2007 • 5(1)

Transkript

2007 • 5(1)
2007 • 5( 1)
2007 5(1)
Ankara Üniversitesi
iletişim Araştırmaları ve
Uygulama Merkezi
iletişim : araştırmaları Dergisi
Çenter tor
Communication Research
Ankara University
communication: research Journal
iletişim : araştırmaları Ankara
Üniversitesi iletişim Araştırmaları ve
Uygulama Merkezi tarafından çıkarılan
hakemli bir dergidir. Derginin amacı
iletişim alanının disiplinlerarası yapısı
içinde düşünce üreten araştırmacılar
için uluslararası bir forum oluşturmak;
teorik analiz ve tartışmalar kadar
ampirik araştırmaları yayınlayarak
iletişim alanında bilgi/veri üretiminin
sağlanmasına katkıda bulunmak; kitap
ve araştırma raporları ile ulusal ve
uluslararası konferans ve kongrelerin
değerlendirilmesini yapmaktır. Bu
amaçları gerçekleştirmek için derginin
kendini konumladığı sınır bilimsellik,
akla uygun olmak ve eleştirelliktir.
iletişim : araştırmaları yılda iki kez,
Nisan ve Kasım aylarında yayınlanır.
Dergi Türkçe, İngilizce, Almanca ve
Fransızca dillerinde yazılmış yazılara
yer verir. Hakemli bir derginin gereği
olarak gönderilen yazılar, yazarın
kimliğini bilmeyen uzman hakemler
tarafından değerlendirmeye alınır.
communication : research is a
refereed academic journal published by
the Çenter for Communication
Research Ankara University. The
journal seeks to establish an
international forum for communication
researchers vvithin the interdisciplinary
field of communication studies; to
contribute to the production of
knovdedge and data by publishing
theoretical analyses as well as
empirical research; and to assess
national and international meetings in
addition to publishing book and
research report reviews. İn order to
attain these goals, the journal
identifies its extent as the limits
marked by scientificity, accountability,
and critical thinking. communication :
research is published tvvice a year in
April and October. Journal's languages
of publication are Turkish, English,
French and German. Submissions are
sent out to anonymous referees for
blind revievv.
Sahibi Publisher
Ankara Üniversitesi
iletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) adına
Ooç. Dr. Nuran Yıldız, Müdür
Yayın Danışma Kurulu Advisory Board
Yakın Doğu Üniversitesi
Nilgün Abisel
Korkmaz Alemdar
Gazi Üniversitesi
Arel Üniversitesi
Aysel Aziz
Gazi Üniversitesi
Seçil Büker
The City University of Ne» York
Stuart Ewen
(Hunter Collage)
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Raşit Kaya
Ankara Üniversitesi
Metin Kazancı
Anadolu Üniversitesi
Levent Kılıç
Gazi Üniversitesi
Mehmet Küçükkurt
Alois Moosmüller
Münih Ludvvig Maximilian Üniversitesi
(Almanya)
Oueen's University
Vincent Mosco
(Ottavva, Kanada)
Marmara Üniversitesi
Filiz B. Peltekoğlu
Illinois üniversitesi, ABD
Dan Schiller
Ankara Üniversitesi
Oya Tokgöz
Başkent Üniversitesi
Ahmet Tolunçüç
Başkent Üniversitesi
Nuri Tortop
Bilgi Üniversitesi
Aydın Uğur
Galatasaray Üniversitesi
Dilruba Çatalbaş Ürper
Ege Üniversitesi
Konca Yumlu
Editörler Kurulu Editorial Board
Editör Editör
Nuran Yıldız
Editör Yardımcıları Assistants Editör B. Pınar Özdemir
Melike Aktaş Yamanoğlu
Tasarım Design
Mehmet Sobacı
iletişim Adresi Contact Address
Tel Phone
Faks Fax
E-Mail
http://
Ankara Üniversitesi
iletişim Araştırmaları
ve Uygulama Merkezi
Çenter for
Communication Research
Ankara University
Cebeci, 06590, Ankara ■Turkey
(•90.3121319 77 14
(«90.312)3622717
[email protected]
ilefdergi.ilef.net
ISSN 1303-7900
iletişim : araştırmaları dergisi Ankara Üniversitesi iletişim Araştırmaları ve Uygulama
Merkezi tarafından yayınlanmaktadır.
© 2011 iletişim : araştırmaları. Tüm haklan saklıdır.
communication: research journal is published by Çenter for Communication
Research Ankara University.
© 2011 communication: research. Ali rights reserved.
Baskı: Ankara Üniversitesi Basımevi
incitaşı Sokak No: 10 Beşevler 06510 Ankara
Tel: (0.312) 213 66 55
Basım tarihi: 21 Ekim 2011
İçindekiler
5
Nuratı Yıldız
Editörden
M akaleler
9
Aslı Yağmurlu
Halkla İlişkiler Yöntemi Olarak
Kamu Diplomasisi
39
Mesut Yücebaş
İdeolojik Bir Süreç Olarak
Operasyonel Üniversiteden
Girişimci Üniversiteye:
Yeni Üniversitenin Reklam İmgeleri
Paula Cordeiro
Reconceptualising Audience Research
and Survey Strategies for Radio:
Portuguese Case
75
Etkinlik Değerlendirmesi
103
Nurhan Kavaklı
ICA 2011 Konferansı
Kitap Eleştirisi
109
Zafer Kıyan
İletişim Teknolojileri ve Toplumsal Gelişme:
Yayılmanın Ekonomi Politiği
115
Bu Sayıdaki Yazarlar
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2 0 0 7 • 5(1)
«
5
Editörden
Nuran Yıldız
iletişim : araştırmaları nın dokuzuncu sayısını sizlerle buluştur­
manın keyfini yaşıyoruz. Dergimizin bir önceki sayısıyla yeni sayısını
çok kısa bir arayla sizlere sunabilmek için yoğun çaba harcadık ve
değerli yazarların ilgisiyle bunu başardık. Bir sonraki sayımızı da kısa
bir süre içerisinde sizlerle buluşturacağımızın haberini vermekten de
mutluluk duyuyoruz, iletişim : araştırmaları nın bu sayısında üç
makaleye, bir etkinlik değerlendirmesine ve bir kitap değerlendirme­
sine yer verdik.
Yrd. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu tarafından kaleme alınan birinci
makale halkla ilişkiler alanından. "Halkla İlişkiler Yöntemi Olarak
Kamu Diplomasisi" başlıklı çalışma, ağırlıklı olarak özel sökterle ilişkilendirilmeye çalışılan halkla ilişkilerin kamu yönetimiyle bağını
"kamu diplomasisi" üzerinden kuruyor. Yağmurlu, öncelikli olarak
kamu diplomasisinden ne anlamak gerektiğini, tarihsel geçmişim,
yaklaşımlarını ve halkla ilişkilerle olan benzerliklerini ele aldığı çalış­
masında Türkiye'deki uygulamaları farklı alanlardaki örnekleriyle bir
çerçeve içinde yapılandırıyor ve kamu kurumlan için bile, bütüncül
bir kamu diplomasisi programının oluşmadığı sonucuna ulaşıyor.
Bu sayımızda yer verdiğimiz diğer çalışma Dr. Mesut Yücebaş'ın
"İdeolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üni­
versiteye: Yeni Üniversitenin Reklam İmgeleri" adlı makalesi. Ülke­
mizde de özellikle 1980 sonrası dönemde ciddi bir dönüşüm geçiren
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2 0 0 7 • 5(1): 5 -8
6 ■iletişim : araştırmaları
üniversiteleri "girişimci üniversite" kavramına odaklanarak ele alan
yazar, çalışmasında, üniversitelerin bir deneyim, imge ve yaşam biçi­
mi olarak da metalaşmaya başladığını ortaya koyuyor. Üniversitenin
içinden üniversitedeki dönüşüme bakan çalışmanın özellikle özel üni­
versitelerin reklam metinleri üzerine yaptığı değerlendirmeleri oku­
yucularımızın oldukça ilgi çekici bulacaklarını düşünüyoruz.
Dergimizin bu sayısında yer alan son çalışma ise, Instituto Superior de Ciencias Sociais e Polı'ticas (ISCSP), Portekiz'den Dr. Paula
Cordeiro'nun "Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies For Radio: Portuguese Case " başlıklı çalışması. Cordeiro, çalış­
masında radyo çalışmalarının önemli bir ayağım oluşturan reyting
araştırmalarma odaklanıyor ve radyoda izlerkitle reytinglerini ve
araştırma stratejilerini, dijital iletişim bağlamında inceliyor. Gelenek­
sel radyo yayıncılığı ve izlerkitle araştırmalarının güncelliğini kaybet­
miş olduğu ya da en azından özelllikle radyo söz konusu olduğunda
dinleyicilerin medyalararası, çoklu platform ve çoklu görevli davra­
nışlarını açıklamaktaki yetersizliği nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini
öne süren çalışma, izlerkitle reyting yöntemleri ve radyo dinleyicisi
kavramlarına yeni bir bakış kazandırıyor. Radyo üzerine çalışmalar,
özellikle yeni iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin hız kazanmasıyla
birlikte radyonun bir kitle iletişim mecrası olarak popülerliğini göreli
olarak yitirmesine koşut olarak son yıllarda daha az yapılır oldu. Bu
nedenle radyo odaklı bir çalışmanın, radyo üzerine yeniden düşünme­
nin kapısını araladığı için önemli olduğunu düşünüyoruz.
Yıldız • Editör'den • 7
iletişim : araştırmaları’nın bu sayısında yer verdiğimiz etkinlik
değerlendirmesini Nurhan Kavaklı, kitap eleştirisini ise Zafer Kıyan
yazdılar. Kendilerine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz.
iletişim : araştırmaları dergisine gelen yazı sayısının artması
derginin yayın hayatına düzenli devam etmesi için büyük önem taşı­
yor. Bu nedenle tüm okurlarımızdan ellerindeki iletişim alanına dair
yazılmış nitelikli akademik metinlerini bizlerle paylaşmalarını rica
ediyoruz.
iletişim : araştırmaları dergisinin sizlere ulaşmasını sağlayabil­
mek için gösterdikleri yoğun çabalan ve emekleri nedeniyle editör
yardımcıları Yrd. Doç. Dr. B. Pınar Özdemir ve Yrd. Doç. Dr. Melike
Aktaş Yamanoğlu'na; değerlendirme raporları ile dergimizde yayınla­
nan makalelere değerli katkılarını esirgemeyerek hakemlik yapan çok
değerli öğretim üyelerine, tasarımımızı gerçekleştiren Mehmet Sobacı'ya çok teşekkür ederiz.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...
9
Halkla İlişkiler Yöntemi Olarak
Kamu Diplomasisi
Aslı Yağmurlu
Özet
Devletler uluslararası sistem içinde kendi etkinliklerini arttırmak için kamu diplomasisi denilen, iletişim faaliyetleri içinde
bulunmaktadırlar. Kamu diplomasisi, devletlerin yumuşak gücünü temsil etmektedir. Kamu diplomasisi ile. diplomasi
faaliyetleri diplomatların tekelinden çıkmış ve çok farklı aktörlerin etkinlikleri arasına girmiştir. Hem kuramsal tartışmalar
hem de tarihsel uygulamalar göstermektedir ki. örgütlerin iletişim stratejisini yöneten halkla ilişkiler disiplini, devletlerin
iletişim stratejilerine önemli katkılar yapmaktadır. Bu bağlamda makalede, kamu diplomasisinin ne olduğu, tarihsel geçmişi,
yaklaşımları, halkla ilişkilerle olan benzerlikleri ele alınmış, Türkiye'deki uygulamalar farklı alanlardaki örnekleriyle bir
çerçeve içinde yapılandırılmaya çalışılmıştır. Uygulamalar, siyasal bilgilendirme ve kültürel iletişim başlıklarında iki grupta
incelenmiştir. Değerlendirme sonucunda kamu kurumlan için bile, bütüncül bir kamu diplomasisi programının oluşmadığı
izlenimi edinilmiştir. Aktörler, birbirlerinden habersiz ve ortak bir strateji izlemeden çeşitli faaliyetler yürütmektedirler. Bu
koordinasyonu sağlaması beklenen Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü henüz böyle bir işlev görememektedir.
Koordinatörlüğün halkla ilişkiler bakış açısıyla konuya yaklaşması ve diğer kurumlara yönelik yol gösterici bir çerçeve
oluşturması faaliyetlerin etkinliğini arttıracaktır.
Anahtar kelimeler: Kamu diplomasisi, halkla ilişkiler, uluslararası ilişkiler, iletişim, Türkiye
Public Diplomacy as Public Relations Function
Abstract
İn order to exert their influence in the International system governments pursue communication activities that can be
defined as public diplomacy. Public diplomacy represents the soft power of States. Through public diplomacy, nevi actors
have become involved in diplomacy activities, breaking the monopoly previously ovvned by official diplomats. Both
theoretical approaches and historical practices indicate that the discipline of public relations has significant contributions
to the communication strategies of governments. The article discusses the concept of public diplomacy. its historical
evolution, different perspectives of public diplomacy and its relationship with public relations. The article also touches
upon public diplomacy activities in Turkey. Public diplomacy activities are analyzed under two headings: political
information and cultural communication. The study indicates that there is a lack of an integrated approach among public
diplomacy actors in Turkey. Different actors carry out various activities vvithout a strategy and vıithout any coordination
among them. Office of Public Diplomacy under the Prime Ministry that is supposed to facilitate the coordination has not
been undertaking such function yet. The Office will become more effective by adopting a public relations approach and
assuming a guidance role for other actors.
Keyvvords: Public diplomacy, public relations, international relations, communication, Turkey
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2 0 0 7 • 5(1): 9 -3 8
10 • iletişim : araştırmaları
Halkla İlişkiler Yöntemi Olarak
Kamu Diplomasisi
Kamu diplomasisi uluslararası ilişkiler ile halkla ilişkilerin kesişme
noktasında bulunan ve giderek önemi artan bir çalışma alanıdır. Kavra­
mın ortaya çıkışı, uluslararası ilişkiler alanındaki gelişmeler ve diploma­
si kavramımn değişmesiyle doğrudan bağlantılı olmuştur. 60'lı yıllarda
gündeme gelen kamu diplomasisi, 11 Eylül sonrası gelişmeler sonrasın­
da yeniden ve çok daha yaygın bir şekilde tekrar gündeme gelmiştir.
Günümüz uluslararası ilişkilerinde, ulusal çıkarların savunulması gele­
neksel diplomasi yöntemlerinin çok ilerisine geçmiştir. Uluslararası
kamuoylarını ve gündemi etkileme becerisinin önem kazanmasıyla
kamu diplomasisi dış politikamn vazgeçilmez unsurlarından birisi hali­
ne gelmiştir. Internet teknolojisinin gelişip yaygınlaşması ve uydu
yayıncılığı, bilgilerin çok hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılmasını sağ­
lamakta, bu bilgilere ulaşabilen sıradan vatandaşlar artık uluslararası
ilişkiler hakkında daha çok fikir sahibi olmaktadır. Bu durum tüm ülke­
lerin diğer ülke vatandaşlarına yönelik iletişim faaliyetleri geliştirmele­
rini bir zorunluluk haline getirmektedir. Dünya ekonomik ve siyasal
hayatım biçimlendiren ülkeler kendi kamu diplomasisi kuramlarını
kurmuşlardır. Halkla ilişkiler, uluslararası ilişkiler alamnda kamu diplo­
masisi ile birlikte anılmaktadır. Esasında, kamu diplomasisi, uluslararası
ilişkilerin bir alt başlığı gibi durmakta, halkla ilişkiler ise ticari işletmele­
rin bir uygulama alanı gibi görülmektedir. Ancak halkla ilişkiler, işletme
dar alanından örgüt eksenine oturtulduğunda görülmektedir ki, kâr
amacı gütsün gütmesin, her türlü örgütün ilgili kamularına yönelik bir
iletişim faaliyeti bulunmaktadır. Uluslararası halkla ilişkiler uygulama­
larıyla pek çok ülkenin bütçesinden büyük bütçeye sahip çok uluslu
şirketlere iletişim stratejilerinde yardımcı olan halkla ilişkiler faaliyetle­
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 11
rinin, devletler için de uygulama geliştirebileceği aşikârdır. Makalede
de, kamu diplomasisi, bir halkla ilişkiler uygulaması olarak değerlendi­
rilmektedir. Kavram, gelişim çizgisiyle birlikte, halkla ilişkilerin bir alt
başlığı olarak makalede tartışmaya açılacaktır. Bunun için, kamu diplo­
masisinin kavramları, yaklaşımları, tarihçesi, propagandadan farklılığı,
halkla ilişkilerle ilişkisi ortaya koyulacak ve Türkiye'deki uygulamalar
halkla ilişkiler bakış açısından incelenecektir.
Kamu Diplomasisi: Kavramlar, Tanımlar, Yaklaşımlar
Uluslararası ilişkiler alanındaki gelişmeler, diplomasi kavramımn
değişmesine sahne olmaktadır. Dünyadaki ekonomik ve politik ilişkiler
giderek birbirine daha bağımlı hale gelmekte, güçler dengesi askeri ve
ekonomik faktörlerin ötesine geçmektedir. Günümüzde diplomasi çok
boyutlu ve çok katmanlı bir kavram olarak 'diplomatların' icra ettikleri
bir mesleğin çok ötesine geçmiştir. Sıradan vatandaşlar, diplomasi faali­
yetlerinin bir aktörü haline gelmiş, uluslararası ilişkilerde belirleyici rol
oynamaya başlamışlardır. Bu gelişme, devletlerin dış politika faaliyetle­
rinde uluslararası kamuoyu içinde diğer ülkelerin vatandaşlarını da
hedefleyecek iletişim stratejileri oluşturmaları gereğini doğurmuştur.
Diplomasideki dönüşüm, kamu diplomasisi denilen yeni bir çalışma
alanım ortaya çıkarmıştır. Kamu diplomasisi, uluslararası ilişkiler ve
halkla ilişkilerin kesişme noktasında bulunmaktadır. Konuyu tartışabil­
mek için öncelikle, diplomasi, kamu, kamu diplomasisi ve yumuşak güç
kavramları ele almak gerekmektedir.
12 • iletişim : araştırmaları
Türk Dil Kurumu Sözlüğü diplomasiyi, "1. Uluslararası ilişkileri
düzenleyen antlaşmalar bütünü, 2. Yabancı bir ülkede ve uluslararası
toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanaü, 3. Bu işte çalışan kimse­
nin görevi, mesleği, 4. Bu görevlilerin oluşturduğu topluluk, 5. mec. Güç
bir görüşme sırasında gösterilen ustalık ve beceriklilik" şeklinde tanım­
lamaktadır (Türk Dil Kurumu, 2010). Geleneksel diplomasi uluslararası
ilişkileri, devlet-devlet düzeyinde ve diplomatlar arasındaki etkileşimle
düzenleyen bir alan olarak nitelemektedir. Geleneksel bakış açısına
uygun düşen bir tanımla, Gönlübol, diplomasiyi, "bir hükümetin belli
konulardaki kanı ve görüşlerini doğrudan doğruya öteki devletlerin
karar vericilerine iletilmesi süreci" olarak tanımlamış ve sürecin devlet
yetkilileri arasında gerçekleştiğini ifade etmiştir (1993: 116). Arı ise, dip­
lomasiyi "bir hükümetin belli konulardaki kanı ve görüşlerinin doğru­
dan doğruya öteki devletlerin karar vericilerine iletmesidir" şeklinde
tanımlamıştır (2009:340). Hükümet, devlet başkanları, dışişleri bakanlık­
ları ve ilgili diğer bakanlıklar diplomasi sürecinin içinde yer almaktadır.
Bu tanımlar diplomasiyi geleneksel bakış açısı çerçevesinde ele almakta
ve dış politika aracı olarak diplomatik görev üstlenen kişiler tarafından
yürütülen bir faaliyet olarak ifade etmektedirler. Kamu diplomasisi kav­
ramını gündeme getiren diplomasi kavramsallaştırması ise bu yaklaşım­
dan daha geniş bir bakış açısının ürünüdür. Bu yaklaşıma göre diploma­
si "uluslararası çevrenin yönetimidir" (Cull, 2009: 12). Uluslararası
aktörler bu yaklaşımda, devletler, çok uluslu şirketler, sivil toplum
örgütleri, uluslararası örgütler, vatandaşlar ve hatta terörist örgütler gibi
pek çok grubu içermektedir.
Kamu kavramı ise halkla ilişkiler disiplininde son derece önemli ve
tartışılan bir başlığı oluşturmaktadır1. Kamu diplomasisi özelinde, kamu
kavramı diplomasinin tamamlayıcısı durumundadır ve diplomasi etkin1
Hem kamu diplomasisi, hem de halkla ilişkilerin İngilizce karşılıkları public
sözcüğüyle başlamaktadır. Halkla ilişkiler, İngilizce public relations kavramından
Türkçeye çevrilmiştir. Çevirinin anlamı tam olarak karşılayıp karşılamadığı hala
tartışılan bir konudur. Örneğin SBF'de konuyu 70'li yıllarda ders olarak veren Prof.
Dr. Cemal Mıhçıoğlu, halkla ilişkiler kavramım 'kamusal ilişkiler' olarak çevirmiş,
ancak alanda genel kabul görmemiştir. Buna rağmen, disiplini kuramsal çerçeveye
oturtma amacı güden tüm çalışmalar halkla ilişkilerin, genel halka yönelik değil,
ilgili kamulara yönelik bir etkinlik olduğunda hemfikirdir.
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 13
liginin kime yönelik olarak yapılacağını açıklamaktadır. Kamu kavramı,
"teknik anlamda bir kuruluşun eylem ve işlemlerinden doğrudan ya da
dolaylı, olumlu ya da olumsuz olarak etkilenen; kanaat ve eylemleriyle
kuruluşu olumlu ya da olumsuz, doğrudan ya da dolaylı olarak etkile­
yen; ortak kanılara, davranışlara ve çıkarlara sahip birey, grup ve kuru­
luşları anlatmaktadır" (Uysal, 1998: 65). "İnsanlar benzer bir sorunla yüz
yüze kaldıklarında, bir sorunun varlığına karar verdiklerinde ve o sorun
konusunda bir şey yapmak üzere örgütlendiklerinde kamular oluşur"
(Dozier ve Ehling, 2005: 185). Ancak günümüzde, bahsedilen kamunun
kendi içinde benzer olan bireyler toplamından daha çok gittikçe farklıla­
şan etnik, kültürel, dini ve daha birçok başlıkta toplanabilecek gruplan
tarif ettiği de ifade edilmektedir (Yıldız, 2010: 27). Hem kamu diploma­
sisi hem de halkla ilişkiler uygulamalarının başarısı öncelikli kamuları
belirleyip etkinliğin niteliğine göre onlara ulaşabilmekte yatmaktadır.
Bu iki kavramın birleşiminden doğan kamu diplomasisinin pek çok
farklı tammı bulunmaktadır. Farklı ülkelerde farklı anlamlarda uygula­
malar olmuşsa da, kavram bu isim altında ilk kez2 1965 yılında, Amerika
Birleşik Devletlerinde3, uluslararası kültürel propaganda ve basın faali­
yetlerini tammlamak için kullanılmıştır (Cull vd., 2003: 327). Manheim
(1990: 4) kamu diplomasisini, "devletlerin uluslararası kamuoyunu veya
seçkinlerinin düşüncelerini ülkenin çıkarları doğrultusunda etkileme
çabalan" olarak açıklamıştır. Snovv (2009: 6) "geleneksel olarak kamu
diplomasisi, devletlerin küresel kamuyla konuşmasıdır ve ulusal amaç
2
Kavramın yaratıcısı Edmunt Gullion, Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu'nun
Dekam ve Edward Murrovv Kamu Diplomasisi Merkezi'nin kurucularındandır.
3
Kavramm ABD'de bu isimle kabul görmesinin üç temel nedeni bulunmaktadır. Bi­
rincisi, ABD'nin kendi uygulamalarım, propaganda ve psikolojik savaş olarak ad­
landırmak istememektedir. Kamu diplomasi kavramım kullanarak SSCB'nin uygu­
lamalarından farklılığın daha iyi vurgulanacağı düşünülmektedir. İkincisi, ABD'nin
uluslararası iletişim yapılanması olan Birleşik Devletler Bilgi Ajansı-USIA (United
States Information Agency) ki, 1953'den 1999 yılına kadar varlığım devam ettirmiş­
tir, diplomasi gibi son derece saygın bir kavramının görevlerinin adına girmesini
olumlu karşılamışlardır. Üçüncüsü ise, kavram uluslararası kamuoyuna yönelik tek
bir kavramı ortaya çıkarmış, bu da bu çerçevede gerçekleşecek görevlerin merkezi­
leşmesi yolunu açmıştır ve 'Amerika'nın Sesi' radyosu gibi uygulamalar üzerinde
USIA'mn kontrolünü pekiştiriri rol oynamıştır (Cull, 2009:17).
14 • iletişim : araştırmaları
ve dış politikayla ilgili destek sağlamak için bilgilendirme, etkileme ve
ilgi çekmeye yönelik faaliyetleri içerir" şeklinde tanımlamıştır. Szondi
(2008: 6) kamu diplomasisini "yurt dışındaki hedef kitlenin 'duygu ve
düşüncelerinde'4 değişim yaratmak için yapılan kamusal iletişimdir"
şeklinde tanımlamıştır. Bu çabalar ağırlıklı olarak tek yönlü iletişim
çalışmalarını içerir ve propagandaya benzer bir nitelik taşımaktadır. Bu
çerçevede kamu diplomasisi iki aşamalı bir çalışmadır. Öncelikle hedef­
lenen ülkenin genel kamuoyu etkilenmeye çalışılmakta ve onların da
kendi hükümetlerini iç ve dış siyasetle ilgili karar alma süreçlerinde
etkilemeleri beklenmektedir.
İlk kamu diplomasisi uygulamaları Soğuk Savaş dönemine dayan­
maktadır. Amerikan ve Batı değerlerinin ve kurallarının demir perde
ülkeleri olarak adlandırılan Doğu Avrupa ülkelerine yayılmasına yöne­
lik ikna faaliyetlerini içermiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasmda kamu
diplomasisi faaliyetlerinin doğmasının bazı nedenleri bulunmaktadır.
Öncelikle, iletişim devrimi sonucu, transistorlu radyo, televizyon, faks
gibi teknolojiler sıradan insanların hayatına girmiştir. Bu, yurtdışında
olup bitenleri bilmeyi, sadece devletlerin ve küçük bir azınlığın ayrıcalı­
ğı olmaktan çıkarmış, sıradan vatandaşların da bu bilgilere sahip olma­
sını sağlamıştır. İkincisi, geniş kitlelerin bilgi sahip olması, kamuoyunun
önemini arttırmıştır. Bu da devletlerin kamuoyunu daha çok dikkate
alma zorunluluğunu doğurmuştur. Kamuoyu uluslararası ilişkilerde
hükümetlerin karar ve hareketlerini etkileyen önemli bir faktör haline
gelmiştir. Üçüncü sebep, 1948-64 tarihleri arasmda 47 yeni ülke kurul­
muş, bu ülkeler, uluslararası kamuoyu açısmdan, kamu diplomasisinin
hem hedefi, hem de kaynağı olarak ortaya çıkmışlardır. Son olarak da,
kamuoyunu oluşturan bakış açıları, kanaatler, gerçeklik kadar önem
taşımaktadır. Eğer insanlar bir şeyin gerçek olduğunu düşünüyorlarsa,
bu gerçek gibi kabul edilmektedir. Dünyanın pek çoğu için farklı kay­
naklardan nesnel bilgi almamn mümkün olmadığı düşünülürse, bu ala­
nın doldurulmasının ne kadar önem taşıdığı daha iyi anlaşılabilmektedir
(Tuch, 1990: 3-5).
Geçen zaman içinde, Berlin Duvarı'nm yıkılması sonrasmda iki
kutuplu dünyanın sona ermesiyle, kamu diplomasisinin temel hedef ve
amaçlarında bir duraklama yaşanmış, bu alana ayrılacak bütçenin gerek4
Hearts or mitıds
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 15
siz olduğu tartışılmaya başlanmıştır. Kamu diplomasisinin tekrar gün­
deme gelmesinin ABD açısından dönüm noktası, 11 Eylül 2001'de
Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan terörist saldırıdır. Bu saldın, hem
Amerikan dış politikasmda dönüşüme neden olmuş, hem de kamu dip­
lomasisi kavramımn yeniden tartışılmasına ve dönüşmesine5 yol açmış­
tır (Szondi, 2008: 2-3). Kıta Avrupası'nda ise başka bir tetikleyici durum
söz konusudur. 1989 itibariyle, komünist bloğun parçası olan 8 ülkeden
29 yeni ülke ortaya çıkmıştır. Bu ülkelerin hepsi kendilerini Avrupa'mn
tarihsel ve kültürel olarak bir parçası olarak konumlandırmakta ve tüm
dünyaya politik olarak istikrarlı, demokratik ve geleceği parlak piyasa
ekonomileri olarak kendilerini sunmak istemektedirler (Szondi, 2009:
292). Bu gelişmeler kamu diplomasisi faaliyetlerinin artmasına sebep
olmaktadır.
Sonul amaç olan dış kamuoyuyla iletişimin geliştirilmesi temel ola­
rak devam etmekteyse de, günümüzde kamu diplomasisi bir dönüşüm
yaşamaktadır. Yeni kamu diplomasisi veya 21. yüzyıl kamu diplomasisi
olarak adlandırılabilecek bu yaklaşım, Joseph Nye'in "yumuşak güç"
olarak adlandırdığı olguyla yakın ilişkilidir. Uluslararası ilişkilerde güç
kavramıyla kamu diplomasisi uygulamaları arasında yakın bir ilişki
bulunmaktadır. Geleneksel olarak uluslararası ilişkilerde, güç kavramı,
askeri ve güvenlik konularıyla ilgilidir (Aydın, 1996: 83). Nye (2005: 15)
tarafından geliştirilen yumuşak güç kavramı, "askeri güç tehdidi ya da
ekonomik yaptırımları kullanarak diğerlerini değiştirmeye zorlamak
değil, dünya siyasetinde gündemi oluşturmak ve onları kendine çek­
mek" şeklinde açıklanmaktadır. Nye, uluslararası ilişkilerde geleneksel
olarak belirleyici olan askeri ve ekonomik güçlere, yani sert güçlere
alternatif olarak sunduğu yumuşak gücü, zor kullanma yerine ikna ile
başkalarının tercihlerini şekillendirme becerisine dayandırmaktadır.
Bunun için de "ortak değerlere çekme ve bu değerlere ulaşmaya katkıda
bulunmanın doğruluğu ve sorumluluğu" şeklinde idealize ettiği işbirliği
araçlarım önermektedir (Nye, 2005: 16).
5
1999 tarihi itibariyle ABD'de konu, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı, Kamu Diplomasisi
ve Kamusal İşler Müsteşarlığı'nın (Under Secretary for Public Diplomacy and Public
Affairs) sorumluluğu altına verilmiştir. Müsteşarlık, uluslararası eğitim ve kültürel
faaliyetlerin yönetilmesinden, iç kamuya yönelik tarama ve tanıtma faaliyetlerinden
ve Amerikan toplumu, kültürü ve yapısıyla ilgili yayınlardan sorumludur.
16 • iletişim : araştırmaları
Kamu diplomasisi yumuşak gücün bir aracı olarak görülmektedir.
Kamu diplomasisi devletin dış kamulara yönelik gerçekleştirdiği bilgi­
lendirme çabalarını içermektedir. Diplomasinin eksikliklerim tamamla­
dığı, ulaşamadığı kişilere ulaştığı söylenebilir (Gonesh ve Melissen, 2005:
5). Temel amacının, "karşılıklı anlayış yoluyla ülkelerin imajını ve say­
gınlığını geliştirmek" olduğu ifade edilebilir (Simonin, 2008: 24). Bu
yaklaşım kamu diplomasisinde iki yönlü iletişime dayalı bir bakış açısı­
nın ürünüdür, iki yönlü iletişim, halkla ilişkilerin simetrik modellerini
referans alır ve karşılıklı anlayışı geliştirmeye yönelik çabaları içerir. Bu
tür kamu diplomasisi faaliyetlerinde karşılıklı yarar söz konusudur ve
her iki taraf için geçerli politika değişimleri, dönüşümleri amaçlanır.
Tablo 1. Geleneksel - 21.Yüzyıl Kamu Diplomasisi Karşılaştırması
Geleneksel Kamu
Diplomasisi
21. Yüzyıl Kamu Diplomasisi
Ortam
Çatışma, gerilimler
Barış
Amaç
Hedef kitlelerde davranış
değişikliği yaratarak politik
değişim sağlamak
Ülkenin dışarıda politik ve
ekonomik çıkarlarını
yükseltecek uygun çevre ve
olumlu izlenim yaratmak
Strateji
İkna
Kamuların idaresi
İlişki kurmak ve geliştirmek
Kamularla kaynaşmak
iletişimin
yönü
Tek yönlü iletişim
Monolog
İki yönlü iletişim
Diyalog
Araştırma
Çok az
Bilimsel araştırma, geribildirim
değerlendirmesi
Mesajın
içeriği
ideolojiler
Çıkarlar
Düşünceler
Değerler
Hedef kitle
(kamular)
Hedef ülkenin genel kamusu Sınıflandırılmış kamular
Kanal
Geleneksel kitle iletişim
araçları
Eski ve yeni kitle iletişim
araçları
Bütçe
Kamusal kaynaklar
Kamusal ve özel ortaklıklar
(Szondi, 2009: 305)
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 17
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, geleneksel kamu diplomasisi­
nin temel aktörü devletler olarak ortaya çıkarken yeni kamu diplomasisi
anlayışında devlet dışı pek çok aktör de kamu diplomasisinin kaynağı
olarak ortaya çıkmaktadır. Bu olgu, diplomasinin toplumsallaşması ola­
rak da adlandırılmaktadır (Gonesh ve Melissen, 2005: 4). Geleneksel
kamu diplomasisinin ön plana çıkan iletişim araçları, radyolar ve basılı
materyallerken, 21. yüzyıl kamu diplomasi anlayışının öne çıkan araçla­
rı, internet ve uydular aracılığıyla gerçekleşen naklen yayıncılık olarak
ortaya çıkmaktadır. Çıkarlara yönelik mesaj iletmenin yerini ilişki kur­
mak almıştır (Cull, 2009: 14).
Kamu diplomasisi kavramına yönelik iki temel yaklaşım bulun­
maktadır. Bunların birincisi, kamu diplomasisine katı yaklaşım, İkincisi
ise esnek yaklaşımdır6. Katı yaklaşım, kamu diplomasisinin amacını,
ikna ve propaganda kullanarak dış kamuların davranışlarım etkilemek
olarak ortaya koyar. Katı yaklaşım çerçevesinde, siyasal bilgilendirme
uygulamaları genel olarak radyo, televizyon, gazete, dergi gibi araçlarla,
kısa dönemli siyasa sonuçları almaya yönelik ikna araçları kullanarak
yabancı izleyici/dinleyicilerin tutumlarını değiştirmeye yönelik bilgilen­
dirme çalışmalarını içermektedir (Signitzer ve Coombs, 1992: 140).
Esnek yaklaşım ise, bilgi ve kültürel programların, uzun dönemli
ulusal amaçlara yoğunlaşarak dış politika amaçlarının önünü açacağım
ifade etmektedir. Kamu diplomasisinin amacı karşılıklı anlayış sağla­
makta. Kültürel iletişim, akademik ve sanatsal değişimler, filmler, sergi­
ler ve dil eğitimi gibi sosyal-kültürel etkinlikleri içermektedir. Bu etkin­
likler uzun dönemli sonuç beklentilidir. Hayat tarzlarım, siyasal ve
ekonomik sistemleri, sanatsal yetkinlikleri kullanarak, karşılıklı anlayışa
yönelik bir iklim yaratmaya yönelik çalışmaları içerir. Kamu diplomasisi
çerçevesinde siyasal bilgilendirme çalışmalarını genellikle dışişleri
bakanlıklarınca yerine getirirken, kültürel iletişim faaliyetlerini çok fark­
lı yapılar gerçekleştirmektedir (Fulbright Komisyonu, British Council,
Alman Goethe Enstitüsü, vb.) (Signitzer ve VVamser, 2006: 438-39).
Esnek yaklaşım kapsamında kültürel iletişim ise, iki boyutlu olarak
ele alınmaktadır. Birinci boyut olan, kültürel diplomasi, Mitchell'a göre,
6
Tough-minded/Tender-minded.
18 • iletişim : araştırmaları
müzakereler sonucu oluşan resmî antlaşmaları ve bu anlaşmalar sonucu
ortaya çıkan kültürel ilişkilerin yönetilmesini içermektedir. Bu genellik­
le, devletlerin kontrolünde ajans ve enstitülerin aracılığıyla gerçekleş­
mektedir. Kültürel diplomasideki amaç, diplomatik etkinlikleri bir
bütün olarak şekillendirerek istenen şekilde bir imaj sunmaktır. İkinci
boyut kültürel ilişkilerde ise amaç, tek taraflı bir avantaj sağlamak değil­
dir. Karşılıklı yarar temeline dayanan, ulusal toplumlar arası anlayış ve
ortaklık sağlamaya yönelik çalışmaları kapsamaktadır. Samimi ilişkilere
dayanmakta ve çok daha gerçekçi bir nitelik taşımaktadır (Mitchell,
1986). Kültürel iletişim uygulamalarının da pek çok durumda katı yak­
laşım içinde ele alınması gerektiği ve bu gruptaki etkinliklerin gerçek
amacımn propaganda ve iknaya yönelik olduğuna yönelik eleştiriler de
bulunmaktadır (L'Etang, 2002: 55-59).
Kamu diplomasisinin başarılı olabilmesi ancak iki yaklaşımın bir
denge içinde bulunmasıyla gerçekleşmektedir. Kamu diplomasisi prog­
ramları temelde iki amaç için yapılmaktadır. Bu amaçlar; devlet politika­
larını açıklamak ve o ulusal toplumu tanıtmak şeklindedir (Signitzer ve
Coombs, 1992: 141). İlk amaç daha çok siyasal bilgilendirme çabalarını
içermekteyken, ikinci amaç kültürel çabaları kapsamaktadır.
Sonuç olarak, kamu diplomasisi pek çok boyutta ve içerikte gerçek­
leşebilir. Yaygın olarak dış kamulara yönelik olmakla beraber iç kamula­
rı da kapsayabilir. Tek yönlü olarak bilgi vermek ve ikna etmeyi içerebi­
leceği gibi iki yönlü olarak diyalog geliştirmeye yönelik de gerçekleştiri­
lebilir7. Tek bir ülkeye yönelik olabileceği gibi, birden çok ülkeye yönelik
olarak düzenlenebilir (Szondi, 2008: 6). Ancak unutulmaması gereken,
tüm bu çabaların ülkelerin ulusal çıkarlarına hizmet etmeyi amaçladığı
ve sonuçta görüşlerine daha çok destek sağlayarak, uluslararası arenada
etkilerini arttırmaya yönelik olduğudur (Gonesh ve Melissen, 2005: 5).
7
'Monolog/diyalog' ayrımına 'işbirliği'ni, kamu diplomasisi uygulamalarının
üçüncü bir boyutu olarak ekleyen yazarlar da bulunmaktadır (Cowan ve Arsenailt,
2008).
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 19
Kamu Diplomasisi ve Halkla İlişkiler:
Benzerlikler, Katkılar
Kamu diplomasisi ve halka ilişkiler arasında hem tarihsel uygula­
malar hem de kuramsal çerçeve açısından pek çok benzerlik bulunmak­
tadır. Örgüt ve kamuları arasındaki iletişimin yönetimi olarak tanımla­
yabileceğimiz halkla ilişkiler uygulamaları, kendisi de büyük ölçekli bir
örgüt olan devletin iletişim yönetimi için de kullanılabilir. Kamu diplo­
masisi olarak adlandırılan bu alan, yukarıda açıklandığı şekliyle devlet­
lerin öncelikle dış kamulara yönelik iletişim faaliyetlerim içermektedir.
İletişim olmadan bir kamu diplomasi faaliyetinin gerçekleşmesi müm­
kün değildir.
Genellikle yazarlar kamu diplomasisi ve kültürel iletişim arasındaki
ortaklıkların altını çizmektedirler (Signitzer ve Coombs, 1992; Signitzer
ve Wamser, 2006). Kamu diplomasisinin iki yönünü oluşturan siyasal
bilgilendirme ve kültürel iletişim uygulamalarının ikisinde de halkla
ilişkilerin yakın teması bulunmaktadır. Bu bölümde öncelikle, halkla
ilişkiler ve kamu diplomasisi arasındaki benzerlikler ele alınmakta, daha
sonra da halkla ilişkilerin kamu diplomasisi uygulamalarına yapabilece­
ği katkılar tartışılmaktadır.
Pek çok yazar, Alman araştırmacı Peisert'in (1978) kültürel iletişim
modeli ve Grunig ve Hunt'm halkla ilişkiler modelleri arasındaki ben­
zerliği vurgulamıştır (Signitzer ve Coombs, 1992; Zöllner, 2006; SeongHun, 2005). Piesert dünyadaki kültürel iletişim yöntemlerini dört model
altında sınıflandırmıştır. Bunlardan ilki, kendi kültürünün dışarıya tekyönlü olarak iletilmesi olarak ifade edilen kültürel iletişim faaliyetlerini
kapsamaktadır. Burada, tek yönlü davramş değişikliği yaratmaya yöne­
lik, tek taraflı bir bilgi akışı söz konusudur. Yurt dışında açılan dil okul­
ları bu modelin çok tipik uygulamalarıdır. İkinci model, öz-sunum
modeli olarak adlandırılmaktadır. Kendi ülkesiyle ilgili bilinçli bir resim
çizmeyi içermektedir. Bu çabalar, ülkelerin dış politika faaliyetleriyle
paralellik göstermektedir. Üçüncü olarak, bilgi modeli, kendi ülkesi için
anlayış ve sempati yaratmayı amaçlayan çabaları içermektedir. Hedef
ülke ile ilgili sosyal ve kültürel gelişmelerin yakın takibi ve bilimsel
planlamayı içeren çabalar gerektirmektedir. Kültür ataşelikleri bu amaca
20 • iletişim : araştırmaları
örnek teşkil etmektedir. Sonuncusu, değişim ve ortaklık modeli, ülkele­
rin eşit haklara sahip olduğu ve ulusların, uluslararası çıkarlar için ortak
çaba gösterdiği durumlar için geçerlidir. Bilimsel, sosyal ve kültürel
etkinlikler için ortaklaşa çabaları içermektedir. Sonul amaç karşılıklı
anlayış olarak ortaya çıkmaktadır.
Grunig ve Hunt'ın halkla ilişkiler modellerinde mevcut halkla ilişki­
ler uygulamaları incelenmiş ve dört grupta sınıflandırmıştır. Bunlar,
basın ajansı/duyurma, kamu bilgilendirme, iki-yönlü asimetrik ve ikiyönlti simetrik modellerdir. Kısaca bahsedersek, basın ajansı/tanıtım
modelinde, halkla ilişkiler uygulamalarının amacı, örgütün iyi tanıtımını
yapmaktadır. Bunun için kitle iletişim araçları tek-yönlü iletişim için
kullanılmaktadır. İletilen bilgilerin eksiksiz veya doğru olması önemse­
nen bir olgu değildir. Örgütün amacı çevreyi yönlendirmek ve kontrol
etmektir. Kamu bilgilendirme modelinde, uygulayıcılar gazeteci gibi
davramrlar. Yine tek-yönlü bir iletişim söz konusudur, geribildirim,
araştırma gibi etkinlikler bulunmamaktadır, ancak sunulan bilgilerde
doğruluk ön planda tutulmaktadır. İki model de uygulamalarında araş­
tırma ve stratejik planlamaya yer vermemektedir. Üçüncü model, ikiyönlü asimetrik model olarak adlandırılmıştır. Uygulayıcılar, tutum ve
davranışlara yönelik bilimsel yöntemler kullanmakta, araştırma ve
değerlendirme yapmaktadırlar. Amaç, kamuları etkilemek ve ikna etmek
olduğu için asimetrik bir ilişki söz konusudur. Son olarak, iki-yönlü
simetrik model uygulamalarından söz edilmektedir. Amaç, dengeli, kar­
şılıklı yarar ve anlayış ilişkisine dayalı bir iletişim etkinliği ortaya koy­
maktır. Hem örgütte hem de kamularda halkla ilişkiler faaliyeti sonunda
değişim yaşanması beklenmektedir (Grunig ve Hunt, 1984: 21-25;
Grunig, 1997: 259-260; Pira vd., 2005: 21-27; Grunig ve Grunig, 2005: 309312).
Signitzer ve Coombs, kültürel iletişim ve halkla ilişkiler uygulama­
larının benzer boyutları olduğunu ifade etmişlerdir. İletişimin yönü (tekyönlü/iki-yönlü) ve iletişimin amacı (simetrik/asimetrik) yönünden
karşılaştırma yapmışlardır. Basın ajansı/tanıtım modeli, kendi kültürü­
nün dışarıya tek yönlü olarak iletilmesi modeline benzemektedir. İki
model de tek yönlü iletişim faaliyetlerini içermekte, propaganda ve sal­
dırgan bir üslup taşımakta ve eşitsiz ilişkilere dayanmaktadır. Kamu
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 21
bilgilendirme modeli ile öz-sunum arasında benzerlik kurulmaktadır.
İkisi de, az da olsa ikna içeren tek yönlü iletişim faaliyetleri içermektedir.
İki-yönlü asimetrik model ile bilgi modeli arasmda benzerlik kurulmak­
tadır. İkisinin de amacı sempati ve kabul sağlamaktır. Dikkatli, bilimsel
planlama söz konusudur. İki model de asimetriktir çünkü kendi davra­
nışında değişim amaçlanmamaktadır. Son olarak da, iki-yönlü simetrik
model ile değişim ve ortaklık modeli benzetilmektedir. Diyalog ve den­
geli etki söz konusudur. İki tarafın da davranışlarında değişim oluşmak­
tadır (Signitzer ve Coombs, 1992: 143-145; Seong-Hun, 2005: 34-35).
Kamu diplomasisi uygulamalarının ikinci temel amacı olan siyasal
bilgilendirme çalışmalarıyla halkla ilişkiler uygulamaları arasında da çok
yakın bir ilişki vardır. Siyasal bilgilendirme çabalan halkla ilişkilerin iki
modeliyle, kamu bilgilendirme ve iki-yönlü asimetrik model ile ilişkilendirilmektedir (Seong-Hun, 2005: 36). Siyasal bilgilendirme çabaları kitle
iletişim araçları ve dış kamulara yönelik gerçekleşmekte, devletin resmî
siyasalarının aktarımı şeklinde olmaktadır. Bu aktarım kitle iletişim araç­
larına yönelik basın açıklaması veya basın konferansı şeklinde olurken,
dış kamulara yönelik broşür, kitapçık gibi araçlarla gerçekleşmektedir.
Günümüzde bu aktarımlar yoğun olarak internet üzerinden yapılmakta­
dır. Siyasal bilgilendirme faaliyetinde sürece geribildirimin dahil olup
olmaması, faaliyeti iki-yönlü asimetrik veya kamu bilgilendirme modeli
içinde değerlendirmeyi sağlamaktadır.
Kam u Diplom asisi
Geleneksel
Kam u Diplom asisi
Katı Yaklaşım
Siyasal B ilgilendirm e
Yeni
Kam u Diplom asisi
Esnek Yaklaşım
K ültürel iletişim
Kamu
bilgilendirm e
ö z sunum
iki yönlü
asim etrik
Bilgi
Şekil 1. Kamu diplomasisi m odellerinin birleştirilm iş hali.
Szondi (2009), Peisert (1978) ve Grunig ve Hunt (1984)
iki yönlü
sim etrik
Değişim ve
ortaklık
22 • iletişim : araştırmaları
Yukarıda halkla ilişkiler ve kamu diplomasisi arasındaki bağı daha
anlaşılır hale getirebilmek açısından üç farklı modeli birleştiren bir şema
geliştirilmiştir. Kamu diplomasisinin uygulama pratikleri ile halkla iliş­
kilerin uygulama pratiklerinin örtüşme düzeyi gösterilmeye çalışılmış­
tır. Bir tarafta, kamu diplomasisinin ikili ayrımım oluşturan geleneksel
kamu diplomasisi, katı yaklaşım ve siyasal bilgilendirme çabaları bulun­
maktadır. Diğer tarafta yeni kamu diplomasisi ve esnek yaklaşım ve
ikisinin ön plana çıkardığı kültürel iletişim uygulamaları bulunmakta­
dır. Üçüncü düzeyde uygulamalarda yine aym çerçevede benzerlik
kurulmuştur. Siyasal bilgilendirme çabaları, kamu bilgilendirme ve ikiyönlü asimetrik modele benzer nitelik sergilemektedir. Kültürel iletişim
uygulamaları çerçevesinde, kendi kültürünün dışarıya tek yönlü olarak
iletilmesi, halkla ilişkilerin basın ajansı modeliyle, öz sunum modeli ise
halkla ilişkilerin kamu bilgilendirme modeliyle benzemektedir. Bilgi
modeli halkla ilişkilerin iki-yönlü asimetrik modeliyle, değişim ve ortak­
lık ise iki-yönlü simetrik modelle benzer özelliklere sahiptir.
Hem halkla ilişkiler hem de kamu diplomasisi, 'algılama yönetimi',
'itibar (saygınlık) yönetimi' ya da 'imaj yönetimi' gibi kavramlarla ifade
edilen yönetsel çabaları da içermektedir. İmaj /saygınlık yönetimi, "fir­
manın veya kurumun hizmet veren veya saüş yapan olarak popülerliği
veya değeri üzerinde yapılan kampanyalardır" (Erdoğan, 2006: 233). İmaj
ise, "bireyin bilişsel sisteminde bir objenin temsilidir" (Mor, 2007: 663).
Halkla ilişkiler zihinlerde, kişi, örgüt veya ürün /hizmet hakkında olum­
lu imaj yaratma çabasını içeren etkinliklerdir. Uluslararası sistem içinde
ülkelerin imajlarının olumlu olması, uluslararası etkinliklerim arttırıcı rol
oynamaktadır. Bu ön kabul, kamu diplomasisi çabalarının içinde bu tür
çalışmaların da dâhil edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Algılama/
imaj /saygınlık yönetimi diye adlandırılan bütün bu çabalar sonuçta,
diğerlerinin algılarını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Kamu diplomasisi
tanımlarının pek çoğu, kamu diplomasisinin dış kamuyu etkileme çaba­
larının bir ürünü olduğuna işaret eder. Bu bakımdan düşünüldüğünde
de kamu diplomasisi çabalarının olumlu imaj yaratma çabaları olduğu
ifade edilebilir. Gültekin'in de vurguladığı gibi, "yaratılan olumlu imaj
sayesinde, söz konusu ülkenin kendini dünyaya tanıtması ve kabul ettir­
mesi daha kolay olacak ve böylece sahip olduğu maddi manevi tüm
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 23
değerleri aktarmasının da yolu açılmış olacaktır" (2005:128). Mor yapmış
olduğu çalışmada, özellikle ülkeler arası çatışma durumunda, genellikle
uluslararası kamuoyunu etkileme çabalarının iki yönlü, hem kendi itiba­
rım arttırmaya (suçlamaları bertaraf ederek veya olumlu bakış açılarım
arttırarak) hem de çatışılan ülkenin itibarım düşürmeye çalışılarak yapıl­
makta olduğunu ifade etmiştir. Bu tür çalışmalar için Mor, propaganda
savaşları ifadesini kullanmıştır (2007: 677-678).
Kuramsal ilişki dışındaki en önemli benzerlik, iki uygulamanın da
geçmişinde propagandamn izinin bulunmasıdır. Genel kabul gördüğü
üzere, propaganda tarihteki uygulamalara bakılarak olumsuz bir çerçe­
vede değerlendirilmektedir. Beyin yıkama, yönlendirme, korku yayma
gibi çağrışımları olan bu yöntem özellikle iletişimin sınırlandırılabildiği
ortamlarda kullanılmıştır.
Halkla ilişkilerin ilk önemli uygulayıcıları olan Ivy L. Lee ve Edward
L. Bernays'in kendileri de propaganda faaliyetleri içinde bulunmuş kişi­
lerdir. Bernays'in 1928 yılında yayımlanan Propaganda adlı bir eseri
bulunmaktadır. Bernays, Başkan Woodrow VVilson tarafından 1917'de
kurulmuş olan Kamu Bilgilendirme Kurulu (The Committee on Public
Information) içinde görev yapmıştır. Kurul, Creel Komitesi olarak da bilin­
mekte ve Birinci Dünya Savaşı'ndaki Amerikan propaganda faaliyetlerini
yönetmiştir. Broşürler, el ilanları, afişler, filmler, radyo programları,
mitingler bu amaçla kullanılmıştır. 1919'da komite lağvedilmiştir (Cutlip
vd., 2000: 122-123). Lee'nin propaganda ile ilişkisi biraz daha çarpıcıdır.
1934'de ölümünden hemen önce, Kongre tarafından anti-semitizm ve
Alman propaganda faaliyetlerini yardım etmekle suçlanmıştır.
Halkla ilişkilerde yaygın kabul gören ve tarihteki halkla ilişkiler
uygulamalarını sistematize etmeyi amaçlayan, Grunig ve Hunt'm dört
modelinin ilki olan basın ajansı/tanıtım modelinde amaç propaganda
olarak ifade edilmiştir. İçerik, ikna etme, propaganda amaçlı, çevresel
hâkimiyeti ön planda tutan, araştırmaya önem vermeyen tek yönlü bir
süreçtir (Pira vd., 2005: 22). Bu modelin geçmişteki uygulayıcılar, eksik,
çarpıtılmış veya yarı gerçek bilgi sunarlarken, yazarlar günümüzdeki
uygulamalarda doğruluğun ön planda olduğuna dikkat çekmişlerdir
(Grunig ve Hunt, 1984: 21, 25).
24 • iletişim : araştırmaları
Halkla ilişkiler propagandadan farklılık göstermektedir. Öncelikle
halkla ilişkilerin etki düzeyi propagandadan çok daha düşüktür. Halkla
ilişkiler pek çok farklı çıkarın ve ikna edici mesajın aynı anda bulunduğu
ortamlarda var olmaktadır ve propaganda uygulayıcılarının kitle ileti­
şim araçları üzerindeki kontrol mekanizmaları hiçbir zaman halkla iliş­
kiler uzmanlarının elinde bulunmamaktadır (Morris ve Goldsvvorthy,
2008: 111).
Kamu diplomasisi uygulamaların da geçmişinde propaganda
bulunmaktadır. Uluslararası ilişkiler yazım içinde önemli bir yer tutan
propaganda kavramı, günümüz kamu diplomasisi olgusunun da teme­
linde var olmaktadır. Kamu diplomasisi kurumunun başlangıcı kabul
edilen ABD'deki uygulamalara bakıldığında kurumun geçmişinin pro­
paganda faaliyetleri olduğunu çok daha iyi anlaşılmaktadır. Yukarıda
bahsedilen, 1917'de kurulmuş olan Kamu Bilgilendirme Kurulu Birinci
Dünya Savaşı boyunca propaganda amaçlı iletişim faaliyetlerini yönet­
miş, Savaş Bilgilendirme Ofisi ise, İkinci Dünya Savaşı'nda aym görevi
üstlenmiştir. 1942-1945 yılları arasında görev yapmış olan birim, günü­
müz kamu diplomasisi uygulamalarının da temelini oluşturmaktadır.
1942 yılında Amerika'nın Sesi radyosunu kurmuştur. Bu radyo hala
devlet radyosu olarak yayın yapmaktadır. Ofisin faaliyetleri arasında,
filmler ki bu filmler için Hollywood'la işbirliği yapılmıştır, afişler, pos­
terler, uçaklardan atılan el ilanları, gazeteler, dergiler gibi pek çok mal­
zeme hazırlamıştır. Bu iki kurum ve propaganda uygulamaları ABD
içinde bile pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Özellikle ülke içi yapılabi­
lecek propaganda yayınları 1948'de Kongre tarafından yasaklanmıştır.
Bunu takip eden örgütlenme, Birleşik Devletler Bilgi Ajansı'dır. 19531999 tarihleri arasında görev yapmıştır. Kurumun, tarihi bir internet
sitesi olarak saklanan 1999'daki internet sitesinde görevi, "Amerikan dış
politikası ve dışarıdaki ulusal çıkarlarım desteklemek için, uluslararası
eğitim ve kültürel değişimler, yayın ve bilgi programları yürüten bağım­
sız bir dış ilişkiler ajansı olduğu" şeklinde açıklanmıştır (United States
Information Agency, 2011). Bu kurumun ağırlıklı olarak Soğuk Savaş
döneminde geçen uygulamalarının propaganda niteliği taşıdığı da
aşikârdır. Günümüz kamu diplomasisi uygulamalarını Kamu
Diplomasisi ve Kamusal İlişkiler Müsteşarlığı yürütmektedir. Kurum,
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 25
Amerikan kamu diplomasisinin amacını, "dış kamuları bilgilendirip
etkileyerek ve Birleşik Devletler'in ülkesi ve insanları ve dünyanın geri
kalam arasında ilişkileri geliştirip güçlendirerek, Amerikan dış politika
hedefleri ve amaçları, ulusal çıkarlar ve ulusal güvenliği arttırmayı
amaçlamaktadır" şeklinde açıklamıştır. Müsteşarlık, uluslararası kamu­
oyu ile iletişim, kültürel programlar, akademik burslar, eğitim değişim­
leri, uluslararası ziyaretçiler ve devletin terörizme yönelik ideolojik
desteği engelleme çabaları gibi kamu diplomasi faaliyetlerini gerçekleş­
tirmektedir (Under Secretary for Public Diplomacy and Public Affairs, 2011).
Kamu diplomasisi ile ilgili kurumların değişmesi ABD'de kamu diplo­
masisi ile ilgili bakış açısının da değiştiğinin göstergesidir. Halkla ilişki­
ler için geçerli olan durum kamu diplomasisi için de geçerlidir. Günümüz
dünya iletişim sistemi çok sesli ve çok kanallıdır. Herhangi bir ülkenin
eksik, çarpıtılmış veya yarı gerçek bilgi yayması çok kısa bir sürede karşı
argümanlarıyla tartışmaya açılacağından geçerliliği sürekli mercek altı­
na alınacaktır. Bu nedenle örneğin BBC gibi yayın kuruluşları kendi
saygınlıklarını korumak için gerekirse kendi devletlerinin ve hükümet­
lerinin hatalarını afişe edebilmektedirler.
Halkla ilişkilerin örgüt ve kamuları arasındaki iletişim yönetimine
dair bilgi birikimi kamu diplomasisi için de geçerli ve anlamlıdır.
Günümüzde halkla ilişkilere yaklaşım örgütlerin stratejik bakış açılarına
paralellik göstererek stratejik nitelikte olmaktadır. Büyük bir örgüt olan
devletlerin iletişim faaliyetlerine de stratejik bir yaklaşım oluşturmak
halkla ilişkilerin alana yapacağı önemli bir katkıyı oluşturmaktadır.
Stratejik bakışın kamu diplomasisi uygulamalarının tüm aşamalarında
araştırma, planlama, uygulama ve sonrası değerlendirme aşamalarında
büyük faydası olacaktır. Yine aynı çerçevede stratejik yaklaşım kamu
diplomasisi uygulamalarına belirli ve ölçülebilir amaçlar oluşturmakta
yardımcı olacaktır. Bir diğer önemli katkı, olumlu imaj yaratmak olarak
ortaya çıkmaktadır, daha önce de vurgulandığı gibi hem halkla ilişkile­
rin hem de kamu diplomasisinin kesişme noktalarından birini oluştur­
maktadır. Ülkelerin imajları pek çok boyutuyla incelenen olgulardır.
Genel olarak olumlu imaja sahip olan ülkelerin uluslararası ilişkilerde
etkinliklerine yönelik kamuoyunun daha olumlu olacağı kabul edilmek­
tedir.
26 • iletişim : araştırmaları
Türkiye'de Kamu Diplomasisi Uygulamaları
Kamu diplomasisinin gelişmiş tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye
için de yeni bir olgu olmadığı görülmektedir. Hem Anadolu Ajansı'mn,
hem de şu anki adıyla Basın-Yaym ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün
1920'de kurulmuş olması bunun açık göstergesidir. Ancak yeni olan, dış
kamulara yönelik yapılan faaliyetlerin bu isim altmda örgütlü bir yapıda
düzenlenmesidir. 2009 yılında, Dışişleri Bakanlığı'mn internet üzerinden
sosyal medya araçlarını kullanarak kamu diplomasisi faaliyetleri gerçek­
leştireceği duyurulmuştur. Kamu diplomasisi alanında neler yapılacağı
merak edilirken, 30 Ocak 2010 tarih 27478 sayılı Başbakanlık Genelgesi
ile Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü oluşturulmuştur. Kurumun
amacı genelgede, "kamu diplomasisi alanında yürütülecek çalışmalar ile
stratejik iletişim ve tamtım faaliyetleri konusunda kamu kurum ve kuru­
luşları ile sivil toplum örgütleri arasında işbirliği ve koordinasyonu
sağlamak" olarak ifade edilmiştir. Kamu kurumlan açısından bu geliş­
meler yaşanırken, sivil toplum cephesinde de konu gündeme gelmiştir.
Kamu Diplomasisi Enstitüsü ve Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merke­
zi kamu diplomasisi alanında çalışmalar yapmaya başlamışlardır.
Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü; Medya Çalışmaları, Siyasal
İletişim, Kültürel Çalışmalar, Kurumsal Çalışmalar ve Proje Geliştirme
birimlerinden oluşmaktadır. Koordinatörlük, Şubat 2011 tarihi itibariyle
bir internet sitesine sahip olmuştur8. Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü'nün sekretarya hizmetleri Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmektedir. Twitter sayfası da
bulunan Koordinatörlük, buradaki duyurularını Türkçe ve İngilizce ola­
rak yapmakta, internet sitesinde ise sadece Türkçe yayın yapılmaktadır.
Kamu diplomasisinin öncelikli olarak uluslararası kamulara yönelik
yapıldığı düşünüldüğünde bunun çok önemli bir eksiklik olduğu görül­
mektedir. İnternet sitesinde sadece gerçekleştirilen faaliyetler duyurul­
maktadır. Kamu diplomasisinin önemli ayaklarım oluşturan, burslar, dış
yayınlar gibi etkinlikler sitede yer bulmamakta, kamu diplomasisi içinde
bulunan diğer kurumlardan söz edilmemekte ve bağlantı verilmemekte­
dir. Bu, koordinatörlüğün kamu diplomasisine dar bir bakış açısıyla bak8
http://kdk.gov.tr/
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 27
tığı izlenimi vermektedir. Koordinatörlüğün Başbakanlık bünyesinde
yapılanmasının en önemli gerekçesi olan tüm ilgili kurumlar arasında
koordinasyon sağlama görevi ne yazık ki şu durumda eksik görülmekte­
dir. Koordinatörlük sosyal medyadan yararlanmakta, tvvitter üzerinden
duyurular gerçekleştirmektedir. Kişisel bir günlüğe benzeyen ve 140
karakterlik bir alan sunan tvvitter, samimi ve etkileşimli iletişim kurmak
açısından önem taşımaktadır. Kullanılan dil ve içerik bu yönde olmakta
gerekli durumlarda internet sitesine bağ vermek suretiyle konuyu merak
edenlerin bilgilenmesi sağlanmaktadır. Sınırlı alanın, duyurulmak iste­
nen konunun başlığı niteliğinde olması gerekmektedir. Oysa ki, koordi­
natörlüğün tvvitter sayfası, böyle bir içerikle oluşturulmamış, girilen bil­
gilerde doğru format gözetilmemiş bu nedenle de anlamsız ifadeler
oluşmuştur9. Tvvitter'da İngilizce versiyonun var olması bu konuda
olumlu bir yaklaşımdır. Genel olarak koordinatörlüğün yeni olması sebe­
biyle de daha henüz bütüncül bir çerçeve oluşturamadığı görülmektedir.
Kamu diplomasisi uygulamaları ulusal ve uluslararası kamulara yönelik
olarak yapılmaktadır. Ulusal kamulara yönelik gerçekleştirilen uygula­
maların uluslararası uygulamalan desteklediği bilinmektedir (Gonesh ve
Melissen, 2005: 8). Koordinatörlüğün faaliyetlerine bakıldığında hangi
kamuların hedeflendiği açık olarak görülememektedir.
Bir şemsiye kurum olarak çalışması gereken Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü, dış kamulara yönelik olarak gerçekleştireceği kamu
diplomasisi etkinliklerini çeşitli kuramların ortak çabalarıyla gerçekleştirmelidir. Kamu kurumlan olarak; Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık,
Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS), Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu (TRT), Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA),
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı,
Başbakanlık Tanıtım Fonu ve çalışmanın niteliğine göre ilgili diğer
kurumlar olarak ortaya çıkabilir. Bunun dışında özel kuruluşlar ve sivil
toplum kuruluşları kamu diplomasisinin aktörlerini oluşturmaktadır.
Tüm sürecin etkinliği, katılım ve işbirliğinin etkin olarak gerçekleştiril­
mesiyle doğrudan ilişkilidir.
9
Bu ifadeye örnek olarak kurumun tvvitter sayfasında yer alan " sevinçleri ve umutları
da paylaşmaya devam edeceğiz" ifadesi gösterilebilir.
28 • iletişim : araştırmaları
Türkiye'deki uygulamalar, iki boyutuyla, siyasal bilgilendirme ve
kültürel iletişim açısından aşağıda ele alınmaktadır. Kamu diplomasisi
uygulamaları farklı örneklerle gösterilmeye çalışılmıştır. Kamu diploma­
sisi çerçevesinde, siyasal bilgilendirme uygulamaları; Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Dışişleri Bakanlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği gibi kamu kuramlarının yaptığı resmi
bilgilendirme çabalarını içermektedir. Bu çabalar genel olarak iki gruba,
kitle iletişim araçlarına ve diğer ülke vatandaşlarına yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Bu kuramların internet sitelerinden gerçekleştirdik­
leri faaliyetler büyük önem taşımaktadır. Faaliyetler genel olarak, halkla
ilişkiler modelleri içinde, iki modelle ilişkilendirilmiştir; kamu bilgilen­
dirme ve iki-yönlü asimetrik modeller. İkili ayrım temelde, yapılan faali­
yetteki iletişim etkinliğinin tek/iki yönlü olmasına göre sınıflandırılmak­
tadır. Aşağıdaki tabloda bu çerçevede yapılan faaliyetlerden örnekler
sunulmaktadır.
Tablo 2 . Siyasal Bilgilendirme Uygulam aları
Kamu Bilgilendirme
iki-yönlü Asimetrik
Basın bülteni
Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklaması
(Dışişleri Bakanlığı, 2011a)
Basın toplantısı
Dışişleri Bakanlığı Başbakan R.
Tayyip Erdoğan’ın konuşması
(Dışişleri Bakanlığı, 2011b)
Basın gezisi
KDK Suriye’li gazetecilere yönelik
programı (KDK, 2011b)
Lider konuşmaları
Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu'nun konuşması (Dışişleri
Bakanlığı, 2011c)
Makaleler
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Nevvsvveek'de çıkan makalesi
(Erdoğan, 2011)
Yayınlar
TC Vaşington Büyükelçiliği Türkiye
hakkında bilgiler (TC Vaşington
Büyükelçiliği, 2011)
Fotoğraflar
TC Paris Büyükelçiliği Türkiye
Fotoğraf Albümü (TC Paris
Büyükelçiliği, 2011)
Dış geziler
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
Gana-Gabon gezisi
(Cumhurbaşkanlığı, 2011)
Anket
ABGS Kamuoyu ve Türk dış
politikası anketi (ABGS, 2011)
Sosyal medya uygulamaları
ABGS Facebook sayfası (ABGS, 2011)
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 29
İlk grupta kamu bilgilendirme başlığında farklı kamu kurumlarının
ilgili kamularına yönelik gerçekleştirdiği tek yönlü iletişim faaliyetleri
görülmektedir. İkinci grup ise iki-yönlü asimetrik olarak adlandırılan ve
iki yönlü iletişime dayalı faaliyetleri ortaya koymaktadır. Ancak unutul­
mamalıdır ki bu faaliyetlerde iletişim yine ikna amaçlıdır.
Uygulamalardan da anlaşılabileceği gibi faaliyetler bir kısmı, kitle
iletişim araçlarına yönelik gerçekleşmektedir. Hem halkla ilişkilerin hem
de kamu diplomasisi uygulamalarının öncelikli kamusunu kitle iletişim
araçlarının mensupları, haberciler oluşturmaktadır. Yaygın olarak gaze­
teler, televizyon, radyo, dergiler ve benzerleri kamu diplomasisi uygula­
maları için aracı işlev görmektedirler. Amaç, aracılıklarıyla ilgili kamula­
ra ulaşmaktır. Ulusal ve uluslararası ajanslar aracılığıyla haberler tüm
dünyaya yayılmaktadır. Bu mecrada gündeme gelebilmek bile başarı
addedilmektedir. Basın açıklamaları, basın toplantıları, basm gezileri,
makaleler bu başlıktaki uygulamalardır. Faaliyetlerin diğer kısmı ise,
doğrudan hedef ülkenin vatandaşlarına yönelik yapılan siyasal bilgilen­
dirme çabalarına ilişkindir. Internet üzerinden gerçekleşen faaliyetler bu
açıdan büyük önem taşımaktadır. Buna yönelik olarak ilgili kamu
kurulularının internet sitelerinin yabancı dillerde de versiyonlarının
bulunması gerekmektedir. Sosyal medya uygulamaları, internet sitele­
rinde sunulan bilgiler bu başlıkta ele alınmaktadır. Dış temsilciliklerin
ilgili ülkelerde gerçekleştirdikleri etkinlikler yine bu konuda, ilgili ülke­
de gerçekleşmesi ve doğrudan etkileşim kurulması açısından büyük
önem taşımaktadır.
Kamu diplomasisinin ikinci boyutunu oluşturan kültürel diplomasi,
ülkenin kendi kültürel değerlerini, sanat ve eğitim gibi olanaklarını diğer
ülkelere aktarma ve paylaşma yöntemi olarak değerlendirilmektedir.
Kamu, özel ve sivil toplum örgütleri tarafından yürütülebilen uzun
dönemli etki yaratan çalışmalardır. Kültürel iletişim uygulamaları sınıf­
landırmasında, her grup için farklı örnekler sunulmaya çalışılmıştır.
30 • iletişim : araştırmaları
Tablo 3. Kültürel iletişim Uygulam aları
Basın ajansı/
Kendi kültürünün
dışarıya tek yönlü
olarak iletilmesi
Kamu
bilgilendirme/
Öz sunum
İki-yönlü
asim etrik/
Bilgi
İki-yönlü
sim etrik/ Değişim
ve ortaklık
MEB-TİKA Türkçe
Eğitim Merkezleri
Lizbon
Gulbenkian
Müzesi’ndeki
"Çağrışımları,
Yolculukları ve
Atmosferiyle
İstanbul, Sakıp
Sabancı Müzesi
Resim
Koleksiyonundan
Tablolar" Sergisi
Türk Kültür
Merkezleri
Avrupa Gençlik
Olimpik Oyunları
Uluslararası Türk
Okulları
go.turkey.com
Yunus Emre
Vakfı
TÜRKSOY
Milli Eğitim
Bakanlığı Yabancı
Öğrenci Bursları
TRT Dış Yayınlar
İstanbul
Alışveriş
Festivali
Diziler
THY-FC
Barcelona
Sponsorluk
Antlaşması
Basın ajansı/ kendi kültürünün dışarıya tek yönlü olarak iletilmesi
başlığında kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarının vermiş olduğu
burslar ve dil eğitimi örneklendirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı'na ve
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'na bağlı olarak faaliyet
göstermekte olan Türkçe Eğitim Merkezleri, ikili anlaşmalarla kurulmuş
olan Uluslararası Türk Okulları ve Milli Eğitim BakanlığTnm vermekte
olduğu burslar bu başlıkta örnek olarak verilmiştir. Türk Hükümeti, ikili
anlaşmalar doğrultusunda, 127 ülkeye ve bazı uluslararası kuruluşlara
2009 sonu itibariyle toplam 1280 burs vermektedir (MEB, 2011).
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 31
Kamu bilgilendirme/öz sunum başlığında Sakıp Sabancı Müzesi'nin
Lizbon'da açtığı sergi örnek olarak verilmiştir (Sabancı Üniversitesi
Sakıp Sabancı Müzesi, 2011). Bir diğer örnek Kültür ve Turizm
Bakanlığı'mn resmi internet sitesi go.turkey.com' dur. Türkiye'nin turizm
ve kültür zenginliklerini paylaşan site, dört dilde yayın yapmaktadır.
TRT'nin dış yayınları da bu başlıkta ele alınmaktadır. TRT-610, TRTTÜRK11, TRT-AV AZ12, TRT- BELGESEL13, TRT-Ettürkiyye14 bu çerçeve­
de sayılan televizyon yayınlarıdır. Radyolar da kamu diplomasi aracı
olarak işlev görmektedir, Türkiye'nin Sesi Radyosu (VOT), kısa dalga,
uydu ve internet üzerinden 32 dilde yayın 73 yıldır dış yayın yapmakta­
dır (TRT, 2011). Türk dizileri son olarak burada ele alınmıştır. Son yıllar­
da Türk dizileri, yurtdışından büyük talep görmekte, Balkanlar, Türkî
Cumhuriyetler ve Arap dünyasında yayınlanmaktadır. Türkiye ile ilgili
olumlu imaj yaratan bu diziler aym zamanda önemli bir ihraç nesnesi
haline de gelmiştir.
İki-yönlü asimetrik/bilgi yaklaşımına örnek olarak, Türk kültürünü,
dilini ve sanatım dışarıda tanıtmak, Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki
ikili ilişkilere katkıda bulunmak ve Türk vatandaşlarının bulundukları
ülkeye uyumuna yardımcı olmak gayesiyle çeşitli ülkelerde Türk Kültür
Merkezleri kurulmuştur. Almanya, İran, Irak, İsrail, Kuveyt, Suriye,
Türkmenistan, Ürdün, Türk Kültür Merkezleri faaliyet göstermektedir
(Dışişleri Bakanlığı, 201 İd).
10 TRT uluslararası Kürtçe yayın yapan kanalı, Ocak 2009'da yayına başlamıştır.
11 Ağırlıklı olarak Türkçe yaym yapan kanal, Türkiye ile Türk insanını tanıtan prog­
ramlarla, haber, kültür ve sanat yayınlarıyla, yurtdışmda yaşayan vatandaş ve soy­
daşlara yönelik yaym yapmaktadır.
12 Mart 2009'da yayma başlamış, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan,
Azerbaycan, Bosna Hersek, Arnavutluk ve Türkiye olmak üzere sekiz ülkeden ve bu
ülkelere özgü sekiz dilde yaym yapan kanal, Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri
arasmda dil ve düşünce birliği kurmayı amaçlamaktadır.
13 2009 yılında yayma başlayan, Türkiye'yi İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça ve
Türkçe ile beş farklı dilde dünyaya tanıtmakta, tarih, toplum, doğa, çevre, spor, kültür-sanat, bilim, teknoloji alanlarında belgesel programları yayınlamaktadır.
14 Nisan 2010'da yayma başlamış, Arapça konuşan, 22 Arap ülkesi ve Arapça konuşan­
lara yönelik yaym yapmaktadır.
32 • iletişim : araştırmaları
Yunus Emre Türk Kültür Merkezi15 bu başlıkta ele alınabilecek bir
uygulama örneğidir. Dışişleri Bakanlığı'na bağlı mevcut kültür merkez­
lerinin zaman içerisinde Yunus Emre Kültür Merkezi haline getirilmesi
öngörülmektedir. Bu çerçevede, 2009 yılında Bosna-Hersek ve
Arnavutluk'ta, 2010 yılında ise, Mısır, Makedonya ve Kazakistan'da birer
Yunus Emre Türk Kültür Merkezi kurulmuş ve söz konusu kültür mer­
kezlerince, diğer kültürel faaliyetlerin yanı sıra Türkçe dersleri verilmeye
başlanmıştır (Yunus Emre Vakfı, 2011).
18 Mart-26 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenen İstanbul
Alışveriş Festivali, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve T.C. İstanbul
Valiliği himayesinde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve TİM desteğiyle;
Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD), Alışveriş Merkezleri ve
Perakendeciler Derneği (AMPD) ve Birleşmiş Markalar Derneği (BMD)
koordinasyonunda gerçekleştirilmektedir. Benzer örnekleri model alına­
rak gerçekleşmiş bu organizasyon, çok başarılı bir tanıüm uygulamasıyla
uluslararası mecralarda yer bulmuştur (İstanbul Alışveriş Festivali,
2011 ).
Türk Hava Yolları'run FC Barcelona takımına sponsor olması bu
başlıkta verilebilecek başka bir örnektir. Sponsorluk anlaşması çerçeve­
sinde, Türk Hava Yolları Barcelona'nın resmi sponsoru unvam ile
Barcelona'mn kendi sahası Nou Camp stadındaki reklam panoları başta
olmak üzere tüm mecralarmda reklam ve logoları ile kullanmakta,
Barcelonalı futbolcularla reklam filmi çekmekte, tüm dünyada bu spon­
sorluğun iletişim ve reklamını yapabilmektedir. Türk Hava Yolları
Barcelona'yı İspanya dışında gerçekleştirilen turnuvalara ve kamplara
taşımaktadır. Türkiye'nin imajma etki edecek olan bu ortaklık, çarpıcı bir
örneği oluşturmaktadır (THY, 2011).
İki-yönlü simetrik/ değişim ve ortaklık başlığı aslında gerçek
anlamda dengeli, ortaklık kuran ve tüm taraflarda değişim yaratan faali15
2007 yılında yürürlüğe giren Yunus Emre Vakfı Kanunu doğrultusunda, Türkiye'yi,
kültürel mirasını, Türk dilini, kültürünü ve sanatını tanıtmak, Türkiye'nin diğer ül­
keler ile dostluğunu geliştirmek, kültürel alışverişini artırmak, bununla ilgili yurt
içi ve yurt dışındaki bilgi ve belgeleri dünyanın istifadesine sunmak, Türk dili,
kültürü ve sanatı alanlarında eğitim almak isteyenlere yurt dışında hizmet vermek
amaçlarıyla Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri kurulmaktadır.
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 33
yetleri içermektedir. Kamu diplomasisi uygulamaları açısından ilk ola­
rak bir spor faaliyeti örnek olarak değerlendirilebilir. Avrupa Olimpiyat
Komitesi'nin (EOC) organizasyonu olan ve Avrupa Gençlik Olimpik
Oyunları olarak da adlandırılan EYOF 2011, Türkiye'nin olimpiyat düze­
yinde düzenlediği ilk spor organizasyonudur. Trabzon'da gerçekleşecek
ve kırk dokuz ülke dokuz branşta yarışacağı bu organizasyon ortaklık
yaratma niteliğinden dolayı bu başlıkta ele alınmıştır (Avrupa Gençlik
Olimpik Oyunları, 2011).
Bir diğer örnek, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
(TÜRKSOY)'dir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Türkmenistan ve ülkemiz kültür bakanları tarafından 12 Temmuz
1993'de Almatı'da imzalanan Anlaşma ile kurulmuştur. TÜRKSOY'un
amacı Türk kökenli ve Türk dili konuşan Türk devletleri ve halklarının
birbirlerini daha iyi anlamalarım sağlamak ve Türk dili konuşan devlet
ve halklarının kültür ve sanatının korunması, yeniden canlandırılması ve
gelişmesi yönünde faaliyette bulunmaktadır. TÜRKSOY teşkilatımn ev
sahibi ülkesi Türkiye Cumhuriyeti'dir. Resmi dili Türkçe, yönetim mer­
kezi Ankara'dır (TÜRKSOY, 2011).
Sonuç
Günümüz dünyası Mc Luhan'm "küresel köy" metaforuna uygun
şekilde gelişmektedir. Özellikle internetin ve uydu yayıncılığının gelişi­
mi, mesafeleri ortadan kaldırarak, sıradan vatandaşların dünyanın en
uzak köşesindeki olaylardan haberdar olmasım sağlamışta. Kamu diplo­
masisi işte bu teknolojik gelişimin bir sonucu olarak önemi giderek artan
bir çalışma alanını oluşturmaktadır. Günümüz kamu diplomasisi anlayı­
şı özellikle devletlerin diğer devletlerin vatandaşlarına yönelik gerçekleş­
tirdiği iletişim faaliyetlerini içermektedir. İletişim teknolojileri, devletlere
doğrudan tüm dünya vatandaşlarma ulaşma imkâm sağladığından,
uluslararası arenada kabul görmek isteyen tüm devletler 'duygu ve
düşünceleri' etkilemek amacıyla bu araçtan yararlanmak istemektedirler.
Kamu diplomasisi ülkelerin kendi politikalarını ve kültürlerini dış dün­
yaya aktarma çabası olarak halkla ilişkiler faaliyetleriyle örtüşmektedir.
34 • iletişim : araştırmaları
Makale, Türkiye'nin kamu diplomasisi çalışmalarını değerlendir­
miştir. Buna göre Türkiye'nin bu konuyu daha stratejik bir bakış açısın­
dan ele alması gerektiği görülmektedir. Kurulan koordinatörlük, kamu
diplomasisi alanında şemsiye yapı oluşturarak, yol gösterici bir rol üst­
lenmelidir. Mevcut durum göstermektedir ki, kamu, özel ve sivil toplum
kuruluşları kamu diplomasisi faaliyetlerinin aktörleridir. Siyasal bilgi­
lendirme çabaları Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü
gibi kamu kurumlan tarafmdan gerçekleşen resmi bilgilendirme etkin­
liklerini içermektedir. Kültürel iletişim, faaliyetleri ise akademik ve
sanatsal değişimler, festivaller, filmler, sergiler ve dil eğitimi gibi sosyalkültürel etkinlikleri içermektedir. Bu faaliyetler, sivil toplum, kamu ve
özel sektör kuruluşları tarafmdan gerçekleştirilmektedir. Bu aktörlerin
uyumlu çalışması, etkinliğin başarısını arttıracakür. Bu nedenle, koordi­
natörlük, uzun vadeli hedefleri koyarak bunlara yönelik çabaları destek­
lemelidir. Çalışmalardaki belki de en önemli eksiklik, Türkiye'nin imajı­
na yönelik kapsamlı bir stratejisinin olmamasıdır. Hem sunmak istenen
imaj belirlenmemiştir, hem de mevcut durumda algılanan imaj ölçülmemiştir. Halkla ilişkiler uzmanlarının bu konulardaki tecrübeleri kamu
diplomasisi için yol gösterici olacaktır.
K aynakça
ABGS (2011a). lıttp://tr-tr.facebook.com/profile.php?id=100001694267128. Erişim
Tarihi: 10.04.2011.
ABGS (2011b). http://www.abgs.gov.tr/abis/index.php?p=115&l=l. Erişim Tarihi:
04.04.2011.
Arı, T ayyar (2009). Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika. İstanbul: MKM Yayıncılık.
Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları (2011). http://www.trabzon2011.org/detay/ll
EYOF-Avrupa-Genclik-Olimpik-Oyunlari.html. Erişim Tarihi: 15.03.2011.
Aydm, Mustafa (1996). "Uluslararası İlişkilerde Teori, Yaklaşım ve Analiz."
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 50 (3-4): 71-114.
Cowan, Geoffrey ve Amelia Arsenault (2008). "M oving from Monologue to
Dialogue to Collobration: The Three Layers of Public Diplomacy." The
ANNALS o fth e American Academy ofP olitical and Social Science 616 (10):
10-30.
Yağmurlu • Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 35
Cull, Nicholas (2009). Public Diplomacy: Lessons from the Past. Los Angeles: CPD
Perspectives on Public Diplomacy Figueroa Press.
Cull, Nicholas, vd. (2003). Propaganda and Mas s Persuasion: A Historical
Encyclopedia, 1500 To The Present. Santa Barbara: ABC-CLIO.
Cutlip, Scott, vd. (2000). Effective Public Relations. New Jersey: Prentice Hail.
Dışişleri Bakanlığı (2011a). http:llwww.mfa.gov.tr/no_93_-4-nisan-2011_-pakistan_
da-meydana-gelen-intihar-saldirisi-hk_.tr.mfa. Erişim Tarihi: 04.04.2011.
Dışişleri Bakanlığı (2011b). http:llwww.mfa.gov.tr/
speech-delievered-by-h_e_-prime-minister-recep-tayyip-erdogan-on-libya-_
ankara_-7-april-2011_.en.mfa .Erişim Tarihi: 08.04.2011.
Dışişleri Bakanlığı (2011c). http://wivw.mfa.gov.tr/
statement-by-h_e_-ahmet-davutoglu-minister-of-foreign-affairs-of-the-republicof-turkey.en.mfa. Erişim Tarihi: 10.04.2011.
Dışişleri Bakanlığı (2011d). http://www.mfa.gov.tr/turk-kultur-merkezleri___-turkdili-ve-edebiyati-bolumleri-ve-turkce-egitim-merkezleri.tr.mfa. Erişim Tarihi:
04.04.2011.
Dozier, David M. ve VVilliam P. Ehling (2005). "Halkla İlişkiler Programlarının
Değerlendirilmesi: Programların Etkileri Konusunda Literatürün Bize
Söyledikleri." Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik, (der.)
James E. Grunig. İstanbul: Rota Yayınları.
Erdoğan, İrfan (2006). Teori ve Pratikte Halkla İlişkiler. Ankara: Erk Yayınevi.
Erdoğan, Recep T. (2011). "The Robust Man of Europe." http://www.newsweek.
coml2011l01ll7lthe-robust-man-of-europe.html. Erişim Tarihi: 10.04.2011.
Gonesh, Ashvin ve Jan Melissen (2005). Public Diplomacy: lmproving Practice.
Glingendael: Netherlands Institute of International Relations.
Gönlübol, Mehmet (1993). Uluslararası Politika. Ankara: Attila Kitabevi.
Grunig, James E. (1997). "Public Relations Management in Government and
Business." Handbook o f Administrative Communication. (der.) James
Gamett ve Alexandre Kouzmin. NY: Marcel Dekker.
Grunig, James E. ve Larissa A. Grunig (2005). "Halkla İlişkiler ve İletişim
Modelleri." Halkla İlişkiler ve iletişim Yönetiminde Mükemmelik. (der.) E.
James Grunig. İstanbul: Rota Yayınları.
Grunig, James E. ve Todd Hunt (1984). Managing Public Relations. Forth VVorth:
Harcourt Brace Jovanovich College Publishers.
36 ■iletişim : araştırmaları
Gültekin, Bilgehan (2005). "Türkiye'nin Uluslararası İmajında Yükselen
Değerler ve Eğilimler." Selçuk İletişim Dergisi 4(1): 126-140.
İstanbul Alışveriş Festivali (2011). http://www.istshopfest.com/tr/default.aspx.
Erişim Tarihi: 02.04.2011.
Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü (2011a). http://twitter.com/BasbakanlikKDK.
Erişim Tarihi:10.04.2011.
Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü (2011b). http://kdk.gov.tr/faaliyetler/gazeteciheyetleri-programi/suriyeli-gazeteci-heyeti/8. Erişim Tarihi: 10.04.2011.
Kent, Michael L. ve Maureen Taylor (2002). "Toward a Dialogic Theory of
Public Relations." Public Relations Revieıu 28: 21-37.
L'Etang, Jacquie (2002). "Diplomasi olarak Halkla İlişkiler." Halkla İlişkilerde
Eleştirel Yaklaşımlar, (der.) Jacquie L'Etang ve Magda Pieczka. Ankara:
Vadi Yayınları.
Manheim, Jarol B. (1990). Strategic Public Diplomacy: The Evolution o f Influence.
NY: Oxford University Press.
Melissen, Jan ve Ingrid d'Hooghe (2005). Public Diplomacy in Practice.
Netherlands: Information and Communiation Department of the
Ministry of Foreign Affairs of the Nederlands.
Milli Eğitim Bakanlığı (2011). http://digm.meb.gov.tr/burs.html. Erişim Tarihi:
18.03.2011.
Mitchell, J.H. (1986). International Cultural Relations. London: Ailen and Unwin.
Sıgnitzer, Benno ve Timothy Coombs (1992). "Public Relations and Public
Diplomacy: Conceptual Covergences." Public Relations Reviem 18(2): 137147.
Mor, Ben D. (2007). "The Rhetoric of Public Diplomacy and Propaganda YVars:
A Vievvfrom Self-Presentation Theory." European Journal ofPolitical
Research 46: 661-683.
Morris, Trevor ve Simon Goldsworthy (2008). PR- A Persuasive Industry.
London: Palgrave Mac Millan.
Nye, Joseph S. (2005). Yumuşak Güç. Ankara: Elips Kitap.
Pira, Aylin, vd. (2005). "Halkla İlişkilerin Evrimi: Grunig-Hunt Modelleri
Üzerine Bir Çalışma." Yeni Düşünceler 1(1): 19-30.
Yağmurlu ■Halkla ilişkiler Yöntemi Olarak Kamu Diplomasisi • 37
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (2011). http://www.sabanci.com/gb_
şirket.asp?G=9&fO=42. Erişim Tarihi: 15.03.2011.
Seong-Hun, Yun (2005). Tozvard Theory Buildingfor Comparative PublicDiplomacy
from the Perspectives o f Public Relations and International Relations: A Macro
Comparative Study o f Embassies in Washington D.C. http://drum.lib.umd.edu/
bitstreamll903l2852lllumi-umd-2852.pdf. Erişim Tarihi: 03.03.2011.
Signitzer, Benno ve Timothy Coombs (1992). "Public Relations and Public
Diplomacy: Conceptual Covergences." Public Relations Revieıv 18(2): 137147.
Signitzer, Benno ve Carola VVamser (2006). "Public Diplomacy: A Specific
Governmental Public Relations Function." Public Relations Theory ll.
(der.) Cari H. Botan ve Vincent Hazelton. New Jersey: Lavvrence
Erlbaum.
Simonin, Bemard L. (2008). "Nation Branding and Public Diplomacy:
Challenges and Opportunities." Fletcher Forum ofW orld Affairs 32(3):
19-34.
Snow, Nancy (2009). "Rethinking Public Diplomacy." Routledge Fiandbook o f
Public Diplomacy. (der.) Nancy Snow ve Philip Taylor. NY: Routledge.
Szondi, Gyorgy (2008). PublicDiplomacy and Nation Branding: Conceptual
Similarities and Differences. Clingendael: Nederland Institute of
International Relations.
Szondi, Gyorgy (2009). "Central and Eastern European Public Diplomacy."
Routledge Fiandbook o f Public Diplomacy. (der.) Nancy Snow ve Philip
Taylor. NY: Routledge.
T.C. Cumhurbaşkanlığı (2011) http://www.tccb.gov.tr/pages/visits/ghana-gabonexclusive/. Erişim Tarihi: 10.04.2011.
T.C. Paris Büyükelçiliği (2011). http://paris.be.mfa.gov.tr/PhotoAlbum.aspx. Erişim
Tarihi: 08.04.2011.
T.C. Vaşington Büyükelçiliği (2011). http://urww.washington.emb.mfa.gov.tr/.
Erişim Tarihi: 04.04.2011.
TRT (2011). http://www.trt.net.tr/Kurumsal/TelevizyonTanitim.aspx. Erişim Tarihi:
15.03.2011.
38 • iletişim : araştırmaları
Tuch, Hans N. (1990). Communicating with the World: US Public Diplomacy
Overseas. VVashington DC: George Town University.
Türk Dil Kurumu (2010). http://www.tdk.org.tr/TR/Genel/BelgeGoster. Erişim
Tarihi: 27.05.2010.
Türk Hava Yolları (2011). http://www.turkishairlines.com/tr-TR/basinbultenleri/4395/turk-hava-yollari-ve-barcelona-sponsorluk-anlasmasi-imzaladi.
aspx. Erişim Tarihi: 12.03.2011.
TÜRKSOY (2011). http://www.turksoy.org.tr/TR/ana-sayfa/l-73736/20110324.html 1.
Erişim Tarihi: 02.02.2011.
Under Secretary for PublicDiplomacy and Public Affairs (2011). http://www.state.
gov/r/. Erişim Tarihi: 20.01.2011.
United States Information Agency (2011). http://dosfan.lib.uic.edu/usia/. Erişim
Tarihi: 20.01.2011.
Uysal, Birkan (1998). Siyaset, Yönetim, Halkla İlişkiler. Ankara: TODAİE
Yayınları.
Wilcox, Dertnis, vd. (1998). Public Relations, Strategies and Tactics. NY: Longman.
Yunus Emre Vakfı (2011). http://www.yunusemrevakfi.com.tr/. Erişim Tarihi:
12.02 .2011.
Yıldız, Nuran (2010) ."Halkla İlişkilerde Kavramlar, Sınırlar, Sorunlar." Selçuk
İletişim 6(2): 24-32.
Zöllner, Oliver (2006). "A Quest for Dialogue in International Broadcasting,
Germany's Public Diplomacy Targeting Arab Audience." Global Media
and Communication 2(2): 160-182.
39
İdeolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel
Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:
Yeni Üniversitenin Reklam İmgeleri
Mesut Yücebaş
Özet
Günümüz üniversiteleri, girişimci üniversite kavramı ile tanımlanabilmektedir. Girişimci üniversite, 1980
sonrası dönemde, özellikle ABD'de ortaya çıkan bir üniversite modelidir. Ancak bu tür bir üniversite birden
bire ortaya çıkmamış, bazı toplumsal ve tarihsel birikimlerin belirleyiciliği altında şekillenmiştir. Henüz
ikinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle savaş sırasında geliştirilen disiplinlerarası, operasyonel ve projeye
dayalı bilimsel üretim tarzı, piyasaya yönelik bilgi üretiminde de kullanılmaya başlamıştır. Ancak bu
süreçlerin üniversiteyi tamamen dönüştürmesi, 1980 sonrası neo-liberal dönüşümlerle birlikte
gerçekleşmiştir. Bu süreç sonunda, üniversite bir deneyim, imge ve yaşam biçimi olarak da metalaşmaya
başlamıştır. Söz konusu bu metalaşmayı, üniversitelere ilişkin reklam imgelerinde de görmemiz
mümkündür.
Anahtar Sözcükler: Üniversite, girişimcilik, reklam imgeleri, ideoloji
From Operational University To Entrepreneurial University As An
Ideological Process: Advertisment images OfNeıv University
Abstract
Today's universities can be defined with the concept of entrepreneurial university which has emerged in
USA after 1980's. But this new university model has not appered ali of a sudden and has shaped with some
social and historical backround. After the 2nd World War, scientific production style vvhich is
interdisciplinary, operational and based on a project has begun to be used for the market. These processes
have completely transformed the university after 1980's with the effect of neo-liberal changes. At the end
of these processes, university has begun commoditization as a experience, image and life style. This
commoditization can be observed on university advertising images.
Key Words: University, entrepreneurship, advertising images, ideology
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2007 • 5(1): 39-74
40 • iletişim : araştırmaları
İdeolojik Bir Süreç Olarak Öperasyönel
Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:
Yeni Üniversitenin Reklam İmgeleri
Üniversite, doğuşundan günümüze kadar, belirli bir toplumsal
örgütlenmenin belirlediği bir algılayış biçimi ile şekillenmiş ve top­
lumsal süreçlerin her zaman birörnek olmayan beklentileri, yönelimle­
ri ve yaşam deneyimleri ile karşılıklı bir etkileşim içersinde olmuştur.
Ancak bilimsel bir kurum olarak üniversite, bir toplumun uzantısı
olduğu kadar, o toplumun yeni türde veya eski biçimlerdeki değerle­
rinin üretilmesinde de başat bir rol yüklenebilmiştir. Bu bağlamda,
üniversitenin toplumsal dinamikler içinde aldığı rol, bu biçimlerle
etkileşim halinde olan ve onları zaman zaman farklı bir noktaya da
taşıyan bir etkinlikle biçimlenmiştir. Diğer bir deyişle, üniversiter
düşüncenin toplum, doğa ve hatta kendi hakkında benimsediği pers­
pektifler ve paradigmalar, toplumsal örüntünün temel dinamiklerinin
yeniden kurgulanmasında belirleyici bir etkiye sahip olabilecek nite­
liktedir. Ancak bu tercihlerin de toplumsal bütünlüğün içersinde yer
alan farklı toplumsal pratikler arasından yapılacağını söylemek müm­
kündür. Çünkü üniversiteyi bir kurum olarak kurgulayanlar ve bir
bütün olarak üniversite, her şeyden önce ve eğer dünyadan farklı bir
yerde değilse, bir toplumun içinde var olmak durumundadır. Bu top­
lumsal kurumun, günümüz koşulları içersinde şekillenen tercihleri,
aynı zamanda hegemonik toplumsal yapımn yeniden biçimlendirilişinde de etkili olacaktır.
Buradaki çalışmanın amacı, üniversitenin yaşamın diğer alanla­
rından bağımsız olmadığını ve toplumsal dönüşümler bağlamında
onun da bir takım ideolojik belirlenimlere tabi olduğunu göstermektir.
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 41
Bu amaç doğrultusunda çalışmanın konusunu da günümüz üniversite
modeli hakkında yapılan tercihlerin ne yönde ve nasıl gerçekleştiril­
miş olduğunu incelemek ve bu tercihler sonucunda ulaşılan üniversite
modelinin, günümüz anlam dünyasının incelikli estetiksel kurgulanışını gerçekleştiren reklam mantığının kurucu etkisiyle de toplumsal
bellekte nasıl anlaşıldığını yorumlamak oluşturmaktadır. Bu doğrultu­
da çalışmanm ilk kısmında, neo-liberal yeni toplumsallığın bilgilen­
meyi toplum-dışı kurgulayan ideolojik yönüne değinilerek, üniversite
hakkındaki başat kanaat ele alınacak, daha sonraki kısımlarda ise
günümüz üniversitenin oluşum süreçleri göz önünde bulundurularak,
girişimci üniversite algısının içerikleri, reklam imgelerine dair eleştirel
bir ideoloji analiziyle anlaşılmaya çalışılacaktır.
Neo-Liberalizm, Bilgi ve Üniversite
Üniversiteyi, toplumun ötesinde ve onun temel dinamikleri dışın­
da işleyen bir vaha olarak görmek, onun tarafından üretilen bilginin
de soyut-toplumdışı bir bilgiden başka bir şey olamayacağım kabul
etmek anlamına gelmektedir. Oysa üniversite, toplumun temel dina­
miklerinin tam ortasmda yer alan, somut bir kurumdur ve ürettiği
veya aktardığı bilgi de o çağın somut toplumsalma ait bilgiyle örtüşmektedir. "Toplumsal yaşamın üzerinde bir yerde değil de ortasında
duran üniversite, ürettiği ve aktardığı bilgiyi de toplumsal yaşamın
süzgecinden geçir(mektedir). Dolayısıyla üniversiteyi belirleyenler
toplumun genel ekonomik, ideolojik ve siyasi formlarıdır" (Tatlıcan,
42 • iletişim : araştırmaları
1992: 32-33). Ancak neo-liberal ideoloji içersinde üniversite, toplumun
ekonomik, ideolojik ve siyasi formlarının dışındaymış gibi konumlan­
dırılır. Bunda neo-liberal ideolojinin bilimsel bilgiye ilişkin yaklaşımı
da belirleyici bir rol oynamaktadır. Neo-liberalizm, bilimsel bilginin
anti-toplumsal olduğunu veya olması gerektiğini savunur.
Her ne kadar, neo-liberal çağın temel dinamiği, politik öznenin
sonunu veya bilginin anti-toplumsal nitelikleriyle geçerli olabileceğini
dayatıyor olsa da; üniversite, neo-liberal bir ortamın işleyişi içerisinde
de toplumsal ve politik süreçlere bağımlı bir konumdadır. Bu bağlam­
da, "bilimin yüksek bir oranda sosyal bir olgu olduğunu söyleyebili­
riz. Bu, onun, saf, ayrı ve geniş bir içsel sosyal yapıya sahip olması
kadar, devlet, eğitim, tüketim, çalışma ilişkileri ve yatırım araçları gibi
bütün diğer sosyal kapsamlarla da çoklu bağlantılarla ilişkili olması
anlamına gelmektedir" (Hales, 1982: 57). Fakat tüm bu önermelere
rağmen, neo-liberal bilginin üretilme biçimleri, sosyal tarafsızlık iddi­
asına sıkı bir şekilde bağlı kalınarak gerçekleştirilmektedir.
Neo-liberal dönemin bilime yönelik tutumu, ayrıntılı bir şekilde
geçerli bilginin verimli olması üzerine kurulu bir teknik tarafsızlığa
dayalıdır. Ancak bilimsel üretimdeki ve eğitimdeki bu tarafsızlık tutu­
munda ideolojik bir yön bulunmaktadır. Özellikle "mevcut koşullar
altında, neo-liberal zihniyetin temel varlıklarından olan 'tarafsızlık'
öncülünün eğitime yansıması, esasen, yüksek öğretim sistemini siyaset-dışılığı idealleştirilen bir başka alana -piyasaya- göre ayarlanması
çerçevesinde olmakla neo-liberal siyasal-ideolojik yapılanmanın
muhafazası açısından işlevsel" (Ergül ve Coşar, 2004: 59) bir görüntü
sunmaktadır.
Öte yandan, üniversitenin politik işlevi ilk olarak, toplumsallıktan
imtina edilmiş bir tekniğe ve tarafsızlığa indirgenen bilimsellik tasav­
vurlarıyla değil; akıl, kültür veya ulusa ilişkin toplumsal düzenleme
işleviyle belirginlik kazanmıştı. Ancak yaşadığımız çağda, bilgiye ve
üniversiteye yüklenen yeni anlamlar bağlamında akıl, kültür ve milli­
yetçilikle bağlantılandırdığımız üniversitenin artık geçmişte kalmış
olduğunu söylemek mümkündür (Barnett, 2008: 9). Her ne kadar bu
süreçle milliyetçilik ikincil bir niteliğe kavuşuyor olsa da (ki bu durum
Yiicebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 43
Türkiye için halen tartışmalıdır) bunun yerine, akim sınırlarını kendi
enginliği dışında bir yerde görmeyen bir üniversite modeli de yerleşe­
cek değildi. Artık kendi gizemini doğallık söyleminde kuran ve kendi
kaderini mümkün tek tarz olarak dayatan yeni bir ideoloji üniversite­
lerde geçerli olacaktı. Piyasa fetişizmi ile şekillenen toplumsallık, üni­
versitenin yeniden tanımlanmasında önemli bir rol oynayacaktı.
Bu bağlamda, günümüz üniversitelerinde başka ideolojilerin, akıl
ideolojisinin yerine geçtiğinden ve araştırma, girişimcilik, mükemme­
liyet ve katılım; motive edici bayraklar, sadakat sembolleri ve yeni
akademik kimlik biçimleri sağlamakta olduğundan söz etmek müm­
kündür (Barnett, 2008:9). Üniversitelerin bu tarzda örgütlenişi yeni bir
olgudur. Bu yeni olgu içersinde bilgi metalaşmakta; piyasa örgütlen­
meleri, akademik üretimin biçimlenişinde önemli bir rol oynamakta­
dır.
Bilginin metalaştırılması süreci aynı zamanda üniversitelerdeki
bilimsel bilgi üretimi faaliyetinin sermaye tarafından giderek
artan oranlarda denetlenmesi ve yönlendirilmesi süreci olmuştur.
Bu süreç aynı zamanda üniversitelerdeki bilimsel faaliyetlerin
önemli bir bölümünün özel şirketlere ait araştırma geliştirme
birimlerine kaydırılması biçimini almıştır. Şirketlerin ihtiyaç duy­
duğu bilimsel-teknolojik üretim, ağırlıkla özel birimlerde gerçek­
leştirilirken, üniversiteler bu işleyişin alt yapısal gereksinimleri
doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmıştır (Sertlek, 1997: 249).
Kısacası üniversitelerin piyasa için bilgi üretmek üzere konum­
lanması, onların örgütlenme düzeyim de biçimlendirmeye başlamıştır.
Sertlek'e göre, "yükseköğrenim bir yanda kapitalist ekonomi için
gerekli araştırmacı karakteri olan insanları yetiştirmek üzere
'üniversiteler ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkmış bilgi yoğun
teknik ürünlerin kullanıcısı konumundaki işçileri yetiştirmek üzere
'meslek okulları' olarak ikiye ayrılmış ya da bu ayırım yükseköğretim
sürecinin temel belirleyeni haline gelmiştir" (1997: 248). Bu ayrımdaki
amaç, sanayi için gerekli teknik elemanın ve bilginin yaygın bir şekilde
öğretilmesidir. Sanayi ve üniversite ilişkisinin yoğunlaştırılması gerek­
tiğine dair, son yılların popüler söylemi de bu sürecin bir uzantısı
44 • iletişim : araştırmaları
olarak değerlendirilebilir1. Bu söylem, üretilen bilginin teknik anlam­
da piyasada kullanılabilir bir meta düzeyine indirgendiğine işaret
etmektedir. "Ticarileşen malumat dolaşımı, bu yeni üniversite tanımı­
nın başlıca belirleyicilerden biri olarak, üretildiği düşünülen 'bilgi'nin
ana girdisini oluşturmaktadır" (Ergur, 2003: 210).
Ancak bilginin metalaşması, onun sanayi için üretilerek ticarileş­
mesi ile sınırlı değildir. Bilginin yeni meta kültürünün üretildiği alan­
lar için üretilmesi ya da bilgi üretim biçiminin temel niteliklerinin bu
kültürün koşulları tarafından oluşturulması da bu sürecin tamamlayı­
cılığını üstlenir. Üniversite, hizmet sektörü ve yeni çalışma ve toplum
biçimleri arasındaki bağlantı bu noktada yatmaktadır. Günümüz üni­
versite eğitiminin, kullanıcıları birer müşteri olarak tanımladığını ve
onları etkili bir müşteri haline getirmek için eğiten pazarlama prensip­
lerine dönüştüğünü ve reklamcılığın da önemli bir alan haline geldiği­
ni söylemek mümkündür (Hales, 1982: 93-94). Bu nedenle, günümüz
akademik üretiminde reklamcılık, halkla ilişkiler, insan kaynakları
gibi alanlar, bilginin metalaşma sürecinde tanımlayıcı olan diğer disip­
linler ile birlikte (mühendislik, iktisat, işletme gibi) ciddi bilimsel
disiplinler olarak görülmeye başlamıştır.
Akademik üretimdeki bu yönleri, akademik kapitalist bilgi üreti­
mi olarak kavramsallaştırmak mümkündür. Günümüz yüksek eğitim
politikalarında ve uygulamalarında, akademik kapitalist bilgiyi öğret­
menin ve tüketmenin bir yönetim şekli olarak ortaya çıktığından söz
etmek mümkündür (Rhoads, 2005: 105). Bu süreç, bir kurum olarak
üniversitenin kendisini de şekillendiren bir etken haline gelmektedir.
Diğer bir deyişle günümüz üniversiteleri, bilginin meta olarak üretil­
mesinin açtığı yolda üretim tarzlarını da buna göre şekillendirmekte,
bunun ardında da bir kurum olarak kendisinden anlaşılan şeyin metalaşmakla tanımlanabileceği bir sürece eklemlenmiş durumdadır. Bu,
1
Sanayi üniversite işbirliğinin üç önemli sonucu bulunmaktadır: Bunlardan birincisi
"Şirketler de böylece beklenen yatırımcılar ve profesyonel çalışanların gözünde eğit­
sel sürece dikkat çekerek, imajlarım cilalayan meşruiyet elde etmektedir. (İkincisi)
bilim ve ticaretin bilgi üretimi pratikleri içinde bir araya gelmesi akademi ve şirket
arasındaki sınırları belirsizleştirmektedir. (Üçüncüsü ise) mühendislik personelinin
gücünü artıran bir yan olarak ortaya çıkmaktadır" (Günlü, 2003: 149).
Yiicebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 45
artık üniversitenin üretim ve üretim süreçleri kadar kendine yönelik
sembolik anlamların ve kullanım olanaklarının hizmet sektörü faktör­
lerince belirlendiği bir pazar organizasyonu olarak örgütlenmekte
olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla artık söz konusu olan şey,
"üniversitede üretilen ve aktarılan bilginin, pazarın ihtiyaçlarına ve
mesleki uzmanlıklar arasmda gözettiği önceliklere göre biçimlenme­
sinden ziyade, üniversitenin bir pazar organizasyonu gibi yapılanışıdır" (Tekin, 2003: 154).
Üniversiteler, günümüzde bilgiyi piyasa için üreten kurumlar
olarak metalaştırırken, kendileri de metalaşmakta, gün geçtikçe bir
şirket gibi düşünmeye, kurumsallaşmaya başlamakta veya buna ben­
zer bir imajlar ve markalar dünyasma girmenin yollarım arar hale
gelmektedirler. Bu aynı zamanda, akademik camiadaki girişimcilik
olgusuyla örtüşmektedir:
Bilimin metalaşması üniversiteleri kâr odaklı çalışan kurumlar
haline getirmiş, pazar odaklı ve sermaye tarafından desteklenen
'bilimsel' araştırmalar üretilmeye başlanmıştır. Yeni bilgi üretim
süreci ve üniversite modeli sistemin bilim insanları tarafından
'girişimci bilim', 'girişimci bilim insanı' ve 'girişimci üniversite'
olarak kavramsallaştırılmıştır (Şahin ve Erşen, 2008: 188).
Girişimcilik, üniversitenin ticari dünyaya eklemlenme sürecinde,
piyasadan kendine tahvil ettiği bir kavram olarak kalıcı bir yer edin­
meye başlamıştır. Ancak bu sürecin ortaya çıkışı, ani bir dönüşüm
olduğu kadar, belli türde bir birikimin varlığına da dayanmaktadır.
Girişimci Üniversitenin Arkeolojisi
Girişimci üniversite, 1980 sonrası Amerikan üniversite modelinin
öncelik ettiği bir süreç sonunda orta çıkmıştı. Derek Bok'a göre,
Amerikan üniversitelerinde 1980 sonrası dönemde, ticarileşmenin
yaygınlaşmasının ardında piyasaya eğitim, uzman danışmanlık hiz­
meti ve bilimsel bilgi arz etme fırsatlarının hızla artmış olması yatıyor­
du; oysa daha önce böyle bir talep görece sınırlıydı (2007: 11). Ancak
yine de piyasaya bilgi üreten girişimci üniversite modeline öncülük
46 ■iletişim : araştırmaları
edecek gelişmelerin bir tarihsel birikiminin bulunduğundan söz
etmek mümkündü.
Örneğin, 1887 yılında ABD eyalet üniversitelerinde tarımsal
deney istasyonları, üniversite sanayi işbirliği ve teknolojik ar-ge faali­
yetlerinin ilk örnekleri olarak görülebilir; daha sonraları Stanford,
Berkeley ve Caltech gibi üniversiteler 'Silicon Valley' adı ile anılan
sanayi bölgesi; MIT ve Harvard Üniversitesi Rout 128 üzerinde yoğun­
laşan çoğu küçük ölçekli teknoloji yoğun şirketlerin oluşturduğu iliş­
kiler de sanayi-üniversite ar-ge işbirliğine örnek olarak gösterilebilir
(Sertlek, 1997: 249). Bu tür bir akademik üretim belirli bir tarzda bir
üretimi içeriyordu ve bu içeriğin şekillenişi, İkinci Dünya Savaşı'yla
başlayacaktı.
Henüz ikinci Dünya Savaşı sırasında, piyasa için kullanılacak
akademik içerik şekillenmeye başlamıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasın­
da, yeni silah teknolojilerinin, yeni silahlara karşı savunma sistemleri­
nin, asker almalarındaki büyük organizasyonları gerektiren yöntemle­
rin geliştirilmesi, Amerika'da yeni bilgi biçimlerinin doğmasına neden
olmuştu (Travveek, 2000: 38). Bu tür yeni projelerde çalışanlar, daha
sonraları üniversitelerde de görev yapmaya başladılar.
Özellikle genç erkekler (neredeyse tamamı kadın değil erkekti)
savaş sırasında ve savaşın hemen sonrasında geniş bir oranda
disiplinlerarası ve görev odaklı projelerde (Manhattan Projesi,
operasyon araştırmaları veya Japonya'daki araştırmalar gibi)
çalıştılar; gelişen bu yeni bilgiler ve bunun yanı sıra bilgi üretimi­
nin yeni stratejileri onları genç yaşta, Amerikan üniversitelerinin
yeni araştırma sahalarında lider konumuna getirdi (Traweek,
2000: 38).
Bu yeni liderler, akademik içeriğin disiplinlerarası, proje yönelim­
li karmaşık teknikteki bilgi üretim sürecini harekete geçirdiler.
Operasyonel araştırmalar terimi de bir tür bilgi üretim biçimi olarak,
bu dönemde ortaya çıktı. Operasyonel araştırmalar (Operational
Research - OR) terimi, bu dönemdeki bilimsel yönelimleri yansıtması
açısından belirleyici bir kavramdı. Operasyonel araştırmalar, savaş
döneminin bir takım operasyon teknikleri için farklı disiplinlerdeki
Yiicebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 47
bilim adamlarının bir araya gelerek geliştirdikleri yöntemlerden olu­
şuyordu. Bunlar daha sonra, Soğuk Savaş dönemine de aktarılan bilgi
üretim biçimleri olacaktı.
Bilim adamları radarın geliştirilmesi veya Hiroşima ve Nagazaki
bombalarma neden olan Manhattan Projesi gibi projelerdeki tek­
nik aşamalarla ilgilenen kişiler haline gelmeye başladı. Bazı bilim
adamları özellikle fizikçiler ile birlikte matematikçiler ve biyolog­
lar - bunların çoğu kendi alanlarında ümit vadeden ve seçkin
araştırmacılardı - uçaklar veya farklı bombalama stratejilerinin en
iyi nasıl hesaplanacağı gibi operasyonel problemlerle ilgili araştır­
malara yöneldiler... Savaştan sonra da laboratuarlarına geri dön­
düler ama laboratuar duvarları arasmda yeni teorilerini hayata
geçirmek güçtü. Bilgilerini piyasada kâr getirecek işlere dönüştür­
me konusunda da hızlı davrandılar. 1950'lerin başında bir New
York koleji basit OR araştırmalarına 32.000 dolar ücret biçti...
Bilimsel araştırmadan pazarlanabilir ticari mal üretimine doğru
yaşanan bu hızlı dönüşüm, ABD'de var olmaya devam eden ordu,
akademi ve ticari pratikler arasındaki oldukça yakın ilişkiyle
paralel bir gelişmeydi. Fabrikalarda, alışveriş merkezlerinde, tren
sistemlerinde talep edilen kullanışlı bir hizmetle olan sıra teorisi
ve bilgiye dönüşen tüm istatistiki teknikler OR çalışanlarının tica­
retteki birikimlerini oluşturuyordu (Hales, 1982: 62-63).
Böylece daha sonra, piyasa için kullanılacak akademik içerik de
belirlenmiş olmaktaydı. 1970'lerin sonunda ise ekonomik büyümenin
yavaşlaması, Japonya gibi endüstriyel rakiplerin artması, Amerikan
hükümetinin bilimsel politikalarının odağım askeri üstünlüğün muha­
faza edilmesinden dünya ekonomisindeki gücünü korumaya yöneltti;
böylece 1980'deki keşiflere lisans alınmasını kolaylaştıran ABD'deki
Bahy-Doyle Yasası gibi yasaların yürürlüğe konulması ile sanayi ve
üniversite işbirliği özellikle teşvik edilmeye başlandı (Bok, 2007: 12).
Söz konusu teşvik ve özendirmelerin sonucunda, Amerika'da girişim­
ci üniversite modeli yaygın bir nitelik oluşturmayı başardı.
2000 yılına gelindiğinde, üniversiteler patent hacmini 10 kat
büyütmüştü ve patent, telif ve lisans ücretlerinden yılda 1 milyar
dolar kazanıyordu. Akademideki on iki bin bilimadamı, binden
48 • iletişim : araştırmaları
fazla işbirliği programında yerel şirketlerle çalışıyordu. Birçok
kampusta, küçük şirketlere teknik yardım sunan ya da girişimci­
lerin yeni şirketler kurması için sermaye sağlayan iş geliştirme
merkezleri kurulmuştu. Birçok okul, profesörleri tarafından
kurulmuş şirketlere yatırım yapmak için özel risk sermayesi oluş­
turmuştu (Bok, 2007:12).
Piyasa için bilgi üreten, bir piyasa kuruluşu gibi yapılanan ve
hareket eden girişimci üniversite, piyasada işlev gören büyük şirket­
lerle açık ilişkiler kurabilmektedir. Bu ilişkilerin, dünya ölçeğinde bir­
kaç tipolojisinin bulunduğundan söz etmek mümkündür.
Üniversitelerin kurduğu piyasa için bilgi üretmek üzere oluşturulmuş
ar-ge birimlerinin yam sıra, ar-ge çalışmalarını bizzat şirketler tarafın­
dan yürütüldüğü veya yönlendirildiği enstitüler ve bilim kuruluşla­
rından da söz etmek olasıdır (bu gelişmeler bundan sonra, üretilen
bilginin piyasaya uygun oldukça değerli olarak kabul edilebileceğini
göstermektedir)2. Bunun yanı sıra, şirketler de akademik çalışmalara
2
Bilimin endüstri tarafından kullanılış biçimlerinde, şirket çıkarlarına angaje edilmiş
bir bilimsellikten de söz edilebilir. Bu koşullar altmda bilim bazen gerçeği mistifike
etme aracı olarak kullanılabilir. Edward Herman bu soruna ilişkin bir takım örnek­
lere değinmektedir: 1925 yılında aksi kanıtlanmış olmasına rağmen, bir şirketin
damşmam olan bilim adamı kurşunlu benzinin zararsız olduğunu yazmıştır. Dört
ana tarım ilacının güvenliğine ilişkin endüstri tarafından finanse edilen 43 çalışma­
dan 32'sinde (%74) ilaçlar güvenli bulunmuş, buna karşılık aym kimyasal maddeler
üzerinde yapılan ve endüstri tarafından finanse edilmeyen 118 çalışmamn sadece
27'sinde (%23) benzer sonuçlara ulaşıldığı belirtilmiştir. 1980 yılında bir tür bitki
öldürücü ve yaprak dökücü imal eden bir firmada dioksinden etkilenen işçinin
ölümü bilim adamları tarafından kanıtlanmamıştır. Ancak 1984 yılında bir işçinin
açtığı dava sonucunda gerçek ortaya çıkmıştır. 1997 yılında ise birçok ilaç şirketinin
ruh sağlığı ilaçlarım test etme konusunda iki klinik araştırmacısına itimat ettiği ve
üstelik bunlardan bir tanesinin daha önce ciddi bir araştırma sahtekârlığına katıldığı
ortaya çıkmıştır. Amerika'daki bu örnekleri aktaran Herman ayrıca, denetim meka­
nizmalarının da seksenlerden sonra sorumluluklarının genişletilmesi ile birçok
olayla uğraşmak zorunda bırakıldığım ve bunun da şirketlerin işine geldiğini vurgu­
lamaktadır. (2007: 68-74). Ayrıca burada ortaya çıkan bir diğer sakınca da bilimsel
bilginin kamusal bir bilgi biçimi olma niteliğinin, patent ve mülkiyet hakları ile
sadece çalışmayı destekleyen şirketin özel kullanımına ayrılması ile ortadan kalkma­
sıdır. "Bu gizlilik, pek çok talihsiz sonuç doğurur... Bilim adamlarının birbirlerinin
ticari nedenlerle gizlilik içinde yürüttükleri çalışmalardan haberdar olmamasından
dolayı, lüzumsuz tekrarlar artar, aym çalışmalar yinelenir" (Bok, 2007: 111).
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 49
yatırım yapmaya başlamışlardır. Özellikle, Amerika'da şirketlerin aka­
demik araştırmalara desteği 1970'lerde yüzde 2,3'iken; 2000 yılında
yüzde 8'e yükselmiştir (Bok: 2007: 13). Ayrıca tamamen şirketler tara­
fından belirli amaçlar doğrultusunda işlev görmek üzere kurulmuş
üniversiteler de bulunmaktadır. Diğer bir deyişle bu tür üniversiteler,
ilk aşamada ele aldığımız; bilgiyi kendi bünyesindeki bazı kurumlarla
meta olarak üreten üniversite düzeyinden, daha fazla derecede ve açık­
ça şirketleşmiş durumdadırlar ya da bazı şirketlerin bizzat üniversite­
ler tarafından oluşturulduğu da görülmektedir.
Örneğin, Amerika'da şirketleşmiş, yani onlara mali destek veren
firmalarla birlikte anılan, üniversiteler 1980’li yılların ortalarında
400 taneyken bugün 2000'li rakamlara ulaşmış vaziyettedir:
Microsoft'un, McDonalds'm ve Schwab'ın kurduğu üniversiteler
adeta diploma basmakta, bu arada Stanford gibi saygm üniversi­
teler de Google, Yahoo! ve Cisco gibi şirketlerin doğmasına öncü­
lük etmektedir (Tunç, 2006).
Dolayısıyla gün geçtikçe, üniversitelerin piyasadaki kuruluşlarla
olan ilişkisi, piyasa için bilgi üretme düzeyinden, daha karmaşık yapı­
lanmalara doğru evrilmektedir. Öte yandan bu ilişkilerin, daha özel
düzeylerde gerçekleştiği de bilinmektedir. Örneğin bazı akademisyen­
lerin endüstri ile kurdukları ilişkiler, üniversite yönetimleri tarafından
teşvik edilebilmektedir3. Ayrıca şirketlerin de üniversite araştırma
fonlarının kullanım tarzlarını belirleyen yasal organlarda temsil edil­
mesi de söz konusu ilişkinin diğer bir boyutunu temsil etmektedir.
Günümüzde Batı'da, büyük şirketlerin kamusal kaynakları araştırma
projelerine tahsis eden yasal kurumlarda ciddi bir temsil gücü bulun­
maktadır (Evans, 2007:113).
3
Bok, 1980 sonrası dönemde öğretim üyelerinin kârlı yan işlerle gelirlerini artırma
yolları bulduklarından söz etmektedir: Öğretim görevlileri bu süreçte fen bilimleri
alanında, danışmanlık işlerine girişmişler onlardan yardım isteyen şirketlerden hisse
almışlar ya da kendi keşifleri doğrultusunda yeni şirketler kurmuşlardır, işletme gibi
alanlarda ise danışmanlığa ve yönetici eğitimine yönelmişler, hukuk hocaları ise
hukuk bürolarına danışmanlık hizmeti vermişlerdir (2007: 13).
50 • iletişim : araştırmaları
Neo-liberal ekonomi politikalarımn üniversiteler açısından, yuka­
rıda ele aldığımız ilişkileri zorunlu kılan bir yönü bulunuyordu. Buna
göre, üniversiteler kamuya yük olmamak için kendi mali kaynaklarım
yaratmak zorundaydılar4. Nitekim, neo-liberal yönetim anlayışı da
bunu gerektirmektedir. Neo-liberal ekonomik koşullar altında, "yatı­
rımcılar gelirlere, hükümetlerse kendi iktidarları döneminde ekonomi­
nin sağlayacağı yararlara, para başka kaynaklardan sağlanabilecekse
kamu fonlarından tasarruf etmeye bakarlar" (Evans, 2007: 110).
Kamusal bir yönetim anlayışının yerine geçen yeni modeldeki bu
durumun üniversitelere aktarılması akademinin kapitalistleşmesiyle
sonuçlanmaktadır. Bunu 'akademik kapitalizm' kavramıyla açıklamak
mümkündür. Akademik kapitalizm, üniversitelerdeki piyasa benzeri
davramş kalıplarıyla ilgilidir. "Piyasa benzeri davranışlar, dış ödenek­
ler ve anlaşmalar, bağışlar, üniversite sanayi işbirliği veya profesörlerin
yan şirketlerindeki kurumsal yatırımlar ya da öğrenci harç ve ödenek­
lerinden herhangi birinden elde edilecek para için enstitü ve fakültele­
rin rekabet etmesi anlamına gelmektedir" (Slaughter, tarihsiz).
Piyasa benzeri davranışların çeşitli biçimleri bulunuyordu. Piyasa
davranışları, kurumlardaki patent ve telif hakkı ve lisans anlaşmaları,
yan şirketler, arms-lerıght şirketler (personel ve amaçları açısından üni­
versiteyle ilişkili fakat yasal olarak ayrı bir kurum) ve kârlı olduğu
zaman üniversite endüstri işbirliği gibi kurumlara kar getiren aktiviteler olarak karşımıza çıkıyordu (Slaughter, tarihsiz). Ancak üniversite
idarecilerinin gelir yaratma kalemleri konusunda yaratıcılıkları bun­
larla sınırlı değildi. Zira "girişimci (bir) üniversitenin düsturu, 'önemli
fırsatı yakala'dır; karşısına çıkabilecek her türlü fırsatı yakalar. Hatta
bundan fazlasını da gerçekleştirir, kendi fırsatlarını yaratır" (Barnett,
2008: 102). Üniversiteler kendi imkânlarını ticari gelir elde edebilecek
şekilde kullanmaya çalışırlar. Üniversiteler günümüzde, yan şirketler
kurmak, danışmanlık hizmetleri vermek, internet aracılığı ile yeni tür
4
Üstelik bu unsur, mali özerkliğin de gerekliliği olarak üniversite özerkliği bağlamına
taşınabilmektedir. "Üniversitelerin özerkliğinden bugün bilimsel özerklik değil,
yalmzca ekonomik özerklik anlaşılmakta; ekonomik özerklik ise, üniversitenin dev­
let yardımı olmadan, tamamen bir şirket mantığıyla dışarıya iş yaparak, kendi gelir­
lerini kendisinin yaratması anlamına gelmektedir" (Selçuk, 2008: 204).
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 51
öğrencilere ulaşmak, şirketlerle işbirliği yaparak kurslar düzenlemek
ve benzeri işler için yeni piyasalar oluşturabilirler" (Barnett, 2008: 9).
Bunların yanı sıra, sermaye için uygun proje üretmek ve projelere
ortak olmak da önemli bir gelir kaynağı olarak görülebilmektedir. Bu
amaçla, üniversiteler oluşturulan uluslararası değerlendirme kriterle­
rine tabi olmakta, elde ettikleri puanlar ile prestijlerini artırarak proje
pazarından pay almaya çalışmaktadırlar. Söz konusu süreç, üniversite
'yönetişim modeli'nin gereği olarak görülmektedir.
Üniversite yönetişim modelinde üniversitenin rolü pazarlanabilir
bilgi üretmektir. Sermayenin üniversiteler arasında seçim yapma­
sını kolaylaştırmak amacıyla uluslararası 'bilimsel' ölçütler geliş­
tirilmiştir; üniversiteler bu ölçütü tutturdukları ve sıralamada
yukarı çıktıkları ölçüde Ar-Ge projesi alarak gelirlerini arttırmak­
tadır. Sonuç olarak üniversiteler, bilimsel kurum olmaktan çok,
proje pazarından pay kapma yarışı içine girmiş kurumlar haline
dönüşmüştür (Şahin ve Erşen, 2008: 191).
Piyasada faaliyet gösteren şirket elemanları ve yöneticiler için ya
da her kesimden insana mesleki pratik kazandırmak için düzenlenen
seminer, kurs ve eğitim çalışmaları da üniversiteler için gelir getiren
bir kalem olarak değerlendirilmektedir. Ancak bunun üniversite gele­
neği için bir takım sakıncaları da bulunmaktadır. "Üniversitelerin
açtıkları çeşitli kurslar, gelir getirici kalemlerin başmda gelmekte,
(ancak) pazarlanabilir bir kurs konusu yaratamayan bölümler, gitgide
'beceriksiz, işe yaramaz, asalak' olarak nitelenir olmaktadırlar" (Ergur,
2003: 211). Üniversitelerin kurs veya seminerler dışmda da gelir geti­
ren kalemleri bulunabilmektedir. Özellikle Bati'da, bu tür kalemlerin
çeşitlilik gösteren örneklerine rastlamak mümkündür. Bu kalemlere
ilişkin Amerika'daki örnekleri Bok, şu şekilde aktarmaktadır:
Üniversite yöneticileri bile öğretim ve araştırma gibi geleneksel
alanlar dışmda da para kazanma yolları keşfetti. Mezun dernekle­
ri, eğitim gezileriyle mezunları egzotik bölgelere taşımaya başla­
dı. Şirket yöneticileri üniversitenin ismini sweatshirtlere, kupala­
ra ve başka aksesuarlara basma karşılığında lisans ücretleri öde­
52 • iletişim : araştırmaları
meye başladı. Üniversite müzeleri çekici mağazalar açıp okulla
ilgili ürünler pazarlamaya, üniversitelerdeki kitap mağazaları
daha fazla kâr etmek için kampustan çıkıp şehir merkezine taşın­
maya girişti (2007:13-14).
Üniversitenin kendisinin bir 'marka' olarak çeşitli materyallerde
simgeselleştirilmesi girişimcilik sürecinin önemli bir gösterenidir.
Üniversitenin değerinin ticarete tahvil edilmesinin en açık örneği
burada yatmaktadır. Üniversite toplumsal bir değeri simgelediğinden,
bu değer kolaylıkla kâr getirici bir meta olarak kullanılabilmektedir.
"Piyasa içinde, girişimci üniversite, başkalarının kendisi hakkında
düşüncelerine önem vermek durumundadır. Logomuz tanımyorsa,
varız demektir" (Barnett, 2008: 108). Üniversitenin 'marka' değeri,
logonun ticari bir değerin göstereni olarak kullanılmasında açığa çıkar,
herhangi bir başka değerin göstereni olmasmda değil.
Türkiye’de Girişimci Üniversite
Batı'da yaşanan gelişmeler, yansımalarını kısa sürede Türkiye'de
de hissettirdi. Nitekim girişimci üniversite modeli, 1990'larla birlikte,
Türkiye'nin de gündemine girmeye başladı. Bunun nedeni, uluslara­
rası düzeydeki gelişmelere uyum sağlamakla olduğu kadar, ülkenin
tercih ettiği genel sosyo-ekonomik yapılanmayla da ilgiliydi.
Neticede Türkiye'de; finansmanı sağlanmış proje-temelli, business zihniyetli bir akademik etkinliğin yaygın üniversite pratiği
olarak benimsenmesi, küresel ekonomik aktörlerden, hükümetle­
re, Türkiye özelinde bütün bir YÖK sistemine, oradan, net bir
hiyerarşik zincir içinde rektörlüklere, fakültelere, bölümlere, anabilim dallarına, bilim dallarına, öğretim elemanlarına kadar nüfuz
eden bir ekonomik nedensellik, sarih bir illiyet rabıtası olarak
yaşanmaya başladı (Ergur, 2003: 197).
Ancak bu ekonomik liberal sistemin üniversiteye taşınma çabala­
rı, YÖK'ün ve devletin siyasal denetim mekanizmalarını törpüleyecek
değildi. Böylece 1990'larla birlikte, YÖK'ün işlevi, siyasi denetimin
yanı sıra piyasaya eklemlenmiş bir üniversite modeli yaratmak olarak
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 53
ikiye ayrılmıştı. Zaten, neo-liberal bir üniversite modelinde her iki
işlev de birbiriyle çelişmiyordu. Diğer bir deyişle, üniversitenin neoliberal politikalara endekslenmesi, devletin egemenliği dışına çıkan
bir siyasal özerklik anlamma gelmiyordu. Nalbantoğlu da devletin
neo-liberal ekonomi politikalarının üniversiteye taşınmasındaki rolü­
nün önemli olduğunu belirterek, devletin kendi ideolojik aygıtı olarak
gördüğü üniversiteleri özgür düşünce istendiğinde acımadan döver­
ken, uysal günlerinde sevip de koruduğu eski üniversiteye desteğini
gittikçe çektikçe, buna karşın öğrencisini 'müşteri' olarak gören özel
üniversite işletmelerine alabildiğine izin verdikçe, onlara özgü işlet­
meci yavan dilinin giderek harbi devlet üniversitelerindeki yönetim­
lerce benimsendiğine tanık olunduğunu vurgulamaktadır (2008: 17).
Neticede devlet ve YÖK'ün öngördüğü üniversite modeli, sadece
piyasada işlem hacmi olan bilginin üretildiği bir üniversitedir. Diğer
bir ifade ile bu model, üniversitede sadece, iş ve çalışmamn (siyasetin
değil) geçer akçe olarak kabul edilebileceğini içermektedir.
Üniversiteleri Batı ile bütünleştirme politikaları olarak lanse edilen bu
girişim, aslen sistemin piyasaya olan entegrasyonunu sağlamaya
yöneliktir. Yeni üniversite politikalarının meydana getirilmesinde, iş
dünyası tarafından hazırlanan bazı rapor ve planların da etkili olması,
bu yönelimi kanıtlar niteliktedir.
Özellikle, TÜSİAD tarafından 1994 yılında hazırlanan rapor ve
TÜBİTAK'ın üniversitelerin ve sermaye kesimlerinin eşit düzeyde
katıldığı 1990 yılındaki 1. Bilim-Teknoloji Şurası, sermaye üniversite
işbirliğini ön plana çıkaran ve üniversitelerin gelişim çizgisini belirle­
yen belgeler arasında yer almaktadır (Akça vd., 2001: 61 )5. Bu yakla­
şımlarla birlikte, sanayi-üniversite işbirliğini ön plana çıkaran üniver­
site modeline ilişkin söylemlere ve uygulamalara sıklıkla rastlanıl5
TÜSİAD tarafından hazırlanan başka bir raporda da sermaye ve üniversite işbirliği­
ne yapılan vurgu, üniversitelerin bütçe ve mali konularda özerkleşmeleri kapsamın­
da ele alınmakta ve ayrıca kurum dışından 'dış paydaşlardan' oluşturulan mütevel­
li heyetlerine yönelik tavsiyelere yer verilmektedir (TÜSİAD ve EUA, 2008). Yüksek
öğretimdeki bütçe sorunlarını ele alan başka bir çalışmada ise bir tarafta her şeyi
devletten bekleyen bir yaklaşım, diğer tarafta eğitimi devletin temel görevi sayan ve
özel eğitime fazla yer verilmeyen yasalardan dem vurulmakta ve bu nedenle Batı’daki gelişmelerin yakalanılamadığından söz edilmektedir (TÜSİAD, 2000).
54 • iletişim : araştırmaları
maktadır. Bu söylemlerle "devrin hakim kıstasları olan performans,
verimlilik ve etkinlik, dil ve bilgi için de geçerli olunca bilimsel öner­
melerin doğruluğu ya da yanlışlığından ziyade verimliliği, performan­
sı, işe yararlılığı önemli hale gelmektedir" (Akça vd., 2001: 60).
Ancak üniversitelerin yeni modele kavuşturulmasında sadece bu
talepler yeterli değildi. Türkiye'deki üniversitelerin küreselleşen dün­
yanın ortaya koyduğu rekabet koşulları ile mücadeleye girişmesi de
üniversite modeli üzerinde bir takım değişimlere sebep olmuştur.
YÖK'ün uluslararası arenada üniversitelerin prestijini artırmaya yöne­
lik çabaları, akademisyen atama kriterlerinin uluslararası atıf indeksle­
rini merkeze alan niceliksel göstergelerle ölçümlenmesine, yayın mer­
kezli bir yükselme kriterinin geçerlilik kazanmasına6, ekonomik alan­
da kullanılabilirliği olan bilginin üretiminin özendirilmesine, 'sanayiüniversite işbirliği' söyleminin artırılmasına, hizmet sektörüne ara
elaman yetiştirme pratiklerine, eğitim kursları, otopark ücretleri,
harçlar gibi yöntemlerle kendi bütçesini yaratmaya7, gelir elde edilebi­
lir çalışma alanlarının ve projelerin üretilmesine, üniversitenin marka
ve imaj çalışmaları ile parlatılmasma, en az bir yabancı dilin gerekli
görülmesine kadar, birçok alanda yeni düzenlemeler getirilmesini
zorunlu kıldı. Bu dönemde açılan özel üniversiteler de prestijli kurum­
lar arasında yer alabilmek için benzer çabalara girişti.
Türkiye'de neo-liberal üniversite modeline geçişin önemli bir ayağı
pratikleri ve sembolik anlam üretim mekanizmaları ile vakıf üniversite­
leri oldu. İlk olarak 1984 yılında Ankara'da kurulan vakıf üniversiteleri,
özellikle son yıllarda önemli derecede artış gösterdi. Vakıf üniversitele­
ri yükseköğretimdeki toplam örgün eğitim öğrencilerinin sadece %
5.8'ini oluşturmakla birlikte son yıllarda sayılarında gözlenen sürekli
artış sonucu yükseköğretim sistemi içinde önemli bir konuma ulaştılar
6
Bunun neticesinde artık, "akademisyenliğin cazibesi hızla azalmaktadır. Artık üniver­
sitede kendi zamanına egemen, bir flaneur gibi dolaşarak, kendi ilgileri doğrultusunda
gerçeği arayan akademisyene yer yoktur ya da olan yer çok azdır" (Tekeli, 2003: 135).
7
Üniversite mali dengelerinin yaratılmasını şirket mantığı üzerinden değerlendiren
yaklaşımların açık bir örneğini Radikal gazetesinde aktarılan YÖK başkanırun ifadele­
rinde de görmek mümkündür. Buna göre, üniversite paralı olmalı, isteyene burs veril­
meli, asistanlar kadro değil burs almalıdır (Radikal, 08. 01. 2008).
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 55
(Şenses, 2007: 6). Özellikle büyük kentlerde yoğunlaşan vakıf üniversi­
teleri, tek bir bina ve bazen de yeterli olmayan alt yapı ile eğitime baş­
ladılar. Önemli ölçüde ticari bir kaygıyla şekillenen bu üniversitelerde,
karlı olan alanlar ve piyasada geçerliliği olduğu düşünülen disiplinler
üzerine kendilerini yapılandırdılar. Bunun yanı sıra bu kuramların
çoğunda, "eğitimde dünya düzeyine ulaşma idealinin yabancı dilde
yapılan eğitime indirgenmesi, yabancı hoca görevlendirilmesinin kalite
ölçütü sayılması, mobilya-bina kalitesinin kitaplık gereksiniminin
önüne geçmesi 'tercüme odası' zihniyeti ve alafranga okumuş üretme
zihniyetinin tazelenmesinden" (Demirer, 2002: 71) oluşan bir anlayışın
hakim olduğu görülmektedir. Öte yandan bu kuramlar, özellikle kayıt
dönemlerinde yaptıkları reklam çalışmaları ile üniversite algısının yeni
türde biçimlenmesi konusunda etkin bir rol üstlendiler.
Benzer süreçler devlet üniversiteleri için de geçerliydi. Taşrada
kurulan yeni üniversitelerde de benzer nitelikler bulunmaktaydı.
Yeterli düzeyde alt yapı ve öğretim üyesi olmadan Anadolu'nun çeşit­
li illerinde üniversiteler açıldı. Üniversitenin kurulduğu şehri kalkındı­
racağı fikri, üniversite ve kent ilişkisini teknik bir soran olarak ele alan
bir yaklaşımın ürünü olarak, ülke genelinde kurulan üniversite sayısı­
nı arttırdı. Üniversitelerin sayısının artması ise başka soranları günde­
me taşıdı. Taşrada kurulan yeni üniversitelere personel ihtiyacını kar­
şılamak üzere rotasyon uygulamalarına yönelik teklifler akademisyen­
lerin çalışma güvenliği konusunda huzursuzluklar hissetmesine neden
oldu8. Taşrada muhafazakâr veya milliyetçi kadrolarla şekillendirilmiş
üniversitelere genç akademisyenlerin yönlendirilmesi arzulamrken,
bir yandan da yükselme kriterleri, ÜDS veya akademisyenlerin zihin­
sel yeteneklerini ölçmek için uygulanan ALES9 gibi merkezi sınavlarla
8
Örneğin, Şubat ayında yeni kurulan 13 tıp fakültesine 26 üniversiteden 250 civarında
öğretim üyesinin en az bir yıl süreyle görevlendirilmesi kararı alınmıştır (Hatun,
2009).
9
"Son yıllarda üniversitelerin büyük bir kısmı verdikleri yüksek lisans ve doktora
ilanlannda ALES için yüzde 50-60 gibi bir değer biçerlerken, yüksek lisans ve lisans
ortalaması da yüzde 10-20'lerde dolaşıyor. Yani dört yıl lisans eğitimi ve iki yıl yük­
sek lisans eğitimi almış bir öğrencinin altı yıllık emeğinin karşılığı yüzde 10'larda
iken 180 dakikalık bulmaca çözme ve işçi havuz problemini çözme yeteneğinin kar­
şılığı ise yüzde 60'larda" (Özyakışır, 2007).
56 • iletişim : araştırmaları
denetim altına alınmaya ve böylece de üniversitelerin kendi akademik
personelinin 'denetimsiz' kadrolaşma imkânlarının önüne geçilmeye
çalışıldı.
Bunun yanı sıra, üniversitelerin piyasa süreçlerine uyumluluğu,
toplam kalite yönetimi adı altında kurumsallaştırıldı ve tüm bunlar,
üniversitelerin değerlerini belirleyen kriterler olarak kabul edildi.
Çalışma ilişkilerinin düzenlenmesi de girişimci üniversite modeline
uygun bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışıldı. İşletme mantığı ile
düzenlenmiş bir kurumda, kurumun amacı doğrultusunda niceliksel
sonuçlar üretmeyen personele gerek yoktu. Özellikle araştırma görev­
liliği kadroları geçici görevlendirme yöntemleri ile güvencesiz kadro­
lar haline getirildi10. Araştırma görevlilerini akademik çalışma süreçle­
ri ile istihdam eden politikalar yürürlüğe konularak, "akademinin en
altındakileri oluşturan ve sayıca akademi mensuplarının hiç de azım­
sanmayacak bir yüzdesini oluşturan doktor ya da doktora ve yüksek
lisans öğrencisi araştırma görevlileri 'esnek üretim' kıskacına alındı"
(Atbaşı, 2008: 419).
Ayrıca, kendim işletme gibi kurgulamış bir üniversitenin akade­
misyenleri de işletmeci mantığı ile düşünmeye başlamakta gecikmedi.
Kişisel kârı maksimize eden yöntemler, akademisyenler için yeni
uğraş alanlarını oluşturdu. Özel okullarda verilen ek dersler, diğer
şirketlerle kurulan ar-ge ve proje çalışmalarındaki danışmanlıklar,
televizyon programları veya reklamlar, akademisyenin yeni kâr alan10 "Araştırma görevlileri, 2547 sayılı yasamn 33/ a, 50/ d, 35 olmak üzere üç maddesine
bağlı olarak görev yaparlar; bunlardan 33/a maddesi fakülte kadrosuna yani
"daimi" statüye, 50/d maddesi enstitü kadrosuna yani "burslu" statüye, 35. madde
ise başka bir üniversite hesabma bir üniversitede doktora yapmaya yani "geçici
görevlendirme"ye denk gelir. Son yıllarda, üniversiteler ısrarla 50/d maddesine
bağlı olarak araştırma görevlisi alıyor...50/d'den 33/a'ya geçiş ise tamamen üniver­
site yönetiminin daha doğrusu rektörün tasarrufunda (Yıldırım, 2008). Ancak geçici
istihdam yalmzca araştırma görevlileri ile sınırlı değildir: "...bilimsel değil fakat
yönetsel /siyasal bir makam olan bölüm başkanlığına kul edilmek istenen asistan­
dan, kadrosu verilmemiş doçente kadar bütün öğretim elemanlarının üniversiteyle
olan ilişkisi, artık, 'geçici olarak atama' adı altında, tek taraflı bir sözleşmeden daha
az eğreti olmayan bir statüye bağlanmıştır" (Cangızbay, 2003: 83).
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 57
lan olarak kişisel çalışma hayatım örgütlediği alanlar olarak belirmeye
başladı.
Neticede, Türkiye'de 1980 sonrası söz konusu dönüşümlerin, üni­
versite modelinde iki yönelimli bir sonuç ortaya çıkardığım söylemek
mümkündür. Bunlardan birincisi siyasi ve kişisel denetimin hala her
kademesinde tüm canlılığı ile hissedildiği bir yapı, İkincisi ise toplum­
sal yaşantının somut içeriklerim dönüştürme konusunda politik bir
fikir üretme edimini gereksiz kılma söylemi ile kendim meşrulaştıran
ve tek makbul tercih olarak doğallaştıran piyasa söyleminin belirleyi­
ciliği altına giren üniversite modeli idi. İkincisi politik gücünü apolitik
olmasından alıyordu ve bu bağlamda üniversite içindeki herhangi bir
siyasal mücadelenin gereksizliğim ön plana çıkararak birinci sorunun
es geçilmesini de zorunlu kılıyordu11. Böylece özgürlük ile otorite ara­
sındaki uzlaşmaz çelişkinin, özgürlüğün piyasaya hizmet dışında
yaşanamayacağı
savı
ile
aşılacağına
inanan
çağımızın
ruhu,
'üniversitas'm da yeni biçimlerini belirlemiş oluyordu.
Girişimci Üniversitenin Nitelikleri ve
Reklam İmgesi Olarak Üniversite
Üniversitelerin girişimci üniversite olarak piyasa ile bütünleşmesi
veya diğer adıyla akademik kapitalizm, yalnızca yukarıda ele aldığı­
mız dolaysız biçimlerle de sınırlı değildir. Üniversitenin genel anlam­
da bir zihniyet yönelimi olarak piyasalaştığmdan söz etmek daha
doğrudur.
Eğitim piyasa ilişkisi, piyasa güçlerinin eğitim kurumlarına dışa­
rıdan sızması ve eğitimin sermayedarların yeni kâr alanı olması
biçimindeki kısır değerlendirmelerle tüketilemez. Eğiüm olgusu­
na araçsal bir mantıkla yaklaşan bu görüşler, eğitimin (daha genel
11 Ramazan Günlü, YÖK'ün günümüzdeki durumunu üç tipe ayırmaktadır: Birincisi
piyasacı anlayış, İkincisi Türk-lslam sentezi ile üniversiteye yerleşen tarikatçı-milliyetçi görüş, üçüncüsü ise 28 Şubat süreci ile kendilerini üniversitenin tek hakimi
gören Atatürkçülüğü suiistimal ederek, dayatmacı anlayışın parçası olan otoriter
anlayış (2003: 138).
58 • iletişim : araştırmaları
anlamda bilginin) aynı zamanda varoluşsal bir sorun olduğu;
piyasanın da yalnızca basit bir dağıtım mekanizması değil, oluş­
turucu, kurucu ve dönüştürücü bir mekanizma olduğu gerçeğini
gözden kaçırmaktadır (Özsoy, 2002: 83).
Bu nedenle, üniversitenin piyasa bileşenleri ile kurduğu formel
bağlantılar kadar piyasa manüğımn içselleştirilmiş boyutlarının da
üniversiteye sızdığından ve bunun üniversitenin idari yönetiminden,
akademik yükselme kriterleri, öğrencilerin konumlandırılışı ve akade­
mik disiplinlerin ve bilimin genel anlamda ele almışına kadar bir
takım sonuçları bulunduğundan söz etmek mümkündür.
İlk olarak, yönetim modellerinin kâr getiren işlere yoğunlaşması­
nın bazı sonuçları bulunmaktadır. Gerçek dünya, ticari ilişkiler ağı ile
örülmüş yani piyasa mantığının temel dinamikleri ile inşa edildikçe,
sıradan insan açısından iş ve çalışma biçimleri sonucunda elde edilen
kârı artıran bir bilgi, gerçek bilgi olarak tanımlanır. Bu bağlamda, üni­
versitenin piyasa ile bütünleşmesi, gerçek dünya veya gerçek toplum­
sallıkla bütünleşmesi olarak algılanır. Bu tür ilişkiler, üniversitede bil­
ginin pratik hayata aktarılması gibi görünür. Ancak böyle bir ilişki
üniversite geleneğinin önemli bir bileşeni olarak kabul edilen "üniver­
site özerkliğini etkileme potansiyeline sahiptir; üniversitenin nerede
bitip ticaret dünyasının nerede başladığını belirsiz kılar ve böylece
pratikte üniversitelerin kendi kendilerini yönetme haklarını ellerinden
alır" (Evans, 2007: 117). Yönetim mekanizmasının piyasa koşulları ile
yoğrulduğu girişimci üniversitenin, yönetim karar ve politikaları, kısa
süre içersinde kâra dönüştürülebilecek işlemlerle yönlendirilir.
Kararlar kamusal gerekliliğin zorunlu kıldığı uzun vadeli çıkarlar
tarafından değil, kısa vadeli, gündelik veya sonucu yakın zamanda
elde edilecek çıkarlar tarafından belirlenir.
Üniversiteler diğer üniversitelerle giriştikleri rekabeti kazanmak
için idari politikalarını, kısa sürede başarıyı gerçekleştirecek yatırım ve
planlara angaje ederler.
Günümüzde üniversitelerin kendilerini, küresel ekonominin ve
uluslararası toplumun oluşturduğu ağın bir parçası ve 'girişimci'
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 59
olarak görmeleri beklendiğinden, bu kavramların muazzam
karakteri ve tükenmek bilmeyen dinamizmi, üniversitenin karar
mekanizması ve rasyonel planlamasmı tehdit etmektedir; bu
nedenle, planlama yapmak imkânsız gibidir, karar mekanizması
ise anlık çalışır (Barnett, 2008: 3).
Piyasa ortamında koşullar her an değişebilir olduğundan, bu
koşullar altında rekabete girişmek isteyen bir üniversitenin, uzun
vadeli politikalar oluşturulmasını veya bu yönde oluşturulacak bir
politikanın ne olması gerektiği konusunda tartışma platformlarının
hayata geçirilmesini bekleyecek vakti yoktur.
İkinci olarak, üniversitenin girişimci modelini benimsemesinin
öğretim tarzlarının ve öğretim mekânlarının konumlandırılışı açısın­
dan da bir takım sonuçları bulunmaktadır. Nitekim "neo-liberal eğitim
projesinin belkemiğini 'girişimci bireyler' yaratmak ideali oluştur­
maktadır. Üniversite özelinde bu ideali gerçekleştirmenin yolu ise
üniversitenin piyasayla uyum /işbirliği içersinde çalışması, diğer bir
ifadeyle piyasaya eklemlenmesidir" (Ergül ve Coşar, 2004: 50).
Girişimci üniversitede öğrenciler, her şeyden önce gelir getiren bir
kalem olarak değerlendirilmekte ve gün geçtikçe 'müşteri' statüsüne
indirgenmektedir. "Üniversitelerin hizmet üreten birer 'işletme' ve
öğrencilerin de söz konusu hizmetten yararlanmak anlamında birer
'müşteri' olduğu" (Tekin, 2003: 144) fikri, açıkça telaffuz edilmese de
izlenen üniversite politikalarında kendini gösterebilmektedir. Üstelik
bu konumlanma, devlet üniversitelerinin de öğrenci çekme stratejileri
arasında yer alabilmektedir. Başarılı öğrencilerin üniversiteleri tercih
etmesi üniversitenin prestijini artıran bir unsur olarak algılanmakta ve
üniversiteler bir talep yaratabilmek için kendilerini sunma becerilerini
ideolojik anlamda kurucu işlevleri olan halkla ilişkiler çabalarıyla
harekete geçirebilmektedirler. Basın kuruluşlarına verilen reklamlar
da bu tanıtım çabalarında önemli bir yere sahiptir. Halkla ilişkiler ve
reklam çabaları kurum hakkında sembolik anlamların üretildiği ideo­
lojik birer araç olarak işlev görmektedir. Bu nedenle üniversiteler hakkmdaki reklam ve tanıtım çalışmalarına ideolojik birer metin olarak
yaklaşmak, üniversitenin ambalaj kültürüne eklemlenme düzeylerini
60 • iletişim : araştırmaları
açığa çıkarması ya da üniversitenin anlaşılma biçimlerindeki yeni
yönelimleri yansıtması açısından fikir verici olacaktır. Aşağıda 2010
yılı tercih döneminde bazı üniversitelere ait reklamlar görülmektedir.
Reklamlar çeşitli gazetelerde yayınlanmış olmakla birlikte çalışmada
incelenen reklamlar Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır. Reklamların
tercih edilmesindeki kriterler ise reklamcılık mantığının bazı imgeleri
aracılığıyla belirlenmiştir. Reklam imgelerinin birinci düzeyinde tanı­
tımı yapılan metaya ilişkin (ki bu zaten üniversite için sorunlu bir
anlamı ihtiva eder) doğrudan tanımlamalara yer verilmesidir. Bu tarz
reklamlar, ilan düzeyinde ele alınabilecek niteliktedir. Reklamcılığın
imgesel niteliği ise metanın başka anlamlara, değerlere gönderme yap­
masıyla şekillenir ve bu bağlamda reklama konu olan içerik kendin­
den başka bir şey olarak tanımlanır. Nitekim "reklamda yer alan bazı
öğeler, toplumsal kültürel değişme süreçleri içinde diğer öğelerle
bütünleşerek önem kazanırlar" (Topçuoğîu, 1995:201). Bu diğer öğeler
ve metanın gönderme yaptığı başkalıklar, bizim açımızdan üniversite­
nin hangi anlamsal dünyaya gönderme yapacak şekilde kurgulanmış
olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu nedenle, yapılan
seçimde, reklamların bu tarz bir imgelem düzeyini harekete geçiriyor
olmaları belirleyici bir rol oynamıştır.
Reklamlar incelenirken ise eleştirel bir ideoloji analizi gerçekleşti­
rilmeye çalışılacaktır. Ancak ele aldığımız reklam imgelerinde ideolo­
jik bir çarpıtmadan çok ideolojik bir inşanın gerçekleştirilmekte oldu­
ğundan söz etmek mümkündür. Bu kurulum sürecinde söylemsel yapı
da belirleyici bir rol oynamaktadır. "İdeolojik söylem çözümlemesinde
tümce ya da metnin bir parçasıyla ima edilen anlamları açık hale getir­
mek eleştirel incelemenin güçlü bir aracı olabilir" (Hail, 1999: 93).
Reklam metinleri anlamların imalar yoluyla oluşturulduğu metinler
olarak okunabilir. Bu anlamda reklam imgesinin ima ettiği anlamlar
ideolojik kurulumun başat alanlarını simgelemektedir. Öte yandan
reklam metinleri aynı zamanda birer göstergesel sistemlerdir. Gösterge
sistemlerinde anlamın oluşturulması yan anlamlar aracılığıyla gerçek­
leştirilir. Anlamı yaratan, göstergedeki yan anlamsal eklemlenmedir
(Barthes, 1998: 42). Anlamın yan anlamlar aracılığıyla üretilmesi ve
buna kazandırılan içeriklerin niteliği aynı zamanda ideolojinin kurul-
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 61
duğu bir sürece tekabül etmektedir. Diğer bir deyişle yan anlamlar
ideolojinin yeniden üretildiği anlam aralıklarıdır (Üşür, 1997: 84).
Reklam imgelerinin yan anlamsal içerikleri üniversitenin başat algıda­
ki belirlenimi için de önemli bir rol oynamaktadır. Neticede burada
uygulanmaya çalışılan eleştirel ideoloji analizinin reklamları söylem­
sel bir metin ve göstergesel bir sistem olarak ele aldığım ve bunlar
aracılığıyla inşa edilen ideolojik kurguyu incelediğini söylemek müm­
kündür.
’S İ m '
R eklam 1
( g) - —
R eklam 2
ne
İSTEDİĞİNİZİ BİLİYORUZ
R eklam 3
Birinci reklam (15 Temmuz), adaylara (hedef kitle) yönelik bir
seslenme ünlemiyle başlamaktadır. Onlara tanıtımı yapılan üniversite­
nin yalnızca bir üniversite olmadığı, onunla geleceklerini de kazanabi­
lecekleri duyurulmaktadır. Üniversitenin, üniversite dışında ne olabi­
leceği fotoğrafla birlikte kullanılan bir ifadeden anlaşılmaktadır.
Bilgisayar başında çalışan iyi giyimli iki gencin göstergesel öğesinin
yanında kullanılan bu ifade; "CO-OP KAMPÜSÜMİŞYERİM" dir.
Reklamda ön plana çıkarılan bu niteliğin, aynı zamanda üniversiteye
ait bir eğitim modeli olarak kabul edildiği de anlaşılmaktadır.
Üniversitenin internet sayfasında bu model şöyle tanıtılmaktadır:
"CO-OP, yurt dışında yaygın olarak uygulanan 'Cooperative
Education'dan esinlenmiş bir modeldir... CO-OP, üniversite tarafın­
dan uygulamaya konulan, üniversite-iş dünyası işbirliğiyle, eğitim ve
çalışma yaşamını bütünleştiren bir eğitim modelidir... CO-OP, üniver­
sitede iş eğitimi verirken, iş yerinde de uygulamalı eğitimin sürdürül­
62 • iletişim : araştırmaları
düğü bir eğitim modelidir" (http://coop.bahcesehir.edu.tr). Bu
model, üniversitenin kendini tammlama süreçlerini açığa çıkarmak­
tadır. Üniversite her şeyden önce, gerçek dünya olarak betimlediği
piyasanın işleyişine uygun beklentileri karşılayacak bir eğitim verdi­
ğini müşteri-öznelere seslenerek ilan etmektedir. Böylece üniversite
hakkında bir tanım da gerçekleşmiş olmaktadır. Öncelik, ekonomikleşmiş-metalaşmış bir bilginin üretimi ve bunun öğrencilere aktarılmasmdadır. Artık 'üniversite, yalnızca bir üniversite değildir'.
İkinci reklam da " %100 iş garantili yüksek öğrenim" sloganıyla
üniversitenin ne olarak anlaşıldığına dair, yeni kamları ön plana
çıkarmaktadır (18 Temmuz). Üniversitenin taahhüdü, işin garantiye
alınmasıdır! Beyaz yakalı işsizliğin yüksek olduğu bir dönemde üni­
versite, işi garantiye almakta, hiç kimsenin üniversiteden sonra
açıkta kalmayacağını duyurmaktadır. Ele aldığımız üçüncü reklam
da müşteri-özneye seslenen bir sloganla başlamaktadır: "Ne istedi­
ğinizi biliyoruz" (25 Temmuz). Burada, müşteriler tarafından payla­
şılan bazı isteklerin sırrma, üniversitenin de hâkim olduğuna dair
bir iddiayla karşılaşılmaktadır. Bu beklentileri karşılamak üzere
oluşturulmuş nitelikler, reklamda şöyle sıralanmaktadır: "Güçlü
akademik kadro, dünya standartlarında yerleşke, kesintisiz burs,
yurt dışında eğitim olanakları, yabancı dil eğitimi, çift anadal, yandal, Türkiye'nin önde gelen kuruluşlarıyla sağlanan işbirlikleri,
canlı sosyal ve kültürel yaşam, modern spor tesisleri, ücretsiz ula­
şım, öğrenci odaklı eğitim ve ayrıcalıklı bir öğrencilik hayatı".
Burada yer verilen nitelikler, yeni üniversite anlayışını özetleyecek
büyük bir anlatıyı oluşturmaktadır. Anlatının parçaları, akademinin
yeni örgütlenişine yönelik bir program niteliğindedir. Bunların her
biri, sonuçta ayrıcalıklı bir öğrencilik deneyiminin yaşanmasına
neden olacaktır.
Burada ele aldığımız reklamların bir başka ortak noktası ise
gösterge öğesi olarak kullanılan materyallerde ortaya çıkmaktadır.
Her birinde kullanılan öğeler, binaların 'şıklığı' ve içindeki yaşam
biçimleriyle ilgilidir. Söz konusu bu gösteriler, üniversitelerin birer
Yücebaş • İdeolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 63
yaşam tarzı olarak betimlenmesini sağlamaktadır. Bu bileşke ise rek­
lam mantığı içersinde süreklilik kazanmış bir imgesel tarza karşılık
gelmektedir. Her üniversite görüntüsü, binası, çevre düzenlemesi ve iç
dekorasyonu ile yeni yaşam stillerinin satışa çıkarıldığı site-konut pro­
jelerine ait imgeleri andırmaktadır. Reklam mantığı bir metaya yükle­
nen anlamı, başka bir metaya da gönderme yapacak şekilde kullanabi­
len veya örgütleyen zincirleme bir düzene sahiptir. "Reklamın kitle
iletişim işlevi daha çok reklamın özerkleşmiş, yani gerçek nesnelere,
gerçek bir dünyaya, bir göndergesele değil, bir göstergeden diğerine,
bir nesneden diğerine, bir tüketiciden diğerine gönderme yapan araç
mantığından kaynaklanır" (Baudrillard, 1997: 149). Reklamın burada­
ki araç mantığında içselleştirilmiş şey, bilginin ve bilginin üretildiği
kurumun bir yaşam biçimi olarak kurgusal bir gerçekliğe dönüştürü­
lerek, birer deneyim gibi satışa çıkarılmasıdır.
Kayıt dönemlerinde gazetelere verilen ilanlar veya reklamlar, üni­
versiteyi yeni yaşam tarzlarına uygun bir şekilde taratmakta, üniversi­
teler bilgiyi aktarmayı, ancak bunun eğlence, konaklama ve başka
aktivitelerle birlikte, yeni yaşam biçimlerine eklemlenmenin vereceği
seçkinlikle birleştirerek, gerçekleştireceğini müşterilerine duyurmak­
tadır. Üstelik üniversitenin yeni mekânı da bu yaşam biçimini yansıtır
şekilde yeniden örgütlenmektedir. "Yeni liberal zihniyet, büyük rek­
lam panolarıyla, otoparkıyla, Mc Donalds'ıyla 'çıstaklı' bol reklamlı
kantin ve banka şubeleriyle üniversite mekânını da kendine göre
şekillendir(mektedir)" (Benlisoy, 2003: 298). Bu mekân içersinde
öğrenci, 'müşteri' olma deneyimini eğitim dışındaki zaman dilimlerin­
de de yaşayabilmektedir. Özellikle üniversite kantinleri yeni yaşam
biçimlerine dair deneyimlerin yaşandığı alanlar olarak karşımıza çık­
maktadır.
Üniversite öğrencilerine yönelik reklam uygulamaları için tekno­
loji pazarlama konusunda uzmanlaşmış bir firmanın (Uniboard), ser­
vis ettiği fotoğraflarda yeni ders dışı zaman deneyimleme biçimlerini
yönelik 'ideal' tasavvurları görmek olasıdır (http:/ /www.uniboard.
com.tr).
64 • iletişim : araştırmaları
Üniversitenin çeşitli mekânsal örgütlenmelerinde eğlence-hizmet
sektörünün etkileri açıktır. Bunlar, öğrenciliğin eğlenme veya dinlen­
meyi içermesinin gerekli olup olmadığından çok, bu deneyimin meta
kültürü bağlamında gerçekleşmesi anlamında, yeni yaşam stilleri içer­
sine dahil olması bakımından tartışmalıdır. Üniversite öğrenimiyle
meta kültürü bağlamında tanımlanan eğlence ve hizmet sektörü imge­
lerinin bir araya gelişini bazı üniversite reklamlarında da görmek
mümkündür.
R eklam 4
Dört numaralı reklamın (18 Temmuz) sloganında kullanılan
"hayalimdeki işi keyifle öğreniyorum" ifadesi, bilgi ile eğlence ve key­
filik arasında kurulan olumlu bir imgeye dayanmaktadır. Bilginin
kazanılmasında keyfin ve bunun eğlenceyle gerçekleşmesinin olumlu
bir tarz olarak benimsenebileceğini söylemek mümkündür. Ancak
keyfin reklam formatı olarak görünür yüzeye çekilmesi, onun biricik
bir eğlenme düzeyi dışında başka bir şey haline geldiğini ortaya çıka-
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 65
rır. Keyif, artık satışa çıkmıştır. Burada da keyfin ve eğlencenin bilgi­
lenmenin ve öğrenmenin yaranda 'iyi gider' bir metaya dönüştüğünü
söylemek mümkündür. Üstelik bu keyifle öğrenme süreci, üniversiter
bir 'motto'ya değil, işin öğrenildiği bir keyfiyete karşılık gelmesi bağ­
lamında, üniversitenin yeni tanımlanış biçimlerine de uygundur.
Nitekim yeni modelde iş ve iş dışı zamanm örgütlenmesi artık iç içe
geçmiştir. Çalışmak her zaman için geçerli olacak bir esnekliğe sahip­
tir. Eğlence ve dinlenme zamanmda çalışılabileceği gibi çalışma zama­
nında da eğlenilebilir. Eğlenerek çalışmanın tipik örneği olarak yeni
hizmet sektörü çalışma biçimleri ve mekân örgütlenmeleri gösterilebi­
lir.
Yukarıdaki resimde popüler bir internet şirketinin (Google) çalış­
ma mekânı görülmektedir (http: / /www.mailce.com/google-calismaortami). Resimde ofisin ev gibi dizayn edildiği, oyuncaklarla süslendi­
ği, çalışma mekânının camekânla çevrelendiği ve böylece denetime de
açık olduğu görülmektedir. Çalışma zamanm evcilleştirilmesi olarak
bu süreç, büyüsü bozulmuş üretim mekânının yeniden büyüleştirilmesine ve aslında, çalışma dışı zamanm da çalışma zamanına eklem­
lenmeye başladığı, yeni emek kontrol biçimlerine örnek teşkil etmek­
tedir. Üniversiteye ait reklam sloganın da bu bağlam içersinde değer­
lendirilmesi gerekmektedir. Keyifle iş için öğrenme, bu çağın ruhunun
reklam imgesinde yeniden üretilmesinden başka bir anlama gelememektedir.
66 • iletişim : araştırmaları
Reklam 5
Reklam 6
Beşinci reklam imgesinde ise "Büyük hayalleri olanlar için giriş
kapısı" sloganı ön plana çıkarılmaktadır (25 Temmuz). Sloganın yazıl­
dığı ok ise üniversitenin kapısmı göstermektedir. Böylece büyük
hayallerin hayata geçirildiği yer doğrudan üniversitenin kendisi
olmaktadır. Bu reklamda da üniversitenin hizmet sektörü imgeleri ile
tanımlanmasını sağlayan bir anlam zincirinden söz etmek mümkün­
dür. Reklamda kullanılan çeşitli simgeler, bu çağrışımın gerçekleşme­
sine neden olmaktadır. Reklamın alt kısmında bulunan ve üniversite­
nin sunduğu hizmetleri aktaran simgeler, hizmet sektörünün sunum­
larının imgesel gösterenlerine gönderme yapacak şekilde kullanılmış­
lardır. Konaklama ve yolculuk hizmeti veren şirketlerde, bu tür sem­
bollere sıklıkla rastlamak mümkündür.
Ele alacağımız son reklamın sloganı, üniversitenin de ismini çağ­
rıştıracak şekilde kurulmuştur: "Tercihlerini yapmadan önce Şehir'de
görüşelim" (23 Temmuz). Reklamda daha sonra, müşteriler üniversi­
teye şu şekilde davet edilmektedir: "Amacımız sadece kendimizi
anlatmak değil. Senin de söylemek istediğin, merak ettiğin şeyler
olduğundan eminiz. Gel, bunlardan bahsedelim. Yapmak istediklerini
bize anlat, belki hayallerinin gerçeğe dönüşeceği yeri de bulmuş olur­
sun". Burada da üniversitenin, hayallerin gerçeğe dönüşeceği yer
olarak tanımlandığını görmek mümkündür. İfadenin öğrenci ile kur­
duğu diyalog, onun isteklerine veya meraklarına önem veren bir üni­
versite imgesini çağrıştırmaya yöneliktir. Bu bir randevu çağrısıdır.
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 67
İmgesel düzey, merak uyandırmaya, bu merakın randevu veya görüş­
me ile giderileceğine dair bir anlamsal yapıya sahiptir. Üniversite ne
sunacağını bu görüşme sonunda belirleyecektir. Reklamda, üniversite­
nin kendini ne olarak konumlandırdığı açık değildir; bu, ancak görüş­
meden sonra belli olacaktır. Dolayısıyla şu anda üniversite imgesi, boş
bir gösteren konumundadır. Tüketici-öğrencinin etkinliği ile işlenecek
bir kurgusallaştırmaya açıktır. Meta kültürü içersinde, alternatif bir
tanımlama biçimi olarak betimleyeceğimiz bu yaklaşım, anlamın veya
içeriğin kurgulamşım tüketicinin kendisine bırakır. Böylece müşteri
için aktif bir özne olma anı yaratılacaktır. Ancak meta kültürünün
öznelliği, metaya yüklenen önceki anlamların dışında belirlenemez.
Dolayısıyla metanın içeriğinin aktif özne-öğrenci-müşteri tarafından
daha önce ele aldığımız reklam imgelerinin içeriği ile doldurulacağım
beklemek mümkündür.
Reklamlarda ortak bir öğe olarak hayallerden ve bu hayallerin
gerçeğe dönüşme aracı olarak konumlanmış bir üniversiteden bahse­
dildiğini görmek olasıdır. Hayal ile bunun gerçeğe dönüştürülmesi,
üniversitenin kendini anlamlandırdığı alam simgelemektedir. Hayalin
içeriği kuşkusuz ki burada önemli bir rol oynayacaktır. İmgesel düze­
yin kuruluşunda, hayalin, yapılacak bir alışverişten sonra elde edile­
cek kazançla örtüştüğünü söylemek mümkünüdür. Hayal; başarılı
olmak, iyi bir işe ve geleceğe sahip olmaktır. Bunun dışındaki her şey,
gösterilerin söylemsel yapısının dışmda bırakılmıştır.
Bu tür üniversite sunumları, genel olarak üniversitenin tanımlan­
masında belirleyici bir role sahiptir. Bu bağlamda öğrencilerin, akade­
miyle kurduğu ilişki de tüketicinin, alışveriş sırasında kurduğu ilişki­
ye dönüşmektedir. Ancak bu alışveriş ilişkisi, sadece üniversiteye
yönelik bir tercihle sınırlı değildir. Örneğin tercih edilen derslerin içe­
riği de bu mantık tarafından şekillenebilmektedir.
Dersler bu ortamda, sıradan bir alışveriş esnasında olduğu gibi,
maksimum faydayı sağlayacak etkinlikte geçmeli, öğrencilerin yaşam
deneyimlerinde muhakkak paraya, işe ve gelecekte kullanılabilecek
bir pratik yarara tahvil edilebilir nitelikte olmalıdır. Örneğin, öğrenci­
68 • iletişim : araştırmaları
ler kendilerine emek piyasasmda ek bir getirisi olmayacak tarih, felse­
fe gibi dersler yerine işletmecilikle ilgili derslerin artırılmasını talep
edebilmekte ya da üniversiteyi bitirdiklerinde daha kolay ve hızlı iş
bulabilmek için 'kariyer günleri' düzenleyebilmektedirler (Benlisoy,
2003: 297). Buradaki mesele, öğrencilerin geleceklerini planlama gay­
retinden kaynaklı değildir. Asıl sorun bilgi, bilim, üniversite, akademi
veya derslerin, kariyer planları içinde verimlilik ilkeleri doğrultusun­
da ele alınıp, geçilmesi gereken birer aşama olarak konumlandırılma­
sında yatmaktadır. Bu durum aym zamanda, bilginin yaşamm her
anım kuşatan bir edim olarak içselleştirilmesi sorununu da doğurmak­
tadır. Öğrencinin öğrenme ve bilgilenme ile ilişkisi artık yalnızca der­
sin kapsamı içindedir. Öğrenci tarafından ders, geçilmesi gereken; bir
alışveriş sonucunda yüklenilen sorumluluğun yerine getirilmesini
icap eden bir aşama olarak görülür. Ders bittikten sonra öğrenilenlerin
mesleki ve ticari bir anlamda faydası olmadığı sürece hatırlanmasına
veya yaşama aktarılmasına pek de gerek yoktur. Bu fikir, üniversite
yöneticileri tarafından da paylaşılır. Verimliliği, teknik yararı olmayan
bir ders programı, üniversite için lüks bir faaliyet olarak görülür;
önemli olan tekniği öğretmek, kısa yoldan sonuca ulaşmanın imkânları
üzerinde düşünmeyi aktarmak ve zihinsel süreçleri kârlılık, artı değer
üretme, çıkar sağlama gibi işlemlere açık kılabilmektir.
Dolayısıyla günümüz üniversitesinde öğrenciye aktarılan bilgi,
tüm şıklığı ve bilimselleştirilmiş inceliğine rağmen teknik bir bilgiden
ibarettir. Böylece üniversitenin başlangıçtan beri yüklendiği rolde
önemli bir kopma gerçekleşmektedir.
Kuruluşundan bu yana üniversitenin amacı, eğitim ve kültürün
aktarımına dayanan ethos ve mesleki öğretime dayanan techne'nin
birlikte gerçekleştirilmesi olarak belirlenmiştir... Fakat ortaya çıkan
yeni toplumsal imgelem alanı üniversitenin rolünü, piyasanın tek­
nik olarak donanımlı eleman talebinin karşılanması olarak belirle­
yerek techne'yi ön plana çıkartmıştır (Ergül ve Coşar, 2004: 57-58).
Yeni üniversite, teknik bilginin ve ampirizmin kutsandığı, okuma­
nın ve teorileri incelemenin kendini tekrar etmek olarak isimlendiril­
Yiicebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 69
diği, söylenebilecek her şeyin söylenmiş olduğunun kabul edildiği,
yapılacak tek şeyin araştırmadan başka bir şey olamayacağı fikrinin
yerleşikleştiği kurumlar haline gelmektedir. Böylece üniversitede
'techne'nin yüceltildiği bir bilimsellik anlayışı egemenliğini tesis
etmektedir. Öğrencilerin de proje ödevleriyle donatılmış müfredatları,
bu anlayışın bir uzantısı olarak yaşanmakta, öğrenciler bilimsel çalış­
ma denen şeyin proje üretmekten başka bir şey olamayacağını kabul
etmeye zorlanmaktadır. 'Techne'ye verilen bu önemin, teknik olgusu­
na ait soğukluğu bertaraf etmiş bir kültür politikası ile canlandırıldığı­
nı söylemek de yanlış olmayacaktır. Nitekim, dönem sonlarında
düzenlenen öğrenci projeleri yarışmaları ve bu yarışmanın sonuçları­
nın ritüeli bol ödül törenleri aracılığıyla açıklanması tekniğin hakla
ilişkiler 'ilmi' aracılığıyla 'moda'laştınlmasını sağlamaktadır.
Derslerin tercih edilebilirliğini sağlamak, aynı zamanda akade­
misyenin de sorumluluğu altına girmiştir. Bu nedenle, ticari faydası
olmayan dersleri yöneten akademisyenler için tercih edilebilir olmak,
bir sunum meselesine dönüşebilmektedir. "Üniversitelerin az güvenli
orta kademesi bile derslerine adam çekmek ve yönetime gönderilecek
yılsonu öğrenci değerlendirmelerinde yüksek puan tutturmak uğruna,
öğrenci-müşteriler karşısında olmadık 'show'lara girmek zorundadır­
lar" (Nalbantoğlu, 2003: 25). Böylece dersin içeriğinin eğlenceli olması,
pratik faydaya doğrudan tahvil edilebilmesi ya da dersin ara ara ders
dışı etkinliklerle bölünmesi veya hocanın eğlendirebilme potansiyeli
ders seçimi için önemli bir etken olabilmektedir. Bu durum da girişim­
ci üniversite modelinde sadece bilginin değil, bunun yanında birçok
kültürel ve maddi kodun da piyasalaşmakta olduğunu göstermekte­
dir.
Neticede, öğrenci, akademisyen veya çalışanlar açısından üniver­
sitenin algılanış biçimleri yeni toplumsal kabuller aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu kabuller, üniversitenin sadece piyasa için bilgi
üreten veya şirket gibi çalışan bir kimliğe bürünmesine neden olma­
makta, bunların yanı sıra, akademide üretilen bilginin içeriğine ve
üniversite deneyiminin veya imgesinin kendisine de önemli bazı etki­
lerde bulunmaktadır.
70 • iletişim : araştırmaları
Sonuç
Günümüz üniversitesinin kendini tanımlayış biçimlerinin egemen
toplumsal yönelimlerle paralel bir şekilde gerçekleştiğinden söz etmek
mümkündür. Gerçekliğin toplumsal yapıda piyasa ilişkilerine tahvil
edilmesi, diğer bir deyişle toplumsal gerçekliğin yaşanabildiği tek yer
olarak piyasanın görülmesi ve ekonomik bir koşulun kültürleşme
süreçlerinin yoğunluk kazanması üniversitenin yeni şekillenişi için de
belirleyici bir nitelik kazanabilmektedir.
Bilimin ekonomikleşmesi, diğer bir tanımla akademik kapitalizm
veya girişimci üniversite modeli, günümüz üniversite modelini anla­
maya çalışırken göz önünde bulundurulması gereken kavramlar ola­
rak karşımıza çıkmaktadır. Üstelik bu süreç, metalaşmanm tüm soğuk
gösterenlerini ikinci plana iten, yeni kültürel renklilikleri taşıyan bir
imgeselleştirme ile de gerçekleşmektedir. Bu bakımdan, yeni üniversi­
te modeli kendini tek bir koşul olarak tanımlarken, aym zamanda
bunu yaşama dair her şeye gönderme yapacak bir deneyim olarak
kurgulayarak gerçekleştirmektedir. Günümüz üniversitesi, reklam
imgesinde yer aldığı şekliyle kurgusal bir deneyim alam; bir yaşam
biçimidir ('life style'). Diğer kurgusal gerçekliklerden tadabileceğimiz
her şey, artık onda da bulunabilmektedir.
Türkiye ölçeğinde düşünüldüğünde de benzer yargılara varmak
mümkündür. Türkiye üniversiteleri de piyasa mantığı tarafından şekil­
lenen kurumsallaşma süreçlerinin dışında değildir. Vakıf üniversitele­
rinden başlayıp, devlet üniversitelerine kadar bu mantığın içerikselleşmeye başladığım söylemek mümkündür. Ancak üniversite geleneğinin
özel veya devlet olsa da henüz tam anlamıyla Batılı muadilleriyle aynı
seviyeye ulaşmamış olması, bu ilişkiyi sorunlu kılmaktadır. Fakat yine
de inceleme kısmında ele aldığımız sembolik sunumların, bu yöndeki
niyetlerin açık ifadesi olarak görülebileceğini belirtmek gerekmektedir.
Öte yandan, tüm yönelimlere rağmen genel anlamıyla üniversite
henüz tamamlanmış değildir. Bitirilmiş, sonuna erdirilmiş ve üzerinde
tartışılacak başka hiç bir şeyin kalmadığı bir kurum da değildir.
Üniversite kendi hakkmdaki ekonomikleşme tanımlamalarının ege­
Yücebaş • ideolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 71
men yaygınlığına rağmen, tüm toplumsal pratikler gibi, yaşamsal bir
devamlılığa sahiptir. Bu sürecin nasıl şekilleneceği ve ileriye nasıl taşı­
nacağı üniversite deneyiminden farklı çıkarları olanlar arasında ger­
çekleşen somut tercihlerin çatışması ile belirlenecektir, belirlenmekte­
dir.
Kaynakça
Akça, İsmet, vd. (2001). "G eç Kapitalizm, Yeni Yağ ve 'Yeni' Üniversite."
Birikim 142-143: 57-69.
Atbaşı, Ferda Dönm ez (2008). "A kadem ik Birey ve Ürünü: Yabancılaşma
Sorunu." Bilim ve İktidar, (der.) Esin Candan, vd. Ankara: Dipnot
Yayınları. 414-421.
Bam ett, Ronald (2008). Üniversitede İdeoloji ile Yaşamak. Çev., Sema Eren.
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan.
Barthes, Roland (1998). Çağdaş Söylevler. Çev., Tahsin Yücel. İstanbul: Metis
Yayınları.
Baudrillard, Jean (1997). Tüketim Toplumu. Çev., Haşan Deliçaylı ve Ferda
Keskin. İstanbul: Ayrıntı Yayınlan.
Benlisoy, Foti (2003). "Ö ğrenci M uhalefetinin G üncelliği." Toplum ve Bilim 97:
281-300.
Bok, Derek (2007). Piyasa Ortamında Üniversiteler. Çev., Barış Yıldırım.
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Cangızbay, Kadir (2003). "Sürekli Seferberlik ve Teyakkuz Rejim inin Kurum u
Olarak Üniversite." Toplum ve Bilim 97: 81-92.
COOPkam püsüm işyerim . (2011) http://coop.bahcesehir.edu.tr/coop/index/idl2.
Erişim tarihi: 15.04.2011.
Demirer, Yücel (2002). "B ir Toplumsal D eğişim Barometresi Olarak
Ü niversite." Özgür Üniversite Forumu 17: 65-74.
Ergur, Ali (2003). "Ü niversitenin Pazarla Bütünleşm esi Süreci." Toplum ve
Bilim 97: 183-216.
Ergül, Ayşegül ve Simten Coşar (2004). "Siyaset-İdeoloji-Eğitim : YÖK
Tartışmalarının Resmi Sınırları Ü zerine." Doğu-Batı 30: 45-64.
72 • iletişim : araştırmaları
Evans, Gillian R. (2007). A kademisyenler ve Gerçek Dünya. Çev., Ebru Kılıç.
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Günlü, Ram azan (2003). "Yükseköğretim Politikası." Özgür Üniversite Forumu
23: 136-152.
Hales, Mike (1982). Science or Society? The Politics o f The W ork o f Scientists.
London: Pan Books.
Hail, Stuart (1999). "İdeolojinin Yeniden Keşfi: M edya Çalışm alarında Baskı
Altında Tutulanın Geri D önüşü." Çev., Mehmet Küçük. M edya İktidar
İdeoloji, (der.) M ehm et Küçük. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
77-126.
Hatun, Şükrü (15. 03. 2009). "Ö ğretim Üyelerine Zorla Rotasyon". http:l/www.
radikal.com.tr. Erişim tarihi: 21. 03. 2011.
Herman, Edward S. (2007). "Şirketlerin Egem enliği ve Düzm ece Bilim ." Çev.,
Ender Abadoğlu ve Sevinç Altmçekiç. Bilim ve Postmoderııizm
Tartışmaları, Postmodernizm ve Sol. (der.) Taylan Doğan ve N uri Ersoy.
İstanbul: bgst Yayınları. 58-77.
Nalbantoğlu, Haşan Ünal (2003). "Ü niversite A .Ş.'de Bir 'H om o Academ icus':
'Ersatz' Yuppie Akadem isyen." Toplum ve Bilim 97: 7-42.
N albantoğlu, Haşan Ünal (2008). "D aim on'suz Bilim ?" Bilim ve İktidar, (der.)
Esin Candan, N ida Kamil Özbolat ve M ustafa Öziş. Ankara: Dipnot
Yayınları.14-33.
Özsoy, Seçkin (2002). "Yükseköğretim de Ticarileşm e Süreci ve H ak Söylem i."
Özgür Üniversite Forumu 17: 80-103.
Özyakışır, Deniz (23. 12. 2007). "Bulm acayı Çöz Akadem isyen O l." ımvw.
radikal.com.tr. Erişim tarihi: 12. 02. 2011.
Radikal Gazetesi (08. 01. 2008). "Ü niversiteye ABD sistemi m i?" ıvıvıv.radikal.
com.tr. Erişim tarihi: 22. 09. 2010.
Rhoads, Robert A. (2005). University, the State, and the M arket: The Political
Economy o f Glohalization in the Americas. Palo Alto: Stanford University
Press.
Selçuk, Güven (2008). "E m ek Gücünün ve Üretim İlişkilerinin YenidenÜretimi Bağlam m da Eğitimin ve Bilim in İdeolojik İşlevleri." Bilim ve
İktidar, (der.) Esin Candan, vd. Ankara: Dipnot Yayınlan. 194-209.
Yücebaş • İdeolojik Bir Süreç Olarak Operasyonel Üniversiteden Girişimci Üniversiteye:... • 73
Sertlek, Tufan (1997). "Bilim , Üniversite ve Toplumsal D üzen." Bilim, Bilim
Politikası ve Üniversiteler, (der.) Emine Akalın, vd. İstanbul: Bağlam
Yayınları. 239-256.
Slaughter, Sheila (Tarihsiz). "Reflections O n Students As Consum ers And
Students As Captive Markets: Com plexities And Contradictions
Academ ic Capitalism ." http://wwzv.aare.edu.au/01pap/sla01242.htm.
Erişim tarihi: 20.04.2011.
Şahin, Yeşim E. ve Ayça Erşen (2008). "B ilim in Ekonomi Politiği." Bilim ve
İktidar, (der.) Esin Candan, N ida Kamil Özbolat ve M ustafa Öziş.
Ankara: Dipnot Yayınları. 183-193.
Şenses, Fikret (2007). "U luslararası Gelişm eler Işığında Türkiye
Yükseköğretim Sistemi: Temel Eğilimler, Sorunlar, Çelişkiler ve
Öneriler." http://erc.metu.edu/menu/series07/0705.pdf. Erişim Tarihi:
20.06.2011.
Tatlıcan, Semih (1992). "Ü niversitede Solun Çıkm azı ve Yeniden Alternatif
O labilm ek." Birikim 35: 30-36.
Tekeli, İlhan (2003). "D ünyada ve Türkiye'de Üniversite Üzerinde
Konuşmanın Değişik Yolları." Toplum ve Bilim 97: 123-143.
Tekin, Serdar (2003). "Ü niversite İdeasım Yeniden Düşünmek: Neoliberalizm,
Teknik Akıl ve Üniversitenin G eleceği." Toplum ve Bilim 97:144-163.
Topçuoğlu, Nur (1995). Basında Reklam ve Tüketim Olgusu. Ankara: Vadi
Yayınları.
Traweek, Sharon (2000). "Faultlines." Doiııg Science + Culture. (der.) R. Reid ve
S. Travveek. New York - London: Routledge. 21-48.
Tunç, Aslı (15. 01. 2006). "Yükseköğrenim in D eğişen Yüzü." www.radikal.com.
tr. Erişim tarihi: 15. 03. 2011.
TÜSİAD (2000). "Yükseköğrenim in Finansm am Yasal Düzenlem e için
Ö neriler." http://www.tusiad.org.tr/FileArchiveli/uksekogretim.pdf. Erişim
tarihi: 13.10.2009.
TÜSİAD ve EUA (2008). "Türkiye'de Yüksek Öğretim: Eğilimler, Sorunlar, ve
Fırsatlar." http://www.tusiad.org.tr/FileArchive/EUA_08.pdf. Erişim tarihi:
12.11.2009.
74 • iletişim : araştırmaları
Üşür, Serpil Sancar (1997). İdeolojinin Serüveni. Ankara: İmge Yayınevi.
Yıldırım, Yavuz (13. 01. 2008). "Y Ö K Başkam Yeni Şeyler mi Söyledi?." www.
radikal.com.tr. Erişim tarihi: 11. 01. 2011.
75
Reconceptualising Audience Research
and Survey Strategies for Radio:
Portuguese Case
Paula Cordeiro
Abstract
İn the context of digital Communications, this essay explores audience ratings and survey strategies for
radio, to analyse the influence of technology on new research methodologies as vvell as the
re-conceptualisation of audience, most particularly, the listener concept. Concerning radio ratings across
Europe, relevant conclusions are found, about the influence of digitalization in audience behaviour.
Considering key concepts of audience and listener, conventional radio broadcasting and audience research
are observed to be out-dated or, at least, inappropriate to describe the cross-media, multiplatform and
multitasking behaviour people have today concerning media, most particularly radio. Therefore, the aim of
this essay is to present new insights to audience ratings methods and the concept of radio listener.
Keyvvords: Radio, audience research; Rating.
İz le y ic i A ra ştırm a la rın ı Yeniden K a v r a m s a lla ş tır m a k
v e R a d y o d a A ra ştırm a S tra tejileri: P o r te k iz Ö rneği
Özet
Bu makale, radyoda izlerkitle reytinglerini ve araştırma stratejilerini, dijital iletişim bağlamında
incelemekte; teknolojinin, yeni araştırma metodolojileri ve izlerkitlenin özellikle de dinleyici kavramının,
yeniden kavramsallaştırılması üzerindeki etkisini analiz etmektedir. Avrupa çapındaki radyo reytingleri göz
önünde bulundurulduğunda, izlerkitle davranışları üzerinde dijitalleşmenin etkilerine ilişkin anlamlı
sonuçlara ulaşılmıştır, izlerkitle ve dinleyici anahtar kavramları düşünüldüğünde, geleneksel radyo
yayıncılığı ve izlerkitle araştırmalarının güncelliğini kaybetmiş olduğu ya da en azından özelllikle radyo söz
konusu olduğunda dinleyicilerin medyalararası, çoklu platform ve çoklu görevli davranışlarını açıklamakta
yetersizliği nedeniyle geçerliliğini yitirdiği öne sürülebilir. Bu çalışma, izlerkitle reyting yöntemleri ve radyo
dinleyicisi kavramlarına yeni bir bakış kazandırmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Radyo, izlerkitle araştırması; reyting.
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2007 • 5(1): 75-101
76 • iletişim : araştırmaları
Reconceptualising Audience Research
and Survey Strategies for Radio:
Portuguese Case
Introduction
Here in this article we tried to explore audience ratings and sur­
vey strategies for radio; studying most used audience measurement
systems in Europe, analyzing in detail Portuguese ratings Standard
'Bareme Radio' methodology, sample, questionnaire and data gathering. This was combined with the analysis of 'Ouvinte Mais RFM' the
first radio e-survey designed to study audience behaviour and music
preferences, replacing the cali out phone interviews. This is combined
with the study online traffic, streams, player and demographics of
most popular terrestrial radio stations in Portugal, examining the relevance of technology to define a listener profile. Our approach concerns demographics as a targeted audience, technology and use factors. Radio listening can no longer be observed strictly by a demographical point of view as cannot media consumption or any social
activity that relates offline with online context. Although young people are thought to be the most active Internet users, we can not forget
that older generations also forge online environment both as users and
creators. The web is a working environment, leisure and social gathering Virtual space where different people from different age rankings
meet, socialize, share and interact, in a şort of öpen life-stream,
improving social engagement.
There's one fundamental aspect vvithin this analysis, which is the
fact that, although radio stations try to improve ratings information by
developing market surveys combined with some qualitative research,
vvebsites and streaming are stili consider as complementary features
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 77
and platform for radio broadcasting. As much as they know, it can be
either the FM listener who goes online when terrestrial signal is out of
reach; in places where radio listening is not allovved or recommended
(as for instance, at work); or even anyone else, who found the station
online and likes to listen to music. Since ali of Portuguese radio stations in analysis, alongside with FM streaming offer multimedia content in their websites with some producing web-only music channels,
the online platform is a brand extension that can be also an alternative
for programming and advertising, as well as future platform of listen­
ing. Or should we say, interaction? In this sense, what should we be
calling the listener who is also the online user? Are they just listeners
or a hybrid concept of audience, regarding this listening component as
well as the user concept, referring to online radio?
Why to measure radio?
From the earliest studies and measurement of radio audiences
(Allport and Cantril, 1935; Beville, 1940; Lazarsfeld, 1940 and 1946;
Lazarsfeld et al., 1944) sociologists and psychologists seek to understand the audience influence in radio programming. Today's approach
to those who may listen to radio covers a wide range of topics, from
brand and ratings related perspectives to audience analysis in relation
to mass media and the web (Blumler and Katz, 1974; Rubin and Windahl, 1986; Rubin and Rubin, 1985; Katz et al., 1973; Palmgreen, 1984;
Levy and VVindahl, 1984 and 1985; Hoffman and Novak, 1995) and also
78 • iletişim : araştırmaları
perspectives of audience as markets and the change taking place in the
nature of Business, using works of Küng-Shankelman, 2000; Küng,
2004; Albarran, 1996 and 2010; Napoli, 2003; Caves, 2000 and 2005;
Beck, 2003; Hendy, 2000; Rifkin, 2000 and Mitchell et al., 2009. Both in
theory and practice, radio programming is developed for a specific
audience. To be popular and influence the largest possible audience, it
is to fulfil listener's needs, according to their tastes and expectations.
Baring this in mind, social influence of radio is result of audience
measurement and audience research, to find the best appropriate relation to a specific target of potential listeners.
The role of audience in radio is not only a result of a complex
structure of subjective notions of interest and quality, but also objective
audience ratings, in which marketing strategies deepen on to define
radio programming, particularly advertising investment.
Contemporary radio broadcasters and advertisers stili rely on
audience research methods created decades ago. These do not properly represent audience fragmentation, cross-media or multiplatform
consumption, mainly represented by terrestrial, mobile and online
radio listening.
Radio programming design and development is built upon information about the audience; socio-demographic profiles and what
attracts people into radio listening are key elements in this process. In
the capitalist broadcasting framevvork, radio seeks to maximize profitability establishing audience loyalty vvithin the most relevant market­
ing targets (demographics with higher income) corresponding to most
popular radio formats oriented towards audience lifestyle1.
1
A radio or programming format refers to the overal content över a radio station.
Each format can be divided into sub-types and niche formats, to an even more defined target audience, being adjusted according to each countries' socio and cultural
characteristics (for instance, CHR - Tejano is geographically defined to Texas, the
southwest United States and northern Mexican, with popular music; Fado is geogra­
phically defined to Lisbon, presenting a popular specific music genre called Fado).
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 79
Radio monopolized mass communication between 1930 and 1950.
In the United States, it was assumed as the most important advertising
medium, able to reach large numbers of people and diverse sociodemographics. As Marchand (1985) described, advertisers quickly realized the unique characteristics of radio communication, intimacy and
bonding with listeners, overlapping social influence of newspapers.
Information about listeners became crucial to provide accurate
data to radio programmers. Using audience research, broadcasters
achieved to attract radio listeners, becoming the leading media (ratings and advertising investment). Radio schedule became highly
dependable on commercially sponsored programs. Therefore information about the reported number of listeners indicating each program
impact, as well as the audience fragmentation by different hours has
become very important for radio industry.
The evolution of radio and programming strategies highlighted
the division between quantitative and qualitative research methods.
Statistical information would be combined with marketing and advertising strategies, creating a business model that relates listeners with
advertising investments, transforming audiences into a commodity for
exposure to ads. This business model is based on audience attention:
Terrestrial radio broadcasters provide a free service and profit from
selling airtime, which depends on audience ratings, namely the percentage of the population likely to listen to radio advertising in a given
time.
Audience research in radio: Early days
The history of audience research in radio can be divided into two
majör periods: 1) The study of listener attitudes and listening behaviour, corresponding to information needs about broadcasting content,
in addition to audience ratings, to provide specific data to advertisers
about 'who heard what'. 2) Today, we need to go further, to find not
only listening habits and hours of listening, as well as the listening
platform people use.
80 • iletişim : araştırmaları
Ratings arouse around 1929, the year that Archibald Crossley,
from the Cooperative Analysis of Broadcasting (CAB), a non-profit
organization of broadcasters and advertisers, developed the first
method to measure the audience via telephone: It consisted in calling
to listeners and ask them about vvhat they had heard the day before,
relying mainly on memory and popularity of radio stations, as stili
happens today in many countries, for instance, in Portugal. A few
years later, C. E. Hooper innovated the method of calling radio listen­
ers and asking them vvhat they were listening at the moment. Since
telephone was, by then, considered a luxury that only few could
afford, betvveen 1940 and 1959, another organization, the Broadcast
Measurement Bureau (BMB), resorted to voting bulletins mailed to
listeners to assess radio audience ratings.
Nevertheless, these methods were not corresponding to the information needs about radio-listeners. AC Nielsen and CE Hooper
sought to develop a new approach, creating a system that crossed different methods. It vvas based on personal intervievvs, listening diaries,
telephone polis and surveys in grocery Stores, to describe the relationship betvveen listening and purchase of products that sponsored radio
programs. In the 1940s, Nielsen introduced a nevv system of measure­
ment; Instantaneous Audience Measurement Service (1942), using an
audiometric device installed in the listeners home. Then, data vvas
related to social class and location to provide information about audi­
ence behaviours and characteristics. Evolution and systematization of
methodologies Consolidated audience as a measure, as vvell as a commodity betvveen broadcasters and advertisers.
Along this first period, it vvas only assessed individual exposure
to media, leaving unansvvered the aspect that stili proves to be the
most complex; radio's influence and the relationship vvith the listener.
Qualitative research sought to relate audience measuring and behaviour. The multidisciplinary background of Paul Lazarsfeld contributed
to the diversification of audience research, approaching social stratification and the psychology of consumption. In the Bureau of Applied
Social Research at Columbia University, Lazarsfeld approached radio
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 81
in terms of social life and consumption2. Lazarsfeld's majör studies in
this bureau have found that many listeners saw ads in an educational
perspective (1946), counselling programs enriched their social life
(1940) and radio novels were considered to moralize their lives (1948).
Radio was then, a unifying medium; in a golden era when families
gathered around radio devices to listen to live sponsored network
broadcasts.
Nevertheless, as today, quantitative data was fundamental to
assess behavioural data: 'Who listens to what, how, where and when'
considering also media exposure for advertising investment. The
development of new measuring processes became dramatically different with the introduction of the computers in the 1970s, allowing the
creation of socio-demographic and lifestyle databases to define market
segmentation. Today, rating companies portray themselves as industrial producers of information and tend to rethink methodologies and
samples, in favour of more reliable procedures according to the unreliable nature of audience behaviour and the need to find ever-smaller
niche markets.
Current discussion around audience ratings is about next generation of electronic ratings. Designed by U.S. company Arbitron, Portable People Meter (PPM) is a card-shaped device similar to a pager that
captures and stores an audio signal sent by the broadcasters. It is
inaudible to the audience, logging each time it finds such a signal,
compiling information regarding how many people are exposed to
radio and television stations. Using similar technology, radiocontrol
(GfK) is smaller than PPM, being similar to a wristwatch. Infratest
Burke (TNS Infratest) within the same group, seems although, to be
more technologically sophisticated.
These three devices have some common features; the unit of study
is the individual and not the device. It is carried out passively, which
increases scientific observation, because it does not depend on the
testimony of listeners. Another advantage of these devices is that they
2
Lazarslfeld (1946); Lazarlsfeld (1940); VVarner and VVilliam (1948).
82 • iletişim : araştırmaları
measure audiences anywhere, not confined to home. Also allow picking up signals at any time, unlike current systems that apply questionnaires at fixed times of day and for households with telephone. It is
also a multimedia device allowing to a simultaneous measurement of
radio and television audiences.
In the U.S, audience ratings samples also consider celi phone
users. Beginning in 2008, Arbitron recruited diary keepers by calling
celi phones, a significant development if we consider increasing percentage of people that relay exclusively on it.
How and what to measure today?
Change in media and cultural consumption, reconfigured research
and rating methods, towards the effectiveness of characterization of
consumer behaviour, in order to reduce unpredictability and captivate
new niche markets. This process results from the convergence between
technology, consumption, culture, marketing and media. Market
research, audience ratings and audience studies get together as interdisciplinary studies to reach complementary findings to explain audi­
ence fragmentation and dispersion. As for media, especially radio,
programming strategies are today developed considering lifestyle
features like owned assets, social or cultural consumption.
In order to find the most important feature for radio broadcasters;
’who listen to what, why, when, how and for how long?' we propose
to combine the best from qualitative and quantitative methods, analyzing their strengths and weakness in digital context. Radio should
use new techniques for audience research to chase new listeners,
develop niches, retain old listeners and please this new self-made generation. This leads us to changing in research methods and information gathering, considering ratings inadequacy, PPM accuracy, the
importance of callouts and other approaches that radio broadcasters
have been developing, enabling to complement ratings with studies
that combine quantitative with qualitative research methods.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 83
Nowadays, listeners in same age group ha ve different practices
and relate differently with radio, especially if we consider online radio
(Cordeiro, 2009). In this scope, what should we be calling the listener,
or who is also the online user? FM broadcasting formats should
already combine market segmentation with multidimensional categories related to media and technology literacy, since radio is no longer
just an analogical media. Experience with technology, choice of devices and web surfing portray variations in behaviour, establishing differ­
ent technological profiles, between newcomers and experienced users,
without considering aspects such as age, education or social class. The
question is not vvhether people are abandoning radio, but transformations within radio consumption: As they listen to FM radio, they also
use websites to search for more information and to keep listening
where they can not receive a clear terrestrial signal. People share
radio's podcasts, follow the station in Facebook and interact with
radio presenters in as many ways as the Web can fulfil this need (Cord­
eiro, 2009). One-to-one will be the future broadcasting and business
model, using digital platforms. Each medium will become a 2.0 plat­
form of information and communication, where professionals, advertisers and audiences will work together in the creation of meaning and
value (Cordeiro, 2007b). In this scope, should we talk about listeners
or a hybrid concept of audience, regarding the listening component as
well as the site browsing, referring to online radio?
Audience ratings in radio:
An approach to different methodologies
Although new systems are in development, the methodology for
measuring audiences is based primarily in interviews (face-to-face or
via telephone) and daily listening diaries. Hendy (2000) reproduced
the work of Laing and Tyler (1998) about the characteristics of each
method, explaining that Street interviews can be useful to gather
instant information on programming at the expense of listening habits;
and telephone intervievvs can condense qualitative information, but
can leave out of the sample ali of those who no longer have telephone
at home (using solely mobile phones) or those who, for any reason did
84 • iletişim : araştırmaları
not answered the phone. Of these three methods, the daily listening
diaries have been most criticized. Although they can provide very
detailed information about the listening process, tend to be properly
and carefully filled in by listeners more avvare of its importance, leaving the listeners sample without representation among more young or
less active members of the family in which it was distributed (Hendy,
2000: 123).
Listener's panels, market surveys and callout research are techniques that best represent the qualitative study of audience in radio,
vvithout measuring audience. Panels are repetitive surveys to a permanent sample of audience, providing information about the evolution
and trends in the listener's behaviour. It is mostly used to evaluate
specific changes and programs. In some European countries, these
panels produce also listening diaries, which, although may be skewed
by the lack of randomization, are very complete with useful data for
radio stations.
Radio stations also use a range of different psychological evaluation tests, to deepen several issues and study listener needs or motivations: Music tests, perceptual studies, focus studies, cali outs, market
surveys. Music tests (by telephone or using digital tools) measure
respondent's feelings about what they are hearing as they listen to
actual segments of music or programming content. Perceptual studies
are full-scale market segmentation studies to find listeners’ perception
of a radio station and other stations in the same market. This kind of
study is designed to appraise market potential, uncover necessary
adjustments to increase market share and market format search analysis, using large samples (from 400 to 1200 people), via telephone or
önüne tools. Focus studies derive from focus group and structures to
evaluate content, measure reactions and direct discussions, providing
in depth analysis of listener reactions to a radio station programming.
Market surveys evaluate new radio formats, testing listener's sense of
difference and classifying its most successful characteristics. Cali outs
offer weekly or bi-weekly feedback from most active listeners (30 to 40
songs from 80 to 100 listeners) with an on-target sample, to find songs
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 85
that drive passion and those that cause tune-out, as well as familiarity
and song awareness. Cali outs are useful tools to define radio station
music profile and playlist composition. These seek to understand listener's reactions and effective behaviour in relation to songs and artists. By allowing a comparison of results över time, surveys create a
database of music to which the radio station audience positively
reacts. It can be done quite regularly, reflecting the average of total
market, with information that allows operating promptly adaptations
in musical or editorial content. Cali outs biggest problem is related to
changes in individual taste and generalization of results. So, wise and
careful choice of sample of individuals for a callout test is Central to
successful results. The difficulty to find how many, what they hear,
why they do it, for how long, where and in which listening platform
may only have proper results combining different approaches, Cross­
ing qualitative and quantitative methodologies to audience study.
Ratings in Portugal
Marktest's 'Bareme Radio' is a quarterly audience rating, representing a quantitative analysis in Portugal since 1983. Rather than
describe the structure and methodology used by Marktest, which is
similar to other countries, we present a relation between characteristics, limitations and different methods used by radio broadcasters to
follow listener's behaviors and their tastes, using ratings mostly as an
advertising management tool3.
The 'Bareme Radio' universe of study is the Portuguese population aged 15 years and över, according to 2003 Census of Population,
produced by the National Institute of Statistics. 'Bareme Radio' is built
upon a sample of Portuguese population, from the public database of
telephone numbers. It gathers information using computer-assisted
3
Our research shovvs that as Portugal, countries like Austria, Croatia, Czech Republic,
Denmark (local radio stations), France, Germany, Greece and Slovenia rely solely on
ÇATI/ÇAPI Systems, while Belgium, Hungary, Poland and Svveden combine ÇATI
with diaries, and Italy with panels, and other European countries use other Systems
(digital or diaries).
86 • iletişim : araştırmaları
interviews, of a proportional sample with respect to sex and day of
week, for each of municipalities in Portuguese mainland: A total of
5054 interviews, not proportional on region and age, in an over-sample
of 952 interviews for each of waves of study (quarterly)4.
Critiques to this ratings system are result of several possible
biases, superficiality and a general knovvledge of listening behaviour.
Sample and questionnaire construction, data gathering and professionalism of collecting and analyzing data are most controversial
issues.
One of the criticisms at Marktest's 'Bareme Râdio' is related to the
renewal of the sample (every ten years, after the census of population).
Hovvever, more important is the sample construction. Although technically reliable, it is restricted to households with Standard telephones
and applied during working hours, a time when most part of popula­
tion is not available to participate. On one hand, quarterly renewal of
the sample declines possible biases, but also favours results with share
and accumulated audience flotation, which may not correspond
entirely to radio ratings during the period under review.
In fact, this structure does not include mobile phones, which may
represent a constraint in understanding the universe of study. Hovv­
ever, the introduction of mobile phone numbers vvould bring serious
implications for overall management of Bareme, based on regional
sampling distribution, since mobile phones have no geographical allocation. Using a method of random routes is also a vvorkable formula
for this type of research, though difficult to implement in Portugal, by
dovvngrading of electoral registers.
Collection of information is indeed the question that seems most
pertinent to analyze, most for denials than intervievvers performance.
According to Marktest, the system of information collection avoids
any human bias, by dispersion of intervievvs; reduced number
assigned to each intervievver; tight supervision and Computer proce4
Audience quantification is based in data extrapolation, assuming to be representative
of the universe of study.
Cordeiro •Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 87
dures that allow an extreme region rotation, collection periods and
levels of repetition. Most vvorrying factor are denials, for the difficulty
in assessing its nature and influence in ratings resul t.s, derived primarily from inaccessıbility, database misclassification or difficulty in filling the quota.
About 'Bareme Radio' questionnaire, it is also criticised for measuring radio stations' popularity only asking listeners about what they
heard the day before, relying mainly on memory and spontaneous
answers. Generally, this corresponds to spontaneous recall, for top of
mind references: Radio stations with high levels of branding investment strategies. In addition, these questionnaires measure duplication,
but do not indicate which is prime station or even listening behaviour,
concerning the kind of attention dedicated to radio contents. This way,
duplication can only be assessed by duration of listening. We continue,
however, without knowing whether if radio was on as background
noise, or what kind of attention listener devoted to radio contents. On
the other hand, this method also favours radio stations with clearer
signal, measuring in first instance, comfort of listening. This means
that, vvithin regulatory framework of Portuguese radio broadcasting
and taking in consideration country geography, radio stations with
powerful broadcasting servers; those with frequencies for the whole
country (mainland, since Portuguese islands are not part of Bareme
sample); those who establish partnerships with local radio stations to
create a network across the country; and most particularly, radio sta­
tions which can afford to have broadcaster servers ali över the country
(specially in mountainous areas), are the ones which can easily be listened everywhere. In other words, in some regions there is not much
choice among radio stations.
Information about listeners and listening profiles:
Listener + RFM
To obtain more detailed information radio stations combine quantitative and qualitative methodologies. Although qualitative analysis
rarely provide information about the number of listeners, therefore,
88 • iletişim : araştırmaları
unhelpful for radio advertising, it is particularly suitable for identifying trends in tastes, attitudes and expectations concerning radio programming, as Browne (1982) noticed. In Portugal, most radio stations
combine different methods and techniques to complement quarterly
ratings provided by Bareme Marktest. Market surveys and callouts are
the most used, designed, operated and analysed by marketing departments, and applied to each station listeners (Cordeiro, 2010a).
RFM5 conducts bimonthly music cali outs to set current playlist
and two annual music tests to structure the station musical profile. For
each, RFM constitutes a random sample loaded vvith telephone numbers from telecom companies, including the same company Marktest
uses to build the Bareme sample, as well as other telecom companies,
allowing to specify zip codes and gender, among other options.
Bimonthly cali outs have a sample of 75 individuals and are made by
telephone. Annual cali outs use a sample ranging between 75 and 100
individuals, in the scientific assumption that a larger sample does not
alter the profile of responses. The application is by attendance of participants in two different days.
Since 2005, RFM established a new method for collecting the
information, which depends on spontaneous participation of listeners
via web, in a şort of e-callout: "Listener + RFM" is a digital interactive
auditorium music test, scoring library songs and music flow. It is
structured as an online platform for data gathering and has a growing
database of listeners available (and willing) to participate. In December 2006 (after a year and a half), accounted for more than 8 thousand
members who voluntarily respond to the bimonthly emailed online
survey, to gladly evaluate songs and other issues related to programming. Today it is around 60 thousand members with an increased
response rate över 10% at each application.
5
RFM has been, for the last 10 years, the most listened radio station in Portugal, with
an average of 1 million listeners, vvhich is about 10% of the total population.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 89
Each callout has a set of songs for evaluation, one in each page,
through a navigation interface that allows respondents to listen to each
music piece and evaluate it according to criteria set by the station,
defining degrees of knovvledge, classifying each song according to
sympathy or dislike. The success of "Listener + RFM", in relation to
telephone research studies as mainly four reasons: The subscribers
volunteering and comfort in filling; reduced costs and increased
response rate.
Furthermore, contact is made by mail, with a minimum of 45 days
interval, allowing also responding when it is most convenient and,
unlike previous Standard, it can also be interrupted and finished at the
most convenient time. The rate of retum has achieved very positive
results, representing on average 10% percent of the panel (according to
the size at the time of each callout)6. Method randomness is not affected since from the total number of subscribers, only one part is contacted at each callout, a sequence that is randomly generated by Com­
puter and organized according to filters defined by RFM7.
6
The invitations for each callout are sent to those who did not participated for the
last 45 days. RFM presents 6 surveys in each interval (two surveys every 15 days),
gathering around 800 participants in each, which means around 6.400 intervievvs for
every 45 days.
7
This system represents an evolution of letters and e-mails from listeners, produced
and sent spontaneously, vvhich often contained information relevant radio programming. Although RFM will continue to encourage participation of listeners through
letters or email, it has created an agile, inexpensive and apparently quite effective system to measure station performance station, to assess listeners expectations,
using this information to draw socio-demographic characteristics of participants.
In either case, studies conducted by RFM contribute significantly to structure of programming and music selection. Hoıvever, data that serve to guide those responsible for music content and programming, providing evidence of listeners pleasure
or displeasure, radio stations they hear and expectations they have regarding RFM.
To these, professional team adds a great deal of knovvledge and experience in field,
vvhose musical and artistic sensibility, and reactions of listeners, that are assumed as
essential elements for building a schedule balanced, diversified and based on personalization (Cordeiro, 2010).
90 ■iletişim : araştırmaları
How about the audience?
Listener, user or a hybrid concept of e-listener?
Soengas (2003) proposed a typology of radio audience that crosses
qualitative and quantitative aspects of listener's relationship with
radio. We feature five sets that this author uses to define different contexts of reception: Potential and real audience; quantitative and qualitative audience; shared and transitory audience; participatory, receptive and passive audience; also, fragmented and segmented audience.
Potential audience corresponds to the number of individuals who
are able to tüne a radio station and that can become listeners, while
listeners that are effectively listening to a radio station, a program on
a regular or sporadic basis, shape the real audience. The quantitative
audience evokes overall number of listeners of a radio station or pro­
gram. From the qualitative point of view, audience is related to characteristics and reactions of each group of listeners. Thus, qualitative
audience will be one that adopts a critique attitude about radio contents, reflecting and taking an interested stance, so this attitude will be
more important than its size (Soengas, 2003: 204).
When listeners hear several programs at the same time, author
considers this to be shared audience that, in our view, represents
duplication8 in audience ratings. It differs from transitory audience,
which corresponds to people who listen to a program occasionally, by
chance or in special circumstances. Regarding participatory audience,
Soengas (2003) believes that it is from interaction between radio presenters and listeners, through their live participation in radio, using
communication tools such as telephone. In this context, author also
lays out a receptive audience, as the one that assimilates, but not necessarily to generate a critical response. Finally, defines passive audi­
ence, when listeners do not pay attention to radio content transmission
(Soengas, 2003: 205).
8
Number of individuals who contact simultaneously with two media; percentage of
total contacted by a radio station in contact with other radio station. Duplication is
calculated on the maximum coverage.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 91
Soengas (2003) also develops some considerations relating to
audience fragmentation and segmentation, concepts relevant to understand deregulation of media. The wealth of information and entertainment, multiple platforms and cultural options available led to the
fragmentation of the audience, divided into smaller and smaller
groups, which make their choices according to their similar characteristics, needs and expectations. Fragmentation is too, related to other
concepts, such as audience redistribution and audience loss. When
listener stops following a specific program or radio station, opting for
another, or replacing radio listening by other activities (Soengas, 2003:
206).
Crisell (1994) had already related some of these definitions with
those used by radio broadcasters, to define audience size and determine the number of listeners for each radio program. Thus, listener
conceptualization must be understood in the context of time and tuning, depending on length of listening to a program in a specific period
of time.
Although these categories can be related to terrestrial radio broadcasting, they can also be applied to Online radio listening. Communication practices are today highly influenced by Internet utilization and
incorporation of online activities in our everyday life. Tabernero et al.,
(2008) analysed these processes and its impact on media to conclude
that Internet is the key technology, a multimodal means of communication, specially for younger generations: "The higher level of use of
the Internet on the part of the young as a source of entertainment
implies not necessarily a substitution, but a certain degree of modification of their elders' previously established information and content
consumption habits" (Tabernero et al., 2008: 287).
People use technology differently and relate with media combining different approaches to same old activities; communicate, work,
relate with each other and get information. In addition, people are no
longer happy to consume whatever radio serves. Music is now avail­
able from a rapidly growing number of sources and consumers are
92 • iletişim : araştırmaları
experiencing over-choice, and a certain control on what they consume.
Consumer took control of Internet and user generated content became
mainstream, with personal blogs and podcasts increasing day-by-day,
as broadband grows and diminishes the line between content creators
and consumers, developing hybrids formats, somehovv more compelling that what terrestrial radio stili offers.
Virtual social ties contribute to social identification since most
individuals are both online and offline, trading experiences, communicating and relating with others. People are also creating and distributing compelling rich-media Internet content, competing with professional media, using these systems as they broaden and sophisticate.
One-to-one will be the broadcasting and business model, using digital
platforms. Each medium will become itself a 2.0 platform of Informa­
tion and communication, where professionals, advertisers and audiences will work together creating social meaning and value.
Who are these e-listeners?
In Portugal, radio stations stili use profiles that combine sociodemographic information with lifestyle. Most important categories in
use to market segmentation, consequently, to define listener's profile,
are the ones also used in Marktest's 'Bareme Radio': Sex, age, social
class, region and occupation. Recently, radio stations added other kind
of categories allovving to identify the lifestyle of potential audience:
Kind of car people choose to drive; favourite TV channels and most
important social and cultural consumption, like favourite restaurants,
bars and clubs, newspapers or magazines they read, frequency of
attending the cinema or cultural events. Although this represents an
evolution from ratings demographics, it does not include any kind of
data about technology or platforms mostly used to listen to radio.
Nevertheless, online broadcasting is becoming very important to
Portuguese radio stations, which gather information about sites and
online transmission to improve their relation vvith online listeners.
Some have a profile of Facebook fans, since broadcasters assumed
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 93
networking interaction with audience to be as important as terrestrial
transmissions.
To develop our approach about levels of experience with technology, to define a contemporary radio listener profile, we inquired
national broadcasters in Portugal with radio stations youth oriented as
well as others, aiming for people 30 years old and up. Popularity and
audience share were most important criterion of choice, as well as
musical formats, which are most successful radio formats in Portugal.
We interviewed the marketing department of RFM, Radio Renascença,
Mega FM (M/Com Group); Radio Comercial, Cidade FM (Media
Capital Radio Group) and Antena 3 (Public Service Broadcasting, RTP)
to enquire them about: Characteristics of listener profile; website traffic metrics; Online demographics; website traffic rank; general and
multimedia click stream; number of online listeners on player; online
listening peak hours and percentage of online listeners facing terres­
trial audience (from 'Bareme Radio')9.
We have found that for the majority of radio stations, experience
with technology or platform of listening is not considered to define
profiles of listening and listeners. There are several reasons for this,
but mainly 'Bareme Radio' (the market Standard for radio audience
ratings in Portugal) data do not conclude about the platform listeners
use (FM or web) and the findings stations have about their online traf­
fic and FM listening are not worthy of comparison. For instance, online
data considers listeners as result of a combination of IP address and
player Identification which does not provide most accurate results on
exact number of people listening to a radio station through its vvebsite
- at work, one single combination can fulfil several listeners, as long as
it is played out loud; in addiüon, the same listener can listen to in different computers, assuming several IP addresses and player log in
same day; beyond websites, people can also listen to any of these radio
stations using social networks embed players, as well as websites that
9
For ethical, commercial and privacy matters, detailed data about each broadcaster or
radio stations is not fully presented, to ensure the agreement established between the
author and broadcasters, for information and data gathering.
94 • iletişim : araştırmaları
provide free Internet radio stations, including terrestrial radio stations10.
Although most stations can not gather information about listening
platform, some are using demographics, countries, cities and language
information in social networks to create an online listener profile, using
also listener's loyalty as a feature to characterize them (based on the
number of times they listen to online broadcasting). As for online
demographics, there are no differences to listener profile of the stations
that make an effort in gathering this information: Ages vary between
terrestrial and online listeners among 35 to 44 years old, which correspond to most of social network users, since 29% are between these
gaps, versus 24% of ali Internet users (Lenhardt, 2009: 5).
According to Portuguese radio broadcasters, most important multimedia features in radio station websites are videos; click stream
shows that homepage and online player are most visited pages, followed by web radios (for those stations that besides the FM streaming
also have web-only radio channels11) corporate and presenters blogs.
People listen to online streaming around two hours a day, mostly in
working hours, betvveen 9 am to 5 pm.
Nielsen measures radio audiences for more than 60 years and stili,
do not combine different platforms. Stili uses household diary measurement, with a sample that includes households not currently
reached by Standard telephone samples and those who rely exclusively on mobile phone for their telecommunications. Nevertheless,
10 Some examples:
http://sintonizate.net/radio/RFM.html
http: //radiotv.pt-spt.com /radio /rfm-online
http: //i9-radiosdeportugal.blogspot.com/2009/12/rfm-radio-portuguesaemissao-online-so.html
http: / /tazovir.com /mais-populares /rfm /
11 For instance, RFM, has three vvebradios: 80's RFM; Clubbing RFM and Oceano Pacıfleo. Radio Comercial has flve webradios: Nightstage; Âgua e Sal; Romance; Mıisicas para sonhar and Comercial Tuğa. Further information available at each website
www.rfm.pt and www.radiocomercial.clix.pt
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 95
ratings are enhanced with qualitative measurement of lifestyle and
consumer behaviour, providing accurate measure on size and composition of radio audiences. Nielsen is a worldwide industrial information provider, measuring a broad range of consumer behaviour, including not only vvhat people listen to on radio, but also önüne audiences
through Internet metrics. The same happens in Portugal with Marktest
NetPanel, the baseline study on the Internet Portuguese population
behaviour that characterizes Internet access, usage, user profile and
available hardware in Portuguese households. This data, combined
with radio audience ratings information can provide a more accurate
representation of audience and consumer behaviour, since most of our
time is today, divided between analogue and önüne activities. As for
online analytics, Nielsen also employs innovative technology and
methodology, integrating data-driven from blogs, social netvvorks,
groups, boards and other consumer-generated media platforms, pulling data to analyze in text mining and deliver relevant information on
buzz measurement.
On the other hand, UK's Rajar listening figures take in consideration market trends, including data about ali radio listening and ali
radio listening via platform, presenting share for analogue and digital
platforms, in which, Internet is included. Baring this in mind, and since
most important feature on radio stations vvebsites is online player, followed by other multimedia features such as videos or even blogs, as
well as a tendency to introduce social netvvorks profile to characterize
online radio üsteners, we propose, for now, the concept of e-listener to
define contemporary radio listener, an heavy Internet user and experienced with technology.
Radio is experienced across different platforms as consumers
engage in cross media consumption, using more than one form of
media at one time (while listening to radio, they search on the radio
station vvebsite, post something on Facebook about the content they are
reading in printed press and stili, although soundless, take a look at the
TV set and comment something with their friends using chat Services
on their mobile phones). On the other hand, radio content is consumed
96 • iletişim : araştırmaları
through Internet in several multimedia devices, digital radio, celi
phones, cable, in-home, at work, out-of-home, live and time-shifted,
streamed and non-streamed webcast (podcast), consolidating the anytime, anywhere media consumption paradigm.
Conclusion
Audience ratings, as well as callouts and market surveys results
are today in relation, to help radio station managers to better define
programming and marketing strategies. These are tools used to sustain a professional culture that is developed and improved by experience and professional wisdom, to play in harmony with music and
words, respecting listener's interests, but in conformity with business
that underlies radio programming, profitability and reputation of
radio station brand. In our perspective, relation between age and technology experience should be explored in order to contribute to a better
understanding, also to confront the idea that within Online radio listeners, users experience is not directly related with age but with the
way integration of technology in everyday lives can establish categories of different levels of experience with technology, as Tabernero et
al. (2008) wrote. Widespread of information and communication technologies in modern societies and individuals' levels of experience with
technology leads to more intensity and complexity in communication
practices, enhancing self management of information and communica­
tion both in intemational and local levels.
Radio stations are starting to use lifestyle features to characterize
their listeners, but should also introduce technological characteristics
to define listener profiles, examining Computer mediated communica­
tion processes through socio-demographic features (sex, age, income
and education) and technology, evaluating consumption and attitudes
pertaining to Online media in different levels of technology experience,
through the length, frequency and intensity of Internet usage. The use
should rely as the main aspect, distinguishing different kinds of Inter­
net users, technological profiles and demographical identities.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 97
Research should follow an integrated media measurement, to
provide d ata on listening through different platforms, being computers and auto-radios the most important for now; later, Internet and
mobile phones, when Internet becomes widely available in auto-radi­
os. Out of home should also be considered, since radio is considerably
heard in restaurants, bars, health clubs, hairdressers, beauty centres,
footvvear, clothing, accessories and other kind of Stores. Internet panels
should bring about more than metrics for online behaviour, providing
information about the audience engagement with online radio, relating it with mobile applications and data from mobile phones, concerning both FM broadcasting and live streaming. This combination of
data, similar to Nielsen's Three Screens12, can offer new insights on the
radio listening process proving the idea that the radio listener is being
replaced by a cross-platform, multimedia user that listens to radio in
the most convenient available source. Radio is transforming programming into valuable content available in multiplatform. In many cases,
one simple input is encoded to be delivered in computers, smart
phones, tablets, consoles and televisions. Thus, to commercialize con­
tent and offer added value experience to e-listeners, radio broadcasters
have to be able to analyse convergent data. Parallel to traditional
radio, though broadcasters are rapidly investing in radio hybridization, different online platforms have online radios managed by users,
using these free technological infrastructures with unique libraries and
free tools to develop a social approach to radio, available anytime,
anyvvhere in any multimedia device. Advertising biggest challenge is
not only reinventing formats, more precisely, audience measurement
and content (both editorial and advertising) optimization. Internet
technologies allow precise segmentations and real time reports, using
different targeting methods, such as profile selection (in each service
requiring registration, profile creation or logging through social networks), geo-targeting (using users IP address) and most accurate,
12 Nielsen "Three Screens" is a measurement solution that is par of the "Anytime
Anyvvhere Media Measurement™ initiative (A2/M2™) (...) accurate and complete
information on the audiences for these 'three screens' — television, Computer and
mobile phone". Available at http://www.agbnielsen.net/products/a2m2.asp I Accessed June, 10, 20101
98 • iletişim : araştırmaları
overlaying in-stream audio and video ads. Real time reports allow
broadcasters (even advertisers) to evaluate campaign ROI (return of
investment) through impressions or clicks, for instance. Contemporary
radio core business as changed, involving today audio and video content önüne, focusing on the best user experience, no longer, listening
experience. Therefore, radio is delivering live and on-demand, providing media content on-strategy, on-time and on-device, in need of metrics to measure user behaviour on the player, advertising effectiveness
and quality of the experience. The need to combine data from different
platforms, listening behaviours and engagement should rely on as
integrated measuring system, Crossing: Real-time web based streaming, behavioural (on-player data) and content analytics (unique users,
clicks, songs ratings and top stories). In this increasingly connected
world, radio should develop a unique strategy for this multi-platform
context to extend the radio station's brand and improve radio's influence in consumer's preferences and consumption, as well as an understanding of how people relate with media and devices, to develop
integrated advertising campaigns, and multi-platform programming
strategies.
References
Albarran, Alan (1996). Media Economics: Understanding Markets, Industries and
Concepts. IA: Iowa State University Press, Ames.
Albarran, Alan (2010). The Media Economy. London: Routledge.
Allport, Gordon and Hadley Cantril (1935). The Psychology of Radio. New
York: Harper.
Beck, Andrew (2003). Cultural Work:Understanding the Cultural Industries.
London: Routledge.
Beville, Hugh, Jr. (1940). "The A BC D 's of Radio A udiences." Public Opinion
Quarterly 4(2): 195-206.
Blumler, Jay and Elihu Katz (eds.) (1974). The Uses ofMass Communications.
Beverly Hills, CA: Sage.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 99
Brovvne, Donald R. (1982). International Radio Broadcasting. New York: Praeger
Publishers.
Caves, Richard (2000). Creative Industries: Contracts Betıveen Art and Commerce.
London: Harvard University Press.
Caves, Richard (2005). Sıvitching Channels: Organization and Change in TV
Broadcasting. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Cordeiro, Paula (2007a). "FM And Internet. Digital VVorld And New Radio
M odels." Blogs Y Periodismo En La Red. (ed.) M ariano Cebrian
HERREROS and Jesus Flores VIVAR. Fragua: Madrid.
Cordeiro, Paula (2007b). "Tendencies in the Portuguese Radio Sector."
Transformaciones de la Radio y la TV en Europa. Servicio Editorial de la
UPV/EHU: Bilbao.
Cordeiro, Paula (2009). "Generations and Online Media. The Study of Baby
Boomers, Generation X and Generation Y Relation VVith Radio."
Media+Generations Conference Proceedings Book. (ed.) P. Lang. Milan.
Cordeiro, Paula (2010a). Radio e bıdûstrias Culturais. Lisboa: Livros Horizonte.
Cordeiro, Paula (2010b). "From Radio to R@dio: Terrestrial Radio and Digital
Platforms. How M ultimedia Is Changing Radio." Souııding OUT 5 8
- 11 Septem ber 2010. Boum em outh.
Crisell, Andrevv (1994 [1986]). Understanding Radio. London: Routledge.
Hendy, David (2000). Radio in the Global Age. Cambridge: Polity Press.
Hoffman, Dortna and Thomas P. Novak (1995). "M arketing in Hypermedia
Computer-M ediated Environments: Conceptual Foundations." http://
wzuw2000.ogsm.vanderbilt.edu/cmepaper.revision.julyll.1995/cmepaper.
html. Accessed: 01.09.2010.
Katz, Elihu, et al. (1973). "O n the Use of Mass M edia for Im portant Things."
American Sociological Revieıu 38: 161-181.
Küng, Lucy (2004). "W hat Makes M edia Firm s Tick? Exploring the
Underlying Drivers of Firm Perform ance." Strategic Responses to
Media Market Changes. (ed.) Robert G. Picard. JIBS Research Reports
N.° 2004-2. Jönköping International Business School: Parajett AB.
100 • iletişim : araştırmaları
Küng-Shanklem an, Lucy (2000). inside BBC and CNN - Managing Media
Organizations. London: Routledge.
Laing, D ave and Bob Tyler (1996). The European Radio Industry. London FT
Looking. East, Diffusion EBU: Geneva.
Lazarsfeld, Paul F. (1940). Radio and the Printed Page - An Introductioıı to the
Study of Radio and Its Role in the Communication ofldeas. (2nd Printing).
Nova Iorque: Duel, Sloan and Pearce.
Lazarsfeld, Paul F. (1946). The People Look at Radio. Chapel Fiili: The
University of North Carolina Press.
Lazarsfeld, Paul F. and Frank Stanton (1944). Radio Research, 1942-43. New
York: Duel, Sloan & Pearce.
Lazarsfeld, Paul F., et al. (1944). The People's Choice: How the Voters Makes His
Mind in a Presidential Campaign. N ew York: Duel, Sloan and Pearce.
Lenhardt, Am anda (2009). "The D em ocratization on Online Social
Netvvorks." http://www.pewmternet.org/Presentations/2009/41-The-
Democratization-of-Online-Social-Networks.aspx. Accessed: 10.07.2010.
Levy, M ark and Sven VVindahl (1984). "A udience Activity and Gratifications:
A Conceptual Clarification and Exploration." Communication Research
11: 51-78.
Levy, M ark and Sven VVindahl (1985). "T he Concept of Audience Activity."
Media Gratifications Research: Current Perspectives. (eds.) Kari E.
Rosengren, et al. Beverly Hills, CA: Sage.
Marchand, Roland (1985). Advertising the American Dream: Making Way for
Modernity, 1920-1940. Berkeley (CA): University of California Press.
Mitchell, Caroline , et al. (2009). "M anaging Radio Sound Concepts." www.
soundconcepts.ltd.uk/managingradio/. Accessed: 01.09.2010.
Napoli, Philip M. (2003). Audience Economics: Media Institutions and the
Audience Marketplace. New York: Columbia University Press.
Palmgreen, Philip (1984). "U ses and Gratifications: A Theoretical
Perspective." Communication Yearbook 8. (ed.) Bostrom, Robert. Beverly
Hills: Sage.
Cordeiro -Reconceptualising Audience Research and Survey Strategies for Radio:... • 101
Rifkin, Jerem y (2000). The Age Of Access: The New Culture of Hypercapitalism,
Where Ali of Life is a Paid-For Expenence. NY: Putnam Publishing
Group.
Rubin, Alan M. and Sven VVindahl (1986). "T he Uses and Dependency M odel
of Mass Com m unication." Critical Studies in Mass Communication 3:
194-199.
Rubin, Alan M. and Rebecca B. Rubin (1985). "Interface of Personal and
Mediated Communication: A Research A genda." Critical Studies in
Mass Communication 2: 36-53.
Soengas, Xose (2003). Inforınativos Radiofonicos. Câtedra: Madrid.
Tabernero, Carlos, et al. (2008). "The Young and the Internet: Revolution at
Home: W hen the Household Becomes the Foundation of SocioCultural Change." Observatorio (OBS*) Journal 2(3): 273-291.
VVamer, Lloyd and YVilliam Henry (1948). "Radio Day Time Serial: A
Sym bolic A nalysis." American Life: Dream and Reality. Lloyd VVarner
(1953). Chicago: Chicago University Press.
103
ICA 2011 Konferansı
Nurhan Kavaklı
Uluslararası İletişim Derneği'nin (ICA) bu yıl öl'incisini düzenle­
diği yıllık konferansı Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Boston
kentinde 26-30 Mayıs tarihleri arasmda gerçekleştirildi. Son zaman­
larda, ağırlıklı olarak da Ortadoğu'da yaşanan toplumsal ve siyasal
gelişmelerde, medyamn internetin ve yeni medyanın önemli bir rol
üstlenmesinden hareketle konferansın bu yıl için belirlenen teması
'Merkezdeki İletişim' di.
Teması uyarmca, iletişim çalışmalarının ve iletişim alanında çalı­
şan akademisyenlerinin akademik dünyada gittikçe merkezi bir
konum kazanmasını irdelemeyi amaçlayan konferansta gazeteciliğin
amacı, rolü ve geleceği ile iletişim akademisyenlerinin rolü ve sorum­
lulukları öne çıkan alt temalardı. Özellikle VVikileaks ve 'Arap Baharı'
olarak adlandırılan Arap ayaklanmaları gibi internetin ve sosyal med­
yanın önemli rol üstlendiği toplumsal ve siyasal deneyimlerin ışığın­
da, gazeteciliğin demokratik ve toplumsal işlevinin nasıl ele alınması
gerektiği ağırlıkla tartışılan konular arasındaydı. Bu eksende sunulan
bildiriler genel olarak haber üretim sürecini izleyicinin katılımına açan
yeni iletişim teknolojilerinin, yurttaş gazeteciliğinin (katılımcı gazete­
cilik) ve sosyal medyanın küresel ve yerel ölçekte toplumsal değişim
üzerindeki etkileri üzerinden konuyu ele almaya çalıştı.
İsteyen her medya kullanıcısının haber üretebilir hale gelmesinin
kaülımcı demokrasi ve demokratik bir siyasal iletişim açısından öneile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2007 • 5(1): 103-107
104 • iletişim : araştırmaları
mini vurgulayan bildirilerin yam sıra, üretilen haberin/bilginin niteli­
ğini demokrasinin iletişimsel gereksinmeleri açısından sorgulayan
çalışmaların sunumu konunun farkı yönleriyle tartışılmasına olanak
sağladı. Coğrafi ve siyasal sınırları (ulus devlet vb.) aşabilen bilgi akı­
şına bireylerin katılımın ve erişimin genişleyen olanakları ile bu ola­
nakların önceki uluslararası bilgi akışının yönünü nasıl değiştirebilece­
ği ortaya atılan sorular arasındaydı.
Yine aynı eksende, yurttaşların haber ve bilgi gereksinmelerini
geleneksel medya dışında farklı ve çeşitli şekillerde (bloglar, sosyal
medya, talkshow'lar vb.) gidermesine olanak tanıyan yeni iletişim ve
medya ortamında gazetecilik etiğinin ve sorumluğunun ne anlama
geldiği ve kimlerden talep edilebileceği sorunsallaştırılan diğer bir
konu idi. Gazeteciliği sadece bir sektör ya da iş kolu gibi ele alan ve bu
çerçevede geleneksel medyada yaşanan gerilemeyi irdeleyen çalışma­
lar da konferansta önemli bir ağırlık teşkil etmekteydi. Konuya sadece
ticari bir iş mantığı içinden bakan bildirilerin gördüğü ilgi ise oldukça
yoğundu.
Konferansın diğer önemli tartışma konularmdan olan iletişim aka­
demisyenlerinin rolü ve sorumluluğuna yönelik öne çıkan önerilerden
bazıları yeni gelişmeleri tanımlayabilecek ve anlamlandıracak yeni
kavramlar ve anlayışlar geliştirmek, iletişim akademisyenlerin dünya­
nın diğer yerlerindeki meslektaşlarıyla sıkı bağlar kurması ve çalışma­
lar yürütmesi, kaliteli iletişim araştırmaları yürütebilecek akademik
kadroların yetiştirilmesi için lisansüstü eğitime önem verilmesi şeklin­
deydi.
Merkezi New York'da bulunan Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi
(SSRC) başkanı, akademisyen Craig Clahoun tarafından yapılan kon­
feransın açılış konuşması büyük ölçüde iletişim akademisyenlerinin
ve araştırmacıların zaman içinde sosyal bilimlere yaptığı katkılara ve
değişen konumunun vurgulanmasına ayrılmıştı. '21 Yüzyılın Disiplini
Olarak İletişim' başlıklı konuşmasında Clahoun, yıllar önce akademik
dünyada iletişim çalışmalarına sadece periferi bir konum atfedildiğini
Kavaklı • ICA 2011 Konferansı • 105
ancak artık bunun kabul edilemez ve savunulamaz bir durum olduğu­
nu söyledi. İletişim çalışmalarının aslında her zaman önemli olduğunu
vurgulayan Clahoun, internet ve yeni medya sayesinde iletişim çalış­
malarının öneminin altının çizildiğini vurguladı. Daha önceden kayde­
dilmek şekliyle hazırlanan and web üzerindenden de yayınlanan
konferansın ana konuşmalarını eski bir gazeteci olan akademisyen
Barbie Zelizer ile ABD'nin önde gelen medya akademisyenlerinden
Henry Jenkins tarafından yapıldı. ICA'nin geçen yılki başkanı da olan
Zelizer 'İletişimin Hizmetindeki Gazetecilik' başlıklı konuşmasında,
iletişim çalışmalarının bir disiplin kimliği kazanmasında gazeteciliğin
yerine ve önemine değindi. İletişim çalışmalarını bir eve, gazetecilik
çalışmalarmı da onun odalarından birine benzeten Zelizer, artık bu
odamn ev içindeki merkezi konumunu yitirdiğini söyldi. Bunun da
nedenim önemli ölçüde siyaset, teknoloji ve kültürel çalışmalarının öne
çıkmasına bağladı.
Yeni iletişim ve bilgi teknolojilerinin etkilerini daha çok kültürel
sonuçları açısından tartışmaya açan Jenkins'in konuşması ise kültürel
anlam ve değer üretiminin, tüketiciler ve sektördeki aktörler ile artık
çok daha fazla söz sahibi olan medya kullanıcıları arasında dolayanla­
rın pratikler sonucu oluştuğunu söylemesi açısından dikkat çekiciydi.
Günümüzdeki teknolojik gelişmelerin bir yandan kullanıcıların katı­
lım olanaklarım genişleten katılımcı bir medya modeli ortaya çıkardı­
ğına ancak diğer yandan bu modeli sömürmeye dönük yeni bir iş
modelim de olanaklı kıldığına dikkat çekti. Özellikle hayran grupları­
nın ticari ürünler (müzik, film, TV dizisi vb.) yönelik gönüllü olarak
web üzerinden yaptığı etkinliklerin ('emeklerin') bu ürünlerin ekono­
mik değerini arttırdığım ve kullanıcıların farkında olmadan sektör
tarafından sömürüldüğünü söyledi. Katılımcılığı daha ziyade YouTube,
Facebook, Tvvitter gibi sosyal medya üzerinden içerik üretimine ve
dağıtımına ilişkin her türlü kullanıcı etkinliğine indirgese de, etkinlik­
ler üzermdeki ekonomipolitik faktörlerin kısıtlayıcı rollerine değinme­
se de, Jenkins'in konuşması kullanıcıların eğlenmeye ya da kendilerini
ifade etmeye çalışırken farkında olmadan pazara hizmet edişlerine
vurgu yapması açısından anlamlıydı.
106 • iletişim : araştırmaları
Yukarıda özetle değinilmeye çalışılan konuları ulusal ve ulusla­
rarası medya kuramlarında ve sahipliğinde yaşanan yoğunlaşma,
ticarileşme, küreselleşen pazarın etkileri, liberal medya modelinin
giderek küresel çapta başat bir modele dönüşmesi açısından deği­
nen çalışmalar olsa da, bu değimlerin büyük çoğunluğu güçlü bir
eleştirel sesten yoksun görünmekteydi. Benzer şekilde, medya dün­
yasındaki değişimin emek ve istihdam üzerindeki etkilerini tartışan
çalışmaların yokluğu da dikkat çekiciydi. Amerikalı ünlü muhalif
dilbilimci Noam Chomsy tarafından 'Demokrasi, Medya ve
Akademisyenlerin Sorumlulukları' başlıklı kapanış konuşması belli
bir ölçüde bu boşluğu gidermesi açısından önem taşımaktaydı.
Konuşmasında Amerikan basınına ilişkin daha önceki eleştirile­
rini yineleyen Chomsky, Amerikan basınının dünyada gerçekten ne
olup bittiğini aktarmak yerine Amerikan dış politikasına ve çıkarla­
rına güdümlü bir yapmayı tercih ettiğim söyledi. Bunun nedeninin
devlet baskısından değil, basımn gönüllü bir işbirliği içinde olmasın­
dan kaynaklandığım ifade etti. İnternetin ve yeni medyanın sundu­
ğu olanakları bilgi ve iletişim üzerindeki sınırlamaların kalkması
açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekle birlikte,
bunun tek başına yeterli olmadığını ifade etti. İnterneti içinde her
şeyin anlamsız ve birbiriyle bağlantısız bir şekilde bulunduğu bir
biyoloji laboratuarına benzeten düşünür, bağlantıları kurabilmek
için insanların ne aradığının farkında olması ve bunun da ancak
dünyada ne olup bittiğine dair bir ilgi ve düşünce sahibi olmakla
mümkün olabileceğim söyledi. Yeni iletişim ve medya ortammda,
iletişim akademisyenlerin yerini de değerlendiren Chomsky, akade­
misyenlerin ne yapabileceklerine dair sorulan bir soru üzerine "ne
olup bittiği hakkında konuşun", "tarihsel perspektif içinde neyin
doğra olduğunu tartışın" "akademisyenler bunu yapmak için ayrı­
calıklı bir konuma sahipler" dedi.
Toplamda beşyüzü aşkın hakemli bildiri, interaktif oturum,
atölye çalışmaları, panel ve toplantının gerçekleştiği etkinlikte bildi­
ri sahiplerinin büyük çoğunluğunu Kuzey Amerika ve Avrupa ülke­
lerinden gelen akademisyenler ve lisansüstü öğrencileri oluştur­
Kavaklı • ICAA 2011 Konferansı • 107
maktaydı. Diğer bir büyük uluslararası iletişim konferansının
(IAMCR) bu yıl ülkemizde yapılıyor olmasından olsa gerek, ICA'nın
Boston konferansına Türkiye'den katılım yok denecek kadar azdı.
Türkiye'ye ilişkin kayda değer bir gelişme ise, Pensilvanya
Üniversitesi'nden akademiyen Marvan Kraidy'nin 'Türkiye'nin
Ortadoğu Kamusal Alamnda Yükselişi' başlıklı sunuşu oldu. Kraidy,
Türk televizyon dizilerinin Ortadoğu ülkelerindeki popülerliğinden
ve son dönemde bölge ülkeler ile Türkiye arasında gelişen ekonomik
ve politik ilişkilerden hareketle Türkiye'nin Ortadoğu üzerindeki etki­
lerine değinmeye çalıştı.
İkibinbeşyüzü aşkın kişinin sunuş gerçekleştirdiği etkinlikte, katı­
lımcılar, James Curran, Deniş Mcquail, Daniel C. Hallin, Paolo
Mancini, Elihu Katz, Susan Livingstone, Nick Couldry ve Monroe
Price gibi farklı konumlardan çalışmalar üretmiş, iletişim alanında öne
çıkan isimlerini dinleme fırsatı buldular. Konferans bildirilerin sunul­
duğu oturumlar yirmi ana bölüm alünda şu şekilde düzenlenmişti,
'çocuk, ergen ve medya', 'iletişim hukuku ve politikaları', 'iletişim ve
teknoloji', 'iletişimde etnisite ve ırk', 'feminist çalışmalar', 'oyun çalış­
maları', 'gay, lesbiyen, biseksüel ve transgender çalışmaları', 'küresel
iletişim ve toplumsal değişim', 'sağlık iletişimi', 'bilgi sistemleri', 'eği­
timsel iletişim', 'kültürarası İletişim', 'gruplarası iletişim', 'kişilerarası
İletişim', 'gazetecilik çalışmaları','dil ve toplumsal etkileşim', 'kitle
iletişim', 'organizyonel iletişim', 'iletişim felsefesi', 'siyasal iletişim',
'popüler iletişim', 'halkla ilişkiler'. Gelecek yıl 24-28 Mayıs tarihleri
arasında ABD'nin Phonex kentinte yapılacak ICA konferansının tema­
sı ise "iletişim ve topluluk (communication & communitı/)" olarak belir­
lendi.
109
Kitap Eleştirisi
Zafer Kıyan
İletişim Teknolojileri ve Toplumsal Gelişme:
Yayılmanın Ekonomi Politiği
Funda Başaran
A nkara, Ü topya Y ayınevi, 2 0 1 0 , 3 5 2 s.
Funda Başaran'ın "İletişim Teknolojileri ve Toplumsal Gelişme:
Yayılmanın Ekonomi Politiği" başlıklı kitabı doktora tez çalışmasın­
dan üretilen bir çalışmadır. Başaran'm iletişim disiplini içerisinde
telekomünikasyon alanına olan ilgisi ve bu alanla ilgili çalışmaları
akademi dışında başlamış akademiye girdikten sonra da devam
etmiştir. İhtimal ki, mühendislik alanından gelmesi bunda etkili
olmuştur.
Yazarın bu ve öteki çalışmalarına bakıldığında, odak noktasının eko­
nomi politik yöntem temelinde telekomünikasyon alanında yaşanan
değişimi anlamak ve anlamlandırmak olduğu söylenebilir. Nitekim
bundan önceki iki kitabından ilki "Telekomünikasyonunun Ekonomi-Politiği" alt başlığım, ikinci ise yine telekomünikasyon alanı
özelinde "İletişim Ağlarının Ekonomisi" başlığını taşımaktadır.
Başaran'ın bu kitabı da yine telekomünikasyon alanıyla ilgili ve
yine ekonomi politik alt başlığını taşıyor. Ancak bu kitapta yayılma­
nın ekonomi politiği üzerinde duruluyor. Kitapta ele alınan konu
bütünsel ve tarihsel bir çözümlemeyle analiz ediliyor. Yazara bu
noktada da ekonomi-politik yaklaşım rehberlik ediyor.
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2007 • 5(1): 109-114
110 • iletişim : araştırmaları
Funda Başaran'ın "İletişim Teknolojileri ve Toplumsal Gelişme:
Yayılmanın Ekonomi Politiği" başlıklı çalışmasında, farklı akademik
disiplinler arasında önemli bir yere sahip olan "yeniliklerin yayılması"
konusu iletişim disiplini açısından İncelenmektedir. Başaran, yenilikle­
rin yayılması konusunu daha ilk elden bir gerçeklik olarak kabul etmek­
tedir. Yazar, konuyu iletişim disiplini açısından irdelemekte, özel olarak
enformasyon ve iletişim teknolojilerinin (EİT) yaygınlaştırılmasına bak­
maktadır. Çalışmada yayılma kavramı, öznesiz ve kendiliğinden bir
süreç olarak ele alınmamaktadır; tersine, yayılmayı yönlendiren ekono­
mik, politik ve toplumsal belirleyenler olduğu üzerinde durulmaktadır.
Ayrıca, yayılma politikaları açısından gelişmiş ve gelişmekte olan ülke­
ler arasında farklılıklar olduğuna dikkat çekilmektedir.
Kitapta ilk olarak, kuramsal zemini oluşturma çabasıyla, yayılmayı
doğrudan ele alan "gelişme iletişimi yaklaşımı", "telekomünikasyon ve
gelişme paradigması" ve "piyasayı temel alan yaklaşım" irdelenmekte­
dir. Ayrıca, sanayi sonrası toplum kuramları olarak tanımlanan "enfor­
masyon toplumu" ve "post-modernizm" yaklaşımları tartışılmaktadır.
Başaran'ın kuramsal düzeyde tartıştıkları göstermektedir ki, ileti­
şim alanında sayılabilecek ana akım kuramlar genel eğilim olarak yayıl­
mayı gelişme sürecinin bir parçası olarak ele almaktadırlar. Gelişmenin
temel şartlarmdan birisi (ve belki de en önemlisi) toplumdaki bireylerin
yeni teknolojilere uyum sağlama yetenekleri olarak görülmektedir. Ne
ki, gelişme, "daha iyi yaşam" olarak değil "daha çoğuna sahip olmak"
şeklinde ele alınmakta, dolayısıyla EİT'nin yaygınlaştırılması gelişmenin
en önemli ölçütü olarak görülmektedir: 1960'larda kitle iletişim araçları­
nın yaygınlığı, 1970'lerde telefonun yaygınlığı, 1990'lardan itibaren ise
internet, cep telefonu gibi yeni iletişim teknolojilerinin yaygınlığı...
Bir tarafta Lemer, Schramm, Rogers gibi gelişmeyi iletişim araçları­
nın yayılmasına bağlayan gelişme iletişimi araştırmacıları ve çalışmala­
rı... Diğer tarafta Daniel Bell, Marc Porat ve Fritz Machlup gibi enfor­
masyon toplumunu müjdeleyen toplum bilimcileri, araştırmacılar ve
bunların çalışmaları... Bir başka tarafta ise Dünya Ticaret Örgütü, Dünya
Bankası, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği gibi uluslararası aktörle­
rin konuyla ilgili hazırladıkları raporlar ve gelişmiş ülkelerin (GÜ)
hükümetlerince hazırlattırılan strateji belgeleri...
Kıyan • iletişim Teknolojileri ve Toplumsal Değişme:... • 111
G e çm işten g ü n ü m ü z e y a p ıla n b u ve b en z eri an a a k ım çalışm alar/
araştırm alar, a ra la rın d a k i v u rg u fa rk lılık la rın a rağ m en , E İT 'n in g elişm e
için b irin cil ö n em d e old u ğ u ü z erin d e d u rm ak ta, y en ilik le rin y a y ılm a sın ­
d a ise b ire y i m erk eze y e rleştirm ek ted irler. G elişm e ve ile tişim a ra çla rı­
n ın y a y g ın lığ ı arasın d a ise d o ğ ru d a n ilişk i k u rm ak tad ırlar. S o n y ıllard a
n e o -lib e ra l e k o n o m i y a n lıla rı b u n u "y e n i g elişm e s tra te jis i" o la ra k
ad la n d ırsa la r d a; g elişm e, B a ş a ra n 'ın b elirttiğ i üzere, g eçm işte old u ğ u
g ib i esas o la ra k ü retim sü recin d e y e n i tek n o lo jik g e lişm elerin u y g u la n ­
m ası o la ra k d ev am etm ekted ir. Y ine d e b ir d eğ işim aran acak sa, B a şa ra n
b u d eğ işim i, g elişm en in , d o lay ısıy la d a tek n o lo jik y e n ilik le rin y a y ılm a ­
sın ın b a şlıca ak tö rü n ü n p iy asa g ü çleri h a lin e g elm iş o lm a sı ve E İT 'n in
y ay ılm a sın ın ise p a z a rın b ü y ü m esi a n la m ım ta şım a sı o la ra k a çık la m a k ­
tadır. K itab ın ön em li k a tk ıla rın d a n b irisi k u şk u su z b u d eğ işim i v u rg u la ­
m asıd ır. Z ira, te le k o m ü n ik a sy o n a la n ın d a g en el b ir eğ ilim o la ra k k am u
h iz m e ti m o d eli a n la y ışın d a n p iy a sa o d ak lı a n la y ışa d oğ ru k ay ış, y a z a rın
b u fark lılığ ı v u rg u la m a sıy la d ah a a n la şılır h a le g elm ek ted ir.
B u tartışm a d a ilg in ç ve ön em li olan b a şk a b ir n ok ta, g elişm e v e ile ­
tişim tek n o lo jilerin in y a y g ın lığ ı ara sın d a k u ru la n d o ğ ru d a n ilişk id e
g e lişm ek te olan ü lk e le rin (G O Ü ) ö n e çık arılm asıd ır. G e lişm e n in y olu ve
y ö n tem in d e h erh a n g i b ir d eğ işik lik y a şa n m a sa da, E İT 'n in y a y g ın lık
k azan m asıy la g elişm em iş to p lu m la rm m u tlak a g elişeceğ i ve k a p ita list
to p lu m lara erişeceğ i tü rü n d e n iy im se r b ir v a rsa y ım ın G O U T eri h e y e ­
can lan d ırm a y a y ettiğ i söy leneb ilir. S o n y ıllard a ile tişim te k n o lo jilerin in
b u ü lk elerd e y a y g ın la ştırılm a sın a d ö n ü k p o litik a la rın h a y a ta g e çirilm esi
b u d u ru m u n b ir g österg esid ir. B u n u n la b irlik te, G O Ü 'le r a çısın d a n h e p
d ah a fazlasın a sahip o lm a k a n la m ın a g e le n b u d u ru m , g elişm en in , d o la ­
y ısıy la da tek n o lo jik y e n ilik le rin y a y ılm a sın ın b a şlıca ak tö rü n ü n p iy a sa
ve p iy asa gü çleri old u ğ u n u , b u n u n d a n e o -lib e ra l p o litik a la rın m e rk e ­
z in d e y er ald ığ ı g e rçeğ in i gizlem ek ted ir. K ita b ın b ir d iğ er ön em li k atk ısı,
b u g erçeğ in ü z e rin d ek i örtü y ü aralam asıd ır.
E İT 'n in e k o n o m in in h e r a la n ın d a cid d i y e n ile n m e le re n e d en o lacağ ı
v e d aha az serm a y e g erek tird iğ i için G O Ü 'le r a çısın d a n G Ü 'le ri y a k a la ­
m ad a b ir fırsat p en ceresi a çacağ ı y ö n ü n d ek i iy im se r h a v a g ü n ü m ü z d e
g e çerliliğ in i k oru m ak tad ır. A n cak , g elişm e ve ile tişim araçları ü z erin e
y a p ıla n araştırm a la rın ü z e rin d en u z u n y ılla r g eçse de, ü lk eler a rasın d ak i
g e lişm işlik fa rk lılık la rın ın d ev am e ttiğ i g örü lm ek ted ir.
112 • iletişim : araştırmaları
Başaran, kitabında, hepsi de Marksist izler taşıyan, uzun dalgalar
kuramı, yeni-Schumpeterci yaklaşım ve iletişime ekonomi-politik yakla­
şımın oluşturduğu kuramsal bir zemine yaslanarak EİT'nin yayılmasını
birey temelli olmanın dışında, ekonomi-politik bir yaklaşımla ele almak­
tadır. Başaran, bu yaklaşım temelinde EİT'nin yaygınlığına bakıp, soyut­
lamalarını ve buna eşlik eden kavramlaştırmalarını "yeni gelişme strate­
jisi" , "yeni ekonomi" ya da "yeni toplum" türünden gerçeklikle bağı
zayıf tanımlamalar temelinde analizler geliştirmemektedir. GOÜTerin
GÜTerin gelişmişlik düzeyini yakalayacağını da söylememektedir. Aksi­
ne, madalyonun diğer yüzü olduğunu hatırlatıp, GÜ ve GOÜTer arasın­
da EİT dolayımında ortaya çıkan yeni eşitsiz ilişki biçimleri üzerinde
durmakta, "özelleştirme", "serbestleştirme", "kuralsızlaştırma" kavram­
ları temelinde alanın piyasa koşullarına terk edildiğinden söz etmekte­
dir. Ayrıca, var olan bu durumun neo-liberal politikalarda tam karşılığını
bulduğuna dikkat çekerek kapitalist üretim tarzımn kurallarının halen
geçerli olduğunu okuyucuya hatırlatmaktadır.
Başaran, kitabın esas konusunu teşkil eden GÜ ve GOÜTerdeki
yayılma politikalarını belli başlı modeller üzerinden tartışmaktadır. Bun­
lar sırasıyla: Kamu Hizmeti Modeli, Sosyal-Darvvinist Model, Dezavan­
tajlıyı Koruma Modeli, Tekno-Ekonomik Paradigma Modeli, Stratejik
Yaygınlaştırma Modeli, Odaklanmış Serpme Modeli. Modellerin ne
olduğu kısaca şu şekilde özetlenebilir. Kamu Hizmeti Modeli, EİT hiz­
metlerinin olabilecek en düşük fiyatlarla veya parasız olarak, özellikle
ülkenin tüm coğrafyasına erişilebilmesi hedefini vurgulamaktadır. Sosyal-Darwinist Model, piyasa odaklıdır; hizmete parası olanın piyasa
koşullarında erişebilmesini hedeflemektedir. Dezavantajlıyı Koruma
Modeli, piyasa temelli olmakla birlikte, bunun oluşturabileceği dışlan­
mışlıkları engellemeyi hedeflemektedir; piyasa şartlarına göre hizmetin
çok pahalı olması durumunda devlet müdahalesiyle hizmetin gerçek
fiyatının altında verilmesi gibi. Tekno-Ekonomik Paradigma Modeli,
yayılma açısından makro düzeyde paradigmanın gerektirdiği kurumsal,
hukuksal, kültürel ya da hizmet alt yapısının kurulması için kamusal
politikaları öne çıkarmaktadır. Stratejik Yaygınlaştırma Modeli, ülkelerin
belirledikleri hedefler ve öncelikler çerçevesinde belirli bir mal veya
hizmeti yaygınlaştırma politikası izlemesine dayanmaktadır. Odaklan­
Kıyan • iletişim Teknolojileri ve Toplumsal Değişme:... • 113
mış Serpme Modeli, sürdürülebilir insani gelişme politikaları doğrultu­
sunda, belirlenen öncelikli hedefler doğrultusunda ve projeler bağlamın­
da teknolojinin yaygınlaştırılmasının sağlanmasına dayanmaktadır.
Başaran, söz konusu modelleri göz önünde bulundurarak, Avrupa
Birliği ve Türkiye'nin internet ve cep telefonu alanında uyguladıkları
politikalarda hangi modeli kullandıklarına dair karşılaştırmalı bir
çözümleme yapmaktadır. Karşılaştırma, teknolojilerin yayılması açısın­
dan ortaya çıkan farklılıkların nedenlerini göstermesi yanında, GÜ ve
GOÜ arasındaki uygulama farklılarım göstermesi bakımından da önem
taşımaktadır.
Yazar ilk olarak farklılaşmaya neden olan unsurları açığa çıkarmak
amacıyla internet ve cep telefonunun tarihine uzanarak, var olan geliş­
meleri ayrıntılı olarak ortaya koymaktadır. Burada ulusal yenilik siste­
minin, uzun erimli planların ve standart oluşturma süreçlerinin önemini
öne çıkaran yazar, ABD'nin internet, AB'nin ise cep telefonu alanlarında
uyguladıkları Stratejik Yaygınlaştırma Modeli temelinde elde ettikleri
başarılı sonuçlar üzerinde durmaktadır. Aynı teknolojilerin Türkiye açı­
sından uygulanan yaygınlaştırma modelinin piyasa odaklı yani SosyalDarwinist Modeli olduğunu belirten yazar, bu teknolojilerin Türkiye'ye
giriş süreçlerinin ise daha ziyade teknoloji ithali yoluyla olduğuna dik­
kat çekmektedir.
Başaran devamında, AB ve Türkiye arasında telekomünikasyon
politikalarının farklılığım ele almaktadır. AB ve Türkiye'nin internet ve
cep telefonları alanlarında uyguladıkları politikalarda hangi yayılma
modellerini uyguladıklarım ortaya koyma çabası olan araştırma, "politik
düzey", "sanayi düzeyi" ve "toplumsal düzey" olmak üzere üç önemli
ayak üzerinden karşılaştırmalara dayanmaktadır.
AB ülkeleri açısından en önemli farklılığın söz konusu politikaların
siyasi gündem olarak ele alınması ve hükümetler bakımından yüksek
öncelikli bir gündem oluşturması olduğunu belirten yazar, enformasyon
toplumu olma yolunda oluşan refleksin daha çok ABD'nin benzer poli­
tikalarda meydan okumasına karşılık geliştiğini öne sürmektedir. Bura­
da, EİT'nin yaygmlaştırılmasıyla ilgili olarak yine stratejik modelin var­
114 • iletişim : araştırmaları
sayımlarını gözeten politikaların uygulandığından söz edilmektedir.
ABD'nin internet alanındaki başarısına karşılık olarak AB'nin cep telefo­
nu alanında Ericsson ve Nokia gibi Avrupa şirketlerini piyasada egemen
hale getirdiğini belirten yazar, Türkiye'nin AB, ABD ve uluslararası
aktörler karşısında teslimiyetçi davrandığı ve uluslararası aktörlerin
önerilerini uygulamaktan öte politikalar geliştirmediğine dikkat çek­
mektedir. AB'nin savunmacı politikaları karşısında Türkiye'de, başta
ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklar olmak üzere, çeşitli nedenler­
le, telekomünikasyon ve yayıncılık sektörlerinin serbestleştirilmesi ve bu
alandaki devlete ait işletmelerin özelleştirilmesi gibi uygulamalarm
geçerli olduğu dile getirilmektedir. EİT'nin yayılmasında Türkiye'nin
edilgin bir biçimde uyum sağlayan ülke olduğunu söyleyen yazar, böylece yukarıda belirtildiği üzere GÜ ve GOÜ'ler arasındaki farkların neler
olduğu hakkında ipuçları vermektedir.
Başaran son olarak, küreselleşme olgusuyla birlikte çapı ve ölçeği
her geçen gün genişleyen internetin artan önemine bağlı olarak ekono­
minin dinamiklerinde var olduğu söylenen değişimleri "yeni ekonomi"
kavramı bağlamında tartışmaktadır. Yazarın da belirttiği üzere, 1990'lardan itibaren sayıları artan yeni ekonomi şirketleri, adeta yeni bir ekono­
minin doğuşunu müjdelemekteydiler. İnternet pazarının bu görünümü
çok sayıda gelişmekte olan ülkenin de iştahını kabartmaktaydı. Nitekim
Başaran, bu durumun Türkiye'de yakın geçmişte gereksiz yatırımlara
neden olduğunu söylemektedir. Zira yazara göre, GÜ'lerden kopya edi­
len yeniliklerle herhangi olumlu bir gelişmenin yaşanmasını beklemek
gerçekçi değildir; daha ziyade, özümseme ve etkin kullanabilme sürecini
ortaya çıkarabilecek olan şey, ulusal yenilik sisteminin bütün unsurları­
dır.
Başaran'nın kitabı iletişim alanı açısından anlamlı olan bütün bu
tartışmaları öne çıkardığı için önem taşımaktadır.
115
Bu Sayıdaki Yazarlar
Paula Cordeiro
Paula Cordeiro holds a PhD in Com m unication, with a specialization in
Audiovisual and Interactive Media. Teaches Undergraduate and Graduate
program s such as Com m unication and Digital Media, Radio Production or
Com m unication Theories at ISCSP. Has been researching the field of Digital
M edia and Radio since 2000. Her research interests include technology convergence; social networks and radio; program m ing form ats and cultural diversity; socio-cultural behaviours
and
online
radio
discourse; also
the
re-conceptualisation of radio in digital platforms. Has participated in different
research projects and as speaker in national and European congress, m eetings
and seminars. Has recently published a book about radio and cultural industries and is vvorking on her new book, about radio and the Internet.
Nurhan Kavaklı
İstanbul'da doğdu. M imar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı
B ölüm ü 'nd e
başlad ığı
lisans
eğitim ini,
İstanbul
Ü niversitesi
İletişim
Fakültesi'nde 1992 yılında tamamladı. İlk yüksek lisans derecesini 1995 yılın­
da M armara Üniversitesi Sosyal Bilim ler Enstitüsü Radyo-Televizyon Anabilim
D alı'ndan,
ikinci yüksek lisans derecesini 2000 yılında
N ortheastern
Üniversitesi Gazetecilik Bölüm ü'nden (Boston, ABD) aldı. Halen, Ankara
Ü niversitesi'nde
Gazetecilik doktora program ına devam etm ekte olup,
UPENN, Annenberg School for Com m unication Studies'de bulunan Çenter
for Global Com m unication Studies'de konuk araştırm acı olarak tez çalışm ası­
na devam etmektedir. Bir Gazetenin Tarihi Akşam (2005) adlı kitabının yam sıra
çeşitli dergilerde yer alan yayınları bulunmaktadır.
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2 0 0 7 • 5(1): 115-116
116 • iletişim : araştırmaları
Zafer Kıyan
Arş. Gör. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Halen aym
fakültede doktora öğrencisidir. Başlıca ilgilendiği konular, iletişim kuramları,
yeni iletişim teknolojileri, küreselleşme, bilgi ekononisi ve e-Ticaret üzerinedir.
Aslı Yağmurlu
Yard. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu, doktora derecesini 2004 yılında Ankara
Üniversitesi Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri alamnda almıştır. Türkiye
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde görev yapmaktadır. Akademik ilgi
alanları kamu yönetiminde halkla ilişkiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Stratejik
halkla ilişkiler, kamu denetçiliği, bilgi edinme kanunu, merkezi ve yerel yöne­
timlerdeki internet üzerinden gerçekleşen halkla ilişkiler uygulamaları, sosyal
medya gibi başlıklarda yayınlanmış makaleleri ve çevirileri bulunmaktadır.
Mesut Yiicebaş
İzmir'de 1976 yılında doğan Yücebaş, İzmir Atatürk Lisesi'nden mezun
olduktan sonra, 1999 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik
Bölümü'nü bitirdi. Daha sonra Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Gazetecilik Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans (2004) ve doktora (2011) eğitim­
lerini tamamladı. 2001 yılından itibaren Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde
görev yapmaktadır. Öğrenciliği sırasında iki yıl süre ile İzmir'de yayınlanan
Yeni Asır Gazetesi'nde muhabirlik yapan Yücebaş, TÜBİTAK bursuyla
London Universiy Goldsmiths College'de doktora tezi ile ilgili araştırmalarda
bulunmuştur.
117
Yazı Teslim Kuralları
1.
Dergiye gönderilecek yazılar MS Word programında yazılmış olmalıdır.
2.
Times New Roman karakteriyle 12 punto olarak, iki aralık yazılan ve A4
sayfanın tek yüzüne basılan yazılar 2 adet kopya olarak ve bir adet disket
kaydıyla birlikte teslim tarihine kadar yayın kuruluna ulaştırılmalıdır.
3.
Yazılar 100-150 kelimelik bir İngilizce ve Türkçe özetle birlikte gönderilmelidir.
Yazıların ve özetlerin üzerinde yalnızca yazının başlığı bulunmalıdır. Ayrı bir
kapak sayfasmda yazarın ismi, açık adresleri, telefon ve faks numaraları ile
varsa elektronik-posta adresleri yer almalıdır.
4.
Yazıda başlık ve alt başlıklar açık, anlaşılır ve kısa olmalıdır. Yazıda paragraflar
girintili olmalıdır.
5.
Yazıların başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yaym için değerlendirme
aşamasmda bulunmaması gerekir.
6.
Dergiye ulaşan yazılar en kısa sürede hakemlere gönderilecektir. Hakeme gön­
derilen yazı yazarın kimlik bilgilerini içemeyecektir. Hakem değerlendirmesi
sonucunda yazılar yayınlanabilecektir. Hakem değerlendirmesi sonucu yazar­
lardan yazılarım geliştirmeleri ya da gözden geçirmeleri istenebilir. Yaym
konusundaki son karar Yaym Kuruluna aittir. Yaym Kurulu'nun yazı
hakkmdaki değerlendirmesi, hakem raporu ile birlikte yazarlara gönderilir.
Yazıların Gönderileceği Adres
Ankara Üniversitesi
İletişim Fakültesi
İLAUM
(İletişim Araştırmaları Dergisi)
Cebeci 06590 Ankara
[email protected]
Tel: (+90.312) 319 77 1 4 '2 5 4 / 249 / 283
ile tiş im : a r a ş tır m a la r ı • © 2 0 0 7 • 5(1): 117-119
118 • iletişim : araştırmaları
Kaynakçaların Düzenlenmesi
Metin içinde kaynak gösterme
1. Metin içindeki tüm referanslar metin içinde uygun yerlerde ve parantez
içinde belirtilir. Aym kaynaklara metinde tekrar gönderme yapılırsa yine aym
yöntem uygulanır. Örnek: (Morley, 1997:1-5).
2. "vs.", "vb.", "a.g.e", "bkz." gibi kısaltmalar metin içerisinde ve dipnotlarda
kullanılmaz.
3. Alıntılanan yazarm adı metinde geçiyorsa ve yazarın kaynakçada sadece bir
eseri varsa parantez içinde yazarımn adım ve eser yılım tekrar etmeye gerek
yoktur. Yalnızca sayfa numarası yeterlidir. Örnek: Randall, kendi
hikayelerimizi anlatarak... (12-19).
Ancak metinde adı geçen yazarın kaynakçada birden fazla eserine atıfta
bulunuluyorsa yıl ve sayfa numarası yer almalıdır. Örnek: (1980: 29).
4. Alıntılanan kaynak iki yazarlı ise, her iki yazarm da soyadları kullanılmalıdır.
Örnek: (Morin ve Kem, 2001).
5. Yazarlar ikiden fazlaysa ilk yazarın soyadından soma "vd." ibaresi
kullanılmalıdır. Örnek: (Bennet vd., 1986).
6. Gönderme yapılan kaynaklar birden fazlaysa, göndermeler noktalı virgülle
ayrılmalıdır. Örnek: (Morin, 1998: 12; VVilliams, 1987: 25).
7. Notlar ve referanslar ayrılmalıdır. Notlar metin içinde numalarandırılmalı ve
metnin sonunda numara sırasma göre ve referanslardan önce
yerleştirilmelidir.
8. Kaynakçada yalnızca yazıda gönderme yapılan kaynaklara yer verilmeli ve
yazar soyadına göre alfabetik sıra izlemelidir.
9. Bir yazarm birden çok çalışması aynı kaynakçada yer alacaksa yaym tarihine
göre yeniden eskiye göre sıralanmalı, aym yılda yapılan çalışmalar için
"a,b,c..." ibareleri kullanılmalıdır.
10. Metin içindeki alıntılar için çift tırnak, alıntının içindeki alıntılar için tek
tırnak işareti kullanılmalıdır. 40 kelime ya da 5 satırdan uzun alıntılar, tırnak
kullanılmadan, bir küçük punto ile ("10") girintili paragrafla verilmelidir.
Yazı Teslim Kuralları • 119
Kitap
Mutlu, Erol (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark Yayınları.
Çeviri Kitap
Fiske, John (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. Çev., Süleyman İrvan. Ankara: Ark
Yayınları.
Derleme Kitap
Holmes, David (der.) (1997). Virtual Politics. London: Sage.
Derleme Kitapta Makale
Hutchby, lan (1991). "The Organization of Talk on Talk Radio." Broadcast Talk.
(der.) Paddy Schannel. London: Sage. 154-178.
Dergide Makale
Çaplı, Bülent (2001). "Media Policies in Turkey Since 1990." Kültür ve İletişim 4(2):
45-55.
Bildiri
Kejanlıoğlu, D. Beybin (2000). "Kitle İletişim Tarihyazımları Üzerine." 1. Ulusal
iletişim Sempozı/umu 3-5 Mayıs 2000. Ankara.
İnternette Yazı
Kellner, Douglas (2003). "Critical Theory and the Crisis of Social Theory." http:/l
ivww.uta.edu/huma/illuminations/kell5.htm. Erişim tarihi: 01.04.2003.
1

Benzer belgeler

Kamu diplomasisi yoksa yalnız kalırız!

Kamu diplomasisi yoksa yalnız kalırız! farklı tammı bulunmaktadır. Farklı ülkelerde farklı anlamlarda uygula­ malar olmuşsa da, kavram bu isim altında ilk kez2 1965 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinde3, uluslararası kültürel propaga...

Detaylı