Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum

Transkript

Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale
GEZİ PARKI DİRENİŞİ ve YENİ TÜRKİYE1
Gezi Park Resistance in Turkey
Birol Ertan*
58
Öz
Türkiye, 2013 yılı Haziran ayından başlayarak birkaç ay boyunca tarihinde görülmediği
ölçüde yaygınlaşan bir toplumsal hareket ile karşı karşıya gelmiştir. Ülkenin en büyük ili olan
İstanbul’un merkezinde bulunan Taksim Gezi Parkı’nı ortadan kaldıracak bir projeye karşı
gelişen tepkilerle ülke genelinde bir protesto dalgası yaşanmıştır. Ülkenin hemen her ilinde
gerçekleşen ve hiçbir siyasi parti tarafından organize edilmemiş olan bu protestolara, Gezi Parkı
Direnişi ismi verilmiştir. 2013 Haziran başında ortaya çıkan Gezi Parkı direnişini analiz etmek,
Türkiye’de demokrasinin geleceğine yönelik kestirimlerde bulunmamıza yardım edecektir.
Anahtar Sözcükler: Gezi Parkı Protestoları, Toplumsal Hareket, Yeni Toplumsal Hareketler,
Gezi Parkı Direnişi
Abstract
Turkey, for several months, starting from June 2013 to the extent that seen on a widespread
social movement was faced with. The country’s biggest province located in the heart of Taksim
Gezi Park in İstanbul will eliminate the growing reaction against a project with a wave of
protests across the country has experienced. The protests which took place in almost every
province of the country and which are not organized by any political party were named as Gezi
Park Resistance. To analyze Gezi Park resistance emerged at the beginning of June 2013 will
help us to predict for the future of democracy in Turkey.
Key words: : Protests for Gezi Park, social movement, new social movements, Gezi Park
Resistance in Turkey
* Doç. Dr., / [email protected]
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:12 Sayı:47 Yaz: 2014 Sayfa: 58-77
Education Science Society Journal / Volume:12 Issue:47 Summer: 2014 Page: 58-77
Birol Ertan
Taksim Gezi Parkı Direnişi ve Boyutları
Taksim Gezi Parkı direnişi; Hükûmetin İstanbul Beyoğlu ilçesinde Taksim
Gezi Parkı’na (İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi ve 2 Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı olduğu halde) Topçu Kışlası inşa
etmek projesini engelleme eylemi olarak başlamıştır. 27 Mayıs 2013 tarihinde
iş makinelerinin Gezi Parkı’na girmesinin ardından başlayan eylemler, başta
Ankara ve İstanbul olmak üzere Türkiye’nin tüm illerine yayılmıştır.
Gezi Parkı eylemleri Haziran başında bir anda ortaya çıkmıştır diye düşünmek
yanıltıcı olur. Gazeteci Yalçın Çakır, direnişle ilgili kitabında (Çakır, 20013:
15), bu eylemlerin Haziran öncesindeki köklerini açıklamıştır. Çakır’a
göre ilk eylem, Taksim metro çıkışında 2013 Mart ayında başlatılmış ve
ağaçların kesilmemesi ve parka inşaat yapılmaması için metro çıkışında imza
kampanyası başlatılmıştı. Bu imza kampanyasında 100 bin imza toplanmaya
çalışılmıştır. Bu imza kampanyası bitirilmeden 27 Mayıs müdahalesi
gerçekleşmiş ve Haziran başından itibaren bütün ülkeye yayılacak olan Gezi
direnişi başlatılmış olacaktı.
Çeşitli kaynaklardan alınan ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
açıklanan veriler dikkate alınırsa, ülkenin Bayburt hariç 80 ilinde Gezi Parkı
direnişine destek amaçlı düzenlenen 5 binden çok eyleme 3,5 milyonu aşkın
kişi katılmıştır.
Gezi Parkı eylemlerine ülkenin hemen her yöresinden 3,5 milyonu aşan kitle
katılmakla birlikte, bu eylemlerde ölenler ve yaralananların rakamları da
konunun diğer boyutunu yansıtmaktadır. Türk Tabipler Birliği’ne göre ise Gezi
Parkı Direnişi eylemleri nedeniyle 15 Temmuz 2013 tarihine kadar yaklaşık
10 bin kişi yaralanmıştır. Bunlardan 8163 kişi hastanelere/gönüllü revirlere
başvurmuş, 91 kişi kafa travmasına uğramış, 10 kişi gözünü kaybetmiş ve
1 kişinin dalağı alınmıştır (http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html,
erişim : 10 Ekim 2013). Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre ise 4 bin 329
eylemci 697 de polis yaralanmıştır. Gezi Parkı eylemleri nedeniyle gösterilere
katılan 5 eylemci ile 1 polis memuru yaşamını yitirmiştir. Bu kayıplar dışında,
2 kişinin de gösterilerde kullanılan «biber gazından etkilenerek» yaşamını
yitirdiği görülmektedir.
Yukarıda verdiğimiz rakamlar, bugün için değişmiş olabilir ya da bu rakamların
altında ya da üstünde bilgiler gerçek olabilir. Bu rakamları vermemizin nedeni,
Gezi Parkı olaylarında yaşanan tablonun ciddiyetini gözler önüne sermektir.
59
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
Türkiye, Gezi Parkı Direnişi öncesinde, ülkenin bütününe yayılmış ve aylar
süren toplumsal bir hareket ile karşılaşmamıştır. Bu açıdan Gezi Parkı Direnişi,
siyasal açıdan incelemeye değer bir konudur.
Protesto ve Toplumsal Hareketler
İnsanlık tarihinde protestonun tarihi üzerinde bir kaynak yazılsa, çok ilgi
çekeceğinden eminim. Umarım, insanlığın protesto tarihi üzerinde bir
araştırma yapılır ve bu, kültür tarihimize büyük bir katkı olur.
İnsanlık tarihinde dikkat çeken ilk protestoların tarihi, milattan önceye
kadar götürebilir. Eski Roma İmparatorluğu’nda gladyatör (dövüşçü) olan
Spartaküs, MÖ 73 yılında kaçarak başlattığı ve 100 binden çok kölenin
lideri olduğu ayaklanma ile dünya tarihine geçmiş protestocu eylemcilerden
birisidir. Spartaküs sonrasında da değişik tarihlerde ve değişik ülkelerde çok
sayıda protesto eylemi gerçekleştirildiğini biliyoruz. Son birkaç yüzyılda
bu protestoların yoğun olarak sınıf mücadeleleri biçiminde gerçekleştiği ve
ideolojik partiler ve liderler tarafından yönlendirildiği de bilinmektedir.
60
Demokratik toplumlarda protesto, siyasal katılım biçimlerinden birisidir.
Günümüzde protestonun düşünce özgürlüğü ile yakın ilişkisi vardır. Çünkü,
düşünme özgürlüğü, düşünceyi ifade özgürlüğü olmadan hiçbir anlam taşımaz
ve düşünceyi ifade etmenin yollarından birisi de elbette protestodur.
Protestonun modern hayatın fazlasıyla tatmin edici bir parçası olabileceğine
inanan Jasper’a göre modern protesto; tehlikelerine rağmen, hem katılımcılara
hem de topluma yararlı olabilir ki, özellikle bireylere, ahlaki sezgilerini
incelemek, dile getirmek ya da ilkeleri üzerinde değişiklikler yapmak için ender
bulunan bir fırsat sunar (Jasper, 2002: 513). Bu avantajına rağmen, siyasal
iktidarlar, eskiden beri protestoları ve protestocuları hoş karşılamamışlardır.
Protestolara karşı siyasal iktidarlarca genellikle kullanılan yöntem,
polisiye çözümdür. Demokratik olmayan toplumlarda polisin varlığı da
protestoların bastırılması hedefiyle yakından ilişkilidir. Loic Wacquant,
Robert Reiner’in (“Police and Policing”, 1997) kitabında belirttiği gibi,
toplumsal hareketlerde polisiye çözümün mantıksızlığını çok açık biçimde
ifade etmektedir. Wacquant’a göre, polisi “suç sorununun çözümü” sayan
ideolojik yanılsamanın, “polis fetişizminin” toplumsal temelleri un ufak
olurken, yine de polise güvenilmesinin nedeni, zenginlik ile dal budak salmış
yoksulluğun birlikte var olmasının patlayıcı etkisinden doğabilecek kargaşayı
denetlemek ihtiyacıdır (Wacquant, 2010 : 23). Wacquant; Paul Chevingy’nin
Birol Ertan
ABD örneğinde, Salvatore Palidda’nın İtalya örneğinde, Fabien Jobard’ın
Fransa örneğinde ve Alberto Binder’ın Arjantin örneğinde incelediğinin altını
çizmekte ve toplumsal hareketleri bastırmakta polisiye çözümlerin başarılı
olamadığını kanıtlamaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, bugün hala demokratik
protestoları polisiye önlemlerle bastırmaya çalışan siyasal iktidar örneklerine
birçok ülkede rastlamaktayız.
Polisiye önlemler ile protestoların önüne geçilebilseydi, protestoların her
geçen gün daha da artması ve kitleselleşmesi önlenmiş olurdu. Gördüğümüz
ise dünyanın hemen her bölgesinde protestolarda ve protestolara katılımlarda
ciddi artışlardır.
Loic Wacquant’a göre, son yirmi yılda kapitalist Batının gelişmiş toplumlarını
silkelemiş olan kitlesel kargaşalar ile kentsel protestoların kökleri (Wacquant,
2010 : 51);
1. Bu toplumların ekonomilerinin dönemsel dönüşümünde (finans
piyasalarının serbestlik kazanması, ücretli emeğin sosyal niteliğini
yitirip bireyselleşmesi, işgücünün yenilenmesi vd.)
2. Kentlerin toplumsal olarak kutuplaşmasında
3. Sosyal güvenliğin zarar görmesi pahasına kaynakların toplum içinde
adaletsizce dağıtımı ve kamu mallarının metalaşması alanlarında
şirketlerin yayılmasını destekleyen devlet politikalarındadır.
Daha yakınlara geldiğimizde, geçen yüzyılda öne çıkan protestolar şunlar
olmuştur :
• 1915 tarihli İskoçya- Glasgow Kira Direnişi ve 1922 Meksika-Veracruz
Kiracı Direnişi,
• 1964 ABD Getto hareketleri, ve 1963-76 Latin Amerika Gecekondu
Hareketleri,
• 1970’lerde ABD’nin bazı eyaletlerindeki Eşcinsel Hareketleri,
• 1977 Madrid Yurttaş Hareketi örnekleri verilebilir.
• 1970’lerden sonra ise Almanya’da sonradan Yeşiller Partisi’nin temelini
oluşturacak olan “Yurttaş İnisiyatifi” (Bürgeninitiative) gibi çevreci
hareketleri görmeye başlıyoruz.
Yukarıdaki kitlesel protesto hareketleri, kentsel toplumsal hareketler olarak
isimlendirilmiştir. Bu hareketlerin nitelik değiştirerek ve daha da yaygınlaşarak
61
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
21. Yüzyılda da sürdüğüne tanık oluyoruz. 2005 yılının Ekim ayında, Fransız
banliyölerinde başlayan Kuzey Afrika kökenlilerin yoğun olduğu Getto
isyanı, birçok Avrupa ülkesine sıçramış ve arabaların yakılması gibi şiddet
hareketlerine neden olmuştur (Ertan, 1999 : 32). Son yıllarda ise sistem karşıtı
yeni toplumsal hareket örnekleri ve küreselleşme karşıtı çeşitli eylemler
(Wall Street’i İşgal eylemi , “Küreselleşme Karşıtı Koalisyonu”, “Alternatif
Küreselleşme Hareketi ve Sosyal Forumlar gibi), görülmüş ve yaşanmaya
devam etmektedir.
Siyasal iktidarlar, genellikle protestoları ve protestocuları küçümsemeyi ve
olayları polisiye önlemlerle engellemeyi tercih ederler. Oysa, protestoyu
anlamaya çalışmak, önlemenin de başlangıç noktası olabilir. Jasper’a göre
(Jasper, 2002 : 535), protestoyu anlamak için farklı farklı tekniklere ihtiyacımız
vardır ki bu, özellikle kültürün, biyografinin ve yaratıcılığın karmaşık etkilerini
anlamayı umuyorsak geçerlidir.
62
Kitlesel her protesto, toplumsal bir harekettir. Bu nedenle, toplumsal hareketler
konusundaki yaklaşımları incelemek, protesto hareketlerinin doğasını anlamak
açısından gerekli ve yararlı olacaktır.
Toplumsal Hareketler
Toplumsal hareket kavramı, aşağı yukarı aynı biçimde tanımlanmıştır.
Tarrow’un tanımını ortalama bir toplumsal hareket tanımı olarak kabul
edebiliriz. Tarrow’a göre (Tarrow. 1998 : 4) “toplumsal hareket; elitler,
muhalifler ve otoritelerin arasında süregiden karşılıklı ilişkilere, insanların
ortak amaçlar ve dayanışmasıyla kolektif biçimde meydan okunmasıdır.”
Bu tanımında Tarrow, toplumsal hareketin sisteme karşı bir meydan okuma
olduğunu belirtmektedir.
Toplumsal hareketler, doğaları gereği muhalif hareketlerdir. Siyasal iktidarı
desteklemek için yapılan gösteriler ve karnavallar toplumsal hareket
olarak nitelendirilemez. Toplumsal hareketler, yalnızca muhalif hareketler
olmakla kalmaz, sistem karşıtı ve küresel hareketler olma noktasına doğru
evrilmektedir. Immanuel Wallerstein (2002), Porto Allegre’de 2001 yılında
başlayan Sosyal Forumlar dizisini ve “Küreselleşme Karşıtı Koalisyonu”
ya da “Alternatif Küreselleşme Hareketi”ni değerlendirirken, bunların neoliberal dünya gündemine alternatif yaratmaya çalıştıklarını vurgulamaktadır
(Sanlı, 2005 : 6). Toplumsal hareketleri yalnızca muhalif kimliği ile açıklamak,
şüphesiz ki yanıltıcı olur. 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başındaki öğrenci
Birol Ertan
ve işçi ayaklanmaları, 1970’lerin ortalarında yeniden gelişen kadın hareketi
ve cinsel özgürlük hareketi, 1970’lerin sonunda gelişmeye başlayan ekoloji
hareketi, 1980’lerin başındaki barış hareketinin eylemleri, fikirleri ve
örgütlenme biçimlerinde ortaya çıkan ve bu hareketleri “yeni” kılan nedir?
Sanlı’ya göre bu sorunun yanıtı, “bilginin niteliğine ve toplumsal yanlarına
ilişkin özellikleri, tarzları ve politik kültürleri” olmuştur (Sanlı, 2005 : 27).
Yalnızca siyasal iktidarlar değil, ilk başlarda bazı siyaset bilimcileri de
toplumsal hareketlerin önemini ve kaynağını algılamakta çaresizlikler
yaşamışlardır. Toplumsal hareketler konusunda önyargılı ve küçümseyici
yaklaşımlara birçok örnek verilebilir. N. J. Smelser’in (Smelser, 1962 : 8-16)
toplumsal hareketleri bir panik ve çıldırma hali gibi tahammülsüzlük eylemleri
olarak görmesini, H. Arendt’in kişinin sosyal bağlarının olmamasının bu
hareketlerde yer alınmasına neden olduğu düşüncesini (Arendt, 1973 :
323), Lipset’in potansiyel eylemcilerin evsizler, yoksullar, eğitimsizler,
tecrübesizler gibi toplumdan dışlanmış kişiler olduğu iddiasını (Lipset, 1981
: 178) ve birçoklarının da “protesto mikrobunun” tedavi edilmesi gerektiğine
ilişkin görüşlerini (Sanlı, 2005 : 49), toplumsal hareketleri anlayamayan
yaklaşımlara örnek olarak verebiliriz.
“Bir protesto hareketi, neden on ya da yüz yıl önce değil, doğduğu tarihte
ortaya çıkar?” diye soran James Jasper (Jasper, 2002 : 454), toplumsal
hareketleri anlamak için tarih ve kültürün rolünü açıklamaya çalışmıştır.
Jasper’e göre, “Toplumsal Hareketler” isimli bir kitap (Tilly, 2008) yazan
Charles Tilly, büyük yerleşimlerin ve yerleşim yoğunluğunun, kentlerde
fabrikalar ve işyerleri sayesinde artan nüfusun, insanların istediklerinde
örgütlenebilmelerini kolaylaştırdığını kanıtlamak için çaba göstermiştir
(Jasper, 2002 : 454). Bu durum da toplumsal hareket kavramı ile kentsel
toplumsal hareketler kavramının neden iç içe geçtiğini açıklayan bir durumdur.
Toplumsal hareketlerin kaynağı nedir? Elbette, belirli bir sorunun ya da sorun
kümesinin ortadan kaldırılması amacı, toplumsal hareketin başlıca nedeni
olacaktır. Bu, aynı zamanda toplumsal hareketin kaynağı olarak da görülebilir.
21. yüzyıla geldiğimizde ise toplumsal hareketin kaynağı olarak sorunların
çözümü olduğu kadar, siyasal katılım süreçlerinden dışlanmaya karşı tavır
alma ya da meydan okuma düşüncesi de hareketlerin başlamasında etkili
olmaktadır. Günümüzde toplumsal hareketlerin büyük çoğunluğunda temel
hareket noktası ya da şikâyet, katılım eksikliği ya da demokrasi talebidir.
Elbette, bir sorunun ya da sorunlar kümesinin çözümü için örgütlenmiş
63
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
yurttaşlar, toplumsal hareketi ortaya çıkarmaktadır. Ancak, bu toplumsal
hareketin kaynağının, sorunların çözümünü engelleyen ya da erteleyen
demokrasi eksikliği olduğu da bir gerçektir.
Toplumsal Harekete Kuramsal Yaklaşımlar
Toplumsal hareketleri sınıflandırmak ya da teorize etmeye dönük bazı ciddi
çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan ilki, Mancur Olson, John Mc Carthy ve Mayer
Zald’ın yaklaşımı olan, toplumsal hareketlerde bireyden çok örgütlülükler
ve örgütsel çıkarlar konusuna yoğunlaşan Kaynak Mobilizasyonu (resource
mobilization) teorisi iken, diğer önemli yaklaşım ise toplumsal hareketleri
siyasal sisteme yönelik tavrı ve tepkileriyle sınıflandırmaya çalışan Sidney
Tarrow’un geliştirdiği Siyasal Fırsatlar (political opportunity) teorisidir
(Çetinkaya, 2008 : 34-35).
Yukarıdaki sınıflandırmalara ya da teorileştirme çabalarına daha sonra kültür
ya da eylemcilerin özelliklerini katan başka çalışmalar da olmuştur. Ne var ki,
bu sınıflandırmalar, özellikle 1970’li yıllardan başlayarak ortaya çıkan yeni
toplumsal hareketleri tanımlamakta yetersiz kalmıştır.
64
Kaynak mobilizasyonu teorisyenleri (Olson, Mc Carthy ve Zald, Tilly,
Oberschall, Gamson, Klandermans ve elbette Tarrow), toplumsal hareketlerle
ilgili aşağıdaki altı öngörüyü paylaşmışlardır (C. Perrow, 1977 : 199) (Sanlı,
2005 : 56-57):
1. Toplumsal hareketler, kolektif eylemler ve toplumdaki çatışmalara göre
değerlendirilmelidirler.
2. Kurumsal ya da kurumsal olmayan eylemlerde temel fark yoktur, her
ikisinde de çıkar çatışmaları mobilizasyonu sağlar.
3. Kolektif eylemlerde gruplar, kendi çıkar ve taleplerinin rasyonel
biçimde peşine düşmüşlerdir.
4. Amaçlar, güç ilişkilerinin sürekli bir ürünüdür.
5. Başarı, grubun politik aktör olarak algılanmasını sağlar.
6. Mobilizasyon; geniş ölçekli, özel amaçlı, bürokratik, resmi örgütleri de
içerebilir.
Kaynak mobilizasyonu teorisinin kendi içinde eksiklikleri ve tutarsızlıkları
olduğu kesindir. Öncelikle, soyut bir yaklaşım ile karşı karşıyayız.
Birol Ertan
İkinci olarak, bu yaklaşımın Batı merkezli bakış açısını yansıttığı açıktır.
Teorisyenlerinin Batı’daki eylemlerden yola çıkarak öngörülerde bulunması,
bu sonuca neden olmuş olabilir. Üçüncü olarak, “çıkar çatışmalarını” temel
alan yaklaşımın liberal dünya görüşünü ortaya koyduğu, ancak toplumsal
hareketlerin liberalizme karşı bir başkaldırı niteliğini gözden kaçırmaya
çalıştıkları söylenebilir. Dördüncüsü, bu yaklaşımda toplumsal hareketler
içindeki eylemcilerin niteliği dikkate alınmamıştır. Son olarak ise son yılarda
ortaya çıkan yeni toplumsal hareketleri Kaynak Mobilizasyonu teorisi ile
açıklamak ve değerlendirmek mümkün görünmemektedir.
Kaynak mobilizasyonu teorisinin ve dönemin diğer yaklaşımlarının
yetersizliği nedeniyle bazı siyaset bilimciler tarafından yeni ve farklı
yaklaşımlar geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlisi, Alain Touraine’dir.
Toplumsal hareketler üzerine ilk ciddi düşünceler, 1968 öğrenci hareketlerini
incelemek için Alain Touraine’nin çalışmalarıyla başlatılabilir. Touraine,
sosyal hareketleri, işçi sınıfı hareketinin sonunun gelmesi olarak yorumlamıştır
(Touriaine, 1984 : 19). Toplumsal hareketler konusundaki çalışmalarda, “yeni
toplumsal hareketler” kavramı ve düşüncesinin yaratıcısı olarak Touraine’i
görenler çoğunluktadır (Touriaine, 1984 : 65-70).
Alain Touraine’in yaklaşımı ile kendisinden önceki klasik yaklaşım arasında
üç önemli fark vardır: 1. Birincisi, toplumsal hareketi tanımlarken Touraine,
Çözülme (bozulma) tezlerini reddeder; 2. Toplumsal hareketi anormal olgular
olarak değil, sosyal hayatın yaratıcısı olarak görür; 3. Kolektif eylemin
alanını yeniden tarif ederek normatif yönelimli eylemleri toplumsal olarak
niteler ve toplumsal alanda mücadelenin adresi olarak devlet ya da Pazar
mekanizmasının yerine sivil toplumu görür (Sanlı, 2005 : 64-65).
Touraine gibi, Habermas’ın toplumsal hareketlere yaklaşımı da klasik
yaklaşımın eleştirisine ve 1960’lı yılların devrimci retoriğinin eleştirisine
dayanır. Habermas’a göre, toplumsal hareketlerin rollerine ilişkin birbiriyle
bağlantılı iki alan vardır : Birincisi, toplumsal öğrenme sürecinde ve kimlik
formasyonun oluşumunda toplumsal hareketler rol oynarlar; ikincisi ise
demokratik projeleri olan toplumsal hareketler, kamusal alanın yenileşmesi
ve söylemlerin kurumsallaşması sürecini başlatabilir, geniş bir toplumsal
kurumlar dizgesi ortaya çıkarabilir (Sanlı, 2005 : 69-70). Habermas’a göre,
yeni direnme ve çatışma biçimleri, geleneksel sosyo-kültürel dünyanın
savunulması için değil, kısmi modernleşmiş alan içindir. Sanlı’ya göre bu
yaklaşım, yeni toplumsal hareketleri, yeni toplumsal kimliklerin taşıyıcısı
olarak görmez, bunun yerine herkesin kendi fikrini taşıyan bir gruba dâhil
65
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
olmasının yeri olarak görmektedir (Sanlı, 2005 : 70). Toplumsal hareketlerin
ne olduğu ve ne olmadığı üzerinde felsefi tartışmalara girerek çalışmayı
karmaşıklaştırmadan, günümüzdeki toplumsal hareketleri çözümlemeye
dönük bir kuram olan “yeni toplumsal hareketler” teorisini açıklamaya devam
edelim.
Yeni Toplumsal Hareketler
Çağımızın yalnızca bir keşif çağı değil, aynı zamanda bildiklerimizin çeşitli
yönlerini gözden geçirme çağı olduğunu vurgulayan Fransız sosyal psikolog
Gustave Le Bon, (Le Bon, 2011: 15) yaşadığımız olayları, dünyanın ve
insanın hızlı değişim-dönüşüm sürecini anlamak açısından önemli bir saptama
yapmıştır.
20. yüzyıl sonlarından başlayan bir süreç, bildiklerimizi alt üst etmeye çoktan
başlamıştır. Bunlar arasında neler yok ki. Elbette, toplumsal hareketler de
çağımızda yeni biçimler almaya ve değişik yöntemler kullanarak eskilerinden
farklılaşmaya devam ediyor. “Yeni toplumsal hareketler” kavramı da bu
değişimi anlamak için geliştirilen kavramlardan birisidir.
66
Yeni Toplumsal Hareketler; kadın ve gençlik hareketlerinde olduğu gibi
hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde mevcut olan, az ya da çok ölçüde
radikal olan, tek bir sorun etrafında kümelenmiş ırkçılık karşıtı, savaş karşıtı,
sömürgecilik karşıtı gruplar ile eşcinsel haklarını savunan, hayvan hakları
destekçisi ve nükleer karşıtı hareketlerden oluşmaktadır. Bu ortak özellikleri
nedeniyle Jahn, Kriesi, Rucht, Schmitt-Beck gibi birçok siyaset bilimci, bu
hareketleri Yeni Toplumsal Hareketler olarak isimlendirmişlerdir (GallagherLaver-Mair, 2001 : 413). Toplumsal hareket kavramının net olmadığını ve
kavram üzerine çalışan birçok bilim adamının bu kavrama örgütsel bir
çerçeveden değil, retorik bir çerçeveden bakmaya başladığını vurgulayan
DeLuca; çevreci, kadın hakları, bireysel haklar ve eşcinsel haklarını
içeren “yeni toplumsal hareketler” kavramının eski “toplumsal hareket”
kavramına meydan okuduğunun altını çizmektedir. DeLuca’ya göre, iki
kavramı birbirinden ayıran iki önemli fark, örgütsel açıdan ve sorun alanı
bakımından birbirinden farklı nitelikler taşımalarıdır (DeLuca, 1999 : 25).
Yeni toplumsal hareketlerde görülen DeLuca’nın altını çizdiği “sorun alanı”
farkı, bu hareketlerdeki eylemcilerin tek bir sorun etrafında bütünleşmesi
iken; yeni toplumsal hareketlerdeki “örgütlenme” konusundaki yenilik ise
eski liderlik anlayışından farklı biçimde örgütlenen ve kolektif liderlik olarak
isimlendirilebilecek daha etkili bir örgütlenme yolunu seçmiş olmalarıdır.
Birol Ertan
Yeni toplumsal hareketler; klasik siyasi partilerde, sendikalarda ve çıkar
gruplarında görülen hiyerarşik bir karar alma süreci ve pasif üyelikten farklı
olarak aktif katılım ve grup içi demokrasiye dayanan, tek bir kişi etrafında
oluşmuş liderliği reddeden, geleneksel kurumsal iletişim kanallarının
dışına taşan gösteriler, boykotlar, lobicilik faaliyetleri gibi doğrudan eylem
biçimlerini tercih eden bir karaktere sahiptirler. Toplumsal hareketlerin
yapılanmasındaki değişimi, Lenandias, şöyle özetlemektedir (GallagherLaver-Mair, 2001: 414):
1. İşçi ve sınıf mücadelesinin dışına kaymaktadır.
2. Siyasi parti ve ideolojilerin güdümünden sıyrılarak bağımsız bir eylem
alanı yaratmaktadır.
3. Geçmişteki keskin ve hiyerarşik örgütlenme modelleri yerini esnek,
dağınık ve heterojen yapılara bırakmaktadır.
4. Yeni iletişim teknolojilerini örgütlenme sürecinde her geçen gün daha
fazla kullanmaktadır.
5. Diğer ülkelerdeki benzer hareketlerle iletişim kurarak organik bağlar
oluşturmaktadır.
6. Eylemcilerin kendilerini tanımlama biçimleri kozmopolit bir hal
almaktadır (Avrupalı, Dünyalı, Çevreci vb.)
Bazı önemli siyaset bilimciler, toplumsal hareketler arasında Eski Politikalar
ve Yeni Politikalar kullanımına ilişkin bir ayrım yapmışlardır. Bunlardan ikisi
olan Hague ve Harrop, “Karşılaştırmalı Hükümet ve Siyaset” isimli kapsamlı
eserlerinde (Hague-Harrop, 2001 : 113), toplumsal hareketlerdeki eski ye yeni
politikanın farklı niteliklerini şöyle belirlemişlerdir:
Konu
Örgütlenme
Sisteme Yaklaşım
Katılım araçları
Katılım türü
İlgi alanı
Eylem alanı
Eylemci yaş grubu
Eski Politika
formel
destekleyici
partiler
Ortodoks/geleneksel
çıkarlar
ulusal
orta yaş
Yeni Politika
informel
eleştirel
mücadele grupları
geleneksel olmayan
değerler
küresel
gençler
67
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
Peki, yeni toplumsal hareketlerin geleceği konusunda ne düşünülmektedir?
Kalouche ve Mielants’ın iddiası, 20. Yüzyılın ikinci yarısında kapitalizmin
ekonomik ve maddi yaşamın her alanına gitgide daha fazla nüfuz edip bunların
içine işlediği süreçte, sistem karşıtı hareketlerin de radikal biçimde yeniden
biçimlenmeye başladığıdır (Kalouche-Mielants, 2008: 279). Bu yaklaşım,
“yeni toplumsal hareketler” kuramını da destekler görünmektedir. Kalouche
ve Mielants; Dunaway, Samir Amin, Maffesoli, Castells gibi konu üzerine
düşünce geliştirenlerin de vurguladığı gibi kapitalizmin her yere işlemesi ile
çıkar, din ve etnisite bağları ve kimlikleri zayıflayarak klasik ideolojilerin
yerine yeni kimliklerin inşa edilmesine (Kalouche-Mielants, 2008 : 280) kapı
aralamıştır. Bu yaklaşım, yeni toplumsal hareketlerin ayırıcı özelliği olarak
“yeni kimlikler inşası”nı belirgin bir özellik olarak ortaya koymaktadır.
Kalouche ve Mielants, yeni toplumsal hareketlerin geleceği konusunda
iyimserdirler. Onlara göre, eski ideolojiler olarak milliyetçilik, liberalizm, ve
neo-liberalizm artık umut vaat etmiyor ve yeni toplumsal hareketler olarak
dünya çapındaki isyanlar, post-kapital ve post-liberal bir varoluşa işaret ediyor
(Kalouche-Mielants, 2008: 303).
68
Yeni toplumsal hareket kuramcılarının çoğu, yeni toplumsal hareketlerin
toplumların ya da ülkelerin evrimlerini hızlandıracakları, değişimlere önayak
olacakları, ancak bu biçimleriyle ve sınıf mücadelesinin dışına taşan nitelikleri
nedeniyle ideolojik yaklaşımları etkisizleştirerek devrimleri engelleyici bir
işlev görecekleri düşüncesindedirler. Bu konu, incelenmeye ve üzerinde
düşünülüp öngörülerde bulunmaya değer bir konudur. Bu nedenle, toplumsal
hareketler konusunu, devrim kuramları ile zenginleştirmenin yararlı olacağına
inanıyorum.
Siyasal Sistemin Değişimi ve Devrim Kuramları
Devrimlerin neden kaynaklandığı konusunda yapılan çalışmalara iki örnek,
Davies ve Gurr’ün kitaplarıdır (Davies, 1970) (Gurr, 1970). Bu çalışmalarda
ve diğer kaynaklarda devrimlerin neden ortaya çıktığına ilişkin çeşitli
yaklaşımlar incelendiğinde, temel olarak üç farklı görüş ortaya çıkar. Bunlardan
birincisi, Davies ve Gurr’ün de savunduğu, devrimlerin nedeni olarak “halkın
beklentileri ile siyasal iktidarın ya da sistemin bu beklentilere yanıt vermesi
arasındaki boşluğun açılması” anlamında “devrimci boşluk” (revolutionary
gap) yaklaşımıdır. Diğer yaklaşımda ise devrimler, siyasal iktidarın ya da
siyasal sistemin devrim oluşumunu engelleyebilecek nitelik ve yeteneğini
kaybetmesi ile açıklanır. Bu yaklaşımı savunanlardan birisi, devrimlerin
yapısal nedenlerden kaynaklandığı üzerine 1979’da bir kitap (Skocpol, 1979:
Birol Ertan
304) yazmış olan Skocpol’dür. Skocpol’e göre, devrimlerin nedeni, devrime
katılanların motivasyonu ile açıklanamaz (Hague-Harrop, 2001 : 125). Son bir
yaklaşım ise devrimlerin devrimcilerin çalışmasına ve etkinliğine bağlı olarak
ortaya çıktığını savunan görüşlerdir. Sonuncusunun, daha çok ideolojik siyasi
hareketlerin savunduğu bir yaklaşım olduğu görülmektedir.
Köklü değişiklikler getiren birçok devrimin bir anda ve beklenmeyen biçimde
gerçekleştiğine çok sayıda ülkeden örnekler verebiliriz. Bu nedenle, hangi
ülkede ve ne zaman devrim olacağını kestirmek o kadar da kolay değildir.
Devrim Psikolojisi üzerine önemli bir kitap yazmış olan Le Bon’a göre,
sanılanın tam tersine, en muhafazakâr halklar, en şiddetli devrimlerin düşkünü
olmuştur. Bu halklar, muhafazakâr olduklarından tedrici evrim geliştiremezler
ya da çevredeki değişikliklere uyum sağlayamazlar; uyumsuzluk çok aşırı bir
boyuta ulaştığında da aniden uyum sağlamak zorunda kalırlar. Le Bon’a göre
bu ani evrim, devrimi oluşturur Le Bon, 2011: 33-34). Halk arasında yaygın
olarak kullanılan “geminin dibe vurmadan yukarıya doğru çıkmayacağı”
yaklaşımı da Le Bon’un devrim ve muhafazakârlık ilişkisine ilişkin
görüşleriyle uyumludur.
Gezi Parkı Direnişi ile başlayan hareketlerin devrimci bir söylemi ve istemi
olduğu kesindir. Peki, bu hareketlerin özellikle büyük kentlerde ortaya
çıkmasının nedeni nasıl açıklanmalıdır? Devrimci düşünceler ve hareketlerin
kentlerde ortaya çıkmasının nedeni üzerine çeşitli tezler ileri sürülebilir.
Ancak, gerçek şudur ki, bugün siyasal iktidarla kent mekânında üslendikleri
için devrimci eylemlerin de kentlerde ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir başka
önemli nokta ise en büyük çelişkilerin ve adaletsizliklerin kentlerde yaşanması,
gelir dengesizliklerinin kentlerde apaçık ortaya çıkması, devrimci hareketlere
ilham kaynağı olmaktadır. Kentlerdeki nüfus fazlalığı ve yoğunluğu da
kentleri, devrimci hareketler için uygun bir mekâna dönüştürmektedir. David
Harvey’in belirttiği gibi, temeli sömürüde olan bir kentsellik, tarihin mirası
olup gerçekten insancıl bir kentsellik henüz yaşama geçirilebilmiş değildir
ve sömürüye dayanan bir kentsellikten, insanlığın hak ettiği bir kentselliğe
olan yolu çizmek, devrimci kuramı bekleyen bir görevdir (Harvey, 2003:
283). Bu düşünceyle, kentsel toplumsal hareketlerdeki devrimci söylem ve
eylemi görmek ve bu hareketlerin geleceği hakkında öngörülerde bulunmak
için kentleri ve kent sakinlerini, daha da ötesinde kent sakinlerinin arasındaki
iletişimleri çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir.
Kuramcılarının çoğunun tersine, yeni toplumsal hareketleri devrimci bir
dönüşümün ipuçları olarak gören düşünürler de bulunmaktadır. Bunlardan
69
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
birisi olan Amerikalı düşünür, tarihçi, dilbilimci, yazar ve eleştirmen Noam
Chomsky’ye göre, Occupy/işgal Et hareketi, otuz yıldır sürdürülen sınıf
savaşına karşı halkın ilk büyük karşı koyuşudur ve bu hareket artık kamp
çadırlarıyla işgal eylemi yapmaktan çıkıp ülkenin vicdanını işgal etmeye
başlamıştır (Chomsky, 2013 : ix). Chomsky gibi ABD’deki ve Avrupa
ülkelerindeki birçok anarşist ve radikal düşünür, yeni toplumsal hareketlerin
devrimci niteliğine dikkati çekmektedirler.
Bu noktada bir diğer önemli soru ortaya çıkar: Toplumsal hareketlerin
niteliğindeki değişim, devrimler konusunda niçin yaşanmasın?
Toplumsal hareketler nitelik değiştirerek “yeni toplumsal hareketler” biçimini
almışsa, devrimlerin de eskiden sahip olduğu nitelikleri dışında yeni ve farklı
özellikler ile ortaya çıkması mümkün değil midir?
70
Yukarıdaki sorunun yanıtının, başka bir çalışmanın konusu olacak kadar
uzun ve derin olduğuna inanıyorum. Ancak, 21. yüzyıldaki devrimlerin, 18.
yüzyıldaki, 19. yüzyıldaki ya da 20. yüzyılda yaşanan devrimler gibi olmasını
beklemek de akılcı olmayacaktır. Bu nedenle, 21. yüzyılda yaşanan ve
yaşanacak yeni toplumsal hareketlerin devrimlere öncülük edip etmeyeceği
konusunda kesin hükümlü olmanın doğru bir tavır olduğunu düşünmüyorum.
Gezi Parkı Direnişinin Etkileri
Gezi Parkı eylemleri ve devamında sürdürülen protestolar, Türkiye’nin
muhafazakâr siyasal sistemi aşarak gelecekte farklı bir noktaya
sürüklenebileceği ve devrimci bir dönüşümü yaşayabileceği konusunda
ipuçları vermiştir. Bu gerçeği en iyi ifade edenlerden birisi, yüzyılımızın
yaşayan filozoflarından birisi olarak kabul edilen Noam Chomsky olmuştur.
Chomsky, Gezi Parkı Direnişi konusunda çok heyecanlı ve iddialı ifadeler
kullanmıştır. “Önde gelen yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler ve
diğer entelektüellerin cesaret ve dürüstlükle kendilerini ortaya koydukları,
baskıyı ve şiddeti ortadan kaldırmak için sivil itaatsizliğin de ötesinde yollarla
mücadele ettikleri başka bir ülke bilmiyorum” (Chomsky, 2013: 98) diyen
Chomsky’nin bahsettiği bu efsanevi direniş, Gezi Parkı direnişinden başkası
değildir.
Gezi Parkı direnişi, Noam Chomsky gibi aydınlar yanında, yurt dışından
başka destekler de bulmuştur. İnternette Gezi Parkı direnişine destek için
düzenlenen bir imza kampanyasına 1500’ün üzerinde filozof, yazar, düşünür
ve akademisyen imza vermiştir. Ayrıca, Aloin Badiou, Slavoj Zizek, Antonio
Birol Ertan
Negri, Etienne Balibar, Philip Armstrong, Bernard Stiegler gibi dünyaca ünlü
29 filozof da Gezi eylemlerinde hükümetin tavrını eleştiren ve eylemcileri
destekleyen bir çağrı bildirisini imzalamışlardır (Çelebi-Soysal, 2013 : 1921). Bunun dışında da dünyanın farklı ülkelerinde Gezi Parkı direnişini
desteklemek için çok sayıda eylem ve protesto yapılmıştır.
Gezi Parkı direnişine aydınlar ve düşünürlerden destek, yalnızca yurt dışı
ile sınırlı kalmadı. Türkiye’de aydınlar ve düşünürler, eylemler boyunca ve
sonrasında Geziciler ve Hükümeti destekleyenler diye ikiye bölünmüşlerdir
desek yanılmış olmayız. Erol Özkoray’a göre, durum o kadar olağanüstüydü
ki, Cumhuriyet tarihinde, yani 90 yıldır ilk kez bu denli büyük bir halk
ayaklanmasıyla karşılaştık ve 6. Filo eylemleri, 15-16 Haziran işçi olayları,
Tariş direnişi gibi sosyal, toplumsal ve siyasi hareketler sınıfsal temelli
olmasına karşın, Gezi direnişinde toplumun bütün kesimleri, bütün sosyal
gruplar ve bütün yaş grupları işin içinde ve demokrasi istiyorlardı (ÖzkorayÖzkoray, 2013 : 9). Bazı yorumcular, Taksim Gezi Parkı direnişini “Taksim
Komünü” olarak isimlendirme noktasına kadar varmışlardı (Eğribel-Özcan,
2013 : 51). Gerçekten de yukarıdaki değerlendirmeye benzer çok sayıda
yorumu, Gezi Parkı direnişinin hemen sonrası çıkan kitap ve makalelerde
görmek olasıdır.
Son 15 yılda Chiapas’tan Chicago’ya, Prag’dan Porto Allegre’ye, Seattle’dan
Sandton’a ve Güney Afrika’ya kadar radikal protesto eylemleri patlak verdi ki,
bu hareketlerin dikkat çekici iki niteliği, anti-kapitalist olmaları ve çokuluslukıtalararası birliktelikler üzerinde kurulan (Martin, 2008 : 5). küreselleşme
karşıtı hareketler olmalarıydı. Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp
tüm ülkeye yayılan ve değişik şekillerde devam eden toplumsal hareketlerin
William G. Martin’in yukarıda tanımladığı çerçevenin de dışına çıktığı çok
açık biçimde görülebilir. Gezi direnişi ile başlayan toplumsal hareketler
dalgasını açıklamak için Yeni Toplumsal Hareketler kuramından yararlanmak
uygun olur düşüncesindeyim, ancak Gezi direnişi eylemlerinin Türkiye’ye
özgü özellikler taşıdığı da unutulmamalıdır.
Yeni toplumsal hareketler ile Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı direnişi arasında
benzerlikler kurulmaya çalışılsa da temel bir noktada farklılık olduğu gözlerden
kaçırılmamalıdır. Yeni toplumsal hareketlerde “iktidar hedefi” görülmeyip bir
sorun etrafında örgütlenme ve bu sorunu çözmeye dönük seferberlik ruhu
varken, Gezi Parkı direnişinde “iktidara meydan okuma” ve iktidar değişimi
istemi mevcuttur. İktidar değişimi talebinin ise orta ve uzun dönemde kısmen
de olsa “iktidar hedefi” olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle, Gezi
71
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
Parkı direnişi, yeni toplumsal hareketlerden nitelik olarak kopan, devrimci
bir söylemi olan ve iktidar değişikliği talebiyle ilerideki siyasal mücadelede
rol oynayabilecek bir kitlesel hareket niteliğindedir ve bu yönüyle de ilerideki
toplumsal hareketlere örnek oluşturması mümkündür.
72
Türkiye, Gezi eylemlerinde dünyada bundan sonra yaşanacak toplumsal
hareketlere de öncülük yapacak deneyimler üretmiştir. Siyasal iktidarlar,
bir yandan muhaliflerin iletişimsel gücünü kırmak ve söylemlerini
geçersizleştirmek için çalışırken, diğer yandan egemen medya ile ideolojik
anlamda kitleleri şekillendirmeye, tektipleştirmeye, muhalif söylemlerden
uzaklaştırmaya, bir anlamda “akılsızlaştırmaya” çalışır. Ne var ki, her tarihsel
dönem, iletişim teknolojilerinin gelişimine uygun bir medyanın yaratılması ve
kullanımına olanak tanır (Çoban, 2009 : 45). İstanbul’da Gezi Parkı direnişi
biçiminde başlayan ve sonrasında ülkenin her yanına yayılan toplumsal
hareketler de twitter, facebook ve internet üzerinden canlı tv yayınları ile kendi
medyalarını üretmişlerdir. Çoban’a göre, internet, sınırları aşabilme kapasitesi
ve demokratik iletişimi yaratabilmesi sayesinde şimdiye dek geliştirilen tüm
medya iletişimini içeren en güçlü iletişim aygıtı haline gelmiştir (Çoban, 2009
: 57). “Küresel İnternet Kullanımı” isimli çalışmalarında T. V. Ford ve G. Gil’e
göre (Ford-Gil, 2001 : 202) internet, bireylerin ve bağımsız kolektiflerin tüm
dünyada milyonların takip edebildiği ve kendi sesleriyle iletişim kurabildikleri
ilk medyadır. Bu niteliğiyle internetin ülkemizdeki Gezi direnişi ile başlayan
toplumsal hareketlerde yoğun olarak kullanıldığına tanık olduk.
Gezi direnişi boyunca Türkiye’de internet medyası öylesine etkili olmuştur
ki, polisiye önlemlere ek olarak iktidarın belirli bölgelerde internet erişimini
engellemeye dönük girişimleri görülmüştür. Hükümetin twitter ve facebook
gibi sosyal medya hizmet sağlayıcılarından eylemcilerin kullanıcı bilgilerini
istediğine ilişkin yayınlar üzerine söz konusu sosyal medya sitelerinden
açıklamalar yapılmış, ülke genelinde internetin yasaklanacağına ilişkin
haberler üzerine iletişimden sorumlu bakanlıktan yalanlama yapılmak
durumunda kalınmıştır. Bütün bunlar, Gezi Parkı direnişi gibi yeni toplumsal
hareketlerin kendi iletişim organlarını yaratmak konusunda çaresiz
olmadıklarını kanıtlamıştır. Bu durum da muhafazakâr iktidarların eskisi
gibi totaliter yöntemler kullanarak protestoları bastırmakta daha az başarılı
olabileceklerini göstermesi açısından örnek teşkil etmektedir.
Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye’de neleri değiştirdiğine bir örnek, ülkenin
her yerinden eylemlerin başladığı Haziran başından itibaren internet kullanımı
oranlarının bir anda artması ve ülkedeki muhalif gazetelerin günlük baskı
Birol Ertan
sayılarında (tirajlarında) ani artışlar olmuştur. Mayıs-Haziran 2013 aylarındaki
gazete günlük baskı sayıları karşılaştırıldığında, ülke genelinde yayımlanan
gazetelerin toplam günlük baskı sayılarında 70 bini aşan bir artış görülmüş,
muhalif gazetelerin tirajlarında ise 100 bini aşkın tiraj artışı görülmüştür. Bu
gazeteler; Sözcü (70 bin), Yurt (10 bin), Aydınlık (9 bin), Cumhuriyet (6 bin),
sol (4 bin), BirGün (2 bin) olmuştur. Çok sayıdaki iktidar yanlısı gazeteden
sadece Yeni Şafak ve Akit gazetelerinde günlük baskı sayısı artışı görülmüş,
Gezi eylemlerinde hükümet yanlısı tavır sergileyen Habertürk, Zaman,
Milliyet, Star, Vatan, Akşam, Bugün gibi gazetelerde 70 bini aşkın günlük
baskı sayısı kaybı yaşamıştır (Bulut, 2013 : 85). Bu durum da göstermektedir
ki, protesto hareketlerine katılan kitlelerin duygu ve düşüncelerine duyarsız
kalan medya organları, kısa zaman içinde bile güç kaybetmekte, protestocuların
taleplerinin sesi olan medya organları ise güçlenmektedir.
Gezi Parkı direnişi, yalnızca Türkiye açısından bir örnek oluşturmakla
kalmamış, kısa zamanda dünyanın diğer ülkelerinde de bulaşıcı bir etki
yapmıştır. Toplumsal olaylar, aynen doğa olayları gibi birbiriyle ilintilidir.
Örneğin, 1789 Fransız İhtilali, dünyanın birçok yerinde milliyetçiliği
gelişmesine yol açmıştır (Beşeri, 2010 : 11). Geçmişte Paris Komünü örneği ve
1917 Ekim devrimi de zaman içinde dünyada etkili olmuş siyasi hareketlerdir.
Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp ülke geneline yayılan ve kalıcılaşan
toplumsal hareketler de zaman içinde dünyanın değişik bölgelerinde etkisini
gösterecektir Şimdiden Brezilya ve ardından Mısır’da yaşanan olayların da
Türkiye’deki toplumsal hareketler ile benzeştiği görülmektedir.
Batı ülkeleri kentlerinde 1990-92 arasında Fransız işçi sınıfı banliyölerini,
Britanya’nın yoksul mahallelerini, Kuzey Amerika’nın gettoları ile Latin
Amerika’nın yoksul kasabalarını saran toplu şiddet patlamalarında, çöküş
girdabına yakalanmış, yoksul, tecrit edilmiş ve köhneyen kent mahallelerinin
gençliği yer almıştır. Wacquant’a göre, bu olayların yakıtı, söz konusu
bölgelerin içinde ve çevresinde gittikçe artan etnik ve ırksal gerilimlerdir
(Wacquant, 2010 : 33). Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı direnişi ve devamındaki
hareketlerde ise etnik ve ırksal bir gerilimden çok, mevcut siyasal sisteme
karşı radikal bir duruş etkili olmuştur.
Türkiye’de 2013 yılı ortasında ortaya çıkıp ülkeyi ve dünyayı sarsan Gezi
Parkı direnişi, yalnızca yeni toplumsal hareket çerçevesinde daha önce
Almanya gibi Avrupa ülkelerinde görülmüş olan çevreci hareketlerin devamı
olarak değerlendirilemez. 1970’lerden sonra ve özellikle 1980 sonrasında
çevreci hareketler, özellikle Almanya’da ve daha sonra birçok Avrupa
73
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
ülkesinde etkili olmuşlardır. Ne var ki, 1997’den bu yana İtalya, İspanya ve
Fransa’da bir ölçüde arttığı gözlenen çevreci hareketler, Almanya’da düşüşe
geçmiş, İngiltere ve İsveç gibi ülkelerde ciddi olaylar yaşanmamıştır (Rootes,
2010 : ix-x). Bu durum, 1980’lerden başlayarak bir anda yaygınlaşan çevreci
hareketlerin Avrupa ve hinterlandındaki gelişerek ve güçlenerek sürdüğü
tezini çürütmektedir. Bu anlamda da Gezi Parkı eylemlerinin Avrupa çevreci
hareketlerinin ülkelerde devamı olduğunu ileri sürmek gerçekçi değildir.
Gezi Parkı eylemlerinin hemen ardından Brezilya’da da benzer hareketler
gerçekleşmiş, fakat ülke liderlerinin sağduyulu tavrı sonrasında bu
hareketlerde yavaşlama görülmüştür. Brezilya’daki eylemlerde Gezi Parkı
direnişini destekleyen pankartlar açılmış ve açıklamalarda bulunulmuştur. Bu
da Gezi Parkı direnişinin kısa zamanda ülke dışına taşan etkisine bir örnek
olarak gösterilebilir.
74
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de Haziran 2013’de başlayıp hızla ülkenin her bölgesine yayılan
Taksim Gezi direnişi eylemleri, başka boyutlarda ve şekillerde devam
etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Ankara-Tuzluçayır’da yaşanan direnişler
ve sonrasında ODTÜ ormanlarının yol çalışması için talan edilmesine karşı
geliştirilen protestolar; Gezi ruhunun devamı sayılacak eylemler olup siyasal
iktidarın otoriter ve baskıcı politikalarına karşı ülkenin duyarlı kesimlerinin
meydan okuması ve daha çok demokrasi-katılım istemlerinin bir sonucudur.
Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp değişik biçimlerde süren
protestoları, katılımcılarını küçümseyerek açıklamaya ve polis şiddeti ile
çözmeye çalışmak, yakın tarihten ders alınmadığını göstermektedir.
Halkların oluşturduğu sabit toplulukların yanı sıra, yığınlar diye bilinen
devingen ve geçici topluluklar vardır. Tarihteki büyük hareketlerin
gerçekleştirilmesine yol açan bu kitlelerin, onları oluşturan bireylerden
bütünüyle farklı özellikleri vardır (Le Bon, 2011: 18). Bu özelliklerin ne
olduğu ve nasıl bir evrim geçirdikleri, kitle psikolojisi üzerine çalışma
yapan uzmanlar incelemektedir. Bu özelliklerin tarihin değişik dönemlerinde
ve her ülkede farklı olduklarının altını çizmek gerekir. Türkiye’de Gezi
Parkı olayları ile başlayan kitle hareketlerinin nedenlerinin de son dönem
iktidarının politikalarının da ayrıntılı incelendiği çok kapsamlı bir çalışma ile
belirlenebileceğine inanıyorum.
Birol Ertan
Siyasetçiler ve iktidar elitleri, kitle iletişim araçları başta olmak üzere her
aracı kullanarak kitleleri anlamsız ve yanıltıcı gösteriler ile istedikleri biçimde
yönlendirebiliyorken, iktidar elitinin inandırıcılığı zayıflayınca ve genç
kitleler bilinçlenince, bir anda sokaklar gösteri alanlarına dönüştü. Kitleler,
kendi gösterilerini kendileri oluşturmaya başladılar. Gezi Parkı olaylarının
bir anda bütün Türkiye’ye yayılabilmesinin arka planındaki kitle ruhunu bu
gerçekle açıklamak gerekir.
Protestolar, gösteriler, siyasi eylemler ve toplumsal hareketler, bir ülkenin
demokratikleşmesinde olduğu kadar, adaletsizliklerin giderilmesi konusunda
da doğrudan ve dolaylı katkılarda bulunurlar. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki,
bir ülkenin demokratikleşmesi ve ilerlemesinde politikacıların ve yönetenlerin
etkisinden çok, örgütlü hareketlerin ve protestoların katkısı her zaman daha
büyük olmuştur.
Gezi Parkı direnişi, nitelikleri değerlendirildiğinde Türkiye’de “ilk” ve
katılımcıları açısından bakıldığında “etkili” bir protesto hareketi olmuştur.
Bu protestoların bir anda yaşanıp son bulan bir siyasal-toplumsal hareket
olmadığı, yurdun çeşitli bölgelerinde devam eden Park Forumları ya da
Ankara’da ODTÜ ormanlarına karşı halkın ve öğrencilerin protesto hareketleri
gibi örnekler ile görülmektedir. Türkiye, Gezi Parkı direnişi sonrasında yeni
bir siyasal mücadele içine girmiştir ve bu mücadelenin ileride ülkenin siyasal
iktidarını ve sistemini şekillendirilmesinde rol oynayacağı anlaşılmaktadır.
Toparlarsak, şunu söylemek mümkündür: Gezi Parkı direnişi sonrasında Yeni
Bir Türkiye tablosu ortaya çıkmış olup bu kaçınılmaz değişimin ertelenebilir,
ancak engellenemez olduğu söylenebilir.
Gazi Parkı direnişi konusunda yapılacak son bir değerlendirme, bu hareketin
niteliğine ilişkin olabilir. Gezi Parkı direnişi, yeni toplumsal hareketlerden
(iktidara meydan okuma açısından) nitelik olarak kopan, kısmen devrimci bir
söylem geliştiren ve iktidar değişikliği talebiyle ileride ülkede ve dünyadaki
siyasal mücadelelere örnek oluşturabilecek bir harekettir.
Tarihten alınacak ders şudur: Taksim Gezi Parkı direnişini anlamaya
çalışmak, onu bastırmaya ve yok etmeye çalışmaktan daha kolay, anlamlı
ve gerçekçi olacaktır.
75
Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye
DİPNOTLAR
1 Bu makale, Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin 4-6 Aralık 2013 tarihlerinde
Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan
13. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur.
Kaynakça
Arendt, H. (1973), The Origins of Totalitarianism, Harcourt, New York.
Beşeri, M. (2010), Bazen Turuncu, Bazen Kırmızı Devrim, Togan Yayıncılık,
İstanbul.
Bulut, G. (2013), “Direniş ve Medya: Gözümüzün İçine Baka Baka”, Praksis Özel
Sayı, Ağustos 2013, ss. 79-93.
Çakır, Y. (2013), Bu Daha Başlangıç, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul.
Çelebi, V. ve Soysal, A. (Editörler) (2013), Direnişi Düşünmek : 2013 Taksim Gezi
Olayları, MonoKL Yayınları, İstanbul.
Çetinkaya, Y. Doğan (2008), “Tarih ve Kuram Arasında Toplumsal Hareketler”,
Toplumsal Hareketler: Tarih, Teori ve Deneyim, İletişim Yayınları, İstanbul,
ss. 15-61.
76
Chomsky, N. (2013), Occupy / İşgal Et, Agora Kitaplığı, İstanbul.
Çoban, B. (2009), “Toplumsal Hareketler ve Radikal Medya”, Yeni Toplumsal
Hareketler, Kalkedon Yayınları, İstanbul, ss. 43-62.
Davies, James C. (1970), When Men Revolt and Why: A Reader in Political
Violence and Revolution, Free Press, NewYork.
DeLuca, K. Michael (1999), Image Politics: The New Rhetoric of Environmental
Activism, Routledge, NewYork and London.
Ertan, K. Akkoyunlu (1999), “Kentsel Hareketlerden Yeni Toplumsal Hareketlere”,
Amme İdaresi Dergisi, TODAİE, Sayı : 32/3.
Eğribel, E. ve Ufuk, Ö. (2013), “”Küre-Muhafazakar Otoriterliğe Karşı Yeni Dünyanın
İlk Zaferi : Taksim Komününe Selam”, Sosyologca, Sayı 6, Temmuz-Aralık 2013,
Doğu Kitabevi, ss. 51-58.
Ford, T. V. ve G. Gil (2001), “Radical Internet Use”, Radical Media: Rebellious
Communication and Social Movements, Sage Publications, London.
Gallagher, M. ve Michael, L. Peter, M. (2001), Representative Government in
Modern Europe, McGraw Hill, New York.
Gurr, T. R. (1970), Why Men Rebel?, Princeton University Press, Princeton.
Hague, R. ve Martin, H. (2001), Comparative Government and Politics, Palgrave,
NewYork.
Harvey, D. (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul.
Birol Ertan
Jasper, J. M. (2002), Ahlaki Protesto Sanatı : Toplumsal Hareketlerde Kültür,
Biyografi ve Yaratıcılık, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Kalouche, F. ve Eric, M. (2008), “Dünya Sisteminin ve Sistem Karşıtı Hareketlerin
Dönüşümü : 1968 : 2005”, Toplumsal Hareketler: 1750: 2005, Versus Kitap,
İstanbul.
Le Bon, G. (2011), Devrimin Psikolojisi : Kitle Zihni Üzerine Tarihin Gözden
Geçirilmesi, Scala Yayıncılık, İstanbul.
Lenandias, G. E. (2009), “Sosyal Hareketler Teorileri ve Küreselleşme”, Yeni
Toplumsal Hareketler, Kalkedon Yayınları, İstanbul, ss. 63-90.
Lipset, S. M. (1981), Political Man : The Social Bases of Politics, Johns Hopkins
University Press, Baltimore.
Martin, W. G. (2008), “Sistem Karşıtı Hareket Arayışı”, Toplumsal Hareketler:
1750: 2005, Versus Kitap, İstanbul.
Özkoray, N. ve Erol Ö. (2013), Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni, İdea
Politika Yayınları, İstanbul.
Rootes, C. (Editor) (2010), Environmental Protests in Western Europe, Oxford
University Press, Oxford.
Sanlı, L. (2005), Politik Kültür ve Toplumsal Hareketler, Alan Yayıncılık, İstanbul.
Skocpol, T. (1979), States and Social Revolutions : A Comparative Analysis of
France, Russia and China, Cambridge University Press, Cambridge and New
York.
Smelser, N. J. (1962), Theory of Collective Behavior, The Free Press, New York.
Tarrow, S. (1998), Power in Movement : Social Movements and Contentious
Politics, Cambridge University Press, Cambridge and New York.
Tilly, C. (2008), Toplumsal Hareketler, Babil Yayınları, İstanbul.
Touraine, A. (1984), Le Movement Ouvrier, Fayard, Paris.
Wacquant, L. (2010), Kent Paryaları: İleri Marjinalliğin Karşılaştırmalı
Sosyolojisi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
İnternet Kaynakları :
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/emniyet-geziye-3-milyon-600-bin-kisikatildi-h45177.html, Erişim : 26 Kasım 2013.
http://www.gencbaro.org/guncel/gezi-eylemlerinde-gozaltina-alinan-5300-kisiden125-kisinin-tutuklulugu-devam-ediyor.html, Erişim : 10 Ekim 2013.
http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html, Erişim : 10 Ekim 2013.
77

Benzer belgeler