatbikatlarından göçmenlerin geçici olarak faydalanmasına izin verilmemesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu tedbir göçün miktarını azaltmakla birlikte gelen göçün içinde vasıflı işçilerin oranının artmasına sebep olur fakat halen ülkede olan ve herhalukarda gelecek göçmenlerin asimilasyonunun gecikmesine sebep olur. Bu şekilde, söz konusu tedbirler, göçmenlerin emek piyasalarının dışına ve gayri kanuni işlere itilerek göçün yerlilere olan negatif dışsallıklarının artmasına sebep olur. Refah devleti imkânlarının göçmenlere kapatılması büyük bir göçmen nüfusa sahip ülkelerde iyi bir politika olmayabilir ki ABD’nin tecrübeleri bu konuda mühimdir. ABD’de 1996 senesinde refah devleti sistemi kısmen eyaletlere devredilmiş ve kanuni göçmenlerin bu imkânlardan faydalanmasına sınırlamalar getirilmiştir. Bu reformu müdafaa edenler adem-i merkeziyetçi bir yapının eyaletlerin refah devleti yardımları konularında daha dikkatli olmalarına sebep olacağını iddia etmişlerdir. Reformlar başarısız olmuştur. Hem adli hem de siyasi mercilerde reformların şartları iptal edilmiştir. 9.4.2 Puan Sistemini Benimsemek Daha önce de bahsedildiği gibi Avustralya, Kanada Yeni Zelanda, İsviçre, Britanya ve bazı Avrupa ülkelerinde oturma ve çalışma izni verilmesinde puan sistemi kullanılmaktadır. Puanlar, öğrenim durumu, iş tecrübesi ve dil becerileri gibi bilinen kıstaslara göre verilmektedir. Belli mesleklere ve belli bölgelerde çalışabilen işçilere de ek puan verilebilmektedir. İyi dizayn edilen böyle bir sistem göçmen kabul etme sisteminin kolaylaşmasına ve daha ziyade vasıflı işçilerin ülke içine gelmesine sebep olabilir. Puan sistemi göçmenleri seçmede etkili bir yöntem olabilmektedir. Bunun delili 2004 senesinde puan sistemini kullanmayan Almanya ve kullanan Kanadadaki göçmenlerin Uluslararası Yetişkin Okur Yazarlık Anketi (International Adult Literacy Survey – IALS) imtihanlarındaki notlarının dağılımlarının mukayese edilmesidir. Aradaki fark hem ülkeler arasındaki ortalamaların mukayesesi hem de yerli ve göçmenlerin not dağılımlarının mukayesesinde görülebilmektedir. Kanada’da IALS imtihanında göçmenlerin not ortalaması 300 olurken Almanya’da 250 olmuştur. Almanya’da göçmenlerin vasıf dağılımı sola doğru kayarken Kanada’da yerlilerle hemen hemen aynıdır (Şekil 9.6). Difference-in-differences tipi bir analiz Kanada’da puan sistemine geçişten sonraki etkileri ve ABD ile mukayesenin neticelerini gösterebilmektedir. Kanada’da 1987 senesinden 2002 senesine kadar yüksek öğrenim görmüş göçmenlerin oranı yüzde 5 artarken söz konusu oran ABD’de azalmıştır. Mamafih, puan sistemi belli ülkelerden göç eden insanlara ayrıcalık tanınmasına sebep olabilmektedir (Antecol, Cobb-Clark ve Trajo 2003). 92 Şekil 9.6: Almanya (sol) ve Kanada’da (sağ) Yerliler ve Göçmenlerin IALS Test Neticelerinin Dağılımı Daha önce de bahsedildiği gibi vasıflı göçmenler gelir dağılımındaki eşitsizliğin azalmasına ve refah devleti imkânları neticesinde ülkenin mali yapısına binen yükün azalmasına sebep olmaktadır. Bu suretle, göç politikalarının etkinlik ve eşitlik hedefleri arasında bir orta yol bulunmaktadır. Ayrıca, vasıfların birbirini tamamladığına dair deliller vardır. Yani, vasıflı göçmenlerin gelmesi vasıfsız işçilere olan talebin artmasına sebep olmaktadır. Puan sisteminin kötü bir yanı göç yollayan ülkeden beyin göçüne sebep olabilmesidir. Bu etkinin büyüklüğüne itiraz eden çalışmalar da mevcuttur (Docquier and Rappoport 2004). Karşı bir görüş, puan sistemi kullanıldığı zaman göç veren ülkede insan sermayesine daha fazla yatırım yapılabildiğini ifade eder. Ayrıca, göç bazen muvakkat (geçici) olduğu için göç alan ülkeden elde edilen beceriler göç veren ülkeye geri dönüldüğü takdirde kullanılabilmektedir. Göçle başka ülkelere giden insanların kendi ülkelerine gönderdikleri para yüklü meblağlar olabilmektedir. 9.5 Göç Politikaları Niye Vardır? Göç politikaları, esasında gelirin yeniden dağılımı politikalarından biridir. Bu politikalar vasıfsız göçmenleri ülke dışında tutmaya çalışarak yerli vasıfsız işçilerin nisbi gelirlerinin azalmamasına sebep olmaktadır ve bu politikalar, tahmin edilebileceği üzere, vasıfsız işçiler tarafından desteklenmektedir. Seyyal olmayan vergi mükellefleri de sıkı göçmen politikalarından istifade etmektedirler çünkü göçmenler sosyal refah devletinin imkânlarından daha fazla istifade etmektedirler. Nüfusun yaşlanması göçe karşı çıkan grupların siyasi gücünün artmasına sebep olurken ülke içindeki işçilerin öğrenim seviyelerinin artması göç karşıtı eğilimlerin azalması yönünde bir etki yapmaktadır. Ülke içindeki işçilerin öğrenim seviyelerinin arttırılması gittikçe ehemmiyet arz etmektedir çünkü son senelerde özellikle gelişmiş ülkelerde göçmen politikaları sıkılaştırılmaktadır. Göçün sınırlandırılması etkili bir çözüm değildir çünkü uygulanan politikalar asimilasyonu daha zor ve mali sisteme yükü daha ağır insanların daha fazla gelmesine sebep olabilir. Konuya ciddi bir şekilde bakıldığı takdirde sıfır göçlü bir çözüm mümkün değildir. Eğer göç tedrici olarak kabul edilmezse büyük dalgalar halinde gelebilir. 93 Göçün getirdiği mali yük hususunda çözüm olarak göçmenlerin refah devleti imkânlarından faydalanmalarına sınırlama getirilebilir veya göç kabul etmede puan sistemi tatbik edilebilir. Bu iki çözümün artı ve eskileri yukarıda münazara edilmiştir. 9.6 Çalışma Soruları 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. İşverenler göçü müdafaa ederlerken sendikalar niye karşı çıkmaktadır? Göçün, göç alan ülkelerdeki gelir dağılımına etkileri nelerdir? Ülke içi göç ile ülke dışı göç arasında nasıl bir ilişki vardır? İktisat teorisinin ülke içindeki ücretlere dair yaptığı tahminlerin verilere yansımamasının sebep(leri) ne(ler)dir? Roy modeli göçün vasıf kompozisyonu hakkında nasıl bir tahminde bulunur? Emek arz ve talebinin esneklikleri göçün etkilerine nasıl tesir eder? Puan sisteminin artı ve eksileri nelerdir? Göçmenlerin refah devleti imkânlarından istifade etmelerinin sınırlandırılmasının artı ve eksileri nelerdir? 94 10 İstihdam Koruma Düzenlemeleri İstihdam koruma düzenlemeleri (İKD) artık ihtiyaç kalmayan işçilerin işten çıkarılmalarıyla alakakalı kurallar ve usullerdir. İKD, işçilerin işten çıkarılmasıyla alakalı bazı kanuni sınırlamalar ve işten çıkarılırlarsa işçinin tazmin edilmesiyle alakalı bazı haklar ihtiva etmektedir. İKD, işçilerin bireysel ve toplu olarak işten çıkarılmalarıyla alakalı farklı hükümler de içerebilmektedir. İktisat teorisi açısından bakıldığında işçinin işten çıkarılması sadece işçi ve/veya işverenle alakalı bir karar olmayabilir. Tarafların gerekli gördüğü takdirde işten çıkarmanın kanuniliğini denetlemek için mahkemeler devreye girebilir. İKD çok boyutlu bir müessesedir fakat iktisat teorisi açısından iki ögesi vardır: bir vergi ve bir transfer. Transfer ögesi, ücrete benzeyen, işverenden işçiye yapılan bir para transferidir. Vergi ögesi ise, işçi-işveren ilişkisi haricinde, üçüncü bir tarafa yapılan bir ödeme olması hasebiyle, bir vergidir. Teorik olarak bakıldığı zaman İKD’nin transfer ögesi, kıdem tazminatı ve önceden ihbar süresinden ibaret iken vergi ögesi mahkeme masraflarını ihtiva eder. Kanunların içerdiği kıdem tazminatları haricinde toplu sözleşmeler kıdem tazminatının arttırılması hükümlerini ihtiva edebilir. İKD aynı zamanda işten çıkarılma işleminde bazı idari usulleri de ihtiva eder. Bir çok ülkede işveren, işten çıkarma kararlarını işçi temsilcileriyle görüşmek mecburiyetindedir. Çoğu ülkede şahsi ve toplu işten çıkarmalar kanunen birbirinden ayrılmaktadır. Bireysel işten çıkarmalar da iktisadi sebepler ve disiplin sebepleri olarak ayrılmaktadır ki disiplin sebepleriyle yapılan işten çıkarmalarda genelde tazminat verilmemektedir. Toplu işten çıkarmalarda ise daha fazla maddi yükler ve usuller olmaktadır. 10.1 Rakamlar ve Ülkeler Arası Mukayeseler Ülkeler arası bakış açısıyla, İKD’yi ölçmek için farklı istihdam koruma rejimlerinde ortalama işten çıkarma maliyetlerini değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Ülkeler arasında istihdam koruma rejimlerini mukayese edebilmek için iktisatçılar, hiyerarşilerin hiyerarşileri olarak ifade edilen yöntem kullanılmaktadır. Bu metod ile ülkelerin koruma rejimlerinin katılığını ihtiva eden bütün ögelere 1’den 6’ya kadar bir sayı verilmektedir. Daha yüksek rakamlar daha katı rejimleri ifade etmektedir. Ögelerin ortalaması alınarak İKD’nin katılığına dair bir ölçü belirlenmektedir. Bir ülkenin katılığını değerlendirebilmek için normal sözleşmeli işçiler için katılığı, geçici sözleşmeli işçiler için katılığı ve toplu işten çıkarmalar için katılığı birlikte değerlendirerek ortalama alınmaktadır. Tahmin edilebileceği üzere, üç kıstasın herbiri başka alt kıstaslarının ortalamasıyla hesaplanmaktadır. Mesela, normal sözleşmeli işçilerin bireysel olarak işten çıkarılması göstergesi 4 alt göstergenin ortalaması ile hesaplanmaktadır: 1. 2. 3. 4. idari usuller önceden ihbar süresinin uzunluğu kıdem tazminatının büyüklüğü tatbikatın güçlülüğü (işten çıkarma durumlarında hakimlerin ne kadar yetkili olduğu) OECD İKD endeksinin anlaşılmasında dikkat edilmesi gereken bir kaç nokta vardır. İlk olarak, OECD’nin genel endeksi, normal sözleşmeler, geçici sözleşmeler ve toplu işten 95 çıkarmaların ortalamasına göre hesaplanmaktadır. Bu öğelerin ağırlıkları, zaman içerisinde değişebileceği için, endeks de değişebilecektir. Bu sebeple, genel endeksden ziyade alt ögelere dikkat edilmesi daha faydalı olacaktır. İkinci olarak, İKD’nin alt ögeleri birbirinden bağımsız değillerdir. Geçici sözleşmelere tabi olan işçilerin oranının yüksek olması normal sözleşmeli işçilere verilen istihdam koruma tedbirlerinin çok olması sebebiyle olabilir ki buna dair veriler mevcuttur. Bu durumda normal sözleşmeli işçilerin endeksini değerlendirirken söz konusu işçilerin toplam işçiler içindeki payını dikkate almakta fayda vardır. Bu ise Tablo 10.2’de yapılacaktır. Üçüncü olarak, İKD endeksini hesaplarken, iktisat teorisi açısından bakıldığında transfer ve vergi ögelerine bakılır. Mamafih, vergi ögesini transfer ögesinden ayırmak kolay değildir çünkü işten çıkarmayla alakalı adli masraflar, işten çıkarılan işçinin dava açma ihtimali ve mahkemenin, şirketin kararını iptal etmesi ihtimaline bağlıdır. Örnek vermek gerekirse, İtalya’da, bir hakim, bir işten çıkarma kararını iptal ettiği zaman, şirket işçiyi tekrar işe almaya mecbur bırakılabilir. Garibaldi ve Violante’nin tahminine göre (2005), 15’den fazla işçi istihdam eden bir şirket, bir işçiyi işten çıkarırsa ve kararın bir sene sonra mahkeme tarafından iptal edilme ihtimali yüzde 80 ise, şirket 15 aylık bir maliyete katlanmak zorunda kalır. Bu ise, işten çıkarma maliyetlerinin yüzde 20’sine tekabül etmektedir. İKD’nin vergi ve transfer ayrımını yapabilmek için idari usulleri ve mahkemelerin kararlarının gücü vergi ögesine dâhil edilirken kıdem tazminatı ve önceden ihbar süreleri transfer ögelerine dâhil edilir. Tablo 10.1, 1980 ve 2003 senelerinde genel İKD endeksini ve üç alt öğesini göstermektedir. İki gerçek dikkati çekmektedir. Birincisi, ülkeler arasında İKD’nin katılığı konusunda büyük farklar vardır. İkinci olarak, dönem içerisinde normal sözleşmeli işçiler için İKD fazla değişmez iken geçici sözleşmeli işçiler için çoğu Avrupa ülkesinde daha esnek hale getirilmiştir. Bu gerçek, reformlar konusunda iki farklı süratte hareket edildiğini göstermektedir. 96 Tablo 10.1: İstihdam Koruma Düzenlemelerinin Katılığı: OECD Endeksi Genel Normal Geçici 1980’li 1980’li 1980’li Senelerin 2003 Senelerin 2003 Senelerin 2003 Sonları Sonları Sonları Avustralya 0,9 1,2 1,0 1,5 0,9 0,9 Avusturya 2,2 1,9 2,9 2,4 1,5 1,5 Belçika 3,2 2,2 1,7 1,7 4,6 2,6 Kanada 0,8 0,8 1,3 1,3 0,3 0,3 Çek Cumh. – 1,9 – 3,3 – 0,5 Danimarka 2,3 1,4 1,5 1,5 3,1 1,4 Finlandiya 2,3 2,0 2,8 2,2 1,9 1,9 Fransa 2,7 3,0 2,3 2,5 3,1 3,6 Almanya 3,2 2,2 2,6 2,7 3,8 1,8 Yunanistan 3,6 2,8 2,5 2,4 4,8 3,3 Macaristan – 1,5 – 1,9 – 1,1 İrlanda 0,9 1,1 1,6 1,6 0,3 0,6 İtalya 3,6 1,9 1,8 1,8 5,4 2,1 Japonya 2,1 1,8 2,4 2,4 1,8 1,3 Kore – 2,0 – 2,4 – 1,7 Meksika – 3,1 – 2,3 – 4,0 Hollanda 2,7 2,1 3,1 3,1 2,4 1,2 Yeni Zelanda – 1,5 – 1,7 – 1,3 Norveç 2,9 2,6 2,3 2,3 3,5 2,9 Polonya – 1,7 – 2,2 – 1,3 Portekiz 4,1 3,5 4,8 4,3 3,4 2,8 Slovak Cumh. – 1,9 – 3,5 – 0,4 İspanya 3,8 3,1 3,9 2,6 3,8 3,5 İsveç 3,5 2,2 2,9 2,9 4,1 1,6 İsviçre 1,1 1,1 1,2 1,2 1,1 1,1 Türkiye – 3,7 – 2,6 – 4,9 Britanya 0,6 0,7 0,9 1,1 0,3 0,4 ABD 0,2 0,2 0,2 0,2 0,3 0,3 Toplu 1980’li Senelerin 2003 Sonları 2,9 2,9 3,3 3,3 4,1 4,1 2,9 2,9 2,1 2,1 3,9 3,9 2,6 2,6 2,1 2,1 3,5 3,8 3,3 3,3 2,9 2,9 2,4 2,4 4,9 4,9 1,5 1,5 1,9 1,9 3,8 3,8 3,0 3,0 0,4 0,4 2,9 2,9 4,1 4,1 3,6 3,6 3,3 2,5 3,1 3,1 4,5 4,5 3,9 3,9 1,6 2,4 2,9 2,9 2,9 2,9 Kaynak: OECD (2004b) Notlar: Daha büyük rakamlar daha katı İKD manasına gelmektedir. Bütün alt indeksler 0 – 6 arasındadır. Yukarıda bahsedilen iki farklı süratteki reformların, İKD’nin katılığını azaltmadaki başarısını ölçmekte Tablo 10.2’deki reformların kapsamını dikkate alan ayarlanmış normal sözleşmeli endeksi yer almaktadır. Kapsam, ekonomideki işçilerin içinde normal sözleşmeli işçilerin oranı tahmin edilerek yapılmaktadır. Bunu hesaplayabilmek için de toplam istihdamdan, geçici sözleşmeli işçiler, kendi işinin sahibi insanlar ve mümkün olduğu durumlarda kaçak işçiler çıkarılarak yapılmaktadır (Schneider and Enste 2000). 97 Tablo 10.2: İKD’nin Kapsamla Ayarlanması İKD Normal Kapsam % İşçi Ülke (a) (b) Avustralya 1,5 75,6 Avusturya 2,4 79,6 Belçika 1,7 77,7 Kanada 1,3 74,8 Çek Cumh. 3,3 77,5 Danimarka 1,5 83,3 Finlandiya 2,2 73,3 Fransa 2,5 76,7 Almanya 2,7 76,0 Yunanistan 2,4 56,9 Macaristan 1,9 80,7 İrlanda 1,6 82,1 İtalya 1,8 65,1 Japonya 2,4 78,6 Hollanda 3,1 76,8 Norveç 2,3 85,4 Polonya 2,2 56,4 Portekiz 4,3 64,0 Slovak Cumh. 3,5 83,0 İspanya 2,6 54,7 İsveç 2,9 76,0 İsviçre 1,2 74,7 Britanya 1,1 83,2 ABD 0,2 86,7 Kapsam (gölge istihdam sonrası) (c) 70,7 66,9 – 71,5 – 70,5 – 69,8 61,5 – – – 45,6 – – – – – – 42,7 60,9 – – – (a) * (b) 1,13 2,31 1,32 0,97 2,56 1,25 1,61 1,92 2,05 1,31 1,53 1,31 1,17 1,89 2,38 1,96 1,24 2,75 2,99 1,42 2,20 0,90 0,92 0,17 (a) * (c) 1,06 1,94 – 0,93 – 1,06 – 1,74 1,66 – – – 0,82 – – – – – – 1,11 1,77 – – – Kaynaklar: Tahminler, OECD LFS Database (2006) ve Schneider and Enste (2000)’ye dayanmaktadır. Notlar: (a) normal sözleşmeli işçiler için OECD İKD endeksi (bkz. Tablo 10.1). (b) = 100 – (toplam istihdam içinde sabit zamanlı sözleşmelerin payı) – (toplam istihdam içinde serbest mesleklilerin payı). (c) = (b) x [1 - (gölge istihdam oranı)] Tabloda da gösterildiği gibi kapsam da dikkate alındığı takdirde OECD ülkelerinin İKD katılığı ciddi bir şekilde değişebilmektedir. Özellikle güney Avrupa ülkeleri daha az katı İKD’ye sahip görünmektedirler çünkü geçici sözleşmeye sahip işçilerin ve kaçak işçilerin oranı nispeten yüksektir. Geçici sözleşmeler haricinde normal sözleşmelerdeki İKD’nin tatbikatı hususunda da çok sayıda istisnalar vardır. Mesela, az sayıda işçi çalıştıran işyerleri istisnaların uygulandığı durumlardan birisidir. Güney Avrupa’da az sayıda içi çalıştıran iş yerlerinin ve kaçak işçilerin çokluğunun normal sözleşmeler için katı hükümlerin cari olmasının bir neticesi olduğu ifade edilmektedir. 98 10.2 Teori İKD, işgücü seviyelerini düzenleme konusunda şirketlere maliyet yüklemektedir. Yani, şirketler, talepteki dalgalanmaya karşı gerekli olan istihdam seviyelerini değiştirmeyerek kıdem tazminatı ve usul masraflarını ödemekten kaçınabilirler. Talepteki değişime göre hareket etmemek şirketlerin karlarının azalmasına sebep olur ama bu azalma bir şekilde işçilerin ücretlerine yansıtılabilirse şirketin durumu nötr olabilir. 10.2.1 Nötr Neticesi Bazı durumlarda İKD’nin istihdama, işçilerin refahına ve şirket karlarına etkisi yoktur. İlk defa Edward Lazear (1990) tarafından ortaya atılan bu durum üç şartın sağlanması durumunda gerçekleşebilir. 1. İşçiler risk-nötr dür. 2. Ücretler esnektir. Yani, herhangi bir şekilde ücret tabanı yoktur. 3. İKD’de sadece transfer ögesi (işçiye ödenen kıdem tazminatı) vardır. Kıdem tazminatının varlığı işçinin daha az bir ücret kabul etmesine sebep olur. İşçi, işten çıkarılması durumunda zararını karşılayacak bir sigortayı işverenden satın almış olur. Yani, işçinin net zararı olmaz. Ücretin düşmesi İKD’nin şirkete olan maliyetini dengeler. Şirketin de bir zararı olmaz. 10.2.2 Risk Nötrlüğünün Olmadığı Durum Yukarıdaki varsayımları gevşeterek emeğin dağılımına nasıl etki ettiğini görebilmek mümkündür. İşçilerin risk nötr oldukları şartı gevşetirsek işçilerin riskten kaçınan bir yapıya sahip olduklarını ele alabiliriz. Satın aldıkları sigorta sebebiyle ücretlerinin azalması neticesinde işçilerin refahları azalır. Bu durumda işçiler ücretlerinin artmasını talep ederler ve neticede emek arzı yukarıya doğru kayar. Yeni durumda şirketlerin karları azalır çünkü emek piyasası dengesi değişmiş olur. 10.2.3 Esnek Olmayan Ücretler Durumunda İKD İkinci varsayımı gevşettiğimiz durumda ise ücretler esnek değildir ve İKD’nin tatbikatından sonra ücretler azalmadığı için emek arzı etkilenmez. Özetlemek gerekirse, ücretlerin sabit olduğu bir durumda İKD: 1. Ortalama istihdam ve işsizliğe etki etmez 2. Talep dalgalanması neticesinde istihdamdaki değişkenlik (volatility) azalır 3. Karlar azalır 10.2.4 Bir Vergi Olarak İKD Son olarak, Lazear modelinin varsayımlarından üçüncüsünü gevşettiğimiz zaman İKD sadece bir transfer olmaz. Aynı zamanda, üçüncü taraflara (avukatlar) ödenen bir vergidir. Bir İKD 99 vergisi iş üretimini yavaşlatır çünkü işverenler işçi almak hususunda çekingen olurlar. İKD’nin varlığında işçileri işten çıkarmak daha pahalı olması sebebiyle işten çıkarmalar da azalır. Bu sebeple, İKD’nin istihdam ve işsizliğe etkisi belirsizdir. Belirsiz olmayan şey ise, istihdam korumasının olduğu durumlarda emek piyasası hareketleri yavaşlar. İKD vergisinin olduğu bir emek piyasası daha az iş üretir, daha az iş lağvedilir, işsizlik hareketleri yavaşlar ve bu sebepten dolayı da işsizlik süreleri artar (Bentolila and Bertola, 1990). İKD vergisinin ücretlere etkisi ise iki yönlüdür. İKD, içeridekilerin, yani çalışanların, pazarlık güçlerinin artmasına sebep olurken dışarıdakilerin, yani iş arayan işsizlerin de pazarlık güçlerinin azalmasına sebep olur. Yani, İKD’nin vergi etkisi çalışan işçilerin ücretlerinin artmasına sebep olurken iş arayan işsizlerin de ücretlerinin azalmasına sebep olur. İçeridekilerin ücretleri artmasa bile İKD vergisi işsiz kalma risklerinin azalmasına sebep olur. Gelir dağılımı konusunda ise, şirketlerin karları ve işsizlerin refahları azalırken iş sahibi işçilerin refahı artar. 10.2.5 İki Kademeli Sistemler İKD’nin emek piyasalarını katılaştırmasına karşı istihdamı koruma düzenlemelerinin sadece belli özellikteki işçilere tatbik edilmesi ve belli özellikteki işçilere tatbik edilmemesi son senelerde uygulanmaktadır. Uygulama şu şekildedir: eski (İKD’nin bütün işçilere aynı derecede tatbik edildiği) sistemde şirketler talepteki dalgalanmaya karşı istihdam seviyesini değiştirmezler. Yeni durumda, şirket geçici bazda işçileri işe alabilir ve işten çıkarabilir fakat normal sözleşmeli işçiler, normal İKD hükümlerine tabidir. Talebin iyi olduğu durumlarda şirket, geçici işçileri işe alırken talebin daraldığı zamanlarda ise söz konusu işçileri işten çıkarır. Yani, iyi zamanlarda, eski sisteme kıyasla daha fazla işçi istihdam edilirken fena zamanlarda eski sistemle aynı seviyede işçi istihdam edilir. İki kademeli sistemin istihdamı arttırdığı anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen müspet (olumlu) etkiler zaman içerisinde azalır çünkü esnek sözleşmeli işçiler zaman içerisinde normal sözleşmeli işçilerin yerini almaya başlarlar (Bentolila and Dolado 1994). Bütün işçiler esnek sözleşmeli işçi haline gelince de emek piyasası İKD’den arınmış olur. Geçiş dönemi boyunca şirketlerin karları ve emek verimlilikleri daha düşüktür çünkü katı ortama kıyasla üretimin aynı olduğu durumlarda istihdam daha fazla olur. Geçiş süreci ilerledikçe karlar artar. İki kademeli sistemin etkileri geçicidir. 10.3 Verilere Dayanan Deliller 10.3.1 Ülkeler Arası Analizler İKD’nin etkilerine dair yapılan çalışmaların çoğunluğu ülkeler arasındaki verileri inceler. Yani, İKD’nin bazı özelliklerinin aynı ve bazı özelliklerinin de farklı olduğu durumların etkileri incelenir. Bir kaç çalışma istihdam koruma tedbirlerinin istihdam stoğu ve işsizlik stoğu üzerinde etkilerini tespit ederken çoğu çalışmada belirgin bir etki bulunamamıştır. Bu bulgu iktisat teorisine uymaktadır: İKD, işe almaları ve işten çıkarmaları etkilemekle birlikte istihdam ve işsizlik üzerine net etkisi bilinmemektedir. İktisat teorisinin tahminin tuttuğu bir başka tespit de İKD’nin işsizlik giriş ve çıkışlarının azalmasına sebep olmasıdır: en katı İKD’si olan ülkelerde işsizlik havuzları durağandır. İKD, istihdam ve işsizliğin 100 kompozisyonunu da etkilemektedir. Daha fazla İKD olan ülkelerde genç işsizliği daha çok olurken orta yaşlardaki işsizler daha azdır. Bu veri de iktisat teorisine uygundur çünkü genelde orta yaşlı işçiler içeridekiler olurken gençler dışarıdakiler olmaktadır ve gençler daha uzun bir süre işsiz kalmaktadırlar. İktisat teorisi istihdam koruma tedbirlerinin emek piyasası hareketlerine dair net tahminlerde bulunmasına rağmen elde edilen veriler emek piyasası devri (işe alma ve işten çıkarmaların toplamı) ve iş devrine (iş üretme ve iş imha etme) dair belirgin bir trend tespit edememiştir. Bunun sebebine dair Bertola ve Rogerson (1997) ve Boeri (1996)’nin tahminleri mevcuttur. Tahminlerden bir tanesi, ücret yapılarını zayıflatan müesseseler İKD’nin emek piyasasındaki negatif etkilerini zayıflatmaktadır. Talepteki dalgalanmalara karşı işverenler ücretleri değiştirmekte zorlanırlarsa istihdamlarını değiştirmeye mecbur kalırlar. Müesseselerin bu şekilde etkileşim içerisinde olması ülkeler arasındaki incelemelerin yanında ülke içinde de incelemelerin yapılması gerektiği fikrini desteklemektedir. Ülke içinde de İKD’lerin tatbiki konularında farklılıklar olabilmektedir. 10.3.2 Ülke İçi Çalışmalar Bu konuda ülkeler içinde zaman serileri çalışmaları yapıldığı gibi aynı ülke içinde farklı eyaletler veya bölgeler arasında yapılan cross-section çalışmalar yapılabilmektedir. Bir çok çalışma İKD’nin şirketlerdeki işten çıkarma oranlarını azalttığını tespit etmiştir (Miles 2000; Autor, Donohue, ve Schwed 2006; Boeri ve Jimeno 2005). 10.3.3 İKD’nin Endojenliği İKD’nin etkileri konusunda sorulan sorulardan biri de adli süreçte hakimlerin İKD’nin uygulanması hususunda cari emek piyasası şartlarından etkilenip etkilenmedikleridir. İşsizliğin çok olduğu piyasa şartlarında hakimler, işçilerin işten çıkarılmalara karşı daha fazla korunmaları gerektiğini düşünebilir. Bertola ve diğerlerinin çalışması (1999) İKD’nin yapısının ve şiddetinin tatbik edilmesinin ülkeler arasında ve zaman içerisinde değişebildiğini ve piyasa şartlarından etkilendiğini iddia etmektedir. Bazı çalışmalarda uzun dönemli işsizliğin artmasıyla birlikte mahkemelere gelen İKD vakalarının arttığı tespit edilmiştir. Ülkeler arasında ve zaman içerisinde piyasa şartlarından etkilenen bir diğer nokta da işçilerin lehine neticelenen İKD davalarıdır. İşçilerin lehine karar verilmesi ihtimalinin daha yüksek olduğu ülkelerde İKD vakalarının mahkemelere intikal etme ihtimali daha fazla olmaktadır. Almanya ve İspanya gibi ülkelerde mahkemelere gelen İKD vakaları ile işsizlik oranları arasında doğrudan bir ilişki vardır Bertola et al. (1999). 10.4 Politika Meseleleri 10.4.1 İKD Ne Kadar Koruma Tesis Etmelidir? İşçiler genelde riskten kaçınırlar ve ücretleri aynı olan iki işi mukayese ederken gelirinde daha 101 az değişkenlik olanını tercih ederler. İşverenler ise genelde risk-nötr olurlar. İşverenler sermaye piyasalarına yatırım yaparak karşı karşıya kaldıkları riskleri yayabilirler. Bu şartlar altında işverenlerin, işçilere, gelirlerindeki dalgalanmalara karşı korunabilecekleri bir sigorta temin etmeleri ideal bir durumdur ve bu sigortanın en ideal şekli İKD dir. Sigortanın bir diğer şekli işsizlik sigortasıdır ve bu sigortanın olmadığını farzedersek İKD, piyasanın işleyişini bozmadan, nasıl tatbik edilebilir. Yukarıda da bahsedildiği gibi İKD’nin tatbik edildiği durumlarda içeridekilerin gücü (ve neticede ücretleri) artarken dışarıdakileri gücü (ve neticede ücretleri) azalır. Neticede, piyasadaki işçiler arasında güç asimetrileri ortaya çıkar. İKD’nin sebep olabildiği bir diğer risk de moral hazard dır. İşçiler, her ne şartta olursa olsun işten çıkarılmalarına karşı korunduklarını düşünürlerse işyeri disiplini kötü etkilenebilir. Bu sebeplerden dolayı istihdam koruma tedbirlerinin dozunu iyi ayarlamak emek piyasalarının doğru işlemesi açısından elzemdir. Dozun iyi ayarlanmasında ücretlerin belirlenme mekanizmaları ve işsizlik yardımları gibi emek piyasaları müesseseleri de mühimdir. Yukarıda da bahsedildiği gibi İKD’nin vergi ögesi de vardır ve bu ögenin hem işçiye hem de işverenlere maliyetleri transfer ögesinden daha fazladır. Bu ögenin piyasa işleyişini bozma etkisini asgariye indirebilmek için mahkeme sürecinde masraflara ve zamana kısıtlamalar getirilebilir. 10.4.2 İKD Kimi Korumalıdır? International Social Survey Programme isimli anket kapsamında AB-15 ülkelerindeki normal sözleşmeli işçiler arasında iş güvenliği hakkında 1994 senesinden bu yana kapsamlı bir anket yapılmaktadır. Bu anketin neticesinde işten çıkarılma riski daha fazla olan işçilerin (ufak şirketlerdeki işçiler ve gençler) iş tatminin daha az olduğu tespit edilmiştir. Şekil 10.4’de bazı OECD ülkelerinde İKD’lerin katılığı ile işçilerin işlerinden ne kadar emin oldukları arasındaki ilişki gösterilmektedir. Tablodaki neticenin bu şekilde çıkmasının sebeplerinden bir tanesi İKD’nin belli özellikteki işçilere tatbik edildiği ve geniş işçi kitlelerinin bu düzenlemelerden fazla istifade edemedikleri gerçeği olabilir. Şekil 10.4’ün sağ tarafında, Tablo 10.2’ye göre ayarlanmış bir şekil çizildiği zaman bile şeklin sol tarafındaki eğilim değişmemektedir. Bir diğer açıklama şudur: işçiler işten çıkarılmalarının daha zor olduğu durumlarda bile işten çıkarılmaları durumunda uzun bir işsizlik süreci yaşayacaklarını tahmin ediyorlardır. Wasmer’in tahminine göre ise (2006) İKD’nin katı olduğu ülkelerde işverenler işçileri işten çıkarabilmek için baskı uygulayabilmektedirler. 102 Şekil 10.1: İş Güvenliği Sezgisi ve İKD’nin Katılığı 10.5 İstihdamı Koruma Tedbirleri Niye Vardır? İstihdam koruma düzenlemeleri işgücünün bir kısmını işsizlik tehlikesine karşı koruyan bir müessesedir. Bazı ülkelerde bir taraftan çok katı İKD varken diğer taraftan söz konusu düzenlemeler işgücünün bir kesimine tatbik edilmektedir. Bir çok işçi işlerini muhafaza edebilme hususunda çok huzurlu değillerdir. Bu sebeple İKD, gelirin yeniden dağılımı için kullanılan bir müessesedir. Uygulamada ise içeridekiler korunurken dışarıdakiler zarar görmektedir. Dışarıdakiler içinde işsiz olanlar uzun dönemli bir işsizlik yaşayabilirken geçici sözleşmeli işçiler de kalıcı bir şekilde daha az haklara sahip olarak iş hayatlarına devam edebilmektedirler. İşverenler ise, bu sigortadan faydalanmaları neticesinde işçilere daha az ücret vermekte muvaffak olamazlarsa daha az kar etmek zorunda kalırlar. İKD’lerin katılığı işsizlik yardımı gibi müesseselerle uyumlu bir şekilde değiştirilebilir. Bu gibi sebeplerden dolayı ülkeler zaman içerisinde işsizlik yardımlarını geliştirirlerse İKD’lerin ehemmiyetlerini kaybedeceklerini tahmin edebiliriz. 10.6 Çalışma Soruları 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. İKD’lerin katılığına dair ölçülerin kusurları nelerdir? İKD ile işsizlik arasında monoton bir ilişki olmamasının sebebi nedir? İki kademeli İKD’lerin istihdamı geçici olarak arttırmasının sebebi nedir? İstihdam koruma tedbirlerinin lehindeki etkinlik iddiaları nelerdir? İKD’nin emek piyasaları neticeleri açısından, hangi durumda etkileri sıfır olur? İKD’nin transfer ögesinin vergi ögesinden ayrılması iktisadi açıdan niye mühimdir? İKD’nin katı olduğu ülkelerdeki işçiler rekabetçi emek piyasalarındaki işçilere kıyasla niye kendilerini daha az güvende hissederler? 8. Üçüncü taraflar İKD’lerin tatbikatında niye her zaman ilgilidirler? 103 11 İşsizlik Yardımları İşsizlik yardımları (İY’ler), şahısların emek piyasası risklerine karşı korunmalarına sebep olur. İstihdam koruma düzenlemeleri çalışanları koruma altına alırken İYler, işlerini kaybettikten sonra işsizliğe düşen işçilere gelir takviyesi yapar. Bugün bütün OECD ülkeleri, çoğu orta gelir ülkesi ve bazı gelişmekte olan ülkelerde işsizlik yardımları tesis edilmiştir. İşsizlik yardımları tek boyutlu gibi addedilmesine rağmen bir kaç boyutu vardır. Hak kazanma (Eligibility) işsşizlik yardımlarının kimlere verilebileceğine ve salahiyet (entitlement) ise yardımların ne kadar bir süre verilebileceğine dair kriterlerdir. İşçiler çalıştıkları sürece işsizlik sigorta fonuna katkıda bulunurlar ve kısa vadeli işsizlere yapılan yardımlar işsizlik sigortası (İS) adı altında yapılır ve yatırılan primlerin büyüklüğü ile alakalıdır. İşsizlik fonuna yapılan katkıların büyüklüğü ile işsizlik yardımlarının büyüklüğü arasındaki ilişki işçilerin işsizlik primleri ödemeleri yapmaktan kaçınmalarına engel teşkil etmektedir. Uzun dönemli işsizlere yapılan transferler genelde geçmişteki prim ödemelerinden bağımsızdır ve diğer sosyal yardımlarla aynı kapsamda değerlendirilmektedir. İkinci tip işsizlik destekleri (İD) sınırsız bir dönem için verilebilir fakat ihtiyaçlı olmak şartı vardır. 11.1 Rakamlar ve Ülkeler Arasındaki Mukayeseler İS’lerin farklı özellikleri olması sebebiyle ülkeler arasında mukayesesi kolay değildir. Tablo 11.1’de işsizlik yardımlarının, işsiz kalmadan önceki vergi sonraki gelire oranı gösterilmektedir. Gelir vergileri artan oranlı oldukları için yüksek ücretli olan işçilerin İS’lerinin oranları daha az olabilmektedir. Dikkati çeken bir diğer nokta ise 60. aydaki İS, ilk aydaki İS’ye kıyasla çoğu ülkede daha azdır ki bu durum özellikle yüksek gelirli işçiler için böyledir. İS’lerin bu şekilde dizayn edilmesi insanların iş aramak konusunda daha istekli olmalarını temin edebilmek içindir. Tablo 11.1’de de görülebildiği gibi Avusturya, Almanya ve İrlanda’da düşük gelirli işçilerin işsizlik yardımları zaman içerisinde artmaktadır çünkü bu ülkelerdeki uzun vadeli işsizlerin hak kazandığı sosyal destekler düşük gelirli işçilerin hak kazandıkları İS’lerin azalmasına kıyasla daha fazla olabilmektedir. Tablo 11.1’de görülebildiği gibi ülkeler arasında işsizlik gelirlerinin (net ikame oranı) mukayese edilmesi kolay değildir çünkü ülkelerin farklı gelir seviyeleri ve farklı işsizlik süreleri arasında farklı işsizlik gelirleri vardır. Bu noktada, hangi net ikame oranlarının mukayese edilmesi gerektiği sorusu gündeme gelmektedir. OECD, ortalama imalat işçisinin ilk 4 senelik işsizlik net ikame oranının ortalaması alınarak fayda cömertliğinin özet derecesini (Tablo 11.2’nin ikinci sütunu) hesaplamaktadır. OECD, 4 seneden sonra işsizlerin çalışma ile irtibatlarının kesildiğini farz etmektedir. Bu özet derece, işsizliğin farklı dönemlerine aynı ehemmiyeti vermektedir. 104 Tablo 11.1: Farklı Gelir Seviyelerinde İşsizlik Müddetlerinde Net İkame Oranı Ortalama Üretim Ortalama Üretim Ortalama Üretim İşçisi Ücretinin İşçisi Ücretinin İşçisi Ücretinin %67’si %100’ü %150’si İlk Ay 60. Ay İlk Ay 60. Ay İlk Ay 60. Ay (1) (2) (1) (2) (1) (2) Avustralya 46 46 32 32 24 24 Avusturya 55 64 55 51 55 51 Belçika 87 72 66 55 49 40 Kanada 63 31 64 22 44 15 Çek Cumh. 50 45 50 31 50 21 Danimarka 84 71 59 50 45 37 Finlandiya 78 69 64 51 50 37 Fransa 80 56 71 41 70 29 Almanya 63 82 61 61 62 54 Yunanistan 64 0 46 0 33 0 Macaristan 61 33 44 24 34 18 İzlanda 66 66 49 49 35 35 İrlanda 40 71 29 51 22 18 İtalya 50 0 52 0 46 0 Japonya 73 50 63 34 62 23 Kore 53 25 54 17 42 12 Lüksemburg 84 70 85 50 87 37 Hollanda 79 79 71 58 61 39 Yeni Zelanda 54 54 37 37 26 26 Norveç 66 60 66 42 53 31 Polonya 65 45 44 30 30 21 Portekiz 85 34 78 24 83 17 Slovak Cumh. 69 62 62 42 44 29 İspanya 76 37 70 27 48 19 İsveç 82 74 81 51 58 37 İsviçre 79 73 72 51 72 36 Britanya 63 63 45 45 31 31 ABD 60 10 56 7 40 5 Kaynak: OECD, Benefits and Wages, various issues. Not: Net ikame oranları, vergi sonrası yardım ve ücretleri ve işsizlere verilen sosyal yardımları ve ev yardımları dahil ederek tahmin edilmektedir. 105 Tablo 11.2: OECD Cömertlik Derecesinin İşsizlik Yardımlarıyla Ayarlanması Ayarlanmamış OECD İY’lerin Kapsamı1 Ayarlanmış cömertlik derecesi Ülke (a) (b) (%) (a) * (b) Avusturya 0,82 31,5 25,8 Belçika 0,82 38,5 31,5 Danimarka 0,85 50,9 43,3 Finlandiya 0,82 34,8 28,5 Fransa 0,74 43,5 32,0 Almanya 0,83 29,6 24,7 Yunanistan 0,38 13,0 4,9 İrlanda 0,88 25,8 22,8 İtalya 0,18 34,1 6,1 Hollanda 0,54 52,9 28,6 Portekiz 0,39 41,2 16,2 İspanya 0,48 36,5 17,6 Kaynaklar: Net ikame oranları için OECD, Benefits and Wages, various issues kullanılmıştır. Kapsam oranları tahminleri the European Community Household Panel’e dayanmaktadır. 1 Kapsam, AB İşgücü Anketinde işsiz olarak ifade edilen ve işsizlik yardımı aldığı tespit edilen işçilerin oranıdır. Dördüncü sütun, ikinci sütun ve üçüncü sütunların çarpımına eşittir. OECD’nin özet derecesi hakkındaki daha mühim bir problem hak kazanma ve salahiyet şartlarını göz ardı etmesidir. Hak kazanma standartlarının sıkı olması ve salahiyet sürelerinin kısa olması sebeplerinden dolayı işsizlik yardımlarının kapsamı bazı ülkelerde çok az olabilmektedir. Maalesef, ülkeler arasında mukayese yapabilmek zordur. Tablo 11.2’nin ilk sütununda OECD özet cömertlik derecesi yer alırken ikinci sütunda OECD-ILO standartlarına göre işsiz olan ve 2001 senesinde IS yardımı alan şahısların oranı yer almaktadır. Ayarlanmış bir özet derecesi üçüncü sütunda yer almaktadır ki bu sütün ilk iki sütunun çarpımı neticesinde ortaya çıkmaktadır. Tablo 11.2’ye göre gelirin ikamesi oranları yanında hak kazanma ve salahiyet gibi şartlar da dikkate alındığında İtalya ve İspanya’nın çok daha az cömert bir İY sistemine sahip oldukları görülebilmektedir. Yukarıda, kapsamın dikkate alınmadığı İY’nin yanıltıcı olabileceği ifade edilmişti. Gelirin ikame oranı ile İY’lerin kapsama oranları birbirinden bağımsız değildir. İY’lerin gelir ikame oranları arttıkça bir yandan işçilerin rağbeti artarken (doğrusal ilişki) diğer yandan da hak kazanma standartları da devlet tarafından sıkılaştırılır (ters ilişki). Hükümetler bir yandan İY’leri cömert yaparken diğer yandan da istifade etme sürelerini kısaltabilir ve işgücünün ufak bir kesimine sunulabilir ki orta gelirli ülkelerdeki tatbikat bunu göstermektedir. Güney Avrupa’da İY’ler cömert olurken Tablo 11.2’de de görülebildiği gibi işsizlerin ufak bir kısmı istifade edebilmektedir. Britanya ve ABD’de ise İY’lerin ikame oranları düşük olurken işçilerin tamamı faydalanabilmektedir ve zaman limiti yoktur. Yukarıdaki münazaralar İY’lerin mukayesesinde birçok farklı kıstas kullanılması gerektiğini ispatlamaktadır. İY’ler çok boyutlu müesseseler oldukları için çok farklı şekillerde sunulabilmektedir. 106 11.2 Teori 11.2.1 Rekabetçi Bir Emek Piyasası Çoğu kitapta İY’lerin etkileri rekabetçi emek piyasalarında değerlendirilir fakat bu durum gerçekçi değildir çünkü işsizlik rekabetçi bir ortamda ortaya çıkmaz. Ne var ki teorik incelemeye rekabetçi piyasadan başlayacağız çünkü İY’lerin bazı özelliklerini anlamak daha gerçekçi şartlarda ortaya çıkan ters etkilerini azaltmada işe yarayacaktır. Rekabetçi emek piyasalarında işsizlik yardımlarının emek piyasalarına olan neticeleri iki kanaldan etkisini gösterir: 1. Şahısların çekince ücretlerinin artmasına sebep olarak herhangi bir ücret seviyesinde emek arzının azalmasını neticesi verir (katılım etkisi). 2. İY’lerin finansmanı için gerekli olan vergiler sebebiyle emek piyasaları neticelerini etkilerler (vergi etkisi). İkinci mekanizma 4. konu da bahsedilmişti. Mamafih, şunu söylemek gerekir ki, daha cömert İY’ler, finansmanları vergiler olması hasebiyle, gelirin daha fazla vergilendirilmesi manasına gelir. Katılım etkisini anlatabilmek için çekince ücretini hatırlamak gerekmektedir. Her şahıs tüketim (c) ve boş zaman (l)’dan müteşekkil iki normal maldan fayda elde eder. Söz konusu fayda eğrisi içbükeydir ki bu durum işçilerin riskten kaçındıkları manasına gelmektedir. Şahısların faydaları, gelir/boş zaman ikilisindeki belirsizliği ortadan kaldırabilmeleri için kullanılabilecekleri bir sigorta satın almalarıyla yükselebilir ki bu sigorta İY’lerdir. Çalışan şahsın fayda eğrisi Şekil 11.1’in sol tarafında görülebilmektedir. Şahsın geliri m’den sonra w ücret oranında artar ve işçi hA saat çalışarak A noktasında U(c, l) = k1 kadar bir fayda elde eder. İşçinin (statik) çekince ücreti, wr, U(c, l) = k2 fayda eğrisinin bütçe kırılma noktasını kestiği noktadaki eğimine eşittir. Bu noktada işçi 0 saat çalışır ve m kadar bir gelirini tüketime sarfeder. Şekil 11.1: İşsizlik Yardımı Olmadan (sol) ve Olunca (sağ) Çekince Ücreti 107 Şimdi işsizlik yardımı model dahil edilir. Çalışmayanların gelirleri m’ye ek olarak b miktarında, çalışmamak şartıyla, arttırılır. Yeni model Şekil 11.1’in sağ tarafındaki gibidir. Transferin ne kadar olduğuna bağlı olmak üzere, şahıs çalışmayarak da daha fazla fayda elde edebilir. Zira, şekillerde k3 > k1. İY’ler var olduğu zaman çekince ücreti, wr, artabilir ki bu ücret, kişinin çalışarak k3 eğrisine çıkabilmesine sebep olabilecek en düşük ücret oranıdır. Yeni durumda w < wr olduğu için boş zamanın marjinal değeri çalışmakla elde edilecek ücretten daha fazladır ve şahıs çalışmaz. Kişinin çalışabilmesi için saatlik ücret oranının artması gerekir. Aryıca, boş zamanın normal bir mal olduğu varsayımı gereği, çalışmayarak elde edilen herhangi bir gelirdeki artış, çekince ücretinin de artmasına sebep olur. Bir bütün olarak ele alındığında, neoklasik emek arzı modelinin tahmini, işsizlik faydalarındaki artışın şahısların çekince ücretlerinin artmasına sebep olacağıdır. İşsizlik faydaları ne kadar çok olursa, çekince ücretleri o kadar artacak ve insanların çalışmama ihtimalleri o kadar artacaktır. Şekil 11.2: İşsizlik Yardımı Olmadan (düz çizgi) ve Olunca (kesikli çizgi) Toplam Emek Arzı Çekince ücretlerindeki artış emek piyasasının geneline nasıl etki yapar? Farklı işçilerin çalışma ve boş zaman hakkında farklı tercihleri olduğu müddetçe çekince ücretleri de farklı olacaktır ve neticede emek arzı ücretle birlikte artan bir seyir izleyecektir. İşsizlik yardımları devreye sokulduğu zaman bütün işçilerin çekince ücreti artacaktır fakat düşük ücretli işçilerin çekince ücretleri nispeten daha fazla artacağı için emek arzı Şekil 11.2’deki gibi artacaktır. Bu modelde dikkat edilmesi gereken nokta emek arzının azalması fakat işsizliğin ortaya çıkmamasıdır. Rekabetçi bir modelde işsizlik ortaya çıkmıyor ise İY’lerin etkilerini bu modelde incelenmek gereksizdir. İşsizlik yoksa işsizlik yardımlarının 108 olmasına da gerek yoktur. 11.2.2 Rekabetçi Olmayan Bir Emek Piyasası İş üretimi sürecinde, ücret pazarlıklarında ve bilgi erişimi süreçlerindeki aksaklıklar sebepleriyle ortaya çıkan rekabetçi olmayan emek piyasalarında işsizlik yardımları emek piyasaları neticelerini 3 yolla etkilerler: 1. İşsizlik yardımı alanların çekince ücretlerinin artmasına sebep olur (iş arama etkisi). 2. İşsiz kalma durumunda bir gelir alternatifi oldukları için işçilerin ücret pazarlıklarında güçlerinin artmasına sebep olur (ücret etkisi). 3. İstihdamın ve işsizliğin değerinin artmasıyla birlikte daha fazla insanın emek piyasasına iştirak etmelerine sebep olur (salahiyet etkisi). Yukarıdaki etkilere ek olarak vergi etkisi de mevcuttur ama sadece yukarıdaki 3 etkiden bahsedilecektir. 11.2.2.1 İş Arama Etkisi Rekabetçi modelde bahsedilen statik emek arzı modeli İY’lerin işsizlik sürelerine etkisini ölçmek için ideal değildir çünkü işsizlik ortaya çıkmamaktadır. İY’lerin etkilerini inceleyebilmek için gerekli olan daha gerçekçi model Lippman ve McCall’un öncülüğünü yaptığı iş arama teorisinde mevcuttur. Model, iş aramak için gerekli olan zaman ve maliyetleri dikkate almaktadır. Bu modele göre durma kuralı vardır. İş arayanlar kendilerine göre bir asgari ücret belirlerler ve ancak söz konusu ücretin üstündeki ücretler kabul edilir. Bu ücret, tabiri caizse, dinamik bir çekince ücretidir ve bu ücrette işçi, çalışmak ve iş aramaya devam etmek arasında kararsız kalır. Statik modeldeki çekince ücreti istihdam ile işgücüne katılmak arasında bir çizgiyi belirlerken iş arama teorisinde, piyasadaki ücret dinamik çekince ücretinden daha düşük olsa bile şahıs iş piyasasında yer almaya devam eder. Yani, dinamik çekince ücreti istihdam ile işsizlik arasındaki çizgiyi belirler. Bu teoride işçiler iş aradığı gibi işverenler de işçi aramaktadırlar. Bir derece işsizliğin olması iyidir çünkü bu durumda işverenlerin işçi bulmaları kolaylaşır. İşçiler, iş arama sürecinde daha önceki gelirlerine göre bir miktar İY elde ederler. Bu çerçevede işsizlik yardımlarının çokluğu iş arama yoğunluğunun azalmasına sebep olur çünkü iş sahibi olmanın fırsat maliyeti artar. İş arama yoğunluğunun azalması neticesinde iş bulmak ihtimali azalır ve işsiz kalma süresi artar. İşsizlik yardımlarının bu negatif etkilerini azaltmak için işsizlik yardımlarının verilmesinin süresi sınırlandırılır. 11.2.2.2 Ücret Etkileri İş ve işçi arama faaliyetleri zaman ve masraf gerektiren şeyler olması sebebiyle işlerin doldurulması işveren ve işçi için bir rantın ortaya çıkmasına sebep olur ve bu rant iki kesim arasında paylaşılır. Rantın işçilere düşen payı olan ücretler, işsizlik yardımlarının artması ve iş 109 bulma ihtimalinin artması neticesinde artar. İş arama yoğunluğunu azaltmanın yanında, işsizlik yardımları, denge piyasa ücretinin artmasına sebep olur. Bu etki, İY’lerin yastık etkisi arttıkça daha fazla olur. İşsizlik yardımlarının artması neticesinde işsizliğin değeri artar. İşsizlik yardımlarının ücret etkileri, yardımların finanse edilmesi için gerekli olan vergilerle daha da artar. 11.2.2.3 Salahiyet Etkisi İşsizlik yardımlarının cömertliğinin değişmesi emek arzının da değişmesine sebep olur. Eğer bir insanın çalışmayarak elde ettiği gelir, çekince ücretinden daha fazla ise şahıs çalışmamayı tercih eder. İşsizlik yardımları sadece aktif olarak iş arayanlara ödenirse daha önceden aktif olmayan insanlar işsizlik yardımlarına hak kazanabilmek için iş piyasasına dahil olurlar. Yani, rekabetçi emek piyasası modelinin tahmininin aksine, İY’ler emek piyasası katılımının artmasına sebep olabilir. Bu durum emek arzının artacağı manasına gelmez çünkü diğer taraftan işsizlik yardımları arttınca iş arayanlar iş bulabilmek için daha az çaba sarfederler. İşsizlik yardımları sadece iş tecrübesi sahibi olanlara verilirse iş arayanlar daha fazla çaba sarfederler. İşsizlik yardımlarına hak kazanabilmek için önceden çalışmış olmak şart koşulursa iş arayanlar iki bölüme ayrılırlar: ilk defa iş arayanlar ve iş tecrübesi sahibi işsizler. İlk grup iş arama çabalarını arttırırlar çünkü iş tecrübesi sahibi olmanın değeri artmıştır. 11.3 Verilere Dayanan Deliller 11.3.1 Çekince Ücretine Etkiler İY’lerin çekince ücretlerine etkilerine dair farklı ülkelerde istatistiki çalışmalar yapılmıştır. Britanya için yapılan çalışmada Lynch (1983), ABD için yapılan çalışmada Holzer (1986) ve Hollanda için yapılan çalışmada Van den Berg İY’ler arttıkça çekince üretlerinin de arttığını tespit etmişlerdir. 11.3.2 İşsizlik Sürelerine Etkileri: Makro Veriler Yukarıda, İY’lerin işsizlik sürelerinin artmasına sebep olacağına dair teorik tahminler ifade edilmişti. Şekil 11.3’de görülebilen veriler (Boeri, Layard, ve Nickell 2001) bu tahmini doğrular niteliktedir. Toplam verileri inceleyen bazı ampirik çalışmalar İY’lerin cömertliği ile işsizlik seviyeleri 110 arasındaki ilişkiye bakmıştır. Daha öncede belirtildiği gibi teoriler daha cömert İY’lerin işsizlikten çıkmayı azalttığını tahmin etmektedirler. Bu etki, İY’lerin belli bir süre ödenmesi ve hak kazanabilmek için daha önce çalışma şartı getirilmesiyle çözülebilmektedir. 20 OECD ülkesine dair cross-sectional veriler üzerine yapılan çalışma (Layard, Nickell ve Jackman; 1991) gelirin ikame oranı arttıkça işsizlik sürelerinin de uzadığını tespit etmiştir. İkame oranındaki yüzde 10’luk bir artışın işsizlik oranında yüzde 1,7’lik artışa tekabül ettiği görülmüştür. Aynı ülkeler üzerine yapılan daha yeni çalışmalar benzer neticeleri ortaya koymuştur (Scarpetta, 1996; Nickell, 1997; Bassanini ve Duval, 2006). Şekil 11.3: OECD Ülkelerinde İY’lerin Azami Süreleri ve Uzun Dönem İşsizlik Genelde, işsizlik oranını en çok etkileyen şey ikame oranından ziyade yardımların verilmesinin azami süresidir. İşsizlik yardımlarının cömertliğinin bayan, genç ve ihtiyar işçilerin istihdamın dışına itilmesine sebep olduğu da iddia edilmektedir (Bertola, Blau, and Kahn 2002). 11.3.3 İşsizlik Sürelerine Etkileri: Mikro Veriler Mikroekonomik çalışmaların bir avantajı İY’lerin, İY alan ve almayan, iş arayan farklı gruplara etkilerine dair tahminler yapabilmesidir. Bu sebeple ortalama işsizlik sürelerine olan etkiler bu iki grubun toplamda ne kadar pay sahibi olduklarına göre belirlenmektedir. İşsizlik yardımlarının işsizlik sürelerine etkilerine dair dikey verilere dayalı çok sayıda çalışma mevcuttur. Genel olarak bakılırsa İY’lerin cömertliğinin işsizlik sürelerinin arttırdığı 111 tespit edilmekle birlikte bu etkinin çok az olduğu dikkati çekmektedir. Van den Berg (1990) Hollanda’da işsizlik yardımlarının yüzde 10 arttırılmasının işsizlik süresinin 1 hafta uzamasına sebep olduğunu ifade etmektedir ki bu netice Katz ve Meyer’in (1990) ve Mayer (1995b) çalışmalarında da teyid edilmektedir. Etkinin kuvvetli (5 haftaya yakın) olduğu dönem işsizliğin ileriki dönemleridir. 12 ay önce – 6 ay sonra salahiyet Şekil 11.4: Slovenya’da İY Reformundan Önce ve Sonra İşsizlik Oranları İşsizlik yardımlarının azami süresinin değişmesi hususunda ise daha kuvvetli etkiler gözlemlenmektedir (Meyer 1990). Şekil 11.4’de azami sürelerin değiştirilmesi neticesinde işsizlikten ayrılma trendleri görülmektedir (Van Ours ve Vodopivec 2006). Bu şekil, iş arama modellerinin tahminleriyle uyumludur. Lalive, Van Ours, ve Zweimuller’ın çalışması da (2005) azami sürelerin değiştirilmesinin etkilerinin ikame oranlarına kıyasla daha kuvvetli olduğunu tespit etmiştir. 11.3.4 İşsizlik Yardımlarının Cömertliğinin İşsizliğe Etkileri Makro verilerde işsizlik yardımlarının cömertliğinin işsizliğe kuvvetli bir tesiri olduğu iddiası mikro verilerde az bir tesiri olduğu iddiasıyla nasıl bağdaştırılabilir. Bunun bir muhtemel açıklaması ters sebep ilişkisi olabilir. Yani, yüksek işsizlik oranları sebebiyle hükümetlerin işsizlik yardımlarını daha cömert yapmalarıdır (Holmlund 1998). Makro verilerde İY’lerin cömertliğine atfedilen başka faktörler de (diğer emek piyasası müesseseleri) işsizlik süresinin uzamasına sebep oluyor olabilir. Bu münazaralar, makro çalışmaların ters sebep ilişkisinden arındırılmadığı müddetçe İY’lerin istihdam ve işsizliğe etkilerine dair makro verilere dayanarak yapılan tahminlerin üst sınır olarak bakılması gerektiği fikrini güçlendirmektedir (Nickell 1997; Blanchard and Wolfers 2000). 112 11.4 Politika Meseleleri 11.4.1 İşsizlik Yardımları Niye ve Ne Zaman Devlet Tarafından Temin Edilmelidir? Bu konudaki teori ve veriler İY’lerin bir işçinin çekince ücretinin artmasına ve işsizlik süresinin uzamasına sebep olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca, İY’ler vergilerle finanse edilmeleri hasebiyle piyasanın ufalmasını netice verirler. Bu noktada sorulan soru: işsizlik sigortasının niye devlet tarafından verildiğidir. Cevap, İY’lerin aksi takdirde temin edilmeyecek bir sigortayı temin etmeleridir. Moral hazard ve seçicilik sebepleriyle hiç bir şirket işsizliğe karşı sigorta temin etmek istemez. İY’lerin devlet tarafından temin edilmesi işçilerin işsiz kaldıklarında mağdur olmamalarına sebep olmaktadır. İY’ler sadece işsiz kalındığı zaman verildiği için insanların şahsi tasarruflarına kıyasla daha fazla fayda temin etmektedir. İY’lerin devlet tarafından temin edilmesi insanlar arasında ayrımcılık yapılabilmesinin önüne geçmektedir. Fakat ... İY’lerin devlet tarafından verilmesi moral hazard’a engel olamamaktadır. İnsanlar işsizlik yardımlarının varlığı sebebiyle iş arama konusunda daha az istekli olmaktadırlar. Ayrıca, söz konusu yardımlar, emek piyasasınnın düzelmesi sürecini yavaşlatmaktadır. Daha genel bir çerçeveden bakıldığı takdirde işçileri haksız gelişmelere karşı koruyan emek piyasaları müesseseleri etkinlik azalmasına sebep olmaktadır. Özerl sektörün sebep olduğu haksızlık ile devletin sebep olduğu etkinlik kaybı arasında bir denge bulunması gerekmektedir. Söz konusu etkinlik kaybı gelişmiş ülkeler tarafından kabul görse de gelişmekte olan ülkeler için külfeti ağır gelmektedir. Bütün OECD ülkeleri bir İY sistemine sahip iken söz konusu sistem gelişmekte olan ülkelerde yeteri kadar yaygın değildir. ABD İşçi Bakanlığına göre, İY’ler 27 Asya ülkesinin 17’sinde, 22 Orta ve Güney Amerika ülkesinin 8’inde, 15 Arap ülkesinin 4’ünde ve 32 Afrika ülkesinin 3’ünde temin edilmektedir. Vodopivec’in çalışmasına (2004) göre düşük gelirli ülkelerde işsizlik yardımları çok azdır. Orta gelirli ülkelerde ise ikame oranları iyidir fakat yardımların süresi azdır ve enflasyona endeksli değildir. 11.4.2 İşsizlik Yardımlarının İdeal Yapısı Nedir? Daha önce de bahsedildiği gibi İY’ler çok boyutlu müesseselerdir. Bu sebepten dolayı İY’lerin ince ayarlarının yapılması bir kaç alanda aynı anda yapılan düzenlemelerle gerçekleşebilir. İlk konu İY’lerin tüketimdeki dalgalanmaları tesviye eden fonksiyonları ile etkinlik arasındaki dengenin tesis edilmesidir. İşçiler, işsizlik sigortası tesis edildikten sonra iş arama çabalarını azalttıkları için, işsiz kaldıkları zaman işsizlik sigortasının maliyetinin bir kısmına katlanmaları gerekir. Kişilerin işsiz kalmadan önce kazandıkları gelirlerine oranlanan İY’lerin zaman içerisinde azaltılması gerekir (Hopenhayn and Nicolini 1997). İY’lerin temin edilmesi hususunda denge gözetilmesi gereken bir diğer nokta da İY’lerin işlerin kalitesine etkisidir. Acemoğlu ve Shimer (1999, 2000) ve Marimon ve Zilibotti (1999)’nin iddiası İY’lerin belli bir değerin altına düşmemesi gerektiği yönündedir çünkü fakir olan işçiler, verimliliği yüksek olan ve elde edilmesi zor olan işçilere müracaat etmekten kaçınırlar ve neticede şirketler de bir zaman sonra bu tip işleri üretmekten kaçınırlar. Bu 113 iddiaya göre, İY’lerin sebep olduğu işsizliğin etkinliği arttırıcı bir etkisi vardır çünkü verimli işçiler ile verimli işlerin birbirlerini bulmaları daha kolay olur. İY’lerin tesis edilmesinden sonra emek piyasasında yapısal değişimlerin yaşandığına dair veriler de mevcuttur (Boeri ve Macis, 2008). Aynı zamanda, İY’lerin çok cömert olduğu durumlarda etkinliği arttırıcı etki azalır çünkü işsizliğin süresi artar ve durağan işsiz havuzları üretilmiş olur. Nihai olarak, işsizlik yardımları vergilerle finanse edilir ve işçi açısından bakıldığı zaman işsizlik sigortasına yapılan prim ödemeleri ile fondan alınan işsizlik yardımlarının büyüklükleri arasında bir denge kurulması gerekir. İşsiz kalma ihtimalleri daha çok olan işçilerin menfaati primlerin ve yardımların çok olmasıdır çünkü işsizlik yardımları gelirin yeniden dağılımı için kullanılan bir müessesedir. 11.5 İşsizlik Yardımları Niye Vardır? Dünyada her geçen gün yeni ülkeler işsizlik yardımı sistemleri kurmaktadırlar. Avrupa ülkeleri ise İKD’lerden ziyade işsizlik yardımlarını güçlendirmektedirler. Bu gelişmeler, işsizlik yardımlarının sadece işsiz kalmış işçilerin değil aynı zamanda toplumun genelinin de menfaatine olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. İş arama teorisindeki yeni gelişmeler iyi dizayn edilmiş İY’lerin insan sermayesinin dağılımının iyileşmesine ve neticede iktisadi büyümenin artmasına sebep olduğunu ortaya koymaktadır. Yani, işsizlik sigortaları sadece zengin devletlerin tesis edebileceği müesseseler olarak görülmemelidir fakat işsizlik yardımları insanların iş arama isteğini kıracak ve durağan işsiz ordularının üretilmesine sebep olacak kadar cömert olmamalıdır. Mevzu bahis olan konu işsizlik sigortasının olup olmamasından ziyade sistemin nasıl dizayn edilmesi gerektiğidir. İşçi örgütlerinden gelen baskılar neticesinde gelişmiş ülkeler çok uzun süre devam eden çok cömert işsizlik yardımları temin etmektedirler. İktisadi şartların iyi olmadığı uzun işsizlik dönemlerinde bu tip uygulamalar faydalı olsa da normal zamanlarda da söz konusu cömert şatları azaltmak çok zor olmaktadır. Kanunları yapanlar için İY’lerin cömertliğini fazla değiştirmeden işsizlerin iş bulma ihtimallerini arttırmak daha kolay olmaktadır. İY’lerin işleyişini değiştirmek bir çözüm olabilmektedir. İY’lerin alınabilmesini sık sık işsizlik bürolarına gitmeye bağlamak ve uygun iş tekliflerinin tanımını değiştirmek akla ilk gelen reformlardır. Bu tip tedbirler hem netice vermekte hem de uygulanabilmeleri için kanun veya yönetmeliklerde çok fazla değişikliğe gidilmesine gerek olmamaktadır. Bu konuda ele alınan veriler yardımların azami süresini azaltmanın işsizliğin süresinin ciddi bir şekilde azalmasına sebep olduğu fakat işsizlik yardımlarının azaltılmasının aynı etkiye sahip olmadığını göstermektedir. 11.6 Çalışma Soruları 1. İkame oranları işsizlik yardımlarının cömertliği hakkında niye yanıltıcı bir ölçüdür? 2. İşsizlik yardımları gelir dağılımının düşük vasıflı işçilerin lehine değişmesine sebep olur mu? 3. Yardımlar yanlız iş tecrübesi olanlara verilirse İY’lerin ilk defa iş arayanlara nasıl bir etkisi olabilir? 4. İY sistemi işgücü katılım oranını nasıl etkiler? 5. İY’lerin cömertliği ile yapısal değişim arasında nasıl bir ilişki olabilir? 6. İşsizlik sigortası niye özel sigorta şirketleri tarafından temin edilmez? 114 12 Aktif Emek Piyasası Politikaları Aktif emek piyasası politikaları (AEPPler) bir çok ülkede uzun bir geçmişe sahiptir. AEPPlerin maksadı emek seyyaliyetini ve intibakını geliştirmek yollarıyla emek piyasasının işleyişini geliştirmektir. AEPPler cömert işsizlik yardımları ve refah yardımları sebebiyle ortaya çıkan piyasa işleyişi bozukluklarının aşılmasını hedefler. AEPPlerin 4 temel fonksiyonu vardır: 1. İşsizleri işe yerleştirmek veya insan sermayelerine yatırım yaptırtma yollarıyla üretimi ve refahı arttırmak 2. Mevcut işlere rekabeti canlı tutarak etkin bir işgücünü temin etmek 3. Emeğin farklı alt piyasalarda yeniden dağılımına yardımcı olmak ve 4. İşsizlik sigortasının sebep olduğu moral hazard meselesini hafifletmek (Calmfors 1995) 4 ana tip AEPPler vardır: 1. Eğitim – Emek piyasası eğitimi, işsizler,, işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya olanları ve çalışan yetişkinleri kapsar. 2. Sübvanse edilmiş istihdam – İşsizlerin ve diğer hedef kitlelerin istihdamını sübvanse eder. İşi kaybetme riski olan grupların istihdamını sübvanse eder. 3. Kamu istihdam hizmetleri (KİH) – İşe yerleştirme, danışmanlık hizmetleri, meslek rehberliği, iş arama kursları ve işsizlik yardımlarının idare edilmesi 4. Aktivasyon – İşsizlerin iş eğitimlerine, kurslara, v.b. zorlanması AEPPler emek piyasasındaki eşleştirme problemlerinin ortadan kaldırılmasına, işçiler için daha aktif bir iş arama tavrına ve işverenler için de daha iyi bir tarama sürecine sebep olur. AEPP’lerin ters etkilerinden biri de eğitim ve diğer faaliyetlere yoğunlaşan işçilerin iş arama faaliyetlerine yeteri kadar zaman ayıramaması ihtimalidir. 12.1 Rakamlar ve Ülkeler Arası Mukayeseler AEPPler genelde pahalı değildir. AEPPlerin farklı ülkelerde ne kadar ön planda olduklarını tespit edebilmek için iki ölçü kullanılır: AEPPlere katılan işçilerin işgücündeki işçilere oranı ve AEPPlere harcanan paranın GSYİH’ya oranı. AEPPlere iştirak etme ve harcanan paralar konularında ülkeler arasında büyük farklar vardır. Tablo 12.1’de, aynı zamanda, müeyyide oranları da vardır. Müeyyide oranlarının az olmasının iki sebebi olabilir. Müeyyideler nadiren uygulanıyor olabilir veya işçiler iş arama kriterlerine riayet ediyor olabilirler (see Björklund and Holmlund). 115 Tablo 12.1: Aktif Emek Piyasası Politikaları: İştirak (işgücünün yüzdesi), Kamu Harcamaları (GSYİH’nın Yüzdesi) ve Müeyyide Oranları (İşsizliğe Oranı) Aktif Emek Piyasası Politikaları Emek Kamu Harcamaları (GSYİH’ye oranı) Piyasası Müeyyide İstihdam İştiraki Toplam Eğitim KİH Diğer Oranları Üretimi (%) Avustralya 1,8 0,45 0,04 0,26 0,08 0,07 3,3 Avusturya – 0,62 0,33 0,17 0,04 0,08 – Belçika 7,0 1,08 0,20 0,23 0,39 0,26 0,8 Kanada 2,5 0,32 0,08 0,16 0,02 0,06 6,1 Çek Cumh. 1,2 0,25 0,01 0,12 0,03 0,11 – Danimarka 5,2 1,74 0,51 0,32 – – 2,1 Finlandiya 3,7 0,89 0,37 0,20 0,07 0,25 10,2 Fransa 3,6 0,90 0,29 ,025 0,18 0,18 – Almanya 4,7 0,97 0,25 0,35 0,10 0,27 1,1 Yunanistan – – 0,03 – – – – Macaristan – 0,29 0,04 0,09 0,06 0,10 – İrlanda 3,6 0,63 0,24 0,12 0,21 0,06 – İtalya – 0,54 0,20 0,08 0,01 0,25 – Japonya – 0,25 0,04 0,19 – – 0,02 Kore – 0,13 0,04 0,03 0,01 0,05 – Lüksemburg – 0,52 0,13 0,06 0,13 0,20 – Meksika – 0,02 0,01 – 0,01 – – Holllanda 4,2 1,33 0,13 0,49 0,18 0,53 36,0 Yeni Zelanda 1,9 0,39 0,17 0,12 0,01 0,09 0,4 Norveç 2,7 0,75 0,37 0,12 0,07 0,19 7,3 Polonya – 0,43 0,10 0,07 0,03 0,23 – Portekiz – 0,69 0,29 0,17 0,03 0,20 – Slovak Cumh. 5,5 – 0,02 – 0,06 – – İspanya – 0,78 0,17 0,13 0,09 0,39 – İsveç 4,4 1,32 0,34 0,23 – – 0,6 İsviçre 2,5 0,76 0,29 0,14 – – 38,5 Britanya – 0,49 0,09 0,38 0,01 0,01 5,5 ABD – 0,13 0,05 0,03 0,01 0,04 35,4 Kaynak: OECD (2006a); Boone and Van Ours (2004); Grubba (2000). Notlar: Aktif emek piyasası harcamaları 2005 senesine aittir. 1997 – 98 seneleri boyunca, yardım dönemleri boyuncaki tavır sebebiyle yardımların reddedilmesinin ve müeyyidelerin ortalama yardım alanlara oranı. Rakamlar, idari ihlalleri değil, emek piyasası tavırları sebebiyle uygulanan müeyyideleri ifade etmektedir. 12.2 Teori Şekil 12.1, AEPPlerin emek piyasasını nasıl etkilediğini Beveridge Eğrisini kullanarak göstermektekdir. Beveridge eğrisi işsizlik yüzdesi ile boş işlerin işücüne yüzdesini göstermektedir. Beveridge eğrisinin nerede olduğu emek piyasasının ne kadar etkili olduğunun bir göstergesidir. AEPPler Beveridge eğrisinin içe doğru kaymasına sebep olmaktadır. 116 Şekil 12.1: Beveridge Eğrisi Boone ve Van Ours (2004) AEPP’lerin 3 farklı ögesi hakkında teorik bir çalışma yapmışlardır: • AEPPlerin eğitim ögesi işçilerin veya şirketlerin eğitim masraflarının sübvanse edilmesidir. • AEPPlerin istihdam ögesi işçilerin iş arama masraflarının sübvanse edilmesidir. • AEPP’lerin sübvanse edilmiş istihdam hizmetleri ise düşük değerli işlerle işçilerin birbirlerine bulmalarına yardımcı olmaktır. Boone ve Van Ours’a göre AEPPler işsizliğin iki yolla azalmasına sebep olurlar: Birincisi, iş bulma oranları artmaktadır. İkincisi, işçiler, eğitim programları sebebiyle ücreti daha yüksek ve lağvedilme oranı daha düşük işler bulabilirler. Yazarlara göre AEPP’lerin eğitim ögesi işsizliğin azalmasında çok etkili olurken istihdam hizmetleri ve sübvanse edilmiş istihdamlar çok etkili olamamaktadır. Yazarlara göre, ayrıca, işsizlik yardımları ile eğitimler arasında bir etkileşim vardır: işsizlik yardımlarının daha cömert olduğu durumlarda eğitimler daha etkili olmaktadır. Boone ve Van Ours diğer bir çalışmalarında (2006) işsizlik yardımı müeyyidelerinin etkilerini ölçmek için teorik bir çerçeve çizmek istemişlerdir. Söz konusu müeyyideler işsizlik yardımı alanların iş bulma oranlarını arttırmak maksadıyla tesis edilmiştir. Yazarlara göre müeyyideler işsizliğin süresini iki şekilde etkilemektedir: ex post (sonra) ve ex ante (önce). Bir işçinin aldığı yardımlara bizzat müeyyide uygulanması söz konusu işçinin iş arama yoğunluğunun artmasına sebep olur çünkü işçinin işsiz kalmanın değeri azalmıştır. Bu etki ex post etkidir. Ex ante etki ise, iş arama şartlarının daha sıkı tatbik edilmesi neticesinde müeyyideye maruz 117 kalmamış işçilerin iş arama çabalarını arttırmalarıdır. Müeyyideye maruz kalmak riski bile işsizlerin iş arama çabalarını etkilemektedir. Cezaların ve takip yoğunluğunun emek piyasasını nasıl etkilediğini görebilmek için Şekil 12.2’de neticeleri görülen bir simulasyon yapılmıştır. Cezalar arttıkça, işçiler ceza almamak için daha ciddi bir şekilde iş aramaktadırlar (ex ante etkisi) ve cezalandırıldıktan sonra iş sahibi olmak daha cazibeli olmaktadır (ex post etkisi). Takip sıklığının artması da işsizlik oranının azalmasına sebep olmaktadır. Şekil 12.2: Yardım Müeyyidelerinin İşsizlik Oranına Etkileri: Cezanın Etkisi (a) ve İş Arama Yoğunluğu (b) 118 12.3 Verilere Dayanan Deliller Şekil 12.3’de Hollanda, Norveç, İsveç ve Britanya’da seneler itibariyle Beveridge eğrisinin şekli görülmektedir. Şekiller AEPPlerin etkinliği hakkında soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. AEPPlerin doğrudan etkileri olduğu gibi ters yönde işleyen dolaylı etkileri de olabilmektedir (Calmfors 1994): 1. Displacement effects (yerinden etme etkileri): Bir eğitim programıyla üretilen işler başka işleri ortadan kaldırabilir. 2. Deadweight effects: Emek piyasası programları tarafından üretilen işler her halükarda üretilecek olan işler olabilir. 3. Substitution effects (ikame etkileri): AEPPlerle gelen ve daha düşük ücret oranlarıyla çalışmaya razı olan işçileri istihdam edebilmek için daha önce çalışan işçiler işten çıkarılır. 4. Fiscal substitution effects (mali ikame etkileri): AEPPleri finanse etmek için gerekli olan vergiler ekonomideki bütün aktörlere yük bindirmektedir. Şekil 12.3: Dört Ülkede Beveridge Eğrisi 12.3.1 Deneylerle Yapılan Çalışmalar Gorter ve Kalb (1996) daha yoğun danışmanlık ve takip üzerine deneysel bir çalışma yapmışlardır. Deneyde, Hollanda’daki yedi istihdam bürosundaki işsizlerin belli bir kısmı daha yoğun danışmanlık ve takibe maruz kalırken diğer grup normal muameleye maruz kalmıştır. İşsizler bu deneyden haberdar değillerdir. Daha yoğun danışmanlık ve takibe hedef olan işsizler rastgele seçilmişlerdir ve işsizliklerinin başında bu muameleye maruz 119 kalmışlardır. Deneyden çıkmak ancak iş bulmak ile mümkün olmaktadır. Kontrol grubuyla iş bulmaları hususundaki gelişmeler hakkında mutat toplantılar yapılmıştır ve işsizlerin verdikleri bilgiler bazen kontrol edilmiştir. Diğer grup ile toplantılar daha uzun yapılmıştır çünkü yapılan iş müracaatları daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiştir ve muhtemel münasip işler ve iş aramanın yönü hakkında daha fazla tavsiyede bulunulmuştur. Ayrıca, istihdam bürosundaki personel işsizin verdiği bilgileri kontrol etmek için daha fazla zaman harcamıştır. Neticede, yeteri kadar iş müracaatında bulunmayan ve/veya iş arama faaliyetlerinin azlığını gizlemek için sahte iş müracaatları bilgisi verenlerin tespit edilmesi ve cezalandırılması ihtimali daha yüksek hale gelmiştir. Gorter ve Kalb, daha yoğun danışmanlık ve takibe maruz kalan grupta iş müracaatları ve iş bulma ihtimallerinin ciddi bir şekilde arttığını tespit etmişlerdir. Dolton ve O’Neill’ın çalışması da (1996) Britanya’da benzer bir deney üzerine yapılmıştır. Britanya’daki deneyde işsiz kaldıktan 6 ay sonra bir grup işçi iş arama faaliyetleri üzerine mecburi bir toplantıya katılırlarken diğer bir grup işçiye ise bu tip bir toplantıya katılma mecburiyeti getirilmemiştir. Toplantıya katılma mecburiyeti olan işçiler, eğer toplantılara gelmezlerse veya iş arama faaliyetlerinde yeteri kadar çaba sarfetmedikleri tespit edilirse, işsizlik yardımlarının kesilmesi tehdidi ile karşı karşıya kalmışlardır. Dolton ve O’Neill’a göre söz konusu mecburi toplantı grubuna dahil olan işçilerin işsizlik süreleri ciddi bir şekilde azalmıştır. Bayanların olduğu bazı şahıslar işsiz statüsünden düşmüşlerdir. Klepinger, Johnson ve Joesch’ın ABD’nin Maryland eyaletinde yaptıkları çalışma (2002) iş arama şartlarının ağırlaştırılmasının iş bulma sürecini süratlendirdiğini tespit etmiştir. Black ve diğerlerinin ABD’nin Kentucky eyaletinde yaptıkları çalışma (2002) iş arama şartlarının sıkılaştırmasının işsiz kalma süresini azalttığı gibi daha düşük ücretleri netice vermediğini de tespit etmiştir. Van den Berg ve Van der Klaauw’un çalışması (2006) ise resmi ve gayri resmi iş aramalar arasında bir ayrım yapmıştır. Resmi iş arama, iş ilanları ve kamu istihdam büroları vasıtasıyla yapılırken gayri resmi iş aramalar ise işverenle doğrudan irtibat kurularak ve tanıdıklar vasıtasıyla yapılan çabalardır. Yazarların iddiası danışmanlı ve takip faaliyetlerinin sadece resmi iş aramaları etkilediği yönündedir. Danışmanlık ve takip faaliyetleri işsizlerin daha çabuk iş bulmalarına sebep olmaz. Söz konusu işçiler iş bulma çabalarını gayri resmi kanallardan resmi kanallara yönlendirirler. Yazarlara göre işsizlerin takibi az vasıflı işçilere yoğunlaştırılmalı çünkü söz konusu işçilerin gayri resmi kanallarla iş bulmaları zordur. 12.3.2 Deneylerle Yapılmayan Çalışmalar Deneylerle yapılmayan çalışmalar ülkeler arasında cross (çapraz) çalışmalar veya mikro bazlı çalışmalardır ve son senelerde yapılan çalışmalar AEPPlerin faydaları hakkında çok iyimser bir tablo çizmemektedir. Heckman, Lalonde ve Smith’in mikroekonomik çalışması (1999) AEPPlerin en iyi durumlarda şahısların emek piyasası başarılarına az bir katkısı olduğunu ifade etmektedir. Calmfors, Forslund ve Hemström’e göre (2001) ise AEPPlerin İsveç’teki etkileri iyi değildir. Emek piyasasına yönelik eğitimlerinin isithdama etkileri hiç olmamıştır veya kötü yönde olmuştur. Martin ve Grubb (2001)’a göre ise istihdam sübvansiyonları ve doğrudan iş sağlanması, işsizlerin daimi bir istihdama kavuşmalarına yönelik etkili bir politika değildir. Van Ours’a göre (2004a) bir çok AEPPler işsizlerin iş arama çabalarını arttırmaktan ziyade 120 azaltmaktadır. Geçici işlere giren işçiler daimi iş bulmak için çabalarını azaltmaktadırlar. Aktivasyon tedbirlerinin eğitim programları ve istihdam sübvansiyonlarına kıyasla daha etkili oldukları iddia edilmektedir. Hollanda emek piyasası üzerine yapılan mikro çalışmalar işsizlik yardımlarının azaltılmasının işsizlikten çıkışları arttırdığını tespit etmiştir. Abbring, Van den Berg ve Van Ours (2005) işsizlik yardımları azaltılan ve azaltılmayan işçilerin işsizlik sürelerini mukayese etmiştir. Hollanda’da işçiler işsizlik yardımı alabilmek için bazı kurallara uymak zorundadırlar. İşsizlik yardımlarıyla alakalı kanuna göre işsiz bir işçi işsizlik yardımı almadan önce 3 şartı yerine getirmek mecburiyetindedir. 1. İşçi, gereksiz iş kaybına mani olmalıdır. 2. İşçi, işsiz bir şekilde kalmamak için gerekli fiilleri yerine getirmelidir. 3. İşçi, işsizlik yardımlarının ödenmesi için gerekli olan bütün bilgileri ilgili kuruma iletmelidir. Bu ödevlerle alakalı olarak, işçiler, 4 sebepten dolayı işsizlik yardımlarına karşı müeyyideye maruz kalabilirler: 1. 2. 3. 4. Kabahatli bir şekilde işten çıkarılmak İş bulmak için yeteri kadar çaba sarfetmemek İdari ihlaller Diğer ihlaller Cezalar muvakkat (geçici) veya daimi olabilmektedir. Abbring, Van den Berg ve Van Ours cezaların işsizlikten çıkmaya nasıl etki ettiğini araştırmış ve cezalar neticesinde yeniden iş bulma oranlarının yüzde 58 ila yüzde 67 oranında arttığını tespit etmiştir. Van den Berg Van der Klaauw ve Van Ours benzer bir çalışmayı Rotterdam şehrinde yapmışlar ve cezaların tekrar iş bulma oranlarının iki katına çıkmasına sebep olduğunu tespit etmişlerdir. Lalive, Van Ours ve Zweimüller’ın İsviçre’ye dair yaptıkları benzer bir çalışma da (2005) cezaların uygulanmasının işsizlik sürelerinin üç hafta azalmasına sebep olduğunu tespit etmişlerdir. 12.4 Politika Meseleleri OECD’nin 1994 senesine dair İş Çalışması (Jobs Study) raporu devletlerin aktif emek piyasası politikalarına daha fazla ehemmiyet vermesini ve takviye etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Rapora göre halihazırdaki programlar olumlu etki yapamamakla birlikte iyi dizayn edilen programlar iş ile işçinin birbirlerini bulmalarına yardımcı olarak ve vasıf ve iş tecrübelerini geliştirerek işsizliğin azalmasına sebep olabilirler. Bu bölüm istihdam hizmetleri ve aktivasyon politikalarından bahsedecektir. 12.4.1 Kamu İstihdam Hizmetlerine İhtiyaç Var mıdır? İstihdam hizmetleri, bazı durumlarda özel istihdam büroları tarafından temin edilmekle birlikte genelde devlet kurumları tarafından icra edilmektedir. İşsizlerin tekrar iş bulmaları için verilen hizmetler, alakalı boş işleri bulmaya yardımcı olmaktan işsizlerin vasıflarını güncelleyebilmek için eğitimden geçirilmesine kadar geniş bir yelpazaye yayılmaktadır. Piyasa mekanizmalarından faydalanabilmek için bazı ülkeler kısmi özel istihdam hizmetleri tesis etmişlerdir. Kamu kurumları, işsizlik yardımlarına kimin hak kazandığını, işsizlerin 121 hangi istihdam bürosuna yönlendirileceğini ve alınan hizmetlerin neticelerinin ölçülmesini yaparken özel istihdam büroları da işsizleri tekrar iş hayatına döndürebilmek için gerekli stratejileri belirlemektedirler. Kaynakların en iyi şekilde dağılabilmesi için uzun zamandır işsiz olanların daha fazla ve farklı istihdam hizmetlerinden istifade etmeleri gerekmektedir. 12.4.2 Aktivasyon Hizmetlerine İhtiyaç Var mıdır? Aktivasyon politikaları, işsizlik yardımı alan işsizlere, istihdam bürolarında daha fazla görüşmeye gitme, daha aktif olarak iş arama ve daha kolay iş kabul etme gibi şartlar ve ödevler yüklemektedir. Aktivasyon politikaları kamu istihdam hizmetlerinden farklıdır çünkü işsizlik yardımı almaya devam edebilmek için işsizler katılmak mecburiyetindedirler. Bu politikalar, işsizlik yardımına girişleri zorlaştırırken çıkışları da süratlendirmektedir. 12.5 Aktif Emek Piyasası Politikaları Niye Vardır? Aktif emek piyasası politikaları vardır çünkü işsizlik yardımları işsizlerin iş bulabilmeleri için gönülsüz hareket etmelerine sebep olabilmektedir. Ülkeler arasında yapılan çalışmalara göre işsizlik yardımları ve AEPPler arasında doğru bir ilişki vardır. AEPPler, gönüllü bir şekilde işsiz kalan insanların daha çabuk iş bulmalarına sebep olmaktadır ama işsizlik yardımının olmadığı durumlarda bile AEPPler emek piyasasının etkinliğini arttırabilir. Uzun zaman işsiz kalan işsizler vasıflarının en azından bir kısmını kaybedebilirler. İsteksiz bir şekilde işsiz kalan işçiler vasıflarını geliştirmek için gerekli kaynaklara sahip olamayabilirler. 12.6 Çalışma Soruları 1. İşsizlerin tekrar çalışmaya geri getirilmesi hususunda, sübvanse edilen işlere yöneltilen tenkit nedir? 2. İşsizliği azaltma hususunda eğitim, sübvanse edilen işler ve kamu istihdam hizmetlerine kıyasla niye daha iyi bir politikadır? 3. İşsizlik yardımı cezai müeyyideleri hangi yollarla işsizliği etkilemektedir? 4. AEPPler Beveridge eğrisini nasıl etkilemektedir? 5. İstihdam danışmanlarıyla daha yoğun görüşmeler işsizlerin tavırlarını nasıl etkilemektedir? 6. İşsizlik yardımlarının yüksek olduğu ülkelerde eğitim niye daha etkili olabilir? 7. Takip yoğunluğu ve cezanın büyüklüğü ögelerinden oluşan işsizlik yardımı cezai müeyyideleri işsiz işçileri hangi şekillerde etkilemektedir? 122 13 Müesseseler Arası Etkileşimler Emek piyasaları müesseleri hiç bir zaman uzayda faaliyet göstermezler. Müesseselerin i”stihdam, işsizlik, ücretler ve verimliliğe olan etkileri diğer müesseseler ile etkileşim içinde olur. Birçok zaman, bir müessese, başka bir müessesenin istenilmeyen etkilerini dengelemek için tesis edilir. AEPPler ile işsizlik yardımları gibi. Bazı durumlarda bunu yapmak gerekir çünkü farklı müesseseler farklı maksatlar için tesis edilir. AEPPler ile işsizlik yardımları birbirlerini tamamlarlar. Bazı durumlarda ise bir müessese diğer bir müessesenin yanlışlarından dolayı tesis edilir. Mesela, asgari ücret gerektiğinden fazla belirlenirse, düşük vasıflı işçiler arasında işsizlik baş gösterir ve asgari ücreti azaltmak gerekir. Sosyal baskılar sebebiyle bunu yapamayan hükümetler İKD tesis eder ve başka bir problemin ortaya çıkmasına sebep olur. Hükümetler, emek piyasaları müesseseleri tesis ederken veya bu müesseseleri reform ederken müesseseler arasındaki etkileşimleri de dikkate almak zorundadırlar. Bu konunun maksadı daha önceki konularda bahsi geçen müesseseler arası etkileşimleri ve müesseseler arası tamamlama / ikame mevzularını özetlemektir. Bu konularda yeni yeni yazılmaya başlandığı için teorik tahminler ve veriler çok iddialı değildir. Akılda tutulması gereken bir diğer nokta da iki müessese arasındaki korelasyonun her iki müesseseyi de etkileyen üçüncü faktörler sebebiyle de olabileceği gerçeğidir. Bu kitapta 11 farklı müesseseden bahsedilmesine rağmen bu bölümde müesseseler arasında en çok ön planda olanlar üzerinde durulacaktır. 13.1 Vergiler ve Sendikalar Sendikalardan 3. konuda ve vergilerin istihdam üzerindeki etkilerinden 4. konuda bahsedilmiştir. Bu iki kurum arasındaki etkileşim, emek piyasası üzerindeki etkilerinin artmasına veya asgariye inmesine sebep olabilir. Kısaca iki konuyu da hatırlamaya çalışalım. Vergiler mücerret bir ortamda faaliyet gösterirse, rekabetçi bir piyasada işsizliğe sebep olmaz ama istihdamın azalmasına sebep olur. Emek arzı ne kadar esnek ise vergilerin istihdama etkisi o kadar çok ücretlere etkisi de o kadar az olur. Sendikalar, şahısların çekince ücretlerinin artmasına sebep olarak emek arzının yukarıya doğru kaymasını netice verir. Ayrıca, sendikaların ücret pazarlığı ve koordinasyonları merkezi bir yapıda yapılırsa ücretlerin istihdama etkileri daha fazla dikkate alınır ve daha mutedil olur (Calmfors and Driffil 1988). İki kurumu birlikte ele alalım. Sendikaların varlığı istihdamın azalmasının yanında işsizliğin de ortaya çıkmasına sebep olur çünkü ücretler işçilerin çekince ücretlerinin üstünde belirlenir. Mamafih, ücret pazarlıkları sendikalar tarafından ülke çapında koordine edilirse sendikalar ücretlerin istihdama etkilerini dikkate alırlar ve ücret pazarlıklarında daha mutedil davranırlar. Sendikalar, özellikle ülke çapında ücret pazarlığı yaptıkları durumlarda, işçilere ve işsizlere yönelik artan sosyal harcamaları netice verecek ise, ücretlerin azalmasına sebep olacak vergilere itiraz etmezler (Checchi and Lucifora 2002). Yani sendikaların ülke çapında koordinasyonlarının çok olması ve vergilerin çok olması birbirini dengelemektedir. Hatta bu iki durumun birbirini dengelediği de ifade edilebilir. Bu teorik iddia Şekil 13.1’de görüldüğü 123 gibi tatbikatta da gözlemlenmektedir. Şekil 13.1: Vergiler ve Sendikalar Kaynaklar: Rakamlar OECD verilerinden, kapsam bigileri ise European Community Household Panel (Avrupa Topluluğu Hanehalkı Paneli) - ECHP’den alınmıştır. Not: Dikey eksen, 4. konuda bahsedilen toplam vergi takozu göstermektedir. Yatay eksen, 3. konuda bahsedilen, toplu pazarlığın kapsamı ile merkezilik/koordinasyon endekslerinin çarpılmasının neticesini göstermektedir. 13.2 İstihdam Koruma ve İşsizlik Yardımları İşsizlik yardımları ve istihdam koruması sigorta edilemeyen emek piyasası risklerine karşı işçileri korumayı hedef alan benzer müesseselerdir. Bu iki müessese arasında 3 fark vardır: 1. İKD sadece çalışanları korurken İYler, bazı durumlarda iş tecrübesi olmayı şart koşmakla birlikte, çalışma yaşındaki bütün işçileri hedef alır. 2. İKD işçiler üzerinde bir vergi yüküne sebep olmazken İYler çalışanlara binen bordro vergileriyle finanse edilir. 3. İKD’de işten çıkarılan işçiye yapılan ödemeyi işveren yüklenirken İYler, vergilere dayanması itibariyle, işçiler ve işverenler tarafından yüklenilir. Bu üç fark, bazı ayarlamalarla azaltılabilir. Mesela, İYler için tecrübe şartı konulabilir. Bu durumda daha yüksek vergiler, işten çıkarmaları yapan işveren tarafından ödenmiş olmaktadır. Bu şart 3. farkın da azalmasına sebep olmaktadır ve İYler bir önceki işveren tarafından ödenen bir kıdem tazminatı durumuna yaklaşır. Vergi durumu olmadığı takdirde İKD ile İY arasındaki fark azalmaktadır. İKD bir defada ödenirken İYler taksitler halinde ödenmektedir. 124 İYlerin tecrübeye bağlanması bile bazı işverenler ve işçilere mali dışsallıklar yüklenmesine engel olamamaktadır çünkü, mesela, bazı şirketler daha az işçi devrine sahiptir. Yani, İKD ile İYler tam olarak birbirinin yerine geçemez. İKDleri azaltmanın bir yolu işten çıkarmalarda iktisadi sebeplerle disiplin sebeplerini birbirinden ayırmaktır. Bu ayrım da bir çok zaman, İY’lerin aksine, İKD’lerde üçüncü taraflara, adli masraflar sebebiyle, ödemelere sebep olabilmektedir. İYler ve İKD’ler arasındaki farklar kaçınılmazdır ve farklar işsizler tarafından daha iyi algılanır. İKD’ler işçi devrinin azalmasına sebep olurken işsizlikten çıkmanın da azalmasına sebep olmaktadır. İYler ise işçi seyyaliyetinin azalmasına sebep olmaz ve işçilere sadece ihtiyaç duydukları zaman ödeme yapılır. İşsizler İYleri İKD’lere tercih ederlerken çalışan işçiler İKD’leri tercih ederler. İYler ve İKDler arasında tam olarak örtüşme olmaması sebebiyle iki müesseseden sadece birine sahip olan ülke göremeyiz. 10 ve 11. konularda da bahsedilen moral hazard sebepleriyle İKDler ve İYler işten çıkmaya karşı tam bir sigorta olamaz. yani, cömert İYlere sahip olan ülkeler biraz da İKD tesis etmeleri yönünde mali baskıya maruz kalacaklardır. Bir müesseseden daha fazlasına sahip olan ülkeler diğer müesseseden daha azına sahip olacaklardır. Şekil 13.2’de de görülebileceği gibi bu durum tatbikatta da geçerli olmaktadır. Şekil 13.2: İstihdam Koruma ve İşsizlik Yardımları Kaynaklar: Rakamlar OECD verilerinden, kapsam bigileri ise European Community Household Panel (Avrupa Topluluğu Hanehalkı Paneli) - ECHP’den alınmıştır. Not: Dikey eksen, 10. konuda bahsedilen, OECD’nin İKD katılık endeksini göstermektedir. Yatay eksen, 11. konuda bahsedilen, OECD’nin İY cömertliği ölçüleri ile işsizlerin içinde yardımları alanların oranının çarpımını göstermektedir. 125 13.3 İşsizlik Yardımları ve Aktif Emek Piyasası Politikaları 11. konuda bahsedildiği gibi İYlerin tesisi iş arama isteğinin azalmasına sebep olmaktadır. AEPPler bir yandan işsizleri eğitimle desteklerken diğer yandan işsizlerin iş bulmalarına aktif olarak yardımcı olmakla iş bulamadıkları bahanelerini ellerinden alarak moral hazard’ın azalmasına sebep olmaktadırlar çünkü AEPPlerin bazı hükümlerine uymayan işçiler işsizlik yardımlarından istifade edememektedirler. AEPPler İYlerdeki moral hazardı azalttıkları kadar işsizlik sigortasının da maliyetlerinin azalmasına sebep olmaktadırlar çünkü işsizlik yardımının süreleri azalabilmektedir. Bu durumda ülkelerde İYlerin cömertliği ile AEPP masrafları arasında doğrusal bir ilişki olduğu iddia edilebilir. Bu iddia Şekil 13.3’de ispatlanmaktadır. Şekil 13.3: Aktif Emek Piyasası Politikaları ve İşsizlik Yardımları Kaynaklar: Rakamlar OECD verilerinden, kapsam bigileri ise European Community Household Panel (Avrupa Topluluğu Hanehalkı Paneli) - ECHP’den alınmıştır. Not: Dikey eksen, 12. konuda bahsedilen, AEPP harcamalarının GSYİH’ye oranını göstermektedir. Yatay eksen, 11. konuda bahsedilen, OECD’nin İY cömertliği ölçüleri ile işsizlerin içinde yardımları alanların oranının çarpımını göstermektedir. 13.4 İstihdam Koruma ve Sendikalar 3. konuda da bahsedildiği gibi sendikalar, işçilerin çekince ücretlerine takoz koymaları sebebiyle işverenden rant elde etmektedirler. Aynı zamanda, eşitlikçi ücret politikaları 126 sebebiyle, ücretlerin azalmasına mani oldukları gibi şirket içinde, sektör içinde ve ülke içinde ücret farklarının azalmasına sebep olurlar. Bertola ve Rogerson’ın ifade ettikleri gibi (1997) işverenler, ücretleri belirlemedeki serbestiyetleri kısıtlanırsa, talepteki dalgalanmaya karşı istihdam seviyelerini değiştirerek karlarını muhafazaya etmeye çalışırlar. Yani, ücretlerin baskı altında olduğu durumlarda şirketlerde daha fazla işçi devri gerçekleşir. Bu durumda İKDlere ihtiyaç artmaktadır. Bu teorik iddiadanın gerçekte de cari olduğu Şekil 13.4’de görülmektedir. Şekil 13.4: İstihdam Koruma ve Sendikalar Kaynaklar: Rakamlar OECD verilerinden, kapsam bigileri ise European Community Household Panel (Avrupa Topluluğu Hanehalkı Paneli) - ECHP’den alınmıştır. Not: Dikey eksen, 10. konuda bahsedilen, OECD’nin İKD katılık endeksini göstermektedir. Yatay eksen, 3. konuda bahsedilen, toplu pazarlığın kapsamı ile merkezilik/koordinasyon endekslerinin çarpılmasının neticesini göstermektedir. 13.5 Vergiler ve İşsizlik Yardımları Vergiler, İYler de dahil olmak üzere bir çok sosyal programı finanse etmek için salınır. Söz konusu muhasebe etkisinine ek olarak, birkaç sebepten dolayı İYler ile vergiler arasında artan oranlı bir ilişki olmasını bekleyebiliriz. Birincisi, bordro vergileri işsizlik yardımı ve emeklilik gelirleri gibi programları finanse ederse ve işçiler de bunu bilirlerse vergi neticesinde ücretlerin azalmasına çok fazla itiraz etmezler. İkincisi, işsizlik sigortasına yapılan katkılar brüt ücrete göre yapılır ama İYlerin ödenmesinde 127 asgari ve azami seviyeler vardır. Yani, İYlerin finansmanı tatbikatta artan oranlıdır. 4. konuda da anlatıldığı gibi, vergiler artan oranlı oldukları zaman istihdama etkileri daha azdır. İYler gelirin yeniden dağılımında kullanılan bir vasıta oldukları için İYlerin cömert olmasının vergilerin yüksek olduğu durumlarda kabullenilmesi daha kolaydır. Şekil 13.5, işsizlik yardımlarının cömert olduğu ülkelerde vergilerin de yüksek olduğunu göstermektedir. Şekil 13.5: Aktif Emek Piyasası Politikaları ve İşsizlik Yardımları Kaynaklar: Rakamlar OECD verilerinden, kapsam bigileri ise European Community Household Panel (Avrupa Topluluğu Hanehalkı Paneli) - ECHP’den alınmıştır. Not: Dikey eksen, 4. konuda bahsedilen toplam vergi takozu göstermektedir. Yatay eksen, 11. konuda bahsedilen, OECD’nin İY cömertliği ölçüleri ile işsizlerin içinde yardımları alanların oranının çarpımını göstermektedir. 13.6 Öğrenim ve Emeklilik Programları Öğrenim ve emeklilik programları nesiller arasında gelirin yeniden dağılımına sebep olurlar. Kamu öğrenim harcamaları yoluyla, genç nesiller, orta yaşlılardan borçlanarak, insan sermayelerine yatırım yaparlar. Pay-as-you-go sistemi emeklilik programları ise, çalışanların finanse etmesiyle, ihtiyarların refahının artmasına sebep olmaktadır. Siyaset ekonomisi açısından bakıldığı zaman nüfus içerisinde hangi kesimin payı daha fazla ise onların istedikleri alanlara harcamaların daha fazla olması beklenebilir. Mamafih, bu iki müessese nesiller arası gelir transferi için de bir vasıta teşkil etmektedir. Genç nesiller insan sermayelerine yatırım yapabilmek için orta yaşlılardan borçlanırken çalışmaya başladıktan sonra sosyal güvenlik primlerini ödeyerek borçlarını geri ödemektedirler. Bu yoruma göre emeklilik programları ve öğrenim programları birbirlerini desteklerler (Boldrin and Montes 128 2005). Ömür beklentileri arttıkça öğrenime yatırım yapma dürtüsü de artmaktadır çünkü insanlar daha fazla öğrenim neticesinde artan gelirlerinden daha uzun seneler istifade edeceklerdir. Göçün genç nesiller üzerinde yoğunlaşmasının temel sebebi de budur. Bu etkileşim iki müessese arasında pozitif bir korelasyonu netice vermektedir. 6. konuda da bahsedildiği gibi öğrenim ileriki yaşlarda verimliliğin artmasına sebep olmaktadır. Bu etki, öğrenim ile emeklilik programlarının ikame oldukları fikrine destek vermektedir çünkü ileriki yaşlarında daha verimli olan işçiler daha uzun bir süre çalışırlar ve cömert emeklilik programlarına ihtiyaçları daha az olur. Mamafih bu argüman farklı zaman dilimleriyle alakalıdır. Özetlemek gerekirse, bu iki müessese arasında tamamlayıcı veya ikame edici oldukları yönünde teorik iddialar mevcuttur. Bu bilgiler ışığında Şekil 13.6’ya bakılırsa çoğu ülkede öğrenime yapılan harcama arttıkça tatbikattaki emeklilik yaşının arttığı görülebilmektedir. Şekil 13.6: Kamunun Öğrenim Harcamaları ve Erken Emeklilik Kaynak: OECD. Not: Dikey eksen, 4. konuda bahsedilen toplam vergi takozu göstermektedir. Yatay eksen, 11. konuda bahsedilen, OECD’nin İY cömertliği ölçüleri ile işsizlerin içinde yardımları alanların oranının çarpımını göstermektedir. 13.7 Bu Müesseselerin Geleceği Yukarıda da görüldüğü gibi birçok ülkede müesseselerin etkinlikleri iktisat teorisinin tahminlerine paralellik arz etmektedir. Müesseseler arası etkileşim üzerinde çok fazla 129 araştırma yapılamamıştır. Müesseseler arası korelasyon gözlemlenmekle birlikte sebeplerin ne olduğu hakkında kitabın bu bölümünde çok fazla bilgi verilmemiştir. A müessesesi B müessesesini etkileyebilirken tam tersi de olabilir. Ayrıca, bir müessese aynı anda bir çok müessese ile korelasyon içerisinde olabilir. Mesela, vergiler ile hem sendikalar hem de işsizlik yardımları arasında bir korelasyon olduğu gözlemlenmiştir. Yani, sendikalar ile işsizlik yardımları arasında da pozitif bir korelasyon olduğu neticesi çıkabilir ve bunun teorik açıklamaları da yapılabilir. Özetlemek gerekirse, iki müessese arasındaki korelasyon, birçok müesseseyi aynı anda etkileyen üçüncü faktörler sebebiyle de olabilir. Faktörlerden birisi sosyal faktörlerdir. Kültürel normların emek piyasası müesseselerini etkilediğine dair son zamanlarda sayıları artan çalışmalar mevcuttur (Algan ve Cahuc 2006). Mesela, bazı sosyal normalar, işsizlik yardımları konusunda ortaya çıkan moral hazard probleminin etkilerinin azalmasına ve neticede işsizlik yardımlarının artmasına imkan verirken İKDlere ihtiyacın azalmasına da sebep olabilir (Boeri, Galasso ve Conde-Ruiz 2007). Daha geniş manada bakarsak, fırsatçı tavırlara karşı sosyal müeyyideler sosyal transferlerin etkinliliğinin artmasına ve istihdam ve ücret katılıklarının azalmasına sebep olabilir. Müesseseler arası etkileşimi sürükleyen bir diğer faktör de ürün piyasalarındaki rekabetin derecesidir. Elde edilen rantların büyüklüğü sebebiyle çalışıyor olmanın rantı da çok olduğu için işsizlik yardımlarından ziyade istihdamı korumaya daha fazla ağırlık verilmesi talep edilebilir. Rantın çok olduğu sektörlerde sendikalara olan talep artar çünkü işverenin elde ettiği rantın paylaşılması karlı bir durumdur. Bu sebeple, piyasa rantları, İKD ile sendikalar arasındaki pozitif korelasyonun ve diğer birçok korelasyonun sebebi olabilir. Kültür ve mal piyasası rekabeti rantları kadar küreselleşmenin de müesseseler arası bütünleşmelerin azalmasına sebep olacağını bekleyebiliriz. 1. konuda da bahsedildiği gibi küreselleşme, mal piyasalarındaki rekabetin derecesi nispetinde, emek talebinin de esnekleşmesine sebep olmaktadır. Küreselleşme, aynı zamanda, ticareti yapılabilen şeylerin tanımını da değiştirmesi sebebiyle rantların azalmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, küreselleşme ülkeler arasındaki kültürel farklılıkların azalmasına sebep olmaktadır fakat bu olgu hem uzun vadelidir hem de neticeleri tam olarak kestirilememektedir. Yerel halkların küreselleşmeye tepki olarak kültürel farklılıklarını arttıracakları ihtimali de göz ardı edilmemektedir. Küresel manada yaşanan bir diğer gelişme bayanların istihdamda daha fazla rol almaları ve nüfusun yaşlanmasıdır. Bu iki gelişme, iş ve aile hayatının dengelenmesi hususunda yeni yaklaşımların geliştirilmesini de kaçınılmaz hale getirmektedir. İlerleyen yaşlarda verimliliği temin etmek insan sermayesine yatırım yapmaktan geçtiği için örgün öğrenimin yanında hayat boyu eğitim de ön plana çıkmaktadır. Müesseseler arası etkileşimleri etkileyen ortak faktörlerdeki ülkeler arası asimetriler azaldığı derecede milli bazda müesseselerin de ehemmiyeti azalmaktadır. Emek piyasası ve sosyal politika modellerinde ülkeden ziyade daha büyük çapta modeller ön plana çıkmaktadır (İskandinav modeli; v.b.). Diğer yandan ülkeler arasındaki farklar azalırken aynı model içindeki farklılıklar artmaktadır. Modeller arasındaki farklılıkların azalmasından ziyade modellerin farklı ögelerinin tatbik edilmesi daha sık görülmektedir. Ülkelerin emek piyasası müesseselerinin reform edilmesi de sürekli devam ede gelen bir süreçtir. Farklı ülkeler bir yandan emek piyasası risklerine karşı sigortalar tesis etmek diğer yandan da çalışma isteğinin 130 kırılmaması için sürekli farklı politikalar tecrübe etmektedirler. Araştırmacıların emek piyasası müesseselerinin dizaynı ve tatbikatını çok iyi takip etmeleri gerekmektedir. Teferruatlar mühimdir. 131