beklenmedik ölümü sevdiklerini yıktı
Transkript
beklenmedik ölümü sevdiklerini yıktı
Dünya’da 34 Milyon kişi HIV virüsü ile yaşıyor 1 Aralık, Dünya AIDS günü. Britanya’da 100 bin, dünyada da 34 milyon kişinin HIV virüsüyle yaşadığı tahmin ediliyor. Tarih boyunca 35 milyon kişinin de öldüğü dünyanın en tehlikeli virüslerinden birisi. Sayfa 4 Haringey’in bitmeyen sorunu Bölge halkı ve esnafın uzun yıllardır devam eden şikayetlerine rağmen Haringey’de park sorunu giderek artıyor. Park yeri yetersizliği, yüksek ücretlendirmeler, işletme park yeri izinleri ve bölge sakinlerine özel park yerleri ile ilgili Haringey esnafı Telgrafa konuştu. Sayfa 15 telgraf.co.uk Carşamba, 03/12/2014 Sayı HAFTALIK HABER GAZETESİ 445 Genç Kürt kızı Cane’nin beklenmedik ölümü sevdiklerini yıktı Newcastle’da bulunan Northumbria üniversitesinde politika birinci sınıf öğrencisi olan 19 yaşındaki genç Kürt kızı Cane Xelef üniversiteler arası değişim programı kapsamında gittiği Almanya’nın Köln kentinde esrarengiz bir şekilde yaşamını yitirdi. İçeceğine ilaç atılması sonucu yaşamını yitirdiği düşünülen genç kızın kanında amfetamin bulunduğu açıklandı. Cane, bayılmadan önce arkadaşına ‘‘Birileri içeceğime bir şeyler kattı sanırım’’ dediği öğrenildi. Almanya’da yaşamını yitiren 19 yaşındaki Cane Xelef’in cenazesi dün ailenin yaşadığı Manchester yakınındaki Huddersfield kasabasına getirildi. Gerekli işlemler tamamlandıktan sonra Cane Xelef aynı kasabada toprağa verilecek. haberin devamı sayfa 11’de 2 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 Kobane’de yaşamını yitiren Kaya Londra’da anıldı İki aydan fazla bir süredir Daiş saldırılarının hedefinde olan Kobane’de yaşamını yitiren YPG Savaşçısı Gelhat Gabar kod adlı Ercan Kaya Haringey’de bulunan Kürt Toplum Merkezinde anıldı. Anmaya, Kaya’nın kardeşleri ile beraber çok sayıda Kürdistanlı katıldı. 28 Ekim’de Kobane’de Daiş saldırılarında yaşamını yitiren Gelhat Gabar kod adlı Ercan Kaya (40) çok sayıda kişinin katılımıyla Kürt Toplum Merkezinde anıldı. Dün (Pazar) saat 11:00’de bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan anma Britanya Kürt Halk Meclisi üyesi Ercan Akbal’ın konuşması ile başladı. Akbal yaptığı konuşmada, iki aydan fazladır Kobane’de devam eden destansı direnişin Kürt tarihinde yeni bir sayfa açtığını ve bu kahramanca direniş tarihinin şehitlerin kanlarıyla yazıldığını ifade etti. Akbal’ın konuşmasından sonra Kaya’nın amcası Sadık Kaya aile adına bir konuşma yaptı. Kaya yaptığı konuşmada Gelhat Gabar’ın 22 yıldır Kürt halkının özgürlük mücadelesinde yer aldığını ifade etti. Kaya: ‘‘Şehadetinden 5 gün önce telefon ile Gelhat Gabar ile konuştuk. Ağır silah sesleri geliyordu. Durum çok müsait olmadığından fazla konuşamadık. 5 gün sonra da 9 arkadaşıyla beraber şehit düştüğünü öğrendik. Gelhat Gabar’ın vurulduğu kurşunun Türkiye tarafından geldiği bilgisini aldık.’’ Anmaya katılan Gelhat Gabar’ın abisi Mehmet Kaya da, kardeşlerinin mirasına sahip çıkacaklarını ve onun yolunda olduklarını belirtti. Yapılan konuşmalar ve Gelhat Gabar’ın fotoğraflarının yer aldığı si- nevizyon gösteriminden sonra halka yemek ikram edildi. Yemek’ten sonra aile üyeleri taziyeleri kabul etti. 22 yıllık amansız bir yolculuk 1975 yılında Siirt’te doğan Ercan Kaya daha küçük yaşta göç ile tanışır. 4 yaşındayken aile İstanbul’a taşınır. 12 Eylül 1980 darbesi Kaya aile üzerinde büyük baskılar oluşturur. 1988-1991 yılları arasında Ercan Kaya’nın 5 amcaoğlu dağa çıkar. 1992 yılında daha 17 yaşındayken Ercan da yönünü özgür dağlara çevirip 22 yıl devam edecek amansız bir yolculuğun ilk adımını atar. 22 yıllık süreçte defalarca yaralı bir şekilde kurtulur. Cudi dağında komutan pozisyonundayken Şengal trajedisi yaşanır. Kaya buna daha fazla dayanamayıp bir şekilde Şengal’deki direnişe katılır. Bir süre kaldıktan sonra Cudi’ye geri döner. Tam bu arada ikinci bir Şengal trajedisi yaşatmak için Daiş çeteleri ağır bir güç ve silahlarla Kobane’ye saldırır. Üç sefer Kobane’ye gitme talebi red edilen Kaya, ısrarını devam ettirince dördüncü sefer yaptığı talep kabul görür ve Kobane yolculuğu başlar. Bir grup arkadaşıyla beraber YPG’nin sürdürdüğü direnişe katılıp ön mevzilerde yerini alır. Kobane direnişine katıldığının 20’inci günü olan 28 Ekim’de çıkan çatışmada bir grup arkadaşıyla beraber yaşamını yitirir. Ercan Kaya’nın cenazesi binlerce kişinin katıldığı görkemli bir törenle doğduğu topraklar olan Siirt’te toprağa verilir. HAFTALIK HABER GAZETESI ROJNAMEYA NÛÇEYAN A HEFTANE Editör Alaettin Sinayiç [email protected] Muhabirler Esra Türk Erem Kansoy [email protected] Grafiker Yüksel Adıgüzel [email protected] Yayın Sahibi Tel News Ltd. Adres 33 Dalston Lane London E8 3DF Telefon 0207 9230 838 0742 9481 490 Web www.telgraf.co.uk Reklam [email protected] Soru ve görüşleriniz: [email protected] BÜYÜK REKLAM KAMPANYASI Kürt ve Türk toplumuna ulaşmanın en iyi yolu Tüm reklamlarınızda %30 indirim Yeni yıl kutlamalarınızda %40 indirim Tüm seri ilanlarınız ÜCRETSİZ www.telgraf.co.uk [email protected] 07429481490 | 02079230838 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 3 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 4 Dünya’da 34 Milyon kişi HIV virüsü ile yaşıyor 1 Aralık, Dünya AIDS günüydü. Parti liderleri günün önemine ilişkin açıklamalar yaptılar. Britanya’da 100 bin, dünyada da 34 milyon kişinin HIV virüsüyle yaşadığı tahmin ediliyor. Tarih boyunca 35 milyon kişinin de öldüğü dünyanın en tehlikeli virüslerinden birisi. Dünya AIDS Günü, HIV ve AIDS ile ilgili önyargıları kaldırmak ve hastalıkla ilgili bilgileri yaygınlaştırmayı amaçlıyor; kırmızı kurdele takılarak hastalıkla yaşayanla ve yaşamlarını kaybedenlere destek sunulur. Parti liderlerinin açıklamalarının bazı bölümleri: İşçi Parti lideri, Ed Miliband: ‘‘Bu Dünya AIDS gününde, HIV teşhisi konulan insanlara dayanışma göstermek için kırmızı kurdeleyi gururla takıyorum. HIV ile ilgili önemli tıbbi gelişmeler yaşandı, ama hastalık ile ilgili ön yargıları ortadan kaldırmak için çok daha fazla şey yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bu yapılması gereken doğru şeydir çünkü bu hastalıkla yaşayan hiç kimse yadırganmamalı ve erken teşhisi desteklemek istiyoruz.’’ Başbakan Yardımcısı, Liberal Parti lideri, Nick Clegg: ‘‘Kırmızı kurdeleyi gururla takıyorum. Son 30 senede, ilk HIV vakalarının keşfedildiğinden itibaren, araştırma ve tedavide çok yol katettik. Tedavideki gelişmeler, erken teşhis ve tedavi olduğunda hastalığa yakalanan kişinin, hasta olmayan herkes kadar yaşama şansı demektir. Britanya, dünya çapında hastalıkla baş etmeye bağlı kalacak. Bu yüzden geçen sene AIDS, verem ve malerya ile baş etme Dünya Fonuna bir milyar sterlin yatırım yaptık. Bu konuda tıp ilerlerken insanların bakış açıları ilerlemiyor. HIV hastası her üç kişiden biri, durumlarından dolayı ayrımcılık yaşadıklarını söylüyorlar. Bu kabul edilmezdir. İnsanların doğru bilgiye sahip olmaları çok önemlidir, ve bir sonraki nesil- iyi cinsel eğitim alarak- verileri doğru anlayacaklar.’’ Başbakan, Muhafazakar Parti lideri, David Cameron: ‘‘HIV hastalığıyla baş etmek için Britanyalı kurumlar, bilimciler, sosyal servisler, doktorlar ve hemşireler sıkça önemli rol oynarlar. Geçen sene 1.9 milyon insan AIDS tedavileri için destek sunduk. Yerelde büyük yollar kat ettik. Test sayılarında büyük artış gördük; 2013 senesinde, cinsel sağlık kliniklerinde bir milyondan fazla test gerçekleşti. ‘‘Fakat sorun devam ediyor. 2010 senesine göre HIV teşhisi düşse de, eşcinsel erkekler arasında artış görüldü. HIV olan insanların çeyreği, hastalığı taşıdıklarını bilmiyorlar. HIV ve AIDS’e karşı mücadelemizde rahat davranmamız gerektiğini biliyorum. HIV olan bireyler sağlıklı ve uzun bir yaşam yaşamayı bekliyebilirler artık, ama yaşam kaliteleri bir çok zaman yine de etkilenebilir. Amacımız, virüsun bulaşma oranlarını azaltmak, testleri çoğaltmak, ayrımcılıkla mücadele etmek.’’ HIV virüsüne ilişkin tartışılan diğer bir konu da eşcinsel erkeklerin kan vermeleri. İnsan hakları savunucusu ve Kürt dostu Peter Tatchell, The Huffington Post haber web sayfasına yazdığı makalede, eş cinsel erkeklerin cinsel ilişkiye girdikten 12 ay sonra kan verebileceklerini kaleme aldı. Tatchell, eşcinsel erkeklere uygulanan 12 ay kan verme yasağının tıbbi olarak gerekçesinin olmadığını ve Ulusal Sağlık Kurumunun ihtiyacı olan kan bağışlarını ciddi etkilediğini savunuyor. Tatchell, engelin üç aya indirilmesinin tıbbi olarak doğru olduğunu, bunun ayrımcılığı ortadan kaldıracağını ve ihtiyaç olan kan bağışına katkı sunacağını ifade ederek, Cameron’u harekete geçmeye çağırdı. HIV in Tedavisi Var mıdır? Günümüze kadar geliştirilen ilaçlardan farklı etki mekanizmalarında olanların ikisinin ya da üçünün birlikte kullanımıyla HIV pozitif kişilerin kaliteli ve uzun bir yaşam sürebilmeleri sağlanmaktadır. Tedavi doktor kontrolünde ve kesintisiz olarak yaşam boyu sürdürülmelidir. HIV/AIDS BULAŞMA YOLLARI Virüsün bulaşma yolu temelde vücut sıvıları ile olmaktadır, bu nedenle kan, meni gibi virüsün daha yoğun olduğu vücut sıvılarının virüsün iletiminde yeri büyüktür. Ancak ter, gözyaşı, ve idrar gibi vücut sıvılarında virüs bulunmamaktadır. HIV enfeksiyonu esas olarak üç önemli yolla bulaşır 1- Korunmasız cinsel ilişki: HIV enfeksiyonunun en sık bulaşma şeklidir. HIV korunmasız ( kondom, kılıf, prezervatif kullanmadan) yapılan her türlü cinsel temasla bulaşabilmektedir. 2- Kan ve kan ürünleri ile bulaşma: Kanda virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile, virüsü taşıyan kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. 3- Anneden bebeğe bulaşma: HIV enfeksiyonu gebelik süresince, doğum sırasında vücut sıvıları ve emzirme sırasında süt ile bebeğe geçebilmektedir. Diğer bulaşma yolları: - Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş; şırınga, iğne, cerrahi aletler, diş hekimliği aletleri, dövme aletleri, akupuntur iğneleri, jilet, makas, manikür, pedikür aletleri gibi tüm kesici ve delici aletler ile bulaşma olabilir. -Damar içi uyuşturucu kullananların paylaştıkları iğne, enjektör ve uyuşturucu madde eritilen kaşıklar ile bulaşma olabilir. HIV’ın BULAŞMADIĞI Durumlar: • Dokunmak, tokalaşmak, sarılmak ile • Gözyaşı, ter, tükürük ile • Aynı yerde oturmak, aynı havayı solumak ile • Aynı havuzu, banyoyu, tuvaleti, saunayı, duşu paylaşmak ile • Giysilerin ortak kullanılması ile • Tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak, paylaşılması ile • Telefon kulaklığı, kapı tokmağı ile • Sivrisinek, böcek, arı sokması ile HIV bulaşmamaktadır. KORUNMA: HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır ve diğer hastalıklarda olduğu gibi korunma önlemeleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur. Cinsel yolla bulaşmaya karşı korunma: Doğru kondom kullanımı hastalığın cinsel yolla bulaşmaya karşı en güvenli ve basit korunma yoludur. Kan ve kan ürünleri ile bulaşmaya karşı korunma: 1987 yılından beri ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Kan, organ ve doku nakilleri öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indirmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 5 Suruç’a giden Britanyalı heyet izlenimlerini paylaştı Yaklaşık üç hafta önce Londra ve Edinburgh’tan Suruç’a giden heyet izlenimlerini anlattı. Haringey’de bulunan Kürt Toplum Merkezinde yapılan panele katılan heyet ziyaret boyunca edindikleri izlenimlerini katılımcılarla paylaştılar. Gazeteci, sendikacı ve farklı sosyalist grup üyelerinden oluşan heyet Suruç’taki yerel yetkililer, Kobane’den göç eden aileler ile görüşmüş ve yaşanan sorunları yerinde gözlemlemişlerdi. Heyette yer alan Aubrey Nunes, Andrew Penny, Patrick Smith, Zaher Baher ve Ruth Walter Cumartesi günü yapılan panele katılanlar arasındaydı. Britanya Kürt Halk Meclisi eşbaşkanı Arzu Pesmen tarafından yönetilen panelde Suruç’ta yaşayan Kobane’li ailelerin çok zor koşullarda yaşadıkları belirtildi. Birleşmiş Milletlerin Kobane’li ailelere yardım etmediğini belirten heyet üyeleri, BM’nin sadece devlet kontrolü altındaki kamplara yardım yaptığı ifade edildi. Geri kalanların ihtiyaçlarının tümünün yerel halk ve dışardan gönderilen yardımlar üzerinden karşılandığı söylendi. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 6 Kobane ile dayanışma kahvaltısında acil yardım çağrısı Bir süredir başkent Londra’da devam eden Kobane ile dayanışma etkinlikleri kapsamında Göçmen İşçiler Kültür derneği (Gik-Der) lokalinde dayanışma kahvaltısı düzenlendi. REKLAM Londra Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) tarafından Pazar günü düzenlenen dayanışma kahvaltısında Kobane için bağışlar toplanırken, Rojava’yı ziyaret eden Roj Kadın Meclisi üyesi Yasemin Andan ve Suruç’u ziyaret eden Alxas-Kom üyesi Mustafa Has gözlemlerini anlattı. Yapılan konuşmalarda şimdiye kadar devam eden yardım kampanyaların yeterli olmadığını ve yardım kampanyalarının süreklileşmesi gerektiği çağrıları yapıldı. Bir süre önce Roj kadın meclisi adına dört kişilik bir heyet ile Rojava’ya giden ve Cezire kantonunda bir süre kalan Yasemin Andan yaptığı konuşmada Rojava’daki sosyal, siyasal ve ekonomik durumu değerlendirdi. Rojava’ya dönük ambargonun halen devam ettiğini ifade eden Andan, Kürt halkının açlıkla terbiye etme politikalarına yabancı olmadığını ve bunun sonuç vermeyeceğini belirtti. Cezire kantonunda bulunan ve Ezidi Kürtlerin kaldığı Newroz kampındaki izlenimlerinini de anlatan Andan, Birleşmiş Milletlerin kampa dönük tam sorumluluk almadığını ve yüzde Sekseninin kadın ve çocuklardan oluştuğu 7 bin kişinin kaldığı kampın tüm ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanmaya çalışıldığını belirtti. Kış aylarının da gelmesiyle kamptaki koşulların daha da zorlaştığını ifade eden Andan, özellikle Avrupa’da yaşayan Kürdistanlıların daha fazla duyarlı olup süreklileşen kampanyalar organize etmesi gerektiğini söyledi. KAMPANYASI Kürt ve Türk toplumuna ulaşmanın en iyi yolu %30 indirim Hiçbir Sorun devrim sonrasına bırakılmıyor Rojava devriminin yaratıcı ve öncü gücünün kadınlar olduğunun çok somut bir şekilde görüldüğünü ifade eden Andan şunları belirtti: ‘‘Yaşamın her alanında kadınların aktif rol aldığını gördük. Hem genel kurumlar içierisinde yerini alıyor, hem de özerk kurumlaşmalarında ciddi mesafeler katledilmiş. Qamişlo’da 26 tane kadın kurumu var. Kadınlar devrim sürecinde sorunlarını ertelemiyor, herşey içiçe yaşanıyor. Sosyal, ekonomik, kadına yönelik şiddet, eğitim ve diğer tüm toplumsal sorunlarla birebir ilgilenip çözümler buluyor.’’ Kobane’deki mücadele bizim mücadelemiz Londra merkezli çalışmalarını yürüten ve son dönemde Kobane’ye yönelik topladığı bağışlarla takdir toplayan Alxaslılar yardımlaşma derneği adına heyetle beraber Suruç’a giden dernek üyesi Mustafa Has ta bir konuşma yaptı. Has yaptığı konuşmada Suruç’a bir yardım kurumu olarak gitmediklerini, orda yürütülen mücadelenin bir tarafı oldukları için, ordaki mücadelenin kendi mücadeleleri olduğu için gittiklerini ifade etti. Suruç’ta edindiği izlenimleri anlatan Has, şahit olduğu bazı çaresizlikleri anlatırken duygulu anlar yaşandı. Has şunları belirtti: ‘‘Suruç bölgesinde çadırlarda ve evlerde BÜYÜK Tüm reklamlarınız kalan on binlerce Kobaneli var. Suruç halkı çok fedakar, iki odalı evinde 50 kişi barındıran insanlar gördüm. Kendi dükkanını boşaltıp, Kobaneli yerleştirenler var. Müthiş bir fedakarlık var, herkes Kobane’ye geri döneceği günleri bekliyor. Dünyanın her yerinden yardımlar geliyor, ama yeterli değil. Yetersizlikler var, insanlar artık orada iki öğün yemek zorunda kalmış. Kısa bir gözlemimi paylaşmak istiyorum bu konuda. Bir çadırın köşesinde ağlayan bir kadın gördüm, yanına gidip neden ağladığını sorduk. O gün dağıtılan yemek herkese yetmemiş ve kadın o öğün eli boş dönmüş. Çocukları çadırın içerisinde yemek beklerken, o da içeri giremiyor ve dışarda öylece ağlıyordu…’’ Konuşmasının sonunda yardım çağrısı yapan Has, çok ciddi düzeyde gıda ve giyecek ihtiyacı olduğunu belirterek herkesin bu zor günlerde dayanışmasının çok önemli olduğun u ifade etti. Program, YPJ savaşçılarını konu alan sinevizyon gösterimi ile sona erdi. Program boyunca toplanan bağışlar Heyva Sor a Kurdistan vakfı aracılığıyla Kobane’ye gönderilecek. %40 indirim Yeni yıl kutlamalarınız ücretsiz Tüm seri ilanlarınız www.telgraf.co.uk [email protected] 07429481490 | 02079230838 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 7 Sanat Sergisi: Kelimeler Yetersiz Kalınca Sanat Çiçek Açar Kürt sanatçı Sevcan Yüksel Henshall’ın sergisi, Kelimeler Yetersiz Kalınca Sanat Çiçek Açar, 7 Aralık Pazar günü gerçekleşecek. İlk sergisini 2008 yılında gerçekleştiren Yüksel, yeni çalışmalarıyla tekrar sanat severlerinin karşısında olacak. Sergide satılan resimlerin gelirinin yüzde 50’si, İşid’in saldırıları sonucundan göç eden, Kobane ve Şengal’lilere tıbbi ve barınak yardımı sağlayan Alman Kürt Doktorlar Birliğine bağışlanacak. Sergi, Stoke Newington kütüphanesi sergi salonunda, saat 15:00-20:00 arası gerçekleşecek. Çalışmaları ve sergisiyle ilgili görüştüğümüz Yüksel sanatını şöyle anlatıyor: ‘‘Sanatım ifadeli, samimi ve dürüst. Gerçek ve hayal gücü arasındaki çizgi üzerinden geçiyor. Figürlerde özgürlük duygusu var fakat duruşlarında sınırlama görülüyor. Figürler belirli olsalar da resimlerin genel görünümü soyut.’’ Beş yaşında geldiği Londra’da okulda dil engelinden kaynaklı iletişimde zorlandığı için çizime yöneldiğini anlatan Yüksel, bu deneyimini şöyle anlattı: ‘‘Kelimeler yetersiz kaldığında, insan figürünü çizerek kendimi ifade etmeye başladım. Okula başladığımda, İngilizce bilmediğim için diğer sınıf arkadaşlarımla aynı dersleri yapamıyordum. Ve, köşede oturup İngilizce kelimelerin anlamlarını çözmeye çalışıyordum. İngilizce ‘it’ kelimesinin anlamını anlamaya çalışıyordum örneğin. Tabii, Türkçe anlamı çok farklıydı. ‘‘Sadece sanat dersini sadece yapabiliyordum. Öğretmenler de yaptığım resimleri övmeye başladılar ve bu benim için moral oluyordu. Dördüncü sınıfta, sanat sever bir öğretmenim vardı ve benim bu tutkumu geliştirmemde yardımcı oldu. Cep harçlığımla resim defterleri, renkli kalemler ve boya alarak harcamaya başladım. Kışları, evde, resim ve boya yaparak geçiriyordum. Bu daha sonra alışkanlık oldu. Orta okul ve kolejde sanat okuyarak yeteneğimi daha da geliştirdim. Salvador Dalí, Frida Kahlo ve Giorgio de Chirico gibi sanatçılardan etkilendiğini belirten Yüksel, üniversite yıllarında, çizimlerine hobi olarak devam ettiği süreçte, kendi tarzını oluşturduğunu ifade etti. Kolejde disleksi olduğunu öğrenen Yüksel, Kadın vücudunun ve feminizmin kendisine ilham verdiğini belirtiyor. Yüksel, resimlerinde kadın figürlerini sıkça kullanarak kadın ve doğa gibi konuları ele alıyor. Yüksel, müzisyen olan eşinin de son yıllarda kendisine ilham verdiğini belirtti. Eşinin sanat ve müziğe bağlılığının kendisinin de sanatsal çalışmalarına daha fazla zaman ayırmasını sağladığını ifade ederek, yeni koleksiyonundaki çalışmalarının yarısının müzikle ilgili olduğunu söyledi. Yüksel, çevresinde olanların doğal olarak sanatına yansıdığını, fakat bunun bilinçli gelişmediğini belirterek şöyle dedi: ‘‘Duygularımı ve siyasi düşüncelerimi sanatıma yansıtmaya çalıştığımda yaratıcılığım azalıyor. O yüzden gerçeküstü çalışmalar yaparak, bilinçaltı hayal gücünü canlandırmaya çalışıyorum. Kobane ve Şengal’de olanlara ilişkin, Yüksel duygularını şöyle ifade etti: ‘‘Kobane ve Şengal’de devam Eğitim Köşesi OKTAY ŞAHBAZ Urswick Ortaokulu Bilgisayar Bölüm Başkanı [email protected] Akademi okulların sıkıntılı günleri Akademi okulları hem işçi Partisinin hem de şu an iktidarda bulunan koalisyon hükümetinin eğitim sorununu çözmek için güvendikleri okul modellerinin başında geliyordu. Fakat yavaş yavaş bu okulların açıkları ve sıkıntıları ortaya çıkmaya başladı. Devlet bütçesiyle açılan fakat hiç bir devlet kurumuna doğrudan bağlı olmayan bu okullar nerdeyse hemen hemen her gün bir yolsuzluk yada usulsüzlük iddiasıyla gündeme geliyor. Akademi okulları normal devlet okulların aksine, vakıf (charity) statüsü yerine, özel şirket (limited company) olarak geçiyor. Bir çok devlet okulu bölge eğitim müdürlüklerine (LEA) bağlıyken ve bunlar tarafından eğitim seviyeleri ve bütçeleri denetlenirken LEA’lere bağlı olmayan Akademiler bir çok anlamda serbest durumdalar. Ayrıca daha düne kadar bu okullar müfettiş tevtislerine bile tabii görülmüyorlardı. Bu durumdan faydalanan bir çok iş adamı ve şirket bu okulların yönetimlerine girerek okulu bir ‘şirket’ öğrencileri de ‘müşteri’ olarak görüp okul bütçelerinden faydalandılar. Sendikalar, öğretmenler, araştırmacılar , yazarlar ve daha bir çok bilir kişi bu okul modelleri hakkında şikayetlerini sayısız defa dile getirmelerine rağmen bu konuda adımlar yeni yeni atılmaya başlıyor. Okullardan sorumlu bakan David Laws geçen hafta yaptığı açıklamada bir çok akademinin eğitim kalitesinin artırılması gerektiğini söyledi. Laws özellikle Harris, Ark ve daha bir çok Akademi zincirini hedef göstererek, Konservatif partiyi şirketlerin başındaki patronları destekleyip çocukların eğitimini hiçe saymak ile suçladı. Law akademi okullarının da devlet okulları gibi hem bölge eğitim müdürlükleri hem de eğitim müfettişleri tarafından teftiş edilmeleri gerektiğini söyledi. eden gelişmeler beni dehşete düşürüyor. Bir etnik gruba devamlı saldırılıp katledilmeye çalışılması çok moral bozucu. Beni üzüyor ve sinirlendiriyor. Bu yönlü duygular bilmeden sanatıma yansıyor. Bunların hangi eserlerin olduğuna ziyaretçilerin yorumuna bırakıyorum.’’ Elbistan’da doğan Yüksel beş yaşında İngiltere’ye geldi. Hackney’de 15 yıl yaşayan Yüksel, orayı hala evi olarak görse de müzisyen eşi Richard Henshall ile evlendikten sonra Surrey’e taşındı ve orada bir ilk okulda öğretmenlik yapıyor. Queen Mary Üniversinde hukuk okuyan Yüksel, bu dalda staj yaptıktan sonra avukatlık yapmak istemediğine karar verdi ve öğretmenliğe başladı. Sergide Richard Henshall’dan müzik dinletisi olacak. Özellikle Türkiyeli ve Kürt toplumunun yaşadığı Hackney ve Haringey bölgesi İngiltere’de akademi okulları için bir deneme tahtası olarak kullanıldı. Her ne kadar dışardan yeni binaları ve temiz ortamlarıyla güzel görünse de aslında bu okulların çocuklarımıza verdikleri eğitim kalitesi hakkında şimdiye kadar sayısız olumsuz şey söylendi. Bunun dışında akademilerin şimdiye kadar yaptıkları öğrenci seçme, gereksiz sebeplerinden dolayı çocukları okuldan uzaklaştırma, pahalı üniforma gibi uygulamaların da bir çok çocuğu etkilemiş bulunuyor. Bu okul modellerini iyi tanıyıp kime hizmet ettikleri anlamamız anne-baba olarak yerine getirmemiz gereken önemli görevlerden bir tanesi. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 8 Birbeck üniversitesinde ‘Kültürler arası hikaye anlatımı ve çatışmalı anılar’ etkinliği düzenlendi İngiltere’de bir araştırma projesi olan Osmanlı Kozmopolitizmi Ağı, haftasonu Londra Birkbeck Üniversitesi Sanat Okulu’nda ‘’Kültürlerarası Hikaye Anlatımı ve Çatışmalı Anılar’’ konu başlığı ile Müzik Performansı ve Yuvarlak Masa Oturumu’ndan oluşan bir etkinlik düzenledi. Ücretsiz olan etkinlik Kürt şarkıcı Suna Alan’ın müzik performansıyla başladı. Etkinliğin kültürlerarası temasına uygun olarak şarkıcı Alan, Kürtçe (dengbêj dahil) Ermenice ve Sefaradca olmak üzere Osmanlı azınlıklarının kolektif hafızalarından hikayelerin, olayların şarkılarını seslendirdi. Etnomüzikolog Ed Emery’nin sunumunu yaptığı müzik performansında, Ermenice şarkılar bölümünde yer alan şarkılar arasında 1909 nisanında Osmanlı İmparatorluğu’nda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar olduğu dönemde Adana vilayeti’nde gerçekleşen Ermeni katliamına atfen ‘’Adana Ağıdı’’ seslendirildi. Sefaradca şarkılar bölümünde ise 1492 yılına kadar, Müslüman ve Hıristiyanların buyruğu altında yaşayan İspanya Yahudileri’ne yönelik 1492’de gerçekleşen İspanya engizisyonu ve İspanya Yahudileri’nin Osmanlıya göçü sürecini anlatan şarkılar yer aldı. Kürtçe şarkılar bölümünde ise Kobanê’deki duruma vurgu yapılarak, Kürdistan’daki çatışmalı süreçlerin Osmanlı’dan bu yana süregeldiği vurgusu yapıldı. Osmanlı’nın bastırdığı başkaldırı sonrası Girit’e sürgün edilen Bedirxan Bey’in yerine, Osmanlı ile ittifak halindeki Êzdîn Şêr’in Botan’ın miri olması ve fedailerden Xelefê Şûvî ile yaşadığı ihtilafi anlatan Ez Xelef im kilamının yanısıra, aynı dönemleri anlatan Helîme dengbêj kilamı Kürtçe şarkılar bölümünde seslendirildi. Müzik performansı ardından gerçekleşen Yuvarlak Masa Oturumu’nda Kürt Toplum Merkezi üyesi Mehmet Aksoy, İngiltere Sefarad Sesler kuruluşu temsilcisi Bea Lewkowicz, Ermeni Enstitüsü temsilcisi Aikaterini Gegisian ve Arap Britanya Merkezi temsilcisi Ruba Asfahani konuşmacı olarak yeraldılar. Oturumda, hikaye anlatıcılığının ve sözlü tarih kaydının ve yanısıra kültürler arasında bireylerin ve grupların anılar, algılar ve seslerinin arşivlenmesi, korunmasının önemi tartışıldı. Ayrıca hikaye anlatımı / sözlü tarih gibi kültürlerarası anıların sosyal medya ve dijital teknolojiler ile birlikte artikülasyonunu sağlamada yaratıcı yöntemlerin geliştirilmesi üzerinde durulan oturum, soru cevap bölümü ile sona erdi. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 9 Londra SKB’den Kobane ile dayanışma kermesi BÜYÜK Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB)’nin 1 Eylül günü başlattığı “DAİŞ Karanlığına İzin Vermeyeceğiz” başlıklı kampanya devam ediyor. REKLAM KAMPANYASI Kürt ve Türk toplumuna ulaşmanın en iyi yolu %30 Kampanya süresince sokakları hedefleyen kadınlar, bilgilendirme stantlarından sokak gösterilerine, panellerden afişleme çalışmalarına kadar pek çok değişik araçla Şengalli ve Rojavalı kadınların çığlıklarını ve direnişlerini Avrupa’ya taşımaya çalışıyorlar. Londra SKB, bu kapsamda sürdürdüğü çalışmalara bir yenisini daha ekleyerek sokak kermesi açtı. Kadınlardan topladıkları giysi, takı, biblo, oyuncak gibi değişik malzemeleri Wood Green Kütüphanesi önüne açtığı stant ile satışa sunan SKB’li kadınlar, açtıkları afiş, döviz ve konuşmalarla çalışmanın amacını kitlelere duyurdular. Yerli, göçmen pek indirim Tüm reklamlarınız %40 indirim Yeni yıl kutlamalarınız çok kişinin dikkatini ve ilgisini toplayan çalışma başarı ile tamamlandı. 29 Kasım Cumartesi günü yapılan kermesin ardından 30 Kasım Pazar günü düzenledikleri Kobane ile dayanışma kahvaltısına hazırlanan kadınlar, kış ile birlikte yerlerinden, yurtlarından edilen Kobaneli ve Şengalli halkın yaşadıkları sıkıntıların arttığına dikkat çekerek dayanışma kampanyasının devam edeceğini, daha fazla duyarlılık beklediklerini duyurdular. “Yürüyüş”çüler provokatörlüğe devam ediyor... SKB’li kadınların stant açtığı noktada dergi satışı yapan Yürüyüş’çüler, kermesin bitiminde SKB’li kadınlara sataşarak tahrik edici sözlerle olay çıkarmaya çalıştılar. SKB’li kadınların metanetli tutumları ve “provokatörlük değil devrimcilik yapın” uyarıları ile tartışma ötelendi. ücretsiz Tüm seri ilanlarınız www.telgraf.co.uk [email protected] 07429481490 | 02079230838 10 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 11 Manşet haberin devamı.... Haber: Aras Ararat ‘Birileri içeceğime birşeyler kattı sanırım’ 12 Kasım gecesi arkadaşlarıyla birlikte katıldığı kent festivalinde içtiği ilk içecekten sonra midesi kötü olunca en yakındaki kliniğe götürülür, klinikte yetersiz müdahale ile bir süre bekletilen Cane, bir süre sonra hastaneye kaldırılır. Cologne’s St Marien hastanesine kaldırılan Cane hastanede bekleme odasındayken bayılır, bir süre sonra da Cane’nin beyin ölümünün gerçekleştiği anlaşılır. Beyin ölümü gerçekleştikten sonra 8 gün boyunca makinaya bağlı yaşayan Cane’nin, bayılmadan önce arkadaşlarına: ‘‘Birileri içeceğime bir şeyler kattı sanırım’’ dediği öğrenildi. Anne Rojin: Cane bizim geleceğimizdi Kızları Cane’nin ölümünü duyduktan sonra Almanya’ya giden anne baba hem hastanenin, hem de polisin kendilerine hiç yardımcı olmadıklarını ve yaklaşımlarının çok rahatsızlık verici olduğunu belirttiler. Kızlarının cenazesini alıp İngiltere’ye dönen aile yaşadıkları şoku halen atlatmış değil. Yaşananlara halen inanamadığını söyleyen Cane’nin annesi Rojin; ‘‘Kızım çok akıllı, becerikli, yaşam dolu bir insandı. Çevresinde hep takdir edilen, kültürüne bağlı ve politikaya çok ilgili biriydi. Şuan Cane’yi tarif edebilecek cümleler bulamıyorum. O bizim geleceğimiz ve herşeyimizdi.’’ Anne Rojin kızının hastenenin bekleme odasında bayıldığını, hastaneye vardığında içecek zehirlenmesi olduğunu belirttiği halde zamanında müdahalenin yapılmadığını belirtti. Alman polisinin kendilerine karşı saygısızca davrandığını belirten anne baba, polisin yardımcı olmaktan uzak bir yaklaşım içinde olduğunu ve gerçekçi bir soruşturmanın başlatılmadığını ve hiç kimsenin olayla ilgili o ana kadar sorgulanmadığını ifade ettiler. Milletvekili Sheerman: Cane, tanışmak isteyeceğiniz en akıllı insandı Olaydan sonra aileye yardımcı olan ve olayın daha ciddi soruşturulması için Almanya Büyükelçiliği nezdinde girişimlerde bulunan Huddersfield milletvekili Barry Sheerman Cane ile ilgili şunları belirtti: ‘‘Cane, Shelly Kolejindeyken benim yanımda staj yaptı. Olayı duyduğumda tamamen yıkıldım. Cane, tanışmak isteyeceğiniz en tatlı, akıllı ve güzel bir insandı. Döndüğünde tekrar bizimle çalışacaktı. Alman büyükelçi ile görüşmelerim devam edecek, hastanenin bu konuda yetersizlikleri varsa açığa çıkarılması araştırma yapılmasını isteyeceğim.’’ Daiş karşıtı yapılan eylemlerin örgütleyicisiydi 1978’de Rojava’dan İsveç’e göçeden ailenin üç çocuğundan birisi olan Cane’nin Naze adında 16 yaşında bir kızkardeşi ve Kevin adında 9 yaşında bir erkek kardeşi var. İsveç’te doğan Cane daha sonra ailesiyle beraber İngiltere’ye gelmişti. Kürtlerin yaşadığı acılara çok duyarlı olan Cane Huddersfield’te yaşayan Kürt toplumu içerisinde iyi bilinen biriydi. Kürdistan’a yönelik Daiş saldırıları başladıktan sonra yapılan birçok eylemin başını çeken Cane, Huddersfield’teki St George’s meydanında yapılan Daiş karşıtı eylemde, yaptığı konuşmada: ‘‘Kürdistan’da yaşanan barbarlığı evlerimizde oturup televizyonlardan izleyemeyiz artık. Tüm dünyanın bu vahşet karşısında Kürtlerin yanında olma zamanıdır.’’ demişti. Kolej müdürü: Bir gün çok ünlü olacağını bekliyorduk Cane Xelef’in okuduğu Shelley Koleji müdürü John McNally, Cane’nin 5 yıl kendi kolejlerinde A level yaptığını ve çok yaşam dolu, akıllı ve duyarlı bir öğrenci olduğunu ifade etti. Kolej müdürü Mcnally, Cane ile ilgili duygularını şöyle ifade etti; ‘‘Öğrenci meclisinde temsilcilik yaptı bazı dönemler, o yüzden birçok sefer görüştüğümüz oldu. Biz onun bir gün ünlü biri olacağına inanıyorduk. Politikaya çok ilgiliydi ve kendine iyi bir güveni vardı. Sorunları yüksek bir sesle ve güzel bir yöntemle anlatırdı. Okulda herhangi bir iş olduğu zaman sürekli gönüllü bir şekilde katılırdı. Cane’nin ölümü hepimizi çok üzdü. Onun öldüğüne inanamadık.’’ Üniversite sözcüsü: Olayın takipçisi olacağız Eylül ayında başladığı Newcatstle’daki Northumbria üniversitesi Politika bölümünde üniversiteler arası Erasmus için özel olarak seçilmişti. Northumbria üniversitesi sözcüsü yaptığı açıklamada öğrencilerinin ölümünden kaynaklı derin üzüntü duyduklarını ve aileyi ziyaret edip desteklerini sunduklarını ifade etti. Sözcü, Almanya’daki yetkililerle de görüşmelerinin devam ettiğini ve olayın takipçisi olacaklarını belirtti. Aile, hem hastane hem de Alman polisi hakkında gerekli yasal işlemleri başlatmak için girişimlerde bulunacaklarını açıkladılar. Gazetimizin ulaştığı aile dostu Kürt şair Ehmed Huseyni, Cane doğduğunda kendisinin de hastanede olduğunu ve çok zeki bir genç olduğunu ifade etti. Ailenin yanında olan Huseyni, ailenin halen şoku atlatamadığını ve çok derin üzüntü içinde olduklarını söyledi. ‘Cane’yi tarif etmek mümkün değil’ Gazetimizin ulaştığı bir diğer aile üyesi ve arkadaşı Cihan Yalçın, Cane ile ilgili duygularını şöyle ifade etti; ‘‘Ne kadar söylesem Cane’yi anlatamam. Kültürüne çok bağlı bir insandı. Avrupa’da yetişmiş gençlere benzemiyordu. Böyle bir ölümü haketmemişti.’’ Gerekli yasal işlemler tamamlandıktan sonra Cane Xelef Huddersfield kasabasında toprağa verilecek. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 12 İlk Daiş tutuklaması Mohommod ve Hamza Nawaz adlı iki kardeşe geçen yıl Suriye’deki bir kampta “terör eğitimi” aldıkları gerekçesiyle hapis cezası verildi. Mohommod ve Hamza Nawaz kardeşler bu suçtan ceza alan ilk Britanyalılar oldu. Mahkeme 30 yaşındaki Mohommod Nawaz’ı dört buçuk, 24 yaşındaki kardeşi Hamza›yı ise üç yıl hapis cezasına çarptırdı.İki kardeş de kendilerine yöneltilen suçlamayı kabul etmişti. İngiltere›ye dönüşlerinde Dover Limanı’nda polis tarafından gözaltına alınan kardeşler Suriye’den hatıra mermiler ve resimler getirmişti. Daha önce adam kaçırma suçundan sabıkası olan Mohommod Nawaz, yasadışı yollardan cephane bulundurmak suçlamasını da kabul etti. Londra Polis Teşkilatı Scotland Yard’a göre, kardeşlere hapis cezası verilmesi bir «dönüm noktası». İngiltere›de benzer suçlamalardan yargılanma aşamasında olan ya da ceza duruşması beklenen başka kişiler de var. Türkiye üzeri gitmişler Ailelerine birlikte akşam yemeğine çıkacaklarını söyleyen kardeşler, bunun yerine Fransa’ya geçmişler, Lyon’dan Türkiye’ye uçmuşlar ve Suriye’de cihatçı bir grubun eğitim kampına katılmışlardı. Lazkiye yakınlarında olduğu belirlenen Cünd-ül İslam adlı örgütün kampına katılan kardeşlerin getirdiği fotoğraflarda, kamptaki günlük programlarını gösteren bir kağıt ta var. Programa göre kampa katılanlar güne sabah namazıyla başlayıp, İslami dersler alıyorlar. Daha sonra da sabah 6-8 arası beden eğitimine geçiliyor. İngilizce yazılan programda günde iki defa «askeri eğitim» de var. 22:00›deki yatıştan önce yine İslami dersler görünüyor. Suriye’de aylarca kalmayı planlayan kardeşlerin neden birkaç hafta sonra döndükleri ise bilinmiyor. Kanser hastası çocuklara tacizde bulunduğu tespit edilen 41 yaşındaki Myles Bradbury adlı doktor 22 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Myles Bradbury’nin kabul ettiği suçlamalar arasında bir çocukla cinsel ilişkiye girmek, altı çocuğa cinsel saldırıda bulunmak ve 16 binden fazla “uygunsuz” fotoğrafı izinsiz çekip saklamak da var. Yargıç Bradbury’e, işlediği suçlarla “güveni fazlasıyla kötüye kullandığını” söyledi. Oğlunu taciz ettiğini düşündüğü adamı öldürdü Başkent Londra’da 77 yaşındaki emekli Mike Pleasted, onu “oğlunu taciz etmekle” suçlayan 31 yaşındaki bir anne tarafından Newham bölgesindeki evinde bıçaklanarak öldürüldü. Yetkililer Pleasted’in tüm çabalara rağmen kurtarılamadığını belirtirken, ismi basına açıklanmayan şüphelinin tutuklandığını ve cinayetle suçlandığını açıkladı. Polis yetkilileri 15 yıldır üçüncü kattaki apartman dairesinde yalnız yaşayan ve bekar olduğu bilinen İçişleri bakanlığı: Birleşik Krallıkta 13 bin modern köle var İçişleri Bakanı Theresa May Birleşik Krallıkta 10 ila 13 bin kişinin köle olarak çalıştırılıyor olabileceğini düşündüklerini açıkladı. İçişleri bakanlığı konu ile ilgili yayınladığı raporda bu rakama fuhuşa zorlanan kadınların, özgürlüğü kısıtlanan ev hizmetlilerinin ve fabrika, tarla ve balıkçı teknelerinde çalışan bazı işçilerin dahil edildiğini belirtti. Uzmanlar, bu rakamların daha önceki tahminlerin çok daha üzerinde oldğunu ve İngiltere’nin karşı karşıya olduğu “kölelik” prob- leminin gerçek boyutlarını gösterdiğini söyledi. İçişleri Bakanlığı bu problemle etkin bir şekilde başedebilmek için çeşitli çalışmalar yürüttüklerini ve İngiltere’deki mahkemelere kölelik ile ilgili davalarda daha geniş haklar tanıyacak olan “Modern Kölelik Yasası”nın kısa süre sonra parlamentoda kabul edileceğini belirtti. İngiltere’de köleliğe zorla- ALİ HAS [email protected] Çocuk tacizcisi doktor 22 yıl hapis cezasına çarptırıldı Myles Bradbury adındaki doktor Cambridge’deki Addenbrooke Hastanesi’nde 2009-2013 yılları arasında 18 çocuğa tacizde bulunduğunu kabul etmişti. Hukuk Köşesi Pleasted’in bir yakınına ya da akrabasına ulaşmaya çalıştıklarını da söyledi. Pleasted’in komşuları İngiliz basınına yaptıkları açıklamalarda “Adamın pedofil olduğuna dair bir çok dedikodu duyduklarını ve sık sık küçük erkek çocuklarını onun evine girip çıkarken gördüklerini” söyledi ve şüphelinin de “Oğluna gösterdiği ilgi nedeniyle adamla bir çok kez kavga ettiğini” belirtti. nan kişiler arasında İngiltere doğumlu vatandaşların yanı sıra özellikle Arnavutluk, Nijerya, Vietnam ve Romanya’dan gelen göçmenlerin de bulunduğunu belirten bakanlık yetkilileri köleliğin engellenmesi ve kurbanların kurtarılabilmesi için bu ülkelerle ortaklaşa çalışmalar yürütüleceğini de söyledi. Ayrıca İngiliz Elçilikleri’nin de yurtdışında insan ticaretini engellemek için çalışmalar yürüteceğini söyleyen yetkililer yerel yönetimlerin, kilise ve camilerin ve evsiz barınaklarının da kölelik kurbanlarını tespit etmek üzere bilinçlendirileceğini belirtti. Yeni Anti-Terror Yasaları – Artı ve Eksileri Bu hafta artı ve eksileri ile yeni anti-terör yasaları hakkında yazmak istedim. Bilindiği gibi yeni anti-terör yasası son dönemde artan İSİD tehditi ile daha da yoğun bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bununla birlikte, yaşama evresinden geçip resmi yasa olma yolu daha da hızlandırılmış durumda. Nitekim yasanın detayları medya ile paylaşılmaya başlanmış bulunmakta. Geçen hafta bu konu ile ilgili yine bu gazeteye verdiğim yazılı bir demeçte de belirttiğim üzere, yeni yasada aslında “yeni suç”tan ziyade daha çok yeni tedbir ve önlem mekanizması bulunmakta. “Yeni suç”tan kastım yasada yeni kriminal suç sayılacak bir düzenleme yok aslında. Bunun yerine mevcut anti-terör yasaları, yani 2001 ve 2005 anti-terör yasalarını daha güçlendirecek yeni tedbir ve önlemler oluşturulmuştur. Yeni düzenlemede bulunması öngörülen okul, kolej ve üniversite ve internette bulunan sosyal medya şirketlerine bilgi paylaşımı için yeni yasal yükümlülükler, bahsettiğim tedbir ve önlem konusunun bariz bir örneğidir. Peki yeni yasada bulunan düzenlemelerin artı ve eksileri nelerdir? Şüphesiz yeni yasal tedbir ve önlemlerin İSİD gibi insanlık suçu işleyen bir yapıya endeksli olması, aklı selim olan her insan için artı bir güvence kaynağı olacaktır. Bu durum İSİD gibi örgütlerin sınır tanımaması ve dolayısıyla yurt dışında yaptıklarını lokal bir düzeyde de tekrarlama ve yayma ihtimaline karşı tedbir ve önlemleri daha da önemli kılıyor. Bu bağlamda, haberlerden takip ettiğimiz üzere son üç/dört ayda neredeyse 50’ye yakın şüpheli, terör suçu işleme hazırlığında tutuklanmış durumdadır. Yine şüphesiz bu tur tutuklamaların İSİD gibi örgütlerin artan faaliyetleri ile paralel yükselmesi sürpriz değildir. Peki bu önlemler ne pahasına yapılmaktadır? 2001 ve 2005 yasalarında da olduğu gibi mevcut tartışılan yeni yasal düzenlemelerin en önemli darbesi, insan hak ve özgürlüklerine yönelik olacak gibi görünmekte. Bu bağlamda, yeni düzenlemeler doğrultusunda yukarıda da belirttiğim gibi okul, kolej ve üniversitelerin olası şüpheli öğrenci ve durumlar konusunda polise/yetkililere bilgi aktarma yükümlülüğü aslında çok tartışılacak bir konu. Bu durum söz konusu kurumları bir nevi güvenlikçi (polis/istihbaratçı) rolüne bürünmelerine, anlamına gelmekle birlikte, söz konusu kurum ve öğrenciler arasındaki gizlilik ilkesini ve güven duygusunu zedeleyebilecek durumda. Burada tabi ki aynı zamanda kişinin özgürce fikirlerini ifade etme hakkı da tehlike altında. Taktir edileceği gibi özelikle kolej ve üniversite ortamları özgür ifade ve tartışmalar ile kişisel gelişimin en önemli halkalarından biridir. Bunu özgürce yapamayacak bir toplum yaratılırsa çok daha başka sorunlar ile karşılaşılabilinir. Aynı zamanda sosyal medya dediğimiz internet ortamlarında paylaşılan materyallerden ötürü yine bu tur siteleri yürüten şirket sahiplerine benzeri bir bilgi verme yükümlülüğü, özgür ifade sınırlarını zorlayan bir düzenleme olma ihtimalini taşımaktadır. İSİD gibi insanlık suçu işleyen örgütlerin, yani olumsuzlukların en üç noktası dediğimiz durumlar karşında, maalesef sürekli hak ve özgürlükler bir nebze daha zedelenir. Yeni düzenlemeler de bu trend den geri kalmamaktadır. Buradaki asıl tehlike ise bu tur yasaların sürekliliğidir. Yani İSİD gibi örgütlerin genelde ömrü çok olmaz, fakat bu tur yasalar sürekliliğini korur ve dolayısıyla toplumun özgürlük hissiyatına kalıcı bir darbe niteliğindedir. Bu yasaların süreklilik doğası tabi ki asıl hedef veya tehdit ortadan kalkınca devamlılığını koruduğundan, ilerde oldukça masum durumlar için de kullanılabilecek bir silah haline gelebilme ihtimali tabi ki yine toplumsal hak ve özgürlükler açısından tehlike arz etmektedir. Bu bağlamda, özellikle 2001’den sonra uluslararası terörle mücadele ittifakına baktığımızda, bu tur yasaların aynı zamanda devletler arasındaki ilişkileri ve diplomatik faaliyetlerini pekiştirmek amaçlı kullanılan araçlar haline geldiğini bilmekteyiz. Nitekim, herhangi bir şekilde uluslararası tehdit niteliği taşımayan Kürt Özgürlük Mücadelesinin 2001’den sonra bahsettiğim yasalar doğrultusunda uluslararası terörle mücadele ittifakı tarafından terörize edilmesi bunun en somut örneklerinden birisidir. Bu örnekten bildiğimiz gibi Türkiye ve İngiltere arasında bu konuda bir çok pazarlıklar gerçekleşmiş ve gerek ekonomik gerekse de stratejik ittifaklarından ötürü Kürtlerin masum hak talepleri bu türden yasalar ile bastırılmış durumdadır. Dolayısıyla yeni yasal düzenlemelerin de yine aynı şekilde kullanılmayacağını düşünmemek mümkün değil sanırım. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 13 Kıbrıslı sanatçılar Londra’da buluşuyor Köşe Yazısı Özgürce HATİCE GÜDEN [email protected] Londra’da kurulan Kıbrıslı Sanatçılar Platformu (KSP) düzenleyeceği ilk etkinlikle Londra’da yaşayan Kıbrıslı sanatçılarla Kıbrıs’tan Londra’ya gilecek şair, yazar ve karikatüristleri bir araya getireceğini duyurdu. Londra’da kurulan Kıbrıslı Sanatçılar Platformu (KSP) düzenleyeceği ilk etkinlikle Londra’da yaşayan Kıbrıslı sanatçılarla Kıbrıs’tan Londra’ya gilecek şair, yazar ve karikatüristleri bir araya getireceğini duyurdu. Şiir, müzik dinletileri ile sanat sohbetlerinin gerçekleşeceği etkinliklerde resim ve karikatür sergilerinin açılacağı da kaydedildi. Kıbrıslı Sanatçılar Platformu’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, 5–7 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek ve 3 günlük sürecek etkinlik programı “50 Yıllık Sorun” adlı karma karikatür sergi açılışıyla başlayacak. Sergi açılışı, müzik ve şiir dinletisi Londra’da, Edmonton Green’de bulunan Kervan Banqueting Salonu’nda düzenlenecek açılış etkinliği 5 Aralık Cuma günü saat 19.00’da başlayacak. Etkinlikte Kıbrıs’tan Londra’ya gidecek karikatür sanatçıları Musa Kayra, Leyla Çınar, Mustafa Tozakı ve Arif Albayrak’ın yanı sıra şairler Neşe Yaşın, Nafia Akdeniz ve Fatma Akilhoca da hazır bulunacak. Kıbrıslı karikatüristlerin eserlerinden oluşacak sergide şiir ve müzik dinletisi de sunulacak. Verilen bilgiye göre, Kıbrıslı Sanatçılar Platformu Yaşar İsmailoğlu, Aycan Saraçoğlu ve Ertanç Hidayettin’in girişimleriyle hayat buldu. Londra’da düzenlenen ilk etkinliklerde Osman Balıkçıoğlu, Mustafa Güllü ve Artun Gökşan görev aldı. “25 Kasım ve erkekler” başlıklı yazımda; kendisine “ilerici”, “devrimci”, “demokrat”, “sosyalist” yada “yurtsever” tanımlaması yapan ve kendilerinin, verili erkek kimliğinden farklı olduklarına inanan erkeklerin, kadına yönelik şiddet karşısında duruşlarını ele almış ve bu “farklı”lıklarını somutlamaları üzerinde durmuştum. Bu yazıma ilişkin birçok takdir eden yazılar ve telefonlar da aldım. Arayan ve yazanlar içerisinde erkekler de vardı. Açıkçası bundan çok umutlanmıştım. Fakat, maalesef pratik yine aynıydı. “Kadın özgürlükçü” bu erkeklerden yine somut adım çıkmamıştı. Demekki bu konu gündemimizde olmaya devam edecek... İkincisi, kadınların kendi sorunlarına sahiplenmeleri noktasındaki duruşları... Açıkça belirtmeliyim ki burada da ciddi sıkıntılar var. Yapılan eylem ve etkinliklere kadınların katılımı olması gerekenin oldukça altındaydı. Her gün şiddet nedeniyle kurumlara giden, yardım isteyen, büyük mutsuzluklar yaşayan kadınlar, hala sihirli bir değneğin kendi yaşamlarını değiştirmelerini beklemekteydi. Amerikalı kadın yazar Colette Dowling’in “Sindrella kompleksi” olarak tanımladığı bu duruş; özgürleşmek, bağımsızlaşmak, eşitlenmek isteyen, mutluluk isteyen kadınların en önemli ayak bağı. Bir yandan köleliği sorgulayan, haksızlığa uğradığını düşünen kadının öte yandan bunun için hiç bir şey yapmamasını “Sindrella kompleksi” olarak tanımlayan yazar, bunu çocukken izlediğimiz bir masalın kahramanından almış. Masalda, babası yaşarken oldukça mutlu olan prenses Sindrella’nın, (yada Külkedisi) babasının ölümü ardından üvey annesi ve kardeşleri tarafından nasıl ezildiğini anlatmaktaydı. Fakat Sindrella durumunu değiştirmek için hiç bir şey yapmıyordu. Taaki, sihirli değneği ile onun yaşamını değiştirecek bir masal perisi ortaya çıkana dek. Çevremize baktığımızda, konuştuğumuzda her kadından adeta bin ah işitirken sorunun çözümü söz konusu olduğunda bu kadar mesafeli duruş, ciddi bir Sindrella kompleksi ile ya da diğer bir anlatımla kurtarılmayı bekleyen bir yaklaşımla karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor... Bilinmesi ve mutlaka anlaşılması gereken bir şey varki; hiç bir özgürlük ve mutluluk, sorunun muhataplarınca sahiplenilmediği sürece var edilememiştir. Bütün insanlık tarihi buna şahittir. Ve her özgürlüğün, her kazanımın ve başarının ardında be- deller olmuştur. Bırakın mücadeleyi, bilim insanlarının yaşamlarına bakın. Hemen hepsinin yaşamında ödenmiş ağır bedeller vardır. Ya sosyal yaşamları ölmüştür, ya evlilikleri iyi gitmemiştir, ya çocukları büyük sıkıntılar yaşamıştır yada öldürülmüş, tutsak edilmişlerdir. Kısacası yeni olana, güzel olana, insanca olana düşman sistemlerde bilim bile bedellerle üretilebilmektedir. Dolayısıyla, yeni bir yaşamı, insanca bir yaşamı hayal eden her kadın ve erkek; mücadeleyi ve gerektiğinde bedel ödemeyi göze alabilmelidir. Bunu göze alamayanların gerçek mutluluğu yakalayabileceklerine inanmayanlardanım. Üçüncüsü, kadın kurumlarının duruşları... İzlediğim kadarıyla burada da ciddi sorunlar bulunuyor. Öncelikle 25 Kasım’ın mücadeleci yanının yeterince kavranamadığını düşünüyorum. Örneğin; 25 Kasım’lar, 8 Martlar kadar sahiplenilmiyor. Oysa 25 Kasım’da tıpkı 8 Mart’ta olduğu gibi içeriği boşaltılmaya çalışılan günlerden biri. Yani, 8 Mart gibi iki 25 Kasım var. Biri, kadına yönelik şiddeti tüm yönleri ile ele alan (ekonomik, politik, fiziksel, cinsel, psikolojik, vb) diğeri ise sadece aile içi şiddeti eksen alan BM’nin kabul ettiği (etmek zorunda kaldığı) 25 Kasım. Kadın özgürlüğünün gerçek sahipleri olarak hiç kuşkusuz bizim 25 Kasım mücadelemiz birincisini, yani kadına yönelik şiddeti tüm yönleri ile ele alan ve buna kaynaklık eden tüm sorunları ortadan kaldırmayı hedefleyen 25 Kasım’dır. Bazılarının yaptığı gibi sadece iyileştirmelerle kendimizi sınırlayamayız. İyileştirmeler için de mücadele ederiz, fakat ana hedefimiz sorunlara kaynaklık eden tüm nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Sonuç olarak; bütün bunlardan hareketle, ciddi bir aydınlanma, yeni bir bilinç ve algı yaratma ile karşı karşıyayız. Bu nedenle daha önce yaptığımız ve toplumda belli bir algı yaratabildiğine inandığım “eskort” ve “sauna” reklamları yapan Türkiyeli, Kürdistanlı ve Kıbrıslı göçmenlere hitap eden gazeteler başta olmak üzere tüm medya şiddetine karşı verilecek mücadele, kadın mücadelesine ciddi bir ivme katacaktır. Hiç kuşkusuz Şengal ve Kobane’li kadınlarla dayanışmamızı kesintiye uğratılmaksızın sürdürebileceğimiz böylesine bir çalışma, toplumumuzda kirlenmeye neden olan ve beraberinde şiddeti de arttırdığını tespit ettiğimiz algının değişmesinde ve “erk”ekliğin yeniden sorgulanmasında da önemli bir rol oynayacaktır... TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 14 Haringey Belediyesi küçük Esnaf Cumartesi’sinde bedava park imkanı sunuyor Haringey belediyesi bir gün bedava park imkanı sunuyor ama esnaf park koşullarından şikayetçi ufak ve bağımsız esnafın bölgeye faydalarını kutlamak. Belediye, açıklamasında bedava park etme imkanının, tüketicinin Ufak Esnaf Cumartesi gününde tam anlamıyla faydalanmalarını sağlayacağını ve Haringey’de Noel öncesi alışveriş seçeneklerini görme imkanı olacağını açıkladı. Small Business Saturday (Ufak Esnaf Cumartesi) olarak belirlenen 6 Aralık günü, Haringey’de bedava park etme olanağı olacak. ‘Pay and display’ yerleri ve belediye’nin araba parkları ücretsiz olacak. Günün amacı, bakkal, yerel işyerleri ve üreticileri gibi Haringey esnafı bölgedeki park ücretlerini ve tüketicilerin araçlarına ceza yazılmasıyla ilgili rahatsızlıklarını devamlı belirtiyorlar. Konuyla ilgili gazetemizin görüştüğü bazı esnaflar, kendileri- nin park permiti satın almalarının gerektiğini ve müşterilerinin park edemedikleri için başka yerleri tercih etmek zorunda kaldıklarını belirttiler. Hafta sonları tamamen ücretsiz park etme talebinde bulunanlar da var. 6 Aralık’ta CPZ (residents parking) bölgelerinde ve tamir olan yollarda park etme yasağının ve Tottenham Hotspur maç yasaklarının devam ettiği de aktarıldı. Haringey Belediyesi meclis başkanı, Claire Kober, halkın, park ücreti ödemek zorunda kalmadan, Haringey’deki ufak esnafın neler sunacağını göreceklerini ve başka yerlerde alışveriş yapmak yerine burayı seçmeleri için iyi bir fırsat olacağını ifade etti. 6-7 Aralık Haringey etkinlikleri: 6 Aralık: Ufak Esnaf Cumartesi’si (Small Business Saturday) - tüm gün Tottenham Kış Festivali, Tottenham Green, N15 - 12:00-18:00 Crouch End Festivali Noel Pazarı, Hornsey Town Hall Square, N8 – 10:00-17:00 7 Aralık Myddleton Road Pazarı, Myddleton Road, N22 – 11:0016:00 DUYURU Roj Kadın Meclisi (RKM) Kadınlar için Bilgisayar Kursu Başlatıyor Yetkin ve donanımlı, eğitimli kadrosu ile Roj Kadın Meclisi kadınların kişisel ve mesleki gelişimi için bilgisayar kursu başlatıyor. Roj Kadın Meclisi, Kadınların yasama aktif katılımını desteklemek için temel ve orta düzeyde bilgisayar kursu başlatmaktadır. Bilgisayar kursu hiç kullanma bilmeyenler ile mevcut bilgi ve yeteneklerini geliştirmek isteyenleri hedef almaktadır. Başlama Tarihi: 15/12/2014 PAZARTESİ Kurs Saatleri: 11:00-13:00 pm Yer: KURT TOPLUM MERKEZI, 11 Portland Gardens, Fairfax Hall, London N4 1HU Kurs ücretsizdir Kayıtlar ve daha fazla bilgi için aşağıdaki telefonları arayınız Ezgi: 07503961176 | Cigdem: 07846450372 | Email: [email protected] TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 15 ***Londra’nın merkezinde olduğu gibi Kuzeyinde de yoğun trafik sorunu ve buna bağlantılı olarak park sorunu çözüm bulunamadan devam ediyor. Haringey’in bitmeyen sorunu ***Özellikle Haringey bölgesindeki esnaf park sorununun işlerini olumsuz etkilediğinden ve park yerlerinin yetersizliğinden şikayetçi. Haber-Fotoğraf: Erem Kansoy Bölge halkı ve esnafn uzun yıllardır devam eden şikayetlerine rağmen Haringey’de park sorunu giderek artıyor. Park yeri yetersizliği, yüksek ücretlendirmeler, işletme park yeri izinleri ve bölge sakinlerine özel park yerleri ile ilgili Haringey esnafı Telgrafa konuştu. Haringey’in devam eden park sorunu ile ilgili düzenlenmiş sayısız haber ve yetkililerin bölge esnafına yönelik gerçekleştirdiği ziyaretlerde problemin dillendirilmesine rağmen halen soruna çözüm bulunamadı. Özellikle, Wood Green- Manor House güzergahındaki ana caddenin 16:00-19:00 saatleri arasında tek yönlü olarak parka kapatıması bölge esnafına huzursuzluk yaratıyor. Haringey bölgesinde park cezaları da oldukça yüksek. Otobüs şeridi, kontrollü bölge, makineye ödeme park yerleri gibi park alanlarında ve trafik akışını etkilemeyen park alanlarında kurallar dışına çıkmanın cezası 130 Pound. Gününde yağılan ödemeler ile cezanın türüne göre fiyat 40 Pound’a kadar düşebiliyor. Ayrıca iş yeri sahipleri park ücretlendirmesi ve lokal yasam sürdüren vatandaşların park izinleride yıllık 250 Pound’a varan ve bölge insanı tarafındn ‘yüksek’ olarak nitelendirilen ücretlendirme sistemi de dikkat çekiyor. çok pahalı. Ama business permit olan yerleri resident permit olanlar da kullanıyor. Dolayısıyle park yeri bulmakta çok zorlanıyoruz. Esnaf olarak işlerimizide olumsuz etkiliyor park sorunu. Bununla beraber sosyal kullanıma açık tuvaletleride vurgulamak isterim. Bölgemizde çok az sayıda mevcut ve azlığı problem yaratıyor sokaklarda kötü kokular mevcut. Derhal önlem alınmalı.tren istasyonunun etrafında publiic tuvalet yok. Bu çok büyük bir sorun. Park yeri kontrolculeri işini yapan geçim derdinde olan insanlar birşey diyemeyiz.” Sabri Bey, Şelale restaurant yetkilisi “bölgede park sorunu işlerimizi kötü etkiliyor. Birçok bölgede 1 den sonra Cumartesi ücretsizken, bu bölgede ücretli ve fiyatlar oldukça pahalı. Bununla beraber 4-7 saatleri arasında uygulanan, tek şerite park yeri yasağı işlermizi kötü etkiliyor. Park cezacıları köşelerde saklanıyor, şoför dükayana girer girmez hemen ceza yazıyor. Normalde 5 dakika beklemesi gerekiyor. Ücretli park yerleri artırılır, ücretler ve zamanlamalar düzenlenirse Haringey’in park sorunu kısmen çözülebilir.” İbrahim Dağ, Çiğ köftem restaurant Hasan Danışan, esnaf Konu ile ilgili bölge esnafı ne dedi; Sinem Arıca, Happy Days Turizm işletmesi yetkililerinden Seher Tosun, kafe işletmecisi “iş sahibi olanlar için business permit 254 pound. Yıllık olarak insanlar 3 lira park parası veriyor. Hafta sonları tamamıyle ücretsiz ve serbest park olmalı.” “park ücretlendirmeleri çok pahalı, esnaf bu durumdan şikayetci, müşteriler park yeri bulamıyor, cezacılar 5 dakika bekleyemiyor, saat 4 ile 7 arasında tek şeritin parka kapatılması bölgede çok sıkıntı yaratıyor. İşlerimizi düşürüyor. Ücretlerin hemen düşürülmesi gerekli. “ “saat 4 den sonra bir şerit kapanıyor, kameradan bilmeyen insanlar ceza yiyor. Bir park ücreti 3 lira olurmu. Çok pahalı esnaf zor durumda kalıyor. Müşterilerimiz park yeri buamıyor başka yere gidiyor. Bir çorbayı 4 liraya içerken “Haringey’de park sorunu uzun yıllardır devam ediyor. Günlük ödemeler, resident ve business park permitleri de yıllık olarak çok pahalı. Ödediğimiz halde zaten park yeri bulamıyoruz park yerleri çok kısıtlı. Trafiğin de yoğun olduğu bölgede esnaf park sorununun derhl çözülmesini talep ediyor. Park yeri sorunu çalışanlara sıkıntı yaratıyor, bölge insanın günlük yşamını da etkiliyor. Müşterilerimiz ancak belli saatlerde dükkanımıza gelebiliyor. Yerel yönetimin soruna acilen çözüm bulması gerekiyor. Yapılacak düzenlemele ile belki bölgenin park sorunu bir kısım giderilebilir.` Konu ile ilgili daha fazla bilgi almak ve Haringey bölgesindeki park ücretlendirmelerine ulaşmak için www.haringey.go.uk web adresini ziyaret edebilirsiniz. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 16 Avrupa´dan gelen göçmenlere yönelik yeni tedbirler Hükümetin uzun bir süredir Birleşik Krallığa gelen göçmenlerin sayısını kısıtlama çalışmalara devam ediyor. Hükümetin göçmen sayısını On binlere düşürme hedefi tutmayınca yeni planlar devreye sokuluyor. 2015 genel seçimlerin de yaklaşması ile beraber hükümetin bu konuda daha da sertleşeceği bekleniyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden İngiltere›ye gelen göçmenlerin sayısının kısıtlanmasına yönelik hükümetinin hazırladığı planlar açıklandı. Göçün kontrol altına alınmasını isteyen başbakan David Cameron, AB’den endişelerini dikkate almalarını istedi. Cameron, ülkenin Batı Midlands bölgesini ziyareti sırasında yaptığı konuşmada, AB ülkelerinden Birleşik Krallığa gelen göçmenlerin sayısına sınırlama getirilmesiyle ilgili hükümetin bir süredir üzerinde çalıştığı planlarını anlattı. Hükümet, yeni planlarıyla Birleşik Krallığı göçmen işçiler için daha az çekici bir ülke haline getirmeyi amaçlıyor. Yeni önlemlere göre, AB ülkelerinden Birleşik Krallığa gelen göçmenler ülkeye girişlerinden itibaren altı ay içinde iş bulamazlarsa sınır dışı edilebilecek. Göçmenler ayrıca, ülkede dört yıl yaşamadan toplu konut gibi sosyal yardımlardan faydalanamayacak. Çocukları İngiltere dışında yaşayan göçmenler de İngiltere›de ne kadar uzun yaşarlarsa yaşasınlar artık çocuk yardımı alamayacak. Birleşik Krallık’a AB’den gelen göçmenler halihazırda ülkedeki maddi sistemden ve devlet yardımlarından faydalanabiliyor. Cameron, uzun süredir beklenen konuşmasında göçmenliğin Birleşik Krallığa fayda sağladığını ancak artık kontrol altına alınması gerektiğini vurguladı. Cameron, şunları söyledi: “Hep beraber çok ırklı, başarılı bir demokrasi yarattığımız için bundan büyük gurur duyuyorum. Göç sayesinde Büyük Britanya olduk. Konu AB’ye gelince, çoğu İngiliz vatandaşı mevcut durum ve birlikten ayrılma arasında yanlış bir seçim yapmak istemiyor. Reform ve referandum istiyorlar. Göç konusunda ise sınırsızlık istemiyorlar. Hiç göçmen olmamasını da istemiyorlar. Kontrollü göç istiyorlar ve haklılar.” Cameron, Birleşik Krallığa gelen göçmen sayısının düşürülmesi ve kontrol altına alınması için Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyon hükümetinin, sahte dil okullarının kapatılması, yurt dışındaki eşlerini İngiltere›ye getirmek isteyen göçmenlere yönelik uygulanan mali durum kontrol programları, ev kiralama, banka hesabı açma ve ehliyet almanın zorlaştırılması gibi uygulamaları hali hazırda uyguladığını hatırlattı. Cameron, 2015 yılının nisan ayından itibaren ülkeden çıkış yapılan noktalarda, çıkış kontrolleri uygulamasına başlanacağını duyurdu ve böylece İngiltere›den ayrılan göçmenlerin sayısına ilişkin daha net verilerin elde edileceğini söyledi. Mevcut halde İngiltere›den çıkışlarda herhangi bir pasaport kontrolü yapılmıyor. Seçim yatırımı Mayıs ayında Birleşik Krallıkta yapılacak genel seçimlerden sonra lideri olduğu Muhafazakar Parti’nin göçmenliğin kontrol altına alınması için daha fazla plan üzerinde çalışacağını belirten Cameron, bunları aktarırken, “Sponsor oldukları göçmenlerin vizelerinin bitiminde ülkeden ayrılmalarını önlemede başarısız olan okul ve işyerlerinin lisanslarını iptal edeceğiz. ‘Önce sınır dışı et sonra temyize başvur’ politikamızı, tüm göçmen temyiz başvurularına uygulanması için genişleteceğiz. Ev sahiplerinden, evlerini kiralayacak göçmenlerin göçmenlik statülerini kontrol etmeleri konusundaki uygulamayı hızlandıracağız” diye konuştu. Hükümetin yeni planları arasında ayrıca AB’den Birleşik Krallığa çalışmak için gelenlerin tercihen “iş teklifi üzerine” ülkeye gelmesi yer alıyor. Cameron, hükümetin bu planına yönelik, “Birleşik Krallık’ta iş arayan AB vatandaşlarının bu ülkede yasal kalış sürelerini kısıtlamak istiyoruz. Eğer iş arayan bir AB vatandaşı, ülkeye gelişinden itibaren 6 ay içerisinde iş bulamazsa ülkeyi terk etmeleri istenecek” dedi. Yardımlar kesilecek Hükümetin bir diğer planı ise “Birleşik Krallık’ta dört yıl yaşamayan AB göçmenlerinin vergi kredisi ve toplu konut yardımları” alamayacak olması. Cameron, ayrıca, planlar çerçevesinde mevcut halde kendisi İngiltere›de yaşayan ve çocuğu başka bir AB ülkesinde bulunanların, İngiltere›de ne kadar süredir yaşadıklarının ve ne kadar vergi ödediklerinin hiçbir önemi olmadan artık çocuk için devlet yardımından faydalanamayacaklarını kaydetti. David Cameron, AB’den gelen göçmenlerin sayısını kısıtlayacak bir başka planın ise AB’ye katılacak yeni ülkelerin vatandaşlarının serbest dolaşımlarının kısıtlanabilmesi olduğunu bildirdi. İngiltere Başbakanı, AB üyesi olacak ülkelerde ortalama kişi başı gelir mevcut üyelerin gelir seviyesine yaklaşmadığı sürece yeni üye ülkelerin vatandaşlarına serbest dolaşım ve başka bir ülkede iş bulma hakkı verilmemesi gerektiğini söyledi. Cameron, ülkeye gelen göçmenlerin sayısının azaltılması için alınacak önlemler çerçevesinde ayrıca İngiliz gençlerin becerileri iyileştirilerek, yabancı işçi talebinin düşürülebileceğini söyledi. Cameron, “Genç İngiliz halkının daha eğitimli, daha becerili olmasını istiyorum. Çalışmaya hevesli oldukları sürece yabancı işçilere talep azalacak. Bizim işimiz gençleri eğitmek, böylece boşluğu dolduracak göçmenlere daha az bağımlı olacağız” ifadesini kullandı. “Avrupalı ortaklarımıza gerçek endişelerimiz olduğunu söylüyorum. Endişelerimiz garip veya mantıksız değil. Duyulmayı hak ediyoruz. Duyulmak zorundayız. Eğer endişelerimiz duyulmazsa ve AB ile olan ilişkimizi daha iyi duruma getiremezsek işte o zaman tabii ki her şeyi silerim. Brüksel’e giderek değişikliği başarmak istiyorum. Eğer mayısta beni başbakan seçerseniz AB’nin reforma sokulmasını ve Birleşik Krallığın AB ile ilişkisini müzakere edeceğim. Serbest dolaşım konusu bu müzakerenin kilit parçası olacak. Eğer başarırsam daha önceden dediğim gibi bu ülkeyi reformlaşmış bir AB’de tutmak için mücadele edeceğim.” İlk olarak serbest dolaşımın “sömürülmesiyle” baş etmek gerektiğini dile getiren Cameron, bunun için AB’deki en zorlu sistemi yaratmak istediklerini kaydetti. Cameron, “ Bu, suçluların sınır dışı edilmesi ve ülkeye geri gelmelerinin engellenmesi için güçlü yetkileri kapsıyor. Dilenciler, sokakta yaşayanlar, dolandırıcılar, sahte evliliğe göz yumanlar da dahil olmak üzere serbest dolaşım sistemini sömürenlere yönelik uygulanacak daha çetin kurallar olacak, ülkeye geri gelmek için daha uzun süre bekleyecekler” şeklinde konuştu. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 17 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 18 Zayıf kadınlar dikkat! Tüm dünyada yaklaşık 200 milyon kadını etkileyen Osteoporoz ile ilgili yapılan araştırmalar, hafif düşme sonucu kırık problemiyle hastaneye başvuranların yüzde 97’sinde D vitamini yetersizliği görüldüğünü ortaya koyuyor. Kalça kırığı yaşayan her 5 kadından 1’inin bir yıl içinde hayatını kaybetmesine neden olan hastalıkta vücut kitle indeksi yani boy ve kilonun oranı da kemik kırıklarının oluşmasında etkili olurken sanılanın aksiye yüksek vücut kitle indeksi kemiklerin kırığa olan eğilimini azaltıyor. Yani kilolu kadınlar daha az kırık riski taşıyor. Kemiklerdeki kırık riskinin artması anlamına gelen osteoporozun doğru tedavi edilmesi, özellikle eski yaşam kalitesine dönüşü engelleyen ve vakaların beşte birinin ölümle sonuçlandığı kalça kırıkları açısından büyük önem taşıyor. İlerleyen yaşla birlikte, değişik hastalıklara ve ilaç kullanımına bağlı olarak artan kırık riskinin, hastanın hayatını tehdit edecek duruma gelmesi halinde ayrıntılı ve çok yönlü bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekiyor. Osteoporozda sadece kemik yoğunluğuna bakılarak tanı konulup, buna göre tedaviye başlanmasının yanlış bir uygulama olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, “Bu uygulama ile hastanın kırık riski değil, doğrudan kemik yoğunluğu tedavi ediliyor. Oysa kemik yoğunluğu değerinin iyi olması kırıktan korunmada tek başına yeterli olmuyor. Nitekim kemik yoğunluğu normal olanların yaklaşık yarısında kırıkların görülmesi, bunun en net göstergesi olarak kabul ediliyor” dedi ÇOK ZAYIF OLMAK TA SORUN YARATIYOR Vücut kitle indeksi yani boy ve kilonun oranı da kemik kırıklarının oluşmasında etkili olduğunu belirten Prof. Dr. Semih Akı, sanılanın aksine yüksek vücut kitle indeksi kemiklerin kırığa olan eğilimini azalttığını belirtti. Fiziksel stresin bu olumlu etkisi nedeniyle çocukların basketbol ve voleybol gibi zıplamayı gerektirecek sporlar yapmalarını öneren Prof. Dr. Akı, “Kilolu kişilerde ise kemiğe daha fazla fiziksel stres bindiği için, bu durum kemik gelişimine katkı sağlıyor. Ancak obezitenin genel sağlık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle onaylanmıyor. Hastanın daha önce osteoporotik kırık geçirmiş olması diğer kırıklar için zemin hazırlıyor. Bu nedenle de ilk kırığı engellemek önem taşıyor” diye konuştu. EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ, YAŞ! Kırık riskinin ortaya konulması için kullanılan çizelgeye göre, değerlendirilmesi gereken dört ana faktör bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Akı bunları; kemik yoğunluğu ölçümü, yaş, daha önce geçirilen osteoporotik kırık ve annenin kırık öyküsü olarak sıraladı. Prof. Dr. Akı, kırığa olan eğilimin kemik sertliği ve kemik kalitesi olmak üzere iki başlık altında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Yaş ile birlikte kemiğin yoğunluğu azaldığı gibi kalitesi de bozuluyor. 40 ve 80 yaşındaki iki insanın kemik yoğunluğu değerleri aynı olsa da yaşla birlikte kemik kalitesi bozuluyor ve kırık riski sekiz kat artıyor. Bu nedenle ileri yaş gruplarında kemik yoğunluğuna bakmadan, kemik kalitesinin bozulduğu göz önüne alınarak tedaviye başlanabiliyor” dedi. Bir diğer faktörün de cinsiyet olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akı, kadınların menopoza girmesiyle birlikte, kemikleri koruyucu etkisi olan östrojen hormonunun azaldığını ve bunun sonucunda kırık riskinin arttığını belirtti. İKİNCİL FAKTÖRLERE DİKKAT! Osteoporoz riski üzerinde etkili olan birtakım ikincil faktörler de bulunuyor. Bunlar arasında; içki ve sigara kullanımı, hareketsiz yaşam, tiroid hormonu kullanımı, kronik akciğer hastalıkları, inflamatuar barsak hastalıkları, romatoit artrit, erkeklerde prostat, kadınlarda ise meme kanseri tedavisi görmek ile organ nakli yer alıyor. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 19 KCC’de PKK’nin kuruluş yıldönümü kutlandı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 36’ıncı kuruluş yıldönümü Haringey’de bulunan Kürt Toplum Merkezinde yapılan bir etkinlik ile kutlandı. 29 Kasım Pazar akşamı yapılan kutlamaya çok sayıda kişi katıldı. Bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan etkinlik KCK eşbaşkanı Cemil Bayık’ın video konuşması gösterildi. Yapılan konuşmalardan sonra sanatçılar Emre Kubilay, Ayşegül Erdoğan, Soner-Ali Hasan Tepe, Hakan Xan ve İbocan ayrı ayrı sahneye çıktılar. Gece geç saatlere kadar devam eden etkinlik halaylarla sona erdi. 20 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 21 PANEL Ortadoğu’da insan hakları ihlalleri ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edildiği 10 Aralık 1948 yılından bu güne 66 yıl geçti. Bildirgenin 1. Maddesinde “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” denmesine rağmen ne yazık ki 66 yıldır dünya üzerinde yaşayan halklar ezilmeye, dışlanmaya ve katledilmeye devam edildi. Milyonlarca insan bölgesel savaşlarda ya da kendi ülkelerindeki diktatörlükler tarafından ayrımcılığa uğradı işkence gördü ve öldürüldü. Bu gün Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde insanlığa dönük katliamlar ve saldırılar tüm hızıyla devam etmektedir. Bunun en somut örneklerinden birini Kürt halkı yaşamaktadır. “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” aynı sözleşmenin bir parçası olmasına rağmen Kürdistan’ın bir parçası olan Rojava’da yaşayan başta Kürt halkı olmak üzere, halkların kendi kaderlerini tayin etmeleri başta bölge diktatörlükleri olmak üzere tüm emperyalistleri korkutmuş ve örgütledikleri çetelerle Rojava’ya azgınca saldırmaya başlamışlardır. Bizler aşağıda imzası olan kurumlar olarak, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü dolayısıyla “Ortadoğu’da insan hakları ihlalleri ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı” başlığı altında örgütleyeceğimiz panele tüm dost kurumları ve halklarımızı davet ediyoruz. Yer: Göçmen İşçiler Kültür Derneği Tarih: 7 Aralık 2014 (Pazar) Saat: 15.00 Düzenleyenler: Uluslararası Gözaltı ve Kayıplara Karşı Mücadele Komitesi (ICAD), Kürt Toplum Merkezi, Göçmen İşçiler Kültür Derneği, Tilkililer Derneği Çocuklar Kobane’li Küçük Yürekler için Çiziyor Düşleri mavi, gülüşleri aydınlık! Çocuklar, Geleceğimiz, mutluluğumuz, hiç kirlenmemiş yanımız! Şafak yüzlü çocuklarımız; gülüşleri gökkuşağının yedi rengi! Cıvıltıları yaşam belirtisi. Fakat büyüklerin kar hırsları, yoksulluk, savaş ve şiddet onların gözlerindeki ışığı söndürüyor. Ya açlıktan, yoksulluktan ölüyorlar, yada savaş ve şiddet sonucu. Şengal’de DAİŞ vahşetinden kaçarken Ağustos’un sıcağında damla damla susuzluktan kavrularak ölen çocuklar, bugün zemheride çıplak ayaklarıyla üşüyen bedenleriyle soğuğa direniyorlar. Kobane ve Şengal’de katliamdan kaçarak sınır bölgesinde çadırlarda yaşayan çocukların korkudan, acıdan ve soğuktan titreyen yürekleri bizleri dayanışmayı büyütmeye çağırıyor. 10 Aralık İnsan Hakları Haftası nedeniyle düzenleyeceğimiz “Çocuklar Kobane’li Küçük Yürekler İçin Çiziyor” etkinliklerine düşleri mavi, gülüşleri aydınlık bütün çocuklar davetlidir. Yer: Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER) Tarih: 07 Aralık 2014 Pazar Saat: 13:00 21 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 23 WHO: Ebola’dan ölümler açıklanandan daha düşük Batı Afrika’da korkutucu boyutlara ulaşan ebola salgınında ölenlerin sayısına ilişkin çelişkili bilgiler geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Cumartesi günü yayınladıkları son bilançoda verilen ölü sayılarının bin kadarının ‘yanlışlıkla’ kayıtlara geçtiğini savundu. WHO’nun Cenevre’deki merkezinde yapılan açıklamada, Cumartesi günü açıklanan son bilançonun yanlışlıklar içerdiği duyuruldu. Ebolanın en çok yayıldığı ülke olan Liberya’da 4 bin 181 olarak verilen ölü sayısının 3 bin 145 olduğu belirtilen açıklamada, böylelikle toplam 7 bin civarında olarak verilen ölümlerin 6 bine yakın olduğu savunuldu. WHO’nun son bilançosuna göre, 28 Kasım itibariyle Liberya’da 7 bin 635 ebola vakası tespit edildiği ve bu kişilerden 3 bin 145’i yaşamını yitirirken, Sierra Leone’de 7 bin 109 vakadan bin 530’u ölümle sonuçlandı. Gine’de ise tespit edilebilen 2 bin 155 vakadan bin 312’si ölüme yol açtı. WHO’nun düzenlediği basın konferansında konuşan Dr. Bruce Aylward, Liberya ve Gine’de virüse yakalananların yüzde 70’inin tedavi edildiği, yine yaşamını yitirenlerin de yüzde 70’inin güvenli bir şekilde gömüldüğünü söyledi. Sierra Leone’de ise birçok bölgede bu hedeflerin tutturulduğunu kaydeden Aylward, ülkenin özellikle batı bölgesindeki durumun kötü olduğuna dikkat çekti. Birleşmiş Milletler (BM), 1 Ocak’a kadar üç ülkede yayılmaya devam eden ebola virüsüne yakalanan tüm hastaları tedavi etme ve yaşamını yitirenlerin tümünü güvenli bir biçimde gömmeyi hedeflediğini duyurmuştu. BM ayrıca, önümüzdeki 6 ay içinde ebolanın yayılmasının tümüyle durdurulmasını hedefliyor. WHO yönetecisi Dr Aylward’a göre ise, ebola virüsünün son haftalardaki yayılma hızı daha önce belirlenen hedeflerin başarılmasını zora sokuyor. Yeni ebola vakalarının en çok görüldüğü Sierra Leone ile Liberya ve Gine’de son bir haftada bin 100 kişi virüse yakalanırken, iki ay öncesine kadar haftada bin kişi virüse yakalanıyordu. 24 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 25 Bayrak’tan “Êzîdî – Kızılbaş – Yaresan Kürtler’’ erin Aleviler hakkında yazdığı raporlar var. Çok ilginç belirlemelerden bulundukları kanısındayım. Kürtlerin geçmişteki dini inançlarından bihaber olmalarından dolayı, Aleviliği nereye koyacaklarını bilemeyen misyonerler de mevcut. Yalnız biri kulaktan dolma bilgilerle raporunu hazırlamış. Bu dediğim kişinin dışındakilerin vardıkları sonuç hep aynı; bu Kürtlerin çok farklı bir inancı var biçiminde... MEHMET SÖĞÜT / Y.Ö.Politika Mehmet Bayrak, Kürt ve Kürtlerin heterodoks dinleri konusunda bir ekoldür. Daha önce pek bilmediğimiz tarihi olayları belgelerle sunar bize. O güzelim üslubuyla, adeta gözlerimizin önüne serer olup bitenleri. Tanıkları dinler, belgeleri gözden geçirir, gözlemler ve yorucu bir koşuşturmadan sonra eserlerini ortaya çıkarır. Mehmet Bayrak’ı tanımak bir ayrıcalıktır. Çünkü kuru bir tarih anlatımıyla kalmaz, araya zekice şakalar da serpiştirir. Onun içindir ki, seminerlerin vazgeçilmez adamıdır o. Bütün eserleri belgelere dayandırılarak kaleme alınmıştır. Konuşmalarında da öyledir. Söz konusu alanlarda artık bir otoritedir. Kürt tarihi ve Alevilik konusunda en yetkin kişilerden biridir. Son iki çalışmasını da merak ediyordum. Malum imkânsızlıklardan dolayı, bir türlü ulaşamıyordum bu kitaplara. E-postama gelen mesajla kitapların oldukça yakınımda olduğunu öğrendim. Sevgili gazeteci Cemal Turan, Özgür Politika’nın merkezine getirmiş ve gazetenin emektarlarından Ahmet Yücedağ da bana ulaştıracaktı. Bu haberi aldıktan birkaç gün sonra Ahmet Yücedağ bizdeydi. Kitapları getirdiğinde çocuk gibi sevindim. Kitaplar çok kalındı. Ama korkmadım. Çünkü Mehmet Bayrak hocanın üslubunu bilen birisiyim. Tekrardan yaratılan Ali “Êzîdî – Kızılbaş – Yaresan Kürtler” adlı kitabını okumaya başladım. Alevilikle başlıyor kitabın ilk bölümüne. Misyonerl- Kızılbaş Kürtlerin milli kimlikleri konusunda da şaşkınlık yaşadıklarını görüyoruz. Ermeni olabilecekleri savıyla hareket edenler de var çünkü. Bilmedikleri, yan yana yaşayan iki halkın ve bu iki inancın birbirinden etkilenmesidir. Ortadoğu coğrafyasında ortaya çıkan dinlerin neredeyse tamamı, Kürdistan coğrafyası üzerinde bir etki yaratmışlardır. Özelde yukarı Mezopotamya’da iç içe giren dinlerin, Alevi Kürtlerin üzerinde bir tesir yarattıklarını görüyoruz. Yalnız doğaya ve insanlara olan bağlılıkları, günümüze kadar devam edip gelmiştir. On dokuzuncu yüzyıl misyonerlerin rapor belgelerini okudukça, kafanızdaki soru işaretleri de birer birer cevaplarını buluyor. Çıkardığım sonuç şu: Ali’nin Kürtler tarafında tekrardan yaratıldığını, misyonerlerin havsalaları pek idrak edemiyor. Çünkü Avrupa insanı günümüzde bile, doğuya bakışı hep toptancıdır. Bu inançlarının sarsılmasını da pek istemezler. Çünkü Dersim coğrafyasında Ali Kürtleşmiştir. İnsancıl, panteist ve bilge bir Ali’ye dönüşmüştür. Bu sonuca vardıklarını da görüyoruz.Belgeler konusunda da tarafsız davranmış Mehmet Bayrak. Tek bir iddia ve gözleme dayanan raporlar yok. Belgelerin çeşitliliği kitabı daha da zenginleştirmiş. Ali İlahiler ya da Ahle Haq, Yaresan Alevileri Ahle Haq, kanımca Hakkın milleti ya da hakkın insanları anlamına geliyor. İran Kürdistan’ında ve Güney Kürdistan’da bu dine inanan insanlar mevcuttur. Güney Kürdistan’da Ahle Haq’çılara Kakai denmektedir. Dilimizin Soranice lehçesinde kardeşlik anlamına geliyor. Yine misyonerlerin, bu din hakkındaki belgelerine yer verilmiş. Birçok noktada Alevilikle neredeyse aynıdır. İsimler değişmiş yalnızca. Bu inanca mensup Kürtlerin kökenleri, yine bazı misyonerlerin kafalarını karıştırmış. Ali orda da dışa karşı kutsal kişi olarak gösterilse de, özde kutsallıkları farklıdır. Alevilikte olduğu gibi, içinde Hıristiyan ve Musevi öğeler de taşımaktadır. Özünü ise Zerdüştilik oluşturur. Sul- tan İshak, Bünyemin ve Davut’un yerleri Ali’den daha ayrıcalıklıdır. Bu bölümde Alevi – Bektaşi edebiyatının temelini atan Baba Tahire Üryan hakkında da birçok bilgiye ulaşıyoruz. Baba Tahire Üryan’dır ki Ömer Hayyam’a, Hacı Bektaşi Veli’ye ilham kaynağı olmuştur. Ve Êzîdîlik Misyonerlerin yanlış bir bilgilendirmelerini düzelterek, Êzîdîlik inancıyla ilgili bölümü sizlere anlatmaya çalışacağım. Êzîdî ya da Yezdan Farsça bir kelime değildir. Farsça ben “men” demektir. Kürtçe de ise “ez” ben anlamına geliyor. Ezdanın kelime anlamı beni veren, beni yaratandır Kürtçe. Eski Kürt dinine en yakın olanlar da Êzîdî inancına mensup olan Kürtlerdir. Gelenek ve göreneklerine çok sıkı bir biçimde bağlılar. Alevilik gibi dinamik ve sürekli değişen bir yapıları yok. Statik oldukları için geçmiş Kürt inancıyla olan bağları hala çok sıkıdır. Kitabı bitirirken, Êzîdîlik – Alevilik ve Yaresan inançlarının Zerdüştlüğün üç farklı mezhebi olduğu da kafamızda netleşiyor. Kitabın sihrini bozmak istemiyorum. Onun için bu ansiklopedik bilgilere ulaşmak istiyorsanız, “Êzîdî – Kızılbaş – Yerasan Kürtler” adlı kitabı okuyun derim. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 26 ASİMİLASYON PROJELERİ: KÜRDİSTAN’DA YATILI BÖLGE OKULLARI ‘Yara Zamanını Bekliyor’ Berfin Yüce / Londra Çeşitli milletleri ve kültürleri yok etme veya merkeze bağlama, işgalcilerin ve egemen kültürlerin en temel aldıkları yöntemdir. Tarihi süreçte işgalciler çeşitli dönemlerde, sömürgelerde farklı yöntemler uygulamıştır. Moğol istilalarından, Yeni Dünya keşfine, Britanya’nın Hindistan işgalinden Amerika yerleşme sürecinde Yerli Halka uyguladıklarından, Köle faaliyetlerine oradan modern dönemlere kadar, işgalciler, halklara olmadık zulüm ve baskılar uygulamışlardır. Her türlü büyük vahşetler uygulanmış, Halklar, büyük karşı direnişler geliştirmişlerdir. İşgalcilerin halklara uygulamalarına ise en rafine yöntem örneği; Sözde Cumhuriyet işgalcilerinin topraklardaki milletlere uygulamaları, özelde ise Kürt Milletine karşı uyguladıkları yöntemler gelmektedir. Öyle ki yok sayma ve bu inkar anlayışı tek tip ulus yaratmaya, diğer ulusları egemen ulus gibi gösterme ve kabul ettirme uğraşına kadar götürülmüştür. Bunlar yapılırken , bu uygulamalar, sistemin her tür olanakları ile desteklenmiş, aydınlar, akademisyenler her kanattan siyasi düşünceler ve halkta buna uydurulmuş, genel bir kabul görmüştür. O halde ki psikolojik bir sanrı oluşturmaya kadar gitmiştir. Bu inkar tarzı ile merkeze katma ve asimilasyon örneği bilindiği kadar Kuzey Afrika’da Berberi halkı dışında Kürt Milletine uygulanmıştır. Takriri Sukün/Şark ıslahat planlarından, istiklal mahkemelerine , oradan akademik çalışma ve toplum mühendisliği olarak, Güneş-Dil Teorisi çalışmalarına kadar; oldukça ayrıntılı yöntemlerle bir çalışma geliştirilmiş, bu da hem Kürt Milleti ve onun temsilcileri üzerinde kalıcı etki yaratmış, hem de egemen halkın solu üzerinde etkili olmuştur. Bu etki her anlamda, her iki tarafta da etkisini hala sürdürmektedir. Özellikle sınır Kürt kişiliklerinde ve aydınlarında bu daha da derin olarak hissedilmektedir. Bu, boyutlu işgalci faaliyetlere bir de psikolojik ‘sınır kişilikleri’ eklenince sorun üzerinden bu kadar yıllar geçmiş olmasına rağmen daha da zor ve karmaşık hale gelmektedir. Büyük bir tarihsel kandırmaca olarak, Türk ve Kürt Aydını ve solu üzerinden bir asimilasyon ve toplum mühendisliği hareket/faaliyeti olan ‘Köy enstitüleri’ her yönü ile masaya yatırılalarak, sol ve Kürt milletini temsili aydınlar üzerindeki etkiyi araştırmayı bekliyor. Tamamen yeni ve sahte bir kültür, tarih yaratmanın planı olan bu kurumun gücü, etkisi ve başarısını hala görmekteyiz. Sosyalist düşüncenin iğdiş edilmesinden, sahte bir Türk Tarih ve Kültürü faaliyeti olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Asıl konumuz olan ; Kürdistan da ‘Yatılı Bölge Okulları’ ve milletimizin ve temsilcilerinin üzerinde nasıl yıkıcı etkileri olduğu, bunun askeri vb. diğer uygulamalardan nasıl daha etkili bir yöntem olduğu sonuçları ile hala görülmektedir. Kürdistan’da 1900 yıllardan bu yana neredeyse direnişin ve bunun karşılığında işgalcilerin vahşet uygulamadığı il-bölge yok gibidir. Bu vahşet, katliam, sürgün, hapis ve kültürel vahşet olarak da kendisini; Yatılı Bölge Okulları ve Köy Enstitüleri’ olarak göstermektedir. Bunlar bir yanlış-yapay tarih ve düşünce-ideoloji olarak, Türkleştirme, İslamlaştırma toplum mühendislikleridir. Batı medeniyetlerinde de ‘modernleştirme’, ’yerlileri ıslah etme’ ve ‘topluma kazandırma’ amaçlı, Kanada , Amerika ve Avustralya’da da uygulanmış, katliam ve sözde eğitimle topluluklar yok edilmiştir. Batı 1990’lara gelindiğinde bu faaliyetlerin birer ‘hak ihlali’ olduğunu kabul etmiş ve uygulamalardan vazgeçmiştir. Ama ’çalınmış kuşaklar’ geri gelememiştir. Hindistan da yerel iktidar oluşturma, Amerika ve Kanada da yerli kültürün egemen kültür içinde yok edilmesi, eski toplumlarda işgalcilerin ordu-vurucu gücü olarak devşirmesi bilinen örneklerdir. Türk eğitim sisteminde ise resmi ideolojinin oluşması, Türkleştirme ve modernleştirme biçimde kendini göstermiştir. Yatılı ve Enstitü kurumlarında, oldukça yarı askeri, rafine, yarı hapishane şartları uygulanmış, adayların, kendi kişiliklerinden ödün verme, ihbar, birbirlerini denetleme, otoriteye itaat vb gibi katı ve aşağılatıcı yöntemler modernliğin gereği olarak yaşatılmış ve kabul görmüştür. Geleceğin toplum temsilcisi çocuklar sömürgecilerin bu tarz bir asimilasyonuna tabi tutulmuşlardır. Çocuklar kendi kültür ve dillerinden koparılarak, bu kurumlara hapsedilmiş ve tamamen, kontrol altında tutulmuşlardır. Ermeni 1915 katliamının arkasında , Kürt milletine ise askeri taktik dışında uygulanan bu yöntemlerin gerekçesini ise, İsmet İnönü çok açık biçimde şöyle ifade ediyor: ’Bütün bu topraklarda Türk mahiyetini veren bir Türk var. Fakat bu millet henüz istediğimiz yekpare millet manzarasını göstermiyor. Bunu milli eğitimle sağlayabiliriz. Bu yekpare millet içinde bütün yabancı kültürler hep erimelidir.’ Eğitim ve siyasi olarak Türk yaratma çabaları, medenileştirme adı altında Türkleştirme, 1924 Koçgiri, 1925 Şeyh Said i Piran ve 1938 Dersim bunların eseridir. Dikkat edilirse başta Dersim olmak üzere oluşturulan kültür oldukça etkilidir. Olağanüstü yasalarla ve korumalarla oluşturulan bu kurumlar, bu çerçevede açılmış, Türkçe ve Türklük öğretmek için Dersim öncelikli hayata geçirilmiştir. 1927-1935 ‘umumi müfettişlikler’ birer ‘sömürge valiliği’ tarzı, ordu-eğitim-asimile üçgeni olmuştur. Program 1930’larda hazırlanmış ve 1937-1938 Dersim katliam ve vahşetinden sonra yürürlüğe konmuştur. Bu planda Yatılı Bölge Okulları giderek Köy Enstitülerine uygulanılmıştır. Dersim Raporu 1934’te: ’Dersim evvela koloni gibi nazarı itibara alınmalı, Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır. Deniyor, yine aynı raporda; ’Dersimlileri, medeni yumuşak hale getirmek ve Türklüğe yaklaştırmak ve kendilerinin aslen Türk olduklarını öğretmek lazımdır’. Demekteler, gelinen noktada, ‘Horasan Türklüğü’, enternasyonalizm vb söylemlerin derinliğine bakılırsa sömürgecilerin başarısı da anlaşılır. 1973’e kadar açılan okulların, 59’undan 55’i Kürdistan’da açılmıştır. Bunun da medeniyet değil asimile olduğu ortaya çıkmaktadır. Devlete ve millete ‘yararlı’ bireyler felsefesi uygulaması ile okullar ya karakollara yakın, yada eski karakolların yerine yapılmıştır. Kulp örneğinde okul ile karakol aynı avluyu kullandığı bilinmektedir. Kümbet’te ise okul eski cezaevinin içine kurulmuştur. Tarz olarak , Türkçe bilmeyenlere ise bayrak-poster, askeri disiplin ve dayak rutin eğitim biçimidir. Zamanın büyük bir kısmı tutsak gibi buralarda geçirme, 1980-1990’larda ise pratik ve kavramsal olarak tam bir askeri tarz hakimiyeti; öğrencilerin kendi elleri ile kendi tarih ve kültürlerini Türkleştirerek yok etmesi dayatılmıştır. Yeni Kürt Milli hareketinin 1990’lar sonrası gücü ve etkinliği bu uygulamaları zora sokmuş, süreç biraz tersine işlemeye başlamıştır. Fakat , yeni dönem ’kardelen’, ’haydi kızlar okula’, aynı asimilasyon politikasının modern tarzda devamıdır. Dünyanın diğer kesimlerinde, bu uygulamalar, ’hakikat ve yüzleşme komisyonları’ ile mağdurlardan özür dileme ve hakları iade etme biçiminde uygulamalar geliştirilmiştir. Kürdistan özgülünde ise, genel söylem devam ettirilmiş, Türkçe, medeniyet ve sisteme-tüketim toplumuna asimile-yok ederek katma sürmektedir. Sosyolojik ve kültürel olarak bu etkileri yok etmek ve yenilerinin önüne geçmek için, asimile sonucu, sosyal, kültürel ve düşünsel tahribatı yok etme çalışması durdurulmalı ve resmi özür dilenmelidir; Kürt hareketleri ise ulusal ve kültürel politikalarda ısra etmelidir. Yeni Yatılı Bölge Okulları faaliyeti Kürdistan’da Kürt çocuklarını her anlamda tehdit etmeye devam ediyor. Engellenebilmesinin tek yolu Kürt Milli kültürünü geliştirme, tarihini öğrenme ve korumada ısrardır. TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 27 KIRKISRAKLI ERMENİLER (Bi seri Heyv û Roye Bi) AHMET GÜVEN / Londra Yıl 1914 ve 1915 yılları kıyım yıllarıdır. Anlatmak dile kolay. Irmakların kırmızı aktığı, mağaraların yanık koktuğu yıllardır. Dünyanın kör ve sağır izlediği kırımdan kaçanların aç-susuz, yara- bere içinde ve dağları aştığı yıllardır. Nereye gideceklerini bilmeden gündüzleri saklanarak, geceleri yürüyerek yol almışlardı. Avuçlarının içi gibi bildikleri bu topraklarda dağ-taş, çalı-çırpı kurt kesilmişti. Bir zamanlar en güzel bağı ve bostanı yetiştiren, büyük baş ve küçük baş hayvancılığının en alasını yapan, misafir ağırlayan misafir kaldıran bir halkın yerinde yeller esiyordu. Okuyanı-yazanı , terzisi-ustası ve demircisi-dişçisi ünlü bir halktan geriye yalnızca küller kalmıştı. Binlerce yıllık bir tarih bir kaç ayın içerisinde kül olmuştu. Sivas Gürün’den yola çıkan bölünmüş bir kaç aile gündüzleri saklanarak, geceleri yürüyerek Binboğa dağlarına ulaşırlar. Yeniden kendi küllerinden var olmak için buldukları bir mağaraya saklanırlar. Mağara Yağılca yaylasının alt tarafındaki sırttadır. Mağaranın üsten baca gibi bir deliği vardır. O baca mağaranın gökyüzüne açılan penceresi gibidir. İçeriye yan tarafta bulunan bir taşın arkadasındaki delikten girilir. Bu mağarayı fark etmek mümkün değildir. Yukarıya açılan bacanın üzerine varmadan orda mağara olup olmadığı bilinmez. Daha sonra bu mağaraya Kune Puxus (Boğos’un Mağarası) denecekti. Zor bela buraya ulaşan insanlar acı ve keder dolu,çocuklar ise aç ve perişandır. Ama elden bişey gelmez. Min axa welêt germ kir Bi dergûşê te lorî kir Hat bîra min qala dê û bavan kir Lorî lorî berxa’m lorî Xewe xweş li çaven reşnî Ben memleket toprağını ısıttım Eledim beşikte seni büyüttüm Anamı babamı özledim andım Nenni nenni yavrum nenni(Güzel bir düş gör nenni) Yaylaların bericileri beri yerinde koyun sağarlar. Taze süt kokusu, ekmek kokusu mağaranın içine kadar gelir. Başka zaman olsa gidip misafir olmanın, yol azığı almanın lafımı olurdu. Ama zaman kötüydü. Yolda belde kaç beladan zor kurtulmuşlardı. İncitmek istemiyenler ‘’buradan gidin’’ derken, ihbar edip devletten para alanlar az değildir. Gürün’den kaçarak yola çıkanlar üç askere tarafından yakalanırlar. İki asker hepsini yakalayarak kollarını bağlar. Artık kurtuluş yoktur. Ama askerlerden birisi az Türkçesiyle, ‘’yazıktır bağlamayın’’ der. ‘’Bağlarız- bağlayamazsınız’’ derken, hepsini serbest bıraktırmayı başarır ve yanlarına yaklaşıp sessizce ‘’Binboğa dağlarının doruklarına çıkın’’ diyerek ‘’oralarda Kızılbaş Kürt köyleri vardır sizlere zeval gelmez kurtulursunuz’’der. Sonunda Binboğa dağlarının doruklarına ulaşırlar. Aşağıda dağların eteklerinde oba oba kurulmuş büyük bir köy vardır. Köy on iki mahalleden kuruludur. Neydi bu on iki? Bir anlamı varmıydı ? Belkide eskiden kalma bir sır mıydı yoksa? Köy ve köylülerin kim olduklarından emin değildirler. Çok geçmeden bu köyün Kızılbaş Kürt köyü Qısırak (Kırkısrak) olduğunu öğreneceklerdir. Evlerin çoğu yayladadır. Her obanın bir sürüsü ve bir çobanı vardır. Her sabah çoban sürüyü yaylımdan beriye getirir. Bericiler sağım yaptıktan sonra, çoban koyunları gölgelik bir yere çeker ve akşam serinliğinde tekrar dağlara doğru sürer gider . Bir sabah vakti Qatan (Katlar) yaylasında çoban sürüyü beriye getirir. Koyun sağmaya gelen bericiler koyunlara katılı keçilerden bir türlü süt alamazlar. Bu keçilerin önceden sağıldığı anlamına gelir. Genelde çobanların bir tası olur. Canları istediğinde bir koyunu sağar o sütü sıcağı sıcağına içerlerdi. Bir süre bazı koyun ve keçilerden süt alınamaz .Ama bu sefer durum öyle olmadığından çoban ne dese kimseyi inandıramaz. Aynı durum birkaç kere daha devam edince bazı mal sahiplerinden azar işitir. Bericiler, Qullutlar’dan Del-Hésen’in karısı Manavşa’ ya ‘’ koyunları çoban sağıyor’’ diye şikayet ederler. Şikayet edilen çoban ; Del-Hésen’in yiğeni Héyder’i Cunikan’mış. Héyder ağlıyor sızlıyor ama olup bitenlere de bir türlü akıl erdiremiyor. Yağılca’nın alt tarafında gece iki adamı koyunların içinde görüyor. Fakat adamların nereye gittiğini bir türlü bulamıyor. Bu durumu Manavşa’ya anlattığında, Manavşa Héyder’in korktuğunu düşünüyor ‘’ amcan seninle gelsin ‘’ diyor. O gece sürüyü Qatlar’dan Yağılca’nın alt tarafına doğru bırakıyorlar. Del-Hésen gece yarısı koyunların içinde bir insan karartısı görür ama kaybeder. Sağa bakar sola bakar bir türlü bulamaz. Gün ışıdığında çobana ‘’ sen koyunları obaya doğru çevir yavaş yavaş git. Ben bu adam kimse onu bulacağım’’ der. Çoban gider. Del-Hésen aramaya başlar. O zamanlar bu dağlar bu günkü gibi çıplak değildir ve dağlar ardıç ağaçlarıyla doludur. Kürtçede ardıç ağacının büyüğüne Hevers, küçüğüne de Torıx denir.Bir Torıx’un arkasında aşağı doğru inen baca gibi bir delik görür ve elinde ki tüfekle delikten içeri girer. İçeride dört erkek üç kadın ve çocuklar vardır. Dibim ev çi zeman e Halê me pir yeman e Barê dinê li ser me Li welêt feryad û fîgan e Derim bu nasıl zaman Halimiz çok yaman Dünyanın yükü sırtımızda Memlekette feryat figan Kürtçe; ‘’siz kimsiniz’’diye sorar ?. İçlerinden en yaşlısı ’’Tu bi Xwade wa zani ( sen Allahla bilirsin). Biz Ermeniyiz yerimizi kimseye söyleme’’ der. Bir kere sır açılmıştır. Ya bu sır tutulacaktı yada farş edilip ölümün ağzına atılacaktı. İçerde kor haline dönüşmüş küçük bir ateşin üzerinde tüysüz karga yavruları pişirilmektedir. Çocuklar bir yandan ateşin üzerindeki kargacıkların pişmesini beklerken bir yandan korku ile bu ihtiyara bakarlar. Del-Hésen ‘’bunları çocuklara yedirmeyin, benimle bir çocuk gönderin size ekmek göndereyim’’ der ve ateşte pişen kargaların bacaklarından tutar mağaranın deliğinden yukarı fırlatır. Mağaranın bacasına yukarı asılı kalan çocukların bakışı gelir Del-Hésen’in yüreğine bıçak bibi saplanır. Adamlar çocuklarını tanımadıkları bu adamla göndermek istemezler. Bunun üzerine ‘‘bekleyin ben size ekmek getireceğim’’ der. Ayrılırken tekrar Boğos ‘’tu ba Xwade wa zani şune me lı kesira nebe ( sen allahla bilirsin yerimizi kimseye söyleme)’’ diye rica eder. Del-Hésen ‘’bi seri heyv u roye bi ku ez nabem, hun qe merak makın (Ayın ve Güneşin başı için ki kimseye söylemem, merak etmeyin)’’ der ve gider. Del-Hésen gittikten sonra içerdekiler telaşla hemen oradan ayrılıp gitmek isterler. Ermeni olduklarını söylediği için Boğos’a sitem ederler. İhtiyar ‘’madem Hakk insandadır, insana güvenmekten başka çaremiz yok’’ der. Düne kadar can ciğer komşu olanlarda insandı. Bir gecede düşman kesilmişlerdi. Ayak üstü tanıdıkları bu adama nasıl güvenebilirlerdi? Boğos ’’bu adam yerimizi kimseye söylemez’’ diyor. Diğerleri Boğos’un bu haline şaşırarak ’’nerden biliyorsun söylemiyeceğini’’ diye soruyorlar. O da ‘’bunlar Kızılbaş Kürtlerdir. Bizim gibi Ayın ve Güneşin başına yemin ederler. Ben güveniyorum’’ diye cevap veriyor. Del-Hésen obaya aşağı telaşla iniyor. Gözleri kan çanağı olmuş, dokunsan dolu gibi dökecek. Eşi Manavşa görüyor, ‘’ Hésen ev çı hale (Hasan bu ne hal)’’ der demez adam başlıyor ağıda. ‘’Manavşa’’ diyor ‘’ kıçık, ti, pırçi, kıjık ( küçükler, aç, susuz, karga)’’ diyerek gözlerinden dolu dolu yaş dökülüyor. Karısı ne olduğunu anlıyamıyor. İçeri gidiyorlar. Karısını kimseye bişey söylememesini tembih ettikten sonra, Yağılca’nın alt tarafındaki bir mağarada Ermenilerin saklandığını anlatıyor. Kalkıyor bir toklu kesiyor. Eşinin hazırlamış olduğu ekmeği ve katığı bir merkebe yükleyip mağaraya götürüyor. Tanışıp sohbet ediliyor. ‘’bizim köy size bakar ‘’ diyor. Bu küçücük mağaradaki sır çok geçmeden bütün köyün sırrı olur. O zaman Kırkısrak’da Hakk ile Hakk olmuş hakikatçı Kızılbaşlar vardır. O mecliste Şıh Moma, Keke Çirçin , Ali Kötüri ve yol arakadaşları vardır. Öte yandan sırtını dağlara vermiş attığını vuran ve boynunda kefenle gezen eşkıyaları vardır. ‘’Gün bugündür’’ deyip köylüler Ermeni kardeşlerine sahip çıkma konusunda hiç teredüt etmezler. Her gün bir köylü mağaraya yiyecek götürüyor. Çevre köylerden ve ilçelerden çok kötü haberler gelmektedir. Bünyan’nın Ekrek köyündeki Ermeniler’den kimse sağ kurtulmamıştır. Söbeçimen tarafından, Kılcan yaylasında bulunan Cancan kuyusunda çok Ermeninin öldürüldüğü haberi gelir. Kuyuya ulaşan Kızılbaş Söbeçimeniler bir kadın iniltisi duyarlar. Kuyunun dibi görünmediğinden inmek zordur. Dibe düşmeden bir kadın ve bir erkek çocuk kuyuda bulunan kertiğe düşüp kalmışlar. İplerlerle kadın ve çocuk çıkarılır. Köye götürülüp yaraları temizlenir ve tedavi edilir. Birgün müfreze köyü basar, kadını ve çocuğu alır götürür. Söbeçimenliler ne yapar ne eder çocuğu ve kadını geri alamazlar. Sarız’dan Söbeçimen’e gelirken sol kolun üzerinde bulunan derede kadının iniltisi tekrar duyulur. Alta kadın ve üste çocuk yatırılarak kafalarına kurşun sıkılmış ve üstleri taş toprakla örtülmüş. Kadın kurtarılır ama ne yazık ki çocuk ölmüştür. Söbeçimen’e getirilen kadın Kırkısrak’a ulaştırılır. Kadın Suriye’ye gitmek istediğini söyler. Kırkısrak’tan Kale Reş ve Dewriş’i Sıleman’an ve Elbistan’dan (Alxaslı) Husen’i Qurçe kadını koyun çobanı olarak Suriye’ye ulaştırıp yakınlarına teslim ederler. Artık Kırkısrak dağları umut olur. Maraş tarafından kaçan bir çok insan bu dağlara sığınır. Ama onlar Suriyeye gitmek isterler. Yine Kale Reş, Derwiş’i Sılemen’an ve Husen’i Qurçe yirmi civarında insanı ikişer ikişer Suriye’ye ulaştırlar. Bir gün Suriye’de Kale Reş, Husen ve Dewriş bir grup silahlı Ermeni tarafından yakalanır. Bunları alıp bir eve kapatırlar. ‘’Sarı gelinleri ne yaptınız ‘’ diye sorarlar. Bunlar yalvarır, yakarır bir türlü adamları inandıramazlar. Çok adam kurtardıklarını Suriye’ye getirdiklerini söylerler ama kurtardıklarından bir isim bile hatırlayamazlar. Adamlar bunlara bir günlük süre verirler, ‘’kurtardıklarınızdan bir isim verin’’ derler. Geç vakitte bir isim hatırlarlar. Bir ara buraya Maraş Zeytun’dan Binboğa’lara sığınan Zeytun Oğlu Xaşır’ı getirmişler. Kapıya vururlar. Kapıyı açana, Zeytun Oğlu Xaşır’ın ismini verirler. Adamlar arar soruşturur Xaşır’a ulaşırlar. Sabehleyin Xaşır gelir. Kapıdan içeri girer, ‘’can kurtaranlar’’deyip üçüne sarılır. Göz yaşları sel olur. Dördü orda, yaşamın çar anasırı hava, su, toprak ve ateş gibi bir can olurlar. Xaşır sağ elini sol göğsünün üstüne koyarak, ‘’ canım acıyor ’’ der. Bir nevi Kızılbaşların yol diliyle konuşur. ‘’Şeş cihet la mekanda mekan’’ deyip altı yönde ve mekansız olan Hakk mekanı yüreğini gösterir. ‘’Hakk’ın binası yıkıldı, insan öldürüldü’’ der. Kimi tanıdık isimleri ve mekanları sorar. Mülteciliği anlatırken ‘’taş yerinde ağırdır’’ der. Sonra üç ‘’can kurtaranı’’ alır eve götürür misafir eder. Ertesi gün onları göz yaşları ile yolcu eder. Müfreze Binboğaların Kızılbaş Kürt köylerine sürekli baskınlar yapmaktadır. Kırkırsak ise bu köylerin başında gelir. Kürecik tarafından gelip bu dağların arasına sığınan Kırkısraklılar ekmeğine cömert, deyneğine yiğit insanlar olarak göze batarlar. Müfreze baskınlarına rağmen Ermeniler sır içinde sır edilir. Ağaç kabukları ile döşenen mağara sıcacık bir yuvaya döner. O yuvada nice sohbetler ve muhabbetler edilir. Seferberlik bittiğinde, Ermeniler Qalolar obasına yerleşir. Kimi köşker, kimi çulhacı, kimi kalaycı, kimi duvar ustası olarak iş hayatına başlar. İnsanlar arasında sıcak ve sağlam dostluklar kurulur. Acılar paylaşıldıkça azalır ve sevgi paylaşıldıkça çoğalır gelir dost evlerini ısıtır. Bozo (Sarkis)’nun eşi Bayzar ana, köyün doğal doktorudur. Otlardan yaptığı ilaçlarla bir çok hastaya şifa verir. 1948’ de nufus artışı ve geçim derdinden köylülerin bir kısmı Pınarbaşı’nın Kabaktepe köyüne göçerler. Bir kısmı Yasıpınar ve Boran’a göçer.Ermeniler ise İstanbul’a göçerler. Ermeniler’in göçü başka göçlere benzemez. Bütün köylüler toplanır kardeşlerini savuştururlar. Ağlayanı, sarılanı derken ayrılmak zor olur. Çarx bûm,çûm ber bi malan Derî kilît kirine der û cîranan Arek kete dilê min şewitî dayê De min go heyfa ax û de û bavan Döndüm evlere doğru gittim Kapıları kitlemiş komşular Yüreğime bir ateş düştü yandı Yazık oldu ataların toprağına İlişkiler hiç bir zaman koparılmaz. Zaman zaman Kırkısrak’dan İstanbul’a gidenler olduğu gibi, İstanbul’dakiler her yıl gelir. Hasret giderilir. Eskiler köye geldiklerinde yalın ayak yürürlermiş “ata toprağıdır” diye, ve Boğus’un mağara orada. Güneş’in ve Ay’ın başı için dünya herekese yeter. 28 TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 Sudoku Zor Sudoku Basit TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 29 KARİKATÜRLER TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 30 £10 SERi iLANLAR 0742 948 1490 Bu sayfada 1 kutu ilan İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. YETER CLEANİNG GOOD LUCK ŞOFÖR OKULU İşyerleri ve Evler itina ile temizlenir. Kısa sürede fazla para harcamadan ehliyet almak, güvenli sürücü olmak için vitesli & otamatik direksiyon dersleri verilir. 07803506942 07909539577 Erken test günü alınır Ali 07723921216 Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip olmak için henüz gec değil, özel ve grup dersleri ile kendinizi yeniden kesfetme zamanı. Deniz Dogrusoz Personal Trainer 07455947693 www.deniz-personal-tranining.com Satılık Off License Walthamstow pazarı yakınlarında. Buisness Rate: £2,140 Rent: £12,500 Fiyat telefonda verilecektir. *Boş veya stock ile beraber 07429994404 07402722322 SE MOBILE HAIRDRESSER Hair Cutting Colouring Bridal Packages Colour Correction 07760801783 Hurdar Hand Crafts MEM Painting and Decoration El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel el sanatları. Her türlü boya ve dekorasyon işi itina ile yapılır. Hurdar Sinop Tel:07448 654 828 07984 513 968 TOPCU MOBILE CAR MECHANIC Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır REPAIRS SERVICING DIAGNOSTICS PRE-MOT/FAILURES AHMET TOPCU 07415106521 07405756462 Özel Türkçe Dersi Türkçe diksiyon ve gramer dersleri verilir. Diren Yalçın 07504 662756 Mahmut Söylemez BALINZA LAUNDRY & CLEANING SERVICES Her türlü çamaşır yıkama işi yapılır. Evden alıp eve teslim servisimiz mevcuttur. One 2 One English for children and adults 07428336181 OREL BOOKKEEPING & ADMIN 07768282295 [email protected] Yıldız Adıgüzel Qualified English Language Teacher SATS, GCSE, A LEVEL, ESOL, IELTS & BUSINESS ENGLISH For more information and Free consultation: t 0753 4491 623 e [email protected] TELGRAF ÇARŞAMBA 03 ARALIK 2014 31 £30 SERi iLANLAR 0742 948 1490 Bu sayfada 1 kutu ilan İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. Sevin Bookkeping Rezan Uygur 078013934448 sevinbookkeping.co.uk ENTERPRISE INTERPRETING CENTRE (EIC) Tecrübeli Tercümandan(BSc &MSc) • • • • • Her turlu tercümanlık hizmetleri Her turlu devlet yardımları için başvurularınız yapılır. Bütün çalışma izinleri, (Insurance) Form doldurma - Banka Hesabi Çocuk yardım parası -Tax credit- Ev kira Yardımı Çalışma saatleri: Pazartesi- Cuma, 09:00-17:00 Address: (Tottenham’da Can Perde Sarayı’nın Karşısı/Lordship Lane’nin sağındaki ilk bina) 639 ENTERPRISE CENTRE (Room 41-42) 639 HIGH ROAD, TOTTENHAM, N178AA TEL: 07474515118 Email:[email protected] Grup WXQ Her türlü düğün, nişan, kına gecesi, doğum günü yada partilerinizde profesyonel müzik ekibimizle hizmetinizdeyiz... Di dawet, şîranî, şeva hinê, pîrozbahiya rojbûnên we de bi Koma WXQ di xîmeta we de ne. 0793 9412 553 TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 9 PÊNGAVA ŞIKESTINA ZAYENDÎ ZÎLAN ARÎN/A.Welat Dema bizavên jinan di asta cîhanê de dibin mijara nîqaşê bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalakiyên navend-rojava pêş ketine tên bisînorkirin û lêkolînên bi navenda rojava derdikevin ser dika dîrokê Di têkoşînên ji bo mirovahiyê hatine meşandin de mîrateyek azadiyê heye, di dîroka jinan de jî çavkaniya ku wekî mîrateya azadiyê, em jê hêzê bigirin civaka xwezayî û nirxên wê ne. Ji bo jin bikaribe bigihîje zanebûna nasnameya xwe, divê di zemînê dîrokî de hebûna xwe bi hêz bike. Lewre xurtkirina têkilî bi dîrokê re û di nava bandorkirineke zindî de, xwe wekî parçeyekî dîroka heyî û dewamkera wê dîtin, girîng e. Çi takekes be, çi rêxistin an jî civak be, di bingeha belavelabûn, şikestin û dirûvguheriyê de bêkokbûn û ji zanebûna dîrokî bêparbûn veşartiye. Dîroka bizava me, dîroka xwedîderketina vê mîrateyê û domdarkirina têkoşîna azadiyê ye. Têkoşîna jinan ku em dimeşînin ji ber xwe ve çênebûye. Têkoşînên ku beriya me hatine destpêkirin, bedêlên hatine dayîn, nirx û destkeftiyên zayendî ku hatine afirandin bingeha têkoşîna ku îro em dimeşînin jî pêk tînin. Her tiştî ji xwe destpêkirin û redkirina yên beriya xwe; redkirina xwe ye. Nêrîna rexneger û lêpirsînger her tim pêşketinên hîna xurt û bikalîte derdixîne holê. REXNE Û ENCAMÊN RAST Rexneya ku rast were kirin encamên rast jî bi xwe re tîne. Di pergala sermayedar de, ketina jinan di nav qada gelemperî, rizgarbûna wê ji dariziyên feodal heke wekî asta azadiya di nava şaristaniya sermayedar de were dîtin, tê wateya ku neyê zanîn ku jin çawa di nav vê pergalê de hucre bi hucre tê mêtin, heta tê wateya erêkirina wê. Di vir de mijara ku em dixwazin bal bikişin ser pêngavên azadiyê ku di sedsalên 19 û 18’an qewimîn wekî berhema sermayedariyê dîtin rê li ber mezhûrbûnê (sakinca) vedike. Di vê wateyê bêyî ku bikevin nava mantiqên azadiya çewt, lêkolandina pêşketinan, dê hîna bêtir di cih de be. BIZAVÊN JINAN Dema bizavên jinan di asta cîhanê de dibin mijara nîqaşê bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalakiyên navend rojava pêşketine tên bisînorkirin û lêkolînên bi navenda rojava derdikevin ser dika dîrokê. Ev nêzîkatî azadiya jinan ji koka wê qut dike. Di wateyekê de ev bi tunekirina bingehên xwe înşakirina avahiyê û di esasê de jî lênehûrbûna çavkaniya vejîna azadiyê ye. Xebatên bi navend rojava di warê têgihîştina dîroka azadiya jinan de têr nekin jî heta radeyekê hin berhem derxistine. Lê belê jinên rojhilatî, bi taybetî jî jinên Rojhilata Navîn û jinên kurd hatine jibîrkirin. Ev xebata me di bingeh de watedarkirina xwe, zemînên dîrokî ku têkoşîna me ya azadiyê xwe dispêrê kirina rojeva xwe û di meşa azadiyê de avêtina pêngaveke din ber bi pêş ve ye. Dîsa derbaskirina vê bêdîrokbûnê jî dike armanc. Ji ber vê sedemê bi şûna yek bi yek bidestgirtina bizavên jinan, di serîrakirina dawî ya jinan de, der barê diyardeya femînîzmê de pêşxistina hin analîzan wê, dê di cih de be. PÊŞKETINA FEMÎNÎZMÊ Femînîzm her çend wek koka gotinê di sedsala 15’an li Îngilistanê wate girtibe jî cara yekem di Fransayê di wateya jinitî hatiye ziman. Di sala 1890’î de jî bi parastina mafên jinan re pêwediya dê hat çêkirin û wiha hat bikaranîn. Di sala 1892’yan de li Parîsê di Kongreya Yekemîn a Navnetewî ya Jinan de peyva femînîzmê wekî îfadeya teorîk a parastina mafên jinan hat pejirandin. Bi demê re têgeha ku hate sîstematîkirin bi awayê “teoriyeke ku li ser bingeha ezmûnan, bi lêpirsîna femînîstan, ji hêla analîtîk ve xurtkirin, her tim li ber çavan derbaskirin ku her kes bikare bigihîje, ne tenê ji bo kesayetên taybet, ji her kesê re vekirî ye û pîroz neyê kirin” bi pênaseyên nû re hat dewlemendkirin. RÊXISTINGERIYA JINAN Femînîzm şêwazê raman û kiryarên ku wekheviya civakî, siyasî û aborî ya zayendan dike hedef e. Şêwazê ramana ku di civakê de jin mafên jê sûd bigire zêde bike, bi mafên zilam re bigihîne asteke wekhev hedef dike, her wiha jin bikaribe der barê xwe de bi xwe biryar bigire. Di çarçoveya tiştên der barê jinan de, li gorî berjewendiya jinan, şîrove û kiryarên der barê jinan, parastina xwedîbûna derfetên wekhev bi zilam re, di vê rêyê de jî teorî û rêxistinbûna ku têkoşîna vê bide meşandin dike armanc. Di femînîzmê de teoriyek bi tenê tune ye, her wiha di yek hawêrê de pêşketin jî tune ye. Di vê hawêra tenê de rêxistinbûn jî nayê pêşdîtin. Femînîzm ku pir teorî û girêdayî vê şêweyên birêxistinbûnê jî esas digire, ji îdeolojiyekê bêtir, di wesfa teorî yan jî nêrînekê de ye. Di dema derketinê de nirx û mafên ku jê re têkoşîn hat meşandin wekî qezenckirina mafê dengdanê, ji karê wekhev re ked-desta wekhev, mafê perwerdeyê, di cewher de ev hemû berhema rasyonalîzma ku di nav pergalê de derket û lîberalîzmê ye. PÊŞKETINA RONESANSÊ Li welatên rojava bi pêşketina ronesans û bizavên reformê re ronîbûn di cewher de tê wateya ku ew mîrateya ku rojava ji rojhilat stendî, gihîştiye wê astê ku bi mêjiyê xwe yê analîtîk bi rê ve bibe. Di kêleka pêşketinên teknîkî ku di encama dîtin û îcadên nû derketin holê, xweza bêdawî hat bikaranîn. Ev pêvajoya ku ji nû ve hîmên binesaziya civaka rojava hat avêtin, şaristaniyên rojavayî li dijî civakên rojhilatî ketin nava pêngaveke nû. Di vê pêvajoya ku mêjiyê analîtîk derket asteke bilind, rê li ber pêşketina rasyonalîzm û mekanîktiyê vekir. Asta zîhnî ya ku gihîştinê jî bi lez li qanûnên qezencê hat teyisandin. Civaka şareza ya kapîtalîst ku jê re şareza, hemdem, pêşketî û pergala dawî tê gotin, bi van vegotinan re derket ser dikê û deriyên qezenckirina bêdawî vekir. Wiha jî di dîroka mirovahiyê de pêvajoya mêtingeriya herî kûr a mirovahiyê dest pê kir. Di pêvajoya ku di dîrokê de wekî şoreşa endustrî tê zanîn, fizîka mekanîk rêyeke nû di dîrokê de vekir, di serî de tevnkerî di pir qadan de di hilberînê de teqîn rûdan û jin di vê pêvajoyê de wekî hêza erzan a kar ket bin xizmeta sermayedariyê. Bi pêşketina sermayedarî û hilberîna endustriyel re jina ku li derveyî malê jî dest bi xebitînê kir, ji zilam cudatir, bi biçûkdîtin û mêtina keda xwe re rûbirû ma. Sedema ku di şoreşê de bi hêz û bi her tiştî tevli berxwedanê bû, bi ferqkirina vê perçiqîn û newekhevtiyê ve girêdayî ye. Tevî vê yekê hê jî perçiqîna jinan nayê ziman. Ji derketina femîmîzmê pê ve formên ku pêş ketine, wateyên dîrokî û cudahiyên wê heya rojên îro werin lêhûrkirin, ji bo gihîştina nêrîneke rast girîng e. Nirxên ku derketin holê hem jîna siyasî û civakî ya neteweyan bi kûranî bandor kiriye, hem jî ji ber neteweyên cuda jî xistiye bin bandorê, xwedî cewhereke gerdûnî ye. ŞOREŞA FRANSAYÊ Bi destpêkirina Şoreşa Fransayê, sazîbûna sermayedariyê û qadên ku lîberalîzmê jê bejnveda derketina femînîzmê teoriyeke ku di cewherê xwe de ji nava pergalê derketiye û diyarker bûye, di pergalê de bi armanca hin sererastkirinan teşe wergirtiye û dema pergal bisazî bû, xwe wekî alternatîfekê da cihêkirin. Bizavên femînîst girêdayî şert û mercên jê derketin û pêşketin formên cihêreng girtin. Yên ku zextan wekî çavkaniya pergala zilamsalar dibînin, bi navend zayend in û wekhevîtiyê diparêzin, ên ku çavkaniya zextan wekî sermayedarî dibînin û formên ku Afrîka-Amerîkî ne û derveyî rojava ne, ji hev cuda dibin. OLYMPE DE GEUGES Şoreşa 1789’an ku di dîrokê de wekî Şoreşa Fransa ya burjuva tê zanîn, di encamê de bi şandina Louîsê 16’emîn ber bi giyotînê ve û parvekirina desthilatiyê bi çîna burjuva re encam girtibe jî di cewher de ji ber dînamîkên di nav xwe de hilgirt şoreşa gel e. Şoreşa ku çînên jêrîn û navîn û ciwanan tê de cih girtin, bi dirûşmên ku jin diqîriyan dest pê kir, gihiştî bû û ber bi serketinê ve çû. Dirûşma “wekhevî, azadî, biratî” di wê demê de yek ji tişta ku herî zêde kesên fransî dixwestin û pêdiviya wan pê hebû, bû. Jinan herî zêde ev dirûşme berz kirin, ji ber pir acîl bi azadî û wekheviyê pêdivî didîtin. Piştî şoreşê jî dengê jinan qut nebû, ji ber kirpandina biratiyê tenê weke ku zilamtiyê îfade dike û biratiya zilaman hedef dike, pergala nû jî li gorî vê ber bi guherînekê ve diçû lê ev hat ferqkirin. Danezana mafên hemwelatî û mirovan hatin amadekirin, pejirandin. Lê belê tevî ku jinan ked, xebat û xwîna xwe rijand jî ji wê re cih nehat dayîn. Li gorî vê di sala 1791’an de Olympe de Geuges, bi nêrîna ku divê mafên mirov bi sererastkirina malbatê û di nav malê de dest pê bike, danezana mafên jinan û hemwelatibûna jinan amade kir. Di nav civakê de ji bo başkirina rol û mafên jinan, berfirehkirin û di vê wateyê de jî rabûna cihêtiya zayendan kir armanc. Di nav wê şoreşê de yek ji derketina herî xurt a ku bi armancên şoreşgerî derket holê ev gav bû. Li rojava bi pêvajoya ronakbîrî re lêpirsîn hatin rojanekirin û diyardeya ferd pêş ket, pergala sermayedar ev xurtir kir, lîberalîzmê jî ji azadiya takekes û daneheva bê dawî re heya dawî derî vekir, pêşketinên bi vî awayî di pêkhatina yekemîn baskê femînîzmê de xwedî roleke diyarker e. DÎROKA JINAN Dema dîrokzanên femînîst dest bi nivîsîna dîroka jinan kirin û wiha lêkolîna dîrokê kûr kirin, bi êş be jî hîs kirin ku rêbazên heyî yên lêkolînê kêm dimînin. Ji ber di dibistanên tibê de dema bedena mirov tê lêkolandin, bedena zilam tê esasgirtin. Heta pêdiviya nasandina organên jinan nayê dîtin. Lêkolînên der barê pêvajoya menepoza jinan jî di dawiya sedsala 20’an de dest pê kir. Bi nivîsandina dîrokê re zanista civakî, zanistinên wekî aborî û siyasetê, li bin navê nêzîkatiya zanistî û objektîf ketin nava dualîteya heyber û kirde û zilam kirin kirde. Zanist li gorî zilam û ji hêla wî hat pênasekirin. ‘Zanist zayendperest e’ RÊBERÊ GELÊ KURD Abdullah Ocalan têkiliya zanistê ya bi jinan re wiha dinirxîne; “Zanista civakî wekî ku rim di tûran re hilnayê, lêkolînên der barê jinan ku wekî mijareke biçûk a zanistê hat bidestgirtin, di çarêka dawî ya sedsala 20’an de dest pê kir. Bizavên femînîst, hawirdor, wêrankeriya hovane ya şer û desthilatiyê, karakterê zayendparêz a dîrok û desthilatiyê dide fikirandin. Ev mijar tenê jî ku divê zanista civakî objektîf be, hemû karakterê zayendparêz a avaniya zanistê nîşan dike. Zanist zayendparêz e.” Rêbertiya me bi vî awayî nêzîkatiya zansitê der barê jinan de bi aşkeratî radixe ber çavan. TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 8 Kürt Toplum Merkezi-KCC & Halkevi bünyesinde Gitar Bağlama Semah Folklor Tiyatro İngilizce Kürtçe (Kurmanci) Matematik Kurslarının kayıtları başlamıştır. Daha fazla bilgi için aşağıdaki telefon numaralarını arayabilirsiniz. Halkevi KCC 31-33 Dalston Ln, London E8 3DF 11 Portland Gardens, London N4 1HU 020 7249 6980 020 8880 1804 TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 Gêzer jibo gelek nexweşiya derman e Gêzer pincarek wek tiviran reha xwe wek singan (qazux) xwe di erdê de berdide. Herçend di eslê xwe de pincare jî lê wek dikakan (zerzewat) çandinîya wê tê kirin, pir bi vîtamîn û mîneral e. Di dinê de 60 cûreyên wê hene. Bi rengan ve pirteqalî, zer, reş û mor in. Prof. Dr. Îbrahîm Saracoglû di derbarê gêzerê de dibêje: “Di gêzerê de dervayî madeya Acethylcolîn 17 madeyên din ku jibo nexweşîya Alzheimer bikêr in hene. Lêkolînan tesbît kirîye ku kesên gêzeran pir dixwin, nexweşîyên penceşêra qirik, mesane (kîskê mîzê- kunmîz), malzarok, rûvikên stûr, prostat, borîya xwarinê, % 50 bi wan re kêm bûye (daketiye). Li gor lêkolînên Unîversîta Harvardê, di hefteyê de 5 rojan xwarina gêzerê % 68 rizîkoya ketina kirîza dil û destistan ( felcbûnê) ji holê radike. Prof.Dr. Ahmet Marankî dibê: “Gêzer herwekî dostê dil e, jibo daxistina kolestirolê jî rêya herî hêsa ye. Gêzer ji ber hewandina lîfên hundirê xwe, jibo arêşeyên qebizê pir bikêr e”. Kêrhatî : 1- Qebizê hiltîne 2- Edavên aşik (mexde) û rûvîkan radike û xwîna wan rediwestîne. 3- Ji alzheimê û ji jibîrkirinê re dibe alîkar 4- Navçûyînê (virik- ishal) dibire 5- Bêxwewîyê hiltîne 6- Şîrê dayikê zêde dike 7- Hêza zayendî (seksî) zêde dike. 9- Pêşîya nexweşîyên çerm û çavan digire û çavan bihêz dike. 10-Zindetî û tazetîyê dide çerm û kurîşkên çerm rast dike. 11- Êşên gurçikan disekinîne, zindetîyê dide beden, iştahê vedike, jibo kewîna brînan dibe alîkar. 12- Goştê diranan bihêz dike. 13- Pêşîya qirîza dil û destistanî (felc) yê digire, têgeheştinê (fahmê) zêde dike. 14- Pêşîya bêhntengî, bêdesthilatî (jênehatin, bêkêrî, nekarîn) digire û tedawî dike. 15- Jibo kêmbûna serêş û êşên mîgrenê dibe alîkar . 7 Gûzan bixwin û ciwan bimînin Li gorî doxtorên pispor, 1 Kg gûz miqabilî 3 kg nan, 2 kg penîr, o,8 kg nîvişk, 4 kg bûftek (goştê nerme) 10 kg goştê mirîşkê, 9,5 kg şîr, 22 kg Îstakoz (cûreyek masîyê wek kivjal e), 14 kg kartol (patat) û 14 kg pirteqalan e. Kêrhatî: Kakilê wê : 1- Foksîyonên mejî çêtir û serrasttir dike. 2- Damaran paqij dike. 3- Pêşîya tîmorên Hipoglisemîk, Antîfungal, Antîvîral digire. 4- Pêşîya xişkbûna (pitilaşma) xwînê digire û yên xişkbûyî belav dike. 5- Bizavên (fonksîonên) kezebê tekûz (serrast) dike. 6-Sentera proteyînê teşwîq dike. 7-Krosterolên serum çêdike û pêşîya Antîkorên anormal digire. 8-Damarên dil vedike.9- Pêşîya antîoksîdan digire û ciwan dihêle .10-Jibo ba (romatîzma) başe. 11- Fonksîyonên dil, mejî, kezeb û damaran serrast dike û brînên têde dikewîne.12- Pêşîya nexweşîya şekir digire. (korestrol). 13- Şekirê xwînê dadixe. 14- Ji penceşêhra (kanser) prostatê diparêze. 15-Hestîyan quwet dike û pêşîya lewazbûna wan digire. Belgên wê: 1- Xwînê disekinîne 2- Kurmên nava rûvikan dixe. 3-Xwînê paqij dike.4-Qebizê dibire. 5-Îştahê vedike. 6-Quwetê dide. 7- Jibo nexweşîyên kevir, firengî,egzem, bawesîr, başe.8-Şekirê xwînê dadixe. 9- Jibo pêşîlêgirtina pûçbûna hestîyan.10- Jibo edavên (kurmîbûn –iltihab) dest, pê, nernûkan. 11- Jibo gurîbûnê, pirzikên balixbûnê (hukmê jin û mêrbûnê ) xwêhdana pîyan, edavên nav tilî û pêçîyan. 12 Jibo brînên nava dev, goştê diran, guatir û êşên qrikê. 13- Jibo porweşanê û edavên laş.14- Jibo sekinandina herikîna ava spî li ba jinan.15- Jibo spî, rişk û kepeka serîyan. Berhevkirin: Belgên wê yên taze di meha hizîranê de tên berhevkirin. Di cihek sîber de tên hişkkirin, paşê hûrbikin û bikin nav qetremîzên (qawanozên) cam û derê wê bigirin bila hewa nestîne. Paşê li gor hewcedarîyê bikar bînin. Gûza wê ya ter (taze) di meha hizîranê û fêqîya wê ya geheştî jî di îlonê de tê berhevkirin. Ji bîr nekin ku gûz modela mejî ya biçûk e. Di bedena mirov de, bi tenê hewcedarîya mejî jibo zîv heye. Ew jî bi tenê di gûzê de peyda dibe. Lewre jibo fonksîyonên mejî, vebûn û xebitîna zêhn, jibo damarên dil, pêşîlêgirtina prostatê û nexweşîyên kezebê, jibo hemi awayên tendûristîyê, divê di hefteyekê de sê kulmên kakilên gûzan bên xwarin. Li gor tesbîtên zanistî di kesên gûzxwer de peydabûna nexweşîyan li gor gûznexweran % 50 kêmtire. Her roj perdaqek şerbeta Lîmonê vexwin Li gor zanyariyên tendirustiyê vexwarina şerbeta Lîmonê yan ava wê gelekî sûdên baş jibo saxlemiya mirovî hene û ji wan jî: 1- Rojane vexwarin qedehek şerbeta Lîmonê alîkarî dide mirov ku giraniya bedena xwe kêm bike. 2- Karê mîdê (Aşikê) rihet dike û hêrandina xwarînê jî hêsan dike. 3- Rêjeya tişbûnê di nava bedena mirov de diparêze, her weha bergîriya hemû endamên leş jî bihêz dike û mirov ji nexweşiyan diparêze. 4- Pêwîstiya vîtamîn C bo leş peyda dike û leşê mirov jî ji jehrê paqij dike. 5- Tişta baş ewe ye ku şekir di nava şerbeta Lîmonê de kêm be û piştra bê vexwarin daku ziyanê neghîne aşikê. 6- Ji bo nexweşiyên zivistanê weke grîp (serma)yê gelekî başe. Ji şewba ebola 5 hezar kes mir Li gorî bîlançoya dawî ya ji aliyê Rêxistina Tenduristiyê ya Cîhanê (WHO) ve hat weşandin, ji meha Adarê û vir ve bi giştî 15 hezar 935 kes bi şewba ebola ketine u ji van nexweşan 5 hezar 689 kesan jiyana xwe ji dest dane. Li gorî bîlançoya dawî ya WHO di 19’ê Mijdarê de weşandibû, hejmara mirovên bi vîrûsê ke- tine gelekî zêde bûye. Di bîlançoya heftya bihurî de hejmara nexweşan 15 hezar 145 bû û ji van 5 hezar 420 kesan jiyana xwe ji dest dabûn. Ev yek jî nîşan dide ku di nava heftyekê de nêzî 800 kes bi şewbê ketine û 269 kesan jî jiyana xwe ji dest dane. Şewba Ebola ya di meha Adarê de hat tespîtkirin, bi taybetî li welatên Rojavayê Afrîkayê li Lîberya, Sîerra Leone û Gîneyê belav bû. Vîrûs ji ber bi xebatkarên tenduristiyê yên biyanî û hin nexweşên hatine van welatan ket, li welatên mîna Spanya û Dewl- etên Yekbûyî yên Amerîka (DYA) jî belav bû. TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 6 Ocalan: Heta pêşnûme nekeve meriyetê bila kes tiştekî ji me hêvî neke! Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan bal kişand ser girîngiya temînata qanûnî û ji ber ku bêyî dayîna vê temînatê bang kiribû, rexnedayîna xwe da. Ocalan operasyonên qirkirina siyasî jî rexne kir û anî ziman ku pêşnûmeya wan amade kiriye, esas e. Ocalan hişyarî da û got, “Heta ku ev nekeve pratîkê, mafê ti kesî nîne ku di ewlekariya cemaweriyê yan jî di mijareke din de ji me tiştekî bixwaze” û got, “Di destê me de bernameyeke me ya gelekî xurt heye. Pêwîste hemû amadekarî ji aliyê tevlîbûna weke partiyê li hilbijartinan, bên kirin.” Ji Heyeta HDP’ê Parlamenterê Stenbolê Sirri Sureyya Onder, hevdîtina bi Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan re, ji ANF’ê re vegot. Onder diyar kir ku dema Ocalan Hatîp Dîcle dît gelekî kêfxweş bû û got, “Zêdeyî 20 sal in, yekemcar hevdu dîtin.” Onder ragihand ku coş û tenduristiya Ocalan baş bû diyar kir ku wî bihîstiye Mûrat Bozlak nexweş e, jê re şîfa xwest. ‘JI BER KU BÊYÎ DAYÎNA TEMÎNATA QANÛNÎ BANG KIR, REXNEDAYÎNA XWE DA’ Onder da xuyakirin ku Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan û kadroyên tevgera azadiyê, navgîna rexnedayînê weke pratîkeke pêşketinê dinirxînin lewma di vî warî helwesteke pîvanîn nîşan didin û got, “Birêz Ocalan ji destpêkê ve di mijara gavên temînata pêvajoyê de gavên gelekî ji xwe bawer avêt. Dihat hêvîkirin ku mûxatabên wî jî heman zelalî û cidiyetê nêzîk bibin. Lê bi vî rengî nebû. Ev hemû gav bi nêzîkatiyeke firsendî, hewl dan bê qîmet bikin. Helwesteke bi heman rengî Bulent Arinç di pêvajoya vekişînê de bi gotina ‘Heta dojehê rêya wan vekirî ye’ anîbû ziman. Hişyariyeke gelekî xurt dabû, lê hikûmetê ev fêm nekir an jî bi hesabên hilbijartinê ji nedîtî ve hat. Ji bo qonaxên ji niha û pê ve destnîşan kir ku temînatên qanûnî pêwîst in û bêyî pêkanîna van temînata xwegihandina armanca demokrasiyê û aştiya dawîn, ne pêkan e. Got, ‘Tişta bi serê hevalên me yên ji Xabûrê hat li naverastê ye. Hînê hin ji wan girtî ne’. Her wiha bal kişand ser meşa vekişîna gerîla ya di destpêka pêvajoyê de û rexne kir ku li beramberî vê meşê giranî ji çêkirina qereqol û HES’an re hat dayîn. Anî ziman ku bêyî temînatên qanûnî ev bangên kiriye şaş bûye û rexnedayîna xwe da gelên Tirkiyeyê.” ‘HETA PÊŞNÛME NEKEVE PRATÎKÊ BILA TIŞTEK JI ME NEYÊ HÊVÎKIRIN’ Parlamenterê HDP’ê yê Stenbolê Sirri Sureyya Onder da zanîn ku Ocalan ner- azîbûn nîşanî operasyonên binçavkirin û girtinê daye û ev yek rexne kiriye. Onder diyar kir ku Ocalan destnîşan kiriye ev operasyon nayên qebûlkirin û aniye ziman ku pêşnûmeya wan amade kirine, esas e û gotiye, ‘Heta ku ev neke pratîkê mafê kesî nîne ku ji aliyê ewlekariya cemaweriyê yan jî di mijareke din de ji me tiştekî bixwaze.’ Lê da xuyakirin, ku eger ev pêşnûme bikeve pratîkê, wê ev pirsgirêk hemû ji aliyê rêbazî û mayinde ve, ji holê rabin. DI PÊŞNÛMEYÊ DE ÇI HEYE? Onder, naveroka “Pêşnûmeya Pêvajoya Muzakereyê ya Demokratîk û Aştiyê” aşkera kir: “Ev pêşnûme ji 4 sernavên bingehîn pêk tê. Sernavê 1. Rêbaz e, ku ev yek ji 9 xalan pêk tê. Ruhê vê beşê mirov dikarin bi vî rengî rave bikin: “Bi tespîta ‘aliyê diyarker ê pêvajoyê siyaseta demokratîk e’ hemû alî neçare bi siyaeta demokratîk bên nirxandin. Li gel vê, ji zelalbûna bingeha qanûnî heta pênaseya rast a saziyan...Pênasekirina rast a rewşa bêçalakîtiyê, belgekirina hemu qonaxên pêvajoyê û lihevkirinên derketine holê bi îmzeyê werin qeydkirin. Di mijarên bi vî rengî de, di mijara ‘rêbazê’ de ti valahî neyê hiştin. Piştî ku mijar Rêbazê çareser bû, hingî beşa din tê ku yên Birêz Ocalan nas dikin baş dizanin; ew jî beşa nirxandina mijarê ji aliyê dîrokî û felsefî ye. Em ezmûn û kedeke gelekî kûr û berfireh dibînin ku hema bêje hemû zanîngehên vî welatî li pêşberî vê kedê dikarin ji xwe fedî bikin. Ez dixwazim bi tenê sernavê 11 xalan ragihînim. Ev bi tenê wê nîşan bide ku mijarê bi kûrahiyeke çawa dinirxîne. Di mijara Rêbazê de, rê û rêbazên avakirina komîsyonan û prensîbên xebatên wan, bi berfirehî hatine ravekirin. -Wesfa têkiliyên Kurd-Tirk ên li Rojhilata Navîn di tevahiya dîrokê de û rewşa wê ya roja îro -Sedemên hundirîn û derve yên pirsgigrêkbûyîna têkiliyên Kurd-Tirk ku her diçe giran dibe û pêwendiya xwe bi modernîteya kapîtalîst re -Weke esasê pirsgirêkbûyîna têkiliyên Kurd-Tirk, rastiya veguherîna dewletê. Hewldana desthilatdariyên rojaneyî ku vê mijarê vediguherînin navgîneke desthilatdarbûyînê. Şîdeta kor û encamên vê -Taybetmendiya sîstemî ya çareseriyê û bandora jêneveger a li Rojhilata Navîn -Têkiliya çareseriyê bi aştî û demokrasiya gerdûnî. Reformên bingehînî yên aştiya demokratîk li nava dewlet û civakê rê li ber veke -Encamên destûra bingehînî û qanûnî yên pêvajoyê -Aliyê ewlekariyê yê pêvajoyê -Bandora civakî-çandî ya pêvajoyê -Aliyê azadiya jinê yê pêvajoyê û encamên wê yên ekolojîk -Bi awayekî azad û wekhev naskirina hemû hêmanên di tevahiya dîroka Komarê de ji nedîtî ve hatine û li derve hatine hiştin. Şêweyê cihgirtina van hêmanan di sîstema norm a nû de û xweseriyên wan -Sîstemeke nû ya pireng, demokratîk a cemaweriyê. Sernavê 3. ‘Xalên Bingehîn ên Rojevê’ ne û ji 40 pirsên bingehîn, diyarkirin û pêşniyaran pêk tê. Sernavê 3. xwedî wê wesfê ye ku sefseteyên mîna ‹Ocalan berê xwe nade demokrasiyê› yan jî ‹Tevgera siyasî ya Kurd tê xapandin› diavêje nav sergo û dikare ji mijara ‹Bernameyeke demokratîkbûyînê çawa dikare pêk were› dikare bibe çavkaniya bingehîn a referansê. Dema em li sernavê çend xalên vê beşê binêrin, wê baştir were fêmkirin ku dixwzim çi bêjim. -Pênasekirina rast a siyaseta demokratîk û naveroka wê -Têgîn, pênase û naskirina nasnameyê. Çareseriyek piralî, demokrasî wekhev û bi temînata qanûnî -Pênasekirina rast a aliyên neteweyî û herêmî ya çareseriya demokratîk. Bersiva wê ya destûra bingehînî û qanûnî -Pênasekirina welatîbûnê. Welatîbûna qanûnî û azad -Têkiliya pêvajoyê bi sîstema sosyoekonomîk û ji nû ve pênasekirina wê -Piraliya çandî û azadî -Li ser bingeha heqîqetên dîroka nêz, mekanîzmayên rûbirûbûnê. Mekanîzmayên li Meclîsê bên avakirin. Ev xalên ku min behsa wê kir, bi tenê beşekî biçûk ê wê ye, lê têra peydabûna nêrînekê dike. Sernavê 4. jî ‘Plana Çalakiyê’ ye û ji 6 xalan pêk tê. Taymetmendiya wê ya herî girîng jî, kêm zêde dem hatiye diyarkirin. Piştî hevdîtinên bi Qendîl û dewlet-hikûmetê re, em ê temamiya vê xebata keda bêhempa ya Birêz Ocalan bi raya giştî re parve bikin. Piştî tûreke hevdîtinê bi Qendîl û dewletê re, pêkane ku em orjînala metnê bi temamî biweşînin. ‘WATEYA TI BENDÊ NAMÎNE’ Der barê hilbijartinên giştî yên sala 2015’an de Onder da xuyakirin, ku Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan gotiye “di destê me de bernameyeke gelekî xurt heye. Divê hemû amadekarî li gorî tevlîbûna weke partî bê kirin. Eger ev bername bi têrkerî bi gel were fêmkirin, kadroyên bi têrkerî bipejirînin, wateya ti bendê ji bo me namîne.” Onder diyar kir ku di mijara sekreterya û mehkûmên li girtîgehê de Ocalan gotiye, ‘heta hevdîtineke din wê çareser bibe.’ ‘ASTA KU PERSPEKTÎFA ME YA JINÊN AZAD GIHAŞTIYÊ: KOBANÊ’ Parlamenterê HDP’ê yê Stenbolê Sirri Sureyya Onder da xuyakirin, ku Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan der barê Kobanê de ev peyam daye: “Bala tevahiya cîhanê li vir e, ev yek êdî xeta têkoşîna hebûnê, xeta parastina hebûnê derbas kiriye û bûye destpêkên têkoşîna rûmetê ya sedsala 21’an. Bi vî rengî bala tevahiya cîhanê kişandiye. Di vir de para herî mezin, asta ku perspektîfa me ya jinên azad, gihaştiyê ye.” TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 5 TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 4 Ebdullah: Dewleta Tirk jiyana bi hezaran sîvîlî tine hesiband Walîtiya Rihayê: Hûn berpirsê ewlekariya canê xwe ne Walîtiya Rihayê ji bo rojnamevanên ku zêdetirî du mehan in li ser sînor nûçeyên têkildarî berxwedana Kobanê çêdikin, biryara neçariya akredîtasyonê da. Piştî ku rojnamevan îmze didin, di kartên danasînê yên rojnamevanan de nivîsa “Hûn berpirsê ewlekariya canî” bi xwe berpirs in nivîsandine. Walitiya Rihayê ji bo rojnamevanên ku bi mehan in berxwedana Kobanê û êrîşên çeteyên DAIŞ’ê yên li dijî Kobanê dikin nûçe, biryara akredîtasyona neçarî da. Rojnamevanên ku kartên wan ên zer tune bin, rojnameyên ku kartên Midûriyeta Giştî ya ÇapemenîEnformasyonê hilnegirtin nikarin bix- Hevseroka PYD’ê Asya Ebdullah da zanîn ku êrîşên çeteyên DAIŞ’ê yên ji aliyê Tirkiyeyê ve li dijî Kobanê pêk hatine ne tenê hêzên leşkerî hedef digire, ev êrîş hewldana komkujiya li dijî sivîlan e. Asya Ebdullah da zanîn ku li herêma nêzî deriyê sînor bi hezaran sivîl hene û got: “Dewleta Tirk ji çeteyên DAIŞ’ê re xeta sînor vekiriye û bûye hevkarê êrîşeke ne tenê li dijî YPG’ê, êrîşa li hemberî sivîlan.” Ebdullah bi lêv kir ku her roj bi dehan topên hewanê davêjin bajar, di destê çeteyên DAIŞ’ê de çekên giran hene û got tu ewlehiya canê sivîlên Kobanê tine. mînaka vê ya şênber dît. Gelê Kobanê û sîvîl pergala DAIŞ’ê naxwazin. Ger DAIŞ biketa navenda bajar wê hemû sîvîl qetil bikirana. Ger mudaxaleya YPG’ê nebûya wê komkuijyeke wek a Şengalê bihata jiyîn.1 DEWLETA TIRK JIYANA HEZARAN SIVÎLÎ TINE HESIBAND Ebdullah axaftina xwe wiha berdewam kir: “Wisa xuya ye ku dema hikûmeta AKP’ê deriyê xwe ji dewleta Tirk re vedike jiyana hemû sivîlan tune dihesibîne. Bi êrîşa ku li deriyê sînor li dijî gelê Kurd pêk anî, xetereya komkujiyeke mezin carek din hatiye jiyîn. Heta ku dewleta Tirk piştgiriyê bide çeteyên DAIŞ’ê wê bibe hevkarê hewldanên komkujiya sivîlan. Li vî esasî em diyar dikin ku dewleta Tirk demildest dest ji polîtîkayên xwe berde. Divê berpirsên êrîşan derxin holê. RÎSKA KOMKUJIYÊ HEYE Asya Ebdullan çekên giran ên çeteyên DAIŞ’ê bibîr xist û got: “Roja ku çeteyên DAIŞ’ê êrîşî deriyê sînor kirin, ji sed û Asya Ebdullah got ku li her cihên DAIŞ pêncî zêdetir topên hewanê avêtin. Ev êrîş dikeve êrîşekê komkujiya sîvîlan pêk tîne sivîlan hedef digirin. Ev rewş nîşan dide ku heye û ev ji aliyê hemû cîhanê ve tê zanîn. di dest çeteyan de çekên giran hene û sivîl Asya Ebdullah bi vê kir ku çeteyên DAIŞ’ê di bin rîska komkujiyê de ne.ji ber vê jî hemû kesên sivîl ên li gorî pergala wan divê raya giştî ji bo Kobanê piştgiriya xwe tevnagerin qetil dike û got: “Me li Şengalê zêde bike.” HEWLDANA KOMKUJIYA WEK ŞENGALÊ BÛ Desteya Wezîran a Iraqê lihevkirina Bexda û Hewlêrê erê kir eta Iraqê SOMA’yê, bi riya muzakereyên ku Wezareta Petrolê ya Iraqê diyar kiriye re wê îxraca wê qebûl bike.Li beramberê vê hikûmeta Navendî ya Iraqê rojane 300 hezar varîl petrola Kerkukê bi hevkariya xeta boriyên Herêma Kurdistanê re firotina wê qebûl dike. Civîna Desteya Wezîran a Iraqê bi dawî bû. Di civîna Desteya Wezîran a ku îro Serokwezîrên Hikûmeta Federal a Herêma Kurdistanê û Hikûmeta Navendî ya Iraqê tevlibûn de, metna lihevkirinê ya ji mijarên ku li ser lihevkirin, hat qebûlkirin û ji rayagiştî re hate aşkera kirin. Di beşa din ya lihevkirina navbera herdu hikûmetan de, der barê rewşa peşmergeyan de zelalbûnek pêk tê. Beşeke ji para ku ji bo parastina butçeya Iraqê hatiye veqetandin wê ji bo Hêzên Pêşmergeyan bê şandin û bi vî awayî jî Hêzên Pêşmergeyan ya Başurê Kurdistanê wê bibe pêkhateyeke fermî ya pergala Parastina Hêzên Iraqê. Di lihevkirina ku bi daxuyanyekê hate aşkerakirin de, hikûmeta Herêmî ya Kurdistanê rojane wê 250 hezar varîl petrola xam, ji ser şîrketa petrolê ya fermî a dewl- Wezîrê Aboriyê yê Iraqê Xoşyar Zebarî got: “Lihevkirina petrol û butçeyê ya di navbera herêma Kurdistan û Hikûmeta Iraqê de hatiye kirin, teqeze.” ebitin. Piştî ku rojnamevan îmze didin, di kartên danasînê yên bi zimanê Kurdî, Îngilîzî û Tirkî yên rojnamevanan de nivîsa “Hûn berpirsê ewlekariya canê xwe ne, bi xwe berpirs in” nivîsandine didin rojnamevanan. Cebar Yawer: Dê pêşmergeyên çûne Kobanê bên guhertin Berdevkê Giştî yê Wezareta Pêşmergeyên Hikumeta Herêma Kurdistan Cebar Yawer derbarê rewşa pêşmergeyan de ji Rojnewsê re axivî. Yawer got ku ji bo parastina pêşmergeyan ew nikarin hemû tişt bêjin û wiha axivî: “Wê guhertin di nava pêşmergeyên çûne Kobanê de çêbibe, dibe ku ji ber rewşa parastinê hemû pêşmerge bi hev re neyên şandin.” Yawer anî ziman ku ji herêma Kurdistanê 155 pêşmerge çûbûn Kobanê dibe ku guhertin di hejmara pêşmergeyan de jî çêbibe. Li Iraqê 50 Hezar leşkerên xeyalî maaş werdigirin Rojnameya “Washington Post” vê yekê li ser zarê serokwezîrê Iraqê Heyder Ebadî îdia dike û diyar dike ku ev encama lêkolîneke veşartî ye ku Heyder Ebadî pêşkeşî Parlementoya Iraqê kiriye. Artêşa Iraqê maaş dide 50.000 leşkerên ku di rastiyê de tune ne. Herwiha ne tenê ev, lê belê dibe ku ev hejmar hêj gellekî mezintir be. Tê texmînkirin ku maaşên van “leşkerên xeyalî“ dikevin berîkên fermanberên gendel. Pêşemergeyên ku ji herêma Kurdistan çûyîn Kobanê li gel şervanên YPG/YPJ’ê li dijî çeteyên DAIŞ şerdikin. Pêşmerge zêdetir bi çekên mezin ên ku ji herêma Kurdistanê bi xwere birîn alîkariyê didin şervanên YPG’ê. Li gorî zanyariyên gihiştine destê RojNews heya niha 10 pêşmerge li Kobanê bi sivikî birîndarbûne. Li gor Washington Post, Heyder Ebadî çaverêyî wê yekê ye ku bi berfirehkirina lêkolînan ev hejmara leşkerên xeyalî hêj mezintir bibe. Ziyana ku bi vê yekê digihije dewleta Iraqê salane derdorê 380 milyon Dolar e. Li gor endamekî Komîteya Parastin û Ewlekariyê ya Palementoya Iraqê, hejmara leşkerên xeyalî dikare ne tenê 50.000, lê heta bêtirî sê qatî wê be û diyar kir ku lêkolînên hûr di vî warî de di rê de ne. Li gor “Washington Post”, bi taybetî di dema serokwezîrtiya Nûrî Malîkî de gendelî li Iraqê gellekî zêde berfireh bûye. Li Hong Kongê dîsa tansiyon bilind bû Piştî biryara rêveberiya navendî ya Çînê ya der barê heta namzet di fîltereyê re derbas nebin, nikarin bikevin hilbijartinê, ku xwepêşandan destpê kirin, di navbera çalakvan û polîsan de pevçûnan rû da. Polîsan li Admîralty bi copan û bombeyên gazê mudaxeleyî çalakvanên ku xwestin rê bigirin kirin. Hat ragihandin ku di şerê ku rû da, 40 kes birîndar bûne û herî kêm 40 kes hatine binçavkirin. Xwendekarên Hong Kongî, bi armanca rêveberiya Pekînê destûrê bide gelê Hong Kong ji bo lîderê xwe hilbijêre bi qasî 2 mehan çalakî li dar xistin. Di çalakiyan de 518 kes birîndar bûn. TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 3 Berdewama rûpela pêşîn… Piştî axaftina Akbal, ap Sadik Kaya mafê axaftinê wergirt û anî ziman ku Gelhat Gabar 22 sal bûn di nava têkoşîna azadiyê ya Kurdistanê de cih digirt. Kaya got, “5 roj berî şehadeta wî, bi telefonê em bi Gelhat Gabar re axivîn. Dengê çekên giran dihat. Ji ber ku rewş ne musaît bû em zêde neaxivîn. Piştî 5 rojan me bihîst ku bi 9 hevalên xwe re şehîd ketiye. Me bihîst ku guleya li Gelhat Gabar ketiye, ji aliyê Tirkiyeyê ve hatiye teqandin.” Kekê Gelhat Gabar Mehmet Gabar jî di axaftina xwe ya li merasîmê de destnîşan kir ku ew ê xwedî li mîrateya birayê xwe derkevin û di rêya wî de bin. Piştî axaftinan, sînevîzyonek ji axaftin û wêneyên Gelhat Gabarê hat nîşandan û dûre xwarin li beşdaran hat belavkirin. Piştî xwarinê jî malbatê serdanên sersaxiyê qebûl kir. Rêwîtiya 22 salan Ercan Kaya (Gelhat Gabar) ku li Kobanê di berxwedana Kobanê ya li hember êrîşên çeteyên DAIŞ’ê jiyana xwe ji dest da, ji 23 sal şervantiyê 22 sal li gelek herêman fermandariyê kiriye. Kaya di sala 1975’an de li bajarê Sêrtê hat dinyayê, di emrê xwe yê biçûk de bi koçberiyê re rû bi rû ma. Di 4 saliya xwe de ango di sala 1979’an de ku welat di bin gefa darbeya leşkerî de bû, malbata welatparêz mala xwe bar kir û berê xwe dan Stenbolê. Çûna 5 kurapê wî bandor li ser wî kir Darbeya 12’ê îlona 1980’ê weke her malbatê bandor li ser malbata wî jî kir û ji ber vê yekê jî pêvajoyek zor û zehmet dest pê kir. Ji salên 1988 heta 1991’î ji malbatê 5 kurapê wî berê xwe dan nav refên PKK’ê. Her 5 kurapê wî jî di nava salên 1991 û 94’an de di encama pêvçûnên dem û li cihên cuda de jiyana xwe ji dest dan. Ercan Kaya jî ku li Stenbolê hêj di dibistana navîn dixwend, çûn û hatina wî ya di nava ciwanan de hêj di temenê xwe yê biçûk de çêbû û bi komek hevalên xwe re berê xwe da nav refên PKK’ê. Kaya di demek kurt de di nava şervanan de yê herî bi çalak hat nasîn. Pêşengtiya wî ya ji dibistanê dest pê kir li çiya berdewam kir Kaya yê di nava malbateke welatparêz de mezin bû hêj bi temenê biçûk çalakiyên li Stenbolê çêdibûn di nava xwendekarên dibistanê de jî pêşengtiyê dikir. Piştî tevlî nav refên PKK’ê bû sala yekemîn ne têde heta roja jiyana xwe ji dest da ango 22 sal ser hev li heremên cuda fermandarî kir. ‘Baghdad Messi’ li Oscarê di beşa kurtefîlman de ma fînalê Cara Yekemîn e filmê derhênerekî Kurd evqas nêzî xelata Oscarê dibe. Filmê derhenêrê Kurd Sahîm Omar Kalifa yê bi navê Baghdad Messi, di nava 10 filmên di beşa kurte filman (Live-action short) de mayîn fînalê ye. Xelatên Oscarê di qada sînemayê de xelata herî bi nav û deng û bi prestîj tê dîtin. 15´ê Rebandana 2015´an, ji 10 kurtefilmên jibo fînalê hatîn hilbijartin, dê 5 film layiqî xelatê bên dîtin werin destnîşan kirin û 25 Reşemiyê jî dê xelat werin dayîn. Filmê Kalîfa ´Baghdad Messi´ heta niha di qada navnetewî de layiqî 46 xelatan hatiye û ev yek jibo sinemaya Kurdî wekî serkeftinek pir mezin tê dîtin. Derhênerê film Kalifa ji rojnameya me re axivî û da zanîn ku ev yek jibo sinemaya Kurdî şanaziyek e. Kalifa hestên xwe wiha anîn ziman: “Ez pir kêfxweşim ku filmê min maye fînalê. Ev yek jibo sinemaya Iraqê û Kurd tişteke nu û cara yekemîn e. Her sal bi deh hezaran kurtefilm tên kişandin û niha filmê min din av 10 filmên jibo fînalê hatî hilbijartin de ye. Ji xwe heta niha Baghdad Messi 46 xelatên navneteweyî wergirtibûn, ev yek jî di sinemaya Kurdî û iraqî de rekorek bû. Lê belê xelata Oscarê ji hemûyan girîngtir e.” Filmên jibo xelatê werin hilbijartin dê 15´ê Rebendanê werin eşkare kirin. Baghdad Messî: Çîroka Hamûdî yê 10 salî di navbera şer û fûtbolê de Hamûdî yê 10 salî, hişê wî pir li ser fûtbolê ye û bi hevalên xwe re bi heyecaneke mezin li benda maça lîga şampîyonan a navbera Barcelona û Manchester United de ye. Lê belê dema ku Messi û Ronaldo di maçê de zora hevdu dibin televîzyona Hamûdî xera dibe. Navê her 10 kurtefilmên li fînalê • AYA | Oded Binnun ve Mihal Brezis (Chasis Films) • BAGHDAD MESSI | Sahim Omar Kalifa û Kobe Van Steenberghe (a team productions) • BOOGALOO and GRAHAM | Michael Lennox û Ronan Blaney (Out of Orbit) • BUTTER LAMP (La lampe au beurre de yak) | Hu Wei û Julien Féret (AMA Productions) • CARRY ON | Yatao Li (Rochester Institute of Technology) • MY FATHER’S TRUCK | Maurício Osaki (Lupi Filmes) • PARVANEH | Talkhon Hamzavi ve Stefan Eichenberger (Zurich University of Arts) • THE PHONE CALL | Mat Kirkby û Kames Lucas (RSA Films) • SLR | Stephen Fingleton ve Matthew James Wilkinson (Stigma Films) • SUMMER VACATION (Chofesh Gadol) | Tal Granit û Sharon Maymon (GREENproductions) Li KCC 36´emîn salvegera damezrandina PKK´ê hat pîroz kirin 36´emîn salvegera damezrandina Partiya Karkerên Kurdistanê li Navenda Civaka Kurd bi şahiyekê hat pîroz kirin. Şahiya ku roja Yekşemê hatî li dar xistin bi deqek rêzgirtin dest pê kir. Piştî rêzgirtinê vîdyo axaftina hevserokê KCK´ê Cemil Bayik hat nîşandan. Piştî axaftinan hunermendên wek; Emre Kubilay, Ayşegül Erdoğan, Soner-Ali Hasan Tepe, Hakan Xan û İbocan cûda cûda derketin ser dikê û stranên xwe pêşkêş kirin. Şahî di derengiya şevê de bi govendê bi dawî bû. TELGRAF ÇARŞEM, 03 BERFANBAR 2014 2 Xaçepirs Gotinên Pêşiyan Bersiva Hefteya Borî Bilbil xistine qefesa zerin, gotiye: “Ax welate min. Çûm serê çiya, zuriyam weke gura, birazî nabin bira. Dawet daweta mîran, agir ketiye feqîran. Dêrek ava kir, mizgeftek xira kir. Vê Şevê Vê şevê Mirin, bîranînên xwe di deftera bîra min de dinivîsîne.. Vê şevê, Mirin, peyamên xwe ji rûpelên Evîna min re dişîne.. Vê şevê, Mirin, hemî xewnan dagîr dike Û dilê min di xewna kuştî de; Kuştî dibîne..! Ehmed Huseynî telgraf.co.uk Çarşem, 03/12/2014 Hêjmar ROJNAMEYA HEFTEYÎ 445 Şervanê YPG’ê Kaya li Londonê hat bibîranîn Şervanê YPG’ê Ercan Kaya (Gelhat Gabar) yê di berxwedana Kobanê de jiyana xwe ji dest da, li Navenda Civaka Kurd a Haringeyê hat bibîranîn. Şervanê YPG’ê Ercan Kaya yê di 28’ê Cotmehê de di berxwedana Kobanê de jiyana xwe ji dest da, roja Yekşemê li gel bira û kurapên Kaya gelek Kurdistanî beşdarî merasîma bîranînê bûn. Ercan Kaya (Gelhat Gabar) ku li Kobanê di berxwedana Kobanê ya li hember êrîşên çeteyên DAIŞ’ê jiyana xwe ji dest da, ji 23 sal şervantiyê 22 sal li gelek herêman fermandariyê kiriye. Merasîma bîranînê, piştî deqeyeke rêzgirtinê bi axaftina endamê Melcîsa Gelê Kurd a Brîtanyayê Ercan Akbal destpê kir. Akbal di axaftina xwe de diyar kir ku berxwedana Kobanê ya zêdeyî du meh in dewam dike di dîroka Kurdan de rûpeleke nû vekiriye û anî ziman ku ev dîroka berxwedanê ya lehengî bi xwîna şehîdan hatiye nivîsandin. Rûpel 3