aşırılık aşırıcılık mıdır?
Transkript
aşırılık aşırıcılık mıdır?
AŞIRILIK, AŞIRICILIK MIDIR? Hakan TUNÇ BÜSAM Terör Masası [email protected] Aşırılık nedir? Ortak bir tanımı olabilir mi? İdeal olan gerçekten orta yol mudur? Bizce aşırılık olan başkalarınca olmayabilir mi? Aşırılık sadece dinsel ya da terör temelli midir yahut başka temelli aşırılıklar da mümkün müdür? Nerede başlar aşırılık, bir tehlike arz eder mi, bu tehlike, nerede biter? Düşünce dünyasından başlayalım; her şey değişiyor diyen Heraklitos mu, idealar peşinde koşan Aristo mu, sanıların asıl belirleyici olduğunu söyleyen Protagoras mı aşırıcılıkçıydı? Biraz daha yakına gelelim; Marx’a ilham verdiği için Hegel aşırıcılığın Hasan Sabbah’tan sonraki takipçisi sayabilir miydik? Ya Prodon’u neresine koyacağız aşırıcılığın, Marx’ın da iktidar peşinde koşan bir hevesli olduğunu söylediğinde ve tüm iktidarlara karşı olduğunu söylediğinde? F. Nietzsche, Hitler’e ilham olduğu için mi, yoksa ‘üstün insan’ı tanımladığı yeni bir kutsal metin ortaya koyduğu için mi suçlayacağız? Kant’ı aklın ışığından bahsederken, Rousseau’yu özgürlük diye bağırırken, Hugo Grotius’u dinsel mitlere karşı hukuku yüksek sesle seslendirdiğinde bulduğumuzda ne diyeceğiz? Amerikan’ın artık kurtulamayacağını ve büyük imparatorluğunun yok olacağını söyleyen Wallerstein’ın, sessizliğin de bir grameri olduğunu söyleyen Wittgenstein’in öne sürmüş olduğu tezleri yeniden dillendirdiğine şahitlik ettiğimizde aşırıcılıkla mı suçlayacağız? Peki, bu düşünürler ve diğerleri olmasaydı dünyamızda, dünyamız şuan yaşadığımızdan daha iyi mi olacaktı? Hiç sanmıyorum. Peki, biz bu dünyaya malolmuş bu büyük düşünürleri aşırıcılıkla yaftalarken biz aşırıcılık hastalığının en ateşli haline yakalanmış olmuyor muyuz? Üzerinde anlaşılmış genel bir tanımlama olmamakla birlikte, çok genel anlamda aşırılığı; süregelen mevcut durumu bozmak, duruma uymamak, ona karşı gelmek, rahatsızlık vermek ve rahatsız olma durumu olarak tanımlanabilir. Ülkemizde ve dünyada genel olarak aşırılık denilince akla ilk gelen din ve terör bağlamında ayrılıkçı yahut farklı grup ve söylemler gelmektedir. 1980 öncesi durum, Marksist ideoloji temelli bir aşırılık algılaması mevcutken, yaklaşık yirmi yıl sonra rüzgâr nasılda ters yönden esiyor. Şunu söylemek mümkün; aşırılık kendi paradoksunu içinde taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 21 Şubat 1965’te New York’ta bir suikasta uğrayan Malcolm X bir aşırılık unsuruydu. Malcolm X, "Evet, ben aşırılık yanlısıyım. Burada, Kuzey Amerika'daki siyah ırk çok kötü şartlar içerisindedir. Bana aşırılık yanlısı olmayan bir siyah gösterin ben de size psikiyatrik bakım görmesi gereken birini göstereceğim!"1 diyecektir. Peki, asıl aşırı olan kimdi? Amerika mı, yoksa Malcolm X mi? Çok değil yaklaşık 40 yıl önce aşırılık olarak 1 http://haksozhaber.net/news_print.php?id=2150 1 tanımlanan fakat tüm siyahların bugün sahip oldukları hakların da bir ‘aşırıcının’ ‘kızgın’ mücadelesinde görüyoruz. Britanya’ya döndüğümüzde: “Bugün Britanya'da yaşayan Müslümanların her biri maalesef bir diğerini 'aşırılık yanlısı' olarak yaftalamakta ve böylece kendilerine ılımlılık havası vermeye çalışmaktadırlar”2 aynı dinsel mite bağlı insanların aşırılık konusunda kendi günah çıkarma ayinlerini birbirlerini suçlayarak temize çıkmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Neredeyse tüm düşünce ve ideolojiler ortaya çıktıkları zamanlar ve yerlerde aşırılık ve aşırıcılıkla suçlanmışlardı. Bugün dört büyük din ve temsilcisi olan peygamberleri de diğer düşüncelerin ve ideolojilerin maruz kaldıkları aşırılıklarla suçlandılar. Ama şimdi dünya insanının neredeyse %90’ının hayatını domine etmektedirler. ABD üzerinden başka örneklere bakalım. Önce Afganistan sonra Irak şimdilerde aşırıcılık ile suçlanarak yahut aşırıcılık hareketlerine bir şekilde destek verdiklerini iddia edilerek bombalara uyandırıldılar. Evet, belki Saddam Irak için aşırıydı. Lakin ABD’nin de Irak için aşırı olduğunu söylemek sanırım aşırıcı bir yaklaşım olmayacak. İtalya’da Mussolini, İspanya’da General Franco, Almanya’da Hitler’in yaptıkları ile aşırı olduklarını söylemek aşırıcı olmayacaktır. Lakin bugün bu liderlerin destekçileri olan kişiler, gruplar ve belki kitleler de bizim bu söylemimizi aşırıcılık olarak algılayacaklardır. Avrupa’da yükselen sağ siyaset aşırıcılık unsurları mı taşıyor yoksa biz mi aşırıcı bir düşüncenin tutsağıyız? Öze dönecek olursak; terör olsun aşırıcılık olsun üzerinde anlaşılmış bir tanımı olmayan kavramlardır. Bu kavramları tanımlamaya çalışanlar, genelde ülkenin içinde bulundukları iktisadi, siyasi, kültürel ve dinsel yapılara göre yapmaktadırlar. Hristiyan Avrupa, Müslüman Ortadoğu’yu dinsel aşırıcılıkla suçlarken; Amerika, Kuzey Kore’yi ve İran’ı gerek nükleer silah edinmeye yönelik çalışmaları için, gerek genel Amerikan siyasetine karşı çıktıkları için ve bu bölgelerdeki Amerikan egemenliğini ve çıkarlarının tehlikeye düşmesi nedenleri ile bu ülkeler terörist devletler olarak lanse edilmektedir. Kendisi de bir nükleer güç olan ve dünyanın genelinin çıkarlarına ters düşen ve sadece kendi bildiğini okuyan Amerika kendini terör yanlısı veya terörist ya da aşırıcılık yanlısı veya aşırıcılıkçı olarak görmemektedir. Orta çağda dünyanın döndüğünü söyleyenler aşırıcılıkla suçlanırken, kimse sanayi devrimi sürecinde atölyelerde ve fabrikalardaki dramları aşırılıkla suçlamadı. Sonra iki dünya savaşı yaşadık kimseler Fransa ve İngiltere’yi aralarında gizli anlaşmalar ile dünyayı parsel parsel böldüğü için suçlamadı. Bunun yerine bu parsellerden pay almak isteyen Almanya ve İtalya’yı suçladı (Evet, suçlanmalıydılar da belki onlar ama tarih bir neden sonuç ilişkisi ise nedenleri atlamamak gerekirdi). Birinci Dünya Savaş’ı sırasında Osmanlıların Ermenileri tehciri sonrasında yaşananları; Ermeniler Osmanlı’yı, Osmanlı Ermenileri suçlamıştı ve sonrası bilenen hikâye. Soğuk Savaş döneminde Amerika, Marx’ın eşitlikçi sosyalist-komünist dünyasına ‘aşırıcılıktır’ deyip Rusya’yı suçlayacak; Sovyet Rusya aynı söylemi 2 http://haksozhaber.net/news_print.php?id=2150 2 Adam Smith’in liberal ekonomik sistemi ve Amerika için kullanacaktır. Sonra Sovyet Rusya birden dağıldı, herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Avrupa’da Sırpların Miloşeviç’i toplu kıyımlar (soykırımlar) gerçekleştirirken aşırıcılık yanlısı olan yine Bosnalılar ve Kosovalılardı. Sonra tüm dünya bir olup, tek bir ağızdan (liberal ağız): Müslüman dünya için ‘aşırıcılıkçı’ ve ‘terörist’ demeye başlandı. Doğu şerdi artık ve Batı’ydı hayır olan. Kimseler için İsrail aşırılıkçı değildi, aşırılıkçı olan Filistin’di. Çünkü orası, binyıllardır orada yaşayan, oradaki insanların değil; sonradan yazılma kitaplarda İsrail devletinden bahsedildiği için ve Eski Ahit ve Yeni Ahit’teki hikâyelerden kendine görev çıkaran Hristiyan dünya binyıllar sonra, önce oraya birkaç kişi yolladı. Sonra birkaç kişi daha ve sonra birkaç kişi daha ve artık bir devlet olacak nitelik ve nicelikte olmasanız da uluslararası hukuk yazıcıları için bu sorun değildi. Önce kuralım sonra yazarız. Ve alın size işgalci Filistinliler. Sonra bir gün yüzyıllardır paylaşılamayan Kıbrıs sorun oldu. Uluslar arası anlaşmalar açık iken Türkiye Cumhuriyeti dışında kimse Rumları. Ama artık Türkiye haklı olsa da konjonktür değiştiği için bize yeni metin gerekti ve yazdık. Çünkü Avrupa kültürü-medeniyeti Yunan medeniyeti demekti. Ve biz biliriz ki geçmiş aslında gelecektir de. Kimseler bu Kıbrıs sorunundan önce ABD’den alınmış silahları kullandırtmayan ABD’yi suçlamadı bu davranışını aşırıcılık olarak suçlamadı. Suçlu olan bu silahları kullanmak isteyen Türkiye idi. Ne yeni bir dünya kuruldu ne de biz orada yerimizi alabildik. Kıbrıs sorunu, on yıllardır çözümsüz ve çözüme muhtaç beklemekte. Örnekleri çoğaltmak mümkün: Guatanamo’da ABD’nin tutsaklara yaşattıkları, Ruanda’da Huttiler ile Tutsiler arasında yaşanan anlaşmazlıkta 3 ay gibi kısa sürece bir milyondan fazla kişinin ölmesine neden oldu. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu, Irak’ta yaşanan iç savaş, Çin ile Uygur Türkleri sorunu ve daha akla gelen ve gelmeyen sayısız örnek sayılabilir. Bu sayılan sorun noktalarında taraflar ve taraf olmayan kişiler, içinde bulundukları dünyaya dair bir tarafın tezini desteklemekte ya da soruna karşı tarafsız kalmaktadır. Özetle, bazı kavramlar sizin anlamlandırdığınız ya da yüklediğiniz anlamlar çerçevesinde anlamlanmış ya da anlaşılmış olmayabilir. Sizin doğru bildiğinizi başkaları doğru saymayabiliyor. Bazen kutsal metinler bir olayı doğrulamak için atıf noktası olabilirken bazen de yanlışlamak için atıf yapılabiliyor. Hukuk da öyle bizi haklı da kılan, haksız da kılan kendisi değil miydi? Zaman, her zaman sorun çözücü olmayabiliyor. Problemlerin içeriği zamanla değişebiliyor. Aslanlar kendi tarihlerini yazıncaya kadar tarih hep avcıları övüyordu. Ki aslanlarda tarih yazmaya başladığında, kendi avcılıklarını yazıyorlardı. Sonuçta, kimseler belki aslanların geçek hikâyesini yazmayacak. “Ortaçağın alacakaranlığından aklın ışığı ile ortaya çıkan aydınlanma hareketi beraberinde modernizmi getirmiştir. Günümüzde farklı algılama ve anlamalara neden olmakla birlikte; Kant’ın herkesin kendi aklı ışığından kendince akılcı bir yol bulmasını salık veren eserinden bugün yüz binlerce mil ötede durup 3 herkesin aklını aynı noktaya toplamaya çalışıyoruz. Bahsedilen ortak bir akıl değil. Tek bir akıl. Herkesin aynı dil ile aynı determinist sonuca varıp bu varılan sonuçtan aynı anlamın çıkarılması beklenmektedir.”3 Herkesle aynı dili konuşup aynı anlamları çıkarmak zorunda değiliz. Kendi dilimiz ve anlamlarımız elbet vardır ve olmalıdır da. Dünyadaki gelişim ve değişim bu farklılıklar üzerinden oluyorsa o zaman herkesi konumunu yeniden gözden geçirmeye ve yeniden konumlanmaya davet ediyoruz. Farklılıkların bir sorun değil bir zenginlik olduğunu ve bu zenginliğe katkıda bulunmayı, bunu nasıl bir enerjiye dönüştürebileceğimize yönelik gelecek projeleri üretmenin tam da zamanıdır. Çözüm düşüncede ise tercih sizin, artık Ortaçağın karanlığında değiliz, dünya dönüyor ve artık düz değil… 3 http://www.blogpare.com/genel/turkiyenin-modernlesmesi.html 4