BAŞARMAK ZORUNDAYIZ! - Yeni Dünya İçin Çağrı

Transkript

BAŞARMAK ZORUNDAYIZ! - Yeni Dünya İçin Çağrı
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ocak 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
BAŞARMAK ZORUNDAYIZ!
BİMS Merkez Genel Kurulu
Yapıldı

Adana’da Kamu Çalışanları
Eylemi

Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı

Tez Koop – İş Sendikası
İstanbul 4 No’lu Şube...

Saya işçileri direnişe
geçti…
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
BAŞARMAK ZORUNDAYIZ!
2012 yılında, 2011 yılında yarıda
bıraktığımız görevlerimizi yerine
getirerek ilerlemeliyiz!
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
T
2
arih bizi bu sömürü cehenneminden kurtulup, özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin
egemen olduğu bir toplumsal düzeni kurma göreviyle karşı karşıya
bırakmıştır.
Dünyada ve ülkelerimizde milyonlarca işçi kardeşimizin işsiz
kaldığı, milyonlarcasının aç susuz kaldığı, on binlerce insanın
patronların karı uğruna iş kazalarında öldüğü, bir o kadarının yaralandığı, haksız savaşların dünyanın birçok yerinde süre gittiği
bugünümüzde bu olup bitenlere
“insanım” diyen hiç kimsenin sessiz kalmasının mümkün olamayacağını bilmeliyiz.
Biz işçiler patronların sömürü
sistemlerinin hep böyle gitmeyeceğini biliyoruz.
Bu sömürü sisteminin alternatifi vardır. Sömürünün olmadığı,
insanların insanca yaşayabileceği, özgürlüğün ve kardeşliğin
hüküm sürdüğü bir sistemi Paris
Komüncüleri, Rusya işçileri ve
emekçileri ve daha birçok ülkenin
işçileri kurdular.
Evet, işçiler bu iktidarlarını deneyimsizlikler ve birçok yanlış
ekonomi ve siyasi politikalar sonucu kaybettiler. Oralarda parti
bürokratları kendi çıkarları doğrultusunda yeni sömürü biçimlerini yarattılar.
Ama bugün daha zengin deneyimlere sahibiz.
Geçmişin yanlışlarından öğrenip, doğrularını kendimize rehber
edinerek ileriye doğru koşmasını
bilmeliyiz.
Patronlar bize kendi sömürücü
sistemlerinin bir alternatifi olmadığı yalanını kabul ettirmeye
çalışıyorlar. Ama biz biliyoruz
ki bu yalana inanmak, onlara
köle olarak itaat etme anlamına
gelmektedir.
Hayır, bin kere hayır! Biz insanın insana kulluğuna karşıyız!
Ne kimseye kulluk edeceğiz ne
de kimsenin bize kulluk etmesini
isteriz. Biz eşitlik ve özgürlükten
yanayız, onun için de her daim
mücadele edeceğiz!
İyi de eşitliği ve özgürlüğü savunmak yetmez!
Savunduklarımızı yaşamla buluşturmak zorundayız.
Yani patronların bu sömürü sistemlerinin yerine kendi iktidarımızı kurmak istiyorsak, o zaman
kendi örgütümüzü yaratmak,
onu güçlendirerek tüm işçileri
örgütlemek ve onlarla birlikte bu
kahrolası düzeni yerle bir etmek
zorundayız.
Bu o kadar kolay olmadı,
olmayacaktır!
“Kendi zincirlerinden başka
kaybedecek bir şeyleri olmayan” biz işçilerin örgütlenmesi
gerekmektedir.
Biz bugüne kadar yürüttüğümüz örgütlenme çalışmalarında
karınca-kararınca bir yol aldık.
Ama bu bize yetmez! O sebeple
de dedik ki, “2012 yılında, 2011
yılında yarıda bıraktığımız görevlerimizi yerine getirerek ilerlemeliyiz!” Evet, ilerleyebilmek için
örgütlülüğümüzü her geçen gün
büyütmeliyiz. Bunun için de işçi
arkadaşlarımızın örgütsüzlüğüne
bir son vermek zorundayız.
Sendikalaşmamış bir işyeri bırakmamalıyız. Sendikal örgütlülükle birlikte Bolşevik örgütümüzü de büyütmeliyiz. Biliyoruz
ki sendikal örgütlenme esas itibarıyla kendisini var olan sömürücü
sistemin yasaları ile sınırlamakta-
dır. Biz bununla yetinemeyiz. Biz
ekonomik ve demokratik haklar
için de en ön saflarda mücadele
vermeli, ama bununla yetinmemeliyiz. Biz işçiler bu mücadeleyi,
kendi iktidarımızı kurma mücadelesi ile birleştirmeliyiz.
Evet, biz işçiler bugün kendi
bağlaşıklarımız olan sınıf ve tabakalarla birleşerek demokratik
devrim mücadelemizi zaferle taçlandırmalı ve işçilerin köylülerin
devrimci demokratik iktidarını
kurmalıyız.
Ama devrimi zaferle taçlandırmak için de olmazsa olmaz olan
fabrikaları kalelerimiz durumuna
getirmek zorundayız.
Bu hedefe varmak için geçmişten bu yana çok başarılı bir çalışma yürütebilmiş değiliz. Evet,
bu zor ama planlı programlı çalışıldığında ulaşılamayacak bir hedef değildir. Dünya işçi sınıfının
tarihi bu hedefe varmanın mümkün olduğunu göstermiştir.
Her fabrikayı örgütlemek için
ilgili alanlarda fabrika örgütleme
komiteleri kurmalıyız. Bu komitelerimiz belirli periyotlarla bir
araya gelmeli, yapılan çalışmaları
değerlendirmeli ve aksayan yanları değerlendirmeli yeni kararlar
alarak bunları yaşamla buluşturmak için daha enerjik bir şekilde
çalışmaları yürütmelidir.
Fabrikaların örgütlenmesi,
“üretimden gelen güç”ün kullanıl-
ması için şartların olgunlaşması
demektir. “Sen durunca hayat
durur” şiarı bu sebeple söylenmiş
olsa gerektir.
Sermaye sınıfının iktidarını
yıkmak isteyen bir siyasi hareket
için fabrikaların örgütlenerek burjuvazinin denetiminden kurtarılması olmazsa olmaz bir yükümlülüktür. Fabrikaların önemli bir
bölümü örgütlendiği koşullarda
politik genel grevin uygulanmasının şartları da oluşmuş olacaktır.
Tabii ki hizmet sektörünün de
örgütlenmesi gerekir. Bu sektörün
de örgütlenerek burjuvazinin hizmet alanının işlemez hale getirilmesi de önemlidir.
Ama işçi sınıfı tarihi göstermiştir ki, işçi sınıfının örgütlenerek
üretimden gelen gücüne sahip
olunmadan biz işçilerin siyasal
iktidarını kurması pek mümkün
değildir.
Öyleyse 2011 yılında eksik bıraktığımız işi 2012 yılında daha
iyi bir şekilde yerine getirmek için
yarışmalıyız!
Bolşevik işçiler özverili çalışmalarla bunu da başaracaktır.
2017 Ekim’inde Bolşevik devrimin 100. Yılını kutlayacağız.
Bu kutlamayı her ülkenin işçileri
bağlaşıkları ile birlikte devrimlerini örgütleyerek, “kendi” burjuvalarının iktidarlarını paramparça ederek yerine kendi iktidarlarını kurarak, burjuvazinin egemenliklerine son vererek zaferle
taçlandırmalıdırlar.
Evet, bu bir “hayal” olarak görülebilir! Ama biz işçiler gerçekleşebilir hayaller kurarak bu hayallerin gerçeğe dönüşmesi için canla
başla çalışacağız. Bu çalışmamızla
burjuvazinin egemenliğinin sonsuza dek sürmeyeceğini göstermeliyiz, göstereceğiz!
Yaşasın devrim ve sosyalizm
mücadelemiz!
Ka hrolsu n ücret l i kölel i k
düzeni!
Ya kapitalist barbarlı k ya
sosyalizm!
02.01. 2012
Şiarı, “Güvencesizliğe karşı tek
güvence örgütlü olmak!” olan,
Birleşik Metal İşçileri Sendikası
(BMİS), 18. Merkez Genel Kurulu,
16, 17, 18 Aralık tarihlerinde,
İstanbul Kartal Titanic otelinde
yapıldı.
Genel Kurul, yitirilen sendikacıların resimlerinin gösterildiği “yitirdiklerimiz” adlı slayt gösterisi ile
başladı. Ardından “Emekçi Elleri”
adlı fotoğraf gösterisi izlendi.
BMİS’nın tarihini, sendikal mücadelenin gelişimini anlatan, seslendirmesini Rutkay Aziz’in yaptığı
“Bugün Dünün Yarınıdır” adlı
film gösterildi. Ruhi Su Dostlar
Korosu, Ruhi Su’nun sevilen türkülerini seslendirdi. 1 Mayıs marşı,
Enternasyonal marşı hep birlikte
söylendi.
Dünyada ve Türkiye’de ekonomik durum ve sendikal hareket, konulu konferans yapıldı.
Konuşmacılar, Aziz Çelik, Prof.Dr.
Erinç Yeldan, Fernando Lopes idi.
Konuşmacılar ekonomik durum ve
sendikal hareket konusunda görüşlerini anlattılar.
Edip Akbayram, Çalışma ve
Toplum dergisi yayın yönetmeni,
Aziz Çelik, Sendika Org, BMİS
İzmir Şubesi, Ulusal Kanal, sendikalaşma mücadelesi veren GEA ve
Mas-Daf işçileri, Eskişehir, Gebze,
Kocaeli şube başkanlarına plaket
verildi.
Genel Kurul açış konuşmasını
Genel Başkan Adnan Serdaroğlu
yaptı. İki saate yakın konuşan
Adnan Serdaroğlu konuşmasında
kısaca şunları söyledi:
“Bizim sendikal literatürümüzde
öteki diye bir kavram yoktur. Bu nedenle kimseyi dıştalamadık, olumluyu reddetmedik. Felsefemizin
manifestosu olarak kaybı kazanca,
kötüyü iyiye döndürmenin başlıca
görevimiz olduğunu hiçbir zaman
unutmadık. Bunu gerçekleştirmek,
gelişmiş, çağdaş ve her yönden demokratik bir sendika ve Türkiye
yaratmak için üzerimize düşeni ve
elimizden geleni yaptık.”
“Sendikamız, kriz adlı canavarın ağzına sürekli emekçileri atarak kendini kurtarmaya çalışan
bu kör zihniyete rağmen hızlı bir
şekilde üye sayısını arttırmakta,
büyümektedir. Türkiye’nin en
çok örgütlenme çabası içindeki
sendikasıdır.”
“Kardeşlerim, bilinç başkaldırıyla ortaya çıkar ama başkaldır-
mak, isyan etmek, karşı çıkmak,
dayatmalara “hayır” demek söylendiği gibi veya yazıldığı kadar
kolay değildir, hiçbir zaman da kolay olmadı. Ama şimdi isyan etme
zamanıdır. İnsanlığa, özgürlüklere,
emeğe, suya, toprağa saldıranla,
her şeyi alınıp satılabilen bir meta
haline getiren anlayışa, isyan etme
zamanıdır. Vicdanı terbiye edilemeyen sermayenin, işçi sınıfından
‘gülme sırası bizde’ diyerek ucuz bir
öç alma atraksiyonu olan apoletli
cunta adaleti, son kullanma tarihi
geçmiş ekonomik politikalarıyla,
otoriter demokrasisiyle, anayasası
ve yasaları ile yani hukukuyla, işçi
ve toplum karşıtı uygulamalarıyla,
işkencesiyle, her zaman galip gelen
kötüleriyle, bütün anti demokratik
tutum ve anlayışla, toplumsalı parçalayıp, yeni kimlik inşasında sınıf
kodlarının dışındaki bir anlayışı
zorlayan yapısıyla, hala önümüzde
bir engel olarak durmaktadır.
Verilen bir önerge ile Genel Kurul
Divan Başkanlığına, Maden İş eski
Genel Başkanı Mehmet Karaca,
yardımcılıklarına Otomobil İş
eski Genel Başkanı Celal Özdoğan,
Nilgün Soydan, Servet Baykan,
İsmail Aykanat seçildi.
Konukların konuşması bölümünde şu kişiler konuştu: DİSK
Genel Sekreteri Tayfun Görgün,
CHP İstanbul Milletvekili, DİSK
eski Genel Başkanı Süleyman
Çelebi, Saadet Par tisi Genel
Başkanı Mustafa Kamalak, İstanbul
Bağımsız Millet vekili Levent
Tüzel, HAS Parti Genel Başkan
Yardımcısı Zeki Kılıçarslan, DİP
Genel Başkanı Sungur Savran,
TKP adına Mehmet Yavuzhan, İP
Genel Başkan Yardımcısı Aslan
Kılıç.
Genel Kurula, Belçika, Fransa,
Almanya, Macaristan, İtalya,
İspanya, Hollanda, Kosova, Kuzey
Kıbrıs’tan çeşitli sendikalardan davetlilerin içinde bulunduğu uluslararası delegasyon da katıldı. Avrupa
Metal İşçileri Federasyonu FEM,
Uluslararası Metal İşçileri federasyonu IMF, Uluslararası Kimya
Enerji Maden İşçileri Federasyonu
(ICEM), İtalya, Belçika, Fransa,
Almanya, Kuzey Kıbrıs’tan katılan sendika temsilcileri konuşma
yaptılar.
Konukların konuşması bölümünde, Yeni İşçi Dünyası adına
bir arkadaşımız kısa bir konuşma
yaptı. Konuşmada, Yeni İşçi
Dünyası adına Genel Kurul selamlandı. BMİS’nın önceki genel kurullarında aldığı grev fonu kararının hayata geçirilmesi önerildi. En
fazla direniş yapan, 21 yıl aradan
sonra greve çıkan, BMİS’nın grev
fonuna en fazla ihtiyacı olan sendika olduğu dile getirildi.
Kapitalizmin kar uğruna doğal dengeyi bozduğu, doğayı katlettiği dile getirilerek, Fukuşima,
Çernobil somutunda nükleer enerjinin, nükleer santrallerin insanlık
için felaketli sonuçlara yol açtığı
vurgulandı. Akkuyu’da, Sinop’ta
nükleer santral kurulmak istendiği,
Genel Kurul’da nükleer enerjinin,
nükleer santrallerin tartışılmasını,
nükleer enerjiyi reddeden karar
alınmasını önerdi. Kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracak sınıfın işçi
sınıfı olduğunu, çevre mücadelesinin en çok işçi sınıfını ilgilendirdiğini, bu mücadeleye işçi sınıfının
önderlik etmesi gerektiğini dile
getirdi.
Metal İşçileri Birliği (MİB) adına
bir kadın işçi konuştu. Kadın işçi,
BMİS “yönetiminde bürokratik
anlayışın egemen olduğu, liberal reformist çizginin izlendiği”
eleştirisini getirince, divan başkanının müdahalesi ile karşılaştı.
Konuşmasını kısa kesmesi, zaman darlığı gerekçe gösterilerek
müdahale edildi. Divan Başkanı
Mehmet Karaca’nın konuşmacının konuşmasına müdahale etmesi
haksızdır. Söz hakkı verilen herkes
görüşlerini dile getirme konusunda
serbest olmalıdır. Genel Kurul’da
düzen partisi temsilcilerine söz verilmesi, konuşmalarına müdahale
edilmemesi, onların uzun uzun
konuşması durumu ile karşılaştırıldığında, yapılan müdahalenin
yanlış olduğu aşikardır.
Mali rapor, çalışma raporu 15
gün öncesinden delegelere gönderildiği için okunmadan müzakere
edilmesi önergesi kabul edildi.
Çalışma Raporu üzerine delegelerin konuşması bölümüne geçildi.
Bu bölümde 31 delege, Konya’dan
Mahle Mopisan işyerinden temsilci Metin Kılıç, Manisa Schneider
Elektrik’ten temsilci Cihan İşçi konuştu. İki temsilci de işyerlerinde
sendikalaşma mücadelesi üzerine
bilgi verdi.
Konuşan delegelerin bir bölümü
BMİS’nın eksiklerine dikkat çekerek, sendikanın nasıl bir siyaset
izlemesi gerektiğini dile getirerek
öneriler getirirken, delegelerin bir
bölümü ise mevcut izlenilen siyaseti savundu.
Konuşan delegelerin konuşmalarından bazı örnekler:
Telat Çelik Kocaeli Şubesi:
Kocaeli Şubesi olarak genel merkezde temsil edilme talebimiz
oldu. Uygun görülmedi. Koltuk
sevdalısı, sendika ağası değilim.
Kimsenin adamı olmadım. Verilen
görevleri yerine getireceğim Nereye
layık görülüyorsam oradayım.
Dilek Başıbüyük Gebze Şubesi:
Bu Genel Kurul’da kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesine
karşı genel grev kararı alınmasını
istiyorum.
Erdoğan Özer 2 No: 2010-2012
grup toplu sözleşme dönemi zorlu
geçti. Bazı işletmelerde greve hayır çıktı. Bunun hesabı sorulmadı.
Zafer sarhoşluğuna kapılıyoruz.
Eksiklerimizle, yanlışlarımızla
hesaplaşmadan ileriye doğru gidemeyiz. Kürt sorunu bu ülkede çözülmeden hiçbir temel sorun çözü-
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Birleşik Metal İşçileri Sendikası Merkez Genel
Kurulu Yapıldı
3
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
4
lemez. Temel meselelere sahip çıkmalıyız. Hopa’da yargılananlara ne
kadar sahip çıktık? Genel Kurul’da
temel sorunları, sınıfsal sorunları
tartışmalı, kararlar almalıyız.
Murat Dalgalı Anadolu Şubesi:
Grev fonu oluşturalım. Tüzükte
yoksa aramızda oluşturalım.
Bülent Yılmaz Gebze Şubesi:
Genel Kurulumuzu çok güzel bir
otelde yapıyoruz. Bu otele verilen
bu kadar paranın hesabı verilmek
zorundadır. İç örgütlülüğümüz çok
zayıf. Temsilcilerin 2 yıllığına değil,
4 yıllığına seçilmesini öneriyorum.
Binnur Arslan 1 No: Genç delege arkadaşlarımızın bu kürsüyü
kullanmalarını sağlamak için
yeterli hazırlık yapmadığımızı
görüyorum. Genel merkezin bundan görev çıkarması gerekiyor.
Kapitalizme karşı olduğumuzu
söylüyoruz. Söylemden öteye gitmediği sürece bu bir anlam ifade
etmiyor. Pratikte halkların kardeşliğine yönelik bir çalışmamız yok.
Suya sabuna dokunmayan bildiriler geliyor. Bu konuda eğitim seminerleri yapılmalı, gazetede yazılar
yazılmalıdır. Kadın sorununda
adım atıldı, fakat yeterli değil.
Kadına yönelen cinsel saldırılara
karşı, “kadının beyanı esastır” ilkesi tüzüğe eklenmelidir. Koltuk
kavgası sendikalarda egemen. Şube
yönetim kurulları, genel merkez
yönetiminde görev alacakların 2
dönemden fazla görev yapmamaları, genç arkadaşların ilerletilmesi,
eğitilmesi için adımlar atılmalıdır.
Blok liste ile seçimin yapılması demokratik değil. Sendikalar içinde
en demokratik olan sendikamızda
çarşaf liste ile seçimin yapılmasını
istiyorum.
Ali Gündüz Gebze Şubesi: 20102012 başarısını bu dönemde göreceğiz. 2012-2014 sözleşmesine bu
ruh ile gidersek yenilgiye uğrarız.
Ciddi çalışma yapmamız, iç örgütlülüğü sağlamlaştırmamız lazım.
İlker Tetik 2 No: Kürt halkının
haklı talepleri bastırılıyor. Kürt
halkına karşı yapılanlara karşı
çıkmalıyız. Halkların kardeşliğine
önem verilmelidir. Birleşik mücadele, devrimci demokratik, iktidar seçeneği seçilecek tek yoldur.
Sendikamızda sendikal bürokrasi
gözden geçirilmeli, tabanın söz ve
karar sahibi olması için kurullar
işletilmelidir.
İsa Akın Eskişehir Şubesi: Bu otel
aşırı lüks geldi bana. Kemal Türkler
sendika gazetesin çıkarmak için sayar satıcılık yaptı.
Hüseyin Turan 1 No: Burada kafa
sallayan, şube başkanı, sekreteri ne
derse onu yapan bir yapı görüyorum. Üzülüyorum. 8 yıldır görev
yapan bir yönetim var. Eksiklikleri,
yapamadıkları var. Dayatmacı bir
zihniyet var. Emekli yönetici istemiyorum. Hem emekli maaşı,
hem de sendikadan maaş alıyorlar.
Sonra sendikayı bırakamıyorlar.
Murat Gözlem 2 No: En büyük
sorun iç örgütlülükte. Son 4 yılda
en büyük eksiklik genel merkez
yönetiminin yapamadığı işyeri
ziyaretleridir. 4 yılda bir defa gelindi. Ziyaretler iç örgütlülüğü
güçlendirir.
Hami Baltacı Kocaeli Şube
Başkanı: Genel kurul’da geçmişteki ruhtan eser yok. Sendika içi
demokrasi ile militanlığı birbirine
karıştırıyoruz. Sivil toplum mühendislerinin genel kurullarda ellere müdahale hakkı yoktur.
Hami Baltacı bu provakatif sözleri söylerken Metal İşçileri Birliği
üyelerinin oturduğu bölüme bakarak söylemesi ve eliyle işaret etmesi,
bir MİB üyesinin “kime söylüyorsun?” sorusu üzerine bağırarak
“size söylüyorum, o elleri kıracağız” demesi üzerine kısa süreli bir
gerginlik yaşandı. Delegelerin bir
bölümü MİB üyelerinin üzerine
yürüdü. Görevlilerin müdahalesi
ile gerginlik yatıştırıldı.
Yılmaz Bayram 2 no Şube Bakanı:
Eleştirilere tahammül etmeliyiz.
Geçmişte DİSK’e de eleştiriler getiriliyordu. Sınıf dostlarımızı iyi
bilmeliyiz. Emperyalizme karşı
mücadelede sınıf dostlarımızla
birlikte olacağız. Son 4 yılda örgüt
büyürken, 2 No’lu şube bir işyeri
hariç bir fabrikayı örgütleyemedik.
Bu eksikliğimizi her fırsatta dile
getirdik. 2010-2012 MESS sürecinde eksiklerimizi ortaya koymalı,
tartışmalıyız. Yoksa gelecek TİS
döneminde donar kalırız. Aldığım
maaşın asgari ücret tutarındaki
bölümünü grev fonuna vermeye
hazırım.
Seyfettin Gülengül Anadolu
Şube Başkanı: İşçi sınıfı siyasallaşarak siyasi iktidarı almaya yönelmelidir. Sendikamız Van depreminde
az da olsa yardım yaptı. Yardım
yapmadığı eleştirisi doğru değil.
Genel Eğitim Sekreterliğine adayım. Desteklerinizi bekliyorum.
Merkez Denet leme Kuru lu
Raporu, Merkez Disiplin Kurulu
raporu okundu ve oybirliği ile kabul edildi.
Genel Yönetim Kurulu üyeleri
konuştu.
Genel Eğitim Sekreteri Celalettin
Aykanat, görevini bıraktığı için
veda konuşması yaptı. Celalettin
Aykanat konuşmasının sonunda
delegeler tarafından ayakta alkışlandı. Kendisine, sendikaya yaptığı hizmetlerden ötürü bir plaket
verildi.
Genel Örgütlenme Sekreteri
Özkan Atar: Geçen dönemde pek
fazla bir şey değişmediği eleştirisi
doğru değil. Çalışma raporunun
iyi incelenmediğini gösteriyor.
2004’ten bu yana % 70 büyüme
sağladık. Yaklaşık 40 fabrikada direniş, işgal geçekleştirdik.
Genel Sekreter Selçuk Göktaş:
Eksik lerimiz olabilir, vardır.
Söylemekten geri durmay ı z .
Bilinen 2 tane sendikadan biriyiz.
Bu saygınlığa leke düşürecek davranışlardan kaçınmalıyız. En demokratik sendikayız. Kırıntı değil dünyayı istiyoruz. Dinamik yanımızı
kendi insanımıza dahi anlatamıyoruz. 2010’da tarih yazdık. Buna
yönelik yapılan eleştirileri kabul
etmiyorum. Komitelerimiz eksik,
eksiklikleri gidermek, komiteleri
çalıştırmak, işler hale getireceğiz.
Genel Başkan Adnan Serdaroğlu:
Celep sopa kaldırdığı zaman
sürüye katılmayan bir işçi sınıfı yarattık. Her şeyi yürekten
söylerim. Eksiklerimiz olabilir.
Algılanmayan şeylerin algılanmasını sağlamak gerekir. Genel
Kurul’da bir numara olmak kolay
mı? Son bir ayda neler çektiğimi bir
tek ben bilirim. Başkanlar Kurulu
bana bir görev verdi. Görev isteyen arkadaşlarla görüştüm. Herkes
sendika için verimli olacağı işi yapmalıdır. MESS sürecinde cesaret
edemeyenler oldu. Bir daha sendikada alınan kararlar dışında aksi
kararlar alınmayacak. 50 fabrikada
örgütlendik. Hangi sendika örgütlendi? Sendikaya zarar verici davranışlara izin vermem. Burada getirilen eleştirilere Genel Temsilciler
Kurulunda cevap vereceğim.
Çalışma Raporu oybirliği ile
kabul edildi. Yönetim Kurulu,
Disipli n Kur u lu, Denet leme
Kurulu oybirliği ile ibra edildi.
Tüzük Tadil Komisyonu’nun
h a z ı r l a d ı ğ ı r a p or o k u n du .
Komisyonun tüzük değişikliği önerilerini içeren rapor kabul edildi.
Bu değişiklikler içinde önemli değişiklikler şunlar:
Çalışma yaşamında kadın erkek
eşitliği yönünde, pozitif ayrımcılık için faaliyet gösterme önerisi
ana tüzüğe eklendi. BMİS Kadın
Komisyonu önerisi olan cinsel
saldırılara karşı “kadının beyanı
esastır” ilkesinin tüzüğe eklenmesi
önerisi delegelerin büyük çoğunluğunun oyları ile kabul edilmedi.
Olan sendikalar içinde “en ileri
sendika olma” iddiasındaki BMİS,
bu konuda son Genel Kurulu’nda
“kadının beyanı esastır” ilkesini tüzüğüne ekleyen Petrol İş
Sendikası’nın gerisine düştü.
Her üye aidatının 1 TL’sinin grev
fonuna aktarılması, ayrılacak miktarın artırılması yetkisini Genel
Yönetim Kuruluna veren hüküm
tüzüğe eklendi.
Tahmini Bütçe Komisyonu ra-
poru okundu ve oybirliği ile kabul
edildi.
Kararlar Komisyonu’nun hazırladığı 11 maddeden oluşan kararlar
okundu. “Demokrasinin kazanılması” başlıklı madde içerisinde geçen “Kürt sorunun barışçıl ve adil
çözümü” cümlesi yerine az sayıdaki
delege tarafından “Kürt sorunu
yerine, Doğu sorunu” denilmesi
önerisi büyük çoğunlukla reddedildi. Diğer kararlar oybirliği ile
kabul edildi. Devletin de en önemli
sorun olarak kabul ettiği “Kürt
sorunu”nun kelime düzeyinde kullanılmasına karşı çıkılması, BMİS
içinde halkların kardeşliğine önem
verilmesi, bu konuda eğitimler yapılmasının ne kadar acil ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Seçimlerin liste halinde yapılması önergesi az sayıda delegenin
karşı oyuna rağmen, büyük çoğunlukla kabul edildi.
Genel Yöneti m Kur u lu’na,
Disiplin Kurulu’na, Denetleme
Kurulu’na, üst kurul DİSK delegeliklerine aday olan kişilerin isimleri
okundu.
Tek liste ile yapılan seçim sonucunda; Genel Başkanlığa Adnan
Serdaroğlu, Genel Sekreterliğe
S elç u k G ök t a ş, G enel Ma l i
Sekreterliğe Erdoğan Özer, Genel
Örgütlenme Sekreterliğine Özkan
Atar, Genel eğitim Sekreterliğine
Seyfettin Gülengül, GYK yedek
üyeliklerine Bayram Kavak, Yılmaz
Bayram, Hazır Duvan, Ayhan
Ekinci seçildi.
Genel Kurul’dan notlar:
*Genel Kurul’da yapılan konuşmalar sırasında, zaman zaman;
“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!,
İnadına sendika, inadına DİSK!,
Yaşasın sınıf dayanışması!, Yaşasın
onurlu mücadelemiz!, Kurtuluş
yok tek başına, ya hep beraber, ya
hiç birimiz!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Yaşasın iş, ekmek,
özgürlük mücadelemiz!, Baskılar
bizi yıldıramaz!, Asla yalnız
yürümeyeceksin!,Yaşasın halkların
kardeşlği! vb.” sloganları atıldı.
*Genel Kurul’da yayın masası
açtık. Sendika genel kurullarına
yönelik olarak çıkardığımız bülteni
dağıttık. Gebze Genel Kurulu’nda
yayın masası açmamızı “dikkat çekici!!” bulan Kızıl Bayrak gazetesi
de yayın masası açtı. MİB bülteni
dağıttı.
*Sendika Genel Kurulu, sendikanın son 4 yıllık mücadelesinin
değerlendirildiği, eksikliklerin, hataların tespit edildiği, gelecek dönem için mücadele perspektifinin
belirlendiği, Genel Kurul olmalıdır. BMİS Genel Kurulu’nda bunun
tam anlamıyla yerine getirildiği
söylenemez. Çalışma raporu üze-
rine konuşmaların, zaman darlığı
gerekçe gösterilerek kısa kesilmesinin istenmesi, bu görevin yerine
getirilmesi için ayarlanan zamanın
yeterli olmadığını gösteriyor. O
halde yapılması gereken bu görevin
yerine getirilmesi için daha fazla
zaman ayırmaktır. Bunun için
konukların konuşması bölümü
kaldırılmalı, delegelerin konuşması, tartışması için yeterli zaman
ayrılmalıdır.
*Salona, “Yaşasın işçi sınıfının
uluslararası birliği!, Birlik, mücadele, dayanışma!, Metal işçileri
tarih yazıyor!, Emek en yüce de-
ğerdir!, Farklı olmanın adı DİSK,
Birleşik Metal İş Sendikası!” yazan
pankartlar asılmıştı.
*GEA’da sendikalaşma mücadelesi veren işçiler, “Ne şefkat ne
de merhamet, sadece adalet istiyoruz!” pankartını salona astılar.
Genel Kurul’da GEA işçileri ile da-
yanışma için bağış toplandı.
*Genel Kurul’un ilk gününün
belirli bir bölümünde, delegelerin
üzerinde çeşitli taleplerin yazılı
olduğu kırmızı önlükler giymesi
görsellik açısından Genel Kurul’a
renk kattı.
18.12.2011
Daha önce değişik yazılarımızda, sendikaların şube ve genel
merkez genel kurullarının 2011
yılı içerisinde, özellikle de ikinci
yarısında yapılacağına vurgu yaparak, bu kongreler sürecinde
bizlerin yapması gereken çalışmalar hakkında görüşlerimizi ortaya
koymuştuk. Bunun için çıkardığımız bir bültenle de bu çalışmaları
yapacak öncü işçilerin çalışmalarına yardımcı olmaya çalıştık.
Şi md i hemen hemen t ü m
şube kongreleri ve sendika genel merkez genel kurulları sonuçla n m ı ş du r u mdad ı r. Bu
arada TÜRK İŞ Genel Kurulu
da sonuçlandı. Önümüzdek i
süreçte Şubat ay ı içerisinde
DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI
KONFEDER ASYONU (DİSK)
Genel Kurulu’nu yapacaktır.
Böylece bir dört yıl *) daha seçilmiş bulunan sendika ağaları fazla
bir şey yapmadan ağalıklarını sürdüreceklerdir. Sendika ağalarının,
bazı sendika yöneticilerini dışta
tutarsak, ağalıklarını sürdürmelerinin esas sebebi biz işçilerdir.
Biz sınıf bilinçli işçiler, egemenlerin ideolojileri tarafından çevrelenmiş işçi arkadaşlarımızın
kendiliğinden bu sendika ağalığı
sistemine karşı mücadele etmelerini bekleyemeyiz. Yine biz bu işçi
arkadaşlarımızı sendika ağalarının istediklerini yaptırdıkları için
de çok fazla eleştiremeyiz. Çünkü
bizler bu arkadaşlarımızı gerektiği
kadar aydınlatamamışızdır. Biz
bu arkadaşlarımızı sermayenin ve
onun koltuk değneği olan sendika
ağalarının etkisinden kurtaramamışızdır. Bu bizim eksikliğimiz
ve hatamızdır. Biz bu durumu
aşmak zorundayız. Bu durumu
aşmak için fabrikalarda daha çok
örgütlenmeliyiz.
Ö rg üt lend i ğ i m i z f abr i k alarda uzun soluklu çalışma için
perspektif çizmeliyiz. “Ucuz
kahramanlık”lar yaparak kendimizi kısa zamanda fabrika dışına
atmamalıyız. Bilmeliyiz ki, biz
o fabrikalarda olmadığımız sürece patronlar ve sendika ağaları
o işyerlerinde kendi istediklerini
esas olarak yapmaktadırlar ve
yaptırmaktadırlar.
Yine bu ağaların egemenliklerine dur demek ve sonlandırmak
için sendikaların tüzüklerini çok
iyi bilmeliyiz. Ayak oyunlarını iyi
bilmeliyiz. Tabii ki biz ayak oyunları yapmayacağız. Ama hangi
ayak oyunlarının dönebileceğini
bildiğimizde kendi önlemimizi
alabiliriz. Aksi halde sendika ağaları ve bürokratları karşısında çok
yetersiz kalabiliyoruz. Bu hem
sendikanın siyasetini değiştirmek
için verilen mücadele için hem de
kendi hazırladığımız karar tasarılarını delegelere kabul ettirmek
için yaptığımız çalışmalar için
böyledir.
Biz bu dönem, daha önceki dönemlere göre yaptığımız çalışmalarda daha başarılı olduk. Fakat
yine de bu çalışmaların öncülüğünü yapan işçi arkadaşlarımızın
pratik deneyimlerinin sınırlılığı
daha başarılı sonuçlar almamıza
engel oldu. Mesela karar tasarılarının hazırlanması, bunların kongre
delegelerine ulaştırılması ve kongrelerde bu görüşleri kongre delegelerine sunarak onların desteklerini alma gibi konularda sorunlar
yaşadık.
Yine hazırladığımız karar tasarıları ki bunlar Tüzük ile ilgili ise, o
zaman karar tasarılarının tüzüklerin hangi maddelerine karşı yazıldığı ya da hangi maddeye eklenmesi gerektiği, bu karar tasarısının
neden gerekli olduğunun anlaşılır
şekilde delegeye aktarılması gerekir. Burada da sorunlar yaşadık.
Yine kongrelerde Tüzük tadilat komisyonu ve karar tasarıları
komisyonları içerisinde yer almak için mücadelenin gerekli ve
önemli olduğunu pek göremiyorduk. Bunun dezavantajlarını kimi
kongrelerde yaşadık.
Bu komisyonlar önerilerini
kongreye sunduklarında anında
sorunu görmek ve çıkıp lehte ya da
aleyhte konuşmak için söz hakkı
almak, başka delegeleri bu konuda
harekete geçirmekte de gerektiği
gibi hızlı hareket edemedik. Bunlar
bizim deneyimsizliğimizin sonucu
olan şeylerdi. Bu sefer daha iyi deneyimler edindik. Bunların peşini
izlemeli, fabrikalardaki gücümüzü
daha artırarak yeni deneyimlerle
sendika ağalarına ve sendika bürokratlarına karşı mücadelemizi
güçlendirmeliyiz.
Bu konuda genel olarak işçi sınıfı
içerisinde çalışan ve kendilerini
“büyük örgüt” olarak niteleyen
bazı grupların da aynı sorunlarla
karşı karşıya olduklarını ve hatta
bizden daha kötü durumda olduklarını da söylememiz lazım.
Bu grupların sendikaların kararlarını değiştirmek için sendikaların
içinden muhalefet yapma gibi bir
yolu pek denemediklerini gördük.
Bu grupların esas olarak “dışarıdan gazel okumak” dediğimiz
yöntemle çalıştıklarını, bir taraftan haklı olarak sendika ağalarını
eleştirirken, diğer taraftan onlardan mücadele etmelerini bekler tavırlar içerisine girmişlerdir. Ya da
sendika ağalarının ve sendika bürokrasisinin biz işçilerin yararına
kararlar almalarını beklemekten
başka bir iş yapmamışlardır.
İşçilere ve sendikalara dışarıdan seslenmenin çok fazla bir şey
getirmediğini uzun yıllar süren
deneyimler göstermiştir. Evet, biz
işçilerin dışarıdan gelecek olumlu
önerileri önemsediğimizi ve fakat
kimsenin böbürlenerek bize uzaklardan gazel okumalarından da bir
yarar görmediğimizi tespit etmemiz gerekiyor.
Sendika yöneticilerinin neden
geçmişin muhasebesini yapmadıklarını yazma yerine, sendikaların içerisinde kendi delegelerimizle
neden mücadele edemediğimizin
hesabını herkes kendisine verirse
daha verimli bir iş yapmış olacağımızı kavramamız gerekiyor. Ya
da şu ya da bu işyerinde sendika
ağaları dediğimiz kesimin yaptığı
yanlışları yazarken ve bunların
biz işçilerin inisiyatifini kırdıkları
üzerine şikayetlenme yerine, neden
bizim sendika ağalarının inisiyatifini bir türlü kıramadığımızı, ilgili
işyerlerinde işçi arkadaşlarımızı
yanımıza almakta neden beceriksiz kaldığımızın muhasebesini
yapabilmeliyiz. Haklı olarak tepeden inme kararlara karşı çıkarken,
neden bizim bu tepeden inme kararlara karşı mücadelede yetersiz
kaldığımızı, işçi arkadaşları ikna
etmede, onları yanımıza almada
neden başarılı olamadığımızın
muhasebesini yapabilmeliyiz.
İşçi sınıfının öncü örgütleri
adına büyük laflar yaparken, neden uzun yıllardır fabrikalardaki
işyeri komiteleri içerisinde becerikli bir çalışma yapamadığımızın
ve sendikalı işyerlerinin çok büyük çoğunluğunda neden bir güç
sahibi olamadığımızın hesabını
kendi kendimize verebilmeliyiz.
Sendikaların kongrelerinde bildiri, bülten dağıtmanın gerekli ve
doğru olduğunu ve fakat bu kongrelerde işçiler tarafından bizlerin
neden seçilip kongrelere gelemediğimizin hesabını sadece sendika
ağalarına keseceğimize, biraz da
kendimizin hatalarının ne olduğunu ortaya koyabilirsek belki
geleceğe dönük daha yararlı bir iş
yapmış olacağız.
*)
Burada yeni çıkarılacak bir kanunla ki bu kanun 2821 sayılı
sendikalar kanunu ve 2822 sayılı
sendikalar kanunun yerini alacak “toplu iş ilişkileri kanunu”
adı altında birleşmiş bir kanun
olacaktır. Bu yeni kanunun yakın
zamanda çıkarılacağı söylenmektedir. Bu kanun çıkarıldığında
tüm sendikalar kendi tüzüklerini
belirli maddelerini değiştirmek
zorunda kalacaklardır. Bunun
için de genel kurullar için seçilmiş
olan delegelerle “tüzük kongre”leri
yapacaklardır.
Bizim için önemli olan bu tüzük kongrelerinde, tüzük maddelerinin biz sendika üyesi işçilerin
sendikalardaki ağalık sistemini ve
sendika bürokratlarının edimlerini sınırlayacak temelde düzenlemeler yapılması için kullanmaktır.
Bunun nasıl olacağı somut konuşulmalı ve gerekli hazırlıklar
şimdiden yapılmalıdır.
İstanbul’dan Yeni İşçi Dünyası
okuru işçi
01.01.2012
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SENDİKA KONGRELERİ VE DENEYİMLERİMİZ
5
KESK Grevdeydi
Genel Sağlık Sigortası’nın ertelenen maddeleri 1 Ocak 2012’de
yürürlülüğe girecek. Örneğin,
Yeşil Kart iptal edilecek. Aylık
geliri asgari ücretin üçte birinden
fazla olan herkes sağlık primi ödeyecek. Katkı payları artırılacak vb.
Sağlık alanında, AKP
Hükümetinin sermaye yararına
gerçekleştirdiği dönüşüm politikalarına karşı sağlık emekçileri,
KESK, 21 Aralık günü greve çıktı.
İstanbul Avrupa yakasında
Cerrahpaşa, Çapa Tıp Fakültesi
hastaneleri önünde buluşan
emekçiler, saat 11.00’de Beyazıt
Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.
Yürüyüş kolu Haseki Hastanesi
önünde bekleyen kitle ile birleşti.
Binlerce işçi, emekçi buradan
Beyazıt Meydanı’na yürüdü.
Kadıköy’den Sirkeci’ye geçen
binlerce kişi Sirkeci’den Beyazıt
Meydanı’na kadar sloganlar ve
alkışlar eşliğinde yürüdü. Beyazıt
Meydanı’nda bir araya gelen binlerce kişi sağlıkta yaşanılan dönüşüm politikalarını protesto etti.
Kamu Emekçilerinin talepleri
şunlar:
“-Grev hakkının yasal teminat
altına alındığı bir Toplu Sözleşme
düzeni için,
-Kamu hizmetlerinin ticarileşti-
rilmesine son verilmesi için,
-“KHK Demokrasi ”sine son verilmesi için,
-Her türlü güvencesiz çalıştırmaya son verilerek tüm çalışanlara kadrolu iş güvencesi sağlanması için,
-Tüm çalışanlara insan onuruna
yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma
koşullarının sağlanması, çalışma
yaşamının demokratikleştirilmesi
için,
-Emekçilere dayatılan angarya
ve zorunlu fazla mesaiye son veril-
mesi için,
-Temel ücretlerin artırılarak,
eşit işe eşit ücretin gerçekten hayata geçirilmesi için,
-Ek ödemelerin tüm emekçiler
için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için,
-Net asgari ücretin açlık sınırı
olan 1.000 TL’ye çıkarılarak tüm
ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi
kesintisi dışında bırakılması için,
-Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz
biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, tutuklula-
rın serbest bırakılması için,”
Yürüyüş ve mitingde; “Sağlık
haktır satılamaz!, Parasız eğitim,
parasız sağlık!, Zafer direnen
emekçinin olacak!, Gün gelecek
devran dönecek, AKP halka hesap
verecek!, Kurtuluş yok tek başına,
ya hep beraber ya hiç birimiz!,
Susma sustukça sıra sana gelecek!”
vb. sloganları atıldı.
21 Aralık günü KCK operasyonları adı altında basın emekçilerinin gözaltına alınması, mitingde
basın emekçileri tarafından protesto edildi. Fotoğraf makinelerini ve kameralarını yere bırakan
basın emekçileri, “Baskılar bizi
yıldıramaz!, Özgür basın susturulamaz!” sloganlarını attılar.
Mitingde sırasıyla, Türk İş’e
bağlı sendikalar adına Hava İş
Genel Başkanı Atilay Ayçin, sanatçı Pınar Sağ, DİSK Genel
Başkan Vekili Tayfun Görgün,
TTB Merkez Konsey Üyesi Osman
Öztürk, KESK Genel Sekreteri
İsmail Hakkı Tombul konuştu.
Konuşmacılar AKP Hükümetinin
politikalarını eleştirdiler. Miting
Grup Yorum konseri ile sona erdi.
Yürüyüş ve mitingde, Yeni İşçi
Dünyası Aralık sayısının ve YDİ
Çağrı sayı 154’ün satışı yapıldı.
21.12.2011
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Adana’da Kamu Çalışanları Eylemi
6
21 Aralık günü, sağlık alanında,
eğitim alanında çalışan kamu çalışanları grev hakkı, örgütlenme
özgürlüğü, özlük ve demokratik
hakları için, Kanun Hükmünde
Kararnamelerle iyice ticarileştirilen sağlık ve eğitim hakkı için,
“İnsanca Bir Yaşam İçin” diyerek
bir günlük bir grev organize ettiler.
Birçok ilde olduğu gibi Adana’da
da greve ilişkin bir eylem organize
edildi. Saat 11. 30’da başlayan eyleme binlerce kamu çalışanı ve bu
grevi destekleyen sivil toplum kuruluşları ve basın katıldı.
Eylem, iki koldan Uğur Mumcu
meydanına yürüyüş ve istasyon
önünde basın açıklamalarının
okunması biçiminde gerçekleşti.
Yürüyüşün bir kolu Numune
Hastanesi önünden, diğer kolu
ise Belediye Tiyatrosu önünden
yürüyüşe geçti. Kortejler, Kasım
Gülek Köprüsü altında birleşerek
Uğur Mumcu Meydanı’na yürüdü. Numune kortejinde TTB,
Dev Sağlık- İş, SES gibi sendika
ve kurumlar yürürken, Belediye
tiyatrosu kortejinde ise KESK’e
bağlı sendikalar, siyasi gruplar
yürüdüler. Yürüyüş boyunca,
“Mollalar değil öğretmene bütçe”,
“Toplu sözleşme hakkımız, grev
silahımız”, “Parasız eğitim, parasız sağlık”, “Yaşasın örgütlü mü-
cadelemiz”, “Hükümet yasanı al
başın çal”, “Sözleşmeli köle olmayacağız”, “Sağlıkta tasarruf ölüm
demektir.” vb. sloganlar atıldı.
Eyleme, yürüyüş güzergahındaki
iş yerlerinden ve evlerin pencerelerinden çıkan insanlar alkışlar ve
ıslıklarla destek verdiler.
Alana gelindiğinde 663 sayılı
KHK hükümleri temsili olarak
oylandı. KHK içerisinde yer alan
devlet hastanelerinin şirket hastanelerine dönüştürülmesi, sağlığın
piyasalaştırılması, kamu çalışanlarını işletme görevlisi; yurttaşları
müşteri haline getirilmek istenmesi yapılan bu temsili oylamayla
reddedildi.
Sonrasında konuşmalara geçildi. İlk sözü Adana- Osmaniye
Tabip Odası başkanı Resmiye
Kaya aldı. Kaya açıklamasında
şunları söyledi: “Hükümetin
süslü püslü laflarla Türkiye’ye ve
halkımıza yutturmaya çalıştığı
sistemin reklamlar döneminin
ve sağlıkta “cicim” aylarının artık
bittiğini ilan etmek için toplanmış
bulunuyoruz. Çünkü sağlıkta dönüşüm denilen “cicim aylarından
sonra başlayacak filmde tıpkı sayın başbakanın söylediği gibi “ne
kadar para o kadar köfte” yani “ne
kadar para o kadar sağlık dönemi”
başlamış bulunmaktadır. Ama
bizler onurlu bir mesleğin üyeleri
olarak buna izin vermeyeceğiz.”
İkinci olarak Adana 2. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde 27 üyesi
yargılanan Dev Sağlık- İş adına
Mustafa Hotlar konuşma yaptı.
Konuşmasında maliye bakanı
Mehmet Şimşek’in asgari ücret
konusundaki açıklamalarını eleştiren Hotlar konuşmasına son verirken şunları söyledi: “Kimseden
sadaka istemiyoruz, alnımızın teriyle çalışıyoruz, hakkımız olanı
istiyoruz! Eğitimden sağlığa, ulaşımdan içtiğimiz suya kadar her
şeyin paralı hale getirildiği, tüm
temel hizmetlere her gün yeni
zamların geldiği bugün, asgari
ücretli tüm çalışanların sesi olarak bu süreçte hakkımızı alana
kadar bugün olduğu gibi sokakta
olacağız.”
K ESK adına basın açık lamasını ise SES Adana Şube
Başkanı ve Adana KESK Dönem
Sözcüsü Muzaffer Yüksel okudu.
Hükümetin kamu alanında uygulamaya soktuğu ve sokmak istediği yeni uygulamaları eleştiren
Yüksel neden grev haklarını kullandıklarını şu sözlerle ifade etti:
“Grev hakkımızın yasal teminat
alındığı bir toplu sözleşme düzeni
için, kamu hizmetlerinin tica-
rileştirilmesine, KHK sultasına,
Angarya ve zorunlu fazla mesaiye
her türlü güvencesiz çalışmaya son
verilmesi için,
Tüm çalışanlara kadrolu iş güvencesi için, insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma
koşullarının sağlanması için, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için
Temel ücretlerin arttırılmasıyla
sağlanacak gerçek bir eşit işe eşit
ücret sistemi için,
EK ödemelerin tüm emekçiler
için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için,
Net asgari ücretin açlık sınırı
olan 1.000 TL’ye çıkarılarak tüm
ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi
kesintisi dışında bırakılması için,
Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz
biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, tutukluların serbest bırakılması için,
temel haklarımıza yapılan tüm
saldırılara karşı grev hakkımızı
kullanıyoruz.”
Sonrasında BTS adına Tonguç
Özkan ve TMMOB adına Mustafa
Altıok kısa birer konuşma yaptılar.
Konuşmaların ardından, alanda
bulunanlar türküler söyleyip halaylar çektiler.
22.12.2011
İ s t a n bu l - Topk a pı’ d a k i
Holidayınn Oteli’nde, 25 Aralık
2011 Pazar günü 7. Olağan Genel
Kurul başlamadan önce sendikanın yaptığı eylem etkinliklerini
içeren slayt gösterimi yapıldı.
Ardından Şube Başkanı Cemal
Kement kısa bir açılış konuşması ile Genel Kurulu açtı. Şube
Başkanı konuşmasında, patronların, onların hükümeti AKP’nin,
dünyada yaşanan krizin yükünü
işçi ve emekçilerin sırtına yüklemek için durmadan saldırdığını
kuralsız ve esnek çalıştırma, sendikasızlaştırma ve kıdem tazminatını ortadan kaldıran yasaları
çıkarma çabası gösterdiğini belirtti. Tüm bu saldırılara karşı tüm
işçilerin hem dünyada, hem de ülkelerimizde birleşip mücadele etmesi gerektiğini vurguladı.
194 delegeden tamamına yakınının katıldığı Genel Kurul
salonunda delegeler; “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Birleşe birleşe
kazanacağız!”, “Direne direne
Kazanacağız!”, “ŞOK’ta sendika
kalacak, başka yolu yok!”, “Ülker
işçisi yalnız değildir!”, “Kurtuluş
yok tek başına ya hep beraber ya
hiç birimiz!” sloganlarını attılar.
G e n e l K u r u l ’u n D i v a n
Başkanlığına Tez Koop – İş Genel
Sekreteri Hakan Bozkurt seçildi.
Genel Kurul ’a konuk olarak; Türk – İş1. Bölge Temsilcisi
Faruk Büyükkucak, Tez Koop – İş
Sendikası Genel Başkanı, Genel
Merkez yöneticileri, Tez Koop –
İş’in tüm şubelerinin başkan ve
yöneticileri, sendikanın örgütleme uzmanları ve az sayıda işçi
ile Harb – İş Sendikası İstanbul 1
No’lu şube başkanı katıldı.
Konukların konuşmaları bölümünde ilk konuşmayı Tez Koop
– İş Sendikası Genel Başkanı
Osman Gürsu yaptı.
O. Gürsu, her hükümet gibi bu
hükümetin de yeni çıkardığı veya
çıkaracağı yasalarla işçilere yeni
haklar veriyormuş gibi göstererek işçileri kandırdığını, kıdem
tazminatı ile ilgili çıkarılacak yasayı örnek gösterdi. 20 yıllık bir
işçinin alacağı tazminat şimdiki
yasaya göre 20 aylık ücret tutarı
iken, yeni çıkarılacak yasaya göre
işçinin alacağı tazminatın ise 6 – 7
aylık olacağını belirtti.
Türk – İş’in Genel Kurulu’nda
“Kıdem Tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasının Genel Grev
nedeni olacağı” kararını aldığını,
fakat kararın alınmasıyla işlerin
bitmediğini bu tür saldırılara
karşı duracak bir konfederasyon
yaratmak için 10 sendikanın mücadele ettiğini fakat diğer 35 sendikayı henüz ikna edemediklerini
belirtti.
Son 10 yılda hükümetin emeğe
saldırılarını var gücüyle sürdürdüğüne değinen O. Gürsu halkın
hükümete desteği devam ederse
çalışanların % 80’inin asgari ücretle güvencesiz çalıştırıldığı ülkemizde krizlerin “bizi teğet geçtiği”
ve geçeceğinin doğru olduğunu
çünkü elimizde alınacak hak kalmadığını bu saldırılara karşı Türk
– İş bir şey yapmasa güç birliği
yapmış 10 sendikanın kararlı bir
şekilde direneceklerini belirtti.
Ayrıca, Türk – İş’in 3. veya 4.
büyük sendikası olarak, hükümetlerin sağcılığına veya solculuğuna
bakmadan işçilerin zararına mı,
yoksa yararına mı çalışıyor ona
göre davranacaklarını şubelerde
bu konularla ilgili işçi eğitimlerine hız vereceklerini ve böylelikle
iç örgütlülüğü güçlendirerek tüm
saldırılara karşı koyacaklarını da
sözlerine ekledi.
Türk – İş 1. Bölge Temsilcisi
Faruk Büyükkucak da sermayenin ve hükümeti AKP’nin işçi ve
emekçilere saldırılarından bahseden konuşmasında, 2821 ve
2822 sayılı iş kanunlarının değiştirilerek yerine “Toplu İş İlişkileri
Yasası” adıyla yeni çıkarılacak yasada bazı hak kırıntıları (Örneğin
işkolu barajını % 10’dan binde 1’e
indirilmesi) olduğunu fakat esası
var olan hakların gasp edildiğini, yeni eklenen bir madde olan
“İstidam Büroları” maddesinin
sendikal hakkı ve iş güvencesini
ortadan kaldıran bir yasa olduğunu örnek göstererek belirtti.
İşçi sınıfının sorunlarının tüm
dünyada benzer olduğunu, bu
sorunların çözümünün işçilerin
birlikte mücadelesiyle olacağını
belirten F. Büyükkucak uluslararası alanda çok güçlü bir birliği
olan sermayeye karşı hem ulusal planda, hem de uluslararası
alanda birleşmek gerektiğini ve
örgütlü olunursa güçlü olunabileceğini vurguladı.
Konuklardan Tez Koop – İş’in
Ankara Şube Başkanı Mustafa
Baran ve Gebze Şube Başkanı
Celalettin Kurt da kısa birer konuşma yaptılar.
M. Baran sermayenin büyük bir
saldırı içinde olduğunu, işçilerin
buna karşı cesaretli bir şekilde mü-
cadele edemediklerini, Tez Koop
– İş’in üyelerini artırdığını, büyüdüğünü fakat sendikal örgütlülüğünün güçsüz olması nedeniyle
kitlesini harekete geçiremediğini,
üye olmanın örgütlü olmak anlamına gelmediğini, bunun aşılması
için iç örgütlülüğün sağlamlaştırılması gerektiğini belirtti.
C . Ku r t S e n d i k a G e n e l
Kurullarının geçmişin değerlendirildiği, geleceğin planlandığı
toplantılar olması gerektiğini belirterek, sendikaların patronların
saldırılarına karşı işçileri birleştirip örgütleyerek onlarla birlikte
patronların saldırılarına karışı
mücadele etmediklerini, saldırıları karşısında suskun kaldıkları
veya patronlardan lütfen ricalarla
ve yalvararak hak elde etmeye çalıştıkları için işçilere güven vermediğini, bu durumun aşılması
gerektiğini belirtti.
Konukların konuşması bittikten
sonra delegelere söz hakkı verildi.
Divan tarafından delegelere söz
alıp konuşmaları için bir kaç kez
çağrıda bulunulmasına rağmen
hiçbir delege konuşmadı.
Bu durum bize delegelerin konuşan yönetici ve konuk yöneticilerin her şeyi anlattıklarını,
kendilerine anlatacak bir şeyin
kalmadığını düşündüğünü çağrıştırdığı gibi delegelerin konukların değinmediği veya yeterli
derecede üzerinde durmadıkları,
kendilerine yani işçi sınıfına yapılan bunca yoğun saldırıların ve bir
dizi temel sorunun yaşandığının
farkında olmadıklarını da gösteriyor. Bunu aşmanın yolu sendikaya
sadece üye durumunda olan işçi-
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Tez Koop – İş Sendikası İstanbul 4
No’lu Şube’nin Genel Kurulu yapıldı
7
leri sınıf bilinçli ve sendikada örgütlü işçiler durumuna getirmektir. Sendika şubesinin bu konuda
ciddi bir çaba yürütmesi gerekir.
Tez Koop İş, kadın işçi ağırlıklı
bir işkolunda faaliyet yürüten bir
sendika olmasına rağmen 194
delegeden sadece 14 kadın delege
vardı. Ve 9 Yönetim Kurulu üyesi
içinde sadece 2 kadın yer alıyor.
Üstelik kadın üyeleri ilerletecek,
kadınlara yönelik özel bir çalışmayı yönetecek ve kadınlardan
oluşan bir Şube Kadın Komisyonu
da yok. Aynı şekilde üye işçilerin
önemli bir oranda genç olmasına
Hukuk Köşesi
Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız.
Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır.
İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol
ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı
yasaları bilmek zorundadır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu – IV
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Genel Kurul - I
8
Sendika işçi sınıfı için ne kadar önemli ise, genel kurullarda sendikalar için o kadar önemli bir organdır. Genel kurul sendika ve konfederasyonların en yüksek organıdır.
Sendika şubelerinin genel kurulu üyelerinin katılımı ile yapılır.
Ancak bir şubeye bağlı işyerlerindeki üye işçi sayısı 500’ün üzerinde
ise genel kurul delegelerin katılımı ile yapılır. Yani bir sendika şubesine bağlı işyerlerindeki sendikalı işçi sayısı 500’den az ise genel
kurul tüm üyelerin katılımıyla yapılır. 500’den fazla üye varsa delegeler bu üyeler tarafından serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm
esasına göre yapılmalıdır. Delege seçimleri sendika şubesinin genel
kuruluna 100’den az 250’den çok delege katılmayacak şekilde sendika tüzüğünde belirtildiği esaslara göre yapılmalıdır.
Sendikaların genel kurulu ise üye işçi sayısı 1000’den fazla ise delege esasına göre yapılır. 1000’den az üye varsa genel kurul üyelerin
katılımı ile yapılır. Şubesi bulunan sendikalarda delegeler şube genel
kurullarınca delegeler tarafından seçilir. Şubesi bulunmayan sendikaların delegeleri ise şube delegelerinin seçim yöntemi ile belirlenir.
Sendika genel kurullarının delege sayısı da 200’den az ve 500’den
fazla olmamalıdır. Sendika genel kurul delegelerinin seçim yöntemi
bu sınırlara göre yapılmalıdır.
Sendika üyesi işçilerin sendika ve şubelerine, genel kurullara yasaların koyduğu en üst sınıra göre delegenin katılabilmesi için basınç
uygulamaları yerinde olacaktır. Ne kadar çok delege genel kurullara
katılabilirse kararlarda ve yönetimin belirlenmesinde tabanın o kadar fazla söz hakkı olmuş olacaktır. Elbette bunun yanında delegelerin seçimi sırasında da uyanık olmak, gerçekten işçilerin çıkarını
savunan işçileri delege olarak seçmek önemlidir.
Konfederasyonların genel kurulu, konfederasyona üye sendikaların seçtiği ve en çok 500 delegeden oluşmalıdır. Üye sendikaların genel kurulda kaç delegeyle temsil edileceği konfederasyon tüzüğünde
açıkça belirlenmiş olmalıdır.
Konfederasyon, sendika ve sendika şubelerinin yönetim ve denetleme kurulu üyeleri bu görevleri ile kendi genel kurullarına doğal delege olarak katılırlar. Delege olarak seçilen birinin görevi bir sonraki
genel kurul için yapılacak olan delege seçimine kadar devam eder.
Ne sendikalar ve şubeleri, ne de konfederasyonlar tüzüklerine yukarıda sayılan hükümlere aykırı ve delege seçilebilmeyi engelleyecek
herhangi bir hüküm koyamazlar.
Genel kurulların işçiler ve sendikalar açısından oldukça önemli
olduğunu söyledik. Çünkü genel kurullarda sendikanın zorunlu
organlarından olan yönetim, denetleme ve disiplin kurulları, (Şube
genel kurullarında) sendika genel merkez genel kurul delegeleri ve
(Sendika genel kurullarında) konfederasyon genel kurul delegeleri
seçilir. Delege seçiminden başlanarak konfederasyon yönetimine
kadar olan seçim süreçleri genel kuruların işlevi dahilindedir. Bu an-
rağmen Şube Gençlik Komisyonu
yok. Bunlar mücadele etmede kararlı bir sendika şubesi için önemli
eksikliklerdir. Bunların da en kısa
zamanda giderilmesi gerekir.
Genel Kurul’a YDİ ÇAĞRI
Dergisi olarak bir grup arkadaş ile
katıldık. Yayın satışı ve dağıtımı
yaptık.
Genel Kurul seçimler yapıldıktan sonra bitirildi. Tek liste
ile girilen seçimde eski Yönetim
Denetim ve Disiplin Kurullarında
yer alan eski yöneticiler yeniden
seçildiler.
02.01.2012
lamda delege seçiminden itibaren işçi sınıfının çıkarlarını savunan
işçilerin seçilebilmesi çok önemlidir.
Bunlar yanında genel kurullar önerilen tüzük değişikliklerinin
yapıldığı, yönetimin geçen dönem çalışmalarının değerlendirildiği,
kararların alındığı ve mali sorunların tartışıldığı organlardır.
Ayrıca taşınmaz mallar konusunda yönetim kuruluna yetki
verme, konfederasyonlara üye olma veya üyelikten ayrılma, yeni
şube açma veya bu konuda yönetim kuruluna yetki verme, var olan
şubeleri birleştirme veya şube kapatma, aynı işkolunda olmak şartıyla başka bir sendika (veya konfederasyon) ile birleşme ve katılma,
uluslararası işçi kuruluşlarına üye olma veya üyelikten çekilme, feshetme, delege seçiminde uyulacak kuralları yasalara aykırı olmayacak şekilde belirleme ve yasalarca veya tüzükte genel kurulun yapması belirtilen diğer işlemleri yapma, başka bir organa bırakılmamış
konuları karara bağlama genel kurulun yetkileri arasındadır. Genel
kurullarda yapılacak değişikliklere bakıldığında genel kurulların ne
kadar önemli olduğu görülmektedir.
Şube genel kurullarında ise yönetim, denetleme ve disiplin kurullarının, genel merkez genel kurul delegelerinin seçimi, şube tüzük
değişiklikleri, yönetimin geçen dönem çalışmalarının görüşüp değerlendirme, ibra etme, yasalarca veya tüzükte genel kurulun yapması belirtilen diğer işlemleri yapma, başka bir organa bırakılmamış
konuları karara bağlama işleri yapılır. Ancak şube genel kurullarının mali ibra (temize çıkarma, onaylama) yetkisi yoktur.
Sendikaların olağan genel kurulları 4 yılda bir toplanmalıdır.
Ancak tüzüklerde daha kısa aralıklarla toplanma kararı alınabilir.
Bu sürenin birçok duruma bağlı olarak 2 veya 3 yıl olması daha iyi
olabilir.
Genel kurulun yapılacağı tarihten en az 15 gün önce delegelere
genel kurul dönemine ait faaliyet ve mali raporun ve denetleme kurulu raporunun, gelecek döneme ait bütçe teklifinin gönderilmesi
zorunludur.
Olağanüstü genel kurul ise yönetim veya denetleme kurulunun
gerekli gördüğü hallerde veya genel kurul delegelerinin (delege olmadığı durumlarda üyelerinin) beşte birinin yazılı isteği üzerine
toplanır.
Genel kurulları hazırlama ve çağrı yapma yönetim kurulunun
sorumluluğundadır.
Genel kurullar, üye veya delegelerin yarısından bir fazlasının hazır
bulunması durumunda yapılabilir. Ancak tüzükte daha yüksek bir
sayı belirlenebilir. Eğer ilk toplantıda yeterli çoğunluk yoksa ikinci
toplantı en çok 15 gün sonra yapılmalıdır. İkinci toplantıda genel
kurula üye veya delegelerin üçte birinin katılması genel kurulun
yapılması için yeterlidir. Bu hesaplamalarda salonda bulunan ancak
delege olmayanlar (üyelerle yapılan genel kurullarda üye olmayanlar) dikkate alınamazlar.
Delegelerin veya üyelerin genel kurullara katılmaları ve diledikleri
gibi oy kullanmaları hiçbir şekilde engellenemez.
Genel kurullarda kararlar genel kurula katılan üye veya delegelerin yarısından bir fazlasının oyu ile alınabilir. Ancak bu sayı üye
veya delege tamsayısının dörtte birinden az olamaz. Bu anlamda
yeterli çoğunluk katılmadığından ertelenen ve üye veya delegelerin
üçte birinin katılımı ile yapılmak zorunda kalınan genel kurullarda
çoğunluk oyu karar almaya yetmeyebilir.
Genel kurulların tutanakları genel kurul divanınca tutulur ve imzalanır. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 10, 11, 12 ve 13. maddeler)
Gelecek sayımızda Genel Kurulun çalışma esasları ile devam
edeceğiz.
[email protected] adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
Eğitim Köşesi
Fiyat ve Fiyatın
Belirlenmesinde Pazarın
Etkisi I
K
apitalist üretim sisteminde fiyat kavramı, metaların (ve hizmetlerin) değerinin para olarak ifadesidir. Herhangi bir metanın
(değişim) değeri, o metanın içinde birikmiş, ortalama toplumsal
emek değerine eşittir. Bu değer, o metanın üreticisi dışındaki insanların kullanacağı bir meta olarak onların eline geçene kadarki dönemde birikmiş tüm emeği kapsar. Bunun içinde metanın hammaddesinin çıkarılması, taşınması vb. sürecinde yaratılan değer vardır.
Hammadde işlenirken, meta haline getirildiği dönemde ona doğrudan katılan değer vardır; üretim sürecinde kullanılan makinelerin,
tüketilen enerjinin, fabrikanın değerinin, fabrikanın üzerinde bulunduğu toprağın rantının o somut metaya yansıyan değer bölümü
vardır. Üretim sürecinden, tüketiciye varana kadar geçen süreçte
gerekli işlerin yapılması sırasında oluşan değer bölümünün –taşımacılık, reklam, tüccar kârı vb.- yansıması vardır. Piyasaya ya da pazara
satış için sunulan bir meta veya hizmetin değeri, çok karmaşık bir
toplumsal değerler toplamıdır. Fiyat ise bu değerin para olarak, para
cinsinden ifadesidir. 1 kilo elma ile bir litre sütün fiyatı diyelim ki 1
lira ile ifade ediliyorsa, bu normal şartlarda onların her ikisinin de
içinde billurlaşmış ortalama toplumsal emeğin birbirine eşit olduğunu ifade eder.
Kapitalist ekonomide, fiyatın söz konusu olduğu yerde bir alış-veriş, değiş-tokuş, bir el değiştirme söz konusudur. Bu yüzden fiyat metaların (ve hizmetlerin) alınıp satıldığı pazarla sıkı sıkıya bağlı olan
bir ekonomik kategoridir.
Pazar, metaların el değiştirdikleri, tüketici tarafından satın alındıkları alandır. Yani değerin gerçekleştiği, satılma yoluyla tüketiciye
ulaştığı alandır. Kuşkusuz pazar, tüketicilerin alım gücü, pazara sunulan metaların, o metalara olan taleple oranı vb. metaların fiyatının
belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Burjuva iktisadı pazarın fiyatların belirlenmesindeki rolünü o kadar büyütür ki, sonuçta ortaya,
fiyatın bütünüyle keyfi, yalnızca, pazarın temel yasası olan arz-talep
yasası tarafından belirlendiği, fiyatın, üretim süreci ile onun içinde
birikmiş değerle vb. fazla ilgisi olmadığı teorisi çıkar ortaya.
Buna göre piyasada az olan ve kendisine talep çok olan metanın
fiyatı, dolayısıyla değeri; piyasada çok olan, fakat kendisine talep az
olan metadan düşüktür. Kuşkusuz bu tespitte önemli ölçüde doğruluk payı vardır. Pazarın arz-talep yasası, fiyatın belirlenmesinde, herhangi bir metanın gerçek değerinin ne kadar üzerinde veya altında
satılacağını belirlemede rol oynarlar, fakat bu oynamalar gerek üste
ve gerekse alta doğru uzun süre çok büyük oranda olamaz. Uzun sürede bütün metalar, pazarda gerçek değerlerinden fazla büyük olmayan sapmalar içeren fiyatlarla alınır-satılırlar. Kapitalist ekonomide
Pazar, arz fazla-talep az olması nedeniyle bir süre değerinin altındaki
fiyatlarla işlem gören meta fazlasının pazardan çekilmesini zorlar.
Kapitalist ekonomide amaç maksimum kâr olduğu için, metası değerinin altında fiyatla işlem gören sermaye, daha kârlı alanlara, anda en
karlı olan alana kayar. Bu şekilde söz konusu meta arzı fazlalığı ortadan kalkar. Bu kez daha önceki evrede en kârlı olan alanlarda sermaye
yığılması dolayısıyla arz fazlası doğar. Aynı oyun yeniden başlar.
Pazarın arz talep yasası bu yüzden fiyatların ne esas, ne tek belirleyicisidir. O, yalnızca plansız kapitalist ekonomide, sermayenin belli
alanlarda yığılmasını engelleyen bir düzeltici işleve sahiptir. Metalar
uzun evrede pazarda kendi gerçek değerleri etrafında alta ve üste az
miktarda sapma gösteren fiyatlarla satın alınır-satılırlar.
Sosyalist, planlı ekonomide pazar ekonomisinin kuralları geçerli
değildir. Sosyalist üretim, kapitalist meta üretimini sıfırlamak; kar
amacıyla satmak için değil, var olan toplumsal ve bireysel ihtiyaçları karşılamak için planlı üretmek; sürekli artan maddi ve manevi
ihtiyaçları en iyi şekilde karşılamak için üretimin adıdır. Kapitalist
toplumun bağrından çıkıp geldiği şekliyle sosyalist toplumlar başlangıçta ve belli bir süre, meta üretimini bütünüyle ortadan kaldıramazlar. Egemen olan planlı sosyalist üretim yanında, belli bir süre küçük
ve orta çaplı kapitalist üretime göz yummak zorunda kalırlar. Fakat
sosyalist üretime paralel olarak yürüyen kapitalist üretimin sürekli
daraltılmasına, en sonunda tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik
tedbirler alırlar. Küçük ve orta çaplı kapitalist işletmelerin metalarının fiyatlarının belirlenmesinde pazar yine önemli rol oynar. Fakat
fiyatların gerçek değerin çok üstüne çıkmaması için devlet müdahaleci olur.
Fiyatlar, sosyalist ekonomide esasta devletin ekonomiyi yöneten
kurumlarınca saptanır ve ekonominin yönetim aracı olarak işlev
görürler.
24.12.2011
14
Aralık günü, Tez Koop İş, SES, Eğitim Bir - Sen,
Eğitim -İş, Eğitim - Sen ve Türk
Eğitim - Sen Sendikalarında
ör g üt lü i ş ç i l e r, Çu k u rov a
Üniversitesi’nde promosyon ihalesi ile ilgili bir eylem düzenlediler. Üniversite girişinde bulunan
Türkiye İş Bankası önünde toplanan 500 işçi sloganlar ve ıslıklar eşliğinde Rektörlük binasına
kadar yürüyüş gerçekleştirdiler.
Yürüyüş tamamlandıktan sonra,
rektörlük binası önünde bir basın
açıklaması düzenlediler. Basın
açıklamasını Türk Eğitim - Sen
3 No’lu Şube Başkanı Rıfat Çelik
okudu.
Üniversite çalışanlarının maaş
işlemleri için yönetim belli dönemlerde bankalara yönelik ihale
açıyor. Bankalar da, verdikleri
promosyonlarla ihaleleri kapmaya
çalışıyorlar. Bu promosyonlar daha
önce üniversitenin kendisine kalır-
ken, çıkan bir başbakanlık genelgesiyle promosyonlarının tamamının işçilere dağıtılması zorunluluğu getirildi.
Yapılan basın açıklamasında
konuya ilişkin olarak: “En son
2009’da yapılan ve daha önce 3
yılda bir tekrarlanan ihale, rektörlükçe bu dönem 5 yıla çıkartılmak
isteniyor. Yanı sıra bankalarla yapılacak ihaleye müdahil olmak isteyen sendikaların bu talepleri ise
dikkate alınmıyor. 4600 kişinin
çalıştığı Çukurova Üniversitesi’nde
geçen dönem yapılan ihaleyle işçi
başına 432 TL promosyon ödemesi
yapılmıştır. Oysa ki aynı dönem
ihale açan başka üniversite hastanelerinde bu oran çok daha yükseklerdedir. Örneğin 4677 çalışanı
olan Ankara Üniversitesi’nde kişi
başına 1.080 TL, 2684 çalışanı olan
Fırat Üniversitesi’nde ise kişi başına 1.750 TL alınmıştır.” denildi.
Rektörden bu ücret farklarının
hesabını sormak için eyleme katılan çalışanlar sık sık; “Rektör elini
cebimizden çek!”, “Promosyon
hakkımız söke söke alırız!”, “Zafer
direnen emekçinin olaca k!”,
“Kurtuluş yok tek başına ya hep
beraber ye hiç birimiz!”, “Rektör
nerede, çalışanlar burada!” vb. sloganlar attılar.
Açıklamada, sendika ve çalışanların talepleri arasında promosyonun taksitle değil, tamamının bir
defada ödenmesi, ihalede tüm sendikaların gözlemci bulundurması
aksi takdirde bir komisyon oluşturulması, şeffaflık ilkelerinin uygulanması, ihaleye bütün bankaların
davet edilmesi, ihale sözleşmesinin
3 yıllık yapılması vb. sıralandı.
Üniversitede 4600 çalışan varken
eyleme 500 civarında çalışan katıldı. Eylemde en kitlesel yürüyen,
yaklaşık 150 kişilik bir katılımla,
üniversitede çalışan 200 üyesi bulunan Tez Koop - İş sendikası ve
SES oldu.
15. 12. 2011
Yeni İşçi Dünyası/Adana
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Ç.Ü. İşçileri Banka Promosyonu İhalesi İçin Eylem Yaptılar
9
DİSK ÖZÜR DİLEMELİDİR!
Bilindiği gibi son dönemde boyalı basın ve burjuva medya üzerinden çokça özür dileme tartışmaları yürütüldü.
Biz yapılan hatalar ve işlenen
suçlar konusunda özür dilenmesi
ve yapılan haksızlıkların olanaklar ölçüsünde düzeltilmesini
savunuruz.
Fakat bilinmelidir ki geçmişte
gerek işçi sınıfına, bizim örgütlerimize, geçmişten bugüne sınıfımızın fertlerine karşı işlenen suçların hesabını kendi iktidarımızı
kurarak soracağız.
Ama oraya gidebilmek için bizim kendi örgütlerimizin yaptığı,
yapması mümkün hataları karşısında da özür dilemeye açık olmamız gerekmektedir.
Bu konuda Canan ve Yıldırım
Koç’un yazdığı DİSK tarihinde
12 Mart 1971 darbesi ile ilgili
DİSK’in şu tavrı vardır:
“DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında
ve geliştirilmesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yanında olduğunu
belirtmekten kıvanç duyar.
“Parla mentoda n çı ka r ı la n
Anayasaya aykırı kanunlar ve
hükümetin ısrarla yürüttüğü
Anayasa dışı uygulamalar, sosyal
patlamalara yol açan tutum ve
davranışlar, memleketi bir kardeş
kavgasının eşiğine getirmiştir.
“İşte böyle bir ortamda memleketin beceriksiz ellerde emekçi
halkımızın da perişanlığını artıracak bir yuvarlanmayı gören ve
Türk milletinin bağrında oluşan
Silahlı Kuvvetlerin bu vahim du-
rum karşısında aldığı kararlar işçi
sınıfımızın devrimci kesiminde
büyük bir ferahlık yaratmıştır.
“ Türk iye Cumhuriyeti
Anayasasının tanıdığı hakları
en cesur şekilde kullanan Türk
Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak, Atatürk
devrimlerini hakim kılmak ve
Anayasanın öngördüğü reformları gerçekleştirmek, özellikle
Anayasamızın temel ilkelerine
yürekten bağlı kalmak yolunda
görev başında olduğunun radyolardan ilanı, karanlık ufukları aydınlığa kavuşturmuştur.”
( A g e . S a y f a 174 , E p o s
yayınları-2008)
Bu açık lama bir darbenin
desteklenmesidir.
Biz işçi ve emekçi yığınların
darbelerden her seferinde en kötü
şekilde etkilendiği ve her darbenin
sermayenin iktidarını pekiştirdiği
ortadadır.
Yine 12 Mart darbesi ile halkımızın yiğit neferleri ya idam edilmişler ya da açıkça katledilmişlerdir.
Dev rimci İşçi Sendikaları
Kon fe der a s yonu’nu n Şubat
2012’de yapacağı genel kurulunda
bu açıklamanın geçmişte yapılmış olmasından dolayı hata yapıldığını ve bunun için bugünkü
DİSK’in kendi genel kurulunda
alacağı bir kararla işçi sınıfından
ve emekçi halkımızdan özür dilemesini talep etmek bir görevdir.
DİSK tarihsel olarak işlenmiş
bir suçun muhasebesini yapmak
zorundadır.
Yeni İşçi Dünyası okuru işçi.
01.01. 2012
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
MUĞLA VE İLÇELERİNDE DİSK, KESK ve SES ÜYELERİ
EYLEMDEYDİ
10
S
ağlık ve eğitim başta olmak
üzere temel kamu hizmetlerini ticarileştirmeye, kamu çalışanlarını köleleştirmeye çalışan
AKP Hükümetinin açıklamasına
karşı; KESK’e üye memurlar ve
Türk Tabipleri Bir¬liği 21 Aralık
Çarşamba günü iş bırakma eylemi
yaptı.
Muğla’da Eğitim-Sen, SağlıkSen, KESK, Bel-Sen, Kamu-Sen
ve diğer kamu kuruluşları, ekonomik koşullar nedeniyle, tüm dünyada en kısa günün yaşanacağı 21
Aralık tarihini seçti. Bunun nedeninin ise, iş saatlerinin uzayacak
olmasından dolayı olduğu bildirildi. Grev’de tüm çalışan kesimin
hakları konusunda konuşmalar
yapıldı.
Eylemin amacı; ekonomik
koşulların düzeltilmesi, AKP
Hükümetinin çalışanlar üzerindeki etkileri, taşeron işçilerin
güvensiz şekilde çalıştırılması,
Eğitim ve Sağlık ücretlerinin artmış olması ve benzeri konular
üzerine dikkat çekmek idi.
Muğla’da yapılan eylem, güvenlik kuvvetlerinin kontrolünde
yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Eylem
sendikaların toplu halay ve türkü
dinletisiyle olaysız bir şekilde sona
erdi.
O r t a c a’ d a , D a l a m a n’ d a ,
Köyceğiz’de 21 Aralık Çarşamba
günü Eğitim ve Sağlık başta olmak üzere, kanun hükmünde
kararnamelerle çalışanların temel
haklarının gasp edildiğini öne süren sendikalar ile DİSK, KESK ve
SES’in de desteğiyle düzenlenen iş
bırakma eylemi gerçekleştirildi.
Eylemde sözcüler ortak basın açıklaması okudular. SES
adına Gülhan Musaoğlu’nun
okuduğu açıklama, “Sağlık alanında dönüşüm çalışmalarının
hızlanmaya başladığı bu dönemlerde sağlık alanında yapıldığı
iddia edilen reformun, sağlık
hizmetinin üretimi, finansmanı
ve organizasyonunu kapsayan,
yani sağlık alanındaki yapısal
değişiklikler anlamına geldiği
bilinmektedir. Türkiye’de Sağlık
reformları uygulanırken, Dünya
Bankası ve IMF politikaları esas
alınmıştır. Sağlığın metalaştırılması politikaları uygulanmaya
başlamıştır. Gecenin en uzun,
gündüzün en kısa olduğu günde,
21 Aralık’ta sağlık meclislerini
kuruyoruz. Hizmet üretmiyoruz.
Mücadelemizle karanlıkları aydınlatacağız” şeklindeydi.
Eğitim-Sen adına Hamit
Dolu basın açıklamasında “Bugün
Edirne’ den Kars’a, Van’ dan
İstanbul’a, Antalya’dan Trabzon’a,
İzmir’den Diyarbakır’a kadar tüm
illerde grevdeyiz. Taleplerimiz sadece kamu hizmeti verenlerin değil kamu hizmeti alan 75 milyon
insanımızın ortak talebidir. Sağlık
ve Eğitim başta olmak üzere kamu
hizmetlerinin piyasalaştırılmasına karşı grevdeyiz; emeklilerimizin sefalet koşullarına karşı
grevdeyiz” dedi.
28. 12. 2011
Bir okur olarak, Yeni İşçi Dünyası
Nisan sayısında “Praktiker yapı
marketleri A.Ş işçileri sendikalaşmayı başardılar. Koop-İş
Sendikası işçilerin mücadelesini
satacak mı koruyacak mı?” başlıklı
yazıdaki yanlış gördüğüm noktalara karşı kısa bir tavır takındım.
Gerek yazının yazarı, (Ali Osman
Başeğmez) gerekse YİD yazı kurulunun yazdığım yazıya karşı
takındıkları tavırları okuyunca
şaşırdım. Özellikle Ali Osman
Başeğmez’in beni demagoglukla
suçlaması, benim hiç tartışmadığım konuları tartışmışım gibi göstermesi Ali Osman Başeğmez’in
niteliğini ortaya koyma açısından
çok iyi olmuştur. Ben Ali Osmanın
yazdığı yazıda:
1-Sosyal- İş Sendikası Metro
Gros Marketlerde işveren tarafından işyerine getirilmiştir. İşçiler
zorla sosyal- İş’e üye yapılmışlar,
Sosyal-İş’in hangi sendikaya karşı
getirilmiş olduğunu açıklayacağı
yerde benimle alay ediyor yazı kurulu buna karşı çıkmıyor.
2-Koop-iş’in Praktiker’de oynadığı oyunlara, Ali Osman
Başeğmez hiç değinmiyor.Ayrıca
birde tarihi çarpıtarak Koop-İş’in
kuyrukçuluğunu yapıyor.
3-Ben Koop-İş’e faşist demişim.
Bu Ali Osman Başeğmez’in çok
gücüne gitmiş ve benden bunu
ispatlamamı talep ediyor. Sayın
Ali Osman Başeğmez, senin deyiminle Tez-Koop-İş’in içindeki
mücadeleci olduğundan dolayı
sosyal faşist yöntemlerle atılan
Faruk Üstün ve Ahmet Kartal tarafından da aynen savunuluyordu
bir zamanlar. Ama senin çok
mücadeleci dediğin Faruk Üstün
Koop-İş’te çalışmaya başlayınca,
herhalde faşist olmaktan çıktı.
Tabi ki ben Faruk Üstün’ün dediği
ile hareket etmedim. Ali Osman
Başeğmez’in dediği ile de hareket
etmedim. Tüm YİD okurlarına
çağrımdır; Koop İş’in sitesine girip Koop-İş’in KK-T-A’da yaşanan
olaylarla ilgili yaptığı basın açıklamalarına lütfen baksınlar. Bu bile
bu sendikanın niteliğini göstermeye yeterlidir. (Ekte bu belgeleri
yazı kuruluna gönderiyorum.)
Niyet tartışması: Söylenmeyen
bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmaktır.
Benim yaptığıma bu bağlamda
niyet tartışması diyemezsiniz. Ben
sizin bildiğiniz halde söylemediğiniz, sakladığınız; gerçekleri söy-
lüyorum. Gerçeği saklamak kötü
niyetliliktir, niyet tartışması değil.
Niyet kelimesinin her geçtiği yerde
“bu niyet tartışmasıdır” suçlaması
yazı kuruluna yakışmıyor.
Sayın Osman Başeğmez, ben
nerde kriterleri tartışıyorum? Ben
nerde Tez-Koop-İş’in sınıf uzlaşmacısı olmadığını savunmuşum?
Ben Koop-İş’in sınıf uzlaşmacılığı yanında, ayrıca faşist
olduğunu söylüyorum. Yani her
sınıf uzlaşmacısı sendikanın faşist
olmadığını söylüyorum. Sen farklı
düşünüyorsan bunu ortaya koy.
Bunu tartışalım. Ayrıca KK-T’de
kaç tane, sınıf uzlaşmacısı olmayan, sınıf sendikası vardır. Ben yok
diyorum, eğer kurulmuşsa benim
haberim yok. Sayın Ali Osman
Başeğmez ve YİD yazı kurulu
beni bu konu da aydınlatırsa iyi
olur.(yoksa mücadeleci Faruk
Üstün Koop-İş’i dönüştürüp de
sınıf uzlaşmacısı olmayan bir sınıf
sendikası mı yapmış bizim haberimiz yok.)
Ali Osman Başeğmez uzun
bir demogojiden sonra şöyle diyor;” YİD okuru iddiasının aksine bizlere sapla samanı ayırmayı
değil, niceliksel farklılıklarla uğraşmayı öğütlemektedir. Tabi ki
niceliksel farklılıklarla hatta en
ufak ayrıntılarla da uğraşılmalıdır. Fakat bir olgunun, yapının ve
hareketin niteliğini unutmadan ve
unutturmadan.”
Hangi olgunun, hangi yapının niteliğini unutturmuşum Ali
Osman?
Olgu şudur: Ben Koop–İş’in,
Türk-Metal’in faşist olduklarını söylüyorum. Ama sen sayın
Osman Başeğmez Koop-İş’in
faşist olmadığını savunuyorsun
olgu budur. Ben Tez-Koop-İş’inde
Birleşik-Metal-İş’inde sınıf uzlaşmacısı olduğunu, ama faşist olmadığını savunuyorum. Ben faşistle
faşist olmayanı ayırıyorum, sense
ayırmıyorsun aramızdaki sorun
bu, ben Tez-Koop-İş’e ayrı bir şey
atfetmiyorum sen Koop-İş’e farklı
şeyler yüklüyorsun. Ayrıca ben
Birleşik- Metal –İş, Türk-Metal-İş
bağlamında yapılan çağrıyı doğru
görmüyorum. Zaten çağrı pratikte hiçbir sonuç vermemiştir,
bu açıkça ortadadır. Aynı şekilde
Koop-İş ve Tez–Koop-İş bağlamında da öyle bir çağrının yapılmasını doğru görmüyorum.
Doğru şu: aynı konfederasyonda,
aynı iş kolun da, iki sendikanın
olması işçi sınıfı hareketi açısından yanlıştır, birleşmesi yönünde
çağrı yapılması gerekir. Geçmişte
Tez-Koop-İş, Koop-İş’e birleşme
çağrısı yaptı. Hatta genel kurulda,
yönetimi birleşilmesi halinde
Koop-İş’e vereceğini söyledi, ama
Koop-İş yanaşmadı bunlar olgudur. Yapılan çağrı için “somut
durumun somut tahlili” denmektedir. Oportlar çokça somut durumun somut tahlili adına M-L’
mi revize etmişlerdir.
“Faşist olmayan Tez-Koop-İş
sendikasında sendikal demokrasi
yoktur, sendikal demokrasinin kırıntısı bile yoktur. Sendika ağaları,
şube başkanları koltuklarını korumak, ele geçirdikleri rantı kaybetmemek için yapmayacakları hiçbir
şey, ayakları altına almayacakları
hiçbir demokratik değer yoktur.
Yalnızca sistematik olarak taban
üzerinde, özellikle dürüst ve namuslu mücadeleci Tez-Koop-İş
üyelerine karşı değil, aynı zaman
da aynı sendika için de rakip olan
sendika yöneticilerine karşıda
Tez-Koop-İş sendikası içinde sık
sık sosyal faşist baskılar saldırılar
uygulanmaktadır. Bir başka sendikanın “faşistliği”ne değinmeyi çok
önemli gören birisinin alternatif
olarak gösterdiği diğer sendikadaki sosyal faşist baskılara hiç değinmemesi çok ilginçtir.”
Sayın Başeğmez, “ faşist olmayan Tez-Koop İş” ne demek? Sizce
faşistse bunu açıkça ortaya koyun.
Bana göre değil. Ben Koop-İş’e
açıkça faşist diyorum. Sizin zorunuza gitse de. Sosyal faşist yöntemler uygulamak ayrı bir şey, faşist
olmak ayrı bir şey. Sayın Osman
Başeğmez ve YİD yazı kurulu ben
yazımın neresinde Tez Koop-İş‘de
demokrasi var mıdır, yok mudur
tartışması yürütmüşüm? Bunu ispatlayın demagoji yapmayın. Bunu
tartışan Ali Osman Başeğmez,
Tez-Koop-İş sendikası içerisinde
demokrasinin kırıntısı bile yok diyor.Sosyal faşist yöntemler uyguladığını söylüyor bunları ispatlamak
sayın Osman Başeğmez’e düşüyor.
Sayın Ali Osman Başeğmez’e bir
soru sormak istiyorum, KK-T’de
birçok sol ve devrimci grup da
karşı devrimci yöntemler şiddet de
dahil ve özellikle ayrılıklarda anti
demokratik yöntemler uygulanmaktadır. Çoğunda örgüt içi demokrasi yoktur. Hal bu iken, sınıf
uzlaşmacı sarı sendikaların fazla
demokrat olmasını beklemek be-
nim değil AliOsman Başeğmez’in
beklentisidir.
Ali Osman Başeğmez, sendika
bürokrasisi arasındaki koltuk kavgasın da taraf olmayı çok sever.
Geçmişde Tez-Koop-İş içinde
yedi yıl genel merkez yöneticiliği
yapmış, genel merkez yönetimindeyken hiçbir muhalif tavır takınmayan, ancak yedi yılın sonunda
bir genel kurulda merkez yönetimin listesine alınmayan Faruk
Üstün muhalif olmaya başlar. O
zamana kadar, yöneticilerle hiçbir
sorunu olmayan bu kişi birden
bire kendini mücadeleci, yönetimi
de sosyal diyalogculukla suçlar.
(Bu doğrudur.) Ama kendisi yönetimdeyken de, Tez-Koop-İş sosyal
diyalogcuydu. O zaman sesi çıkmıyordu. Daha sonra genel merkez yönetimine seçilmeyince, kendisine mücadeleci demeye başladı.
(Sayın Başeğmez’de bu zatın kuyruğuna takıldı. Başeğmez soyadını
da böylece aldı!) Ve hakkını inkar
etmemek gerek epey de mücadele etti. Şimdi mücadelelerinden
kesitler:
1-Apar topar eski şubesine dönüp, şubenin olağan kongresine az
kalmasına rağmen, bekleme yerine
acelece olağanüstü kongreye götürüp şube başkanı olmak istedi.
Şube yönetiminde çoğunluğu sağlayamayınca, yönetimde olan ancak o anda memleketi Dersim’de
bulunan Faruk Üstünün deyimiyle Tuncelili çobanı (Özcan
Aydın) ihraç etti. (Çok demokratik
bir yöntemle!) Çoğunluğu sağlayıp, olağanüstü kongreyi yaptı.
Ancak Tuncelili çoban ihracına
itiraz etti mahkemeyi kazandı.
Olağanüstü kongre iptal edildi. Bu
andan itibaren merkez yönetimde
şube yönetimine müteşebbis heyet atadı. (Bu da anti demokratik
uygulamadır.)
Sayın Ali Osman Başeğmez, burada görüldüğü gibi anti demokratik yönteme, ilk başvuran senin
kuyruğuna takıldığın, mücadeleci
ve de demokrat Faruk Üstün’dür.
2- Mücadele keskinleşerek
devam etti! Mücadeleci grup, şubeyi basıyor. Genel merkezi basıyor, tek kadın yönetici olan Rabia
Özkaraca’ya “sen nasıl elinin hamuruyla bu işlere karışırsın?” diyerek işçi sınıfı adına haddini bildirirler. Türk-İş temsilciler toplantısında Rabia Özkaraca tartaklanır,
ağza alınmayacak küfürler edilir,
devamla mahkeme koridorlarında
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Demogoji Benim Değil, Soysuzlaşmış Küçük
Burjuvaların İşidir!
11
aynı şekilde tartaklanır, saçından
tutup sürüklenir, o dönem bu mücadeleci çizginin uyguladığı bu
karşı devrimci şiddeti Ali Osman
Başeğmez’in hiç dile getirmemesi
ilginçtir. Öyle ya bu mücadeleci
çizgi için her şey mübahtır.
Devam edelim; Torba Yasa sonucu belediyelerde “norm kadro
fazlası” diyerek Milli Eğitim
Müdürlüklerine gönderilen işçileri üye yapmak için Koop-İş; “TezKoop İş, PKK’li, onlar solcu, onlar
komünist, BİZ MİLLİYETCİYİZ.”
diyerek MHP’li belediyelerle kol
kola çalışıyorlar. İşte bu çok mücadeleci sendikacılarımız işçi sınıfına bu ırkçı, şoven antikomünist
bilinci taşıyorlar.
Gördüğünüz gibi
“bir sendika ağa grubuna karşı bir
başka sendika ağa grubunun kuyruğuna takılmak” benim değil, senin görevindir. Ufku dar ve ufku
bulanmış olan ben değil sensin.
Tez-Koop –İş içinde taşeronluğu
ispatlı olan Gürsel Doğru’nun
kuyruğuna takılan, yönetime seçildiği zaman Faruk Üstün’le birlikte ona alkış tutan ben değil sizdiniz. Gürsel Doğru’nun taşeronluğu konusunda en ufak bir tavır
takınmayan Osman Başeğmez’dir.
Şimdi soruyorum kimin pusulası
şaşmış?
Osman Başeğmez’in
demagoji ettiği bir diğer nokta,
Türk-Metal-İş’le, Tez-Koop-İş’i
aynılaştırıyor. Neymiş efendim
norm oluşturuyorlarmış. Metal
işkolunda bilindiği gibi MESS
denen bir patron örgütü var. Bu
patron örgütüne bağlı işkollarının çoğunda Türk-Metal denilen
faşist sendika örgütlü, çoğunluk
bu faşist sendikada olduğu için,
evet toplu sözleşmede bu sendika
norm teşkil ediyor. Ama 17. işkolunda MESS gibi patron örgütü
yok. Onun için her işyerinde ayrı
ayrı toplu sözleşme yapılmaktadır. Bu Koop-İş için de böyledir.
Sosyal-İş’de ve Tez-Koop için de
bu böyledir. Ali Osmana göre
Tez-Koop İş Sendikası iyi olsa
idi, Praktiker işçisi Koop-İş’te
örgütlenmezdi. Söyler misin Ali
Osman bey, Türk-Metal’in her yıl
patronlarla işbirliği içerisinde TİS’
de işçileri satmasına ve YİD’in
çağrısına rağmen işçiler neden
Türk-Metal’den istifa edip Birleşik
Metal-İş’e geçmemişlerdir.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum: ben Faruk Üstün’ün faşist
Koop-İş’de çalışmasında problem
görmüyorum. Kendisine solcu
diyen bir, iki kişiyi çalıştırıyor diye
Koop-İş faşist olmakdan çıkmaz.
Ayrıca aynı konfederasyonda, aynı
iş kolunda iki ayrı sendikanın olmasını normal görüp destekleyen
anlayışlara da karşıyım. KK-T’de
sınıf uzlaşmacısı olmayan sendika
bana göre yoktur. Ben işçi sınıfı
mücadelesi ve örgütlenmesi açısından fabrikaları nasıl esas alıyorsam, işletmeler içinde de daha
büyük işletmelerin öne çıkarılmasını savunuyorsam, mevcut sendikalar içinde örgütlenmeyi öne
çıkaran daha kitlesel sendikalarda
çalışmayı öne çıkarmayı doğru
görüyorum. Bu konuda benim
tavrım budur. Sendika bürokrasisinin kendi arasındaki koltuk kavgasında taraf olmam söz konusu
değil. Ben Faşist olanla faşist olmayanı aynı kefeye koymuyorum. Ali
Osman Başeğmez aralarında fark
görmüyor.
YİD yazı kurulunun tavrını, YİD’in bir okuru ve çalışanı
olarak Osman Başeğmez’in bana
saldırılarını eleştirisiz yayınlamalarını ciddi bir sorun olarak görüyorum. Bu konuda kendilerini
eleştireceklerini hatalarını aşacakları umudunu taşıyorum.
Fabrikalar kalemiz, yaşasın
Bolşevik mücadelemiz!
Kahrolsun sendika patronları!
Yeni İşçi Dünyası Okuru
06.12.2011
“Demogoji Benim Değil, Soysuzlaşmış Küçük
Burjuvaların İşidir!” başlıklı yazı üzerine
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Demogoji Beni m Değ i l,
Soysuzlaşmış Küçük Burjuvaların
İşidir!” başlıklı yazı üzerine
12
Öncelikle okurumuzun yöntemi
ile ilgili tavır takınmak istiyoruz.
Okurumuz 19.05.2011 tarihli,
Yeni İşçi Dünyası Temmuz sayısında yayınlanan yazısında;
“Osman Başeğmez’in art niyeti
ortadadır.” Dedi. Bu tavra; “yeni
İşçi Dünyası gazetesi olarak niyet üzerinden tartışmayı yürütmeyi ilke olarak reddediyoruz.
Tartışmada bizim için ölçü,
beyaz kağıt üzerine yazılanlar,
ağızdan çıkan sözdür. Kimsenin
niyetini tartışma konusu yapmayız ve kafa arkası okumayız.”
(Yeni İşçi Dünyası Temmuz 2011,
sayfa 8) tavrını takındık.
Bu konuda okurumuz 06.12.2011
tarihli yazısında şu tavrı takınıyor:
“Niyet tartışması: Söylenmeyen
bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmaktır.
Benim yaptığıma bu bağlamda
niyet tartışması diyemezsiniz.
Ben sizin bildiğiniz halde söylemediğiniz, sakladığınız; gerçekleri söylüyorum. Gerçeği saklamak kötü niyetliliktir, niyet tartışması değil. Niyet kelimesinin
her geçtiği yerde “bu niyet tartışmasıdır” suçlaması yazı kuruluna yakışmıyor.”
Okurumuz önce kendisine göre
bir niyet tarifi yapıyor, ardından
niyetimizi sorgulamaya, tartışmaya
devam ediyor, bizi gerçekleri saklamakla, kötü niyetli olmak ile suçluyor. Niyet sadece, “Söylenmeyen
bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmak”
değildir. Niyetin başka anlamları
da vardır. Örneğin niyet; kafa arkası okumaktır. Söylenmeyen şeyleri söylenmiş gibi göstermektir.
Kişinin niyetini sorgulamaktır.
Yazılan, söylenen şeyler üzerine
değil, söylenmeyen, yazılmayan
şeyler üzerine tartışma yürütmektir vb. Niyetten biz bunları anlıyoruz. Niyetten bunları anladığımız
için Ali Osman Başeğmez’in niyeti
üzerine tartışma yürüten okurumuzun tavrını doğru bulmadık ve
eleştirdik. Okurumuz bu yazısında
da niyet üzerine tartışmaya devam
ediyor. Yanlış yapıyor.
Okurumuzun yazısında kullandığı dil, üslup da, kullanılmasını
doğru bulduğumuz bir dil ve üslup
değil. Okurumuz Yeni İşçi Dünyası
gazetesi üzerinden tartıştığını, Yeni
İşçi Dünyası okurlarının tartışma
yazılarını okuduğunu dikkate almalıdır. Ali Osman Başeğmez’e
birebir yazı/mektup yazmıyor
okurumuz. Birebir yazılarda kullanılacak dil, üslup bizi elbette ilgilendirmez. Fakat YİD üzerinden
tartışma yürüten okurumuzun,
kullandığı dile, üsluba dikkat et-
mesi gerekir. Sadece okurumuzun
değil, yayınlanması talebi ile yazı
ileten her okurumuzun yazısında
kullandığı dile, üsluba dikkat etmesi gerekmektedir.
Koop İş faşist mi?
19.05.2011 tarihli yazısında okurumuz Koop İş Sendikası’nın faşist
bir sendika olduğunu savundu. Biz
Koop İş’in belirleyici niteliğinin
onun sınıf işbirlikçisi olması olduğunu, bir sendikayı tanımlayan,
anlatan en belirgin özellik ne ise o
tanımın kullanılması gerektiğini
savunduk. Okurumuz Koop İş’in
faşist olduğu, o’nun faşist değerlendirilmesi gerektiği noktasında
ısrarlı. O, “Tüm YİD okurlarına
çağrımdır; Koop İş’in sitesine girip Koop-İş’in KK-T-A’da yaşanan olaylarla ilgili yaptığı basın
açıklamalarına lütfen baksınlar.
Bu bile bu sendikanın niteliğini
göstermeye yeterlidir.” Diyerek
Koop İş’in basın açıklamalarını,
Koop İş’in faşist olmasına kanıt
olarak sunmaktadır. Ermeni soykırımı, “şehit cenazeleri” konusunda,
sadece Koop İş değil, Türk İş’e üye
bir dizi sendika benzer tavra sahiptir. Bu olaylara takınılan tavrı ölçü
alırsak, sadece Koop İş değil, bir
dizi sendikayı faşist ilan ederiz ki,
bu değerlendirme doğru bir değerlendirme olmaz.
Türk-İş’e üye bir dizi sendikanın,
sendikal çizgisi, niteliği, pratiği,
olaylara yaklaşımı, Koop İş ile aynıdır. Sadece milliyetçi, ırkçı söyleme
bakarak, bu durumda olan her sendikayı faşist ilan etmek doğru bir
yaklaşım olmaz. Bir sendikanın
belirleyici niteliği ne ise, o nitelik
kullanılmalıdır.
Türk milliyetçiliğinin işçi sınıfı
içinde yaygın olduğu, işçi sınıfının
çok büyük çoğunluğunun milliyetçiliğin etkisi altında bulunduğu, “bölücülük” paranoyasının
yaşandığı bir dönemde, milliyetçi,
söylemler, ırkçı tavırlar, tek başına
faşist olmanın ölçütü olmamalıdır. Bu nedenle faşist değerlendirmesi yaparken gayet dikkatli
olunmalıdır.
“Somut du r u mu n somut
tahlili”mi?
Okurumuz 19.05.2011 tarihli
yazısında, bizim Türk Metal’in
2010-2012 MESS Toplu Grup
Sözleşmesine takındığı açık ihanet
tavrı nedeniyle, Türk Metal üyesi
işçilere “Türk Metal’den istifa
edin, Birleşik metal İş sendikasında
örgütlenin” çağrımızın aynısının
Koop İş -Tez Koop İş Sendikası için
de yapılmasını istemişti. Bu talebe
şu tavrı takındık:
“Metal iş kolunda nedeni konularak yapılan bir somut çağrıyı,
okurumuz Tez Koop İş Sendikası
için de yapılmasını istemektedir.
Bu çağrının çok somut olduğu,
metal iş kolunda gelişmelerle alakalı olduğu bilince çıkarılıp dikkate alınmazsa, başka işkolları
ve başka sendikalar için de aynı
çağrının yapılması talep edilir ki,
bu yanlış olur.
Kimi somut durumlarda, belirli
bir mücadele sürecinde, bir sendikada örgütlü olan işçilere bir
başka sendikaya geçme çağrısı
yapılabilir. Bu çağrı somut bir
durumda, bir eylemde yapılabilir. Nitekim bizim Türk Metal’in
TİS’ deki açık ihanet tavrı nedeniyle, Türk Metal’e üye işçilere “Türk Metal’den istifa edin,
Birleşik metal İş Sendikası’nda
örgütlenin” çağrımız böyle bir
çağrıdır. Bu çağrı özel, somut bir
çağrıdır, genelleştirilemez.” (Yeni
İşçi Dünyası, Temmuz 2011, Sayfa
8)
Bu tavrımıza okurumuz şu tavrı
takınıyor:
“Ayrıca ben Birleşik- Metal –İş,
Türk-Metal-İş bağlamında yapılan çağrıyı doğru görmüyorum.
Zaten çağrı pratikte hiçbir sonuç
vermemiştir, bu açıkça ortadadır. Aynı şekilde Koop-İş ve Tez–
Koop-İş bağlamında da öyle bir
çağrının yapılmasını doğru görmüyorum. Doğru şu: aynı konfederasyonda, aynı iş kolunda,
iki sendikanın olması işçi sınıfı
hareketi açısından yanlıştır, birleşmesi yönünde çağrı yapılması
gerekir. Geçmişte Tez-Koop-İş,
Koop-İş’e birleşme çağrısı yaptı.
Hatta genel kurulda, yönetimi
birleşilmesi halinde Koop-İş’e
vereceğini söyledi, ama Koop-İş
yana şmadı bunlar olgudur.
Yapılan çağrı için “somut durumun somut tahlili” denmektedir. Oportlar çokça somut durumun somut tahlili adına M-L’
mi revize etmişlerdir.”
Bir somutta istifa edin çağrımız,
yukarıda aktardığımız tavrımız
okurumuz tarafından; “Yapılan
çağrı için “somut durumun somut
tahlili” denmektedir. Oportlar
çokça somut durumun somut
tahlili adına M-L’ mi revize etmişlerdir.”” Olarak değerlendirmektedir. Okurumuz, yazısında
karşı çıktığı, eleştirdiği demogojiyi
bu noktada kendisi yapmaktadır.
Okurumuzun kavramadığı şudur: Biz BMİS’nın Türk Metal ile
MESS arasında yapılan toplu sözleşme diktasını yıkmak için yürüttüğü grev mücadelesi içinde, bu
mücadelenin belli bir aşamasında
Türk Metal’de örgütlü işçilere
BMİS’na geçmeleri çağrısı yaptık.
Türk Metal TİS döneminde üye
işçilerini patrona sattı. MESS’de
Türk Metal’li sendika ağaları ile
yapılmış toplu sözleşmeyi, aynı iş
kolunda örgütlü diğer sendikalara
da dayattı. Fakat bu kez, BMİS bu
dayatmayı kabul etmedi. Bu diktayı
kırmak için mücadele yolunu seçti.
Bu noktada, bu somutta herkesin
çıplak gözle göreceği bir açıklıkta
Türk Metal’den farklı, mücadeleci bir tavır takındı. Greve gitme
kararı aldı. Metal işkolunda 21 yıl
ertesinde işçiler ilk kez greve çıktılar. Bu durumda yapılması gereken,
BMİS yönetiminin de yanlışlarını,
tutarsızlıklarını eleştirerek, somut
mücadele içinde işçilere destek
vermek, bu mücadeleyi daha ileri
mevzilere taşımaya çalışmaktı. Bu
somut durumda Türk Metal’den
BMİS’e geçme çağrısı yapmak
doğru idi.
Sendikalar içinde bir sendika,
diğer sendikalara göre daha mücadeleci ise, işçi sınıfının hak alma
mücadelesi ve bizim onun içinde
çalışma koşullarımız açısından
daha elverişli ise, işçileri sendikal
örgütlenmede o sendikaya yönlendirmemiz ve söz konusu alanda
öncelikli olarak o sendika içinde
çalışmamız doğrudur.
19.05.2011 tarihli yazısında,
Türk Metal, Birleşik Metal İş bağlamında yapılan çağrının, Koop
İş, Tez Koop İş bağlamında da yapılmasını talep eden okurumuz,
06.12.2011 tarihli yazısında; “Aynı
şekilde Koop-İş ve Tez–Koop-İş
bağlamında da öyle bir çağrının
yapılmasını doğru görmüyorum.”
Diyerek kendisi ile çelişmektedir.
Biz, her işkolu için bir sendika ve
bu sendikaların üyesi olduğu tek
bir konfederasyondan yanayız. Bu
düşüncemizi çeşitli yazılarımızda
ortaya koyduk ve gerekçelendirdik.
Bu genel tavır, bir işkolunda örgütlü
birden fazla sendikanın birleşmesi
için somut çağrı yapmak ile karıştırılmamalıdır. Her işkolu için tek
sendika, tek konfederasyon, sınıf
sendikacılığı perspektifi doğrultusunda çalışma yürüten bizlerin
uzun vadeli hedefi, planıdır.
Okurlarımızın, bu sayımızda yayınladığımız okurumuzun yazısı
ve verdiğimiz cevap yazısını, konu
hakkında Yeni İşçi Dünyası’nın değişik sayılarında yayınlanan diğer
yazılar ile birlikte okuyup değerlendirmelerini öneriyoruz. Bu yazılar
şunlardır:
“Praktiker yapı marketleri A.Ş
işçileri sendikalaşmayı başardılar.
Koop-İş Sendikası işçilerin mücadelesini satacak mı koruyacak mı?”
Yeni İşçi Dünyası Nisan 2011, sayfa
6-7.
“ O k u r e l e ş t i r i y a z ı s ı .”,
“Okurumuzun eleştirisine yanıt.”,
“Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür! Ali Osman Başeğmez.” Yeni
İşçi Dünyası Temmuz 2011, sayfa
7-9.
“En önemlisi eleştiriden
doğru dersler çıkarmak. Temel
Hakvermedi.”, “En önemlisi eleştiriden doğru dersler çıkarmak” başlıklı yazı üzerine.” Yeni İşçi Dünyası
Ekim 2011, sayfa 10-13.
Tartışmanın geldiği noktada,
konu hakkında yürütülen tartışmanın yeterli olduğunu tespit ediyor,
bu tartışmayı burada noktalıyoruz.
22.12.2011
Yeni İşçi Dünyası
. . . İş cinayetleri . . .
25 Kasım
Erzincan’ın İliç ilçesinde yapımı süren Bağıştaş 1 barajı inşaatında
çalışan Mehmet Gümürcü, Emin Aka, Cuma Demir, Süleyman Çakır,
Yılmaz Demir ve Hacı Demir isimli işçiler beton dökülen kalıbın çökmesi sonucu yaralandılar. Yaralı işçilerden Mehmet Gümürcü isimli işçi
kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.
27 Kasım
Konya’nın Karatay ilçesindeki Büsan Sanayi Sitesi’nde bulunan bir iş
yerinde çalışan Veysel İlyat isimli işçi, o sırada kamyona yüklenmek için
bekletilen demir profillerin üzerine düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.
30 Kasım
Zonguldak’ın Ereğli ilçesi Kandilli beldesinde Hema Endüstri A.Ş.
isimli kömür işletmesinde göçük meydana geldi. O sırada 320 metre aşağıda tahkimat çalışması yapan Gökhan Sezer ve Erhan Turhan isimli işçiler yaşamlarını yitirdiler.
04 Aralık
Şırnak’ın Uludere ilçesi İnceler köyünde baraj inşaatında çalışan Vahit
Tarhan, Yıldırım Cüvelek ve Kenan Erkan isimli işçiler yaşanan toprak
kayması nedeniyle göçük altında kalıp yaşamlarını yitirdiler.
24 Aralık
Konya’nın Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi’nde bir site inşaatında çalışan Mehmet Ali Çopur isimli işçi başına yük asansörünün sepeti düşünce yaşamını yitirdi.
28 Aralık
İzmir’in Bornova İlçesi’nde bir metal doğrama şirketinde çalışan
Hamit Şenyiğit isimli 45 yaşındaki işçi üzerine forklift devrilince hayatını kaybetti.
02 Ocak 2012
Maraş’ın Osmanbey köyü yakınlarında TCDD yenileme çalışmaları
yapıldığı sırada 51 yaşındaki Aziz Şensoy isimli işçi devrilen iş makinesinin altında kalarak olay yerinde hayatını kaybetti.
05 Ocak 2012
İzmir’in Çiğli İlçesi Anadolu Caddesi Evka-5 Mahallesi'nde belediyenin yol çalışmalarını yürüten taşeron firmada çalışan 48 yaşındaki
Kemal Karataş isimli işçi, iş makinesi kepçesinin üzerine düşmesi
sonucu yaralandı. Çalışan diğer işçiler tarafından Karşıyaka Devlet
Hastanesine kaldırılan Karataş, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
24 Kasım
Balıkesir’in Gönen ilçesinde bir fabrikada çalışan Eyüp Kara isimli işçi
halatı kopan pres makinasının üzerine devrilmesi sonucu ağır yaralandı.
Bu halde hastaneye kaldırılan işçi kurtarılamayarak hayatını kaybetti.
13
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Nijerya'da Genel Grev
14
Nijerya'da sendikalar tarafından
düzenlenen genel grev, ülkenin bazı
bölgelerinde yaşamı durma noktasına getirdi. Hükümetin petrol fiyatlarını düşük tutan devlet yardımını kaldırmasına yönelik tepkiler,
uygulamanın yürürlüğe girdiği 1
Ocak tarihinden bu yana artarak
sürüyor.
BBC'nin Nijerya muhabiri Mark
Lobel, grev çağrısını yapan iki
büyük sendikanın sekiz milyona
yakın üyesinin iş bırakacağını belirtiyor. Özel sektör ve kamu sektöründeki çalışanların grevi sebebiyle toplu ulaşım, okullar, devlet
daireleri ve bankaların hizmetlerinin durma noktasına geldiği
bildiriliyor. Sendikalardan Nijerya
basınına yapılan açıklamalarda bir
günlük grevin, hükümetin kararının değişmemesi halinde süresiz
greve dönüşebileceği belirtiliyor.
Bu arada Nijerya meclisindeki
bazı milletvekillerinin devlet başkanı Goodluck Jonathan'ın petrol
yardımını kesme kararını gözden geçirme çağrısı işe yaramadı.
Nijerya'da 2003 yılında yapılan
benzer bir genel grev sebebiyle ülkede günlük hayat adeta durmuş
ve hükümet petrol yardımını kaldırmaktan vazgeçip yardım miktarını azaltmıştı. Afrika'nın en büyük
petrol ihracatçıları arasında olan
Nijerya'da halk petrol yardımı sayesinde ülkenin doğal servetinden
paylarını aldıklarını düşünüyor.
Hükümet ise petrol yardımının
mali olarak sürdürülemez olduğunu savunuyor ve yardımın kesilmesiyle ülkedeki yoksullara yeni bir
kaynak yaratacağını söylüyor.
Kaynak: BBC
Belçika’da Grev Hayatı
Durdurdu
Belçika’ da yeni hü kümetin
emeklilik reformunu protesto eden
kamu çalışanlarının bir günlük
grevi ulaşımı felç etti. İşçi sendikalarının da destek verdiği grev
nedeniyle otobüs ve tren seferleri
durdu. Belçika’nın Valonya bölgesindeki tren yollarında iş bırakma
eylemi vardı. Demiryolu işçilerinin
grevi, hayatı durdurma aşamasına
geldi. Bir günlük grev dolayısıyla, Eurostar'ın
Brüksel çıkışlı bütün
seferleri iptal edildi.
Brüksel, Paris ve
Londra arasında
sefer yapan hızlı
tren hattının da
grevden etkilendiği belirtiliyor.
B elç i k a’ d a 6 0
olan emeklilik yaşını 62’ye yükselmeyi
ve aşamalı olarak yaş sınırını artırmayı hedefleyen
“emeklilik reformu” adı altındaki
düzenlemelere karşı yapılan 24 saatlik grev nedeniyle, ülke çapında
kamu taşımacılığı ile posta hizmetleri tamamen durdu. Hastane,
yurtlar, okul, belediye hizmetleri,
cezaevleri ve kreşlerde ise asgari
düzeyde hizmet verildi. Sabah erken saatlerde sendika aktivistleri
belediyelerin önünde, okullarda,
otobüs duraklarında ve diğer işyerlerinde gruplar halinde barikat
kurarak tüm çalışanların greve
katılmasını sağladı. Greve katılım
özellikle kamu sektöründe başarılı
oldu.
Grevin en etkili olduğu alan ise
demiryolları oldu. Sabah erken saatlerden itibaren hiçbir trenin sefer
yapmadığı görüldü. Brüksel, Paris
ve Londra arasında sefer yapan
hızlı tren hatlarında yapılan grev
etkili oldu. Aynı şekilde otobüslerin de çalışmadığı grev nedeniyle
Antwerpen Limanı’nda aksamalar
yaşandı. Liege havaalanında da ise
tüm uçak severleri iptal edildi.
Belçika hükümeti, ülkede 60
olan emeklilik yaşını 62’ye yükselmeyi ve aşamalı olarak yaş sınırını
artırmayı hedefliyor. Sendikalara
göre hükümet, emeklilik yasasında
değişiklik yapmada sendikaları
dikkate almayarak aceleci davranıyor. Sendikalar özellikle emeklilikten sorumlu bakan Vincent Van
Quickenborne’yi sosyal partnerleri
dikkate almadan hareket ettiğini
ve baskı yaparak biran önce yasayı
onaylatmayı istediğini söylüyor.
Kaynak: Etkin Haber Ajansı
Fransa
Havayollarında
Güvenlik
Görevlilerinin
11 Gündür
Sürdürdüğü
Grev Kazanım
İle Sonuçlandı
Fransa havayollarında çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve ücretlerine zam
isteyen havayolu güvenlik
görevlileri, 11 günlük grevlerini
noktaladı. Havayollarında örgütlü
çok sayıda sendikanın ve demokratik kitle örgütünün de desteklediği
grev sonucunda havayolu şirketleri,
çalışanların yıllık prim önerisini
kabul etti.
16 Aralık'tan bu yana sürdürülen grev nedeniyle havalimanlarında ciddi aksamalar yaşanırken,
Sarkozy hükümeti grevi hukuka aykırı ilan etmiş ve grevi kırmak için
özel güvenliklerin yeri polisin görevlendirilmesi talimatını vermişti.
Ancak havalimanlarında çalışan
yaklaşık 10 bin kişinin grevi büyüterek sürdürmesi hükümeti de
şirketleri de pes ettirdi. Havayolu
şirketleri, işçilerin çalışma koşulları
ve ücret konusundaki taleplerini
kabul etti.
Kaynak: Sendika.Org
Afganistan’da Vahşi İsveç
Kapitalizmi!
Expressen gazetesi İsveç’ in
Afganistan’ın Mazar-ı Şerif ’te bulunan askeri üssündeki kampta çalışan işçileri kötü şartlar altında ve
ucuz işgücü olarak kullandığını ortaya çıkardı. Gazeteye göre İsveç’in
yaptığı ‘’bir kölelik tuzağı…’’
İsveç’in en büyük gazetelerinden Expressen’de yer alan haberde
Hindistan ve Nepal’dan getirilen
işçilerin düşük ücretle çalıştırıldıkları ve kendilerine iş bulan aracı
firmaya 8 aylık maaşları tutarında
ödeme yapmak zorunda kaldıkları
belirtiliyor.
NATO üyesi olmamasına karşın İsveç NATO komutası altında
Afganistan işgaline 500 asker ile
katılıyor.
Ga zeteni n haberi ne göre
Mazhar-ı Şerif’te bulunan İsveç askeri üssünün yemek ve temizlik işlerine Supreme adlı bir İsviçre firmasına verildi. Supreme üste 5 yıldır
çalışan Afgan işçilerin işlerine son
vererek Hindistan ve Nepal’dan işçi
getirtmek için Hindistan’daki bir
şirketle anlaştı. Ancak aracı şirket
Afganistan’a yollamadan önce işçilere 8 aylık ücretlerini şirkete vermeyi taahhüt ettiklerini belirten bir
sözleşmeyi imzalattırdı.
Kampta görevli subaylar olayın
rutin olarak yapılan güvenlik taramasında çalışanların huzursuz
olduklarının fark edilmesiyle ortaya çıktığını belirtiyorlar. Olayın
açığa çıkması üzerine Supreme
Hindistan’daki aracı firma ile yaptığı sözleşmeyi iptal etmek zorunda
kaldı.
Afganlı işçilerin işten çıkarılarak
yerlerine Hindistan’dan işçi getirilmesinin nedenleri söz konusu
olduğunda İsveçli yetkililer ile işten
atılan Afganlar farklı açıklamalarda
bulunuyorlar.
Üst’ün işgalci komutanı Anders
Löfberg Surpeme’in çalışan Afganlı
işçilere “temizlik nedeniyle” üste
yatmaları olanağını tanıdığını ancak işçilerin ailevi nedenlerle üste
kalmak istemedikleri için işten ayrıldıklarını söylüyor.
İşten at ı la n ç a l ı ş a n la r ise
Löf berg’nin açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığı ve işten çıkarıldıklarını söylüyorlar. Uzun yıllar
üste aşçılık yapan Jon Mohammad
kendilerine üste kalma teklifi yapılmadığını, işten atıldıktan sonra
Supreme’in kendisine temizlik işini
teklif ettiğini ancak aylık ücreti 460
dolardan 200’e düşürdükleri için
teklifi kabul etmediğini söylüyor.
İsveçlilerin üste çalışan Afganlara
güvenmedikleri için işlerine son
verildikleri ve onların yerlerine üste
yaşamayı kabul eden Hintlileri işe
aldıkları tahmin ediliyor.
21 Aralık 2011
Tez Koop İş Sendikası’nda eğitim çalışmaları devam ediyor
Tez Koop İş Sendikası İstanbul
1 No’lu şubede eğitim çalışmaları
devam ediyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen eğitim çalışmalarına
yüzlerce işçi katıldı.
13 A r a l ı k ’t a Tü r k Me t a l
Sendikası’nın Şirinevler’deki binasında yapılan seminere 200, 22
Aralık’ta Birleşik Metal İşçileri
S end i k a sı genel merke z binası Kemal Türkler Konferans
Salonu’nda yapılan seminere 90 işçi
katıldı.
Eğitim seminerleri sendika eğitim uzmanı Volkan Yaraşır tarafından veriliyor. Bu seminerlerde; işçi
olma kimliği, işçi olmanın özellikleri, işçileri bir araya getiren nedenler, artı değer, toplu iş sözleşmesi,
örgütlü olmanın önemi, sendikaların önemi, sınıf sendikacılığının
özellikleri, sermayenin saldırılarına
karşı mücadele edilmesi gerekliliği
vb. üzerine duruluyor.
2012 yılı Carrefour ve Real Süper
marketleri için toplu sözleşme dönemidir. Bu nedenle seminerlerde
toplu sözleşmenin önemi üzerine
ayrıca duruluyor. TİS’ne hazırlık
dönemi, bir anlamda da savaşa hazırlık dönemidir. TİS için taleplerini formüle eden, tabanda mağazalarda işyeri komiteleri oluşturarak
iç örgütlülüğü sağlayan işçilerin,
taleplerini elde etmek için greve hazırlık yapmaları, sendika genel merkezini alttan zorlamaları gerekiyor.
TİS dönemi bir anlamda sermaye ile
işçi sınıfı arasında savaş dönemidir.
İşçiler, TİS’den kazançlı çıkmak istiyorlarsa, taleplerini elde etmiş olarak masadan kalkmak istiyorlarsa
savaşa hazırlanmaları, savaşı göze
almaları gerekiyor. Savaşa hazırlıklı
olan kazanacaktır. Bunlar yapılmadan imzalanacak TİS’den fazla bir
şey beklememek gerekiyor.
Tez Koop İş sendikası genel merkezinin de perakende sektöründe
greve hazırlık yapması, işçileri
greve hazırlaması gerekiyor. Grev
sırasında, greve gidecek işçilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması için
grev fonunun mutlaka oluşturulması gerekiyor.
Tez Koop İş Sendikası İstanbul
1 No’lu şubenin tarihinde, bugüne
kadar işçilere yönelik olarak herhangi bir eğitim çalışması yapılmadı. Tez Koop İş Sendikası’nın
Mart ayında yapılan Genel Merkez
Genel Kurulu’nda, taşeron Gürsel
Doğru genel başkanlığı kaybetti.
Mayıs ayında da taşeronun 1 No’lu
şubeyi teslim ettiği kayınbiraderi
Rahim Sarıpolat şube başkanlığını kaybetti. 1 No’lu Şube yönetimine Carrefour, Real ve Kültür
Bakanlığı’nda çalışan işçiler geldi.
Şubede yönetim değişikliğinden
sonra işçilere yönelik olarak eğitim
seminerleri verilmeye başlandı.
İşçilerin sendikal eğitim almaları,
işçi olmanın önemini kavramaları
iyi bir şeydir. Sendikal bilinç yanında, işçi sınıfının kendi iktidarını kurmasının bilimi olan sosyalizm ile yüz yüze gelmeleri, kendi
bilimlerini kavramaya çalışmaları
da gerekliliktir.
Sermaye sınıfının işçi sınıfına
yönelik olarak gündemde olan yeni
saldırıları var. Kıdem tazminatının
kaldırılmak istenmesi, bölgesel asgari ücret, çalışmanın esnekleştirilmesi vb. ile işçi sınıfına güvencesizlik, geleceksizlik dayatılıyor. Bu
dayatmaya karşı seçilecek tek yol;
örgütlü mücadeledir. İşçi sınıfı örgütlü ise her şey, örgütsüz ise hiçbir
şeydir!
24.12.2011
Uludere Katliamı Protesto Edildi
28
Aralık Çarşamba gecesi,
Türkiye devleti tarafından Şırnak’ın Uludere ilçesine
bağlı Roboski (Ortasu) köyünde
yapılan katliam, 30 Aralık Cuma
akşamı saat 19.00’da Esenyurt
Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan basın açıklaması ile protesto
edildi.
Halkların Demokratik Kongresi
Esenyurt Meclisi tarafından düzenlenen basın açıklamasında,
çoğu genç 35 Kürt köylüsünün
katledilmesi lanetlendi.
“Şehit namırın!, Katil Erdoğan!,
Katil devlet hesap verecek!,
Kürdistan faşizme mezar olacak!,
Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarının atıldığı açıklamada,
katliamı protesto için 5 dakikalık
oturma eylemi yapıldı.
Esenyurt BDP ilçe örgütü adına
y
apılan konuşmada, HDK adına
yapılan basın açıklamasında, 35
Kürt köylüsünün F-16 savaş uçakları tarafından yapılan bombardıman sonucu katledilmesinin,
ne ilk ne de son katliam olacağı
vurgulandı.
YDİ Çağrı okurları olarak basın
açıklamasına katıldık.
Uludere katliamını lanetliyoruz.
Halkların kardeşliği için tek yol
devrim!
Katliamların olmayacağı yeni
bir dünya için mücadeleye!
30.12.2011
Büyüksaat Ayakkabıcılar çarşısında bulunan atölyelerde çalışan
saya işçileri sağlıksız çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sigortalı
çalışma ve parça başı ücretlerinin
arttırılması için 11 Ocak’ta öğleden sonra iş bırakarak direnişe
geçtiler. Bu atölyelerde çalışan
yaklaşık 1500 saya işçisi var. Diğer
bölümlerde çalışan işçileri de
hesaba kattığımızda atölyelerde
çalışan toplam işçilerin sayısı iki
katına çıkıyor. Şu anda 500 kadar
işçi aktif olarak direnişte, ancak
diğer atölyelerde direnişe destek verip çalışmayan işçiler var.
Çarşıda hiçbir atölyede saya işçileri çalışmıyor. Atölyelerde diğer
bölümlerdeki işçiler çalışmaya
devam ediyorlar, ancak sayacıların direnişi devam ederse bir süre
sonra diğer bölümlerdeki işte durmak zorunda kalacak.
12 Ocak günü ziyaret ettiğimiz
işçiler bizlere sorunlarını, çalışma
koşullarını, neden direnişe geç-
tiklerini, amaçlarının ne olduğunu anlattılar. Birlikte, çalışmak
zorunda bırakıldıkları atölyeleri
gezdik. İşçilerin neden işlerini
bırakıp direnişe geçtiklerini anlamak için çalışma koşullarına bakmak yeterli.
Bu sektörde çalışan işçilerin
büyük çoğunluğu kayıtsız olarak
çalıştırılıyorlar. Günlük çalışma
saatleri 13- 14 saati buluyor, hatta
aşıyor. Üretim aşamasında termo
silme suyu, çeşitli solüsyonlar
(benzin, kimyasal yapıştırıcılar),
bali vb. kimyasallarla çalışmak
zorundalar, ama bu maddelerden
korunabilmek için hiçbir koruyucu malzeme (eldiven, maske,
koruyucu giysi vb.) verilmiyor.
Kimisine yıkım kararı verilmiş,
kimisi tam bir harabeye dönmüş
binalarda, kirli atölyelerde çalıştırılıyorlar. Havalandırma sisteminin olmadığı bu atölyelerde işçiler,
bütün gün boyunca kanserojen
kimyasalları teneffüs etmek zorunda kalıyorlar. Hepsi de yanıcı
olan bu kimyasallar nedeniyle
yangın tehlikesi altındalar fakat
olası bir yangın durumunda müdahale edebilecek ekipman yok.
Üstelik işçilerin anlattıklarına
göre böyle yangınların yaşanması
ender rastlanan bir durum değil.
Yanıcı maddeler yüzünden zaman
zaman işçiler yaralanıyorlar.
Bu işçiler parça başına ücret alıyorlar. Parça üretimi yapılan bu
atölyeler daha büyük çaptaki işletmelere çalışıyorlar. Ücretleri de bu
büyük işletme sahipleri belirliyorlar. İşçilerin direnişe geçmelerinin
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Saya işçileri direnişe geçti…
15
önemli bir nedeni de parça başı
ücretlerinin ülke ortalamasının
altında olması. Örneğin ayakkabı
üretiminin yapıldığı kimi şehirlerde en düşük saya birim fiyatı
5 TL iken Adana’da bu fiyatın 1
TL’ye kadar düştüğünü ifade ediyor işçiler.
12 Ocak sabahı bir basın açıklaması yapan işçiler, saya başına
düşen ücretlerin arttırılmasını,
ücretlerin işçilerinde görüşü alınarak belirlenmesini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sigor-
talarının yapılmasını talep ettiler.
İşçiler şu anda kendi araların-
daki birliği ve dayanışmayı sağlamlaştırabilmek için bir dernek
çatısı altında birleşmek istiyorlar.
Daha önce atölyelerin bulunduğu civardan ayrılmayan işverenler, işçiler direnişe geçtikten
sonra ortadan kaybolmuş. Buna
karşın polis, yasalar çerçevesinde
haklarını almak için mücadele
eden, bunu yaparken de kaba kuvvete başvurmayan işçileri sürekli
gözetim altında tutuyor. Bazı işçiler polis tarafından isim ve telefonlarının alındığını söylediler.
Yeni İşçi Dünyası / Adana
12.01.2012
Direnişteki saya işçileriyle röportaj yapıp, sorunlarını bir de kendilerinin aktarmasını istedik. Röportajımıza
katılan işçiler şunları söylediler:
M.Ö.: Biz burada sadece kendi
hakkımızı istiyoruz. Fazlası değil, sadaka değil sadece kendi hakkımız…
Hayvanların bile barınamayacağı
yerlerde biz işçiler çalışıyoruz. Sizce
bu hak mıdır? Biz sadece yaşam koşullarımızın daha iyi olmasını ve
emeğimizin karşılığını istiyoruz.
M.A.: Biz sayacılar yıllardır çalışıyoruz ama emeğimizin karşılığını bir
türlü alamıyoruz. Emeğimizin karşılığını istediğimizde işimizden oluyoruz. Patronlarla görüştüğümüzde
bize “Ben sizin emeğinizin karşılığını
veriyorum. İster çalışın, ister çalışmayın.” diyor. 2500 çalışanımız var.
Bunların toplamında 500’ü sigortalı,
geri kalanı sigortasız olarak çalışıyor.
M.T.: Patronların bizi ciddiye almadığını düşünüyoruz. Direnişimizi
yok sayıyorlar. Oysa tam tersine biz
buradayız, direniyoruz.
A.G.: Yaptığımız direnişin amacı
hakkımızı almak. Saya için bir taban
fiyatı düşünüyoruz. Vermedikleri
takdirde de çalışmayı düşünmüyoruz. Çalışma saatlerimiz 13-14 saat.
Bundan sonra yapacağımız şey direnişimize devam edip hakkımızı
almak.
E.A.: Bu direnişin amacı bu güne
kadar ayakkabı sayacıları olarak alamadığımız hakkımızı almaktır. Gece
yarılarına kadar çalışıp da para kazanamamak bizlerin sıkıntısıdır. Tek
amacımız bu kadar insanın hakkını
almasıdır. 15 yıldır bu işi yapıyorum,
sağlık güvencem yok. Daha önce
böyle bir direniş yapmadık çünkü
bir birliktelik yoktu ama şimdi var ve
hakkımızı alana kadar direnişimize
G.A.: Bizler hakkımız olanı, emeğimizin karşılığını istiyoruz. Şimdiye
kadar patronlar taleplerimiz için hiçbir şey yapmadılar. Sağlık güvencemiz de yok.
Y.C.: Hem çok çalışıyoruz hem de
emeğimizin karşılığını alamıyoruz.
İnsanca bir sosyal yaşantımız olsun
istiyoruz. O solüsyon ve bali kokusu
içerisinde, kanserojen maddelerin
içerisinde çalışıyoruz. Biz buna bir
son verilmesini istiyoruz.
İ.A.: Direnişimiz geçim sıkıntımızdandır. İşe sabahları saat 08:00’de
geliyoruz, akşam saat 23:00’lere kadar çalışıyoruz. Kullandığımız kimyasal maddelerden rahatsızlanıyoruz. Arkadaşlarımız akciğerlerinden
rahatsızlanıyor, kist oluşuyor ciğerlerinde. Bundan hiçbir şekilde memnun değiliz. 25 senedir bu işin içindeyim, hiçbir şekilde sosyal güvencem olmadı. Talebimiz emeğimizin
karşılığını alarak insanca yaşamak ve
evimize ekmek götürebilmektir.
M.Ç.: Direnişimizin başarılı geçeceğini, istek ve taleplerimizin olacağını düşünüyorum. Ama ben direnişimizin şu anda sadece zam almak
olarak nitelendirilmemesini istiyorum. Sonuçta istediğimiz zammı alabiliriz ama yarınların ney göstereceği
belli değil. Direnişimiz gayet olumlu.
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4
Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: [email protected] • web: www.yid.ydicagri.org
YDİ ÇAĞRI Sayı 155’nin İşçi Özel Sayısı • Ocak 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro
Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli