ÜNİTE

Transkript

ÜNİTE
İSLAM SANATLARINA GİRİŞ VE
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
TERMİNOLOJİ
• İslam Sanatlarına Giriş
• İslam Sanatları Terminolojisi
İSLAM SANATI
TARİHİ
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• İslam sanatlarının oluşum ve gelişim süreci ile
karakterini etkileyen faktörler hakkında genel
bilgilere sahip olacak
• İslam sanatlarının üslup birliği, çeşitliliği ve
farklılığını anlayabilecek
• İslam sanatları terminolojisini öğrenebileceksiniz.
ÜNİTE
1
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
İSLAM SANATLARINA GİRİŞ
Arap Yarımadası’nda Hz. Muhammed’in insanlığa tebliğ ettiği İslam dininin
doğuşu ve yeryüzüne yayılışı tarihin en büyük olaylarından biridir. VII. yüzyılın
başlarından itibaren putperest bir toplumun yaşam sürdüğü Mekke’de, bir olan
Allah’a inanmayı vazederek, İslam dininin gereklerini tebliğ etmeye başlayan Hz.
Muhammed ve ashabı, tarihte eşi görülmemiş işkencelere uğrayınca, 622’de
Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlar; bu olay Müslümanların devlet
olmalarına imkân sağlarken, Hicri Takvim’in de başlangıcını teşkil etmiştir.
Hz. Peygamberin 632 yılında ölümünden sonra, halifeler döneminde İslam
orduları bu yüce dinî yaymak için dünyanın dört bir tarafına akınlar düzenlemişler,
zalim hükümdarların baskısı altında ezilen halklar Müslümanlara kurtarıcı gözü ile
bakmaya başlamışlardır. Suriye (636), Kudüs ve Filistin Bölgesi (638),
Mezopotamya (641), Mısır (642), İran (651), Kuzey Afrika kıyıları (647-709),
Endülüs (711-12), Batı Çin (714) ve Fransa’nın Poitier şehrinin (732) ele geçirilmesi
ile İslam hâkimiyetinin doğu ucu, Çin’de Kaşgar’a, batı ucu da Avrupa içlerine
dayanmıştır. Bu genişleme ile beraber İslam medeniyeti ve kültürü de inanılmaz
derecede yükselmiş ve gelişme göstermiştir. Örneğin Abbasilerin başkenti Bağdat,
bin bir gece masallarının ihtişamıyla günümüz insanının hafızasında bile hâlâ
önemli bir yere sahiptir. Endülüs’ün merkezi olan Kurtuba, Müslümanların eline
geçişiyle birlikte tarım ve endüstri alanında büyük gelişmeler kaydetmiştir.
Valencia ve Granada’da yılda üç mahsul üretmeye imkân veren sulama kanalları ve
su bentleri, o dönemin izlerinin günümüze yansımalarıdır. Bunlara paralel olarak
Fatımilerin idaresindeki Mısır’ı 1046 yılında ziyaret eden ünlü gezgin Nasır-ı
Hüsrev’in yörenin zenginliğini, ileriliğini, insanlar için güven ve adaletini uzun uzun
anlatırken, Amr b. Âs’ın kurduğu Fustâd kentinin parlak devirler yaşadığını
aktarması da İslam toplumunun medeniyet seviyesini göstermesi bakımından
oldukça dikkate değerdir. 1221’de Horasan’ı gören Hoca Yâkut’un topraklarının
zenginliği, bolluğu ve bereketi, bahçelerinin güzelliği, yetiştirdiği bilginlerin çokluğu
ve ihtişamı ile Herat’ın Horasan’daki diğer bütün şehirlere üstün olduğunu
anlatması bu duruma ışık tutan bir başka delil olarak gösterilebilir.
Müslümanlar fethettikleri hemen her yerde, güçlü iman ve zafer neşesiyle
yorgun ve bitmiş enerjileri yeniden canlandırmayı başarmışlardır. İslamiyet’i yeni
benimseyenler de taze bir kuvvetle, coşkun akan su misali önemli katkılar yaptılar.
Issız çöllerde şehirler kuruldu; cami, medrese, kütüphane, han, hamam, hastane,
çeşme, sebil v.s. gibi çok çeşitli mimari eserlerle kentler, mamur ve yaşanabilir
yerler hâlini aldı. Hem mimaride, hem de el sanatları ve süsleme sanatlarında
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
ortaya konulan eşine az rastlanır sanat eserleri, İslam medeniyeti ve kültürünün
insanlık tarihine bıraktığı mirasın başyapıtlarıdır.
İlim, edebiyat, felsefe ve sanat; ticaret ve ziraat ile baş başa yürüdü. Abbasi
Halifesi Me’mun’un Bağdat’ta kurduğu Beytü’l-Hikme’de Antik Yunan’ın ünlü
düşünürlerine ait eserlerin Arapçaya çevirileri gerçekleştirilmiş, böylece yok olup
gitmekten kurtarılan Yunan ve Roma bilgisi, Mezopotamya’dan Kuzey Afrika’ya,
Endülüs’e, buradan da Avrupalının kendini yeniden keşfettiği Rönesans’ın merkezi
olan İtalya içlerine kadar ulaşmıştır. Batılıların Alfraganos olarak bildikleri Ebu’lAbbas Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Kesir el-Fergani ve Battani gibi astronomi
bilginleri, bir Matematik dehası olan Muhammed b. Musa el-Harezmî, ünlü cerrah
Ebu’l-Kasım Abbas, tarihçi İbn Haldun, sayılı filozoflar Farabi, İbn Rüşd ve İbn Arabî,
tıp biliminin önde gelen isimlerinden İbn Sina, İslam bilim ve felsefesini bütün
dünyaya duyurmuşlardır.
İslam sanatı, Atlas Okyanus’undan Çin’e kadar uzanan uçsuz bucaksız bir
coğrafyada ve sınırsız bir zaman diliminde etkili olmuştur ve olmaya devam
etmektedir. Hangi ülkede ve hangi dönemde yetişmiş, hangi millete mensup
ustalar ve sanatkârlarca ortaya konulursa konulsun, İslam mimarisi, süsleme ve el
sanatları, aynı ailenin bireyleri, ya da aynı dilin farklı lehçeleri gibi birbirlerinden
ayrılamaz benzerlikler sergilerler. Bu birliği sağlayan temel unsur İslam dinidir.
Bununla birlikte İslamiyet’in hâkim olduğu bölgelerin iklim benzerliğini de göz ardı
etmemek gerekir. Zamanla farklı iklim koşullarında yaşayan toplumların da
Müslüman olmasıyla İslam sanatının bölgesel çeşitliliği ortaya çıkmıştır. İslam
ülkelerinin sanat eserlerinde görülen üslup farklılıklarının oluşumundaki başlıca
diğer faktörler ise, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Anadolu, İran, Afganistan,
Hindistan, Kuzey Afrika (Tunus, Fas, Cezayir), Endülüs gibi bölgelerin değişik tarihi
geleneklere, ayrı sanat elemanlarına sahip olmaları yanı sıra buralarda yaşayan
halkların kendi millî seciyelerindeki başkalıklar sayılabilir. Bütün bu değişkenliğine,
farklılığına ve ayrılığına karşın İslam sanatları, kendine has bir terminoloji
geliştirerek modern bilim dünyasında araştırılması ve incelenmesi, üzerinde
düşünülüp fikirler üretilmesi gereken bir alan hâlini almıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
İSLAM SANATLARI TERMİNOLOJİSİ
Ağaç Direkli Cami: Örtü bölümünü taşıyan ağaç direklere sahip cami tipidir. Çok
sayıda ağaç direkle taşınan ahşap çatılı bu yapılar, genellikle XIII. yüzyıl Anadolu
Selçuklu mimarlığında ve sonrasında yaygın bir tiptir. Diğer ağaç süsleme bölümleri
de önemlidir.
Alem: Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla
yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan
yapılmış olabilir.
Alınlık: Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen
biçimindeki kısım. Bir taçkapının ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış üst
kısmına da bu ad verilir.
Almaşık Duvar: Farklı iki cins malzemenin atlamalı olarak meydana getirdiği örgü
türüdür. Daha çok erken İslam ve Osmanlılar döneminde görülür.
Altı Dayanaklı Cami: Merkezi planlı, üzerini örten büyük kubbesi altı sütun ya da
paye tarafından taşınan cami tipidir.
Altılı çiçek: Enine kesitli altı yapraklı hatayı (Bkz. Hatayi).
Altın kesim: Sanatta uyum ve oranlama konusunda en yetkin ölçüleri verdiğine
inanılan formül. Altın kesim, bir doğru parçası ikiye bölündüğünde küçük parçanın
büyüğe oranının, büyük parçanın bütüne oranına eşit olması olarak tanımlanabilir.
% 61.8 en yaklaşık değerdir.
Ampir: Batı dillerinde “Empire” olarak tanınan sanat akımının dilimizde kullanılan
şekli. Batı ülkelerinden alınan bir üslup olup, klasik antikitenin bazı özelliklerini
yansıtır.
Ana Kubbe: Camilerde fil ayaklara ya da ana duvar üzerindeki kasnağa oturtulmuş
orta kubbedir.
Antikite: Yaklaşık olarak İ.Ö. VI. yüzyıl ile İ.S. III. yüzyıl arasındaki Yunan ve Roma
kültürlerine verilen ad.
Apsis: Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının
karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm.
Arasta: Çarşı, dizi dükkânlar. Bazen önlerinde revak ya da karşılıklı sıraların
arasında örtü bulunanlar bir tür kapalı çarşı oluştururlar.
Arz odası: Padişahların devlet büyüklerini ve yabancı elçileri kabul edip dinledikleri
odadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Askeri Rüşdiye: Askeri ortaokul.
Aslangöğsü: İçi mukarnaslarla dolu olan pandantif.
Avlu: En az üç yönden yapılar veya yüksek duvarlarla çevrili üstü açık mekân.
Avlulu Medrese: İç avlusunun üstü açık olan medreseler için kullanılan bir sanat
tarihi deyimi.
Ayak: Paye, taş ya da tuğladan örülmüş taşıyıcı mimari öğe.
Aydınlık Feneri: Örtülü iç mekânlara ışık sağlamak için düzenlenmiş bölüm.
Genellikle kubbe ya da çatının ortasında daha yüksek ve etrafı camekânlı ışıklık.
Avlu ve Eyvan
Aşçıbaşı: Saray mutfaklarındaki aşçıların başıdır.
Beyzi: Oval
Bordür: Kenar, genellikle süslemeli kenar şeridi.
Aynalı Tonoz: Manastır tonozun üst bölümünü yatay bir düzlemle keserek elde
edilen tonoz şeklidir.
Babüssaade Ağası: (Kapuağası/Sarayağası) Saraydaki hadım Darüssaade ağaları ile
Akağaların ve Enderun memuriyetlerinin genel amiri.
Bedesten ve Çarşı: Ticari amaçla kurulmuş, ahşaptan küçük yapılardır. Erken
Osmanlı döneminde yan yana sıralanan bu dükkânlar çarşıları meydana getirmiştir.
Bedestenler ise yine ticari amaçla kullanılmış ve çarşılara nazaran daha dayanıklı
taş yapılardır. Genellikle ortada dört taşıyıcının yer aldığı ve her mekânın üzerinin
kubbe ile örtülü olduğu yapılardır.
Bimarhane: Akıl hastanesi (Tımarhane).
Ribat: İslam’ın ilk dönemlerinde Arap-İslam ordularının hazır kuvvet bulundurmak
amacı ile sınır boylarına inşa ettikleri askeri üs yapılarına “Ribat” adı verilir.
Sonradan, han ve kervansaraylar ile tarikat yapıları ve misafirhaneler için geç
döneme kadar kullanılan yerleşik bir terim.
Cami: İçerisinde minberi bulunan ve cuma namazı kılınabilen İslam ibadet yapısıdır.
İlk cami yapısının Hz. Muhammed’in Medine’deki evi olduğu ve bu yapının sonraki
dönemlerde inşa edilecek olan camilere ilk örnek teşkil ettiği düşünülmektedir.
Mihrap, minber ve minare gibi fonksiyonel öğelerin ancak VIII. yüzyılda cami
mimarisine dâhil edildiği bilinir.
Cümle Kapısı: Cami harimine geçiş veren ana kapı.
Çadır: Göçebe ve yarı göçebe yaşayan topluluklarda barınak olarak kullanılan
mimari unsurdur. Türk topluluklarında gerek orta Asya gerekse Anadolu’da yaygın
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
bir biçimde kullanılmış ve hala günümüzde de özellikle hayvancılıkla uğraşılan
bölgelerde yaşayan topluluklar tarafından kullanılmaktadır. Çadır genel olarak Türk
mimarisinin gelişiminde mimari formu ve cephe düzenlemesiyle önemli bir unsur
olmuştur.
Çan Kulesi: Kilise çanının bulunduğu yapıdır. Başlı başına bir mimari yapıt
sayılabilecek örneklerine de rastlanır.
Çapraz Tonoz: Haçvari olarak birleşmiş kemerlerden meydana gelen tonoz.
Çeşme: Genel su sağlama sistemlerinden gelen suyun kamunun kullanımına
sunulduğu hayır yapılarıdır. İlk çeşme yapılarının Antik Roma’da ortaya çıktığı
biliniyor. Nympheum denilen bu yapılar hem hayvanların sulanması, hem içme
suyu sağlama, hem de görsel bir zenginlik sağlamak amacıyla yapılmıştır. Orta Çağ
Avrupa’sında çeşme küçük ve önemsiz bir yapıyken, Barok döneminde estetik ve
mimari açıdan gelişmiş çeşme yapıları inşa edilmeye başlanmıştır. Osmanlı
Devleti’nde Lale Devri’ne kadar çeşme küçük ve yalın, çoğu zaman bir duvara
yapışık yapılar halindedir. Anıtsal meydan çeşmeleri Osmanlı’da Avrupa kent
kültürünün tanındığı XVIII. yüzyıldan itibaren inşa edilmişlerdir.
Çeşme ve Bölümleri
Darülkurra: Cami, mescit gibi yerlerin hemen yanında yapılan kuran okuma yeri.
Darüssaade Ağası: Osmanlı saraylarında harem dairelerindeki hadım edilmiş
harem ağası.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Darüşşafaka: Eski "Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye" (İslami Eğitim Cemiyeti)
tarafından kurulmuş olan yetimler okulu.
Darüşşifa: Şifahane, hastane gibi sağlık kuruluşlarına verilen eski adlardan biri.
Deformasyon: Biçim bozma. Bir sanat yapıtında betimlenen figürlerin belli
yerlerinin figürü tanınmama derecesine vardırmadan bozulmaya uğratılması. Batı
sanatında özellikle Maniyerist üslubun kullandığı yöntemlerden biri olan
deformasyon, Rönesans sanatındaki kusursuz anatomik tanımlamaya karış çıkış
yollarından biridir.
Devşirme Malzeme: Başka yapılardan derlenmiş ve ikinci kez kullanılmış yapı ya da
süsleme malzemesi. Aynı dönemden olabileceği gibi, daha eski dönemden de
devşirme malzeme kullanmak her devirde yaygın bir değerlendirme yöntemi
olmuştur.
Dışavurumculuk (Expressionizm): XX. yüzyılın başlarında izlenimciliğe tepki olarak
ortaya çıkan ve sanatçının duygularını renklerle ya da deformasyon yoluyla
belirtmesini amaçlayan anlatımcı sanat akımı.
Dilimli Kubbe: 1- İçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. 2- Tonoz parçalarından
oluşan kubbe.
Divani: Türklere özgü hareketli ve girift bir yazı üslubudur. Harfler ve sözcükler
birbirlerine kaynaşmıştır.
Diyagonal: Çapraz.
Dört Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi dört yandan birer yarım
kubbe ile desteklenen cami tipi.
Ebced Hesabı: Arap alfabesindeki her harfin bir sayıyı göstermesi kuralı ile
harflerden seçilerek düzenlenmiş anlamlı dizilerle bir olayın meydana geldiği yılı
belirtme yolu.
Eksedra: Camilerde yarım kubbelerin iki ya da üç yanına küçük yan kubbeciklerle
yapılan eklemelerdir. Ya da çeyrek kubbedir.
Elevasyon: Cephe çizimine verilen isimdir.
Enderun: Saray teşkilatıdır.
Evkaf: Vakıfların hepsi, tümüdür. Bu günkü Vakıflar Genel Müdürlüğü.
Eyvan: Üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya ya da diğer bir
mekâna açılan yapı birimi.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Eyvan Tipi Türbe: Gövde bölümü eyvan biçiminde olan bir grup Anadolu mezar
anıtına verilen ad.
Fevkânî: Bulunduğu yerin eğimi ya da çevresindeki yapıların durumu yüzünden, bir
alt yapı üzerine oturtulan camiler için kullanılan bir terim. Yüksek, yükseltilmiş
anlamına gelir. Alt katta genellikle gelir getiren dükkânlar bulunur.
Fil Ayağı: Taş yapılarda büyük bir alanı kaplayan örülerek yapılan büyük çaptaki
ayaklara verilen isim.
Fresk: Yaş sıva üstüne boya ile yapılan resim ve süsleme.
Gotik: Avrupa’da Ortaçağ mimarisine verilen ad. XII. yüzyılın ortasından Rönesans’a
kadar olan süreyi içeren Gotik, resim ve heykeli de kapsayan genel bir üslup
halinde ele alınır. Geç Gotik, Uluslararası Gotik (Bkz. adı geçen madde) gibi alt
başlıklara da ayrılmıştır.
Gölge-Işık: Batı sanatında nesnelere hacim ve derinlik kazandırma yöntemi. Bir
sanat yapıtında belli kesimlerin karanlık bırakılması, buna karşın belli yerlerinde
parlak renklerle boyanması sonucu elde edilen görsel etki.
Gül Pencere: Genellikle Gotik katedrallerin cephelerinde yer alan daire biçimindeki
vitraylı pencere.
Haliç İşi: XV. yüzyıl sonunda mavi-beyaz tekniğin seramiklerde kullanılan bir
uygulaması. İnce spiral dallar üzerinde minik çiçekler, yapraklar yer alır.
Hamam: Kamusal nitelikte yıkanma yapısı veya mekânı. Özel olarak ısıtılan sıcak
suyu ile gerçek anlamda ilk hamam yapıları Romalılar döneminde inşa edilmiştir.
Ancak Roma hamamları sadece yıkanma yapıları değil, aynı zamanda birer
toplumsal merkezdirler. İslam inancında temizliğe verilen önem nedeniyle böyle
kamusal yıkanma yapıları Türk toplumunda olabildiğince yaygınlaşmıştır. Türk
mimarisinde hamam yapıları başlıca şu bölümlerden oluşmaktadır: Soyunmalık
(Camekân), Ilıklık, Sıcaklık, Halvet, Külhan.
Hamam ve Bölümleri
Han/Kervansaray: Orta Çağ’da ticaret yolları üzerinde belirli aralıklarla yapılmış
olan konaklama yapıları. Genelde ”Han” denilen ve ticari ya da yarı askeri sivil
mimarlık örnekleri olan bu yapılar, kent içlerinde de bulunabiliyordu.
Harem: Osmanlı camilerinde revaklı iç avlu, İslam ülkelerinde kadınlara ait bölüm.
Harem-i Hümayun: Sarayların kadınlara mahsus olan kısmı, Harem dairesi.
Harim: Camilerde ibadetin gerçekleştirildiği ana mekân. Belirli kısıtlamaların
olduğu mekândır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Hataî (Hatayi): Doğu Asya kökenli süsleme motifleri grubu. Stilize edilmiş şakayık,
nar, iri yapraklar ile bunların gonca ve sapları başlıca öğeleridir.
Hayat Ağacı: Türk ve İslam süsleme sanatlarında hurma ve benzeri ağaçlara verilen
ad. Cenneti sembolize eden resimlerde ya da süslemede simetri ekseni olarak
çokça görülür.
Hazire: Camilerin kıble tarafında bulunan küçük mezarlıktır.
Hünkâr Mahfili: Camilerde hükümdara ayrılan bölüm. Bazen galerinin bir bölümü,
bazen ayrı bir daire şeklindedir.
Hattat: Mesleği Arap harfleri ile güzel yazı yazmak olan kimse.
Hekimbaşı: Sarayda görev yapan hekimlerin başı, başhekimdir.
Hünkâr Kasrı: Padişahlara mahsus küçük donanıma sahip camiye bitişik odalardır.
İki Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi ana eksen üzerindeki iki
yarım kubbe tarafından desteklenen cami tipi.
İmaret: Çoğunlukla bir cami bünyesinde yapılan, bazen bir camiden ayrı olarak da
oluşturulan ve fakirlere özellikle yemek yardımı yapmak amacı ile kurulan ve vakıf
niteliğinde olan kuruluş.
İzlenimcilik (Empresyonizm): XIX. yüzyıl sonunda Fransa’da ortaya çıkan, ışık
etkilerine dayanarak doğayı anlık görüntüsü ile resimlemeye dayanan sanat akımı.
Kaburgalı Tonoz: Genellikle beşik tonozlarda ve diğerlerinde destek kaburga
sisteminin görülebildiği tonoz biçimidir.
Kadınlar Mahfili: Kadınların namaz kılması için ayrılan bölüm.
Kalem İşi: Yapıların genellikle iç yüzeylerinin bezenmesinde kullanılan bir süsleme
türü. Boya, taş, ahşap yüzeyler üzerine fırça ile boyanan renkli nakışlar.
Kasır: Saraylardan daha küçük ve yine padişah ve yakınlarının kaldıkları yapılardır.
Kasnak: Bir mimari yapıda kubbenin oturduğu ve yapının üslubuna, türüne göre
çokgen ya da yuvarlak olan kaide.
Kavsara: Taçkapı, mihrap gibi yerlerin yarım kubbeye benzeyen üst bölümü.
Kemer: İki sütun veya iki ayak arasındaki açıklığın üzerini örtmek için uçları sütun
veya ayaklara oturmak üzere yay şeklinde yapılan ahşap, maden, kâgir (taş) yapı
parçasıdır.
Kemer Çeşitleri
Kesit: Bir cismin dikey bir düzlem üzerinde kesildiği var sayılarak ölçekli olarak
çizilene denir. Enine kesit veya boyuna kesit şeklindedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Kesme Taş: Düzenli yontulmuş taş. Hem duvar öğesi hem bezeme için düzenli
işlenmiş taş ve bu taşlarla örülmüş duvar tekniği. Çoğunlukla kaplama malzemesi
olarak yüzeylerde kullanılır.
Kontur: Çevre çizgisidir. Figürleri ya da motifleri çevreleyen çizgidir.
Kıble Taşı: Açık alanlarda oluşturulan namazgâhlarda kıblenin yönünü belirtmek
için dikilen taş.
Konservasyon: Bir yapının veya eserin mevcut bulunduğu yıpranma düzeyinde
korunması için yapılan müdahaledir.
Köprü: Aralarında su, çukur arazi veya yol gibi engeller bulunan iki yakayı birbirine
bağlayarak yolu bir yandan ötekine eriştirmek için yapılan ahşap, kâgir veya maden
yapılardır.
Köprü ve Bölümleri
Köşebent: Dikdörtgen ve kare formlu biçimlerde köşelere yapılan süslemelere
verilen ad.
Köşk: Saray ve kasırlara nazaran daha küçük yapılardır.
Köşk Mescit: Genellikle Sultan Hanı adı verilen bir dizi XIII. yüzyıl Anadolu Selçuklu
kervansarayının avlu ortasında dört kemer üstünde yer alan mescit bölümüne
verilen ad. Osmanlı döneminde de kullanılmıştır.
Kroki: Planın ölçeksiz fakat orantılı basit çizimine kroki denir.
Kubbe Ayağı: Kubbeyi taşıyan ayaklardan her biridir.
Kubbe Feneri: Kubbelerde içeriye ışık ve hava vermek amacıyla yapılmış çevresi
pencereli üstü kapalı daire ya da çokgen planlı penceredir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Kubbe Kasnağı: Bir kubbeyi taşıyan daire, kare ya da çokgen planlı kaidedir. Buna
kubbe bileziği ya da tambur da denir.
Kubbe: Yarım küre veya toparlakça yapı örtüsü bir kemer yayının tepe noktasından
inen dikin çevresine dönmesi ile meydana gelen örtü biçimidir.
Kubbeli Medrese: İç avlusunun üstü örtülü olan medreseler için kullanılan sanat
tarihi deyimi.
Kufi yazı: Arap harflerinin düz ve köşeli olarak kullanılmasıyla oluşmuş erken üslup
ve bundan geliştirilmiş bir yazı türü.
Kurgan: Orta Asya’nın kuzeyinde özellikle milattan önce ve miladın ilk yüzyıllarında
yaygın bir biçimde uygulanan toprak altı mezar yapısıdır. Kütüklerden ahşap yığma
tekniğiyle yapılmış bir mezar odası ve bunu gizleyen bir toprak yığınından oluşur.
Külliye: Medrese, hamam, imaret, şifahane ve çarşı gibi ek yapıları ile birlikte inşa
edilen cami.
Külliye
Küfeki Taşı: Basınç altında kaynaşmış kum taneciklerinden oluşmuş, işlenmesi
nispeten kolay olan ve su geçirmeyen bir taş cinsi.
Kümbet: Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı
bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (Farsça=kubbe).
Künk: Su nakli için isale hatlarında kullanılan pişmiş toprak ya da çimentodan
yapılmış boru. Osmanlılar döneminde toprak künkler kullanılır ve şebekeden su
kaybını azaltmak için iç yüzeyleri sırla kaplanırdı.
Lahit: Tahta, taş (mermer), kurun ya da pişmiş topraktan yapılan, içine ölünün
yerleştirildiği özel sanduka.
Mağrip Üslubu: İspanya ve Kuzey Afrika’nın İslam sanatı üslubuna verilen genel ad.
Kümbet
Malakâri: Yapıların daha çok iç yüzeylerinde kullanılan ve yüzeysel alçı
kabartmanın renklendirilmesi ile elde edilen bir süsleme tekniği.
Mahfil: Bir mekânda belirli kişi ya da topluluklar için ayrılmış bölümler. Hünkâr
Mahfili, Müezzin Mahfili, Kadınlar Mahfili gibi.
Maslak: Ana su isale hattının kollara ayrıldığı yer.
Maşatlık: Hristiyan mezarlıklarına verilen isimdir.
Medrese: Bugünkü orta ve yüksek öğrenime denk düzeyde eğitim veren İslam
eğitim yapısı. İslamiyet’in erken dönemlerinde camilerde yapılan eğitim Büyük
Selçuklular zamanında belirli bir sistem içerisinde medreselerde verilmeye
başlanmıştır. Medreselerin ortaya çıkışındaki en önemli etken gittikçe yayılan Şii
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
inanç karşısında Sünni inancı güçlendirmek ve devlet yönetimine bu inanca sahip
kadrolar yetiştirmekti. İlk olarak Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk tarafından
Bağdat’da kurulan ve Nizamiye Medreseleri olarak adlandırılan bu yapıların dört
eyvanlı bir şemaya sahip oldukları görülür. Bu yapı türünün kaynağı hakkında farklı
görüşler ileri sürülmekle birlikte yine zaman içerisinde toplumlara göre farklı plan
türlerinin geliştiği bir gerçektir. Anadolu Türk mimarisinde medrese yapılarının
temelde iki farklı plan şemasına sahip oldukları günümüze ulaşan örneklerden
anlaşılmaktadır. Bunlar açık avlulu medreseler ve avlusu kubbe ile örtülü kapalı
avlulu medreselerdir. Medreselerde dinî eğitim verilebildiği gibi pozitif bilimlerle
ilgili eğitim de verilmiştir. Bu amaca yönelik inşa edilen medrese yapılarının plan
kuruluşunda belirgin bir farklılık olmayıp medrese mimarisinin genel gelişimi
içerisinde yorumlanmışlardır. Darüşşifalar, tıp medreseleri ve rasathaneler bu tür
medrese yapılarının örnekleridir.
Merkezi Planlı Yapı: Bu tipin zemin şeması altıgen, sekizgen veya yuvarlaktır.
Üstleri kubbe ile örtülüdür.
Mihrap
Mihrap: Cami ve mescitler ile namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe.
İmamın önünde durduğu bölümdür. Genellikle etrafı çerçevelenmiş, duvarda küçük
bir girinti biçiminde yapılmıştır.
Mescid: Minbersiz İslam ibadet yapısıdır. Diğer İslam ülkelerinde mescit sözcüğü
Türkçedeki cami karşılığında kullanılmıştır. Cami-mescit ayrımı sadece Anadolu
Türk mimarisinde geçerlidir. Mescitler tek mekânlı oldukça basit yapılardır.
Yalnızca secde edilen yer olarak günlük vakit namazlarının kılınabilmesi için
genellikle mahalle aralarında ve mahalle ölçeğinde inşa edilmiştir.
Mevlevihane: Mevlevilik tarikatına bağlı olanların, tarikat kurallarına göre
toplandıkları ve içinde özel odaları ve tören yerleri bulunan bina.
Mihrap Önü Kubbesi: Genellikle çok ayaklı Emevi, Abbasi, B. Selçuklu ve A. Selçuklu
camilerinin mihrap önündeki kubbeye verilen isim.
Minber
Minber: Camilerde cuma namazında hutbe okunan yer. Genellikle birkaç basamak
yükselen bir mimari öğedir. Kapı, basamak, basamak korkulukları, köşk ve külah
(taç) bölümleri bulunur. Ağaç ya da taştan olabilir. Çok basitlerinden çok
bezemelilerine kadar değişik türlerine rastlanır.
Minare: Camilerin dışında bazen bitişik bazen de tamamen ayrı olarak inşa edilen
ezan okumak için yapılan öğe. İslam mimarisinde ilk minareler Emeviler
döneminde ortaya çıkmıştır. Kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Bütün İslam
ülkelerinde aynı önemle ele alınmamıştır. Özellikle Osmanlı ve Hint-İslam
mimarisinde vazgeçilmez bir simge olarak görülmüştür.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Moloz Taş Duvarı: Taşların hafif düzeltilmesi ile örülen harçlı duvar örgüsüdür.
Mozaik Çini: Değişik renklerde sırlanmış levha ve parçaların alçı zemin içinde
dondurulmasıyla elde edilen bir süsleme tekniği.
Mukarnas: Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yan yana ve
üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. Petek biçimi bir
görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesi (Sarkıtlı olanlarına
istalaktit denilir).
Mukarnas Sütun Başlığı: Başlık üzerinde hem taşıyıcı hem de süsleyici özelliği olan
küçük niş parçaların oluşturduğu mukarnaslardan meydana gelen sütun başlığı.
Musaffa Cami: Namazgâh denir. Ya da üstü açık cami anlamı taşımaktadır.
Mukarnas
Musalla Taşı: Camilerin önünde veya yanında yer alan üzerine cenaze konulan ve
arkasında namaz kılınan masa biçimindeki taş.
Maksem: Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve
diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yer.
Muvakkithane: Saat imali ve tamiri yapılan yer.
Müderris: Eskiden
kullanılmıştır.
medresede
öğretmen,
sonraları
profesör
anlamında
Müezzin Mahfili: Osmanlı camilerinde müezzinler için ayrılmış yüksekçe seki ya da
kısa sütunlar üzerine inşa edilmiş küçük platformdur.
Mükebbire: Son cemaat yerinde imamın sesini arkadaki cemaate iletenin durduğu
balkonumsu çıkıntı yeridir.
Müştemilat: Eklenti-ek bina.
Nakkaş: Binaların duvar ve tavan gibi yerlerine ve kitaplara süslemeler yapan
resimci, süsleme ustası.
Müezzin Mahfili
Namazgâh (Musalla) : Yerleşim alanları dışında yoldan gelip geçenlerin ibadetlerini
yapabilmeleri için yol kenarına inşa edilen yerden hafifçe yükseltilmiş etrafı alçak
duvarlarla çevrili üstü açık ve kıble yönünde bir mihrap taşının bulunduğu ibadet
yapılarıdır. Gelibolu’daki namazgâhta olduğu gibi bazı örneklerinde bir de minber
bulunabilmektedir.
Natüralizm: Sanat yapıtının doğal gerçekliğe uygun bir biçimde yapılmasını
savunan anlayış. Batı sanatında Rönesans’la birlikte ortaya çıkan Natüralizm,
çağımızın başına kadar etkili olmuştur. Natüralist üslup içinde nesneler doğadaki
gibi, insan gözünün gördüğü gibi betimlenirler. Araştırıcılar natüralist üslubun ilk
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
belirtilerini İtalyan ressam Giotto’nun yapıtlarında bulurlar. Yine de natüralizmin
en olgun anlatımı Rönesans sanatçılarının yapıtlarında görülür.
Nef: Yapılarda sütunlarla ya da payelerle ayrılan her bir bölüm.
Neo-Klasik (Türk): XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında bir sanat akımı. Eski
Türk ve İslam sanatından alınmış mimari ve süsleme öğelerinin kullanılması ile
ortaya çıkan ilk ulusal akım.
Neo-Klasisizm: XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Almanya’da ortaya çıkan, ancak
Fransa’da daha çok uygulanma olanağı bulan ve antikiteden esinlenerek klasik
formlara dönüşü amaçlayan sanat anlayışı ve üslubu.
Nesih: Metinlerin kopya edilerek çoğaltılmasında kullanılan yuvarlak karakterli bir
yazı üslubu.
Niş: Duvarda küçük ölçüde ve düzgün girinti.
Oyma Ajur: Delikli olarak uygulanan süsleme biçimi.
Palmet: İlkçağ sanatından beri kullanılan bir bezeme motifi. Dilimli simetrik yaprak
şeklinde olup, adını Yunanca palma(el) sözcüğünden alır.
Pandantif: Bir kubbeyi taşıyan kemerler ile kubbe kaidesinin arasını kapatan ve
kare bir plandan kubbenin dairesel kaidesine geçmesini sağlayan küresel üçgen
veya dingi. Kubbe ile pandantif arasına çoğu kez bir kasnak girer.
Payanda: Destek, yükü karışlamak üzere eklenmiş duvar parçası.
Paye: Örülerek meydana getirilmiş tek taşıyıcı, ayak.
Pandantif Geçişleri
Perdah Tekniği (Lüster): Perdah tekniği çini ve seramik alanında bir sır üstü
çalışmasıdır. Kap istenen renkte sırla sırlanıp fırınlandıktan sonra perdah adı verilen
madde ile istenen örnekler yapılır ve az hararetli, dumanlı bir fırında tekrar
fırınlanır. Bu fırınlamadan sonra, kap madeni bir parlaklık kazanır.
Plan: Bir cismin yatay bir düzlem üzerinde kesildiği varsayılarak ölçekli olarak
çizilen şekline plan denir.
Rasathane: Gözlemevi, gökbilimi için kullanılan medrese türü.
Realizm: Romantisizme tepki olarak doğmuş, görünen gerçekliği olduğu gibi tuvale
aktarmayı amaçlayan sanat akımı.
Rekonstrüksiyon: Restitüsyona dayanılarak yapılan bir çalışmadır. Restitüsyona
göre yeniden inşa etmeyi ve bu şekilde inşa edilmiş bir yapılaşmayı ifade eder.
Renkli Sır Tekniği: Osmanlılar tarafından uygulanan bir çini tekniği. Bu teknikte
boya kullanılmaz. Sırın kendisi renklidir. İlk olarak, levha üzerinde sırların birbirine
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
karışmasını önleyen, kontur oluşturan bir madde ile sınırlar belirlenir. Daha sonra,
istenilen renkli sırlar boya gibi kullanılarak levha renklendirilir ve fırınlanır. Isı
karşısında eriyen sırlar kontur içinde kalarak birbirlerine karışmazlar.
Revak: Sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü
örtülü, önü açık, mimari mekân.
Restitüsyon: Kısmen rölöveye dayanan bir çalışmadır. Kısmen veya tamamen yok
olmuş yapının çizimlerini kalıntısının rölövesine dayanarak yeniden çizilmesine
verilen ad.
Restorasyon: Bir yapının veya eserin yıkılan, harap olan bölümlerinin daha fazla
tahrip olmasını önlemek için aslına uygun biçimde onarılmasına verilen isimdir.
Rölöve: Bir yapının bütün boyutlarını ölçerek plan, kesit ve ölçüsünün yeniden
çıkarılmasına rölöve denir.
Rika: Türklerin ortaya çıkardığı bir yazı çeşidi. “Mim”lerin gözü kapanmış, “Sin” ve
benzeri harflerin dişleri kalkmış, noktalar çizgilere dönüşmüştür. Daha çok el
yazısında kullanılır.
Rokoko: XVIII. yüzyılda ortaya çıkan süslemeci sanat akımı. Resim sanatında saray
yaşamından alınan konular ön plana geçmiş, heykeller dekoratif amaçlı biblolara
dönüşmüş, mimaride ise bitkisel motifli bezemeler tavan ve duvar yüzeylerinde
süsleme amacıyla bolca kullanılmıştır.
Rumi: Türk ve İslam sanatında Batı kökenli süsleme motifi. Yarım palmetlerden
türediği ya da hayvansal kökenli olduğu araştırıcılarca tartışılan rumi, Batı illerinde
arabesk olarak adlandırılır.
Sahın: Camilerde sütun veya payelerle ayrılmış ibadet alanıdır.
Saka: İşi, çeşme ve sarnıç gibi yerlerden su alarak evlere dağıtmak olan kişidir.
Sanat: İnsanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik ülküsünün ifadesidir. Doyurucu
estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisi.
Saray: Genellikle devlet yöneticilerinin ikamet ettikleri ve devleti yönettikleri
kompleks yapılardır.
Sarnıç: Su ihtiyacını karşılamak amacı ile yapılan özel su toplama havuzu, su
deposu. Üstü açık ya da kapalı olabilir.
Sebil
Sebil: Cadde ya da sokak kenarlarında yoldan geçenlerin su içmesi için yapılmış
hayır yapıları sebillerin çeşmelerden farkı, bir su sağlama sistemine bağlı
olmamalarıdır. Daire ya da çokgen plan kuruluşları ile sebiller bir iç mekâna
sahiptirler ve bu mekân dışarıya üzerinde küçük pencere açıklıkları bulunan madeni
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
şebekelerle açılır. Sebiller bir külliyenin parçası olabileceği gibi bağımsız olarak da
inşa edilmişlerdir. Özellikle XVIII. yüzyıldan sonra İstanbul’da çok sayıda sebil inşa
edilmiştir.
Selsebiller: Çeşme ve sebilden farklı olarak saray veya köşklerin bahçe veya
duvarına bitişik olarak yapılan, yukardan aşağıya doğru büyüyen çanaklardan
oluşan su yapılarıdır. Osmanlı döneminde Divanhane toplantılarında gizlilik amaçlı
olarak kullanılmıştır.
Sekiz İstinatlı Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi sekiz paye ya da sütuna oturan
cami tipidir.
Selatin Cami: Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan camidir.
Sermimar: Mimarların başı, baş mimar.
Sekiz İstinatlı Cami
Sgrafitto: XI. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan seramik tekniğidir.
Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri
uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur
kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş
olur.
Sıbyan Mektebi: Osmanlı döneminde ilkokul düzeyinde eğitim veren okul ve bunun
için inşa edilmiş yapı. Küçük çocukların okuma yazma ve Kur’an-ı Kerim okumayı
öğrendiği okul.
Sır: Seramikler üzerinde koruyucu, cam benzeri tabaka.
Sıraltı Tekniği: Seramik boyalarının bisküvi halindeki seramikler üzerine boyanarak
üstlerine sır çekilmesi, boyaların sır altında kalması ile oluşan teknik.
Silme: Duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla yapılmış şerit biçimindeki çıkıntılara
verilen ad.
Sivri Kemer: Yarıçapı kemer açıklığının yarısından büyük olan ve kilit noktasından
birleşen iki daire yayından meydana gelen kemer çeşididir.
Slip Tekniği: İlk dönem Osmanlı seramiklerindeki hamur kırmızıdır. İşte bu kırmızı
rengi kapamak, beyaz ve düzgün bir yüzey elde etmek için seramikler astarlanır.
Slip tekniğinde de esas olan bu astardır. Bu teknikte süsleme astarla yapılır. Burada
astar, normaldeki hâlinden daha koyudur. Kırmızı hamurlu kap üzerine, istenen
motiflere göre fırça ile astarla süsleme yapılır ve istenen renk, saydam sırlanır.
Son Cemaat Yeri: XIV. yüzyıldan itibaren cami ve mescitlerde yaygın olarak
kullanılan, ana mekânın dışında namaza geç gelenlerin ibadetlerini yapabilmeleri
için yapılmış yarı açık hazırlık bölümü.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Son Cemaat Yeri
16
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Stilize: Üsluplaştırılmış. Doğadaki formların belli bir üslubun ya da tekniğin gereği
sadeleştirilmiş şekli. Stilize çiçek motifidir.
Stucco (Stuk): Alçı yoğunluklu süsleme tekniği.
Su Kemeri: Su borularının basınca dayanıklı yapılamadığı dönemlerde kentin su
ihtiyacını sağlayan suyolunun hep aynı yükseklikte ve çok az eğimli biçimde
yapılması gerekirdi. Bu amaçla vadilerin aşılması gerektiğinde kemer dizilerince
taşınan suyolları inşa edilmiştir. Köprüye benzeyen bu yapılara su kemeri adı verilir.
İlk su kemerleri Antik Roma döneminde yapılmıştır.
Sultan Hanı: Anadolu Selçuklu döneminde çoğu sultanlar tarafından yaptırılan han
ve kervansaraylar için kullanılan sanat tarihi deyimi. Genellikle biri kapalı, diğeri
açık avludan meydana gelen iki bölümlü bir şema gösterirler. Açık avlu ortasında
"köşk mescit" bulunur. Taş süslemeler özellikle girişlerde yoğunlaşır. Her türlü
konaklama gereksinimini karışlayan vakıf kuruluşlarıdır.
Sülüs: Yuvarlak karakterli, daha çok kitabelerde kullanılan, kitaplarda ise başlıklara
mahsus büyük boy bir yazı üslubu.
Sütun: Taştan veya ahşaptan yapılmış olup genellikle tek parçadan meydan gelen
taşıyıcı eleman.
Sütun Altlığı: Bir sütunun üzerine oturduğu kare, prizma veya silindir biçimli taban.
Sütun Başlığı: Sütunların üzerine konan üst düzeyi sütun çapından daha geniş olan
yapının yükünün sütuna aktarmak için sütunların başına yerleştirilen üstü geniş altı
dar olan süslü taş parçası.
Sütun Bileziği: Bir sütun gövdesini saracak şekilde madeni çember. Bu çemberin
amacı sütunun ağırlık altında dağılmasını önlemektir.
Sütun Gövdesi: Bir sütunun kaidesi ile başlığı arasındaki bölüm.
Sütunce: Küçük sütun. Mihrap ve taçkapı gibi yerlerde daha çok dekoratif amaçla
kullanılır.
Su Nazırı: Su işlerinin organizasyonundan sorumlu olan, devşirme ve acemi
oğlanlarından adam toplayarak gerekli işleri yaptıran görevli.
Su Terazisi: Şehre getirilen suyun havalandırılıp basınç kazandırılarak kamusal
yapılara dağıtılması için inşa edilmiş çoğunlukla kare planlı küçük kulelere “Su
Terazisi” denir.
Şadırvan: Bir çeşit meydan çeşmesidir. Özellikle cami avlularında veya bitişiğinde
abdest almak için yapılmış çepeçevre muslukları olan çokgen su tesisi.
Şadırvan
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Şam İşi: XVI. yüzyıl başında, hem çini hem de seramiklerde kullanılan bir tekniktir.
En önemli özelliği sırın pek parlak olmaması nedeniyle renklerin puslu
görünmesidir. En karakteristik renkler, puslu bir yeşil ve mordur.
Şemse: Süslemede kullanılan oval, dairesel biçimde dilimli ya da düz motifler.
Tabhane: Osmanlı imparatorluğunda Misafirhane. Dinî yapıların bir bölümü olup,
özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği yapılara denir. Tabhane, Erken Osmanlı
mimarlığında cami yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşa edildiği için
Tabhaneli Cami, Zaviyeli Cami veya Ters T Planlı Cami gibi adlandırmalarla farklı bir
tipoloji doğmuştur. Tabhaneli Camilerin ilk örneklerinde Tabhane mekânları asıl
ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil
mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının
bir devamı olarak cami bütünlüğüne katılmıştır.
Taçkapı ve Bölümleri
Taçkapı: Yapılarda giriş çıkışı sağlayan abidevi ölçülerdeki kapılardır.
Talik: Yatık çizgileri uzun, dik çizgileri kısa bir yazı çeşidi. Yaygın, hafif sağa yani
geriye yatıktır.
Tek Kubbeli Cami: İbadet mekânının tamamını ya da tamama yakın bölümünü tek
kubbenin örttüğü cami tipi.
Tekke: Genellikle yerleşim merkezlerine veya bu merkezlerin yanında yer alan ve
içerisinde sürekli barınan derviş ve müritlerin bulunduğu tarikat yapısıdır. Tekkeler
bir yapı bütünlüğü içerisinde birden fazla ihtiyaca cevap verebilecek fonksiyonel
mekânlardan oluşan plan kuruluşlarıyla dönemin külliyeleri olarak değerlendirilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
Tekne Tonoz: Şekli alttan bakıldığında teknelerin alt gövdelerine benzeyen tonoz
şeklidir.
Tepelik: Kompozisyonu oluşturan süs düzeninin üst ya da tepe kısımlarında
bulunan motifler.
Tonoz Çeşitleri
Tonoz: Taş ya da tuğladan örülerek meydana gelen bir mimari örtü elemanı.
Biçimine göre beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken
tonoz gibi adlar alır.
Transept: Örtü sisteminde nefleri dik açı ile kesen ve altyapıya da yansıyan birim.
Kiliselerde apsisin önünde nefleri dik olarak kesen uzun mekân. Kilisenin planını bir
haç biçimine sokan bu mekânda, kral galerisi ve kilise orgu da yer alır. Bazı
kiliselerde haç biçimli planın doğusunda da ek bir transept bulunur.
Tromp
Tromp: Kare planlı bir mekânın üzerine kubbenin oturtulabilmesini sağlayan bir
geçiş öğesi (tonoz bingi). Karenin köşesine çaprazlamasına örülmüş bir kemerle
ona ardından eklemlenmiş bir tonozdan oluşur.
Tuğla: Duvar örmekte kullanılmak üzere kalıplara dökülerek kurutulduktan sonra
harman ocağı veya fırınlarda pişirilen toprak malzemedir. Türk standartlarındaki
tuğla, 5 x 3 x 19 cm’dir.
Tuğra: Padişahın adının yazılı bulunduğu ve karmaşık yazı tekniği ile yazılmış olan
sembol.
Türbe (Kümbet): Her iki terimde Türk-İslam mezar yapılarına verilen adlardır. Türbe
ve kümbetler genellikle silindirik, çokgen veya kare planlı olarak inşa edilmiş kubbe
veya külahla örtülmüş yapılardır.
Türbedar: Türbede hizmet gören ve türbeyi bekleyen kimsedir.
Türk Üçgeni: Kare planlı bir mekân üzerine kubbenin oturtulabilmesini sağlayan bir
geçiş öğesi. Örtülecek mekânın köşelerinin tepe noktaları aşağıda kalan bitişik
üçgenler oluşturacak biçimde pahlanması biçiminde tanımlanabilir. Bunlar
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
sayesinde, kare planlı mekânın üstünde en az bir düzgün sekizgen oluşturulmuş
olur. İlk kez Anadolu Selçuklu devri yapılarında rastlandığından bu adı almıştır.
Konya Karatay Medresesi’nde görüldüğü gibi.
Türk Sanatı: Tarih boyunca Türk devletleri ya da topluluklarınca oluşturulan
sanattır.
Ulu Cami: Her şehrin ya da büyükçe yerleşme merkezinin en büyük camisi. Cuma
namazının topluca kılınması yanı sıra cemaatin bir araya gelmesini gerektiren
durumlarda kullanılır. İran'daki adı Mescid-i Cuma'dır.
Vaaz Kürsüsü: Belli gün ve saatlerde imamın vaaz vermek için çıktığı, koltuk ya da
küçük balkon şeklindeki bölüm.
Vakfiye: Vakıf edilen malların ne şekilde kullanılacağı nerelere kullanıp
kullanılmayacağını düzenleyen yazılı belgelerdir. Vakıf mallarının satılmaması
vakfiye şartlarının yerine getirilmesi vakıf işleri mütevelli heyeti tarafından
denetlenir.
Vakıf: Bir hizmetin sürekli yapılabilmesi için belli koşullarla resmi bir yoldan
herhangi bir kimse tarafından bırakılan mülk ya da para. İlgili hizmet bu mülk ya da
paranın getirisi ile halka bedelsiz sunulur ve vakfın idaresi mütevelli denen bir kişi
tarafından yürütülür.
Vitray: Renkli camların belli bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirilişi.
Avrupa'da özellikle kiliselerin pencerelerini süsleyen vitraylarda, doğaya özgü
motiflerin yanında dinsel konular da belli bir düzen içinde resimlenmiştir.
Yalı: Özellikle devrin ileri gelenleri tarafından deniz kenarlarına yaptırılan
saraylardır.
Yıldız Tonoz: Çok sayıda tonoz parçasından meydan gelen yıldız biçimli tonoz
örtüdür.
Zaviye: Küçük tekkeye verilen isimdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Özet
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
• İslam sanatının oluşumuna etki eden başlıca faktörler, İslam dini, coğrafi
şartlar ve iklim koşulları ile toplumların gelenek ve görenekleri, yani millî
seciyeleridir. İslam dini Mekke’de insanlığa tebliğ edildikten kısa bir süre
sonra bir ucu Çin’e, diğer ucu da Fransa’nın Poitier kentine dayanan
uçsuz bucaksız bir coğrafyada etkili olmuştur. Dolayısıyla çok farklı
milletlere ulaşmış, çok değişik kültürlerle karşılaşmıştır. Ekonomik
bakımdan zenginleşen Müslümanlar hemen her bölgede cami, medrese,
han, hamam, zaviye, tekke, kale, saray, köşk, çeşme, sebil v.s. gibi dinî,
askerî ve sivil mimari ile tezyini ve küçük el sanatlarında çok hatırı sayılır
eserler meydana getirmişlerdir. Bütün bunların sonucunda ‘İslam
Sanatları’ denilen bir alan ortaya çıkmıştır. Bu alanın kendine has
terminolojisi de zamanla gelişme göstermiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
örtülü, önü açık, mimari mekâna ……… denir.
a) Revak
b) Son Cemaat Yeri
c) Nef
d) Sahın
e) Mahfil
2. Yarıçapı kemer açıklığının yarısından büyük olan ve kilit noktasından
birleşen iki daire yayından meydana gelen kemer türüne ne denir?
a) Yuvarlak Kemer
b) Basık Kemer
c) Sivri Kemer
d) Beşik Kemer
e) Armudi Kemer
3. Bir yapının veya eserin yıkılan, harap olan bölümlerinin daha fazla tahrip
olmasını önlemek için aslına uygun biçimde onarılmasına ……. denir.
a) Restorasyon
b) Restitüsyon
c) Rölöve
d) Rekonstrüksiyon
e) Elevasyon
4. Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve
diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yere ne denir?
a) Sebil
b) Çeşme
c) Selsebil
d) Maksem
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
e) Sarnıç
5. En az üç yönden yapılar veya yüksek duvarlarla çevrili üstü açık mekâna
….. denir.
a) Avlu
b) Eyvan
c) Son Cemaat Yeri
d) Dershane
e) Sahın
Cevap Anahtarı:
1. a 2.c 3.a 4.d 5.a
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
23
İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi (1982) ,Görsel Yayınlar, İstanbul, (5Cilt).
Arseven, C.E. (1983). Sanat Ansiklopedisi, M.E.Basım Evi, İstanbul (5Cilt).
Aslanapa, O. (1993). Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul.
Aslanapa, O. (2005). Osmanlı Devri Mimarisi, İnkılâp Kitapevi, İstanbul.
Çakmak, Ş. (1999). Erken Osmanlı Dönemi Mimarisinde Taçkapılar (1300-1500), (T.
C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi).
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi (1997). Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul.
Gombrich, E.H. (2005). Sanatın Öyküsü, Remzi Kitapevi, İstanbul.
Hasol, D. (1972). Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul.
Kuban, D. (1973). Mimarlık Kavramları, İstanbul.
Mülayim, S. (1994). Sanat Tarihi Metodu, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul.
Sanat Tarihi Ansiklopedisi (1981). Görsel Yayınlar, İstanbul. (5Cilt)
Sözen, M.- Uğur T. (1999). Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitapevi,
İstanbul.
Tansuğ, S. (1996). Çağdaş Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul.
Turani, A. (1997). Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul.
Turani, A. (1968). Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü, Ankara.
Wölfflin, H. (1985). Sanat Tarihinin Temel Kavramları, Remzi Kitapevi, İstanbul.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
24
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
ERKEN İSLAM DÖNEMİ, EMEVİLER VE
İSPANYA İLE KUZEY AFRİKA’DA MİMARİ
• İslamiyet’in Ortaya Çıkışı ve İlk
Mescitler
• Emeviler Devri Mimarisi
• İspanya (Endülüs Emevi Devleti) ve
Kuzey Afrika İslam Devletlerinde
(Murabıt, Muvahhid, Merinî, Nasrî)
Mimari
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• Kabe ve ilk İslam mescitlerini tanımlayıp,
açıklayabilecek
• Erken İslam mimarisinin önemini kavrayabilecek,
• Emeviler dönemindeki cami-mescitler ve saraylar ile
onların tarihsel gelişimini bilecek
• Endülüs Emevi devri mimarisini değerlendirebilecek,
• Kuzey Afrika İslam Devletlerindeki (Murabıt,
Muvahhid, Merinî, Nasrî) mimari eserleri
tanıyabilecek
• Farklı coğrafyalardaki İslam kültürünün birbiriyle
ilişkisini anlayabilecek ve Erken İslam dönemi ile
İspanya ve Kuzey Afrika İslam mimarisinin
özelliklerini bileceksiniz.
İSLAM SANATI
TARİHİ
ÜNİTE
2
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
GİRİŞ
İslamiyet’ten önce Araplar, kabileler hâlinde ve birbirinden bağımsız topluluklar hâlinde yaşıyorlardı. İçinde her bir kabileye ait 300’den fazla putun bulunduğu ve “Kâbe” adını verdikleri küçük bir mabetleri vardı. Buradaki putlara tapıyorlardı. 610 yılında Hz. Muhammed, İslam dinini Mekke’de tebliğ etmeye başlamıştır.
Kâbe: Yeryüzündeki ilk Mabet ve Müslümanların kıblesi
Kâbe
‘Küp şeklinde nesne’ anlamına gelen Kâbe, 624 yılından itibaren Müslümanların kıblesi olması nedeniyle daha da önem kazanmıştır. El-Beyt, Beytullah,
Beytü’l-atîk, el-Beytü’l-harâm, Beytü’l-muharrem, Mescidü’l-harâm, Beytü’lma’mûr, Kıble, Kâdis, Beniyye, Devvâre, Hamsâ ve Müzheb gibi farklı isimlerle anılan Kâbe’nin ilk olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ihtilaflar
vardır. Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden Kâbe’nin Hz. İbrahim’den önce var olduğu,
ancak yıkılıp zamanla yerinin kaybolduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda ilk banisinin Hz. Âdem yahut oğlu Şit, hatta onlardan da önce melekler olduğuna dair
birçoğu İsrailiyat kaynaklı, mübalağa ve efsane unsurlarıyla süslü, bir kısmı da sembolik anlamlar taşıyan rivayetler yer almaktadır. Mekke’de Mescid-i Harâm’ın ortasında bulunan Kâbe, mevcut hâliyle yaklaşık 1,5 m genişliğindeki temeller üzerine
inşa edilmiştir. Dıştan dışa 10,70 x 12,00 m ölçüsünde ve 15,00 m yüksekliğinde
olan duvarlar, 1,25 m kalınlığındadır. Mekke’nin çevresindeki dağlardan getirilmiş
bazalt parçalarıyla yapılan duvarların dış yüzlerinde farklı ebatlarda 1614 taş yer
almaktadır. İçi dört köşe bir oda görünümünde olan Kâbe’de, Abdullah b. Zübeyr
zamanından (683) kalma kuzey-güney yönünde sıralanmış üç ahşap direk ve bunlardan güney uçtakinin önünde batı duvarına doğru Hz. Peygamber’in namaz kıldığı
yer bulunmaktadır. Kaynakların verdiği bilgilere göre, Amalikalılar, Cürhümlüler ile
Kusey b. Kilab zamanında onarım gören Kâbe, sel ya da yangın felaketine maruz
kalması sebebiyle 607 veya 608 tarihinde Kureyş kabilesi tarafından yeniden inşa
edilmiştir. Kızıldeniz sahilinde karaya vuran bir geminin kendi hurdası ile içindeki
ahşap malzemeler satın alınmış ve gemide bulunan Bakumu’r-Rûmî adlı bir usta
eliyle gerçekleştirilmiş olan tamir sonucunda Kâbe bugünkü şekline uygun bir yapı
kazanmıştır. Etrafı revaklarla çevrili, üzeri de perdelerle örtülü Kâbe, Hacerü’lEsved, Makam-ı İbrahim, Hicr, Hatim ve Metaf (tavaf edilen kısım) gibi bölümleriyle
Hac farizasının önemli ziyaretgâhlarından birisini oluşturmaktadır.
Hz. Muhammed ve Hulefâ-i Râşidîn Devrindeki İlk Mescitler
622 yılında Hz. Muhammed ve ashabı Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdir. Hicret sırasında Medine’den önceki son durak olan Kubâ’da, bizzat Hz. Peygamber ve beraberindekiler tarafından hurma kurutulan düz bir alanın etrafının taş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Mescid-i Nebevi
duvarlarla çevrilmesiyle oluşturulan Mescid-i Kubâ, Müslümanların hür ve güvenli
bir ortamda yaptıkları umuma açık ilk mescit olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Çeşitli tarihlerde yapılan genişletme ve değişikliklerle zamanımıza ulaşan
Mescid-i Kubâ, 1985’te Kral Fahd döneminde tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmiştir.
Hicretten hemen sonra Medine’de Hz. Muhammed ve ashabı tarafından
bina edilen mescit, Hz. Peygamber’in buradaki bütün faaliyetlerinin merkezinde
yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemlerde kurulan cami ve mescitlere de örnek teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevî’nin ilk binası, taş temeller üzerine tek
sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü
açık biçimde 60 x 70 zirâlık bir alana (1022 m 2) oturuyordu. Hz. Ömer zamanında
(638), çevre duvarı yükseltilen ve tavan yüksekliği 11 zirâ (5,43 m) olan Mescid-i
Nebevî’nin boyutları, kuzey-güney istikametinde 140 zirâ doğu-batı yönünde ise
120 zirâa (4088 m2) ulaştı. Hz. Osman, 649-650 tarihinde kendi malından 10.000
dirhem harcayarak Mescid-i Nebevî’yi genişletti. Rivayetler değişik olmakla birlikte
boyutları 170 x 130 (5378 m 2) veya 160 x 130 (5061 m 2) zirâ ulaşan binanın yapımında yontma taş ve kireç harcı kullanıldı, her sırada bulunan aynı ebatta hazırlanmış süslü taşlardan oluşan sütunların sayısı on ikiye çıkarıldı. Emevi Hâlifesi Velid b. Abdülmelik, 706 ya da 707 yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz'den Mescid-i Nebevî’yi genişletmesini istedi. Kuzey duvarı 135 (66,6 m), güney duvarı 167,5
(82,63 m), batı duvarı 200 (98,66 m) zirâ olmak üzere yaklaşık 7500 m2’ lik bir alanı
işgal eden bir yapı hâlini alan Mescid-i Nebevî, 710 yılında tamamlanan inşaatla
birlikte mimari bakımdan Emeviler devri camilerinin özelliklerini yansıtır duruma
gelmiştir. Etrafı revaklarla kuşatılan bir iç avlu ile transept planlı, mihrapönü kubbeli bir harimden ibaret olan, ilk defa kıble duvarına mihrap nişi yerleştirilen ve Hz.
Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in mezarları ile Hz. Peygamber’in hanımlarına ait hücreleri de ihtiva eden mescidin dört köşesi, kare gövdeli minarelerle tahkim edilmiştir. Abbasiler devrinde çıkan bir yangın sonucunda başlatılan onarım
(1256), Memlük Sultanı Seyfeddin Kutuz zamanında (1259-60) tamamlandı. I. Baybars (1269–70), Sultan Kalavun ve Sultan Kayıtbay (1476–83) dönemlerinde, mezarların üzerine büyük bir kubbe ile Babüsselâm’ın iç kısmına iki kubbe yerleştirilen
ve bir medrese ile bir ribat ilave edilen mescit, 9429 m2’lik bir alana yayılan bir bina
hâline dönüştü; çok renkli mozaik tekniğindeki mermer mihrabı, diğer tezyini unsurları yanı sıra paralel sahınları kesen dikey sahnın oluşturduğu transept plan düzeni ile mescidin mimarisindeki Hristiyani etkiler ortadan kaldırılmıştır. Osmanlılar
döneminde mescitte ilk imar faaliyeti Kanuni Sultan Süleyman zamanında gerçekleştirildi (1531-40). Ondan sonra da Sultan II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman, I.
Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud gibi Osmanlı padişahları, Mescid-i Nebevî’de
bazı tamirat ve yenilikler gerçekleştirerek buraya muhtelif hediyeler gönderdiler.
Sultan Abdülmecid, mescitte en büyük imar işlerini gerçekleştiren Osmanlı padişahı
olarak dikkat çeker. 1849–1861 yılları arasında yapılan çalışmalarla kıble duvarı
86,25 m, kuzey duvarı 66,00 m, uzun kenarları da 116,25 m olmak üzere alanı
10.939 m2’ye ulaşan mescidin yapısı tamamen yenilenmiştir. Toplam 327 sütunun
kullanıldığı mescidin iç mekânı, üzeri küçük kubbelerle örtülmüş yapısıyla çok kub-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Kufe Mescidi’nin
Planı
Amr b. Âs Mescidi
beli ya da çok üniteli Osmanlı camilerinin formunu kazanmıştır. Abdullah Zühdü, üç
yıl süren bir çalışmadan sonra mescidin kubbe kasnaklarını, duvarlarını, kapılarını,
mihrap ve sütunlarını kuşak hâlinde celî sülüs tarzında ayetler, hadisler, Hz. Peygamber’in ve mescidinin adları ve sıfatlarıyla tezyin etti. Kıble duvarındaki Osmanlı
çinileri arasında, doğu ve batı duvarlarında uzun celî sülüs yazılar yazıldı. Suûdîler
döneminde ise 1949–1955 arasındaki ilk genişletmeden sonra 1984–1994 yıllarındaki imar faaliyetleri ile mescit, hâli hazırdaki yapısını kazanmış durumdadır.
İlk olarak Hz. Peygamber zamanında yapılan, Hâlife I. Velid döneminde genişletilen ve çeşitli tarihlerdeki onarım ve eklemelerle günümüze gelebilen Sana
Büyük Camii, üç tarafı revaklarla kuşatılmış iç avlusu ve kıble yönünde yer alan beş
sahınlı şekliyle Medine’deki Mescid-i Nebevi’ye benzer bir form ortaya koyar.
İslamiyet ilk fetihlerle yayılmaya başladığında İslam ordularının gittiği yerlerde kurulan ilk camiler ordugâh camileri olmuştur. Böylece Arap yarımadasında
ordugâh şehirler olarak kurulan Basra, Kufe ve Mısır’da Kahire yakınındaki Fustad’da bu türden camiler inşa edilmiştir.
Basra Mescidi, Hz. Ömer’in hilafetinde 635 yılında bölgenin fatihi Utbe b.
Gazvan tarafından kurulmuştur. Mescit ilk inşa edildiğinde kamıştan çitlerin sınırlandırdığı bir alandan ibaretti. Vali Ebu Musa el-Eş’ari zamanında (637-38), şehirdeki diğer yapılarla birlikte mescit de kerpiçten yenilenmiştir. Yenileme sırasında
mescidin alanı biraz genişletilmiş ve kıble duvarının önüne üzeri ot, yaprak, dal ve
ağaçlarla örtülmüş ahşaptan bir gölgelik (zulla) yerleştirilmiştir. Emevilerin Basra
Valisi Ziyad zamanında mescit tekrar genişletilmiş ve tuğla malzeme ile yeniden
inşa edilmiştir. Gölgeliğin beş ya da altı sıralı olduğu rivayet edilmektedir.
Kufe Mescidi, Hz. Ömer döneminde 635–36 tarihinde bölgeyi fetheden
Sa’d b. Ebi Vakkas tarafından inşa edilmiştir. Mescidin alanı dört yöne güçlü okçulara oklar attırılarak tespit ettirilmiş ve bir kenarı yaklaşık 200 zirâ olan kare formunda bir yapıdan ibaretti. Kamış duvarlar yerine burada dört yönden mescidin etrafı
bir hendekle çerçevelenmiştir. Ancak birkaç yıl sonra Vali Muğire b. Şube zamanında mescit kerpiçten, Emevi Valisi Ziyad döneminde (670) ise tuğladan yeniden inşa
edilmiştir. Payandalarla tahkim edilmiş duvarlarla çevrili Kufe Mescidi, üç yönden
revaklarla çevrili bir avlu ile kıble duvarına paralel beş sahınlı ibadet mekânı ile
Erken İslam devrinin karakteristik yapılarından birisidir.
Amr b. Âs Mescidi, Hz. Ömer döneminde Mısır fatihi Amr İbnü’l-Âs tarafından 641–42 tarihinde yaptırılmıştır. Avlusuz olarak 50 x 30 zirâ boyutlarında bir
ibadet mekânından oluştuğu sanılan mescidin gölgeliği (zulla), hurma kütüklerinden direkler üzerine hurma dal ve yapraklarından müteşekkildi. Emevi Valisi Mesleme zamanında (672) mescit genişletilmiş, duvarlar alçı ile sıvanmış, gölgeliğin
(zulla) zemini taş ile döşenmiş, ahşap tavan da tezyin edilmiştir. Bu yenilemede
ayrıca mescidin dört köşesine kule tarzında kare gövdeli dört minare ilave edilmiştir. Hz. Bilal’in Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında, üzerine iple tırmanarak çıktığı,
‘üstüvâne’ olarak isimlendirilen silindir biçiminde yüksekçe bir yer olarak tanımlanan minare örneğinden sonra İslam mimarisindeki ilk minarelerdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Emeviler Dönemi (661–750) Mimarisi
Kubbetü’sSahra’nın Çizimi
Mesid-i Aksa
Mescid-i Aksa’nın
Planı
Sîdî Ukbe Camii
Sîdî Ukbe Camii
Planı
Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından 691 yılında yaptırılan Kudüs’teki
Kubbetü’s-Sahra, semavi dinlerce kutsal kabul edilen Haremü’ş-Şerif’te Hacer-i
Muallâk denilen kayanın üzerinde yükselen anıtsal bir binadır. Bir ibadet yeri olmaktan çok bir ziyaret mekânı olarak değer kazanmış olan Kubbetü’s-Sahra, Geç
İlkçağ ve Bizans mimarilerindeki merkezi planlı yapılar tipinde inşa edilmiştir. En
eski anıtsal İslam binası olan Kubbetü’s-Sahra, her bir kenarı 20,40 m uzunluğunda
ve 12,00 m yüksekliğinde olan sekizgen planlı bir yapıdır. Dıştaki sekizgen, içteki ise
daire şekilli iç içe iki galeriden meydana gelen yapının üzeri 20,44 m çapında ve
35,00 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. Mimarisi kadar binanın süslemeleri
de İslam sanatında önemli bir yer tutar. Orijinalde Kubbetü’s-Sahra’nın hem iç,
hem de dış yüzeyleri mozaik tekniğinde süslemelerle bezeliydi. Dışarıdaki mozaikler Kanuni Sultan Süleyman devrindeki onarımda İznik çinileriyle değiştirilmiştir.
Kubbe kasnağı ve kemer köşelikleri gibi iç yüzeylerde kenger yaprakları, kıvrık dallar, rozetler, asma bitkisi, üzüm salkımları, hurma ağaçları ile değişik bitki motifleri
altın sarısı zemin üzerine yeşil rengin hâkim olduğu Helenistik tesirli mozaikler hâlâ
görülebilmektedir. Ayrıca kubbe kasnağındaki kufi yazı frizi, İslam mimarisindeki en
eski kitabe olarak dikkat çekmektedir.
Kudüs’te Haremü’ş-Şerif’te yer alan Mescid-i Aksa, Bizans İmparatoru Justinianos (527–565) tarafından yaptırılmış olan Meryem Bazilikasının yerine, 702
yılında Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından inşa ettirilmiştir. Deprem sonrası
Abbasi Hâlifesi Mansur tarafından 757 yılında yenilenen, Haçlı seferleri esnasında
zarar görmesi sebebiyle 1187’de Selahaddin-i Eyyubi tarafından esaslı bir şekilde
tamir edilen Mescid-i Aksa, 1924–27 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey’in onarımından sonra, Yahudilerin 1967’de yakmalarını takiben elden geçirilerek günümüze kadar ulaşabilmiştir. Orijinalde cami, ortadaki yandakilerden daha geniş ve
daha yüksek üç sahın ile kıble duvarına paralel uzanan bir sahından ibaretti. Ayrıca
orta sahınla paralel sahının kesiştiği mihrap önündeki bölüm bir kubbe ile örtülmüştür. Sonraları doğu ve batı kenarlarına altışar sahın ilave edilmiş olan cami,
bugün yedi sahınlıdır. Mescid-i Aksa, Hristiyan yapılarından Emevi mimarisine geçmiş olan transept planlı bir şema sergilemektedir. İslami kaynaklara göre yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit olan Mescid-i Aksa, Kâbe’den önce Müslümanların
ibadet ederken yöneldikleri ilk kıblesi olması bakımından önemlidir.
Tunus’un Kayrevan şehrinde Ukbe b. Nafi tarafından 670’te bir ordugâh
camisi olarak yaptırılan Sîdî Ukbe Camii, 693-97’de yeni baştan inşa edilmiş ve
724’te bina kuzey yönünde genişletilerek hâlâ mevcut durumdaki kulevari minare
eklenmiş, nihayet 836’da yeni ilavelerle zenginleştirilmiştir. Bununla birlikte orijinal
dokusunu kaybetmemiş olan cami, 135,00 x 84,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen
bir form sergilemektedir. 67,00 x 56,00 m ebatlarında, yine dikey dikdörtgen şekilli
olarak düzenlenen avlu dört yönden revaklarla çevrildiğinden, avlunun kıble tarafındaki revak bir son cemaat yeri gibi algılanmaktadır. Bu durum, İslam mimarisinde ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Kuzeybatı istikametindeki revakın ortasında yer
alan 35,00 m yüksekliğindeki minare, üst üste bindirilmiş üç kare kuleden oluşan
mimari yapısıyla daha sonraları Kuzey Afrika ve Endülüs’te yapılan minarelere ilAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Emeviyye
(Ümeyye) Camii
Emeviyye (Ümeyye)
Camii’nin Planı
Harran Ulu
Camii
ham kaynağı olmuştur. Sîdî Ukbe Camii, harimdeki plan düzeni bazı farklılıklarla
birlikte Mescid-i Aksa’ya benzer. Çok derin yapılmış olan harim, kıble duvarına dikey sıralanan at nalı kemerler ve mermer sütunlarla ayrılan sahınlardan meydana
gelmiştir. Diğerlerine nazaran daha geniş ve daha yüksek tutulan mihrap eksenindeki orta sahnın, hem kıble duvarına paralel sahınla kesiştiği bölümünde, hem de
son cemaat yerine yakın kısmında olmak üzere iki kubbe yükselmektedir. Bunlardan mihrap önündeki kaburgalı ve dilimli yapısı, istiridye yivli trompları, kufi yazı
kuşakları ve bitkisel bezemeleriyle daha dikkat çekicidir. IX. yüzyılın ortalarındaki
onarımlarda çinilerle kaplanan at nalı kemerli, zamanımıza ulaşan en eski niş şeklindeki mihrabı ile İslam sanatının oymalarla süslenmiş en eski ahşap minberi, Sîdî
Ukbe Camii’ne artı bir değer katan mimari elemanlardır.
Aynı mimari özellikler, Tunus’ta Emevi Valisi İbnü’l-Habbab tarafından
732’de yaptırılan ve Ağlebilerden Ebu İbrahim Ahmed’in 863’e doğru tamir ettirdiği
Zeytune Camii’nde de görülür.
Şam’da Hâlife I. Velid b. Abdülmelik’in, daha önce Roma devrine ait Jüpiter
mabedinin yerinde kurulmuş olan Aziz Ioannes Bazilikası’nı yıktırarak yaptırdığı
Emeviyye (Ümeyye) Camii (705–715), İslam mimarlık tarihinde sonraki dönemlerde
inşa edilen camilere en geniş ölçüde tesir eden bir yapı olarak dikkate değerdir.
Kuzeyde üç taraftan iki katlı revaklarla kuşatılmış bir avlu ile güneyde 136,00 x
37,00 m ölçülerinde enine yerleştirilmiş bir ibadet mekânından oluşan yapı, günümüze orijinal planıyla gelebilen en eski cami olma özelliğine sahiptir. Korint başlıklı
mermer sütunlar iki katlı kemerleri desteklemektedir. 15,35 m yüksekliğindeki
harimde kıble duvarına paralel üç sahın mevcuttur. Mihrap eksenine yerleştirilmiş
transeptin ortasında sonradan eklenmiş bir kubbe bulunmaktadır. Avlunun batı
tarafında eskiden beytü’l-mal denilen sekiz sütunun desteklediği sekizgen planlı ve
tek kubbeyle örtülü kubbetü’l-hazne yer almaktadır. Cami, avlunun kuzey duvarının ortasındaki orijinal, güneydoğu köşedeki XI. yüzyıldan, güneybatıdaki ise 1488
tarihinde Sultan Kayıtbay devrindenolmak üzere üç minareye sahiptir. Kuzeydeki
minare, İslam mimarisinde zamanımıza ulaşan en eski minare olması sebebiyle de
önem arz etmektedir. Mimarisi yanı sıra mozaik tekniğindeki süslemeleri ile de
Ümeyye Camii, İslam resim sanatına önemli katkılar yapmıştır. Kemer içlerinde ve
kemer köşelikleri ile bazı duvar yüzeylerindeki küçük kompozisyonlar hâlinde sapları ve yaprakları bereket boynuzu ya da vazolardan çıkarak zarif kıvrımlar yapan
akant bitkileri, göklere uçarcasına yükselen ağaçlar, coşkun bir biçimde akan akarsular, genellikle Roma mimarisinin üslubunu yansıtan türlü hayali binaları (belki
saray veya şato) bir arada canlandıran mozaikler, cami mimarisinde rastlanan erken tarihli tek manzara örnekleridir.
Emevi Hâlifesi Süleyman b. Abdülmelik’in yaptırdığı Hâlep Ulu Camii (715–
16), Rusafe Camii (728), II. Mervan b. Muhammed’in (744–750) inşa ettirdiği Harran Ulu Camii, II. Yezid’in 720-721’de yaptırdığı veya minare ilavesiyle tamir ettirdiği Busra Camii ve tarihi tam olarak bilinmeyen Der’a Camii, Ümeyye Camii’nin etkisinde gerçekleştirilen camiler olarak bilinirler.
Emeviler döneminde bu tipin dışında sadece dikey veya yatay sahınlardan
ibaret plan şeması sergileyen camiler de yapılmıştır. Bağdat ile Basra arasında Hac-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Kuseyru Amre resmini
görmek için tıklayınız.
Kuseyru Amre’nin Salon Kısmı ve Freskler
Ancar Kasrı
Hamamü’s-Sarah
Amman Sarayı
cac tarafından 702’de yaptırılan Vasıt Camii, Emeviler devrine mal edilen Amman
Cuma Camii, Susa (Huzistan) Camii ile Banbhore Cuma Camii bunlardandır.
Emeviler zamanında camilerden başka farklı yapı tiplerinin beraber planlandığı
saray kompleksleri ile küçük kasırlar da inşa edilmiştir.
44 Ürdün’de başkent Amman’ın doğusunda çölde bulunan Kuseyru Amre,
süslemelerindeki hükümdar tasvirlerine dayanılarak Hâlife I. Velid b. Abdülmelik
zamanında 711–715 yıllarına tarihlendirilir. 25,00 x 50,00 m ölçülerinde surlarla
çevrili bir alanda 8,75 x 7,58 m boyutlarında dikdörtgen şekilli bir salon ile onun
bitişiğindeki hamam ve ahır, depo, sarnıç gibi değişik amaçlar için düşünülmüş
bölümlerden müteşekkil küçük bir kasır olup, özellikle duvar ve üst örtülerindeki
fresk tarzı tezyinatı ile İslam sanatında önemli bir yer tutar. İsimleri Yunanca ve
Arapça verilmiş hükümdarlar, müzik aleti çalan sanatçı ve dans eden rakkaseler, av
sahnesi, çeşitli zanaatkârlar, hamam sahneleri, sıcaklığın kubbesindeki mıntıkatu’lbürûc denilen yıldızlar haritası ile hayatın çağlarını, tarihi, felsefeyi ve şiiri gösteren
muhtelif sembolik tasvirler ve Yunan mitolojisinden alınma figürlere rastlanmaktadır.
Lübnan’da Beyrut’a 58 km mesafede Litani Irmağı’nın yakınında bulunan ve
ismi de Arapça Aynu’l-Cerrah’tan türemiş olan Ancar Kasrı, tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hâlife I. Velid b. Abdülmelik tarafından 714–15 civarında yaptırılmış olmalıdır. 370,00 x 310,00 m ölçülerinde (114.000 m2) silindirik ve yarım
silindirik kulelerle destekli surlarla çevrili bir alanda konumlandırılmıştır. Dört yönündeki kapılardan iki yanında dükkânlar sıralanan haçvari düzendeki sütunlu yollar, alanın tam ortasında birleşir. Bunların aralarındaki bölümlere ise hemen hemen aynı düzende ele alınmış iki saray, 47,00 x 30,00 m ölçülerinde tıpkı Busra
Camii’ne benzer bir plan sergileyen bir cami ve bir hamam yerleştirilmiştir. Saraydaki bazilikal planlı taht salonları oldukça ilgi çekicidir.
Ürdün’de eski bir Roma kalesinden yararlanarak meydana getirilen bir kasır, 15 m kadar güneydoğusunda inşa edilmiş üç paralel sahınlı bir mescit, şaşılacak
derecede Kuseyru Amre’yle benzeşen bir hamam (Hamamü’s-Sarah), sarnıçlar ve
çeşitli sur kalıntıları Kuseyru’l-Hâllabat (725–730) olarak anılır.
Ürdün’ün başkenti Amman’da Cebel Kale denilen eski bir Roma kalesinin
bulunduğu bir tepenin üzerine kurulan ve 720–750 yılları arasında bölgenin yönetim merkezi olan Amman Emevi Saray Kompleksi, saray, cami, hamam ve sarnıçtan
oluşan bir yapı topluluğudur. Saray güneydeki 10,00 x 10,00 m ölçülerinde kare
planlı ve dört eyvanlı bir giriş, I. Avlu, sütunlu yol ile onun iki yanına yerleştirilmiş
üçerden altı daire, II. Avlu ve taht salonu ile iki yanındaki beyt(daire)ler vasıtasıyla
kuzeye doğru uzanmaktadır. Bir eyvandan ulaşılan taht salonu, muhtemelen kubbeyle örtülü, kare planlı ve dört yöndeki kemerlerle genişletilmiş haçvari düzenlemesiyle daha çok Mezopotamya etkili Abbasi saraylarını akla getirmektedir. Sarnıç,
8–9 m derinliğinde daire şekilli büyük bir kuyu, cami ise çifte revaklı bir avlu ile
kıble yönündeki üç paralel sahınlı bir ibadet mekânından ibarettir.
Suriye’de çölde inşa edilen ve hanı, hamamı ve büyük bir bahçesi ile bir bütün teşkil eden Kasrü’l-Hayru’l-Garbî, 727–30 yıllarında Hâlife Hişam b. Abdülmelik
tarafından yaptırılmıştır. 71,00 x 73,00 m ölçülerindeki kasır, merkezi bir avlunun
etrafına yerleştirilmiş müstakil altı beyt (daire) içermektedir. Kasrın duvarlarında
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Amman Sarayı Planı
Kasru’l-Hayru’ş-Şarki,
Kadın Büstü, Halife
Kabartması ve
Av Sahnesi
resimlerini görmek için
tıklayınız
Kasru’l-Hayru’ş-Şarki
Planı
Hırbetü’l-Minye ve Hırbetü’l-Mefcer
resimlerini görmek için
tıklayınız
Hırbetü’l-Minye
Planı
izlerine rastlanılan bir hükümdar ya da hâlife kabartması, at nalı kemer altında ud
ve flüt çalan sanatçılar, önünde kaçan geyiği avlamaya çalışan atlı süvari, av sahnesinde avlanan hayvanları taşıyan köle, bitkisel bezemeli bir zemin üzerinde önünde
meyve sofrası bulunan bir kadın büstü ile onun iki yanında kentaroslardan oluşan
bir kompozisyon, fresk ve alçı kabartma tarzında meydana getirilmiş süslemeler
olarak dikkat çekicidir. Kare planlı han ile soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, külhan ve
sarnıç gibi kısımlardan oluşan hamam kompleksin diğer unsurlarıdır.
Aynı bölgede yer alan ve kitabesine göre Emir Hişam b. Abdülmelik tarafından Süleyman b. Ubeyd’e 728 yılında yaptırılan Kasru’l-Hayru’ş-Şarkî, 2 x 5 km
boyutlarında bir surla kuşatılmış bir alanda, silindirik ve yarım silindirik kulelerle
destekli, 160,00 x 160,00 m ölçülerinde, Emevi sarayları içerisindeki en büyük boyutlu, kare planlı bir kasır, daha küçük ebatlarda, fakat yine aynı özelliklerde bir
han, küçük bir hamam, transept planlı bir mescit ve kare kesitli bir minareden oluşan bir külliyedir.
İsrail sınırları içerisindeki Taberiye Gölü’nün kuzeybatısında yer alan ve
yakınındaki bir hamam kalıntısı ile birlikte ele alınan Hırbetü’l-Minye, 66,00 x 73,00
m boyutlarında olup, merkezi açık avlunun etrafındaki muhtelif bölümlerden müteşekkildir. Bunlardan güneydoğu köşedeki 13,10 x 19,42 m ölçülerinde dikdörtgen
şekilli mescit ile onun bitişiğindeki 20 m2’lik merkezi salon ve etrafındaki mozaik
döşemeli mekânlardan oluşan taht ya da kabul salonu dikkate şayandır. Bir rivayete göre Hâlife I. Velid b. Abdülmelik devrine (705–715) tarihlendirilen yapı, kabul
salonu ve çevresindeki odaların zemininde yer alan ve ağırlıklı olarak geometrik
motiflerden oluşan, dolayısıyla dokuma (hâlı, kilim) ürünlerine benzetilen ve Erken
İslam sanatının tekâmülünü gösteren en önemli tezyini elemanlar olarak yorumlanan mozaikleri nedeniyle Hâlife Hişam b. Abdülmelik zamanına (724–743) mal
edilmektedir.
İsrail’de Ölüdeniz yakınlarında bulunan Hırbetü’l-Mefcer, ortasında anıtsal
bir çeşme olan büyük bir bahçenin batı tarafına yerleştirilmiş saray, cami ve hamamdan ibaret bir külliyedir. Bir rivayette Hişam b. Abdülmelik (724-43), diğer bir
rivayette ise II. Velid b. II. Yezid (743-44) zamanına tarihlendirilen külliye büyük
oranda tahrip olmuştur. 64,00 x 67,00 m ölçülerindeki saray, merkezi bir avlu etrafına dizilmiş mekânlardan oluşur. Güney kenarda kıble duvarındaki mihrabından
dolayı mescit olduğu anlaşılan mekân dışında diğer bölümleri işlev bakımından
tanımlamak mümkün görülmemektedir. Sarayın kuzeyinde yer alan 23,60 x 17,10
m ölçülerindeki cami, paralel sahınlı bir düzenleme sergilemektedir. Külliyenin
kuzey ucundaki hamam, 30,00 x 30,00 m ölçülerinde 16 paye tarafından taşınan
merkezi bir kubbe ile tonozların örttüğü kare şekilli büyük bir dinlenme salonu ile
onun kuzey kenarına yerleştirilmiş ılıklık, sıcaklık, tıraşlık ve özel hâlvet bölümlerinden müteşekkil bir yapıdır. Hırbetü’l-Mefcer’in tezyinatı İslam sanatının en değişik
örneklerini sergilemektedir. Cami dışında hemen bütün mekânların mozaik, duvar
resmî, alçı kabartma ve heykel gibi zengin süslemelerle bezendiği görülmektedir.
Ağırlıklı olarak geometrik motiflerin hâkim olduğu mozaiklerde, özel hâlvettekilerde meyveli bir ağaç ile onun iki yanında otlayan gazallar ve onlardan birine saldıran
aslan figürlü kompozisyon dikkat çekmektedir. Dağ keçileri, gazallar ve av kuşlarının yanı sıra belden yukarısı çıplak, peştamallı erkek ve kadın, özellikle ellerinde
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Hırbetü’l-Mefcer’in
Planı
Kasru Müşetta
Kasru Müşetta’nın
Planı
Kasru Müşetta’nın Cephe
Süslemeleri
Kasru’t-Tuba, Burku
Kasrı, Kastal, Kasru’lHarane resimlerini
görmek için tıklayınız
çiçek tutan rakkase heykelleri İslam sanatı için alışılmamış bir durumdur. Ayrıca
kapı üzerinde bir niş içerisinde çift aslan kabartmalı bir kaide üzerinde hâlifeyi temsil ettiği düşünülen kılıçlı ve kaftanlı Sasani tarzı heykel de ilgi çekicidir ve Orta Asya’da tanrı heykellerinde benzerlerine rastlanmaktadır.
Ürdün Nehri’nin doğusunda yer alan Kasru Müşettâ, Hâlife II. Velid b. II. Yezid zamanında (743–44) inşa edilmiştir. 144,00 x 144,00 m ölçülerinde silindirik ve
yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlarla kuşatılmış kare şekilli kasrın mimari bakımdan yarım kaldığı sanılmaktadır. Güneyden kuzeye uzanan üç kütleden
ibaret sarayın sadece ortadaki merkezi avlu, buraya ulaşmaya imkân veren giriş
bölümü, kuzeydeki taht odası ile onun iki yanına yerleştirilmiş iki beyt (daire) yapılabilmiştir. Avlunun kuzey kenarında açılmış olan üç yuvarlak kemerli açıklıktan
daha yüksek ve daha geniş tutulan ortadaki kapıdan ulaşılan taht odası, her bir
kenarı 9,85 m olan ve doğu, kuzey ve batı kenarlarında 5,25 m genişliğinde ve 3,80
m derinliğinde yarım daire şekilli birer hücre bulunan bir merasim salonudur. Bu
tarz planlama Bizans’ta, özellikle Kuzey Afrika ve Suriye’de rastlanılan bir uygulamadır. Sarayın önemli bir yanı da, giriş cephesindeki taş süslemelerdir ki günümüzde Almanya’da Berlin Friedrich Museum’da sergilenmektedir. Ters ve düz yerleştirilmiş üçgenler, iri gülbezekler ile onların aralarındaki boşlukları dolduran bitkisel
bezemeler hayli ilgi çekicicidir. Ayrıca bitkisel motiflerin arasına serpiştirilmiş kuş,
aslan, ayı, grifon, kentaros ve sfenksler, İslam sanatındaki önemli figüratif örneklerdendir.
Ürdün’de Amman yakınlarındaki Godaf Vadisi’nde bulunan ve II Velid b. II.
Yezid devrinde (743–44) inşa edildiği sanılan Kasru’t-Tûbâ, 70,00 x 70,00 m ebatlarında iki bölümün yan yana yerleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Kazılardan elde
edilen verilere göre, iki avlulu saray müstakil tarzda düzenlenmiş altışar
beyt(daire)ten ibarettir.
Ayrıca 700–701 tarihli Amman’daki Burku Kasrı, eski kültürlerden kalma bir
yapının yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuş küçük köşk tarzında bir binadır.
Emevi Hâlifesi Abdülmelik b. Mervan (685–705) tarafından yaptırıldığı tahmin edilen Amman yakınlarındaki Kastal, saray, cami, hamam, sivil meskenler, büyük bir
zirai bent, sarnıç ve büyük bir su deposu ile bir mezarlıktan meydana gelen bir yapılar topluluğudur. Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın güneyinde, Hebrew Üniversitesi
Arkeoloji Enstitüsü ve İsrail Exploration Society tarafından 1968–70 yılları arasında
yapılan kazılarla tespit edilen yapı kalıntıları, Emeviler devrinde Hâlife I. Velid b.
Abdülmelik dönemine mal edilen Kudüs Saray Kompleksi olarak tanımlanmıştır.
Şam’ın 105 km kadar güneydoğusunda yer alan ve I. Velid b. Abdülmelik tarafından
707–15 yıllarında yaptırıldığı düşünülen Cebelsays, saray, cami, hamam, ambar ile
çok sayıda meskenlerin oluşturduğu bir külliyedir. K. Otto-Dorn tarafından 1952–54
tarihinde keşfedilen 77,00 x 72,00 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen şekilli
Kasru Rusafa, büyük oranda yıkılmış vaziyettedir ve kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlara sahiptir. Ürdün’de
VIII. yüzyıl ortalarından kaldığı sanılan Kasru’l-Harane, 35,00 x 35,00 m boyutlarında kare planlı, iki katta küçük bir avlunun etrafına dizilmiş beyt(daire)lerden ibaret
yapısıyla küçük bir şato görünümündedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Endülüs Emevileri Devri (756-1031) Mimarisi
Kurtuba Büyük Camii
Büyük Camii’nin Planı
Toledo Bab Mardum
Camii
Medinetü’z-Zehra’dan
Bir Salon
Gormaz Kalesi
711-12 yıllarında Vizigotlar Müslümanlar tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış ve 714’ten itibaren Endülüs, Müslüman valiler tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Şam’daki Emevi hanedanını ortadan kaldıran Abbasilerin elinden kurtulan Hişam b. Abdülmelik’in torunlarından Abdurrahman b. Muaviye, önce Kuzey
Afrika’ya, oradan da Endülüs’e geçerek 756 yılında Endülüs Emevi Emirliği’ni kurmuştur. III. Abdurrahman’ın 929 yılında kendisini hâlife ilan etmesiyle de Abbasilerden tamamen bağımsız bir devlet hâlini almıştır.
İlk olarak I. Abdurrahman tarafından 785–86 yılında 75,00 x 100,00 m
ebatlarında yaptırılan, daha sonraları 833’te II. Abdurrahman, 961’de II. Hakem,
987’de ise İbn Ebu Amir el-Mansur tarafından gerçekleştirilen eklemelerle 178,00 x
125,00 m ölçülerinde 22.000 m2lik alanıyla dikey dikdörtgen planlı bir yapı hâlini
alan Kurtuba Büyük Camii, 1293 sütunlu,19 dikey sahınlı ibadet mekânı, revaklı
avlusu ve kare gövdeli kulevari minaresi ile Kuzey Afrika mağrip mimarisinin özelliklerini sergilemektedir. Kırmızı ve beyaz renkli taşlardan örülmüş at nalı ve yuvarlak
kemerleri ile içeride adeta bir renk cümbüşü oluşmuştur. Mihrap önündeki maksurenin üzerini örten kaburgalı ve dilimli kubbe, Avrupa’daki Gotik sanatın esin kaynaklarından biri olarak değerlendirilebilir. At nalı kemerli yarım yuvarlak derin bir
nişten ibaret mihrap ile bu bölge caminin süsleme bakımından da en dikkate değer
yeridir. Kulelerle desteklenmiş taş duvarlarında da at nalı kemerli anıtsal kapılar yer
almaktadır.
Ayrıca Kurtuba’daki St. Juan Kilisesi’nin çan kulesi durumundaki minare
(930) ile Fransa’nın güneyindeki Arbune’de son yıllarda gerçekleştirilen kazılarla
ortaya çıkarılan büyük bir cami kalıntısı aynı dönemin izlerindendir.
Toledo’da 999-1000 tarihinden kalan Bab Mardum Camii, kare planlı ve
serbest duran dört spoli sütunlu, dokuz üniteli bir yapıdır. Afganistan/Belh’teki
Mescid-i Tarih (IX. Yüzyıl) ve Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi (943) yanı sıra Sus
Bu Fatata (838-41) ve Susu Büyük Camii (850-51) ile benzerlik içerisindedir.
Endülüs Emevilerinin sivil mimari alanındaki en önemli eserlerinden biri
Medinetü’z-Zehra’dır. III. Abdurrahman tarafından Kurtuba’nın 5 km kadar kuzeybatısında 1500,00 x 750,00 m ölçülerinde bir alan üzerine kurulan bir şehir olan
Medinetü’z-Zehra, meyilli bir araziye konumlandırılmıştır ve en üstte III. Abdurrahman ve II. Hakem’in yaptırdığı anlaşılan bazilikal planlı salonlardan müteşekkil
bir saray, her biri müstakil avlular etrafında dizilmiş mekânlardan oluşan resmî
daireler, bahçeler, hâlka ait konut alanları, hamamlar, fırınlar ve camiden ibarettir.
Ortaçağ kent mimarisine uygun biçimde etrafı kulelerle desteklenmiş kalın surlarla
çevrili olan kent günümüze ancak harabe hâlinde gelebilmiştir.
Sıkça yaşanan ayaklanmalar ve Hristiyan saldırıları Endülüs Emevilerini kale, sur ve gözetleme kuleleri yapmaya zorlamıştır. Kurtuba-Estramadoure yolu üzerinde yükselen el-Vacar Kalesi, 835 yılında II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak
için yaptırdığı kale, 965’te 60 km genişliğindeki bir ovayı kontrol etmek amacıyla
kayalık bir sırta inşa edilmiş Gormaz Kalesi ile Tarifa Kalesi bunlardandır.
Endülüs Emevi Devleti 1031 yılında yıkılınca yerine valilerin idare ettiği tavaif-i mülûk denilen küçük devletler kurulmuştur. Bunlardan Zaragoza hâkimi AhAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
met b. Süleyman zamanında, Seyfüddevle İmadüddevle el-Muktedir (1049-82)
tarafından yaptırılmış olan Caferiye Sarayı bu devrin en önemli imar faaliyetidir.
Caferiye Sarayı
Tlemsen Camiu’l-Kebiri
Tlemsen Camiu’lKebiri’nin Planı
Fas Karaviyyîn Camii
Kutubiye Camii’nin
Minaresi ve Planı, Tinmel Camii ve Planı,
Hasan Camii’nin Minaresi, Hiralda/Giralda
resimlerini görmek için
tıklayınız
Murabıtlar (1090-1147), Muvahhidler (1121-1231), Meriniler (1227-1550) ve Nasrîler (1231-1492) Dönemi
Mimarisi
Endülüs Emevilerinin sona ermesiyle oluşan otorite eksikliği sebebiyle beyliklerin güç birliği yapmasına, dolayısıyla da İspanya ve Kuzey Afrika’da yeniden
büyük devletlerin ortaya çıkmasına imkân yaratmıştır.
Bugünkü Cezayir ve Fas ile İspanya’nın güneyinde hâkimiyet kurmuş Murabıtlar, medeniyet bakımından tamamen Endülüs’ün tesiri altında kaldıkları anlaşılmaktadır. Yaptıkları camiler mimari bakımdan daha çok eski Arap geleneğine uygundur. Cezayir’de 1096’da tamamlanan el-Camiu’l-Kebir, beş sahın derinliğinde
bir harime sahiptir. Ali b. Yusuf tarafından 1135’te yaptırılan Tlemsen Camiu’lKebiri, 60,00 x 50,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen planlı olup, her kenarı 20,00 m
uzunluğunda kare şekilli bir avlu ile 13 dikey sahından ibarettir. Orta sahın diğerlerine göre daha geniştir. Mihrap önündeki maksurenin üzeri gösterişli bir kaburgalı
kubbe ile örtülüdür. Kare gövdeli minaresi yaklaşık 70 yıl sonra ilave edilmiştir. İlk
olarak 859’da yaptırılmış olmakla birlikte gerçek kimliğini Ali b. Yusuf’un 1134–
1144 yılları arasındaki imar faaliyetleri ile kazanan Fas Karaviyyîn Camii, Mağrip
bölgesinin en meşhur yapısı olup, zamanla etrafında gelişen müştemilatla birlikte
en önemli külliyelerden biri hâlini almıştır. Avlu oldukça küçülmüş, yan revaklar
hayli derinleşmiş, harim ise kıble duvarına paralel on sahınla çok derin bir şekil
kazanmıştır. Ortada mihraba uzanan eksen sahnı, haçvari kesitli payelerle kare
bölümlere ayrılmıştır. Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 1153-54’te yaptırdığı cami de
aynı geleneği yansıtmaktadır.
Fas’ın yukarı Atlas dağlılarından olan Muvahhidler, Murabıtların 1147’de
yıkılmasından sonra, Mısır hududundan Atlas Denizi’ne kadar uzanan ve Endülüs’ü
de içine alan bir sahada daha büyük bir devlet kurdular ve bir kez daha İslam’ın
siyasi birliğini temin ettiler. Abdülmümin el-Kûmî’nin Merakeş’i zapt ettiğinde yaptırdığı muazzam yapı, Kutubiye Camii (1158) adıyla anılmaktadır. İnşaata başlandığında kıble yönünün hatalı olduğu fark edilen cami derhâl yıktırılmış, yalnız kıble
duvarı, onun önüne yapılan yeni camiye cephe duvarı olarak muhafaza edilmiştir.
Avlu burada da küçük tutulmuş, yan revakların sayısı dörde çıkarılmıştır. Harimdeki
17 sahın kıbleye dikey olup ortada geniş bir eksen sahnı ve kıble duvarı önünde de
bir paralel sahın vardır. Bunun üstünde beş yerde mukarnaslı kubbelere yer verilmiştir. 1196 tarihli kırma taştan yapılan kare gövdeli minaresi, Kuzey Afrika üslubunun devamı niteliğindedir. Abdülmümin’in Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 115354’te yaptırdığı cami de aynı geleneği yansıtmaktadır.
Tinmel Camii, kıble duvarına dikey uzanan 9 sahına sahiptir. Orta sahın daha geniş tutulmuştur. Kıble duvarına paralel yerleştirilen sahında biri mihrap önün-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Taza Camiu’l-Kebiri
Taza Camiu’l-Kebiri
Mansura Camii
Taza Camiu’l-Kebiri
Mansura Camii Planı
Ebu İnaniye Medresesi
Ebu İnaniye Medresesi’nin Planı
El-Hamra Sarayı
de, bireri de uçlarda olmak üzere üç kubbe yer almaktadır. Küçük avlusunun sadece iki yanında ikişer revak mevcuttur.
Ebu Yusuf el-Mansur (1184–1199) tarafından yapılmasına başlanan, fakat
tamamlanamayan 139,40 x 183,10 m ölçüsündeki Rabat Hasan Camii, mağrip mimarisinin geleneğini inanılmaz ihtişamda yansıtan bir yapı olarak dikkat çekmektedir. Kıble duvarına paralel düzenlenen üç sahnın gerisindeki mekânı ortadaki daha
geniş tutulmuş sahın ikiye ayırır. Onar sahınlı bu iki kısmın ortalarında derinlemesine dikdörtgen planda düzenlenmiş birer avlu yer almaktadır. Bu 21 sahınlı ve iki
avlulu harimin gerisinde de enine düzenlenmiş dikdörtgen biçiminde bir avlu daha
vardır. Üç avlulu düzenleme İslam sanatındaki ilk uygulamadır. Eksen sahınla aynı
hizada yükselen minare, 44,00 m yüksekliğindedir. Pembemsi renkte kesme taştan
yapılan minarenin dış yüzeyleri, kuvvetli Afrika güneşi altında cazip bir ışık-gölge
tesiri bırakan kabartma örgüler ve kemerli nişlerle tezyin edilmiştir.
Yusuf b. Abdülmümin tarafından 1172’de yaptırılan Sevilla Camiu’lKebiri’nden sadece Hiralda/Giralda olarak anılan minaresi günümüze gelebilmiştir.
Mevcut yapısıyla da Endülüs İslam mimarisinin en muhteşem örneklerinden biridir.
Taza Camiu’l-Kebiri, Abdülmümin tarafından 1142’de yaptırılmış olmakla birlikte
1291’de Merinilerden Ebu Yakup zamanında genişletilmiş ve kıble duvarına dikey
uzanan 9 sahınlı bir ibadet mekânı ve revaklı avludan oluşan bir yapıya kavuşmuştur.
Muvahhidlerin yıkılmasından sonra Kuzey Afrika ve Endülüs’te ortaya çıkan
küçük devletlerden birisi de Merinîlerdir ve Fas’ta bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Tlemsen yakınlarındaki Mansura Camii (1303–1336), 60,00 x 85,00 m ölçülerindedir. 38,00 m yüksekliğindeki kare gövdeli minare, camini kuzeybatı kenarının ortasında olup, aynı zamanda cümle kapısının üzerinde yükselmektedir. Her bir kenarı
30,00 m olan revaklı avlunun kıble tarafındaki harim, 30,00 m derinliğinde olup 13
dikey sahın barındırmaktadır. Bunların devamında yer alan üç paralel sahın Rabat
Hasan Camii’ni hatırlatır. Oldukça simetrik bir yapı sergilemektedir.
1350-55 yıllarında inşa edilen Fas’taki Ebu İnaniye Medresesi, şadırvanlı avlunun üç tarafına yerleştirilmiş medrese ve kıble yönünde yer alan kıbleye paralel
iki sahınlı cami ve kare kesitli minaresi ile Mısır ve Suriye’deki Memlükler devrinin
kompleks yapılarını hatırlatmaktadır.
Hristiyanların Endülüs’te gerçekleştirdikleri istila hareketlerinden sadece
Muhammed b. Nasr tarafından Gırnata’da kurulan Nasrî / Benî Ahmer Devleti kurtulabilmiştir. 1492’de Ferdinand ile Isabella’nın Gırnata’yı ele geçirmeleri ile sekiz
asırlık Endülüs İslam hâkimiyeti de son bulmuştur. 1609’da Müslümanlar İspanya’dan tamamen sınır dışı edilene kadar, Avrupa’daki sanat etkinliklerinde İslam
sanatkârlarının büyük izler bıraktıkları görülür. Hatta İspanya’da ortaya çıkan ve
“Mudehar” denen sanat bu sırada doğmuştur (XIV. Yüzyıl). El-Hamra Sarayı, bu
bölgedeki son inşa faaliyetidir. Daro ve Genil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin
üzerindeki düzlükte, ilk olarak IX. yüzyılda inşa edilen ve XI.-XIII. yüzyıllarda tahkim
edilen kalede, Nasrîler devrinde Muhammed İbnü’l-Ahmer tarafından binalar yapılmaya başlanır. Sarayın bugün ayakta kalan bölümlerinin büyük kısmı I. Yusuf
(1333-54) ve Gani Billâh V. Muhammed (1354-59, 1362-91) tarafından inşa ettirilmiştir. Son dönemde de sadece VII. Muhammed’in (1392-1408) ilave ettirdiği
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Arslanlı Avlu
El-Bürke Avlusu
Prensesler Kulesi saraya eklenmiştir. Etrafı yüksek ve büyük kulelerle takviye edilmiş güçlü surlarla bir doğramacılık harikasıdır ve üzerindeki Mülk Suresi’nde geçen
‘yedi gök sema’ ibaresinden ilhamla dizayn edildiği izlenimi vermektedir. Zemin ve
duvarlar da mor, yeşil çevrili el-Hamra Sarayı, üç bölümden müteşekkildir. En yüksek kısımda emir ile haremini barındıran saray, tepenin batısında sarayın askeri
garnizonu olarak hizmet veren el-Kasaba, doğusunda ise bir asiller mahâllesi teşkil
eden ve içinde bir kısım idarecilerle esnafın ikamet ettiği şehir kısmından ibarettir.
Mevcut saray, Mersinağaçları Avlusu ve Aslanlar Avlusu etrafında toplanmış bölümlerden oluşur. V. Carlos’un yaptırdığı yarım kalmış Rönesans tarzı sarayın yerinde 1524’te yanan harem ile bir divanhanenin bulunduğu bilinmektedir. Resmî
ihtiyaçlar ve merasimler için tahsis edilen ve ortasında uzun bir havuz barındıran ve
bu sebeple ‘el-Bürke Avlusu’ adıyla da anılan Mersinağaçları Avlusu’nun batısında
mescit, doğusunda hamam, kuzeyinde Elçiler Divanhanesi yer alır. Uzun dikdörtgen
şekilli İnayet Holü’nden geçilen Elçiler Divanhanesi, 18,00 m yüksekliğinde ve her
bir kenarı 11,24 m uzunluğunda kare planlı yapısıyla saraydaki salonların en büyüğüdür ve taht odasıdır. Ahşaptan boyalı bir kornişe oturan kubbe gerçek anlamda
bir doğramacılık harikasıdır ve turuncunun hâkim olduğu bir renk cümbüşü içindedir. Dört yönden çifte sütunlu revaklarla çevrili olan ve daha çok emirin ve hareminin özel ihtiyaçlarına tahsis edilmiş Aslanlar Avlusu’nun ortasında ağzından sular
akan on iki aslan heykelinin taşıdığı çanak şeklindeki fıskiyeli havuz vardır. Avlunun
etrafındaki salonlar Mukarnaslı Salon (İki Kız Kardeş Divanhanesi), Krallar Salonu
(Mahkeme) ve İbn Serrâc Divanhanesi’dir. Bunlardan ilk ikisi şölen ve festivaller,
üçüncüsü ise musikili gece eğlenceleri için kullanılıyordu. İbn Serrâc
Divanhanesi’nin üstünü örten kubbe, eteklerindeki on altı küçük pencereden giren ve petek biçimli mukarnaslı tezyinat üzerinde göz kamaştıracak yansımalar yapan gün ışığıyla aydınlatılmıştır. 1522’de deprem, 1590’da patlamaya maruz
kalan, 1812’de Napolyon’un ordusu çekilirken talan edilen El-Hamra Sarayı, kalan
kısımlarıyla da olsa İslam sivil mimarisinin İspanya’daki en önemli temsilcisi durumundadır.
Elçiler Divanhanesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Özet
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
•İslam dini Hz. Muhammed’e 610 yılında Mekke’de indirilmeye başlanmıştır.
Mekkeli müşriklerin zulümlerine dayanamayan Hz. Muhammed ve ashabı
Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır. Medine dönemiyle birlikte
Müslümanlar bir topluluk olmaktan öteye geçerek bir devlet haline
gelmişlerdir. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer,
Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifelik ettiği Hulefâ-i Râşidîn dönemi gelir. Hz.
Muhammed ve Hz. Ebubekir devirlerinde İslam Devleti’nin sınırları Arap
Yarımadası’nın dışına taşmazken, Hz. Ömer zamanından itibaren Suriye,
Filistin, Mısır, Irak, İran, Azerbaycan ile Kıbrıs ve Horasan bölgesi İslam
topraklarına dâhil edilmiştir. Hz. Muhammed ve dört halife devrinde mimari
pek gelişmemişti. Zaten İslamiyet öncesi Arap toplumunun medeniyet
anlayışı ve sonrasındaki mücadeleli ve savaşlarla geçen süreç bu anlamda bir
birikimin oluşması için hayli zaman geçmesini gerektirmiştir. Fakat fetihlerle
ele geçirilen eski Roma, Bizans ve Sasani topraklarında ise seviyesi oldukça
yüksek bir mimari mirasın mevcut olduğu görülür. Bu dönemin mimarisinde
en önemli yapılar, kuşkusuz cami ve mescit gibi dini kimlikli binalardır. Ancak
bu eserlerden hiçbiri de günümüze orijinal dokusuyla gelememiştir. Bu
dönemin önemli eserleri arasında Kâbe, Mescid-i Nebevi, Basra Mescidi, Kufe
Mescidi ve Fustad Amr Mescidi zikredilebilir.
•Dört Halife döneminden sonra kurulan Emeviler devri sanatı, İslam sanatının
ortaya çıkış ve oluşum evresi olarak dikkat çeker. Roma, Helenistik, Bizans,
Sasani ve Kıpti etkileri bir arada bulunduran derlemeci bir anlayışın
ürünüdür. Bu kaynaklardan Helenistik, Roma ve Bizans’ın tesirinin çok daha
baskın olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan aynı zaman dilimi içerisinde
yaygın bir şekilde İslam’ın varlık ve hayat anlayışıyla biçimlenen yeni bir sanat
ve mimari form oluşturma çabaları da hissedilmektedir. Cami ve mescitler ile
sarayların plan düzenleri, mimari biçimleri ve süslemelerinde bu oluşum ve
gelişim sürecinin izlerini takip edebilmek mümkündür. Köklerini Hz.
Muhammed ve Dört Halife dönemindeki kapalı bir ibadet mekânı ile etrafı
revaklı avludan ibaret cami planı, İslam coğrafyasının farklı noktalarına
taşınarak hem yaygınlaştırılmış, hem de kendilerinden sonra ortaya konulan
yapılara da model olmuştur. Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksa,
Şam Emeviye Camii, Kayrevan Sidi Ukba Camii ile Harran Ulu Camii bu
dönemin en dikkate şayan anıtları olarak sayılabilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Özet
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
•Son yıllarda gerçekleştirilen araştırma, inceleme ve kazı çalışmaları
neticesinde büyük çoğunluğu Ürdün, Filistin ve İsrail topraklarında bina
edilmiş çok sayıda Emevi kasrı ortaya çıkarılmıştır. Yerleşim alanlarında
uzakta, çölün ıssız bölgelerinde, su kaynaklarına yakın konumda
konuçlanan kasırlar, saray yanı sıra cami-mescit, han, hamam, çeşme, ev,
ahır, depo, sarnıç, kuyu, bent ve bahçe gibi çeşitli işlevli birimlerden
müteşekkil kompleks yapılardır ve Arapların bedevi nostaljisi olarak
tanımladıkları kırsal yaşam kültürü ile gözlerden ırak lüks içinde bir hayat
sürebilme arzusunun bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Kusayr-ı
Amra, Kasru Ancar, Kasru’l-Hayru’l-Garbi, Kasru’l-Hayru’ş-Şarki, Kasru
Müşetta, Kasru’t-Tuba, Hırbet el-Minye, Hırbet el-Mefcer ve Kasru’lHarane bunlardan bazılarıdır.
•Suriye’deki Emevi kültüründen aldıkları ile yerel unsurları (Roma ve
Vizigot etkileri) potasında harmanlayarak yeni bir kimlik kazanmış olan
Endülüs Emevi sanatı, ince bir zevkin ürünü seçkin eserleriyle kendine
has bir karakter sunmaktadır. Kurtuba Camii, Toledo Bab Mardum Camii,
Medinetü’z-Zehra, II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak amacıyla
yaptırdığı kale bu dönemden kalan önemli eserlerdir.
•Endülüs Emevi Devleti’nin 1031’de yıkılmasından sonra İspanya ve
Kuzeybatı Afrika’da kurulan Murabıtlar, Muvahhidler, Merinîler ve
Nasrîler zamanında da İslam sanatının ihtişamı, ortaya konulan eserlerle
yansıtılmaya devam edilmiştir. Cezayir Camiu’l-Kebir, Tlemsen Camiu’lKebir, Merakeş Kutubiye Camii, Tinmel Camiu’l-Kebir, Sevilya Camiu’lKebir ve Hiralda olarak bilinen minaresi, Rabat Hasan Camii, Tlemsen
Mansura Camii, Fas Ebu İnaniye Medresesi ile Gırnata el-Hamra Sarayı
bu dönemlerin izleri silinemeyen anıtları olarak hala belleklerde yer eden
önemli tarihi kalıntılardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi ilk İslam mescididir?
a) Kâbe
b) Mescid-i Nebevi
c) Kuba Mescidi
d) Mescid-i Aksa
e) Beytülatik
2. Aşağıdakilerden hangisinde Hulefa-i Raşidin dönemi inşaatı söz konusu değildir?
a) Mescid-i Nebevi
b) Sana Büyük Camii
c) Basra Mescidi
d) Kufe Mescidi
e) Amr b. Âs Mescidi
3. İslam mimarisindeki en eski kitabe aşağıdakilerden hangisinde tespit edilmiştir?
a) Sîdî Ukbe Camii
b) Hâlep Ulu Camii
c) Emeviye Camii
d) Kubbetü’s-Sahra
e) Mescid-i Aksa
4. Fresk tarzı tezyinatı ile İslam sivil mimarisinde önemli bir yer tutan Emevi sarayı aşağidekilerden hangisidir?
a) Kasru Müşettâ
b) Hırbetü’l-Minye
c) Kuseyru’l-Hâllabat
d) Ancar
e) Kuseyru Amre
5. Aşağıdakilerden hangisi Muvahhidler devri eseri değildir?
a) Tlemsen Camiu’l-Kebiri
b) Sevilla Camiu’l-Kebiri
c) Tinmel Camii
d) Merakeş Kutubiye Camii
e) Rabat Hasan Camii
Cevap Anahtarı:
1.c 2.b 3.d 4.e 5.a
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira:
Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi.
Algül, H. (2004). “Mescid-i Kubâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX,
279-280). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University
In Cairo Press.
Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo:
The American University In Cairo Press.
Beksaç, A. E. (1995). “Elhamra Sarayı-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 31-33). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (1995). “Emeviler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI,
104-108). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2001). “Karaviyyîn Camii-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 479-480). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Hayr”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV,
576-577). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Müşetta”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXIV, 577-579). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2002). “Kurtuba Ulucamii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXVI, 453-454). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2002). “Kuseyru Amre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXVI, 461-462). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2003). “Kütübiye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXVII, 9). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bozkurt, N. (2002). “Kubbetü’s-Sahre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXVI, 304-308). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Aksâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX,
268-271). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Kubâ-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 280-281). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Nebevî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (XXIX, 281-290). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Harâm”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (XXIX, 273-277). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Can, Y. – Gün, R., (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul:
Kayıhan Yayınları.
Creswell, K. A. C. – Allan, J. W. (1989). A Short Account of Early Muslim Architecture,
Cairo: Cairo American University Press.
Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press.
Creswell, K.A.C. (1968). A Short Account of Early Muslim Architecture, Beirut: Lebanon Bookshop.
Çoruhlu, Y. (2001). “Kasır”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 555558). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari
Et-Tırâzî, A. (2001). “Karaviyyîn Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXIV, 478-479). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Eyice, S. (1991). “Amr b. Âs Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (III,
81-82). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Eyice, S. (1997). “Hamam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XV, 405-406).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Göncüoğlu, S. F.-Kumbasar, Z. (2006). Gelenekten Geleceğe Camiler, İstanbul: Kiptaş.
Hoag, J. D. (1987). Islamic Architecture, London: British Library Cataloguing In Publication Data.
Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann.
İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann.
Küçüksipahioğlu, B. (2003). “Medînetü’zzehrâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVIII, 320-322). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Muhammed, S. M (1971). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, I, el-Kâhira:
Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti.
Özdemir, M (1995). “Elhamra Sarayı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI,
29-31). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Pektaş, K., (2009). “Sîdî Ukbe Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXXVII, 149-151). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics.
Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası.
Ünal, S. (2001). “Kâbe” . Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 14-21). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Williams, C. (1985). Islamic Monuments In Cairo A Practical Guide, Cairo: The American University In Cairo Press.
Yazıcı, T. (1995). “Emeviyye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI,
108-109). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi.
Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası.
Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi.

Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
ABBASİ VE FATIMİ DEVİRLERİNDE MİMARİ
• Abbasiler Devri (750-1258) Şehirciliği
ve Mimarisi
• Fatımiler Devri (909-1171) Mimarisi
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• İslam şehri kavramını tanımlayıp,
açıklayabilecek
• İslam şehirciliğinin önemini kavrayabilecek
• İslam müesseselerinin kökleşmeye başlaması ve
tarihsel gelişimini bilebilecek
• Abbasiler devri mimarisini değerlendirebilecek
• Fatımiler devri mimarisini öğrenebilecek
• Farklı coğrafyalardaki İslam mimarisinin
ilişkisini anlayabilecek ve farklılıkların
algılanmasında sahip olunması gereken
özellikleri bileceksiniz.
İSLAM SANATI
TARİHİ
ÜNİTE
3
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Abbasiler Devri (750–1258) Şehirciliği ve Mimarisi
Abbasiler, 747–750 yılları arasında devam eden mücadeleler sonucunda
Emevi Devleti’ne son vererek Bağdat’ı merkez edinen yeni bir devlet tesis ettiler.
Halifeliğe de Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan Ebu’l-Abbas’ı getirdiler.
Abbasiler devrinde Arabistan yarımadası, Kuzey Afrika ile Endülüs bölgesi, Suriye ve
Filistin ile Mezopotamya bölgesi (Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dâhil),
Kuzey ve Güney Azerbaycan, Buhara ve Semerkant ile Gazne ve Kabil’e kadar
uzanan topraklar bu devletin idaresinde bulunmuştur. Bununla birlikte Mısır’da
Tolunoğulları (8686–905), İhşidoğulları (935–969), Horasan, Mezopotamya ve
Maveraünnehir’de Samaniler (819’dan itibaren), Horasan’da Tahiriler (821’den
itibaren), Suriye ve el-Cezire’de Hamdaniler (905’ten itibaren) bağımsız ve yarı
bağımsız devletler kurunca, IX. yüzyılda Halife, sadece Bağdat ve çevresine hâkim
durumda kalmıştır. Zaten Abbasilerde sıklıkla siyasi, iktisadi ve dinî sebeplerle
isyanlar çıkmıştır. Nihayet Cengiz’in torunlarından Hülâgu, 1258’de kuşatmış ve
Abbasi Devleti sona ermiştir. Osmanlı Devleti’nden sonra İslam tarihindeki en uzun
süre ayakta kalan hanedandır.
Bağdat Kenti’nin
Planı
Rakka Kenti’nin
Planı
Abbasiler döneminde Mezopotamya’da muhteşem şehirler kurulmuştur.
İkinci Halife Mansur’un planını bizzat çizerek 762 yılında kurdurduğu Bağdat
Kenti’nden, Moğol istilası sırasında şehrin tamamen tahrip edilmesi ve yerine yeni
Bağdat’ın inşa edilmesi sebebiyle pek bir şey ulaşmamıştır. Kaynaklardan anlaşıldığı
kadarıyla Bağdat, savunmaya elverişli dairevi planda kurulmuş ve etrafı çifte surla
çevrilmiştir. Bu planlama eski çağlardan beri Mezopotamya, Anadolu ve İran’da
uygulanan bir düzenlemedir. Şehrin çapı 2638 metredir. Surları yuvarlak şekilli
kuleler desteklemiştir. Tuğladan örülmüş olan surlarda dört ana giriş kapısının
bulunduğu bilinmektedir. Bunlar, Kufe, Basra, Şam ve Horasan kapılarıdır. Kapıların
iç kısımlarında muhafız birlikleri için çeşitli binalar yapılmıştı. Şehrin ortasında
‘Kubbetü’l-Hadra’ denilen halifenin sarayı ile onun bitişiğinde bir cami bulunuyordu.
Saray ortadaki kubbeli mekâna açılan tonoz örtülü dört eyvandan oluşuyordu ve
muhtemelen planı Horasanlı Ebu Müslim’in Merv’deki Dârülimâre’sinden ilhamla
meydana getirilmişti. 766 yılında tamamlanan cami ise üç taraftan çifte sıra ahşap
sütunlarla çevrili olan bir avlu ile ahşap direklerin taşıdığı çatılı bir harimden
müteşekkildi. Çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen onarım ve tadilatlarla orijinal dokusu
büyük oranda bozulan ve günümüze ulaşmayan camiden sadece mihrap
gelebilmiştir. Yekpare Musul mermerinden yapılmış mihrap, burmalı sütuncelerin
taşıdığı istiridye yivli bir kavsaradan ibarettir.
Abbasiler devrinde kurulan bir diğer şehir de Rakka’dır. Bağdat’tan farklı
olarak tam dairevi planlı olmayıp güney yönü düz, at nalı şeklinde bir plan
sergilemektedir. Kerpiç ve tuğladan yapılan dış sur bütünüyle yıkılmış, iç surun
silindirik kulelerle tahkim edilmiş bazı bölümleri ile Bağdat Kapısı hâlâ ayaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Samerra Camiu’lKebiri’nin Planı
Samerra Camiu’lKebiri
Bazı kaynaklar nişlerle hareketlendirilmiş tuğla yapılı kapının, Rakka’yı 796’da
merkez hâline getiren Harûnürreşîd zamanına ait olduğunu yazarlarsa da iç ve dış
surların Mansur tarafından yaptırılmış olması gerektiği düşünülmektedir. Rakka’nın
Büyük Camii, kuzey tarafta yer almakta olup, kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla
kare planlı ve silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenen duvarlarla çevrili bir
yapı ortaya koymaktadır. Kıble duvarına paralel üç sahınlı bir harim ve üç taraftan
çifte revakların kuşattığı bir avludan ibaret cami, 772’de Halife Mansur tarafından
yaptırılmış ve XIII. yüzyılda Nureddin Zengi tarafından tamir ettirilmiştir. Bağdat’a 90
km mesafede Dicle Nehri’nin kıyısında kurulan Samerra Kenti, Halife Mu’tasım
tarafından 836’dan itibaren başkent olarak kullanılmaya başlanır. 883’te halifelerin
tekrar Bağdat’a dönmeleri ile eski önemini yitirmiştir. Sarayların yazlık olarak bir
süre daha kullanılmasından sonra kendi hâline terk edilen Samerra, Hülâgu istilası
sırasında Moğollar tarafından tamamen tahrip edilmiştir. Bu şehirde yer alan önemli
anıtlardan birisi Samerra Camiu’l-Kebiri’dir. 848–52 yılları arasında Halife
Mütevekkil tarafından yaptırılan cami, içten içe 240,00 x 156,00 m ölçülerinde olup
37.740 m2 lik bir alanı kaplamaktadır. Ziyadeleriyle (dış avlusu) birlikte 376,00 x
444,00 m ölçülerinde, yaklaşık 150.000 m2 lik bir alanı işgal etmektedir. Bu
boyutlarıyla tarihi camiler içerisindeki en büyük cami olan Samerra Camiu’lKebiri’nde yaklaşık 70.000 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir. 2,65 m kalınlığında,
10,50 m yüksekliğinde tuğladan örülmüş duvarlar silindirik ve yarım silindirik
kulelerle desteklenmiş kalevari bir yapıdadır. Buna karşılık kerpiç malzemeden
yapılan iç mimari unsurlar ancak temel seviyesinde tespit edilebilmiştir. Yapılan
kazılar sırasında caminin içinde 2,07 x 2,07 m ebatlarında 464 adet kaide
belirlenmiştir. Bunların üzerinde yaklaşık 10,00 m yüksekliğinde ve köşeleri birer
mermer sütunce ile hareketlendirilmiş payelerin bulunduğu ve düz tavanın kemersiz
olarak bu ayakların üzerine oturtulduğu sanılmaktadır. Harim plan itibariyle kıble
yönüne dikey uzanan 25 sahından ibaret olup, orta sahın diğerlerine nazaran daha
geniş tutulmuştur. Kıble duvarında sahınlarla aynı hizada 24 (mihrabın bulunduğu
orta kısım hariç), doğu ve batı duvarlarda da ikişer olmak üzere, beş dilimli kemerli
toplam 28 pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Avlunun doğu ve batı kenarlarında
dörder, kuzey tarafta ise üç revak sırası mevcuttur. Mihrap, 2,59 m genişliğinde ve
1,75 m derinliğinde sivri kemerli bir nişten ibaret olup hücresi muhtemelen oymalı
ahşap kakmalarla bezenmiş, ayrıca burada kazılar sırasında altın mozaik kalıntılarına
rastlanması sebebiyle çevresinin oldukça gösterişli olduğu tahmin edilmektedir.
Caminin malviye (spiral, helezon) adı ile tanınan minaresi ayrı bir öneme sahiptir.
Caminin kuzey ziyadesi içerisinde 27,25 m mesafede bulunan minare tam orta
eksendedir. Kaidesi 3,00 m yüksekliğinde, 33,00 x 33,00 m ölçülerinde kare şekillidir.
Kaidenin üzerinde spiral biçiminde gittikçe daralarak yükselen ve gövde etrafında
dolanan müezzin yolu, 2,30 m genişliğinde olup güney kenarın ortasından
başlayarak tepeye kadar beş dönüş yapmaktadır. 53,00 m yüksekliğindeki minarenin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
biçimini Mezopotamya zigguratlarından aldığı ve bu yapısıyla malviye tipi
minarelerin İslam sanatındaki ilk örneği olduğu bilinmektedir.
Ebu Dülef Camii
Planı
Ebu Dülef Camii
Mescid-i Tarih
Tarıhâne Camii
Tarıhâne Camii
Planı
Samerra yakınlarındaki Caferiye Şehri, Halife Mütevekkil tarafından
kurulmuştur. 859’da başlayan çalışmalar 861’de son bulmuştur. Burada etrafı kuleli
surlarla çevrili büyük bir alanı işgal eden Caferiye Sarayı vardır. Halife Mütevekkil
burada 9 ay üç gün yaşamış, ardından ölmüştür. Yerine geçen Muntasır, sarayı ve
şehri terk ederek Samerra’ya geri dönmüştür. Bu sırada Caferiye’yi yıktırdığı, işe
yarar malzemeleri Samerra’ya taşıttığı sanılmaktadır. Halife Mütevekkil burada 861862’de Ebu Dülef Camii’ni yaptırmıştır. İçten içe 213,00 x 135,00 m ölçülerindeki
cami, 1,60 m kalınlığında ve silindirik kulelerle desteklenmiş kerpiçten duvarlarla
kuşatılmıştır. Ancak duvarlar büyük oranda yıkılmış durumdadır. Buna karşılık
tuğladan yapılan iç mimari elemanlar ise daha sağlam vaziyettedir. Harimde kıble
duvarına dikey uzanan 17 sahın vardır. Sahınlar beşer kemer gözlüdür. Orta sahın
diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Kemerler hâlâ ayakta duran 8 m
yüksekliğindeki payeler tarafından taşınmaktadır. Düz dam da bunun üzerine
oturtulmuştur. Sahınlar kıble tarafında T şekilli payelerle son bulmaktadır. Bundan
sonra on yedi paye ile oluşturulan iki paralel sahın, orta sahınla bir T şekli
oluşturmaktadır. Bu tip Kuzey Afrika’da Emeviler döneminden başlayarak bir
gelenek hâline gelmiş ve mağrip mimarisinin karakteristik bir düzeni olmuştur.
155,80 x 103,93 m ölçülerindeki avlunun doğu ve batı kenarlarında 14,00 m
derinliğinde ikişer, kuzeyinde ise üç revak uzanmaktadır. Kalıntılardan ziyade bir dış
avluya sahip olduğu sanılan caminin kuzey ziyadesi içerisinde, eksende, 9,60 m
mesafede yer alan minaresi, ikinci malviye tarzı örnektir. Her kenarı 11,20 m,
yüksekliği de 5,20 m olan bir kare kaide üzerinde, 16,00 m yüksekliğindeki silindirik
gövdenin etrafında üç dönüş yapan bir rampa (müezzin yolu) barındırmaktadır.
Afganistan’ın kuzeyindeki Belh şehrinde bulunan Mescid-i Tarih, IX. yüzyıla
tarihlendirilir. 20,00 x 20,00 m ölçülerinde kare planlı yapıda ortada serbest duran
dört silindirik paye mevcuttur. Böylece mekân dokuz eş üniteye bölünmüştür.
Üzerlerine atılmış kâgir sivri kemerler, harimi örten örtüyü taşıyordu. Paye
gövdeleri, başlıkları ve kemer karınları ile köşe boşlukları sıva üzerine alçı
bezemelerle kaplanmıştır. Bu yapı basit, çok payeli ya da çok üniteli cami
mimarisinin Asya’da gösterdiği gelişmeyi belli eden önemli bir eser olması yanı sıra
bölgede günümüze ulaşan en eski İslam eseri olarak da ilgi çekmektedir.
Çok eski bir mimari geleneğe sahip İran’da, başlangıçta payeli, avlulu cami
tipinin hâkim olduğu açıkça görülebilir. 750–786 yılları arasına tarihlendirilen
Damgan’daki Târıhâne Camii, 25,5 x 27,00 m ölçülerinde yaklaşık kare şekilli revaklı
bir avlu ile 14,00 m derinliğinde kıble duvarına dikey üç kemer gözlü ve yedi sahınlı
bir ibadet mekânından meydan gelmektedir. Yuvarlak, bodur ve başlıksız tuğla
ayeler sivri kemerleri taşır, onlar da tonozları destekler. Kare planlı ilk minaresi
(şimdiki silindirik) yapıdan ayrıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Şiraz Cami-i Atik
1966–73 yılları arasında İngiliz-İran Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. David
Whitehouse tarafından kazılarak ortaya çıkarılan Siraf Büyük Camii, ilk olarak 815–
25 yıllarında yaptırılmış olmalıdır. 51,00 x 44,00 m ölçülerindeki orijinal yapı, üç
taraftan birer sıra revakla kuşatılmış bir avlu ile onun kıble tarafındaki üç paralel
sahınlı bir harimden meydana getirilmiştir. Buluntular caminin tamamlandıktan kısa
bir süre sonra tahrip olduğunu, yıkıldığını ve tekrar inşa edildiğini gösterir. Bu tarih
de 850’den geç olmamalıdır. Avlunun etrafındaki revaklar ikili hâle dönüştürülmüş,
harimdeki sahınların sayısı dörde çıkarılmıştır. Güneydoğu yöne de 42,00 x 11,00 m
ölçülerinde bir hacim ilave edilmiştir. Bu yapısıyla cami, Emeviler devri camilerinin
karakterini yansıtan bir yapıdır.
875’te Amr b. Leys’in yaptırdığı Şiraz’daki Cami-i Atik (Mescid-i Cuma), hâlen
duran harim kısmından anlaşıldığı kadarıyla o bölgede sütun bulunmadığından
taştan örme payelerden ve sivri kemerlerden ibaretti ve üstü ahşap bir çatı ile
kapatılmıştı.
Fahrac Cuma
Camii
Nain Camii
Tolunoğlu Ahmet Camii
Kirman yakınlarındaki Fahrac Cuma Camii, her biri ikişer kemer ve ikişer
ayaktan ibaret dört dizi ile kıble duvarına dikey uzanan beş sahınlı harimi, üç tarafı
revaklı avlusundan müteşekkil plan şeması, sivri kemer formları, tonozları, köşeleri
sütuncelerle hareketlendirilmiş payeleri ile Abbasiler dönemine IX. yüzyılın ikinci
yarısına tarihlendirilen bir yapıdır.
Avlulu tipin yer yer ufak teferruat değişiklikleriyle giderildiğinin güzel bir
örneğini, 960 civarına tarihlenen Nain Camii gösterir. Etrafı revaklı avluyu takip
eden mihraba dik uzanan sahınlardan oluşan bir ibadet mekânında, ahşap üzengili
başlıklı payeler, sivri kemerler, mihrap ve maksure gibi mimari elemanların zengin
alçı kabartma tezyinat ile kaplanarak iç görünüşün yeknesaklığının giderildiği fark
edilebilir. Bu caminin bir benzeri Hazar Denizi’nin kıyısındaki Demavend’de
bulunmuştur (XI. yüzyıl). Isfahan Cuma Camii de Abbasi Halifesi Mansur zamanında
760-62’de yapıldığında diğer avlulu ve payeli camilerden farksızdı.
Mısır’da Tolunoğulları Devleti’ni kuran Türk asıllı Tolunoğlu Ahmet tarafından
876-79’da Fustad yakınlarındaki Katai’de yer alan cami, çevrede o döneme kadar
inşaat malzemesi taş olmasına karşın tamamen tuğla malzemeden yapılmıştır.
161,50 x 162,25 m ölçülerindeki yapının kıble yönü hariç üç tarafında 19,00 m
genişliğinde bir ziyade (dış avlu) yer alır. 92,00 x 92,00 m ölçülerinde kare şekilli ve
üç tarafını çifte revakların kuşattığı avlunun kıble yönünde 35,00 m derinliğinde ve
her biri on yedi kemer gözlü kıbleye paralel beş sahından oluşan bir ibadet mekânı
vardır. Revaklar ile sahınlarda 2,46 x 1,27 m ölçülerinde dikdörtgen şekilli ve
köşeleri birer sütunce ile hareketlendirilmiş payeler, sivri kemerleri, onlar da düz
ahşap tavanı taşımaktadır. Kemerlerin içleri ve yan yüzleri çeşitli kompozisyonlarla
oyulmuş alçı süslemelerle zenginleştirilmiştir. Bunlar Samerra etkili bezemelerdir.
Caminin içerisinde bulunan 5 mihrap, mihrapönündeki kubbe, minber, vaaz kürsüsü
ve şadırvan gibi mimari elemanlar, 1077’de Fatımi ya da 1296–97 Memluk
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Şerif Tabataba Meşhedi
Planı
onarımlarından kalmadır. Alt tarafı dört köşe, üstü yuvarlak, dıştan rampalı 40,50 m
yüksekliğindeki minare de, taştan yeniden yapılmasıyla birlikte bir dereceye kadar
Samerra Mütevekkiliye ve Ebu Dülef Camilerindeki malviye tipi minareleri
andırmaktadır. Bu özelliklerine ilaveten Tolunoğlu Ahmet Camii, mimarlık tarihinde
bilinen ve günümüze sağlam olarak ulaşan en eski Türk eseri olarak da ayrı bir
öneme haizdir.
Abbasi halifeleri zamanında, Mısır’daki ikinci Türk devleti, Mısır Valisi
Muhammed Ebu Bekr tarafından kurulmuş olan Akşid (İhşid) Oğullarıdır.
İhşidoğullarından günümüze pek bir şey kalmamıştır. Kahire’deki Şerif Tabataba
Meşhedi (943) bu devrin en dikkat çekici eseri olarak sayılabilir. Kare mekân
içerisinde dört ayak tipi yansıtan yapı dokuz kubbe ile örtülmüş olarak restitüe
edilmiştir.
Şibam Akyan Büyük
Camii Planı
Sus Bu Fatata Camii
Planı
Sus Camiu’l-Kebiri
Muhammed İbn-i
Hayrun Camii
Yemen’de Kevkeban yakınlarında, Sana’ya 35 km mesafede kuzeybatı yönde
yer alan Şibam Akyan’da bulunan Büyük Cami’nin Yufiri hanedanından Yufir b.
Abdurrahman 871 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Creswell, dikey planlamasının
erken İslam mimarisinin bir özelliği olmasına karşın, mimari ve süslemesi
bakımından Samerra Mütevekkiliye, Ebu Dülef ve Tolunoğlu Ahmet Camileriyle
paralellikler arz ettiğini belirterek caminin IX. yüzyıl eseri olduğunu ileri sürer. 38,00
x 26,00 m ölçülerindeki cami, dikey dikdörtgen şekilli revaklı bir iç avlu ile hem yatay
hem de dikey atılmış kemerlerle enlemesine 10, dikey olarak da 4 eş üniteden ibaret
bir harimden oluşmaktadır. Benzer düzenleme avlunun diğer yönünde de söz
konusudur. Dolayısıyla çok üniteli camilerin bir başka coğrafyada uygulanan bir
örneği durumundadır.
Kuzey Afrika’da Abbasilere bağlı Ağlebiler eliyle de çok sayıda cami inşa
edilmiştir. Sus Bu Fatata Camii, Ağlab İbn İbrahim tarafından (838-41) yaptırılmıştır.
At nalı kemerli üç açıklıklı cepheden beşik tonozla örtülü bir revak vasıtasıyla 7,71 x
7,86 m ölçülerinde kare planlı harime ulaşılmaktadır. Harim, serbest duran dört
haçvari ayak ve duvar payelerinin desteklediği kemerlerle eş büyüklükte dokuz
üniteye bölünmüştür. Tıpkı Toledo’daki bab Mardum ve Belh’deki Mescid-i Tarih ile
Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi gibi.
Sus Camiu’l-Kebiri, Ağlebilerden Ebu’l-Abbas tarafından 850-51 tarihinde
yaptırılmıştır. Kuzeydoğu ve güneybatı tarafındaki ziyadeler, Samerra Mütevekkiliye,
Ebu Dülef ve Tolunoğlu Ahmet Camilerini hatırlatır. Avlu dört yönlü ve at nalı
kemerli revakları ile mağrip mimarisinin özelliklerini devam ettirmektedir. 49,00 x
42,00 m ölçülerindeki harim on ikişerli iki ayak dizisi ile 39 eş birime sahiptir. Daha
sonra hemen hemen aynı büyüklükte bir bölüm ile daha da genişletilen harim çok
ayaklı ya da çok üniteli olarak tanımlanan camiler tipini yansıtmaktadır.
Kayrevan’daki Muhammed İbn-i Hayrun Camii, 866 tarihli olup üç kapılı ve üç
kemerli cephesi sebebiyle ‘üç kapılı mescit’ adıyla da anılmaktadır. 9,05 x 8,60 m
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
boyutlarında kare planlı harim, ikisi serbest, ikisi duvara yaslanmış dört payenin
taşıdığı üç at nalı kemerli iki dizi ile üç paralel sahınlı bir düzenleme sergilemektedir.
Manastır Ribatı
Manastır Ribatı’nın
Planı
Sus Ribatı’nın resmini
görmek için tıklayınız
Sus Ribatı’nın Planı
Tunus’taki İslam eserlerinin önemli bir grubunu da ribatlar oluşturur. VIII. ve
IX. yüzyıllar hem Askerî, hem dinî bir karakter taşıyan ribatların bol miktarda
yapıldığı bir dönem olmuştur. Bunların en eskisi Abbasi valisi Hartama İbn-i Ayan’ın
796 yılında yaptırdığı Manastır Ribatı’dır. Manastır şehrinin ortasındaki Kasba’da yer
alan bu yapı, sonraki değişiklikler yüzünden orijinal düzenini yitirmiştir. Her kenarı
32,80 m uzunluğunda, kare planlı ve iki katlı biçimde düzenlenmiş ribatta üç
köşesindeki silindirik ve bir köşesindeki kare şekilli kulelerle kalevari bir düzenleme
hâkimdir. Doğu köşedeki kare kulenin üzerinde silindirik gözetleme kulesi
yükselmektedir. İkinci katta güneydoğu kenarda mescit vardır. Kıble duvarına dikey
yedi sahınlıdır. Orta sahın diğerlerine nazaran daha geniştir ve sonunda da mihraba
yer verilmiştir. Duvarların üzerinde savunma amaçlı barbatalar ve seyirdim yerleri
yapının Askerî yapısını yansıtır.
Ağlebi Emiri Ziyadetullah’ın 821 yılında yaptırdığı Sus Ribatı, bu tip yapıların
daha sağlam şekilde günümüze ulaşan bir örneği durumundadır. Manastır Ribatı gibi
bu yapı da planı itibariyle hemen hemen kare şekilli olup köşeleri ile kenarlarının
ortasında kuleler bulunan yüksek ve kalın duvarlarla çevrili müstahkem
görünüşlüdür. Doğu köşedeki kare kule, yüksekliği 15,00 metreyi bulan ve küçük bir
kubbe ile sonuçlanan gözetleme kulesinin kaidesi durumundadır. Diğer köşeler
silindirik, kenarların ortası ise yarım silindirik kulelerle tahkim edilmiştir. Güneydoğu
kenarda dışa taşıntılı ve at nalı kemerli anıtsal portalden iki tarafında yivli sütunlar
bulunan bir dehlize, oradan da geniş bir merdivenle 20,00 x 20,00 m ölçülerindeki
avluya inilmektedir. Avlunun etrafını kare şekilli ayaklara oturan kemerleriyle
revaklar kuşatmaktadır. Surlara bitişik sıralanan hücreler de bu revaklara
açılmaktadır. Revakların bazıları manastır, bazıları da beşik tonozla örtülüdür.
Avludan iki köşedeki merdivenlerle ikinci kata ulaşılır. Bu katta penceresiz, beşik
tonozla örtülü hücreler, yıkanma ve abdest alma yerleri vardır. Bunların önünde
revakların üzerine denk gelen ve avlunun üç tarafını kuşatan taraçalara yer
verilmiştir. Kapının bulunduğu güneydoğu yönde on bir sahınlı ve iki kemer gözlü bir
mescit bulunur. Duvar içine oyulmuş olan mihrap dışarıya tromplu bir kubbe ile
yansıtılmıştır. Kıble duvarındaki mazgal pencereler mescidin aydınlatılması içindir.
Yuvarlak şekilli mazgal siperleri ve seyirdim yerleri yapının orijinal yapısına uygun
Askerî uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. Bu tarihlerde ribatlar zaten Askerî bir
hüviyet gösterirler. Fakat X. yüzyıldan itibaren tekke, zaviye, hankahla eş anlamlı
hâle gelir. Ayrıca özellikle Suriye, Mısır ve Hicaz bölgelerinde yolcu, kimsesiz ve
hacıları barındıran bir misafirhane olduğu da kaynaklarda zikredilir. Hatta bu
özelliğinden dolayı han ve kervansaray gibi yapıların da ribat olarak tanımlandıkları
görülür.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Kubbetü’sSüleybiye’nin Planı
Mikyâsu’n-Nîl
Ağlebi Sarnıçları
Remle Sarnıcı
Abbasi mimarlığında en dikkate şayan yapılardan birisi Kubbetü’sSüleybiye’dir. Samerra’da Dicle Nehri’nin batı kıyısında bir tepe üzerine inşa edilmiş
olan yapı, sadece bugün mevcut en eski Müslüman türbesi olarak değil, aynı
zamanda İslam mimarisinin ilk anıtsal türbe örneği olmasıyla da büyük bir önem
taşımaktadır. Kaynaklardan Halife Mustansır’ın Rum kökenli annesinin 862’de
ölümü üzerine Kasru’s-Savami yakınında bir türbe inşa ettirdiğini öğreniyoruz. Halife
ölünce kendisi oraya defnedilmiştir. Hatta Mustansır, mezarı bilinen ilk Abbasi
halifesidir. Daha sonra Mu’tez ve Mühtedi de aynı yere gömülmüşlerdir. Burada kazı
yapan Herzfeld üç mezar bulmuş ve bu bilgilerin ışığında Kubbetü’s-Süleybiye’nin
Müstansır için yapılan türbe olduğu ortaya çıkarılmıştır. Hâlen çok harap durumdaki
türbe, sekizgen planlıdır ve tuğladan inşa edilmiştir. Kalıntılardaki dört kapıdan her
yönde birer tane olmak üzere sekiz kapısının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapılardan içeriye girince, 2,62 m genişliğinde bir dehlizle dış duvarlardan ayrılan
yine sekizgen planlı bir içyapı ile karşılaşılır. Kubbe ile örtülü olduğu anlaşılan bu
sekizgen yapının iç mekânı kare şekillidir ve kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır.
Dehlize açılan haçvari düzende dört kapı mevcuttur.
Mısır’ın başkenti Kahire’de, Nil Nehri’nin ortasındaki Ravza Adası’nın güney
ucunda bulunan Mikyâsu’n-Nîl (Nilometre), Halife Mütevekkil zamanında 861
tarihinde Ahmed İbn Muhammed el-Hâsib’in yönetiminde, Ebu’l-Abbas Ahmed İbn
Muhammed İbn Kesir el-Fergânî tarafından Nil Nehri’nin yıllık taşkınlarını ölçmek ve
tahmin etmek için tasarlanmıştır. Mısır’da orijinal yapısını günümüze kadar koruyan
en eski İslam eseri olarak dikkat çeken yapı, taş kaplamalı bir kuyu ile onun içerisine
yerleştirilmiş sekizgen formlu bir sütundan ibarettir. Kuyu üç tünel vasıtasıyla Nil’le
bağlantılıdır, iç duvarlara bitişik merdivenle de aşağıya kadar inilebilmektedir.
Daha Emeviler devrinde Kayrevan’da şehrin su ihtiyacını karşılamak için eski
su kemerlerinden yararlanıldığı ve II. Hişam’ın on beş kadar su deposu yaptırdığı
bilinmektedir. Abbasilere bağlı Ağlebiler zamanında da Kuzey Afrika şehirlerinde
artan nüfus, su temini için yeni tesisler inşa ettirmeyi zorunlu kılmıştır. Bunlar
içerisinde en önemlileri, şüphe yok ki, Kayrevan’ın yaklaşık yarım mil kuzeyinde IX.
yüzyıldan kalma ‘Ağlebi Sarnıçları’ adıyla anılan ve mimari bakımdan Emeviler devri
sarnıçlarına benzeyen iki dairevi havuzdur. Derinlikleri beşer metre olan
havuzlardan büyüğü 131,00 m, küçüğü ise 37.40 m çapında olup, duvarlar yarım
daire payandalarla içten ve dıştan güçlendirilmiştir. Büyük Havuz’un ortasında dört
kapılı pavyona benzeyen bir platform yer almaktadır. Yalnızca depo olarak değil,
aynı zamanda arıtma amaçlı olarak hizmet gören bu havuzlardan küçüğüne
yakınlardaki bir nehirden bağlanan su, burada tutulup arıtıldıktan sonra bir kanal
vasıtasıyla Büyük Havuz’a akıtılmaktadır.
Başka bir su yapısı da İsrail sınırları içerisinde Remle’de yer alan sarnıçtır.
Şehrin 1,5 mil kadar kuzeybatısında bulunan ve ‘Birü’l-Aneziye’ adıyla da bilinen
Remle Sarnıcı, Filistin bölgesindeki sınırlı sayıdaki Abbasi yapısından birisidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Kitabesine göre Abbasi Halifesi Harunurreşid tarafından 789 yılında yaptırılmış olan
sarnıç, dikdörtgen şekilli olup orta kısımdaki 15 haçvari paye ve duvar payelerinin
desteklediği sivri kemerlerle 24 eş üniteli bir plan şeması sergilemektedir. 55 m2 lik
bir alana oturmaktadır. Üzeri beşik tonozlarla örtülüdür, duvarları da içten kalın sıva
ile kaplanmıştır. 8,00 m yüksekliğindeki sarnıcın içerisine kuzey taraftaki bir
merdivenle inilebilmektedir.
Harba Köprüsü
Mustansırıyye
Medresesi
Uhaydır Sarayı
Bağdat ile Samerra’yı birbirine bağlayan yol üzerinde bulunan Harba Köprüsü,
Halife Mustansır’ın hükümdarlığının başlangıcında 1228 tarihinde inşa edilmiştir.
Duceyl kanalı olarak bilinen su kanalının üzerine kurulan köprü, tuğladan inşa
edilmiş olup her biri 1,50 m mesafeyle yerleştirilmiş 3 niş ve dört kemerden
ibarettir. Orta kısımdaki kemerler 5,80 m, kenardakiler ise 5,50 m genişliğindedir.
Köprünün uzunluğu 54,00 m, genişliği de 11,80 metredir. Kemerlerin üzerinde
yaklaşık 100,00 m uzunluğundaki kitabe Halife Mustansır’a övgüler içermektedir.
Bağdat’taki Mustansırıyye Medresesi, 1223 yılında Halife Mustansır
tarafından yaptırılmış olup, 106,00 x 48,00 m ölçüleriyle İslam dünyasındaki en
büyük medreselerdendir. Uzun bir dikdörtgen avlu etrafında doğu, batı ve kuzey
yönlerde olmak üzere üç eyvan yerleştirilmiştir. Kıble tarafında ise üç kemerle
avluya açılan 27,17 x 6,10 m ölçülerinde yatay dikdörtgen şekilli mescit
bulunmaktadır. Eyvanların arasındaki bölümlerde iki kat hâlinde 56 hücre
yerleştirilmiştir. Doğu tarafta, eyvanın arkasındaki uzun dar koridora açılan ve
değişik tipte toznozlarla örtülü altı dershane mevcuttur. Büyük Selçuklu ve Zengi
mimarisinin etkilerini taşıyan medrese, Sünni İslam inancına tabi dört mezhep için
tesis edilmiş bir yapıdır.
Abbasiler döneminde çok sayıda saray örneği de ortaya konulmuştur.
Bunlardan birisi Bağdat’ın 120 km güneybatısında, Vadi-i Ubeyd’de yer alan Uhaydır
Sarayı’dır (Kasru’l-Uhaydır). Halife el-Mansur’un amcası İsa b. Musa tarafından 778
yılında yaptırılmış olan saray, kuzey-güney istikametinde 175,00 m, doğu-batı
doğrultusunda 169,00 m ölçülerinde yaklaşık kare şekilli bir surla çevrilmiştir.
Surların yüksekliği 19,00 metredir. Bu surun her kenarının ortasında, kuvvetle
tahkim edilmiş mekânlara sahip kapılar vardır. Ayrıca sur köşelerde silindirik,
kenarlarda yarım silindirik kulelerle desteklenmiştir. Kulelerin arasında ikişer niş ile
hareketlilik sağlanmıştır. Kuzey kenara bitişik olarak inşa edilen asıl saray binası,
112,85 x 81,83 m ölçülerindedir. Ana kapısı dış surun kuzey kapısı ile bütünleşmiş
durumdaki sarayın doğu, batı ve güney duvarları yarım daire kulelerle
desteklenmiştir. Sasani saraylarının planlarını hatırlatan saray, dört yönünü kubbe
tonozlu nişlerin süslediği büyük bir merasim avlusu ile ona açılan genel kabul
törenlerinin yapıldığı büyük tonozlu eyvan ve arkasındaki özel kabul törenlerine
mahsus kubbe örtülü kare şekilli bir salondan müteşekkildir. Onların arkasında da
tonozlu küçük odalar vardır. Resmi ve özel törenlerin yapıldığı bu esas kısım, 3,50 m
genişliğindeki bir koridorla çevrilerek sarayın diğer bölümlerinden ayrılmıştır. Doğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
ve batı taraflarda dört adet beyt (daire) bulunmaktadır. Bu bakımdan da Emevi
sarayları ile benzeşmektedir. Beytlerin her birisinin müstakil avlusu, tonozlu kendine
ait odaları mevcuttur. Her beytte, önde üç kemerli bir revak, avluya bakan birer
eyvan ile yanlarda birer tonozlu oda vardır. Eyvanlar ile revaklar T şekli
oluşturmaktadır. Bu Samerra yapılarında görülen bir özelliktir. Giriş bölümünün sağ
tarafında, 24,20 x 15,15 m boyutlarında dikdörtgen şekilli bir mescit yer almaktadır.
Kuzey tarafı hariç üç yönden tek dizi kemerle çevrili bir mekândan ibarettir.
Uhaydır Sarayı’nın
Planı
Balkuvara Sarayı’nın
Planı
Kasru’l-Aşk
Kasru’l-Aşk’ın Planı
Samerra yakınlarındaki Kadisiye’nin inşa tarihi hakkında farklı rivayetler
vardır. Herzfeld Halife Mu’tasım tarafından 835–36 kurulduğunu iddia ederken,
Yakut ve Taberî gibi ortaçağ kaynakları 790 civarında Harunurreşid tarafından
yaptırıldığını ileri sürer. Çaprazlama yaklaşık 1500 x 1500 m ölçülerinde büyük bir
sekizgenden ibaret yapının her bir kenarı ortalama 612–613 m uzunluğundadır.
Köşeleri silindirik, kenarları ise yarım daire kulelerle desteklenmiştir. İçeride çeşitli
büyüklüklerde dikdörtgen şekiller tespit edilebiliyor, fakat büyük oranda tahrip
olmuş durumdadır.
Harunurreşid’in 796–808 arasında Rakka’da yaptırdığı saraylar 1950–54
yıllarında gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Revaklı avlusu, mescidi ve
orta kısımda yer alan altı beyti ile ‘G Sarayı’, Emevi saraylarını hatırlatırken, doğu ve
batı kenarları birer revak, güney tarafı da bir galeri ile çevrilen merasim avlusu ve
taht salonu ile ‘B Sarayı’ Abbasi saraylarının mimarisine uygun bir düzen
sergilemektedir.
Samerra’nın 6 km kadar güneyinde Mankur denilen yerde bulunan Balkuvara
Sarayı, Halife Mütevekkil zamanında 854–59 yılları arasında inşa edilmiş olup, kenar
uzunluğu 1250,00 m olan kare planlıdır. Köşe ve kenarları kulelerle takviye edilmiş
duvarlarla çevrilidir. Güney tarafı Dicle Nehri’ne bakan duvarın üç kapısı
bulunmaktadır. Dış duvarın kapılarından birbirine dik gelen (haçvari) yollar, sarayın
kuzey duvarındaki tek kapısına götürür. Enine dikdörtgen şekilli asıl saray, içeriden
üç paralel bölüme ayrılmıştır. Orta kısım esas merasim bölümüdür. Bu kısım birbiri
ardına sıralanmış abidevi bir kapı ile merasim avlusu, büyük eyvan ve haçvari planlı
taht odasını içermektedir. Taht odası üçüncü bir avluyla çeşitli oda ve salonlara
açılmakta, böylece mekânlar nehre kadar uzanmaktadır. Sarayın büyük bir bahçesi
vardır, ortasında da bir havuz mevcuttur.
El-Cezire yaylasında, Dicle Nehri’nin batısında yer alan Kasru’l-Aşk, 878–882
yılları arasında Halife Mu’tez zamanında Ali b. Yahya b. Ebu Mansur adlı bir mimar
tarafından inşa edilmiştir. Nehirden 20,00 m kadar yükseklikte kısmen doğal
kayalar, kısmen de tonozlu temeller üzerine kurulmuş olan saray, günümüzde harap
durumda olup kuzeyden güneye 139,80 m, doğudan batıya 93,20 m uzunluğunda
duvarlarla çevrili bir dikdörtgen şeklindedir. Kulelerle tahkim edilmiş sarayın girişi
kuzey yönündedir. Tuğladan yapılmış olan saray, orta eksende arka arkaya
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
sıralanmış büyük merasim avlusu, taht odası ve T biçimi avluların etrafına
yerleştirilmiş küçük odalardan oluşmaktadır.
Kasru’l-Atşan’ın Planı
Cevzâku’l-Hâkâni’nin
Planı
Bâbu’l-Âmme
Kufe şehri yakınlarında bulunan Kasru’l-Atşân, inşa tarihi kesin olarak
bilinmemekle birlikte Uhaydır Sarayı ile olan mimari yakınlığı dolayısıyla Halife
Mansur’un amcası İsa b. Musa tarafından 778 tarihinde yaptırılmış olmalıdır. 25,57 x
24,90 m ölçülerinde kareye yakın planlı bir yapı sergileyen saray, köşelerde
silindirik, kenarların ortasında yarım daire kulelerle desteklenmiştir. Kuzey kenarda
kuvvetle tahkim edilmiş bir kapıya sahip olan yapı günümüzde oldukça harap
hâldedir. İçeride avlunun doğu tarafında tonozlu üç oda ile köşede mutfak olduğu
sanılan küçük bir mekân ve güney tarafta da tonozlu büyük bir eyvan
bulunmaktadır. Tuğla süslemeler, kemer şekilleri, yüzeysel niş dolguları ve tonoz
örtüleri Uhaydır Sarayı ile yakın benzerlik içerisindedir.
Samerra’da Dicle Nehri’nin kenarında, vadiden yaklaşık on yedi metre
yükseklikteki bir düzlükte kurulmuş olan Cevzâku’l-Hâkâni (Hakan Sarayı, Mu’tasım
Sarayı), Halife Mu’tasım tarafından 836 yılında, ünlü Türk beyi Artuk Ebu’l-Feth b.
Hakan için yaptırılmıştır. Sarayın günümüze ulaşan en sağlam bölümü Bâbu’l-Âmme
denilen yerdir. Buraya vadiden hafif meyilli bir rampa ile ulaşılmaktadır. Bu yapı,
11,10 m yüksekliğinde üç sivri kemerli cephesi olan birbirine paralel beşik tonozlu üç
eyvandan oluşmaktadır. Halifenin kabul merasimlerinde kullandığı orta eyvan daha
geniştir. Genişliği 7,86, derinliği ise 17,50 metredir. Diğer eyvanlar da 4,11 m
derinliğinde olup, arkadaki muhafız birliklerine mahsus mekânlara geçit verirler.
Orta eyvanın arkasındaki 4,00 m genişliğinde ve 7,19 m yüksekliğinde olan bir
kapıdan, art arda bir eksen üzerinde sıralanmış altı odaya geçilmektedir. Son
odadan ortası havuzlu bir odaya, oradan da dikdörtgen şekilli bir merasim avlusuna
ulaşılmaktadır. Bu avludan üç kemerli bir girişten geçerek kubbe örtülü olması
muhtemel kare planlı merasim (taht) salonuna varılmaktadır. Bu mekâna haçvari
tertiplenmiş üç nefli, dört büyük oda açılmakta olup aralarda mermer panolarla
süslü küçük odalar ve halifeye ait bir mescit yer almaktadır. Bu orta bölümün kuzey
tarafında halifenin daireleri, güneyde ise harem daireleri bulunmaktadır. Bunların
ötesinde 180,00 m genişlik ve 350,00 m boyunda büyük bir avlu yer almaktadır.
Avlunun içinden su kanalları geçmektedir. Bunun da ilerisinde cevgân oyununa
mahsus bir alan ile yazın sıcaktan korunmak için yapılmış büyük ve küçük serdaplar
(yer altı odaları) yer almaktadır. Küçük serdapta renkli stuko ile yapılmış çift
hörgüçlü deve kervanı ve bir çeşmeden oluşan duvar resimleri dikkat çekmektedir.
Harem duvarlarının üst kısımlarında da figürlü freskler bulunmuştur. Bu freskler
Abbasi dönemi resim sanatı için çok zengin bir kaynak oluşturmaktadır. Sasani
sanatından gelen inci dizileri arasında hayvan ve kuş figürleri ile geç Hellenistik
sanattan gelen bereket boynuzu şeklindeki akant yaprakları arasında oturmuş insan,
kuş, koşan hayvan figürlü kompozisyonlar, kuvvetli Uygur sanatı etkileri taşır.
Özellikle iki rakkase tasviri, bunu bariz biçimde göstermekte ve Abbasi sanatındaki
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Harem Fresklerinden
Türk etkisinin ilk belgesini meydana getirmektedir. Ellerinde şarap sürahileri tutan
ve başlarının arkasındaki kâseye kıvrak hareketlerle içecek boşaltan bu rakkase
figürlerinin, aşağı doğru sarkan saçları, kıvrımlı zülüfleri, dolgun yüzleri, iri badem
gözleri, kalın yay biçimli kaşları, küçük ağızları ve ince burunları Uygur fresklerindeki
tiplerle büyük benzerlik sergilemektedir. Sarayın kalıntıları arasında stuko ve
fresklerden başka oymalarla, boya ve yaldızla süslenmiş, altın yaldızlı çivilerle
tutturulmuş ahşap kaplama parçalarına, renkli cam mozaiklere ve dört renkli lüster
tekniği ile yapılmış çini levha kırıklarına da rastlanmıştır. Sarayda üzeri tasvirli
payeler de tespit edilmiştir. Mahiyeti anlaşılmamakla birlikte bu sivri dipli
payelerden birinin üzerinde uzun sakallı, elinde asası olan bir insan figürü, bir
diğerinde ise sırtında buzağı taşıyan bir figür resmedilmiştir. Üst kısımlarında yazılar
bulunan bu figürlerin Türk beylerinin portreleri olduğu iddia edilmiştir.
Bağdat’ta Dicle Nehri’nin kenarında bulunan Kasru’l-Abbasi (Şarabiye
Medresesi), 1180 yılında Halife Nasır Lidinîllah tarafından yaptırılmış olup, başka bir
rivayete göre ise 1230 yılında Şerafeddin İkbal eş-Şarabi tarafından medrese olarak
inşa ettirilmiştir. 20,00 x 21,00 m ölçülerinde bir avlunun etrafına dizilmiş
mekânlardan oluşur. Avlunun etrafında önde revaklar, arkada eyvanlar ve hücreler
ile mescit yer almaktadır.
Samerra’da şahıslara ait çok sayıda ev kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Büyük
ölçekli evlerde 50 kadar odanın bulunduğu tespit edilmiştir. Aynı planlamaya sahip
evlerde, girişten dikdörtgen şekilli bir avluya geçilir. Avlunun kenarlarından birinde T
şeklinde bir salon yer almaktadır. Uhaydır Sarayı’nda da rastlanılan bu uygulama
Orta Asya kaynaklıdır. Evler genellikle tek katlıdır. Ancak sıcak mevsimlerde
kullanılmak üzere serdaplar içeren evlerin hepsinde bir hamam ve kanalizasyon
tertibatı vardır.
Rakkase Figürleri
Samerra yapılarında süsleme saray ve evlerin içinde yoğun olarak yer alır.
Süslemeler, tuğla duvarlara sıvanan stuko denen harç üzerine işlenir. Bu üslup daha
önce Mezopotamya ve İran’da yaygın olarak kullanılagelmiştir. Sasani sanatının
etkisiyle gelişen bu süsleme tekniği Samerra yapılarında değişik üsluplar ortaya
çıkarmıştır. Derin oyma tekniği ile işlenmiş geometrik çerçeveli stilize asma motifli A
ve B üslupları birbirine çok benzemekte olup, ikincilerde motifler tabii özelliklerini
büyük oranda kaybetmiş, sap ve yapraklar artık görünmez durumdadır. Önceleri
Orta Asya’da Türklerin deri koşum takımlarında rastlanılan, sonraları ahşapta yaygın
olarak kullanılan eğri kesim tekniğinde işelenen C üslubunda ise duvarlarda tahta
kalıplarla çerçevesiz olarak yine stilize bitkisel motifler (hayali şekiller) söz
konusudur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Fatımiler Devri (909–1171) Mimarisi
Mehdiye Camii
Mehdiye Camii’nin
Planı
Ezher ve Cuyuşi
Camiileri’nin resimlerini
görmek için tıklayınız
Ezher Camii’nin Planı
Hâkim Camii
Halifeliğin Hz. Peygamber’in kızı Fatıma’nın soyundan gelenlerin hakkı
olduğunu savunan Fatımiler, Tunus’taki Mehdiye şehrinde kurulan bir Şii İslam
devletidir. 973 yılında Mısır’ın fethini müteakip, Kahire’yi kurarak devlet merkezini
buraya taşımışlardır. Mustansır Billâh zamanında Tunus, Libya, Mısır, Güney Suriye,
Afrika’nın Kızıldeniz sahilleri, Sicilya, Hicaz ve Yemen’i içine alan en geniş sınırlarına
ulaşan Fatımiler, 1171’de Eyyubiler vasıtasıyla ortadan kaldırılmıştır.
Tunus’un Mehdiye şehrinde Mehdi Ubeydullah tarafından 916 yılında
yaptırılan Mehdiye Camii’nin planı bütünüyle Mağrip geleneğine uygundur. Kıbleye
dikey dokuz sahından ortadaki geniş olup kıble duvarı önünde ise büyükçe bir
mihrapönü kubbesi vardır. At nalı biçimindeki kemerleri taşıyan sütunları eski
harabelerden toplanarak yeniden kullanılmıştır. Revaklı avlunun önemli bir bölümü
günümüze kadar gelebilmiştir. İki kat hâlinde at nalı kemerli nişlerle
hareketlendirilmiş dışarıya taşıntılı anıtsal portali İslam sanatındaki taç kapı
geleneğinin başlangıcını oluşturması bakımından hayli ilginç bir uygulamadır.
Fatımi Halifesi Muiz Lidinîllah’ın veziri Cevher es-Sıkıllî, Kahire’yi kurarken
Mısır’daki ilk büyük cami olarak, eski Kopt kiliselerinin sütun ve başlıklarını kullanıp
972’de tamamlanan Ezher Camii’ni yaptırmıştır. Aynı zamanda Şii inancının
prensiplerinin öğretildiği bir medrese olarak faaliyet gösteren ve bugün İslam
dünyasında daha çok bu yönüyle haklı bir şöhrete haiz olan yapı, revaklı bir avlu ile
kıble duvarına paralel beş sahından ibaret olup ana eksen üzerinde iki kubbeli geniş
eksen sahnı mevcuttur. İran etkili kırık sivri kemerli tromplar kubbe intikalinde
kullanılmıştır. Ayrıca kıble duvarına bitişik iç köşelerde birer kubbe olduğu
bilinmektedir ki bu da eski geleneklere bağlı payeli cami tarzında tatbik edilmiş bir
yenilik olarak görülür. Avlu cephelerinde, gemi teknesi biçimindeki kemerlerin
üzerindeki istiridye yivli nişler ile onların arasındaki gülbezekler, altıgen ve
yıldızlardan oluşan bir friz ile basamaklı mazgal siperleri devrin özelliklerine uygun
süslemelerdendir.
991’de Aziz Billah’ın Kahire’de yaptırmaya başladığı, ancak 1012’de Hâkim
Biemrillah zamanında tamamlanan Hâkim Camii, plan düzeni açısından Ezher
Camii’ne benzer revaklı avlulu payeli cami tipindedir. Harim kıble duvarına paralel
beş sahna ayrılmıştır. Ana eksen üzerinde kalın payelerle sınırlanan yüksek çatılı
eksen sahnı uzanmaktadır ki, bunun da mihrap önünde sonraları yıkılan maksure
kubbesi bulunuyordu. Kıble duvarı köşelerinde de birer kubbe mevcuttur. O zaman
kadar İslam mimarisinde hiçbir camide rastlanmayan gayet temiz ve itinalı taş
işçiliği, bu malzemeyi önceden kullanmakta mahir Suriye ya da Güneydoğu
Anadolulu işçilerin burada görev üstlendikleri ihtimalini akla getirmektedir. Ayrıca
ortada dışarıya taşkın anıtsal portali ile iki köşedeki minare kaideleriyle giriş cephesi,
dış mimari fikrinin İslam mimarlığındaki ilk örneği olarak değerlendirilmelidir. Her
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
tarafı ahşap, alçı ve taş üzerine oyma ve kabartmalarla zengin şekilde bezenmiş olan
Hâkim Camii, Mısır’da yeni bir mimari üslubun başladığına işaret eder. Özellikle
portaldaki taş oymalar Mısır İslam mimarisinde görülen ilk örnekler olması
bakımından önem taşırlar.
Hâkim Camii’nin
Planı
Cuyuşi Camii Planı
Akmer Camii
Akmer Camii’nin Planı
Salih Talayi Camii’nin
resmini görmek için
tıklayınız
Salih Talayi Camii Planı
Kahire’de Mukattam Tepesi’nde bulunan ve Emîru’l-Cüyûş Bedru’l-Cemâlî’nin
1085’te yaptırdığı Cüyûşî Camii, her bakımdan yenilikler gösteren bir eserdir.
Kuzeybatı tarafındaki giriş bölümü üzerine kare kesitli Kuzey Afrika tarzı bir minare
yerleştirilmiştir. Yapının kuzeydoğu tarafındaki türbe, Mısır’da camiye bitişik ilk
türbe örneğidir. İki yanında karşılıklı odaların bulunduğu küçük bir avludan çifte
sütunlu üç gözlü kemerli bir geçit vasıtasıyla ulaşılan harim, ikisi serbest, ikisi de
kıble duvarına bitişik dört payeye oturan tromplu bir kubbenin örttüğü bir maksure
ile onu üç taraftan kuşatan çapraz tonozla örtülü beş bölümden ibaret çok üniteli bir
düzenleme ortaya koymaktadır. Restore edilmiş mihrabı, Fatımiler devrinin
gösterişli alçı mihraplarından birisi olarak dikkate şayandır.
Kahire’de Halife Emir Ebu Ali el-Mansûr zamanında Vezir Me’mûn el-Batâihî
tarafından 1125’te yaptırılan ve Memluk ile Osmanlı dönemlerinde de tamir edilen
Akmer Camii, uzunlamasına dikdörtgen planlı bir yapı olup cepheleri kufi yazı
kuşakları ve gülbezeklerle süslenmiş revaklarla çevrili bir avlu ile kıble duvarına
paralel üç sahınlı bir ibadet mekânından müteşekkildir. Orijinalde maksure kubbesi
içeren ilk sahnın gerisindeki iki sahında korint başlıklı devşirme sütunlara oturan
kemerlerle on eş üniteli bir düzenleme meydana getirilmiştir. Akmer Camii’ni İslam
sanatı içerisinde önemli kılan husus, tamamen düzgün kesme taş işçiliği gösteren
giriş cephesidir. İçleri istiridye kabuğu biçiminde işlenmiş sivri kemerli nişler,
stalaktitler, kufi yazı frizleri ve madalyonlarla süslü ve önceleri üzerinde bir de
minare bulunan giriş cephesi, cami mimarisinde kuvvetli bir cephe mimarisi fikrinin
yerleştiğini açıkça sergilemektedir. Hafif öne taşıntılı portalin iki kenarında
rastlanılan stalaktitlerin (mukarnas) mimaride kullanıldığı ilk örnek olması
bakımından Akmer Camii, ayrı bir öneme sahiptir.
Ebu’l-Ğaret Salih Talayi b. Ruzzik tarafından 1160 tarihinde yaptırılan Salih
Talayi Camii, 1522 m2 lik bir alanı işgal etmektedir ve meyilli bir arazi üzerine
kurulduğundan özellikle avlu kısmının altında üç yönlü dükkânlar sıralanmıştır. Bu
yüzden İslam mimarisindeki ilk fevkani cami özelliğine sergileyen yapı, kıble
duvarına paralel üç sahından ibaret harim ile istiridye yivli nişler ve gülbezeklerle
hareketlendirilmiş cepheleriyle üç tarafı revaklı avluya sahiptir. Burada çok zengin
kufi yazı kuşaklarıyla kemerlerde, ahşap kemer gergi kirişlerinde, minber ve
maksurede ince oyma işleri dikkati çeker. Hâlen müzede saklanan pencereleri ise en
eski tezyinatlı İslami pencere örnekleri olarak özel bir değere sahiptirler. Binanın
mimari açıdan en önemli kısmı, cephesi olup dört sütun tarafından taşınan kaburga
kemerli bir galeri şeklinde düzenlenmiş giriştir ve yanlardan nişlerle desteklenen bu
uygulama alışılmış Fatımi cephelerinden farklıdır. Ayrıca Fatımiler devrinde
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Kahire’de çok sayıda meşhed inşa edilmiştir. Ümmü Gülsüm, Seyyide Atika, Seyyide
Rukiyye ve Seyyide Aişe bunlardandır.
Ihvât Yusuf Türbesi
Seb’a Benât Türbeleri
Kalat Benî Hammâd
Dâru’l-Bahr
Fatımiler Mısır’da kubbeli türbeler inşa etmişlerdir. Bu türbelerin en eskileri,
Mukattam ile Fustad arasında harabeleri görülen Seb’a Benât (Yedi Kızlar) denilen
bir topluluktan kalma dört yapıdır. Bunları aslen Bağdatlı olan bir vezirin 1016’da
yaptırdığı sanılmaktadır. Moloz taş malzemeden yapılan bu türbeler kare planlıdır.
Her cephede gemi teknesi kemerli birer kapısı vardır. Tromplar üzerine oturan birer
kubbe ile örtülüdür. Bunlar Kahire’de mevcut ilk kubbeli mezar yapıları olup XII.
yüzyılın ilk yarısında çoğalmaya başlamıştır. Üçlü mihrap düzeniyle ilgi çekici bir yapı
olan İhvât Yusuf (Yusuf Kardeşler) Türbesi 1100 tarihli, Gaffari Türbesi ise 1100 ile
1120 arasındandır.
Sivil mimari eserlerin büyük bir kısmı ya yok olup gitmiş veya çok harap bir
durumda günümüze gelebilmiştir. Kahire’nin merkezinde bulunan el-Kasru’lKebîru’ş-Şarkî ile el-Kasru’s-Sağîru’l-Garbî karşı karşıya bir caddenin iki yanına
yerleştirilmişti. Tunus’ta Mehdi ve oğlu Ebu’l-Kasım Muhammed ile III. Halife elMansur ve hâleflerinin saraylar yok olmuşlardır. Kalat Benî Hammâd bu dönemden
kalan bir sivil mimarlık örneği olarak Fatımi yapıları hakkında fikir vermektedir.
Konstantin’de 1908 yılında General Beylie’nin çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılan ve
XI. yüzyıldan kalma, şehrin merkezinde yer alan Dâru’l-Bahr ile kentin doğusundaki
Frej Vadisi’ne hâkim konumda yapılan Kasru’l-Menâr denilen iki bölümden ibarettir.
Dâru’l-Bahr, büyük bir taht salonu ile hamam ve muazzam bir havuz içermektedir.
Kasru’l-Menâr ise her bir kenarı 20,00 m olan kare planlı kubbe ile örtülü büyük bir
salondur. Fatımi sarayları hakkında fikir verebilecek yapılardan biri de Sicilya’nın
Palermo şehrindeki Ziza Sarayı’dır. Norman Kralı II. Wilhelm (1154–1189) tarafından
tamamlanan bina Kuzey Afrika saraylarına büyük bir benzerlik gösteren planı,
teşkilatı ve özellikle stalaktitli tezyinatı ile dikkat çekmektedir.
Askerî mimari açısından Fatımilerin en önemli tahkimatı, Kahire şehrinin
etrafını kuşatan surlar ile sur kapılarıdır. Halife Müstansır’ın veziri ve ordusunun
başkumandanı Emîru’l-Cüyûş Bedru’l-Cemâlî tarafından genişletilerek taştan yeni
baştan yaptırılan surlar, silindirik ve kare şekilli burçlarla desteklenmişti. 1087–1091
yılları arasında gerçekleştirilen onarım ve tadilatlar sonucunda oluşan yapıdan
günümüze sadece Bâbu’n-Nasr, Bâbu’l-Fütuh ve Bâbu’z-Züveyle adıyla anılan kapılar
gelebilmiştir. Kapıların iki yanında mazgallı kuleler vardır. Bunlar kare ya da silindirik
şekillidir. İçlerinde askerlerin barınabileceği ve talim yapabileceği odalar bulunan
kapıların geçme veya beşik tonozla kapatılmış merkezi bir dehlizi vardır. Bu kapıların
formları İslam mimarisinde ilk defa burada kullanılmıştır. Bunları kuzeyden, Suriye
veya Güneydoğu Anadolu’dan gelen mimarlar ya da ustaların yaptığı tahmin
edilmektedir. Bunların dışında Tunus’ta Mehdiye ve Mansuriye şehirlerinin surları
da önem taşımaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Bâbu’z-Züveyle
Bâbu’l-Fütuh
Bâbu’l-Nasr
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Özet
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
•Abbasiler VIII. yüzyılın ortalarından itibaren Emevilerin hâkimiyetine son
vererek yeni bir İslam devletini kurarlar. Hilafet merkezini Suriye’den Irak’a
nakleden Abbasiler, Halife Mansur’un bizzat planını kendisi çizerek Bağdat
şehrini kurmasıyla bu kenti yeni devletin başkenti yaparlar. Abbasiler
döneminin başlangıcı, İslam medeniyeti ve kültürü açısından oldukça
önemli gelişmelerin cereyan ettiği bir zamandır. Hatta İslam medeniyetinin
en parlak evresini, yani altın çağını bu devirde yaşadığını söylemek
mümkündür. Antik Yunan ve doğu klasikleri Arapça’ya tercüme edilerek
İslam dünyasına kazandırılmış ve üzerine İslami değerlerin de eklenmesiyle
teşekkül ettirilmiş parlak bir medeniyet tesis edilmiştir. Abbasiler
döneminde Eski Mezopotamya, Sasani ve daha sonraları da Orta Asya Türk
sanatının etkileri İslam mimarisini ve sanatını şekillendiren unsurlardır.
Coğrafyanın da etkisiyle tuğla kullanımı ve tuğla duvarlar üzerine alçı sıva
ile oluşturulan stuko tezyinat Abbasi sanatının en belirgin özelliğidir.
Samerra yapılarında rastlanılan ve Herzfeld tarafından tasnif edilen
‘Samerra A’, ‘Samerra B’ ve ‘Samerra C’ üslupları bu anlayışın en bariz
örnekleridir. Böylece İslam’ın Allah inancının sonucu olarak tabiattan
uzaklaşmış bir soyut sanat meydana getirilirken, Müslümanlara özgü bir
sanat kavramı da yerleşmeye başlamıştır. Abbasiler döneminden
zamanımıza ulaşan Samerra Camiu’l-Kebiri, Halife Mansur’un Bağdat’ta
yaptırdığı Camiu’l-Kebiri, Damgan Tarıhane, Nayin Camii, Siraf Büyük Camii,
Şiraz Cami-i Atik, Fahrac Cuma Camii, Rakka Camiu’l-Kebiri, Caferiye Ebu
Dülef Camii, Belh Mescid-i Tarih, Kahire Tolunoğlu Ahmed Camii, Şerif
Tabataba Meşhedi, Şibam Akyan Büyük Camii, Sus Camiu’l-Kebiri, Bu
Fatata Camii ile Muhammed b. Hayrun Camii çoğunluğu ordugâh tipi,
büyük boyutlu, bazıları da küçük ölçülerine karşın İslam mimarisinde
önemli bir adım teşkil edecek plan ve form yansıtan cami ve mescitlerdir.
Bu yapılarda karşılaşılan Samerra Camiu’l-Kebiri, Ebu Dülef Camii ve
Tolunoğlu Ahmed Camii’nin minareleri kare kaide üzerinde, silindirik
gövdenin etrafını helezonik şekilde dolanan rampası ile İslam mimarisinde
‘malviye’ olarak anılan yeni bir minare tarzının istisnai örnekleridir.
•Kuzey Afrika’da Manastır ve Sus şehirlerinde inşa edilen ribatlar, askerî
amaçlarla ortaya çıkan ve sonraları tekke, zaviye ve hankah gibi tasavvuf
yapıları, misafir ve kimsesizlerin barındığı misafirhane ya da ticari yol
güzergâhlarında emniyetli olarak kervanların konaklayabildikleri
kervansaraylara öncülük eden yapılar olarak Abbasiler devrinin önemli
anıtlarıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Özet
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
•Medrese mimarisinin ilk örnekleri aynı çağda Karahanlı, Gazneli ve Büyük
Selçuklu dönemlerinde gelişmiş olmakla birlikte Halife Mustansır’ın
yaptırdığı Bağdat Mustansıriyye Medresesi, İslam dünyasında dört Sünni
mezhebin öğretilerinin talim edildiği en büyük eğitim kurumlarından birisi
olmasıyla dikkate değerdir. Ayrıca Abbasiler, ilk anıtsal türbenin ortaya
konulmasıyla İslami dönemde daha da öne çıkmış bir devirdir. Kubbetü’sSüleybiye bu anlamda ilk anıtsal türbe örneğidir.
•Abbasi sarayları, geniş bahçeler, çeşitli askeri bölümler, dinlenme alanları,
oyun ve eğlenceye elverişli avlularla birlikte resmî kabul törenlerine
mahsus tören alanı ve taht salonları ile harem ve resmî dairelerden
müteşekkildir. Kasru’l-Atşan, Uhaydır Sarayı, Cevzaku’l-Hakani, Balkuvara
Sarayı ve Kasru’l-Aşk bunlardan birkaçıdır.
•Bunlardan başka Abbasiler zamanında inşa edilen Mikyasu’n-Nil, Remle ve
Kayrevan’daki Ağlebi sarnıçları halkın su ihtiyacını karşılayan anıtsal niteikli
su mimarlığının örnekleridir
•Fatımi kültürü ve medeniyeti ise bir ölçüde Emevi, Abbasi, özellikle de
Ağlebi ve Tolunoğullarından etkilenmiş olsa da, aslen Kuzey Afrikalı, Mağrip
ve Berberi karakterlidir. Yapıların hem dış, hem de iç mimarisi ve
süslemelerinde kendine has Fatımi zevk ve anlayışının ortaya konulduğu
gürülür. Mehdiye Camii, Sfaks Camii, Kahire Ezher Camii, Hâkim Camii, elCuyuşi Camii, Akmer Camii yanı sıra Mısır’daki ilk İslami türbeler (Seb’a
Benat, Ihvat Yusuf, Gaffari), çeşitli sivil (Cezayir’deki Daru’l-Bahr ve Kasru’lMenar) ve askerî yapılar (Mehdiye, Mansuriye ve Kahire şehir surları ile
Babu’z-Züveyle, Babu’n-Nasr ve Babu’l-Fütuh) bu özelliği sergileyen
eserlerdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi planı bizzat Abbasi halifesi tarafından çizilerek kurulan
İslam kentidir?
a)
b)
c)
d)
e)
Bağdat
Rakka
Samerra
Caferiye
Katai
2. Aşağıdakilerden hangisi İslam mimarisinde coğrafi şartların tersine bir inşaat
faaliyeti olarak gösterilir?
a)
b)
c)
d)
e)
Ebu Dülef Camii
Uhaydır Sarayı
Mescid-i Tarih
Sus Ribatı
Tolunoğlu Ahmet Camii
3. Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklı bir plan düzeni sergiler?
a)
b)
c)
d)
e)
Bab Mardum Camii
Muhammed İbn-i Hayrun Camii
Mescid-i Tarih
Bu Fatata Camii
Şerif Tabataba Meşhedi
4. İki köşedeki minareleri ile ortadaki anıtsal portalden meydana gelen cephe
düzeni bakımından dış mimari fikrinin İslam mimarlığındaki ilk örneği olarak
değerlendirilen eser aşağıdakilerden hangisidir?
a)
b)
c)
d)
e)
Mehdiye Camii
Ezher Camii
Hâkim Camii
Akmer Camii
Tarıhane Camii
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
5. Aşağıdakilerden hangisi için ‘İslam mimarisindeki ilk anıtsal türbe örneğidir’
nitelemesi yapılabilir?
a) Seb’a Benât Türbeleri
b) Gaffari Türbesi
c) Kubbetü’s-Sahra
d) Kubbetü’s-Süleybiye
e) İhvât Yusuf Türbesi
Cevap Anahtarı :
1.a 2.e 3.b 4.c 5.d
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira:
Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi.
Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University In
Cairo Press.
Behrens-Abouseif, D. (1993). “Cüyûşî Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (VIII, 146-147). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo: The
American University In Cairo Press.
Behrens-Abouseif, D. (1997). “Hâkim Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (XV, 184-185). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1999). “İbn Tolun Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (XX, 416-418). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (1995). “Fatımiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XII,
237-240). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Bezer, G. Ö. (2007). “Rakka”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXIV, 432433). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Can, Y. – Gün, R., (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul:
Kayıhan Yayınları.
Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University
Press.
Creswell, K.A.C. (1952-59). The Muslim Architecture of Egypt, I-II, Oxford: Clarendon
Press.
Creswell, K.A.C. (1968). A Short Account of Early Muslim Architecture, Beirut:
Lebanon Bookshop.
Creswell, K.A.C.-Allan, J. W. (1989). A Short Account of Early Muslim Architecture,
Cairo: The American University In Cairo Press.
Çoruhlu, Y. (2001). “Kasır”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 555-558).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Demirci, M (2009). “Samerrâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 7071). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Ed-Dûrî, A. (1991). “Bağdat-Genel Bakış”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(IV, 425-433). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Eyice, S. (1989). “Akmer Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (II, 282283). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Eyice, S. (1993). “Cami”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (VII, 56-90).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari
Eyice, S. (2001). “Kal’atü Benî Hammad”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXIV, 225-226). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann.
İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann.
Muhammed, S. M (1971). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, I, el-Kâhira:
Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti.
Pektaş, K. (2009). “Sefâkus Ulu Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXXVI, 286-287). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Pektaş, K. (2009). “Sûse Ribatı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI,
573-574). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Pektaş, K. (2009). “Sûse Ulu Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI,
574-576). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics.
Uzun, M (1995). “Ezher”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XII, 53-58).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası.
Williams, C. (1985). Islamic Monuments In Cairo A Practical Guide, Cairo: The
American University In Cairo Press.
Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi.
Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası.
Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi.
Yetkin, Ş. (1988). “Abbasiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (I, 4956). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Yiğit, İ. (2006). “Münestîr”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXII, 8-9).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
 Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
ANADOLU ÖNCESİ TÜRK İSLAM
MİMARİSİ
• Karahanlılar Devri Mimarisi
• Gazneliler Devri Mimarisi
• Büyük Selçuklu Devri
Mimarisi
• Harzemşahlar Devri
Mimarisi
• Zengiler Devri Mimarisi
• Azerbaycan Atabekleri
Mimarisi
• Anadolu’da Büyük Selçuklu
Devri Camileri
İSLAM SANAT
TARİHİ
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• Orta Asya Türk İslam Mimarisini tanımlayıp,
açıklayabilecek
• Orta Asya Türk İslam Mimarisinin tarihsel gelişimini
bilecek
• Türk İslam Mimarisinin kaynaklarını tanıyabilecek
• Mimarlık Tarihinin önemini kavrayabileceksiniz.
ÜNİTE
4
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
GİRİŞ
Karahanlılar Doğu ve Batı Türkistan’da hüküm sürmüş ilk Müslüman Türk
devletidir. 840-1212 yılları arasında tarih sahnesindedirler. İnşa ettirdikleri yapılar
önceleri kerpiçten, daha sonra tuğladan yapılmıştır. Özellikle cami planları
açısından şaşılacak derecede zenginlik ve başarılı örnekler sergilemişlerdir.
Medreseleri sağlam olarak günümüze ulaşmamıştır. Ancak kalan medrese yapı
planlarından açık avlulu ve eyvanlı tipin öncülerinin de bu dönemde ortaya
konulduğu anlaşılmaktadır. Türbe yapıları, gösterişli cepheleriyle anıtsal örnekler
vermiştir. Tim Arap Ata Türbesi (978), Özkent Türbeleri I, II, III (1012, 1152, 1187),
Şah Fazıl Türbesi (XII. yüzyıl) bunlardan sayılabilir. Yine kervansaraylarda ortaya
koydukları eserler, bölgesinin hem anıtsallıklarıyla hem de plan ve süslemeleriyle
model oluşturacak niteliktedirler. Bu anıtsal ön cephelerle Anadolu’da, Anadolu
Selçukluları eliyle gerçekleştirilen anıtsal kervansaray örneklerinin cephe
düzenlemelerine öncü örnekler oluşturmuşlardır. Ortaya koydukları cami
planlarının da uzantısı Osmanlı mimarisinde doruk noktaya ulaşarak etkisini
sürdürmüştür. Semerkant, Özkent, Buhara Tirmiz gibi şehirlerde de çok sayıda
mimari yapıt ortaya koymuşlardır. Bu şehirlerde inşa edilen camilerin geride kalan
minareleri tuğla malzemeye ne kadar hâkim olduklarının birer kanıtı
durumundadır. Çar Kurgan Minaresi (1197), Özkent Minaresi (XI. yüzyıl) gibi.
Gazneliler 963-1186 yılları arasında Afganistan ve çevre bölgede hüküm
sürmüşlerdir. Gazneli III. Mesud ve Behramşah zamanında yaptırılan minareler,
Türk-İslam dünyasının nadir örnekleri arasındadır. Yıldız kesitli gövde alt kısımları
ve süslemeleri ile dikkat çeken minareleri yanı sıra, Leşker-i Bazar Ulu Camii ve
Sarayı da plan ve bezemeleriyle Türk sanatının öncüleri arasındadır. Karahanlı
mimari ve süsleme geleneğini Büyük Selçuklu’ya taşımış olmaları açısından da
önemlidirler. Enine düzenlemeli Leşker-i Bazar Ulu Camii ve ahşap direkli Arusü’lFelek Camii ile Anadolu Şelçuklu dönemi cami yapı tipini etkilemişlerdir. Özellikle
Güneydoğu Anadolu’da inşa edilen camilerde enine düzenleme ve mihrap önü
kubbesi bu etkinin bariz örneğidir. Bu dönemde inşa edilen medreselerden hiç biri
günümüze ulaşmamıştır. Sadece isimleriyle belirlenebilmektedirler. Mezar anıtları
bakımından Karahanlı ve Büyük Selçuklular kadar zengin örneklere sahip
değillerdir. Bu durum kervansaraylar için de geçerlidir.
Büyük Selçuklu Devleti doğuda Çin Setti’nden, batıda Akdeniz sahiline kadar
geniş bir coğrafyaya 1038-1157 yılları arasında hükmetmiştir. Sultan Sencer’den
sonra (1157) parçalanan Büyük Selçuklu devletinin ardından Irak, Kirman, Suriye ve
Anadolu Selçukluları adı ile kollara ayrılmıştır. Çağdaşı Türk devletleri gibi tuğla
ağırlıklı malzemeyle ortaya koydukları eserler kendilerine özgü niteliklere
sahiptirler. Özellikle avlulu-eyvanlı Cuma camileri bu tarzın anıtsal nitelikte
2
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
eserleridir. Mezar anıtlarında inşa ettikleri Harrekan türbeleriyle tuğla ile yapılacak
hemen tüm geometrik şekiller ortaya konulmuştur. Medrese yapılarının da
günümüze kalan ilk örnekleri Hargirt ve Rey yapılarıyla Büyük Selçuklu devrine
aittir. Kervansaray yapısında Karahanlı ve Gazneli geleneğinin takipçisidirler.
Ortaya koydukları eserlerin iç mimarisinde, kaplama olarak kullanılan alçı üzerine
son derece nefis bitkisel, geometrik ve yazı süslemeleri gerçekleştirmişlerdir.
Harzemşahlar (1098-1231) Horasan ve İran bölgesinde hüküm sürmüşlerdir.
Sanat eserleri Büyük Selçuklu geleneğindedir.
Zengiler (1127-1259) Kuzey Irak ve Suriye bölgesinde hüküm sürdükleri
dönemde mimari gelenekler devam ettirilmiş, özellikle Zengiler döneminde inşa
edilen eserlerde taş ve iki renkli taş malzeme kullanılarak, Anadolu’da ve Mısır’da
inşa edilecek yapıları da bu yönleriyle ve geçme süslemeleriyle etkilemişlerdir.
Ortaya koydukları çok sayıdaki medrese ve camiler Suriye bölgesinde hemen bütün
şehirlere yayılmıştır. Bosra Gümüştekin Medresesi (1136), Şam Nuriye Maristanı
(1154), Musul Ulu Camii (1170), Halep Bahtiye Medresesi (1193), Bağdat
Mustansıriye Medresesi (1233), İmam Avnüddin Türbesi (1248) bunlardan
bazılarıdır. Hastane ve Tıp öğretimine yönelik Nureddin Zengi’nin Şam’da yaptırdığı
Maristan (1154) ilk örnekler arasındadır. Ağaç işçiliği de bu dönemde ileri
safhadadır. Nureddin Zengi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya bir ahşap minber
yaptırmıştır.
Azerbaycan Atabekleri (1137-1225) Azerbaycan bölgesinde Şemseddin
İldeniz’in valiliği ile başlayan parlak bir dönem yaşamışlardır. Bakü’de kale
içerisinde Mescid-i Muhammed’in yanındaki Sınık Kule adındaki 1078 tarihli
silindirik minare önemli bir eserdir. Bakü kalesinde XIII. yüzyıldan kalan figürlü
kitabeler farklılıklarıyla dikkat çekerler. Azerbaycan Atabekleri’nin en önemli
eserleri mezar yapılarıdır. Kümbet-i Surh (1147), Meraga Anonim Kümbet, Urmiye
Se Kümbet (1167), Kümbet-i Aleviyan (XII. yüzyıl sonları),Kümbet-i Kabud (1196),
Nahcivan Yusuf b. Kuseyr (1162), Karabağlar kümbeti bu dönemin mezar
anıtlarından bazılarıdır. En önemli yapısı ise 1186 tarihli Nahçivan Mümine Hatun
Kümbeti’dir. (Bu ünitenin hazırlanmasında göz önünde bulundurulan kaynakların
başında Oktay ASLANAPA, Türk Sanatı I-II ve Yılmaz CAN - Recep GÜN, Ana
Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği adlı eserleri yer almaktadır.)
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
KARAHANLILAR DEVRİ MİMARİSİ
Hazara Diggaron Camii
Bulunduğu Yer:
Buhara’ya yaklaşık 40 km. mesafedeki Hazara’da
bulunmaktadır (Çizim 2.1).
Çizim 2.1Hazara
Diggoran Camii Planı (O.
Aslanapa'dan)
Tarihi: XI. yüzyıl başları.
Plan ve Mimari Özellikleri: Kare bir alan, ortada dört ayak tarafından taşınan
5.50 m çapında bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin yan kısımlarında tonoz, köşeler
ise dört küçük kubbe ile örtülmüştür. Plan itibariyle merkezi plan şemasını
yansıtmaktadır.
Caminin beden duvarları kerpiçten inşa edilmiştir. Taşıyıcılar, kemerler ve
üst örtüde ise tuğla malzeme kullanılmıştır.
Talhatan Baba Camii
Çizim 2.2 Merv
Talhatan Baba Camii
Planı (O. Aslanapa'dan)
Bulunduğu Yer: Eski Merv kentine yaklaşık 30 km. mesafede bulunmaktadır
(Çizim2.2, Resim2.1).
Tarihi: XII. yüzyıl başları.
Plan ve Mimari Özellikleri: 8X10 m. ölçülerinde enlemesine bir dikdörtgen
alanda inşa edilen caminin üzeri mihrap önü bölümü kubbe, yanlar çapraz
tonozlarla kapatılmıştır. Kuzey bölümün geniş bir kemer açıklığı ile dışa açılması
büyük boyutlu bir avluya hitap edebilme gereksiniminden doğmuştur.
Resim 2.1Merv
Talhatan Baba Camii (M.
Hattstein-P. Delius'dan)
Muğak Attari Camii
Bulunduğu Yer: Buhara’da bulunmaktadır (Resim2.2).
Tarihi: XII. yüzyıl.
Plan ve Mimari Özellikleri: Kareye yakın dikdörtgen bir alana inşa edilen
caminin üst örtüsünü meydana getiren on iki kubbe, altı sütun üzerlerindeki
kemerler ile taşınmaktadır. Cami tamamiyle tuğla malzemeli olup, tuğlaların
değişik şekillerdeki dizilişleri ile süslemesi gerçekleştirilmiştir.
Resim 2.2Buhara
MuğakAttari Camii (G.
Ramazanoğlu'ndan)
Caminin giriş kapısı taç kapı formunda tuğla malzemeli olarak
değerlendirilmiştir. Tuğlaların farklı dizilmesi ile bitkisel, geometrik ve yazı süsleme
kuşakları meydana getirilmiştir.
Çar Kurgan Minaresi
Bulunduğu Yer: Tirmiz kenti yakınlarında bulunmaktadır.
4
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Tarihi: 1108/1109 tarihlidir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Bir caminin bakiyesi olduğu anlaşılan minare,
altta sekizgen bir kaide ile on altı dilimli bir gövdeden meydana gelmektedir.
Kaidenin her bir yüzeyinde dikdörtgen kitabe panolarına ve sivri kemerli nişlere yer
verilmiştir. Gövdede dilimler üstte sivri kemerler ile birbirine bağlanmıştır.
Gövdenin üst kısmında ayrıca bir de kitabe kuşağı bulunmaktadır.
Minarenin inşa malzemesi tuğladır. Tuğlaların farklı dizilmesi
hareketliliğin yakalanılmasına çalışılan minarenin şerefe bölümü yıkılmıştır.
ile
Kalan Minare
Bulunduğu Yer: Buhara’da bulunmaktadır (Resim2.3).
Tarihi: Gövde üzerindeki çini kitabeye göre Arslan Han tarafından 1127
yılında yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: 47 m. yüksekliğe sahip olan minare, aşağıdan
yukarıya doğru daralan bir formda inşa edilmiştir. Gövde kısmı, sivri kemerler ile
çevrili mukarnas konsollu şerefe ile son bulur. Gövde kısmı, farklı
kompozisyonlardaki on üç kuşak ile bölümlendirilmiştir.
Resim 2.3Buhara
Kalan Minare (Gözde
Ramazanoğlu'ndan)
Devrinin tuğla süsleme alanındaki önemli bir temsilcisi olan Kalan Minare,
tuğla malzeme ile inşa edilmiştir.
Ribat-ı Melik
Bulunduğu
(Resim2.4).
Yer:
Buhara-Semerkant
yolu
üzerinde
bulunmaktadır
Tarihi: Karahanlı hükümdarı Nasır bin İbrahim tarafından 1078/1079 yılında
yaptırılmıştır.
Resim 2.4Buhara
Ribat-ı Melik (Gözde
Ramazanoğlu'ndan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Eser, kalan izlerden hareketle ikinci bir kuşatma
duvarı ile çevrelendiği anlaşılmaktadır. Girişin hemen arkasında ön bölüm, ortada
açık bir avlu etrafındaki iki katlı ve tonoz örtülü olan odalardan meydana
gelmekteydi. Son yıllarda yapılan kazılarda öndeki avlunun arka kısmında, ortada
sekiz ayak tarafından taşınan bir büyük kubbenin yer aldığı, bu kubbenin etrafının
küçük kubbelerle çevrelendiği ortaya çıkmıştır. Bu durum Osmanlıdaki sekiz
istinatlı camilere örnek teşkil edebilir. Günümüzde yapının ön cephesi ve taç kapısı
mevcut olup, onarılmıştır. Ön cephede yarım yuvarlak formlu dayanak kuleleri ve
bunların bağlantılarını sağlayan iç içe geçmiş sivri kemerler dikkat çekici süsleme
ögeleridir. Bu yan yana sıralanan ve cephe süslemesinde başka yapılarda da
kullanılan düzenleme “gofra” diye tabir edilmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Taç kapının solundaki köşede bulunan kulenin şerefe altı olarak kabul edilen
bölümünde bir kitabe bulunmaktadır. Bu kulenin minare olarak da kullanıldığı
anlaşılmaktadır.
Yapının beden duvarları kerpiçten yapılmış olup tuğla ile kaplanmıştır.
Arap Ata Türbesi
Bulunduğu Yer: Tim şehrinde bulunmaktadır.
Tarihi: 978 yılında yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Karahanlı döneminin günümüze ulaşabilen en
eski mimari örneklerinden olan türbe, 6 X 6 m. ölçülerinde, üzeri kubbe ile örtülü,
kare planlı olarak inşa edilmiştir. Kubbe geçişleri yonca biçimli tromplar ile
sağlanmıştır. Girişi sağlayan taç kapı, cepheden bakıldığında kubbeyi bile kapatacak
yükseklikte tutulmuştur. Sivri kemerli taç kapıda, kemerin üst bölümünde yan yana
üç nişe yer verilmiştir. Tuğlaların farklı dizimi ve kûfi karakterli yazı kuşağı ile taç
kapıdaki süsleme kompozisyonu gerçekleştirilmiştir. Ön yüz düzenlemesi ile
önemlidir. Türbe, tuğladan inşa edilmiştir.
Ayşe Bibi Türbesi
Bulunduğu Yer: Cambul-Talas’da bulunmaktadır (Resim 2.5).
Tarihi: Büyük Selçuklu sultanlarından Alp Arslan’ın kızı ve Karahanlı
hükümdarlarından Nasır bin İbrahim’in eşi Ayşe Bibi’ye ait olduğu kabul edilen
türbenin XII. yüzyıl başlarından kaldığı düşünülmektedir.
Resim 2.5Cambul-Talas
Ayşe Bibi Türbesi (G.
Ramazanoğlu'ndan)
Plan ve Mimari Özellikleri: 7 X 7 m ölçülerindeki türbe kare planda inşa
edilmiştir. Yapının üst örtüsünü meydana getiren kubbesi günümüzde yıkık bir
haldedir. Ön cephede iki köşede alttan yukarıya doğru daralan ve giriş kapısının
sivri kemeri hizasında tekrar genişleyerek yükselen iki dayanak kulesine yer
verilmiştir. Bu dayanak kulelerinin minare olduğu kabul edilir.
Cephelerdeki tezyinatı meydana getiren pişmiş toprak plakalarda, cephede
ve köşe kulelerinde birbirinden farklı olmak üzere, 64 değişik formda süsleme
gerçekleştirilmiştir.
GAZNELİLER DEVRİ MİMARİSİ
Leşker-i Bazar Ulu Camii
Bulunduğu Yer: Afganistan’ın Bust şehrinde, Hilmend Nehri kıyısındaki saray
kompleksi içerisinde, sarayın avlusunun güney cephesinde yer almaktadır (Plan 3).
6
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Tarihi: Süslemelerinden hareketle caminin XI. yüzyılın ilk yarısında, Gazneli
Mahmud veya I. Mesud döneminde yaptırıldığı kabul edilir.
Plan ve Mimari Özellikleri: 86 x 10.50 m. ölçülerindeki cami, mihraba paralel
uzanan iki sahınlı olup, mihrab önünde dört tuğla ayakla taşınan ve iki sahnı birden
kesen bir kubbeye sahiptir. Mihrab önü kubbesi uygulamasının ilk örneklerinden
olması ve süsleme kalitesi ile cami, bir hayli dikkat çekicidir. Tuğla malzeme ile inşa
edilmiştir.
Sultan III. Mesud Minaresi
Bulunduğu Yer: Gazne şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.6).
Tarihi: III. Mesud döneminden 1115 tarihlidir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Etrafındaki kalıntılardan bir camiye ait olduğu
anlaşılan 48 m. yüksekliğindeki minare, alçak bir taş kaide üzerinde yükselen tuğla
gövdeden meydana gelmektedir. Minarenin üst kısmı yıkılmıştır. Gövdenin alt
kısmı tuğladan yıldız biçimli yivler ile şekillendirilmiştir. Bu bölüm bitkisel ve
geometrik süslemelerin yanında, zengin kûfi karakterli yazı kuşakları ile
bezenmiştir.
Resim 2.6.1Gazne
Sultan III. Mesud
Minaresi (G.
Ramazanoğlu'ndan)
Resim 2.6.2Gazne
Sultan III. Mesud
Minaresi (M. HattsteinP. Delius'dan)
Ribat-ı Mahi (Ribat-ı Çahe)
Bulunduğu Yer: Tus-Serahs yolu üzerinde bulunmaktadır.
Tarihi: Sultan Mahmud tarafından 1019-1020 yılında yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: 71 m. X 72 m. ölçülerinde kareye yakın bir alan
üzerinde, dört eyvanlı avlulu plan şemasına göre inşa edilmiştir. Eyvanlar ve
aralarındaki odalar, avlunun etrafında sıralanmıştır. Eyvan duvarlarını dolanan
oldukça büyük ve çiçekli kûfi karakterli yazı kuşakları tuğla malzemedendir.
Mekânların üst örtüsünde kubbe ve tonozun bir arada kullanılması dikkat çekicidir.
Kubbe eyvan bileşiminin kullanılması bakımından Büyük Selçuklu camilerini ve
ardından Malatya Ulu Camii’ne kadar uzanan Anadolu Selçuklu dönemini
etkilemiştir.
Eser, tuğla malzemeden inşa edilmiştir.
Arslan Cazip Türbesi
Bulunduğu Yer: Sengbest’te bulunmaktadır.
Tarihi: Türbe Gazneli Devleti’nin Tus valisi olan Arslan Cazip’e aittir. Arslan
Cazip’in ölüm tarihi olan 1028 yılı türbenin inşa tarihi olarak kabul edilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Plan ve Mimari Özellikleri: 12 m. X 12 m. ölçülerindeki kare bir plana sahip
olan türbenin üzeri, trompla geçilen bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin beden
duvarları içeride, iki kuşak halindeki kûfi karakterli yazı kuşakları ile süslenmiştir.
Ayrıca tuğlaların farklı dizimi ve kalem işleri de süsleme programını oluşturan diğer
uygulamalardır. Kubbe örtüsündeki balıksırtı tuğla süsleme Anadolu’da tuğla
yapılarda karşılaşılan bir durumdur. Türbenin yanında, 22 m. yüksekliğinde,
aşağıdan yukarıya doğru daralan, üst kısmı yıkılmış olan silindirik bir de minare
bulunmaktadır.
Türbe, tuğla malzemeden inşa edilmiştir.
Leşker-i Bazar Sarayı
Çizim 2.3Bust
Leşker-i Bazar Sarayı
Planı (M. Cezar'dan)
Bulunduğu Yer: Afganistan’ın Bust şehrinde, Hilmend Nehri kıyısında yüksek
bir alan üzerine kurulmuştur (Plan 3).
Tarihi: XI. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği kabul edilmektedir.
Plan ve Mimari Özellikleri: 164 x 92 m. ölçülerindeki bir alan üzerine inşa
edilen saray, kuzey yönde küçük, güney yönde büyük saraylar ve cami, avlu
ortasında bir savunma yapısı, avlular, av parkı ve çeşitli fonksiyonlardaki binalardan
meydana gelmektedir.
Resim 2.7 İsfahan
Isfahan Mescid-i Cuması
(M. Hattstein-P.
Delius'dan)
Sarayın en dikkat çekici bölümü taht salonudur. Mekân duvarlarının üst
kısmında rumilerden meydana gelen bitkisel süsleme, bu bölümün altında Sultan
Mahmud’un kırk dört askeri, kaftanlarını giymiş halde fresko tarzında
resmedilmiştir. Alçı süslemeler de yer almaktadır. Bu süslemelerin işlendiği duvarın
güneyinde kûfi karakterli ayet kitabelerinden oluşan yazı kuşağı bulunur. Bu
bölümün batısı, sonraki dönemlerde mescide dönüştürülmüştür.
Sarayın taht salonu gibi önemli mekânları tuğla malzemeden inşa edilirken,
genel itibari ile kerpiç, yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
BÜYÜK SELÇUKLULAR DEVRİ MİMARİSİ
Isfahan Mescid-i Cuması
Bulunduğu Yer: İsfahan (Çizim 2.4, Resim2.7).
Çizim 2.4Bust
Isfahan Mescid-i Cuması
Planı (M. Cezar'dan)
Tarihi: Caminin önemli bölümleri, Büyük Selçuklu sultanı Melikşah
döneminde 1072-1092 yılları arasında inşa edilirken, sonraki dönemlerde çeşitli
ilave ve onarımlarla genişletilmiştir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Yapının orijinalde avlulu bir Abbasi camisinin
yerine yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami, sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla
8
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
birlikte dört eyvanlı, avlulu bir plan şemasına sahiptir. Caminin güneydeki 1080
tarihli mihrap önü kubbesi Melikşah kubbesi olarak bilinmektedir. Dışarıdan
oldukça sade olan kubbe, iç mekândaki yonca yaprağı formunda trompları ve
kubbe eteğindeki kûfi karakterli yazı kuşağı ile oldukça dikkat çekicidir. Kuzey
yönde, mihrap ekseni üzerinde Melikşah’ın eşi, Terken Hatun adına 1088 yılında
küçük kubbeli bir mekân yaptırılmıştır. Kümbed- i Hâki adıyla bilinen bu kubbe,
Melikşah kubbesinde 125 m. uzaklıkta olup 11 m. çapındadır. Kubbe geçişleri,
Melikşah kubbesinde olduğu gibi yonca yaprağı formundaki tromplarladır. Diğer
mekânlar tonozla örtülüdür. Büyük Selçuklu döneminin klasik örneklerinden
birisidir. Mihrap önü kubbesi, eyvan ve avlu açılımıyla, eyvanlı-avlulu cami
palanlarının anıtsal örneğidir.
Zevvare Mescid-i Cuması
Bulunduğu Yer: Zevvare’de bulunmaktadır.
Tarihi: 1135 tarihlidir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Mihrap önü kubbeli, dört eyvanlı ve avlulu cami
palan tipinde inşa edilmiştir. Kendinden sonraki İran ve Orta Asya camileri için
örnek olmuştur. Avlunun güneyinde, 7.45 m. çapında mihrap önü kubbesi
bulunmaktadır. Kubbeye tromplarla geçilmiş, içerisi tuğlaların farklı şekillerdeki
dizilimi ile meydana getirilen geometrik motiflerle tezyin edilmiştir. Duvarların üst
bölümü çiçekli kûfi karakterli yazı kuşağı ile süslenmiştir. Caminin kuzeybatı
köşesinde İran’ın en eski tarihli minarelerinden biri bulunmaktadır.
Damgan Minaresi
Bulunduğu Yer: Damgan.
Tarihi: Damgan Mescid-i Cuması’nın minaresi olan bu yapı, Tuğrul Bey
döneminde 1058 yılında yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Silindirik bir gövdeden meydana gelen minare,
aşağıdan yukarıya doğru incelen bir formdadır. Gövde üzerinde tuğlaların farklı
dizilmesi ile meydana getirilen baklava dilimleri ve diğer geometrik şekiller dikkat
çekicidir. Gövde üzerinde firuze renkli sırlı çiniden kabartma olarak örgülü kûfi
karakterinde bir de yazı kuşağı bulunmaktadır. Selçuklu döneminin ilk çinili eseri
olması bakımından önemlidir.
Çizim 2.5Rey
Rey Medresesi Planı (M.
Cezar'dan)
Rey Medresesi
Bulunduğu Yer: Rey şehrinde bulunmaktadır (Çizim 5).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Tarihi: Melikşah döneminde (1072-1092) yaptırıldığı kabul edilmektedir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Medrese, dört eyvanlı, avlulu plan şemasında
inşa edilmiştir. Doğu ve batı eyvanları diğerlerine göre daha büyüktür. Kalan
izlerden hareketle, yapıda stuk süslemelerin olduğu anlaşılmaktadır. Daha önceki
örneklerde görüldüğü gibi bitkisel, geometrik ve kûfi karakterli yazı kuşakları
süslemelerini meydana getirmektedir.
Ribat-ı Şerif
Bulunduğu Yer: Meşhed-Serahs yolu üzerinde bulunmaktadır (Çizim2.6,
Resim2.8,2.9).
Tarihi: 1114-1115 yılında inşa ettirilmiştir.
Çizim 2.6Meşhed
Ribat-ı Şerif Planı (M.
Cezar'dan)
Resim 2.8Meşhed
Ribat-ı Şerif (M.
Hattstein-P. Delius'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Kervansaray iki bölümden meydana gelmektedir.
Kuzeydeki mekân kareye yakın bir plan, bu bölümün önündeki mekân ise enine
dikdörtgen formunda kurulmuştur. Her iki mekân da dört eyvanlı, avlulu plan
şemasına göre inşa edilmiştir. Eyvanların arasına odalar yerleştirilmiştir. Birinci
avlunun girişinin tam karşısındaki eyvan arkadaki mekâna geçişi sağlayan taç kapıyı
meydana getirmektedir. İkinci kısmın avlusu revaklıdır. Bu bölümde ayrıca bir de
kubbeli camiye yer verilmiştir. Ana eyvanın cephesi tuğla malzemeden meydana
gelen geometrik geçmeler ve bu kompozisyonu sınırlayan kûfi kitabe kuşağı ile
tezyin edilmiştir. Eyvanın içerisi ise sonraki dönemlerde alçı süslemelerle
bezenmiştir. Alçı süslemedeki zenginlik ve kalite büyük ustalık isteyen bir iştir.
Benzer süslemeleri yıllar sonra Hasankeyf Koç Camii’nde görmekteyiz.
Kervansarayın beden duvarları köşe kuleleriyle takviye edilmiştir.
Harrekan Kümbetleri
Bulunduğu Yer: Kazvin ve Hemedan arasındaki Harrekan (Karagan)
bölgesinde bulunmaktadır (Foto 10).
Tarihi: Doğudaki kümbet 1067-1068’de Ebu Said Bican adına yaptırılmıştır.
Mimarı Zencanlı Muhammed b. Mekki’dir. Batıdaki kümbet ise 1093 yılında Ebu
Mansur Beg adına yaptırılmıştır.
Resim 2.9Meşhed
Ribat-ı Şerif (M.
Cezar'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: 29 m. mesafe ile yaptırılan her iki kümbet de
sekizgen planlıdır. Yükseklikleri 13 m.’dir. Kümbetlerin üzerini örten kubbeler çift
cidarlıdır (yüzey). Sekizgen gövdelerinin köşeleri silindirik kulelerle takviye
edilmiştir. Doğudaki kümbette kulelerin ikisinde, batıdaki kümbette ise kulelerin
birinde, iki kubbe arasındaki boşluğa çıkmak için merdivene yer verilmiştir. Her iki
kümbet de zengin tuğla süslemeleri ve kitabeleri ile döneminin önemli
örneklerindendir. Batıdaki kümbetin geometrik süslemelerinde elliden fazla desen
10
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
görülmektedir. Ayrıca doğudaki kümbetin içerisindeki kalem işi süslemeler Büyük
Selçuklu devrinin en eski temsilcilerindendir. Hayat ağacı ve kuşlar resmedilmiştir.
Sultan Sencer Türbesi
Bulunduğu Yer: Merv şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.11).
Tarihi: 1157 yılında Sultan Sencer için yaptırılmıştır.
Resim 2.10Karagan
Harrekan Kümbetleri
Plan ve Mimari Özellikleri: Kare kaide üzerine galerilerin meydana getirdiği
sekizgene oturan kubbe, dışarıdan köşelerde tuğla süslemeli payelerle, içeriden ise
kaburgalarla desteklenmiştir. Kubbe yüksekliği 14 m. olup çapı ise 17 m.’dir.
Türbenin duvar kalınlığı 6 m.’yi bulmaktadır. Bu geniş duvarlar, içeride kuzey ve
güneyde nişlerle, doğu ve batıda giriş kapıları ile hafifletilmiştir. Kubbenin
orijinalde dışarıdan firuze renkli sırlı tuğlalarla bezeli olduğu ve çok uzaklardan
görüldüğü kaynaklarda ifade edilmektedir. Son yıllarda onarılmıştır.
HARZEMŞAHLAR DEVRİ MİMARİSİ
Zevzen Camii
Bulunduğu Yer: Zevzen’de bulunmaktadır.
Resim 2.11Merv
Sultan Sencer Türbesi
(Yüksel Sayan'dan)
Tarihi: Sultan Alaaddin Mehmed bin Tekeş devrinde 1219 yılında
yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Günümüzde büyük bir bölümü yıkılmıştır.
Birbirine 45 m. mesafede olan iki eyvanı halen mevcuttur. Kalan izlerden revaklarla
çevrili bir avlusunun olduğu anlaşılmaktadır. Kııble eyvanının arka duvarında,
yapıldığı yüzyılın en zengin süsleme örneklerini taşıyan bir pano, İran’da Selçuklu
çini sanatının izlerini devam ettirir. Anadolu’daki ilk çinili yapılarla paralellikleri
bulunur. Firuze renkli çiniler, madalyonlar ve yazı kuşakları ile süslenmiştir.
Sultan Tekeş Kümbeti
Bulunduğu Yer: Ürgenç’in
yakınındadır (Resim2.12).
merkezinde,
Kutluğ
Timur
Minaresinin
Tarihi: 1200’de ölen Sultan Tekeş için yaptırılmıştır.
Resim 2.12Ürgenç
Sultan Tekeş Türbesi
(Yüksel Sayan'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Kare alt yapı içten kubbe, dıştan konik örtüye
sahiptir. 19x19 m. ölçülerindedir. Gövde ile külah arasında 21 nişle unsurlanan
kasnak kısmı yer alır. Girişi mukarnas kavsaralı ve anıtsaldır. Beden duvarlarını aşan
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
bir görüntüdedir. Örtü firuze sırlı tuğla ile geometrik bezelidir. İnşasında kerpiç ve
tuğla kullanılmıştır.
Fahreddin Razi Kümbeti
Bulunduğu Yer: Ürgenç’te bulunmaktadır.
Tarihi: 1208 yılında Herat şehrinde ölen Fahreddin Razi adına inşa edildiği
kabul edilir ve 1210 yılından sonra yapıldığı düşünülmektedir. İl Arslan Türbesi
olarak da anılmaktadır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Yaklaşık 7 x 7 m. ölçülerinde kare bir alan
üzerindeki türbe, içten kubbe dıştan külah örtülüdür. Külah on ikigen yüksek bir
kasnak üzerine oturur. Cepheler, sivri kemerli nişler içerisine alınmıştır. Terrakota
süslemeleri dikkat çekicidir. Külah, firuze renkli sırlı tuğlaların meydana getirdiği
baklava, yıldız ve zikzak motifleri ile tezyin edilmiştir.
ZENGİLER DEVRİ MİMARİSİ
Musul Ulu Camii
Bulunduğu Yer: Musul şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.13).
Tarihi: İnşa tarihi tam olarak bilinmeyen caminin, 1170 yılında Nureddin
Zengi tarafından tamamlatıldığı bilinmektedir.
Resim 2.13Musul
Musul Ulu Camii (A.
Uluçam'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Dikdörtgen bir avlunun kıble yönünde enine
gelişen harimden meydana gelen caminin, kuzeydoğu köşesinde 15 m. yüksekliğe
sahip bir minare bulunmaktadır. Tuğla malzemeden inşa edilmiş minarenin
silindirik olan gövdesi yedi farklı süsleme kuşağı ile hareketlendirilmiştir. Bölgedeki
geleneksel kare gövdeli minarelerden vazgeçilmesi ve Büyük Selçuklu minare
yapısına dönülmesi açısından önemlidir. Anadolu’da Hasankeyf Ulu Camii, Siirt Ulu
camii ve Harput Ulu Camii minareleriyle benzeşir.
Gümüştegin Medresesi
Bulunduğu Yer: Suriye’nin Bosra şehrinde bulunmaktadır.
Tarihi: Şam Atabeklerinden Bosra valisi Gümüştegin tarafından 1136 yılında
yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Kareye yakın bir alan üzerindeki medresenin
kıble yönünde 7 m. derinliğe sahip bir mescidi bulunmaktadır. Mescidin iki yanında
kare planlı iki oda yer almaktadır. Eserin en önemli yanlarından birisi 6 x 6 m.
ölçülerindeki avlusudur. Dört eyvanlı avlu, kubbe ile örtülüdür. Kesme taş malzeme
ile inşa edilmiştir. Anadolu dışındaki kapalı avlulu medreselerin en önemli
12
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
temsilcilerindendir ve ilk örneğidir. Bu eserde sonra Anadolu’da Danişmentliler
tarafından XII. yüzyılın ortalarında Tokat ve Niksar’da iki kapalı avlulu medrese, bu
türün ilk örnekleri olarak yaptırılacaktır.
Büyük Nuriye Medresesi
Bulunduğu Yer: Şam
Tarihi: 1172 yılında Nureddin Zengi tarafından yaptırılmıştır.
Plan ve Mimari Özellikleri: Ortada dikdörtgen bir avlu ve buna üç yönden
açılan eyvanlardan oluşur. Avlunun güneyinde mescit yer alır. Mukarnas dolgulu
kubbesiyle Nureddin Zengi’nin türbesi de medrese bünyesi içerisinde
bulunmaktadır.
Resim 2.14Nahçivan
Mümine Hatun Türbesi
(www.panoramio.com'dan)
AZERBAYCAN ATABEKLERİ DEVRİ MİMARİSİ
Mümine Hatun Türbesi
Bulunduğu Yer: Nahçivan’da bulunmaktadır (Resim 2.14).
Tarihi: Kızıl Arslan tarafından annesi, aynı zamanda da İldeniz’in hanımı olan
Mümine Hatun adına, 1186 yılında inşa ettirilmiştir. Mimarı Acemi b. Ebubekir’dir.
Çizim 2.7Diyarbakır
Diyarbakır Ulu Camii
Planı (O. Aslanapa'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Dıştan ongen, içten silindirik planlıdır. Dıştan
külah ile içeriden basık bir kubbe ile örtülüdür. Külahı günümüzde yıkılmıştır. 25 m.
yüksekliğindeki türbenin her cephesinde saçak seviyesine kadar yükselen dar ve
uzun nişlere yer verilmiştir. Nişler, dikdörtgen silmelerle sınırlandırılmıştır. Ayrıca
nişlerin alınlık kısımlarında kûfi karakterli yazılar bulunmaktadır. Gövde mukarnas
dolgulu bir kuşakla son bulmaktadır. Bu kuşağın altında kûfi karakterli bir yazı
kuşağı daha yer almaktadır. Süslemelerde firuze renkli çiniler kullanılmıştır. Bütün
cepheler boş yer kalmayacak şekilde oldukça yoğun olarak süslemeye tabi
tutulmuştur. Türbenin alt kısmında cenazelik yer alır. Cenazeliğin ortasındaki ayak,
kaburgalı tonoz örtüyü taşımaktadır. Meraga’daki Kümebet-Surh (1147)’da da
cenazelik kısmında ayak yer almaktadır. Bu uygulama Anadolu’da Kemah Melik
Gazi ve Niksar Kırkkızlar Türbelerinde uygulanmış olmaları açısından önemlidir. Her
iki yapı da tuğla malzemelidir.
Resim 2.15 Diyarbakır
Diyarbakır Ulu Camii
(ridvankaraaslan.blogcu.
com'dan)
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
ANADOLU’DA BÜYÜK SELÇUKLU DEVRİ CAMİLERİ
Diyarbakır Ulu Camii
Bulunduğu Yer: Diyarbakır’da bulunmaktadır (Çizim2.7, Resim2.15).
Tarihi: Anadolu'nun en eski camilerinden biridir. 639 yılında Diyarbakır'a
egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin
(Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. 1091-1092 yıllarında
Büyük Selçuklu sultanı Melikşah tarafından esaslı bir şekilde onartılmış, dakip eden
dönemlerde de onarımlar ve eklemeler devam etmiştir.
Plan ve Mimari Özellikleri: Harim mekânı, kıble yönüne göre enine
düzenlenmiş dikdörtgen bir alandan meydana gelmektedir. Harimin içerisi kıble
duvarına paralel uzanan üç sahın ile bölümlendirilmiştir. Sahınlar mihrap önü
bölümünde dik bir sahın ile kesilmiştir. Sahınları meydana getiren ayaklar sivri
kemerler ile birbirine bağlanmışlardır. Bu sivri kemerlerin de üzerindeki küçük
kemer dizileri ile iki katlı bir görüntü elde edilmiştir. Cami, planı ile Şam Ümeyye
Camii planın Anadolu’daki bir uygulaması olması ile dikkat çekmektedir.
Avlunun doğu ve batısı son derce gösterişli ve iki katlı revaklarla çevrilidir.
Revaklara bitişik sütunlar ve revak yüzeyleri bitkisel ağırlıklı bezemelerle tezyin
edilmiştir. Avlunun kuzeybatısında Mesudiye Medresesi, kuzey doğu köşesinde
Şafiler Mescidi ve batısında kütüphane bölümü bulunmaktadır. Avlunun ortasında
ayrıca bir de şadırvan yer almaktadır. Zaman içerisindeki ilaveler ve değişikliklerle
bir külliye görüntüsü kazanmıştır.
Kesme taş malzeme ile inşa edilen Diyarbakır Ulu Camii’nin bazı
bölümlerinde devşirme malzeme de kullanılmıştır.
Siirt Ulu Camii
Bulunduğu Yer: Siirt’te bulunmaktadır (Foto 16).
Tarihi: Anadolu’da Büyük Selçuklu ile ilişkilendirilen yapılardan birisi de Bitlis
Ulu Camii’dir. Bahsedilen bu ilişki, minare kaidesindeki 1129 tarihli onarım kitabesi
ve Siirt tarihindeki yine 1129 tarihi ile MuğiziddinMahmud’un adının geçtiği bilgisi
ile sağlanır.
Resim 2.16 Siirt
Siirt Ulu Camii
(www.resimvadisi.com'dan)
Plan ve Mimari Özellikleri: Siirt Ulu Camii, plan olarak değişik dönemlerdeki
ilaveleri ile günümüze ulaşabilmiştir. Cami orijinalde iki paye üzerindeki tromplara
oturan kubbe ile örtülü bir mekândan meydana geldiği sanılmaktadır. Bu
bölümdeki mihrabın izlerini bugün de görebilmek mümkündür. Daha sonraki
dönemlerde bu bölümün önüne bir eyvan, eyvanın iki yanına kıble duvarına paralel
14
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
uzanan iki sahınla transept planı meydana getiren mekânlar ve kubbeli bölümün
her iki yanına da yine kubbeli olan iki bölüm ilave edilmiştir. Bu düzenlemeyi farklı
şekilde düşünen araştırmacılar da vardır. Yapının ilk bölümünü meydana getiren
kubbeli mekânın tuğla payelerinde dilimli kemerlerle mihrap nişlerinde çiçekli sülüs
karakterinde ayet frizleri ve firuze renkli çini izleri görülebilmektedir.
Siirt Ulu Camii’nin en önemli yanlarından birisi de yapıdan bağımsız olarak
kuzeydoğu yöndeki minaresidir. Minare tuğla malzemeli olup yüksek kare bir kaide
üzerinde silindirik formlu bir gövdeden meydana gelmektedir. Minare aşağıdan
yukarıya doğru daralan bir görüntüdedir. Ana hatları ile Musul Ulu Camii’nin
minaresini hatırlatmakla beraber daha arkaik bir uygulamadır. Minare kaidesi ve
gövdesini süsleyen firuze renkli sırlı tuğla süslemeler, kûfi yazılar, geometrik
geçmeler, örgü ve yıldız motiflerinden oluşmaktadır. Son yıllardaki onarımlarda
orta kubbenin kuzeyinde, doğu ve batıda ortaya çıkarılan iki mihrapta da çoğu
firuze renkli olan altıgen, yıldız ve düğüm şeklindeki çini mozaikler bulunmaktadır.
XII. yüzyıla tarihlendirilen bu çini mozaikler Anadolu’daki ilk uygulamalardır.
Bitlis Ulu Camii
Bulunduğu Yer: Bitlis’te bulunmaktadır.
Tarihi: Caminin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Planı ve konik biçimli
mihrap önü kubbesinden hareketle XII. yüzyılın ortalarına tarihlendirmek
mümkündür.
Plan ve Mimari Özellikleri: Kıble yönüne paralel üç sahınlı olan yapı mihrap
önü bölümünde bir kubbe ile sahınların üzerinde ise tonoz ile örtülüdür. Enine
dikdörtgen bir alanda kurulmuş olan cami, çok ayaklı Cami planının olgun bir
örneğidir. Yapıya sonraki dönemlerde bir minare ilave edilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Özet
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
•Dünya mimarlık tarihinde hiç şüphe yok ki Türk İslam mimarisinin
yadsınamaz bir yeri vardır. Böyle önemli bir yere sahip olan söz konusu
sanatın ortaya çıktığı coğrafya ise Türklerin ilk yurtları olan Orta
Asya’dır. Bu coğrafyadaki cami, türbe, medrese, kervansaray gibi
mimarlık örnekleri, ilk dönemlerden itibaren yenilik arayışları içerisinde
olduğu gibi daha sonraki dönemlerde teşekkül edecek olan Türk İslam
mimarisinin de temelini oluşturmaktadır.
•Karahanlı, Gazneli, Büyük Selçuklu, Harzemşahlar ve Zengiler
dönemindeki mimari faaliyetler bu bölümde konu edilmişlerdir. Her
devrin sanat eserleri gruplar halinde tanıtılmış ve kendinden önceki ve
sonraki dönemlerde inşa edilen örnekler ile ilişkilendirilmiştir. Böylece,
Orta Asya Türk İslam devri mimarisinin gelişimi izlenilmeye çalışılmıştır.
Bu hedeflerin yakalanılabilmesi ile de özellikle Anadolu Türk İslam
mimarlığı ile Orta Asya Türk İslam mimarlığı arasındaki etkileşimin
ortaya konulması amaçlanmıştır. Türk sanatının köken problemleri
hakkındaki sorular da bu vasıta ile açıklanmıştır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Karahanlı devri mimarlık örneklerindendir?
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
a) Talhatan Baba Camii
b) Leşkeri Bazar Sarayı
c) Rey Medresesi
d) Musul Ulu Camii
e) Fahreddin Razi Kümbeti
2. Aşağıdakilerden hangisi Orta Asya’daki kervansaray mimarisine bir örnektir?
a) Ribat-ı Melik
b) Sus Ribatı
c) Alara Han
d) Sultan Hanı
e) Mama Hatun Kervansarayı
3. Aşağılardan hangisi Anadolu dışındaki kapalı avlulu medrese plan şemasının
bir örneğidir?
16
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
a) Gümüştegin Medresesi
b) Ribat-ı Mahi
c) Ribat-ı Şerif
d) Ribat-ı Melik
e) Rey Medresesi
4. Orta Asya Türk devletlerinin mimari yapılarında yapı malzemesi ve kaplama
olarak kullanılan inşaat malzemesi aşağıdakilerden hangisidir?
a) Taş
b) Ahşap
c) Kesme taş
d) Metal
e) Tuğla
5. Yıldız kesitli gövdeleriyle İslam dünyasında farklı bir yere sahip olan minareler
hangi Türk devleti zamanında inşa edilmiştir?
a) Karahanlılar
b) Gazneliler
c) Büyük Selçuklular
d) Zengiler
e) Anadolu Selçukluları
Cevap Anahtarı:
1. a 2.a 3.a 4.e 5.b
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
ALTUN, Ara, Orta Çağ Türk Mimarisinin Ana Hatları İçin Bir Özet, İstanbul, 1988.
ARSEVEN, Celal Esad, Türk Sanatı Tarihi, Menşeinden Bugüne Kadar Mimari,
Heykel, Resim, Süsleme ve Tezyini Sanatlar, İstanbul, 1955-1959.
ARSEVEN, Celal Esad, Türk Sanatı, İstanbul, 1970.
ASLANAPA, Oktay, Türk Cumhuriyetleri Mimarlık Abideleri, Ankara, 1996.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı I-II, İstanbul, 1972.
CAN, Yılmaz-GÜN, Recep, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul,
2006.
CEZAR, Mustafa, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1977.
DIEZ, Ernest, Türk Sanatı, İstanbul, 1955.
GRABAR, Oleg, Islamic Architecture anditsDecoration, London, 1964.
HATTSTEIN, M.-DELIUS, P.,Islam Art and Architecture, Könemann.
KUBAN, Doğan, Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler, İstanbul, 1982.
RAMAZANOĞLU, Gözde, Orta Asya’da Türk Mimarisi, Ankara, 1998.
SAYAN, Yüksel, Türkmenistan’daki Mimari Eserler (XI.-XVI. Yüzyıl), Ankara, 1999.
YETKİN, Suud Kemal, İslam Sanatı, Ankara, 1954.
YETKİN, Suud Kemal, İslam Mimarisi, Ankara, 1965.
YETKİN, Suud Kemal, İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984.
18
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
ATABEYLİK, EYYUBİ VE MEMLÜKLERDE
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
MİMARİ
• Büyük Selçuklu Sonrasında
Atabeylikler (Hârizmşahlar,
Salgurlular, Zengiler ve İldenizliler)
Devri Mimarisi
• Eyyubiler ve Memlükler Devri
Mimarisi
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• Büyük Selçuklu sonrasına ait Türk ve İslam kültürünü ve
medeniyetini tanımlayıp, açıklayabilecek
• Hârizmşahların imar faaliyetlerini kavrayabilecek
• Salgurlular dönemindeki yapılaşmayı bilebilecek
• Zengiler devri mimarisini değerlendirebilecek
• İldenizliler ve Şirvanşahlar devri mimarisini
öğrenebilecek
• Eyyubiler ve Memlükler devri mimarisini anlayabilecek
• Farklı coğrafyalardaki İslam mimarisinin ilişkisini
anlayabilecek ve farklılıkların algılanmasında sahip
olunması gereken özellikleri bileceksiniz.
İSLAM SANATI
TARİHİ
ÜNİTE
5
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Büyük Selçuklu Sonrası Atabeylikler’de (Hârizmşahlar,
Salgurlular, Zengiler ve İldenizliler) Sanat
Aksaray-Ding Türbesi
Fahreddin Razi Kümbeti
Sultan Tekeş Kümbeti
Zevzen Camii
Hârizmşahlar, 1097–1231 yılları arasında Hârizm ve İran’da hüküm süren
bir Türk-İslam hanedanıdır. Kutbüddin Muhammed’in Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk tarafından Hârizm valisi tayin edilmesinden sonra bölgeyi Selçuklular adına
yöneten, Atsız Hârizmşah zamanında bir ara bağımsızlığını da ilan eden Hârizmşahlar, İlarslan (1156–1172) ile Alâeddin Muhammed Tekiş (1200-1220) zamanında en
parlak dönemlerini yaşadılar. Başkent Ürgenç, Merv ve Nişabur önemli şehirleridir.
Hârizmşahlar sanatı, Büyük Selçuklu sanatından pek farklı değildir. Bu dönemden
günümüze çok fazla tarihi eser gelememesinin ardında Orta Asya’yı kasıp kavuran
ve pek çok anıtı yakıp yıkan ve talan eden Moğol istilası vardır.
Hârizm’deki Aksaray-Ding Türbesi, inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle
birlikte Hârizmşahlar devrine mal edilen bir mezar anıtıdır. Yüksek bir kare gövde
üzerine alçak bir tamburla konik bir külahtan ibaret yapısıyla kare planlı kubbeli
mezar geleneğini yansıtan ve İran’daki kulevari türbelere benzeyen bir eserdir.
Türkmenistan’ın Ürgenç (Gürgenç) şehrinde yer alan Fahreddin Razi Kümbeti, XIII. yüzyıl başlarından Hârizmşahların anıtsal mezar yapılarından birisidir.
Kelam bilgini ve din felsefecisi Fahreddin Razi’ye aidiyeti tartışmalıdır. Çünkü
1149’da Rey’de dünyaya gelen Fahreddin Razi’nin 1209 yılında Herat’ta öldüğü
bilinmektedir. Bütünüyle tuğla malzeme ile inşa edilmiş olan türbe, 7,00 x 7,00 m
boyutlarında kare planlı yüksek bir gövde ile onun üzerinde içten kubbe, dıştan ise
onikigen piramidal külahla örtülü on ikigen bir tamburdan meydana gelmektedir.
Sivri kemerli nişlerle hareketlendirilmiş olan giriş cephesi, üst ve yanlardan bir yazı
kuşağı ile çerçevelenmiştir. Nişlerin alınlık ve kavsara kısımlarında yer verilen tuğla
üzerine oyma tekniğindeki bitkisel bezeme dikkate şayandır. Ayrıca piramidal külah
üzerindeki zikzak, baklava ve yıldız motiflerinden müteşekkil firuze renkli sırlı tuğla
süslemeler de yapıya ihtişam kazandırmaktadır.
Hârizmşahların bir diğer mezar yapısı da Ürgenç’teki Sultan Tekeş Kümbeti’dir.
Hârizmşahların ünlü hükümdarı Sultan Tekeş’e (1172-1200) aittir. Tamamen tuğladan yapılmış olan türbe, kare bir gövde üzerinde, mukarnas tepelikli bir niş sırası ile
hareketlendirilmiş silindirik bir tambur ve sivri konik şekilli bir külahtan ibarettir.
Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla firuze renkli sırlı kaplamalarla süslü mukarnasların hemen üzerinde firuze renkte bir yazı kuşağı dolanmaktadır. Yazılar kabartma
olarak işlenmiştir. Konik örtünün dış yüzeyi de firuze renkte baklava dilimi ve zikzak
motifleriyle süslenmiştir. Fakat bu süslemelerin büyük bir kısmı dökülmüş durumdadır.
İran’ın Zevzen kentinde yer alan Zevzen Camii, Sultan Alâeddin Muhammed b. Tekeş’in hükümdarlığı (1200–1220) sırasında, 1210 senesinde Kirman Eyaleti’nin Hârizmşahlar tarafından zapt edilişinde Kıvâmeddin Müeyyed el-Mülk Ebubekir b. Ali el-Zevzenî’nin (Melek Zevzen) Kirman valisi olunca, 1219 yılında yaptırdığı saray camisi olmalıdır. İran’da Büyük Selçuklular zamanında gelişen büyük
boyutlu ve iki eyvanlı camiler tipinde inşa edilen yapının çok az kısmı günümüze
gelebilmiştir. Birbirinden 45,00 m mesafe ile karşı karşıya yerleştirilen iki eyvan
ayakta kalabilen bölümlerdendir. Kalıntılar eyvanların arasındaki avlunun tek katlı
revaklarla çevrili olduğunu düşündürmektedir. Daha büyük boyutlu olan kıble taraAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Hama Cami-i Nur
Sincar Minaresi
fındaki ana eyvan, yaklaşık 20,00 m yüksekliğindeki duvarlar üzerine 10,00 m yüksekliğindeki sivri beşik tonozu ile oldukça anıtsal bir görünüm sergilemektedir.
13,50 m genişliğinde ve 27,90 m derinliğindeki eyvanda 80o’ye varan yön hatası
tespit edilmiştir. Güney duvarındaki dikdörtgen çerçeveli ve sivri kemerli mihrabın
sol tarafında bulunan kapı, caminin saray ile bağlantısını ortaya koyuyor. Mihrabın
hemen üzerinde 13,00 m uzunluğunda ve 5,00 m genişliğinde lacivert ve firuze
renkli sırlı madalyonlar, yazılar ve süslemelerden meydana getirilmiş bir pano dikkat çekmektedir. Ayrıca eyvanın avluya bakan yüzlerinde de tuğla örgülerle oluşturulmuş geometrik motifler, firuze renkte sırlı bezemeler ve yazılara yer verildiği
görülür.
İran’da Horasan’ın güneyindeki Günabad Cuma Camii, depremler ve çeşitli
yenileme çalışmaları dolayısıyla orijinal dokusunu büyük oranda kaybetmiş bir
Hârizmşahlar yapısı olup, 44,00 x 66,00 m ölçülerinde bir avlunun kuzey ve güney
yönlerine yerleştirilmiş iki eyvanlı plan düzeni ve tuğla bezemeleriyle Zevzen Camii’ni hatırlatır. Mevcut yapı, Kaçar Hanedanı zamanında (1779-1924) yapılan yenilemeler sonucunda oluşmuştur. Ayrıca İran’ın Forumad şehrindeki Cuma Camii
(XIII. yüzyıl başları) de bu devirden kalan bir diğer yapı olarak dikkat çeker.
Salgurlular, İran’ın Fars bölgesinde hüküm süren bir Türk-İslam hanedanıdır
(1148–1286). Selçukluların Fars meliki Melikşah b. Mahmud’un bölgede yaşayan
Salgurluların reisi ve atabeyi olan Muzafferüddin Sungur b. Mevdûd’un kardeşini
suçsuz yere öldürmesi üzerine Sungur isyan etmiş ve Melikşah’ı yenilgiye uğratarak
(1148) Şiraz merkezli Salgurlular ya da Fars Atabekleri olarak bilinen hanedan, adını
Oğuz boylarından Salgur’dan (Salur) alır. Bir ara Irak Selçuklularına da bağlanan
Salgurlular en parlak dönemini Sa’d b. Zengi zamanında (1198–1226) yaşamıştır.
Salgurlular devrinde gerek imar, gerekse kültür faaliyetleri hayli önem kazanmış,
bir taraftan Şiraz adeta cennet misali bağ ve bahçelerle bezenmiş, bütün ülke mescit, ribat, kervansaray, hastane ve çarşılarla donatılmıştır.
Şiraz’da Atabey Sungur’un yaptırdığı eserlerin başında Sunguriye Medresesi
gelir. Sungur Mescidi ve Ribatı da onun tarafından bina ettirilmiştir. Zengi’nin yaptırdığı Kânât-ı Zengiâbâd (suyolu), Tekle’nin inşa ettirdiği Hân-ı Bâzârgânân, Atabey Sa’d b. Zengi’nin Şiraz’da bina ettiği Mescid-i Nev (Mescid-i Atabeg), Ribât-ı
Şehrullah ve Esvâk-ı Murabba-ı Atabegî, Tekle’nin yaptırdığı ribatlar, Ebubekir b.
Sa’d’ın inşa ettirdiği Dârüşşifâ, Mescid-i Sengî-i Danâbcird, Terken Hatun’un oğlu
Atabey Muhammed adına yaptırdığı Adudiye Medresesi ile Âbiş Hatun’un inşa ettirdiği ribat Salgurlu devrine ait imar faaliyetleri arasında sayılabilir.
İmadeddin Zengi, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Halep valisi Aksungur’un oğlu olup Irak Selçuklu Sultanı Mahmud tarafından 1127’de Musul valisi ve
atabey olarak atanınca Zengi devletinin de temelleri atılmış oldu. 1146 yılında
ölünce ülke toprakları iki oğlu arasında pay edilmiş, merkezi Halep olmak üzere
Suriye’yi Nureddin Zengi’ye, merkezi Musul olmak üzere de el-Cezire I. Setfeddin
Gazi’ye kalmıştır. Son hükümdar el-Melik el-Salih İsmail ölünce Halep kolu 1181’de,
Nasireddin Mahmud dünyadan ayrılınca da Musul kolu 1233’te sona ermiştir. Zengiler devri mimarisi, esas itibariyle İran’daki Büyük Selçuklu mimarisinin devamı
niteliğindedir. Bu dönemde Halep Ulu Camii ile Halep Kalesi’nin esaslı biçimde yeniden inşa ve tamir faaliyeti geçirdiği bilinmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Musul Ulu Camii
Gümüştekin
Medresesi
Nuriye Medresesi
Halep’teki Aşağı Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim’in üzerine oturduğu bir taşın bulunduğu ve burada Hristiyanlar tarafından 1048’de bile mevcut olan iki kilisenin inşa edildiği bir mekân olup, oradaki en eski İslami dönem yapısı 1167 tarihli
ve Nureddin Zengi’ye aittir. 1213’te bir yangın sonrası tamir gören yapı, bir köşesinde ziyaretgâh bulunan enine yerleştirilmiş dikdörtgen planlı bir camidir. Nureddin Zengi’nin armağanı ahşap mihrabının bulunduğu orta kısım kubbe ve onun iki
yanına yerleştirilmiş tonozlarla örtülü plan şeması bakımından Talhatanbaba Camii’ne benzer bir düzenleme sergilemektedir.
Hama’da Asi Nehri’nin kıyısındaki Cami-i Nur, Nureddin Zengi tarafından
yaptırılmıştır. Uzun dikdörtgen şekilli asıl ibadet mekânında, doğu yönündeki üç
kubbeli bölüm, güney ve batı yönlerdeki dış duvarlar ve minarenin sarımtırak beyaz
ve siyah taştan yapılan kısmı Nureddin Zengi devrine aittir.
Musul Ulu Camii (Cami-i Nur), inşasına Seyfeddin Gazi’nin başladığı, fakat
onun ölümünden sonra Nureddin Zengi tarafından 1170–72 yıllarında tamamlattırdığı bir eserdir. Çeşitli tamir ve yenilemeler sonucu plan ve mimarisi değişmiş
olan cami, Musul’da Türk mimarisinin bütün dönemlerini yansıtan bir yapı ortaya
koyar. Avlulu ve mihrapönü kubbeli bir ibadet mekânından ibaret yapının kuzeybatı köşesindeki minaresi, Zengiler devri mimarisinin hatırası olarak hâlâ ayaktadır.
Blok taşlardan bir kılıf içine alınan kare kaide, 5,70 m uzunluğunda ve 15,80 m yüksekliğinde olup baklava dilimleriyle süslü dikdörtgen panolarla bezenmiştir. Tamamı 55,00 metreyi bulan minarenin kaideden sonraki silindirik gövdesi tuğladan
örülmüştür. Hafif doğuya doğru eğilen minarenin gövdesi tuğlaların farklı şekillerde
dizilmesiyle oluşturulan zikzak, baklava dilimi, üçgen ve çeşitli geometrik şekillerle
tezyin edilmiştir.
Musul / Sincar’da Kutbeddin Mahmud b. Zengi tarafından 1202’de yaptırılan medreseden günümüze sadece minare ulaşabilmiştir. Tamamen tuğlada yapılmış olan minare, nişlerle hareketlendirilmiş ve geometrik motiflerle süslenmiş sekizgen kaide ve silindirik gövdeden meydana gelmektedir. Gövde iki çinili kuşak,
yıldız süslemeli bir kuşak ile Kufi yazılı bir kuşak içermektedir.
Bosra’daki Gümüştekin Medresesi, Şam atabeklerinin Bosra valisi Gümüştekin tarafından 1135-36’da Hanefi mezhebinin öğretilerinin talimi için yaptırdığı
17,00 x 20,00 m ölçülerinde küçük, fakat oldukça sağlam bir yapıdır. Tamamen
taştan yapılmış olan yapı kenar uzunluğu 6,00 m olan kare şekilli bir avluya sahiptir
ve avlunun üzeri de bugün mevcut olmayan bir kubbe ile örtülmüştür. XIX. yüzyılın
başında Vahhabiler tarafından tahrip edilip kubbesi yıkılmışsa da, kubbeyi taşıyan
pandantif şeklindeki geçiş unsurları hâlâ görülebilmektedir. Suriye’deki en eski
medrese olarak bilinen yapının kıble tarafında üç kemerli açıklıkla avluya açılan
7,00 m derinliğinde mescit yer almaktadır. Suriye’deki tek kapalı avlulu medrese
olması yanı sıra bu tipin Türk-İslam mimarisindeki en erken örneği olması yönüyle
büyük önem taşıyan bir medresedir.
Şam’daki Nuriye Medresesi, Nureddin Zengi tarafından 1172 yılında Hanefi
mezhebi için yaptırılmıştır. Oldukça derin portal nişinden sol tarafında Nureddin
Zengi’nin mukarnas kubbeli türbesi, sağ tarafında ise üst kattaki hücrelere götüren
merdivenlerin bulunduğu çapraz tonozla örtülü bir giriş holüne, oradan da medresenin avlusuna geçilmektedir. Güney taraftaki mescit, enine yerleştirilmiş dikdörtgen şeklindeki yapısıyla Zengi mimarisi için karakteristiktir. Avlunun ortasındaki
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Nuriye Darü’l-Hadisi
Nuriye Maristanı
Karasaray
İmam Avnüddin Türbesi
Zeynep Hanım Türbesi,
Nahcivan Ulu Camii,
Erbil Minaresi
resimlerini görmek için
tıklayınız
havuz, Suriye yapılarında sıkça karşımıza çıkar ve batı eyvandaki selsebile kanallarla
bağlantılıdır. Eyvanların arasındaki boşluklara iki kat hâlinde hücreler dizilmiş durumdadır.
Şam’daki Nuriye Darü’l-Hadisi, Nureddin Zengi’nin (1146–1174) Suriye’deki ilk binalarındandır. Kareye yakın planda, havuzlu bir avlu etrafında güney
tarafına yerleştirilen mescit ile dershane ve hücrelerden oluşan bir yapıdır.
Şam’da bulunan Nuriye Maristanı (Şifahanesi), 1154 tarihlidir. Dışarıya taşıntılı mukarnas kavsaralı anıtsal bir portala sahip yapı, kareye yakın dikdörtgen
şekilli olup dengeli plan düzeni ile dikkat çeker. Ortasında havuz yer alan avlunun
etrafında muayenehane olarak kullanılan eyvanlar ile hasta koğuşları biçiminde
tasarlanan büyük odalar mevcuttur.
Musul’da Dicle Nehri’nin kenarında 1233 yılından sonra eski Zengi sarayı
üzerine Bedreddin Lülü tarafından yaptırılan Karasaray, kalitesiz malzemesi dolayısıyla zamanla tahrip olmuş olup alt kattan iki eyvanla üst kattan bir odaya ait iki
duvar parçası Irak Eski Eserler Müdürlüğü’nce koruma altına alınmıştır. Duvarların
alt kısmı muhtemelen mermer kaplamalıdır. Kur’an-ı Kerim’den ayetler ile yapımla
ilgili bilgiler veren Kufi ve Sülüs karakterli kitabeler ile bunların arasındaki kıvrık dal
ve palmet-rumi süslemeleri içerisinde kuş ve insan figürleri dikkat çeker. İnsan
figürlerinin yüzü tahrip olmuştur. Giysiler uzun kaftanlar şeklindedir. Başlar haleli
ve sadece belden yukarısı işlenmiş figürlerde, kollar çaprazlama yerleştirilmiştir. Bu
yapısıyla da atabeylik devri yapısı olan Musul’daki Mar Behram Binası’nın kapısı ile
Sincar Mihrabı’nın çerçevesindeki insan figürlerini hatırlatmaktadır.
Musul’da Bedreddin Lülü’nün inşa ettirdiği 1239–40 tarihli İmam Yahya b.
Kasım Türbesi, 7,00 x 7,30 m ölçülerinde, 1248 tarihli İmam Avnüddin Türbesi ise
8,40 x 8,50 m boyutlarında kare planlı ve mukarnaslı bir kubbeyle örtülü yapılarıyla
birbirine benzer mezar anıtlarıdır. Ayrıca İmam Avnüddin Türbesi, 14,00 m yüksekliğindeki gövdesi ve 30,00 m yüksekliğindeki külahı ile Irak türbeleri içerisinde en
yüksek eser olması yanı sıra iç mekânda güneydoğu köşeye yerleştirilen kıvrık dal,
palmet ve rumi süslemeli mihrabı ile de Türk-İslam mimarisinde istisnai bir örnektir. Sincar’daki Zeynep Hanım Türbesi (1246) de 3,50 x 3,50 m ebatlarında kare
planlı ve mukarnas dolgulu tromplarla geçilen dilimli kubbeyle örtülü yapısı ve
kandil motifli alçı mihrabı ile Bedreddin Lülü zamanının önemli türbelerinden birisidir. Ayrıca Musul-Sincar yolunda bulunan ve Bedreddin Lülü’nün inşa ettirdiği
han, köşelerindeki silindirik şekilli kuleleri ile Emevi, Abbasi ve Türkistan-İran yapılarını hatırlatırken, süslemelerinde rastlanılan kabartma sakallı bir insanın bir ejderin ağzına mızrak saplarken tasvir edildiği kompozisyon farklı kültürel bağlantıları
akla getirmektedir.
Zengiler devrinde Erbil ve çevresine hükmeden Börioğulları’ndan Muzafferiddin Kökböri tarafından 1190 yılında yaptırılan ve günümüze ulaşmayan Ulu Cami’nin minaresi mevcuttur.
Nişlerle hareketlendirilmiş sekizgen şekilli bir kaide üzerinde yükselen silindirik gövdesi ve tuğla malzemenin farklı şekillerde dizilmesiyle oluşturulmuş
balıksırtı, baklava dilimi, gamalı haç ve serbest haçvari motifler ve firuze renkli sırlı
tuğla bezemeleri ile kayda değer bir yapıdır ve Börioğullarından günümüze gelebilen tek Türk-İslam eseri olmasıyla da önemlidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Kız (Meydan) Kulesi
Bakü Kalesi Kitabelerinden
Mescid-i Muhammed
Yusuf Bin Kuseyr Kümbeti
Mümine Hatun Kümbeti
ve Planını görmek için
tıklayınız
Arrân-Azerbaycan-Cibâl topraklarında hüküm süren bir Türk-İslam hanedanı olan İldenizliler (1148–1225), Azerbaycan Atabegleri olarak da anılırlar ve
Şemseddin İldeniz’in 1148’de Azerbaycan valiliğine atanmasıyla temelleri atılmıştır.
Gürcü saldırılarına karşı Müslümanların müdafaasını üstlenmiş olan İldenizliler
Azerbaycan’ın iktisadi, içtimai, siyasi ve medeni hayatında önemli rol oynamışlar,
ticaret, sanat, ilim ve medeniyetin yükselmesine uygun bir ortam hazırlamışlardır.
XII.-XIII. yüzyıllarda Selçuklu üslubunu çok iyi yansıtan eserler ortaya koymuşlardır.
XII. yüzyıla tarihlendirilen Kız (Meydan) Kulesi, Mesud b. Davud’un eseridir
ve Bakü’nün sembol yapılarından biridir. Kayalık bir zemin üzerine 16,50 m çapında, 29,50 m yüksekliğinde, altta 5,00 m, üstte ise 4,00 m kalınlığında taş duvarlarla
sekiz katlı bir yapıdır.
Üstad Zeyneddin b. Ebu Reşid el-Şirvani tarafından 1234–35 tarihinde yaptırılmış olan Bakü Kalesi, 70,00 x 10,00 m boyutlarında, üçü büyük, biri küçük dört
beden ve 11 yarım silindirik kule ile desteklenmiş bir askerî yapı örneğidir. Surların
üst kenarında boydan boya uzanan kitabe iri kabartma sülüs karakterli olup, harfler
arasında kabartma olarak insan, çeşitli hayvanlar ve efsanevi yaratıklar işlenmiştir.
Figürler üslup olarak Dağıstan’daki Kubaça kabartmalarına yakındır. Bu nedenle
Selçuklu geleneğine bağlanır.
Kuzey Azerbaycan bölgesinin en eski mescidi olan Bakü’deki Mescid-i Muhammed, 1078–79 tarihinde Muhammed b. Ebubekir tarafından yaptırılmıştır.
1991 yılındaki temizlik ve onarım çalışmasında iki katlı olduğu anlaşılan yapı, çeşitli
büyüklükteki taşlardan inşa edilmiştir. Alt katı tek hacimli bir mekândan ibaret
mescidin üst katı ise alt katın planını tekrarlayan bir harim mekânı ile ona eklenen
küçük bir giriş bölümünden oluşmaktadır. Tonoz örtülü mescidin en önemli kısmı
minaresi olup, yapıdan ayrı silindirik gövdesi, iki sıra mukarnasa oturan yıldız ve
altıgen kompozisyonlarıyla bezenmiş korkuluklarıyla şerefesi ve dilimli kubbe ile
örtülü silindirik petek kısmı ile Azerbaycan’ın karakteristik özelliklerini ortaya koyar.
Nahcivan’da bulunan Yusuf Bin Kuseyr Kümbedi, 1162 tarihlidir ve elBenna Acemi b. Ebubekir’in eseri olup İldenizlilerin ilk hükümdarı Şemseddin İldeniz zamanında yapılmıştır. Sekizgen planlı kümbet, içten kubbe dıştan piramidal bir
külahla örtülüdür. Tuğla ile inşa edilmiş türbenin yüzeyleri geometrik geçmelerle
ve yazılarla bezenmiştir.
Azerbaycan’ın batı kesimini teşkil eden Nahcivan’da muhteşem bir külliye
olduğu anlaşılan 1186 tarihli Mümine Hatun Türbesi ile Ulu Cami, Mümine Hatun’un oğlu Kızılarslan tarafından Acemi b. Ebubekir isimli bir mimara yaptırılmışlardır. Eski resim ve gravürlerine göre çifte minareli bir taçkapılı bir alana kurulmuş
binalardan Ulu Cami, benzerleri Anadolu’da çok olan bir yapının temsilcisidir. Mihrap önü kubbeli bir plan düzeni sergilediği anlaşılmaktadır. Yaklaşık 25,00 m yüksekliğindeki Mümine Hatun Türbesi, içten silindirik, dıştan on kenarlı planlı ve içten
kubbe, dıştan ongen konik bir külahla örtülü bir yapıdır. Plan şeması bakımından
Türk sanatındaki nadir örneklerden birisidir. Mukarnas tepelikli birer nişle teşkilatlandırılmış yüzeyler, dışarıya hayli taşıntılı köşe kuleleri tuğla terakota ve sırlı bezemelerle süslenmiştir. Külah altındaki kısımda mukarnas sırası ile sırlı kitabe kuşağı yapıya ihtişam kazandırır. Cenazelik katında, iki metreyi aşan duvarlar ile ortada-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Hankah
Hankah’ın Planı
Şirvanşahlar Saray Camii
Seyyid Yahya Baküvi
Türbesi
Merdakyan Büyük Kale
ki ongen şekilli payeye dayanan kaburgalardan oluşan tonozu ve tuğla örgüleri ile
adeta Gotik bir sistem oluşturulmuştur.
Bakü-Şemahi yolunda 1256 tarihinde Mimar Şeyhzade Habibullah b. Şeyh
Muhammed Gacu tarafından kurulan Hankah, kesme taştan örülmüş duvarlara
sahiptir. Aynı zamanda bu duvarlar silindirik şekilli kulelerle de desteklenmiştir.
Dışarıya taşıntılı bir portaldan girilen bir avlu ile onun etrafına yerleştirilmiş mescit,
minare, oturma-yatma bölümleri ve hayvan barınaklarından meydana gelen yapı,
geleneksel ribat-hankah mimarisindedir. Bugün yıkılmış durumdaki mescidin mihrabı müzede muhafaza altına alınmış olup, zengin alçı kabartma (stucco) bezemeleri ile oldukça dikkate değer bir mimari elemandır. Şerefesinekadar yıkık durumdaki
minaresi de Bakü’deki camilerin kalın gövdeli minarelerinin bir benzeridir. Apşeron
Şihovo’da Mahmud b. Sa’d’ın eseri olan cami, XIII. yüzyıldan kalmış olup ortada bir
kemer ile takviyeli uzun dikdörtgen planlı bir mekân ve Bakü üslubunda bir minareden ibarettir.
Selçuklu fetihlerinden önce Azerbaycan’ın bir bölümüne egemen olan Şirvanşahlar da 1075’ten itibaren Selçuklu hâkimiyetini tanımıştır. İslam devletinin
sınırları içinde yer alan tarihi Şirvan Eyaleti'nde Abbasiler hanedanının zayıf düşmesi döneminde kurulan ve Timur’un Kafkasya seferi sonucunda onunla birlikte hareket etmeye başlayan Şirvanşahlar Devleti, 1538 senesine kadar hüküm sürdükten
sonra Safeviler tarafından yıkıldı. Bu devrin en önemli imar faaliyeti Şirvanşahlar
Saray Külliyesi’dir. XV. ve XVI. yüzyıllardaki eklemelerle gelişen külliyenin güney
tarafında bulunan Keykubad Camii (Eski Cami, XV. yüzyıl?), basit bir dikdörtgenden
ibaret olup kıble duvarına Seyyid Yahya Baküvi’nin sekizgen planıyla Anadolu’daki
Selçuklu kümbetlerine benzer türbesi (1435) bitiştirilmiştir. Camide harim, bodur
dört payenin taşıdığı kemerlere oturan kasnaksız bir kubbe ile örtülmüştür. Fakat
kubbe etrafındaki bölümlerin örtü sistemleri bilinmemektedir. 1441 tarihli Saray
Camii, Bizans mimarisinin kapalı haç planlı kiliselerini ya da Orta Asya’nın dört eyvanlı binalarını andıran merkezi planlı bir yapı ortaya koyar. Kasnaksız ve penceresiz bir kubbe ile örtülü orta kısım dört yönden tonozlu bölümlerle kuşatılmıştır ve
dört köşedeki kısımlar ise kubbe ve değişik tonozla örtülmüştür. Kuzey ve doğudaki
iki kapının arasında kare kaide üzerinde yükselen silindirik gövdeli minare, mahalli
geleneğe uygun bir yapıdadır. Sarayın kuzeye doğru çıkıntı yapan teras kısmında
bulunan Divanhane, XV. yüzyıl eseridir ve revaklı bir avlunun bir tarafına yerleştirilmiş iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülü bir bölümden ibarettir. Bir kenarı kemerlerle
dışarıya açılan galerisiyle Bitlis/Ahlat’taki Emir Bayındır Kümbeti (1492) ile benzerlik sergilemektedir.
Mardakyan’da yer alan 1482 tarihli Tuba Şah Camii, penceresiz kasnaklı
kubbesi ve kesme taş duvar örgüsüyle Osmanlı mimarisini hatırlatır. Dört yönden
tonozlarla kuşatılmış merkezi planlı bir yapı ortaya koymaktadır. Yine Osmanlı camilerindeki gibi yüksek kemerli bir geçişi vardır.
Mardakyan’da Şirvanşahlardan Ahsitan I tarafından 1187’de Abdülmecid b.
Mesud’a yaptırılan büyük kale, 28,00 x 25,00 m ölçülerinde bir avlu ile onunortasındaki 22,00 m yüksekliğinde kare şekilli bir kuleden ibarettir. Aynı yerde bulunan
ikinci kale ise, 1232 tarihli olup 25,00 x 25,00 m boyutlarında bir avlu ile onun ortasında yer alan 16,00 m yüksekliğinde silindirik şekilli bir kuleden meydana gelmektedir. Nardaran’da da benzer bir kale vardır. 1301 tarihli kale, Mahmud b. Sa’d’ın
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
eseridir. İldenizli ve Şirvanşahlar devrinden günümüze ulaşan bu kaleler Hazar Denizi’nden gelebilecek saldırılara karşı kurulan savunma sisteminin parçalarıdır.
Mardakyan Küçük Kale
Nardaran Kalesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Eyyubi ve Memlük Dönemlerinde Sanat
el-Sâdâtü’l-Sa’âlebe
Medresesi Planı
Kamiliye Medresesi
Salihiye Medresesi
Selahaddin-i Eyyûbî, Nureddin Mahmut’un ölümünün ardından (1174)
Abbasi Hâlifesinin hukuki hâkimiyetini tanıyarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Selahaddin’in adı, aslında Haçlı seferlerine ve Şiilere karşı verdiği mücadelelerle İslam
dünyasında şöhret bulmuş; 1187’de Haçlıların elindeki Kudüs’ü geri almıştır. İslam
dünyasında çeşitli bölgelerde egemen olan altı koldan birisi olan Mısır’da 1171–
1250 yılları arasında, İslam sanatları açısından büyük önem taşıyan mimari eserler
meydana getirmişlerdir. Genel olarak Eyyubi sanatı, İslam sanatının önemli gelişmeler kat ettiği ve yeni yapı tiplerinin ortaya çıktığı bir dönemde muhteşem bir
merhale olmuştur, özellikle Mısır’da sanatsal geleneklerin temelini oluşturmuştur.
Eyyubiler zamanında Mısır’da inşa edilen eserlerde, Zengiler vasıtasıyla Büyük Selçukluların mimari anlayışı devam ettirilmiştir. Bu sebeple Mısır’daki İslam sanatı
için Eyyubiler dönemi tam anlamıyla bir yeniden doğuşu temsil eder, daha sonra
bölgeye hâkim olan Memlükler zamanındaki imar ve sanat faaliyetleriyle birlikte
Mısır’daki Eyyubi öncesi Fatımi ve Tolunoğulları hariç diğer Arap soylu devletlerin
sanat anlayışlarından farklı, tamamen Türk sanat geleneklerinin takipçisi bir sanatın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda Fatımilerin Şii mezhebine
karşılık Şafii ve Hanefi mezhepleri başta olmak üzere dört Sünni mezhebe uygun
İslam inancı da bu devirde Mısır’da güçlenmiştir, bu durum çok sayıda medresenin
ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Kahire Kalesi’nin güneyindeki İmam Şafi Mezarlığı’nda, İmam Şafi Türbesi’nin arka tarafında, Seydi Ukbe Caddesi’ne bağlanan sokaklardan birinde yer alan
ve Sultan Adil zamanında Harameyn ve Hac Emiri Ebu Mansur İsmail tarafından
1216 tarihinde yaptırılmış olan, ilk yapıldığında bir avlunun iki yanına yerleştirilmiş
iki eyvanlı ve aralarında da talebe hücrelerinden oluşan bir mimariye sahipti. Eyvan, kıble yönüne doğru dikey dikdörtgen şekilli olup, 6,34 m genişliğinde, 9,98 m
derinliğinde ve 9,00 m yüksekliğindedir. Üzeri sivri beşik tonozla örtülü olan eyvanın kıble duvarının ortasında, 2,38 m genişliğinde ve 5,35 m yüksekliğinde bir mihrap nişi bulunmaktadır. Gemi tekne tonozu şeklinde sivri kemerli mihrabın kavsarası istiridye yivlidir, kavsaranın etrafı da kademeli mukarnaslarla hareketlendirilmiştir.
Ortaçağ Kahire’sinin ana caddesi olan Mu’iz Li-Dîni’l-lah Caddesi’nde,
Nahhasin bölgesinde bulunan Kamiliye Medresesi, Selahaddin-i Eyyubi’nin yeğeni
Melik Kamil tarafından 1225 senesinde inşa ettirilmiştir. 1752 tarihinde Emir Hasan
Şa’ravi Kethüda, medresenin büyük bir kısmını yıktırarak yerine bugünkü binayı
yaptırmıştır. İlk yapıldığında medrese, karşılıklı yerleştirilmiş iki eyvan ile onların
arasındaki bir avludan ibaretti. Ayrıca medresenin dört köşesinde fakihler ve müderrisler için salonlar ile avlunun yanlarında talebeler için odalar mevcuttu.
Kahire’de Nahhasin Bölgesi’nde, Mu’iz li-Dîni’l-lâh Caddesi’nde Fatımiler
devrindeki Büyük Doğu Sarayı (el-Kasru’l-Kebiru’ş-Şarki)’nın bulunduğu yerde kurulmuş olan Salihiye Medresesi, son Eyyubi sultanı Salih Necmeddin Eyyub b. Melik
Kamil tarafından 1243–44 tarihinde yaptırılmış olup dört İslam mezhebinin eğitimi
için yapılmış Mısır’daki ilk eğitim kurumu olması açısından büyük önem taşımaktadır. Medrese, orijinalde ortadaki dehlizin iki yanına yerleştirilmiş iki bölümden oluşuyordu. Soldaki bölüm, dikdörtgen şekilli ve üzeri açık bir avlu ile onun kuzeybatı
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Salihiye Medresesi Planı
Hunud Zaviyesi
İmam Şafi’î Türbesi
ve güneydoğu tarafına yerleştirilmiş iki eyvandan ibarettir. Avlu, 28,00 X 20,90 m
ölçülerinde olup, kuzeydoğu kenarında iki katlı, güneybatı kenarında ise tek katlı
öğrenci hücreleri içermektedir. 14,85 m derinliğinde ve 9,70 m genişliğindeki güneydoğu (kıble) eyvanı, Şafii Mezhebine tahsis edilmiştir, ancak bugün tamamen
yıkık durumdadır. 11,70 m derinliğinde ve 9,33 m genişliğindeki kuzeybatı eyvanı
ise, Maliki Mezhebine tahsis edilmiştir. 20,40 m yüksekliğinde bir tonozla kapatılmış olan eyvanın kuzeybatı duvarında üç pencere mevcuttur. Medresenin sağdaki
bölümü de, tamamen yok olmuştur. Ancak bu kısmın da diğeri gibi iki eyvanlı, açık
avlulu bir yapıda olduğu ve Hanefi ile Hambeli Mezheplerine tahsis edildikleri sanılmaktadır. Medresenin kuzey köşesinde Necmeddin Salih Eyyub için Şeceretü’dDür tarafından, 1250 tarihinde yaptırılmış olan türbe yer almaktadır. Sivri kemerli
nişler ve dendanlarla hareketlendirilmiş 11,35 m yüksekliğindeki kuzeybatı cephesi
ile dikkat çeken türbe, 10,90 X 10,90 m boyutlarında kare planlı bir yapıdır. Türbe
mukarnas dolgulu üç dilimli kemerli tromplarla geçilen bir kubbeyle örtülüdür.
Hunûd Zaviyesi, Kahire’de Babu’l-Vezir Caddesi’nde kurulmuş olup yapanı, yaptıranı ve tarihi kesin olarak bilinmez. Ancak araştırmacılar yapının 1250 tarihinde inşa
edilmiş olabileceğini ifade ederler. Hunûd Zaviyesi’nden günümüze bir minare ile
ona bitişik eyvandan bazı duvar parçaları gelebilmiştir. Minarenin kare kaidesinde
Necmeddin Salih Eyyub Medresesi’nin cephesindekilere benzer nişler dikkat çeker.
Daha üstte sonradan restore edilmiş bir ahşap şerefe vardır. Şerefenin üzerindeki
bölüm, mukarnas ve istiridye yivli kavsaraya sahip nişler içerisine yerleştirilmiş
açıklıklar içeren petek ve mukarnaslarla geçilen dilimli külahıyla Necmeddin Salih
Eyyub Medresesi’nin mabhara (şamdan) tip minaresine benzemektedir.
Sa’îdü’s-Sü’adâ (Salahiye) Hankahı, Kahire’nin Cemaliye Semti’nde yer alan
eski bir konutun 1173–74 tarihinde Selahaddin-i Eyyubi tarafından sofiler için zaviye hâline dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır. Hankah dikdörtgen şekilli bir avlu ile
onun etrafına yerleştirilmiş bölümlerden meydana gelmektedir. Bunlardan kuzeydoğudaki, eyvan şeklinde, diğerleri sütun ve kemer dizileri ihtiva etmektedir. Kuzeybatı ve güneydoğudaki bölümlerde üçer, güneybatıdaki kısımda iki kemer dizisi
mevcuttur. Kuzeybatı bölümde ayrıca on altı adet talebe hücresi bulunmaktadır.
İmam Şafi’î Türbesi (1211–12), dışarıdan bakıldığında iki katlı cephe yapısına
sahiptir. Yüksekliği 16,87 myi bulan cephelerin alt kısmında kapı, pencere ve sivri
kemerli nişlerle hareketlilik sağlanmış, ayrıca burası geometrik geçme motifleri
ihtiva eden bir süsleme kuşağı ile de bir uçtan diğer uca kuşatılmıştır. Üst kısım ise
yivli başlıkları olan omurga kemerli nişlerle tezyin edilmiştir; nişler arasındaki boşluklarda Endülüs tarzında stuko bezeme unsurlarına yer verildiği görülmektedir.
Bunların da üzerine yarım daireden daha yüksek, sivri profilli ve yeşil renkli bir ahşap kubbe yerleştirilmiştir. Kubbenin en üstünde, eskiden güvercin vb. diğer kuşlar
için buğday gibi hububat koymaya yarayan bir sandal vardır. Türbe, her bir kenarı
15,00 m olan kare planlı bir yapıdır. Güney duvardaki üçlü mihrap düzeni, Fatımi
türbelerinde görülen bir tatbikattır. Yapının içerisinde günümüzde iki adet sanduka
vardır. Bunlardan birisi İmam Şafi’î’ye ait olup Selahaddin-i Eyyubi tarafından yaptırılmış Kahire’deki Ortaçağ ahşap işçiliğinin en muhteşem örneklerindendir. Kufi ve
sülüs karakterli kitabelere sahip sanduka, Ubeyd el-Neccâr ibn Meâlî şeklinde usta
adını ve 1178–79 tarihini taşımaktadır.
Kahire’de Seyyide Nefise Mezarlığı’nda, Eşref Caddesi’nde yer alan Abbasi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Abbasi Hâlifeleri
Türbesi
Şeceretü’d-Dür
Türbesi
Adiliye Medresesi
Hâlifeleri Türbesi (1242–43)’nde, dış cepheler mimari açıdan birbirine çok benzemektedir. Ortada kapı ya da pencere, iki yanında birer sağır niş ve bunların üstünde
istiridye yivli ve mukarnas çerçeveli nişlerle hareketli bir cephe düzeni mevcuttur.
Güneydoğu kenarda, ortada diğer yönlerdeki kapı veya pencere yerine mihrabı
destekleyen dikdörtgen şekilli bir taşıntı bulunmaktadır. Kemer köşeliklerinde de
iki tane madalyon çerçeveli on iki dilimli gülbezek, iki adet de kare çerçeveli, sekiz
kollu yıldız motiflerine yer verilmiştir. Daha üstte dört köşede dışarıya yansıtılmış
geçişlerin üzerinde sekizgen kasnak ve sivri kubbe dikkat çekmektedir. Geçiş bölgesinde dörtkenarda ikisi altta, birisi üstte olmak üzere üçlü pencere düzeni yer almaktadır. Türbe içten, her kenarı 6,76 m olan, kare planlı bir yapı sergilemektedir.
Güneydoğu kenarın ortasında yarım daire şekilli mihrap nişi yer almaktadır. Geçiş
bölgesinde ve kubbe içerisinde bitkisel, geometrik motifler ve Kufi yazılardan oluşan süslemeler vardır. Geçişlerdekiler alçı üzerine siyah, kırmızı, yeşil ve altın sarısı
olmak üzere çok renkli ve çok gösterişli bir tezyinattır.
Kahire’de Hâlife Caddesi üzerinde yer alan Şeceretü’d-Dür Türbesi (1250),
yaklaşık 7,00 metrelik kenar uzunluğu ile kare planlı bir düzenleme sergilemekte
olup, içerisinde güneydoğu kenarda, yarım daire şekilli bir mihrap yer almaktadır
ve üzeri de Eyyubi türbelerinde de görülen tarzda bir kubbe ile örtülmüştür.
Eyyubiler devrinde Suriye ve Anadolu’da da pek çok eser meydana getirilmiştir. Halep’te 1235 tarihli Firdevs Medresesi, dikdörtgen planda ve iki bölüm
hâlinde düzenlenmiştir. Avlunun ortasında bir havuz, kıble yönünde üç kubbeli bir
mescit ile iki kapalı oda, doğu ve batı kanatlarda üçer kubbeli mekânlar mevcuttur.
Eyvanların birleştiği batı köşesine küçük bir minare yerleştirilmiştir. Düzgün taş
malzemeden oluşturulmuş sağlam mimarisi yanında renkli mermer süslemeleriyle
dikkat çeken medrese, planı, kemer kurgusu, örtü sistemi ve mekân tasarımı açısından Selçuklu geleneğini devam ettiren bir yapıdır. Zahiriye Medreseleri (1219,
1223) de aynı düzeni yansıtan binalardır. Şam’da Melik Adil Seyfeddin Ebubekir
tarafından 1223’te yaptırılan Adiliye Medresesi, Eyyubi mimarisinin anıtsal örneklerinden birisidir. Şadırvanlı bir avlunun etrafında büyük ve küçük eyvan, mescit,
türbe ve hücrelerden müteşekkil yapısıyla Suriye medrese mimarisinin devamı
niteliğinde bir yapıdır. Hâlid b. Velid Camii (1174–1193), Farukşahiye Medresesi
(1184), Şamiye Medresesi (1186), Aziziye Medresesi ve Selahaddin-i Eyyubi Türbesi
(1195), Beyaz Köprü Camii (1213), Selamiye Türbesi (1223), Rükniye Medresesi
(1228), İzziye Medresesi (1229), Cerrah Camii (1233), Nasıriyye Medresesi (1255),
Kaymeri Bimaristanı (1256) ve Mürşidiyye Medresesi (1256) Şam’daki bazı Eyyubi
eserleridir.
Güneydoğu Anadolu’da hüküm süren Eyyubilerin Diyarbakır (Diyarbakır Surlarındaki Eyyubi ilaveleri), Silvan (Silvan Surları ve Eyyubi Camii ile Ulu Cami’deki Eyyubi
ilavesi), Şanlıurfa (Hâlilürrahman Camii, Eyyubi Medresesi, Şeyh Mesud Zaviyesi ve
Sarnıcı, Harran Kapısı), Harran(Harran Kalesi ve şehir surları, Şeyh Yahya Hayat elHarrani Türbesi ve Camii,
Han el-Ba’rür, Çimdinkale) ve Hasankeyf’te çok sayıda mimari eseri miras olarak
bıraktıkları bilinmektedir. Ulu Cami (1327), Cami’ür-Rızk (1409), Sultan Süleyman
Camii (1351, 1455), Koç Camii (XIV. yüzyıl), Küçük Cami (1378–1432), Kızlar Camii
(XIV. yüzyıl sonu ve XV. yüzyıl başları), İmam Abdullah Zaviyesi (1294), Küçük Saray
(1328) ve Hasankeyf Hamamı (XIV. yüzyıl sonu - XV. yüzyıl başı) Hasankeyf’teki
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Camiü’r-Rızk
Baybars Camii Planı
Baybars Camii
Kayıtbay Kompleksindeki Cami
önemli Eyyubi eserlerindendir. Bunlardan Camiü’r-Rızk, el-Adil Fahreddin Süleyman tarafından 1409 yılında inşa ettirilmiş, kuzey tarafında üç yönü revaklarla çevrilmiş şadırvanlı bir avlu ile onun güneyinde arka arkaya yerleştirilen iki kubbeli
odadan ibaret bir ibadet mekânı ve iki yanındaki medrese bölümlerinden meydana
gelen bir yapıdır. Avlunun kuzeydoğu köşesindeki minare kare kaide üzerinde silindirik gövdeli olarak yükselir. 30,00 m yüksekliğindeki minarenin silmelerle üç bölüme ayrılmış gövdesi süs kemerleri ve arabesk panolarla bezenmiş olup, bölgede
sonraları ortaya konulan minarelere de prototip olmuştur.
Eyyubilerden sonra Bahri Memlüklüler (1250–1382) ve Burci Memlüklüler
(1382–1517) olmak üzere iki grup hâlinde Mısır’a hâkim olan Memlüklüler, menşe
olarak Türkmenler, Güney Rusya’dan Kıpçaklar ve Kafkasya Çerkezlerinden oluşmaktaydı. Memlüklüler komşu devletlerle sıkı ilişkiler kurarak ve Akdeniz-Kızıldeniz
tüccarlarını himaye ederek Hindistan ticaret yolunda söz sahibi oldukları için iktisadi açıdan çok iyi durumdaydılar. Bunun sonucu olarak mimarinin çeşitli alanlarında
dünyaya çok önemli eserler bıraktılar. Memlüklüler Anadolu Türk mimarisi, Büyük
Selçuklu ve Zengi mimarisi ile Türkistan’da, özellikle Buhara ve Semerkant çevrelerinde, yaygın olarak kullanılan yüksek kasnaklı kubbe mimarisiyle bağlantılar kurarak, Türk mimarisinin geleneklerine bağlı kalmakla beraber orijinal bir üslup geliştirmişlerdir. Mısır’ın çeşitli şehirlerinde Memlüklüler zamanından kalma farklı yapı
tiplerinde çok sayıda eser mevcuttur. Bunlar dinî, sivil ve askerî amaçla inşa edilen
yapılardır. Memlük dinî mimarisi daha ziyade, geniş ve çok fonksiyonlu külliyeler
yanı sıra, muhtelif tiplerde yapılmış müstakil olarak yapılmış eserleri ihtiva etmektedir.
Camilerde esas itibariyle üç tip plan uygulanmıştır. Birincisi revaklı, avlulu
veya avlusuz, nef düzeni gösteren harimli “Hipostil Camiler”dir. Ancak bu yapıların
daha önceleri olduğu gibi serbest ve simetrik bir düzenleme göstermedikleri anlaşılmaktadır. Örneğin ana girişler, artık caminin ekseninde bulunmaz. Bu tip camilerde, bir alt grup olarak mihrap önü kubbeli olanlar dikkat çekicidir. Bu açıdan
geleneksel Türk cami mimarisiyle bu yapılar arasında bağlantılar kurmak mümkündür. Mısır’da mihrap önü kubbesine ilk kez Baybars Camii’nde (1266–69) rastlanmaktadır. Ancak yapının mimarı, İran’da mihrap önü kubbesine bitişik eyvanın yerine, burada avluya doğru uzanan ve üç kemerle avluya açılan üç nefli bir bölüme
yer vermiştir. Sonraları bu bölüm tamamen ortadan kaldırılarak, sadece mihrap
önü kubbeli camiler yapılmaya başlanmıştır. Kale’deki Nasır Muhammet b. Kalavun
Camii (1318–35), Sitti Miska Camii (1339), Altınboğa el-Maridani Camii (1337–39),
Aksungur Camii (1347) ve Emir Şeyhu Camii (1349) bu tipin Kahire’deki önde gelen
örnekleridir.
İkincisi haçvari planda ele alınan camilerdir. Esas itibariyle farklı boyutlardaki dört eyvan ile onların arasındaki hücrelerle çevrilmiş bir avludan ibaret bir
düzenleme olup, bu şema Memlüklülerden önce Eyyubi medreselerinde karşımıza
çıkmaktadır. Burci Memlüklüler devrinde, XV. yüzyılda, yer darlığı sebebiyle yapıların boyutlarının küçülmesiyle beraber üzeri örtülü avlulu haçvari planlı camilerin
inşası daha da yaygınlaştı. Sultan Eşraf Kayıtbay zamanındazemini ve duvarları çok
renkli mermer kaplamalarla süslü olan ve köşelerindeki Sebil-Küttablarıyla birlikte
genellikle iki caddenin birleştiği kavşaklarda yer alan bu camiler, üzeri açık avluya
sahip olmadıkları için cephelerinde çok sayıda delikli pencerelere sahipti. Önceki
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Yaşbak Min Mehdi Camii
Sultan Hasan Medresesi
Planı
Sargıtmış Medresesi
Kalavun Medresesi
Ferec b. Berkuk Hankahı
yapılarda yer alan avlular aynı zamanda abdest alma yeri olarak kullanılırken, bu
yeni düzenlemede avlu ibadet mekânına dâhil edilmiş, dolayısıyla abdesthaneler
yapının dışarısına çıkarılmıştır. Aynı biçimde önceleri kıble eyvanında yer alan ve
“Dikkatü’l-Mübelliğ” denilen müezzin mahfili de mihrabın karşısındaki eyvanda bir
balkon şekline dönüştürülmüştür. Önceden yapıların dış cephelerinde şeritler
hâlinde düzenlenen kitabeler de bu yapıların üzeri örtülü avluların dört tarafını
kuşatır hale getirilmiştir.
Üçüncüsü de geç Memlük devrinde ortaya çıkan tek kubbeli camilerdir.
Bunlar Sultan Kayıtbay döneminin en güçlü ve en zengin emirlerinden birisi olan
Yaşbak Min Mehdi el-Devadar tarafından birisi Kobri’l-Kubbe Semti’nde (1477–78),
diğeri Abbasiye’de (1479–81) inşa ettirilen iki küçük camidir. Birincisinde her bir
kenarı 13,75 m olan kare mekân tek kubbeyle kapatılırken, ikincisindeki kubbenin
çapı 14,30 m dir. Her ikisinde de kubbeye geçişler, XV. yüzyıl Memlük yapılarında
yaygınlaşan üç dilimli tromplarla sağlanmıştır. Aynı şema Sultan Barsbay’ın Rufai
Tarikatı için yaptırdığı zaviyede uygulanmış, hatta günümüze ulaşmayan bazı zaviyelerin de bu tip mimariye sahip oldukları tahmin edilmektedir.
Eğitim kurumları olarak tanımlanabilecek bu yapılarda Eyyubiler devrindeki eyvanlı medrese düzenlemesinin tatbik edildiğini görüyoruz. Bazı yapılarda yer
darlığı ve arazi yapısı gibi çeşitli nedenlerle eyvan sayıları ve ebatları değişebilmektedir. Dört eyvan şemasının kusursuz bir biçimde uygulandığı en önemli örnek Sultan Hasan Medresesi’dir. 150,00 m uzunluğunda, 68,00 m genişliğinde ve 37,00 m
yüksekliğinde olan bu medrese 8000 m2, meyilli bir arazide kurulmuştur. Her bir
kenarı 32,00 m olan, kare şekilli avlunun dört yanında birer tane eyvan yer almaktadır. Bunlar dört Sünni Mezhep için tahsis edilmişti. Güneydoğu yönündeki eyvan
aynı zamanda cami olarak kullanılmaktadır. Bunlar tonozlu, büyük bir kemerle avluya açılan bir eyvan oldukları gibi, Sargıtmış Medresesi’ndeki gibi kubbeli ya da
Kalavun Medresesi’ndeki gibi üç nefli bazilikal planlı farklı düzenlemeler de gösterebilirler. Eyvanların aralarındaki kapılardan da çok katlı olarak düzenlenmiş öğrenci hücrelerine ulaşılmaktadır. Sonraları aynı şemanın camilerde olduğu gibi üzeri
örtülü avlulu örneklerine de rastlanmaktadır. Kepş’te Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı
1475 tarihli medrese bu tiptedir. Eğitim yapılarında XV. yüzyılın ortalarından itibaren yatay dikdörtgen planlı ve kıble duvarına paralel neflerden oluşan düzenlemelerle karşılaşılmaktadır. Bunlar bu tarihlerde medrese-hankah-cami fonksiyonlu
olarak yapılanlardandır. Eşref Barsbay Hankahı (1432) ile Canım el-Behlivan Medresesi (1478) bu tarzı yansıtan örneklerdir. Hankahlar içerisinde Memlüklüler Mezarlığında yer alan Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı (1400–11) farklı düzenlemesiyle
ilgi çekici bir yapıdır. Havuzlu merkezi bir avlunun kıble tarafında yirmi bir, karşısında da on beş küçük kubbenin örttüğü mekânlar bulunmaktadır. Üç mihrap nişine
sahip kıble tarafındaki bölümün iki yanına türbeler, diğer kısmın iki tarafına ise
Sebil-Küttablar yerleştirilirken, avlunun yan kenarlarına da müritlerin kalabileceği
hücreler yapılmıştır. Hücreler de küçük kubbelerle örtülmüş olup, ayrıca güneybatı
taraftakilerin arkasında helâ vb. bölümler bulunmaktadır. Medrese-hankah-zaviye
türü yapılarda Memlüklüler devrinde dikkat çekici bir başka karakter de, İslam
dünyasında diğer bölgelerde daha çok camilerde görülen minare, mihrap, minber
ve mahfil gibi unsurlara yer verilmesidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Tengizboğa Türbesi
Kalavun TürbeMedresesi Planı
Kayıtbay Hanı (1480–81)
Küçük binalardan muazzam abidelere kadar farklı boyutlarda, çoğunlukla
da cami, medrese, hankah, ribat, zaviye ve tekke gibi dinî kurumlara bitişik yapılabilen Memlük türbelerinin asıl karakteri, kare planlı ve yüksek kasnak üzerine kubbeli oluşlarıdır. Bu tipteki yapıların en gösterişlisi Sultan Hasan Türbesi’dir. Medresenin kıble eyvanındaki mihrabın iki yanına yerleştirilmiş kapılardan ulaşılan türbe,
zeminden kilit taşına kadar 55,00 m yüksekliğindeki yapısıyla adeta Firavunlar dönemi piramitlerinin anıtsal karakterini Ortaçağda yeniden canlandırmaktadır.
Bazı türbelerde de farklı planlamalarla karşılaşılmaktadır. Memlüklüler
Mezarlığındaki Tengizboğa Türbesi, dört köşesindeki payelerin üzerine oturan dört
kemerin taşıdığı bir kubbeyle örtülü kare planlı bir yapıdır. Bu baldaken tarzı bir
uygulama olup, aynı şema XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı döneminde Kahire’de
yaygınlaşacaktır. Aynı dönemden Kahire’deki en yakın benzeri, XIII. yüzyılın sonunda Hüsameddin Lacin’in Tolunoğlu Camii’nin avlusunda yaptırdığı şadırvandır.
Kalavun Türbesi de farklı bir plan düzenine sahiptir. Küçük kubbelerle örtülü bir revakla kuşatılmış avludan kareye yakın dikdörtgen mekâna ulaşılmaktadır.
Dört kare ayak ve granitten dört kalın sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülü bu
mekân ve onun etrafını çevreleyen bir galeriden ibaret yapısıyla Kalavun Türbesi,
merkezi planlı bir şema ortaya koymaktadır.
Kızıldeniz bağlantılı ticaretin uğrak yerlerinden birisi olması nedeniyle Memlüklüler zamanında Kahire’de büyük boyutlu hanlar inşa edilmiştir. Han ve Vekale
olarak isimlendirilen bu yapıların sayısının XV. yüzyılın ilk yarısında 57 olduğu rivayet edilmektedir. Günümüzde Memlük döneminden kalma Kûsûn Hanı (1341),
Kayıtbay Hanı ve Sebil-Küttabı (1477), Kayıtbay Hanı (1480–81), Sultan Gavri Hanı
(1504–5), Zerakeşe Hanı (XVI. yy başı), Cellabe Hanı (XVI. yy başı) ve Han el-Hâlili
(1511) bu yapı tipinin örnekleri olarak sayılabilir. Hanların yapı biçimleri Memlük
devrinde yerli yerine oturmuştu. Anıtsal taç kapının yer aldığı cephelerinde caddeye bakan dükkânları bulunan hanlar, genellikle dikdörtgen şekilli, üstü açık, ortasında bir çeşme ya da havuza yer verilen bir avlu etrafında çok katlı bir düzenleme
sergilerler. Hanların giriş katlarında tüccarların mallarını bırakabilecekleri depolar
ve hayvanların bağlanabileceği ahırlar, üst katlarında ise genellikle bir taraçaya
açılan insanların istirahat edebilecekleri mekânlar yer alırdı.
Memlüklüler zamanında yapılan maristanların en ünlüsü, Kalavun Maristanı’dır (1284–85). Büyük oranda tahrip olmuş vaziyetteki maristan, çok sayıda küçük
odalarla bağlantılı bir avlunun dört tarafındaki dört büyük mekândan oluşan ve
Fatımi saraylarının yapısını çağrıştıran bir şemaya sahipti. Sultan Müeyyed’in yaptırdığı bimaristan da harabe hâlindedir.
Bahri Memlüklüler zamanında Sultan Nasır Muhammed b. Kalavun’un
1312’de, Çerkez Memlüklüler döneminde de Sultan Kansu Gavri’nin 1506-7’de
yaptırdığı su kemerleri, Amr b. As Caddesi ile Femmü’l-Hâliç Meydanı’nın birleştiği
noktadan başlayarak ve Bahri’l-Uyun Caddesi’ni takip ederek Kahire Kalesi’nin güneydoğusuna doğru uzanmaktaydı. Diğer taraftan sakaların taşıdığı suyu depolamak için havuzlar, sarnıçlar ve sebiller inşa edilmiştir. Bugüne kadar ulaşabilen
Aytmış el-Becaşi Havuzu (1383) ile Sultan Kayıtbay’ın 1474, 1475 ve 1496 tarihli üç
havuzu hayvanların su ihtiyacını karşılamak içindir. “Havzu’l-Devvab” denilen bu
yapılar, iki büyük kemerle caddeye açılan dikdörtgen şekilli bir mekândaki yalak ve
su deposundan ibarettir. Sarnıçlar daha çok sebillerin bodrum katlarında yapılmak-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Kayıtbay Sebil-Küttabı
Baştak Hamamının Girişi
la birlikte müstakil olarak yapılanlarına da rastlanmaktadır. Yakup Şah elMihmandar Sarnıcı (1495–96) bu tiptedir. Kahire Kalesi’nin doğu yamacında yer
alan sarnıç, üç dilimli kemerli bir taç kapıdan ulaşılan çapraz tonozla örtülü bir giriş
holü ile oradan geçilen kubbeli bir odadan meydana gelmektedir.
Sebiller de insanlara su temin eden yapılar olarak ortaya çıkmıştır. Kahire’de
günümüze kadar ulaşabilmiş en eski sebil örneği, Sultan Nasır Muhammed’in Muiz
li-Dinî’l-lah Caddesi’ndeki medresesinin girişinin sol tarafına inşa ettirdiği 1326
tarihli yapıdır. Sonraları Memlüklülerin bu amaçla yaptıkları eserler arasında yepyeni bir tipin ortaya çıktığını görüyoruz. Sebil ya da Sebilhane ile Sıbyan Mektebi
olarak ayrı ayrı faaliyet gösteren iki farklı yapıdan birincisi alt kata, ikincisi de üst
kata yerleştirilerek Sebil-Küttablar meydana getirilmiştir. İlk örnekleri Kahire’de,
XIV. yüzyılda Bahri Memlüklüler devrinde verilmiştir. Tebbana Caddesi’nde yer alan
1368–69 tarihli Ümmü Sultan Şaban Medresesi’nde sebil ve küttabın ayrı ayrı yerleştirildiği görülmektedir. Bu iki ayrı yapı tipi ilk defa Kahire’de Suku’l-Silah Caddesi’ndeki Emir Seyfeddin Olcay el-Yusufi Medresesi’ne bitişik yapılan Sebil-Küttab’da
(1373) iki katlı biçimde düzenlenmiştir. Böylece elde edilen bu yeni mimari kompozisyon daha sonraki yapılara da örneklik etmiştir. Çerkez Memlüklüler zamanında
Sebil-Küttablar daha da geliştirilmiştir. Memlüklüler Mezarlığındaki Sultan Ferec b.
Berkuk Hankahı’nda (1400–11) ana cephenin iki ucuna yerleştirilmiş iki cepheli ve
dikdörtgen planlı mekânlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.1479 tarihli Sultan
Kayıtbay Sebil-Küttabı, en eski müstakil örnek olması yanı sıra anıtsal ölçülerde ele
alınması bakımından kayda değerdir. Cami, medrese, zaviye, hankah ve han gibi
çeşitli yapılara bitişik olarak inşa edilen Sebil-Küttabların bodrum katlarında sarnıçlar yer almaktadır. Bir, iki ve üç cepheli olarak yapılan Sebil-Küttabların alt katında
genellikle dikdörtgen planlı, içerisinde mermer havuzlar ve bir selsebil bulunan bir
oda (sebilhane) ile yan hizmetlerin görüldüğü bitişikteki farklı boyutlu odalardan
meydana gelen sebil; üst katında ise çoğunlukla alttaki sebilin planını tekrarlayan,
ancak kemerlerle dışarı açık, daha çok Anadolu’daki yazlık mektepleri çağrıştıran
küttab yer almaktadır.
Su mimarisinin diğer bir grubunu da hamamlar oluşturmaktadır. Memlük
döneminde inşa edilen hamamlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Gerçekte uzun tarihleri boyunca sık sık restore edildiği ve yeniden yapıldığı için zamanımıza gelebilen pek çok hamamın inşa tarihini tespit etmek oldukça zordur. Mimari bakımdan Mısır hamamları bazı değişikliklerle Roma hamam geleneğini devam ettiren yapılardır. Dar bir kapıdan girilen dolambaçlı bir giriş vasıtasıyla ortasında fıskiyeli havuzu, yanlarda sedirleri bulunan ve “maslah” denilen soyunmalık
kısmına ulaşılmaktadır. Bunun bitişiğinde dikdörtgen şekilli, camla doldurulmuş
delikli tonozlu ılıklık bulunmaktadır. Buradan dar bir kapıyla sıcaklığa geçilmektedir.
Zemini mermer kaplı, kubbeli sıcaklıktan Roma hamamlarının özünü teşkil eden
“Mağtas”a ulaşılmaktadır. Zemininde sıcak su havuzu bulunan Mağtas, hamamların
en süslü yerini teşkil etmekteydi. Bunun bitişiğinde de cehennemlik yer almaktadır.
Memlüklüler zamanından kalan hamamların önde gelenleri; Baştak Hamamı
(1341), Sultan Şeyh Melik Müeyyed Hamamı (1415–20) ve Sultan Eşref İnal Hamamı’dır (1456).
Memlük devrinden günümüze ulaşan Muhibbiddin Ebu Tayyib Evi (1350),
Şakir b. el-Ganem Evi (1372–73), Zeynep Hatun Evi (1468), Sultan Kayıtbay Evleri
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Baştak Sarayı
Kahire Kalesi
Reşid Kalesi
(1474, 1485), Razzaz Evi (1485) ve Sultan Gavri Evleri (1503–4, 1504–5) de saraylara benzer düzenlemeler göstermektedir. Ancak daha küçük boyutlu olarak yapılmışlardır.
Memlüklüler döneminden kalan saraylar kısmen ayaktadır. Bununla birlikte
vakıf kayıtları ile mevcut yapılar bu devrin konutlarının düzenlemesi hakkında bilgi
vermektedir. Alınak Sarayı (1293), Emir Yaşbak (Kusun) Sarayı (1336), Baştak Sarayı
(1337), Mancak el-Silahdar Sarayı (1347), Emir Taz Sarayı (1352), İbn Bezarec Sarayı
(1440), Kayıtbay Yazlık Sarayı (1474) ve Sultan Kansu Gavri Sarayı kalıntıları (1501–
16) günümüze ulaşabilenlerdir. Bunlar üzeri bir kubbe veya bir fenerle örtülü bir
merkezi alan ile birbirine bakan iki eyvandan müteşekkil kat planlıdır.
Memlük devrinden günümüze ulaşan Muhibbiddin Ebu Tayyib Evi (1350),
Şakir b. el-Ganem Evi (1372–73), Zeynep Hatun Evi (1468), Sultan Kayıtbay Evleri
(1474, 1485), Razzaz Evi (1485) ve Sultan Gavri Evleri (1503–4, 1504–5) de saraylara benzer düzenlemeler göstermektedir. Ancak daha küçük boyutlu olarak yapılmışlardır.
Saray ve evlerin dışında Memlük sivil mimarisine diğer bir örnek de
Rab’lardır. Genellikle bir caddenin kenarına dizilmiş dükkânların üzerine yapılan ve
birinci kattaki galeriden ulaşılan çok sayıda dairelerden müteşekkildir. Her bir daire
iki katlıdır; alt kat tuvalet, su kaplarının konulduğu bir niş ve bir kabul salonuna, üst
kat ise yatak odalarına sahiptir. Umumiyetle mutfak bulunmaz. Memlüklüler Mezarlığındaki Kayıtbay Rab’ı (1474) bunun güzel bir örneğidir.
Eyyubiler devrinde 1183-1184’te Bedreddin Karakuş tarafından yapımına
başlanan ve 1207-8’de de Melik Kamil tarafından ilk olarak hükümdarlık merkezi
şeklinde kullanılan Kahire Kalesi, çeşitli Memlük Sultanları tarafından eklenen binalar ve onarımlarla daha da geliştirilmiştir. Sultan Zahir Baybars, Sultan Kalavun,
Eşref Hâlil, Nasır Muhammed, Sultan Hasan, Sultan Kayıtbay ve Sultan Gavri’nin
ilave ettiği Babü’l-Kulla, Darü’l-Adl, Kamelya, Nasır Muhammed Camii ve Sarayı,
Kasru’l-Ablak, Baysariyye Sarayı, Tablahane, yeni burçlar vb. dinî, sivil ve askerî
yapılar bunlardandır. Diğer taraftan Memlüklüler zamanında Akdeniz sahilindeki
kentlerde de kaleler inşa edildiği bilinmektedir. Sultan Kayıtbay’ın İskenderiye ve
Reşid’de yaptırdığı kaleler bunlardandır. İskenderiye Kalesi (1477) dış ve iç surlarla
kuşatılmış 17.500 m2 bir alanı işgal etmektedir. Ana burç bir köşk gibi çok katlı bir
düzenlemeye sahiptir. Birinci ve ikinci katta mescit ve diğer ihtiyaçlar için kullanılan
odalar, üçüncü katta ise gözetleme bölümleri mevcuttur. 1479’da Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı ve 1516’da Sultan Gavri’nin tahkim ettiği Reşid Kalesi, kare şekilli
olup, köşelerinde büyük burçlara sahiptir. Kuzey cepheden tek bir kapı ile ulaşılan
kalenin burçlarında askerin eğitimi ve savunma için mekânlar, duvarların üzerinde
seyirdim yerleri ile dendanlar vardır.
Memlükler zamanında İslam dünyasının çeşitli yerlerinde çok sayıda eser
verildiği bilinmektedir. Halep’teki Memlük eserleri arasında Şeyh Ali Türbesi (1514)
ile Cevheri Hamamı (1384) sayılabilir. Bunlar cephe düzenleri, yapım kitabeleri ve
renkli mermer süslemeleri ile Memlük sanatının bütün özelliklerine haiz binalardır.
Yağmuriye Medresesi (1264), Zahiriye Medresesi, Akiki Hamamı (1277), Tenkiz
Camii (1317), Aksab Camii (1321), Tenkiziye Kur’an ve Hadis Okulu (1328), Sancaktar Camii (1347), İfriduniye Türbesi (1347), Arak Türbesi (1348), Cianiye Türbesi
(1352), Mencek Camii (1362), Tavusiye Camii (1382), Tinebiye Türbesi (1395), Fari-
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Birecik Kalesi
Adıyaman/Kâhta
Yeni Kale
siye Medresesi Camii (1405), Zin Hamamı (XIV. yüzyıl), Çakmakiye Medresesi
(1421), Büyük Gül Camii (1426), Dellamiye Camii (1443), Tevrizi Camii ve Hamamı
(1444), Nehasiye Hanı (1457), Sabuniye Kur’an Okulu ve Camii (1463), Sağdiye Zaviyesi (1508) ve Sibai Camii ve Medresesi (1515) Şam’da ortaya konulan Memlük
devri eserlerindendir. Filistin’de şimdilerde İsrail sınırları içerisinde kalan Safed’de
1275-76’da yapıldığı ileri sürülen Camiü’l-Ahmar, son derece değişik ve ilgi çekici
bir mimariye sahiptir. Mukarnaslı bir taçkapısı olan cami kare bir plana sahip olup
ortada dört paye ile dokuz bölüme ayrılmıştır. Bunlardan mihrap önündeki kubbelidir. Diğerleri ise çapraz tonozlarla örtülmüş, yalnız tam ortadakinin tonozu süslü
bir biçimde işlenmiştir. Böylece burada Türklerle Orta Asya’dan gelmiş olmasına
ihtimal verilen cami mimarisinde yeni ve değişik bir uygulamanın örneği ile karşılaşılır. Anadolu’nun güneydoğu bölgesinden Gaziantep Pişirici Kasteli (1283), Gaziantep Kalesi (1481), Şanlıurafa/Birecik Kalesi ve şehir surları (1277–79, 1301, 1477–
78, 1482–84), Birecik Ulu Camii (1364–65), Birecik Çarşı Camii (1370), Birecik Arguniye Mescid ve Medresesi (XIV. yy), Birecik Kule (Urfa Kapısı) Mescidi (1483), Birecik Alaburç (Meydan Kapısı) Mescidi (1484), Birecik Merkez Bucağı, Dorucak (Şeyh
Bekir) Köyü Türbesi (1480 Civarı), Halfeti Çekem Mahallesi Mescidi ve Türbesi
(1395), Adıyaman/Eski Kâhta Yeni Kale (1286, 1291–93, 1309), Eski Kâhta Kutlu
Doğmuş Camii ve Zaviyesi (1336–37), Besni Çarşı Camii (1293–94, 1299–1309,
1310–1341), Eski Malatya Melik Sunullah Camii (1394), Eski Malatya Namazgâhı
(1465), Adana/Kozan Hoşkadem Camii (1448), Antakya Habib-i Neccar Camii
(1268) ve Tarsus Ulu Camii (Camii’n-Nur) Minaresi (1362) Memlük dönemi imar
faaliyeti olarak sayılırlar.
MÖ. 2000 yılından başlayarak iskâna sahne olduğu tahmin edilen Birecik
Kalesi’nin en önemli onarımının Memlüklüler devrinde gerçekleştiği bilinmektedir.
Bugün mevcut olmayan ve biri Kale Camii’ne ait olan üç kitabeye göre, kale Muhammet Berke Han tarafından Bira’daki saltanat naibi Emir Cemaleddin’in velayetinde (1277–79) ve Sultan Nasır Muhammet zamanında 700 h./1301 m yılı sonunda yenilenmiştir. Tarihi kaynaklarda “Kale-i Beyda” olarak isimlendirilen kalenin
Memlük Sultanı Kayıtbay’ın 1477-78’de Suriye’ye giderken Birecik’e uğradığı sırada
diğer birçok kale ile birlikte tamir ettirildiği belirtilmektedir. Muhtemelen üç katlı
olan kalenin etrafını kuşatan surlardan güney tarafında 15 m lik bir bölüm ile batısında 25 m uzunluğundaki bir kısım günümüze ulaşabilmiştir. Bunların moloz taş
dolgu ve kesme taş kaplamalı inşa edildiği görülmektedir. 12 burcu ve 2 gözetleme
kulesi olduğu sanılan kalenin içinde, cami, hamam, sarnıç ve yatır kalıntılarının
bulunduğu rivayet edilmektedir.
Kâhta Çayı (Nymph Irmağı)’nın kenarında 300–350 m yüksekliğindeki sarp,
kayalık bir tepe üzerine kurulmuş olan Yeni Kale’de, Memlük dönemindeki ilaveler
Sultan Kalavun (1286), Sultan Eşref Hâlil (1291–1293) ve Sultan Nasır Muhammet
(1309) zamanlarında gerçekleştirilmiştir. Kale dış mimari durumu itibariyle oldukça
sağlamdır. Dıştan kenarları (yaklaşık 5 cm) düzlenmiş, ortası kabarık bırakılmış kireç
taşlarıyla oldukça sağlam bir işçilikle örülmüştür. İçeride ise bazı bölümler ayakta,
bazıları yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya, bazıları da tamamen yıkılmış durumdadır.
Kaynaklarda kale içinde saray, cami, dükkân (çarşı), hamam, su depoları (sarnıçlar),
zindan vb. yapıların bulunduğu ifade edilmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Birecik Alaburç Mescidi
Kozan Hoşkadem Camii
Şanlıurfa/Birecik’te Meydan Kapısı’nın uzantısında yer alan Alaburç Mescidi, cephelerindeki madalyonlarda bulunan sülüs karakterli kitabelere göre Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından yaptırılmıştır. Yazıtlarda tarih verilmemesine karşın mescidin, Meçan Kapısı ile aynı tarihlerde (1484) yapılmış olması muhtemeldir. Ancak
burcun ne zaman mescit olarak kullanılmaya başlandığı bilinmemektedir. Dıştan
10,80 x 11,30 m boyutlarında, yaklaşık kare planlı yapının cepheleri benzer düzenlemelere sahiptir. Kuzeydoğu köşedeki L biçimli bir koridorla ulaşılan iç mekân,
ortadaki çapraz tonozla örtülü bir kare bölüm, batı ve güneydeki sivri beşik tonozlu
birer eyvan, batı eyvanın kuzeyindeki kubbeli, kare planlı ve güney eyvanın iki yanındaki beşik tonozlu ve dikdörtgen şekilli hücrelerden müteşekkildir.
Memlük Sultanı Seyfeddin Çakmak zamanında Emir Abdullah Hoşkadem
tarafından 1448 yılında yaptırılmış olan Adana/ Kozan Hoşkadem Camii, eğimli bir
araziye tamamen kesme taştan inşa edilen, büyük boyutlu, kare planlı bir yapıdır.
Doğusunda ve batısında sonradan ilave edilmiş yazlık namazgâh kısımları bulunan
caminin, dış cephelerinde de tamiratların izlerini görmek mümkündür. Ancak kuzey
cephedeki anıtsal taç kapı, üç dilimli kemerli nişi ve kitabesiyle orijinal Memlük
özelliklerini hâlâ üzerinde barındırmaktadır. Ayrıca duvarlardaki pencere formları
ile üst örtüye hâkim olan kubbe Anadolu Türk mimari anlayışından çok Memlük
karakterini yansıtmaktadır. Harimde on iki dikdörtgen payenin sınırladığı mekân,
ortadaki kubbe ve etrafındaki daha alçak tonozlu birimlerle bir merkezi yapı sergilerken, bunun etrafını kuzey, doğu ve batı yönlerden çapraz tonozlu mekânlar,
güney taraftan ise ortasında bir mihrap önü kubbesine yer verilmiş doğu-batı istikametindeki beşik tonozlu bir sahın kuşatmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Özet
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
•Büyük Selçuklu sonrasındaki atabeyliklerden Hârizmşahlara ait eserlerin çoğu,
Moğol istilası nedeniyle günümüze gelememiştir. Kalan eserlerin en önemlileri
Zevzen, Forumad ve Günabad Camileri ile Harzem’deki Aksaray-Ding ve
Ürgenç’teki Fahreddin Razi ile Sultan Tekeş Kümbetleridir. Camiler İran’da
Büyük Selçuklular devrinde örneklerine rastlanılan eyvanlı plandadırlar. Daha
sağlam durumdaki Zevzen Camii ile Günabad Cuma Camii, iki eyvanlı ve revaklı
avlulu yapısıyla bu geleneğin önemli temsilcileridir. Türbeler de yüksek kare
planlı gövdeleri, içten kubbe dıştan piramidal külahla son bulan üst örtüleri ve
tuğla terakota, firuze renkli sırlı tuğla süslemeleri ile Büyük Selçuklular devrinin
kulevari mezar anıtlarının geleneğini yansıtırlar.
•Salgurlular devrinden Şiraz’da Atabey Sungur’un yaptırdığı eserlerin başında
Sunguriye Medresesi gelir. Sungur Mescidi ve Ribatı da onun eseridir.
Zengi’nin yaptırdığı Kânât-ı Zengiâbâd (suyolu), Tekle’nin inşa ettirdiği Hân-ı
Bâzârgânân, Atabey Sa’d b. Zengi’nin Şiraz’da bina ettiği Mescid-i Nev (Mescidi Atabeg), Ribât-ı Şehrullah ve Esvâk-ı Murabba-ı Atabegî, Tekle’nin yaptırdığı
ribatlar, Ebubekir b. Sa’d’ın inşa ettirdiği Dârüşşifâ, Mescid-i Sengî-i Danâbcird,
Terken Hatun’un oğlu Atabey Muhammed adına yaptırdığı Adudiye Medresesi
ile Âbiş Hatun’un inşa ettirdiği ribat Salgurlu devrine ait diğer imar faaliyetleri
arasında sayılabilir.
•Zengi mimarisi esasen diğer atabeyliklerdeki gibi Büyük Selçuklu mimarisinin
bir devamı niteliğindedir. Özellikle Nureddin Zengi zamanında önemli mimari
eserler ortaya konulmuştur. Musul Ulu Camii, Halep Makam-ı İbrahim, Bosra
Gümüştekin Medresesi, Şam Nuriye Darü’l-Hadisi, Şam Nuriye Maristanı, Şam
Nuriye Medresesi, Musul İmam Avnüddin Türbesi, Musul Karasaray bu
dönemden önemli yapıtlardır. Ayrıca Halep Ulu Camii ile Halep Kalesi’nde de
köklü onarımlar gerçekleştirilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Özet
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
•Zengilerin devamı niteliğinde bir devlet olan Eyyubiler, Mısır, Suriye,
Hicaz, Yemen ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni içine alan coğrafyada
hüküm sürmüşlerdir. Fatımiler dolayısıyla kısmen Kuzey Afrika etkileri
taşıyan Eyyubi mimarlığı, çoğunlukla Büyük Selçuklu sonrası
atabeyliklerinden Zengilerin tesirinde kalmış ve kendisinden sonra Mısır
ve Suriye’de gelişen Türk-İslam mimarisini de etkilemiştir. Şam Adiliye
Medresesi, Halep Firdevs Medresesi, Hasankeyf Camiu’r-Rızk, Kahire
İmam Şafi, Mansur İsmail ve Abbasi Halifeleri Türbeleri ile Kamiliye ve
Salihiye Medresesleri, Anti Lübnan dağlarındaki el-Aruz Kervansarayı
yansısıra Kahire, Şam, Halep ve Bosra gibi şehirlerdeki kale ve surlar bu
dönemin akılda kalan eserleri arasındadır.
•Eyyubilerin son hükümdarının ölümü üzerine önce karısı Şecereddür
tahta geçmiş, daha sonra Memlük adı verilen Türk komutanlardan
İzzeddin Aybek ile evlenince yönetimi kendisine devrederek Mısır’da
Memlük Devleti’ni tesis etmiştir. Bahri (Türk) Memlükleri (1250-1382) ve
Burci (Çerkez) Memlükleri (1382-1517) olmak üzere birbirini takip eden iki
dönem halinde hüküm süren Memlüklerin mimarisinde hem eski Türk
mimarlığının gelenekleri ile yeni anlayışların etkisinden söz etmek
mümkündür. Renkli taş geçmeler, yüksek kasnaklı kubbeler ve dört
eyvanlı avlulu plan şemaları Eyyubi, at nalı kemerler ile çifte pencereler
Kuzey Afrika ve Endülüs etkilidir. Halep Altınboğa Camii, Kahire Baybars
Camii ile Melik Müeyyed Camii devrin önde gelen anıtsal yapılarındandır.
Ağırlıklı olarak renkli taş ve mermer malzemenin kullanıldığı eserler
külliyeler hâlinde düzenlenmiştir. Kalavun ve Kayıtbay Külliyeleri bu
anlamda zikretmeye değer. Memlükler medrese mimarisinde de önemli
eserler bırakmışlardır. Kahire Kalavun, Sultan Hasan ve Kayıtbay
Medreseleri ile Şam Emir Çakmak Medresesi bu türün dikkat çekici
örnekleridir. Sultan Kalavun Türbesi Mısır’daki en önemli Memlük mezar
yapısıdır. Baştak Sarayı ve Berkuk Hankahı da Memlüklerden günümüze
ulaşan farklı yapı örnekleridir. Bunlardan başka Anadolu’nun güneydoğu
bölgesinde de Memlükler devrine ait çeşitli tipte eserler bulunduğu
bilinmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi Salgurlu devri yapısı değildir?
a) Günabad Cuma Camii
b) Mescid-i Nev
c) Kânât-ı Zengiâbâd
d) Sunguriye Medresesi
e) Adudiye Medresesi
2. Aşağıdakilerden hangisi kapalı avlulu medreselerin Türk-İslam mimarisindeki
en erken ve Suriye’deki tek örneğidir?
a) Kutbeddin Mahmud Medresesi
b) Nuriye Medresesi
c) Adiliye Medresesi
d) Kamiliye Medresesi
e) Gümüştekin Medresesi
3. Aşağıdakilerden hangisi dört Sünni İslam mezhebinin eğitimi için Mısır’da kurulmuş ilk eğitim kurumu olarak dikkat çeker?
a) Sultan Hasan Medresesi
b) el-Sâdâtü’l-Sa’âlebe Medresesi
c) Salihiye Medresesi
d) Sargıtmış Medresesi
e) Kalavun Medresesi
4. İran’daki Büyük Selçuklu camilerindeki gibi mihrapönünde kubbeye yer verilen
Mısır’daki ilk Memlük eseri aşağıdakilerden hangisidir?
a) Nasır Muhammet b. Kalavun Camii
b) Aksungur Camii
c) Baybars Camii
d) Emir Şeyhu Camii
e) Sitti Miska Camii
5. Aşağıdakilerden hangisi Kahire’deki en eski sebil örneğinin banisidir?
a) Ümmü Sultan Şaban
b) Emir Seyfeddin Olcay el-Yusufi
c) Sultan Ferec b. Berkuk
d) Sultan Nasır Muhammed
e) Sultan Kayıtbay
Cevap Anahtarı :
1.a 2.e 3.b 4.c 5.d
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR
Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira:
Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi.
Aslanapa, O. (1979). Kırım ve Kuzey Azerbaycan'da Türk Eserleri, İstanbul: İstanbul
Fethi Derneği Yayınları.
Aslanapa, O. (1984). Türk Sanatı, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Bayhan, A. A. (2001). “Mısır’daki Türk Kültür Varlığından Örnekler: Kahire/Nasır Muhammet B. Kalavun Camii”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (7), 23–36.
Bayhan, A. A. (2002). “Güneydoğu Anadolu’da Memlük Sanatı”. Türkler. (VI, 133–
144). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Bayhan, A. A. (2002). “Mısır’da Memlük Sanatı”. Türkler. (VI, 120–132). Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları.
Bayhan, A. A. (2003). “Kahire Kalesi”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (10), 7–41.
Bayhan, A. A. (2004). “Mısır’daki Eyyubi Devri Mimari Eserleri: Medreseler ve Hankah/Zaviyeler”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (12), 1–16.
Bayhan, A. A. (2004). “Mısır’daki Eyyubi Devri Mimari Eserleri: Türbeler”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (13), 21–41.
Bayhan, A. A. (2007). “Mısır’ın İskenderiye Kentinde Bir Türk İstihkâmı: Sultan Kayıtbay Sahil Kalesi”. *Bildiri+. F. Türkmen-G. Gülsevin (Ed.). I. Uluslararası Türk Dünyası Kültür
Kurultayı (09–15 Nisan 2006, İzmir/Çeşme) Bildiri Kitabı. I, (ss. 297–320). Ankara: Ege Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayınları.
Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University
In Cairo Press.
Behrens-Abouseif, D. (1992). “Baybars I Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 223-224). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1992). “Baybars II Hankahı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 224-225). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1992). “Berkuk Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 512-514). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo:
The American University In Cairo Press.
Behrens-Abouseif, D. (2001). “Kalavun Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 228-229). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (2002). “Kayıtbay Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXV, 81-82). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Behrens-Abouseif, D. (2002). “Kubbetü’l-İmâm eş-Şâfiî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. (XXVI, 303-304). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (1995). “Eyyubiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XII, 31-33). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Beksaç, A. E. (2009). “Sultan Hasan Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVII, 505-506). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Can, Y. – Gün, R. (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul: Kayıhan Yayınları.
Cezar, M (1977). Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari
Creswell, K.A.C. (1952-59). The Muslim Architecture of Egypt, I-II, Oxford: Clarendon
Press.
Eruz, A. F. (2004). “Memlükler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXIX, 97-100). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Eyice, S. (1993). “Cami”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (VII, 56-90). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann.
İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann.
Merçil, E. (2009). “Salgurlular”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 2931). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Muhammed, S. M (1976-1980). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, II-III-IV, elKâhira: Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti.
Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics.
Uluçam, A. (1989). Irak’taki Türk Mimari Eserleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Uluçam, A. (2009). “Suriye-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXXVII, 559-565). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Uluçam, A. (2010). “Şam-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
(XXXVIII, 320-325). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası.
Williams, Caroline. (2002). Islamic Monuments in Cairo. The Practical Guide. Cairo:
American University in Cairo Press.
Yazar, T. (2007). Nahcivan’da Türk Mimarisi (Başlangıcından 19. Yüzyılın Sonuna Kadar), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi.
Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası.
Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi.
Yetkin, Ş. (1988). “Abbasiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (I, 4956). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi.
 Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
23
ANADOLU SELÇUKLU
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
SONRASI BEYLİKLER MİMARİSİ
• İlhanlılar
• Karakoyunlular
• Akkoyunlular
• Hamidoğulları
• Eretnalılar
• Karmanoğulları
• Candaroğulları
• Germiyanoğulları
• Saruhanoğulları
• Aydınoğulları
• Menteşeoğulları
• Ramazanoğulları
İSLAM SANAT
TARİHİ
• Bu üniteyi Çalıştıktan sonra
• Anadolu Beylikler Dönemi mimari ve süsleme özelliklerini
tanıyacak
• Beylikler Devri Mimarisinin Anadolu Mimarisine
kazandırdığı yenilikleri öğrenecek
• Anadolu Beylikler Dönemi yapı türlerini örneklerle
değerlendirebileceksiniz.
ÜNİTE
6
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
ANADOLU SELÇUKLU SONRASI BEYLİKLER
GİRİŞ:
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol hâkimiyetine girmesinden sonra sınır
bölgelerine yerleşmiş bulunan Türkmen Beyleri, hem Selçuklulara hem de
Moğollar’a karşı mücadele etmişler ve İlhanlı hâkimiyetinin zayıflamasıyla birlikte,
bulundukları
bölgelerde
bağımsızlıklarını
ilan
ederek
kendi
beyliklerini
kurmuşlardır. Böylece, XIV. yüzyılda sanat tarihinde “Beylikler Dönemi” olarak
adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır.
Anadolu’ya Moğol istilası sonrasında gelen çok sayıda ki Safavî, Konya
çevresinde koloni oluşturmuş, Farsçayı da konuşma dili haline getirmişlerdir.
Bunun üzerine 1277 yılında Karmanoğlu Mehmet Bey bir fermanla her yerde
Türkçeden başka dil kullanılmayacağını emretmiş ve böylece Anadolu’nun dili
Türkçe olmuştur.
Beylikler döneminde Anadolu’da siyasi birlik kurmuş olan Türkmenler, XIV.
yüzyılda şehir yaşamında nüfus, kültür, ekonomik ve ticaret üstünlüğünü ele
Anadolu Beylikler
dönemi sanatı, Anadolu
Selçukluları ile Osmanlı
sanat devreleri arasında
süren, temel üslup
özellikleri bakımından
farklı gelişmeler
gösteren bir dönemdir.
geçirmişlerdir. Din ve bilim adamları, memurlar, tüccarlar, esnaf ve zanaatkâr
zümreyi oluşturmuşlardır. Beylikler döneminde astroloji ve tıp gibi pozitif bilimler
ile teolojik bilimler, Anadolu Selçuklu geleneğinde devam ettirilmiştir.
Anadolu’daki yönetimin çok başlı olması sebebiyle Beylikler devri sanatı
için kesin bir başlangıç vermek mümkün değildir. Bu beyliklerden çoğu XIV ve XV.
yüzyıllarda
hâkimiyetlerini
yitirmiş
olmalarına
rağmen,
Anadolu’nun
Türkleşmesinde büyük hizmetleri olmuştur. Osmanlı Beyliği ise diğer beylikleri tek
tek ortadan kaldırarak, Anadolu Türk birliğini sağlamıştır.
Selçuklu sanatından Osmanlı sanatına geçişi sağlayan bu dönem, hem
siyasi hem de sosyal tarihin izlerini taşımaktadır. Anadolu’nun farklı bölgelerinde
değişik gelişme çizgilerine sahip bu mimari, her bir beylikte ayrı ayrı gelişme
göstermiştir.
Anadolu beyliklerinin her biri sanat ve mimari alanında, kendi özel şartları
içinde, farklı gelişim seyirleri ortaya koymakla birlikte, çoğu beylikte özellikle de
2
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Karamanoğulları’nda Selçuklu etkilerinin devam ettiği açıkça görülür. Beylikler
devri süsleme sanatı özellikle de çini tezyinatı, Selçukluların bir devamı şeklinde
Aydınoğulları tarafından sürdürülürken, Batı Anadolu topraklarında bir takım yeni
arayışların, yeni denemelerin de ortaya çıktığı gözlenmektedir.
Esas itibariyle Beylikler dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri
Çizim 1.1Erzurum
Yakutiye Medresesi Planı
(O.Aslanapa'dan)
arasında bir köprü oluşturmaktadır. Beylikler dönemi sanatı ayrıca, kısa bir zaman
içinde imparatorluk sanatına yükselmiş olan Osmanlı mimarisinin oluşumuna da
önemli katkıda bulunmuştur.
İLHANLILAR
İlhanlı Devleti, Cengiz Han'nın torunu Hülagû Han tarafından, merkez
Tebriz olmak üzere İran'da 1256 yılında kurulan Moğol devletidir. Azerbaycan'ı ele
geçiren Hülagû Han, 1258'de Bağdat'ı alarak Abbasî Devleti'ne son vermiş ve daha
sonra Anadolu Selçuklu Devleti'ni egemenliği altına almıştır. Bu dönemde
Anadolu'da ticaret gerilemiş, Türkler, Doğu ve Orta Anadolu'dan batı bölgelerine
doğru göç etmek zorunda kalmışlardır. İlhanlılar döneminde Orta Asya’dan
Anadolu’ya yoğun bir Türkmen göçü yaşanmıştır. İlhanlılar, İran ve Anadolu’da
Resim1.1 Erzurum
Yakutiye Medresesi
imar faaliyetlerinde bulunmuşlar, Erzurum’da Yakutiye Medresesi, Amasya’da
Bimarhane, Niğde’de Hüdavent Hatun Kümbeti gibi çeşitli anıtsal eserler inşa
etmişlerdir.
Erzurum Yakutiye Medresesi kitabesine göre Sultan Olcayto ve Bolugan
Hatun adına H. 710- M. 1310 tarihinde Hoca Yakut Gazani tarafından yaptırılmıştır.
Kapalı avlulu, dört eyvanlı revaklı ve tek katlı bu medrese, anıtsal bir cephe
düzenlemesine sahiptir (Çizim 1.1). Sırlı tuğlalarla yapılan minaresi, taçkapıdan
sonra cepheye hareket kazandıran en önemli elemanıdır. Avlusunun üzeri
mukarnaslı tonozla örtülmüştür. Mukarnas kavsaralı taçkapısı geometrik, bitkisel
ve figürlü süslemelerin gelişmiş örnekleri ile dikkat çekicidir. Medresenin doğu
eyvanı türbe ile birleştirilmiş, güney eyvanı ise mescid olarak düzenlenmiştir.
Medrese günümüzde Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır (Resim 1.1 ve 1.2).
Resim1.2 Erzurum
Yakutiye Medresesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
1308 tarihinde inşa edilen Amasya Şifahanesi ise açık avlulu, iki eyvanlı,
revaklı düzeni ile klasik Selçuklu medrese planına uygundur. Abidevi taçkapısı,
silindirik kulelerle hareketlendirilen simetrik cephesi, süslemeleri ile dikkat
çekicidir.
Şifahanenin taçkapısı üzerindeki geometrik ve bitkisel motifler ise
yüzeysel olarak işlenmiştir.
Niğde’de 1312 tarihli Hüdavent Hatun Kümbeti, İlhanlı Valisi Sungur Ağa
zamanında, IV. Kılıçarslanın kızı Selçuklu Prensesi Hüdavent Hatun için yaptırılmış
önemli bir mezar anıtıdır. Sekizgen gövdeli kümbetin doğusunda taçkapı, diğer üç
ana yönde ise pencere açılmıştır. Kümbet, gövdesindeki çift başlı kartal, aslan,
insan başları, bitkisel ve geometrik motifler ile dikkat çekerken, taçkapısı geometrik
yıldız geçmeler, merkezî ve palmetlerle tezyin edilmiştir (Resim 1.3).
Resim1.3 Niğde
Hüdavent Hatun Türbesi
Büyük Selçuklu ve Orta Asya etkileri ile şekillenen İlhanlı Mimarisi, inşa
teknikleri, yapı tipleri ve tezyinat konularında daha çok Büyük Selçuklu geleneğini
devam ettirmekle birlikte, Anadolu’da yeni yorumlarla anıtsal eserler inşa
etmişlerdir.
KARAKOYUNLULAR
Karakoyunlular, XIV. yüzyılın ikinci yarısında, Van Gölü kıyısındaki Erciş
merkez olmak üzere, kuzeyde Erzurum’dan, güneyde Musul'a kadar uzanan Doğu
Anadolu toprakları üzerinde kurulmuş, 1380-1469 yılları arasında hüküm sürmüş
bir Türkmen devletidir. Karakoyunlu hükümdarları, hem hayatlarının büyük bir
kısmını savaş ve mücadelelerle geçirmişler hem de, bilim ve fikir hayatının
gelişmesine ve ülkelerinin bayındırlığına da büyük önem vermişlerdir.Van'daki Ulu
Cami, İsfahan'daki Cuma Camisi ve Tebriz'de Gök Mescid ve Medresesi, Gevaş
Halime Hatun Kümbeti, Karakoyunlu mimarisinin tanınmış örnekleri arasındadır.
En önemli yapıları olan Van Ulu Caminin günümüze sadece minaresinden
küçük bir bölüm kalmıştır. Cami zengin süslemeli tuğla bir yapı olup, planı ve tonoz
örtüsüyle önemlidir. Mihrabı önüne büyük bir kubbe yerleştirilmiş, mihrabın
güney, batı ve doğu duvarları ise rölyef halinde zengin tuğla ve stuko süslemelerle
kaplanmıştır.
4
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Karakoyunlu hükümdarı Muzafferiddin Cihanşah’ın 1465 yılında Tebriz’de
yaptırdığı Gök Mescid, İran’daki Karakoyunlu mimarisinin önemli bir örneğini
oluşturur. Plan kuruluşu ile son derece simetrik olan bu yapı çini süslemeleri ile
Resim1.4 Tebriz
Gök Mescit
dikkat çekicidir (Resim 1. 4).
Karakoyunlu mezar yapıları genel özellikleri ile Selçuklu dönemi kümbet
mimarisinin bir devamı niteliğindedir. Gevaş’taki 1385 tarihli Halime Hatun
Kümbeti, Ahlat’taki 1397 tarihli Erzen Hatun Kümbeti, Kadem Paşa Hatun Kümbeti
ile Patnos yolundaki Anonim Kümbet Karakoyunluların anıtsal mezar yapılarını
oluşturur. Bunlar cenazelik, gövde ve külahtan oluşan, kesme taştan inşa edilmiş
yapılardır. Gevaş Halime Hatun Kümbeti ve Erzen Hatun Kümbeti onikigen
gövdesinin yüzey süslemeleri, Ahlat kümbetlerinin süslemelerine benzemesine
rağmen daha zengin ve gelişmiş bir özellik gösterir (Resim 1.5-1.6).
Resim 1.5 Van
Halime Hatun Kümbeti
AKKOYUNLULAR
Akkoyunlular, XV. yüzyılda Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Irak’ta hüküm
süren bir Türkmen devletidir. Türkmen boylarından oluşan Akkoyunlular, devlet
kurmadan önce Diyarbakır yöresine yerleşerek bu bölgede etkili olmuşlar ve 1507
yılında Safeviler tarafından yıkılmışlardır. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere
Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Baybur tve Hasankale’de Akkoyunlular’dan günümüze
ulaşan cami, medrese, kervansaray, hastane, türbe ve saray gibi çok sayıda eser
inşa edilmiştir.
Diyarbakır’daki Akkoyunlu camileri, küçük ölçülerde, gösterişli, siyah-beyaz
Resim1.6 Erzen
Hatun Kümbeti
taş mimarisi, planları ve süslemeleri ile göze çarpan yapılardır. 1489 yılında Hoca
Ahmed tarafından yaptırılan Aynî Minare Camii, yan mekanlı camilerin değişik sade
ve küçük bir örneğidir (Çizim1.2).
Akkoyunluların ünlü hükümdarları Uzun Hasan döneminde Diyarbakır'da
inşa edilen Şeyh Safa Cami ise, plan kuruluşu bakımından Akkoyunlu mimarisindeki
merkezî plana doğru gidişin önemli bir temsilcisidir. Cami, içerisinin yöresel yapım
levha çinilerle kaplanmış olması bakımından ilgi çekicidir. Diyarbakır’daki Şeyh
Çizim 1.2 Diyarbakır
Ayni Mimare Camii Planı
Matar Camii de, Akkoyunluların Osmanlı camilerine benzeyen bir diğer örneğidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
Camide süsleme olmamasına rağmen siyah-beyaz kesme taş malzemeden yapılmış
olması, nedeniyle hareketli bir cephe anlayışı sağlanmıştır. Caminin önünde üç
gözlü bir son cemaat yeri vardır. Baldaken tarzında dört sütun üzerine yükselen
kare minaresi ise, kitabe kuşağına kadar siyah, sonrası siyah ve beyaz taşların
alternatif dizimi ile örülmüş, sıra dışı bir uygulamadır(Resim 1. 7 ).
Eğitim yapılarının temsilcisi olan Mardin'deki Sultan Kasım Medresesi
(1487-1507) özellikle taş işçiliği ile ön plana çıkmıştır. Medresenin plan ve mimari
Resim 1.8
Sultan Kasım Medresesi elemanlarının şekillenmesinde Artuklu mimarlık gelenekleri etkili olmuştur. İki katlı
(O.Aslanapa'dan)
olarak düzenlenen medrese, bünyesindeki cami ve türbe ile bir külliye
oluşturmuştur. Medresenin ortasında revaklı avluya yer verilmiş, revakların üzeri
yıldız tonozlarla örtülmüştür. Büyük eyvanın zemindeki küçük kanallarla ortadaki
selsebile bağlanması ise bölgenin geleneksel bir özellikleri olarak dikkat çeker
(Resim 1. 8).
Akkoyunlu mezar yapıları içinde ilginç örnekler vardır ve bunlardan biri de
Ahlat’taki Emir Bayındır Kümbeti’dir. 1492’de camiye bitişik olarak yapılan Emir
Resim 1.9 Ahlat
Emir Bayındır Kümbeti
Bayındır Kümbeti, yüksek bir kaide üzerinde silindirik gövdeden oluşur. Gövde,
güney yönünde sütunlar üzerine oturan kemerlerle dışarıya açılmıştır ki bu
uygulaması ile tek önektir (Resim1.9). Akkoyunluların bir başka mezar yapısı da
Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey için Hasankeyf’de, Dicle nehrinin kıyısında inşa
ettirdiği türbedir. Anadolu’da bir benzeri daha olmayan Zeynel Bey Türbesi,
dairesel bir alt yapı üzerine yükselen iki katlı, silindirik gövdeli bir yapıdır. Mezar
odasının üzeri yıkılmış, çini levhaları dökülmüş, sanduka ve mezardan hiçbir iz
Resim 1.10 Hasankeyf
Zeynel Bey Türbesi
kalmamıştır. Türbenin gövdesi ise tuğla ve sırlı tuğlalar ile kaplanmıştır (Resim
1.10).
Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam
dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve
mezar taşlarını koyun resimleriyle süslemişlerdir. Doğu Anadolu bölgesinde
Akkoyunlulara ait çok sayıda koç ve koyun tarzında yapılmış mezar taşları
bulunmaktadır.
6
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
HAMİDOĞULLARI
Hamidoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasında sonra
Eğirdir, Isparta ve Konya bölgesinde kurulan Anadolu Türk Beylikleri'ndendir. 1301
yılında kurulan beyliğe Dündar Bey'in dedesi olan Hamid Bey'in adı verilmiştir.
Başta beyliğin kurucusu Hamid Bey olmak üzere bütün Hamid beyleri âlimleri ve
tarikat erbabını korumuş, onlara vakıflar bağlamıştır. Dündar Bey tarafından 1302
yılında yaptırılan Eğridir’deki Taş Medrese ise bu beyliğin en önemli yapısıdır. 1238
tarihini taşıyan anıtsal taçkapısının aslında bir Selçuklu kervansarayına ait olduğu
son yıllarda yapılan kazılarla belgelenmiştir. Tamirlerle değişmiş olan medrese, iki
katlı revaklı avlulu ve iki eyvanlı bir plana sahiptir. Korkuteli’ndeki Sinaneddin
Medresesi de iki katlı ve eyvanlı oluşuyla Selçuklu geleneğini sürdüren bir diğer
yapıdır.
Hamidoğullarının Antalya kolu ise Tekeliler adını taşır. Bu kentte 1373’de
Mübarizeddin Mehmed Bey tarafından yaptırılan Yivli Minare Camii, adını aslında
bir Selçuklu yapısı olan minaresinden alır. Oniki sütuna oturan altı kubbeli caminin
kubbeleri dıştan kiremit örtü ile kapatılmıştır. Bu cami Anadolu’da çok kubbeli Ulu
Camii tipinin en eski örneklerinden biridir.
Caminin doğusunda bulunan Yivli Minare ise I. Alaaddin Keykubat
zamanından kalma olup, ait olduğu ilk camiye yönelik bilgi bulunmamaktadır.
Minarenin kaidesi taş, gövdesi tuğladan yivli olarak yapılmış, gövdesi firuze renkli
Resim 1.11 Antalya
Yivli Minare Camii
çinilerle tezyin edilmiştir. Yivli minare gerek üslubu, gerekse üzerindeki kitabesi ile
Selçuklu özelliği taşımaktadır. Şehrin sembolü haline gelen minarenin şerefeden
yukarı kısmı yenilenmiştir (Resim 1.11).
ERETNALILAR
Eretna Beyliği Anadolu'nun Moğol (İlhanlılar) istilasına uğramasından
sonra, Sivas, Erzincan, Kayseri çevresinde kurulan bir beyliktir. Beyliğin kurucusu
Alaeddin Eretna, İlhanlılar Devletinin Rûm (Anadolu) valisi Timurtaş'a hizmet eden
komutanlardan biridir. 1335- 1381 yılları arasında hüküm süren Eretnaoğulları,
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
Anadolu’daki diğer Türk beylikleri gibi siyaî, askerî ve idarî teşkilatta Selçukluları
taklit etmişlerdir. Bu beylik daha çok anıtsal nitelikli mezar anıtları ile dikkat
çekerler.
Ertanoğlu Şeyh Hasan Bey’in 1347 tarihinde Sivas’a yapılan türbesi
minareye benzerliğinden dolayı Güdük Minare olarak bilinir (Resim 1.12). Türbenin
kaidesi kesme taştan yapılmış, silindirik gövdesi ise sırlı tuğlayla örülmüştür. 1322
tarihli Kırşehir Aşık Paşa Türbesi ise kubbe şekli, cephe tarasımı, mermerden
Resim 1.12
Güdük Minare
yapılmış taçkapısı ile Selçuklu mimarisinden tamamen farklı bir görünüşle yeni bir
üslubun habercisi olmuştur (Resim 1.13).
Kayseri Köşk Medrese ise Emir Eretna’nın hanımı için küçük ölçülerde
yapılmıştır. Genel görünümü ile medreseden çok bir kaleyi andırmaktadır (Resim
1.14). Revakların çevrelediği avlunun ortasına piramit kubbeli sekizgen bir kümbet
yerleştirilmiştir. Yapı medrese olarak adlandırılmasına rağmen, Selçuklu dönemi
medrese planından ayrılmaktadır ki değişik plan düzenlemesi ile Anadolu’da tekrar
Resim 1.13 Kırşehir
Aşık Paşa Türbesi
edilmemiştir.
KARMANOĞULLARI
Anadolu Selçuklu Devleti'nin ardından kurulan Karamanoğulları Beyliği,
Ermenek, Karaman, Konya, Aksaray, Niğde ve Anamur yörelerine egemen olmuş,
XIII. yüzyıl Anadolusunun en güçlü Türk beyliğidir. Bu yüzden Osmanlı Beyliği de
onlardan ilk başlarda uzak durmuş, iyice büyüyüp güçlendikten sonra Anadolu’daki
Resim 1.14 Kayseri
Köşk Medrese
son beylik olarak Karamanoğullarını kendisine bağlamıştır. Sosyal eserlerin inşası
bakımından Anadolu beylikleri arasında Karamanoğullarının önemli bir yeri vardır.
Karamanoğulları döneminde cami, medrese, türbe, han, hamam, zaviye, köprü gibi
çok sayıda sanat değeri taşıyan eser inşa edilmiştir.
Karamanoğlu Mehmet
Bey, Türkçeyi devlet
yönetiminin resmî dili
olarak kullanan
Anadolu'daki ilk Türk
devletidir.
Karamanoğulları cami mimarisine bir yenilik getirmemiş, geleneksel cami
şemasını kullanmış, bu dönemde düz çatı ile örtülü, bazen de mihrap önü kubbesi
olan camiler ile tek kubbeli camiler inşa etmişlerdir. Önemli camileri arasında
Ermenek Ulu Camii, Karaman’daki Arapzade Camii ve Aksaray Ulu Cami
gösterilebilir. 1431 yılında inşa edilen Aksaray Ulu Camii enine dikdörtgen
8
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
formunda, kıbleye dik beş sahından oluşan bir plan düzenine sahiptir. Mihrapönü
ve aynı eksende ikinci bölümü kubbe ile örtülü olan caminin, diğer mekânları
çapraz tonozla örtülmüştür (Resim 1.15). Caminin zengin süslemeli ahşap minberi
ise Selçuklu dönemine aittir.
Karamanoğulları, medreseleriyle
Karamanoğulları Selçuklu
devletinin yerine geçmek
için çok iddialı
olduklarından, Selçuklu
üslup ve geleneğine en
çok bu beylik bağlı
kalmıştır.
de Selçuklu geleneğini sürdüren bir
beylik olmuştur. Emir Musa Bey’in
yaptırmış
olduğu
Ermenek
Tol
Medrese, iki eyvanlı ve revaklı avlulu
bir yapı olup, planı ile Selçukluya
bağlı
Resim 1.16 Ermenek
Tol Medrese
özellikler
taçkapısındaki
yansıtırken,
silmeleri
ve
kapı
üstündeki penceresi ile Selçuklu
taçkapı düzeninden ayrılır.
Karaman’daki
Resim 1.17Ermenek
Tol Medrese
Hatuniye
Medresesi ise, Karamanoğlu
Alaeddin Bey’in hanımı olan
Nefise
Sultan
tarafından
1382’de Numan bin Hoca
Resim 1.15 Aksaray
Ulu Camii
Ahmed
adlı
yaptırılmıştır.
bir
ustaya
İki
eyvanlı,
revaklı avlulu bu medrese,
hücrelerinin üstünün kubbe
ile örtülü olması nedeniyle
Osmanlı
Çizim 1.3 Ermenek
Tol Medresesi planı (O.Aslanapa'dan)
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
mimarisinin
etkilerini göstermektedir.
9
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
Niğde’de iki katlı ve iki eyvanlı olarak 1409 tarihinde inşa edilen Ak Medrese,
cephe düzeni açısından Selçuklu döneminden ayrılan özelliklere sahiptir. Dışa
Resim 1.17 Ermenek
Tol Medrese
taşkın yüksek taçkapı, mukarnaslı kavsarayı çevreleyen büyük kaş kemer, birer
yenilik olarak bu yapıda ortaya çıkar (Resim 1.18).
İbrahim Bey tarafından 1433’de Karaman’da yaptırılan imaret, İki katlı
olarak düzenlenmiş, ayrıca mescit, medrese, darül-kurra ve tabhane ile İbrahim
beyin türbesini de bünyesinde bulundurur. İmaret, giriş mekanı ve avlusunun
Resim 1.18 Niğde
Ak Medrese
Çizim 1.4 Karaman
İbrahim Bey İmareti
Planı (O.Aslanapa'dan)
Selçuklu sanatının üslup
ve geleneğine en çok
bağlı kalan bu beylik,
uzun süren egemenliği
üstünü örten kubbesi ile Selçukluların kubbeli medrese planını sürdürür (Çizim 1.4)
Yapının çini mihrabı ise bugün İstanbul’da Çinili Köşk’te sergilenmektedir.
Karamanoğulları mezar anıtları bakımından
Selçuklu türbe ve kümbetlerinden daha farklı bir
mimari kullanırlarken, mezar anıtlarını sade ancak
anıtsal
görünüşlü
olarak
tasarlamışlardır.
Karamanoğlu Alaaddin Bey’in kümbeti, Konya’da
Fakih Dede ve Kalenderhane kümbetleri,
Akşehir’de Seyid Mahmud Hayranî kümbeti bu
dönemin önemli mezar anıtları arasında yer
alırlar. Ayrıca Konya’da bulunan Mevlâna’nın
türbesi de son şeklini Karamanlılar zamanında
almıştır. 1273 yılında Hz. Mevlâna ölünce oğlu
Sultan Veled ve Selçuklu Emirleri ilk türbeyi mimar
Resim 1.19 Konya
Tebrizli Bedreddin’e yaptırmış, daha sonra, 1397
Mevlana Türbesi
yılında Mevlâna’nın türbesi Karamanoğlu Alâaddin
Ali Bey tarafından silindirik gövdeli, konik külahlı ve çini kaplamalı yivli bir kümbet
olarak düzenlenmiştir(Resim 1.19).
CANDAROĞULLARI
Candaroğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra
süresince Osmanlı
Sinop, Kastamonu ve Safranbolu’yu içine alan bölgede yaşamış bir Türk beyliğidir.
sanatından
Beyliğin Sinop kolu İsfendiyaroğulları adı ile de tanınmıştır. Bu beylik Fatih Sultan
etkilenmiştir.
Mehmet'in izlediği akıllı politika sonucu 1461 yılında savaş yapılmadan Osmanlı
Devleti'ne katılmıştır. Karamanoğullarından sonra Anadolu beyliklerinin en uzun
ömürlü olanıdır.
Mimari alanda külliye, cami, medrese, türbe, imaret, han,
hamam, kütüphane ve mektep gibi çok sayıda eser inşa etmişlerdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
İSLAM SANAT TARİHİ
Cami mimarisini geliştirmeye çalışan Candaroğulları, tek kubbeli, yan
mekânlı ve zaviyeli camiler inşa etmişlerdir. İbn-i Neccar Camii, tek kubbeli
camilerin önemli temsilcilerinden biridir (Resim 1.20). Kastamonu’daki 1353 tarihli
cami, Murad oğlu Hacı Nusret tarafından yaptırılmıştır. Üç kubbeli son cemaat yeri
ve tromplu kubbesi ile ilk Osmanlı camilerine benzeyen bir yapıdır. Düzgün kesme
taş malzemeden inşa edilen caminin müzeye taşınan ahşap kapı kanatları dönemin
seçkin örnekleri arasındadır.
Resim 1.20 Kastamonu
İbniNeccar Camii
Candaroğullarının Kastamonu’daki 1454 tarihli İsmail Bey Külliyesi; Cami,
türbe, medrese, imaret, han ve hamamdan oluşur. Cami yan mekânlı olup, önünde
kubbelerle örtülmüş beş gözlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Mermerden
yapılan taçkapısı, geometrik ve stilize edilmiş bitkisel motifler ile tezyin edilmiştir.
Bu mermer taçkapı Beylikler devri mimarisinin karakteristik üslubunu en iyi
canlandıran örneklerden biridir.
Kastamonu yakınlarında Kasaba Köyü’nde Emir Mahmut Bey tarafından
1366 yılında yaptırılan ahşap tavanlı cami, dıştan basit görünümüne rağmen, içteki
ahşap işlemeleri, çok renkli kalem işleri ve tavan süslemeleriyle bir sanat
harikasıdır. Caminin mihrabı orijinal süslemelere sahip olup, ahşap kapı kanatları
Resim 1.21 Kastamonu
Kasaba Köyü Mahmut
Bey Camii
ise hem yazı hem de bitkisel motiflerle bezenmiştir (Resim 1.21).
GERMİYANOĞULLARI
Germiyanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çökmesi ve
dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde İç Batı Anadolu’da Kütahya
merkezli olarak kurulmuş, Oğuzlar'ın Avşar boyundan olan bir Türkmen beyliğidir.
Germiyanoğulları Beyliği Dönemi’nde Kütahya, yoğun ilmî ve kültürel faaliyetlere
sahne olmuştur. Bu dönemde, devlet bazında Türkçeye önem verilmiş, ilim ve fikir
adamları teşvik ve himaye edilmiş ayrıca ilmî, dinî, sosyal ve kültürel amaçlarla
yaptırılan, medrese, imaret, mescit, cami, zaviye, kütüphane, han, hamam ve
çeşme gibi pek çok esere zengin vakıflar tahsis edilmiştir.
Germiyanoğulları Beyliği’nin camileri, yaygın olarak tek kubbeli ve üç gözlü
son cemaat yerleri bulunan yapılar olarak inşa edilmişlerdir. 1377 tarihli Kurşunlu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Resim 1.22
Vacidiye Medresesi
11
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
Camii, 1433 tarihli İshak Fakih Camii ve 1487 tarihli Hisarbey Camii bu türden
yapılar olup, gösterişli cepheleri, itinalı mimarileri ile dikkat çekerler.
Bu dönemde Kütahya’da faaliyet gösteren dört medrese bulunmaktadır.
1314 tarihli Vacidiye Medresesi, Umur bin Savcı tarafından bir rasathane olarak
yaptırılmış olup, Selçuklu kapalı avlulu medreselerine benzemektedir (Resim 1.22).
Kubbeli girişin solunda kullanılan aletlerin konulduğu oda rasathanedir. Türk
üçgenlerine oturan büyük kubbenin ortasında, gözlem için geniş bir açıklık ve
altında havuz bulunmaktadır.
Germiyanoğullarından Yakup bey’in yaptırdığı imaret ise, bu işlevdeki
yapıların tek örneğidir. İmaret büyük bir kubbe ile örtülü şadırvanlı avlu mekanı ve
yanlardaki ikişer küçük kubbeli bölümleriyle Osmanlı mimarisinin zaviyeli tip
örneklerindendir.
Germiyanoğulları
Osmanlı
mimarisinin
etkisinde
eserler
meydana
getirmişler, yalnız ilk yıllardan kalan rasathane, bir yenilik olmuştur ve Selçuklu
geleneğine bağlıdır. Gayet sade bir düzenlemenin görüldüğü Germiyanoğlu
eserlerinde, daha çok cephe görüntülerine önem verilmiş, taçkapı, kemer formları,
silmeler ve kabaralarla hareketli cepheler oluşturulmaya çalışılmıştır. Yan cepheler
ve iç duvarlarda ise az sayıdaki örnek dışında süslemeye yer verilmemiştir.
Germiyanoğlu Beyliği’nin mimarlık eserlerinde Anadolu Selçuklu geleneğine bağlı
plan ve form anlayışının yanı sıra, XIV. yüzyıldan itibaren Batı Anadolu’da gözlenen
yeni arayış ve denemelerle karşılaşılmaktadır.
SARUHANOĞULLARI
Saruhanoğulları Beyliği XIV. yüzyıl başlarında Batı Anadolu’da Manisa ve
Çizim 1.5 Manisa
Ulu Camii Planı
(O.Aslanapa'dan)
çevresinde kurulmuş bir Türk beyliğidir. Beyliğin kurucusu Saruhan Bey, 1313'te
Manisa'yı ele geçirmiş ve beyliğin başkenti yapmıştır. Saruhan Bey'in hayatta kalan
oğullarından İshak Bey ve torunu İlyas Bey daha ziyade imar faaliyetleri ile
isimlerini duyurmuşlardır. Beylik ilk kez 1390'da Yıldırım Bayezid tarafından, kesin
olarak da I. Mehmed tarafından 1410'da Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
İSLAM SANAT TARİHİ
Manisa ve çevresi Osmanlı'nın son dönemlerine kadar Saruhan Sancağı olarak
anılmıştır.
Saruhanlı Beyliği en önemli ve ilgi çekici camilerini Manisa’da inşa
etmişlerdir (Çizim 1.5). Saruhanoğlu İshak Bey tarafından 1376’da yaptırılan cami,
Resim 1.23 Manisa
Ulu Camii
1378’de eklenen türbe ve medrese ile bir külliye şekline dönüşmüştür. Caminin
planı mihrap duvarına paralel, yedi bölümlü dört sahından oluşmaktadır. Mihrap
önü kubbesi sekizgen olarak düzenlenmiştir. Camiinin sekiz istinatlı kubbesi,
merkezî bir mekân oluşturulması yolunda Osmanlı mimarisine büyük katkı
sağlamıştır (Resim 1.23). Caminin revaklı avlusunun ortasında bir havuza yer
verilmiştir. Abanoz ağacından yapılmış minberinin ustası Antepli Mehmed bin
Abdülazizdir. Caminin batısında ise, iki katlı, tek eyvanlı bir medrese ve İshak
Çelebi’nin türbesi bulunmaktadır.
Resim 1.24 Birgi
Ulu Camii
AYDINOĞULLARI
Aydınoğulları Beyliği, XIV. yüzyıl başlarında 1308'de Güneybatı Anadolu’da
Aydın, Birgi, Tire ve Selçuk çevresinde kurulmuş; döneminde hayli etkili olmuş bir
Türk beyliğidir. Beylik, 1426'da II. Murad tarafından kesin olarak Osmanlı Devletine
katılmıştır. Aydınoğullarının ilk dönem yapılarında genellikle Anadolu Selçuklu
sanatının etkileri görülmekle birlikte daha sonra meydana getirilen eserlerde
Osmanlı
Resim 1.25 Selçuk
İsa Bey Camii
mimarisinin
gelişmesinde
etkili
olacak
yeni
denemelerle
karşılaşılmaktadır. Beyliğin kurulduğu coğafi alanda cami, medrese ve türbeler inşa
etmişlerdir.
Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından 1312’de yaptırılan Birgi Ulu Cami,
mihraba dik uzanan beş sahınlı ve mihrap önündeki kubbesi ile Selçuklu dönemi
plan özelliğini sürdürmektedir (Resim 1.24).Cami aynı zamanda Beyliğin en önemli
yapılarından biri olup, süslemeleri arasında geometrik desenli çini mozaikler dikkat
çekicidir. Caminin Selçuklu geleneğine bağlanan, çini mozaik mihrabı geometrik ve
Resim 1.26 Selçuk
İsa Bey Camii
bitkisel motiflerle, minaresi ise sırlı tuğlalarla tezyin edilmiştir.
İsa Bey Cami, Aydınoğlu İsa Bey tarafından 1374 yılında, Şam’dan gelmiş
olan Ali adlı bir mimara yaptırılmıştır. Kıble duvarına paralel dört sıra sütunun
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
oluşturduğu iki uzun sahın ile sahnın mihrabın önüne rastlayan kısımlarında arka
arkaya iki kubbe ile örtülerek, transept oluşturulmuştur. Cami bu planıyla Şam
Emeviye Camii’nden Anadolu’ya taşınan bir etkiyi sürdürmektedir.
Bu yapı
revaklarları ve sekizgen havuzu ile Osmanlı döneminde geliştirilecek olan revaklı
avlu düşüncesine de öncülük etmiştir. İsa Bey Camii cephe düzenlemesi,
mukarnaslı pencereleri, iki renkli taçkapısı ile aynı zamanda, Osmanlı camilerinin
cephe mimarisine katkıda bulunmuştur (Resim 1.25-1.26).
MENTEŞEOĞULLARI
Menteşeoğulları Beyliği Güneybatı Anadolu’da Muğla, Peçin, Milas ve
Balat’ta kurulmuş bir Türk beyliğidir. Sınırları yaklaşık bugünkü Muğla iline denk
gelen bu beyliğin hâkimiyeti, XIII. yüzyılın ortalarından XV. yüzyılın başlarına kadar
devam etmiştir. Menteşe toprakları, 1424 yılında, bütünüyle Osmanlı Devletine
katılmıştır.
Resim 1.27 Milas
Firuz Bey Camii
Selçuklu
ve
Osmanlı
mimarisinin
etkileri
ile
biçimlenen
Menteşeoğullarının yapıları, çeşitli etkileri kendi içerisinde özümlemiş ve özgün bir
mimari üslup oluşturarak Anadolu Türk mimarisinde önemli bir yer edinmiştir.
Milas’ta Erhan Bey tarafından yaptırılan Hacı İlyas Camii ile Ahmed Gazi’nin
1378’de yaptırdığı Milas Ulu Camii ve Yıldırım Bayezid’in Menteşe Valisi Hoca Firuz
tarafından 1394’de yaptırılmış olan Firuz Bey Camii bu beyliğin önemli camileridir.
Milas’taki Firuz Bey Camii, planıyla ilk dönem Osmanlı mimarisinin zaviyeli
camiler tipini yansıtır. Bu camii, giriş bölümünün üzerindeki kubbesi ve sivri
kemerleri ile hareketli bir cephe düzenine sahiptir. Asıl ibadet mekânının üzeri
Resim 1.28 Milas
Firuz Bey Camii
Kubbesi
kubbe ile örtülüdür (Resim 1.27-1.28). Caminin mukarnas kavsaralı mihrabında
mimar Musa bin Abdullah ve nakkaş Musa bin Adil’in adları yazılmıştır.
İlyas Bey cami, Balat’ta 1404’de İlyas Bey tarafından tek kubbeli olarak
yaptırılmıştır. Yapının ana cephesinde son cemaat bölümünün yerini alan ve eyvan
türü büyük bir kemerle dışarı açılan kısımda üç bölümlü bir düzenleme görülür.
Menteşeliler medrese
mimarisinde de
yenilikler getirmişledir.
Ayrıca geometrik motifli şebekeler, sırlı çiniler kakılmış geometrik taş süslemelerle,
hareketli bir cephe oluşturulmuştur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
İSLAM SANAT TARİHİ
Ahmet Gazi Medresesi 1375’te Peçin’de yaptırılmıştır. Medresenin
dikdörtgen avlusunun çevresine on hücre yerleştirilmiştir. Üzeri kubbeli mekan ise
bu medresede ana eyvanın yerini almıştır.
Menteşeoğulları mimari eserlerindeki süslemeler, çoğunlukla oyma,
Ana eyvanın kubbe ile
örtülmesi, daha sonra
Osmanlı mimarisinde
rastlanacak bir
yeniliktir.
kabartma ve kakma tekniğinde yapılmış, yıldız ve geometrik şekiller ile rumi,
palmet ve lotusların meydana getirdiği bitkisel süslemelerden oluşurken, fügürlü
süsleme oldukça sınırlı kullanılmıştır. Süsleme unsurları yapıların içinde ve dışında
dengeli bir şekilde dağılmıştır. Taçkapı, mihrap, tonozlar, kapı ve pencere alınlıkları
süsleme programının uygulandığı alanlardır. Menteşe Beyliği mimari eserlerinde
taş, tuğla, mermer ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Bunların yanı sıra çini ve
ahşaba da yer verilmiştir.
DULKADİROĞULLARI
Dulkadiroğulları 1337-1521 yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Maraş
ve Elbistan bölgesinde kurulmuş Oğuzlar'ın Bozok kolundan olan bir Türkmen
beyliğidir. Dulkadiroğullarının ilk reisi Zeyneddin Karaca Bey'dir. Osmanlı
İmparatorluğu ve Memlükler arasında mücadelelere neden olan beylik, Turnadağ
Savaşı'yla (1515) yıkılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır. Anadolu'ya
Çizim 1.6 Elbistan
Ulu Camii Planı
(O.Aslanapa'dan)
yönelen Orta ve Batı Asya çıkışlı Türk kitleleri öncelikle Dulkadiroğulları
hâkimiyetindeki topraklara yerleşmişler ve daha sonraları buralardan Anadolu'nun
iç ve batı kesimlerine yönlendirilmişlerdir. Böylelikle Dulkadiroğulları Devleti
Anadolu'yu Türkleştiren başlıca unsurlardan biri olmuştur. Dulkadiroğulları,
beyliğin kurulduğu coğafi alanda cami, mescit, medrese, türbe, zaviye, köprü gibi
çok sayıda dini ve sosyal tesis yapmışlardır.
Elbistan Ulu Cami Dulkadiroğullarının Osmanlı üslubundaki önemli
camilerinden biridir (Çizim1.6). Plan ve mimari özellikleri bakımından Osmanlı
üslubunu yansıtan merkezî planlı düzenlemeye sahip camide, dört paye üzerine
oturan ana kubbeyi dört yanda yarım kubbeler çevrelemiş, köşelerde dört küçük
Resim 1.29 Elbistan
Ulu Camii
kubbe kullanılmıştır (Resim 1.29). Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri çapraz
tonozlarla örtülmüştür. Soncemaat yerinin ortasında yer alan taçkapı, Selçuklu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
taçkapılarının özelliklerini taşır. Caminin kuzeybatı köşesinde ise silindirik gövdeli
kesmetaş minaresi yükselir.
Dulkadiroğullarından Süleyman Bey’in oğlu Alaüddevle tarafından 1496
tarihinde yaptırılan Maraş Ulu Camii ise enine dikdörtgen planı, mihraba dik yedi
Resim 1.30
Kahramanmaraş
Taş Medrese
sahnı ile Anadolu Selçuklu Ulu Camii plan geleneğini sürdürür.
Maraş’taki Taş Medrese, Dulkadiroğullarının önemli medreselerinden
biridir (Resim 1.30) . Avlunun batısında üç oda, doğusunda da türbe yer alır. Bu
medrese asimetrik planı ile daha çok Memlük geleneğine bağlıdır.
Dulkadiroğullarının medrese alanındaki bir diğer yapısını oluşturan, Melik
Nasırüddin Mehmed Bey tarafından 1432’de yaptırılmış olan Kayseri’deki Hatuniye
Medresesi, ise simetrik planı ile Selçuklu medrese mimarisine uygunluk gösterir.
Dulkadiroğullarının
eserlerinde bölgenin
özelliği olarak,
Selçukluların olduğu
kadar Osmanlı ve
Memlük sanatının da
etkileri görülür.
RAMAZANOĞULLARI
Ramazanoğulları Beyliği Adana, Sis, Ayas ve Payas yöresinde kurulmuş,
Oğuzların Üçok koluna mensup bir Anadolu Türk beyliğidir. 1352 yılında kurulan
beylik siyasi hayatı içinde bağımsız bir devlet statüsüne erişememiştir. İlk önce
1510’a kadar Mısır Memlüklerine, daha sonraları da 1516’da da Yavuz Sultan
Selim’in
Mısır
seferi
sırasında
Osmanlı
İmparatorluğu’na
katılmıştır.
Ramazanoğulları mimariye önem vermiş başta cami olmak üzere mescit, medrese,
hamam, han, bedesten gibi eserler inşa etmiştir.
Ramazanoğullarının en önemli yapısı Adana’daki Ulu Cami’dir. Türbe ve
medrese ile bir külliye halinde olan Ulu Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle
Resim 1.31 Adana
Ulu Camii
güneyden gelen Memlük etkisini birleştiren önemli bir yapıdır. 1513’de Halil Bey
tarafından yapımına başlanmış, 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından
tamamlanmıştır (Resim 1.31-1.32). Cami, kıbleye paralel dört sütundan teşekkül
eden iki sahına sahiptir. Mihrap önü kubbe, diğer bölümleri ise çapraz tonozla
örtülmüştür. Mermerden yapılan mihrapta, İznik çinileri kullanılmıştır. Caminin
avlusuna doğu ve batıdaki taçkapılarla ulaşılmaktadır. Kuzey ve batısı revaklarla
Resim 1.32 Adana
Ulu Camii
çevrili olan avlunun döşemeleri, siyah ve beyaz taşlarla iki renkli olarak yapılmıştır.
Sekizgen gövdeli minaresi ise renkli taş kuşakları ile Memlük minarelerini hatırlatır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
İSLAM SANAT TARİHİ
Ramazanoğulları mimari bakımdan güneyden gelen Zengi ve Memlük
eserlerinin etkisi altında iki renkli taş süslemelere önem verirken, mimari
elemanlar ve çini süslemede Osmanlı mimarisinin etkisini taşırlar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Özet
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
•XIV-XV. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan beylikler
Osmanlı devletinin egemenliğine girene kadar kendi bölgelerinde kültür
ve imar faaliyetlerinde bulunarak Beylikler dönemi sanatını
oluşturmuşlardır. Anadolu beyliklerinin her biri sanat ve mimari
alanında, kendi özel şartları içinde farklı gelişim seyirleri ortaya
koymakla birlikte, özellikle de Karamanoğullarında Selçuklu etkilerinin
devam ettiği görülmektedir. Güneydoğu Anadolu ve komşu bölgelerde
ise Suriye ve Mezopotamya etkileri hissedilmektedir. Bununla birlikte
Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve Osmanlı Beyliğinin egemen oldukları
batı Anadolu topraklarında bir takım yeni arayışların, yeni denemelerin
ortaya çıktığı izlenebilmektedir. Esas itibari ile beylikler dönemi
mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri arasında bir köprü
oluşturmaktadır. Beylikler döneminde ortaya çıkan yenilikler, Klasik
Osmanlı mimarisinin esaslarını hazırlayan gelişmeler olmuştur.
•Beylikler dönemi cami mimarisinde, cami planlarına revaklı avlu ve
son cemaat yerinin eklenmesi yanında, Manisa Ulu, Selçuk İsa Bey ve
Bursa Yeşil camilerinde belirginleşen, daha önce mevcut olmayan bir
takım yeni düzenlemelerin, açılımların ortaya çıktığı görülmektedir.
Yapılardaki tezyinatta iç ile dış arasında bir ahenk ve denge kurulmaya
çalışılmış, süsleme sadece yapıların dışında değil, içinde de yer almaya
başlamıştır. Yeterince aydınlık olmayan Selçuklu yapılarına karşılık
beylikler dönemi yapıları cephelere açılmış altlı üstlü pencerelerle
aydınlatılmaya çalışılmıştır.
•Medreselerde ise Selçuklu üslubunun ana hatlarıyla devam ettirildiği
gözlemlenmektedir. Selçuklu sanatında taçkapılar hem camilerde hem
de medreselerde cephenin en önemli elemanıdır.
•Bu dönemde Selçuklu geleneğini devam ettiren türbe örneklerin yanı
sıra farklı türde yeni türbeler de inşa edilmiştir. Baldaken tarzı
türbelerle, iki katlı türbeler bir yenilik olarak ortaya çıkar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
İSLAM SANAT TARİHİ
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi İlhanlı dönemi eseridir?
a) Vacidiye Medresesi
b) Yakutiye Medresesi
c) Birgi Ulu Camii
d) İsa Bey Camii
e) Zeynel Bey Türbesi
2. Aşağıdakilerden hangisi Beylikler dönemi eseri değildir?
a) Birgi Ulu Camii
b) Manisa Ulu Camii
c) İznik Nilüfer Hatun İmareti
d) Selçuk İsa Bey Camii
e) Vacidiye Medresesi
3. 1273 yılında ölen Hz. Mevlâna için Sultan Veled tarafından yaptırılan türbenin
mimarı aşağıdakilerden hangisidir?
a) Mimar Hayrettin
b) Tebrizli Bedreddin
c) Mimar Sinan
d) Şamlı Ali
e) AhlatlıMufaddal
4. Ramazanoğullarının en önemli yapısı olan, cami, türbe ve medrese ile bir
külliye halinde düzenlenen Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle güneyden gelen
Memlük etkisini birleştiren yapı hangisidir?
a) Elbistan Ulu Camii
b) Birgi Ulu Camii
c) Manisa Ulu Camii
d) İsa Bey Camii
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler
e) Adana Ulu Camii
5. Şam Emeviye Camii plan özellikleri taşıyan ve Ali adlı bir mimara yaptırılmış
olan Aydınoğullarının en önemli yapısı hangisidir?
a) Birgi Ulu Camii
b) Manisa Ulu Camii
c) Selçuk İsa Bey Camii
d) FiruzBey Camii
e) Milas Ulu Camii
Cevap Anahtarı:
1. b 2.c 3.b 4.e 5.c
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
İSLAM SANAT TARİHİ
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Arseven,C.E.(1970)Türk Sanatı, İstanbul.
Aslanapa, O.(1950). Karamanda Türk Mimarisi, İstanbul.
Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul.
Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara.
Aslanapa, O.(2002). “ Anadolu Selçukluları ve Beylikler Devri Kültür Sanatı” Türkler,
C.7, İstanbul. s.705-721.
Cantay,G. (1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara
Cantay,G. (2002). “Anadolu Türk Beylikleri Sanatı”, Türkler, C.8, İstanbul. s.15-29.
Crane,H. (2002) “Anadolu
İstanbul. s.30-38.
Beylik Döneminde Mimari ve Himaye”, Türkler, C.8,
Karpuz,H. (2001). Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya.
Kızıltan,A. (1958). Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul.
Öney,G. (1989). Beylikler Devri Sanatı, Ankara.
Sümer,F.(1967),Karakoyunlular, Ankara.
Tuncer,O.C.(1986).Anadolu Kümbetleri
Ankara.
Beylikler ve Osmanlı Dönemi,C.II-III,
Uysal O.(2002)”Germiyanoğulları Beyliğinde Mimari” Türkler, C.8, İstanbul. s.126133.
Yetkin, Ş. Beylikler Dönemi Mimarisi, ıstanbul. edu.tr/Bolumler/guzelsanat/
beylikler. htm
Yinanaç, R.(1989).Dulkadir Beyliği, Ankara
Yurttaş, H. (2002). “Hasankeyf’deArtuklu, Eyyûbî,Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi
Mimari Eserleri” Türkler, C.8, İstanbul. s.100-114
Yücel, Y.(1991). Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Ankara.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
ANADOLU SELÇUKLU ÖNCESİ
TÜRK-İSLAM MİMARİSİ
• Anadolu Selçuklu Öncesi
Beylikler
• Artuklu Beyliği
• Saltuklu Beyliği
• Danişmentli Beyliği
• Mengücekli Beyliği
• Anadolu Selçuklu Dönemi
İSLAM SANAT
TARİHİ
• Bu üniteyi Çalıştıktan sonra
• Selçuklu Öncesi Beylikler Dönemi mimari ve süsleme
özelliklerini tanıyacak
• Selçuklu Çağı Mimarisinin kültürel zenginliğini öğrenecek
• Anadolu Selçuklu Çağı yapı türlerini örneklerle
değerlendirebileceksiniz.
ÜNİTE
7
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
GİRİŞ
XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmeye başlayan Türk Boyları, 1071
yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya hâkim olmuşlardır. Selçuklu
komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu’daki fetihleri batıya kadar yayarak,
1075'te İznik’i Bizans’tan alıp başkent yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir.
Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti 1308’e kadar varlığını sürdürmüştür. XIII.
yüzyılın sonuna kadar süren Selçuklu Çağında her biri anıt niteliğinde çok sayıda
mimarlık eseri inşa edilmiştir. Başta camiler olmak üzere, medreseler, hamamlar,
mezar anıtları (Türbe ve Kümbetler) kervansaraylar, köprüler, saraylar, köşkler
mimari ve süslemeleri ile Anadolu’da sıra dışı örnekler olarak özel bir yere sahip
olmuşlardır.
Anadolu Selçuklu mimarisinin özünü Türklerin Orta Asya’daki gelenekleri,
Anadolu’ya göç ederken İran coğrafyasında tanıdıkları ve Anadolu’ya taşıdıkları
mimari gelenekleri ile Anadolu’nun yerli mimarisinin sentezi oluşturmuştur. XIII.
yüzyılda muhteşem üslubunu oluşturan Anadolu Selçuklu mimarisi, abidevi cephe
düzenlemeleri, taçkapılar, zengin tonoz çeşitliliği ile öne çıkarken,
dönemin
mimarları kesme taş, tuğla, çini mozaik ve ahşabı mimaride sanatsal özelliklerle
kullanılmışlardır. Ayrıca rumi ve palmetlerden oluşan stilize bitkisel motiflerin yanı
sıra geometrik motifler, figürlü kompozisyonlar ve yazı da bu dönem süslemesinin
vazgeçilmezleridir.
Çizim 3.1 Diyarbakır
Ulu Camii Planı
(D.Kuban’dan)
ANADOLU SELÇUKLU ÖNCESİ BEYLİKLER
Anadolu’daki camilerin ilk örneklerinden biri olan Diyarbakır Ulu Camii,
Sultan Melikşah tarafından 1091-1092 yılında inşa edilmiş, transept planlı bir
camidir (Çizim 3.1). Plan özellikleri ile Şam Emeviye Camii’ne benzeyen Diyarbakır
Ulu Camii, Büyük Selçuklu geleneğinin Anadolu’daki temsilcilerinden biridir (Resim
3.1). Bu geleneği yansıtan bir diğer cami de 1129 tarihli Siirt Ulu Camii’dir. Minare
Resim3.1 Diyarbakır
Ulu Camii
kaidesindeki kitabesinde yaptıranı Muğisüddin Mahmud’un adı geçmektedir. Siirt
Ulu Camii enine dikdörtgen alan üzerine kurulmuş transept planlı bir yapıdır.
2
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Siirt Ulu Camii
Anadolu’nun ilk çini
mozaik mihrabına
sahiptir.
Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne taşınan minberi üzerinde çok sayıda ayet ve usta ismi
bulunmaktadır. Ayrıca Siirt Ulu Camii, Anadolu’nun ilk çini mozaik mihrabına
sahiptir. Çini ile kaplanmış, kare kaideli, silindirik gövdeli tuğla minaresi ise sırlı
malzemenin Anadolu’da kullanıldığı en erken örnek olması bakımından önemlidir.
Bitlis Ulu Camii, Ebul Muzaffer Mehmed tarafından 1150 tarihinde
yaptırılmıştır. Mihraba paralel üç sahından teşekkül eden, transept planlı cami
(Çizim 3.2), özellikle plan düzenlemesi bakımından daha sonra inşa edilecek olan
Artuklu camilerine de örnek teşkil etmesi bakımından önem taşır.
Çizim 3.2 Bitlis
Ulu Camii Planı
(O.Aslanapa’dan)
Artuklu Beyliği
Artuklu Beyliği, Mardin, Hasankeyf ve Harput bölgelerinde 1102-1409
yılları arasında hüküm sürmüş bir Oğuz Türkmen Beyliği’dir. Başkentleri önce
Hasankeyf, daha sonra da Diyarbakır olmuş, 1231 yılında Eyyubiler tarafından
yıkılmıştır.
Artuklular cami, medrese, türbe, hamam, köprü ve saray başta olmak
üzere mimarinin pek çok kolunda yapılar inşa etmişlerdir. Artuklu camileri,
Resim3.2 Silvan
Ulu Camii
erken devir Anadolu Türk cami mimarisinin gelişimine önemli katkıda
bulunmuşlardır. Enine gelişen cami planlarında, mihrap önü kubbeleri, revaklı
avluları, minareleri, zengin taş işçilikleri ile dikkat çekmişlerdir. Silvan, Mardin ve
Kızıltepe Ulu camileri bu dönemin en gelişmiş örnekleri arasındadır. Silvan Ulu
Camisi’nde Artuklu Emiri Necmeddin Alpi’nin 1152-1157 tarihli kitabesi
vardır. Mihrap önü kubbeli cami, dört sahından teşekkül etmiştir (Resim 3.2).
Artuklu döneminin karakteristik özelliğini yansıtan 1176 tarihli Mardin Ulu Camii,
mihrap önü kubbeli ve mihraba paralel üç sahından oluşan bir plan kuruluşuna
sahiptir (Resim 3.3). Kuzeyinde avlusu bulunan caminin, avlu köşesine yerleştirilen
kare kaideli, silindirik gövdeli kesme taş minaresi, süslemeleri ile dikkat
çekmektedir. Mihrap önündeki yivli kubbe kullanımı ise Mardin ve çevresine özgü
Resim3.3 Mardin
Ulu Camii Minaresi
bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Artukluların bir diğer önemli eseri olan Harput Ulu Camii, Fahreddin
Karaaslan tarafından 1156-1157’de yaptırılmıştır. Harput Ulu Cami, ortada bir avlu
ve avlunun çevresindeki çifte revak ile mihraba paralel iki sahından oluşmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Bu plan kuruluşu ile Büyük Selçuklu dönemindeki cami geleneğinin Anadolu’daki
temsilcilerinden biri olmuştur. Kalın silindirik tuğla minaresi üzerindeki geometrik
dekorasyonlar ile dikkat çeker.
Artuklu mimarisinin en gelişmiş camisi ise 1204 yılında Artuk
Aslan tarafından tamamlanan Kızıltepe (Dunaysır) Ulu Camisi’dir.
Mihrap önü kubbeli ve mihraba paralel üç sahından teşekkül eden cami, son
Resim3.4 Harput
Ulu Camii Minaresi
derece simetrik olup, anıtsal bir cephe düzenine sahiptir (Çizim 3.3-Resim
3.5). Cephesindeki taçkapıları ve mihrabı taş süslemenin en yoğun
kullanıldığı alanlardır.
Urfa Ulu Camii ise eski bir kilisenin yerine yaptırılmış, enine dikdörtgen
Artuklu mimarisinin
en gelişmiş camisi ise
1204 yılında Artuk
Aslan tarafından
tamamlanan Kızıltepe
(Dunaysır) Ulu
Camisi’dir.
planlı bir yapıdır. Mihrap önü kubbeli olan yapının harim kısmı çapraz tonozlarla
örtülüdür. Anadolu’daki ilk son cemaat yeri de bu camide görülmektedir. Kitabesi
bulunmayan cami, doğusundaki medreseye göre tarihlendirilmiş ve 1191 yılı
caminin yapım yılı için uygun görülmüştür. Sekizgen gövdeli minaresi aslında bir
çan kulesi olup, sonradan minareye dönüştürülmüştür.
Eğitim yapılarına önem veren Artuklular Anadolu’da açık avlulu
medreselerin ilk örneklerini inşa etmişlerdir. Artuklu döneminin deneme
dönemi eserlerinden biri olan Mardin'deki Eminüddin Medresesi (XII. yüzyıl başı)
Eğitim yapılarına
önem veren Artuklular
Anadolu’da açık avlulu
medreselerin ilk
örneklerini inşa
etmişlerdir.
medrese yapılarının ilk örneklerinden biridir. Hatuniye Medresesi ise (XII. yüzyıl
ikinci yarısı) açık avlulu, iki eyvanlı, iki katlı, tasarımıyla, özgün bir yapı olarak
karşımıza çıkar. Diyarbakır’daki 1198 tarihli Zinciriye Medresesi de, açık avlulu, iki
eyvanlı, revaklı ve tek katlı bir medrese olarak düzenlenmiştir. Bu medrese zengin
taş işçiliği ile açık avlulu medreselerin gelişimini yansıtan önemli bir örnektir.
Diyarbakır Mesudiye ve Hatuniye Medreseleri ise Artuklu medreseleri ile
Anadolu Selçuklu medreseleri arasında bir köprü oluştururlar. Artuklu devri
medreselerinin en tanınmış örneği Mesudiye Medresesidir. Açık avlulu, tek eyvanlı,
revaklı ve iki katlı bir medrese olup, Anadolu’da gerçekleştirilen iki katlı
medreselerin öncüsüdür. Mardin'in Koçhisar bucağındaki 1212 tarihli Harzem
Medresesi, cami ve medreseyi birleştiren, Mardin'deki Marufiye ve Şehidiye
Çizim3.3 Kızıltepe
Ulu Camii Planı (D.
Kuban’dan)
Medreseleri ise (XIII. yüzyıl) cami, medrese ve türbe gibi değişik işlevli yapıları
birleştiren tasarımlarıyla öncü örneklerdir.
4
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Anadolu'daki Türk hamam yapılarının erken örneklerinden bazıları Artuklu
bölgesinde inşa edilmiştir. Su mimarisinin en önemli örneklerinden olan Anadolu
Türk
hamamları,
soyunmalık,
ılıklık,
sıcaklık,
külhan,
su
deposu,
ve
cehennemlikten oluşmaktadır. Hamamlardaki klasik düzenleme dört eyvan
şemasıdır. Mardin'deki Maristan Hamamı (XII. yüzyıl başı) ve Radviyye Hamamı
ile Hasankeyf kazılarında ortaya çıkarılan Artuklu hamamı da dört eyvan
şemasında düzenlenmiştir.
Köprü mimarisinin gelişkin örnekleri olarak 40 m’ye yaklaşan kemer
genişliği ile Hasankeyf Köprüsü (1116) (Resim 6) ve 38.60 m kemer açıklığı ile
Silvan Malabadi Köprüsü (1147) (Resim 7) ise kesme taştan yapılmış ve köprü
ayakları içerisinde odaları olan dönemlerinde Anadolu’nun en geniş kemer
Resim3.5 Kızıltepe
Ulu Camii
açıklığına sahip köprü örnekleridir.
Artuklu dönemi sivil mimarlığının önemli örneklerini ise saray yapıları
oluşturur. Diyarbakır'da iç kalede ortaya çıkarılan Artuklu Sarayı, Hasankeyf
Kalesi’ndeki Saray (XII. yüzyıl) ve Mardin'deki Firdevs Köşkü (XIII. yüzyıl sonu-XIV.
yüzyıl başı) belirtilmeye değer örneklerdir.
Diyarbakır Artuklu Sarayı, dört tarafı eyvanlarla çevrili, fıskiyeli havuza
Resim3.6
Hasankeyf Köprüsü
sahip, selsebil ve onu havuza bağlayan kanallar, kesme taş duvarlar, taş döşemeli
zemin, mozaik ve çini süslemeler Türk mimarisinde ilk defa bu sarayda görülen
uygulamalardır.
Saltuklu Beyliği
Saltuklu Beyliği, Ebulkasım Saltuk Bey'in Doğu Anadolu Bölgesinde
kurduğu ve 1071-1202 yılları arasında hüküm sürmüş bir Anadolu Türk Beyliği'dir.
Başkentleri olan Erzurum ve çevresinde egemenlik süren Saltuklu yöneticileri,
başta kaleler olmak üzere, cami, türbe, hamam ve kervansaray gibi önemli eserler
Resim3.7 Silvan
Malabadi Köprüsü
inşa etmişlerdir. Egemen oldukları bölgede Erzurum, Hasankale, Tortum, İspir,
Oltu, Avnik, Micingird, Zivin, Tercan, Kars ve Bayburt kalelerini ele geçirmişler, ilk
kuruluşları Urartu ve Roma dönemine uzanan bu sarp kayalıklar üzerine yapılmış
kaleleri onarıp, bir takım değişiklikler ve eklentiler yaparak kullanmışlardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Saltuklu camilerinin temsilcileri ise Erzurum’da inşa edilen Kale Mescidi
ve Ulu Camii’dir. Erzurum’un en eski Türk eseri olarak bilinen Kale Mescidi
minare gövdesindeki kûfi kitabe kaydına göre, Saltuklulardan Emir Muzaffer Gazi
Resim 3.8 Erzurum
Kale Mescidi
zamanında (1124-32) inşa edilmiştir. Minare sur duvarı üzerine yerleştirilmiş
kaidesi iki renkli kesme taştan, gövdesi ise tuğla malzemeden yapılmıştır.
Anadolu’nun en eski minarelerinden biri olup, şerefeden yukarısı XIX. yüzyıl
ilavesidir (Resim 8). Mescid ise kareye yakın bir dikdörtgen alan üzerine kurulmuş,
mihrap önü bölümü kubbeli küçük bir yapıdır.
Erzurum Ulu Camii ise 1179 yılında İzzeddin Saltuk’un oğlu Melik
Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen bir alan üzerine kurulan cami,
Resim 3.9 Erzurum
Ulu Camii
mihraba dikey yedi sahından teşekkül etmiştir (Resim 3.9). Mihrap önü kısmında
“kırlangıç örtü” olarak isimlendirilen ahşaptan yapılan ve bölgede özellikle eski
Erzurum evlerinin mutfak bölümünde yaygın olarak kullanılan geleneksel bir
kubbe ile örtülmüştür (Resim 3.10). Erzurum Ulu camii değişik dönemlerde
büyük tamirler geçirmiş bir yapıdır. Caminin tek orijinal kısmını oluşturan
mihraptaki geometrik süsleme bordürü ise dönemin karakteristik süsleme
özelliklerini yansıtmaktadır.
Saltukluların en önemli mezar anıtları aynı zamanda Anadolu’nun da en
Resim 3.10 Erzurum
Ulu Camii Kırlangıç
Kubbesi
erken tarihli mezar yapıları olan Emir Saltuk ve Mama Hatun Kümbetleridir (Resim
3.11). II. İzzeddin Saltuk’a ait Emir Saltuk Kümbeti, bağımsız ve iki katlı olarak
yapılmış, sekizgen gövdeli, konik külahlıdır. Dış görünüşüyle bölgesel mimari etkiler
taşıdığı anlaşılan iki renkli düzgün kesme taştan yapılan kümbet, Anadolu mezar
mimarisi içerisinde mimari şekli bakımından tek örnek olup başka bir benzeri
yoktur. Gövdesindeki üçgen alınlıklar, ikiz pencere şekilleri ve kör nişler içindeki
eski Türk hayvan takvimine bağlanan figürlü kabartmalarıyla dikkat çeken kümbet,
Orta Asya Türk Sanatı etkilerini
Anadolu’ya taşıması bakımından da ayrıca
önemlidir.
Saltuklu mimarisinin özgün yapılarından bir diğeri de Tercan’daki Mama
Resim 3.11
Emir Saltuk Kümbeti
Bu düzenlemesi ile
Anadolu mezar mimarisi
içerisinde tek örnektir.
Hatun Kümbetidir. Kümbet, Erzurum Melikesi olan Mama Hatun tarafından, 11911201 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Çevresi daire biçiminde bir kuşatma duvarı
6
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
bulunan kümbet, kare planlı bir cenazelik üzerinde yükselen, dilimli gövdeli ve
üzeri külahla örtülmüş bir mezar yapısıdır (Resim 3.12-3.13). Çevre duvarındaki
taçkapısı sivri kemerli ve mukarnaslı bir kavsaraya sahip olup, geometrik motiflerle
bezenmiştir.
Erzurum-Erzincan arasında bir ulaşım noktasında kurulan Tercan Mama
Resim 3.12 Tercan
Mama Hatun Kümbeti
Hatun Kervansarayı ise Tercan’dan geçen tüm yolcuların ve seyyâhların kaldığı
önemli bir konaklama yapısı olmuştur (Resim 3.14). Kervansaraylar yol
güzergâhları üzerinde bir kervanın gündoğumundan günbatımına kadar kat
edebileceği menzil adı verilen mesafelerde kurulmuşlardır. Bu mesafe arazinin
yapısına göre ortalama 20-25 km civarındadır. Akşam olunca kervansarayın
kapıları kapanır ve güvenlik bakımından giriş ve çıkış yasaklanırdı. Her türlü yol
bakım ve hizmetinin vakıf olarak verildiği bu konaklama yapıları, kervan ve kervan
yolcularının her türlü gereksinimini karışlayacak teşkilata sahiptirler. Yolcuların
rahatı için hanlarda doktor, baytar, nalbant, araba tamircileri ve hizmetkârlar
bulunmaktaydı.
Burada
konaklayanlar
üç
gün
boyunca
ücretsiz
olarak
kervansarayın hizmetlerden yararlanmışlardır.
XIII. yüzyıl başlarına tarihlendirilen Mama Hatun Kervansaray’ı eş odaklı
Resim 3.13 Tercan
Mama Hatun Kümbeti
plan düzenine sahip anıtsal bir örnektir. Kalevari bir görünüme sahip olan
kervansarayın mimarisine kütlesellik ve dışa kapalılık hâkimdir. Eyvan türü taçkapı
ile girilen kervansaray, bir avlu etrafında dizilen odalar ile ahır bölümleri ve üst
katında depolardan meydana gelir. Kervansarayın üst katından girilen ve dışarıyla
bağlantı kurulan bir de gizli geçidi bulunmaktadır.
Saltuklulardan günümüze ulaşabilen tek hamam yapısı ise handa kalanların
kullanabilmesi için düşünülmüş Tercan Mama Hatun Hamamıdır. Kervansarayın
kuzeydoğusunda bulunan hamam, kervansaray ve türbe ile aynı dönem eseri olup,
soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan küçük ölçülerde
düzenlenmiş bir hamamdır ve günümüzde halen kullanılmaktadır.
Resim 3.14 Tercan
Mama Hatun
Kervansarayı
Danişmentli Beyliği
Danişmentli Beyliği, Sivas merkez olmak üzere Çorum, Tokat, Niksar,
Amasya, Malatya, Kayseri şehirleri civarında 1080 – 1178 yılları arasında kurulmuş
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
bir Anadolu Türk beyliğidir. Anadolu Türk mimarisinin oluşum ve gelişim sürecine
önemli katkıda bulunan Danişmendlilerde egemen oldukları bölgede cami,
medrese ve kümbet yapıları inşa etmişlerdir.
Danişmentli camileri, derinlemesine planlı, mihrap önü kubbeli ve iç avlulu
yapılardır. Çoğunlukla üzeri açık bırakılan veya camekânla örtülen bu iç avlu aynı
zamanda ışıklandırma amacıyla da düşünülmüştür. Danişmentli camilerinden
Niksar Ulu Camii (1145), Sivas Ulu Camii(1197), Kayseri Ulu Camii (1205) ve Kayseri
Kölük Camii(XII. y.y) zaman içerisinde yapılan bir takım değişiklikler ve ilavelerle
günümüze kadar gelebilmiş önemli örneklerdir.
Resim 3.15 Sivas
Ulu Camii
Sivas Ulu Camii mihraba paralel sahınlardan oluşan bir düzenlemeye sahip
olup, zamanla geçirdiği tamirlerle değişikliğe uğramıştır.
1213 yılında camiye
eklenen tuğla minaresi ise ortaçağda Anadolu’nun en büyük minaresidir.
Minarenin gövdesi firuze sırlı çinilerle sepet formunda örülmesi ile farklılık
gösterir(Resim 3.15). Kayseri Kölük Camii de Cami-medrese birleşiminin erken bir
örneğini temsil etmesi ve zengin çini mozaik mihrabı ile de dikkat çekicidir.
Danişmendlilerin mimari alanındaki asıl yaratıcılığı medrese yapılarında
kendini gösterir. XII. yüzyıl boyunca pek az örneğine tanık olduğumuz kubbeli
Resim 3.16 Sivas
Divriğ Kale Mescidi
medreseler Danişmendliler döneminde başlar. Nizameddin Yağıbasan tarafından
yaptırılan Tokat Yağıbasan Medresesi (1152) ve Niksar Yağıbasan Medresesi (1158)
Anadolu’ya yepyeni bir mimari form kazandıran yapılar olup, Anadolu’daki kubbeli
medrese tipinin en eski örnekleridir.
Taçkapı tezyinatı
bakımından Anadolu’da
tuğla dekorasyonun
taşa aktarıldığı ilk
örneklerdendir.
Bu beyliğe ait altı kümbet zamanımıza ulaşabilmiştir. Kayseri Melik
Danişmend Gazi Kümbeti, Niksar Kırk Kızlar Kümbeti, Niksar Melik Gazi Türbesi ve
Kulak Kümbeti Anadolu Türk mimarisin de ilk mezar anıtı denemeleri olmaları
nedeniyle üzerinde durulmaya değer yapılardır.
Mengücekli Beyliği
Mengücekli Beyliği, Erzincan, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar yöresinde
Mengücek Gazi tarafından 1080 yılında kurulmuş (1080-1228), Anadolu Türk
Beyliği'dir. Mengücekliler küçük bir beylik olmalarına rağmen, mimari alanda
oldukça büyük bir seviye yakalamışlardır. Özellikle cami yapıları Anadolu
8
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
mimarisine
büyük
katkılar
sağlamıştır.
Divriği
Kalesi’nde
1180
yılında
Mengüceklilerden Süleymaoğlu Şahinşah tarafından yaptırılan caminin mimarı
Meragalı Firuz oğlu Üstad Hasan’dır. Derinlemesine planlı cami, mihraba dik üç
sahından teşekkül etmiştir. Taçkapısı dışa taşıntılı olarak yapılmış ve Anadolu’da
Resim 3.17 Sivas
Divriğ Ulu Camii
eyvan türü taçkapıların öncüsü niteliğindedir (Resim 3.16).
Mengücekliler zamanında yapılmış olan cami, darüşşifa ve türbeden oluşan
Divriği Külliyesi ise yalnız XIII. yüzyılın değil, tüm Anadolu Türk mimarisinin en
önemli anıtlarından birisidir. Selçuklu çağı mimarisinin en önemli yapısıdır.
Süslemeleri bakımından birçok Sanat Tarihçisi Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasını
dünyanın sekizinci harikası olarak değerlendirir (Resim 3.17).
Divriği Ulu Camii,
1228 yılında Ahmed Şah tarafından yaptırılmıştır.
Mihraba duvarına dikey beş sahına ayrılmış caminin üzeri 25 değişik kubbe ve
tonoz ile örtülmüştür(Çizim3.4).
Resim 3.18
Divriğ Ulu Camii
Kuzey Taçkapısı
Çizim 3.4 Sivas Divriği Ulu Camii Planı (D.Kuban’dan)
Anadolu’da başka bir camide bu kadar değişik tonoz çeşidi bir arada
uygulanmamıştır. Mihrap önünde bulunan dilimli kubbe, dıştan bütün yapıya
hakim olacak şekilde yıldız kesitli çatı ile örtülmüştür. Caminin ortasına rastlayan
bölümde ise bir aydınlık feneri vardır.
Mimarisi ile olduğu kadar süslemeleri ile de dikkat çeken caminin mihrabı
ve taç kapıları çeşitli bitkisel ve geometrik motiflerle süslenmiştir. Abanoz
ağacından yapılmış ahşap minber üzerine çok sayıda ayet ve hadis yazılmıştır.
Caminin kuzeyde, batıda ve doğuda olmak üzere anıtsal nitelikli üç taçkapısı
Resim 3.19
Divriğ Ulu Camii
Batı Taçkapısı
bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en görkemlisi kuzey taçkapısı olup (Resim 3.18)
geometrik ve bikisel motiflerin en gelişmiş örnekleri görülür. Batı kapısı (Resim
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
3.19) figürlü süsleme ve farklı bezemeleriyle önemlidir. Caminin doğuya açılan
mukarnas kavsaralı kapısı ise Selçuklu kapısı ismi ile anılır. Cami ve şifahanede
bulunan yazıtlar yapının Ahlatlı Hurremşah adlı bir sanatçı yönetiminde çeşitli
çevrelerden sağlanan ustalar tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir.
İslam dünyasındaki klasik hastahaneler Selçuklular döneminde şifahane
veya bimarhane ismiyle kullanmışlardır. Özellikle bimarhane akıl hastalarının özel
terapiler uygulanarak su sesi ve değişik makamlarda müzik dinletilerek tedavi
edildiği yapılardır. Selçuklu hastahaneleri, günümüze ulaşan en eski İslam
hastaneleri olması bakımından önem taşırlar ki Divriğ Şifahanesi de bunlardan
Resim 3.20
Divriğ Ulu Camii
Darüşşifası Taçkapısı
biridir. Divriği Ulu Camisi’ne bitişik olarak yaptırılan iki katlı şifahane Ahmed Şah’ın
karısı Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. Darüşşifa anıtsal bir taçkapıyla dışa
açılmaktadır. Darüşşifada kubbe ve tonozların zengin bezemeli taş mimarisi ve
ortadaki havuzu ile etkili bir iç mekân oluşturulmuştur (Resim 3.20).
Mengücekli döneminin önemli mezar anıtları arasında Divriği’deki 1196
tarihli Kamereddin Kümbeti ile Sitte Melik Kümbeti gösterilebilir. Bu kümbetler
sekizgen gövdeli ve konik külahlı kesme taştan inşa edilmiş yapılardır. Sitte Melik
Kümbeti’nin cephesindeki geometrik geçmeler geleneksel bezemenin bir devamı
olarak kabul edilmektedir.
Mengüceklülere ait bir kümbet de Kemah’ta XII. yüzyıl sonu, XIII. yüzyılın
başına tarihlendirilen Melik Gazi Kümbeti’dir. Tuğladan bezemeli sekizgen gövdesi
ve cenazelik kısmındaki sekizgen payeden gelişen örtü sistemiyle Azerbaycan
bölgesi mezar anıtlarından Mümine Hatun Türbesi dekorasyonunu Anadolu’ya
taşımış bir örnek olması bakımından ilgi çekicidir (Resim 3.21).
Resim 3.21 Kemah
Melik Gazi Kümbeti
ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ
Selçuklu Çağı Anadolu Türk Mimarlığının, günümüze ulaşabilen anıt
niteliğindeki mimarlık eserleri camiler, medreseler, mezar anıtları, kervansaraylar
ile saray ve köşklerdir. İlgi çekici eserlerin başında camiler gelir. Dinî eğitim
yanında, din dışı eğitim de yapılan ve çağının yükseköğretim kurumları olan
medreseler, anıtsal cephe düzenleri ile dikkat çekerken, mezar anıtlarında da,
10
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Anadolu’da ilgi çekici gelişmeler yaşanmıştır. Kervansaraylar ise en gelişmiş
biçimiyle Anadolu’da Selçuklu çağında ortaya çıkmış ve Ortaçağ’ın önemli mimarlık
örnekleri arasına girmiştir. Selçuklu döneminin sivil mimarlık örnekleri büyük
ölçüde yıkılmış olsalar da Anadolu Selçuklu döneminin saray ve köşkleri bu konuda
bilgi verebilecek niteliktedir.
Anadolu Selçuklularının camilerinde Artuklular’ın enine gelişen tasarımı
Resim 3.22 Malatya
Ulu Camii
dışında, genellikle mihrap önünde kubbeli bölümün yer aldığı, çok ayaklı (Ulu
Camii) düzeni gözlenmektedir. Anadolu’da Büyük Selçuklu cami geleneğini
sürdüren Malatya Ulu Camii, 1224 yılında inşa edilmiştir. Avlulu eyvanlı ve mihrap
önü kubbeli cami, çini mozaik bezemeleri ve mihrap önü kubbesiyle ilgi çekicidir.
(Resim 3.22).
Sultan Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238 yılında
yaptırdığı Kayseri Huand Külliyesi, Anadolu Selçukluları'nın cami, medrese, kümbet
Resim 3.23 Kayseri
Huand Külliyesi
ve hamamdan oluşan ilk yapı topluluğudur (Resim 23).Cami, derinlemesine planı,
mihrap önü kubbesi ve eyvan düzenlemesi gibi belirgin özellikleriyle Malatya Ulu
Camiisi’ne benzemektedir.
Cami ile medresenin birleştirilerek ele alındığı bir mimari tasarıma
Kayseri’de Danişmentli dönemi eseri Kölük Camii’nde, sonra da Selçuklu dönemi
eseri olan Hacı Kılıç Cami-medresesinde rastlanmaktadır. 1249 yılında yaptırılan
Çizim 3.5 Kayseri
Hacı Kılıç Camii Planı
(O. Aslanapa’dan)
Kayseri Hacı Kılıç Camii, cami-medrese birleşmesinin güzel bir örneğidir (Çizim 3.5).
Cami derinlemesine planlı, beş sahınlı, mihrap önü kubbeli olarak düzenlenmiş,
medrese ise revaklı avlu çevresine yerleştirilmiştir.
Anadolu Selçukluları’ndan günümüze gelen en erken tarihli cami, XII.
yüzyılda inşa edilen Konya Alâeddin Camii’dir (Resim 3.24).Caminin yapımına
Sultan Mesud ve Kılıç Arslan döneminde başlanmış ve Alâeddin Keykubad
tarafından 1220 yılında tamamlanmıştır.
Alâeddin Camii birkaç yapı evresi
geçirdiği için düzensiz bir pla şeklini almıştır. Cami iki ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm doğuda, çok sayıda ayağın taşıdığı düz damlı bölüm, ikincisi ise batıda
Resim 3.24 Konya
Alaaddin Camii
Alâeddin Keykubad zamanında yapılan zengin çini bezemeli mihrap ve mihrap önü
kubbesinin yer aldığı bölümdür. Abanoz ağacından kündekâri tekniğinde yapılan
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
minberi, çini mozaik süslemeli kubbesi ile mihrabı ve süslemede kullanılan taş
işçiliği ile dikkat çekicidir.
Selçuklu camilerinin bir diğer önemli yapısı, 1223 tarihli Niğde Alâeddin
Camii’dir. Taş işçiliği ve orijinal mimarisi ile Anadolu Selçuklu camilerinin en iyi
örneklerinden biri olan cami, mihraba dik üç sahından oluşan derinlemesine plana
sahiptir (Çizim 3.6). Ortada, avlu fikrini yaşatan açık bir kısım yer alır. Taçkapı ve
Çizim 3.6Niğde
Aladdin Camii Planı
(D. Kuban’dan)
mihrap, yıldızlar, geometrik geçmeler, rozetler, zincir ve örgü motifleriyle zengin
bir biçimde bezenmiştir. Selçuklu mimarı sanatının tüm inceliklerini yansıtmasının
yanında bu camiiyi meşhur kılan en önemli özellik caminin taçkapı mukarnas
kavsarasına,
uygun
ışık
geldiğinde
kadın
başı
silüeti şeklini almasıdır (Resim 3.25). Caminin sekizgen kaide üzerinde yükselen
kalın silindirik gövdeli minaresi, daha sonra ilk Osmanlı yapılarına etki edecek bir
örnektir.
1267 yılında Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin yaptırdığı Sinop
Alâeddin Camisi ise mihrap duvarına paralel iki sahınlı harim kısmı ve revaksız
avlusuyla, Selçuklu camilerinden çok Güneydoğu Anadolu’daki erken Türk
camilerinin planlama anlayışına uyan bir yapıdır.
Anadolu Selçuklu camilerinde önemli bir grubu da ahşap direkli camiler
Resim 3.25 Niğde
Alaaddin Camii
oluşturur. Türk mimarisinde Anadolu dışı dönemlerden kalma eski bir geleneği
yaşatan bu camilerdeki planlama anlayışı, daha önce değindiğimiz taş
konstrüksiyonlu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine oturan ulu camilerden
farklılık göstermez. Anadolu’da Selçuklular’dan başlayarak XIX. yüzyılın sonuna
kadar uzun bir gelişim çizgisi sürdüren bu yapıların günümüze gelen en erken
örnekleri arasında 1258 tarihli Konya Sahip Ata Camiisi ilk sırayı almaktadır (Resim
3.26).
Ayrıca, Afyon Ulu Camii, Ankara Arslanhane Camii, Beyşehir Eşrefoğlu
Camileri, bunların diğer önemli örnekleridir. 1272 tarihli Afyon Ulu Camii, Selçuklu
döneminin ahşap direkli cami gelişimi içinde yalın fakat önemli bir örnek
sayılmaktadır. Cami, mihrap duvarına dikey dokuz sahınlı, yaklaşık kırk tane
mukarnas başlıklı ağaç direk tarafından taşınmaktadır. Camide kullanılan ahşap
Resim 3.26 Konya
Sahip Ata Camii
malzeme ise yer yer kalem işi bezemelerle renklendirilmiştir.
12
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
XIII. yüzyıl ahşap direkli camileri arasında en büyük ölçülere sahip yapı
Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camisi’dir. 1299 yılında Eşrefoğlu Süleyman Bey
tarafından yaptırılan camii, mihrap duvarına dikey yedi sahından meydana gelen
konsollu, düz tavanlı ve toprak damlıdır (Resim 3.27). Üst örtüsü mukarnas
başlıklı ahşap direkler tarafından taşınmaktadır. Küçük ölçülerdeki mihrap önü
kubbesi çini mozaikle kaplanmıştır.
Anadolu Selçukluları’nda XIII. yüzyıla ait mescitler de üzerinde durulmaya
değer nitelikleriyle karşımıza çıkmakta ve bu grup içinde izlenen mimari
gelişmeler, daha sonraki yüzyıllarda varlığını duyurmaktadır. XIII. yüzyıl içinde,
Resim 3.27 Konya
Beyşehir Eşrefoğlu
Camii
özellikle Konya ve çevresinde örnekleri görülen tek kubbeli küçük ölçüdeki
mescitler, hazırlık mekânlarıyla dikkati çekerler. Birkaçı dışında çoğunluğu kare ya
da dikdörtgen planlı, tek kubbeli olan bu yapıların giriş kısımlarındaki hazırlık
mekânı, Anadolu’da XIV. yüzyıl camilerindeki son cemaat yerlerinin ilk belirtisi
olarak kabul edilmektedir. Bu gelişme, Beylikler ve Osmanlı dönemi mimarlığının
tek kubbeli camilerinin son cemaat yerlerini hazırlayan bir gelişme olarak
görülebilir. Konya’da 1215 tarihli Taş Mescit, 1248 tarihli Küçük Karatay Mescidi,
XIII. yüzyıl eserlerinden Sırçalı Mescit, 1226 tarihli Güdük Minare Mescidi,
Harput’da 1279 tarihli Arap Baba Mescidi ise belirtilmeye değer diğer nitelikteki
Resim 3.28 Konya
Karatay Medresesi
örneklerdir.
Anadolu Selçuklu mimarlığının anıtsal yapıları olan medreseler, aynı
zamanda Ortaçağda eğitime verilen önemin bir göstergesidir. Burada öğrenciler
parasız olarak İslami bilgiler (Fıkıh, Kelam, Tevsir, Hadis) tıp, astronomi, fizik,
matematik, felsefe konularında eğitilmişlerdir. Medreseler de öğrenci sayısı 30-40
civarında olup, öğrencilere parasız eğitim veriliyordu. Masrafları vakıflar tarafından
karşılanan öğrenciler, yatılı olarak kalıyor ve müderrislerden ders alıyorlardı.
Resim 3.29 Konya
İnce Minareli
Medrese
Medreseler XIII. yüzyılın sonuna kadar kapalı avlulu veya açık avlulu
medreseler şeklinde iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunun dışında eyvan sayılarına,
kat
sayıları
ve
avlularının
revaklı
ya
da
revaksız
oluşlarına
göre
değerlendirilmişlerdir. Kapalı avlulu medrese şeması büyük ölçüde Anadolu
Selçuklu mimarisinin geliştirdiği bir düzenleme olarak görülmektedir.
Bu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
medreselerin ilk örnekleri XII. yüzyılın ortalarında Danişmentliler’in Tokat ve Niksar
Yağıbasan medreseleriyle başlar. Afyon Boyalı Köy (1210), Isparta Atabey Ertokuş
Medresesi (1224), örneklerinden sonra, Konya Karatay Medresesi (1251), dengeli
ve simetrik planlı, mermer taçkapısı, zengin çini mozaik bezemeleriyle bir baş
eserdir (Resim 3.28). Kubbesinin içi ve ana eyvanı zengin çini mozaik süslemeler ile
kaplıdır. Sahip Ata’nın mimar Kölük bin Abdullah’a yaptırdığı Konya İnce Minareli
(1265) Medrese ise, aynı plan şemasını tekrarlayan, iç mekânda, sırlı tuğlanın
kullanıldığı diğer bir yapıdır (Resim 3.29). Kırşehir Caca Bey (1273) ve Afyon Çay
(1278) medreseleri bu dönemin diğer önemli kubbeli medrese örnekleridir.
Açık avlulu medreseler tek ya da iki katlı olmakla birlikte, eyvanlı bir orta
avlu düzenine dayanmaktadır. Medreselerde eyvan sayısı tek, iki, üç ya da dört
Resim 3.30 Sivas
Çifte Minareli
Medrese
olarak değişiklik gösterebilmekte, avlu da revaklı ya da revaksız olabilmektedir.
Avlunun çevresine medrese hücreleri yerleştirilmiştir. Medreselerin köşe odaları
genellikle kubbeli olurken, bazen de kapalı bir mescit ya da türbe olarak
değerlendirilmiştir. Açık avlulu medreseler grubunun ilk örnekleri Artuklu yapısı
olarak Mardin ve Diyarbakır’da karışmıza çıkarken, medrese ve şifahane olarak
düzenlenmiş iki bölümlü Kayseri Çifte Medrese (1205), Anadolu Türk sanatının en
eski hastahanesi olması bakımından da ayrı bir önem taşır. Sivas Keykavus
Şifahanesi (1218), Kayseri Seraceddin Medresesi (1237), Kayseri Huand Hatun
Medresesi (1238), Konya Sırçalı Medrese (1242), Akşehir Taş Medrese (1250),
Tokat Gök Medrese (1279), Sivas Çifte Minare (Resim 3.30) ile Buruciye
Resim 3.31 Sivas
Buruciye Medresesi
Medreseleri (1271) (Resim 3.31) ve Erzurum Çifte Minareli Medrese (XIII.y.y)
(Resim 3.32) Anadolu Selçuklu geleneğini sürdüren anıtsal örneklerdir.
Anadolu Selçuklu kümbetlerini XII. yüzyıldaki Danişmentli, Mengücekli ve
Saltuklu mezar anıtları hazırlamıştır. Mezar anıtlarının bir bölümü özellikle
medreselerle birlikte veya camilere bitişik olarak yapılırken, bir bölümü de
bağımsız inşa edilmişlerdir. Bu dönemdeki türbe ve kümbetler genellikle cenazelik,
gövde ve külahtan oluşurlar. Cenazelik kısmına cenaze konulur, gövde kısmı namaz
kılmak için mescid olarak kullanılır, külah ya da kubbe kısmı ise örtüsünü oluşturur.
Resim 3.32 Erzurum
Çifte Minareli
Medrese
Bir külliyeye bağlı olarak tasarlanan ya da bağımsız olan türbe ve kümbetler, gövde
planlarına göre kare, silindirik, çokgen ve tek eyvan şeklinde gruplandırılırlar.
14
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
XIII. yüzyıl sonlarında yaygın olarak kullanılmış olan silindirik gövdeli
türbelerin en yaygın örneğine Ahlat’ta rastlanır. Ahlat Ulu Kümbet (1273) (Resim
3.33) Esen Tekin, Bogatay Aka ve Hasan Padişah Türbeleri buna örnek teşkil
ederler. Sekizgen gövdeli türbeler ise bütün Anadolu’da uygulanmıştır. Tokat Ebul
Kasım, Kırşehir Melik Gazi, Amasya Halifet Gazi, Divriğ Sitte Melik Türbeleri bu
grubun önemli örnekleridir. Selçuklu Çağının günümüze ulaşan en eski tarihli mezar
yapısı Selçuklu sultanlarından birçoğunun gömülü olduğu Konya Alâeddin Camii
avlusundaki II. Kılıçarslan Kümbeti’dir (Resim 3.34). Bir diğer Selçuklu Sultanı
İzzeddin Keykâvus ise, Sivas’daki medresesinin güney eyvanında gömülüdür ve
üzerine tuğladan on kenarlı bir kümbet yapılmıştır (Resim 3.35). Kayseri Döner
Kümbet, oniki köşeli gövdesiyle kümbet tipinin tek başına ilgi çekici bir
Resim 3.33Ahlat
Ulu Kümbet
uygulamasıdır. Kare gövdeli türbeler ise sayısal olarak azdır. Niksar Melikgazi ve
Hacı Çıkrık Türbeleri Büyük Selçuklu türbelerine benzeyen istisnai örneklerdir.
Anadolu Selçuklu döneminin sıra dışı örneklerini oluşturan bir grup da tek bir
eyvan şeklinde düzenlenen türbeleridir. Konya, Afyon, Kütahya çevrelerinde yaygın
olarak karşılaşılan “eyvanlı türbeler”, altta cenazelik, üstte bir eyvan yapısından
meydana gelmektedir. Bunların en anıtsal örnekleri olarak Konya Musalla
mezarlığındaki Gömeç Hatun Türbesi, Afyon Boyalıköy (XIII.y.y) ve Akşehir Emir
Yavtaş Türbesi (1256) gösterilebilir.
Resim 3.34 Konya
II. Kılıç Aslan Kümbeti
Anadolu Selçuklu mimarları dârüşşifalar konusunda da başarılı örnekler
inşa etmişlerdir. Özellikle bunlar arasında 1218 yılında Sivas’ta yapılan Keykâvus
Şifahanesi her türlü sağlık hizmetinin verildiği bir yapıdır. Ortada bir avlu ve onun
etrafında sıralanmış koğuşlar ve odalarla medreselere benzemektedir. Bu
şifahanenin hem hastane hem de bir tıp okulu olduğu kabul edilmektedir.
Kervansaraylar, Anadolu’da Selçuklu çağı mimarlığının en anıtsal eserleri
arasında yer alırlar. Anadolu Selçuklu öncesi benzer yapılar “ribat” olarak
Resim 3.35 Sivas
İzzeddin Keykavus
Kümbeti
isimlendirilirken, Anadolu’da bu yapılar “Kervansaray” , Osmanlı döneminde de
daha çok “Han” olarak adlandırılmıştır. Selçuklularda, Antik devirde ve Bizans’ta
Kervansaraylar ticaretin artmasına kervanların emniyetle seyretmesine katkıda
bulunduğu gibi, savaşlarda askerî karargâh gibi de kullanılmışlardır. Kulelerle
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
güçlendirilmiş sağlam duvarları, gösterişli taçkapıları, revaklı avluları, avlu ortasında
yer alan köşk mescidleri, değişik işlevdeki mekânlarıyla, Anadolu Selçuklu
Resim 3.36 Aksaray
Sultan Hanı
mimarlığının gelişimini en iyi yansıtan yapılardır.
Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu kervansaraylarının ana şemasını
sürdüren Anadolu kervansarayları, iki farklı planda düzenlenmiştir. İlki açık ve
kapalı kısımdan oluşan Klasik han şeması olarak adlandırılan model, ikincisi ise eş
odaklı olarak isimlendirilen ortada açık bir avlu etrafına yerleştirilen odalardan
oluşan kervansaraylardır. XII. yüzyıldan Aksaray-Kayseri yolunda Alay Han, XIII.
yüzyıldan Kayseri-Sivas arasındaki Sultan Han, Konya-Aksaray arasındaki Sultan
Han (Çizim 3.7-Resim 3.36), Konya-Akşehir arasındaki Horozlu Han, Antalya-Isparta
yolundaki Evdir Han (Resim 3.37), Alanya yolundaki Alara Han, Kayseri-Malatya
arasındaki ve Karatay Han (Resim 3.38), Anadolu’daki Sultan hanlarının en görkemli
örnekleri arasındadır.
Selçukluların önemli yerleşim merkezlerinde sultanlar, irili ufaklı yapı
gruplarından oluşan yazlık ve kışlık saraylar, av ve eğlence köşkleri yaptırmışlardır.
XII ve XIII. yüzyıllarda Ani, Van, Diyarbakır, Sivas, Harput, Kayseri, Akşehir, Konya,
Çizim 3.7 Aksaray
Sultan Hanı Planı (D.
Kuban’dan)
Beyşehir, Antalya, Alanya gibi kentlerde birçok saray ve köşk yapıldığını yazılı
kaynaklardan biliyoruz. Anadolu Selçukluları'nın saray ve köşkleri, Anadolu
dışındaki örnekler kadar görkemli olmasalar da, özellikle bezemeleriyle dikkat
çekerler. Sarayların ana şeması, dört eyvanlı avlu tasarımına dayanmaktadır. Büyük
boyutlu olmayan bu yapılar genellikle avlu, salon veya koridor niteliğinde bir orta
mekan ile buna açılan eyvan tarzındaki mekandan oluşan çekirdek planlarıyla
karakteristiktir. Selçuklu Sarayları genellikle tuğla ya da moloz taştan inşa
Resim 3.37
Evdir Han
edildiklerinden günümüze ulaşamamışlardır. Bu yapıların, kazılarda ortaya çıkarılan
buluntulara göre çini, alçı kabartma, duvar resimleri ve moziklerle süslü olduğu
anlaşılmaktadır. Bunların en iyi bilinenleri; Konya Alâeddin Köşkü ve Beyşehir
Kubadabad Sarayı (1236), Kayseri’deki Keykubadiye (1224-26) sarayları yanı sıra,
Erkilet Hızırilyas, Argıncık Haydar Bey, Aksaray IV. Kılıçarslan Köşkleri dönemin
ilginç ve küçük denemeleridir. Özellikle Kubadabad Sarayının insan ve hayvan
Resim 3.38
Karatay Han
figürlü çinileri son derece dikkat çekicidir.
16
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Özet
İSLAM SANAT TARİHİ
•XII ve XIII. yüzyıl Anadolu Türk sanatı, Konya Selçuklu Sultanlığı hâkim
oluncaya kadar hüküm süren Türkmen beylikleri tarafından temsil
edilmiştir. Artuklu, Saltuklu, Danişmendli ve Mengücekli adlarıyla anılan
bu beylikler daha çok Konya’nın doğusunda kalan bölgelerde faaliyet
göstermişlerdir. Birbirlerinden sadece hüküm sürdükleri bölgeler
bakımından ayrılan bu beyliklerin mimari eserlerini genel olarak
Selçuklu sanatı başlığı altında toplamak da mümkündür. Anadolu
Selçuklu sanatının temelini Orta Asya Türk sanatının motifleri, İslam
sanatının felsefesi ve Anadolu’nun yerli kültürel etkisinin birleşmesi
oluşturur.
•Anadolu Selçuklularda cami hayatın odak noktasını teşkil etmiştir.
Selçuklu medreseleri ise İslam kültürünün merkezini oluştururlar. Dinî
ve müsbet ilimlerle ilgili derslerin yapıldığı medreselerin bir kısmı
rasathane, bir kısmı ise şifahane olarak da kullanılmıştır. Anadolu
Selçuklu kümbetleri birçok özelliği ile Büyük Selçuklu geleneğinin
devamı niteliğindedir. Plan, inşa teknikleri ve süsleme bakımından İran
ve Anadolu kümbetleri arasında yakın benzerlikler görülür. XIII.
yüzyılda Anadolu önemli bir ticaret ağına ve yol şebekesine sahipti. Bu
yol güzergâhları üzerine inşa edilen her biri kale görünümüne sahip
kervansaraylar kervan sahiplerinin canını ve malını koruduğu için
ticaretin artmasına vesile olmuşlardır.
•Anadolu Selçuklu Sanatı, süsleme çeşitliliği açısından hem el
sanatlarında hem de mimari dekorasyonda İslam sanatlarından
farklıdır. Selçuklu sanatı sonsuzluk prensibi içerisindeki geometrik
kompozisyonlar, stilize edilmiş, rumi, palmet ve lotus olarak
adlandırılan soyutlaştırılmış motifler, figürlü tasvirler, taş, ahşap ve
çini üzerine nesih ve kûfî yazı türleri başarıyla uygulanmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Mengücekli dönemi eseridir?
a) Erzurum Ulu Camii
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
b) Divriği Ulu Camii
c) Konya Alaaddin Camii
d) Bursa Yeşil Camii
e) Kayseri Ulu Camii
2. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu medresesi değildir?
a) Konya İnce Minareli medrese
b) Konya Karatay Medresesi
c) Kayseri Seraceddin Medresesi
d) İznik Süleyman Paşa Medresesi
e) Isparta Atabey Ertokuş Medresesi
3. Sultan Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238 yılında
yaptırdığı Anadolu Selçukluları'nın cami, medrese, kümbet ve hamamdan
oluşan ilk yapı topluluğu olan külliye hangisidir?
a) Divriğ Ulu Camii Külliyesi
b) Kayseri Huand Külliyesi
c) Kayseri Çifte Medrese
d) Konya Alaaddin Camii
e) Malatya Ulu Camii
4. Kervansaraylar, Anadolu’da Selçuklu çağı mimarlığının en anıtsal eserleri
arasında yer alırlar. Anadolu Selçuklu öncesi benzer yapılar “ribat” olarak
isimlendirilirken, Anadolu’da bu yapıları “Kervansaray” , Osmanlı döneminde
de daha çok “Han” olarak adlandırılmıştır. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu
kervansaraylarının özelliği değildir?
a) Tek ve iki katlıdır.
b) Şehiriçi ticaret hanlarıdır.
c) Taçkapılıdır.
d) Açık ve kapalı avluludur.
18
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
e) Dışa kapalı ve kalevaridir.
5. Anadolu’da tek ongen gövdeli ve aynı zamanda sekiz sultanın medfun
bulunduğu mezar anıtı hangisidir?
a) Ahlat Ulu Kümbet
b) Erzurum Emir Saltuk Kümbeti
c) Konya II. Kılıçarslan Türbesi
d) Kayseri Hunat Hatun Türbesi
e) Konya I.İzzeddin Keykavus Türbesi
Cevap Anahtarı:
1. b 2.d 3.b 4.b 5.c
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Altun, A.(1978). Anadolu’da Artuklu Devri Tük Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul.
Altun, A. http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/selcuklu.htm
Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul.
Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara.
Aslanapa, O.(2002). “ Anadolu Selçukluları ve Beylikler Devri Kültür Sanatı” Türkler,
C.7, İstanbul. s.705-721.
Bayburtluoğlu, Z.(1988). Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum.
Cantay, G.(1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara
Karpuz, H.(2001). Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya.
Kuban, D.(2001).Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul.
Kuran, A.(1969). Anadolu Medreseleri, Ankara.
Öney, G. (1981); “İran ve Anadolu Selçuklu Türbelerinin Mukayesesi”, Yıllık
Araştırmalar Dergisi, III, Ankara, , s.41-46
Öney, G. (2002). “ Anadolu Selçuklu Sanatı” Türkler, C.7, İstanbul. s.807-819.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi
Önkal, H. (1996) ; Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara,
Özkan, H.(2002) “Saltuklu Mimarisi” Türkler, C.8, İstanbul. s.72-83
Sözen, M.(1970) Anadolu Medreseleri C.I-II, İstanbul.
Tuncer, O.C.(1986).Anadolu Kümbetleri Selçuklu Dönemi, C.I,Ankara.
Turan, O.(2002) “Selçuk Kervansarayları”, Türkler, C.7, İstanbul. s.755-765.
Uluçam, A.(2000). Ortaçağ ve Sonrasında Van Gölü Çevresi Mimarlığı I, Ankara.
Yavuz, A.T.(1995) “Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansaraylarının Tipolojisi” ,IV. Milli
Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri, Konya.
Yetkin, S.K.(1970) Türk Mimarisi
Yurttaş, H. (2002) “Hasankeyf’de Artuklu, Eyyûbî, Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi
Mimari Eserleri” Türkler, C.8, İstanbul. s.100-114
20
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
ERKEN OSMANLI DÖNEMİ
MİMARİSİ
• Camiler
• Medreseler
• Türbeler
• Hanlar, Kervansaraylar ve
Bedestenler
• Hamamlar
• Saraylar
İSLAM SANAT
TARİHİ
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• Erken Osmanlı Dönemi mimari ve süsleme özelliklerini
tanıyacak
• Bu dönemin mimariye kazandırdığı yenilikleri öğrenecek
• Erken Osmanlı Dönemi yapı türlerini örneklerle
değerlendirebileceksiniz.
ÜNİTE
8
Erken Osmanlı Dönemi
GİRİŞ
Anadolu Selçuklu Devletinden sonra Anadolu’da yirmiden fazla beylik
ortaya çıkmıştır. Kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak gören bu beyliklerden
birisi de Bursa, Söğüt, İznik ve çevresine yerleşen ve Anadolu’daki diğer tüm
beylikleri bir çatı altında toplamayı başaran Osmanoğulları’dır. Osmanlı Devleti’nin
kuruluşundan, Fatih Sultan Mehmet’in ölüm tarihine kadar 1300-1481 yılları
arasındaki dönem, Erken Osmanlı dönemi olarak adlandırılmaktadır. Osmanlı
sanatının yeni fikirler aradığı bu dönemde külliyeler, camiler, medreseler, türbeler,
hanlar ve hamamlar inşa edilmiştir. Erken Osmanlı dönemi, Klasik Osmanlı
mimarisini hazırlayan bir geçiş dönemi olarak nitelendirilebilir.
Erken dönem Osmanlı mimarisinin Bursa ve Edirne’de toplanan eserlerinin
önemli bir bölümü külliyeler halinde inşa edilmiştir. Türk şehirciliğinde önemli bir
yeri bulunan ve farklı işlevli yapı gruplarından oluşan külliyeler bu dönemde ön
plana çıkarılmıştır. Osmanlı topraklarına yeni katılan yerleşim birimleri külliyelerle
canlandırılmış, şehrin fiziksel ve sosyal yapısına yeni bir boyut kazandırılmıştır.
Selçuklu döneminde cami, medrese, türbe ve çeşme ile sınırlı kalan külliye mimarisi
Erken Osmanlı döneminde sosyal açıdan daha geniş kitlelere hitap eden bir kimliğe
bürünmüştür. Osmanlı döneminde zengin vakıfları sayesinde fonksiyonlarını uzun
süre devam ettiren külliyeler şehirlerin gelişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.
Resim 11.1 Bursa
Yıldırım Beyazıt
Külliyesi
Kuruluş dönemi külliyelerinde yapılar belirli bir eksen düzeni olmaksızın
dağınık olarak yerleştirilmiştir. İznik ( 1334) ve Bursa ( 1340) Orhan Gazi Külliyeleri,
Mudurnu (1382), Bolu ve Bursa ( 1389-1395) Yıldırım Beyazıt Külliyeleri XIV.
yüzyılın külliye örnekleridir. Bursa Yeşil Külliyesi (1414-1424), Bursa (1424-1426) ve
Edirne (1426) Muradiye Külliyeleri, Edirne Üç Şerefeli Camii ve Külliyesi (14371447) ile Ankara Karaca Bey Külliyesi (1440) erken dönem külliye gelişimini
yansıtan önemli yapı gruplarıdır.
İstanbul’un fethinden sonra kurulan Fatih Külliyesi (1463-1470) büyük
selatin külliyelerinin ilk örneğini oluşturur. Bu külliye şemasında caminin merkez
alındığı ve çevresindeki yapıların da simetrik olarak yerleştirildiği görülür. Başkent
dışında yapılan Afyon Gedik Ahmet Paşa Külliyesi (1473), İnegöl İshak Paşa Külliyesi
(1482) Fatih döneminin iki önemli yapısıdır. Fatih Külliyesiyle klasik hatların
belirlenmesi ve bu düzenin Edirne (1484-1487) ve Amasya (1486) (Resim 11. 1) II.
Beyazıt Külliyeleri ile devam ettirilmesi selatin külliye geleneğinin XV. yüzyıl
sonlarındaki görüntüsüdür. Amasya II. Beyazıt Külliyesi cami, medrese, imaret ve
mektepten oluşan yapılar topluluğu ile düzenli bir dağılım sergiler. Benzer
uygulama Edirne II. Beyazıt Külliyesinde de vardır. Bu külliye tasarımında cami,
tabhane ile birlikte yine merkeze alınmış, batıda medrese ve darüşşifa, doğuda
2
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
Tek kubbeli camiler,
kare planlı, kubbe ile
örtülü, önlerinde son
cemaat yeri bulunan
minareli yapılardır.
aşhane- imaret ve erzak deposu yerleştirilerek simetrik bir düzen sağlanmıştır.
Şeyh Vefa (1476), Davut Paşa (1485) ve Çemberlitaş Atik Ali Paşa (1496) Külliyeleri
İstanbul’da yapılan diğer önemli külliye örnekleri arasındadır.
Camiler
Erken Osmanlı dönemi camileri, tek kubbeli, tabhaneli veya yan mekânlı ve
çok kubbeli (ulu camiler) camiler olmak üzere üç ana başlıkta toplanabilir.
Tek kubbeli camiler, kare planlı, kubbe ile örtülü, önlerinde son cemaat
yeri bulunan minareli yapılardır. Anadolu Selçuklu mescitlerinde ilk örnekleri
bulunan, Beylikler döneminde devam eden bu cami planı, Osmanlı döneminde
geliştirilmiştir. Bilecik Orhan Gazi Camii (1326-1362), Bursa Alaeddin Bey Camii
(1335) ve İznik Hacı Özbek Camii (1333), tek kubbeli Osmanlı camilerinin ilk
temsilcileridir.
Resim 11.2 İznik Hacı
Özbek Camii
Resim 11.3 İznik
Yeşil Camii
İznik Hacı Özbek Camii, Orhan Gazi döneminde 1333 tarihinde
yaptırılmıştır. Tek kubbeli Osmanlı camilerinin öncüsü olan bu yapıda taş ve tuğla
dizilerinden oluşan almaşık duvar tekniği uygulanmıştır (Resim 11.2). Tek kubbeli
camilerin önemli örneklerinden birisi de İznik’teki Yeşil Camii’dir (1378-1391). Cami
adını yeşil renkli çinilerle kaplı minaresinden almaktadır (Resim11.3). Kuzey güney
doğrultusunda iki kısım halinde düzenlenmiş dikdörtgen planlı caminin, güney
kısmı kare planlı, üzeri kubbe ile kuzey kısmı ise ortada dilimli kubbe, yanlarda
aynalı tonozla örtülüdür. Caminin önünde üç gözlü bir son cemaat yeri
bulunmaktadır (Çizim 11.1). Sırlı tuğla ve çinilerden oluşan minaresi, kuzeybatı
köşesinde tek şerefeli ve silindirik gövdelidir.
Erken Osmanlı döneminde diğer yapı tiplerinin arasında çok önemli olan
cami plan türü tabhaneli ya da yan mekânlı olarak tanınan camilerdir. Bunlar başta
Bursa olmak üzere çeşitli yerlerde birbirine benzer ya da farklı örnekler halinde çok
sayıda örnek ile temsil edilmişlerdir. Tabhaneli camiler, cami ve tabhane bileşik
olarak inşa edilen dini ve sosyal yapılardır. Bu plan kıble yönünde genellikle üzerleri
kubbe ile örtülü bir kemer ile birbirine açılan arka arkaya iki büyük mekân ve iki
yanda sayıları değişen yan hacimler, tabhane ( misafirhane) mekânlarından
oluşmaktadır. Planda yer alan iki mekândan, girişin bulunduğu birinci mekân, bazı
yapılarda şadırvanı ve aydınlık feneri ile eski geleneklerdeki avlu gibi düşünülmüş
sofa, ikinci mekân ise namaz kılınan ibadet mekânı olarak tasarlanmıştır. İki yanda
yer alan mekânlar alçı kaplamalı duvarları ve ocakları ile tabhane ( misafirhane)
odalarıdır.
Çizim 11.1 İznik
Yeşil Camii Planı (E. H.
Ayverdi)
Tabhaneli camilerin ilk önemli uygulaması 1339 yılında Bursa’da yaptırılan
imaret, han ve hamamdan oluşan külliye içerisinde yer alan Orhan Gazi İmareti’dir.
1388 yılında I. Murad (Hüdavendigâr) tarafından yaptırılan İznik’teki Nilüfer Hatun
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Erken Osmanlı Dönemi
Resim 11.4 İznik
Nilüfer Hatun İmareti
Bursa’da Çelebi Sultan
Mehmet’in yaptırdığı
külliyenin bir parçası
olan Yeşil Camii
tabhaneli tipin en
dikkat çekici
örneklerinden biridir.
İmareti bu şemanın örneklerindendir. Yapı, dikdörtgen bir alan içine ardarda
yerleştirilmiş ana mekân ile yanlarda birer oda ve önündeki son cemaat yerinden
oluşur (Resim 11.4). Erken Osmanlı döneminde külliye olarak yapılan bir diğer
tabhaneli cami ise Bursa’daki Hüdavendigâr Camii’dir. 1385 yılında tamamlanan
yapı, cami-medrese, türbe, imaret, hamam ve çeşmeden oluşmaktadır. Yapının
tabhaneli cami ile kapalı avlulu medrese şemalarını kaynaştıran iki katlı tasarımı,
Osmanlı mimarisinin en ilginç denemelerinden birisidir. Giriş cephesinin alışılmadık
görünümü bu tip örnekler içinde olduğu kadar, cephe mimarisinin gelişimi
açısından da özgün bir uygulama olarak kabul edilmektedir.
Bu tipin bir diğer örneği de Yıldırım Bayezid’in Bursa’da 1395 yılında
yaptırdığı Yıldırım Külliyesi’nin camisi, tabhaneli camilerin kendi içindeki gelişimini
yansıtan önemli bir adımdır. Anıtsal görünüşlü son cemaat yeri bu yapının en
karakteristik özelliğidir. Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet’in yaptırdığı külliyenin bir
parçası olan Yeşil Camii bu tipin en dikkat çekici örneklerinden biridir( Çizim 11.2).
Cami, taç kapısındaki kitabeye göre 1419-1420 yılında Hacı İvaz Paşa’ya inşa
ettirilmiştir. Eserin süslemelerinin 1424 yılında Nakkaş Ali bin İlyas Ali tarafından
tamamlandığı hünkâr mahfili üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Caminin ana
mekânı güneydeki kubbeli ibadet mekânı ve kuzeyde buna bitişik kubbeli sofa
olmak üzere iki kısımdan oluşur. Kuzeydeki bölümün doğu ve batısında sofaya
açılan birer eyvan ve bu eyvanların iki yanlarında ise tabhane odaları yer
almaktadır. Yapının kuzey tarafı iki katlı olup, alt katta müezzin mahfili, üst katta
hünkâr mahfili olarak düzenlenmiştir.
Yeşil Cami ve Külliyesi Erken Osmanlı döneminin süsleme açısından en
zengin yapısıdır. Taş, mermer ve çini yapının dış ve iç süslemelerinde etkilidir.
Mukarnas kavsaralı taç kapısı (Resim 11.5) dönemin en görkemli kapılarından
biridir. Caminin içerisi ve özellikle çini mihrap, renkli sır tekniği ile yapılmış, bitkisel,
geometrik ve yazı kuşakları ile zengin bir kompozisyon sergiler.
Çizim 11.2
Bursa Yeşil Camii (M.
Sözen)
Bursa’da II. Murat’ın yaptırdığı 1426 tarihli Muradiye Camii de tabhaneli
camiler grubuna girer. Bir külliye olarak düzenlenen yapılar topluluğu cami,
medrese ve darüşşifadan başka, çok sayıda türbeden oluşur. Yapı, ana eksen
üzerindeki kubbeli iki bölümle yanlardaki eyvanlardan oluşmaktadır. Cami dış ve iç
süsleme bakımından zengindir.
İstanbul’daki tabhaneli camiler içinde 1462 tarihli Mahmut Paşa Camii,
1471 tarihli Rum Mehmet Paşa Camii, 1472 tarihli Murat Paşa Camii, bu plan
tarzına getirdiği yeniliklerle dikkat çekmektedir.
Erken Osmanlı mimarisinde görülen bir diğer cami planı da çok kubbeli (ulu
cami) camilerdir. Bu dönemde geleneksel çok destekli ve düz damlı camilerin
yerine, payelerle ayrılmış bölümlerden oluşan ve her bölümün üzeri kubbe ile örtülü
Resim 11.5
Bursa Yeşil Camii
4
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
çok kubbeli (ulu cami) cami tipi görülür. Ortadaki kubbeli mekânın ortasına
aydınlık feneri ve altına şadırvan yerleştirilerek bir yerde avlu geleneği
yaşatılmaya çalışılmıştır. Çok kubbeli (ulu cami) camiler, mimari kuruluşları ile
geniş bir ibadet alanı sağlamalarına rağmen, bu yapılarda mekân birliği tam
olarak oluşturulamamıştır.
Çizim 11.3
Bursa Ulu Camii (M.
Sözen)
Yıldırım Beyazıt tarafından 1399 tarihinde yaptırılan Bursa Ulu Camii,
yirmi kubbesi, on iki ayağı ve enine dikdörtgen planı (Çizim11.3) ile çok ayaklı
camiler konusunda verilebilecek en güzel örnektir (Resim 11.6). Osmanlı
topraklarında uzun süre uygulanmış bu tip yapılar, değişik boyutlarda denenmiştir.
Edirne’deki Eski Camii 1414’te Çelebi Sultan Mehmet tarafından tamamlanmış çok
kubbeli (ulu cami) tipinin önemli örneklerinden biridir (Resim 11.7). Bu yapıdaki
dokuz kubbe, ortada dört ayağa oturan kemerlerle taşınır. Orta eksendeki
kubbeler bu camide belirtilmiş ve Bursa Ulu Camii’ne göre daha fazla mekân
bütünlüğü sağlanmıştır.
Resim 11.6
Bursa Ulu Camii
Osmanlı mimarisinin
klasik dönemini
hazırlayan yapılar içinde
Edirne’deki Üç Şerefeli
Camii’nin önemli bir
yeri vardır.
İstanbul’da fetihden
sonra Osmanlıların
yaptırdığı ilk önemli
yapı grubu, Fatih
Külliyesi’dir
Resim 11.7
Edirne Eski Camii
Resim 11.8
Edirne Üç Şerefeli
Camii
Çizim 11.4
Edirne Üç Şerefeli Camii
(M. Sözen)
Erken Osmanlı mimarisi yeni gelişmelere yol açan denemelere de tanık
olmaktadır. Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan yapılar içinde
Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır. II. Murat tarafından
yaptırılan 1447 tarihli Edirne Üç Şerefeli Camii adını üç şerefesine de ayrı
merdivenlerle çıkılan minaresinden almaktadır (Resim 11.8). Yapı plan olarak,
enine dikdörtgen mekânda altı dayanağa oturan 24 m çapındaki merkezi bir kubbe
ve iki yanda daha küçük kubbelerle örtülü ikişer bölümle genişletilmiş mekândan
oluşur. Burada ilk kez bir Osmanlı yapısında revaklı iç avluyla karşılaşılmaktadır.
Ayrıca avlunun köşelerine yerleştirilen dört minare ile yapı arasında organik bir bağ
kurulmaya çalışılmış, minarelerin avlunun dört köşesine yerleştirilmesi de ilk defa
bu yapıda uygulanmıştır ( Çizim 11.4).
İstanbul’da fetihden sonra Osmanlıların yaptırdığı ilk önemli yapı grubu,
Fatih Külliyesi’dir (Çizim 11.5). Külliyenin merkezini oluşturan cami 1470 yılında
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Erken Osmanlı Dönemi
tamamlanmıştır. 1766 depreminde yıkılan cami, 1771 yılında dört yarım kubbeli
şekli ile yeniden inşa edilmiştir. Fatih Camii 26 m çapındaki kubbesi Süleymaniye
Camii inşasına kadar Osmanlı mimarisinin en büyük kubbe yapısı olmuştur ( Resim
11.9). Fatih Camii’nde avlu ve ibadet mekânı bir bütün olarak düşünülmüştür. 1496
tarihli Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii de Fatih Camii’nin etkileri ile şekillenmiştir.
Fatih dönemi, mimari de olduğu gibi süsleme özellikleri ile de yeni teknik ve
üslupların denendiği klasiğe geçiş dönemidir.
Resim 11.10
İznik Süleyman Paşa
Medresesi
Çizim 11.5
İstanbul Fatih Camii
(D. Kuban)
Resim 11.9
İstanbul Fatih Camii
Medreseler
Erken Osmanlı dönemi medreseleri geçmiş deneyimlerin yeniden
değerlendirildiği eğitim yapılarıdır. Bu dönem medreselerinde revaklı bir avlu
etrafında öğrenci odaları ve dersane-mescitten oluşan bir düzenleme
uygulanmıştır. Çoğunlukla büyük külliyelerin bünyesinde düşünülen ve diğer
yapılarla birlikte planlanan medreselerin yanı sıra, bağımsız yapılmış medrese
örnekleri de vardır. Bu dönem medreselerinde Selçuklu medreselerinden farklı
olarak tonoz örtünün yerine kubbe almış, açık dersane (eyvan) kısmının üzeri
kapanarak kubbeyle örtülmüş ve kapalı medreseden daha çok açık avlulu medrese
modeli benimsenmiştir.
Günümüze ulaşan en erken Osmanlı medresesi olan İznik Süleyman Paşa
Medresesi (1331), Selçuklu geleneğinden farklı olarak yeni dönemin ilk
habercisidir. U biçimindeki revaklı bir avlunun etrafına medrese odaları
yerleştirilmiş ve odalardan birisi diğerlerinden daha büyük tutularak dersane haline
getirilmiştir (Resim 11.10). Bu medresenin geleneksel yönü avlunun varlığıdır.
Çizim11.6
Bursa Yıldırım
Medresesi (Y.
Demiralp)
Bursa Yıldırım Külliyesi içindeki Yıldırım Medresesi, dikdörtgen revaklı avlu
çevresinde odalar ve kubbeli dersane kısmının avluya açıldığı bir U planı gösterir
(Çizim 11.6). Yıldırım Medresesi planının geliştirilerek uygulandığı diğer bir U planlı
yapı da Bursa’daki 1420-1424 yılları arasında yapılan Yeşil Medrese’dir. Burada da
6
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
avlunun çevresinde üç yönde kubbeli revaklar dolaşmakta, arkalarında tonozlu
odalar ve kubbeyle örtülü büyük dersane kısmı bir kemerle avluya açılmaktadır
(Resim 11.11). Bir diğer önemli medrese de Bursa Muradiye Külliyesi içinde yer
alan 1425 tarihli Muradiye Medresesi’dir. Yapının planı, Yıldırım Medresesi ile
Yeşil Medrese’nin planını tekrarlamaktadır.
Resim 11.11
Bursa Yeşil Medrese
Resim 11.12 Edirne
II. Beyazıt Medresesi
Erken dönemde Selçuklu medrese geleneğinin devamı olarak, kapalı
medrese ve dört eyvanlı şemanın uygulamaları da görülmektedir. Bursa’da 1339
tarihli Lala Şahin Paşa Medresesi kapalı avlulu medrese yapılarından biridir. Yapıda,
ortada kubbeli bir mekân ve ona bağlanan eyvan ile iki tarafında medrese
odalarından oluşan bir düzen görülür. Çelebi Sultan Mehmet dönemi medreseleri
arasında yer alan iki yapı uygulamanın dikkat çekici örnekleridir. Kapalı medreseler
arasında Merzifon’a yakın Gümüş’de 1415 tarihli Hacı Halil Paşa Medresesi’nde
dört eyvan şeması yeni bir yorumla düzenlenmiştir. Diğer örnek ise Merzifon’daki
1417 tarihli Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’dir. Yapının dört eyvanlı plan düzeni
bir avlu çevresine yerleştirilmiştir. Selçuklu ve Beylikler dönemi medreselerinde
eyvanların bulunduğu kısımlar, Osmanlı medreselerinde büyük kubbelerle
örtülmüş, giriş kısmı avluya açılmış ve diğer alanlar da medrese odaları olarak
düzenlenmiştir. Bu iki yapı, geleneksel kapalı ve açık medreselerin Osmanlı
dönemindeki gelişmesini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. XV. yüzyılın
ilk yarısına tarihlendirilen Edirne Üç Şerefeli külliyesi içerisindeki medreseler ise
gelişim sürecini Edirne’de yansıtan önemli eğitim kurumlarıdır.
Klasik külliye şemasının öncüsü olarak kabul edilen İstanbul Fatih Külliyesi
içinde yer alan medreseler döneminin en büyük eğitim kurumu olma özelliğini
taşımaktadır. Cami merkez olmak üzere iki yanda simetrik olarak yerleştirilen
medreseler, avlu, revak, öğrenci odaları ve dersane kısmı ile şemayı
tekrarlamaktadır. 1473 tarihli Afyon Gedik Ahmed Paşa Medresesi ve 1482 tarihli
İnegöl İshak Paşa Medresesi, başkent dışında yapılan Fatih döneminin önemli
medreseleridir. İlginç bir medrese örneği de Edirne’de 1484-1488 tarihli Sultan II.
Beyazıt Külliyesi içinde düzenlenen medrese ( Resim 11.12) ve darüşşifadır. Bu
medrese de tıp öğrencileri eğitim görmüş, darüşşifası ise hastane olarak
kullanılmıştır. Birbirine bitişik olarak yapılan döneminin bu en önemli sağlık
kuruluşunda akıl hastaları su ve müzik terapisi uygulanarak tedavi edilmiştir.
Osmanlı medrese mimarisinde az sayıda uygulanan sekizgen plan 1489
tarihli Amasya Kapı Ağası Medresesi’nde görülmektedir. Medrese odaları ve
dersanenin sekizgen bir avlu etrafında oluşturduğu bu düzenleme daha sonra bazı
ufak değişikliklerle İstanbul’daki 1550 tarihli Rüstem Paşa Medresesi’nde Mimar
Sinan tarafından uygulanacaktır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Erken Osmanlı Dönemi
Türbe Mimarisi
Erken dönem Osmanlı türbeleri baldaken (yanları açık türbe) türbeler, kübik
gövdeliler ve poligonal gövdeliler olmak üzere tiplere ayrılırlar. Cenazelik bölümü
bu dönem türbelerinde yaygın olmayan bir özelliktir. Erken dönemden itibaren
baldaken türbelerin dışında diğer plan tiplerine revaklar ve taç kapılar eklendiği
görülmektedir. Türbelerin cephelerinde taş ve tuğla sıraları ile oluşturulmuş
alternatif dizili (almaşık) duvar örgüsü dikkat çekmektedir.
Resim 11.13 İznik
Kırkkızlar Türbesi
Anadolu Selçuklu kümbetlerinden farklı plan ve süsleme ile dikkat çeken
Erken Osmanlı dönemi türbelerinin önemli bir örneği İznik Kırkkızlar Türbesi’dir
(1330-1362). Türbe, plan olarak önde giriş eyvanı ile arkada kubbeli bir ana
mekândan oluşmaktadır (Resim 11.13).
Anadolu Selçuklu Döneminin ardından Beylikler döneminde yeni bir tip
olarak görülen baldaken türbeler, Erken Osmanlı döneminde de uygulanmış, daha
sonra planın farklı tipleri geliştirilmiştir. İznik’teki Hayreddin Paşa Türbesi (1387),
Bursa Devlet Hatun Türbesi (1414), Bursa Ebe Hatun Türbesi ( XV. yüzyıl ortaları)
bu tipin örnekleri arasında yer almaktadır.
Bursa’da Yıldırım Beyazıt Türbesi (1406) kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü,
önünde üç gözlü revak düzenlemesi ile dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Dış
mekânında duvar yüzeyleri, pencere alınlıkları, taç kapısı; iç mekânda duvarları,
alınlıkları, sandukalardan beşinin üzeri ve mihrabını kaplayan muhteşem çini
süslemeleri yapının farklılığını ortaya koymaktadır ( Resim 11.14).
Resim 11.14
Bursa Yeşil Türbe
Bursa Muradiye Külliyesi içerisinde yer alan türbeler mimari ve zengin
süslemeleriyle dikkat çekerler. Külliyeye adını veren dönemin sultanı II. Murat’a ait
türbe (1451), iç içe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe, kübik gövdeli olup, sekizgen
kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür. Ortadaki kubbeli kare mekân ayak
ve sütunların sivri kemerlerle bağlanmasıyla oluşmuş, mekânın etrafı beşik tonozlu
bir çevre koridoru ile kuşatılmıştır (Çizim 11.7).
Başlı başına bir değer taşıyan Muradiye Camii arkasındaki mezar anıtları
içindeki Şehzade Mustafa ve Cem’e ait yapı ( 1479) ise altıgen gövdeli ve kubbeyle
örtülüdür. Önünde revaklı bir giriş kısmı bulunmaktadır.
Çizim 11.7 Bursa II.
Murat Türbesi (H. Önkal)
Osmanlı Devleti’ne yaklaşık bir asır başkentlik yapmış olan Edirne’de az
sayıda türbe günümüze ulaşmıştır. Şah Melek Camii’ne (1429) bitişik türbe,
baldaken türbelerin, Beylerbeyi Camii haziresinde yer alan türbe (1429) ise
sekizgen planlı türbelerin (Resim 11.15), Darül Hadis Camii’nin (1435) güneyinde
bulunan türbe de altıgen planlı türbelerin Edirne’deki erken temsilcilerindendir.
8
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
İstanbul’da Fatih Külliyesi’nden sonra en önemli yapı grubunu oluşturan
Mahmut Paşa Külliyesi’ndeki Mahmut Paşa Türbesi (1474) sekizgen planlı
türbelerin bir örneğidir. Türbenin asıl dikkat çeken yönü cephelerindeki mozaik çini
tekniği ile yapılan geometrik süslemesidir.
Resim 11.15
Edirne Beylerbeyi Camii
Haziresindeki Türbe
Resim 11.16
Bursa Emir Hanı
Hanlar, Kervansaraylar ve Bedestenler
Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan kervansaraylar
(hanlar) şehirlerde veya yol güzergâhları üzerinde yer almaktadır. XV. yüzyıldan
başlayarak şehirlerde inşa edilen şehir içi hanlarının belirli bir malın ticaretinin
yapıldığı hanlar olduğu görülmektedir. Bu dönemde şehir içi hanları yaygınlaşmış,
bunlar bir veya iki avlu etrafında genellikle iki katlı olarak düzenlenmiştir. Hanlarda
iki katlı planın uygulanması, duvar içerisine yerleştirilen ocaklar, Osmanlı dönemi
hanlarında ortaya çıkan yeniliklerdendir. Bursa, Osmanlı idaresine geçtikten sonra
önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş, bu nedenle Osmanlı şehir içi hanlarının ilk
örnekleri de Bursa’da inşa edilmiştir. Bursa Orhan Külliyesi’ne bağlı olarak inşa
edilen Emir Hanı ( XIV. yüzyıl) planı ile daha sonraki hanlara örnek olmuştur. Emir
Hanı, kareye yakın revaklı bir avlu etrafında iki katlı odalardan oluşan bir
düzenlemeye sahiptir (Resim 11.16). Alt kat odaları mal ve eşyanın depolandığı önü
revaklı, penceresiz odalardır. Üst kattakiler ise revak kuruluşunun tekrarlandığı,
pencereli ve ocaklı odalardır. Hanın kuzey girişinin karşısında küçük ölçülerde ele
alınmış ahır kısmı bulunmaktadır.
Ulubat Gölü kenarında bulunan Issız Han (1394), sadece kapalı kısımdan
oluşan planı ile Selçuklu kervansaraylarının etkilerini sürdüren bir handır. İnegöl
Ortaköy’deki kervansaray (XV. yüzyıl) ise yan nefler üzerindeki galerisi ile iki katlı
Osmanlı hanlarına geçiş yapısı olarak dikkat çekmektedir.
Resim 11.17 Bursa
Koza Hanı
Bursa’nın ticaret merkezinde yaptırılan Geyve Hanı (XV. yüzyıl), ipek
ticaretinin yapıldığı İpek Hanı (XV. yüzyıl), Koza Hanı (1490) (Resim 11.17) ve Fidan
Hanı (XV. yüzyıl) bağımsız tasarlanan önemli hanlardandır. Mahmut Paşa Hanı
olarak da bilinen Fidan Hanı, iki avlulu han planında yapılmış olup, diğer hanlar
gibi iki katlı revakların gerisinde odalardan oluşmaktadır. Avlunun ortasında
bulunan şadırvanın üzeri mescit olarak yapılmıştır. Koza Hanı’nda da benzer şekilde
uygulanan mescit, Selçuklu kervansaraylarının köşk mescitlerini anımsatmaktadır.
İstanbul’da Fatih Külliyesi ile birlikte hanların işlevsel çeşitliliğinin arttığı ve
kendinden sonra inşa edilen yapılara da örnek olduğu görülmektedir. Bu dönemde
İstanbul’da inşa edilen Mahmut Paşa Külliyesi (1463- 1474) içerisinde bulunan
Kürkçü Hanı, Fatih dönemi hanlarının günümüze ulaşabilen tek örneğidir. Bu han
plan olarak iki avlu üzerine iki katlı olarak inşa edilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Erken Osmanlı Dönemi
Osmanlı Devleti’nin hızla genişleyen sınırları, ticaret etkinliği olan Bursa,
Edirne gibi şehirlerin fethi, daha kuruluş döneminde ülkeye canlı bir ticaret hayatı
sağlamıştır. Ticaret yapıları, avlulu şehir hanları ve bedestenler olarak inşa edilen,
çevrelerinde kısa sürede çarşıların oluştuğu yapılardır. Bedestenlerde depolanmış
mallar dükkânlar, çarşılar veya arastalarda satılmıştır. Arastaları ve çarşıları dükkân
sıraları oluşturur. Türk çarşılarının çekirdeğini, yangınlardan korunmak için
genellikle taştan yapılmış bedestenler meydana getirir. Ahşap dükkânlardan oluşan
çarşılar ise bedesten çevresinde yer almıştır. Bu tür yapılar içinde yirmi kubbesiyle
İstanbul Sandal Bedesteni en anıtsal örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ankara,
Bursa, Edirne, Kastamonu, Kayseri, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Vezirköprü gibi
Osmanlı yerleşme merkezlerinde örneklerine rastladığımız bedestenler ilginç
gelişmelere tanıklık etmektedirler.
Hamamlar
Anadolu’da XII.-XIII. yüzyıllarda inşa edilen ve erken Osmanlı döneminden
itibaren önemini artırarak koruyan hamamlar, külliye içerisinde veya tek olarak
inşa edilmiş yapılardır. Hamamların iyi gelir getirmeleri hayır eserlerine gelir
kaynağı olarak vakfedilmesine neden olmuştur. Hamamlar işlevsel amaçlarına göre
üçe ayrılmaktadır.
Türk hamamının iç
mimarisi, soyunmalık,
ılıklık, sıcaklık ve külhan
olmak üzere dört ana
bölümden
oluşmaktadır.
a) Halkın Yararlandığı Çarşı Hamamları: Her kişinin yıkanma ihtiyacını
karşılayabilecek yapılar olup erkek ve kadınlar için ayrı ayrı olarak ya da çifte
hamam olarak yapılmıştır. Tek hamam olduğu zaman erkekler için ayrı kadınlar için
ayrı gün belirlenmiştir.
b) Özel Hamamlar: Saray, kasır, konak ve evlerdeki hamamlardır.
c) Kaplıcalar: Yıkanmanın yanı sıra şifalı suları ile tedavinin de amaçlandığı
mekânlardır.
Türk hamamının iç mimarisi, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak
üzere dört ana bölümden oluşmaktadır.
Soyunmalık, hamamın giriş kısmından sonraki ilk bölümdür. Genellikle
ortada mermerden fıskiyeli bir havuz bulunur. Ilıklık, sıcaklığa geçmeden önce
vücudu sıcağa alıştırmak için ayrılan ara bölümdür. Sıcaklık ise yıkanılan ve
hamamın en sıcak kısmıdır. Hamamlarda genel ve özel yıkanma yerleri olup özel
yıkanma bölümlerine "halvet" denilmektedir. Sıcaklığın ortasında hamamlarda
göbek taşı, kaplıcalarda ise havuz yerleştirilmiş olup, bu kısmın üzeri genellikle
büyük bir kubbeyle örtülüdür. Suyun ısıtıldığı yer olarak bilinen külhan sıcaklık
bölümüne bitişik olarak yapılmıştır. Hamamların sıcaklık bölümlerine göre yapılan
sınıflandırma da XII.- XIII. yüzyıllardan itibaren en çok uygulanan, bir merkez
10
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
etrafında bölümlerden oluşan dört eyvanlı ve köşe hücreli tiptir. Osmanlı
şehirciliğinde çok büyük yeri olan hamamların sayıları hızla artmıştır. Çifte hamam
olan ve gelişmiş bir plan şemasına sahip Bursa Orhan Gazi Hamamı (Çizim 11.8),
Bursa Eski Kaplıca (XIV. yüzyıl), Mudurnu Yıldırım Hamamı ((1382), Edirne’de
Beylerbeyi Hamamı ve Afyon Gedik Ahmet Paşa Hamamı dönemin önemli örnekleri
olarak dikkat çekmektedirler.
Saraylar
Çizim 11.8 Bursa
Orhan Gazi Hamamı
(M. Sözen)
Topkapı Sarayı dört yüz
yıla yakın Osmanlı
sultanlarına hizmet
veren en önemli
saraydır.
Resim 11.18 İstanbul
Topkapı Sarayı
Osmanlı mimarisinde planı ve fonksiyonel özellikleri bakımından saraylar
önemli bir yer tutarken, Erken dönem sarayları Bursa, Manisa ve Edirne’de
görülmektedir. Ancak Bursa, Manisa ve Edirne Sarayları günümüze ulaşamamıştır.
Bursa’daki Orhan Gazi dönemine tarihlendirilen Bursa Sarayı Hisar’daki İçkale’de
bulunuyordu. Saray günümüze ulaşmamıştır. Manisa şehzadelerin tahta
hazırlandıkları bir merkezdir. Manisa Sarayı’nın yapımına 1445 yılında başlanmış,
daha sonraki dönemlerde ise saray genişletilmiştir. III. Murat döneminden itibaren
bakımsız kalan saray, XIX. yüzyılda ortadan kalkmıştır. Edirne’deki ilk sarayın I.
Murat tarafından inşa ettirilen ve şehre hâkim bir tepe üzerinde yer alan Eski Saray
olduğu bilinmektedir. Yeni Saray olarak adlandırılan Edirne Sarayı ise şehrin
dışında, Tunca Nehri kıyısında Sultan II. Murat tarafından 1450 yılında kurulmaya
başlanmıştır. Saray başlangıçta sadece bir kasır halinde yapılmış, daha sonra Fatih
Sultan Mehmet döneminde genişletilerek Saray-ı Cedid-i Amire adını almıştır.
Edirne Sarayı yerleşim planı açısından Topkapı Sarayına örnek olabilecek özellikler
gösteriyordu. Saraydan günümüze pek bir şey kalmamıştır.
İstanbul’un fethi ile başlayan süreçte başkentte çok sayıda saray, köşk ve
kasır yaptırılmıştır. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı 1450’li yıllarda Fatih Sultan
Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan Eski Saray’dır. Bir süre sonra saray
ihtiyaçlara cevap verememiş, bu nedenle Topkapı Sarayı inşa edilince Eski Saray
XIX. yüzyılda ortadan kalkmıştır.
Topkapı Sarayı ise dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına hizmet veren en
önemli saraydır (Resim 11.18). Sarayın Fatih dönemindeki ilk inşasının 1478 yılında
tamamlandığı anlaşılmaktadır. Saray bir eksen üzerine sıralanmış büyük avlular ve
bunların çevresine yerleştirilmiş yapılardan oluşmaktadır. Tahta geçen hemen her
sultanın eklettiği yeni binalarla gittikçe genişleyip büyümüştür. Topkapı Sarayı,
birun, enderun ve harem olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bab-ı Hümayun
adlı ilk kapıdan sarayın birinci avlusuna, Bab-ı Selam’dan da ikinci avlusuna girilir.
Bab-ı Selam’dan sonra Bab-ı Saade ya da Akağalar Kapısı gelir. Bu kapı sarayın
“Birun” denen dış kısmı ile “Enderun” denilen iç kısmını birbirinden ayırır.
Akaağalar Kapısı, sultanın yabancı devlet temsilcilerini kabul ettiği arz odasına
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Erken Osmanlı Dönemi
Özet
açılır. Arz odasının bulunduğu avluda ayrıca Ağalar Camii ile değişik amaçlarla
yapılmış birimler mevcuttur. Bunlardan biri de günümüzde kutsal emanetlerin
sergilendiği Fatih döneminden kalma Has Oda’dır. Bağdat, Revan, Mecidiye ve Sofa
Köşkleri yanında bugün mevcut olmayan pek çok köşk de saray kompleksi
içerisinde yer almıştır.
12
•1300-1481 tarihleri arasını kapsayan Erken Osmanlı dönemi Selçuklu
ve Beylikler mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir hazırlık
dönemidir. Bu dönemde Selçuklu döneminden gelen etkilerin yanı sıra
yeni denemelere gidildiği daha önce görülmeyen yapı türlerinin de
ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
•Erken dönem külliyelerinde yapılar belirli bir eksen düzeni olmaksızın
dağınık olarak yerleştirilmiştir. Külliyenin ana yapısı olan cami yüksek
bir alana yerleştirilmiş, genel düzenlemede cami ve medrese yakın
konumlarda tasarlanırken han, hamam ve diğer yapılar daha uzağa
inşa edilmiştir.
•Erken Osmanlı döneminde tek kubbeli, tabhaneli veya yan mekânlı ve
çok kubbeli (ulu cami) cami plan türleri uygulanmıştır. Ayrıca yeni
gelişmelere yol açan Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan
Edirne Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır. Bu dönem
tabhaneli veya yan mekânlı camilerin yaygınlık gösterdiği, çok kubbeli
(ulu cami) camilerin de uygulanmaya devam ettiği bir dönem
olmuştur.
•Erken Osmanlı dönemi medreseleri külliyelerin içerisinde veya
bağımsız olarak yapılmıştır. Bu dönem medreseleri revaklı bir avlu
etrafında öğrenci odaları ve dersane- mescitten oluşan düzenlemeler
gösterir. Medreselerde belirgin nokta, geleneksel özelliklere rağmen
örtünün kubbeye dönüşmesi ve açık dershane ( eyvan) kısmının
kapanarak bir kubbeyle örtülmesidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Özet
İSLAM SANAT TARİHİ
•Erken dönem Osmanlı türbeleri Selçuklu dönemi türbelerinden farklı
gelişme göstermektedir. Bu dönemde plan çeşitleri çoğalmış, baldaken
(yanları açık türbe) türbeler, kübik gövdeliler ve poligonal gövdeliler
olmak üzere tipler uygulanmıştır. Cenazelik bölümü bu dönem
türbelerinde yaygın olmayan bir özelliktir. Erken dönemden itibaren
baldaken türbelerin dışında diğer plan tiplerine revaklar ve taç kapılar
eklendiği görülmektedir. Türbelerin cephelerinde taş ve tuğla sıraları ile
oluşturulmuş alternatif dizili
(almaşık)
duvar örgüsü dikkat
çekmektedir.
•Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan
kervansaraylar (hanlar) şehirlerde veya yollarda külliyelerin bir parçası
olarak düşünülmüştür. Bu dönemde şehir içi hanları ortaya çıkmış,
bunlar bir veya iki avlu etrafında genellikle iki katlı olarak yapılmıştır.
XV. yüzyıldan başlayarak şehirlerde inşa edilen hanların içinde satılan
malın cinsine göre isimlendirilen Koza Hanı, İpek Hanı gibi ticaret
yapıları olduğu görülmektedir. Hanlarda iki katlı şemanın uygulanması,
duvar içerisine yerleştirilen ocaklar Osmanlı dönemi hanlarında ortaya
çıkan yeniliklerdendir. Bu dönemde ayrıca bedesten, arasta, çarşı gibi
ticari yapılarla külliyelerin çevresine canlılık getirilmiş ve gelir kaynağı
olarak yaptırılmıştır.
•Erken Osmanlı döneminden itibaren önemini artırarak koruyan
hamamlar külliyeler içerisinde veya tek olarak inşa edilmiştir.
Hamamların iyi gelir getirmeleri hayır eserlerine gelir kaynağı olarak
vakfedilmesine neden olmuştur. Türk hamamının iç mimarisi,
soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört ana bölümden
oluşmaktadır. Osmanlı şehirciliğinde büyük bir yeri olan hamamların
sıcaklık kısmında değişiklikler yapılmış, bir merkez etrafında
bölümlerden oluşan bir plan tipi kullanılmıştır.
•Osmanlı mimarisinde plan ve fonksiyonel özellikleri bakımından
saraylar önemli bir yer tutmaktadır. Erken dönem sarayları Bursa,
Manisa ve Edirne’de görülmektedir. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı
1450’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan
Eski Saray’dır. Bir süre sonra saray ihtiyaçlara cevap verememiş, bu
nedenle Topkapı Sarayı inşa edilmiştir. Topkapı Sarayı, dört yüz yıla
yakın Osmanlı sultanlarına konut ve devletin yönetim merkezi olarak
hizmet veren en önemli saraydır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Erken Osmanlı Dönemi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Erken Osmanlı döneminde yaptırılan külliye örneği aşağıdakilerden hangisidir?
a) Edirne Muradiye Külliyesi
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
b) İstanbul Süleymaniye Külliyesi
c) Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi
d) Nevşehir Damat İbrahim Paşa Külliyesi
e) Antalya Elmalı Ömer Paşa Külliyesi
2. Aşağıdakilerden hangisi Erken Osmanlı dönemi medresesi değildir?
a) Bursa’da Lala Şahin Paşa Medresesi
b) İznik Süleyman Paşa Medresesi
c) Bursa Yıldırım Medresesi
d) Konya Karatay Medresesi
e) Merzifon Çelebi Sultan Mehmet Medresesi
3. Yıldırım Beyazıt tarafından 1399 tarihinde yaptırılan yirmi kubbesi, on iki ayağı
ve enine dikdörtgen planı ile çok ayaklı (ulu cami) camiler konusunda
verilebilecek en güzel örnek aşağıdakilerden hangisidir?
a) Bayburt Ulu Camii
b) Edirne Üç Şerefeli Camii
c) Manisa Ulu Camii
d) Erzurum Ulu Camii
e) Bursa Ulu Camii
4. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı aşağıdakilerden hangisidir?
a) Topkapı Sarayı
b) Dolmabahçe Sarayı
c) Eski Saray
d) İshak Paşa Sarayı
e) Beylerbeyi Sarayı
14
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
İSLAM SANAT TARİHİ
5. Aşağıdaki şehirlerden hangisinde Erken Osmanlı Döneminde saray
yapılmamıştır?
a) Bursa
b) Konya
c) İstanbul
d) Manisa
e) Edirne
Cevap Anahtarı:
1. a 2.d 3.e 4.c 5.b
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Erken Osmanlı Dönemi
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Acun, H.(1999). “Erken Devir Osmanlı Mimarisi” Osmanlı, C.10, Ankara, s.137-149.
Ahunbay, Z.(1999). “Osmanlı Medreseleri” Osmanlı, C.10, Ankara, s.301-307.
Arık, O.(1999). “Osmanlı Mimarisinin Gelişimine Genel Bakış” Osmanlı, C.10,
Ankara, s.102-114.
Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul.
Aslanapa, O.(1986). Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul.
Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara.
Ayverdi, E. H.(1966). Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, 630-805 (1230-1402) İstanbul.
Ayverdi, E. H.(1972). Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri, 806855 (1403-1451) İstanbul.
Cantay, G. (2002). “Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi” Türkler, C. 12, Ankara, s. 86102.
Cantay, G.(1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara.
Cantay, G.(1999). “Osmanlı Dönemi Külliyeleri” Osmanlı, C.10, Ankara, s.308-317.
Cantay, T. ( 1988). “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan İstanbul’un Fethine Kadar
Osmanlı Sanatı” Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1, İstanbul, s.53-68.
Eyice, S.(1999). “Osmanlı Devri Türk Mimarisi” Osmanlı, C.10, Ankara, s.79-101.
Kuran, A.(1964). İlk Devir Osmanlı Mimarisinde Camii, Ankara.
Önkal, H. (1992). Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara.
Sözen, M. ( 1975). Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul.
16
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi