DERİNLEŞMEKTE OLAN
Transkript
DERİNLEŞMEKTE OLAN
DERİNLEŞMEKTE OLAN EKONOMİK KRİZ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ Konu: Derinleşmekte Olan Ekonomik Kriz Ve Türkiye Ekonomisine Etkisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Konferans Salonu Tarih 01.04.2008 Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Küreselleşme dediğimiz olayın en önemli boyutu sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ve onunla birlikte finans sermayesinin çok hızlı bir şekilde uluslararasılaşmasıdır. Şimdi finans sermayesinin uluslararasılaşması dediğimiz zaman şunu anlıyoruz. Eğer ülkeler sermaye hareketlerini açmazlarsa, yani şöyle söyleyeyim, doğrudan sermaye açabilirler, Çin‟de olduğu gibi. Ama Türkiye‟de olduğu gibi, Çinliler portföy yatırımına gelip burada hazine bonoları almalarına izin vermiyorlar, sermaye hareketlerini kontrol ediyorlar. Belirli koşullar altında doğrudan sermayenin Çin‟e gelip, yatırım yapmasına izin veriyorlar. Şimdi öyle olduğu zaman ne oluyor? Türkiye‟de olduğu gibi, bunu birazdan göreceğiz. Ekonomi tamamen o spekülatif kısa dönemli sermayenin yönetimi altına giriyor. Yani siz ne para politikalarınızı, ne döviz kurunuzu kontrol edebiliyorsunuz. Türkiye‟de olduğu gibi eğer faizleriniz yüksekse, para girdiğinde döviz kurunuz değerleniyor, rekabet gücünüz azalıyor. Şimdi bu gelişmeler tabii o zaman bağımsız finans sistemlerinden yani 1980‟e kadar bir çok ülkenin finans sistemleri kapalıydı, siz Japonya‟ya yatırım yapamazdınız, hazine bonosu alamazdınız, Japon yatırımcı da dışarıya yatırım yapamazdı, bugün yapabiliyoruz Eğer hesabım varsa, istediğim şekilde altında alıyorum, hammadde istedim evet şimdi spekülatif prinç fonuna giriyorum. Fiyatlar arttığı zaman, kazanıyorum. Konumuma göre fiyatlar düştüğü zaman inanılmaz paralar kaybediyorum, kumar gibi bir hale geliyor. Şimdi finans sermayesinin uluslararasılaşmasından sonra bağımsız finans sistemlerinden oluşan dünya finans sistemi; küresel finans sermayesinin egemen olduğu ve sermaye hareketlerini yönlendirdiği bir yapıya dönüştü. Şimdi birazdan geleceğiz bu Japonya için çok önemliydi yeni oluşan yapıda menkul kıymetler ön plana çıktı. Finansal değer derinlik gayri safi yurtiçi hasılanın yüzdesi olarak giriyor. Dünya gayri safi yurtiçi hasılası, 1980 yılında 10 trilyon dolar kadarmış. 2006 yılına geldiğimizde, 48 trilyon dolara yükselmiş. Yani dünyadaki bütün üretimin boyutu 48 trilyonmuş. Finansal varlıklar, 1980 yılında toplam finansal varlıklar, finansal varlıklar derken neleri ekliyoruz, hisse senetleri, özel borç senetleri, kamu borç senetleri ve banka mevduatından oluşan bunların toplamı yaklaşık 12 trilyon dolar kadarmış. 2006 yılına geldiğimiz zaman toplam finansal varlıklar 12 trilyon dolardan, 26 sene içinde 167 trilyon dolara çıkıyor dünya gayri safi yurtiçi hasılası, 10 trilyondan, 48 trilyon dolara çıkıyor. Yani finansal varlıkların dünya gayri safi hasılası oranı hemen hemen aynıyken, %109‟dan, %346‟ya çıkıyor. Küreselleşme dediğimiz olayın altında aslında, finansal sermayenin yükselişi yatıyor. Buradaki yükselişte çok dikkat edin. Mesela banka mevduatı 5/12, 12 trilyonun 5 trilyonu banka mevduatı iken, bu birden bire 45 trilyona düşüyor. Aslında oran olarak finansal varlıklar içinde oran düşüyor. Esas artan hisse senetleri mesela 12‟nin 3‟te 2‟si iken, 167‟ün 54‟ne çıkıyor. Özel borç senetleri 12‟nin 2‟sinden 167‟nin 43‟ne çıkıyor, yani burada çok ciddi bir menkul kıymetleştirme söz konusu. 1 1990 yılından sonra çok hızlı gelişen bir sektör var, türev dediğimiz araçlar. Yani her şeyin türevini yapıyorsunuz. Yani o varlığa henüz faiz oranı hisse senedine bağlı, emtiaya bağlı, iflas sözleşmelerine bağlı her türlü türev aracını üretebiliyor. İnanılmaz bir kompleks finans dünyası var. Bunların boyutu 2006 sonu itibariyle 477 trilyon dolara çıkmış durumda. Yani 2006 yılı itibariyle sadece türev araçlarına baktığımız zaman, boyut dünya yurtiçi safi hasılasının, dünyada üretilen tüm mal ve hizmetlerin 10 katı kadar, inanılmaz bir boyuta ve en önemlisi, bunlar denetlenmiyorlar. Hiçbir şekilde üstünde denetim yok; şimdi ona geleceğiz. Dünyada mesela günlük döviz kuru işlemleri 3 trilyon dolar. Her gün dünyada 3 trilyon dolarlık bir döviz işlemi yapılıyor, dolardan euroya, eurodan Türk Lirasına, Türk Lirasından Yuan‟a Çin parasına, Japon parasına geçiliyor ve yıllık sınır ötesi sermaye hareketleri bu işte bizim doğrudan yabancı hareketler dediğimiz ve 8 trilyon dolar civarında, bu da 1990 yılında yaklaşık 1 trilyon dolardan, 2006 yılında 8.2‟ye çıkmış durumda. Şimdi tabii bunun çok önemli bir özelliği var. Yani finans sermayesinin yükselmesi, ABD‟nin konumunu çok ciddi bir şekilde güçlendiriyor. Özellikle bütün bu finansal deneme, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu için, dolar cinsinden finansal varlıkları olan talebi arttırıyor ve ABD dolarının rezerv para konumunu pekiştiriyor. Şimdi rezerv para konumu ne demek? Rezerv para konumu demek şu; sizin bastığınız kağıdı yani Amerika Birleşik Devletleri dolar basıyor, yeşil basıyor, bunun 3 cent mi, 5 cent mi ne maliyeti var, 100 dolarlık bir basımının. Kağıt parçası basıyor. Yani aynı şeyi bende burada yapabilirdim. Eğer sizler kabul etmiş olsaydınız. Yani ben buraya imzamı atıp, isterseniz pembe renkli yapardım, isterseniz yeşil renkli yapardım, tercihe göre, ona imza atardım, siz de bana arabanızı verirdiniz, benim yanımda çalışırdınız bir şekilde. Şimdi dünyanın yaptığı olay bu, yani dünya Amerikan parasını rezerv para olarak kabul ediyor ve rezerv para kabul ettiği için de, ona güven beslediği için de harcamalarını dolar üstünden yapıyor. Size şöyle söyleyeyim; 1971‟e kadar yani Bretton Woods Sistemine kadar ABD o dolar karşılığı altın bulundurmak zorundaydı. Yani her 35 dolar karşılığı ABD‟nin kasasında, Merkez Bankasında 1 ons altın olması gerekiyor. Yani 1 ons altın dediğimiz 28.5 grant altın olması gerekiyor. Yani 35 ve 71 yılına kadar, 35 doları gidip, Fenil rizörvlerine verdiğiniz zaman, onlar size 28.5 gramı veriyorlardı. Fakat 1965 yılı itibariyle ABD‟deki, ABD‟nin dünya dolar arzı, ABD‟nin elinde bulunan stokları aştı. Yani 1965 yılında elinde dolar bulunduran Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankasına gidip deselerdi ki, yav bize dolarlarımızı geri verin. Amerika Merkez Bankası, bunu yapabilecek konumda değil. Çünkü dışarı dolar miktarı aşıyor. 1965 yılı çok önemli bir yıl, neden çok önemli bir yıl, 1965 yılı? 1965 yılı ABD‟nin Vietnam‟da askeri varlığını çok büyük bir şekilde arttırdığı yıl. Vietnam, Fransa‟nın eski kolonisi sömürgesi, ABD bunu arttırınca Debolde demeye başladı ki, kardeşim biz Amerikan dolarlarını Merkez Bankamızda tutuyoruz. O Amerikalılar da gelip bizim eski sömürgemize saldırıyorlar. Bütün harcamalarımı kağıt parayla sağlıyorlar. Yani bastıkları kağıdın değeri yok. Onun için Fransa‟nın önünü çektiği bir şeye başladı, bu dolarları Amerikan Merkez Bankasına geri döndürmek. Şimdi burada tabii o zaman NATO‟nun daha etkili olduğu, Soğuk Savaş döneminden bahsediyoruz. Şöyle bir anlaşma yapıldı, 1968 yılında Centilmenler Anlaşması deniyor ona, o anlaşmaya göre şu denildi; 68‟e kadar alınmış dolarlar altına çevrilmeyecek. Yani herkes rezervlerinde tuttuğu dolarları tutmaya devam edecek, hepsi üstüne yatacak. Fransızlar Debol bağırıp çağırmayacak. Ama 68‟den sonra basılan aldıkları rezervler karşılığında altına dönme halleri var. Tabii sistem çok şey oldu, gerginleşti ve 1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri dedi ki ben arkadaş bu sistemi artık tanımıyor. 2 1971 Ağustos‟unda Richard Dickson bu karışıklığı ortadan kaldırınca bir dalgalanma başladı, yani 1971‟in ortasında ortaya çıkan o enflasyon, stagflasyon dediğimiz olay o. Çünkü ne oldu? 1 ons dolar 35 dolardan birden 350 dolara fırladı, mesela bugün 1000 dolar, 1 ons dolar değil mi? Yani 1000 dolar civarında İzleyici: Sabah 892‟ye düştü. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Öyle mi? Onu takip etmemişim, bak! Başka şeyler takip ediyorum, sürekli. Yani nedir, burada demek istediğim? Elinde Amerikan dolarları tutanlar birden bire 10 kat fakirleştiler. Şimdi burada çok ciddi iddialar var. Örneğin 1973-74 yılındaki petrol krizinin, 4 kat fiyatların arttırılmasının arkasında Amerika Birleşik Devletlerinin olduğu düşünüldü, çünkü dolara güven çok ciddi şekilde sarsıldı. Ama eğer petrol gibi emtia fiyatları dolar cinsinden fiyatlandırılırsa, o zaman ne yapacağım? Benim petrol alabilmek için, -petrolün yaklaşık varil başına 3 dolardı- 3 dolarlık petrol alabilmek için benim Amerikan doları almam lazım. Amerikan doları talebim artıyor. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri fiyatlar arttığında çok ilginç bir gelişme oldu, bu küreselleşme dediğimiz dönemin başı petrodanus ortaya çıktı. Yani birden bire petrol üreten ülkelerin elinde çok ciddi petroller birikmeye başladı. Amerikan bankaları da bu petrodanusları alıp, az gelişmiş ülkelere özellikle Latin Amerika ülkelerine borç vermeye başladılar. Buradan da çok ciddi miktarlar kazandılar. Şimdi ABD‟nin diğer ülkelere göre bir özelliği var. ABD finanssal kuruluşları hem ABD‟nin finans piyasalarının, hem de ABD dolarının rezerv para olma konumundan çok avantajlı konumdalar. O şunu gösteriyor; Amerikan Finans Sermayesinin yükselişini soldan ABD Finans sektörü, toplam şirketler içerisinde sadece 47, yani 1947 yılında %4‟ler büyüklüğündeyken, yani toplam bütün şirketlerin hasılası içinde %4‟lerdeyken 2007‟ye geldiğimizde hasıla içerisinde finans sektörünün payı %35‟lere 40‟lara doğru yükselmiş. Finans sektörünün vergi sonrasındaki toplam payına bakarsanız; %4‟den %16‟ya çıkmış. Ama vergi sonrası toplam karlar içerisindeki payına dikkat edecek olursanız; bir ara %5‟lere gelmiş. 80‟lerin başında %5‟lere kadar düşmüş. Toplam 81‟den 82‟de Amerika Birleşik Devletleri çok ciddi bir durgunluğa girdi. Dikkat ederseniz, yine 90, 2000‟lerde bir durgunluğa girdi, bir düşüş var. Ama ondan sonra 2000‟li yıllardan sonra çok ciddi bir yükseliş var. Finans sektörünün vergi sonrası toplam karlar içerisindeki payı %40‟lara kadar çıkmış. Amerika‟daki finans şirketlerinin karlılık oranı 65‟ten sonra çok ciddi bir trend var. O trend içerisine baktığınız zaman finans şirketlerin karıyla finans şirketlerinin karı %30‟lar civarındayken, finans şirketlerinin karı son dönem itibariyle %50‟lilere kadar çıkmış, buna karşın diğer şirketlerin karı, karlılık oranı %25‟le %30 arasında değişen bir oran. Şimdi bunun altında yatan ne? Bunun altında biraz önce de rakamları verdim. 1980‟li yılların ortalarından itibaren ABD‟de menkul kıymetleştirme hız kazanmaya başladı. 1990 yıllarla birlikte hedge fonların ve türev araçlarının çok hızlı geliştiğini görüyoruz ve burada örneğin long-term capital management, (LTCM) 1998 yılında battı. Bunun 4.8 milyar dolar öz sermayesi vardı. 200 milyar dolar varlığı vardı. Yani kaldıraca bakın çok yüksekti. 1.2 trilyon dolar nominant değerde türev kontratları vardı. Şimdi LTCM‟in çok önemli bir özelliği var. Çünkü bunların kurucuları arasında 1997 yılında Nobel Ekonomi Ödülü alan Myron Scholes‟la, Robert Merton var. Bunlar 1997 yılında bu türevlerden dolayı Nobel ödülü aldılar, 1998 yılında da şirketleri battı. O finanssal kurulda Nobel alanların hepsinin şirketleri bir şekilde batıyor. Amerika‟da çok önemli bir şey oldu, 1980 sonrası o küreselleşme, serbest piyasa ideolojisi. 1999 yılında, 1933 tarihli Glass-Steagal yasası kaldırıldı. 3 Glass Steagal biliyorsunuz, Amerika ve kanunları kim öneriyorsa onların adını veriyor, yani iki tane 30‟lu yıllarda, 33 yılında iki Amerikalı Senatörün önerisiyle ortaya çıkan bir yasa. Bu yasanın özelliği neydi? Bu yasa özelliği, ticari bankacılıkla, yatırım bankacılığını birbirinden ayırmıştı. Yani Amerika‟da bankacılık yapmak bizdeki gibi evrensel bankacılık değil, yani eyaletler içerisindeki ilk önce sadece şube açabiliyordunuz, ticari bankacılık dışında iş yapamıyorsunuz. Yani kredi alıp veriyorsunuz veya Mortgage Kredisi veriyorsunuz, onu yapıyordunuz veya „sells and loan‟ dedikleri kurumlar vardı. Sadece tasarrufları topluyor, bunları uzun dönemli değerlendiren kuruluşlar vardı. Fakat bu yavaş yavaş genişlemeye başladı, bu duvarlar kaldırılmaya başladı. 1999 yılında tamam dedi, Amerika yani finans sermayesi dedi ki, bak Avrupalılar yapabiliyorlar. Hem ticari bankacılık, hem yatırım bankacılığı yapabiliyorlar. Yatırım işinin izin vereceği şekilde biz bunu serbest bırakalım ve 1990‟dan, 99‟dan sonra hiçbir denetim kalmadı, yani istediğiniz gibi siz türev araçları, eğer Amerika‟da özellikle bu finans şirketleri matematik ve fizik konusunda doktora yapanları almaya başladılar ve öyle programlar yapmaya başladılar ki, iddia şuydu. Piyasa çökse bile hani şimdi reklamlarda çıkıyor; Piyasa çöktüğü zaman bile siz para kazanıyorsunuz. Yani öyle hedge sistemler, kompleks sistemler var ki ve buraya Amerika‟da doktorasını iyi üniversitelerde yapmış, matematikçiler ve fizikçiler giriyor. Şimdi yeni denetim mekanizmasına getirilmedi ve 2000-2001 yılında ABD‟de de yüksek teknoloji balonu patladı. Yani işte bu Datcome dediğimiz internet hisseleri inanılmaz cable optikler şirketleri fiber optik şirketlerin hepsinin hisse senetleri inanılmaz yükselmeye başladı. Yani Örneğin Yahoo‟yu hatırlamazsınız. Yahoo kapanın elinde kaldı, 1 dolardan çıktı, iki hafta sonra 1.000 dolara ulaştı. Böyle garip garip şirket daha yeni kurulmuş, piyasaya çıkmış. Yani siz oradan 10.000 dolarlık hisse senedi aldığınızı düşünün, inanılmaz bir şekilde para kazanmaya başladınız, çok kısa zamanlarda ve herkesin o zamanlarda söylediği 90‟ların sonuna baktığın zaman özellikle bu Alain Chrisment dediği, artık „there is new economy‟ demeye başladığı ve yeni ekonomi var. Artık bu durgunluklar geride kaldı, çok farklı bir dünyadayız. Yani Alain Chrisment kendisine itiraz eden herkese ya siz işte gelişmeleri anlamıyorsunuz. Aslında çok farklı ekonomiyle karşı karşıyayız. Biz faizleri düşürebiliriz dedi ve teknoloji balonu patladığı zaman, gayri menkul balonunun önünü açtı. Şimdi bu balonun önünün açılması çok önemli, bankalar verdikleri mortgage kredilerini bilanço dışına taşımak için varlığa dayalı menkul kıymetler haline getirip dünyanın her yerinde satmaya başladılar. Yani bankaların yaptıkları şu, banka birisine borç verdiği zaman diyelim ki, Mortgage kredileri Amerika‟da genelde 30 senelik; borç verdiği zaman o parayı 30 sene bağlıyor. Yani 200 bin dolarlık evin için kredi açıyor, adam gidip evini alıyor. Bankada o 200 bin doları 30 senede geriye alıyor. Şimdi bu sistem tabii bankanın, çünkü bankaların yaklaşık olarak %8 öz sermaye varlık oranı olması gerekir. Ya banka daha büyümek için öz sermayesini yükseltecek ya da varlıklarını düşürecek. Varlıklarını nasıl düşürecek? Mortgage kredisi görülüyor, 200 bin dolarlık. Onu diyor ki, ben mortgage kredilerini menkul kıymetler haline getiririm, parçalarım ve bunları satarım ve benim bilançomun dışına çıkarlar bunlar. Bir de bunlardan komisyon alırım. Hem satarken alırım, hem de çünkü şeyi ben idare edeceğim. Yani adam bana ödeyecek. Ben de bono şeklinde sattığım için emekli fonda veya Almanya‟daki yerel ufak bir bankaya, çünkü çok cazip fiyatlarla satıyorlar, ben istediğim gibi hareketleyebilirim. Bütün bankalar büyüme yarışına girdiler. Bankalar kredilerini menkul kıymetleştirerek bilanço dışına çıkarttıkça daha fazla kredi açma olanağı buldular ve ödeme gücü olmayan gruplara da mortgage kredisi açmaya başladılar. Yani çünkü bu siz kontrol etmediğiniz zaman insanoğlu hiçbir yerde fark etmiyor. 4 Türkiye‟de de fark etmiyor, Amerika‟da da fark etmiyor, Çin‟de de fark etmiyor. İnsanoğlu hırslı, aç göz devamlı bir şekilde toplumun, devletlerin denetleyerek düzen altına alması lazım ve sarp time dediğimiz olay bu, eşik altı. Yani hiçbir şeyi gücü, parasız, serveti olmayan insanlara kredi açılması, şimdi kredi açıldığı zaman tabii, bunlara fiyatlar çok artmaya başladı, ev fiyatları çok artmaya başladı. Ev fiyatları arttığı zaman da müşteriler gelmeye başladı. Yani diyelim ki veya fazla geliri olmayan bir insanın, banka bana geliyor, diyor ki sana 100 bin dolarlık kredi açacağız. Hani bizim eskiden 6 ay öncesine kadar bu kredi kartları yani giriyorsunuz süpermarkete 10 tane kredi kartım var. Kartı satan bankacı sizi durduruyor. Bundan var mı, bundan? Size hemen verelim. Sadece adınız soyadınızı yazın, imzanızı atın diyorlardı. Şimdi buradaki olay da aynı şeye dönmeye başladı. Fiyatlar arttığı zaman bundan herkes kazanıyor. Şimdi diyelim ki, ben geliri olmayan bir vatandaşım, 100 bin dolarlık kredi alıyorum ve banka bana diyor ki 2 sene de senden bir şey almayacağız, faiz almayacağız, daha sonra alacağız. Çünkü bankanın düşündüğü şu, zaten bu 100 bin dolarlık ev, gelecek sene 125 bin dolar olacak. Eğer bu adam borçlarını geri ödemezse bile ben el koyduğum zaman 100 bin dolarlık açtığım şeyin 125 bin dolarlık bir şeye sahip olacak, ben bunu yine pazarlarım. Öbür adam açısından diyor ki, yav kardeşim diyor, benim komşum yaptı geçen sene. Adam 25 bin doları cebine attı, indirdi cebine. Ben niye geri kalayım, bundan diyor. Ben de bu işin içerisine gireyim, diyor. Yani o zaman ne oluyor? Herkes ev talep ediyor. Parası olmasa da talep ediyor. Ama burada bir koşul var, fiyatlar artmaya devam ettikçe, herkes mutlu. Yani bu bizim 1980‟lerde hatırlamayacaksınız, sizler o zaman yoktunuz. Bankerler çıkmıştı, çaycılar bile banker oluyordu. Banker onlar içinde en meşhurdu. Adam kavramış, bu işi. %2‟yle para alıyorsun, %4‟le satıyorsun. Ama sürekli yükseltmek, para girişi yapabilmek için %4‟e çıkartıyorsun, %6‟ya satıyorsun. %6‟ya çıkartıyorsun, %8‟e satıyorsun. Tabii kredi alanlar bir nokta sonra duruyorlar, geri ödeme yapmıyorlar, sistem olduğu gibi çöküyor. Şimdi aynı şey burada oluyor. Yani Amerika Birleşik Devletlerinde oluyor. Düşen faiz oranlarını mortgage kredilerini arttırdıkça, emlak talebi de arttı. Emlak talebi arttıkça, emlak piyasasında balon oluşmaya başladı. Şimdi balon nedir, diyeceksiniz? Bakın burada çok güzel bir espri var. Aşağıdaki o kahverengi veya siyah olarak görüldüğünüz çizgi, o eğer emlak fiyatları tarihsel sürecini izlemiş olsaydı. Yani yılda %3.3 artmış, olsaydı. Tarihsel trendinde gitmiş olsaydı; 2007 itibariyle 12 trilyon dolarlık bir değere ulaşacaktı. Fakat balon dediğimiz olay talep arttıkça dikkat edin, 90‟ların yılından sonra çok hızlı bir şekilde ayrışmaya başlıyor. Fiyatlar tarihsel değerlerin çok üstünde gidiyor ve bu 24 trilyon dolara kadar ulaşıyor. Şimdi olacak olan bu balonun patlamasıdır, yani sönmesidir. Bu balon ne kadar hızlı sönecek? Bu balonu söndürmeden bunu kurtarabilirler mi? Çünkü Mortgage kredilerin menkul kıymetleştirdikleri bütün kağıtları Amerikan bankaları bütün dünyaya sattılar. Zaten krizin ilk çıkışı Temmuz-Haziran 2007‟de Almanya‟da yerel bir bankanın elinde patlamasıyla, adamlar baktılar, gelir gelmiyor, ödenmesi gereken faizler ödenmiyor. Pat diye battılar. Çok büyük boyutta almışlar. Amerikalı bankaları da dinlemiyorlar ve bunların reytingi Triple A. 20112012‟ye kadar bu balonun sönmeye, yani bu kriz, içinde bulunduğumuz kriz 2010-11 yıllarına kadar sürecek, devam edecek ondan sonra tarihsel değerine ulaştığı zaman balonun artık yok olduğunu anlayacağız. Burada baktığımız zaman ne oluyor? Bu sadece emlak piyasasında kalmıyor, bu krizin niteliği bütün piyasalara sarkıyor. Örneğin özel sermaye şirketleri dediğimiz „Private Equity Funds‟ dediğimiz şirketler var. Bunlar Carl Corporation, Blackstone. Mesela Blackstone bizim Migros aldı. Bunlar borçlanarak şirketleri satın alıyorlar; bu diyorlar, ediyorlar; ondan sonra çok yüksek fiyatlara satıyorlar. 5 Yani burada da hisse senedi fiyatlarının trendinin yükseliyor olması lazım. Hisse senetleri fiyatları trendleri düşmeye başladığı zaman bunlarda iflas etmeye başladı. Bu Carl Corporation şirketi, Blackstone gibi çok zor durumdalar ve Burns Stores‟un ilk batışı yani iki tane, fonu hedge fonu battı, Temmuz 2007‟de. Ama hepsi çok borçlular. Şimdi baktığımız zaman Burns Stores‟un öz sermayesi 11.8 milyar dolarken, 395 milyar dolar varlık yönetiyorlar. Ticari banka olsaydı, bunlar denettireceklerdi. En fazla 110 milyar dolarlık bir şey yönetecekti. Google sack‟a bakıyorsunuz, 4, 40 milyar dolar öz sermayeye 1 trilyon dolar varlık yönetiyor. Merrill Lynch 30 milyar dolar sermayenin 1 trilyon dolarıyla varlık yönetiyor. Dediğim gibi burada varlık fiyatları arttığı zaman hiçbir sorun yoktu. Ama ne zaman direk faizleri arttırmaya başladı, 2004 Haziran‟ında, çok düşük %1‟ler civarında ondan sonra arttırmaya başladı, varlık fiyatlarındaki batış başladı. Bu ilk batış 2006 Eylül ayında doğalgaz fiyatları spritlerinin açılacağı üzerine spekülasyon yapan altı genç fonu battı. Yani adamlar oturmuşlar, bunlar Amerika‟nın kuzeydoğusunda Connecticut‟ta ufak bir firmalar 9 milyar dolarlık doğalgaz fiyatları arasındaki spritlerin açılacağı üzerine adam para koyuyor. Spritler kapanmaya başlayınca çok az kapanınca bütün mal varlığı ortadan kalktı adamın. İlk çöküş öyle oldu. Yani büyük miktarda herkesin dikkatini çekmeye başladı. Ondan sonra Haziran 2007‟de Burns Stores‟un iki hedge fonu battı. Temmuz 2007‟de ışık altında dayalı menkul kıymet yatırım yapan Alman yerel bankası IKB zarar edince, kriz derinleşmeye başladı. Şimdi biliyorsunuz, ondan sonra hiç olmadık görüntüler yani insanların özellikle ikinci dünya savaşından sonra görüntülerinden tamamen kaçtığı, sadece bizim ülkelere, az gelişmiş ülkelere, gelişmekte olan ülkelere özgü gördükleri olaylar yurtdışında gelişmeye başladı. Örneğin İngiltere Merkez Bankası dedi ki, bunlar kendileri ettiler, kendileri bulacaklar; ben böyle şeye karışmam kardeşim dedi. Doğru gözüken bir yaklaşım tavır koydu. Fat ondan hemen caydı. FED olayı hemen anlamaya başladı, faiz oranlarını indirdi. Piyasalara çok büyük likidite sağlamaya başladı. İşte İngiltere‟de Nordic Track sıkıntıya girmişti gelişmeye başladı, bu mortgage kredileri veren bir banka. Önünde kuyruklar oluştu. İngiltere Merkez Bankası Başkanı iki hafta sonra bütün sözlerinden caydı. Dedi ki, biz Nordic Track‟taki bütün mevduatları garanti altına alıyoruz. Normalde kuyrukların kalkmasını düşüneceksiniz. Fakat ondan sonra kuyruklar bütün bankalarda devam etmeye başlayınca, İngiltere yani bu işte kapitalizmin, serbest piyasa ideolojisi, İngiltere tüm bankalardaki, bütün mevduatların garanti altına aldı ve Ekim 2007 yılında da Nordic Track‟ı devletleştirdi. Piyasada çünkü kimse almaya çalışmadı, onlar devletleştirildi. 10 Mart 2008‟le başlayan haftayla birlikte FED 1929 buhranından sonra en olmadık önlemleri açıklamaya başladı. Çünkü FED‟in rezervleri merkez bankaları ne ödetirse, herhalde ilk defa bu örnek gelişiyor. Sadece ticari bankalara açarlar, yani onları bankalar sıkıştıklarında, ticari bankalara gidebilirler, ticari bankalar merkez bankalarına giderler. Orada cezai bir faiz oranından para alabilirler, gecelik faizdir. Yani otobüsten alamazlar ve siz merkez bankasına gitmeyi tercih etmezler, bankalar. Çünkü bir banka merkez bankasından borç alamazsa, ilk önce bankalar arası almaları lazım. Bankalar arası aldıkları zaman sorun değil, merkez bankası her gün, her gece bankalar arasında rezervleri fazla olanlarla, olmayanlar arasında bir değiş tokuş oluyor. Onlar kendi aralarında hesaplaşıyorlar. Merkez Bankası bunu idare ediyor, birimi bu konuyla ilgili. Fakat merkez bankasına gitmesine sebep, sizin piyasalardan, diğer bankalardan kredi bulamamanız demek ve hemen FED diyor ki, o zaman merkez bankası biz bunu inceleme alalım. Şimdi burada size dramatik bir şey söyleyeceğim. 2000 Kasım‟ında Demirbank aynı duruma düşüyor. 6 Hatırlayacak olursanız, belki hatırlamıyorsunuz yine. Demirbankın, yaptığı olay şuydu. Demirbankta enflasyonun düşeceğini oylamıştı veya fazla şubeli bir banka değildi, 5-10 tane şubesi vardı, bunlar paraları topluyorlardı. Hazine kağıdı alıyorlardı. Aradaki farktan yani eğer faiz %35‟lerden topladılar. Eğer faizler %27‟ye düştüklerinde kağıtlar çok değer kazanmış olacaktı, Demirbankta inanılmaz paralar vuracaktı. Bütün strateji onun üstüneydi ve Demirbank Kasım 2000‟de batmadan 1 hafta önce Euromany tarafından Avrupa‟nın en iyi orta büyüklükteki bankası seçilmişti. Fakat 1 hafta sonra Demirbank‟ın yaklaşık 150 bin dolarlık bir borcu geldi. Bankalar arasından alamadı. Bizim Merkez Bankası da ağzını açıp, IMF‟ye baktı, IMF olmaz dedi, kardeşim Demirbank bu işin bir kuralı var, siz böyle bir şeyler yapamazsınız, dedi ve Merkez Bankası, Demirbank‟ın çöküşüne seyirci kaldı ve çöktürdü ve tabii ondan sonra kriz zaten çökecekti. Ama krizi önceye aldı. Halbuki Amerika Birleşik devletlerinde bakın ne oldu? Birden bire dedi ki, ben diğer finanssal kursları da likidite harcayacağım dedi, Amerikan Merkez Bankası. Diğer bankalarla döviz takasına gireceğini söyledi. Elindeki 200 milyar doların değerindeki hazine kağıtlarını, onların elindeki değersiz olan kağıtlarla değiştireceğim. Dedi ki, çünkü bankaların hiçbirinin birbirine güveni yok, bu piyasada inanılmaz bir güvensizlik yaşanıyor. İnanılmaz güvensizlik ortamında kimse kimseden borç alamıyor. Borç alamadığı zaman bütün emlak fiyatları, bütün varlık fiyatları düşmeye başlıyor. Piyasalarda herkes çekilmeye başlıyor. FED bunu ortadan kaldırmaya çalıştı ve biliyorsunuz, 18 Martta da Bear-Stearns JPMorgan tarafından satın almasını sağladı. Şimdi Bear-Stearns‟ın Mart Cuma günü kapanış fiyatı 30 dolardı, Ocak 2007‟deki fiyatı 169 dolardı. Bear-Stearns liste başında 2 dolara JPMorgan‟a satıldı. Yani size şöyle söyleyeyim. 2 dolara, 236 milyon dolara falan satıldı Bear-Stearns. Newyork‟taki binaları Menethon binalarının sadece değeri 1.4 milyar dolarmış ve üstelik Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası JPMorgan‟ı iptal edebilmek için dedi ki, 30 milyar dolarlık Bear-Stearns kredilerinin riskini ben üstüme alıyorum, dedi ve FED burada yapmak istediği bakın, ben piyasaların çökmesine müsaade etmeyeceğim. Çöküş olursa bunun çok çok büyük çöküş olacağı, size onun için başta rakamları verdim. Finansal varlıklarda inanılmaz bir şişiş var. Gayri safi, dünya gayri safi hasılası bunun çok üstünde çöküş olduğu zaman bu gerçekten çok ciddi boyutlarda bütün dünyada deprem olacak, yani 29 Buhranı buna mevlüt okutacak, bir hale gelecek ve 18 Martta ıskonto faizlerinin %2.5‟e bankalara verdiği, hedef faizlerin bankalar arasındaki faizde 2.25‟e indirdi. FED‟in Amerika‟daki enflasyon oranı %4.3 en son açıklanan enflasyon oranı, Amerika‟da enflasyonlar reel faiz oranları negatif. Tabii FED faizleri indirdikçe, enflasyonist baskılar artarken, dolara olan güven azalıyor ve 1 euro 1.59 dolar parametresine kadar ulaştı. Şimdi bugün 1.56‟larda seyrediyordu, ama gerçekten dolar için kötü gelişmeler söz konusu. Şimdi ne oldu, boyutları nereye kadar geldi, bunun? 2007 yılında emlak fiyatları %10 düştü hatta %10‟dan fazla düştü. %11.7 düştü, Ocak‟a, bakarsanız. Her %10‟luk düşüş, emlak değerlerinde 2 trilyon dolardan daha fazla azalmasına yol açıyor. Yani insanların servetlerinde 2 trilyon dolarlık azalma oluyor. Eskiden kendilerini zengin zannedip, harcama yapan buna dayanarak borç alan insanlar, şimdi hem borç almaktan vazgeçiyorlar, hem de aldıkları borçları geri ödeyebilmek için birden bire harcamalarını kısmaya başlıyorlar. Emlak değerleri düştükçe de jingle mailler dağıtıyor. Şimdi jingle mail dediğimiz olay, bizde biraz yok; Avrupa‟da da yok; bu Amerika‟da olan bir olay. Şöyle orada non-recourse loan diyorlar, yani başvurusu olmayan borçlar. 7 Eğer diyelim ki, ben evimi aldım, size biraz önce söylediğim gibi, 100 bin dolarla evimi aldım. 2007 yılında işler istediğim gibi gitmedi. Evin değeri 75 bin dolara düştü. Bende ödemelerimi yapmadım. 2008‟de ödemelerim başlıyordu. 2007 yılında yapma demişti banka. Ben ödemelerimi yapmadım. Banka geliyor, benim evime el koyuyor, o 100 bin dolar. Benden başka hiçbir şey isteyemiyor. Yani eve el koyduğu zaman ama evin değeri 75 bin dolar, yani ben ondan 100 bin dolarlık borç almıştım. Bankanın elindeki değer 75 bin dolarlık bir varlık eline düşüyor. Bunu banka bu şekilde yapabilir veya ben şuna karar verebilirim. 2008 yılında ödemeler gelmeye başladığında derim ki, bu adamlar bana dediler ki, 100 bin dolarlık ev, 125 bin dolar olacak, halbuki 75 bin dolara indi. Ben ne diye enayi gibi ödemeye devam edeyim. 100 bin dolarmış gibi borçlanayım, adamlara. Anahtarı zarfınızın içine koyuyorsunuz, bankaya gönderiyorsunuz. İşte bu da jingle mail, yani banka sizden hiçbir şey soramıyor. Anahtarı alıyor, ondan sonra evi ne yapacak? Şimdi tabii ne oluyor? Bankaların elinde böyle evler birikmeye başlıyor. Banka bunu satmak zorunda, eğer satamazsa banka iflas edecek. Piyasaya ikinci el ev girmeye başladığı zaman da fiyatlar daha düşmeye devam ediyor. Şimdi herkesin buradaki tahmini ne kadar düşecek? Yani %20, %30 ne kadar, %30‟luk düşüş olursa şimdi Amerika‟da yaklaşık 51 milyon mortgage kredisi almış olan insanlar var. Eğer %30‟luk bir düşüş olursa, 20 milyon hanenin eksiye geçeceği düşünülüyor. Yani borçlarının, aldıkları evin çok üstünde olduğu olacak. Yani 75 bin dolarlık eve, 100-150 bin dolarlık kredi ödemeye çalışıyor, olacaklar ve bunlardan ne kadarı jingle mail yapacak? Yani anahtarı koyacak, namuslu bir şekilde diyecek ki, arkadaşım ben bunu istemiyorum. Ne kadarı ödemeyecek ve banka el koyacak? Tabii bir de banka el koyduğu zaman bir de şerh maliyeti var, onu size söyleyeyim. Avukatlar geliyor, evin değerini ölçüyorlar, yeniden muazzam bir maliyet biniyor. Yani jingle mail yaptıkları zaman o maliyetlerden de kurtuluyor. Şimdi o bakımından baktığımız zaman Goldman Sachs örneğin emlak fiyatlarının %25 düşeceğiniz hesaplıyor ve bankanın kaybının 1.1 trilyon olacağını bunun yarısından fazlasının ABD bankalarına ait olacağını gösteriyor. Bazı hesaplamalar bunun 2 trilyon dolara çıkacağını söylüyor. Yani şuanda 600 milyar dolar civarında 2 trilyon çıkacakmış, 3 trilyona çıkacakmış. Bunun özelliği ne? Bankalar kaldıraçlı çalıştıkları için 2 trilyon veya 1 trilyon zarar demek, bankalar açısından; 10 trilyon kredilerin geri çekilmesi demek ya da varlık olunması demek, öz sermayelerin arttırılması demek. Öz sermayenin arttırılması için şimdi bir başka tartışma konusu var. Bu Sovereign Wealth Fund dedikleri egemen varlık fonları yani bunlar Çin gibi ülkelerin elindeki biriktirdikleri paralar, bunlarda şimdi bakıyorlar. Etrafta biz neleri satın alırız? İşte Citigroup para yatırdılar, Merrill Lynch para yatırdılar. Fakat bu da Amerikalıları çok tedirgin etmeye başladı; çünkü bu adamların elinde olan para 3 trilyon dolar. 3 trilyon dolarla Amerikan Finans Sistemini ele geçirebilecekler. Çok düşük fiyatlarla yani dediğiniz gibi Bear-Stearns 236 milyon dolara aldı. Goldman Sachs fiyatı 1 milyar dolar olsun. Bizim bahsettiğimiz miktarlar 3 trilyon dolardan bahsediyoruz, 10 milyar dolar olsun, büyük banklara; 150 milyar dolar olsun, çok büyük miktarlardan bahsediyoruz. Şimdi Amerika böyle bir çelişkiyi de yaşıyor. Yani eskiden 10 sene öncesine kadar bizde bankalar battığında yav kardeşim siz neyi kurtarıyorsunuz? Bu piyasa sistemidir. Adamlar, kötü iş adamları riski yönetememişler, bırakın batsınlar, dediler. Şimdi kendilerine geldiklerinde, hayır diyor, biz bunun batmasına izin veremeyiz, göz göre göre. Yani şimdi şeyi görüyorsunuz. Bir ülkenin yöneticileri ne kadar ülkelerini seviyorlarsa ve birikimlilerse ona göre ülkelerinin çıkarları doğrultusunda karar alıyorlar. 8 Öbürküleri gariban bir şekilde ya IMF böyle mi dedi, şey böyle mi dedi? Biz buna göre hareket edelim, dediğiniz zaman sisteminizi çökertiyorsunuz. O zaman yabancılarda geliyor, patır patır almaya başlıyor. İşte 2000‟den sonra yaklaşık Türk Bankacılığın %50‟si yabancıların eline geçti. Amerika‟da olduğu zaman bu, bütün Amerikan Kongresi ayağa kalkıyor. Dur ya bizi kimler satın alıyor, şeklinde yaygara basıyorlar. Ama Amerikan Şirketi geldiği zaman böyle bir gelişme söz konusu değil. Şimdi burada verdiğimiz rakamlar sadece mortgage için, bir de diğer hisse senetleri fiyatları falan düştüğü zaman her sektörde fiyatlar düşmeye başlayacak, iflaslar artacak; iflaslar artınca da fiyatlar daha da düşecek. Şimdi Amerika Birleşik Devletlerinin bütün yapmaya çalıştığı, işte bu basit daireyi nasıl kırarım? Yani bize biraz önce belirttiğim gibi, bizim az gelişmiş ülkelere önerdiklerinden çok daha farklı politikalar izliyorlar. Onlar kendi çıkarları doğrultusunda daha doğrusunu yapıyorlar. Çünkü sistem çöktüğü takdirde insanlar işsiz kalacaklar. Ellerindeki varlıklar, ellerinden gidecek. Yani burada çok ciddi bir şekilde sistemi kurtarmaya çalışıyorlar, yani çok çok kötü durumda ve şeye de yanaşmıyorlar. Yani mağrurluk yapıp, Araplara, Çinlilere falan ya siz gelin alın, ama dikkatli olun, bize niyetlerinizi söyleyin, diye, Şimdilik şey IMF onun üstünde çalışıyor, bu egemen varlık fonları için kurallar. Tabii para sahibi olanlarda umurumuzda değil diyorlar. Aslında umurlarında niye? Çünkü ellerinde dolar varlıkları var. Çin‟in elinde bir iki rezerv yaklaşık 1.606, 65 trilyon dolar; bunun yaklaşık 1.2‟sinin dolar olduğu şey yapıyor, 1 trilyon, 1.2 trilyon dolar. Doların değerindeki %10 düşüş demek, Çin‟in %120 milyar dolar zenginleşmesi, fakirleşmesi bir anda %20 düşüş demek ki, o gerçekleşiyor. Yaklaşık 250 milyar dolar para kaybetmesi demek, Çin‟in. Onlar da bu krizden o kadar şey yapmıyorlar. Ama şimdi burada söylemek istediğimiz kriz nasıl çözülürse çözülsün, bu içinde bulunduğumuz kriz. Birincisi serbest piyasa ideolojisi, yani 1980‟lerden sonra işte bu Margaret Thatcher, Reagan döneminde biraz daha Türkiye bağlamında Washington uzlaşışı denilen, piyasalarınızı açın, denetimi ortadan kaldırın, iş çevreleri en iyisini bilir. İnsanları serbest bıraktığınız zaman onlar doğruyu bulurlar, felsefesi çökmüş durumda. Yani belki burada çok dramatik yani önümüzdeki dönem çok daha farklı bir dünyayla karşı karşıya kalacağız. İkincisi ABD dolarına olan güven çok ciddi bir şekilde azalmaya başladı. Size şöyle söyleyeyim. 1999 itibariyle rezervlerin %18‟i eurodayken, ABD doları %70‟i 74‟düydü. Şimdi oran değişmeye başladı. %64‟de inmiş durumda AB, 2006 sonu itibariyle 2007-2008 rakamları değil, 74‟den 64‟de inmiş durumda; Euro‟nun şeyi de %18‟lerden 26‟lara çıkmış durumda. Geçenlerde bir Amerikalı eski bir hocam şimdi Hardward‟da onun yaptığı bir çalışma var. 10 yıl içerisinde Euro şeyin yerini alır diyor, doların rezerv para olarak konumunu alır, diyor. Bu çok ciddi olarak dünyada sadece ekonomiden yöne değil, güç dengelerinde de çok ciddi kaymaları getirecek, bir şey. Bir başka açıdan baktığımız zamanda örneğin Avrupa Merkez Bankası, Amerika Birleşik devletlerine yardımcı olmuyor. Diyor ki, biz için önemli olan enflasyondur, faizi %4‟te tutuyor. Peki faiz enflasyon oranı ne? Biraz önce size söyledim. Amerika‟daki enflasyon oranı yaklaşık 4.3, Avrupa‟da 3.3; Avrupa Merkez bankası %4‟te tutuyor, faiz oranlarını. Amerikan Merkez Bankası %2.25‟e indirmiş, durumda. Yani çok ciddi farlılıklar var ve Amerika Birleşik Devletleri o açıdan baktığınızda köşeye sıkışmış, durumda. Şimdi burada rezervlerin Türkiye‟ye olası etkilerini bakabiliriz. Tabii 1980‟lerden bakmak gerekiyor. Çünkü, Türkiye 1980‟lerden sonra hem mal hem finans piyasaları serbestleştirme politikaları uygulamaya başladı, dediğim gibi bunları en önemlisi, en hassas olanı sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi. 9 Yani Türkiye‟ye dedi ki, 1989 yılında 32 sayılı kararnameyle sermaye hareketinin tamamıyla serbestleştirdi. Küresel finansal sermayesi, yüksek faizlerden yararlanmak için Türkiye‟ye gelmeye, tedirgin olduğunda da hemen çıkmaya ve ağır bedeller ödetmeye başladı. Türkiye kullan ve para politikası üzerindeki etkinliğini kaybetti. Türkiye‟nin durumuna bakın, 1990 yılı çok önemli. Bizim 1990 yılında iç borç stokumuz, gayri safi milli hasılanın çok düşüğü düzeyindeymiş. Yani %14‟ler düzeyinde ve biliyorsunuz, bahsettiğim perdenin %60 düzeyinde, toplam borç için. Biz de iç borç stoku %14‟müş. Fakat ondan sonra çok hızlı bir şekilde yükseliyor ve 2001‟deki krizle birlikte %69‟a yükseliyor. Çok ciddi bir şekilde ve 2001 yılına bakacak olursanız. Orada 2001 yılına bakın, faiz harcamaları. 2001 yılında gayri safi milli hasılanın %23.3‟üymüş. Yani biz 2001 yılında faiz hariç harcama yani eğitim, sağlık, adalet her türlü şeye harcadığımızdan daha fazlasını faize harcar bir duruma gelmişiz ve bütçemiz %16.5 civarında, gayri safi milli hasıla açık vermeye başladı, ondan sonra tabii devreye IMF geldi. Biliyorsunuz, bizim bakanlara da güvenmedi. Kemal Derviş‟i gönderdiler. Kemal Derviş geldi, dedi ki siz bütçeyi sıkacaksınız, faiz dışı belge vereceksiniz, fazla vereceksiniz. Bakın faiz dışı fazla, 2001 yılında 6.8 onunla birlikte 2005 yılında 7.4‟e kadar çıkmış, dünyadaki en yüksek şeyler. Şimdi başka bir örnek vereceğim, size, ülkeyle karşılaştıracağım. Yani biz tamamen IMF‟nin güdümüne girdik. IMF bize dedi ki, siz bütün harcamalarınızı kısacaksınız. Burada yapacağınız şey borçları ödeyebilir hale gelmenizdir, dedi. Ama 1999 yılı itibariyle baktığınız zaman, 2000 yılı başında bizim çok ciddi istikrar programı uygulamamız gerekirdi. İşte 2000 yılında ilk istikrar programı uyguladığımızda, döviz kurunu kullanarak enflasyonu düşürme programı uyguladık. Şimdi tamamen IMF‟nin baskısıydı. Türkiye çok ciddi bir hata yaptı. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz koşullar böyle bir programı uygulamaya müsait değildi. Yani her programın başarıya ulaşması için, bir ön koşulların yerine getirilmesi gerekiyor ve şimdi yani biz 2000 yılında uygulamaya başlayıncaya kadar 30-35 defa uygulanmış, bir program. Faizi sadece bir ülke dışında, İsrail dışında başarıya ulaşmamış. İsrail‟in 1985 yılında başlattığı bir program var. Ama İsrail biliyorsunuz, çok özel bir ülke. Çünkü, Amerika‟daki Yahudilerden çok ciddi bir kaynak alıyor. Amerika üzerinde çok etkisi olan bir ülke, İsrail. Fakat Türkiye açısından baktığınız zaman, yani 2000 yılı başındaki programın başarıya ulaşabilmesi için, Türk Lirasının değerli olmaması gerekiyordu. Halbuki baktığınız zaman Türk Lirası %27.5 değerliydi. Çünkü program uygulandığı zaman Türk Lirası değerlenecekti. Bütçe açığının olmaması gerekiyordu. 2001 yılında programa girerken, 2000 yılında bütçe açığımız 11.7‟ydi. Bankanın açık pozisyonu olmaması gerekiyordu. Yani bankaların 2000, 99 Eylül‟ü itibariyle açık pozisyonları yasal limitin 6 katıydı. Yani bizim hazine o zaman dikkat etmiyordu ve Merkez Bankası 2 milyar dolar açık pozisyonu olması gerekirken, yaklaşık 12 milyar dolar açık pozisyonu var. 2002, 2000 Eylül‟ü itibariyle 1 sene sonra bu açık pozisyonu 12 milyar dolardan, 22 milyar dolara çıktı ve sistemin çökmesinde yani finansal krizin nedeni en önemli etkende bu oldu. Türk Ekonomisi 1990‟dan sonra çok ciddi bir faiz düşür belgesi almış. Yani dünyanın en yüksek faizlenmesi hesabı, yani IMF‟ye tamamen uymuş durumda. Fakat bunun yanında çok ciddi bir gelişme var. İşte bugün geleceğimiz birazdan göstereceğim cari açığımız artıyor. Yani bizim dış dünyayla sürekli olarak açığımız artıyor. 2000 yılındaki rakamlara bakın. Bakın 2000 yılında -4.9‟luk bir cari açık verdikten sonra, 2001 yılında çöktü, ekonomi. Halbuki bugün itibariyle yani geçen sene itibariyle 7.8, bu eski milli gelir rakamları, yani gayri safi milli hasılanın %8‟i kadar biz açık veriyoruz. Bunu sürdürebilmemiz son 5 senedir. Yani 2003‟ten sonra Türk Ekonomisi kriz şeyine girdi, alanı içerisinde. 10 Yani normal olarak koşullar 1900‟ler bu likiditenin genişlemesinden önce, eğer bir ülke bizim ekonomimizde bir ülke cari açığı %4‟se, %4‟den fazlaysa ve parası %25‟ten fazla değerlenmişse, herkes o ülkeye eskiden, bu ülke ne zaman krize girecek, şeyiyle bakardı. Şimdi bakın, dikkat edin. Bizim 2004 yılında cari açığımız %5.2‟ymiş. En aşağıdaki şeye bakarsanız, Değer Efektif Döviz Kuru diyor. Türk Lirası %43 değerliymiş. 2005‟e geldiğimizde 6.4‟e çıkmış, cari açık. %71 değerlenmiş Türk Lirası, 2006‟da %8‟e çıkmış, gayri safi açık. 160‟a, %160‟a çıkmış, bizim aşırı değerli paramız. 2007 yılı sonu itibariyle cari açığımız gene %8‟e yakın ve %90 değerli bir Türk Lirası var. Yani Türk Lirasının esas değerinin 2 Lira civarında olması lazım. Yani 1 doların 2 lira civarında olması gerekirken şuanda işte herkes sabah 34‟e çıktı bir ara, ondan sonra 31‟lere indi. Tedirgin oluyor. Ama esas olması gereken değer 2 lira olması lazım. Şimdi bunun özelliği ne? Buradaki soru ne, temel sorun ne? Buradaki temel sorun Türk Lirası aşırı değerlendiği için ne oldu? Bizim sanayimizde rekabetini kaybetmeye başladı. Ara mallar üreten sanayi üretemiyor, artık. Şimdi ihracatımız artıyor. Ama ne oluyor? İstihdam azalıyor. Yani bizim nihai mal üreten, ihraç eden sektörlerimiz ara malları olduğu gibi dışarıdan alıyorlar. Çok az katma değer katıyorlar. Ondan sonra Çin‟den, Pakistan‟dan alıyorlar, Batıya satmaya çalışıyorlar ve buradan para kazanıyorlar. Onların marjları da düşmüş, durumda. Şimdi Amerika‟yla, Çin arasında; Avrupa‟yla, Çin arasında en büyük tartışma konusu; Amerika, Çin‟e diyor ki, sen diyor, Yuan‟ı az değerde tutuyorsun, düşük değerde tutuyorsun, rekabetini arttırıyorsun. Yuan‟ın değerlenmesine müsaade et. Eğer etmezsen hem Clinton, hem Obama diyor ki, biz 27.5 vergi koyacağız. Ya sen Yuan‟ı %30 değerlendir, rekabet etme açısından daha aktif konuma gel. Bizde ise yöneticilerimiz ne diyorlar? Bizim paramız değerlendi, senin paran değerleniyor da senin ben yurtdışından arabaları daha ucuza satın alıyorum. Her şeyi ithal etmeye başlıyorum. Rekabet artıyor, ithal malların rekabeti artıyor. Benim sanayi üretemiyor. Sizin peki Çin neden bunu yapıyor? Çünkü, Çin yılda 10-15 milyon insana iş yaratmak durumunda, Çin onun için yani bir oyun içerisinde çok büyük bir oyun var. Çin rezerv topluyor, bunu dolarda tutuyor. Doların Amerikan sistemini çökmemesine çalışıyor. Çünkü şunu biliyor, sistem devam ettikçe ben mal satacağım, ben mal sattıkça, istihdam sorununu çözeceğim. İstihdam sorununu çözdükçe, benim sosyal sorunlarım da çözülecek. Çünkü 10-15 milyon insanın işsiz kaldığını düşünün. Türkiye gibi bir ülkede ne oluyor? Türkiye gibi bir ülkede ne diyor yöneticilerimiz, diyor ki biz 8 milyon, 18 milyon, 17.5 milyon hane var, Türkiye‟de. Biz 8 milyonuna kömür dağıttık, diyor. Yani bu insanlar yoksul statüsünde kömür alarak, kışlarını geçirmek durumunda kalıyor. Yani yaklaşık yarısı, hane halkının yarısına siz kömür dağıtıyorsunuz. Halbuki Çin diyor ki, ben bunları istihdam ederek sağlayayım. Ondan sonrada iç pazara yönelmeye başlarım, büyük bir Pazar oluştururum. Biz de ise şimdiki durum, 2001‟den o açıdan çok daha kötü durumda. Şimdi burada çok önemli bir şey var. Bakın 80 sonrası, 89 sonrasında rakamlarda 89 sonrasında, bu rakam çok önemli, çünkü esas kırılganlık noktamız burası bizim. Dikkat edin, Türkiye‟den ne zaman para çıkışı olmuşsa, Türk Ekonomisinde bir küçülme var, bazen de çok ciddi eksiye düşüyor. Mesela 91 yılında 2 milyar dolar para çıkmış, ekonomi 9.4‟te 90‟da, 0.3‟e düşmüş, büyüme. Yine 94 yılında yaklaşık 4 milyar dolar para çıkmış, bakın ne kadar ufak paralardan bahsediyoruz. Ekonomi %6.1 küçülmüş. Burada bir istisna yani para girişi de oldu, 99 yılı. 99 yılı bildiğimiz gibi depremin olduğu yıl, orada Türk Ekonomisi çok ciddi bir şekilde çöktü, yani finanssal sistemde herhangi bir sorun yoktu. Ama 2001 yılında 14 milyar dolar çıkmış, durumda ve ekonomimiz bu yeni rakamlar yani 98-99‟dan sonra yeni rakamları koydum, eski rakamları göre 9.5 11 oranında küçülmüştü. Daha şirin göstermek için, daha karamsar olmayın, Hocam amma karamsarsınız. Bu kadar düşürüyorsunuz, ne dememek için, onu yaptık. Şimdi 14 milyar dolar para çıkmış, 2001 yılında. Bizim ekonomimiz 5.7‟lik düşürmüş. Bakın rakamlara dikkat edin. 2002‟den sonra her bir %1 gayri safi milli hasıla yüzdesi yaratmak için, ne kadar şeye ihtiyaç var, yabancı sermayeye girişe. Yani bizim şeyimizi sürdürebilmek için, bakın size rakamları söyleyeyim. Bunları bölerek 2000, 1191, 6.2‟ye böldüğünüz zaman 2002 yılında biz 187 milyon lira, 187 milyon dolar girdiği zaman bizim ekonomimiz %1 büyüyormuş. 2002, 2003 yılında bu rakam 1 milyar 357, 357 milyon dolara çıkmış. Yani 2003 yılında %1 büyümek için, yurtdışından 1.3 milyar dolar para girmesi gerekiyormuş. 2004 yılında bu miktar 1.9 milyar dolara çıkmış. Yani her %1 büyümelik için, 1.9 milyar dolara ihtiyacımız var. 2005 yılında bu 5.2 milyar dolara çıkmış. 2006 yılında 6.2 milyar dolara çıkmış. 2007 yılında yani %4.5 dikkat edin, bakın. 2004‟den sonra büyüme çok ciddi bir şekilde düşüyor. 2004 yılında yani geçen sene 2007 yılında, her büyüme için 11 milyar dolar para girmesi gerekmiş, Türkiye‟de. Şimdi bakın, krize ne diyoruz? Yurtdışında kriz derinleşecek diyoruz. Krizin derinleşmesi demek diyoruz. Burada Türkiye‟ye likidite girişinin azalması demek. Azaldığı zaman Türk Ekonomisinde çok ciddi bir düşüş ortaya çıkıyor. bu rakamlar onu gösteriyor. Yani Türk Ekonomisi ne kadar dışarıya bağımlı, dış sermayeye bağımlı, o sermaye gelmediği zaman Türk Ekonomisi çöküşe doğru gidiyor. Yani şimdi bugün yaşadığımız, daha yaşamadığımız daha doğrusu süreç bu. Şimdi bir başka boyutuyla bakacağım, o sürece size. Bu sıcak para dediğimiz olay, yurtdışı yerleşiklerin portföy stoku. Şimdi hisse senedi, devlet iç borçlanma seneleri ve mevduat; 2002 yılında 8.2 milyar dolar para varmış, yani hisse senetleri 3 milyar dolar kadar, şeyde 2 milyar dolar, mevduatta da 2 milyar dolar. Şimdi burada bunlar istedikleri zaman paralarını çekebiliyorlar. 2007-2006 yılına geldiğimiz zaman bu miktarlar çok arttı ve 2007 itibarıyla 106 milyar yani 100 milyar civarında bir para vardı, yani sıcak sermaye. Bunlar yavaş yavaş çekilmeye başladığı zaman ekonomiyi çökertiyorlar. Bunu nasıl yaptı? Mesela Nisana bakın. Nisan ayının onun için koydum. Mayıs ayında, Mayıs 2006 yılında yani 1 dolar 1.3 liraya düştü. Haziranda para çıkışıyla birlikte yaklaşık Nisanla, Haziran ayları arasında iki ay içerisinde 20 milyar dolar çıktı. Bizim dolar kuru birden 1.3‟ten, 1.75‟e fırladı. Hatırlıyor musunuz, bilmiyorum, yani geçen sene, önceki Haziran‟dan bahsediyorum. Yani 1.5 sene önceden bahsediyorum. Birden bire 1.3‟ten 1.75‟e fırladı. Merkez Bankası, faizleri 13.25‟ten 17.5‟a çıkardı. Hemen faizleri çıkardı ki, sıcak para girsin ve ondan sonra geri dönüş başladı. 2007 itibariyle %106 milyar dolara ulaştı. Yani bu rakamlar Türk Lirasının ne kadar sıcak sermayeye bağlı olduğunu gösteriyor. Herhangi bir çıkış olduğunda Türk Ekonomisi de çok ciddi bir daralma oluyor. Şimdi baktığımız zaman burada, yani son olarak, özet olarak şunları söyleyebiliriz. 1Türkiye Ekonomisi sıcak paraya bağımlı hale gelmiştir. YTL aşırı değerlidir, yani %90 civarı yani Türk Lirasının yaklaşık 2 lira olması gerekirdi. Neden bir türlü olmadı? İşte o Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi çok yanlış politikalar izledi. İzlediği içinde enflasyonu düşüreyim derken de bu sefer bizim Türk Mallarının, Türk Sanayisinin rekabetini ortadan kaldırdı. Bu da giderek cari gideri açığımızı arttırdı ve şimdi yapısal çok ciddi bir sorunumuz var. Ara malların üretiminde altyapısı ortadan kalkmış, bir Türkiye‟den bahsediyoruz. Satılacak olan kamu şirketlerinin büyük çoğunluğu satılmış, durumda. Küresel kriz derinleştikçe, likidite daraldıkça ekonominin gerçek yüzü ortaya çıkacak, dedi. Bir de bunun üstüne dedi, yerine Türkiye‟deki siyasi gelişmelerde girmeye başladı. Türkiye‟deki siyasi gelişmeler bunun üstüne bir de katmerli olmasını sağlayacak. Ama burada çok önemli bir şey var. 12 Bakın size dedim ki, 2001 yılındaki krizin nedeni, 99 Eylül‟ünden 2000‟e kadar bankaların açık pozisyonu 12 milyar dolardan, 22 milyar dolara çıkmasıydı, çok cüzi bir rakam. Şimdi özel sektör kuruluşlarının borcu geçtiğimiz 5 sene içerisine 2003‟den, 2007‟ye 147 milyar dolara çıktı, 43 milyardan 147 milyara ya bu ne demek? Eğer faizler şey, Türk Lirası aşırı değer kaybederse, hızlı bir şekilde kaybederse çok ciddi bir şekilde yabancı dolar döviz cinsinden borçlanmış şirketler iflas edecekler. Yani bunların örneği neydi, mesela şeydi; bu Düzce‟deki 2001 yılındaki olan neydi o, tavukçunun şirketi, Mudurnu. Mudurnu 2000 yılında baktı işler çok iyi gidiyor. Döviz durumu sabit gibi görünüyor. Ha dedi ki, biz yatırımları girişim, Türkiye pazarının %80‟ni Mudurnu‟nun elindeydi. Bir süre sonra Türk Lirası değer kaybedince Mudurnu‟da borçlarını ödeyemez hale geldi. Biliyorsunuz, iflas etmek zorunda kaldı, sonra başkaları satın aldı. Şimdi yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar. Yani birden bire piyasadan silinmeniz mümkün, eğer çok borçluysanız. Şimdi burada borçlu olan şirketler tabii bu şirketlerin bazıları doğrudan borç aldılar, bazıları Türk Bankalarından borç aldılar. Yani eğer Türk Bankalarından aldıkları oranda borçları ödeyemedikleri takdirde bankalarda çökecekler, çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacak. Evet, ben burada sunumu bitireceğim, sizin sorularınıza cevap vereceğim. Evet, sorusu olan arkadaş varsa onlara cevap vereceğim. Sorularınız var mı? Evet. Soru: Tekrar bir klibe doğru gittiğimde anladım. Eğer bu klip oluşursa ileriki yani Türk Lirası değer kaybetmezse bu durum böyle devam ederse, 2001‟den daha mı şiddetli olacak? Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: 2000, 90‟lı yıllarda Türk Lirasında aşırı bir değerlenme yoktu. Fazla spekülatif parada girilmede Türkiye burada sadece 2002 yılı var, 8.2 milyar dolar. 90‟lı yıllarda fazla paranın girmemesinin nedeni, Türkiye‟ye yani yabancı paranın, sıcak paranın birincisi mali konumumuz daha önce verdiğim gibi bütçe açığımız çok yüksekti, enflasyon yüksekti. Bu belirsizliği göz önüne alamıyorlardı. Fakat 2001 yılında Kemal Derviş‟in gönderilmesinden sonra bunları adam et demesinden sonra 15 yasa çıkardılar falan. Merkez Bankasının elini kolunu bağladılar, sadece enflasyona bakacak dediler. Şimdi çok ciddi bir garanti var, yabancılara. Birincisi Merkez Bankasının rezervleri 70 milyar dolar, ikincisi Türkiye %6‟da 6.5‟larda faiz dışı fazla veriyor. Borçluluk oranlarının, toplam borçluluk oranlarına giden seyirleri alırsanız, %35‟e düşürmüştü bunları. Yani Türkiye, Asya Kriterlerinin çok çok altında İtalya‟da, Yunanistan‟da, Belçika‟da devlet borçlarını yani iç ve dış borçların toplamı %100‟ün üstünde, Türkiye gibi ülkede ise %35 ama neden? Biz son 5 senedir, yani krizden yatırım yapmıyoruz. Eğitim, sağlık, haber sistemleri hepsi çöküyor. Ama borçlarımızı ödeyebiliyoruz. Şimdi burada ben onu göstermedim. Fakat burada var, nerede var, bilmiyorum, şimdi bulabilirim. 2002 yılında Arjantin‟de krize girdi. Yani 2001 yılı sonunda, biz 2001 Şubat‟ında girdik; Arjantin 2001 Aralık‟ında girdi. Arjantin, IMF‟ye dedi ki, kardeşim dedi sizin bu politikalarınız yüzünden girdim. Siz bana hep gelip yağ çektiniz, işte dünyanın en örnek ekonomisiniz yani bize dedikleri aynı şeyin biliyorsunuz, hiç unutmuyorum. 2005, 15 Kasımında o zamanki Dünya Bankası Başkanı gelmişti, Türkiye‟ye, siz örnek ülke demişti; herkese sizi örnek veriyoruz, demişti. O zaman neydi, TÜSİAD Başkanı Erkut Yücel miydi? O Kasım 2000‟de diyorum. 10 gün sonra Demirbank batmaya başladı. Biz 10 yıl sonrasını görüyoruz, dediler, inanılmaz ekonomi gidiyor. Size burada vermedim. 2000 Ocak‟ında bir dergiye demeç vermiştim. Bu program 1 sene içinde çökecek dedim. “Türkiye‟nin Başka Olan Ekonomisi” çıkacak kitabımızda anlatacağız, demeci 13 vereceğiz. Yani ekonominin nasıl çökeceğini kurguladık. Şimdi ne oldu, yani son 5 senedir? Bu son 5 senede tahmin edemediğimiz bir şey gelişti. Yani likidite çok fazla gelişti. Yani Amerika‟daki durumda çok ciddiydi. İşte şimdi çökmeye başladı. Yani Alan Greenspan iki sene önce herkes kahraman ilan ediyordu. 2006 Şubat‟ında Merkez Bankası Başkanlığını bıraktığından 18 sene sonra, Merkez Bankasını bıraktı, Başkanlık yaptı. Herkes adamı, ilah olarak bakıyordu, ekonomiyi çok iyi anlayan diyordu ve siz ona dediğiniz zaman yav bu adam bir şey yapmadı, balondan balona atladı. Ekonomi çökecek dediğiniz zaman herkes karamsar bakıyorlar, diyordu. Ama ortaya çıkan durum herkesin karşılaştırdığı yani 90 veya 81 durgunlukları değil, biraz önce dediğim gibi burada çok ciddi bir şey var, şu en altta söylediğim olay. Ne çözülürse, burada da dramatik gelişti millet. Serbest piyasa ideolojisi çöktü. Bundan sonra her ülkede devletin daha fazla müdahale ettiğini göreceğiz. ABD dolarının konumunu kaybettiğini göreceğiz ve finansal sistemler o tabloda verdiğim gibi Dünya Gayri Safi Milli Hasılası 3-5 misli yükselecek konumda olmayacaklar, çok ciddi bir çöküş olacak. Soru: Yani şuanda IMF ne yaparsa yapsın, ABD toparlayamayacak ve Euro, Doların yerini almaya başlayacak. dolarının düzenini Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Şimdi 15 ülke euro kullanıyor. Avrupa Birliği‟nde biliyorsunuz, 27 ülke var. Ama Avrupa Birliği‟nde şey yapıyorlar; ticaret yapan ülkeler euro 350 milyon kişi, insandan oluşuyor. Amerika Birleşik Devletleri, 300 milyon nüfusu var. 27 ülkeyi kattığınız zaman 500 milyon insandan, pazardan bahsediyoruz. Amerika‟nın 300 milyon pazarı var. Gayri safi Milli Hasılalarına baktığınız zaman ABD‟nin 14 trilyon dolar; Avrupa Birliği‟nin 27 ülkenin toplamı 16 trilyon dolar civarında, bir de onların Amerika gibi cari açıkları yok. Yani şimdi bu bölgemizde olan olayların bütün altında yatan o var. Yani Almanya, Rusya yakınlaşıyorlar. Amerika Birleşik Devletlerinin son Kasımdan beri bütün stratejilerini değiştirmesinde yatan olay, yani Türkiye çok ciddi bir konuma geldi, çok önemli bir konuma geldi. Yani Türkiye hani Irak‟ta başarısız oldukları için, eğer Türkiye‟yi yanlarına almazlarsa size şöyle söyleyeyim; Şubat 27‟sinde İran petrol borsasını açtı, Kişa adasında. Çünkü Saddam‟ın affedilmeyecek, hatası oldu. Kasım 2000‟de petrolünü dolar, euroyla satmaya başladı. Şimdi İran‟da aynı şekilde satıyor. Onlara ne kadar yarayacak? Onu göreceğiz, yani. 2000‟de başladı, 2003‟te yoktu, piyasada. ABD bu sorunu çözmediği takdirde Almanya, Rusya arasında yani biz kafa tutmalar ekliyoruz. Burada uluslararası ilişkiler öğrencileri var, onun için açıklamaya çalışıyorum. Onu ciddi okumanız lazım. Piyasalarda yani bu bir anda ekonomi çöküş olurken Afganistan‟da ABD‟de çok ciddi güç işte yarın Bükreş‟te NATO‟nun toplantısı olacak, 3-4 Nisan‟da. NATO‟yu toparlamaya çalışıyor. Türkiye‟ye karşı tutumu sonlardan beri değişti. Çünkü şeyin farkına varmaya başladılar. Eğer Türkiye‟de, karşılarında Türkiye‟den çok ciddi mesajlar verildi, özellikle askerler. İlk defa olarak askerler 2007 yılının başından itibaren en son olarak da 27, 24 Eylül‟de bu Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ dedi ki, biz sizinle savaşırız, kardeşim maliyetleri size arttırırız, dedi. Amerika bunu çok ciddiye almaya başladı. Şimdi başka bir şeylerde var, bunları hep izlemeniz gerekiyor. Ali Babacan, Hindistan‟a gitti. Özel 8 Ocak‟ta Bush, Gül‟ün konuşmalarından sonra Hindistan‟a gitti, dedi ki ben sizi Kuzey Irak‟tan alacağım, petrolü; İsrail‟e götüreceğim. Yani çünkü Kerkük Yumurtalık hattına gelecek, Yumurtalıktan Hayfa‟ya gelecek, Hayfa‟dan, Elat; Akabe körfezinde onların bir limanı var. Oraya gönderecek, size gidecek petrol denecek şey ve bu, bizim Ali Babacan‟ın düşündüğü değil. Yani Kuzey 14 Irak‟taki petrol üretiminin artması gerekiyor ki petrol piyasasında Amerika şunu anlamaya başladı. 2003 işgalinden sonra dengeler çok hassas şöyle söyleyeyim, size. Günlük 84 milyon varil petrol üretiliyor. Yaklaşık 80 tüketiliyor, 85 milyon varillikte üretiliyor. Arada 1 milyon varillik bir şey var. İşte işte Nijerya‟da olay çıktığı zaman, Türkiye, Irak‟a girdiği zaman veya ufacık bir olay olduğu zaman, Venezuela‟da petrol işçileri grev yaptığı zaman petrol fiyatları yükseliyor. Yani şeyle ilgili değil, çünkü dengeler çok hassas bir durumda. Amerika düşmanlığı stratejisinin altında Irak‟taki petrol üretimini çok ciddi arttırma ve sorunu çözme; eğer Amerika yani baştan görüşü Amerika‟nın ilk görüşü orada taşeron bir devleti, üç devlette bölmekti. Baktı bu, ben sadece %40‟na hakim olabileceğim, İran‟ın artıyor, gücü artıyor. Türkiye‟yi İran‟a karşı kullanabilir miyim diye, girdi. Tabii bu çok tehlikeli bir şey Türkiye‟de bizim yöneticilerimiz uyanık olmazlarsa işte biraz önce size gösterdiğim o şeyin karşılaştırması çok güzel. 2001 Türkiye‟deki krizde, 2008 yılında, 2007 yılında Amerikan Merkez Bankalarının tepkilerine baktığınız zaman birisinin ülkesini savunmak için hiç olmadık, hiç düşünülmeyen, kitaplarda yazmayan yani Ben Bernanke bu işlerin uzmanı bir adam, daha öncede size söyledim. Şimdi piyasaların soytarısı haline gelmiş, bir insan konumunda, piyasaları mutlu etmek zorunda. Akademi, bilim kitaplar hepsi bir tarafa kaldı. Bu krizi nasıl hafifletebilir. Yani bu krizin bir maliyeti olacak, ama herkesin elinde şu var. Diyelim ki Türkiye‟nin elindeki 70 milyar doların çok büyük ihtimalle 3‟te 2‟si dolar. Mesela Türkiye karar verirse ki işte bu kararın mesela hani Çin Merkez Bankası yani Eylül ayında onlara dikkat edeceksiniz. Mesela Çin Merkez Başkan Yardımcısı bunları hep okuyacaksınız, yani bu mesajlar ufak gibi görünüyor. Diyor ki, mesela biz rezervlerimizin yeniden gözden geçireceğiz, rezerv kompozisyonumuzu. Şimdi bu çok ciddi bir mesaj Amerika‟ya da mesaj veriyor. Bak diyor, şeyi hatırlatıyor. O sırada Amerika‟da size vergiler, gümrük vergileri falan koyacağız, diyor. Şimdi Merkez Banka Başkan Yardımcısı da diyor ki, biz de rezervlerimizi ona yönelik ilintili değilmiş gibi herhangi bir konferansta o mesaj gidiyor. Aynı nasıl bizim İlker Başbuğ‟un Kara Harp Okulunun açılış konuşmasında 24 Eylül Ankara‟da, Amerika‟ya ha siz bu işi göze aldıysanız, biz de bunu göze aldık; ama size maliyeti arttırırız dediği zaman, Amerika‟da diyor ki, ha Türkiye‟nin aklı başına gelmeye başladı galiba, oturup bu sorunları daha akılıca çözebilir miyiz? Çünkü şöyle Türkiye tabii bir şeyler kaybedecek. Ama Amerika‟nın kaybedeceği çok ciddi maliyetler olacak. Amerikan Emperyalizmine burada çok ciddi bir tabutuna çivi çakılacak, yani onun için Türkiye çok önemli. Yani Türkiye kendi başına o kadar önemli bir ülke değil, ama Türkiye taraflar arasında farklı bir oyuna girdiği zaman yani mesela Avrupa Birliği çok daha akıllı bir şekilde davransa, dese ki aman ben Türkiye‟yi alacağım. Türkiye‟nin sorunlarına yani diğer ülkelere yaptığım Romanya, Bulgaristan gibi çözeceğim dese dünya dengeleri değişecek. Avrupa, Amerika, ABD‟nin bunu istediğini zannetmiyorum, ama Avrupa Birliği zaten bizi istemiyorlardı, tarihsel bir takım kaygıları var. Kendi iç çekişmeleri var. Onlar Türkiye‟yi düzeltirsek Türkler de başımıza çıkmasınlar şeklinde bir düşünce var, ama yani bunları o şekilde okumanız gerekiyor. Yani şimdi herkes bir mesaj veriyor, her konuşmanın altında karşı tarafa bir mesaj gidiyor. Dediğim gibi Çin Merkez Bankasının yaptığı bir açıklama; Rusya‟nın yaptığı açıklama. Mesela şuandaki paylaşım, Orta Asya doğalgazlarının Rusya‟ya bırakıldığı gibi görünüyor. Öbür tarafta da bu bölgede de Amerika Birleşik Devletleri, devlet kuracak. Burada çıban başı olan ülke İran. İşte İran sorunu nasıl çözülecek? Hep beraber görüyoruz. Çünkü İran dediğim gibi euroyla satmaya başladı, Amerika Birleşik Devletleri‟ne çok ciddi meydan okuyor. 15 Eğer İran euroya geçerse, o piyasayı kazanırsa, düşünün Türkiye‟den İran doğalgazı işte bu Nabucco baskısıyla euro üstünden gitmeye başlarsa, Amerika‟nın elinde kozlar kalmayacak. İzleyici: Amerikalıların gücü yok şuanda. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Amerika‟nın gücü var, işgal gücü var. Yani daha önce söyledim. Dünyada geçen sene silaha 1.2 trilyon dolar harcandı. Bunun 650 milyar doları yani yarısından fazlasını Amerika Birleşik Devletleri harcadı. Bu resmi şey Pentagon Savunma Bakanlığı, bir de diğer masrafları araya kattığınız zaman Amerika‟nın harcamaları 1 trilyon dolara yaklaşıyor. Ama siz de ne yapıyorsunuz? Artık Türkiye‟nin konumunda bir de koymak için ortaya koyalım. Ha siz silah üretemediğiniz zaman ne yapıyorsunuz. İşte istihbaratı için başkalarını muhtaç kalıyorsunuz, bağımlı kalıyorsunuz veya dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur. Ne yazıyordu, dünkü gazetelerde? İşte bunu okuyacaksınız, çocuklar. Çok ciddi gelişmeler yani size her zaman söylüyorum. Şanslı mıyız, şanssız mıyız, bilmiyorum, ama tarihsel kırılma noktalarından geçiyoruz. Yani mesela 1929‟lar, 45‟ler bir tarihsel kırılma noktası, yani onlar 45‟le, 80‟ler arasına baktığımız zaman fazla bir gelişme yok, yani heyecanlanacak, trendlerde giden gelişmeler var. Şimdi şuanda içinde bulunduğumuz kırılma noktası önümüzdeki dönemin güçlenmesini belirleyecek, yani ekonomik açıdan da belirleyecek. Bakın, bütün ekonomi teorileri palavra oldu. Yani kağıt üstünde kaldı. Nobel ödülü alan insanların hepsi gariban durumlarda şimdi, yani baktığınız zaman gerçekten çok dahiyane buluşları var. Ama bir şeye de yaramıyor, bir başka yönüne baktığınız zaman insanlara zarar vermiş, durumdalar. Yaptıkları modeller, biz her şeyi düzeltiyoruz, derken her şeyi bozmuşturlar. Mesela ne yaptı? Dünkü gazetelerdeki açıklama Amerika‟dan, Türkiye‟ye 10 tane Kobra Helikopteri istedi. Amerika‟da dedi ki, ben bunları kendim kullanıyorum. Size veremem dedi, yani bu başka mesaj. Siz Afganistan‟a başka şeylere adam göndermezseniz. Yani öyle mesaj gitmeler, yani bunlar hep mesajlaşmalar. Yani sizin bağımlılığınızı da gösteriyor, bu. Siz Kobra Helikopteri olmadan savaşamıyorsunuz. Yani başkasının şeyiyle savaşmaya kalktığınız zaman da işte böyle şey durumlara düşüyorsunuz. Tabii olmak durumunda kalıyorsunuz. O tabii hepimizin onurunu kırıcı bir noktaya getiriyor. Onun için baktığımız zaman hepimizin üstüne düşen bir görev var. Yani biz nasıl üretebiliriz, bu gibi şeyleri? Nasıl tam bağımsız konuma? Çünkü Amerika‟nın şuanda karşı koyduğu, İlker Başbuğ‟un 24 Eylül‟de dediği gibi biz sizin işinizi kolaylaştırabiliriz, zorlaştırabiliriz de. Yani size mani olabiliriz, maliyetleri arttırabiliriz. Ama öbür tarafta da bağımsız fazla şeyi de yapamıyorsunuz. İşte istihbarat 16 Aralık‟ta Kuzey Irak‟ı vurmaya başladı, Türk uçakları. Genel Kurmay Başkanı dedi ki, Amerika bize istihbarat verdi. Siz 24 senedir, dünden beri terörle mücadele etmiyorsunuz. 24 senedir, bu mücadeleyi yapıyorsunuz. Yani 24 ay önce olsaydı. Bir takım imkanları geliştirmemiş olabilirdiniz. Ama siz 24 sene içerisinde olayların gidişatını görebilmeniz, nereye gideceğini görebilmeniz. 24 sene çok çok uzun bir süre, bakın helikopter üretiyoruz. Güney Kore, biz İtalya‟dan alacağız. Çok farklı gelişmeler yapabiliriz. Özellikle bu insansız uçaklarda, hava araçlarında istihbarat gözetleme yani bence o kadar devlet yani çok büyük yatırımlar gerekmiyor. Ama çok ciddi insan yatırımı gerektirmiyor. Üniversitelerimizin çok iyi olması gerekiyor. Yurtdışında adam çalıştıracağınıza, o insanları buraya çekmeniz gerekiyor. Geçen gün şeyin tartışması çıktı. YÖK Başkanın, herkes bizim hocalar bile amma para yemiş. 15, 15 milyar yani anlıyorum da işte adama açıkladı sonra 6.600 lira alıyormuş 16 şimdi ben size geldiğim yerde işe aldığınız zaman, geçen hafta bu sunuşu iki hafta önce Diloyit‟ta yaptım. Diloyit‟ta yaptım ve çocuklar o kadar alıyor. Bir üniversite, bütün üniversite yönetecek bir insan 6.600 alırken, onlar girişte o parayı alıyorlar. Bu adamın çok çok daha üstüne alması gerekir. Yani o dengeleri çok iyi kurmamız gerekiyor. Türkiye o dengeleri kuramadı. Yani iş adamları arkadaşlarıma baktığım zaman, üniversitedeki hocalarla ayarlamaya başladığınız zaman farklı yönlediriyorsun. Yönlendirdiğiniz zaman da o yani sizin gözünüzden kaçan, kaçmaması gereken onlar hep karşılıklı mesajlar. Yani Kobra Helikopteri, kusura bakma sana veremiyorum, diyor. Sen de benim taleplerimi karşılayamadın, diyor. Ben de sana bunu vermem diyor. İşte yarın Bükreş‟te 3-4 Nisan‟da Çarşamba Günü başlayacak. Orada ciddi tartışmalar olacak. NATO nereye gidiyor? Gürcistan‟ı, Ukrayna‟yı alacak mı, almayacak mı? Rusya‟nın Karaşu kuruşu ne kadar geçerli olacak. Evet başka soru var mı? Evet. Soru: Hocam bu arada Türkiye Ekonomisi sıcak paraya bağımlı pekala kısa vadede ne yapabilir? Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Şimdi bakın bu çok açık, size onlar için hep söylüyoruz, öğrencilerimize. Siz kafanızı hep hayatta öyle hazırlayacaksınız. Yani şuanda kurmanızın hiçbir faydası yok. Yani modeller kuracaksınız. Hep kafamızda kuruyoruz. Ama o modelleri daha ciddi kağıt üzerine koyduğunuz zaman, mesela size şöyle söyleyeyim. 2006 Mayıs‟ında, Haziran‟ında yeni Merkez Bankası Başkanı atandı. Şimdi Merkez Bankası Başkanı yani öyle veya kenarda beklemeyen bu konulara hazırlıklı olmuş olsaydı. Hani diyeceksiniz ki, dersimizi almış olsaydık. Merkez Bankası Yardımcıları, bizim dersimizi aldı. 89-90‟da öğrenemedi. Tabii ideolojik olarak düşünmeyeceksiniz, ülkeniz olarak düşüneceksiniz. Bakın şöyle söyleyeyim. Eğer Haziran‟da iki olay oldu. 1- Merkez Bankası faiz oranlarını çok ciddi arttırdı. İkincisi stopaj vardı, hisse senetlerinde %15 hem yabancılara hem Türklere 2007-2006 yılının başında, Maliye Bakanlığı dedi ki, stopajı hemen kaldırıyorum. Şimdi bakın, zaten Türk Lirasının değeri 2 Liraya yaklaşması gerekir. Çok sakin, ben yani Merkez Başkanının yerinde olsaydım şunu diyebilirdim, bu noktayı yanaşıyor, ben yeni geldim. Dışarıda gelişmeler oldu. Enflasyon hedeflerini ben değiştiriyorum. Çok yeni koşullar oldu. Benim kabahatim de değil. Ben beyaz bir sayfa açmak istiyorum. Dikkat edecek olursanız. 2006 yılı için enflasyon hedefi %5‟ti, 9.6 gerçekleşti. 2007 için %4‟tü, 8.4 gerçekleşti. Bu sene içinde %4 çok büyük bir ihtimal %11, %12 gerçekleşecek. Şimdi Merkez Bankası Başkanı doların çıkmasına yani bir nevi %7‟lerde kalmasına paniklemeseydi. Olayı algılamış olsaydı. Yani arkadaş ben girişe izin vermeyeceğim. Tamam bu bir fırsat çıktı, çünkü çok ciddi bir fırsat Merkez bankası Başkanı açısından. Burada çok önemli bir rolü var. Hükümet anlamıyor, tamam. Sen teknik adamsın, sen kendini hazırlamış olsan o zaman diyeceksin ki, ya faizler olduğu yerde kalsın, belki 13‟ten, 14‟e çıkar diyor. Ama stopajı kaldırmayalım. Adam vergisiz olur mu? Kazanç sağlıyor adam, vergisiz çünkü diyor. Yani şunu yapmanız gerekiyor. Bu sıcak parayı vergilendirmeniz gerekiyor. Yani vergilendirdiğin zaman buradaki kazancı düşüyor. Mesela 1.75‟e çıkmış olsaydı. Hepsinin ağzı yanacaktı. Şirketler dökülecekti. Ama 2 sene geçti, bakın alt i yapısal bozukluk derinleşti. İki sene önce olsaydı Türkiye‟de ciddi sorunlar olacaktı. Ama daha az olacaktı. Yani bir şeyi bıraktığınız zaman bir kanser hastalığı gibi, siz ameliyat olursanız, başta yakalarsanız. Şimdi kanser korkunç bir olay değil. Önemli olan hangi noktada müdahale etmeniz. 17 Eğer siz sürekli muayeneleri yapıp da hani boş vermezseniz, doğru zamanda giderseniz, hemen yakalanır. Yok olmadı, geciktirirseniz, maliyetleri artıyor, sonunda da hiç çok büyük masraflar yapmanıza rağmen o insanı kurtaramıyorsunuz. Ama buradaki esas olan o sorunun yapısal hale gelmemesiydi, o bir yapısal bozukluk. Şimdi gittiğimiz ortamda işte neye hazırlanmamız gerekiyor. Bundan sonra hazırlayacağımız şeyler için bunun şeyi de var, dediğim gibi çok kırılma noktasından geçiyoruz. O kırılma noktasında yani siyasi olarak da küresel güç dengesinde de kırılma bunun siyasi sonuçlarını da hesaba katmak lazım. Size şöyle söyleyeyim. Arjantin IMF‟ye dedi ki, 100 milyar dolarınızı ödemeyeceğim. Borçları değil, siz bizi sömürüyordunuz. Arjantin, IMF‟de ben sana borç vermedim. Vermezsen, verme dedi. size burada rakamları çıkarmak istemiyorum, şimdi. Son 5 sene içerisinde borçlarının reddeden, 100 milyar doların üstüne yatan, Arjantin 8.6 ortalaması büyümesi, hani bize büyük diyorlar ya; borçlarını ödeyen, IMF‟ye sadık vatandaş olan Türkiye 6.9 büyüdü. Yani son yeni rakamları alarak söylüyorum, onları aldığınız zaman daha düşük eski rakamları. Yani arada Arjantin‟in durumu çok iyi, Arjantin cari fazla veriyor. Yani cari açığı yok, kırılganlığı yok ve şeyi de biliyor, şimdi sıcak sermaye karşımda ülkesinin çıkarlarını yönlendirebilen yönetim var. Ben bunlarla oyun oynayamam, şeklinde bir yaklaşımı var. Şimdi Türkiye‟ye geldiği zaman ne diyor? Adam orada Olivien diye bir adam var. Diyor ki, efendim partiyi kapatsın, müzakereleri al; sen de onlarla bırak uğraşmayı, kimse çıkmıyor. Demiyor ki, Türkiye‟de siz elli sene önce Yahudileri yakıyordunuz. Şimdi Türkleri yakıyordunuz. Hiç bundan bir şey söylemiyorsunuz veya geçenlerde, iki hafta önce bir çocuk öldürüldü, gözaltında. İşkenceyle öldürüldü, Sivaslı bir çocuktu, galiba. Kimse bizim yetkililerden hiçbiri çıkıp da, kardeşim siz bizde olsaydı; birisine fiske olduğunda suratı yanlış çıktığı zaman, burnunun şekli değiştiği zaman, biz estetik diyoruz, siz farklı şeyler diyorsunuz. Ama burada adam öldü, yani şimdi bunları yapmadığınız zaman bu sizin tutumunuz. Sizi şey gibi görülüyorlar, o zaman oynayacak top gibi yani ne tarafa gideceksiniz. İşte bunun şeyi var, siz ekonomik olarak çok kırılgan bir yapıdaysanız ve askeri olarak bağımlılığınız varsa o zaman diyor ki adam ben bunun zayıf noktalarını nereden yakalarım. Onun için hazırlık bundan sonraki süreçte dünya dengeleri nereye gidiyor? Bizim bu dengeler içerisinde alternatifimiz nedir? Karşı tarafa oynayacağımız kozlar nedir? Bunları çok iyi hesaplayıp, ona göre bir şey getirmek gerek. Yani bizi yöneten insanların, yönetme iddiasında olan insanların bunu da halka anlatması gerekiyor. Tabii zorluklar olacak yani bir kriz mensupları, krizin zamanını sorarsanız. Onu bilmem. Bilseydim, zaten burada ders vermiyor, olurdum. Hawaii‟de bir yerde telefonla işlem yapıyor, olurdum. Bir sürü o kızlar, ben onların arasında kızımla birlikte denize giriyor olurdum. Mesaj yani içten şeyleri verin, parayı şuradan şuraya girin, şu parayı şu paraya ekleyin yeter krizin ne zaman olacağını bilmiyorum. Onu kimse bilemez. Bilen zaten piyango yani yani olmuyor, onu söyleyeyim. Krize girdiği zaman herkes pozisyonunda kilitleniyor. İyi pozisyonu daha önceden tutmuşsanız. Yani mesela diyelim ki, euronun güçleneceğini tahmin edip, euro almışsanız. Dolara karşı para kazanıyorsunuz veya şimdi aynı şekilde dolara geçmişseniz. 1.15‟den, 1.20‟den doların çıktığını göreceksiniz. Var mı, başka soru? Soru: Hocam şimdi euronun doların yerini alacağını söyledik yani dünya rezervlerindeki yerini siz Amerika‟nın yerinde olsaydınız ne yapardınız? Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu: Amerika çok güçlü bir ülke aslında. Amerika ile Avrupa arasında çok çok büyük farklar var. 2003 işgali olmasaydı, Amerika şunu yaparsa, çok farklı bir noktaya 18 gider. Örneğin alternatif enerjiyi destekleseydi. Dedim ya size belki kitabı iki ay içinde bitireceğimi düşünüyorum. Orada 450 milyar dolara Amerika‟nın enerjisinin, güneş enerjisinden sağlayacağı bütün Amerika‟nın yani petrole ihtiyacı çok ciddi düşeceği var. Mesela size şöyle rakamlar vereyim. Amerika eğer arabalarındaki verimliliği yani benzini Avrupa düzeyine getirse, günde 5 milyon varil benzin tasarrufu yapar. Çünkü Amerika 20.4 milyar varil kullanıyor, Amerika. 5 milyon varil yaktığınız zaman birden bire arz fazlası çıkıyor, fiyat %40‟lara 40 dolara düşer. Şimdi anlatmak istediğim, eğer Amerika‟daki yöneticiler şuna karar verirlerse, yani ideolojik düşündüğün zaman her zaman kaybediyorsunuz. Her zaman hayatta pragmatik düşüneceksiniz. Efendim serbest piyasa ideolojisi çalışır, şu çalışır. Hayır, her zaman tartışmaya açık olacaksın, farklı ortak akıl üretmeye çalışacaksın. Ama bunu yapması gereken Amerikalılar şeyin çok dışında yaşıyorlar. Yani üretimlerinin boyutlarının çok üstünde eğer o sorumluluğu alanlar sorun edecekse, özellikle enerji alanında birden bire fiyatların 40 dolara düştüğünü göreceksiniz. 30-40 dolara düştüğü zaman Rusya efelenemeyecek, İran‟a bakın, Amerika‟nın aklı neye çalışıyor? Tabii bunlar farklı dengeler İran‟ı silahla vurmaya çalışıyor. Silahla vurasın diyor. Bütün Ortadoğu darmadağın eder, yani bizde dağılmak üzere yani çok ciddi karışıklığa girer. İran‟ı yıkmanın yolu ne? Size rakamlar vereyim. 30 yıl önce molla rejimi ilan etti. Türkiye arasındaki farkı gördüğünüz zaman onu takdir etmeniz açısından, 30 yıl önce İran dünyada petrol rezervleri bakımından ikinci ülke, İran doğalgaz rezervleri bakımından ikinci ülke, yani petrolle birinci ülke Suudi Arabistan 264 milyar varil; İran‟ın 137 milyar varili var. Doğalgaz açısından dünyada 180 trilyon m3 rezerv var. Bunun yaklaşık 26 milyar m3 49 milyar m3‟ de Rusya‟da olarak baktığınız zaman, yani. Türkiye şey açısından baktığınız zaman yer altı kaynakları açısından; doğal kaynak bizden çok zengin, 1976 yılında da yani Şah döneminde nüfusumuzda aynı 70‟er milyon civarında şuanda, 1976 yılında İran‟ın gayri safi milli hasılası 63 milyar dolarken; Türkiye‟nin 53 milyar dolardı. 2006 yılında yani 30 yıllık molla rejiminden sonra daha az 79‟da aldılar. Türkiye‟nin gayri safi milli hasılası 526 milyar dolara çıktı. İran‟ınki 225 milyar dolarda kaldı. Yani Türkiye, İran‟a fark atmaya başladı. İran 70 milyar dolar şeyden kazanıyor, enerji ihracatından kazanıyor, hiçbir şey yapmadan. Çok ucuza çıkarttı, 1 dolara çıkarttı, varilini. 100 dolara satıyor, Türkiye ise yılda 35 milyar dolar geçen sene itibariyle enerjiye para ödemiş, bir ülke. Yani 35 milyar doları çıkarttığınız zaman geçen seneki açığımız 38 milyar dolardı. Yani aynı şekilde Türkiye içinde söz konusu. Mesela size başka bir ülke söyleyeyim. Amerika bunu uygulasa mesela gelecek seneden itibaren İsrail‟de bütün arabalar elektrikli olacak. Yani petrole bağımlılığını ortadan kaldıracak. Yani bu araba sektörü çok önemli çünkü ulaşım sektörü %50‟sini tüketiyor. Yani dünyada günlük tüketilen 85 milyon varil petrolü yarısı ulaşım sektöründe gidiyor. Ulaşım sektöründe çok iyi teknolojiler var, eğer bu teknolojileri Amerika Birleşik Devletleri uygularsa. Nedir oradaki güç dengesi? Araba şirketleri bu verimlilik olayını arttırmakta son zamanlarda. Aralık ayında çıkarttılar, 20 milden; 2020 yılında 35 mil galon başına yani, galon yaklaşık 3.56 lt çıkartacaklar. Yani o açıdan baktığınız zaman Amerika eğer bunları düzeltirse, Amerika‟nın bir başka özelliği de var; TAB. Okullara bakıyorsunuz, hani üniversitelere bakıyorsunuz. İlk 20‟de 17 tanesi Amerikan yani 500‟den 157 tanesi Amerikan, yani insanlara ne yapıyor, Amerika en iyi beyinleri bütün ülkelerden çekiyor. Yani normal olarak bakacak olursanız, ırkçı olmadığınız müddetçe her insan topluluğu içerisinde şöyle genel oranı bilmiyorum. %2 çok üstün zekalı adam vardır. Amerika Birleşik Devletleri o %2‟leri Amerika‟ya çekiyor, onları orada tutuyor. Avrupa‟dan 400 bin bilim adamı var Amerika çalışıyor. Amerika‟dan Avrupa‟ya gidenler 1-2 yıl için Avrupa‟ya gider, Paris‟te kalayım, Roma‟ya Aşk Çeşmesi‟ne para atıyım diye geliyorlar. 19 Yani gerçek çalışmaya arada çok büyük bir fark var. Yani Amerika‟yı o açıdan küçümsememek lazım. Ama o Amerika‟nın politikaları bu şekilde devam ettiği zaman dengeler çok ciddi bir şekilde değişecek. Tamam mı, başka? Var mı, başka sorusu olan? Evet çok teşekkür ederiz, arkadaşlar. 20