DERİNLEŞMEKTE OLAN

Transkript

DERİNLEŞMEKTE OLAN
DERİNLEŞMEKTE OLAN
EKONOMİK KRİZ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ
Konu: Derinleşmekte Olan Ekonomik Kriz Ve Türkiye Ekonomisine Etkisi
Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi
Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Konferans Salonu
Tarih 01.04.2008
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Küreselleşme dediğimiz olayın en önemli boyutu sermaye hareketlerinin
serbest bırakılması ve onunla birlikte finans sermayesinin çok hızlı bir şekilde
uluslararasılaşmasıdır. Şimdi finans sermayesinin uluslararasılaşması dediğimiz
zaman şunu anlıyoruz. Eğer ülkeler sermaye hareketlerini açmazlarsa, yani şöyle
söyleyeyim, doğrudan sermaye açabilirler, Çin‟de olduğu gibi. Ama Türkiye‟de olduğu
gibi, Çinliler portföy yatırımına gelip burada hazine bonoları almalarına izin
vermiyorlar, sermaye hareketlerini kontrol ediyorlar. Belirli koşullar altında doğrudan
sermayenin Çin‟e gelip, yatırım yapmasına izin veriyorlar. Şimdi öyle olduğu zaman
ne oluyor? Türkiye‟de olduğu gibi, bunu birazdan göreceğiz. Ekonomi tamamen o
spekülatif kısa dönemli sermayenin yönetimi altına giriyor. Yani siz ne para
politikalarınızı, ne döviz kurunuzu kontrol edebiliyorsunuz. Türkiye‟de olduğu gibi
eğer faizleriniz yüksekse, para girdiğinde döviz kurunuz değerleniyor, rekabet
gücünüz azalıyor. Şimdi bu gelişmeler tabii o zaman bağımsız finans sistemlerinden
yani 1980‟e kadar bir çok ülkenin finans sistemleri kapalıydı, siz Japonya‟ya yatırım
yapamazdınız, hazine bonosu alamazdınız, Japon yatırımcı da dışarıya yatırım
yapamazdı, bugün yapabiliyoruz Eğer hesabım varsa, istediğim şekilde altında
alıyorum, hammadde istedim evet şimdi spekülatif prinç fonuna giriyorum. Fiyatlar
arttığı zaman, kazanıyorum. Konumuma göre fiyatlar düştüğü zaman inanılmaz
paralar kaybediyorum, kumar gibi bir hale geliyor.
Şimdi finans sermayesinin uluslararasılaşmasından sonra bağımsız finans
sistemlerinden oluşan dünya finans sistemi; küresel finans sermayesinin egemen
olduğu ve sermaye hareketlerini yönlendirdiği bir yapıya dönüştü. Şimdi birazdan
geleceğiz bu Japonya için çok önemliydi yeni oluşan yapıda menkul kıymetler ön
plana çıktı. Finansal değer derinlik gayri safi yurtiçi hasılanın yüzdesi olarak giriyor.
Dünya gayri safi yurtiçi hasılası, 1980 yılında 10 trilyon dolar kadarmış. 2006 yılına
geldiğimizde, 48 trilyon dolara yükselmiş. Yani dünyadaki bütün üretimin boyutu 48
trilyonmuş. Finansal varlıklar, 1980 yılında toplam finansal varlıklar, finansal varlıklar
derken neleri ekliyoruz, hisse senetleri, özel borç senetleri, kamu borç senetleri ve
banka mevduatından oluşan bunların toplamı yaklaşık 12 trilyon dolar kadarmış.
2006 yılına geldiğimiz zaman toplam finansal varlıklar 12 trilyon dolardan, 26 sene
içinde 167 trilyon dolara çıkıyor dünya gayri safi yurtiçi hasılası, 10 trilyondan, 48
trilyon dolara çıkıyor. Yani finansal varlıkların dünya gayri safi hasılası oranı hemen
hemen aynıyken, %109‟dan, %346‟ya çıkıyor. Küreselleşme dediğimiz olayın altında
aslında, finansal sermayenin yükselişi yatıyor. Buradaki yükselişte çok dikkat edin.
Mesela banka mevduatı 5/12, 12 trilyonun 5 trilyonu banka mevduatı iken, bu birden
bire 45 trilyona düşüyor. Aslında oran olarak finansal varlıklar içinde oran düşüyor.
Esas artan hisse senetleri mesela 12‟nin 3‟te 2‟si iken, 167‟ün 54‟ne çıkıyor. Özel
borç senetleri 12‟nin 2‟sinden 167‟nin 43‟ne çıkıyor, yani burada çok ciddi bir menkul
kıymetleştirme söz konusu.
1
1990 yılından sonra çok hızlı gelişen bir sektör var, türev dediğimiz araçlar. Yani her
şeyin türevini yapıyorsunuz. Yani o varlığa henüz faiz oranı hisse senedine bağlı,
emtiaya bağlı, iflas sözleşmelerine bağlı her türlü türev aracını üretebiliyor. İnanılmaz
bir kompleks finans dünyası var. Bunların boyutu 2006 sonu itibariyle 477 trilyon
dolara çıkmış durumda. Yani 2006 yılı itibariyle sadece türev araçlarına baktığımız
zaman, boyut dünya yurtiçi safi hasılasının, dünyada üretilen tüm mal ve hizmetlerin
10 katı kadar, inanılmaz bir boyuta ve en önemlisi, bunlar denetlenmiyorlar. Hiçbir
şekilde üstünde denetim yok; şimdi ona geleceğiz. Dünyada mesela günlük döviz
kuru işlemleri 3 trilyon dolar. Her gün dünyada 3 trilyon dolarlık bir döviz işlemi
yapılıyor, dolardan euroya, eurodan Türk Lirasına, Türk Lirasından Yuan‟a Çin
parasına, Japon parasına geçiliyor ve yıllık sınır ötesi sermaye hareketleri bu işte
bizim doğrudan yabancı hareketler dediğimiz ve 8 trilyon dolar civarında, bu da 1990
yılında yaklaşık 1 trilyon dolardan, 2006 yılında 8.2‟ye çıkmış durumda. Şimdi tabii
bunun çok önemli bir özelliği var. Yani finans sermayesinin yükselmesi, ABD‟nin
konumunu çok ciddi bir şekilde güçlendiriyor. Özellikle bütün bu finansal deneme,
Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu için, dolar cinsinden finansal varlıkları olan
talebi arttırıyor ve ABD dolarının rezerv para konumunu pekiştiriyor. Şimdi rezerv
para konumu ne demek? Rezerv para konumu demek şu; sizin bastığınız kağıdı yani
Amerika Birleşik Devletleri dolar basıyor, yeşil basıyor, bunun 3 cent mi, 5 cent mi ne
maliyeti var, 100 dolarlık bir basımının. Kağıt parçası basıyor. Yani aynı şeyi bende
burada yapabilirdim. Eğer sizler kabul etmiş olsaydınız. Yani ben buraya imzamı atıp,
isterseniz pembe renkli yapardım, isterseniz yeşil renkli yapardım, tercihe göre, ona
imza atardım, siz de bana arabanızı verirdiniz, benim yanımda çalışırdınız bir şekilde.
Şimdi dünyanın yaptığı olay bu, yani dünya Amerikan parasını rezerv para olarak
kabul ediyor ve rezerv para kabul ettiği için de, ona güven beslediği için de
harcamalarını dolar üstünden yapıyor. Size şöyle söyleyeyim; 1971‟e kadar yani
Bretton Woods Sistemine kadar ABD o dolar karşılığı altın bulundurmak zorundaydı.
Yani her 35 dolar karşılığı ABD‟nin kasasında, Merkez Bankasında 1 ons altın olması
gerekiyor. Yani 1 ons altın dediğimiz 28.5 grant altın olması gerekiyor. Yani 35 ve 71
yılına kadar, 35 doları gidip, Fenil rizörvlerine verdiğiniz zaman, onlar size 28.5 gramı
veriyorlardı. Fakat 1965 yılı itibariyle ABD‟deki, ABD‟nin dünya dolar arzı, ABD‟nin
elinde bulunan stokları aştı. Yani 1965 yılında elinde dolar bulunduran Merkez
Bankası, Amerikan Merkez Bankasına gidip deselerdi ki, yav bize dolarlarımızı geri
verin. Amerika Merkez Bankası, bunu yapabilecek konumda değil. Çünkü dışarı dolar
miktarı aşıyor. 1965 yılı çok önemli bir yıl, neden çok önemli bir yıl, 1965 yılı? 1965
yılı ABD‟nin Vietnam‟da askeri varlığını çok büyük bir şekilde arttırdığı yıl. Vietnam,
Fransa‟nın eski kolonisi sömürgesi, ABD bunu arttırınca Debolde demeye başladı ki,
kardeşim biz Amerikan dolarlarını Merkez Bankamızda tutuyoruz. O Amerikalılar da
gelip bizim eski sömürgemize saldırıyorlar. Bütün harcamalarımı kağıt parayla
sağlıyorlar. Yani bastıkları kağıdın değeri yok. Onun için Fransa‟nın önünü çektiği bir
şeye başladı, bu dolarları Amerikan Merkez Bankasına geri döndürmek. Şimdi
burada tabii o zaman NATO‟nun daha etkili olduğu, Soğuk Savaş döneminden
bahsediyoruz. Şöyle bir anlaşma yapıldı, 1968 yılında Centilmenler Anlaşması
deniyor ona, o anlaşmaya göre şu denildi; 68‟e kadar alınmış dolarlar altına
çevrilmeyecek. Yani herkes rezervlerinde tuttuğu dolarları tutmaya devam edecek,
hepsi üstüne yatacak. Fransızlar Debol bağırıp çağırmayacak. Ama 68‟den sonra
basılan aldıkları rezervler karşılığında altına dönme halleri var. Tabii sistem çok şey
oldu, gerginleşti ve 1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri dedi ki ben arkadaş bu
sistemi artık tanımıyor.
2
1971 Ağustos‟unda Richard Dickson bu karışıklığı ortadan kaldırınca bir dalgalanma
başladı, yani 1971‟in ortasında ortaya çıkan o enflasyon, stagflasyon dediğimiz olay
o. Çünkü ne oldu? 1 ons dolar 35 dolardan birden 350 dolara fırladı, mesela bugün
1000 dolar, 1 ons dolar değil mi? Yani 1000 dolar civarında
İzleyici: Sabah 892‟ye düştü.
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Öyle mi? Onu takip etmemişim, bak! Başka şeyler takip ediyorum, sürekli.
Yani nedir, burada demek istediğim? Elinde Amerikan dolarları tutanlar birden bire 10
kat fakirleştiler. Şimdi burada çok ciddi iddialar var. Örneğin 1973-74 yılındaki petrol
krizinin, 4 kat fiyatların arttırılmasının arkasında Amerika Birleşik Devletlerinin olduğu
düşünüldü, çünkü dolara güven çok ciddi şekilde sarsıldı. Ama eğer petrol gibi emtia
fiyatları dolar cinsinden fiyatlandırılırsa, o zaman ne yapacağım? Benim petrol
alabilmek için, -petrolün yaklaşık varil başına 3 dolardı- 3 dolarlık petrol alabilmek için
benim Amerikan doları almam lazım. Amerikan doları talebim artıyor. Şimdi Amerika
Birleşik Devletleri fiyatlar arttığında çok ilginç bir gelişme oldu, bu küreselleşme
dediğimiz dönemin başı petrodanus ortaya çıktı. Yani birden bire petrol üreten
ülkelerin elinde çok ciddi petroller birikmeye başladı. Amerikan bankaları da bu
petrodanusları alıp, az gelişmiş ülkelere özellikle Latin Amerika ülkelerine borç
vermeye başladılar. Buradan da çok ciddi miktarlar kazandılar. Şimdi ABD‟nin diğer
ülkelere göre bir özelliği var. ABD finanssal kuruluşları hem ABD‟nin finans
piyasalarının, hem de ABD dolarının rezerv para olma konumundan çok avantajlı
konumdalar. O şunu gösteriyor; Amerikan Finans Sermayesinin yükselişini soldan
ABD Finans sektörü, toplam şirketler içerisinde sadece 47, yani 1947 yılında %4‟ler
büyüklüğündeyken, yani toplam bütün şirketlerin hasılası içinde %4‟lerdeyken
2007‟ye geldiğimizde hasıla içerisinde finans sektörünün payı %35‟lere 40‟lara doğru
yükselmiş. Finans sektörünün vergi sonrasındaki toplam payına bakarsanız; %4‟den
%16‟ya çıkmış. Ama vergi sonrası toplam karlar içerisindeki payına dikkat edecek
olursanız; bir ara %5‟lere gelmiş. 80‟lerin başında %5‟lere kadar düşmüş. Toplam
81‟den 82‟de Amerika Birleşik Devletleri çok ciddi bir durgunluğa girdi. Dikkat
ederseniz, yine 90, 2000‟lerde bir durgunluğa girdi, bir düşüş var. Ama ondan sonra
2000‟li yıllardan sonra çok ciddi bir yükseliş var. Finans sektörünün vergi sonrası
toplam karlar içerisindeki payı %40‟lara kadar çıkmış. Amerika‟daki finans
şirketlerinin karlılık oranı 65‟ten sonra çok ciddi bir trend var. O trend içerisine
baktığınız zaman finans şirketlerin karıyla finans şirketlerinin karı %30‟lar
civarındayken, finans şirketlerinin karı son dönem itibariyle %50‟lilere kadar çıkmış,
buna karşın diğer şirketlerin karı, karlılık oranı %25‟le %30 arasında değişen bir oran.
Şimdi bunun altında yatan ne? Bunun altında biraz önce de rakamları verdim. 1980‟li
yılların ortalarından itibaren ABD‟de menkul kıymetleştirme hız kazanmaya başladı.
1990 yıllarla birlikte hedge fonların ve türev araçlarının çok hızlı geliştiğini görüyoruz
ve burada örneğin long-term capital management, (LTCM) 1998 yılında battı. Bunun
4.8 milyar dolar öz sermayesi vardı. 200 milyar dolar varlığı vardı. Yani kaldıraca
bakın çok yüksekti. 1.2 trilyon dolar nominant değerde türev kontratları vardı. Şimdi
LTCM‟in çok önemli bir özelliği var. Çünkü bunların kurucuları arasında 1997 yılında
Nobel Ekonomi Ödülü alan Myron Scholes‟la, Robert Merton var. Bunlar 1997 yılında
bu türevlerden dolayı Nobel ödülü aldılar, 1998 yılında da şirketleri battı. O finanssal
kurulda Nobel alanların hepsinin şirketleri bir şekilde batıyor. Amerika‟da çok önemli
bir şey oldu, 1980 sonrası o küreselleşme, serbest piyasa ideolojisi. 1999 yılında,
1933 tarihli Glass-Steagal yasası kaldırıldı.
3
Glass Steagal biliyorsunuz, Amerika ve kanunları kim öneriyorsa onların adını
veriyor, yani iki tane 30‟lu yıllarda, 33 yılında iki Amerikalı Senatörün önerisiyle ortaya
çıkan bir yasa. Bu yasanın özelliği neydi? Bu yasa özelliği, ticari bankacılıkla, yatırım
bankacılığını birbirinden ayırmıştı. Yani Amerika‟da bankacılık yapmak bizdeki gibi
evrensel bankacılık değil, yani eyaletler içerisindeki ilk önce sadece şube
açabiliyordunuz, ticari bankacılık dışında iş yapamıyorsunuz. Yani kredi alıp
veriyorsunuz veya Mortgage Kredisi veriyorsunuz, onu yapıyordunuz veya „sells and
loan‟ dedikleri kurumlar vardı. Sadece tasarrufları topluyor, bunları uzun dönemli
değerlendiren kuruluşlar vardı. Fakat bu yavaş yavaş genişlemeye başladı, bu
duvarlar kaldırılmaya başladı. 1999 yılında tamam dedi, Amerika yani finans
sermayesi dedi ki, bak Avrupalılar yapabiliyorlar. Hem ticari bankacılık, hem yatırım
bankacılığı yapabiliyorlar. Yatırım işinin izin vereceği şekilde biz bunu serbest
bırakalım ve 1990‟dan, 99‟dan sonra hiçbir denetim kalmadı, yani istediğiniz gibi siz
türev araçları, eğer Amerika‟da özellikle bu finans şirketleri matematik ve fizik
konusunda doktora yapanları almaya başladılar ve öyle programlar yapmaya
başladılar ki, iddia şuydu. Piyasa çökse bile hani şimdi reklamlarda çıkıyor; Piyasa
çöktüğü zaman bile siz para kazanıyorsunuz. Yani öyle hedge sistemler, kompleks
sistemler var ki ve buraya Amerika‟da doktorasını iyi üniversitelerde yapmış,
matematikçiler ve fizikçiler giriyor. Şimdi yeni denetim mekanizmasına getirilmedi ve
2000-2001 yılında ABD‟de de yüksek teknoloji balonu patladı. Yani işte bu Datcome
dediğimiz internet hisseleri inanılmaz cable optikler şirketleri fiber optik şirketlerin
hepsinin hisse senetleri inanılmaz yükselmeye başladı. Yani Örneğin Yahoo‟yu
hatırlamazsınız. Yahoo kapanın elinde kaldı, 1 dolardan çıktı, iki hafta sonra 1.000
dolara ulaştı. Böyle garip garip şirket daha yeni kurulmuş, piyasaya çıkmış. Yani siz
oradan 10.000 dolarlık hisse senedi aldığınızı düşünün, inanılmaz bir şekilde para
kazanmaya başladınız, çok kısa zamanlarda ve herkesin o zamanlarda söylediği
90‟ların sonuna baktığın zaman özellikle bu Alain Chrisment dediği, artık „there is
new economy‟ demeye başladığı ve yeni ekonomi var. Artık bu durgunluklar geride
kaldı, çok farklı bir dünyadayız. Yani Alain Chrisment kendisine itiraz eden herkese
ya siz işte gelişmeleri anlamıyorsunuz. Aslında çok farklı ekonomiyle karşı karşıyayız.
Biz faizleri düşürebiliriz dedi ve teknoloji balonu patladığı zaman, gayri menkul
balonunun önünü açtı. Şimdi bu balonun önünün açılması çok önemli, bankalar
verdikleri mortgage kredilerini bilanço dışına taşımak için varlığa dayalı menkul
kıymetler haline getirip dünyanın her yerinde satmaya başladılar. Yani bankaların
yaptıkları şu, banka birisine borç verdiği zaman diyelim ki, Mortgage kredileri
Amerika‟da genelde 30 senelik; borç verdiği zaman o parayı 30 sene bağlıyor. Yani
200 bin dolarlık evin için kredi açıyor, adam gidip evini alıyor. Bankada o 200 bin
doları 30 senede geriye alıyor. Şimdi bu sistem tabii bankanın, çünkü bankaların
yaklaşık olarak %8 öz sermaye varlık oranı olması gerekir. Ya banka daha büyümek
için öz sermayesini yükseltecek ya da varlıklarını düşürecek. Varlıklarını nasıl
düşürecek? Mortgage kredisi görülüyor, 200 bin dolarlık. Onu diyor ki, ben mortgage
kredilerini menkul kıymetler haline getiririm, parçalarım ve bunları satarım ve benim
bilançomun dışına çıkarlar bunlar. Bir de bunlardan komisyon alırım. Hem satarken
alırım, hem de çünkü şeyi ben idare edeceğim. Yani adam bana ödeyecek. Ben de
bono şeklinde sattığım için emekli fonda veya Almanya‟daki yerel ufak bir bankaya,
çünkü çok cazip fiyatlarla satıyorlar, ben istediğim gibi hareketleyebilirim. Bütün
bankalar büyüme yarışına girdiler. Bankalar kredilerini menkul kıymetleştirerek
bilanço dışına çıkarttıkça daha fazla kredi açma olanağı buldular ve ödeme gücü
olmayan gruplara da mortgage kredisi açmaya başladılar. Yani çünkü bu siz kontrol
etmediğiniz zaman insanoğlu hiçbir yerde fark etmiyor.
4
Türkiye‟de de fark etmiyor, Amerika‟da da fark etmiyor, Çin‟de de fark etmiyor.
İnsanoğlu hırslı, aç göz devamlı bir şekilde toplumun, devletlerin denetleyerek düzen
altına alması lazım ve sarp time dediğimiz olay bu, eşik altı. Yani hiçbir şeyi gücü,
parasız, serveti olmayan insanlara kredi açılması, şimdi kredi açıldığı zaman tabii,
bunlara fiyatlar çok artmaya başladı, ev fiyatları çok artmaya başladı. Ev fiyatları
arttığı zaman da müşteriler gelmeye başladı. Yani diyelim ki veya fazla geliri olmayan
bir insanın, banka bana geliyor, diyor ki sana 100 bin dolarlık kredi açacağız. Hani
bizim eskiden 6 ay öncesine kadar bu kredi kartları yani giriyorsunuz süpermarkete
10 tane kredi kartım var. Kartı satan bankacı sizi durduruyor. Bundan var mı,
bundan? Size hemen verelim. Sadece adınız soyadınızı yazın, imzanızı atın
diyorlardı. Şimdi buradaki olay da aynı şeye dönmeye başladı. Fiyatlar arttığı zaman
bundan herkes kazanıyor. Şimdi diyelim ki, ben geliri olmayan bir vatandaşım, 100
bin dolarlık kredi alıyorum ve banka bana diyor ki 2 sene de senden bir şey
almayacağız, faiz almayacağız, daha sonra alacağız. Çünkü bankanın düşündüğü
şu, zaten bu 100 bin dolarlık ev, gelecek sene 125 bin dolar olacak. Eğer bu adam
borçlarını geri ödemezse bile ben el koyduğum zaman 100 bin dolarlık açtığım şeyin
125 bin dolarlık bir şeye sahip olacak, ben bunu yine pazarlarım. Öbür adam
açısından diyor ki, yav kardeşim diyor, benim komşum yaptı geçen sene. Adam 25
bin doları cebine attı, indirdi cebine. Ben niye geri kalayım, bundan diyor. Ben de bu
işin içerisine gireyim, diyor. Yani o zaman ne oluyor? Herkes ev talep ediyor. Parası
olmasa da talep ediyor. Ama burada bir koşul var, fiyatlar artmaya devam ettikçe,
herkes mutlu. Yani bu bizim 1980‟lerde hatırlamayacaksınız, sizler o zaman
yoktunuz. Bankerler çıkmıştı, çaycılar bile banker oluyordu. Banker onlar içinde en
meşhurdu. Adam kavramış, bu işi. %2‟yle para alıyorsun, %4‟le satıyorsun. Ama
sürekli yükseltmek, para girişi yapabilmek için %4‟e çıkartıyorsun, %6‟ya satıyorsun.
%6‟ya çıkartıyorsun, %8‟e satıyorsun. Tabii kredi alanlar bir nokta sonra duruyorlar,
geri ödeme yapmıyorlar, sistem olduğu gibi çöküyor. Şimdi aynı şey burada oluyor.
Yani Amerika Birleşik Devletlerinde oluyor. Düşen faiz oranlarını mortgage kredilerini
arttırdıkça, emlak talebi de arttı. Emlak talebi arttıkça, emlak piyasasında balon
oluşmaya başladı. Şimdi balon nedir, diyeceksiniz? Bakın burada çok güzel bir espri
var. Aşağıdaki o kahverengi veya siyah olarak görüldüğünüz çizgi, o eğer emlak
fiyatları tarihsel sürecini izlemiş olsaydı. Yani yılda %3.3 artmış, olsaydı. Tarihsel
trendinde gitmiş olsaydı; 2007 itibariyle 12 trilyon dolarlık bir değere ulaşacaktı. Fakat
balon dediğimiz olay talep arttıkça dikkat edin, 90‟ların yılından sonra çok hızlı bir
şekilde ayrışmaya başlıyor. Fiyatlar tarihsel değerlerin çok üstünde gidiyor ve bu 24
trilyon dolara kadar ulaşıyor. Şimdi olacak olan bu balonun patlamasıdır, yani
sönmesidir. Bu balon ne kadar hızlı sönecek? Bu balonu söndürmeden bunu
kurtarabilirler mi? Çünkü Mortgage kredilerin menkul kıymetleştirdikleri bütün kağıtları
Amerikan bankaları bütün dünyaya sattılar. Zaten krizin ilk çıkışı Temmuz-Haziran
2007‟de Almanya‟da yerel bir bankanın elinde patlamasıyla, adamlar baktılar, gelir
gelmiyor, ödenmesi gereken faizler ödenmiyor. Pat diye battılar. Çok büyük boyutta
almışlar. Amerikalı bankaları da dinlemiyorlar ve bunların reytingi Triple A. 20112012‟ye kadar bu balonun sönmeye, yani bu kriz, içinde bulunduğumuz kriz 2010-11
yıllarına kadar sürecek, devam edecek ondan sonra tarihsel değerine ulaştığı zaman
balonun artık yok olduğunu anlayacağız. Burada baktığımız zaman ne oluyor? Bu
sadece emlak piyasasında kalmıyor, bu krizin niteliği bütün piyasalara sarkıyor.
Örneğin özel sermaye şirketleri dediğimiz „Private Equity Funds‟ dediğimiz şirketler
var. Bunlar Carl Corporation, Blackstone. Mesela Blackstone bizim Migros aldı.
Bunlar borçlanarak şirketleri satın alıyorlar; bu diyorlar, ediyorlar; ondan sonra çok
yüksek fiyatlara satıyorlar.
5
Yani burada da hisse senedi fiyatlarının trendinin yükseliyor olması lazım. Hisse
senetleri fiyatları trendleri düşmeye başladığı zaman bunlarda iflas etmeye başladı.
Bu Carl Corporation şirketi, Blackstone gibi çok zor durumdalar ve Burns Stores‟un ilk
batışı yani iki tane, fonu hedge fonu battı, Temmuz 2007‟de. Ama hepsi çok borçlular.
Şimdi baktığımız zaman Burns Stores‟un öz sermayesi 11.8 milyar dolarken, 395
milyar dolar varlık yönetiyorlar. Ticari banka olsaydı, bunlar denettireceklerdi. En
fazla 110 milyar dolarlık bir şey yönetecekti. Google sack‟a bakıyorsunuz, 4, 40
milyar dolar öz sermayeye 1 trilyon dolar varlık yönetiyor. Merrill Lynch 30 milyar
dolar sermayenin 1 trilyon dolarıyla varlık yönetiyor. Dediğim gibi burada varlık
fiyatları arttığı zaman hiçbir sorun yoktu. Ama ne zaman direk faizleri arttırmaya
başladı, 2004 Haziran‟ında, çok düşük %1‟ler civarında ondan sonra arttırmaya
başladı, varlık fiyatlarındaki batış başladı. Bu ilk batış 2006 Eylül ayında doğalgaz
fiyatları spritlerinin açılacağı üzerine spekülasyon yapan altı genç fonu battı. Yani
adamlar oturmuşlar, bunlar Amerika‟nın kuzeydoğusunda Connecticut‟ta ufak bir
firmalar 9 milyar dolarlık doğalgaz fiyatları arasındaki spritlerin açılacağı üzerine
adam para koyuyor. Spritler kapanmaya başlayınca çok az kapanınca bütün mal
varlığı ortadan kalktı adamın. İlk çöküş öyle oldu. Yani büyük miktarda herkesin
dikkatini çekmeye başladı. Ondan sonra Haziran 2007‟de Burns Stores‟un iki hedge
fonu battı. Temmuz 2007‟de ışık altında dayalı menkul kıymet yatırım yapan Alman
yerel bankası IKB zarar edince, kriz derinleşmeye başladı. Şimdi biliyorsunuz, ondan
sonra hiç olmadık görüntüler yani insanların özellikle ikinci dünya savaşından sonra
görüntülerinden tamamen kaçtığı, sadece bizim ülkelere, az gelişmiş ülkelere,
gelişmekte olan ülkelere özgü gördükleri olaylar yurtdışında gelişmeye başladı.
Örneğin İngiltere Merkez Bankası dedi ki, bunlar kendileri ettiler, kendileri bulacaklar;
ben böyle şeye karışmam kardeşim dedi. Doğru gözüken bir yaklaşım tavır koydu.
Fat ondan hemen caydı. FED olayı hemen anlamaya başladı, faiz oranlarını indirdi.
Piyasalara çok büyük likidite sağlamaya başladı. İşte İngiltere‟de Nordic Track
sıkıntıya girmişti gelişmeye başladı, bu mortgage kredileri veren bir banka. Önünde
kuyruklar oluştu. İngiltere Merkez Bankası Başkanı iki hafta sonra bütün sözlerinden
caydı. Dedi ki, biz Nordic Track‟taki bütün mevduatları garanti altına alıyoruz.
Normalde kuyrukların kalkmasını düşüneceksiniz. Fakat ondan sonra kuyruklar bütün
bankalarda devam etmeye başlayınca, İngiltere yani bu işte kapitalizmin, serbest
piyasa ideolojisi, İngiltere tüm bankalardaki, bütün mevduatların garanti altına aldı ve
Ekim 2007 yılında da Nordic Track‟ı devletleştirdi. Piyasada çünkü kimse almaya
çalışmadı, onlar devletleştirildi.
10 Mart 2008‟le başlayan haftayla birlikte FED 1929 buhranından sonra en olmadık
önlemleri açıklamaya başladı. Çünkü FED‟in rezervleri merkez bankaları ne ödetirse,
herhalde ilk defa bu örnek gelişiyor. Sadece ticari bankalara açarlar, yani onları
bankalar sıkıştıklarında, ticari bankalara gidebilirler, ticari bankalar merkez
bankalarına giderler. Orada cezai bir faiz oranından para alabilirler, gecelik faizdir.
Yani otobüsten alamazlar ve siz merkez bankasına gitmeyi tercih etmezler, bankalar.
Çünkü bir banka merkez bankasından borç alamazsa, ilk önce bankalar arası
almaları lazım. Bankalar arası aldıkları zaman sorun değil, merkez bankası her gün,
her gece bankalar arasında rezervleri fazla olanlarla, olmayanlar arasında bir değiş
tokuş oluyor. Onlar kendi aralarında hesaplaşıyorlar. Merkez Bankası bunu idare
ediyor, birimi bu konuyla ilgili. Fakat merkez bankasına gitmesine sebep, sizin
piyasalardan, diğer bankalardan kredi bulamamanız demek ve hemen FED diyor ki, o
zaman merkez bankası biz bunu inceleme alalım. Şimdi burada size dramatik bir şey
söyleyeceğim. 2000 Kasım‟ında Demirbank aynı duruma düşüyor.
6
Hatırlayacak olursanız, belki hatırlamıyorsunuz yine. Demirbankın, yaptığı olay
şuydu. Demirbankta enflasyonun düşeceğini oylamıştı veya fazla şubeli bir banka
değildi, 5-10 tane şubesi vardı, bunlar paraları topluyorlardı. Hazine kağıdı alıyorlardı.
Aradaki farktan yani eğer faiz %35‟lerden topladılar. Eğer faizler %27‟ye
düştüklerinde kağıtlar çok değer kazanmış olacaktı, Demirbankta inanılmaz paralar
vuracaktı. Bütün strateji onun üstüneydi ve Demirbank Kasım 2000‟de batmadan 1
hafta önce Euromany tarafından Avrupa‟nın en iyi orta büyüklükteki bankası
seçilmişti. Fakat 1 hafta sonra Demirbank‟ın yaklaşık 150 bin dolarlık bir borcu geldi.
Bankalar arasından alamadı. Bizim Merkez Bankası da ağzını açıp, IMF‟ye baktı, IMF
olmaz dedi, kardeşim Demirbank bu işin bir kuralı var, siz böyle bir şeyler
yapamazsınız, dedi ve Merkez Bankası, Demirbank‟ın çöküşüne seyirci kaldı ve
çöktürdü ve tabii ondan sonra kriz zaten çökecekti. Ama krizi önceye aldı. Halbuki
Amerika Birleşik devletlerinde bakın ne oldu? Birden bire dedi ki, ben diğer finanssal
kursları da likidite harcayacağım dedi, Amerikan Merkez Bankası. Diğer bankalarla
döviz takasına gireceğini söyledi. Elindeki 200 milyar doların değerindeki hazine
kağıtlarını, onların elindeki değersiz olan kağıtlarla değiştireceğim. Dedi ki, çünkü
bankaların hiçbirinin birbirine güveni yok, bu piyasada inanılmaz bir güvensizlik
yaşanıyor. İnanılmaz güvensizlik ortamında kimse kimseden borç alamıyor. Borç
alamadığı zaman bütün emlak fiyatları, bütün varlık fiyatları düşmeye başlıyor.
Piyasalarda herkes çekilmeye başlıyor. FED bunu ortadan kaldırmaya çalıştı ve
biliyorsunuz, 18 Martta da Bear-Stearns JPMorgan tarafından satın almasını sağladı.
Şimdi Bear-Stearns‟ın Mart Cuma günü kapanış fiyatı 30 dolardı, Ocak 2007‟deki
fiyatı 169 dolardı. Bear-Stearns liste başında 2 dolara JPMorgan‟a satıldı. Yani size
şöyle söyleyeyim. 2 dolara, 236 milyon dolara falan satıldı Bear-Stearns.
Newyork‟taki binaları Menethon binalarının sadece değeri 1.4 milyar dolarmış ve
üstelik Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası JPMorgan‟ı iptal edebilmek için
dedi ki, 30 milyar dolarlık Bear-Stearns kredilerinin riskini ben üstüme alıyorum, dedi
ve FED burada yapmak istediği bakın, ben piyasaların çökmesine müsaade
etmeyeceğim. Çöküş olursa bunun çok çok büyük çöküş olacağı, size onun için başta
rakamları verdim. Finansal varlıklarda inanılmaz bir şişiş var. Gayri safi, dünya gayri
safi hasılası bunun çok üstünde çöküş olduğu zaman bu gerçekten çok ciddi
boyutlarda bütün dünyada deprem olacak, yani 29 Buhranı buna mevlüt okutacak, bir
hale gelecek ve 18 Martta ıskonto faizlerinin %2.5‟e bankalara verdiği, hedef faizlerin
bankalar arasındaki faizde 2.25‟e indirdi. FED‟in Amerika‟daki enflasyon oranı %4.3
en son açıklanan enflasyon oranı, Amerika‟da enflasyonlar reel faiz oranları negatif.
Tabii FED faizleri indirdikçe, enflasyonist baskılar artarken, dolara olan güven
azalıyor ve 1 euro 1.59 dolar parametresine kadar ulaştı. Şimdi bugün 1.56‟larda
seyrediyordu, ama gerçekten dolar için kötü gelişmeler söz konusu. Şimdi ne oldu,
boyutları nereye kadar geldi, bunun? 2007 yılında emlak fiyatları %10 düştü hatta
%10‟dan fazla düştü. %11.7 düştü, Ocak‟a, bakarsanız. Her %10‟luk düşüş, emlak
değerlerinde 2 trilyon dolardan daha fazla azalmasına yol açıyor. Yani insanların
servetlerinde 2 trilyon dolarlık azalma oluyor.
Eskiden kendilerini zengin zannedip, harcama yapan buna dayanarak borç alan
insanlar, şimdi hem borç almaktan vazgeçiyorlar, hem de aldıkları borçları geri
ödeyebilmek için birden bire harcamalarını kısmaya başlıyorlar. Emlak değerleri
düştükçe de jingle mailler dağıtıyor. Şimdi jingle mail dediğimiz olay, bizde biraz yok;
Avrupa‟da da yok; bu Amerika‟da olan bir olay. Şöyle orada non-recourse loan
diyorlar, yani başvurusu olmayan borçlar.
7
Eğer diyelim ki, ben evimi aldım, size biraz önce söylediğim gibi, 100 bin dolarla
evimi aldım. 2007 yılında işler istediğim gibi gitmedi. Evin değeri 75 bin dolara düştü.
Bende ödemelerimi yapmadım. 2008‟de ödemelerim başlıyordu. 2007 yılında yapma
demişti banka. Ben ödemelerimi yapmadım. Banka geliyor, benim evime el koyuyor,
o 100 bin dolar. Benden başka hiçbir şey isteyemiyor. Yani eve el koyduğu zaman
ama evin değeri 75 bin dolar, yani ben ondan 100 bin dolarlık borç almıştım.
Bankanın elindeki değer 75 bin dolarlık bir varlık eline düşüyor. Bunu banka bu
şekilde yapabilir veya ben şuna karar verebilirim. 2008 yılında ödemeler gelmeye
başladığında derim ki, bu adamlar bana dediler ki, 100 bin dolarlık ev, 125 bin dolar
olacak, halbuki 75 bin dolara indi. Ben ne diye enayi gibi ödemeye devam edeyim.
100 bin dolarmış gibi borçlanayım, adamlara. Anahtarı zarfınızın içine koyuyorsunuz,
bankaya gönderiyorsunuz. İşte bu da jingle mail, yani banka sizden hiçbir şey
soramıyor. Anahtarı alıyor, ondan sonra evi ne yapacak? Şimdi tabii ne oluyor?
Bankaların elinde böyle evler birikmeye başlıyor. Banka bunu satmak zorunda, eğer
satamazsa banka iflas edecek. Piyasaya ikinci el ev girmeye başladığı zaman da
fiyatlar daha düşmeye devam ediyor. Şimdi herkesin buradaki tahmini ne kadar
düşecek? Yani %20, %30 ne kadar, %30‟luk düşüş olursa şimdi Amerika‟da yaklaşık
51 milyon mortgage kredisi almış olan insanlar var. Eğer %30‟luk bir düşüş olursa, 20
milyon hanenin eksiye geçeceği düşünülüyor. Yani borçlarının, aldıkları evin çok
üstünde olduğu olacak. Yani 75 bin dolarlık eve, 100-150 bin dolarlık kredi ödemeye
çalışıyor, olacaklar ve bunlardan ne kadarı jingle mail yapacak? Yani anahtarı
koyacak, namuslu bir şekilde diyecek ki, arkadaşım ben bunu istemiyorum. Ne kadarı
ödemeyecek ve banka el koyacak? Tabii bir de banka el koyduğu zaman bir de şerh
maliyeti var, onu size söyleyeyim. Avukatlar geliyor, evin değerini ölçüyorlar, yeniden
muazzam bir maliyet biniyor. Yani jingle mail yaptıkları zaman o maliyetlerden de
kurtuluyor. Şimdi o bakımından baktığımız zaman Goldman Sachs örneğin emlak
fiyatlarının %25 düşeceğiniz hesaplıyor ve bankanın kaybının 1.1 trilyon olacağını
bunun yarısından fazlasının ABD bankalarına ait olacağını gösteriyor. Bazı
hesaplamalar bunun 2 trilyon dolara çıkacağını söylüyor. Yani şuanda 600 milyar
dolar civarında 2 trilyon çıkacakmış, 3 trilyona çıkacakmış. Bunun özelliği ne?
Bankalar kaldıraçlı çalıştıkları için 2 trilyon veya 1 trilyon zarar demek, bankalar
açısından; 10 trilyon kredilerin geri çekilmesi demek ya da varlık olunması demek, öz
sermayelerin arttırılması demek. Öz sermayenin arttırılması için şimdi bir başka
tartışma konusu var. Bu Sovereign Wealth Fund dedikleri egemen varlık fonları yani
bunlar Çin gibi ülkelerin elindeki biriktirdikleri paralar, bunlarda şimdi bakıyorlar.
Etrafta biz neleri satın alırız? İşte Citigroup para yatırdılar, Merrill Lynch para
yatırdılar. Fakat bu da Amerikalıları çok tedirgin etmeye başladı; çünkü bu adamların
elinde olan para 3 trilyon dolar. 3 trilyon dolarla Amerikan Finans Sistemini ele
geçirebilecekler. Çok düşük fiyatlarla yani dediğiniz gibi Bear-Stearns 236 milyon
dolara aldı. Goldman Sachs fiyatı 1 milyar dolar olsun. Bizim bahsettiğimiz miktarlar 3
trilyon dolardan bahsediyoruz, 10 milyar dolar olsun, büyük banklara; 150 milyar
dolar olsun, çok büyük miktarlardan bahsediyoruz. Şimdi Amerika böyle bir çelişkiyi
de yaşıyor.
Yani eskiden 10 sene öncesine kadar bizde bankalar battığında yav kardeşim siz
neyi kurtarıyorsunuz? Bu piyasa sistemidir. Adamlar, kötü iş adamları riski
yönetememişler, bırakın batsınlar, dediler. Şimdi kendilerine geldiklerinde, hayır
diyor, biz bunun batmasına izin veremeyiz, göz göre göre. Yani şimdi şeyi
görüyorsunuz. Bir ülkenin yöneticileri ne kadar ülkelerini seviyorlarsa ve birikimlilerse
ona göre ülkelerinin çıkarları doğrultusunda karar alıyorlar.
8
Öbürküleri gariban bir şekilde ya IMF böyle mi dedi, şey böyle mi dedi? Biz buna göre
hareket edelim, dediğiniz zaman sisteminizi çökertiyorsunuz. O zaman yabancılarda
geliyor, patır patır almaya başlıyor. İşte 2000‟den sonra yaklaşık Türk Bankacılığın
%50‟si yabancıların eline geçti. Amerika‟da olduğu zaman bu, bütün Amerikan
Kongresi ayağa kalkıyor. Dur ya bizi kimler satın alıyor, şeklinde yaygara basıyorlar.
Ama Amerikan Şirketi geldiği zaman böyle bir gelişme söz konusu değil. Şimdi
burada verdiğimiz rakamlar sadece mortgage için, bir de diğer hisse senetleri fiyatları
falan düştüğü zaman her sektörde fiyatlar düşmeye başlayacak, iflaslar artacak;
iflaslar artınca da fiyatlar daha da düşecek. Şimdi Amerika Birleşik Devletlerinin bütün
yapmaya çalıştığı, işte bu basit daireyi nasıl kırarım? Yani bize biraz önce belirttiğim
gibi, bizim az gelişmiş ülkelere önerdiklerinden çok daha farklı politikalar izliyorlar.
Onlar kendi çıkarları doğrultusunda daha doğrusunu yapıyorlar. Çünkü sistem
çöktüğü takdirde insanlar işsiz kalacaklar. Ellerindeki varlıklar, ellerinden gidecek.
Yani burada çok ciddi bir şekilde sistemi kurtarmaya çalışıyorlar, yani çok çok kötü
durumda ve şeye de yanaşmıyorlar. Yani mağrurluk yapıp, Araplara, Çinlilere falan
ya siz gelin alın, ama dikkatli olun, bize niyetlerinizi söyleyin, diye, Şimdilik şey IMF
onun üstünde çalışıyor, bu egemen varlık fonları için kurallar. Tabii para sahibi
olanlarda umurumuzda değil diyorlar. Aslında umurlarında niye? Çünkü ellerinde
dolar varlıkları var. Çin‟in elinde bir iki rezerv yaklaşık 1.606, 65 trilyon dolar; bunun
yaklaşık 1.2‟sinin dolar olduğu şey yapıyor, 1 trilyon, 1.2 trilyon dolar. Doların
değerindeki %10 düşüş demek, Çin‟in %120 milyar dolar zenginleşmesi, fakirleşmesi
bir anda %20 düşüş demek ki, o gerçekleşiyor. Yaklaşık 250 milyar dolar para
kaybetmesi demek, Çin‟in. Onlar da bu krizden o kadar şey yapmıyorlar. Ama şimdi
burada söylemek istediğimiz kriz nasıl çözülürse çözülsün, bu içinde bulunduğumuz
kriz. Birincisi serbest piyasa ideolojisi, yani 1980‟lerden sonra işte bu Margaret
Thatcher, Reagan döneminde biraz daha Türkiye bağlamında Washington uzlaşışı
denilen, piyasalarınızı açın, denetimi ortadan kaldırın, iş çevreleri en iyisini bilir.
İnsanları serbest bıraktığınız zaman onlar doğruyu bulurlar, felsefesi çökmüş
durumda. Yani belki burada çok dramatik yani önümüzdeki dönem çok daha farklı bir
dünyayla karşı karşıya kalacağız. İkincisi ABD dolarına olan güven çok ciddi bir
şekilde azalmaya başladı. Size şöyle söyleyeyim. 1999 itibariyle rezervlerin %18‟i
eurodayken, ABD doları %70‟i 74‟düydü. Şimdi oran değişmeye başladı. %64‟de
inmiş durumda AB, 2006 sonu itibariyle 2007-2008 rakamları değil, 74‟den 64‟de
inmiş durumda; Euro‟nun şeyi de %18‟lerden 26‟lara çıkmış durumda. Geçenlerde bir
Amerikalı eski bir hocam şimdi Hardward‟da onun yaptığı bir çalışma var. 10 yıl
içerisinde Euro şeyin yerini alır diyor, doların rezerv para olarak konumunu alır, diyor.
Bu çok ciddi olarak dünyada sadece ekonomiden yöne değil, güç dengelerinde de
çok ciddi kaymaları getirecek, bir şey. Bir başka açıdan baktığımız zamanda örneğin
Avrupa Merkez Bankası, Amerika Birleşik devletlerine yardımcı olmuyor. Diyor ki, biz
için önemli olan enflasyondur, faizi %4‟te tutuyor. Peki faiz enflasyon oranı ne? Biraz
önce size söyledim. Amerika‟daki enflasyon oranı yaklaşık 4.3, Avrupa‟da 3.3;
Avrupa Merkez bankası %4‟te tutuyor, faiz oranlarını. Amerikan Merkez Bankası
%2.25‟e indirmiş, durumda.
Yani çok ciddi farlılıklar var ve Amerika Birleşik Devletleri o açıdan baktığınızda
köşeye sıkışmış, durumda. Şimdi burada rezervlerin Türkiye‟ye olası etkilerini
bakabiliriz. Tabii 1980‟lerden bakmak gerekiyor. Çünkü, Türkiye 1980‟lerden sonra
hem mal hem finans piyasaları serbestleştirme politikaları uygulamaya başladı,
dediğim gibi bunları en önemlisi, en hassas olanı sermaye hareketlerinin
serbestleştirilmesi.
9
Yani Türkiye‟ye dedi ki, 1989 yılında 32 sayılı kararnameyle sermaye hareketinin
tamamıyla serbestleştirdi. Küresel finansal sermayesi, yüksek faizlerden yararlanmak
için Türkiye‟ye gelmeye, tedirgin olduğunda da hemen çıkmaya ve ağır bedeller
ödetmeye başladı. Türkiye kullan ve para politikası üzerindeki etkinliğini kaybetti.
Türkiye‟nin durumuna bakın, 1990 yılı çok önemli. Bizim 1990 yılında iç borç
stokumuz, gayri safi milli hasılanın çok düşüğü düzeyindeymiş. Yani %14‟ler
düzeyinde ve biliyorsunuz, bahsettiğim perdenin %60 düzeyinde, toplam borç için.
Biz de iç borç stoku %14‟müş. Fakat ondan sonra çok hızlı bir şekilde yükseliyor ve
2001‟deki krizle birlikte %69‟a yükseliyor. Çok ciddi bir şekilde ve 2001 yılına bakacak
olursanız. Orada 2001 yılına bakın, faiz harcamaları. 2001 yılında gayri safi milli
hasılanın %23.3‟üymüş. Yani biz 2001 yılında faiz hariç harcama yani eğitim, sağlık,
adalet her türlü şeye harcadığımızdan daha fazlasını faize harcar bir duruma gelmişiz
ve bütçemiz %16.5 civarında, gayri safi milli hasıla açık vermeye başladı, ondan
sonra tabii devreye IMF geldi. Biliyorsunuz, bizim bakanlara da güvenmedi. Kemal
Derviş‟i gönderdiler. Kemal Derviş geldi, dedi ki siz bütçeyi sıkacaksınız, faiz dışı
belge vereceksiniz, fazla vereceksiniz. Bakın faiz dışı fazla, 2001 yılında 6.8 onunla
birlikte 2005 yılında 7.4‟e kadar çıkmış, dünyadaki en yüksek şeyler. Şimdi başka bir
örnek vereceğim, size, ülkeyle karşılaştıracağım. Yani biz tamamen IMF‟nin
güdümüne girdik. IMF bize dedi ki, siz bütün harcamalarınızı kısacaksınız. Burada
yapacağınız şey borçları ödeyebilir hale gelmenizdir, dedi. Ama 1999 yılı itibariyle
baktığınız zaman, 2000 yılı başında bizim çok ciddi istikrar programı uygulamamız
gerekirdi. İşte 2000 yılında ilk istikrar programı uyguladığımızda, döviz kurunu
kullanarak enflasyonu düşürme programı uyguladık. Şimdi tamamen IMF‟nin
baskısıydı. Türkiye çok ciddi bir hata yaptı. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz
koşullar böyle bir programı uygulamaya müsait değildi. Yani her programın başarıya
ulaşması için, bir ön koşulların yerine getirilmesi gerekiyor ve şimdi yani biz 2000
yılında uygulamaya başlayıncaya kadar 30-35 defa uygulanmış, bir program. Faizi
sadece bir ülke dışında, İsrail dışında başarıya ulaşmamış. İsrail‟in 1985 yılında
başlattığı bir program var. Ama İsrail biliyorsunuz, çok özel bir ülke. Çünkü,
Amerika‟daki Yahudilerden çok ciddi bir kaynak alıyor. Amerika üzerinde çok etkisi
olan bir ülke, İsrail. Fakat Türkiye açısından baktığınız zaman, yani 2000 yılı
başındaki programın başarıya ulaşabilmesi için, Türk Lirasının değerli olmaması
gerekiyordu. Halbuki baktığınız zaman Türk Lirası %27.5 değerliydi. Çünkü program
uygulandığı zaman Türk Lirası değerlenecekti. Bütçe açığının olmaması gerekiyordu.
2001 yılında programa girerken, 2000 yılında bütçe açığımız 11.7‟ydi. Bankanın açık
pozisyonu olmaması gerekiyordu. Yani bankaların 2000, 99 Eylül‟ü itibariyle açık
pozisyonları yasal limitin 6 katıydı. Yani bizim hazine o zaman dikkat etmiyordu ve
Merkez Bankası 2 milyar dolar açık pozisyonu olması gerekirken, yaklaşık 12 milyar
dolar açık pozisyonu var. 2002, 2000 Eylül‟ü itibariyle 1 sene sonra bu açık
pozisyonu 12 milyar dolardan, 22 milyar dolara çıktı ve sistemin çökmesinde yani
finansal krizin nedeni en önemli etkende bu oldu. Türk Ekonomisi 1990‟dan sonra
çok ciddi bir faiz düşür belgesi almış. Yani dünyanın en yüksek faizlenmesi hesabı,
yani IMF‟ye tamamen uymuş durumda. Fakat bunun yanında çok ciddi bir gelişme
var. İşte bugün geleceğimiz birazdan göstereceğim cari açığımız artıyor. Yani bizim
dış dünyayla sürekli olarak açığımız artıyor. 2000 yılındaki rakamlara bakın. Bakın
2000 yılında -4.9‟luk bir cari açık verdikten sonra, 2001 yılında çöktü, ekonomi.
Halbuki bugün itibariyle yani geçen sene itibariyle 7.8, bu eski milli gelir rakamları,
yani gayri safi milli hasılanın %8‟i kadar biz açık veriyoruz. Bunu sürdürebilmemiz son
5 senedir. Yani 2003‟ten sonra Türk Ekonomisi kriz şeyine girdi, alanı içerisinde.
10
Yani normal olarak koşullar 1900‟ler bu likiditenin genişlemesinden önce, eğer bir
ülke bizim ekonomimizde bir ülke cari açığı %4‟se, %4‟den fazlaysa ve parası
%25‟ten fazla değerlenmişse, herkes o ülkeye eskiden, bu ülke ne zaman krize
girecek, şeyiyle bakardı. Şimdi bakın, dikkat edin. Bizim 2004 yılında cari açığımız
%5.2‟ymiş. En aşağıdaki şeye bakarsanız, Değer Efektif Döviz Kuru diyor. Türk Lirası
%43 değerliymiş. 2005‟e geldiğimizde 6.4‟e çıkmış, cari açık. %71 değerlenmiş Türk
Lirası, 2006‟da %8‟e çıkmış, gayri safi açık. 160‟a, %160‟a çıkmış, bizim aşırı değerli
paramız. 2007 yılı sonu itibariyle cari açığımız gene %8‟e yakın ve %90 değerli bir
Türk Lirası var. Yani Türk Lirasının esas değerinin 2 Lira civarında olması lazım. Yani
1 doların 2 lira civarında olması gerekirken şuanda işte herkes sabah 34‟e çıktı bir
ara, ondan sonra 31‟lere indi. Tedirgin oluyor. Ama esas olması gereken değer 2 lira
olması lazım. Şimdi bunun özelliği ne? Buradaki soru ne, temel sorun ne? Buradaki
temel sorun Türk Lirası aşırı değerlendiği için ne oldu? Bizim sanayimizde rekabetini
kaybetmeye başladı. Ara mallar üreten sanayi üretemiyor, artık. Şimdi ihracatımız
artıyor. Ama ne oluyor? İstihdam azalıyor. Yani bizim nihai mal üreten, ihraç eden
sektörlerimiz ara malları olduğu gibi dışarıdan alıyorlar. Çok az katma değer
katıyorlar. Ondan sonra Çin‟den, Pakistan‟dan alıyorlar, Batıya satmaya çalışıyorlar
ve buradan para kazanıyorlar. Onların marjları da düşmüş, durumda. Şimdi
Amerika‟yla, Çin arasında; Avrupa‟yla, Çin arasında en büyük tartışma konusu;
Amerika, Çin‟e diyor ki, sen diyor, Yuan‟ı az değerde tutuyorsun, düşük değerde
tutuyorsun, rekabetini arttırıyorsun. Yuan‟ın değerlenmesine müsaade et. Eğer
etmezsen hem Clinton, hem Obama diyor ki, biz 27.5 vergi koyacağız. Ya sen Yuan‟ı
%30 değerlendir, rekabet etme açısından daha aktif konuma gel. Bizde ise
yöneticilerimiz ne diyorlar? Bizim paramız değerlendi, senin paran değerleniyor da
senin ben yurtdışından arabaları daha ucuza satın alıyorum. Her şeyi ithal etmeye
başlıyorum. Rekabet artıyor, ithal malların rekabeti artıyor. Benim sanayi üretemiyor.
Sizin peki Çin neden bunu yapıyor? Çünkü, Çin yılda 10-15 milyon insana iş
yaratmak durumunda, Çin onun için yani bir oyun içerisinde çok büyük bir oyun var.
Çin rezerv topluyor, bunu dolarda tutuyor. Doların Amerikan sistemini çökmemesine
çalışıyor. Çünkü şunu biliyor, sistem devam ettikçe ben mal satacağım, ben mal
sattıkça, istihdam sorununu çözeceğim. İstihdam sorununu çözdükçe, benim sosyal
sorunlarım da çözülecek. Çünkü 10-15 milyon insanın işsiz kaldığını düşünün.
Türkiye gibi bir ülkede ne oluyor? Türkiye gibi bir ülkede ne diyor yöneticilerimiz, diyor
ki biz 8 milyon, 18 milyon, 17.5 milyon hane var, Türkiye‟de. Biz 8 milyonuna kömür
dağıttık, diyor. Yani bu insanlar yoksul statüsünde kömür alarak, kışlarını geçirmek
durumunda kalıyor. Yani yaklaşık yarısı, hane halkının yarısına siz kömür
dağıtıyorsunuz. Halbuki Çin diyor ki, ben bunları istihdam ederek sağlayayım. Ondan
sonrada iç pazara yönelmeye başlarım, büyük bir Pazar oluştururum. Biz de ise
şimdiki durum, 2001‟den o açıdan çok daha kötü durumda. Şimdi burada çok önemli
bir şey var. Bakın 80 sonrası, 89 sonrasında rakamlarda 89 sonrasında, bu rakam
çok önemli, çünkü esas kırılganlık noktamız burası bizim. Dikkat edin, Türkiye‟den ne
zaman para çıkışı olmuşsa, Türk Ekonomisinde bir küçülme var, bazen de çok ciddi
eksiye düşüyor. Mesela 91 yılında 2 milyar dolar para çıkmış, ekonomi 9.4‟te 90‟da,
0.3‟e düşmüş, büyüme. Yine 94 yılında yaklaşık 4 milyar dolar para çıkmış, bakın ne
kadar ufak paralardan bahsediyoruz. Ekonomi %6.1 küçülmüş. Burada bir istisna
yani para girişi de oldu, 99 yılı. 99 yılı bildiğimiz gibi depremin olduğu yıl, orada Türk
Ekonomisi çok ciddi bir şekilde çöktü, yani finanssal sistemde herhangi bir sorun
yoktu. Ama 2001 yılında 14 milyar dolar çıkmış, durumda ve ekonomimiz bu yeni
rakamlar yani 98-99‟dan sonra yeni rakamları koydum, eski rakamları göre 9.5
11
oranında küçülmüştü. Daha şirin göstermek için, daha karamsar olmayın, Hocam
amma karamsarsınız. Bu kadar düşürüyorsunuz, ne dememek için, onu yaptık.
Şimdi 14 milyar dolar para çıkmış, 2001 yılında. Bizim ekonomimiz 5.7‟lik düşürmüş.
Bakın rakamlara dikkat edin. 2002‟den sonra her bir %1 gayri safi milli hasıla yüzdesi
yaratmak için, ne kadar şeye ihtiyaç var, yabancı sermayeye girişe. Yani bizim
şeyimizi sürdürebilmek için, bakın size rakamları söyleyeyim. Bunları bölerek 2000,
1191, 6.2‟ye böldüğünüz zaman 2002 yılında biz 187 milyon lira, 187 milyon dolar
girdiği zaman bizim ekonomimiz %1 büyüyormuş. 2002, 2003 yılında bu rakam 1
milyar 357, 357 milyon dolara çıkmış. Yani 2003 yılında %1 büyümek için,
yurtdışından 1.3 milyar dolar para girmesi gerekiyormuş. 2004 yılında bu miktar 1.9
milyar dolara çıkmış. Yani her %1 büyümelik için, 1.9 milyar dolara ihtiyacımız var.
2005 yılında bu 5.2 milyar dolara çıkmış. 2006 yılında 6.2 milyar dolara çıkmış. 2007
yılında yani %4.5 dikkat edin, bakın. 2004‟den sonra büyüme çok ciddi bir şekilde
düşüyor. 2004 yılında yani geçen sene 2007 yılında, her büyüme için 11 milyar dolar
para girmesi gerekmiş, Türkiye‟de. Şimdi bakın, krize ne diyoruz? Yurtdışında kriz
derinleşecek diyoruz. Krizin derinleşmesi demek diyoruz. Burada Türkiye‟ye likidite
girişinin azalması demek. Azaldığı zaman Türk Ekonomisinde çok ciddi bir düşüş
ortaya çıkıyor. bu rakamlar onu gösteriyor. Yani Türk Ekonomisi ne kadar dışarıya
bağımlı, dış sermayeye bağımlı, o sermaye gelmediği zaman Türk Ekonomisi çöküşe
doğru gidiyor. Yani şimdi bugün yaşadığımız, daha yaşamadığımız daha doğrusu
süreç bu. Şimdi bir başka boyutuyla bakacağım, o sürece size. Bu sıcak para
dediğimiz olay, yurtdışı yerleşiklerin portföy stoku. Şimdi hisse senedi, devlet iç
borçlanma seneleri ve mevduat; 2002 yılında 8.2 milyar dolar para varmış, yani hisse
senetleri 3 milyar dolar kadar, şeyde 2 milyar dolar, mevduatta da 2 milyar dolar.
Şimdi burada bunlar istedikleri zaman paralarını çekebiliyorlar. 2007-2006 yılına
geldiğimiz zaman bu miktarlar çok arttı ve 2007 itibarıyla 106 milyar yani 100 milyar
civarında bir para vardı, yani sıcak sermaye. Bunlar yavaş yavaş çekilmeye başladığı
zaman ekonomiyi çökertiyorlar. Bunu nasıl yaptı? Mesela Nisana bakın. Nisan ayının
onun için koydum. Mayıs ayında, Mayıs 2006 yılında yani 1 dolar 1.3 liraya düştü.
Haziranda para çıkışıyla birlikte yaklaşık Nisanla, Haziran ayları arasında iki ay
içerisinde 20 milyar dolar çıktı. Bizim dolar kuru birden 1.3‟ten, 1.75‟e fırladı.
Hatırlıyor musunuz, bilmiyorum, yani geçen sene, önceki Haziran‟dan bahsediyorum.
Yani 1.5 sene önceden bahsediyorum. Birden bire 1.3‟ten 1.75‟e fırladı. Merkez
Bankası, faizleri 13.25‟ten 17.5‟a çıkardı. Hemen faizleri çıkardı ki, sıcak para girsin
ve ondan sonra geri dönüş başladı. 2007 itibariyle %106 milyar dolara ulaştı. Yani bu
rakamlar Türk Lirasının ne kadar sıcak sermayeye bağlı olduğunu gösteriyor.
Herhangi bir çıkış olduğunda Türk Ekonomisi de çok ciddi bir daralma oluyor. Şimdi
baktığımız zaman burada, yani son olarak, özet olarak şunları söyleyebiliriz. 1Türkiye Ekonomisi sıcak paraya bağımlı hale gelmiştir. YTL aşırı değerlidir, yani %90
civarı yani Türk Lirasının yaklaşık 2 lira olması gerekirdi. Neden bir türlü olmadı? İşte
o Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi çok yanlış politikalar izledi. İzlediği içinde
enflasyonu düşüreyim derken de bu sefer bizim Türk Mallarının, Türk Sanayisinin
rekabetini ortadan kaldırdı. Bu da giderek cari gideri açığımızı arttırdı ve şimdi yapısal
çok ciddi bir sorunumuz var. Ara malların üretiminde altyapısı ortadan kalkmış, bir
Türkiye‟den bahsediyoruz. Satılacak olan kamu şirketlerinin büyük çoğunluğu
satılmış, durumda. Küresel kriz derinleştikçe, likidite daraldıkça ekonominin gerçek
yüzü ortaya çıkacak, dedi. Bir de bunun üstüne dedi, yerine Türkiye‟deki siyasi
gelişmelerde girmeye başladı. Türkiye‟deki siyasi gelişmeler bunun üstüne bir de
katmerli olmasını sağlayacak. Ama burada çok önemli bir şey var.
12
Bakın size dedim ki, 2001 yılındaki krizin nedeni, 99 Eylül‟ünden 2000‟e kadar
bankaların açık pozisyonu 12 milyar dolardan, 22 milyar dolara çıkmasıydı, çok cüzi
bir rakam. Şimdi özel sektör kuruluşlarının borcu geçtiğimiz 5 sene içerisine
2003‟den, 2007‟ye 147 milyar dolara çıktı, 43 milyardan 147 milyara ya bu ne
demek? Eğer faizler şey, Türk Lirası aşırı değer kaybederse, hızlı bir şekilde
kaybederse çok ciddi bir şekilde yabancı dolar döviz cinsinden borçlanmış şirketler
iflas edecekler. Yani bunların örneği neydi, mesela şeydi; bu Düzce‟deki 2001
yılındaki olan neydi o, tavukçunun şirketi, Mudurnu. Mudurnu 2000 yılında baktı işler
çok iyi gidiyor. Döviz durumu sabit gibi görünüyor. Ha dedi ki, biz yatırımları girişim,
Türkiye pazarının %80‟ni Mudurnu‟nun elindeydi. Bir süre sonra Türk Lirası değer
kaybedince Mudurnu‟da borçlarını ödeyemez hale geldi. Biliyorsunuz, iflas etmek
zorunda kaldı, sonra başkaları satın aldı. Şimdi yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar.
Yani birden bire piyasadan silinmeniz mümkün, eğer çok borçluysanız. Şimdi burada
borçlu olan şirketler tabii bu şirketlerin bazıları doğrudan borç aldılar, bazıları Türk
Bankalarından borç aldılar. Yani eğer Türk Bankalarından aldıkları oranda borçları
ödeyemedikleri takdirde bankalarda çökecekler, çok ciddi bir sorunla karşı karşıya
kalacak. Evet, ben burada sunumu bitireceğim, sizin sorularınıza cevap vereceğim.
Evet, sorusu olan arkadaş varsa onlara cevap vereceğim. Sorularınız var mı? Evet.
Soru: Tekrar bir klibe doğru gittiğimde anladım. Eğer bu klip oluşursa ileriki yani Türk
Lirası değer kaybetmezse bu durum böyle devam ederse, 2001‟den daha mı şiddetli
olacak?
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: 2000, 90‟lı yıllarda Türk Lirasında aşırı bir değerlenme yoktu. Fazla
spekülatif parada girilmede Türkiye burada sadece 2002 yılı var, 8.2 milyar dolar.
90‟lı yıllarda fazla paranın girmemesinin nedeni, Türkiye‟ye yani yabancı paranın,
sıcak paranın birincisi mali konumumuz daha önce verdiğim gibi bütçe açığımız çok
yüksekti, enflasyon yüksekti. Bu belirsizliği göz önüne alamıyorlardı. Fakat 2001
yılında Kemal Derviş‟in gönderilmesinden sonra bunları adam et demesinden sonra
15 yasa çıkardılar falan. Merkez Bankasının elini kolunu bağladılar, sadece
enflasyona bakacak dediler. Şimdi çok ciddi bir garanti var, yabancılara. Birincisi
Merkez Bankasının rezervleri 70 milyar dolar, ikincisi Türkiye %6‟da 6.5‟larda faiz dışı
fazla veriyor. Borçluluk oranlarının, toplam borçluluk oranlarına giden seyirleri
alırsanız, %35‟e düşürmüştü bunları. Yani Türkiye, Asya Kriterlerinin çok çok altında
İtalya‟da, Yunanistan‟da, Belçika‟da devlet borçlarını yani iç ve dış borçların toplamı
%100‟ün üstünde, Türkiye gibi ülkede ise %35 ama neden? Biz son 5 senedir, yani
krizden yatırım yapmıyoruz. Eğitim, sağlık, haber sistemleri hepsi çöküyor. Ama
borçlarımızı ödeyebiliyoruz. Şimdi burada ben onu göstermedim. Fakat burada var,
nerede var, bilmiyorum, şimdi bulabilirim. 2002 yılında Arjantin‟de krize girdi. Yani
2001 yılı sonunda, biz 2001 Şubat‟ında girdik; Arjantin 2001 Aralık‟ında girdi.
Arjantin, IMF‟ye dedi ki, kardeşim dedi sizin bu politikalarınız yüzünden girdim. Siz
bana hep gelip yağ çektiniz, işte dünyanın en örnek ekonomisiniz yani bize dedikleri
aynı şeyin biliyorsunuz, hiç unutmuyorum. 2005, 15 Kasımında o zamanki Dünya
Bankası Başkanı gelmişti, Türkiye‟ye, siz örnek ülke demişti; herkese sizi örnek
veriyoruz, demişti. O zaman neydi, TÜSİAD Başkanı Erkut Yücel miydi? O Kasım
2000‟de diyorum. 10 gün sonra Demirbank batmaya başladı. Biz 10 yıl sonrasını
görüyoruz, dediler, inanılmaz ekonomi gidiyor. Size burada vermedim. 2000
Ocak‟ında bir dergiye demeç vermiştim. Bu program 1 sene içinde çökecek dedim.
“Türkiye‟nin Başka Olan Ekonomisi” çıkacak kitabımızda anlatacağız, demeci
13
vereceğiz. Yani ekonominin nasıl çökeceğini kurguladık. Şimdi ne oldu, yani son 5
senedir? Bu son 5 senede tahmin edemediğimiz bir şey gelişti. Yani likidite çok fazla
gelişti. Yani Amerika‟daki durumda çok ciddiydi. İşte şimdi çökmeye başladı. Yani
Alan Greenspan iki sene önce herkes kahraman ilan ediyordu. 2006 Şubat‟ında
Merkez Bankası Başkanlığını bıraktığından 18 sene sonra, Merkez Bankasını bıraktı,
Başkanlık yaptı. Herkes adamı, ilah olarak bakıyordu, ekonomiyi çok iyi anlayan
diyordu ve siz ona dediğiniz zaman yav bu adam bir şey yapmadı, balondan balona
atladı. Ekonomi çökecek dediğiniz zaman herkes karamsar bakıyorlar, diyordu. Ama
ortaya çıkan durum herkesin karşılaştırdığı yani 90 veya 81 durgunlukları değil, biraz
önce dediğim gibi burada çok ciddi bir şey var, şu en altta söylediğim olay. Ne
çözülürse, burada da dramatik gelişti millet. Serbest piyasa ideolojisi çöktü. Bundan
sonra her ülkede devletin daha fazla müdahale ettiğini göreceğiz. ABD dolarının
konumunu kaybettiğini göreceğiz ve finansal sistemler o tabloda verdiğim gibi Dünya
Gayri Safi Milli Hasılası 3-5 misli yükselecek konumda olmayacaklar, çok ciddi bir
çöküş olacak.
Soru: Yani şuanda IMF ne yaparsa yapsın, ABD
toparlayamayacak ve Euro, Doların yerini almaya başlayacak.
dolarının
düzenini
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Şimdi 15 ülke euro kullanıyor. Avrupa Birliği‟nde biliyorsunuz, 27 ülke var.
Ama Avrupa Birliği‟nde şey yapıyorlar; ticaret yapan ülkeler euro 350 milyon kişi,
insandan oluşuyor. Amerika Birleşik Devletleri, 300 milyon nüfusu var. 27 ülkeyi
kattığınız zaman 500 milyon insandan, pazardan bahsediyoruz. Amerika‟nın 300
milyon pazarı var. Gayri safi Milli Hasılalarına baktığınız zaman ABD‟nin 14 trilyon
dolar; Avrupa Birliği‟nin 27 ülkenin toplamı 16 trilyon dolar civarında, bir de onların
Amerika gibi cari açıkları yok. Yani şimdi bu bölgemizde olan olayların bütün altında
yatan o var. Yani Almanya, Rusya yakınlaşıyorlar. Amerika Birleşik Devletlerinin son
Kasımdan beri bütün stratejilerini değiştirmesinde yatan olay, yani Türkiye çok ciddi
bir konuma geldi, çok önemli bir konuma geldi. Yani Türkiye hani Irak‟ta başarısız
oldukları için, eğer Türkiye‟yi yanlarına almazlarsa size şöyle söyleyeyim; Şubat
27‟sinde İran petrol borsasını açtı, Kişa adasında. Çünkü Saddam‟ın affedilmeyecek,
hatası oldu. Kasım 2000‟de petrolünü dolar, euroyla satmaya başladı. Şimdi İran‟da
aynı şekilde satıyor. Onlara ne kadar yarayacak? Onu göreceğiz, yani. 2000‟de
başladı, 2003‟te yoktu, piyasada. ABD bu sorunu çözmediği takdirde Almanya, Rusya
arasında yani biz kafa tutmalar ekliyoruz. Burada uluslararası ilişkiler öğrencileri var,
onun için açıklamaya çalışıyorum. Onu ciddi okumanız lazım. Piyasalarda yani bu bir
anda ekonomi çöküş olurken Afganistan‟da ABD‟de çok ciddi güç işte yarın Bükreş‟te
NATO‟nun toplantısı olacak, 3-4 Nisan‟da. NATO‟yu toparlamaya çalışıyor.
Türkiye‟ye karşı tutumu sonlardan beri değişti. Çünkü şeyin farkına varmaya
başladılar. Eğer Türkiye‟de, karşılarında Türkiye‟den çok ciddi mesajlar verildi,
özellikle askerler. İlk defa olarak askerler 2007 yılının başından itibaren en son olarak
da 27, 24 Eylül‟de bu Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ dedi ki, biz sizinle
savaşırız, kardeşim maliyetleri size arttırırız, dedi. Amerika bunu çok ciddiye almaya
başladı. Şimdi başka bir şeylerde var, bunları hep izlemeniz gerekiyor. Ali Babacan,
Hindistan‟a gitti. Özel 8 Ocak‟ta Bush, Gül‟ün konuşmalarından sonra Hindistan‟a
gitti, dedi ki ben sizi Kuzey Irak‟tan alacağım, petrolü; İsrail‟e götüreceğim. Yani
çünkü Kerkük Yumurtalık hattına gelecek, Yumurtalıktan Hayfa‟ya gelecek,
Hayfa‟dan, Elat; Akabe körfezinde onların bir limanı var. Oraya gönderecek, size
gidecek petrol denecek şey ve bu, bizim Ali Babacan‟ın düşündüğü değil. Yani Kuzey
14
Irak‟taki petrol üretiminin artması gerekiyor ki petrol piyasasında Amerika şunu
anlamaya başladı. 2003 işgalinden sonra dengeler çok hassas şöyle söyleyeyim,
size. Günlük 84 milyon varil petrol üretiliyor. Yaklaşık 80 tüketiliyor, 85 milyon
varillikte üretiliyor. Arada 1 milyon varillik bir şey var. İşte işte Nijerya‟da olay çıktığı
zaman, Türkiye, Irak‟a girdiği zaman veya ufacık bir olay olduğu zaman,
Venezuela‟da petrol işçileri grev yaptığı zaman petrol fiyatları yükseliyor. Yani şeyle
ilgili değil, çünkü dengeler çok hassas bir durumda. Amerika düşmanlığı stratejisinin
altında Irak‟taki petrol üretimini çok ciddi arttırma ve sorunu çözme; eğer Amerika
yani baştan görüşü Amerika‟nın ilk görüşü orada taşeron bir devleti, üç devlette
bölmekti. Baktı bu, ben sadece %40‟na hakim olabileceğim, İran‟ın artıyor, gücü
artıyor. Türkiye‟yi İran‟a karşı kullanabilir miyim diye, girdi. Tabii bu çok tehlikeli bir
şey Türkiye‟de bizim yöneticilerimiz uyanık olmazlarsa işte biraz önce size
gösterdiğim o şeyin karşılaştırması çok güzel. 2001 Türkiye‟deki krizde, 2008 yılında,
2007 yılında Amerikan Merkez Bankalarının tepkilerine baktığınız zaman birisinin
ülkesini savunmak için hiç olmadık, hiç düşünülmeyen, kitaplarda yazmayan yani Ben
Bernanke bu işlerin uzmanı bir adam, daha öncede size söyledim. Şimdi piyasaların
soytarısı haline gelmiş, bir insan konumunda, piyasaları mutlu etmek zorunda.
Akademi, bilim kitaplar hepsi bir tarafa kaldı. Bu krizi nasıl hafifletebilir. Yani bu krizin
bir maliyeti olacak, ama herkesin elinde şu var. Diyelim ki Türkiye‟nin elindeki 70
milyar doların çok büyük ihtimalle 3‟te 2‟si dolar. Mesela Türkiye karar verirse ki işte
bu kararın mesela hani Çin Merkez Bankası yani Eylül ayında onlara dikkat
edeceksiniz. Mesela Çin Merkez Başkan Yardımcısı bunları hep okuyacaksınız, yani
bu mesajlar ufak gibi görünüyor. Diyor ki, mesela biz rezervlerimizin yeniden gözden
geçireceğiz, rezerv kompozisyonumuzu. Şimdi bu çok ciddi bir mesaj Amerika‟ya da
mesaj veriyor. Bak diyor, şeyi hatırlatıyor. O sırada Amerika‟da size vergiler, gümrük
vergileri falan koyacağız, diyor. Şimdi Merkez Banka Başkan Yardımcısı da diyor ki,
biz de rezervlerimizi ona yönelik ilintili değilmiş gibi herhangi bir konferansta o mesaj
gidiyor. Aynı nasıl bizim İlker Başbuğ‟un Kara Harp Okulunun açılış konuşmasında
24 Eylül Ankara‟da, Amerika‟ya ha siz bu işi göze aldıysanız, biz de bunu göze aldık;
ama size maliyeti arttırırız dediği zaman, Amerika‟da diyor ki, ha Türkiye‟nin aklı
başına gelmeye başladı galiba, oturup bu sorunları daha akılıca çözebilir miyiz?
Çünkü şöyle Türkiye tabii bir şeyler kaybedecek. Ama Amerika‟nın kaybedeceği çok
ciddi maliyetler olacak. Amerikan Emperyalizmine burada çok ciddi bir tabutuna çivi
çakılacak, yani onun için Türkiye çok önemli. Yani Türkiye kendi başına o kadar
önemli bir ülke değil, ama Türkiye taraflar arasında farklı bir oyuna girdiği zaman yani
mesela Avrupa Birliği çok daha akıllı bir şekilde davransa, dese ki aman ben
Türkiye‟yi alacağım. Türkiye‟nin sorunlarına yani diğer ülkelere yaptığım Romanya,
Bulgaristan gibi çözeceğim dese dünya dengeleri değişecek. Avrupa, Amerika,
ABD‟nin bunu istediğini zannetmiyorum, ama Avrupa Birliği zaten bizi istemiyorlardı,
tarihsel bir takım kaygıları var. Kendi iç çekişmeleri var. Onlar Türkiye‟yi düzeltirsek
Türkler de başımıza çıkmasınlar şeklinde bir düşünce var, ama yani bunları o şekilde
okumanız gerekiyor. Yani şimdi herkes bir mesaj veriyor, her konuşmanın altında
karşı tarafa bir mesaj gidiyor. Dediğim gibi Çin Merkez Bankasının yaptığı bir
açıklama; Rusya‟nın yaptığı açıklama. Mesela şuandaki paylaşım, Orta Asya
doğalgazlarının Rusya‟ya bırakıldığı gibi görünüyor. Öbür tarafta da bu bölgede de
Amerika Birleşik Devletleri, devlet kuracak. Burada çıban başı olan ülke İran. İşte İran
sorunu nasıl çözülecek? Hep beraber görüyoruz. Çünkü İran dediğim gibi euroyla
satmaya başladı, Amerika Birleşik Devletleri‟ne çok ciddi meydan okuyor.
15
Eğer İran euroya geçerse, o piyasayı kazanırsa, düşünün Türkiye‟den İran doğalgazı
işte bu Nabucco baskısıyla euro üstünden gitmeye başlarsa, Amerika‟nın elinde
kozlar kalmayacak.
İzleyici: Amerikalıların gücü yok şuanda.
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Amerika‟nın gücü var, işgal gücü var. Yani daha önce söyledim. Dünyada
geçen sene silaha 1.2 trilyon dolar harcandı. Bunun 650 milyar doları yani yarısından
fazlasını Amerika Birleşik Devletleri harcadı. Bu resmi şey Pentagon Savunma
Bakanlığı, bir de diğer masrafları araya kattığınız zaman Amerika‟nın harcamaları 1
trilyon dolara yaklaşıyor. Ama siz de ne yapıyorsunuz? Artık Türkiye‟nin konumunda
bir de koymak için ortaya koyalım. Ha siz silah üretemediğiniz zaman ne
yapıyorsunuz. İşte istihbaratı için başkalarını muhtaç kalıyorsunuz, bağımlı
kalıyorsunuz veya dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur. Ne yazıyordu, dünkü
gazetelerde? İşte bunu okuyacaksınız, çocuklar. Çok ciddi gelişmeler yani size her
zaman söylüyorum. Şanslı mıyız, şanssız mıyız, bilmiyorum, ama tarihsel kırılma
noktalarından geçiyoruz. Yani mesela 1929‟lar, 45‟ler bir tarihsel kırılma noktası, yani
onlar 45‟le, 80‟ler arasına baktığımız zaman fazla bir gelişme yok, yani
heyecanlanacak, trendlerde giden gelişmeler var. Şimdi şuanda içinde
bulunduğumuz kırılma noktası önümüzdeki dönemin güçlenmesini belirleyecek, yani
ekonomik açıdan da belirleyecek. Bakın, bütün ekonomi teorileri palavra oldu. Yani
kağıt üstünde kaldı. Nobel ödülü alan insanların hepsi gariban durumlarda şimdi, yani
baktığınız zaman gerçekten çok dahiyane buluşları var. Ama bir şeye de yaramıyor,
bir başka yönüne baktığınız zaman insanlara zarar vermiş, durumdalar. Yaptıkları
modeller, biz her şeyi düzeltiyoruz, derken her şeyi bozmuşturlar. Mesela ne yaptı?
Dünkü gazetelerdeki açıklama Amerika‟dan, Türkiye‟ye 10 tane Kobra Helikopteri
istedi. Amerika‟da dedi ki, ben bunları kendim kullanıyorum. Size veremem dedi, yani
bu başka mesaj. Siz Afganistan‟a başka şeylere adam göndermezseniz. Yani öyle
mesaj gitmeler, yani bunlar hep mesajlaşmalar. Yani sizin bağımlılığınızı da
gösteriyor, bu. Siz Kobra Helikopteri olmadan savaşamıyorsunuz. Yani başkasının
şeyiyle savaşmaya kalktığınız zaman da işte böyle şey durumlara düşüyorsunuz.
Tabii olmak durumunda kalıyorsunuz. O tabii hepimizin onurunu kırıcı bir noktaya
getiriyor. Onun için baktığımız zaman hepimizin üstüne düşen bir görev var. Yani biz
nasıl üretebiliriz, bu gibi şeyleri? Nasıl tam bağımsız konuma? Çünkü Amerika‟nın
şuanda karşı koyduğu, İlker Başbuğ‟un 24 Eylül‟de dediği gibi biz sizin işinizi
kolaylaştırabiliriz, zorlaştırabiliriz de. Yani size mani olabiliriz, maliyetleri arttırabiliriz.
Ama öbür tarafta da bağımsız fazla şeyi de yapamıyorsunuz. İşte istihbarat 16
Aralık‟ta Kuzey Irak‟ı vurmaya başladı, Türk uçakları. Genel Kurmay Başkanı dedi ki,
Amerika bize istihbarat verdi. Siz 24 senedir, dünden beri terörle mücadele
etmiyorsunuz. 24 senedir, bu mücadeleyi yapıyorsunuz. Yani 24 ay önce olsaydı. Bir
takım imkanları geliştirmemiş olabilirdiniz. Ama siz 24 sene içerisinde olayların
gidişatını görebilmeniz, nereye gideceğini görebilmeniz. 24 sene çok çok uzun bir
süre, bakın helikopter üretiyoruz. Güney Kore, biz İtalya‟dan alacağız. Çok farklı
gelişmeler yapabiliriz. Özellikle bu insansız uçaklarda, hava araçlarında istihbarat
gözetleme yani bence o kadar devlet yani çok büyük yatırımlar gerekmiyor. Ama çok
ciddi insan yatırımı gerektirmiyor. Üniversitelerimizin çok iyi olması gerekiyor.
Yurtdışında adam çalıştıracağınıza, o insanları buraya çekmeniz gerekiyor. Geçen
gün şeyin tartışması çıktı. YÖK Başkanın, herkes bizim hocalar bile amma para
yemiş. 15, 15 milyar yani anlıyorum da işte adama açıkladı sonra 6.600 lira alıyormuş
16
şimdi ben size geldiğim yerde işe aldığınız zaman, geçen hafta bu sunuşu iki hafta
önce Diloyit‟ta yaptım. Diloyit‟ta yaptım ve çocuklar o kadar alıyor. Bir üniversite,
bütün üniversite yönetecek bir insan 6.600 alırken, onlar girişte o parayı alıyorlar. Bu
adamın çok çok daha üstüne alması gerekir. Yani o dengeleri çok iyi kurmamız
gerekiyor. Türkiye o dengeleri kuramadı. Yani iş adamları arkadaşlarıma baktığım
zaman, üniversitedeki hocalarla ayarlamaya başladığınız zaman farklı
yönlediriyorsun. Yönlendirdiğiniz zaman da o yani sizin gözünüzden kaçan,
kaçmaması gereken onlar hep karşılıklı mesajlar. Yani Kobra Helikopteri, kusura
bakma sana veremiyorum, diyor. Sen de benim taleplerimi karşılayamadın, diyor.
Ben de sana bunu vermem diyor. İşte yarın Bükreş‟te 3-4 Nisan‟da Çarşamba Günü
başlayacak. Orada ciddi tartışmalar olacak. NATO nereye gidiyor? Gürcistan‟ı,
Ukrayna‟yı alacak mı, almayacak mı? Rusya‟nın Karaşu kuruşu ne kadar geçerli
olacak. Evet başka soru var mı? Evet.
Soru: Hocam bu arada Türkiye Ekonomisi sıcak paraya bağımlı pekala kısa vadede
ne yapabilir?
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Şimdi bakın bu çok açık, size onlar için hep söylüyoruz, öğrencilerimize.
Siz kafanızı hep hayatta öyle hazırlayacaksınız. Yani şuanda kurmanızın hiçbir
faydası yok. Yani modeller kuracaksınız. Hep kafamızda kuruyoruz. Ama o modelleri
daha ciddi kağıt üzerine koyduğunuz zaman, mesela size şöyle söyleyeyim. 2006
Mayıs‟ında, Haziran‟ında yeni Merkez Bankası Başkanı atandı. Şimdi Merkez
Bankası Başkanı yani öyle veya kenarda beklemeyen bu konulara hazırlıklı olmuş
olsaydı. Hani diyeceksiniz ki, dersimizi almış olsaydık. Merkez Bankası Yardımcıları,
bizim dersimizi aldı. 89-90‟da öğrenemedi. Tabii ideolojik olarak düşünmeyeceksiniz,
ülkeniz olarak düşüneceksiniz. Bakın şöyle söyleyeyim. Eğer Haziran‟da iki olay oldu.
1- Merkez Bankası faiz oranlarını çok ciddi arttırdı. İkincisi stopaj vardı, hisse
senetlerinde %15 hem yabancılara hem Türklere 2007-2006 yılının başında, Maliye
Bakanlığı dedi ki, stopajı hemen kaldırıyorum. Şimdi bakın, zaten Türk Lirasının
değeri 2 Liraya yaklaşması gerekir. Çok sakin, ben yani Merkez Başkanının yerinde
olsaydım şunu diyebilirdim, bu noktayı yanaşıyor, ben yeni geldim. Dışarıda
gelişmeler oldu. Enflasyon hedeflerini ben değiştiriyorum. Çok yeni koşullar oldu.
Benim kabahatim de değil. Ben beyaz bir sayfa açmak istiyorum. Dikkat edecek
olursanız. 2006 yılı için enflasyon hedefi %5‟ti, 9.6 gerçekleşti. 2007 için %4‟tü, 8.4
gerçekleşti. Bu sene içinde %4 çok büyük bir ihtimal %11, %12 gerçekleşecek. Şimdi
Merkez Bankası Başkanı doların çıkmasına yani bir nevi %7‟lerde kalmasına
paniklemeseydi. Olayı algılamış olsaydı. Yani arkadaş ben girişe izin vermeyeceğim.
Tamam bu bir fırsat çıktı, çünkü çok ciddi bir fırsat Merkez bankası Başkanı
açısından. Burada çok önemli bir rolü var. Hükümet anlamıyor, tamam. Sen teknik
adamsın, sen kendini hazırlamış olsan o zaman diyeceksin ki, ya faizler olduğu yerde
kalsın, belki 13‟ten, 14‟e çıkar diyor. Ama stopajı kaldırmayalım. Adam vergisiz olur
mu? Kazanç sağlıyor adam, vergisiz çünkü diyor. Yani şunu yapmanız gerekiyor. Bu
sıcak parayı vergilendirmeniz gerekiyor. Yani vergilendirdiğin zaman buradaki
kazancı düşüyor. Mesela 1.75‟e çıkmış olsaydı. Hepsinin ağzı yanacaktı. Şirketler
dökülecekti. Ama 2 sene geçti, bakın alt i yapısal bozukluk derinleşti. İki sene önce
olsaydı Türkiye‟de ciddi sorunlar olacaktı. Ama daha az olacaktı. Yani bir şeyi
bıraktığınız zaman bir kanser hastalığı gibi, siz ameliyat olursanız, başta
yakalarsanız. Şimdi kanser korkunç bir olay değil. Önemli olan hangi noktada
müdahale etmeniz.
17
Eğer siz sürekli muayeneleri yapıp da hani boş vermezseniz, doğru zamanda
giderseniz, hemen yakalanır. Yok olmadı, geciktirirseniz, maliyetleri artıyor, sonunda
da hiç çok büyük masraflar yapmanıza rağmen o insanı kurtaramıyorsunuz. Ama
buradaki esas olan o sorunun yapısal hale gelmemesiydi, o bir yapısal bozukluk.
Şimdi gittiğimiz ortamda işte neye hazırlanmamız gerekiyor. Bundan sonra
hazırlayacağımız şeyler için bunun şeyi de var, dediğim gibi çok kırılma noktasından
geçiyoruz. O kırılma noktasında yani siyasi olarak da küresel güç dengesinde de
kırılma bunun siyasi sonuçlarını da hesaba katmak lazım. Size şöyle söyleyeyim.
Arjantin IMF‟ye dedi ki, 100 milyar dolarınızı ödemeyeceğim. Borçları değil, siz bizi
sömürüyordunuz. Arjantin, IMF‟de ben sana borç vermedim. Vermezsen, verme dedi.
size burada rakamları çıkarmak istemiyorum, şimdi. Son 5 sene içerisinde borçlarının
reddeden, 100 milyar doların üstüne yatan, Arjantin 8.6 ortalaması büyümesi, hani
bize büyük diyorlar ya; borçlarını ödeyen, IMF‟ye sadık vatandaş olan Türkiye 6.9
büyüdü. Yani son yeni rakamları alarak söylüyorum, onları aldığınız zaman daha
düşük eski rakamları. Yani arada Arjantin‟in durumu çok iyi, Arjantin cari fazla veriyor.
Yani cari açığı yok, kırılganlığı yok ve şeyi de biliyor, şimdi sıcak sermaye karşımda
ülkesinin çıkarlarını yönlendirebilen yönetim var. Ben bunlarla oyun oynayamam,
şeklinde bir yaklaşımı var. Şimdi Türkiye‟ye geldiği zaman ne diyor? Adam orada
Olivien diye bir adam var. Diyor ki, efendim partiyi kapatsın, müzakereleri al; sen de
onlarla bırak uğraşmayı, kimse çıkmıyor. Demiyor ki, Türkiye‟de siz elli sene önce
Yahudileri yakıyordunuz. Şimdi Türkleri yakıyordunuz. Hiç bundan bir şey
söylemiyorsunuz veya geçenlerde, iki hafta önce bir çocuk öldürüldü, gözaltında.
İşkenceyle öldürüldü, Sivaslı bir çocuktu, galiba. Kimse bizim yetkililerden hiçbiri çıkıp
da, kardeşim siz bizde olsaydı; birisine fiske olduğunda suratı yanlış çıktığı zaman,
burnunun şekli değiştiği zaman, biz estetik diyoruz, siz farklı şeyler diyorsunuz. Ama
burada adam öldü, yani şimdi bunları yapmadığınız zaman bu sizin tutumunuz. Sizi
şey gibi görülüyorlar, o zaman oynayacak top gibi yani ne tarafa gideceksiniz. İşte
bunun şeyi var, siz ekonomik olarak çok kırılgan bir yapıdaysanız ve askeri olarak
bağımlılığınız varsa o zaman diyor ki adam ben bunun zayıf noktalarını nereden
yakalarım. Onun için hazırlık bundan sonraki süreçte dünya dengeleri nereye gidiyor?
Bizim bu dengeler içerisinde alternatifimiz nedir? Karşı tarafa oynayacağımız kozlar
nedir? Bunları çok iyi hesaplayıp, ona göre bir şey getirmek gerek. Yani bizi yöneten
insanların, yönetme iddiasında olan insanların bunu da halka anlatması gerekiyor.
Tabii zorluklar olacak yani bir kriz mensupları, krizin zamanını sorarsanız. Onu
bilmem. Bilseydim, zaten burada ders vermiyor, olurdum. Hawaii‟de bir yerde
telefonla işlem yapıyor, olurdum. Bir sürü o kızlar, ben onların arasında kızımla
birlikte denize giriyor olurdum. Mesaj yani içten şeyleri verin, parayı şuradan şuraya
girin, şu parayı şu paraya ekleyin yeter krizin ne zaman olacağını bilmiyorum. Onu
kimse bilemez. Bilen zaten piyango yani yani olmuyor, onu söyleyeyim. Krize girdiği
zaman herkes pozisyonunda kilitleniyor. İyi pozisyonu daha önceden tutmuşsanız.
Yani mesela diyelim ki, euronun güçleneceğini tahmin edip, euro almışsanız. Dolara
karşı para kazanıyorsunuz veya şimdi aynı şekilde dolara geçmişseniz. 1.15‟den,
1.20‟den doların çıktığını göreceksiniz. Var mı, başka soru?
Soru: Hocam şimdi euronun doların yerini alacağını söyledik yani dünya
rezervlerindeki yerini siz Amerika‟nın yerinde olsaydınız ne yapardınız?
Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gökhan
Çapoğlu: Amerika çok güçlü bir ülke aslında. Amerika ile Avrupa arasında çok çok
büyük farklar var. 2003 işgali olmasaydı, Amerika şunu yaparsa, çok farklı bir noktaya
18
gider. Örneğin alternatif enerjiyi destekleseydi. Dedim ya size belki kitabı iki ay içinde
bitireceğimi düşünüyorum. Orada 450 milyar dolara Amerika‟nın enerjisinin, güneş
enerjisinden sağlayacağı bütün Amerika‟nın yani petrole ihtiyacı çok ciddi düşeceği
var. Mesela size şöyle rakamlar vereyim. Amerika eğer arabalarındaki verimliliği yani
benzini Avrupa düzeyine getirse, günde 5 milyon varil benzin tasarrufu yapar. Çünkü
Amerika 20.4 milyar varil kullanıyor, Amerika. 5 milyon varil yaktığınız zaman birden
bire arz fazlası çıkıyor, fiyat %40‟lara 40 dolara düşer. Şimdi anlatmak istediğim, eğer
Amerika‟daki yöneticiler şuna karar verirlerse, yani ideolojik düşündüğün zaman her
zaman kaybediyorsunuz. Her zaman hayatta pragmatik düşüneceksiniz. Efendim
serbest piyasa ideolojisi çalışır, şu çalışır. Hayır, her zaman tartışmaya açık
olacaksın, farklı ortak akıl üretmeye çalışacaksın. Ama bunu yapması gereken
Amerikalılar şeyin çok dışında yaşıyorlar. Yani üretimlerinin boyutlarının çok üstünde
eğer o sorumluluğu alanlar sorun edecekse, özellikle enerji alanında birden bire
fiyatların 40 dolara düştüğünü göreceksiniz. 30-40 dolara düştüğü zaman Rusya
efelenemeyecek, İran‟a bakın, Amerika‟nın aklı neye çalışıyor? Tabii bunlar farklı
dengeler İran‟ı silahla vurmaya çalışıyor. Silahla vurasın diyor. Bütün Ortadoğu
darmadağın eder, yani bizde dağılmak üzere yani çok ciddi karışıklığa girer. İran‟ı
yıkmanın yolu ne? Size rakamlar vereyim. 30 yıl önce molla rejimi ilan etti. Türkiye
arasındaki farkı gördüğünüz zaman onu takdir etmeniz açısından, 30 yıl önce İran
dünyada petrol rezervleri bakımından ikinci ülke, İran doğalgaz rezervleri bakımından
ikinci ülke, yani petrolle birinci ülke Suudi Arabistan 264 milyar varil; İran‟ın 137
milyar varili var. Doğalgaz açısından dünyada 180 trilyon m3 rezerv var. Bunun
yaklaşık 26 milyar m3 49 milyar m3‟ de Rusya‟da olarak baktığınız zaman, yani.
Türkiye şey açısından baktığınız zaman yer altı kaynakları açısından; doğal kaynak
bizden çok zengin, 1976 yılında da yani Şah döneminde nüfusumuzda aynı 70‟er
milyon civarında şuanda, 1976 yılında İran‟ın gayri safi milli hasılası 63 milyar
dolarken; Türkiye‟nin 53 milyar dolardı. 2006 yılında yani 30 yıllık molla rejiminden
sonra daha az 79‟da aldılar. Türkiye‟nin gayri safi milli hasılası 526 milyar dolara çıktı.
İran‟ınki 225 milyar dolarda kaldı. Yani Türkiye, İran‟a fark atmaya başladı. İran 70
milyar dolar şeyden kazanıyor, enerji ihracatından kazanıyor, hiçbir şey yapmadan.
Çok ucuza çıkarttı, 1 dolara çıkarttı, varilini. 100 dolara satıyor, Türkiye ise yılda 35
milyar dolar geçen sene itibariyle enerjiye para ödemiş, bir ülke. Yani 35 milyar doları
çıkarttığınız zaman geçen seneki açığımız 38 milyar dolardı. Yani aynı şekilde
Türkiye içinde söz konusu. Mesela size başka bir ülke söyleyeyim. Amerika bunu
uygulasa mesela gelecek seneden itibaren İsrail‟de bütün arabalar elektrikli olacak.
Yani petrole bağımlılığını ortadan kaldıracak. Yani bu araba sektörü çok önemli
çünkü ulaşım sektörü %50‟sini tüketiyor. Yani dünyada günlük tüketilen 85 milyon
varil petrolü yarısı ulaşım sektöründe gidiyor. Ulaşım sektöründe çok iyi teknolojiler
var, eğer bu teknolojileri Amerika Birleşik Devletleri uygularsa. Nedir oradaki güç
dengesi? Araba şirketleri bu verimlilik olayını arttırmakta son zamanlarda. Aralık
ayında çıkarttılar, 20 milden; 2020 yılında 35 mil galon başına yani, galon yaklaşık
3.56 lt çıkartacaklar. Yani o açıdan baktığınız zaman Amerika eğer bunları düzeltirse,
Amerika‟nın bir başka özelliği de var; TAB. Okullara bakıyorsunuz, hani üniversitelere
bakıyorsunuz. İlk 20‟de 17 tanesi Amerikan yani 500‟den 157 tanesi Amerikan, yani
insanlara ne yapıyor, Amerika en iyi beyinleri bütün ülkelerden çekiyor. Yani normal
olarak bakacak olursanız, ırkçı olmadığınız müddetçe her insan topluluğu içerisinde
şöyle genel oranı bilmiyorum. %2 çok üstün zekalı adam vardır. Amerika Birleşik
Devletleri o %2‟leri Amerika‟ya çekiyor, onları orada tutuyor. Avrupa‟dan 400 bin bilim
adamı var Amerika çalışıyor. Amerika‟dan Avrupa‟ya gidenler 1-2 yıl için Avrupa‟ya
gider, Paris‟te kalayım, Roma‟ya Aşk Çeşmesi‟ne para atıyım diye geliyorlar.
19
Yani gerçek çalışmaya arada çok büyük bir fark var. Yani Amerika‟yı o açıdan
küçümsememek lazım. Ama o Amerika‟nın politikaları bu şekilde devam ettiği zaman
dengeler çok ciddi bir şekilde değişecek. Tamam mı, başka? Var mı, başka sorusu
olan? Evet çok teşekkür ederiz, arkadaşlar.
20