Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum
Transkript
Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale GEZİ PARKI DİRENİŞİ ve YENİ TÜRKİYE1 Gezi Park Resistance in Turkey Birol Ertan* 58 Öz Türkiye, 2013 yılı Haziran ayından başlayarak birkaç ay boyunca tarihinde görülmediği ölçüde yaygınlaşan bir toplumsal hareket ile karşı karşıya gelmiştir. Ülkenin en büyük ili olan İstanbul’un merkezinde bulunan Taksim Gezi Parkı’nı ortadan kaldıracak bir projeye karşı gelişen tepkilerle ülke genelinde bir protesto dalgası yaşanmıştır. Ülkenin hemen her ilinde gerçekleşen ve hiçbir siyasi parti tarafından organize edilmemiş olan bu protestolara, Gezi Parkı Direnişi ismi verilmiştir. 2013 Haziran başında ortaya çıkan Gezi Parkı direnişini analiz etmek, Türkiye’de demokrasinin geleceğine yönelik kestirimlerde bulunmamıza yardım edecektir. Anahtar Sözcükler: Gezi Parkı Protestoları, Toplumsal Hareket, Yeni Toplumsal Hareketler, Gezi Parkı Direnişi Abstract Turkey, for several months, starting from June 2013 to the extent that seen on a widespread social movement was faced with. The country’s biggest province located in the heart of Taksim Gezi Park in İstanbul will eliminate the growing reaction against a project with a wave of protests across the country has experienced. The protests which took place in almost every province of the country and which are not organized by any political party were named as Gezi Park Resistance. To analyze Gezi Park resistance emerged at the beginning of June 2013 will help us to predict for the future of democracy in Turkey. Key words: : Protests for Gezi Park, social movement, new social movements, Gezi Park Resistance in Turkey * Doç. Dr., / [email protected] Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:12 Sayı:47 Yaz: 2014 Sayfa: 58-77 Education Science Society Journal / Volume:12 Issue:47 Summer: 2014 Page: 58-77 Birol Ertan Taksim Gezi Parkı Direnişi ve Boyutları Taksim Gezi Parkı direnişi; Hükûmetin İstanbul Beyoğlu ilçesinde Taksim Gezi Parkı’na (İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi ve 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı olduğu halde) Topçu Kışlası inşa etmek projesini engelleme eylemi olarak başlamıştır. 27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı’na girmesinin ardından başlayan eylemler, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Türkiye’nin tüm illerine yayılmıştır. Gezi Parkı eylemleri Haziran başında bir anda ortaya çıkmıştır diye düşünmek yanıltıcı olur. Gazeteci Yalçın Çakır, direnişle ilgili kitabında (Çakır, 20013: 15), bu eylemlerin Haziran öncesindeki köklerini açıklamıştır. Çakır’a göre ilk eylem, Taksim metro çıkışında 2013 Mart ayında başlatılmış ve ağaçların kesilmemesi ve parka inşaat yapılmaması için metro çıkışında imza kampanyası başlatılmıştı. Bu imza kampanyasında 100 bin imza toplanmaya çalışılmıştır. Bu imza kampanyası bitirilmeden 27 Mayıs müdahalesi gerçekleşmiş ve Haziran başından itibaren bütün ülkeye yayılacak olan Gezi direnişi başlatılmış olacaktı. Çeşitli kaynaklardan alınan ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan veriler dikkate alınırsa, ülkenin Bayburt hariç 80 ilinde Gezi Parkı direnişine destek amaçlı düzenlenen 5 binden çok eyleme 3,5 milyonu aşkın kişi katılmıştır. Gezi Parkı eylemlerine ülkenin hemen her yöresinden 3,5 milyonu aşan kitle katılmakla birlikte, bu eylemlerde ölenler ve yaralananların rakamları da konunun diğer boyutunu yansıtmaktadır. Türk Tabipler Birliği’ne göre ise Gezi Parkı Direnişi eylemleri nedeniyle 15 Temmuz 2013 tarihine kadar yaklaşık 10 bin kişi yaralanmıştır. Bunlardan 8163 kişi hastanelere/gönüllü revirlere başvurmuş, 91 kişi kafa travmasına uğramış, 10 kişi gözünü kaybetmiş ve 1 kişinin dalağı alınmıştır (http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html, erişim : 10 Ekim 2013). Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre ise 4 bin 329 eylemci 697 de polis yaralanmıştır. Gezi Parkı eylemleri nedeniyle gösterilere katılan 5 eylemci ile 1 polis memuru yaşamını yitirmiştir. Bu kayıplar dışında, 2 kişinin de gösterilerde kullanılan «biber gazından etkilenerek» yaşamını yitirdiği görülmektedir. Yukarıda verdiğimiz rakamlar, bugün için değişmiş olabilir ya da bu rakamların altında ya da üstünde bilgiler gerçek olabilir. Bu rakamları vermemizin nedeni, Gezi Parkı olaylarında yaşanan tablonun ciddiyetini gözler önüne sermektir. 59 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye Türkiye, Gezi Parkı Direnişi öncesinde, ülkenin bütününe yayılmış ve aylar süren toplumsal bir hareket ile karşılaşmamıştır. Bu açıdan Gezi Parkı Direnişi, siyasal açıdan incelemeye değer bir konudur. Protesto ve Toplumsal Hareketler İnsanlık tarihinde protestonun tarihi üzerinde bir kaynak yazılsa, çok ilgi çekeceğinden eminim. Umarım, insanlığın protesto tarihi üzerinde bir araştırma yapılır ve bu, kültür tarihimize büyük bir katkı olur. İnsanlık tarihinde dikkat çeken ilk protestoların tarihi, milattan önceye kadar götürebilir. Eski Roma İmparatorluğu’nda gladyatör (dövüşçü) olan Spartaküs, MÖ 73 yılında kaçarak başlattığı ve 100 binden çok kölenin lideri olduğu ayaklanma ile dünya tarihine geçmiş protestocu eylemcilerden birisidir. Spartaküs sonrasında da değişik tarihlerde ve değişik ülkelerde çok sayıda protesto eylemi gerçekleştirildiğini biliyoruz. Son birkaç yüzyılda bu protestoların yoğun olarak sınıf mücadeleleri biçiminde gerçekleştiği ve ideolojik partiler ve liderler tarafından yönlendirildiği de bilinmektedir. 60 Demokratik toplumlarda protesto, siyasal katılım biçimlerinden birisidir. Günümüzde protestonun düşünce özgürlüğü ile yakın ilişkisi vardır. Çünkü, düşünme özgürlüğü, düşünceyi ifade özgürlüğü olmadan hiçbir anlam taşımaz ve düşünceyi ifade etmenin yollarından birisi de elbette protestodur. Protestonun modern hayatın fazlasıyla tatmin edici bir parçası olabileceğine inanan Jasper’a göre modern protesto; tehlikelerine rağmen, hem katılımcılara hem de topluma yararlı olabilir ki, özellikle bireylere, ahlaki sezgilerini incelemek, dile getirmek ya da ilkeleri üzerinde değişiklikler yapmak için ender bulunan bir fırsat sunar (Jasper, 2002: 513). Bu avantajına rağmen, siyasal iktidarlar, eskiden beri protestoları ve protestocuları hoş karşılamamışlardır. Protestolara karşı siyasal iktidarlarca genellikle kullanılan yöntem, polisiye çözümdür. Demokratik olmayan toplumlarda polisin varlığı da protestoların bastırılması hedefiyle yakından ilişkilidir. Loic Wacquant, Robert Reiner’in (“Police and Policing”, 1997) kitabında belirttiği gibi, toplumsal hareketlerde polisiye çözümün mantıksızlığını çok açık biçimde ifade etmektedir. Wacquant’a göre, polisi “suç sorununun çözümü” sayan ideolojik yanılsamanın, “polis fetişizminin” toplumsal temelleri un ufak olurken, yine de polise güvenilmesinin nedeni, zenginlik ile dal budak salmış yoksulluğun birlikte var olmasının patlayıcı etkisinden doğabilecek kargaşayı denetlemek ihtiyacıdır (Wacquant, 2010 : 23). Wacquant; Paul Chevingy’nin Birol Ertan ABD örneğinde, Salvatore Palidda’nın İtalya örneğinde, Fabien Jobard’ın Fransa örneğinde ve Alberto Binder’ın Arjantin örneğinde incelediğinin altını çizmekte ve toplumsal hareketleri bastırmakta polisiye çözümlerin başarılı olamadığını kanıtlamaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, bugün hala demokratik protestoları polisiye önlemlerle bastırmaya çalışan siyasal iktidar örneklerine birçok ülkede rastlamaktayız. Polisiye önlemler ile protestoların önüne geçilebilseydi, protestoların her geçen gün daha da artması ve kitleselleşmesi önlenmiş olurdu. Gördüğümüz ise dünyanın hemen her bölgesinde protestolarda ve protestolara katılımlarda ciddi artışlardır. Loic Wacquant’a göre, son yirmi yılda kapitalist Batının gelişmiş toplumlarını silkelemiş olan kitlesel kargaşalar ile kentsel protestoların kökleri (Wacquant, 2010 : 51); 1. Bu toplumların ekonomilerinin dönemsel dönüşümünde (finans piyasalarının serbestlik kazanması, ücretli emeğin sosyal niteliğini yitirip bireyselleşmesi, işgücünün yenilenmesi vd.) 2. Kentlerin toplumsal olarak kutuplaşmasında 3. Sosyal güvenliğin zarar görmesi pahasına kaynakların toplum içinde adaletsizce dağıtımı ve kamu mallarının metalaşması alanlarında şirketlerin yayılmasını destekleyen devlet politikalarındadır. Daha yakınlara geldiğimizde, geçen yüzyılda öne çıkan protestolar şunlar olmuştur : • 1915 tarihli İskoçya- Glasgow Kira Direnişi ve 1922 Meksika-Veracruz Kiracı Direnişi, • 1964 ABD Getto hareketleri, ve 1963-76 Latin Amerika Gecekondu Hareketleri, • 1970’lerde ABD’nin bazı eyaletlerindeki Eşcinsel Hareketleri, • 1977 Madrid Yurttaş Hareketi örnekleri verilebilir. • 1970’lerden sonra ise Almanya’da sonradan Yeşiller Partisi’nin temelini oluşturacak olan “Yurttaş İnisiyatifi” (Bürgeninitiative) gibi çevreci hareketleri görmeye başlıyoruz. Yukarıdaki kitlesel protesto hareketleri, kentsel toplumsal hareketler olarak isimlendirilmiştir. Bu hareketlerin nitelik değiştirerek ve daha da yaygınlaşarak 61 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye 21. Yüzyılda da sürdüğüne tanık oluyoruz. 2005 yılının Ekim ayında, Fransız banliyölerinde başlayan Kuzey Afrika kökenlilerin yoğun olduğu Getto isyanı, birçok Avrupa ülkesine sıçramış ve arabaların yakılması gibi şiddet hareketlerine neden olmuştur (Ertan, 1999 : 32). Son yıllarda ise sistem karşıtı yeni toplumsal hareket örnekleri ve küreselleşme karşıtı çeşitli eylemler (Wall Street’i İşgal eylemi , “Küreselleşme Karşıtı Koalisyonu”, “Alternatif Küreselleşme Hareketi ve Sosyal Forumlar gibi), görülmüş ve yaşanmaya devam etmektedir. Siyasal iktidarlar, genellikle protestoları ve protestocuları küçümsemeyi ve olayları polisiye önlemlerle engellemeyi tercih ederler. Oysa, protestoyu anlamaya çalışmak, önlemenin de başlangıç noktası olabilir. Jasper’a göre (Jasper, 2002 : 535), protestoyu anlamak için farklı farklı tekniklere ihtiyacımız vardır ki bu, özellikle kültürün, biyografinin ve yaratıcılığın karmaşık etkilerini anlamayı umuyorsak geçerlidir. 62 Kitlesel her protesto, toplumsal bir harekettir. Bu nedenle, toplumsal hareketler konusundaki yaklaşımları incelemek, protesto hareketlerinin doğasını anlamak açısından gerekli ve yararlı olacaktır. Toplumsal Hareketler Toplumsal hareket kavramı, aşağı yukarı aynı biçimde tanımlanmıştır. Tarrow’un tanımını ortalama bir toplumsal hareket tanımı olarak kabul edebiliriz. Tarrow’a göre (Tarrow. 1998 : 4) “toplumsal hareket; elitler, muhalifler ve otoritelerin arasında süregiden karşılıklı ilişkilere, insanların ortak amaçlar ve dayanışmasıyla kolektif biçimde meydan okunmasıdır.” Bu tanımında Tarrow, toplumsal hareketin sisteme karşı bir meydan okuma olduğunu belirtmektedir. Toplumsal hareketler, doğaları gereği muhalif hareketlerdir. Siyasal iktidarı desteklemek için yapılan gösteriler ve karnavallar toplumsal hareket olarak nitelendirilemez. Toplumsal hareketler, yalnızca muhalif hareketler olmakla kalmaz, sistem karşıtı ve küresel hareketler olma noktasına doğru evrilmektedir. Immanuel Wallerstein (2002), Porto Allegre’de 2001 yılında başlayan Sosyal Forumlar dizisini ve “Küreselleşme Karşıtı Koalisyonu” ya da “Alternatif Küreselleşme Hareketi”ni değerlendirirken, bunların neoliberal dünya gündemine alternatif yaratmaya çalıştıklarını vurgulamaktadır (Sanlı, 2005 : 6). Toplumsal hareketleri yalnızca muhalif kimliği ile açıklamak, şüphesiz ki yanıltıcı olur. 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başındaki öğrenci Birol Ertan ve işçi ayaklanmaları, 1970’lerin ortalarında yeniden gelişen kadın hareketi ve cinsel özgürlük hareketi, 1970’lerin sonunda gelişmeye başlayan ekoloji hareketi, 1980’lerin başındaki barış hareketinin eylemleri, fikirleri ve örgütlenme biçimlerinde ortaya çıkan ve bu hareketleri “yeni” kılan nedir? Sanlı’ya göre bu sorunun yanıtı, “bilginin niteliğine ve toplumsal yanlarına ilişkin özellikleri, tarzları ve politik kültürleri” olmuştur (Sanlı, 2005 : 27). Yalnızca siyasal iktidarlar değil, ilk başlarda bazı siyaset bilimcileri de toplumsal hareketlerin önemini ve kaynağını algılamakta çaresizlikler yaşamışlardır. Toplumsal hareketler konusunda önyargılı ve küçümseyici yaklaşımlara birçok örnek verilebilir. N. J. Smelser’in (Smelser, 1962 : 8-16) toplumsal hareketleri bir panik ve çıldırma hali gibi tahammülsüzlük eylemleri olarak görmesini, H. Arendt’in kişinin sosyal bağlarının olmamasının bu hareketlerde yer alınmasına neden olduğu düşüncesini (Arendt, 1973 : 323), Lipset’in potansiyel eylemcilerin evsizler, yoksullar, eğitimsizler, tecrübesizler gibi toplumdan dışlanmış kişiler olduğu iddiasını (Lipset, 1981 : 178) ve birçoklarının da “protesto mikrobunun” tedavi edilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini (Sanlı, 2005 : 49), toplumsal hareketleri anlayamayan yaklaşımlara örnek olarak verebiliriz. “Bir protesto hareketi, neden on ya da yüz yıl önce değil, doğduğu tarihte ortaya çıkar?” diye soran James Jasper (Jasper, 2002 : 454), toplumsal hareketleri anlamak için tarih ve kültürün rolünü açıklamaya çalışmıştır. Jasper’e göre, “Toplumsal Hareketler” isimli bir kitap (Tilly, 2008) yazan Charles Tilly, büyük yerleşimlerin ve yerleşim yoğunluğunun, kentlerde fabrikalar ve işyerleri sayesinde artan nüfusun, insanların istediklerinde örgütlenebilmelerini kolaylaştırdığını kanıtlamak için çaba göstermiştir (Jasper, 2002 : 454). Bu durum da toplumsal hareket kavramı ile kentsel toplumsal hareketler kavramının neden iç içe geçtiğini açıklayan bir durumdur. Toplumsal hareketlerin kaynağı nedir? Elbette, belirli bir sorunun ya da sorun kümesinin ortadan kaldırılması amacı, toplumsal hareketin başlıca nedeni olacaktır. Bu, aynı zamanda toplumsal hareketin kaynağı olarak da görülebilir. 21. yüzyıla geldiğimizde ise toplumsal hareketin kaynağı olarak sorunların çözümü olduğu kadar, siyasal katılım süreçlerinden dışlanmaya karşı tavır alma ya da meydan okuma düşüncesi de hareketlerin başlamasında etkili olmaktadır. Günümüzde toplumsal hareketlerin büyük çoğunluğunda temel hareket noktası ya da şikâyet, katılım eksikliği ya da demokrasi talebidir. Elbette, bir sorunun ya da sorunlar kümesinin çözümü için örgütlenmiş 63 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye yurttaşlar, toplumsal hareketi ortaya çıkarmaktadır. Ancak, bu toplumsal hareketin kaynağının, sorunların çözümünü engelleyen ya da erteleyen demokrasi eksikliği olduğu da bir gerçektir. Toplumsal Harekete Kuramsal Yaklaşımlar Toplumsal hareketleri sınıflandırmak ya da teorize etmeye dönük bazı ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan ilki, Mancur Olson, John Mc Carthy ve Mayer Zald’ın yaklaşımı olan, toplumsal hareketlerde bireyden çok örgütlülükler ve örgütsel çıkarlar konusuna yoğunlaşan Kaynak Mobilizasyonu (resource mobilization) teorisi iken, diğer önemli yaklaşım ise toplumsal hareketleri siyasal sisteme yönelik tavrı ve tepkileriyle sınıflandırmaya çalışan Sidney Tarrow’un geliştirdiği Siyasal Fırsatlar (political opportunity) teorisidir (Çetinkaya, 2008 : 34-35). Yukarıdaki sınıflandırmalara ya da teorileştirme çabalarına daha sonra kültür ya da eylemcilerin özelliklerini katan başka çalışmalar da olmuştur. Ne var ki, bu sınıflandırmalar, özellikle 1970’li yıllardan başlayarak ortaya çıkan yeni toplumsal hareketleri tanımlamakta yetersiz kalmıştır. 64 Kaynak mobilizasyonu teorisyenleri (Olson, Mc Carthy ve Zald, Tilly, Oberschall, Gamson, Klandermans ve elbette Tarrow), toplumsal hareketlerle ilgili aşağıdaki altı öngörüyü paylaşmışlardır (C. Perrow, 1977 : 199) (Sanlı, 2005 : 56-57): 1. Toplumsal hareketler, kolektif eylemler ve toplumdaki çatışmalara göre değerlendirilmelidirler. 2. Kurumsal ya da kurumsal olmayan eylemlerde temel fark yoktur, her ikisinde de çıkar çatışmaları mobilizasyonu sağlar. 3. Kolektif eylemlerde gruplar, kendi çıkar ve taleplerinin rasyonel biçimde peşine düşmüşlerdir. 4. Amaçlar, güç ilişkilerinin sürekli bir ürünüdür. 5. Başarı, grubun politik aktör olarak algılanmasını sağlar. 6. Mobilizasyon; geniş ölçekli, özel amaçlı, bürokratik, resmi örgütleri de içerebilir. Kaynak mobilizasyonu teorisinin kendi içinde eksiklikleri ve tutarsızlıkları olduğu kesindir. Öncelikle, soyut bir yaklaşım ile karşı karşıyayız. Birol Ertan İkinci olarak, bu yaklaşımın Batı merkezli bakış açısını yansıttığı açıktır. Teorisyenlerinin Batı’daki eylemlerden yola çıkarak öngörülerde bulunması, bu sonuca neden olmuş olabilir. Üçüncü olarak, “çıkar çatışmalarını” temel alan yaklaşımın liberal dünya görüşünü ortaya koyduğu, ancak toplumsal hareketlerin liberalizme karşı bir başkaldırı niteliğini gözden kaçırmaya çalıştıkları söylenebilir. Dördüncüsü, bu yaklaşımda toplumsal hareketler içindeki eylemcilerin niteliği dikkate alınmamıştır. Son olarak ise son yılarda ortaya çıkan yeni toplumsal hareketleri Kaynak Mobilizasyonu teorisi ile açıklamak ve değerlendirmek mümkün görünmemektedir. Kaynak mobilizasyonu teorisinin ve dönemin diğer yaklaşımlarının yetersizliği nedeniyle bazı siyaset bilimciler tarafından yeni ve farklı yaklaşımlar geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlisi, Alain Touraine’dir. Toplumsal hareketler üzerine ilk ciddi düşünceler, 1968 öğrenci hareketlerini incelemek için Alain Touraine’nin çalışmalarıyla başlatılabilir. Touraine, sosyal hareketleri, işçi sınıfı hareketinin sonunun gelmesi olarak yorumlamıştır (Touriaine, 1984 : 19). Toplumsal hareketler konusundaki çalışmalarda, “yeni toplumsal hareketler” kavramı ve düşüncesinin yaratıcısı olarak Touraine’i görenler çoğunluktadır (Touriaine, 1984 : 65-70). Alain Touraine’in yaklaşımı ile kendisinden önceki klasik yaklaşım arasında üç önemli fark vardır: 1. Birincisi, toplumsal hareketi tanımlarken Touraine, Çözülme (bozulma) tezlerini reddeder; 2. Toplumsal hareketi anormal olgular olarak değil, sosyal hayatın yaratıcısı olarak görür; 3. Kolektif eylemin alanını yeniden tarif ederek normatif yönelimli eylemleri toplumsal olarak niteler ve toplumsal alanda mücadelenin adresi olarak devlet ya da Pazar mekanizmasının yerine sivil toplumu görür (Sanlı, 2005 : 64-65). Touraine gibi, Habermas’ın toplumsal hareketlere yaklaşımı da klasik yaklaşımın eleştirisine ve 1960’lı yılların devrimci retoriğinin eleştirisine dayanır. Habermas’a göre, toplumsal hareketlerin rollerine ilişkin birbiriyle bağlantılı iki alan vardır : Birincisi, toplumsal öğrenme sürecinde ve kimlik formasyonun oluşumunda toplumsal hareketler rol oynarlar; ikincisi ise demokratik projeleri olan toplumsal hareketler, kamusal alanın yenileşmesi ve söylemlerin kurumsallaşması sürecini başlatabilir, geniş bir toplumsal kurumlar dizgesi ortaya çıkarabilir (Sanlı, 2005 : 69-70). Habermas’a göre, yeni direnme ve çatışma biçimleri, geleneksel sosyo-kültürel dünyanın savunulması için değil, kısmi modernleşmiş alan içindir. Sanlı’ya göre bu yaklaşım, yeni toplumsal hareketleri, yeni toplumsal kimliklerin taşıyıcısı olarak görmez, bunun yerine herkesin kendi fikrini taşıyan bir gruba dâhil 65 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye olmasının yeri olarak görmektedir (Sanlı, 2005 : 70). Toplumsal hareketlerin ne olduğu ve ne olmadığı üzerinde felsefi tartışmalara girerek çalışmayı karmaşıklaştırmadan, günümüzdeki toplumsal hareketleri çözümlemeye dönük bir kuram olan “yeni toplumsal hareketler” teorisini açıklamaya devam edelim. Yeni Toplumsal Hareketler Çağımızın yalnızca bir keşif çağı değil, aynı zamanda bildiklerimizin çeşitli yönlerini gözden geçirme çağı olduğunu vurgulayan Fransız sosyal psikolog Gustave Le Bon, (Le Bon, 2011: 15) yaşadığımız olayları, dünyanın ve insanın hızlı değişim-dönüşüm sürecini anlamak açısından önemli bir saptama yapmıştır. 20. yüzyıl sonlarından başlayan bir süreç, bildiklerimizi alt üst etmeye çoktan başlamıştır. Bunlar arasında neler yok ki. Elbette, toplumsal hareketler de çağımızda yeni biçimler almaya ve değişik yöntemler kullanarak eskilerinden farklılaşmaya devam ediyor. “Yeni toplumsal hareketler” kavramı da bu değişimi anlamak için geliştirilen kavramlardan birisidir. 66 Yeni Toplumsal Hareketler; kadın ve gençlik hareketlerinde olduğu gibi hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde mevcut olan, az ya da çok ölçüde radikal olan, tek bir sorun etrafında kümelenmiş ırkçılık karşıtı, savaş karşıtı, sömürgecilik karşıtı gruplar ile eşcinsel haklarını savunan, hayvan hakları destekçisi ve nükleer karşıtı hareketlerden oluşmaktadır. Bu ortak özellikleri nedeniyle Jahn, Kriesi, Rucht, Schmitt-Beck gibi birçok siyaset bilimci, bu hareketleri Yeni Toplumsal Hareketler olarak isimlendirmişlerdir (GallagherLaver-Mair, 2001 : 413). Toplumsal hareket kavramının net olmadığını ve kavram üzerine çalışan birçok bilim adamının bu kavrama örgütsel bir çerçeveden değil, retorik bir çerçeveden bakmaya başladığını vurgulayan DeLuca; çevreci, kadın hakları, bireysel haklar ve eşcinsel haklarını içeren “yeni toplumsal hareketler” kavramının eski “toplumsal hareket” kavramına meydan okuduğunun altını çizmektedir. DeLuca’ya göre, iki kavramı birbirinden ayıran iki önemli fark, örgütsel açıdan ve sorun alanı bakımından birbirinden farklı nitelikler taşımalarıdır (DeLuca, 1999 : 25). Yeni toplumsal hareketlerde görülen DeLuca’nın altını çizdiği “sorun alanı” farkı, bu hareketlerdeki eylemcilerin tek bir sorun etrafında bütünleşmesi iken; yeni toplumsal hareketlerdeki “örgütlenme” konusundaki yenilik ise eski liderlik anlayışından farklı biçimde örgütlenen ve kolektif liderlik olarak isimlendirilebilecek daha etkili bir örgütlenme yolunu seçmiş olmalarıdır. Birol Ertan Yeni toplumsal hareketler; klasik siyasi partilerde, sendikalarda ve çıkar gruplarında görülen hiyerarşik bir karar alma süreci ve pasif üyelikten farklı olarak aktif katılım ve grup içi demokrasiye dayanan, tek bir kişi etrafında oluşmuş liderliği reddeden, geleneksel kurumsal iletişim kanallarının dışına taşan gösteriler, boykotlar, lobicilik faaliyetleri gibi doğrudan eylem biçimlerini tercih eden bir karaktere sahiptirler. Toplumsal hareketlerin yapılanmasındaki değişimi, Lenandias, şöyle özetlemektedir (GallagherLaver-Mair, 2001: 414): 1. İşçi ve sınıf mücadelesinin dışına kaymaktadır. 2. Siyasi parti ve ideolojilerin güdümünden sıyrılarak bağımsız bir eylem alanı yaratmaktadır. 3. Geçmişteki keskin ve hiyerarşik örgütlenme modelleri yerini esnek, dağınık ve heterojen yapılara bırakmaktadır. 4. Yeni iletişim teknolojilerini örgütlenme sürecinde her geçen gün daha fazla kullanmaktadır. 5. Diğer ülkelerdeki benzer hareketlerle iletişim kurarak organik bağlar oluşturmaktadır. 6. Eylemcilerin kendilerini tanımlama biçimleri kozmopolit bir hal almaktadır (Avrupalı, Dünyalı, Çevreci vb.) Bazı önemli siyaset bilimciler, toplumsal hareketler arasında Eski Politikalar ve Yeni Politikalar kullanımına ilişkin bir ayrım yapmışlardır. Bunlardan ikisi olan Hague ve Harrop, “Karşılaştırmalı Hükümet ve Siyaset” isimli kapsamlı eserlerinde (Hague-Harrop, 2001 : 113), toplumsal hareketlerdeki eski ye yeni politikanın farklı niteliklerini şöyle belirlemişlerdir: Konu Örgütlenme Sisteme Yaklaşım Katılım araçları Katılım türü İlgi alanı Eylem alanı Eylemci yaş grubu Eski Politika formel destekleyici partiler Ortodoks/geleneksel çıkarlar ulusal orta yaş Yeni Politika informel eleştirel mücadele grupları geleneksel olmayan değerler küresel gençler 67 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye Peki, yeni toplumsal hareketlerin geleceği konusunda ne düşünülmektedir? Kalouche ve Mielants’ın iddiası, 20. Yüzyılın ikinci yarısında kapitalizmin ekonomik ve maddi yaşamın her alanına gitgide daha fazla nüfuz edip bunların içine işlediği süreçte, sistem karşıtı hareketlerin de radikal biçimde yeniden biçimlenmeye başladığıdır (Kalouche-Mielants, 2008: 279). Bu yaklaşım, “yeni toplumsal hareketler” kuramını da destekler görünmektedir. Kalouche ve Mielants; Dunaway, Samir Amin, Maffesoli, Castells gibi konu üzerine düşünce geliştirenlerin de vurguladığı gibi kapitalizmin her yere işlemesi ile çıkar, din ve etnisite bağları ve kimlikleri zayıflayarak klasik ideolojilerin yerine yeni kimliklerin inşa edilmesine (Kalouche-Mielants, 2008 : 280) kapı aralamıştır. Bu yaklaşım, yeni toplumsal hareketlerin ayırıcı özelliği olarak “yeni kimlikler inşası”nı belirgin bir özellik olarak ortaya koymaktadır. Kalouche ve Mielants, yeni toplumsal hareketlerin geleceği konusunda iyimserdirler. Onlara göre, eski ideolojiler olarak milliyetçilik, liberalizm, ve neo-liberalizm artık umut vaat etmiyor ve yeni toplumsal hareketler olarak dünya çapındaki isyanlar, post-kapital ve post-liberal bir varoluşa işaret ediyor (Kalouche-Mielants, 2008: 303). 68 Yeni toplumsal hareket kuramcılarının çoğu, yeni toplumsal hareketlerin toplumların ya da ülkelerin evrimlerini hızlandıracakları, değişimlere önayak olacakları, ancak bu biçimleriyle ve sınıf mücadelesinin dışına taşan nitelikleri nedeniyle ideolojik yaklaşımları etkisizleştirerek devrimleri engelleyici bir işlev görecekleri düşüncesindedirler. Bu konu, incelenmeye ve üzerinde düşünülüp öngörülerde bulunmaya değer bir konudur. Bu nedenle, toplumsal hareketler konusunu, devrim kuramları ile zenginleştirmenin yararlı olacağına inanıyorum. Siyasal Sistemin Değişimi ve Devrim Kuramları Devrimlerin neden kaynaklandığı konusunda yapılan çalışmalara iki örnek, Davies ve Gurr’ün kitaplarıdır (Davies, 1970) (Gurr, 1970). Bu çalışmalarda ve diğer kaynaklarda devrimlerin neden ortaya çıktığına ilişkin çeşitli yaklaşımlar incelendiğinde, temel olarak üç farklı görüş ortaya çıkar. Bunlardan birincisi, Davies ve Gurr’ün de savunduğu, devrimlerin nedeni olarak “halkın beklentileri ile siyasal iktidarın ya da sistemin bu beklentilere yanıt vermesi arasındaki boşluğun açılması” anlamında “devrimci boşluk” (revolutionary gap) yaklaşımıdır. Diğer yaklaşımda ise devrimler, siyasal iktidarın ya da siyasal sistemin devrim oluşumunu engelleyebilecek nitelik ve yeteneğini kaybetmesi ile açıklanır. Bu yaklaşımı savunanlardan birisi, devrimlerin yapısal nedenlerden kaynaklandığı üzerine 1979’da bir kitap (Skocpol, 1979: Birol Ertan 304) yazmış olan Skocpol’dür. Skocpol’e göre, devrimlerin nedeni, devrime katılanların motivasyonu ile açıklanamaz (Hague-Harrop, 2001 : 125). Son bir yaklaşım ise devrimlerin devrimcilerin çalışmasına ve etkinliğine bağlı olarak ortaya çıktığını savunan görüşlerdir. Sonuncusunun, daha çok ideolojik siyasi hareketlerin savunduğu bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Köklü değişiklikler getiren birçok devrimin bir anda ve beklenmeyen biçimde gerçekleştiğine çok sayıda ülkeden örnekler verebiliriz. Bu nedenle, hangi ülkede ve ne zaman devrim olacağını kestirmek o kadar da kolay değildir. Devrim Psikolojisi üzerine önemli bir kitap yazmış olan Le Bon’a göre, sanılanın tam tersine, en muhafazakâr halklar, en şiddetli devrimlerin düşkünü olmuştur. Bu halklar, muhafazakâr olduklarından tedrici evrim geliştiremezler ya da çevredeki değişikliklere uyum sağlayamazlar; uyumsuzluk çok aşırı bir boyuta ulaştığında da aniden uyum sağlamak zorunda kalırlar. Le Bon’a göre bu ani evrim, devrimi oluşturur Le Bon, 2011: 33-34). Halk arasında yaygın olarak kullanılan “geminin dibe vurmadan yukarıya doğru çıkmayacağı” yaklaşımı da Le Bon’un devrim ve muhafazakârlık ilişkisine ilişkin görüşleriyle uyumludur. Gezi Parkı Direnişi ile başlayan hareketlerin devrimci bir söylemi ve istemi olduğu kesindir. Peki, bu hareketlerin özellikle büyük kentlerde ortaya çıkmasının nedeni nasıl açıklanmalıdır? Devrimci düşünceler ve hareketlerin kentlerde ortaya çıkmasının nedeni üzerine çeşitli tezler ileri sürülebilir. Ancak, gerçek şudur ki, bugün siyasal iktidarla kent mekânında üslendikleri için devrimci eylemlerin de kentlerde ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir başka önemli nokta ise en büyük çelişkilerin ve adaletsizliklerin kentlerde yaşanması, gelir dengesizliklerinin kentlerde apaçık ortaya çıkması, devrimci hareketlere ilham kaynağı olmaktadır. Kentlerdeki nüfus fazlalığı ve yoğunluğu da kentleri, devrimci hareketler için uygun bir mekâna dönüştürmektedir. David Harvey’in belirttiği gibi, temeli sömürüde olan bir kentsellik, tarihin mirası olup gerçekten insancıl bir kentsellik henüz yaşama geçirilebilmiş değildir ve sömürüye dayanan bir kentsellikten, insanlığın hak ettiği bir kentselliğe olan yolu çizmek, devrimci kuramı bekleyen bir görevdir (Harvey, 2003: 283). Bu düşünceyle, kentsel toplumsal hareketlerdeki devrimci söylem ve eylemi görmek ve bu hareketlerin geleceği hakkında öngörülerde bulunmak için kentleri ve kent sakinlerini, daha da ötesinde kent sakinlerinin arasındaki iletişimleri çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Kuramcılarının çoğunun tersine, yeni toplumsal hareketleri devrimci bir dönüşümün ipuçları olarak gören düşünürler de bulunmaktadır. Bunlardan 69 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye birisi olan Amerikalı düşünür, tarihçi, dilbilimci, yazar ve eleştirmen Noam Chomsky’ye göre, Occupy/işgal Et hareketi, otuz yıldır sürdürülen sınıf savaşına karşı halkın ilk büyük karşı koyuşudur ve bu hareket artık kamp çadırlarıyla işgal eylemi yapmaktan çıkıp ülkenin vicdanını işgal etmeye başlamıştır (Chomsky, 2013 : ix). Chomsky gibi ABD’deki ve Avrupa ülkelerindeki birçok anarşist ve radikal düşünür, yeni toplumsal hareketlerin devrimci niteliğine dikkati çekmektedirler. Bu noktada bir diğer önemli soru ortaya çıkar: Toplumsal hareketlerin niteliğindeki değişim, devrimler konusunda niçin yaşanmasın? Toplumsal hareketler nitelik değiştirerek “yeni toplumsal hareketler” biçimini almışsa, devrimlerin de eskiden sahip olduğu nitelikleri dışında yeni ve farklı özellikler ile ortaya çıkması mümkün değil midir? 70 Yukarıdaki sorunun yanıtının, başka bir çalışmanın konusu olacak kadar uzun ve derin olduğuna inanıyorum. Ancak, 21. yüzyıldaki devrimlerin, 18. yüzyıldaki, 19. yüzyıldaki ya da 20. yüzyılda yaşanan devrimler gibi olmasını beklemek de akılcı olmayacaktır. Bu nedenle, 21. yüzyılda yaşanan ve yaşanacak yeni toplumsal hareketlerin devrimlere öncülük edip etmeyeceği konusunda kesin hükümlü olmanın doğru bir tavır olduğunu düşünmüyorum. Gezi Parkı Direnişinin Etkileri Gezi Parkı eylemleri ve devamında sürdürülen protestolar, Türkiye’nin muhafazakâr siyasal sistemi aşarak gelecekte farklı bir noktaya sürüklenebileceği ve devrimci bir dönüşümü yaşayabileceği konusunda ipuçları vermiştir. Bu gerçeği en iyi ifade edenlerden birisi, yüzyılımızın yaşayan filozoflarından birisi olarak kabul edilen Noam Chomsky olmuştur. Chomsky, Gezi Parkı Direnişi konusunda çok heyecanlı ve iddialı ifadeler kullanmıştır. “Önde gelen yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler ve diğer entelektüellerin cesaret ve dürüstlükle kendilerini ortaya koydukları, baskıyı ve şiddeti ortadan kaldırmak için sivil itaatsizliğin de ötesinde yollarla mücadele ettikleri başka bir ülke bilmiyorum” (Chomsky, 2013: 98) diyen Chomsky’nin bahsettiği bu efsanevi direniş, Gezi Parkı direnişinden başkası değildir. Gezi Parkı direnişi, Noam Chomsky gibi aydınlar yanında, yurt dışından başka destekler de bulmuştur. İnternette Gezi Parkı direnişine destek için düzenlenen bir imza kampanyasına 1500’ün üzerinde filozof, yazar, düşünür ve akademisyen imza vermiştir. Ayrıca, Aloin Badiou, Slavoj Zizek, Antonio Birol Ertan Negri, Etienne Balibar, Philip Armstrong, Bernard Stiegler gibi dünyaca ünlü 29 filozof da Gezi eylemlerinde hükümetin tavrını eleştiren ve eylemcileri destekleyen bir çağrı bildirisini imzalamışlardır (Çelebi-Soysal, 2013 : 1921). Bunun dışında da dünyanın farklı ülkelerinde Gezi Parkı direnişini desteklemek için çok sayıda eylem ve protesto yapılmıştır. Gezi Parkı direnişine aydınlar ve düşünürlerden destek, yalnızca yurt dışı ile sınırlı kalmadı. Türkiye’de aydınlar ve düşünürler, eylemler boyunca ve sonrasında Geziciler ve Hükümeti destekleyenler diye ikiye bölünmüşlerdir desek yanılmış olmayız. Erol Özkoray’a göre, durum o kadar olağanüstüydü ki, Cumhuriyet tarihinde, yani 90 yıldır ilk kez bu denli büyük bir halk ayaklanmasıyla karşılaştık ve 6. Filo eylemleri, 15-16 Haziran işçi olayları, Tariş direnişi gibi sosyal, toplumsal ve siyasi hareketler sınıfsal temelli olmasına karşın, Gezi direnişinde toplumun bütün kesimleri, bütün sosyal gruplar ve bütün yaş grupları işin içinde ve demokrasi istiyorlardı (ÖzkorayÖzkoray, 2013 : 9). Bazı yorumcular, Taksim Gezi Parkı direnişini “Taksim Komünü” olarak isimlendirme noktasına kadar varmışlardı (Eğribel-Özcan, 2013 : 51). Gerçekten de yukarıdaki değerlendirmeye benzer çok sayıda yorumu, Gezi Parkı direnişinin hemen sonrası çıkan kitap ve makalelerde görmek olasıdır. Son 15 yılda Chiapas’tan Chicago’ya, Prag’dan Porto Allegre’ye, Seattle’dan Sandton’a ve Güney Afrika’ya kadar radikal protesto eylemleri patlak verdi ki, bu hareketlerin dikkat çekici iki niteliği, anti-kapitalist olmaları ve çokuluslukıtalararası birliktelikler üzerinde kurulan (Martin, 2008 : 5). küreselleşme karşıtı hareketler olmalarıydı. Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp tüm ülkeye yayılan ve değişik şekillerde devam eden toplumsal hareketlerin William G. Martin’in yukarıda tanımladığı çerçevenin de dışına çıktığı çok açık biçimde görülebilir. Gezi direnişi ile başlayan toplumsal hareketler dalgasını açıklamak için Yeni Toplumsal Hareketler kuramından yararlanmak uygun olur düşüncesindeyim, ancak Gezi direnişi eylemlerinin Türkiye’ye özgü özellikler taşıdığı da unutulmamalıdır. Yeni toplumsal hareketler ile Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı direnişi arasında benzerlikler kurulmaya çalışılsa da temel bir noktada farklılık olduğu gözlerden kaçırılmamalıdır. Yeni toplumsal hareketlerde “iktidar hedefi” görülmeyip bir sorun etrafında örgütlenme ve bu sorunu çözmeye dönük seferberlik ruhu varken, Gezi Parkı direnişinde “iktidara meydan okuma” ve iktidar değişimi istemi mevcuttur. İktidar değişimi talebinin ise orta ve uzun dönemde kısmen de olsa “iktidar hedefi” olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle, Gezi 71 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye Parkı direnişi, yeni toplumsal hareketlerden nitelik olarak kopan, devrimci bir söylemi olan ve iktidar değişikliği talebiyle ilerideki siyasal mücadelede rol oynayabilecek bir kitlesel hareket niteliğindedir ve bu yönüyle de ilerideki toplumsal hareketlere örnek oluşturması mümkündür. 72 Türkiye, Gezi eylemlerinde dünyada bundan sonra yaşanacak toplumsal hareketlere de öncülük yapacak deneyimler üretmiştir. Siyasal iktidarlar, bir yandan muhaliflerin iletişimsel gücünü kırmak ve söylemlerini geçersizleştirmek için çalışırken, diğer yandan egemen medya ile ideolojik anlamda kitleleri şekillendirmeye, tektipleştirmeye, muhalif söylemlerden uzaklaştırmaya, bir anlamda “akılsızlaştırmaya” çalışır. Ne var ki, her tarihsel dönem, iletişim teknolojilerinin gelişimine uygun bir medyanın yaratılması ve kullanımına olanak tanır (Çoban, 2009 : 45). İstanbul’da Gezi Parkı direnişi biçiminde başlayan ve sonrasında ülkenin her yanına yayılan toplumsal hareketler de twitter, facebook ve internet üzerinden canlı tv yayınları ile kendi medyalarını üretmişlerdir. Çoban’a göre, internet, sınırları aşabilme kapasitesi ve demokratik iletişimi yaratabilmesi sayesinde şimdiye dek geliştirilen tüm medya iletişimini içeren en güçlü iletişim aygıtı haline gelmiştir (Çoban, 2009 : 57). “Küresel İnternet Kullanımı” isimli çalışmalarında T. V. Ford ve G. Gil’e göre (Ford-Gil, 2001 : 202) internet, bireylerin ve bağımsız kolektiflerin tüm dünyada milyonların takip edebildiği ve kendi sesleriyle iletişim kurabildikleri ilk medyadır. Bu niteliğiyle internetin ülkemizdeki Gezi direnişi ile başlayan toplumsal hareketlerde yoğun olarak kullanıldığına tanık olduk. Gezi direnişi boyunca Türkiye’de internet medyası öylesine etkili olmuştur ki, polisiye önlemlere ek olarak iktidarın belirli bölgelerde internet erişimini engellemeye dönük girişimleri görülmüştür. Hükümetin twitter ve facebook gibi sosyal medya hizmet sağlayıcılarından eylemcilerin kullanıcı bilgilerini istediğine ilişkin yayınlar üzerine söz konusu sosyal medya sitelerinden açıklamalar yapılmış, ülke genelinde internetin yasaklanacağına ilişkin haberler üzerine iletişimden sorumlu bakanlıktan yalanlama yapılmak durumunda kalınmıştır. Bütün bunlar, Gezi Parkı direnişi gibi yeni toplumsal hareketlerin kendi iletişim organlarını yaratmak konusunda çaresiz olmadıklarını kanıtlamıştır. Bu durum da muhafazakâr iktidarların eskisi gibi totaliter yöntemler kullanarak protestoları bastırmakta daha az başarılı olabileceklerini göstermesi açısından örnek teşkil etmektedir. Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye’de neleri değiştirdiğine bir örnek, ülkenin her yerinden eylemlerin başladığı Haziran başından itibaren internet kullanımı oranlarının bir anda artması ve ülkedeki muhalif gazetelerin günlük baskı Birol Ertan sayılarında (tirajlarında) ani artışlar olmuştur. Mayıs-Haziran 2013 aylarındaki gazete günlük baskı sayıları karşılaştırıldığında, ülke genelinde yayımlanan gazetelerin toplam günlük baskı sayılarında 70 bini aşan bir artış görülmüş, muhalif gazetelerin tirajlarında ise 100 bini aşkın tiraj artışı görülmüştür. Bu gazeteler; Sözcü (70 bin), Yurt (10 bin), Aydınlık (9 bin), Cumhuriyet (6 bin), sol (4 bin), BirGün (2 bin) olmuştur. Çok sayıdaki iktidar yanlısı gazeteden sadece Yeni Şafak ve Akit gazetelerinde günlük baskı sayısı artışı görülmüş, Gezi eylemlerinde hükümet yanlısı tavır sergileyen Habertürk, Zaman, Milliyet, Star, Vatan, Akşam, Bugün gibi gazetelerde 70 bini aşkın günlük baskı sayısı kaybı yaşamıştır (Bulut, 2013 : 85). Bu durum da göstermektedir ki, protesto hareketlerine katılan kitlelerin duygu ve düşüncelerine duyarsız kalan medya organları, kısa zaman içinde bile güç kaybetmekte, protestocuların taleplerinin sesi olan medya organları ise güçlenmektedir. Gezi Parkı direnişi, yalnızca Türkiye açısından bir örnek oluşturmakla kalmamış, kısa zamanda dünyanın diğer ülkelerinde de bulaşıcı bir etki yapmıştır. Toplumsal olaylar, aynen doğa olayları gibi birbiriyle ilintilidir. Örneğin, 1789 Fransız İhtilali, dünyanın birçok yerinde milliyetçiliği gelişmesine yol açmıştır (Beşeri, 2010 : 11). Geçmişte Paris Komünü örneği ve 1917 Ekim devrimi de zaman içinde dünyada etkili olmuş siyasi hareketlerdir. Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp ülke geneline yayılan ve kalıcılaşan toplumsal hareketler de zaman içinde dünyanın değişik bölgelerinde etkisini gösterecektir Şimdiden Brezilya ve ardından Mısır’da yaşanan olayların da Türkiye’deki toplumsal hareketler ile benzeştiği görülmektedir. Batı ülkeleri kentlerinde 1990-92 arasında Fransız işçi sınıfı banliyölerini, Britanya’nın yoksul mahallelerini, Kuzey Amerika’nın gettoları ile Latin Amerika’nın yoksul kasabalarını saran toplu şiddet patlamalarında, çöküş girdabına yakalanmış, yoksul, tecrit edilmiş ve köhneyen kent mahallelerinin gençliği yer almıştır. Wacquant’a göre, bu olayların yakıtı, söz konusu bölgelerin içinde ve çevresinde gittikçe artan etnik ve ırksal gerilimlerdir (Wacquant, 2010 : 33). Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı direnişi ve devamındaki hareketlerde ise etnik ve ırksal bir gerilimden çok, mevcut siyasal sisteme karşı radikal bir duruş etkili olmuştur. Türkiye’de 2013 yılı ortasında ortaya çıkıp ülkeyi ve dünyayı sarsan Gezi Parkı direnişi, yalnızca yeni toplumsal hareket çerçevesinde daha önce Almanya gibi Avrupa ülkelerinde görülmüş olan çevreci hareketlerin devamı olarak değerlendirilemez. 1970’lerden sonra ve özellikle 1980 sonrasında çevreci hareketler, özellikle Almanya’da ve daha sonra birçok Avrupa 73 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye ülkesinde etkili olmuşlardır. Ne var ki, 1997’den bu yana İtalya, İspanya ve Fransa’da bir ölçüde arttığı gözlenen çevreci hareketler, Almanya’da düşüşe geçmiş, İngiltere ve İsveç gibi ülkelerde ciddi olaylar yaşanmamıştır (Rootes, 2010 : ix-x). Bu durum, 1980’lerden başlayarak bir anda yaygınlaşan çevreci hareketlerin Avrupa ve hinterlandındaki gelişerek ve güçlenerek sürdüğü tezini çürütmektedir. Bu anlamda da Gezi Parkı eylemlerinin Avrupa çevreci hareketlerinin ülkelerde devamı olduğunu ileri sürmek gerçekçi değildir. Gezi Parkı eylemlerinin hemen ardından Brezilya’da da benzer hareketler gerçekleşmiş, fakat ülke liderlerinin sağduyulu tavrı sonrasında bu hareketlerde yavaşlama görülmüştür. Brezilya’daki eylemlerde Gezi Parkı direnişini destekleyen pankartlar açılmış ve açıklamalarda bulunulmuştur. Bu da Gezi Parkı direnişinin kısa zamanda ülke dışına taşan etkisine bir örnek olarak gösterilebilir. 74 Sonuç ve Değerlendirme Türkiye’de Haziran 2013’de başlayıp hızla ülkenin her bölgesine yayılan Taksim Gezi direnişi eylemleri, başka boyutlarda ve şekillerde devam etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Ankara-Tuzluçayır’da yaşanan direnişler ve sonrasında ODTÜ ormanlarının yol çalışması için talan edilmesine karşı geliştirilen protestolar; Gezi ruhunun devamı sayılacak eylemler olup siyasal iktidarın otoriter ve baskıcı politikalarına karşı ülkenin duyarlı kesimlerinin meydan okuması ve daha çok demokrasi-katılım istemlerinin bir sonucudur. Türkiye’de Gezi Parkı direnişi ile başlayıp değişik biçimlerde süren protestoları, katılımcılarını küçümseyerek açıklamaya ve polis şiddeti ile çözmeye çalışmak, yakın tarihten ders alınmadığını göstermektedir. Halkların oluşturduğu sabit toplulukların yanı sıra, yığınlar diye bilinen devingen ve geçici topluluklar vardır. Tarihteki büyük hareketlerin gerçekleştirilmesine yol açan bu kitlelerin, onları oluşturan bireylerden bütünüyle farklı özellikleri vardır (Le Bon, 2011: 18). Bu özelliklerin ne olduğu ve nasıl bir evrim geçirdikleri, kitle psikolojisi üzerine çalışma yapan uzmanlar incelemektedir. Bu özelliklerin tarihin değişik dönemlerinde ve her ülkede farklı olduklarının altını çizmek gerekir. Türkiye’de Gezi Parkı olayları ile başlayan kitle hareketlerinin nedenlerinin de son dönem iktidarının politikalarının da ayrıntılı incelendiği çok kapsamlı bir çalışma ile belirlenebileceğine inanıyorum. Birol Ertan Siyasetçiler ve iktidar elitleri, kitle iletişim araçları başta olmak üzere her aracı kullanarak kitleleri anlamsız ve yanıltıcı gösteriler ile istedikleri biçimde yönlendirebiliyorken, iktidar elitinin inandırıcılığı zayıflayınca ve genç kitleler bilinçlenince, bir anda sokaklar gösteri alanlarına dönüştü. Kitleler, kendi gösterilerini kendileri oluşturmaya başladılar. Gezi Parkı olaylarının bir anda bütün Türkiye’ye yayılabilmesinin arka planındaki kitle ruhunu bu gerçekle açıklamak gerekir. Protestolar, gösteriler, siyasi eylemler ve toplumsal hareketler, bir ülkenin demokratikleşmesinde olduğu kadar, adaletsizliklerin giderilmesi konusunda da doğrudan ve dolaylı katkılarda bulunurlar. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki, bir ülkenin demokratikleşmesi ve ilerlemesinde politikacıların ve yönetenlerin etkisinden çok, örgütlü hareketlerin ve protestoların katkısı her zaman daha büyük olmuştur. Gezi Parkı direnişi, nitelikleri değerlendirildiğinde Türkiye’de “ilk” ve katılımcıları açısından bakıldığında “etkili” bir protesto hareketi olmuştur. Bu protestoların bir anda yaşanıp son bulan bir siyasal-toplumsal hareket olmadığı, yurdun çeşitli bölgelerinde devam eden Park Forumları ya da Ankara’da ODTÜ ormanlarına karşı halkın ve öğrencilerin protesto hareketleri gibi örnekler ile görülmektedir. Türkiye, Gezi Parkı direnişi sonrasında yeni bir siyasal mücadele içine girmiştir ve bu mücadelenin ileride ülkenin siyasal iktidarını ve sistemini şekillendirilmesinde rol oynayacağı anlaşılmaktadır. Toparlarsak, şunu söylemek mümkündür: Gezi Parkı direnişi sonrasında Yeni Bir Türkiye tablosu ortaya çıkmış olup bu kaçınılmaz değişimin ertelenebilir, ancak engellenemez olduğu söylenebilir. Gazi Parkı direnişi konusunda yapılacak son bir değerlendirme, bu hareketin niteliğine ilişkin olabilir. Gezi Parkı direnişi, yeni toplumsal hareketlerden (iktidara meydan okuma açısından) nitelik olarak kopan, kısmen devrimci bir söylem geliştiren ve iktidar değişikliği talebiyle ileride ülkede ve dünyadaki siyasal mücadelelere örnek oluşturabilecek bir harekettir. Tarihten alınacak ders şudur: Taksim Gezi Parkı direnişini anlamaya çalışmak, onu bastırmaya ve yok etmeye çalışmaktan daha kolay, anlamlı ve gerçekçi olacaktır. 75 Gezi Parkı Direnişi ve Yeni Türkiye DİPNOTLAR 1 Bu makale, Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin 4-6 Aralık 2013 tarihlerinde Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan 13. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur. Kaynakça Arendt, H. (1973), The Origins of Totalitarianism, Harcourt, New York. Beşeri, M. (2010), Bazen Turuncu, Bazen Kırmızı Devrim, Togan Yayıncılık, İstanbul. Bulut, G. (2013), “Direniş ve Medya: Gözümüzün İçine Baka Baka”, Praksis Özel Sayı, Ağustos 2013, ss. 79-93. Çakır, Y. (2013), Bu Daha Başlangıç, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul. Çelebi, V. ve Soysal, A. (Editörler) (2013), Direnişi Düşünmek : 2013 Taksim Gezi Olayları, MonoKL Yayınları, İstanbul. Çetinkaya, Y. Doğan (2008), “Tarih ve Kuram Arasında Toplumsal Hareketler”, Toplumsal Hareketler: Tarih, Teori ve Deneyim, İletişim Yayınları, İstanbul, ss. 15-61. 76 Chomsky, N. (2013), Occupy / İşgal Et, Agora Kitaplığı, İstanbul. Çoban, B. (2009), “Toplumsal Hareketler ve Radikal Medya”, Yeni Toplumsal Hareketler, Kalkedon Yayınları, İstanbul, ss. 43-62. Davies, James C. (1970), When Men Revolt and Why: A Reader in Political Violence and Revolution, Free Press, NewYork. DeLuca, K. Michael (1999), Image Politics: The New Rhetoric of Environmental Activism, Routledge, NewYork and London. Ertan, K. Akkoyunlu (1999), “Kentsel Hareketlerden Yeni Toplumsal Hareketlere”, Amme İdaresi Dergisi, TODAİE, Sayı : 32/3. Eğribel, E. ve Ufuk, Ö. (2013), “”Küre-Muhafazakar Otoriterliğe Karşı Yeni Dünyanın İlk Zaferi : Taksim Komününe Selam”, Sosyologca, Sayı 6, Temmuz-Aralık 2013, Doğu Kitabevi, ss. 51-58. Ford, T. V. ve G. Gil (2001), “Radical Internet Use”, Radical Media: Rebellious Communication and Social Movements, Sage Publications, London. Gallagher, M. ve Michael, L. Peter, M. (2001), Representative Government in Modern Europe, McGraw Hill, New York. Gurr, T. R. (1970), Why Men Rebel?, Princeton University Press, Princeton. Hague, R. ve Martin, H. (2001), Comparative Government and Politics, Palgrave, NewYork. Harvey, D. (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul. Birol Ertan Jasper, J. M. (2002), Ahlaki Protesto Sanatı : Toplumsal Hareketlerde Kültür, Biyografi ve Yaratıcılık, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Kalouche, F. ve Eric, M. (2008), “Dünya Sisteminin ve Sistem Karşıtı Hareketlerin Dönüşümü : 1968 : 2005”, Toplumsal Hareketler: 1750: 2005, Versus Kitap, İstanbul. Le Bon, G. (2011), Devrimin Psikolojisi : Kitle Zihni Üzerine Tarihin Gözden Geçirilmesi, Scala Yayıncılık, İstanbul. Lenandias, G. E. (2009), “Sosyal Hareketler Teorileri ve Küreselleşme”, Yeni Toplumsal Hareketler, Kalkedon Yayınları, İstanbul, ss. 63-90. Lipset, S. M. (1981), Political Man : The Social Bases of Politics, Johns Hopkins University Press, Baltimore. Martin, W. G. (2008), “Sistem Karşıtı Hareket Arayışı”, Toplumsal Hareketler: 1750: 2005, Versus Kitap, İstanbul. Özkoray, N. ve Erol Ö. (2013), Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni, İdea Politika Yayınları, İstanbul. Rootes, C. (Editor) (2010), Environmental Protests in Western Europe, Oxford University Press, Oxford. Sanlı, L. (2005), Politik Kültür ve Toplumsal Hareketler, Alan Yayıncılık, İstanbul. Skocpol, T. (1979), States and Social Revolutions : A Comparative Analysis of France, Russia and China, Cambridge University Press, Cambridge and New York. Smelser, N. J. (1962), Theory of Collective Behavior, The Free Press, New York. Tarrow, S. (1998), Power in Movement : Social Movements and Contentious Politics, Cambridge University Press, Cambridge and New York. Tilly, C. (2008), Toplumsal Hareketler, Babil Yayınları, İstanbul. Touraine, A. (1984), Le Movement Ouvrier, Fayard, Paris. Wacquant, L. (2010), Kent Paryaları: İleri Marjinalliğin Karşılaştırmalı Sosyolojisi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. İnternet Kaynakları : http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/emniyet-geziye-3-milyon-600-bin-kisikatildi-h45177.html, Erişim : 26 Kasım 2013. http://www.gencbaro.org/guncel/gezi-eylemlerinde-gozaltina-alinan-5300-kisiden125-kisinin-tutuklulugu-devam-ediyor.html, Erişim : 10 Ekim 2013. http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html, Erişim : 10 Ekim 2013. 77