indir! - Rasim Pehlivanoğlu Kimdir?

Transkript

indir! - Rasim Pehlivanoğlu Kimdir?
OKULLARDA BAŞARININ
YOLLARI
1
BAŞARIYI TANIYALIM
(Başarının Temel Kavramları)
Birinci Basım Öncesi Verilen Tavsiye Kararı:
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının
26.05.2000 tarih ve 6115 sayılı kararıyla bütün öğretmen ve öğrenciler
için 10 (on) yıl süreyle tavsiyesi uygun görülmüştür. Tavsiye kararı,
MEB: Tebliğler Dergisi Haziran 2000-2513-EK sayısının 35.
sayfasında yayınlanmıştır.
Kitap, eleştiri gözüyle baştan sona dikkatle yeniden okunmuş,
gereken düzenleme ve düzeltmeler yapılarak yenilenmiş ve
geliştirilmiştir.
İnsanların aradığı
Huzur, sükûn, mutluluktur.
Buna erişmenin yolu
Başarıya ulaşmaktır.
Rasim PEHLİVANOĞLU
2
Rasim PEHLİVANOĞLU
YAZARI
: Rasim PEHLİVANOĞLU
F.Çakmak Mh. Fuzuli Cad.
Esen Sok. Ülkü Apt. No: 57/4
38020 - KAYSERİ
Tel.
: (0352) 233 90 30
Cep
: 0507 683 33 73
İnternet Adresi: www.rasimpehlivanoglu.com
Sayfa Düzeni
: Çağrı YILDIRIM
ISBN No
: 975-93676-0-2
Baskı ve Cilt :
Başarıyı Tanıyalım
3
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ. ................................................................................ 5
ESER HAKKINDA YAZILANLAR ................................... 10
GİRİŞ .................................................................................. 11
BAŞARIYI TANIYALIM ................................................. 15
BAŞARI NEDİR? ......................................................... 16
1. BAŞARI YAPILMAK İSTENİLENİ YAPMAKTIR .... 16
2. BAŞARI HEDEFLERİ AŞMAK-AMACA
ULAŞMAKTIR .............................................................. 18
3. BAŞARI HAZZA ULAŞMAK, HUZURA
KAVUŞMAKTIR........................................................... 20
4. BAŞARI MUTLULUĞA ERİŞMEKTİR ...................... 21
1.
2.
3.
4.
BAŞARI NE YAPAR – NEYE YARAR? ................... 23
BAŞARININ GETİRDİKLERİ ..................................... 23
ÖĞRENCİLİKTE BAŞARI ........................................... 24
BAŞARILI ÖĞRENCİNİN GÖRÜNTÜSÜ .................. 27
MESLEKTE BAŞARI ................................................... 31
BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR .................... 35
1. AMAÇ ............................................................................ 36
2. ÜLKÜ ............................................................................. 38
MİLLİ ÜLKÜ ................................................................. 40
BÜYÜKLÜK ÜLKÜSÜ ................................................ 42
3. İNANMAK ..................................................................... 44
BİR ŞEYE İNANMIŞ OLMANIN ÖNEMİ .................. 46
4. ÇALIŞMAK ................................................................... 49
5. ÖLÇÜLÜ OLMAK ........................................................ 53
KONUŞMADA ÖLÇÜ .................................................. 55
6. İHTİYAÇ DUYMAK .................................................... 58
7. METOT .......................................................................... 59
8. ZAMAN ......................................................................... 60
9. DÜŞÜNMEK ................................................................. 61
10. AZİM – AZMETMEK (KARARLILIK) ...................... 63
11. SABIR – SEBAT .......................................................... 65
12. SEVGİ – SAYGI – ŞEFKAT –HOŞGÖRÜ ................. 66
ÇEŞİTLİ SEVGİLER .................................................... 70
4
Rasim PEHLİVANOĞLU
Öğrencide Sevgi .................................................... 74
13. İNİSİYATİF .................................................................. 75
GARCİAYA MEKTUP ................................................ 77
14. CESARET – METANET .............................................. 80
TARİHİMİZDEN CESARET – METANET
ÖRNEKLERİ ................................................................ 82
15. FAYDALI OLMA İSTEĞİ ........................................... 85
16. ZEKÂ ............................................................................ 89
ZEKÂ GELİŞİMİNDE OKULLARIN ROLÜ ............. 92
17. SOYA ÇEKİM .............................................................. 94
18. ÇEVRE .......................................................................... 96
19. FERDİ FARKLILIKLAR ............................................. 99
20. BAKIM ........................................................................ 101
BAKIMDA ÖĞRENCİNİN KENDİ GAYRETİ ........ 103
YOKLUK İÇİNDE VARLIK GÖSTERENLER ........ 104
21. KENDİ KENDİNE TELKİN ...................................... 109
KENDİ KENDİNE TELKİN NASIL GELİŞİR ......... 112
22. İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK) ............................ 117
İYİMSERLEŞMENİN YOLU .................................... 120
23. BAŞARI BAŞARIYI ETKİLER ................................. 123
24. ÖĞRETMEN REŞAT ÇAVDAR’DAN 2 MADDE .. 126
1) MAYMUN İŞTAHLI OLMAMAK ..................... 126
2) TOPLUMSAL İLİŞKİLER İÇİNDE OLMAK .... 127
Öğrencide Kişilik Geliştiren ve
Başarıyı Etkileyen Öğütler ................................ 128–133
Eser Hakkında Yazılanlardan Alıntılar ............. 134–146
FAYDALANILAN KAYNAK KİTAPLAR .................. 147
ÖZGEÇMİŞ ..................................................................... 149
5
Başarıyı Tanıyalım
ÖNSÖZ
Okullarımızın görevi; TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN
GENEL AMAÇLARI doğrultusunda, öğrencilerimizi
İYİ İNSAN-İYİ VATANDAŞ olarak yetiştirmektir.
Bugünkü milli eğitim uygulamalarımızla, okullarımızda
özlenen başarıya ulaştığımızı söyleyemeyiz:
Bir üst sınıfa geçen öğrencilerin sayısı GERÇEK
BAŞARIyı değil, GÖRÜLEN BAŞARIyı gösterir...
GERÇEK BAŞARI, öğrenciyi bedenen, ruhen ve
zihnen
bütünüyle
geliştiren,
ona
KİŞİLİK
KAZANDIRAN İDEAL BAŞARIDIR. Gözlemlerimize
göre, bugünkü Milli eğitim uygulamalarımızda, GERÇEK
BAŞARI,
GÖRÜLEN
BAŞARININ
ÇOK
ALTINDA
olduğu görülmektedir.
Okullarımızdaki genel başarısızlığın öğretmenden,
öğrenciden, aileden, içinde yaşanılan sosyal çevreden
gelen önemli nedenleri vardır. Başarısızlığın asıl
nedeninin, ÖĞRENCİYİ BAŞARIYA ULAŞTIRACAK
VERİMLİ ÇALIŞMANIN ve İYİ ÖĞRENMENİN
YOLLARININ BİLİNMEYİŞİ olduğu görüşündeyim.
Bilindiği üzere: EN İYİ ÖĞRENME, KİŞİNİN
KENDİ
GAYRETİYLE
ve
KENDİ
KENDİNE
ÇALIŞARAK OLUŞAN ÖĞRENMEDİR. "Okullarda
Başarının Yolları"nı bilen ve uygulayan öğrenciler, kendi
kendine çalışarak ve kendisini gayrete getirerek en iyi
öğrenme ortamını geliştirebilirler. Bu gerçeğin bilincinde
olan öğrenciler, öncelikle başarının yollarını öğrenmeli ve
buna uymalıdırlar...
Bu görüşten hareketle: Okullarda başarının
yollarını gösteren; öğrenciye, öğretmene, anneye, babaya
ve herkese rehber olabilecek nitelikte bir eser hazırlamayı
gerekli gördüm ve bunu kendim için milli bir görev
bildim.
6
Rasim PEHLİVANOĞLU
Bu gaye ile ilk plânlaması 1982 yılında yapılan
elinizdeki eser, uzun yıllar süren ciddi bir çalışmanın
ürünü olarak meydana gelmiştir.
Eseri
inceleyen
birkaç
resmi
kuruluşun
görevlendirdiği uzmanlar, beğenilerini ve eleştirel
görüşlerini belirten raporlar vermişlerdir. Okuyan çok
sayıda kişiler, eleştirileri ve beğenilerini sözle ve yazı ile
ifade etmişlerdir. Yapılan övgülerin ve eleştirilerin
ışığında eserim yeniden gözden geçirilmiş, gerekli
düzenleme ve düzeltmeler yapılmıştır. “OKULLARDA
BAŞARININ YOLLARI” genel isimli 3 ciltlik eserim
böylece oluşmuştur. “Başarıyı Tanıyalım”, “Başarının
Şartları”, “Başarının Birinci Şartı Sağlam ve Sağlıklı
Olmak” özel isimleri ile basıma hazırlanan eserim, elimde
olmayan nedenlerle, uzun süre basımı ve dağıtımı
yapılamamış, milletimin, özellikle öğrencilerimizin
faydasına sunulamamıştır.
Yıllar sonra, isteğim üzerine, M.E.B. Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanlığınca eserim inceletilmiş,
verilen uzman raporları değerlendirilerek, 26.05.2000
tarih ve 6115 sayılı kurul kararıyla, öğretmen ve
öğrenciler için tavsiyesi uygun görülmüştür. Bu karar,
M.E.B Tebliğler dergisi Haziran 2000–2513–Ek sayısının
35. sayfasında yayınlanmıştır.
Eser hakkında övgülü raporlara, Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanlığının tavsiye kararına rağmen; M.E.B
Yayınlar Dairesi Başkanlığınca yayımlanması -o günlerdemümkün olamamıştır. Çarnaçar, çocuklarımın yardımı ve
kendi dar imkânlarımla eserin birinci basımını
yaptırabildik. Ama yayımcı tecrübemiz olmadığından ve
gereğince reklam edilemediğinden, başarılı tanıtımı ve
dağıtımını yapamadık. Toplu alım yapan bazı kuruluşların
yanısıra, M.E.B Yayınevlerinde bir miktar satış
yapılabilmiştir. Sonradan bu yayınevleri de kapandığından
satış durmuştur.
Başarıyı Tanıyalım
7
Eğitici değerdeki kitaplara fazla rağbet göstermeyen
özel kitapevleri yoluyla da piyasaya sürülememiş; ülke
çapında dağıtımı ve okunması sağlanamamıştır.
Öğrencilerimizin yetişmesi ve gelişmesinde özlenen
başarıya etkili olamamıştır. İkinci basımı uzadıkça
uzamıştır.
Eserin her üç cildi yeniden dikkatle okunarak, yeni
düzenleme ve düzeltmeler yapılmış ve eser geliştirilmiştir.
İyi niyetle yapılan eleştirilerin de ışığında hazırlanan
elinizdeki yeni basımın, ülke çapında tanıtımı ve
dağıtımının yapılmasında, öğrencilerimizin gerçek
başarıya ulaşmasında yetkili ve etkili olması gönülden
dileğimdir…
*
Eserin her üç cildinde yer alan bilgiler, görüş ve
duyuşlar; mesleğine gönül vermiş, sevecen idealist bir
öğretmenin, hayat boyu edindiği tecrübeleri ve süregelen
birikimlerinin kağıt üzerine dökülüşü olmuştur!..
Eserin yazılmasında, her cildin sonunda yer alan
kaynak kitaplara bağlı kalınmamıştır: Tecrübe ve
birikimlerimin yanı sıra, yeri geldikçe, her an yanı
başımda bulunan çeşitli ansiklopedilerden, sözlüklerden,
dergilerden, broşürlerden faydalanılmış ve ayrıca atasözü
kitaplarından; çeşitli takvim yapraklarından, gazete
kupürlerinden de yeterince faydalanılmıştır. Sohbet
mahiyetindeki karşılıklı konuşmalardan da değerli
görüşler alınmıştır.
Milli bünyemize yabancılaşmayan, geliştirdiği
değer duyguları ve iyi davranışları ile yücelen,
özlediğimiz İdeal Türk Gençliğinin yetişmesini
etkileyecek, kaliteli bir eserin yazılabilmesi için,
ulaşılabilen her şeyden ve herkesten faydalanarak bu
eser hazırlanmıştır... Her konuyla ilgili toplanan bilgiler,
birbirine katılmış, hamur edilmiş, hayat tecrübelerimin
8
Rasim PEHLİVANOĞLU
ışığında, kendi muhakeme gücümle yoğrularak yeniden
oluşturulmuş ve geliştirilerek yazılmıştır.
Eserde amaçlanan başarı: Öğrenciye sadece not
aldıran, sınıf geçiren ve diploma aldıran yüzeysel
başarı değil; O’nu BEDENEN, RUHEN VE ZİHNEN
BÜTÜNÜYLE GELİŞTİREN, KİŞİLİK KAZANDIRAN
ideal başarıdır.
Çok sevdiğim değerli öğrencilerimi, yetişmekte olan
gençliğimizi ve de gerçek başarıya er geç ulaşacağı
iyimserliği içinde bulunduğum yarının özlenen Türk
Gençliğini, daima gözlerim önünde canlandırarak ve
bütün benliğimi vererek, çok şükür bu eseri
yazabildim!...
Öğrenci sevgisi, insan sevgisi ve insanlara yardımcı
olmak duygusuyla yoğrulan yüreğimin de katkısıyla; yıllar
boyu süregelen sabırlı ve azimli ciddi bir çalışmanın ürünü
olarak bu eser oluşmuştur...
Eser yazılırken, öğrencilerde milli duygu, milli
heyecan, millet sevgisi ve millete hizmet duygusunu
geliştirmek önde gelen hedefim olmuştur. Öğrencilerin
değer duygularını daima canlı tutmak; onlara iyi
davranışlar kazandırmak, düşüncelerini geliştirmek,
iradelerini güçlendirmek başlıca hedefim olmuştur.
Eserin 2. cildinde, irade eğitimine özel yer verilmiş
ve öneminin gerektirdiği şekilde işlenmiştir. Aslında,
okununca da görüleceği üzere, eser bütünüyle baştan
sona irade eğitimi niteliğindedir. İşlenen bütün
konularda, öğrenciyi yönlendirmeye, geliştirmeye ve
değiştirmeye yönelik önemli mesajlar verilmiştir.
Eserin her cildinde ve her bölümünde çok sayıda
tanımlara yer verilmiştir. Hemen her konuda, önce o
konuyla ilgili temel kavramların tanımı yapılmış sonra
açıklamaya geçilmiştir. Önemle belirtelim: Eserimde
geçen tanımlar, başkalarından aktarma olmayıp genellikle
Başarıyı Tanıyalım
9
bana aittir: Yapılacak bir tanım hakkında çeşitli
kaynaklardan edindiğim bilgiler, verilmek istenen
mesaja uygun olarak yeniden oluşturulmuş ve
yazılmıştır.
Dilbilgisi
kurallarına
uyarak,
yaşayan
Türkçe'mizle yazılan eserde, herkesin kolayca anlayacağı
sade bir dil; açık, akıcı ve etkileyici bir üslûp kullanılmaya
özen gösterilmiştir...
Birbirinin tamamlayıcısı olan bu 3 ciltlik eser,
öğrencilerimizin bir nevi başarı anahtarı olacaktır.
Anahtarla kapıyı açıp içeri girecek olan öğrenci, içeride
olup biten her şeyi görebilecek ve göreceği her şeyden
gerekli dersi alabilecektir...
Geniş tecrübenin ve sürekli bir çalışmanın ürünü
olan bu eser, her ne kadar öğrencilerimize hitaben ve daha
çok öğrencilerimiz faydalanacağı düşüncesiyle yazılmışsa
da; sanıyorum, öğrencilerimiz kadar, belki onlardan
daha fazla öğretmenlerimize yol gösterici olacaktır.
Çocuklarının gelişmesine rehberlik etmede, öğrenci
velilerine de ışık tutacaktır.
Sadece öğrenciler, öğretmenler ve öğrenci velileri
için değil; mesleğinde ilerlemek isteyen herkes için
faydalı olacağına yürekten inandığım bu 3 ciltlik
eserimi
BÜYÜK
MİLLETİMİN
HİZMETİNE
SUNUYORUM.
Saygılarımla,
Emekli Öğretmen
Rasim Pehlivanoğlu (1928)
10
Rasim PEHLİVANOĞLU
ESER HAKKINDA YAZILANLAR
"Okullarda Başarının Yolları" genel adıyla
hazırlanan 3 ciltlik eserin, fotokopi ile çoğaltılan
müsveddeleri, daha yayınlanmadan, çok sayıda kimseler
tarafından ilgiyle okunmuş ve eleştirilmiştir. Okuyanlar
tarafından, eser hakkında özel görüş bildirenler olmuş ve
olumlu resmi raporlar verilmiştir.
Yapılan eleştirilerin de ışığında düzeltilerek
hazırlanan eserin, birinci baskısından sonra, sözle ve
telefonla çok sayıda övgülü görüş bildiren okuyucular
olmuştur. Bazı gazete ve dergilerde, eseri beğeniyle
değerlendiren makaleler yayınlanmıştır.
Birinci basımdan önce ve sonra, resmi kuruluşlarca
görevlendirilen uzmanlar tarafından yazılan raporlardan,
gazete ve dergilerde yayınlanan makalelerden yapılan bazı
alıntılar, bu cildin sonunda yer almıştır. Oradan okunabilir.
Başarıyı Tanıyalım
11
G İ R İ Ş
Öğrencilerimizin derslerinde başarılı olmalarına,
İYİ İNSAN-İYİ VATANDAŞ olarak yetişmelerine yardımcı
olmak gayesiyle; “OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI”
genel ismiyle hazırlanan eserimin bütünü hakkında, ön
bilgi vermeyi gerekli görüyorum:
Uzun bir hazırlık ve plânlama döneminden sonra
yazımına başlanılan eser, birbiriyle ilgili ve birbirlerini
tamamlayan çok sayıda konuları içine aldığından, hacmi
genişlemiş ve tek kitap halinde yayınlanması güçleşmiştir.
Daha kullanışlı olacağı düşüncesiyle, büyük hacimli tek
kitap yerine, küçük hacimli çok kitap halinde
yayınlanması görüşü benimsenmiştir.
Bu görüşten hareketle, eser 3 cilt olarak
düzenlenmiş ve her cilde ayrı ayrı özel isimler verilmiştir.
Ciltler:
1- “Başarıyı Tanıyalım”
2- “Başarının Şartları”
3- “Başarının Birinci Şartı: Sağlam ve Sağlıklı
Olmak” isimlerini almıştır.
«
Başarının temel kavramlarının incelendiği 1.cilt:
1-Başarı Nedir?
2-Başarı Ne Yapar?
3-Başarıyı Etkileyen Unsurlar bölümlerinden
oluşmuştur.
Bu ciltte yer alan temel kavramların, uygulamaya
yönelik açıklamalarına diğer ciltlerde yeri geldikçe
değinilmiştir.
«
Başarının Şartları özel ismini alan 2.ciltte, 5 ana
grupta toplanan başarının şartları incelenmiştir. Bu
şartlar:
12
Rasim PEHLİVANOĞLU
1-Sağlam ve sağlıklı olmak.
2-Severek, isteyerek çalışmak.
3-Kendine güvenmek-İradeli olmak.
4-Başarı yolundaki engelleri yenmek.
5-Verimli çalışmanın – İyi öğrenmenin yollarını
bilmek, şeklinde tespit edilmiştir.
İkinci ciltte, sağlam ve sağlıklı olmak şartına özetle
değinildikten sonra açıklanması 3. cilde bırakılmıştır.
Başarının diğer 4 şartı 2. ciltte ayrıntılı olarak açılmış ve
açıklanmıştır.
«
3.Cildin tamamı, başarının birinci şartı olarak
gördüğümüz SAĞLAM VE SAĞLIKLI OLMAK
konusuna ayrılmıştır. 3. ciltte, 6 ana grupta toplanan
“sağlam ve sağlıklı olmanın şartları” incelenmiştir. Bu
şartlar:
1-Yeterli ve dengeli beslenmek.
2-Hastalıklardan korunmak.
3-Kazalardan korunmak.
4-Çalışmak kadar dinlenmesini de bilmek.
5-Sağlığa faydalı iyi alışkanlıklar geliştirmek.
(Bedeni ve ruhi)
6-Sağlığa zararlı kötü alışkanlıklardan kaçınmak
(Bedeni ve ruhi) olarak tespit edilmiştir.
Daha çok, koruyucu sağlık bilgileri verilen bu
ciltte, öğrencilere göre ve onların anlayacağı bir dille
açıklamalar yapılmıştır. Beden sağlığı yanında, ruh sağlığı
konularına da özel yer verilmiştir. Sağlığa faydalı - bedeni
ve ruhi – iyi alışkanlıklar kazanılması, sağlığa zararlı kötü
alışkanlıklardan kaçınılması hususunda çok önemli
mesajlar verilmiştir.
«
Başarıyı Tanıyalım
13
Eser yazılırken, görüşlerimi desteklemek ya da
vermek istediğim mesaja yardımcı olmak gayesiyle,
başkalarından aldığım cümlelerin sahipleri aynı paragraf
içinde belirtilmiştir. Benim olmayan ve sahibi de
bilinmeyen öz sözler ise sadece tırnak içerisinde
gösterilmiştir.
Eserimde, 3. ciltteki beslenme bölümünün dışında,
gerek duymadığım için, dipnotlara yer verilmemiştir. Zira:
Aldığım alıntıların yeri ve sahipleri konu içinde
verilmiştir. Böylece, dipnotun neden olduğu, dikkatin
dağılması ve akıcılığın bozulması önlenmiştir. Faydalı
olmak, şekle önem vermeye tercih edilmiş oldu... Önemli
olan verilen bilgilerin doğruluğu ve önerilen mesajların
yerinde oluşudur.
Eserimde, tekrara çok yer verdiğim sanılabilir.
Zira, önceki konularda (özellikle 1. ciltte) açıklanmış
bulunan bir temel kavramın, ilerideki konularda yeniden
gündeme geldiği görülmektedir. Dikkatle okununca fark
edileceği gibi: Bu durum gereksiz bir tekrar olmayıp,
işlenmekte olan yeni konunun özelliğine göre, o kavramın
uygulamaya yönelik açıklamaları olmuştur.
Bu yolla, hem kavramlar pekiştirilmiş, hem işlenen
yeni konular üzerinde uygulaması yapılmış ve hem de
önemi daha iyi vurgulanmış oluyor.
«
Uzun yılların tecrübesi, sürekli ve ciddi bir
çalışmanın ürünü olarak meydana gelen bu eserin,
kusursuz olduğunu elbette iddia edemem. Ancak, başta
öğrencilerimiz olmak üzere, ülkemiz insanlarına faydalı
olmak gayesiyle ve çok iyi niyetlerle yazılmış olduğunu
söyleyebilirim.
Kusurlarımın iyi niyetime bağışlanmasını diliyor,
değerli okuyucularımın eleştirilerini bekliyorum.
14
Rasim PEHLİVANOĞLU
EMEKLİ ÖĞRETMENİM
Emekli bir öğretmenim
Fakat gönlüm çocuklarda!
Düşlerime giriyorlar
Öğrenciler okullarda:
Sınıfımda dersimdeyim,
Dinliyorlar beni onlar.
Mutluluklar içindeyim,
Sevdiklerim karşımdalar!...
İlkokuldan unutamam
Akın, Okyay, Behice’yi…
Ortaokul öğrencimler
Emin, Osman, Hatice’yi…
Sayıları binlercedir;
Vatan için yetiştiler.
Her biri bir ayrı işte
Milletime hizmetteler!
İçim rahat gönlüm serin,
Küçüklerim büyüdüler,
Gerilerde kalmaz gözüm,
Vatanımda yer ettiler…
Rasim PEHLİVANOĞLU
Başarıyı Tanıyalım
15
BAŞARIYI
TANIYALIM
BAŞARI NEDİR?
BAŞARI NE YAPAR?
BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR
Huzur, sükûn, mutluluğun
Başarıdır geçiş yolu.
Ona ermek için önce
Başarıyı tanımalı.
16
Rasim PEHLİVANOĞLU
BİRİNCİ BÖLÜM
BAŞARI NEDİR?
Çok kullandığımız kelime olan BAŞARI, başarmak
fiilinden türemiş isimdir, muvaffakiyetle eş anlamlıdır.
Başarmak eylemini belirtir. Başarmak, bir işi istenilen
şekilde
sonuçlandırmak,
bitirmek
veya
tamamlamaktır.
Başarının ne olduğunu dört ayrı başlık altında
inceleyelim:
1234-
Başarı yapılmak istenileni yapmaktır.
Başarı hedefleri aşmak-amaca ulaşmaktır.
Başarı hazza ulaşmak-huzura kavuşmaktır.
Başarı mutluluğa erişmektir.
1. BAŞARI YAPILMAK İSTENİLENİ
YAPMAKTIR
Yapmak istediğimiz bir şeyi yapabilmek başarıdır.
Üzerinde durduğumuz işi sonuçlandırmak başarılı
olmaktır.
BAŞARI, sadece büyük işler yapmak değildir.
Yapılan ufak bir iş de başarıdır: İstanbul’u fetheden
Fatih’in başarısı çok büyüktür. Fakat yeni okula başlayan
bir çocuğun kalem tutmaya alışması da ona göre büyük bir
başarıdır.
Önemle belirtelim: Her insan gibi, öğrenciler de
yaşı, yetişme tarzı ve özel kabiliyetleri oranında başarılar
kazanır. Hiç bir başarı küçümsenemez. Küçük büyük
fark ettirmeden her başarı kıymetlidir. Küçük başarılar,
gelecekteki büyük başarılara zemin hazırlar.
Bir öğrencinin o günkü dersini öğrenmesi başarıdır,
öğretmeninin verdiği görevi hazırlaması başarıdır,
kitaptaki matematik problemini çözmesi başarıdır, tarih
Başarıyı Tanıyalım
17
kitabından okuduğu konuyu anlatması başarıdır,
dershanede parmak kaldırıp söz alması da bir başarıdır.
Çünkü: Öğrenci istediğini yapmıştır, istediğini yaptığına
göre başarıya da ulaşmıştır. Başarısından dolayı,
öğrencinin sevinmesi hakkıdır. Hatta sevincin verdiği
heyecanla -aşırıya kaçmadan- öğünmesi de normaldir.
Küçük Başarılardan Büyük Başarılar Doğar
Küçük başarıların devamlı olması, kişiyi büyük
başarılara götürür. Planlı çalışarak derslerini günü gününe
öğrenen öğrenci, yoklamalardan umduğu notu alabilir.
Yazılı veya sözlü yoklamalarda başarılı notlar alan öğrenci
sınıfını kolaylıkla geçebilir. Normal seviyede sınıfını
geçen öğrenci, okulunu başarıyla bitirebilir. Bir okuldan
başarıyla mezun olan öğrenci, daha yüksek okullara
devama hak kazanabilir. Okullarda başarılar kazanarak
hayata atılan öğrenci, hayatın çeşitli engellemeleri ve
güçlükleri karşısında acze düşmeden daha yüksek
başarılara doğru yürüyebilir ve de ülkesine büyük
hizmetler görebilecek önemli mevkilere yükselebilir.
Büyük başarıların hepsi küçük başarılarla başlar.
Büyük hizmetler, küçük hizmetlerde başarı gösterenlere
nasip olur.
Başarı, yapılmak istenenin bilinmesi nispetinde
gerçekleşir. Ne yapacağını bilen kimse başarıya adım
atmıştır. İstediğini yapmaya başlayan kararlı insan er geç
başarıya ulaşacaktır. Yeter ki, insan ne yapacağını bilsin
ve bildiğini yapmaya başlasın. Zira: KARARLILIKLA
BAŞLANILAN
İŞ
BAŞARILIR...
İrade gayreti
gösterilerek yapılmak istenen şey yapılır...
18
Rasim PEHLİVANOĞLU
2. BAŞARI HEDEFLERİ AŞMAK
AMACA ULAŞMAKTIR
Amaç, ulaşılmak istenilen şeydir. Bir konuyu
gerektiği gibi sonuçlandırmak amaca varmaktır. İnsanın
istediğini yapabilmiş olması, amacına ulaşması demektir.
Amaca ulaşmakla başarı kazanılmış olur.
Amaçtan önce hedeflere varılır. Ancak hedefleri
aşarak amaca ulaşılır. Amacımız yolunda ilerlerken birçok
güçlüklerle karşılaşabiliriz. Önümüze birçok engeller ve
engebeler çıkabilir. Yolumuz üzerinde karşılaştığımız
güçlükleri yenerek, engelleri aşarak, hendekleri atlayarak,
yokuşları tırmanarak ve basamakları çıkarak amaç yolunda
ilerleriz. Amaç yolunda bulunan bütün bu güçlüklerin,
engellerin, engebelerin, hendeklerin, yokuşların ve
basamakların hepsi birer hedeftir. Önce bunları aşmak
zorundayız.
Amaç daha uzaktadır, ona hemen varılamaz. Önce
hedeflere ulaşırız, hedefleri geçerek amaçlara doğru
ilerleriz. Amaç yolundaki her hedefi aşmak bir
başarıdır. Aştığımız hedef sayısınca başarı kazanmış
oluruz. Amacımız yolundaki bu hedeflere yakın
amaçlarda diyebiliriz. Bütün hedefleri aşarak amacımıza
ulaşabilmek büyük bir başarıdır. Amaç yolunda
ilerlerken aştığımız hedeflerin her birisi ayrı bir başarı
olduğuna göre, amacımıza ulaşıncaya kadar bir değil
birçok başarı kazanmış oluyoruz.
Örneklerle Hedef-Amaç İlişkisi
Okulu bitirmeyi amaç edinen bir öğrencinin sınıfları
geçmeyi istemesi hedeftir. Sınıf geçmesine yakın amaç da
diyebiliriz. Bu öğrencinin, üst sınıfa geçebilmesi için
geçer notlar almaya gayret göstermesi, yazılı veya sözlü
yoklamalarda başarı kazanmayı istemesi hedeftir.
Derslerini öğrenmeyi, konuları okuyup anlamayı,
19
Başarıyı Tanıyalım
öğrendiklerini düzgün ifadelerle anlatmayı istemesi ve
bunun için çabalaması ön hedeflerdir. Ön hedefleri ve
hedefleri aşarak okulunu bitirebilen öğrenci amacına
ulaşmıştır. Amacına ulaşınca da başarıya kavuşmuştur.
İnsan hayatında amaçlar bitmez: İlköğretim
okulunu bitiren öğrenci bu seferde liseyi, ondan sonra da
üniversiteyi bitirmeyi amaç edinebilir. Hayata atıldıktan
sonra da yeni yeni amaçlara doğru yol alabilir.
Yakın tarihimizden vereceğimiz
örnekle açıklamamıza devam edelim:
bir
başka
İstiklal
Savaşımız
sırasında,
Yunanlıları
Yurdumuzdan dışarı atmak önde gelen amacımızdı. Bunun
için, Anadolu’da millî birliği sağlamak, Türk çetelerini
düşmana karşı yönlendirmek, düzenli orduyu kurmak,
mevzii savaşları kazanmak, bazı stratejik noktaları işgal
etmek ön hedeflerimizdi. Bu hedefleri aşarak başarıya
ulaştık. Bundan sonra, teşkilatlı orduyla düşmana
yüklenip: 1. İnönü, 2. İnönü, Sakarya ve Dumlupınar
muhaberelerini kazanarak, düşmanı bozguna uğratmak ve
kovalamak önemli hedeflerimizdi veya bunlar yakın
amaçlarımızdı. Bu zaferleri de başarıyla gerçekleştirerek,
hedeflerimize ulaşmış ve aşmış olduk. Nihayet, düşmanı
İzmir’de denize dökerek, Yurdumuzu işgalcilerden
temizlemiş ve asıl amacımıza ulaşmış olduk. Bu olaydan
sonra, Yunanlılara destek olan bütün düşmanlarımıza da
üstünlüğümüzü kabul ettirdik. Silahla kazandığımız zaferi
kalemle de kazanmamız gerekiyordu. Bu seferde, Lozan
da başlayan masa başı savaşını kazanmayı amaç
edinmiştik. Sonunda onu da kazanarak, bağımsızlığımızı
ve büyüklüğümüzü bütün Dünya’ ya kabul ettirdik.
Böylece, amacımıza tam ulaşmış olduk.
20
Rasim PEHLİVANOĞLU
3. BAŞARI HAZZA ULAŞMAK,
HUZURA KAVUŞMAKTIR
Hedefleri
aşarken
veya
amaca
ulaşırken
kazandığımız her başarı – küçük olsun büyük olsuninsana haz verir, gerginlikleri giderir. Aştığımız her
engelden, yendiğimiz her güçlükten, ulaştığımız her
hedeften, vardığımız her amaçtan ayrı bir haz duyarız.
Duyduğumuz hazların da etkisiyle azmimiz bilenir,
irademiz güçlenir, çalışma hevesimiz ve isteğimiz artar.
Bütün hedefleri ve ön amaçları aşarak asıl amacımıza
ulaşınca, duyduğumuz manevi hazzın en yükseğine
kavuşuruz. Amacımıza ulaştıktan sonra da işimiz
bitmez. Yeni hazlara ve yeni amaçlara yol almaya
devam ederiz.
Amaç yolundaki hedefleri aştıkça başarılar
kazanıyoruz dedik. Her başarıdan sonra duyduğumuz
hazlar daha da artıyor ve bu hazlar bizi yeni başarılara
doğru teşvik ediyor. Kazandığımız yeni yeni başarılardan
duyduğumuz manevi hazların etkisiyle kendimizi huzur
içinde hissediyoruz. Böylece iç huzuruna kavuşuyor,
kendimize güvenimizi artırıyoruz.
Kazanılan - küçük veya büyük - başarılardan
duyulan manevi hazlarla huzurlu insanlar oluşuyor.
Halinden şikâyetçi olmayan, şükretmesini bilen, memnun
insanlar topluluğu böylece meydana geliyor. O halde:
huzurlu olmak ve huzurlu yaşamak istiyorsak, başarılar
kazanmak zorunda olduğumuzun bilincine varmalıyız. Bu
bilinçle, yeni amaçlarımıza doğru kararlılıkla yürümeliyiz.
“Başarı başaracağım diyebilenindir.”
K. Atatürk
Başarıyı Tanıyalım
21
4. BAŞARI MUTLULUĞA ERİŞMEKTİR
Saadet, mesut, bahtiyar kelimeleri mutlu kelimesiyle
eş anlamlı olduğundan; saadete ulaşmak, mesut olmak,
bahtiyar
olmak
deyimleri
mutluluk
anlamında
kullanılmaktadır. Talihli, bahtı açık, talihi yaver gitti...
gibi sözler de mutlu insanı tanıtmak için söylenmektedir.
Mutlu insan huzurlu insandır. İç huzuruna
kavuşamayan,
halinden
memnun
olamayan,
geleceğinden emin bulunamayan insanlara mutlu
denemez. Halinden memnun olmak ve geleceğinden emin
bulunmak, belli bir yere ve belli bir seviyeye ulaşmakla
mümkün olur. Bu yer ve bu seviye herkeste aynı olamaz.
Kişilerin özel durumlarına ve özel kabiliyetlerine göre
farklı gelişmeler ve farklı seviyeler olabilir... İnsanlar
arasında seviye kazanmamız, başkalarına kendimizi
kabul ettirmemiz, çevremizden ilgi ve itibar görmemiz
ancak başarılarımızla mümkündür.
Herkesin kendi işini normal kıvamda yapması onun
başarısıdır. Öğrencinin dersini iyi öğrenmesi, işçinin işini
bitirmesi, çiftçinin mahsulünü yetiştirmesi, sanatkârın
sanatını işlemesi onların kendi çapında normal
başarılarıdır.
İnsan, kendisinden beklenen normal başarılara
ulaştıkça iç huzuruna kavuşur. İç huzuruna
kavuştukça da mutlu yarınlara doğru yol alır.
Başarılar, hazlar ve huzurlar birbirini takip ettikçe,
insanoğlu kendisini – zekâ ve yeteneklerinin elverdiği
ölçüde – belli bir yere ve belli bir seviyeye getirir ki, işte
bu yer ve bu seviye onun mutluluk noktasıdır.
Mutluluklara başarılar kazanmakla ulaşabiliriz.
Başarılar kazanmamız ise sağlam ve sağlıklı olmamıza
bağlıdır. O halde, mutlu olmak istiyorsak, sağlam ve
sağlıklı olmalı ve devamlı başarılar kazanmalıyız.
22
Rasim PEHLİVANOĞLU
Başarıyı Tanıyalım
23
İKİNCİ BÖLÜM
BAŞARI NE YAPAR – NEYE YARAR?
Başarılar, insanda ve çevresinde bir takım
değişmeler, gelişmeler, iyileştirmeler meydana getirir ve
başka başarılara yol açar.
Başarının neler yapabildiğini, aşağıda dört başlık
altında inceleyelim;
1- Başarının Getirdikleri
2- Öğrencilikte başarı
3- Başarılı Öğrencinin Görüntüsü
4- Meslekte Başarı
1. BAŞARININ GETİRDİKLERİ
Kazanılan her başarı (ulaşılan her hedef veya varılan
her amaç) insan yaşayışına yeni yeni katkılarda bulunur:
Her başarı, insana haz verir, huzur verir ve elemden
uzaklaştırır... Başarılar, bunalımlarımızdan ve
sıkıntılarımızdan bizi kurtarır. Kaba davranışlarımızı
törpüler; bizi daha makul ve ölçülü olmaya sevk eder.
Başarılar kişiliğimizi geliştirir. Şahsiyet sahibi bir
insan olmamızı sağlar. Başarılar, sosyal hayata
uyumumuzu kolaylaştırır; işimizi sevdirir, öğrenme
isteğimizi artırır.
Her başarı, bir başka başarıyı davet eder.
Başarılardan güven ve hız alınır, yeni başarılara doğru
yürünür.
Bütün
gerçekleşir...
isteklerimiz
başarılar
sayesinde
24
Rasim PEHLİVANOĞLU
2. ÖĞRENCİLİKTE BAŞARI
Çalışma ve öğrenme yollarını bilen, öğrendiklerini
çeşitli yollarla ifade etmesini beceren öğrencilere başarı
yolu açılmıştır. Bu öğrenciler, istekli ve sistemli çalışmaya
da alışırlarsa bütün derslerinde başarıya ulaşır ve
başarıdan başarıya koşarlar.
Öğrencinin temiz duygulu olması, kibar ve nezaketli
olması, çevresinde hoş karşılanan iyi davranışlar
sergilemesi... gibi üstün insanlık meziyetlerine sahip
olması da başarılı olmasını dolaylı yoldan etkiler.
Kazandığı başarılar, öğrenciyi geliştirdiği ve
değiştirdiği gibi, çevresindekilerin kendisine karşı tavır ve
davranışlarını da değiştirir ve iyileştirir.
Başarının getirdikleri bölümünde, başarının
faydaları genel olarak açıklanmıştır. O açıklamalara
bazı ilaveler yapalım:
İyi öğrenen ve öğrendiklerini iyi ifade edebilen
öğrenci, kısa zamanda öğretmenlerinin dikkat ve ilgisini
üzerinde toplayabilir; onların takdirini ve sevgisini
kazanabilir; derslerinde yüksek notlar alabilir.
Ayrıca: Başarılı öğrenci, arkadaşları arasında sevilir
ve sayılır. Sınıfında itibarı yükselir ve kendisine gıpta ile
bakılır. Evinde tatlı dil ve güler yüzle karşılanır. Ailenin
küçüklerinden saygı, büyüklerinden sevgi ve şefkat görür.
Hısım akraba içerisinde ve konu komşu arasında, isminden
övgüyle söz edilir. Çevresindeki tüm insanlardan ilgi ve
yakınlık görür...
Bütün bu müspet gelişmeleri fark eden öğrenci,
duyduğu manevi bir hazla mutlu olur. Duyduğu manevi
haz ve mutluluk onun manevi gücünü artırır, zekâsını
işletir, anlamasını ve öğrenmesini kolaylaştırır. Bu olumlu
Başarıyı Tanıyalım
25
gelişmenin tabi sonucu olarak, öğrenci yeni yeni başarılara
doğru emin adımlarla ve hızla yürümeye devam eder.
Önemli olan başarıya ulaşmaktır: Başarıya
ulaşamayan, kendisini başarısız gören öğrenci, gelecekteki
başarılarını da tehlikeye atar. Başarısızlıklar sonucu,
ruhsal çöküntünün içine girecek olan öğrenci, bu
çöküntüden kurtarılmalıdır. Öğrenciyi çöküntüden
kurtaracak ve başarısızlık batağına düşmesini
önleyecek, öğrencinin bizzat kendisidir... Öğrenci kendi
kendisinin kurtarıcısıdır. Nasıl? Düşünen öğrenci bunun
çıkış yolunu bulabilir...
Küçük büyük demeden bütün başarılar
önemlidir, kıymetlidir. Hiçbir başarı küçümsenemez.
Küçük büyük demeden, yapılan her iş ve öğrenilen her
konu bir başarıdır. Ezberlenen bir şiir, çözülen tek
problem bir başarıdır. Yakın veya uzak, kolay veya zor,
varılan her hedef bir başarıdır.
Küçük başarılar, büyük başarıların müjdecisidir.
Küçük de olsa, her başarı öğrenciye haz verir, hız verir ve
kendisine güven verir; başarma gücünü artırır... Yeter ki:
Ümidimizi kesmeyelim, iyimserliğimizi kaybetmeyelim
ve kötümserlik kuyusuna düşmeyelim. Bunalımlı
günlerinde iradesini kullanmasını bilenler, kötümserliğe
düşmekten kendilerini koruyabilirler.
Öğrencilik de özel bilgiler ister: Başarılı öğrenci
olmanın yollarını bilen ve uygulayan öğrenci, başarısızlığa
kolay düşmez: İleri ki sayfalarda yer alan, meslekte
başarı konusu işlenirken, her mesleğin bir ilim dalı
olduğu ve özel bilgiler, beceriler istediği açıklanmıştır.
Her meslek gibi, öğrencilik de özel bilgi ve beceriler
isteyen bir ilim dalıdır. Daha ileri giderek söyleyelim:
öğrencilik için, diğer mesleklere adam yetiştiren, onları
besleyen ve büyüten bir ana meslektir diyebiliriz.
26
Rasim PEHLİVANOĞLU
Gelecekteki mesleklerin çekirdeği öğrencilik ortamında
atılır, yeşerir ve gelişir.
Öğrencilikte başarılı olmanın şartları vardır: Bu
şartların başında, ÇALIŞMANIN VE ÖĞRENMENİN
YOLLARINI BİLMEK VE UYGULAMAK gelir.
Çalışmanın, öğrenmenin yolunu ve usulünü bilmeyen veya
bildiğini uygulamayan öğrenciler başarısızlığa düşmekten
kendilerini koruyamazlar. Çok kabiliyetli olup da üstün
başarılara aday olan öğrenciler, ancak küçük başarılarla
yetinmek zorunda kalırlar.
Bu eserin ikinci cildinde öğrenciyi başarıya
ulaştıran yollar ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu
açıklamalar, öğrenci sevgisiyle yoğrularak geçen uzun
yılların tecrübesi ve geniş bir araştırmanın ürünü olarak
kaleme alınmış olup, her öğretim basamağındaki
gençlerimizin kolayca anlayabileceği bir dil ve üslûpta
yazılmasına özen gösterilmiştir. Öğrenciliğin ilmi
açıklaması diyebileceğimiz bu yazıları okuyan ve
uygulayan öğrencilerimizin çok olumlu gelişmeler
göstereceğine inanıyorum...
Yazılarımın mükemmelliğini iddia edemem.
Eksiklerim ve kusurlarım olacaktır. Muhakeme güçlerini
harekete geçirecek olan öğrencilerimiz-gençlerimiz, kendi
şuurlarıyla bunları bulabilir, tamamlayabilir veya
düzeltebilirler. İşletilen insan zekâsı bunu yapacak
güçtedir...
Başarıyı Tanıyalım
27
3. BAŞARILI ÖĞRENCİNİN GÖRÜNTÜSÜ
Başarılı öğrenci görüntüsünden de belli olur. Zira
başarılı öğrencinin kişiliği gelişir, gelişen kişilik
tavırlarda ve davranışlarda kendini gösterir.
Gerçek başarı, Millî Eğitimimizin Genel amaçları
doğrultusunda “iyi insan, iyi vatandaş” olarak
öğrencilerimizin yetişmesidir.
Her öğretim yılı sonunda, ders öğretmenlerinin
kanaat notlarıyla belirlenmekte olan, öğrenciye sınıf
geçiren ve diploma aldıran başarı “görülen başarı”dır.
Görülen başarı sayı ile ölçülen yüzeysel başarıdır.
Gerçek başarıda sayı değil kaliteli yetişmek
esastır. Öğrencilerin ruhen ve bedenen en iyi şekilde
gelişerek, “kişilik sahibi” insan olarak yetişmesi gerçek
başarının göstergesidir.
Bu görüşten hareketle, gerçek başarıya ulaşmış,
“kişilikli öğrenci” de görülen özellikleri şöyle
belirtebiliriz:
Başarılı öğrencinin bakışları tatlıdır, durumu
sakindir, kendisinden emin bir hali vardır. Konuşması,
tavır ve davranışları ölçülüdür. Sözleri kırıcı değildir,
naziktir. Az konuşur fakat öz konuşur ve yerinde konuşur.
Konuşması kadar dinlemesini de bilir. Öğünmekten
hoşlanmaz.
Başarılı, iyi kalpli öğrenci rekabet eder fakat
kimseyi kıskanmaz, kimseyi çekiştirmez. Arkadaşlarının
eksiklerini aramaz; aksine, onların iyi taraflarını görmeye
ve onlara faydalı olmaya çalışır. Bencil değil, kendisi
dışındakileri
de
düşünür.
Şahsi
çıkarlarını
çevresindekilerin çıkarlarıyla dengelemesini bilir.
28
Rasim PEHLİVANOĞLU
Başarılı öğrenci plânlı çalışmaya alışmıştır: Her
şeyi zamanında yapar. Çalışması kadar dinlenmesini de,
kararınca oynamasını ve efendice eğlenmesini de bilir.
Boş zamanlarını iyi değerlendirir. Faydasız şeylere zaman
harcamaz.
Başarılı öğrenci, okulundan ve öğretmenlerinden
şikâyetçi olmaz. Aldığı ders notları genellikle tatmin
edicidir(iyidir). Notlarını yeter bulmayınca morali
bozulmaz, şikayetlenmez, daha iyisini almayı amaçlar ve
gayretini artırır. Sınıflarını normal geçer, yıl kaybetmeden
okulundan mezun olur.
Başarılı öğrenci hayatından memnundur.
Kötümser değil iyimserdir, hoş görülüdür, her şeyi iyi
tarafından görür... Halinden ve hiç kimseden şikâyetçi
olmaz. Başarısızlıklarında, kusuru önce kendisinde
arar.
Başarılı Öğrenci İyi Davranışlar Geliştirir
Başarılı öğrencide temizlik sevgisi yer etmiştir:
Temiz yer, temiz giyer ve her şeyde temiz olmaya özen
gösterir. İntizamlıdır; eşyaları dağınık değil derli topludur.
Disiplini sever; okulunun disiplin kurallarına severek ve
isteyerek uyar.
Başarılı öğrenci yalandan kaçınır, doğru sözlüdür.
Her çeşit kötü alışkanlıklardan kendisini korumasını bilir.
Her geçen gün, iyi alışkanlıklarını artırır.
Başarılı iyi öğrenci, başkalarına yardımcı olmayı
ister. Her faydalı iş de arkadaşlarıyla yardımlaşabilir.
Yerinde konuşmasıyla, sırasında susmasıyla,
olumlu tutum ve davranışlarıyla, ilgileri üzerinde
toplayan başarılı öğrenci, çevresindekilere kendisini
kabul ettirir; onlardan sevgi saygı ve yardım görür...
Başarıyı Tanıyalım
29
Yukarıda açıklanan hususlar, başarılı öğrencilerde
görülen önemli özelliklerdir. Derslerinde başarılı öğrenci
olup da, bu üstün vasıfların bir kısmı kendisinde
bulunmayan öğrenciler elbette vardır. Fakat
böylelerinin sayısı azdır. Sadece kuru öğretim yapılıp
eğitime önem verilmeyen okulların öğrencilerinde, bu
tipler daha fazla görülür... Aile çevresinin etkisi de yabana
atılmaz...
Başarılı
Düzeltebilir
Öğrenci
Kendi
Olumsuzluklarını
Derslerinde başarıya ulaşan çalışkan öğrenci,
zamanla olumsuz davranışlarının farkına varabilir, gün
geçtikçe üzerindeki her türlü olumsuz etkiyi silebilir ve
kendisini
-er geç- eğitilmiş, iyi insan niteliğine
büründürebilir...
Başarılı öğrencinin duruşunda, bakışında,
susuşunda,
konuşmasında
ve
her
halinde,
öğrendiklerinin olumlu etkileri görülür.
Başarısızlıklar ise, çeşitli olumsuzlukların
kaynağıdır. Başarısız öğrencinin sözlerinde ve
davranışlarında pek çok hatalar, kusurlar, kabalıklar,
çirkinlikler ve beklenmeyen anormallikler görülebilir.
Bunlar, başarısızlığın tabii sonuçlarıdır: Öğrenci
kendisini göstermek ihtiyacındadır. Olumlu yönde
kendisini gösteremeyenler olumsuz yönde gösterir. Bu
psikolojik bir haldir.
Başarısızlıklarda görülen olumsuzluklar ve çeşitli
anormal davranışlar neler olabilir? Burada bunları
açıklamaya gerek görmüyorum. Zira olumsuzlukların
açıklanmasında fayda yoktur. Ancak, etrafımıza dikkatlice
baktığımızda, pek çok ibret levhalarını kendi sosyal
çevremizde görebiliriz...
30
Rasim PEHLİVANOĞLU
Derslerinde başarı gösteremeyenler arasında
menfi durumlara düşmeyen; aksine, iyi hal ve
davranışlarıyla
dikkati
çeken
öğrenciler
de
bulunabilir. Çeşitli nedenler ve engeller, öğrencinin
başarılı not almasını önleyebilir ve başarısızlığına neden
olabilir. Derslerinde başarısız olmak, öğrencinin iyi
insan olmasına mani değildir, mani olmamalıdır.
Durumunun farkına varan şuurlu öğrenci, başarısızlık
nedenlerini bulabilir ve bunların menfi etkisinden
kendisini koruyabilir... Biraz fedakârlık, biraz irade gayreti
göstermek öğrenciye çok şey kazandırabilir...
Bilelim
ki;
KURTULUŞ
BAŞARIDADIR...
DÜZLÜĞE ÇIKIŞ BAŞARILI OLMAKTADIR...
Başarıya ulaşmak zorundayız. O halde: Ne yapıp
edeceğiz başarıya mutlaka ulaşacağız. Üzerimize
aldığımız işi başarıyla yürüteceğiz, başladığımız okulu
başarıyla sürdüreceğiz...
Azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz. Zekâsını
işletmesini, iradesini kullanmasını bilen insanoğlu
istediğini yapabilir, tuttuğunu koparabilir. Hepimiz
insanız; başarmak için yaratılmışız. Allah’ın verdiği akıl
gibi üstün bir güce sahibiz. Aklını kullanmasını bilen
insanoğlu, azmederse (kesin olarak isterse) ve de ne
yaptığını bilerek çalışırsa muhakkak emeline ulaşır.
Başarılı olmayı sadece istemek yetmez, çalışmanın –
öğrenmenin yolu ve yöntemi de bilinmelidir.
Bilmeyenler öğrenmelidir...
Sevgili öğrenciler: Elinizdeki eserde (özellikle 2.
ciltte) size bu yol gösterilmeye çalışılmıştır. Göstermek
bizden, öğrenmek ve uygulamak sizdendir. Sizin başarınız
bizim kıvancımızdır... Vatan, sağlıklı, bilgili, eğitimli ve
başarılı gençler elinde yükselir. Yükselecek vatan
yüksek başarılar ister. Yüksek başarılar, yüksek
nesiller elinde gerçekleşir. Yüksek nesiller, yüksek bir
Başarıyı Tanıyalım
31
milletin çocuklarından oluşur. Bilelim ki: Türk Milleti
Yüksek Millettir!..
ATATÜRK: “Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin
hududu yoktur.” demiştir. Yükselelim ve yükseltelim ki,
Atatürk’ün de ruhunu yüceltelim...
“Sorumluluk almadan gerçek başarıya
ulaşmak mümkün
değildir.”
4. MESLEKTE BAŞARI
Dünyada yaşamak, gelişmek ve hayatımızı devam
ettirmek için tuttuğumuz işe, takip ettiğimiz yola meslek
diyoruz. Örneğin: Öğretmenlik, doktorluk, hakimlik,
avukatlık, kâtiplik, muhasiplik, mühendislik, gazetecilik,
işçilik, çiftçilik, sarraflık, esnaflık, tüccarlık, marangozluk,
demircilik, mobilyacılık.... vb. Hepsi birer meslektir.
İnsanların, özledikleri hayat tarzına kavuşmaları
ve mutlu yaşamaları mesleklerinde başarılı olmalarına
bağlıdır. Mesleğinde başarılı olamayan kimse yeterince
maddi kazanç sağlayamaz. Bu yüzden ailesine karşı
yükümlülüklerini yerine getiremez. Ve de ailesinden
beklediği sevgiyi, saygıyı ve sıcaklığı bulamaz.
Arkadaşları arasında itibarlı olamaz. Çevresinden sevgi
ve yakınlık, amirlerinden ilgi ve yardım göremez.
Toplumda yer edinemez ve sevilemez. Sevilmeyince de
sevemez, iç huzuruna kavuşamaz ve mutlu olamaz.
O halde: Sevmek, sevilmek, beğenilmek, herkesten
ilgi ve yardım görmek, çevremizi genişletmek, sımsıcak
bir aile yuvası kurmak, iç huzuruna kavuşmak ve mutlu
yaşamak istiyorsak mesleğimizde başarılı olmak
zorundayız.
32
Rasim PEHLİVANOĞLU
İnsanoğlunun mesleğinde başarılı olması, biraz
da önceden mesleğini isabetle seçmesine ve mesleğine
iyi hazırlamasına bağlıdır.
Ülkemizde, mesleğe hazırlık çeşitli yollardan
olmaktadır: Baba mesleğine sarılarak hayata atılanlar
olduğu gibi, hısım akrabalarından veya başka
yakınlarından görüp heveslenerek ve onlar yanında
çalışarak meslek edinenler de olmaktadır. Bir sanatkâr
yanında çalışarak çıraklık yoluyla mesleğe hazırlananların
sayısı hayli kabarıktır. Bu yollarla meslek edinmek daha
kolay ve daha kısa zamanda olmaktadır. Ama, bu yolun
sağlıklı ve tercihli olduğunu elbette söyleyemeyiz. Fakat,
okuyamayanlar veya okumak fırsat ve imkânını
bulamayanlar için geçerli bir yoldur ve de faydalıdır.
Mesleğe hazırlanmanın en iyi yolu okullardan
geçmektedir. Bu yol uzundur, masraflıdır, fakat
emindir ve sağlamdır. Okullar heves ve yeteneğe uygun
olarak seçilirse, en iyi meslek adamları bu yoldan geçerek
yetişebilir. Devlet adamları, ilim adamları ve daha başka
yüksek kültür elemanları hep okullar yoluyla yetişir ve
yüksek hizmetlere talip olurlar. Okullar heves ve
yeteneğe uygun olarak seçilmezse, ileride, memleket
işleri ehil olmayanlar eline geçebilir ve ülkemiz rasgele
meslek seçen ehliyetsizler elinde kalabilir.
Öğrenciyken Mesleğe Hazırlanılmalıdır
Gençler okulda öğrenciyken kendilerini mesleğe
hazırlamalıdırlar: İlköğretimden sonra gidilecek meslek
okulları doğrudan doğruya meslek adamı yetiştirir. Kısa
yoldan meslek edinmek isteyen öğrenciler, meslek
okullarından birisini seçerler. Meslek Liselerinden
mezun olanlar, Akademik Liselerden mezun olanlardan
daha kolay iş bulurlar. Dileyenler ve imtihan kazananlar
Yüksek Okullara da devam edebilirler. Yükseköğretim
Başarıyı Tanıyalım
33
yapmak isteyenlerin çoğu genel kültür veren akademik
liselerden geçerek tahsillerine devam ederler.
Üniversiteler ve Yüksek Okullar da meslek liseleri
gibi öğrenciyi mesleğe hazırlarlar. Yüksek meslek
adamları ancak yükseköğretim kurumlarından geçerek
yetişir.
Hangi lisede veya hangi üniversite, hangi fakültede
okunursa okunsun, öğrencilik yıllarında başarılı olanlar
genellikle, ileride atılacakları meslek dalında da
başarılı hizmetler görürler ve başarılı olmanın hazzına
ererler. Öğrencilikte çok çalışmaya alışanlar,
mesleklerinde de çalışkan olmakta devam ederler.
Öğrenciyken başarının tadını alanlar, mesleklerinde de bu
tadı almaktan vazgeçemezler ve başarılı olmaya devam
ederler.
Sonuca Gelelim: Meslek hayatımız, okullardaki
başarımızla ilgili ve orantılı olduğuna göre, okul
hayatımızın başarılı geçmesi ilk amacımız olacaktır. Okul
hayatında başarılı olmamız için de, öğrencilikte
başarılı olmanın yollarını bilmemiz, tutum ve
davranışlarımızı
ona
göre
ayarlamamız
gerekmektedir.
Ayrıca: her meslek bir ilim dalıdır. Her mesleğin
özel ilgi ve becerilere ihtiyacı vardır. Mesleğe hazırlık
döneminde (okullarda, çırak okullarında ve başka
işyerlerinde) bu özel bilgi ve becerileri kazanmamız
gerekmektedir.
Önemli Olan Kişinin Kendisini Hazırlamasıdır
İyi öğrenmede ve iyi beceriler kazanmada okulun ve
öğretmenin rolü önemlidir: Disiplinli okullarda, iyi
yetişmiş, tecrübeli ve gayretli öğretmenler elinde
yetişen öğrenciler elbette daha yüksek bilgi ve
34
Rasim PEHLİVANOĞLU
becerilere ulaşabilirler. Fakat bilelim ki: Gerçek
başarılar, öğrencinin kendi azim ve iradesi ile oluşur.
“Dökme suyla değirmen dönmez” denilir. Okul ne kadar
iyi, öğretmen ne kadar ehliyetli olursa olsun; öğrenme
isteği ve heyecanı öğrenciyi sarmazsa, gayret ve başarma
azmi öğrencide görülmezse, sistemli çalışma alışkanlığı
öğrencide yer etmezse amaçlanan bilgi ve beceri seviyesi
öğrenciye kazandırılamaz.
İyi öğrenmek öğrencinin öğrenmeye hazır hale
gelmesi ile mümkündür. Öğrenmek ve ilerlemek isteyen
öğrenci, sadece öğretmene ve ders kitaplarına bağlı
kalmayacaktır. Geleceğini düşünen öğrenci, her fırsattan
faydalanarak ve çeşitli kaynaklardan yararlanarak
kendisini yetiştirmeye devam edecektir. Böyle yetişenler
geleceğin başarılı meslek adamları olmaya hak kazanırlar.
Unutmayalım: Sadece okullarda öğrendikleriyle
yetinenler hayatta yaya kalırlar. Meslek hayatı boyunca,
her an kendisini yetiştirmeye ve yenilemeye devam
edenler özledikleri başarıya ulaşabilirler, refah ve
mutluluğa erişebilirler.
“Başarı sistemli çalışmanın bir ürünüdür.”
Başarıyı Tanıyalım
35
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR
Başarılı öğrenci olmanın önemli şartları vardır. Beş
ana maddede tespit edilen, en önemlisi ÇALIŞMANINÖĞRENMENİN
YOLLARINI
BİLMEK
ve
UYGULAMAK olan bu şartlar, 2. ciltte ayrıntılı olarak
incelenmiştir.
Ancak, başarıyı etkileyen, elimizde olan veya
olmayan başka önemli unsurlar da vardır. Başarıyı olumlu
yönde etkileyen bu unsurların büyük çoğunluğu kendi
elimizdedir, bize bağlıdır. Diğerleri de bizim çabalarımızla
gelişir ve iyileşirler.
Başta AMAÇ, ÜLKÜ olmak üzere, İNANMAK,
ÇALIŞMAK, ÖLÇÜLÜ OLMAK, İHTİYAÇ DUYMAK,
METOTLU ÇALIŞMAK, ZAMANI İYİ KULLANMAK,
AZMETMEK, KENDİ KENDİNE TELKİN ETMEK, FAYDALI
OLMAYI İSTEMEK... Bunlar tamamen bizim elimizdedir.
Bizim irademizle, bizim kendi çaba ve çalışmalarımızla
oluşur ve gelişirler.
DÜŞÜNMEK, SABRETMEK, SEVGİ – SAYGI –
HOŞGÖRÜLÜ
OLMAK,
İNİSİYATİF,
CESARET,
İYİMSERLİK... gibi başarıyı etkileyen meziyetler,
yaratılıştan bir şeyler getiriyorsa da bunlar daha çok kendi
çaba ve çalışmalarımızla gelişiyor ve başarıda çok etkili
unsurlar haline gelebiliyor.
Başarıyı etkileyen unsurlar arasında yer alan ZEKÂ,
SOYA ÇEKİM, FERDİ FARKLILIKLAR... İnsana
yaratılıştan geliyor. Ama bunların da gelişmesi ve ürün
verir hale gelmesi gene bize bağlıdır; bizim
göstereceğimiz irade gayreti ve çalışmalarımızla oranlıdır.
İçinde yaşadığımız SOSYAL ÇEVRE (aile, akraba,
sokak, köy...) ve BAKIM başlangıçta kendimiz dışında
36
Rasim PEHLİVANOĞLU
oluşuyorsa da zaman içinde bunların da iyileşmesi ve
gelişmesi gene kendi özel gayretimizle mümkün
olabiliyor.
Tespit ettiğim, başarıyı etkileyen önemli unsurları,
ayrı başlıklar altında aşağıda tek tek görelim.
1. AMAÇ
Amaç, ardından koşulan, erişilmek istenen
şeydir. Amaç büyük hedeftir, uzak hedeftir, varılmak
istenen asıl hedeftir.
Büyük hedefe varmadan önce küçük hedefler
fethedilir, yakın hedeflere ulaşılır; asıl hedef (büyük
hedef) olan amaca doğru yol alınır. Önümüze çıkan
engelleri yene yene ve hedefleri aşa aşa, bir gün gelir;
Azmin, iradenin, sabrın ve sebatın da yardımıyla
amaca ulaşılır. Amaç yolunda katlanılan sıkıntılar sona
erer ve huzura kavuşulur...
Çaba ve çalışmaların, sarf edilen enerjilerin hepsi
amaca ulaşmak içindir. O halde, başarmak istiyorsak,
önce amacımızı bilmeliyiz. Bir işi yapmaya başlamadan,
bir konuyu öğrenmeye geçmeden önce amacımızı
(maksadımızı) belirlemeliyiz. Amacımız yolundaki yakın
hedefleri açık seçik tespit etmeli ve çizilen yolda
sapmadan, azimle yürümeliyiz.
Amacımız yolunda birçok engeller ve çelmelerle
karşılaşabiliriz. Bunları daha önceden görebilmeli, nelerle
karşılaşacağımızı ve ne yapacağımızı önceden bilerek işe
başlamalıyız. Amacımız, amaç yolundaki yakın
hedeflerimiz, karşılaşacağımız engellemeler ve sıkıntılar
daha önceden bilinince, azimle işe başlar, hevesle çalışır
ve daha verimli sonuçlar alabiliriz. Amacını bilerek
çalışan öğrenciler, daha sağlam ve kalıcı öğrenirler.
Başarıyı Tanıyalım
37
Amaç yolundaki hedeflerden her birisine ulaşmak ve
onları aşmakla amacımıza biraz daha yaklaşmış oluruz.
Her hedef bir başarıdır. Fakat hakiki başarı amaca
ulaşmakla kazanılır.
Amaçlar bitmez: Birine ulaşılır, yeniden bir
başkasına doğru yol alınır. Yeni amaçlar... Yeni planlar...
Yeni hazırlıklar... Yeni çabalar ve çalışmalar... Fethedilen
yeni ve yakın hedefler... Açılan yollar... Ve ulaşılan yeni
amaçlar...
İşte hayat budur: Dünya dönüyor. Gelişmeler
oluyor. Hedefler katediliyor. İnsanlar habire yürüyor.
Amaçlara ulaşılıyor. Yeni amaçlara doğru yol alınıyor.
Aynı anda birkaç amaca birden yüründüğü de oluyor...
Hedeflere, amaçlara ulaşmakla başarmış oluyoruz.
Ulaşan başarıyor, başaran ulaşıyor...
Ulaşılan her amaç, insanoğlunun ülküsüne (büyük
amacına) ulaşması için katedilen mesafelerdir, tırmanılan
basamaklardır...
“Amaca ulaşmak şartların yerine
getirilmesine bağlıdır.”
38
Rasim PEHLİVANOĞLU
2. ÜLKÜ – MİLLİ ÜLKÜ
Büyüklük Ülküsü
“Düşüncelerimizde varolan ülkü, insanın
kalbini aydınlatan ışıktır.”
Ülkü, ulaşılmak istenen, ulaşılması her zaman
mümkün olmayan yüce dilektir. İdeal de ülkü
anlamındadır. Bizim nesil okul sıralarındayken ülkü
yerine ideal kelimesini kullanırdık. Ülküsü olanlara
idealist derdik. Ülkü, mefkûre ile de eş anlamlıdır.
Bir dileğin yüce dilek olması, onun başkalarına
faydalı olmasına bağlıdır.
Büyük amaç olarak belirlediğimiz ülkü, içinde
yaşadığımız cemiyete, millete, memlekete ya da insanlığa
faydalı olacaksa “ülkü” niteliğini taşır. Sadece kişisel
çıkarlara yönelik amaçlar ülkü sayılamaz. Ülküde
kamu yararı esastır.
Ülkü, insanı ümit içinde yaşatan, ruhunu
güçlendiren, uğrunda fedakârlıklara katlandıran itici bir
güçtür. Ülkü, insana yön veren bir kılavuzdur;
yorulmadan çalıştıran bir enerji kaynağıdır...
Ülküler uzak hedeflerdir, uzun vadelidir; hemen
gerçekleşmesi mümkün değildir. Gerçekleşmesi yılları
hattâ yüz yılları içine alabilir... Davasına inanmış
kimseler, ülkülerinden sapmadan, sabırla beklemesini
bilirler. Ne yaptığını bilerek, azimle çalışanlar er geç
ülküsüne ulaşırlar: Ama yaşarken, ama dünyasını
değiştirmişken... Ülküsü yolunda ölenler rahmetle
anılırlar...
Ülküsü olmayan insan, başarıya götüren itici iç
güçlerden mahrumdur... İnsan sevgisinden ya da millî
duygu, millî heyecandan yoksundur.
Başarıyı Tanıyalım
39
Ülküsüz insan, kurumuş ağaç misali kupkurudur:
Meyvesizdir, gölgesizdir.
Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız gemiye
benzer. Hayat denizinde hedefini şaşırır, derya
üzerinde bocalar durur...
Çeşitli Ülküler Vardır: İnsani ülkü, mesleki ülkü,
milli ülkü vb... İyi insan olarak gelişmeyi, mesleğimizde
üstün başarıya ulaşmayı, çevremize faydalı olabilmeyi
istemek, insanlığa büyük hizmetler yapmayı amaç
edinmek de birer ülküdür. Milli ülkü kavramı aşağıda ayrı
başlık altında incelenmiştir.
Gerekli Bir Açıklama
Ülkü ve ülkü kökenli kavramlar, bugün
toplumumuzun büyük bir bölümünde kullanılmaktan
çekiniliyor. Bazı grupların bu kavramları tekeline almaları,
ya da öyle görüntü vermeleri; onlara karşı olan çevrelerin
tepkisine neden olmakta ve bu kıymetli kavramların
değerine gölge düşürmektedir.
Oysa milletçe sahiplendiğimiz milliyetçilik,
Atatürkçülük kavramları gibi, ülkü ve ülkü kökenli
kavramlar da bizim için milli değer taşımaktadır. Zira:
Hizmetleriyle ve sözleriyle en büyük Türk Milliyetçisi
olduğunu defalarca kanıtlamış olan Atatürk de çeşitli
konuşmalarında ülkü sözlerini dile getirmiş ve
benimseyerek kullanmıştır.
Utkan
Kocatürk’ün
“Atatürk’ün
Fikir
ve
Düşünceleri” isimli ve 1971 baskılı eserinin 191.
sayfasında belirtildiği üzere, 1923 yılındaki bir
konuşmasında Atatürk şöyle söylüyordu: “Ülkümüzü
açıkça ifade etmeliyiz. Onu İmanla duymalı ve onu hiç
yılmadan takip etmeliyiz. Şahsi menfaatlerimizden,
hasis emellerimizden sıyrılmaya ancak böyle canlı ve
alevli ülküler sayesinde muvaffak olacağız”.
40
Rasim PEHLİVANOĞLU
Atatürk 10. Yıl Nutku’nda da “ülkü”, “milli ülkü” ve
“milli ülkümüz” sözlerine özellikle yer vermiştir. Manevi
kızına bile Ülkü ismini veren Atatürk olmuştur.
Atatürk zamanında çıkarılan halkevleri dergisine de Ülkü
adı verilmiştir. Bizim yeni öğretmen olduğumuz yıllarda,
yürürlükteki yasaya göre, başarılı köy öğretmenlerine
verilecek en değerli mükâfat “ÜLKÜ ERİ” sayılmaktı.
O halde, neden ona buna kızarak, Atatürk’ün
benimseyerek kullandığı “ülkü” ve ülkü kökenli
kavramları kullanmaktan çekinelim? Artık bu kavramlara
hep birlikte sahiplenmeli ve hiçbir grubun tekeline
(inhisarına) bırakmamalıyız.
Millî Ülkü
Millî ülkü millî istektir. Milletçe hep birlikte
istediklerimiz millî ülküdür. Millî ülküsü olmayan
milletler millî birliğini sağlayamaz ve ülke bütünlüğünü
koruyamazlar. Millî birliğini sağlayamayan milletler ve
ülke bütünlüğünü koruyamayan devletler dağılmaya,
yıkılmaya mahkûmdur. Bunlar hayat denizinde fırtınaya
kapılır, hedefini şaşırır, yolunu kaybeder ve dalgalar
arasında yok olur giderler. Millî birliğin ve ülke
bütünlüğünün korunması ve kuvvetlenmesi, millet
fertlerinin millî ülkü sahibi olmasına bağlıdır. Yetişen
gençlerin millî ülkü ile dopdolu olmalarına bağlıdır...
Millî ülkü milletin kılavuzudur, yön gösteren
pusulasıdır, yolunu aydınlatan güneşidir. Millî ülkü
varlığımızın devamıdır... Millî ülküsüz olamayız... Millî
ülkümüzü bilmeliyiz...
Atatürk, 10. Yıl Nutkunda, Millî ülkümüzü şöyle
açıklamıştı: “...Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en
medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi
en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Başarıyı Tanıyalım
41
Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkaracağız...”
Atatürk, 10. Yıl Nutkunun bir başka yerinde,
bizzat “Millî Ülkümüz” deyimini kullanarak şöyle
söylemiştir: “...Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz
çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar
sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü
vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî
ülkümüzdür...” Böyle söyleyen Atatürk, bu yüksek
vasıflarımızı geliştirmeyi “millî ülkümüzdür” diye
tanımlamışsa da bu sözüyle, bizi millî ülkümüze
ulaştıracak olan millî meziyetlerimizi geliştirmemiz ve
inkişaf ettirmemiz gereğini vurgulamış oluyor. Millî
ülkümüz, yukarıda belirtildiği gibi, Atatürk’ün 10. Yıl
Nutkunda yer alan: En mamur ve en medeni bir
ülkeye sahip olmak, milletimizi en geniş refaha
ulaştırmak, millî kültürümüzü çağdaş medeniyet
seviyesinin üzerine çıkarmaktır...
Atatürk’e inanan, milletini seven ve milletini
yüceltmek çabasında olan her Türk genci böyle düşünür
böyle yetişir, böyle gelişir ve bu yolda hizmet verir...
Yaptıkları sayısız hizmetleriyle yetinmeyerek, daha
büyük ülküler peşinde koşan BÜYÜK ATATÜRK: “Ben
icap ettiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk
Milletine canımı vereceğim” diyecek kadar milletine
hizmet aşkı duyan ateşli bir ülkücüydü. Ama Atatürk
ölmek değil yaşamak istiyordu. Bu konuda: “Mesele
ölmekte değil, ölmeden ülkümüzü meydana getirmek,
yapmak ve yerleştirmektir” diyordu.
Ülkü eri olanlar, ülküsü uğrunda ölmeyi elbette
göze alabilirler. Ancak, yaşamak suretiyle ülkü
yolunda hizmet verileceğini bildikleri için ölmeyi değil
yaşamayı düşünürler.
42
Rasim PEHLİVANOĞLU
Ülküsü olanlara başarı yolu açıktır. Zira: Ülküsü
olanlar isteklidir, canlıdır, güçlüdür ve şuurludur.
Ülküsü olanlar emin adımlarla yürür ve daha çabuk
başarıya ulaşırlar. Ülküsüne hizmet gayesiyle
okuyanlar daha çabuk ve daha iyi öğrenirler.
Okullarını başarıyla bitirirler...
NE mutlu: Daha okul sıralarındayken millet ve
memleket sevgisiyle kalbi çarpan; ülkü sahibi olan;
ülküsüne hizmet gayesiyle yetişen; millî ülküsü uğruna
fedakarlıklara katlanmayı peşinen göze alan; ülküsü
yolunda şevk ve heyecanla çalışmaya koyulan; hizmet
aşkıyla dopdolu, vatansever Türk Gençlerine!...
Büyüklük Ülküsü
Her insanın gönlünde büyük adam olmak ve
büyük işler yapmak arzusu yatar. Kimilerinde, bu arzu
bir ülkü halinde gelişir. Beğenilmek, iyi işler yapmak,
meşhur olmak (ün kazanmak), anılmak, övülmek isteği
insan tabiatında vardır.
Duyguları,
düşünceleri,
bilgileri,
becerileri,
hizmetleri, tutum ve davranışlarıyla büyük adam olmak
vasfını kazanmış kimseler -normal seyrini takip ederekbüyük işler başarabilir, büyük mevkiler elde edebilir ve
unutulmazlar arasına katılabilirler.
Fakat, büyük adam olmak vasıflarını geliştiremeyen
ve hareketlerini iyi ayarlayamayan birtakım büyüklük
heveslileri yarı yolda kalırlar veya tırmandıkları tepelerden
aşağıya tepe taklak yuvarlanırlar.
İyi insan olmak vasıflarından uzaklaşmış, fakat o
vasıflara sahipmiş gibi görünen kimseler arasından da
gösterişli büyük adamlar çıkabilir. Ama bunlar büyük
değil büyük tanıtılanlardır. Böylelerinin büyüklüğü
geçicidir. Bu gibiler çoğunlukla, daha hayattayken mevki
ve mülkleriyle birlikte çökerler. Geri kalanlar da ölümleri
Başarıyı Tanıyalım
43
halinde hemen unutulurlar ve yok olurlar. Hakiki büyükler
hiç bir zaman unutulmaz, öldükten sonra da yaşarlar,
saygıyla anılırlar.
Kuvvetlilerin eteğine yapışarak veya çeşitli
dalavereler çevirerek, iyi ahlâk kurallarını çiğneyerek
yükselebilenlere büyük denemez. Bunlar büyüklük
hastalarıdır, geriye iyi ün bırakamazlar... Böyleleri
saygıyla anılamazlar...
Büyük olmanın ve unutulmazlar arasına katılmanın
da kuralları vardır... Büyük olalım. Ama nasıl?.. Bu çok
önemli sorunun en güzel cevabını Atatürk vermiştir.
ATATÜRK DİYOR Kİ: “Büyük olmak için
kimseye iltifat etmeyeceksin; kimseyi aldatmayacaksın;
memleket için gerçek ülkü ne ise, o hedefe
yürüyeceksin. Herkes onun aleyhinde bulunacaktır;
herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır; fakat sen
buna dayanacaksın. Önüne nihayetsiz mânialar
yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf,
vasıtasız, hiç telâkki ederek; kimseden yardım
gelmeyeceğine kâni olarak bu engelleri aşacaksın.
Bundan sonra da sana büyüksün derlerse bunu
söyleyenlere güleceksin.”
Büyük Önder Atatürk böyle düşünmüş, bu yoldan
yürümüş ve amacına ulaşmıştır. Ülküsüne doğru ilerlerken
önüne çıkan sayısız engelleri yenmiş, başarmış ve büyük
adam olmuştur.
İşte büyük adam olmanın yolu budur...
NE MUTLU! Bu yolu seçerek hizmete hazırlanan
Özverili Türk Gençlerine...
NE MUTLU! Bu yoldan yürüyerek amaçlarına
ulaşacak olan yarının Türk büyüklerine!..
44
Rasim PEHLİVANOĞLU
3. İNANMAK
“İnanmak başarmaktır...”
Bir işe başlarken, o işin önemine ve çalışarak
yapabileceğimize kesin olarak inanmalıyız. Zira:
Yapabileceğimize inanarak başlamak, o işi yarı
bitirmek demektir.
İnanmak anlamında kullandığımız bir başka kelime
de “iman”dır. İmanda, “acaba olabilir mi olamaz mı” gibi
şüphe ve tereddüde yer yoktur. İçten ve kesin inanmak
vardır.
Başarıyı etkileyen unsurların önde gelenlerinden
olan “inanmak” kavramını özel inanışlar ve dini
inanışlar olmak üzere iki yönden incelemeyi gerekli
görüyorum:
ÖZEL İNANIŞLAR
Her insanın, kendi özel hayatıyla (yaşantısıyla) ilgili,
diğerlerinden farklı veya benzer inanışları vardır. Bir fikre,
bir ülküye inanmak; bir davanın inanarak takipçisi olmak;
kendi gücüne veya kendi yeteneklerine inanarak işe
başlamak; yaptığı işin önemine, faydasına veya
başladığı işi başarıyla sonuçlandıracağına inanmak,
insanın günlük yaşantısıyla ilgili özel inanışlarıdır.
Belli bir ülküsü, belli bir fikri, belli bir davası
olmayan; yapacağı işin önemine, başladığı işi başarıyla
sonuçlandıracağına inanamayan kendine güvensiz
kimseler, dalından kopmuş yaprak misali boşlukta
kalırlar, kendilerine tutunacak bir dal bulamazlar,
esen değişik rüzgârlara göre yön alırlar... Belirli bir
hedefe yönelemezler.
Öğrencinin kendi gücüne ve kendi yeteneğine
inanması; iyi öğreneceğine ve sınıflarını zorlanmadan
geçip, okulunu başarıyla bitireceğine ve de topluma
Başarıyı Tanıyalım
45
faydalı bir kişi olarak gelişeceğine peşinen inanması,
kendi hayatıyla ilgili özel inanışlarıdır.
Devam ettiği okulun önemine inanmayan; okulunda
faydalı şeyler öğrendiğine ve faydalı işler yapmakta
olduğuna inanmayan; derslerini iyi öğreneceğinden,
sınıflarını takılmadan geçeceğinden ve okulunu
başarıyla bitireceğinden kuşku duyan öğrenciler işine
tam bağlanamazlar ve de verimli çalışma ortamına
ulaşamazlar. Şahsiyetleri gelişemeyen, silik ve sönük
kalan böyleleri, okullarını yarı yolda bırakırlar ve hayatta
da başarılı bir işin sahibi olamazlar...
DİNİ İNANIŞLAR
İnanmak, inanç, iman denilince, çoğu kimsenin
aklına dini inanışlar geliyor. Oysa, din inanmanın sadece
bir yönüdür. Yeri gelmişken, başarıya etkisi nedeniyle,
inanmanın bu yönüne de özetle değinelim.
Din, iyiyi, güzeli, doğruyu gösteren Allah
buyruklarıdır. Buyruk Allah’tan geldiğine göre, DİNDE
ESAS OLAN ALLAH İNANCIDIR.
İslamiyet gibi semavi dinlerde Allah tektir; belli
bir yeri yoktur fakat O her yerdedir; her şeyi gören,
bilen ve işitendir. Allah için saklı gizli hiçbir şey yoktur.
O her şeyden haberdardır; her şeye gücü yeter: Yaratır,
korur, gözetir, yüceltir; isterse, her şeyi bir anda yok
eder...
Sadece “inanıyorum” demekle Allah’a inanılmaz:
Allah’ın insanları yücelten buyruklarına uymadan, sadece
sözde kalan inanışlar, inanmışlık değildir. Kalbinin tasdiki
olmadan, ilahî emirleri yerine getirmeden sadece diliyle
söyleyene münafık denilir. Münafıklar ikiyüzlüdür;
inanmadıkları halde inanmış gibi görünürler. Böyleleri çok
tehlikelidirler...
46
Rasim PEHLİVANOĞLU
Kişisel çıkarlar sağlamak veya bulunduğu toplumda
bir yerlere varabilmek ya da toplum nizamını bozacak,
meşru olmayan maksatlarına din sömürücülüğü yaparak
ulaşmak çabaları da münafıklığın bir başka yönüdür. Din
perdesi arkasına saklanarak, topluma fitne ve fesat
tohumları ekenlerin vereceği zarardan sakınılmalı ve
korunulmalıdır.
İnanmanın önemine ve başarıya olan etkisine
aşağıda değinelim:
Bir Şeye İnanmış Olmanın Önemi
ve İnsana Kazandırdığı
Bir takvim yaprağında okumuştum: “Vapurun
kaptanı olduğu gibi, vücudun kaptanı da akıl ve
ilimdir. Fakat onu destekleyecek olan kuvvet
inanmaktır” deniyordu. Evet, inanmak insanda dengeyi
temin eder. İnanmıyorsa denge de yoktur. Dengesi
bozulan vapur güvenlik sahiline çıkamayacağı gibi,
inanmayan kimseler de ruh selâmetine ulaşamaz ve huzura
kavuşamazlar...
İnancı olan bir insan felâketle karşılaşınca kalbinin
bir köşesinde korku olursa, öbür tarafında ümit bulunur.
Korku ile ümitten meydana gelen denge içinde insan yeise
(üzüntüye) kapılmaz, işinde şaşkınlık göstermez ve
manasız bir telaşla tehlikeyi artırmaz. Soğukkanlılığını
muhafaza eden inanmış insan, gelişen duruma göre
tedbirini alır ve ötesini Allah’a bırakır.
Önemle belirtelim: İnsanı insan yapan inancıdır.
İnsanın manevi yapısı ancak inancı ile oluşur...
“Fedakârlık” gibi insana yücelik veren, fertlere ve
topluma büyüklük kazandıran üstün meziyetler inanç
ile gönüllerde yer eder.
İnanç, bir saatin zembereği gibi bütün güçlerimizi
harekete geçirir ve ruhi meleklerimizi intizam içinde
çalıştırır.
Başarıyı Tanıyalım
47
Büyük şairimiz Mehmet Akif’in söylediği gibi:
“Îmandır o cevher ki ilâhi ne büyüktür.
Îmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”
Tanınmış köşe yazarlarımızdan birisi “İNANINIZ”
başlıklı bir fıkrasında inanmanın önemini açıklıyor ve
sonunda şöyle özetliyor:
“İnanmak kuvvettir, bilgidir, sevgidir... İnanmak
fedakârlıktır, güzelliktir, birliktir... İnanmak samimiyettir,
yüceliktir, saadettir...” diyor ve bu yüksek meziyetlere
ancak inanmış olmak suretiyle kavuşulacağını belirtiyor.
Biz de bu yüksek meziyetlerin insanı ulaştıracağı tabii
sonuca dikkati çekelim: “İnanmak başarmaktır,
başarıya yürümektir.”
Allah'a ve Allah'ın emirlerine inanmak da başarıyı
olumlu yönde etkilemektedir. Şöyle ki:
Arkasında, kendisini koruyan gören ve gözeten
yüce bir gücün varlığına inanan ve ona dayanan insan
kendini kuvvetli hisseder. İyi niyetlerin bilindiğine ve iyi
işlerin er geç mükâfatlanacağına inanan insan, faydasına
inandığı bir işe korkusuzca sarılır... Önüne çıkacak
engelleri yenebilecek irade gücünü benliğinde bulur.
Kendine inanır, kendine güvenir, sonuçtan emin olarak
çalışır ve hedefine ulaşır...
Kalb'de bulunan kuvvetli Allah inancı, insan
hayatının her sahasına etki yapar: İnsanın
konuşmasında, davranışında, yemesinde, içmesinde, alış
verişinde, hattâ düşünmesinde inancının etkisi görülür.
Allah’ın her şeyi gördüğüne, bildiğine ve bir gün
hesaba çekileceğine inanan kimse fenalık düşünemez,
kötülük yapamaz, kötü işlerde bulunamaz.
Kimsenin görmediği ve bilmediği şeyleri, Allah’ın
gördüğüne ve bildiğine inanan insan yalan söyleyemez,
hırsızlık yapamaz ve başka suçlar işleyemez... Allah rızası
için ve Allah’tan korktuğu için fenalıklardan vazgeçen ve
48
Rasim PEHLİVANOĞLU
iyilikler
yapan
insanların
mahkemelere fazla iş düşmez.
bulunduğu
yerlerde
Şu da bir gerçektir: İnsan ister inansın ister
inanmasın, büyük bir felâketle ya da dayanılmaz bir acıyla
karşılaşınca başka bir şeye değil sadece Allah’a yalvarır ve
ondan medet umar. Bu da gösteriyor ki, insanın, her şeye
gücü yeten yüce bir kuvvete inanmaya ihtiyacı vardır...
İnsanoğlu, maddi ihtiyacını ne kadar temin ederse etsin, ne
kadar varlık içinde yüzerse yüzsün, inanmadığı sürece
huzursuz olmaya mahkûmdur...
Birazda önemli kimselerin sözlerine yer verelim:
Ünlü generallerimizden merhum Faik Türün
yazdığı Kore Savaşları Hatırasında: “...Evet, Kore’de
Mehmetçik imanın verdiği kuvvetten daima istifade
etti ve etrafına fark yaptı” diyor. İmanından aldığı güçle
Mehmetçiğin düşmanına nasıl üstün geldiğini önemle
belirtiyor.
Polonya Dayanışma Sendikası eski başkanı olan ve
Cumhurbaşkanlığı makamına kadar yükselen ünlü Lech
Valesa: “Allah inancı, benim hayatımın temel direği
olmuştur... Ben, bütün gücümü Allah inancından
alıyorum” diyor ve kendisinin “Allah’sız bir hiç”
olduğunu söylüyor. Bu inançlı Valesa, dünya komünist
imparatorluğunun çökmesinde başrolü oynamıştır.
Ünlü iş adamlarımızdan rahmetli Vehbi Koç;
gençlere yaptığı tavsiyeler arasında özellikle: “...Dininize
bağlı olun, Allah’tan başka bir güce dayanmayın”
öğüdünü veriyor.
İnanmak konusunu iki beyitle sona erdirelim:
İmanla mutludur dertli gönüller,
Huzursuz kalplere ilâçtır îman.
İmanla zindedir mecalsiz ruhlar,
Başarmak yolunda ışıktır iman.
Başarıyı Tanıyalım
49
4. ÇALIŞMAK
“Çalışan kol bükülmez”
Bir şeyi meydana getirmek, sonuca ulaştırmak
için sarf ettiğimiz zihni veya bedeni güce ÇALIŞMAK
diyoruz. Gayret etmek, çabalamak uğraşmak da çalışmak
anlamı içerisinde yer alır.
Başarmak
ancak
çalışmakla
gerçekleşir.
Çalışmadan bir iş yapılamaz, çalışmadan öğrenilemez.
Çalışmadan bir eser meydana getirilemez. Amaç, ülkü,
iman sahibi olabilen; ölçülü olma alışkanlığını kazanabilen
bir kimse; yeterince çalışmazsa ve çalışma alışkanlığını
kazanmazsa başarılı hizmet göremez ve ürün veren kimse
olamaz....
Varlığımızı kabul ettirmek, kendimizi göstermek
ve tuttuğumuz iş de başarılı olmak ancak çalışmakla
mümkündür.
Büyük Atatürk: “Yalnız bir şeye ihtiyacımız
vardır. Çalışkan olmak. Refah ve saadet yalnız ve
ancak çalışkanların hakkıdır” demiştir. Atatürk bir
başka konuşmasında gençlerimize: “Şunu söyleyeyim ki,
çok zekisin! Malûm. Fakat zekânı unut daima çalışkan ol”
öğüdünü vermiştir.
Atatürk: “Şahsımız için değil, mensup olduğumuz
millet için elbirliği ile çalışalım, çalışmaların en büyüğü
budur” diyerek, millet için çalışmanın ve millete hizmet
etmenin büyüklüğünü göstermiştir...
Yüce dinimiz İslamiyet çalışkan olmayı
emretmiştir. İslamiyet’te uyuşukluğun miskinliğin,
tembelliğin yeri yoktur: Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de:
“Yeryüzüne dağılınız ve Allah’ın fazlından nasiplerinizi
arayınız” emrini vermiştir. Ayrıca: “İnsan ancak çalıştığı
50
Rasim PEHLİVANOĞLU
kadarına sahip olur, ona çalışmasının karşılığı eksiksiz
verilecektir” buyurmuştur.
Allah buyruğundan da anlaşılıyor ki: İnsan
arayacaktır ve bulacaktır. İnsanın çalışmasından başka
sermayesi yoktur. Çalışan mükâfatını mutlaka görecektir.
İnsan, ancak emeğinin karşılığını alabilir. Dünyada kimin
emeği çok olursa nasibi de çok olacaktır.
Kendi tutum ve davranışlarıyla insanlara çalışma
yolunu gösteren ve örnek olan Peygamberimiz Hz.
Muhammed, ümmetine çalışkan olmayı öğütlemiştir: “İki
günü birbirine eşit olan ziyandadır” diyen Hz.
Muhammed: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın
ölecekmiş gibi ahiret için çalış” buyurmuşlardır...
“Hiç kimse, kendi elinin emeği ile kazandığından
daha hayırlı bir lokma yememiştir” diyen Hz.
Peygamberimiz: “Allah her kulunu çalışması kadar
rızıklandırır” demişler ve: “Dünya için namusuyla
çalışanlar şehitler derecesindedir” müjdesini vermişlerdir.
Disiplinli ve Düzenli Çalışmak
Hayatta disiplinli çalışmaya kendisini alıştıran
insanlar için, çalışmak sıkıntı değil bir zevktir, eğlencedir.
Benjamin Franklin: “Bir saatlik çalışma bir ay
dinlenmeden daha çok sevinç yaratır, huysuzlukları
gideriri ve işimizi bitirir” diyor.
Bilelim ki: Başarısızlığın en önemli sebebi
çalışmamaktır, tembelliği alışkanlık haline getirmektir.
“İşsizlik ve tembellik, vücudu çalışmaktan fazla yıpratır”.
Çalışmayan vücut yorgundur...
İnsan çalıştıkça açılır, işe alışır, huzura kavuşur ve
zor işleri kolaylaştırır...
Verimli çalışmak için önce kendimize güven
duymalıyız: “Ben bu işin üstesinden gelirim”
Başarıyı Tanıyalım
51
diyebilmeliyiz. Zira, kendine güvenerek çalışan insan,
geleceğe güvenle ve ümitle bakar.
“Karıncadan ibret al, yazdan kışı hazırlar”
öğüdünü veren atalarımız: “Her nimet bir külfet
karşılığıdır” diyerek de külfetsiz nimet olamayacağını
vurgulamışlardır.
Çalışmak, zamanında yapılırsa verimli olur. Zamanı
geçirilerek yapılan işler veriminden çok şey kaybeder ve
zorlaşır. Zira: “Zor iş, zamanında yapmamız gerekip de
yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle oluşur.” ( J.J.
Russo)
Hayatta sevilmek, sayılmak, itibarlı olmak istiyorsak
çalışmalıyız. Ailemize, milletimize, memleketimize
faydalı olmak istiyorsak çalışmalıyız. Hem de çok
çalışmayı peşinen göze almalıyız. Çalışmayı alışkanlık
haline getirmeliyiz. Bedenin çalışmaya ihtiyacı vardır.
Sağlığı yerinde olan insan, çalışmayınca dengesi
bozulur.
Büyüklerimizin söylediği gibi: “Bir Milletin
olgunluğu, yetiştirdiği insanların çalışkanlığı ile ölçülür.”
Atalarımız: “ İşleyen demir ışıldar” demişlerdir. Biz de
söyleyelim: Çalışan insan parlar. Parlayan insan ışık
saçar.....
Çalışanlarda Ruh Sağlığı
Çalışmak, ruh sağlığı bakımından da gereklidir.
Çalışan insan can sıkıntısından ve diğer ruhi
hastalıklardan arınmış olur. İşinde kendisini
unutabilen insan mutluluğa erişir....
Çalışanlar iyi yoldadır, iyi şeyler düşünür, iyilikler
peşindedir. Kötü düşünceler çalışanlarda yer edemez.
Çalışanlar, kötü işlere yönelemez. Bütün kötü
düşüncelerin ve kötü işlerin başı çalışmamaktır,
tembelliktir. Çalışkanlık aynı zamanda tembelliğinde
52
Rasim PEHLİVANOĞLU
ilacıdır. İnsan çalıştıkça bir şeyler başarır, başardıkça da
çalışma isteği artar...
Her şeyde olduğu gibi, çalışmada da doğruluğundürüstlüğün yeri önemlidir. İşlerinde ve çalışmalarında
doğruluğu ve dürüstlüğü rehber edinenler, başarıya
ulaştıkları ve huzura kavuştukları gibi, çevresindekilerin
de güvenini kazanırlar; herkesten ilgi, itibar, sevgi ve
saygı görürler....
Çalışmayla İlgili Önemli Sözler
Hayatında, hizmetlerinde başarılı olmuş önemli
kimselerden bazılarının, çalışmayla ilgili değerli ve
düşündürücü sözlerini aşağıya almakta fayda görüyorum:
“Gençliğe üç öğüdüm var : Çalış, Çalış, Çalış,...” (Bismark)
“Her zaman çalışınız.” (Voltaire)
“Önce çalışın, sonra dinlenin.” (A.Puşkin)
“Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır.” (Viktor Hügo)
“Çalışmak, hayatın en önemli bir şartıdır. İnsanlık refaha ancak
bununla ulaşabilecektir.”
(L.Tolstoy)
“Didin didin ve öğren, daima işle ve yüksel.”
(Ahmet H.Müftüoğlu)
“Oturup dil dökecek yerde gidip ter dökmeli.” (M. Akif Ersoy)
“ Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.” (Tevfik Fikret)
“ Bütün mutluluklar çalışmaya ve cesarete bağlıdır.” (Balzac)
“İnsanlık için, çalışmak da yemek ve içmek kadar lüzumludur.
( KW.V.Humboldt)
“Çalışmak günü kısaltır, ömrü uzatır.” (Türk atasözü)
“Er olan ekmeğini taştan çıkartır.” (Türk atasözü)
Sonuca Gelelim: Başarının sırrı çalışmaktadır.
Çalışmalı, ama yerinde, zamanında ve yeterince
çalışmalıdır.... Başarı çalışanların hakkıdır.... Çalışanlar
başarır. Başaranların isteği artar, daha çok çalışır.
“Boş gezmekten bedava çalışmak daha iyidir.”
Başarıyı Tanıyalım
53
5. ÖLÇÜLÜ OLMAK
Ölçü, ölçmek fiilinden türemiş bir isimdir. (lü)
ekiyle sıfat olmuştur.
Ölçmek fiili, değişik anlamlarda kullanılır: Bir
şeyin uzunluğunu ölçmek, ağırlığını ölçmek, hacmini
ölçmek veya değerini ölçmek hep birer ölçme eylemidir.
Biz burada ölçüyü, konumuzun özelliğine uygun
olarak insanlar açısından inceleyeceğiz: Bu yönüyle
ölçüyü: Düşünce ve hareketlerimizde ileriye gitmemek,
aşırıya kaçmamak, uygun olanı yapmak; ılımlı,
ihtiyatlı, temkinli, tedbirli ve dengeli olmak şeklinde
tanımlaya biliriz.
Bir şeyde aşırıya kaçmak, eni boyu düşünmeden
acele karar vermek, fevri hareketler yapmak, hesapsız ve
itidalsiz davranışlarda bulunmak ölçüyü kaçırmaktır.
Bunlar ölçü dışı davranışlardır ve birer ölçüsüzlük
örnekleridir.
Ölçü insanda bir denge unsurudur. Ölçüyü
kaçıran insanın dengesi bozulur. Bozulan denge insanı
şaşırtır, yanlışlıklar yapmasına neden olur. Bu da başarılı
olmasını önler. Başarının en büyük engeli dengeyi
kaybetmektir.
ÖLÇÜLÜ OLMANIN ÖNEMİ
Ölçülü olmak, hayatın her döneminde önemini
koruyan vazgeçilmez bir istikrar unsurudur. Duygularında,
düşüncelerinde, davranışlarında ve işlerinde ölçülü olan
insanlar, ne yaptığını ve ne yapacağını önceden bilir,
hatalara ve çıkmazlara düşmekten kendisini koruyabilir ve
başarı yolunu açabilirler.
54
Rasim PEHLİVANOĞLU
Yaşantılarında ölçüyü kaçırmayan dengeli insanlar,
hayat kavgasında kolay yenilmezler. Böyleleri için
başarısızlıklar değil, ancak başarılar ufukta görülür.
Dengeli yaşamak zorunda olan biz insanlar için
ölçülü olmak, hayatın her sahasında ve her safhasında
kendisini gösteren zaruri bir ihtiyaçtır. Aksi halde
(ölçüsüzlük halinde), hayat kavgasında bocalar,
şaşkınlaşır, ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı bilemez
hale düşeriz. Bu da bizi, başarılara değil, başarısızlıklara
ve çıkmazlara götürür....
NERELERDE ÖLÇÜLÜ OLMALIYIZ?
Çevresine uyum sağlamak ihtiyacında olan insan,
her yerde ve her zaman ölçülü olmak zorundadır. Belli
başlı ölçülü olma sahalarını şöyle sıralayabiliriz:
Çalışmada-dinlenmede ölçü, uyumada-uykusuz
kalmada ölçü, konuşmada-susmada ölçü, dostluktadüşmanlıkta,
yakınlaşmada-uzaklaşmada
ölçü,
şakalaşmada-dargınlaşmada ölçü, sevmede-saymada,
gülmede-eğlenmede ölçü, gezmede-görmede, okumadaöğrenmede ölçü, sevmede-acımada, sevinmede-acınmada
ölçü, merhamette-buğuz etmede ölçü, karar vermedekararsız kalmada ölçü, kazanmada-zarar etmede ölçü,
giyimde-kuşamda, yemede-içmede ölçü, öğretmen-öğrenci
ilişkilerinde ölçü, arkadaşlık ve insanlık münasebetlerinde
ölçü; daha başka çeşitli sahalarda, her yerde ve her
zaman ölçülü olmak, normal insanın vazgeçilmez
ihtiyacıdır. Hayat bir ölçüler manzumesidir....
Ölçülü olmak ihtiyacını duyan ve buna riayet eden
insanlar, başarı ve mutluluk yolunu kendilerine açar, bu
yolda önlerine çıkacak engelleri kolayca yener ve
zorlanmadan amaca ulaşabilirler.
Ölçülü olmak bir ayar meselesidir. Birazcık
farklı tutum ayarı bozabilir. Terazinin dengesi, iki
Başarıyı Tanıyalım
55
kefesindeki ağırlığın eşitlenmesi ile sağlandığı gibi;
insanlar da ölçülü olmak suretiyle dengeyi sağlayabilirler.
Farklı ağırlık terazinin kefesini ağdırdığı gibi,
ölçüsüzlük de insan dengesini (İnsanın manevi
dengesini) bozar, başarı yolunu kapar ve
başarısızlıklara mahkûm eder.
Kabul edelim ki: Ölçülü olmak birazda akıl ve
irade işidir. Aklını kullanabilen ve birazcık irade gayreti
gösteren kimse her şeyde (duygularında, davranışlarında,
sözlerinde...) ölçülü olmaya kendisini alıştırabilir.
Ölçülü olmak konusu, genişliğine ve derinliğine
incelenecek olursa, başlı başına bir kitap meydana gelir.
Biz burada, ölçülü olunacak konuların bir kısmına birer
kelimeyle değinip geçtik. Ancak, bir fikir verebilmek
için sadece konuşmada ölçü konusunu biraz açalım:
KONUŞMADA ÖLÇÜ
Konuşmak-görüşmek çok gerekli bir şeydir.
İnsanlar, bu yolla deşarj olurlar ve huzur bulurlar....
Halkımız arasında: “Hayvanlar koklaşa koklaşa,
insanlar konuşa konuşa anlaşır” denilmektedir. İnsanlar,
konuşarak birbirleriyle tanışır ve sevişirler. Güler bir
yüzle tamamlanan tatlı dilin açamayacağı kapı yoktur.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diyen atalarımız boşa
söylememişlerdir.
Ancak, yılanı deliğinden çıkaran tatlı dilin yanında,
insanın tepesini attıran sözlerde vardır... Tatlı dilli ve
ölçülü bir konuşma, sahibini yüceltirken, acı dilli ve
ölçüsüz bir konuşma sahibini yere batırır...
İçinde yaşanılan toplumun görgü kurallarına
uyularak yapılan ölçülü bir konuşma, sahibine çok şeyler
kazandırır...
Kelimelerin seçilmesinde ve söyleniş tarzında
ölçülü olmak gerektiği gibi, konuşmanın süresinde de
56
Rasim PEHLİVANOĞLU
ölçüyü kaçırmamak gerekmektedir. Tecrübelerimizle
görüyoruz ki, “ Çok konuşan çok hata yapar.” O halde,
“Az fakat öz” konuşmasını bilmeliyiz. Çok söz yerine, az
sözle maksadını ifade edebilenler çevresinden ilgi ve itibar
görürler. Kendimizi buna alıştırmak için şuurlu bir gayret
göstermeliyiz.
“İnsan, konuşa konuşa kendisini kabul ettirir”.
Bunu bileceğiz. Fakat “Söz gümüş ise sukût altındır”
sözünü de hiç aklımızdan çıkarmayacağız. İnsan, yerine
göre konuşmasını, yerine göre susmasını bilmelidir.
“Söyleyenden dinleyen arif gerek” diyen
atalarımız:
“Biliyorsan konuş örnek alsınlar.
Bilmiyorsan sus adam sansınlar”
diyerek de, gerektiğinde susmanın konuşmaktan daha
faydalı olduğunu vurgulamışlardır. Ancak, konuşulması
gerekli olan yerde susmak akıl işi değildir. Fırsatlar
kaçırılabilir. Önemli olan, nerede konuşulacağını ve
nerede susulacağını bilmektir...
Her akla gelenin söylenmeyeceğini öğütleyen
atalarımız:
“Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil.
İstediğini söyleyen istemediğini işitir” sözleriyle,
bu görüşü en güzel ifade etmiştir.
“İki düşün bir söyle” diyen atalarımız: “Sözünü bil
pişir, ağzını der devşir” sözleriyle, düşünerek ve ölçüp
biçerek konuşmanın önemini belirtmişlerdir.
Ölçülü konuşmanın değerini ve ölçüsüz konuşmanın
zararını dile getiren şu sözleri ilgiyle inceleyelim:
“Söz var dağa çıkarır, söz var dağdan indirir”.
“Söz var gelir geçer, söz var deler geçer.”
“Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.”
Yeri gelmişken halk aşığı Yunus Emre’nin de bir
beytini buraya alalım:
Başarıyı Tanıyalım
57
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz.”
Yani; söz var savaş bitirir, söz var baş kestirir. Söz
var zehirli aşı yağ ile bal gibi yedirir.
ÖĞRENCİLERDE ÖLÇÜ
Gençlere-öğrencilere hitap etmekte olduğumuzdan,
gene onlara dönerek bu konuyu bağlayalım:
Hayatın ilk basamaklarını tırmanmakta olan genç
öğrenci, başarısının ölçülü davranmakta olduğunun
bilincine varmalıdır... Gelişmek azminde olan öğrenci her
yerde, her zaman ve her iş de ölçülü olmayı düşünmeli ve
buna kendisini zorlamalıdır...
Önceden düşünerek verdiği kararından dönmeden
yürüyen şuurlu öğrenci, her şeyde ölçülü olabileceğine
kendisini inandırmalıdır. İnancını sarsmadan yürüyen
öğrenci, biraz irade gayreti göstermek suretiyle, ölçüyü
kaçırmadan yolunda ilerleyebilir ve de başarıdan başarıya
koşabilir...
58
Rasim PEHLİVANOĞLU
6. İHTİYAÇ DUYMAK
Bir şeye ihtiyaç duyulursa aranır. İhtiyaç duyulunca
araştırılır ve bulunur. İhtiyaç duyulunca okunur ve
öğrenilir. İhtiyaç duyulunca üretilir veya ihtiyaç
duyulunca eser meydana getirilir. Verimli çalışmak
ihtiyaçla başlar, ihtiyaç duyulmadan, zorlamayla
yapılan çalışma ürün vermez.
Bir işe girişirken veya bir konuyu öğrenmeye
başlarken, sonunda kazancımızın ne olacağını önceden
düşünmek ve bilmek zorundayız.
Ne yapacağımızı, niçin yapacağımızı önceden
düşünmez ve tespit etmezsek, yapacağımız işe veya
öğreneceğimiz konuya ilgi duyamayız. İlgi ve istek
duyulmadan verilen çaba olumlu sonuç vermez...
Başarıyı Tanıyalım
59
7. METOT
“Her şey yoluyla olur”
Amacımıza ulaşmak için gidilecek yola metot
denir. Metot, en kısa ve en güvenilir yoldur. Bu yol,
başarıyı arayan kişinin bilgi, beceri ve uygulama gücüne
göre değişir.
Yol olmadan istediğimiz yere gidemeyeceğimiz gibi,
metot bilmeden de amacımıza varamayız. Metot bilmeden
verimli çalışamayız ve iyi öğrenemeyiz.
Metotlu çalışanlar, metotlu öğrenenler daha az
emek ve daha az enerji ile daha kısa zamanda başarıya
ulaşırlar.
Mesleğinin
gerektirdiği
bilgi
ve
beceriyi
öğrenemeyen meslek erbabı, mesleğinde ilerleyemez.
İşinin ehli olmayan iş adamı işini ileri götüremez. Bunun
gibi, çalışmanın ve öğrenmenin yolunu ve usulünü
bilmeyen öğrenciler de derslerinde başarılı olamaz.
O halde, iyi öğrenmeyi ve okulunda başarılı olmayı
amaçlayan öğrenci, çalışmanın ve öğrenmenin yollarını
bilecektir ve bildiğini de uygulayacaktır. Yani, öğrenme
metodunu bilecektir ve öğrenmek için metotlu çalışacaktır.
60
Rasim PEHLİVANOĞLU
8. ZAMAN
“Her şeyin bir vakti zamanı vardır”
Başarmada zaman çok önemlidir: Neyi, ne zaman
yapacağız? Ne kadar zamanda yapacağız? Neyi, ne
zaman öğreneceğiz ve ne kadar zamanda öğreneceğiz?
Bunu, işe başlamadan önce tespit etmeliyiz
( belirlemeliyiz).
Her şeyin bir zamanı vardır: Zamanından önce veya
zamanından sonra yapılan iş değerinden çok şey kaybeder.
Yarının işi bugün yapılamayacağı gibi, bugünün işi de
yarına bırakılamaz. Bırakılırsa zamanı geçer. Zamanı
geçen iş hem değerini kaybeder hem de zorlaşır. J.J.
Russo’nun söylediği gibi : “Zamanında yapmamız
gerekip de yapmadığımız kolay şeylerin birikmesiyle
zor iş meydana gelir.”...
Bir işe yeteri kadar zaman ayırmalıyız. Ne fazla, ne
eksik. Zamanın fazla olması ilgiyi dağıtır, boş yere emek
ve enerji sarfına yol açar. Az olması aceleye ve başarısız
çalışmaya yol açar... Başarılı sonuç için, çalışmanın
başında zamanı ayarlamalı ama iyi ayarlamalıyız.
Ayarladığımız zamana da uymalı ve uymaya kendimizi
zorlamalıyız.
Başarıyı Tanıyalım
61
9. DÜŞÜNMEK
“Düşünce körlüğü göz körlüğünden
daha kötüdür.”
Düşünmek zekâyı işletmektir. Tefekkür etmek,
zihin yormak, fikir ve mülahaza eylemek birer
düşünmektir. Uzun uzadıya inceleyip tetkik etmek de
düşünmenin katkısıyla olur.
Her şeyin başı
düşünmektir. Her işin başında düşünmek gelir. Her işe
başlamadan önce düşünmeliyiz.
Öğrenciler, bir şeyi öğrenmeye başlamadan önce
düşünmelidir: Neyi, niçin öğreneceğim? Ne zaman ve
nasıl öğreneceğim? diye zihnini yormalıdır. Yapacağı iş
ve öğreneceği konu üzerinde dikkatini toplamalı ve
muhakeme etmelidir. Gerekli zihni hazırlığı yaptıktan
sonra öğrenmeye başlamalıdır.
Yapacağımız bir iş de, daha başlangıçta iken
neticeyi görebilmeliyiz. Bundan sonra, yapıcı bir güçle ve
ciddiyetle konuya eğilmeliyiz...
Büyüklerimizin söylediği gibi; “Düşünmeden
öğrenmek kaybedilmiş emektir.” Victor Hugo:
“Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır.” demiştir. Bir
başka büyük adam: İnsanlığı bir kayığa, bilgiyi yelkene,
düşünceyi rüzgâra benzetmiştir. Rüzgâr olmadan, yelkenli
gemi yol alamaz ve hedefine ulaşamaz. Bunun gibi, insan
da düşünmeden doğru yolu bulamaz ve amaca ulaşamaz.
Ülkümüzü seçmek, amacımızı tespit etmek,
hedefleri belirlemek, ihtiyacımızı görebilmek, zamanı
ayarlamak ve yolumuzu bulmak... Bunların hepsi
ancak düşünmekle (yapıcı düşünmekle) mümkün olur.
Yapıcı düşünmek diyorum. Zira düşüncenin yıkıcısı da
vardır...
62
Rasim PEHLİVANOĞLU
Düşünmeden
çalışamayız.
Düşünmeden
öğrenemeyiz... Bir işe düşünmeden başlarsak, iyiyi,
doğruyu, güzeli bulamayız; yönümüzü şaşırır
yolumuzu kaybederiz; bocalarız, yanılırız, yoruluruz
ve yarı yolda kalırız...
Başarılı olanlar düşünmesini bilenlerdir. Düşünerek
başlayanlar, her safhada düşünmeyi devam ettirenler
başarı
yolunda
yürüyenlerdir.
Düşünemeyenler,
düşünmeden işe başlayanlar kaybetmeyi peşinen
kabullenenlerdir.
Başarısızlık kuyusuna düşmek istemiyorsak
düşüneceğiz, düşünmeye kendimizi alıştıracağız. Bunun
için, düşünmenin yollarını öğreneceğiz. Başarı yolunda
ilerlememiz,
yücelmemiz
ve
yüceltmemiz,
düşünebilmemiz oranında mümkün olacaktır...
Başarıyı Tanıyalım
63
10. AZİM – AZMETMEK
(Kararlılık)
“Azimle yüce dağlar devrilir.”
Azim, bir işi yapmaya kesin niyet etmektir. Bir işi
yaparken veya bir şeyi öğrenirken önümüze çıkan
engelleri yenme kararı azimdir. Bu karar kesindir.
Engeller ne olursa olsun, bir işi başarmaya kesin
karar vermekle azmetmiş oluruz.
Azim sahibi olanlar işlerini başarıyla yürütür, er geç
verimli sonuca ulaşırlar. Azmeden öğrenciler istediklerini
öğrenir ve okulunda başarılı olurlar.
İşlerimiz her zaman kolay yapılmaz. Başarıya
ulaşmak için önümüze çıkan pek çok engelleri yenmek
zorunda kalırız. Hayat yolu çalılarla, dikenlerle ve başka
çeşitli engellerle doludur. Yolumuz üzerindeki engelleri
görüp: “ Her ne pahasına olursa olsun bunları
yeneceğim” azmiyle işe koyulmak başarının ön
şartıdır.
Sadece kararlı olmak yetmez: daha işin başındayken
- gerçekçi bir bakışla – engelleri iyi görmeli ve kendimizi
ona göre hazırlamalıyız. Hazırlıksız ve tedbirsiz, kuru
kuruya azim insanı başarıya götürmez.
Bir büyük adam:“İnsan, yapacağı işlerde
karşılaştığı engelleri de sevmelidir.” diyor. Doğru
söylüyor. Çünkü: Engeller ve başarısızlıklar bizi daha
gerçekçi olmaya zorlar. Engelleri yene yene irademiz
kuvvetlenir ve ileride daha büyük engelleri yenmeye
hazırlıklı oluruz.
Azimli insanlar başarısızlıklar karşısında yılgınlık
göstermez, bunlardan ibret dersi alır, tedbirini artırır ve
daha da hızlanırlar.
Azimli ve cesur insanlar başarısızlıklardan başarılar
üretirler, başarısızlıklarla iradelerini bilerler. “Beni
64
Rasim PEHLİVANOĞLU
öldüremeyen her şey gücümü artırır.” diyen kişinin
azmi örnek alınmalıdır.
Engellemeler dışımızdan geleceği gibi, içimizden de
gelebilir. Azmimiz, içimizden gelecek düzensiz
hamleleri de önleyebilmeli, düşüncelerimizi disipline
alabilmeli ve iç kuvvetlerimizi harekete geçirebilmelidir.
Başarıya ancak bu yolla ulaşabiliriz.
Bir yandan iş yapma ve öğrenme enerjimizi
ayakta tutarken, diğer yandan kendi içimizden gelecek
olumsuz etkilere KARŞI KOYMA enerjimizi daima
güçlü tutabilmeliyiz.
“Azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz”
Başarıyı Tanıyalım
65
11. SABIR - SEBAT
“Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.”
Sabır, dayanma ve tahammül gücünü belirtir.
Acele ve telaş göstermeden geleceği ve olacağı
bekleyebilmek sabır etmektir.
Sebat, yerinde ve sözünde durma halidir. Kararlı
olmak ve devam etmek demektir.
Azim, sabır ve sebatla birleşince verimli olur.
Günlük yaşantımızda yer alan küçük veya büyük başarılar
azmimizi kuvvetlendirir. Fakat bazen moralimizi bozan,
hevesimizi kıran ve enerjimizi parçalayan olaylarla da
karşılaşabiliriz.
Bu
gibi
hallerde
yenilgiyi
kabullenmeyeceğiz. Sabırla karşı koyacak, kırılmaz bir
enerji ile sonuna kadar dayanacağız.
Başarı
sabretmekte
ve
dayanmaktadır.
Tembelliğe ve bıkkınlığa yenilmeden sonuna kadar
sabreden başarıya ulaşır, mutluluğa erişir.
Peygamberimiz; “İnsana sabırdan daha iyi ve geniş
bir şey verilmemiştir.” buyurmuş, başarının ancak sabırla
olacağını bildirmiştir. Hz. İsa; “Hoşlanmadığınıza
sabretmedikçe, hoşlandığınızı ele geçiremezsiniz”
demiştir.
Sabır ve sebatla yapılan işler bize kendimizi saymayı
ve kendimize güvenmeyi de öğretir. Bir işe girişmeden
önce iyi düşünmeli, başladıktan sonrada sabırla devam
ederek ve her engele karşı koyarak bitirmeye
çalışmalıyız.
Öğrenciler de, okuluna başlamadan önce iyi
düşünerek karar vermeli, azmetmelidir. Başladıktan sonra
da sabırla devam ederek çalışmalı, öğrenmeli ve başarıyla
okulunu bitirmelidir. Şuurlu ve iradeli öğrenci bunu yapar.
“Sabreyle işine, hayır gelsin başına.”
66
Rasim PEHLİVANOĞLU
12. SEVGİ - SAYGI – HOŞGÖRÜ –
ŞEFKAT
Sevgi, gönülden duyulan temiz bir duygudur.
Gönül, kalbin manevi yönüdür. İnsanın güzel
duygularının merkezi, kaynağı gönüldür. Gönülden
duyulan sevgi, insanı yüksek fedakârlıklara götüren tatlı
bir duygudur.
Sevgi muhabbettir. Muhabbet meyildir, ilgidir,
dostluktur, bağlılıktır. Sevgi manevidir; insanın iç
âleminde yer eder. Görülmez fakat hissedilir... Sözle
tarifi güçtür, yaşanarak öğrenilen hoş bir duygudur...
Sevgi, insanı yücelten, yükselten, manevi hazza ulaştıran
yüksek bir duygudur...
Seven İnsan
Sevgi duygusuna ulaşan insan kötü şeyler
düşünemez; kötü işler yapamaz; kötülere eş ve alet
olamaz. Aksine: Seven insan iyilik düşünür, iyilik yapar
ve iyilikler peşinde koşar...
Seven insan serin kalpli olur. Sakin duruşlu ve
kendisinden emin görünür... Seven insanın gözlerinin içi
güler; bakışları parlak, yüzü güleç ve dili tatlı olur.
Seven insan sevilir ve çevre edinir... Sevilen ve
çevresi genişleyen insan, herkesten ilgi, itibar, yardım ve
himaye görür... “Sev ki sevilesin” diyen atalarımız
sevilmeyi sevmeye bağlamışlardır. Benjamin Franklin’in
söylediği gibi: “Sevilmek istiyorsanız, önce sevin ve
sevimli olun”.
Seven, sevdiği için sevilen, sevildiği için sayılan,
çevresinden yardım ve himaye gören insanın, verimli
çalışma ortamı gelişir. Gelişen bu ortamda, başarının
aydınlık yolu kendisine olabildiğince açılır. Açılan başarı
yolunda, başarının diğer şartlarını da yerine getirmek
Başarıyı Tanıyalım
67
suretiyle ilerlemek ve başarılardan başarılara yürümek,
seven ve sevilen insan için normal bir olaydır...
Sevgiye Ulaşmak
Sevgi içten gelen bir duygudur. Dıştan zorlamayla
olamaz. Ancak, insan aklını kullanarak ve kendi
kendine telkin etmek suretiyle sevgiyi geliştirebilir.
Şöyle ki:
İnsan, sevilmesi gerekenleri aklıyla bulur ve bunlar
üzerine
düşünür...
Önceden
sevemiyorsa
da:
“Sevmeliyim... Seveceğim... Seviyorum...” gibi sözlerle
kendi kendine telkin yapar. Bu yolla, zamanla sevmeye
alışır. Sevdikçe de sevildiğini fark eder. Sevildikçe sevgisi
daha da derinleşir ve sonunda manevi hazza ulaşır... Artık
bundan sonra sevgiden kopamaz.
Sempati
Sempati, insanlar arasında birbirine yakınlık
duyma eğilimidir. Buna “duygusallık” da diyebiliriz.
Birinin, bir başkasına karşı beslediği sıcak ve içten duygu
sempatidir. Çoğu zaman, sevgi sempati ile başlar.
Sempati yönsemesi, cemiyeti ayakta tutan çok
önemli manevi bağlardan birisidir... Milletçe buna
muhtacız.
İnsanlar arasında, önce sempatiyle başlayan
yakınlık eğilimi, zamanla kuvvetlenerek sevgiye
dönüşebilir... Küçük sevgiler, genellikle, büyük sevgilerin
temelidir: Anne baba, kardeş ve arkadaş sevgisi; zamanla
millet, memleket ve insanlık sevgisine yücelebilir...
Sempatiden sevgiye, sevgiden diğer sevgilere
(daha önemli ve daha yüksek sevgilere) yol açıldığına
göre: Sevmek istediğimiz şeylere önce sempati duyarak
başlayabiliriz. Kendi kendine yapacağımız etkili
telkinlerle, sempatiyi zamanla sevgiye ve sevgiyi de
geliştirerek daha yüksek sevgilere yüceltebiliriz...
68
Rasim PEHLİVANOĞLU
Saygı
Saygı, sevgi ile bağlılık karışımı yüce bir
duygudur.
Saygı daha ziyade, küçüklerin büyüklere karşı
duyduğu ya da önemli ve değerli kimselere karşı duyulan
bağlılık ve beğenmek duygusudur.
Saygı, “hürmet”le eş anlamlıdır. Hatır sayma-hatır
gözetme hali saygıdan ileri gelir.
Saygı, daima sevginin yanı başındadır. Zira,
seven insan sevdiğini sayar. Saygıya yönelmeyen,
göstermelik sevgiler sevgi olmaktan çok uzaktır. Böyle
sevgiler içten değil yüzeyseldir. Çoğu zaman şahsi çıkara
dayanır...
Saygı duygusuyla yoğrularak yetişen insan, sevmese
de saymasını bilir. Zira, saygı sadece duygunun değil,
aklın da gereğidir. Şahsi çıkarımızın yerine gelmesi de
karşımızdakine saygılı olmamıza bağlıdır...
O halde: Sevsek de sevmesek de, her insana karşı
saygılı olmak zorundayız... Ve gene sevsek de sevmesek
de, her arkadaşımıza ve her yakınımıza saygı
göstermekle yükümlüyüz... Kendisinden faydalansak da
faydalanmasak da, her büyüğe ve her değerli insana saygı
göstermek ve saygılı davranmakla mükellefiz...
Karşımızdakinin görüşleri, bize uysa da uymasa da,
tarafımızdan kabul görse de görmese de, saygıyla
karşılamak durumundayız... Zira: saymasını bilenler
sayılırlar... Sayan insan kendisini kabul ettirir ve
öncelikle kendisini büyültür.
Biz sayarsak, karşımızdakiler de bizi sayar. Biz
görüşlere saygı duyarsak, karşımızdakiler de bizim
görüşlerimize saygı duyar... Böylece, karşılıklı saygı
ortamı gelişir. Oluşan saygı ortamında, görüşler
serbestçe tartışılabilir; gerçekler ve doğrular kolaylıkla
anlaşılabilir...
Başarıyı Tanıyalım
69
Karşılıklı saygı havası içinde gelişen huzur
ortamında, çalışmanın verimi artar ve başarıya ulaşması
kolaylaşır...
Hoşgörü
Hoşgörü, her şeyi anlayışla karşılamaktır.
Hoşgörü, bazı hallerde kusuru görmezden gelmektir. Ya
da, kusuru bağışlayarak sahibini sevindirmektir.
Arapçadan gelen “müsamaha” ile Fransızcadan
gelen “tolerans” kelimeleri de bugün dilimizde hoşgörü
anlamında kullanılmaktadır.
Hoşgörü saygıdan daha da ileridedir. Zira, hoş
görüde bağışlamak vardır; bağışlayarak sevindirmek, bu
yolla iyiye yönlendirmek ve iyiyi buldurmak vardır.
Hoşgörüsüz toplumlarda daima kusurlar görülür;
kusurlar büyültülerek büyük problemler oluşturulur...
Hoşgörülü toplumlarda ise, kusurlar hoş görülür.
Büyük kusurlar küçültülür, küçükler düzeltilir ve
birbirini seven sayan huzurlu bir toplum oluşturulur...
Şefkat
Şefkat, karşılık beklemeden, içten gelen,
koruyucu ve esirgeyici bir sevgidir. Sevginin daha da
gelişmiş bir şeklidir. Şefkat, daha ziyade, büyüklerin
küçüklere, ya da kuvvetlilerin zayıflara karşı duyduğu
koruyucu – kol kanat gerici – bir sevgidir.
Sevginin şefkat derecesinde gelişmesi; küçüklerin
büyüklerden,
halsizlerin
güçlülerden,
zayıfların
kuvvetlilerden, muhtaçların varlıklılardan yardım ve
himaye görmesi gibi yüksek fedakârlıkların ve üstün
meziyetlerin gelişmesine yol açar ki; bu hal, birbirini
görüp gözeten ahenkli ve huzurlu bir toplum düzeninin
kurulup gelişmesine yardımcı olur.
70
Rasim PEHLİVANOĞLU
ÇEŞİTLİ SEVGİLER
Sevgiler çeşitlidir. Bunları dört grupta incelemek
yerinde olur:
a) İnsanlara yönelik sevgiler.
b) Tabiata ve hayvanlara yönelik sevgiler.
c) Yüksek meziyetlere yönelik sevgiler.
d) Mukaddes değerler sevgisi - Allah sevgisi
Bunlara özetle değinelim:
a) İnsanlara Yönelik Sevgiler
İnsanlara yönelik sevgilerin başında anne- baba,
kardeş, arkadaş ve eş sevgisi gelir. Bunlar, ihmal
edemeyeceğimiz en önde gelen sevgilerdir. Bu en
yakınlarımıza olan sevgilerimizi, görevlerimizle birlikte
sürdürmekle yükümlüyüz... Anne sevgisi sevginin
temelidir. Bütün sevgiler anne sevgisi üzerine kurulur.
Bu temel kuvvetli atılmalıdır.
Öğretmen sevgisi, hısım akraba, konu komşu ve
hemşehrilik sevgisi de insanlara yönelik sevgilerdir.
Bunlara sevgiyle yaklaşanlar, sevgiyle ve belki daha
fazlasıyla karşılık görürler; çevrelerini genişletirler ve
mükâfatını alırlar...
Öğretmenini seven öğrenci, onun dersini de
sever. Sevilen ders, daha kolay ve daha sağlam
öğrenilir... Kazanan gene öğrenci olur. Severek
öğretmenini sevindirmiş olmanın da ayrı bir değeri
vardır...
Hısım akraba, konu komşu ve hemşehrisini
tanıyan, onlara karşı sevgi ve saygıda kusur etmeyen
öğrenciler; komşuluk, akrabalık ve hemşehrilik görevini
yerine getirmiş olmanın yanı sıra, iyi öğrenci ve iyi insan
olma yolunda önemli adımlar atmış olurlar...
Başarıyı Tanıyalım
71
İnsanlara yönelik sevginin daha da genişi ve
gelişmişi, millet ve memleket sevgisidir. Kendi milletini
ve memleketini sevmek; Milletinin refah ve saadeti için
hizmet ülküsü beslemek ve bu uğurda elinden gelen
gayreti göstermek, her millet ferdinin vatandaşlık ve
insanlık görevidir... Bu görevi yerine getirenler manen
huzur bulur ve çevresine de huzur verirler...
Millet ve memleket sevgisiyle yoğrularak;
Milletinin millî ve manevi değerlerine sahip çıkarak;
Milletine hizmet aşkıyla dolu olarak ve bu uğurda
fedakârlıklara katlanmaya hazır olarak yetişen ve
gelişen öğrenciler, yakın bir gelecekte, memleket
ufuklarında parlayan bir yıldız olmaya namzet
olanlardır!..
İnsanlara yönelik sevginin en genişi ve gelişmişi
İNSANLIK SEVGİSİ dir. Tüm insanlara karşı duyulan
sevgidir.
Kendi Milletini de taşarak, yeryüzündeki bütün
insanlara sevgi ve saygı duyan; insanlığa hizmet
ülküsüyle dolu olarak yetişen ve gelişen öğrenciler, bu
yüce ülküye ulaşabilmek gayretiyle daha verimli
çalışabilecekler
ve
er
geç
başarılı
sonuca
ulaşabileceklerdir... Bu gibiler, gelecekte bütün insanlık
alemine vereceği önemli ve kalıcı hizmetlerle hem
kendilerini yüceltecekler ve hem de Milletimizin yüce
adını,
dünya
ufuklarında
şanla
ve
şerefle
dalgalandıracaklardır!..
b) Tabiata ve Hayvanlara Yönelik Sevgiler
Tabiatın yeşilliğini, ağaçlarını, çiçeklerini ve
diğer bitkilerini sevmek ve onları koruyucu olmak,
insan hassasiyetinin ve insan ruhunun inceliğini gösterir...
Bunlara karşı duyulan sevgi, insan ruhuna huzur ve sükûn
verir...
72
Rasim PEHLİVANOĞLU
Hayvanları sevmek, onları korumak ve onların
yaşamalarına yardımcı olmak; hassas duygunun,
merhametin ve iyilikseverliğin önemli göstergesidir...
Diğer sevgilerin yanı sıra, tabiat ve hayvan
sevgisiyle de yüklü olarak yetişen öğrenci ancak o
zaman " kâmil insan" olmaya namzet olabilir...
c) Yüksek Meziyetlere Yönelik Sevgiler
Okuma sevgisi, öğrenme sevgisi, vazife (görev
yapma) sevgisi, güzellik sevgisi, güzel sanatlar sevgisi,
doğruluk sevgisi, hak ve hakikat sevgisi ve benzerleri,
yüksek meziyetlere yönelik sevgilerdir.
Bu sevgiler, öğrenciye kendisini bulduran, onun
ufkunu açan, yükselmesine ve yücelmesine yol açan
çok yüce sevgilerdir... Bu yüce sevgilerle dolu olarak
yetişen ve gelişen öğrenciler: İyi insan, olgun insan ve
faydalı insan olmanın ideal yolcularıdır...
d) Mukaddes Değerler Sevgisi - Allah Sevgisi
İnsanlar için, mukaddes sayılan (mübarek-kutsal
bilinen) değerler ve bunlara karşı duyulan mukaddes
sevgiler vardır. Dini inanışların mukaddes saydığı
değerlere duyulan sevgiler bunların başında gelir.
Allah sevgisi, Allah'ın emirlerini tebliğ etmekle
görevli olan Peygamberlere duyulan sevgi, Allah'ın
buyruklarını içine alan kutsal kitaplara olan sevgi,
mukaddes sevgilerin önde gelenleridir.
Din denilince ilk akla gelen Allah olduğuna göre,
mukaddes sevgilerin en büyüğü Allah sevgisidir:
Kâinatta mevcut her şeyi yaratan, her şeyi gören, bilen, her
şeye gücü yeten; iyilerin, doğruların, haklıların ve
çalışanların her daim yardımcısı olan yüce bir kudretin
varlığına inanmak, ona sevgi ve saygı duymak, insana
güç-kuvvet veren yıkılmaz bir dayanaktır. Allah inancını
ve Allah sevgisini benliğinde duyan kimseler,
Başarıyı Tanıyalım
73
doğruluğuna inandığı ve haklı bildiği yolda dönmeden
yürürler... Böyleleri, güçlüklerle karşılaşsalar da yılgınlık
göstermeden yollarına devam ederler; inandıkları davaları
yönünde, işleyen zekâlarıyla çözüm yolları bulabilirler ve
er geç amaçlarına ulaşabilirler...
Burada bir gerçeği dile getirelim: "Allah sevgisine
giden yol insan sevgisinden geçer". Bir atasözümüzde
ifadesini bulduğu gibi, "Atasını sevmeyen Allah'ını
sevemez".
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere; Allah sevgisine
ulaşmak isteyenler, öncelikle insanları sevmelidirler.
Yaratılanı sevmelidirler yaratana ulaşmak için. Özellikle,
cemiyete faydası dokunmuş kimseleri sevmek ve onlara
derinden saygı duymak hepimizin insanlık borcudur...
Vatan Sevgisi de mukaddes sevgiler arasında yer
alır. Sevgilerin en güzeli vatan sevgisidir. Vatan, din,
millet kelimelerinin söylenişi bile insanda tatlı heyecan
uyandırır...
Özellikle biz Türklerin, vatanlarına karşı duyduğu
sevgi, hiç bir sevgiyle kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
Bunun içindir ki: "Vatan sevgisi imandan gelir"
demişizdir... Bizler, vatanımızın bir karış toprağı için
gerekirse, canımızı-kanımızı ve her şeyimizi vermeye
hazır olan asil bir Milletin çocuklarıyız!..
Sevgiler Bir Bütündür
Sevgilerin hepsi bir bütündür. Hepsi önemli ve hepsi
değerlidir. Hepsi birbirinin tamamlayıcısıdır. Birinden
diğerine geçilebilir, fakat biri diğerine tercih edilemez...
Sevgi olgunluğuna eren insan, birini sevince,
genellikle diğerini de sevebilir. Sevgisizler, sevginin
zevkine varamayanlar yalnız kalmış kimselerdir.
Bunlar
kurumuş
ağaç
misali
gölgesizdirler,
faydasızdırlar...
74
Rasim PEHLİVANOĞLU
Öğrencide Sevgi
Hayatının ilkbaharını yaşamakta olan öğrenciler,
sevmenin ve sevilmenin hazzına mutlaka ulaşmalıdırlar.
Bunun için, öncelikle sevmeye gayret göstermeli,
sevebilmek için kendisini teşvik etmeli ve bu yolda kendi
kendisine telkin yapmalıdırlar...
Unutmayalım: Sevenler sevilir. Sevilenler ilgi ve
itibar görür, başarı yolunda yardım ve himaye görürler...
Öğrencinin yakın çevresinde oluşacak, karşılıklı
sevgi, saygı ve hoşgörü ortamı, ahenkli ve huzurlu bir
çalışmaya fırsat verecektir. Bunun temini ise daha çok,
öğrencinin kendi elindedir. Kendisinin göstereceği sevgi,
saygı, hoşgörü; karşısındakilerin aynıyla karşılık
vermelerine zemin hazırlayacaktır. Hattâ daha ileri
derecede karşılık bulacaktır...
Başarıyı Tanıyalım
75
13. İNİSİYATİF
İnisiyatif, Fransızca'dan dilimize girmiş ve
tutulmuş bir kelimedir. Sözlüklerimizde, teşebbüs ve
girişkenlik kelimeleri de inisiyatif anlamında açıklanmışsa
da, inisiyatif anlamını tam olarak karşıladığı söylenemez.
Bu bakımdan başlığı inisiyatif olarak seçtim.
İnisiyatif: Bir şeyi ilk olarak yapma veya ortaya
atma eylemidir. Bir kimsenin herhangi bir işe daha önce
başlaması ve başarması onun inisiyatif gücüdür. Bir
kimsenin gerekli kararı kendiliğinden alabilmek
konusunda sahip olduğu özel nitelikler onun inisiyatifidir.
İnisiyatif, karar ve yürütme konusunda sahip
olunan vasıflardır. Bir işe daha önce başlamak ve
başarmak inisiyatif sahibi olmaktır.
Teşebbüs: Bir işe girişme, yapışma, ele alma, itina
ile başlama anlamındadır.
Girişkenlik: Kolay ilişki kurabilmek, faal ve
teşebbüs sahibi olmak halidir. Teşebbüs eden, girişken
olan kimselere müteşebbis denir.
İnisiyatif sahibi olan insan başlama ve başarmada
önde gider, fırsatları değerlendirir. Herhangi bir konuda
eylem üstünlüğünü sağlar, sevk ve idareye hâkim olabilir.
İnisiyatif Sahibi Olanlar: İnisiyatif sahibi kimseler
kendilerine güvenlidirler. Bir şeyler düşünürler, bir şeyler
öğrenirler, bir şeyler yapmaya karar verirler. Kararlarını
öncelikle ve cesaretle uygulamaya başlarlar ve de
başarırlar.
İnisiyatif
kullananlar
çekingen
değil
girişkendirler, pısırık değil müteşebbistirler. Canlı ve
hareketlidirler. Tereddütle vakit öldürmezler, daima
faaldirler. Bunlar eğer, önceden iyi düşünür, iyi öğrenir ve
tedbirlerini iyi alarak işe başlarlarsa çok başarılı sonuçlar
alabilirler.
76
Rasim PEHLİVANOĞLU
Öğrencide İnisiyatif
Okulunda
neyin
yapılacağını,
neyin
öğrenileceğini
önceden
düşünen
ve
bulan,
düşündüğünü uygulayan; kimseyi söyletmeden
derslerini günü gününe hazırlayan öğrenci de inisiyatif
sahibidir.
Dershanede parmak kaldırıp söz isteyen, isteyerek
dersini anlatan, çekinmeden görüşlerini açıklayan öğrenci
girişkendir. Böyleleri öğretmenin dikkatini çeker ve
övülür. Arkadaşları arasında sevilir ve beğenilir. Yarının
büyük girişimcileri böyle başlar. Girişken öğrenciler
kendilerini kabul ettirirler, okullarında önemli
görevler alırlar. Bu yolla, daha okul sıralarındayken
hayata hazırlanırlar.
Herkeste inisiyatif (teşebbüs gücü) vardır. Ama,
bazılarında daha az bazılarında daha çok. İnsan olarak,
bu meziyetimizi geliştirmek elimizdedir. Hem de
kendimize karşı olan önemli görevlerimizden birisidir.
Ürkekler ve çekingenler de pekâlâ müteşebbis
olabilirler. Yeter ki bir şeyleri yapmayı istesinler, üzerinde
düşünsünler, ön bilgileri edinsinler ve cesaretle işe
başlasınlar. Çalışır ve çabalarlarsa er geç başarıya
ulaşırlar.
Başarı Müteşebbislerindir
Devrimiz pısırıklık, çekingenlik devri değil,
teşebbüs devri, atılganlık devridir. Devrimizde
pısırıklara hayat hakkı yoktur... Artık cesaretle ileri
atılalım, girişelim, müteşebbis olalım, inisiyatifimizi
kullanalım. Ancak ölçüyü de kaçırmayalım: Geleceği
önceden görelim ve sınırı tayin etmesini bilelim.
Düşünme gücünü kullanan inisiyatif sahipleri, ölçülü
olmasını ve sınırda durmasını da bilirler...
Başarıyı Tanıyalım
77
Sözlerini ve davranışlarını zekâsının kontrolüne alan
müteşebbisler, verilen görevi daha rahat ve kolaylıkla
yaparlar. Kimseyi sıkmadan, üzmeden işlerini takip eder
ve başarıya ulaşırlar. Bu tip öğrenciler derslerini vukufla
öğrenir, rahatlıkla sınıflarını geçer ve başarıyla okullarını
bitirirler.
Azmeden ve aklını kullanan inisiyatif sahipleri,
yüklendikleri görevi zor da olsa, imkânsız da sanılsa
başarıyla yürütür ve yüz akı ile sonuca varırlar.
Bunlar, az sözden çok şey anlarlar. Eksik bulduklarını
kendi muhakeme güçleriyle tamamlarlar. Araştırırlar,
incelerler. Kendi yollarını kendileri bulurlar. Yol
üzerindeki engelleri bertaraf eder ve istenilen yere
ulaşırlar.
Aşağıya aldığım olayı, inisiyatif sahibi olmaya
bir örnek olarak sunuyorum:
GARCIA'YA MEKTUP
Bu, eski bir mektup hikâyesidir. Her ülkede ve her
devirde, günlük gazetelerin ve dergilerin fıkra yazarlarına
konu olmuştur. Hikâyeyi yorumlayan yazarlar, herkesin
ve özellikle gençlerin okuyup faydalanmalarını
öğütlemişlerdir. Büyük trajlı bir İstanbul gazetesi fıkra
yazarının, kendi sütununda - değişik yıllarda- üç defa bu
konuyu işlediğine tanık oldum. Amerikalı ünlü yazar ve
hatip DALE CARNEJİ de SÖZ SÖYLEMEK ve İŞ
BAŞARMAK isimli kitabında bu konuya yer vermiştir.
Çok önemli gördüğümden, ben de bu mektup hikâyesini
aşağıda özetliyorum ve yorumluyorum:
1898 yılında, Amerika - İspanya savaşı başlayınca,
ispanya sömürgesi olan KÜBA milliyetçileri bunu fırsat
bilerek isyan ederler. O günkü Amerika Cumhurbaşkanı
Mc. Kinley, isyan eden halkın lideri General GARCİA
ile temas kurarak ona yardımcı olmak ister. Fakat Garcia,
78
Rasim PEHLİVANOĞLU
Küba'nın dağlarından birisine sığınmıştır, yerinin nerede
olduğunu bilen yoktur.
Amerikan Cumhurbaşkanı, çok önemli bir
mektubu Garcia'ya ulaştırmak kararındadır. Mektubu
götürecek gözü pek birisini arar. Gönderirler. Fakat,
Başkan ilk gelenleri kovar. Çünkü bunlar: "Acaba
kendisini nerede buluruz? Ne yoldan götürelim?"... gibi
sorularla bilgi almak isterler. Oysa yerini başkan da
bilmemektedir. Sormadan görevi yüklenecek yetenekli
birisine ihtiyaç vardır...
Nihayet, Yüzbaşı Rovan'ı gönderirler. (Çavuş
Rovan diye yazanlar da var) Başkan, Rovan'a: "Al bu gizli
mektubu, Küba'ya götürüp Garcia'ya ver!" der. Rovan:
"Başüstüne" diyerek mektubu alır, bir keseye kor ve
kalbinin üstüne yerleştirir. Mektubun nereye gideceğini
ve nasıl gideceğini sormadan almış ve götürmüştür.
Görevi verene bir şey sormamıştır. Fakat görevi yapmaya
kararlı olarak yollara düşmüştür. Sormamıştır, ama
elbette, kendi kendine düşünmüştür. Kendi inisiyatifiyle
araştırmış, sorup soruşturmuş, bilgi toplamış, gideceği
yolu kestirmiştir. Yolu üzerindeki engelleri peşinen
göğüslemiştir...
Rovan, ne yapıp etmiş... Küba dağlarında,
ormanlıklar arasında gizlenen ihtilalcileri bulmuş ve
mektubu Garcia'ya vermiştir.
Hikâyenin özeti bu. Olay gayet basittir. Fakat
anlamı geniştir ve derindir. Hikâyeyi anlatan ELBERT
HUBBARD önemli yorumlar yapmaktadır. Biz de
kendimize göre yorumlayalım:
Çok önemli bir mektup alınıyor, götürülüyor,
ihtilalcilerin liderine veriliyor. Ancak, nerede
bulunacağı ve nasıl gidileceği söylenmiyor. Kendi
inisiyatifi ile bir çıkış yolu bulan görevli, tek başına
yollara düşüyor. Sahillere yanaşıyor, dağlara
79
Başarıyı Tanıyalım
tırmanıyor, ormanlarda dolaşıyor, güçlüklere karşı
koyuyor... Aradığını buluyor ve görevini yapıyor...
Bu, öyle kolay olmamıştır. Sızlanmadan ve
şikayetlenmeden görevi kabullenen Rovan kendine
güvenmiş, aklını kullanmış, fedakârlıklara katlanmış ve
neticede başarıya ulaşmıştır.
Bugün bütün dünya,
götürecek adamları arıyor...
Garcia'ya
mektup
Garcia'ya mektubu anlatan yazar Elbert Hubbard'ın
makalesi New York'da milyonlarca basılarak herkese
dağıtılmıştır. Rus-Japon savaşı sırasında, makale
Rusça'ya çevrilmiş ve cepheye giden her askere birer
nüsha verilmiştir. Japon'lar, bu makaleyi Rus askerlerinin
üzerinde bularak okumuşlar; faydalı olduğuna inanarak
Japonca'ya tercüme etmişler; bastırarak çoğaltmışlar; sivil
ve asker bütün mensuplarına dağıtmışlar. Gaye: Garcia'ya
mektup götürecek adamı yetiştirmek...
Bugün, bizim de Garcia'ya mektup götürecek
insanlara
ihtiyacımız
vardır.
Gençlerimiz
ve
öğrencilerimiz herhalde bu nitelikte yetişmeli ve
yetiştirilmelidir. Bu gelişmeyi milletçe özlüyor ve umutla
bekliyoruz...
Millî kültürümüzle beslenerek; Garcia'ya
mektup götürecek nitelikte yetişmiş; millî duygu ve
millî heyecanla yoğrulmuş, millet ve memleket
sevgisiyle dolmuş; millete hizmet aşkıyla yücelmiş;
bilgili, becerikli, ülkücü ve inisiyatif sahibi gençlerimiz
elinde milletimiz yükselecek, vatanımız kalkınacak mamur olacak, millî birlik ve beraberliğimiz pekişecek,
refahlı ve mutlu günlere erişeceğiz!...
İnanıyoruz ki: Hayallerimiz elbet bir gün hakikat
olacaktır!...
80
Rasim PEHLİVANOĞLU
14. CESARET - METANET
“Cesaret, gözü kapalı tehlikeye atılmak
değildir.”
Ali Fuat Başgil
Yiğitlik, yüreklilik, korkmazlık,
atılganlık ve gözüpeklik gibi... yüksek ruh halleridir.
Cesaret sahibi olan kimseye cesur denilir.
ŞECAAT da, biraz farkıyla, cesaret anlamındadır.
Şecaat kalb metinliğidir, kahramanlıktır... Daha çok
savaş meydanlarında kendini gösterir.
METANET: Dayanıklılık, sağlamlık, kavi ve berk
olmak demektir. Metanet, insanın sözünde sabit;
inancında ve görüşünde kuvvetli; işinde cesur, yürekli
ve sabırlı olmasıdır. Metin olmaktan gelen metanet
cesaretle yan yana kullanılan bir sözdür. Bunlar birbirini
tamamlamaktadır.
Akıllı bir cesaret, inattan uzak bir sabır ve
metanet, işimizde başarının temeli sayılmaktadır.
Korkmadan, ürkmeden ve çekinmeden bir işe
girişmek cesaretli olmaktır. Ancak cesaret, akılla birlikte
yürürse başarı yolu açıktır. Zira: Amacı akıl tespit
eder, gidilecek yolu akıl çizer, tehlikeleri akıl görür,
tedbirleri akıl gösterir. Aklın gösterdiği yoldan giden
cesur insan er geç amacına ulaşır. Akıl süzgecinden
geçmeden gösterilen şuursuz cesaret, insanı karanlığa
iteler; sonu belirsiz maceraya sürükler... Akılla beraber
yürümeyen cesaret cürettir. Cüretkârların çoğu akılsız
cesurlardır. Böyleleri, başlangıçta başarılı olsalar bile
sonuçları hazindir... İçinde yaşadığı toplumu,
kendileriyle birlikte felâkete sürüklemiş -gelmiş geçmişcüretkârların, maceraperestlerin sayısı dünyamızda epeyce
fazladır...
Cesaretin zıddı korkudur. KORKU: Çekingenlik,
ürkeklik, ileriye atılamamaktır. Korkaklar, yiğitlik,
yüreklilik gibi yüksek ruh hallerinden mahrumdur. Aklın
CESARET:
Başarıyı Tanıyalım
81
süzgecinden geçerek gelen çekingenlik hali korku
değildir. Bu hal, gelecek muhtemel tehlikelere kulak
kabartmadır. Tehlikeyi önceden görme işaretidir; tedbirli
ve dikkatli olma uyarısıdır. Fakat, aklın tehlikeli
görmediği
durumlarda
bile
devam
edegelen
çekingenlik cesaretsizliktir, korkaklıktır.
Cesaretsiz İnsan: Cesaretsiz insan, gereksiz
endişelerle ve fobilerle yüklüdür. O, şuursuz korkunun ve
endişenin esiri olmuştur. Cesaretsiz insan, başlayacağı
işin zamanını iyi tayin edemez, öncelikle yapılacak işe
karar veremez, inisiyatifini kullanamaz, fırsatlardan
faydalanamaz, tesadüfleri değerlendiremez... Cesaretsiz
insan şuursuz korkuların üzerine yükselemez, kendine
güvenemez, eziklikten kurtulamaz. S. Smith'in söylediği
gibi: "Dünyada pek çok yetenek, küçük bir cesaret
olmadığı için kaybolur gider".
Ne yaptığını ve ne yapacağını bilerek yürüyen cesur
insanlarda akıl vardır, mantık vardır, gaye vardır ve iman
vardır. İnançlı insan cesaretlidir. Ülküsü olan cesurdur.
Cesur ve imanlı insan, ülküsü yolunda yılmadan ve
sapmadan yürür. Cesaretli insan güçlüdür... Güçlü insan
muzafferdir...
Cesaret Yeri Geldiğinde Geçerlidir
Demir tavında dövüldüğü gibi, cesaret de sırasında
geçerlidir. Demirin tavı gibi, her işin de bir zamanı vardır.
O zamanı kaçırırsak işimiz aksar. Çok pahalıya da mal
olsa, zamansız cesaretten verimli sonuç alınamaz.
"Cesaret aklın eşliğinde yürümelidir" görüşünü
savunmuştuk. Doğrudur. Fakat aklımızı kullanacağız
diye, uzun uzadıya ölçüp biçerken işimizin başlamasını
geciktirir ve zamanını geçirirsek, bu tür akıldan fayda
değil zarar görürüz. Zaman aşımına uğratan akıl
hocalığından medet umulamaz.
82
Rasim PEHLİVANOĞLU
Cesaret de çabukluk esastır: Süratli cesaret
etkilidir... Fakat, cesaret de telaş ve acelecilik yoktur.
Zira: Telaş şuurlu düşünmeyi önler. Bilelim ki: "Telaşla
giden kendine eder". Cesur olacağım diye acelecilik
yaparak hesapsız, kitapsız işlere girişirsek, kendimizi
batağa sürüklemiş oluruz. "Acele giden ecele gider"
denilir. Biz de değiştirerek söyleyelim: Atağa giden
batağa gider... Geciken cesaret faydasızdır, kayıptır,
gaflettir... Vakti gelmeden ortaya çıkan cesaret ise
yararlı değil zararlıdır... Ne önce, ne sonra, tam
sırasında... İşte cesaret budur. Cesaret, yerinde ve
zamanında kullanılırsa, bütün silâhları mağlup eden en
etkili bir silâhtır... Akıllı cesaret, zafer yolunu açan iman
silâhıdır.
Cesaret, yanında metaneti getirir. Akıl
eşliğindeki cesaret ve metanet, iman gücüyle birleşirse,
sabır ve sebatla desteklenirse, azmedilip de
yapılamayacak hiç bir şey yoktur.
Tarihimizden Cesaret ve Metanet Örnekleri
Bizler, Büyük Türk Milletinin çocuklarıyız!.. Türk
kültürüyle büyüyen insan cesurdur, metindir ve de
güçlüdür. Tarihimiz cesaret ve metanet destanlarıyla
doludur. Tek başına 10 düşmanı yerlere seren
Mehmetçiğin özündeki cesaret ateşidir.
"Uyvar önünde Türk gibi" sözünü Avrupalılara
söyleten, damarlarında Türk kanı dolaşan askerlerimizin
gösterdiği cesaret ve metanettir. Bu söz, bir "darbımesel"
haline gelerek, yüzyıllardan beri Avrupa'lılar arasında
söylenegelmiştir. İstiklal savaşımız, Türklük aşkıyla
yanan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının emrine
uyarak, "Ya istiklal, ya ölüm! nidalarıyla ileriye atılan
Mehmetçiğin cesaret ve metanetiyle kazanılmıştır.
İnönülerde, Sakarya'da, Dumlupınar'da serden
geçerek vuruşan Mehmetçikler, Türklük cesaret ve
Başarıyı Tanıyalım
83
metanetinin timsali olmuşlardır. Kore'de, sayıca çok üstün
düşman kuvvetleri tarafından çevrilen bir avuç
Mehmetçik, Türklük duygusu ve gururuyla silkinerek
çevresindeki çemberi yarmış ve düşmanı bozguna
uğratmıştır. Bu seferde: "Kore'de Türk gibi" sözünü
uzak doğu semalarında ve Amerika göklerinde
dalgalandırmıştır.
Millî tarihimizden okuyup öğreniyoruz: Her
sahada büyük işler yapmış olan Türk Milleti, edebiyatta ve
ilimde de dehalar yetiştirmiş ve yüksek başarılara
ulaşmıştır. Bugünkü Avrupa ilminin ve tekniğinin temeli,
Türklerin yüksek zekâ ve çalışmalarının eseridir.
Böyle asil bir milletin çocukları, dedelerinden
daha üstün meziyetlerle yetişebilir; öğrenimlerini
başarıyla sürdürebilir; Yüce Milletimize lâyık Türk
Gençleri olarak hayata atılabilirler. Atalette kalmak
Türk Çocuklarına yakışmaz. Türk öğrencileri, kendi
özel sorunlarını kendileri çözebilir, bunalımlara
düşmekten kendilerini koruyabilir veya cesaretli
adımlarıyla bunalımlarının üzerine yükselebilirler...
Kendine Güvenen Cesur Türk Gençleri
Kendilerine güvenen, akıllarını kullanan, azim ve
cesaretle yol alan, millî duygularla bezenmiş Türk
Gençleri, milletimize ve memleketimize çok faydalı
unsurlar haline gelebilirler, Milletimizin daha da mutlu
günlere ulaşmasında önder ve rehber olabilirler. Yeter ki,
o yöne eğilelim, cesaretimizi ve metanetimizi kırmadan
çalışmaya devam edelim!...
Cesaretin Desteği Ümittir
Hayat bir mücadeledir. Atatürk'e göre: "Hayatta
başarılı
olmak
mücadelede
başarılı
olmakla
mümkündür.” Mücadelede başarının ön şartı cesarettir.
Hayatın güçlüklerine karşı ancak cesaret ve metanet
84
Rasim PEHLİVANOĞLU
gücüyle direnebiliriz. Cesaret ümitle birlikte yürür.
Ümidini kaybeden cesaretini de yitirir. İnançlı insan
ümidini kaybetmez. Ümit insana güç verir, güven verir,
canlılık verir.
Bazen, lüzumsuz korku ve üzüntüler insanı
sarabilir. Böyle durumlarda aklın rehberliğine
müracaat şarttır. Bu korkunun, bu üzüntünün sebebi
nedir diye düşünülmelidir. Sebep bulunabiliyorsa,
aklın yol göstermesiyle o sebep kaldırılmalıdır. Belirli
bir sebep bulunamıyorsa, gene aklın rehberliğiyle, o
sebepsiz korkudan, üzüntü, endişe ve çekingenliklerden
sıyrılmanın yolu bulunmalıdır. İnsan kendisini, aklı, zekâsı
ve şuurunun kontrolüne alırsa bunu yapabilir. İleriye
ümitle bakabilmek ve cesaretle hamle edebilmek dirayetini
göstermeye kendimizi alıştırmalıyız.
Öğrencide Cesaret
Bazı öğrenciler, dershanede parmak kaldırmaktan
ve söz alarak fikrini açıklamaktan çekinirler veya dersini
anlatmak gücünü kendisinde bulamazlar. Bu hal cesaret
kıtlığındandır. Böyleleri, önce kendi kendilerine telkin
yapmalıdırlar: "Benim diğer arkadaşlardan farkım yoktur.
Çekingenliğim ve mahcubiyetim sebepsizdir. Çalışıyorum,
öğreniyorum. O halde öğrendiğimi de anlatabilirim"
demelidir. Arkasından: "Bugün sınıfta söz alacağım ve
dersimi anlatacağım" kararını vermelidir. Aynı gün,
verdiği kararı uygulamaya geçmelidirler. Başlangıçta
aksamalar olabilir. Moral bozulmadan ümitle, cesaret ve
azimle aynı yolda yürümeye devam edilirse, kısa zamanda
çok olumlu sonuçlar alınabilir. Kararlı öğrenci, her gün
biraz daha gelişir, zamanla gül gibi açılır ve serpilir.
Yeter ki, öğrenci toparlanmasını bilsin, kendisini
bulsun, düşünsün, bir karara varsın, kendine güvensin
ve cesaretle ilk adımını atsın...
Unutmayalım: Cesaret, başarının vazgeçilemez
şartıdır.
Başarıyı Tanıyalım
85
15. FAYDALI OLMA İSTEĞİ
“Faydasız hısımdan, faydalı hasım
daha iyidir.”
Çalışmanın gayesi yaptığımız işi sonuçlandırmaktır.
Yani ele aldığımız işi bitirmektir. Çalışarak dersini
öğrenen öğrenci o derste sonuca varmıştır. Sonuca varınca
da başarıya ulaşmıştır.
Başarının gayesi mutluluğa ulaşmaktır. Başarı,
insana haz ve huzur getirir. Haz ve huzurda insanı
mutluluğa götürür. Yapılacak iş kişiye veya çevresine
huzur ve mutluluk getirecekse o işin yapılmasına
başlanmalıdır.
Faydalı olmayı istemek bir ihtiyaçtır. İnsan,
yapacağı her işte veya öğreneceği her konuda bu ihtiyaca
cevap aramalıdır. (faydalı olmanın yollarını aramalıdır).
Yaptığımız işin, öğrendiğimiz konunun faydasına
kendimizi inandırmalıyız:
Faydalı olmak gayesi ile yapılan çalışmalar,
insanın heves ve isteğini kamçılar. Verimli sonuca,
ancak gayeli çalışmalarla ulaşılır. Bu nedenle,
yapacağımız bir işe veya öğreneceğimiz bir konuya
başlamadan öne faydasını düşünmeliyiz. O işin
yapılmasında veya o konunun öğrenilmesinde şahsımız
için çevremiz veya milletimiz için ya da insanlık için bir
fayda görüyorsak hemen çalışmaya koyulmalıyız. İnsan,
faydalı olacağına inandığı işlerde başarıya ulaşır.
Başarı, faydalı olmak gayesi ile yaptığımız işlerde
yüzümüze güler.
Faydalı olacağına inanılmayan işler insanı çekmez.
Öğrenilmesinde fayda görülmeyen konular öğrenmeyi
teşvik etmez. Faydasız, lüzumsuz olduğunu hissettiğimiz
işler çalışma hevesimizi kırar. Faydalı bir iş
gördüğümüze inanırsak yüzümüz güler, neşemiz artar
86
Rasim PEHLİVANOĞLU
ve çevremizde kendimiz seviliriz. Sonuçlandırdığımız
faydalı bir hizmet yorgunluklarımızı giderir ve
karşılaştığımız bütün sıkıntılarımızı unutturur.
Her insan, yaptığı işin faydalı olmasını ve bir işe
yaramasını ister. İnsanlar, faydasız bir işe paralı da olsa
devamlı zorlanamaz. Zorlanırsa da olumlu netice
alınamaz. Fazla zorlanmak isyan bile ettirir. Bu nedenle,
önce işimizin faydasına inanacağız. Faydasına inanmak
içinde işimizin gayesini bileceğiz. Gayemizi bilmiyorsak
öğrenenceğiz veya düşünüp bulacağız.
Öğrencilerin yaşları küçük ve hayat tecrübeleri
az olduğundan, öğrenmeleri istenilen konulardan
bazılarını faydasız görebilirler. Başlangıçta bu hal
normal sayılabilir. Öğreneceklerini faydasız gören
öğrenci düşünmelidir: "Bu konular programa
konulduğuna ve kitaplara alındığına göre, herhalde
faydalıdır" demeli ve öğrenmeye kendisini teşvik
etmelidir. İlk başta faydasına inanılmayan konular dahi
dikkat ve ilgiyle okunmalı ve öğrenilmelidir ki, öğrenme
eylemi devam ederken faydası da fark edilecektir veya
faydası ileride anlaşılacaktır. Öğrenmek zorunda
olduğumuz konuları bu görüşle değerlendirmek öğrenmeyi
teşvik eder ve başarıyı artırır. Ders konularını
öğrenmeye başlayan öğrenci: "Bundan nasıl
faydalanacağım, bunu öğrenmekle memleketime nasıl
faydalı olacağım?" düşüncesiyle okur ve öğrenirse,
faydalı olmanın yollarını bulmuş ve kendisini faydalı
olmaya yönlendirmiş olur.
Başkasına Faydalı Olan Kendisine de
Faydalı Olur
İnsan, başkalarına iyilik yapmaya doğuştan
meyillidir. İyilik meyli, insanları daima faydalı olmaya
zorlar. Şu bir gerçektir: Başkalarına faydalı olanlar, daima
Başarıyı Tanıyalım
87
kendilerine de faydalı olurlar. Nefsimize faydalı olmak
için başkalarına faydalı olmamız gereklidir. Fayda
görmek, faydalı olmakla doğru orantılıdır. Faydalı
olmak fırsatını hissedenler hemen koşmalı, sevinç ve
heyecanla o işi yapmalıdır. Gönül rahatlığına bu yoldan
varılabilir.
Faydalı olmak isteği tutum ve davranışlarımızı
da değiştirir ve iyiye yöneltir. Başkalarına faydalı iş
görmeye alışanlar bundan zevk alırlar ve iç huzuruna
kavuşurlar. Böyleleri çekici bir görünüme ve sevimli bir
yüze sahip olurlar. Kendileri farkına varmadan herkesi
cezbeder ve çevrelerinde sevilen insanlar arasına
katılırlar...
Her insan önce faydalı olmaya çalışmalıdır.
Karşılığında ücret almayı sonraya bırakmalıdır.
Esasen, her fayda para ile ödenemez. Maddi karşılık
beklemeden yapılan bir iyilik asla ziyan olmaz. Yapılan
iyilik er geç geriye sahibine döner, sahibini bulur ve
onu mükâfatlandırır.
İyilik kaybolmadığına göre, iyilik yapmaya ve
başkalarına faydalı olmaya kendimizi alıştırmalıyız.
Bunun için, kendi kendimize şöyle telkin etmeliyiz:
"Herkes için iyilik düşünüyorum, herkese faydalı
olacağım. Hattâ, haberleri olmadan bile herkese faydalı
olmaya çalışacağım, faydalı olmak fırsatını arayacağım..."
Böyle düşünürsek, faydalı olmak fırsatını ve imkânını
bulabilir ve de faydalı olabiliriz.
Kendimizi İyi Yetiştirerek ve Geliştirerek
Başkasına Faydalı Olabiliriz
Şunu da önemle belirtelim: insan, önce kendisine
faydalı olmalıdır ki başkalarına da faydalı olmak
gücünü kendisinde bulabilsin. Kendisine faydalı
88
Rasim PEHLİVANOĞLU
olamayan başkalarına da faydalı olmak imkânını bulamaz.
Bir kimse kendisine faydalı olmazsa ailesine de, çevresine
de, milletine de, insanlığa da faydalı olamaz. Kendisine
faydalı olamayanlar, başkalarının iyiye yönlenmesinde
etkili olamazlar. Kendisini sağlıklı bir yaşayışa
ulaştıramayanlar, başkalarına sağlıklı bir hayat
kazandıramazlar.
İsmi bilinmeyen şairin söylediği gibi:
"Havada uçan boz kuşlar
Telin kadrin ne bilsin.
Kendi kadrin bilmeyen
Elin kadrini ne bilsin."
Başkasının kadrini bilmek için, önce kendimizin
kadrini bileceğiz. Önce kendimizi göreceğiz, kendimizi
bulacağız ve kendimizi yetiştireceğiz. Önce kendimizi
iyiye götüreceğiz, kendimizi düzelteceğiz, kendi
eksiklerimizi gidereceğiz ve kendimize faydalı olacağız ki
başkalarına da faydalı olabilelim...
Ülkümüz, başkalarına faydalı olmaktır. Gayemiz,
başkalarına faydalı olmak yolunda ilerlemek ve
mükemmelleşmektir. İyi insan, önce kendisini iyi
yapandır, sonra da başkasını iyiye götürendir.
Şahsiyetli (kişilikli) insan, kendisini mükemmelleştiren ve
de çevresindekileri -iyi yönde- etkileme gücüne sahip olan
insandır.
Amacımız şahsiyetli (kişilikli) insan olmaktır.
Şahsiyetli insan, şahsiyetli insanlar yetişmesine etkili
olandır.
“Kendine faydalı olmadan başkasına
faydalı olamazsın.”
Başarıyı Tanıyalım
89
16. ZEKÂ
Zekâ, sözlüklerde: zihin keskinliği, anlama gücü,
sürat’i intikal, zeyreklik olarak tarif ediliyor.
Zeyreklik: Uyanıklık, anlayış anlamına geliyor.
Sürat'i intikal: Maksadı çabuk ve derhal kavrama
demektir.
Zekâ, insanlara doğuştan gelir. Kimi insan az,
kimisi çok zekidir. Zihinsel özürlüler, normaller, yüksek
zekâlılar ve dahiler vardır. Dahilerin sayısı çok azdır.
İnsan zekâsı, zekâ testleri ile 0 – 200 arasında bir
derecelenmeyle ölçülebiliyor. 5 bölümde gösterilen zekâ
dereceleri, H.Şükrü Selçukoğlu’nun “Eğitim Psikolojisi”
isimli eserinin 1. Cildi, 242. sayfasında şöyle sıralanmıştır:
S.No Zekâ Bölüml. Z.Drc. Dağılımı Sınıflama
1- Geriler
0 - 70
%1
İdiotlar, embesiller,
debiller
2- Ağır öğrenenler
70-90
%19
İlk sınır 70-80 % 5,
Son sınır
(Tutuklar)
80-90 % 14
3- Normal zekâlar
90-110
%60
İlk sınır 90-100 % 30,
Tam normal 100-110 % 30
4- Yüksek zekâlar 110-140 %19
İleri zekâ 110-120 % 14,
Üstün zekâ 120-140 % 5
5- Dahiler
140-200
% 1
Çok yüksek zekâlılar
İnsanların çoğu (ortalama % 60 kadarı) normal
zekâlıdır. Okullardaki müfredat programları normal
zekâlılara göre hazırlanmıştır. Öğretmen normal zekâlılara
göre dersini işler. Sorular normal zekâlılara göre
düzenlenir.
Üstün zekâlı öğrenci elbette daha çabuk ve daha
kolay öğrenir. Üstün zekâlı memur her halde mesleğinde
90
Rasim PEHLİVANOĞLU
daha çabuk yükselir. Üstün zekâlı iş adamı muhakkak
daha çabuk işini geliştirir ve kazancını artırır v.b.
Ancak, bir şartla: Zekâsını kullanabiliyorsa...
Zekâlı olmak ayrı, zekâsını işletmek ayrı bir
şeydir. Zekâ gelişebilir, aksine körlenebilir de. Zekâ iyiye
kullanıldığı gibi kötüye de kullanılabilir.
Az veya çok zeki olmak elimizde değildir. Fakat
zekâsını işletmek, geliştirmek ve iyiye kullanmak
insanların elindedir.
Önemli olan: Normal, geri veya üstün zekâlı olmak
değil de, mevcut zekâmızı iyi kullanabilmektir.
Üstün
zekâlılar
arasında
milletine
ve
memleketine ve hatta bütün insanlığa çok büyük
hizmet edenler, isimleri tarihe altın harflerle yazılanlar
olmuştur. Milletleri yüceltenler, ilim ve tekniği
geliştirenler bunlardır. İnsanlara fazilet nurunu aşılayanlar,
toplumları medeniyet yolunda ilerletenler bunlardır.
Bunlar, zekâlarını geliştirenler ve iyiye kullananlardır.
Fakat nice üstün zekâlılar da vardır ki: Gerekli
ortamı bulamadıklarından kendilerini yüceltememişler,
başarılı olamamışlar, hayat denizinde boğulmuşlar yok
olup gitmişlerdir. Bunlar arasında, zekâsını kötüye
kullananlar, cemiyette “ kötü adam” damgasını yiyenler de
az değildir.
Normal zekâ normal başarıyı sağlar. Normal
zekâlılar arasında, yücelenler ve yüceltenler, başarının
şahikasına yükselenler olduğu gibi; bir baltaya sap
olamadan sönüp gidenler de pek çok olmuştur.
Tarihe mâl olmuş gerçeklerin ışığında belirtelim:
Zekâsını işleten, geliştiren ve iyiye kullanan normal
zekâlı insanların da yolu, üstün başarılara açıktır.
Başarıyı Tanıyalım
91
İşleyen Zekâ Gelişir
Geri zekâlıların toplumdaki sayısı % 1 kadardır.
Bunların toplumun gerisinde kalması normaldir. Konuşma
yeteneği olmayan idiotlar bir şey öğrenemezler. Geri
zekâlılarla ağır öğrenenler arasındaki % 5 lik gruptan,
uzun vadede gelişerek ilköğretimin ilk sınıflarına ulaşanlar
görülür. Hatta bunlar arasında, zamanla zekâsı gelişerek
ileride bir iş sahibi olanlar görülmüştür.
Ağır öğrenenlerden normal zekâlılara yakın, zekâsı
geç gelişen (% 15 kadar ) bir grup vardır ki; bunlar
içerisinde zamanla zekâlarının üstünde başarıya ulaşanlar
olmuştur. Zekâlarına oranla çok başarılı öğrenim yapanlar,
özel yeteneklerine uygun işlerde çalıştırılınca yüksek
başarıya ulaşanlar da görülmüştür.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında bir sonuca
varalım: Zekâmız ne olursa olsun, işletilmezse körlenir.
Düşünmeyen, muhakeme etmeyen, ileriye bakmayan,
azmetmeyen ve çalışmayan insanın zekâsı işlemez.
İşlemeyen zekâ gelişemez. Gelişmeyen zekâ geriler.
Gerileyen zekâ gücünü yitirir, fonksiyonunu kaybeder...
Tembel insanın zekâsı da kendisi gibi tembelleşir...
İşleyen zekâ faaldir, bir şeyler yapmak ister.
Zekâsı işleyen insan tanınmak, beğenilmek, övülmek,
başarılı olmak ihtiyacını duyar. Bu duygu, onu daha faal
olmaya zorlar. Eğer, zekâmızı kendimize, çevremize,
milletimize ve insanlığa faydalı olacak şekilde
işletmezsek; faydalı bilgiler öğrenmekte, faydalı işler
yapmakta çalıştırmazsak; faydasız şeyleri öğrenmekte ve
zararlı işleri yapmakta kullanılmasını önleyemeyiz...
Bilelim ki: İyiye kullanılmayan zekâ kötüye kullanılır...
O halde: Hep iyiyi-faydalıyı düşüneceğiz. Hep
iyiyi-faydalıyı öğreneceğiz. Hep iyi ve faydalı işler
92
Rasim PEHLİVANOĞLU
yapmaya çalışacağız. Buna kendimizi zorlayacağız.
İşimize azimle başlayacağız, irade gayreti göstererek
sürdüreceğiz ve başaracağız...
Kuduz aşısını bulan PASTÖR'ü, Pastör yapan
zekâsını işletmesidir. Aynı zekâ derecesindeki Afrikalı
bir yerli, zekâsını işletmediği için ilkel yaşamaktan
kendisini kurtaramamıştır...
Gelişmek, ilerlemek, yükselmek
zekâmızı işletmek zorundayız...
istiyorsak,
Mustafa Kemâl, çocukluğundan beri zekâsını
çalıştırdığı için iyi yetişmiş, büyümüş, zaferler kazanmış
ve nihayet "ATATÜRK" olmuştur!..
Zekâ Gelişiminde Okulların Rolü
Zekâların gelişiminde en etkili kuruluş elbette
okullardır. Eğer okullar, iyi yönetilir ve iyiye
kullanılırsa: Zekâların işleticisi, karakterlerin yapıcısı
ve başarı yolunun açıcısı olurlar... Aksine, okullar kötü
yönetilir ve kötüye kullanılırsa: Zekâların körleticisi,
ahlâki karakterlerin yıkıcısı ve başarı yolunun tıkayıcısı
olurlar....
İyi yönetilen ve iyiye kullanılan okullar,
iyiliklerin fideliği ve kötülüklerin mezarıdırlar. Zira:
İyiler orada yetişir ve gelişir; kötüler orada eğitilir ve
iyileştirilir...
Okulları iyiye götürmek, idareciler ve öğretmenler
kadar öğrencilerin de görevidir. İyi öğrenciler iyi
okullarda yetişir, kabul. Fakat iyi okulların
gelişmesinde de iyi öğrenciler etkili olur: Öğrenciler,
"Benim okulum"..."Bizim okulumuz..." diye okuluna sahip
çıkarsa okulunu geliştirmek ve yüceltmek için özel gayret
gösterirse; okulundan övünçle söz etmek gururunu
Başarıyı Tanıyalım
93
duyabilirse: Bu okul daha çok gelişir ve yücelir;
öğrencilerini de geliştirir ve yüceltir...
Millî ve manevi değerlerimize sahip Türk
gençleri, okulunu da yüceltmesini bilir ve bu yücelikler
içerisinde, kendisini daha da yüceltir...
Başarısızlığın Asıl Nedeni Zekânın Dışında
Aranmalıdır
Tecrübelerimizle de görmüşüzdür ki: Yurdumuzun,
ortaöğretim ve daha yukarı öğretim kurumlarında okuyan
öğrencilerimizin büyük çoğunluğu zekidir. Zekâları
normal veya normalin üzerindedir. Buna rağmen başarı
oranları çok düşüktür... Başarısız öğrencilerimizin morali
bozuluyor: "Ben zeki değilim, kafam çalışmıyor,
öğrenemiyorum, öğrenemeyeceğim..." gibi kötümser
düşüncelere kapılıyorlar... Oysa, öğrenemediklerinin
kusuru zekâlarında değil, herhalde başka bir sebepten ileri
gelmektedir. Bu gibiler, düşünerek asıl sebebi bulabilir,
tedbirlerini ona göre alabilir ve normal öğrenmeye
başlayabilirler...
Öğrenciler, "Zekâm yetersizdir, öğrenemiyorum,
yapamıyorum..." diye kötümser düşüneceklerine, "çok
zeki değilsem de azimliyim, iradeliyim, sabırlıyım ve
sebatlıyım. Çalışarak ve çabalayarak bir şeyler
öğrenebilirim"... diye iyimser düşünmeye kendisini
alıştırmalıdırlar.
İyimser
düşünenler
zekâlarını
işletebilirler... İradesini kullanmasını bilenler iyimser
olabilirler... Başarının mutlu sonucu iyimserlere güler...
Bilelim ki: Başarı çok zekilerin değil,
iyimserliklerini yitirmeden zekâlarını işletenlerin ve
geliştirenlerindir;
azim
ve
sebatla
çalışmaya
alışanlarındır...
94
Rasim PEHLİVANOĞLU
17. SOYA ÇEKİM
Soya çekim, soydan geçen demektir. İnsanın,
önceki yakınlarında görülen bir halin kendisinde de
görülmesi soya çekimdir. Veraset, irsiyet, kalıtım soya
çekimle eş anlamlıdır.
Soydan gelen bazı istidatlar (özel yetenekler),
kişinin başarı derecesini etkilemektedir. Yetişen gençler
de elbette bu etkiden nasibini almaktadır. Bazı el
becerileri, zihni beceriler, özellikle zekâ soydan
gelebilmektedir. Bir kimsenin soyunda üstün
kabiliyetlerin bulunması; zihni, bedeni veya hareki
birçok becerilere sahip olan üstün bir aileden gelmiş
olması, o kimse için büyük bir şanstır. Ancak, bu açık
kapıdan faydalanmasını bilirse...
Biliyoruz ki, zekâ işletilirse gelişir. İşletilmeyen
zekâ -üstün zekâ bile olsa- zamanla körleşir, hiçbir işe
yaramaz hale gelir. Aksine, zekâ işletilirse -geri zekâlı
bile olsa- özel kabiliyetleri yönünde çalıştırılırsa,
zaman içinde zekâları gelişir ve kendilerinden
beklenmeyen başarılara ulaşırlar. Hayatta örnekleri çok
görülmüştür ve duyulmuştur: Nice normal zekâlı insanlar
var ki, kıyasıya çalışarak ve zekâlarını işleterek, üstün
zekâlıların dahi ulaşamadıkları başarı çizgisine
varabilmişlerdir. Çevremizi gözlersek, böylelerini bizler
de fark edebilir ve görebiliriz.
İlim âleminin en büyük zekâlarından biri olarak
bilinen Albert Einstein, öğrencilik yıllarında o kadar
başarısızmış ki, anne-babası oğullarının geri zekâlı
olduğundan bile şüphe ediyorlarmış. 16 yaşındayken
başvurduğu Zürih'teki Politeknik okuluna ilk yıl
alınmamış, bir yıl özel kurs gördükten sonra ikinci yıl
zorla kabul edilmiştir. O gün zorla okula alınan -geri
zekâlı sanılan - öğrenci, yıllar sonra dünyanın bir numaralı
Başarıyı Tanıyalım
95
ilim adamı olmuştur. Çünkü: Sistemli bir çalışmayla
zekâsını işletmiş ve geliştirmiştir.
Bugün,
çağdaş
eğitimciler:
"Zekânın
gelişmesinde, soya çekimden ziyade eğitimin ve
muhitin önemli bir etk en olduğunu" savunuyorlar...
Birçok bedeni ve zihni becerilerin gelişmesi de
böyledir: Soyunda şu veya bu kabiliyetin varlığını
öğrenen çocuk, farkında bile olmadan - psikolojik
olarak -o yöne empoze oluyor. Bir sevki tabii (içgüdü)
halinde o işe başlıyor ve de başarılı oluyor. Zira, çevresi
onu engellemiyor. Aksine, çevresinden teşvik görüyor ve
taltif ediliyor. Yapamama endişesinden uzak kalıyor.
Burada etkili olan, soyaçekimden ziyade içinde yaşadığı
aile ve sosyal çevresidir.
96
Rasim PEHLİVANOĞLU
18. ÇEVRE
Çevrenin soyaçekimden daha etkili olduğunu
görüyoruz. Bu görüşle, çevreyi iyileştirmeye öncelik
tanımalıyız. Eğitim, sadece kişileri değil çevreyi de
geliştirmek ve iyileştirmek amacını güder. Zira, kişi
çevresinde eğitilir.
İyi eğitim iyi çevrelerde olur. İyi çevrelerde iyi
çocuklar yetişir. İyi çocuklardan iyi çevreler oluşur.
Bunlar iç içedir: Çevre kişiyi yetiştirir, kişi çevreyi
geliştirir.
Okullar, organize edilmiş ve teşkilatlanmış en iyi
eğitim çevreleridir. Ama, fikri ve ahlâki havası bozuk
okullarda iyi eğitim ve öğretim yapıldığı söylenemez...
"Zekâyı işletmek, zekâyı iyiye kullanmak insanı
başarıya götürür" dedik. Ancak, şu gerçeği de kabul
edelim: Zekâ, daha çok, çevreye göre gelişir...
Doğduğumuz
aile
yuvası,
içinde
gelişip
büyüdüğümüz sosyal çevre, zekâmızın işlenmesinde ve
gelişmesinde önemli yer tutar.
Aile çevresinde işitilen sözler, görülen davranışlar,
okunan kitaplar, söylenen düşünceler, meraklar ve
alışkanlıklar, çocuğun veya gencin davranışını etkiler,
duygu ve düşüncelerine yön verir, zekâsını o yönde
geliştirir.
Ailenin dışındaki sosyal çevre: Komşular,
akrabalar, sokak, mahalle, semt, okul, köy, şehir de
zekânın iyiye veya kötüye gelişmesinde doğrudan
etkilidir. KİŞİ ÇEVRESİNİN ÜRÜNÜDÜR... Olgun
insanlardan oluşan sosyal çevrelerde yetişen gençler,
elbette daha anlayışlı olur, daha kolay öğrenir ve daha
yüksek başarılara namzet olur.
Başarıyı Tanıyalım
97
Özlediğimiz böyle ideal çevreyi bulmak herkes için
mümkün değildir. Şu gerçeği önemle belirtelim:
Davranışlarının bilincine varan gençler, özlenen
çevreyi
bulamamış
olsalar
dahi
kendilerini
kötümserliğe
kaptırmazlar,
iyimserliklerini
kaybetmezler... Aranan ideal çevreyi bulamayanlar,
düşüncelerinde daima iyiyi, doğruyu, güzeli aramalıdırlar.
Arayanlar er geç bulurlar... İyiyi arayan kişi zekâsını
işleterek, kendisini çevrenin kötü telkinlerinden korur,
kötü alışkanlıklarından sıyrılır ve iyiye, güzele, doğruya
hızla yol alır.
Düşüncesinde iyiyi arayan öğrenci, zamanla daha iyi
dallara tutunabilir, daha iyi çevreler edinebilir, daha iyi
alışkanlıklar kazanabilir, daha iyi öğrenimler yapabilir ve
daha başarılı sonuçlara ulaşabilir...
Zekâsını kullanan öğrenci, çevresini genişletmek
hedefini güder. Bulunduğu yerde takılıp kalmak
yerine; etrafındaki perdeleri yırtar, açar, daha
uzakları görebilir ve çevresini genişletebilir.
Zekâsını işleten ve iyiye kullanan insan, çevresinin
kötülüklerine esir olmak mahkûmiyetinden kendisini
kurtarabilir. Çevresindeki iyiliklerden ve örnek
gelişmelerden yeterince faydalanırken; kötülüklerden ve
menfi gelişmelerden ibret dersi alarak, benzer hatalara
düşmekten kendisini koruyabilir.
Akıllı insanlar için: çevreye esir olmak değil,
çevreye hâkim olmak esastır. İşleyen zekâ bunu
yapabilir. Yeter ki: Kendimizi kapıp koyuvermeyelim;
Kötümserliğe
düşmeyelim;
dinamizmimizi
kaybetmeyelim. Yapıcı düşünmeye alışalım. İyimser
olalım, azimli olalım ve de irademizi kullanalım...
Kişilik sahibi, şahsiyetli insanlar, çevresinin
kötülüklerinden etkilenmez. Aksine, çevresini iyi yönde
98
Rasim PEHLİVANOĞLU
etkileyerek geliştirirler. Çevrelerini daha iyiye ve daha
güzele götürürler...
Çevremize yenilmek değil, çevremize hâkim
olmak gayesini gütmeliyiz. Çevremizi müspet yönde
etkilemek, daha iyiye ve daha mükemmele götürmek -aynı
zamanda- millî görevimizdir. Millî ülkümüzdür...
Şahsiyet, kendini mükemmel yetiştirmek ve çevreyi
etkileme gücüne sahip olmak demektir. Öğrencinin gayesi,
şahsiyetli (kişilikli) insan olmaktır...
Türk milleti, şahsiyetli (kişilik sahibi) evlâtları
elinde yükselecek ve yücelecektir!..
Başarıyı Tanıyalım
99
19. FERDİ FARKLILIKLAR
İnsanlar, yaratılışta birbirlerinden farklı kabiliyetlere
sahiptirler. Yaşanan çevre ve yetişme tarzları da kabiliyet
farklılıklarını artırır.
Koşan atletlerin hepsi aynı anda hedefe ulaşamaz.
Her doktor aynı mesleki yeterlikte olamaz. Öğretmenlerin
hepsi aynı seviyede öğrenci yetiştiremez. Her baba hayatta
aynı başarıya ulaşamaz. Bunun gibi, öğrencilerin hepsi
de belli bir konuda aynı seviyede başarılı olamaz.
Öğrencilerin değişik başarı seviyelerinin olması
normaldir. Birbirlerinden farklı çevrelerden gelen ve
farklı özel kabiliyetleri olan öğrenciler aynı konuda
değişik başarı güçlerine sahiptirler. Bu nedenle, her
konuda (her derste), her öğrenciden aynı başarıyı
beklemek hatadır, yanlıştır ve boşuna hayaldir.
Başarı seviyesi, varılmak istenen amaca ve kişinin
özel yeteneğine göre değişir. Ferdi (bireysel) farklılıklar
dikkate alınarak başarıyı tarif edelim:
Başarı, ferdin kapasitesi (anlama, kavrama
derecesi)
içerisinde,
ulaşmak
istediği
amaca
varmasıdır. Yeteneğinin üstünde bir amaca varmak
isteyen kişi oraya ulaşamaz.
O halde belirtelim: Belli bir konuda, herkesten
aynı başarı seviyesini beklemeyeceğiz. Herkesin
yeteneği nispetinde ulaşabileceği yer onun başarı
çizgisidir. Bunu bileceğiz ve başarımızı bu bilginin
ışığında ölçeceğiz. Öğretmenler, öğrencilerinin başarılarını
bu görüşle değerlendirecekler. Örneğin:
Matematik dersinden 7 notu alan Ali başarısız,
ondan daha düşük 5 notu alan Ahmet başarılı sayılabilir.
Şöyle ki: Ali'nin matematikten özel kabiliyeti çok
üstündür ve başarılı olmanın bütün imkânlarına sahiptir.
100
Rasim PEHLİVANOĞLU
Ali 9-10 alması gerekirken (alabileceği kapasitedeyken) 7
numara alarak az başarılı olmuştur. Matematik dersini bir
türlü kavrayamayan Ahmet ise fazla çalışarak 5 numara
not almak suretiyle Ali'den daha başarılı olmuştur.
Öğrencinin birisi bir derste, diğeri öbür derste
birbirinden üstün notlar alabilirler. Fen bilgisinden üstün
yetenekli olan Sevim, müzikten zayıf alabilir. Aksine,
müzikten üstün yetenekli olan Serpil'in matematik
kabiliyeti
düşük
olabilir.
Zayıf
öğrenciler,
kabiliyetlerinin biraz üstünde not alırlarsa başarılı
sayılmalı ve takdir edilmelidirler.
Öğrenciler, her derste ve her sahada kendi özel
yeteneklerini bilmeli ve çalışarak gücünün en üstün
başarı seviyesine ulaşmaya gayret etmelidir. Başarıya
böyle ulaşılır. Yoksa, "ben bu dersi anlamıyorum, benim
bu sahada kabiliyetim yoktur" deyip boş vermek
aptallıktır, tembelliktir, miskinliktir. Başarmak çalışmakla
mümkün olur. Ancak çalışarak başarıya ulaşılır.
Öğrenciler, başarıya bu açıdan bakarlarsa,
çalışmalarında daha verimli olurlar. İleriye emin
adımlarla yürürler; sıkıntıdan uzaklaşır, hazza kavuşur ve
başarıya ulaşırlar. Canlanmak, silkinmek, harekete
geçmek, başlamak ve başarmak aklın yoludur. Aklını
kullanan insan bunu yapar ve de başarır.
Başarıyı Tanıyalım
101
20. BAKIM
BAKIM, bir şeyin gelişmesini veya iyi bir durumda
bulunmasını sağlamak gayesiyle sarf edilen emek yada
gösterilen gayrettir, gayretlerdir.
İyi bakım, insan başarısını etkileyen önemli
unsurlar arasında yer alır. İnsanın bakımı daha çok
çevresiyle ilgilidir. Şahsın kendisi de bakımda rol
sahibidir.
Bakım ya dıştan kaynaklanır, ya da şahsın kendi
gayretiyle sağlanır. Yani: Bir kimsenin bakımı
başkaları tarafından sağlandığı gibi, o kimse kendi
kendisine de bakabilir.
Konuyu biraz açalım: Bir çocuğun ya da gencin,
bedenen ve zihnen sağlıklı olarak gelişmesi ve daima iyi
durumda bulunması devamlı bir bakımla mümkün olur.
Çocuğun-gencin (ya da öğrencinin) bakımını sağlayacak
olan, onun annesi, babası veya diğer yakınlarıdır. Ancak,
yaşı ilerledikçe bilinçlenen genç, kendi kendine de
bakabilecek bir seviyeye erişir. Bakım için neyi yapması
ve neyi yapmaması gerektiğini anlayabilir (fark edebilir).
Genç, zamanla bedeni veya zihni gelişmesinin neye
bağlı olduğunun da bilincine varabilir ve bu yönde
kendisini geliştirmek için gayret gösterebilir.
Bakım konusunu iki yönden incelemekte fayda
vardır: Maddi bakım, manevi bakım
a- Maddi Bakım: Maddi bakım denilince, ilk akla
gelen beslenmedir (yemek içmek ihtiyacını gidermektir).
Beslenme sözünden kastımız iyi beslenmektir. İYİ
BESLENMEK sadece karın doyurmak değildir, YETERLİ
VE DENGELİ BESLENMEKTİR.
Yeterli ve dengeli olarak beslenen kişi, vücut için
gerekli olan besin öğelerini yeterince alacağından, bedeni
102
Rasim PEHLİVANOĞLU
ve zihni gelişmesi daha sağlıklı olur. Bilelim ki: Sağlam
ve sağlıklı olmanın en önde gelen şartı DENGELİ
BESLENMEDİR.
Giyim-Kuşam ve diğer maddi ihtiyaçların
karşılanması da maddi bakımla ilgilidir. Temiz, düzenli
ve gösterişli bir giyim, çevrenin ilgisini ve sevgisini
insanların üzerine çeker. Bu yönden iyi bir bakım,
sahibine moral gücü verir, kendine güveni artırır ve başarı
şansını müspet yönde etkiler...
Öğrencinin, yetişkinler tarafından dengeli
beslenmesi, giyim kuşamı ve diğer maddi ihtiyaçlarının
yeterince sağlanması, okul araç ve gereçlerinin eksiksiz
temin edilmesi, başarılı olmasını elbette etkiler. Ancak,
düşünmeyen, kendisini göremeyen, davranışlarının farkına
varamayan, kendi bakımı ve yetişmesi için özel gayret sarf
etmeyen öğrenciye ne yapılsa boşunadır. Asıl olan,
öğrencinin kendi kendisine bakması ve kendi kendisini
yetiştirmesidir...
b- Manevi Bakım: Manevi bakım denilince akla
ilk gelen sevgi, şefkat, tatlı dil-güleryüz ve sıcak ilgidir.
Çocuğun-öğrencinin annesi babası ve çevresindeki diğer
yakınları tarafından sevilmesi, şefkat görmesi, tatlı bir dil
ve güler bir yüzle karşılanması, sıcak bir ilgi görmesi ve
okşanması, ona manevi bir haz ve manevi bir güç (moral)
verir...
Sevgi şefkat ve sıcak bir ilgi ortamında yetişen
çocuklar, genellikle güçlü olurlar ve bunalımlardan
uzak kalırlar. Bunlara bir de inanç, amaç ve ülkü
verilirse, kendine güven duygusu ve irade gücü
geliştirilirse, üzerine aldığı işlerde başarılı olmalarına hiç
bir engel kalmaz.
Ancak, acıklı ailevi durumlar nedeniyle, sevgi,
şefkat ve ilgiden mahrum nice çocuklarımız ve
Başarıyı Tanıyalım
103
gençlerimiz bulunmaktadır... Zamanla bilinçlenen ve
kendi durumlarının idrakine varan bu mahrum gençler,
sevenleri ve şefkatle koruyanları olmasa da kendilerini
sevmeye çalışmalıdırlar; kendilerini sevdirecek işler
yapmaya özen göstermelidirler... Sevenler ve sevilecek
işler yapanlar er geç sevilirler, seven insanlar bulabilirler.
Sevgisizlikler içinde sevgi arayan, sevmeye ve
sevilmeye çalışan nice insanlar var ki: Sevilecek işler
yapmışlar, sevmişler ve sevilmişlerdir. Zamanla
çevrelerinde başarılı hizmetler görmüşler ve önemli
kimseler arasına katılmışlardır. Önceleri kendilerinin
bulamadıkları sevgiyi ve şefkati, başkalarına (özellikle
muhtaç olanlara) cömertçe verenler olmuştur...
Bakımda Öğrencinin Kendi Gayreti
Daha çok öğrenciye hitap ettiğimize göre, öğrenciyle
ilgi kurarak konumuza devam edelim: Öğrencinin
bakımında önemli olan, öğrencinin kendini bilmesi,
kendini bulması, kendi kârını ve zararını görebilmesidir.
Yakınlarının kendisine gösterdiği ilginin ve ihtimamın
değerini takdir etmesidir. Anne ve babası ve diğer
yakınları ne kadar çabalarsa çabalasın, ne kadar ilgi
ve sevgi gösterirse göstersin, netice alınması çocuğun
kendi gayretine bağlıdır.
Önemle belirtelim: Maddi ve manevi bakımını en
iyi şekilde yapacak ve yaptıracak olan, öğrencinin bizzat
kendisidir... Aklını kullanmasını bilen öğrenci,
çevresinin imkânlarından yeterince faydalanabilir ve
çevresindekileri kendi lehinde kullanabilir. Bu yolla,
kendisini en iyi şekilde yetiştirebilir ve başarı yolunu
kendisine açabilir.
Ailesi yeterli mali güce sahip olmayan ve maddi
ihtiyaçları yeterince sağlanamayan, hatta sevgi, şefkat ve
manevi ilgiden mahrum olan öğrenciler de vardır. Bu
104
Rasim PEHLİVANOĞLU
durumda olan öğrenciler, üzülecek, morali bozulacak ve
çalışma gücünü kaybedecek yerde: Kendini toparlamalı,
durumunu değerlendirmeli, her şeye rağmen okuyup
öğrenebileceğine kendisini inandırmalı, gerekli irade
gayretini göstermeli ve mutlaka bir çıkış yolu bulmalıdır.
Aklını kullanan azimli ve iradeli insan bunu yapabilir...
Gelmiş geçmiş niceleri var ki; yokluklar içinde
çırpınmışlar fakat yılmamışlar, azimlerinden dönmeden
gayelerine yürümüşlerdir. Böyleleri, azları çok saymışlar,
yokları var etmişler ve ne etmiş etmişler, neticede
amaçlarına ulaşmışlardır...
Bu gibileri varken; bolluklar içinde yüzen
birçokları da, varlıklarının kıymetini bilmemişler, har
vurup harman savurmuşlar, imkânlarından müspet yönde
faydalanmamışlar,
kendilerini
iyi
insan
olarak
yetiştirmemişler ve başarısızlıklar batağında boğulup
gitmişlerdir... Böylelerini hoş görüyle karşılamak mümkün
değildir.
Yokluklar İçinde Varlık Gösteren Önemli Kişiler
Babadan kalma varlıklarını çarçur ederek, sonunda
yokluklar içinde sürünen batakların yanında; hiç yoktan
var ederek varlıklı insanlar arasına karışan, maddi ve
manevi büyük itibara kavuşan, Milletine ve hattâ bütün
insanlığa çok önemli hizmetler veren değerli insanlar da
pek çok olmuştur. Bunlardan birkaç örnek verelim:
Ahmet Mithat Efendi: Binlerce makalenin ve
yüzlerce kitabın yazarı olan, devlet hizmetinde önemli
görevlerde bulunan, gazetecilikte başarılı hizmetler veren
Ahmet Mithat Efendi çok yoksul bir ailenin
çocuğuydu. Çocukluğunda, kış aylarında bile
yalınayak ve başıkabak gezerdi. Üzerinde mavi bezden
eski bir elbiseyle dolaşırdı. Yoksulluktan hiçbir okula
gidememişti. 16 yaşından sonra, karın tokluğuna çırak
Başarıyı Tanıyalım
105
olarak girdiği aktar dükkânında, kendi gayretiyle ve
kaçamak olarak okuma yazmayı öğrenmişti. Önce,
Anadolu'dan gelen işçilerin mektuplarını yazarak yazı
hayatına başlayan Ahmet Mithat Efendi, çalışmış,
çabalamış ve ne yapıp etmiş yıllar sonra Meşhur Ahmet
Mithat Efendi olmuştur...
Hacı Ömer Sabancı: Kayseri yakınında bir köyde,
yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hacı
Ömer Efendi, Kayseri'de iş bulamayınca ekmek parası
kazanmak için Adana'ya gidiyor. Boğaz tokluğuna
çalıştığı günler oluyor. Girdiği işlerde kendini gösteriyor.
Dikkatleri üzerine çekiyor ve zamanla para kazanmaya
başlıyor...
Kazancını iyiye kullanmasını bilen bu tutumlu işçi,
bir gün geliyor: Bugünkü SABANCI HOLDİNG'in
doğmasına neden oluyor. SABANCI KÜLTÜR VAKFI'nın
kurulmasına zemin hazırlıyor. Sakıp Sabancı gibi ünlü iş
adamları yetiştiren, saygı değer bir baba oluyor...
Oğullar, torunlar, onların çocuklarından oluşan koca
bir aile… Başarılı iş adamları olarak bugün ülkemizde boy
göstermektedirler.
Büyük oğul merhum Sakıp Sabancı ve de dünyanın
ünlü iş adamları arasında yerini alan hanım torun Güler
Sabancı bugün Türkiye’nin gururu olmuştur. Ülkemizde
Sabancı ailesinin yaptırdığı çok sayıda hayır kurumları
Milletimize şerefle hizmet vermektedirler.
Bütün bu olumlu gelişmelerin başı, çalışmak üzere
Çukurova’ya giden fakir işçi (babalar babası) merhum
Hacı Ömer Efendi olmuştur. Ebedi makamında nur
içinde yatsın…
Abraham Lincoln: Amerika Birleşik Devletleri'nin
ünlü Cumhurbaşkanı Abraham Linkoln, okuma yazma
106
Rasim PEHLİVANOĞLU
bilmeyen fakir bir babanın oğluydu. Doğumunda yüzü
"Kiraz pestili gibi kuru ve buruşuk" olan Abraham
Linkoln, yoksulluk içinde ve büyük sıkıntılara
katlanarak yetişmiş, kendi gayretiyle okumuş ve
gelişmiştir. Azmin ve iradenin sembolü olan bu değerli
insan, bir gün gelmiş, 1860 yılında Amerika Birleşik
Devletleri'nin Cumhurbaşkanı olabilmiştir... Kendi
devletine ve bütün dünyaya büyük hizmetler veren bu
değerli devlet adamı, insan hakları savunuculuğunu
üstlenmiş, A.B.D.de köleliğin kaldırılmasını sağlamış,
milyonlarca insanı eşitliğe ve hür vatandaş olma hakkına
kavuşturmuştur...
Henry Ford: Amerika'nın Mişigan bölgesindeki bir
köyde, fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak 1863 de
dünyaya gelen Henry Ford, kendi gayretiyle yetişmiş,
gelişmiştir. Kendini kabul ettirmiş, şirketler kurmuş ve
zengin
olmuştur.
Sonunda,
ünlü
FORD
FABRİKALARININ sahibi olmuş ve meşhur olmuştur...
George Stevenson: Lokomotifi bulan ve dünyaya
önemli bir taşıt aracı kazandıran George Stevenson, 1781
de İngiltere'nin küçük bir köyünde dünyaya gelmiş,
fakir bir ailenin çocuğuydu. Bir maden ocağında ağır
işler de çalışarak günlük ekmeğini kazanmaya çalışıyordu.
6 çocuklu kalabalık bir aileyi geçindirmek zoruna kalan ve
hep birlikte " küçük ve yıkık bir kulübede" yaşayan
George Stevenson, ağır yüküne rağmen kafasını
çalıştırıyordu. Maden ocağında, yukarı su çekerken
gördüğü
bir
buhar
makinesi
kendisini
düşündürüyordu. Ocakta kaynayan suyun buhar
haline geldiğini gören Stevenson bir şeyler yapmak
istiyordu...
Önce okumayı yazmayı öğrenen, sonra bulduğu
kitapları dinlenme saatlerinde okuyan, okula giden
çocuğunun kitaplarını da okuyarak faydalanan Stevenson,
Başarıyı Tanıyalım
107
bu yolla zekâsını işletmiş ve kafasını geliştirmişti. Boş
zamanlarında, makine örnekleri yapmaya başlamıştı... Bu
fakir fakat gayretli işçi, bir gün gelmiş, BUHARLI
LOKOMOTİFİ bularak, adına türküler yakılan,
KARA TREN gibi büyük bir taşıt aracını dünyaya
armağan etmiştir.
Thomas Edison: 1730 yılında Amerika'ya göç etmiş
Hollanda'lı bir değirmencinin çocuğu olan Edison,
"tostoparlak vücutlu, dimdik saçlı" bir çocuktu. Daha
ilkokul sıralarındayken, öğretmeninden " geri zekâlı"
damgasını yemişti... Dalgın fakat düşünceli ve araştırıcı
bir kişiliği olan bu çocuğun, okulla ve öğretmenle hiçbir
zaman arası iyi olmamıştı. Daha çocukken, gezip gördüğü
şeyler hakkında bitmez tükenmez sorular sorarak,
çevresindekilerin sabrını taşıran T. Edison, birçok işlere
girmiş çıkmış, dalgınlığının sonucu çok işten
kovulmuştur... Aç, sefil kaldığı günler olmuştur...
Fakat O, araştırmaya ve düşünmeye devam etmiştir.
Bulduğu kitapları okumuş. Her şeyin "Neden?", "Niçin?",
"Nasıl?" olduğunu merak etmiş. Hiçbir şeyi tecrübe ve
ispat etmeden kabul etmemiştir. Zorluklarla karşılaşmak
ona neşe veriyor. Zorluklarla uğraşmak, onları
yenmek, mümkün olmaz sanılanı yapmaya çalışmak
ona büyük zevk veriyordu.
Düşünmeye ve araştırmaya ara vermeyen bu dalgın
insan, yıllar sonra da olsa, kendisini kabul ettiriyor.
Buluşlarına yardımcı olacak varlıklı insanlar bulabiliyor
ve ardarda, çeşitli buluşların sahibi oluyor... Önceki bir
çok buluşları geliştiriyor... Elektrik ışığı ve elektrik
ampulünü de bulan bu aydın insan, sadece kendisini
değil, dünyamızı da aydınlatıyor!..
Yukarıda verdiğim örnekler, kendi çaba ve
çalışmalarıyla yetişen ve gelişen, çevresine ve insanlığa
108
Rasim PEHLİVANOĞLU
faydalı olan, fakir fakat dinamik insanlardan bir kaçıdır.
Benzerleri yüzlerce ve binlercedir.
Gelişmekte olan gençlerimiz-öğrencilerimiz, bu
gibilerden de örnek alarak kendisini toparlamalı ve
dinamizmini bulmalıdırlar... Yokluklara, güçlüklere ve
sıkıntılara rağmen, bunlara göğüs gererek yetişebileceğine
kendisini inandırmalıdırlar. Ve de en iyi şekilde yetişmek
ve gelişmek çabasını, sonuna kadar sürdürmelidirler.
Başarıyı Tanıyalım
109
21. KENDİ KENDİNE TELKİN
Telkin;
Sözlüklerde
aşılama
anlamında
açıklanmaktadır. Telkin yoluyla aşılanması istenen şey
düşüncedir (fikirdir).
Başka bir deyişle: Telkin, bir fikri kabul ettirme
çabasıdır.
Telkin, dıştan gelir veya içten kendi kendine
olabilir:
Dış telkin, düşünceyi başkalarına kabul ettirme
çabasıdır. Kendi kendine telkin ise, insanın kendi
düşüncesini kendisine kabul ettirme çabasıdır veya
düşündüklerini harekete geçirme gayretidir.
Telkin, müspet (iyi) yönde olabileceği gibi, menfi
(kötü) yönde de olabilir: Kötü düşüncelere saplanıp
kalmak ve kötü hareketlere kendisini teşvik etmek menfi
telkindir.
Yapıcı düşüncelere kafada yer vermek, her şeyin iyi
taraflarını görmeye ve incelemeye yönelmek, içinde
bulunulan üzücü ve sıkıcı durumlara rağmen sevinecek bir
yön ve bir çıkış yolu bulmaya çabalamak müspet
telkindir. Menfi telkin insanı karanlığa, müspet telkin
aydınlığa götürür.
Örneklerle açıklayalım:
Menfi
Telkin,
öfkelendiği
arkadaşını
cezalandırmayı düşünen ve bu arkadaşını yolda çevirip
dövmeyi tasarlayan bir öğrenci kendi kendine menfi telkin
yapıyor demektir. Bu tarz düşünce ve tasarı onu daha da
çıkmaza götürür.
Derslerinde başarı gösteremeyen bir başka öğrenci:
"Ben artık okuyamam. Okusam da öğrenemem... Hele
tarih dersini hiç anlamıyorum, bu dersten geçer not almam
mümkün değil..." gibi olumsuz şeyler düşünürse, kendisini
110
Rasim PEHLİVANOĞLU
olumsuz yönde etkiliyor demektir ki bu öğrenci kendi
kendisini başarısızlığa mahkûm etmektedir. Bu
mahkûmiyet, öğrenci kendisini toparlamazsa, okul dışında
da devam edebilir.
Müspet Telkin aksine: Sınıf arkadaşlarıyla iyi
münasebetler
geliştiremeyen
bir
öğrenci:
"Arkadaşlarımı seviyorum. Ben iyi olursam onlar da bana
iyi davranışlarda bulunur. Arkadaşlarım, benim iyiliğim
için
kusurumu
söylerler.
Söylenen
kusurlarımı
düzeltebilirim ve sevilen arkadaş olabilirim. Kusurumu
söyleyen
arkadaşlarıma
teşekkür
etmeliyim.
Arkadaşlarıma iyilik yapmak fırsatı aramalıyım..." gibi
olumlu ve yapıcı düşüncelere yönelirse, kendi kendisine
müspet telkinler yapıyor demektir. Bu tarz düşünce,
arkadaşlar arasında özlenen yakınlaşmaya sıcak bir zemin
hazırlar ve müspet gelişmelerin başlangıcı olabilir.
Derslerinde başarı gösteremeyen bir başka
öğrenci: "Verimli çalışmasını bilen hedefine ulaşır; ben,
öğrenme kurallarına uyarak çalışacağım ve derslerimi
öğreneceğim. Bu günden itibaren, daha çok çalışarak ileri
öğrenciler arasında yer alacağım... Hele tarih dersi, bu ders
bir hikâye gibidir. Tarihi isteyerek okuyacağım, geçmişten
örnekler ve ibretler alacağım..."diye düşünür ve bu azimle
çalışmaya koyulursa, müspet telkinlerle kendisini
yönlendiriyor demektir. Yeise kapılmadan, ümit ile
yoluna devam eden öğrenci er geç başarıya ulaşacaktır.
Yukarıda, tarih dersini sadece bir örnek olarak
verdim. Diğer derslerden de örnekler verilebilir.
İnsanlarda Şuur ve Şuuraltı Halleri
Kendi kendine telkini daha iyi anlatabilmek için,
insanlardaki şuur haline ve şuur dışı hallere özetle
dokunalım:
İnsanın ruh halini ve davranışlarını iki bölümde
inceleyebiliriz: Şuur ve şuur dışı hareketler.
Başarıyı Tanıyalım
111
1.Şuur Hali: Akıl, mantık, düşünce ve irademizin
kontrolündeki hal ve davranışlarımızdır.
2. Şuur Dışı: (Gayri Şuur-i) haller ve
davranışlardır:
Şuur dışı davranışlar iki bölümde incelenir. Bunlar:
Şuuraltı ve şuur üstü halleridir.
Şuuraltı denilince başta alışkanlıklarımız akla
gelir.
Temayüllerimiz,
zevklerimiz,
hayallerimiz,
inançlarımız, sevgilerimiz, karakterlerimiz hep şuuraltının
eserleridir.
Şuur üstü denilince, ilk akla gelen vicdanımızdır.
Bizi iyiye, doğruya, güzele yönelten hakiki benliğimiz
şuur üstü güçlerimizdir. "Viktor Pauchet - Saadet yolu
s.167"
Şuurlu haller aklın kontrolündedir. Akıl, mantık
ve irade gücümüzle gelişen ve gerçekleşen hal ve
hareketlerimiz şuurludur. Ancak, insanların her hal ve
hareketlerinde şuur hâkimiyeti aranamaz. Tavır ve
davranışlarımızın çoğu şuur dışı hallerdir. Daha açık
söyleyelim: Bize hâkim olan, bizi iyiye veya kötüye doğru
yönlendiren hal ve hareketlerimizin çoğu şuuraltı
kaynaklıdır. İyilikler veya kötülükler şuur dışında
oluşmaktadır. Şuur dışı bu kadar önemli olduğuna göre,
biz insanlar önce şuur dışımızı iyi terbiye etmek
(eğitmek) mecburiyetindeyiz. Aksi halde, ileride
başımıza türlü haller gelebilir.
Şuur dışı hallerimiz şuuraltı ve şuur üstüdür
demiştik. Biz burada daha ziyade şuuraltı üzerinde
duracağız:
Şuuraltının eğitilmesi ancak şuurun yardımıyla
mümkündür. Şuurumuzdan yararlanarak (akıl, mantık,
muhakeme, dikkat ve irade yoluyla) kendi kendimizi
eğitebiliriz. Kendi kendimize yapacağımız telkinlerle
112
Rasim PEHLİVANOĞLU
şuuraltımızı terbiye edebiliriz. Şuuraltı güçlerimizi iyiye
ve daha iyiye götürmek kendi kendimize yapacağımız
müspet telkinler nispetinde gerçekleşir. Kendi kendine
telkin şuur yardımıyla olur. Telkinle kazanılan
davranışlar gene şuurun yardımıyla şuuraltına itelenir.
Şuuraltına giden bu davranışlar bizim alışkanlıklarımızdır.
Temayüllerimiz, sevgilerimiz, zevklerimiz, inançlarımız...
ve başkaları hep bu yolla şuuraltına yerleşirler.
Kazandığımız veya kazanacağımız bütün
alışkanlıklar şuuraltı halleridir. Bunlar şuuraltına
girdikten sonra şuurun kontrolünden çıkarlar, mihaniki bir
hal alırlar (mekanikleşirler). Şuuraltına geçmeden önce,
şuurumuz yoluyla, alışkanlıklarımıza hâkim olursak onları
iyi yönde geliştirmiş oluruz. Bütün alışkanlıklarımız,
daha başlangıç halindeyken şuurun kontrolüne
alınabilir. Alışacağımız hal ve hareketlerin iyilerini
şuurumuzla seçebilir ve bu iyileri alışkanlıklar haline
getirebiliriz. Bunun için kullanacağımız araç kendi
kendine telkin metodudur.
Kendi Kendine Telkin Nasıl Gelişir?
Önce şuurlu olarak düşünürüz, tahayyül ederiz
(hayal kurarız), kendi kendimize telkin yaparak
müspet düşünceler (fikirler) geliştiririz. Bundan sonra
fikirleri harekete dönüştürürüz. Hareketleri tekrar
ederek
de
alışkanlıklar
kazanırız.
Kazanılan
alışkanlıklarımız şuurdan şuuraltına yerleşir. Sırası
geldikçe de duygu veya davranış olarak yüzeye çıkar ve
hükmünü yürütür.
Kazanılan
alışkanlıklarımız
şahsiyetimizi
geliştirir ve karakterimizi oluşturur. Oluşan
karakterimiz de gelecekteki başarılarımızı veya
başarısızlıklarımızı hazırlar. Mutluluklarımız veya
mutsuzluklarımız bu yolla gelişir. İyi alışkanlıklar,
Başarıyı Tanıyalım
113
başarılara ve mutlu günlere; kötü alışkanlıklar,
başarısızlıklar ve mutsuz günlere götürür.
Başarılar kazanmak ve mutluluklara ulaşmak
istiyorsak: İyi davranışlar geliştirmeye, iyi temayüller
edinmeye, iyi sevgiler beslemeye, iyi şeylerden zevk
almaya, yüksek inançların sahibi olmaya mecburuz.
Vicdanımızın sesine daima kulak verirsek, şuuraltı hal ve
hareketlerimizi iyi eğitirsek, bu üstün meziyetlere
ulaşabiliriz. Bütün bu yüksek meziyetleri alışkanlık
haline getirebilmek, şuuraltının şuur yoluyla iyi
eğitilmesine bağlıdır. Şuuraltımızı, daima şuur yoluyla
besleyeceğiz. Şuuraltına geçecek bütün alışkanlıklarımızı
şuurun süzgecinden geçireceğiz ve iyileştirerek şuuraltına
göndereceğiz.
Kendi kendine telkine alışanlar, kendilerini
yüceltebilirler ve yüksek meziyetlerin sahibi olabilirler.
Şuuraltı Şuuru Ezebilir
Şunu da bilelim: Şuur hali güçlüdür. Fakat
sonradan gelişen şuuraltı hali şuurdan daha güçlüdür.
Aralarında vuku bulacak bir mücadelede şuuraltı
şuuru bastırabilir. Kötü yolda gelişen şuuraltı, şuuru
ezebilir ve sesini kısabilir. Bu kötü gelişmeye mani olmak
için, çocukluk yıllarından beri, şuuraltımızı hep iyiliklerle
ve iyi alışkanlıklarla dolduracağız ki sonunda şuurumuzu
bastıramasın ve de vicdanımızdan gelecek iyilik çağrılarını
susturamasın...
Şuuraltımızı iyi alışkanlıklarla, sevgilerle,
saygılarla ve daha başka iyi hal ve hareketlerle
besleyemezsek; kötü alışkanlıklar, kötü haller
(kıskançlıklar, korkular, kinler, nefretler v.b. kötülükler)
şuuraltımızı işgal edebilir. Böyle olunca, şuur görevini
yapamaz hale gelir, vicdan susar, insani hisler körleşir ve
114
Rasim PEHLİVANOĞLU
neticede insan, insan olmaktan uzaklaşır. İşte, şuuraltı bu
kadar önemlidir.
O halde, kendi kendine telkin yoluyla, şuuraltımızı
daima iyilerle besleyeceğiz ki kendimize karşı olan
görevimizi yerine getirmiş olabilelim.
İnsan, Hayatın Her Döneminde
Gelişir ve Değişir
Şuna inanalım: İnsan her yaşta kendisini
değiştirebilir. Kötü alışkanlıkları terk etmek ve iyi
alışkanlıklar kazanmak insan ömrünün her yaşında ve her
döneminde
mümkündür.
Bazı kimseler, belli yaştan sonra alışkanlıklarını terk
edemeyeceklerini sanırlar. Bu görüş yanlıştır. Zira:
Beyin her yaşta faaldir veya faaliyete devama hazırdır.
Önemli olan beyni çalıştırmaktır. Düşünmek, karar
vermek, kararı uygulamaya geçmek beyin yoluyla olur.
İnsan isterse ve azmederse, şuuraltındaki menfi
alışkanlıklarını tekrar şuura getirebilir ve kendi kendine
telkin yoluyla kötü alışkanlıklarından kendisini kurtararak
benimsediği müspet alışkanlıkları kazanabilir.
Özet olarak tekrarlayalım:
Kendi kendine telkin yoluyla iyi şeyler düşünmeye,
iyi fikirler geliştirmeye; tavır ve davranışlarımızı iyiye
doğru değiştirmeye alışabiliriz.
Keza Kendi kendine telkin yoluyla iyi şeyler
öğrenmeye, zor sandığımız şeyleri dahi kolaylıkla ve daha
çabuk öğrenmeye, başarısızlıklardan kurtulup başarılardan
başarılara geçmeye, yeni yeni hamleler yaparak yeni
mesafeler kat etmeye kendimizi alıştırabiliriz.
Kendi kendine telkin 3 merhalede gerçekleşir:
Tasavvur (fikir oluşturma), söz, hareket (fiil).
Tasavvurlarla fikirler oluşur, fikirler söylenerek
Başarıyı Tanıyalım
115
hareketlere geçilir, hareketler tekrar edilerek alışkanlıklar
kazanılır. Biraz daha açalım:
a- Önce iyi şeyler düşünüp tasarlamalar yapılır.
Uygulanabilir yeni fikirler zihinde oluşturulur.
b- Sonra, oluşturulan fikirler sözle ifade edilir. Bu
sözler birçok kere tekrar edilerek fikir kendimize
benimsetilir.
a- Bundan sonra harekete(fiile) geçilir ve
hareketler tekrar edilerek alışkanlıklar kazanılır.
Böylece oluşan fikirler fiillere çevrilir, fiiller
tekrar edilerek alışkanlık haline gelir. Son safhada fiil
şuur altına yerleşir ve bizim malımız olur.
Kendi Kendine Telkini Örneklerle Açıklayalım:
Sabahları erken kalkmanın sayısız faydalarını
öğrenen bir öğrenci erken kalkmayı düşünür. Fakat eski
geç kalkma alışkanlığından kurtulması güç. Bunun için
önce kendi kendine tasavvurlar yapar, erken kalkmaya
alışmanın yollarını arar, neticede bir çıkış yolu bulur ve
kararını verir... Bundan sonra, verdiği kararı kendi kendine
diliyle söyler: "Sabahları erken kalkmaya çalışacağım. Her
gün erken yatıp erken kalkacağım. Sporumu, temizliğimi,
kahvaltım zamanında yapacağım. Her sabah okula
gitmeden önce o günkü derslerimi tekrar edeceğim. Okula
hazırlıklı ve kendimden emin olarak gideceğim." diye
söylenir. Öğrenci, bu sözleri, zaman zaman bir kaç kere
tekrar eder. Söylediklerine kendisini inandırır. O
sözlerdeki manaya ısınır, benimser ve kendisine mâl eder.
Bu öğrenci, söylediklerine kendisini bağlamıştır
(söylediklerine angaje olmuştur). Artık harekete geçme,
uygulama safhası başlamıştır: Bir gün erken yatar erken
kalkar. İkinci, üçüncü veya daha başka günlerde, - irade
gayreti göstererek - erken yatıp erken kalkmaya devam
eder. Kalktıktan sonra spor, temizlik, ders çalışma
116
Rasim PEHLİVANOĞLU
işlemlerini yerine getirir. Böyle devam eden beş on gün
sonra, erken yatıp erken kalkma ve diğer işlerini saatinde
yapma alışkanlığını kazanır. Artık, ilerideki günlerde
kendisini zorlamadan bu uygulamaya devam eder.
Başka
bir
örnek
verelim:
Dershanede,
öğretmeninin
karşısında,
bildiklerini
anlatmak
mahcubiyetinden kurtulmak isteyen bir öğrenci kendi
kendine düşünür taşınır ve bir karara varır. Vardığı kararı
diliyle söyler: "Ben, dershanede öğretmenimi dikkatle
dinliyorum. Evimde de dersime çalışıyorum ve dersimi
öğreniyorum. Bilgisi olan kendisine güvenir. Bende
kendime güveniyorum, bilgimi ve öğrendiğimi
anlatabilirim. Dershanede söz alacağım ve anlatacağım,
görüşlerimi açıklayacağım". Öğrenci, bu veya benzeri
sözleri birkaç kere tekrarlar, kendisine güvenini tazeler.
Bir gün cesaretle parmak kaldırır, söz alır ve dersini
anlatır. Diğer günlerde de bu ameliyeye devam eder ve
mahcubiyetten kendisini kurtarır. İleride 2. ve 3. ciltlerde,
yeni konular işlenirken -sırası geldikçe- kendi kendine
telkin örnekleri verilecektir.
Başarıyı Tanıyalım
117
22. İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK)
"Karagün kararıp kalmaz, koç yiğit
bunalıp ölmez!"
İyimserlik, her şeyi iyi tarafından görme halidir.
İyimserler, olaylara iyi tarafından bakarlar, iyi ve
aydınlık yönlerini görerek, serinlerler. İyimser insanlar,
her şeyin güzel taraflarını görürler ve hallerinden
memnun olurlar, şükretmesini bilirler. Şen ve
sevimlidirler, yeise kapılmazlar, geleceğe ümitle bakarlar.
Bunlar, neşelerini kaybetmezler, etrafındakilere haz ve
huzur verirleri, herkesi cezbederler, çevrelerini
genişletirler.
İyimserliğin zıddı kötümserliktir:
Kötümserler her şeyi kötü tarafından görmeye
meyillidirler. Olaylara kötü tarafından bakarlar.
Eşyanın ve insanların fena taraflarını görürler. Her
şeye çirkin gözüyle baktıklarından güzellikleri fark
edemezler. Her şeyden şikâyet ederler, hallerinden
memnun olamazlar, şükredemezler ve de hayatı
sevemezler.
Kötümser
insanlar,
geleceklerinden
endişelidirler. Üzüntü, kuruntu ve korkulardan kendilerini
sıyıramazlar, güler yüzlü olamazlar, neşelenemezler. Bu
halleriyle sevilemezler, sevilmeyince de sevemezler ve
çevrelerinden içten gelen bir yakınlık göremezler.
Eskiden,
iyimserlere
"nikbin"
derdik,
kötümserlere de "bedbin" denirdi. Bu eski tabirlere de
yer vererek, iyimser insanlarla kötümser insanların
karşılaştırmasını yapalım:
Karşılaştırma:
Nikbinler her şeyi güzel görürlerken, bedbinler
aksine her şeyi çirkin bulurlar. Nikbinler hayatı iyi
118
Rasim PEHLİVANOĞLU
taraflarından
görüp
sevinirken,
bedbinler
kötü
taraflarından görüp yerinirler. Nikbinler dışa dönük,
samimi, canlı ve insanlara yakınken; bedbinler içine
kapanmış, cansız, donuk ve insanlardan uzaktırlar.
Nikbinler, başkalarını da düşünen, faydalı işler yapmak
isteyen hayırsever, sevimli ve cana yakın insanlarken;
bedbinler sadece kendisini düşünen kederli, kuru ve
hayırsız insanlardır. Nikbinler kendisine, ailesine,
müşterisine ve hattâ rakiplerine bile dost gözüyle bakan iyi
niyetli ve güler yüzlü insanlarken; bedbinler, bütün
bunlara düşmanca bakan, kendisini yalnız hisseden,
rahatsız, mahcup, mahzun ve sinirli insanlardır.
Nikbinler, kötü durumlarla karşılaşınca, karanlıklar
içinde bile aydınlık noktalar görebilir ve kurtuluş için bir
çıkış yolu bulabilirler; bedbinler ise aydınlıklar içinde
karanlık noktalar görür ve sevinecekken üzülürler.
Eşref saat isimli kitabında Şevket Rado'nun
söylediği gibi: "Nikbinler, siyahlar içinde bir bakışta
beyazlar görürken; bedbin gözler güneşte bile kara
kara lekeler bulmakta gecikmezler..." "Nikbinler,
beraber yaşadığı insanlara hayatı hoş bir hale getirirken;
bedbinler beraber yaşadığı insanlara hayatı zehir ederler."
Nikbinler, yalnız kendi hayatını değil, beraber yaşadığı
insanların da hayatını tatlılaştırır ve pembe bir gözlükle
hayatı seyrettirirken, feci hadiseler karşısında bile
ümitsizliğe kapılmayıp aksine, geceleri parlayan yıldızlar
gibi karanlıkları aydınlatır ve aydınlıklar içinde olayları
seyrederken; bedbinler, beraber yaşadığı insanların tatlı
hayatını acılaştırır, sevinçli olaylardan acıklı sonuçlar
çıkarırlar...
Nikbin insanlar, kendisini manen güçlü hissederler,
vücutça da günbegün güçlenir ve dayanıklılaşırlar.
Bedbinler ise manen zayıftırlar, bedence de yavaş yavaş
gücünü kaybeder ve dayanıksızlaşırlar.
Başarıyı Tanıyalım
119
İyimserlerinde Görülen Diğer Özellikleri
Eşref Saat isimli kitabında Şevket Rado'nun
anlattığına göre: "İyimser insanla kötümser insanı
birbirinden ayırmak için güzel bir usul bulmuşlar. Bir
masanın üzerine yarım bardak su koyup insanları teker
teker davet ederek masanın üzerinde ne gördüğünü
sormuşlar. Kötümser adam, yani o her şeyi kara, her şeyi
korkunç, her şeyi noksan gören adam: "Yarısı boş bir
bardak görüyorum" dermiş. Buna mukabil iyimser olan
kimseler: "Yarısına kadar dolu bir bardak" gördüklerini
söylerlermiş. Kötümserler işte böyledir: Onların gözüne
daima boşluklar çarpar. Ama, iyimserlerin gözüne
boşluklar içinde dolular görünür.
Sanıyorum Goethe'nin sözüdür: "İnsanlar, Allah'ın
gülü dikenli yarattığına yerineceğine, dikenler
arasında gül yarattığına sevinmelidirler". Burada
yerinenler kötümser, sevinenler iyimser olanlardır. İyimser
insan, gülü sevdiği için dikenine katlanır. Ama öteki,
dikeni batıyor diye gülünü de fırlatıp atar.
İyimser insanlar her işin sonunu iyi görmeye
meyillidirler. İyimserliğin tabiatında var olan bu hal
ümitsizliğe düşmeyi önler, insanın manevi gücünü
artırarak daima ileriye hamle yapmasını teşvik eder.
Fakat, her şeyi iyi tarafından görmek demek, kötü
ihtimalleri düşünmemek ve önemsememek demek
değildir. Kötü ihtimalleri görmezlikten gelmek
iyimserlikle bağdaşmaz. Bu hal iyimserlik değil gaflettir.
İyimser insanlar, karanlıklar içinde aydınlık noktalar
bularak sevinirler ve serinlerler; ama her şeyi iyi
tarafından göreyim derken kötü ihtimalleri hesaba
katmayarak kendisini uçuruma doğru itelemezler.
İyimserlikte, hem her şeyi iyi tarafından görerek ümitli
olmak, sevinmek ve serinlemek vardır. Hem de, tehlikeleri
120
Rasim PEHLİVANOĞLU
görüp sezerek tedbirli olmak ve emin adımlarla ileriye
yürümek vardır.
Konunun başından beri devam ede gelen ifadelerle
iyimserliğin önemini belirtmiş olduk. İyimserlik bu
kadar önemli olduğuna göre, neden hepimiz iyimser
olamıyoruz? Şevket Rado'nun tespitine göre: "İnsanlar
dünyaya iyimser olarak gelirler". Bu görüşe göre,
kötümserlikler sonradan gelişiyor. O halde, yapacağımız
ilk iş, doğuştan gelen iyimserlik meziyetimizi
körletmemek veya uyutmamaktır. İlk çocukluk yıllarından
itibaren -telkin yoluyla- bir yandan iyimserliğe teşvik
edilirken, diğer yandan kötümser duygu ve düşüncelerden
kendimizi korumaya çalışmalıyız...
İyimserleşmenin Yolu
Çocuklukta çevremizin etkisinde kalabiliriz.
Çevreden gelen müspet veya menfi telkinlerle
iyimserlik kadar kötümserliğe de düşebiliriz. Bu hal
normaldir. Fakat, aklımız ermeye başladığı andan
itibaren
kendimizi
toparlamasını
bilmeliyiz.
Kötümserliklerden kendimizi sıyırarak iyimserleşmenin
yolunu bulabilmeliyiz. Bunu yapmak kendimize karşı olan
görevimizdir. Şuurlu insan bedbinliklerden nikbinliğe
geçebilir. Kendisini değiştirmenin belli bir yaşı yoktur,
insan her yaşta ve her devirde kendisini değiştirebilir
ve yenileyebilir. Ancak bu değişim bazı yaşlarda hızlı
olur, bazı yaşlarda yavaşlayabilir.
Kötümserliklerden sıyrılıp iyimserleşmenin en iyi
yolu " kendi kendine telkin" dir. Aklını kullanan
insanlar önce kendilerini teşhis edebilirler, sonra da kendi
kendilerine
telkinler
yaparak
kötümserliklerden
iyimserliğe geçebilirler.
İyimserliğe
doğru
kendisini
değiştirmek
isteyenler, daima hayal ettikleri tipi düşünmeli ve o
Başarıyı Tanıyalım
121
tipe benzeme yolunda kendilerini etkilemelidirler.
Kendi kendine telkine alışanlar, bu yolda azim ve sebatla
devam edenler er geç iyimserleşebilirler. İyimser olanlar
da noksanlarını giderebilirler. Böylece; iyimserleşerek,
nazik, sevimli, sakin, hoş görülü, gönül alıcı bir insan
olmak şansına kavuşabilirler.
"Saadet Yolu" kitabının yazarı Dr. Viktor
Pauchet: "İyimserlik hiç masrafsız ve zahmetsiz elde
edilir; fakat hayatta güzel ve iyi namına ne varsa
hepsini satın alır" diyor ve ilave ediyor: "Nikbinlik size,
ihtiyaç anında yardım edecek en iyi dostlar
kazandırır" diyor. Evet, iyimserlik hiç masrafsız ve
zahmetsiz elde edilir. Fakat, karşılığında maddeyle
ölçülemeyecek kadar yüksek manevi kazançlar getirir;
üstelik, insanı özlediği maddi hayata da ulaştırır. Yeter ki,
şuurlu olarak bu yolu seçelim ve yolumuza devam
edelim...
Kişi
kendisini
tanımaya
başlarsa,
iyimserleşmenin de yoluna girmiş olur. Kuvvetle isteyen
insan bedbinliklerden kurtulur, nikbinleşen sevimli
insanlar arasına katılabilir. Yeter ki, buna ihtiyaç duyalım,
isteyelim ve harekete geçelim...
Kendi kendine telkinin safhalarını, iyimserleşme
açısından bir kere daha gözden geçirelim.
İyimserleşmek için:
İlk safhada, kendi kendimize iyi şeyler düşünüp
tasavvurlar yapacağız, fikirler edineceğiz. Bu safhada
bedbin düşüncelere kafamızda yer vermeyeceğiz, onlar
geldikçe biz kovalayacağız. Bu arada kararımızı da
vereceğiz.
İkinci safhada, verdiğimiz iyimser kararı dilimizle
söyleyeceğiz ve bu sözleri birçok kere tekrarlayacağız.
122
Rasim PEHLİVANOĞLU
Böylece, o iyi şeye ısınmış, benimsemiş ve kendimize mâl
etmiş olacağız.
Üçüncü safhada karar verdiğimiz o iyi şeyi
yapacağız. Harekete geçilen bu safhada, fikirler fiile
çevrilecektir. Fiilleri tekrar ederek de o iyi şeye alışmış
olacağız. Böylece fikirler fiil, fiiller alışkanlık haline
gelecektir. Bu yolla bedbinliklerden nikbinliklere
geçilecektir...
Bu safhaları öğrenen her kimse, kendi yaşantısından
vereceği örneklerle konuyu açıklamaya çalışırsa,
iyimserleşmeyi daha kolay başarır.
Başarıyı Tanıyalım
123
23. BAŞARI BAŞARIYI ETKİLER
Kazanılan her başarı gelecek başarılara zemin
hazırlar. Bir önceki başarı bir sonraki başarıyı teşvik
eder. Başaran insanın kendisine güveni artar. İnsan iradesi
kazanılan başarılar nispetinde gelişir ve güçlenir. Kendine
güvenen ve iradesi güçlenen insanlar yeni başarılara doğru
emin adımlarla yürürler.
O halde, hep başarılı olmayı düşüneceğiz,
azmedeceğiz (kesin karar vereceğiz), ön hazırlığımızı iyi
yapacağız, başlayacağız ve başarmak için var gücümüzle
çalışacağız.
"Başarı,
başaracağım
diyebilenin
ve
başaranındır" diyen Atatürk, bütün başarılarına bu
azimle ulaşmıştır.
Hiçbir başarıyı küçük görmeyeceğiz. İlerdeki
büyük başarıların başlangıcı bugünkü küçük
başarılardır. Her başarı -küçük olsun büyük olsunileriye doğru atılmış önemli bir adımdır ve bize manevi
bir güç verir. Başlangıçtaki küçük başarılarımız, ilerideki
büyük başarılarımızın teminatı ve dayanağıdırlar.
Kazandığımız küçük başarılar sayesinde, gelecekteki
büyük başarılarımızın yolunu daha aydınlık bulur ve
kendimizi daha güçlü hissederiz.
Kazanılan başarılar,
gelecekteki büyük başarıları davet ettiğine göre,
başarısızlığa uğrayanlar gelecekte de başarısızlıklara
mahkûm mu olacaklardır? diye düşünenler ve
geleceğinden endişe duyanlar olabilir. Bu düşünüş ve
endişeleniş şahıslara göre değişebilir. Kararsız, kendine
güvensiz, pısırık ve her şeye boş vermiş insanlar böyle
düşünmekte ve endişelenmekte mazurdurlar. Çünkü,
bunlar manen çökmüşlerdir, dirilmeye ve canlanmaya
ihtiyaçları vardır. Böyleleri, önce toparlanmalı ve
kendilerini bulmalıdırlar.
124
Rasim PEHLİVANOĞLU
Canlı, kararlı, kendisine güvenli ve iradeli
insanlar
başarısızlıklar
karşısında
yılgınlık
göstermezler. Aksine, her başarısızlık imanlı insanın
iradesini kamçılar, heyecanını artırır ve başarma
azmini kuvvetlendirir. Azimli insanlar, topladığı yeni
manevi güçlerle ve daha büyük bir hızla işine sarılır ve de
başarıya ulaşır. Bundan sonra da başarılardan başarılara
atlar.
İlk günden itibaren, hiçbir başarısızlık acısını
tatmadan, daima başarılı olmak ve başarıdan başarıya
koşmak elbette özlenen bir haldir. Fakat, bu baş
döndürücü mutluluğa erebilmiş insanlar pek nadirdir,
sayıları çok azdır. İnsan hata edebilir. Bizler de insanız,
hata
yapabiliriz.
Hatalarımız
başarılarımızı
engelleyebilir veya geciktirebilir. Yüklendiğimiz
görevlerin gücümüz üzerinde olması veya özel
kabiliyetimiz dışında olması da başarılarımıza ket
vurabilir. Bunlar bir hadde kadar normaldir. İnsanlar
için, başarılar kadar başarısızlıklar da mukadderdir.
Bu nedenle, kişi, kendisini kötü sonuçlara da peşinen
hazırlamalıdır ki, uğradığı başarısızlıklar karşısında
çökmesin ve morali bozularak manevi gücünü
yitirmesin.
Amacımız yolunda ilerlerken, önümüze çeşitli
engeller çıkabilir. Birçok zorluklarla karşılaşabiliriz.
Zorluklar bizi yıldırmamalıdır. Naci Kasım'ın söylediği
gibi: "Zorluklar olmasaydı, başarı da olmazdı.
Zorluklar insan gücünü artırır. İnsanı gelecekteki
başarılara hazırlar".
Zorluklar ve başarısızlıklarla karşılaşınca gücümüzü
yitirmemeliyiz.
Gayretimizi
gevşetmemeliyiz
ve
inandığımız
doğru
yoldan
dönmemeliyiz.
Başarısızlıklardan ders alarak ve kendimizi yenileyerek,
yeni bir güçle ileriye hamle yapmalıyız.
Başarıyı Tanıyalım
125
"Yenile yenile yenmeyi öğrendim" diyen büyük
adam gibi, bizde: "Başarısızlıkları göğüsleye göğüsleye
başarmayı öğrendim" diyebilen mutlu insanlar arasına
katılmaya azmetmeliyiz.
Başarısızlıklar karşısında yenilgiye boyun eğmek
yada çökmek yerine bir Alman filozofun söylediği gibi:
"Beni öldüremeyen her şey gücümü artırır"
diyebilmeliyiz. Bu imanla, seçtiğimiz doğru yolda azimle
ve başımız dik olarak yürüyebilmeliyiz. Doğru bildiği
yoldan sapmadan, sabırla ve inançla yürüyenlere,
başarı ergeç gülecektir. O zaman tatlı bir haz duyulacak,
geçmişteki mihnetli günlerin acısı unutulacak ve
mutluluğa erişilecektir.
126
Rasim PEHLİVANOĞLU
24. ÖĞRETMEN REŞAT ÇAVDAR'DAN
İKİ MADDE:
Yazdığım konuları, düzelttirmek ve görüşlerini almak
gayesiyle okuttuğum çok kimseler olmuştur. Bunlardan birisi de
Öğretmen Reşat Çavdar'dır (sonradan emekli oldu).Reşat
Çavdar, BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR'a 2 madde de
kendisi eklemek ihtiyacını duymuş ve yazmıştır... Önemli
bulduğum ve faydalı olacağına inandığım bu iki maddeyi, kendi
ifadeleriyle aynen aşağıya alıyorum:
1) MAYMUN İŞTAHLI OLMAMAK:
Bazı insanlar vardır, bir işde sebat ve metanet
göstermezler; en ufak biz zorluk karşısında yılar,
başladıkları işi yarım bırakırlar. Böyleleri âdeta daldan
dala konarlar. Belki de başladıkları iş neredeyse başarıya
ulaşmak üzereyken, o işi bırakıp başka bir işe başlarlar.
Halk arasında böylelerine "gevşek", "sebatsız", "maymun
iştahlı" denilir.
Bir işin, belki az ama sürekli yapılması ve
sonuçlandırılması çok önemlidir. Örneğin: Yabancı dil
öğrenen bir öğrenci, fazla değil günde bir kelime öğrense,
bu yılda 365 kelime eder. Altı yıllık bir ortaöğretim
süresince 2190 kelime eder ki, bir dilde bunca anlamlı
kelime bilen bir kişi o dile hâkim olur. Benzer örnekleri
çoğaltabiliriz.
Peygamberimizin de bu konuda bir hadisi vardır:
"Allah indinde, işlerin az fakat sürekli olanı
değerlidir." Bir Alman atasözü şöyle der: "Sürekli
damlalar taşı bile deler." Damlalar, yumuşak ve zayıf
olmasına rağmen, sürekli ve ısrarlı tekrarlandığında,
zamanla taşı bile delebiliyor. O halde, başladığımız işte ağır da ilerlense- sebat etmek çok önemlidir ve başarıyı
etkileyen önemli unsurlardan birisidir...
Başarıyı Tanıyalım
127
2) TOPLUMSAL İLİŞKİLER İÇİNDE OLMAK:
Toplumdan kopuk münzevi insanlara şans çok
ender güler. Başkaları ile sağlıklı ilişkiler içinde olmak
ve onların görüşünden, tecrübelerinden yararlanmak
bize başarı yolunda çok şey kazandırır. Nitekim
HENRY FORD şöyle der: "Muvaffakiyetin sırrı,
başkalarının
görüşünü
kavrayıp
onlar
gibi
görebilmektedir."
Hayatta, her şeyi kendimizin sınamasına ve
denemesine imkân da zaman da yoktur. O halde,
başkalarının deneyimleri bazen bize ders olmalı ve yol
göstermelidir. Akıllı insanlar, yerine göre başkalarının
öğüdünü kabul eden, her işte dikine gitmeyen uysal
kimselerdir. Gerek fert, gerekse toplum plânında olsun,
çağa ayak uydurmak ve mutlu bir uyum sağlamak ancak
böyle mümkün olabilir...
Toplumsal olmak, toplumun içinde onunla sağlıklı
ilişkiler geliştirmek başarının şartlarından birisidir.
Halkımız, topluma ayak uyduramayanları bir
özdeyişle şöyle belirler: "Eller gider Mersin'e, O gider
tersine". Bizler, tersine gidenlerden olmayalım... Yüce
dinimiz İslamiyet de bu konuda: "Toplulukta rahmet
vardır, Yüce Allah'ın rahmeti cemaat üzerindedir."
Buyurmak suretiyle bize ışık tutmuştur.
Birinci Cildin Sonu
128
Rasim PEHLİVANOĞLU
ÖĞRENCİDE KİŞİLİK GELİŞTİREN ve
BAŞARIYI ETKİLEYEN ÖĞÜTLER
Annemize, babamıza ve büyüklerimize karşı saygılı
ve itaatli olmalıyız. Sözlerini dinlemeli ve önemsemeliyiz.
Vatan en aziz ve en mukaddes anamızdır. Bunun
için Anavatan diyoruz. Vatanımızı aşkla sevmeliyiz.
Korumalı ve kollamalıyız.
Sözlerimizde
ayrılmamalıyız.
ve
işlerimizde
doğruluktan
Üzerimize aldığımız her işi en iyi yapmaya
çalışmalıyız. İşlerimizde özentili ve dikkatli olmalıyız.
Kötü huylularla ve fitnecilerle dost olmamalıyız.
Kötü huy bulaşıcı bir hastalık gibi bize de geçebilir.
Yalan söylememeli, yalan yere yemin etmemeliyiz.
Dilimizi yalana, yemine alıştırmamalıyız.
Bize söylenmiş bir sırrı başkalarına açmamalıyız. Sır
saklamasını bilemeliyiz.
Bize emanet edilen bir şeyi iyi muhafaza etmeliyiz.
Emanete hıyanetten kaçınmalıyız.
Arkadaşlarımızla iyi geçinmeliyiz. Güler yüzlü ve
tatlı sözlü olmalıyız, somurtkan olmamalıyız.
İyi bir şey için verdiğimiz sözden dönmemeliyiz.
Sözün şeref olduğunu bilmeliyiz.
Ölçüyü kaçırıp, kimseye kaba ve çirkin söz
söylememeliyiz. Sonunda mahcup olmaktan kaçınmalıyız.
Kendimizin olmayan bir şeyi sahibine sormadan
almamalıyız.
Kimseye kin tutmamalı, haset etmemeliyiz. Ara
açmamalıyız, arabulmaya çalışmalıyız.
Başarıyı Tanıyalım
129
Kendimiz için istemediğimizi başkası içinde
istememeliyiz. Kendimiz için sevdiğimizi başkası içinde
sevmeli ve istemeliyiz.
Bugünün
öğretmenlerimizin
yapmalıyız.
işini
verdiği
yarına
görevleri
bırakmamalı,
günü gününe
Elimize geçen parayı faydasız yere harcamamalıyız,
tutumlu olmaya alışmalıyız.
Bayramlarda, mübarek günlerde büyüklerimizi
ziyaret etmeli, hatırlarını almayı unutmamalıyız.
Büyüklerin verdiği öğütleri iyi dinlemeli, onları
yerine getirmeye çalışmalıyız.
Temiz olmalıyız, temiz olmayanın imanında eksiklik
vardır denilir. Müslümanlık temizlik dinidir.
Müslüman Türk çocukları her yerde temizliğiyle
seçilmeli ve başkalarına örnek olmalıdır.
İyi Müslüman dili ve eli temiz, ahlakı en güzel
olandır. Kötü söz, kötü iş Müslüman’a yakışmaz.
Temiz çocukların elbisesi, çorapları, oturduğu yer,
kullandığı mendil ve her şeyi tertemiz gül gibi olur.
Dışımız gibi içimizde temiz olmalı kimseye kötü bir
niyet beslememeliyiz. Kötülüğe bile iyilikle karşılık
vermeliyiz.
Görünürdeki pislik bedeni hastalıkların yuvası
olduğu gibi, kötü düşünceli olmakta ruh hastalıklarının
nedeni olur.
Üstümüzde başımızda başkalarını tiksindirecek kir
ve koku olmamasına dikkat etmeliyiz.
Dilimize hâkim olmalıyız. Kaba ve kötü sözler
dilimizi kirletir. Kaba ve kötü sözlere alışmamalıyız.
130
Rasim PEHLİVANOĞLU
Sözlerimizde ölçülü ve tatlı dilli olmalıyız.
Düşünmeden söylenen söz sahibini fena duruma
düşürebilir. “İki düşün bir söyle” atasözüne uymalıyız.
Sonunda pişman olacağımız bir sözü söylememeye
çalışmalıyız. Zira çok söyleyen çok yanılır.
Kulaklarımıza hâkim olmalıyız. Dedikoduya kulak
vermemeli, kaba ve kötü sözleri dinlememeliyiz.
Gözlerimize
hâkim
olmalıyız.
Gözlerimizi
kötülüklerde kullanmamalıyız. Başkalarının ayıplarını,
eksiklerini görmeye çalışmamalıyız.
Kalbimize ve gönlümüze hâkim olmalıyız. Kötü
düşünceleri ve kötü duyguları gönlümüzden çıkarmalıyız.
İyi düşünmeden karar vermemeliyiz. Faydasına
inanarak verdiğimiz kararı mutlaka uygulamalıyız.
Görünüşe aldanmamalı, her tatlı söze kanmamalıyız.
Ağzımızdan çıkan sözün kıymetini bilmeli, verdiğimiz
sözü yerine getirmeliyiz. Yapamayacağımız bir söz için
asla söz vermemeliyiz.
Verdiğimiz sözü bir engelden dolayı yerine
getiremeyecek olursak, özür dilemesini bilmeliyiz.
Öfkeli zamanlarda karar vermemeliyiz. “Öfke ile
kalkan ziyanla oturur” atasözünü unutmamalıyız.
Her nerede olursak olalım haktan ayrılmamalıyız.
Haksızlığa ve haksızlara karşı cephe almalıyız.
Sahibinden
izinsiz
kimsenin
malına
dokunmamalıyız. İzinsiz evine ve odasına girmemeliyiz.
Kimsenin arkasından hoşlanmayacağı
söylememeli, ayıplarını ortaya dökmemeliyiz.
bir
söz
Başarıyı Tanıyalım
131
Birinden laf alıp başka birine götürmemeliyiz.
İnsanların arasını açacak sözlerden ve işlerden
sakınmalıyız.
Herkesle
hoş
geçinmeliyiz.
Dargınları barıştırmaya çalışmalıyız.
Küsmemeliyiz.
Kimseye haset etmemeliyiz. “Ateş odunu nasıl
yakarsa, hasette insanın iyiliklerini öylece yok eder.”
Büyüklerimize karşı saygılı olmalıyız. Onlarla
konuşurken bizden büyük olduklarını hatırımızdan
çıkarmamalıyız. Sözlerimizde ve hareketlerimizde nazik
olmalıyız.
Yetimlere, kimsesizlere, dullara ve muhtaçlara
yardımcı olmalıyız.
Küçüklere karşı merhametli ve şefkatli olmalıyız.
“Büyüklerini
saymayan
küçüklerinden
saygı
göremez”, bunu bilmeliyiz.
Hayvanlara eziyet etmemeliyiz. Onlara karşı da
şefkatli olmalıyız.
Kendimizden ileri olanlar gibi olmaya çalışmalıyız.
Fakat onları kıskanmamalı, çekememezlik etmemeliyiz.
Hiçbir zaman, hiçbir yerde ve hiçbir kimseye hile
yapmamalıyız. Kimseyi aldatmamalıyız.
Herkesin iyiliğine çalışmalıyız.
kadar herkesin yardımına koşmalıyız.
Yapabildiğimiz
Kibirlenmemeliyiz. Kendimizi büyük, başkalarını
küçük görmemeliyiz. Mağrurun (büyüklenmenin) düşmanı
Allah olduğunu unutmamalıyız.
Sözlerimizi ve işlerimizi daima kontrol etmeliyiz.
Bugünümüzün dünden daha iyi ve ileri olmasına
çalışmalıyız.
132
Rasim PEHLİVANOĞLU
Peygamberimizin, “İki günü eşit olan aldanmıştır”
sözünü unutmamalıyız.
Ne oldum dememeli, ne olacağım diye
düşünmeliyiz. Yarın için bugünden hazırlıklı olmalıyız.
Elimize geçeni iyi kullanmalıyız. Müsrif ve cimri
olmamalıyız. Tutumlu olmalıyız.
Evimize ve ailemize sıkıntı vermemeliyiz. Güçleri
yetmeyecek şeyleri istememeliyiz. Aile de üzüntüleri ve
sıkıntıları hep beraber paylaşmalıyız.
Her yaşta ailemiz için faydalı olmaya çalışmalıyız.
Bunu kendimiz için bir zevk haline getirmeliyiz.
Yurdumuz ve milletimiz için de her yaşta yararlı ve
hayırlı
olabileceğimizi
düşünmeli
buna
gayret
göstermeliyiz.
Küçük sınıflı öğrenciyken bile çevremize nasıl
faydalı olabileceğimizi düşünmeliyiz.
Ailemizin,
okulumuzun,
yurdumuzun
ve
milletimizin adını her zaman ve her yerde yükseltmeye
çalışmalıyız.
Öğrencilik haysiyetine ve aile şerefine yaraşmayan
hallerden her zaman ve her yerde sakınmalıyız.
Bize verilen her ödev bir emanettir. Onu yapmamak
ya da baştan savma yapmak emanete hıyanet etmektir.
Bundan kaçınmalıyız.
Kimsenin hakkını almamalı, kendi hakkımızı da
kimseye çiğnetmemeliyiz. Ne aldanmalı, ne de
aldatmalıyız.
İyi bilmediğimiz bir şey hakkında söz
söylememeliyiz. Bilmemek ayıp değil, sorup öğrenmemek
eksikliktir.
Başarıyı Tanıyalım
133
İçi dışına uymayan, sözü özüne uygun olmayan
münafıklardan sakınmalıyız.
Kendi
eksiklerini
görmeyerek,
ayıplarını
araştıran
insanlardan
Böylelerinden kaçınmalıyız.
başkalarının
olmamalıyız.
Kalb rahatı ile vücut sağlığının en büyük nimet
olduğunu düşünmeli, şükretmesini bilmeliyiz.
Hasta olmadan sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz.
Hastanın çektiği ızdırabın çoğu zaman kendi ihmalliğinin
eseri olduğunu fark etmeliyiz.
Ayağımızı
yorganımıza
göre
Kazancımıza
göre
harcamalı,
borç
kaçınmalıyız.
uzatmalıyız.
yapmaktan
134
Rasim PEHLİVANOĞLU
ESER HAKKINDA
YAZILANLARDAN ALINTILAR
Milli Eğitim Bakanlığı
Yayımlar Dairesi Başkanlığına
ANKARA
Daireniz tarafından adıma gönderilen Rasim
Pehlivanoğlu'nun hazırlamış olduğu Okullarda Başarının
Yolları 1,2,3,4,5 adlı eserin, tarafımdan incelenmesi
istenmektedir.
Adı geçen eser, formda belirtilen
"İncelenecek Eserde Dikkat Edilecek Hususlar"
çerçevesinde aşağıdaki gibi incelenmiştir.
1- Verilen bilgiler doğrudur.(...)
2- Eserde kamu düzenini sarsacak ifadeye
rastlanmamıştır. (...)
3- Verilen bilgiler Türk toplumunun milli, manevi,
ahlâki ve kültürel değerlerini koruyucu mahiyettedir.
4- Öğretmen ve öğrencilere tartışma ortamı
hazırlayacak yabancı görüş ve ideolojilere yer
verilmemiştir.
5- Bölücülüğe, kamu düzenini bozucu görüşlere,
insanı, aileyi ve belirli bir zümreyi küçük düşürücü belge
ve yorumlara yer verilmemiştir.
6- ...... (Temenniler)
7- ......
“
8- Eser yeniden ele alınır ve eksikleri tamamlanırsa,
öğrenci ve öğretmenler için faydalı olacağı gibi, ana ve
babalar içinde faydalı olacaktır.
9- Eser dilbilgisi kurallarına uygun olarak
hazırlanmıştır.
10- Büyük bir çalışmanın ürünü olarak görülen bu
eser, yeniden düzenlenirse, okullarda eğitim ve öğretimin
verimli hale getirilmesinde faydalı olabilir.
......
135
Başarıyı Tanıyalım
Yukarıda belirtilen hususlar düzeltilirse, eserin
yayınlanması olumlu bir hizmet olur kanaatindeyim.
Saygılarımla;
(Mayıs 1992)
Doç. İbrahim Ethem Özdemir
Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Öğretim Üyesi
Not: Olumlu görüşleri yukarıya alınan eğitim
uzmanının, şekil yönünden iyi niyetli eleştirileri de
olmuştur. Bu iyi niyetli eleştirilerin ışığında, eser baştan
sona yeniden okunmuş, gerekli düzeltme ve yeni
düzenlemeler yapılmıştır. Daha önce 5 cilt olarak
hazırlanan eser, içeriği değişmeden, 3 cilt halinde
düzenlenerek basılmıştır.
136
Rasim PEHLİVANOĞLU
Kayseri Valiliğince Kurulan
İnceleme Komisyonu Raporu
Ön Yazı
T.C.
Kayseri Vilayeti
Milli Eğitim Müdürlüğü
BÖLÜM: EĞİTİM-ÖĞRETİM
SAYI : 311/6356
KONU : "Okullarda Başarının Yolları"
Adlı eser
Kayseri
31/03/1994
Sayın: Rasim PEHLİVANOĞLU
Emekli Öğretmen
KAYSERİ
İlgi: 8.2.1994 tarih ve 2513 sayılı dilekçeniz.
Valilik yoluyla gelen 8.2.1994 tarihli dilekçenizde
belirtildiği üzere, Kayseri Özel İdare Müdürlüğü
tarafından bastırılmasını istediğiniz "OKULLARDA
BAŞARININ YOLLARI" isimli üç ciltlik eseriniz,
oluşturulan komisyon tarafından incelenmiş olup,
düzenlenen olumlu rapor ilişikte sunuluştur.
Çalışmalarınızın camiamız adına bizleri memnun
ettiğini, bu ve buna benzer çalışmalarınızın devamını
dilediğimizi belirtir, teşekkür eder saygılar sunarız.
MÜDÜR ADINA
Eki: 1 Rapor
3 ciltlik eser
İmza: Azmi ALKIŞ
Milli Eğitim Müdürlüğü
Şube Müdürü
137
Başarıyı Tanıyalım
RAPOR
Nuh Mehmet
Müdürlüğüne
Küçükçalık
Anadolu
Lisesi
Kayseri
İncelenmesi istenilen "Rasim Pehlivanoğlu'nun",
"Okullarda Başarının Yolları" isimli 3 ciltlik eseri
tarafımızdan incelenerek aşağıda belirtilen sonuçlara
varılmıştır.
Bilgilerinize arz edilir. 23.03.1994
İNCELEME KURULU:
İmza
Mustafa Temel
Tarih Öğrt.
Öğrt.
İmza
İmza
Sezai Gençaslan
İbrahim Doğanyiğit
T.D. ve Edebiyatı Öğrt T.D. ve Edebiyatı
1. Eserde verilen bilgiler doğrudur. Son bölümde
verilen kaynaklarda bu görüşü destekleyecek mahiyettedir.
2. Görüşler ve ifade tarzı öğretmen-öğrenci-veli
üçgeninde ikilik çıkarmayacak, yanlış anlamlara sebep
olmayacak şekilde iyi niyet temeline oturtulmuştur.
3. Verilen bilgi ve görüşler Türk Milleti'nin milli,
manevi ve kültürel değerlerini koruyucu mahiyettedir.
4. Eserde anlatım yönünden bozuk ifadelere,
dilbilgisi kurallarına uygun olmayan kullanımlara
rastlanmamıştır.
5. Eserde bölücülüğü destekleyici, kamu düzenini
bozucu görüşlere, insanı, aileyi veya belirli bir zümreyi
küçük düşürücü belge ve görüşlere yer verilmemiştir.
6. ........Bu bilgiler ışığında eser öğrenci ve
öğretmenler
için
kaynak
bir
kitap
olarak
değerlendirilebilir.
Saygılarımızla...
138
Rasim PEHLİVANOĞLU
Eseri Okuyan Bir Hanım Öğretmenin Görüşü:
Değerli Hocam,
“Okullarda Başarının Yolları” isimli 3 ciltlik
eserinizi büyük bir zevkle okudum. Olumlu düşünce ve
fikirlerinizden oldukça yararlandım. Hatta edindiğim
bilgileri gerçek hayatımda, sınıfımda öğrencilerime
uygulamaya başladım. Aldığım sonuçların yararını
gördüm. İleride daha da güzel sonuçlar alacağıma
inanıyorum.
Eserinizin sadece Milli Eğitim camiası değil, tüm
anne-baba ve kişilerin okuması halinde oldukça yararlı
olacağına inanıyorum.
Çalışmalarınızdan dolayı sizi kutlar, benzer
çalışmalarınızın devamını diler, teşekkür eder, saygılarımı
sunarım.
05.12.1994
Habibe Altınbaş
Arif Eminoğlu İlkokulu Öğretmeni
Kayseri
Not: Eseri okuyunca, “Eğer yayınlanmayacaksa,
ben fotokopisini almak istiyorum” diye bana ricada
bulunan bu öğretmenin, aynı ders yılı sonunda okuldan
mezun olan 30 öğrencisinden 6 sının Anadolu Lisesini
kazandığı öğrenilmiştir.
Başarıyı Tanıyalım
139
Bir Yüksek Okul Öğrencisinin Görüşü:
Saygıdeğer Hocam,
“Okullarda Başarının Yolları” isimli üç ciltlik
kitabınızı büyük bir zevkle inceleyerek, eserinizin çok
sürükleyici olması sebebiyle de hiç duraklamadan beş gün
içinde okudum. Ve okuduktan sonra da kendimde büyük
değişiklikler hissettim.
Muhteva bakımından bütün ilk ve orta dereceli
okullarımızdaki öğrencilerin ve velilerinin milli birlik ve
bütünlüğümüz açısından bu değerli eseri okumalarını arzu
ederim.
Öyle inanıyorum ki: Yetkili makamlar eserinize hak
ettiği ilgiyi mutlaka gösterirler ve geniş toplum kitlesine
de benim gibi bu kitaptan yararlanma imkânını verirler.
Bir yüksek öğrenim kurumunda öğrenci olmam sebebiyle
bilimsel yazılarla fazlaca ilgilendim. Eserinizde de aynı
şekilde yazılım olduğu ve konu akışında aynı teknikle
işlenmiş olduğunu görmekten büyük mutluluk duydum.
Saygılarımla,
17.08.1996
Alp Kerem Özali
Hacettepe Üniversitesi Müh.
Fak.
Ağaç İşl. Endüstri Müh.
4.Sınıf Öğrencisi
140
Rasim PEHLİVANOĞLU
Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü
Başkanı’nın isteği üzerine Yrd. Doç. Dr. Niyazi CAN
tarafından hazırlanan inceleme raporundan küçük bir
alıntı:
“Eserde verilen bilgiler gerçeğe uygundur. Eser
akıcı, anlaşılır, farklı anlamlara sebep olmayacak
şekilde yazılmıştır...”
14.09.2000
Yrd. Doç. Dr. Niyazi CAN
Erc.Ünv. Eğitim Bilimleri
Bölümü
Öğretim Üyesi
Not: Bu öğretim üyesi,
ayrıca, eserin “bir ahlak kitabı”
olduğu görüşünü sözle ifade etmiştir.
Raporunda, övgünün yanı sıra
iyi niyetli eleştirilere de yer verilmiş ve bu
eleştiriler gereğince değerlendirilmiştir.
*
*
Otobüsle yolculuğunda eseri okuyan aydın bir gencin
görüşü;
Sevgili Hocam
20.09.2000
Otobüs hareket halindeyken yazıyorum:
....Sizi yolculuğum esnasında tanıdım. Bu kısa
zaman içerisinde kitabınızın 1. cildini okudum. 2. cildini
50.
sayfasına
kadar
okuyabildim.
Çocuğumun
yararlanması şimdilik mümkün değil. Fakat bu kitaptan
benim yararlandığım çok şey oldu. Çocuğuma bunları
tatbik edeceğime inanıyorum..... Bundan (kitabınızdan)
öğrenciler kadar, anne ve babanın öğrenmesi gereken
konular var..... Her kesimin yararlanabileceği bir kitap
diyorum. Size çok teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum.
Yılmaz Ceylan
(Özel bir şirkette Tahsilât Görevlisi)
Başarıyı Tanıyalım
141
Kayseri İl Müftülüğünce Görevlendirilen Bir
İlahiyatçının İnceleme Raporundan Alıntılar:
Rasim Pehlivanoğlu’nun “Okullarda Başarının
Yolları 1,2,3” isimli eserini dikkatle inceleyip aşağıdaki
kanaatlere ulaştığımı belirtmek isterim.
Aşağıdaki ifadeler 3 ciltlik mükemmel bir eserin
anatomisidir.
.....Eserimiz, öğrenciye mücerret bilgi yüklemek
yerine, ideal bir vatandaş, iyi bir insan, çalışkan bir
öğrenci olmasını hedeflemiş.
Sadece öğrenciyi ilgilendiren bilgiler yerine,
veli, öğretmen ve herkesin istifade edeceği geniş bir
bilgi sunmakta.....
Muhtevasındaki
bilgiler,
modern
eğitim
metedolojisi kitaplarındaki teknik verilere uymasına
rağmen, yazar onları aynen kopya etmek yerine, yaşadığı
tecrübî bilgileri de eserine yansıtmıştır. Yani, yazarımız
anlattıklarını yaşamış, hissetmiş, duymuş, özümsemiş
ve eseri öylece meydana getirmiştir.....
Eser, yaşanmış bir ömrün yazıya geçirilmesi,
damla damla oluşmuş tecrübelerin insanların istifadesine
sunulmasının bariz bir örneğini sergilemektedir.
Kitabın temel amacının, başarı üzerine bina
edilmesi, konu bütünlüğünü oluşturmaktadır. Ama asıl
gayesinin “iyi insan, iyi vatandaş ve kaliteli öğrenci
yetiştirmek ülküsü olduğunu söylemek hiç de abartılmış
bir söz olmayacaktır.”
-------------------------------------------------Bu vesileyle, kıymetli hocamızı tebrik ve takdir
ederken, daha nice eserler vererek, genç dimağları engin
tecrübesinden istifade ettirmesini gönülden arzu ederim.
04.09.2000
Mehmet Muçhan – Eğitimci-İlahiyatçı
(Kayseri Müftülüğünde Görevli)
142
Rasim PEHLİVANOĞLU
Türkiye Gazetesi Kültür ve Sanat Sayfasında
Yer alan Resimli Yazıdan Alıntılar:
“Rasim PEHLİVANOĞLU, hazırladığı üç önemli
eserle okullarda başarının yollarını göstererek, bir eğitimci
sorumluluğu içinde önemli bir hizmeti yerine getiriyor.
Eğitime yıllarını vererek hayatını bu yola adayan
emekli öğretmen Rasim PEHLİVANOĞLU’nun kaleme
aldığı, okullarda başarılı olmanın yollarını en ince
ayrıntısına kadar gösteren eserler öğrenciler için bir
kılavuz niteliği taşıyor.
“Başarıyı Tanıyalım”, “Başarının Şartları”,
“Başarının Birinci Şartı: Sağlam ve Sağlıklı Olmak”
adlarını taşıyan bu üç başucu kitabında öğrencilerimiz,
okul yaşantılarının yanı sıra günlük hayatta ve
gerçekleştirmek istedikleri plan ve proje faaliyetlerinde
farklılığın ve başarıya açılan kapıların bir bir açıldığını
fark edecekler.”
Türkiye Gazetesi: 4 Ocak 2001, s.14
Başarıyı Tanıyalım
143
Kayseri eski Milletvekili Seyfi ŞAHİN’nin 24
Şubat 2001 ORTADOĞU Gazetesinde Yayınlanan
Makalesinden Alıntı:
Okullarda Başarının Yolları
………..
Çocuklarımızın okullarda başarısız olduğu
kesindir. Bunun metodu da geliştirilmemiştir. Ancak
Emekli Öğretmen Rasim Pehlivanoğlu hocamızın
hazırladığı 3 ciltlik bir kitap kafamızdaki sorulara cevap
veriyor. Çocuklarımızın ve üniversite gençlerimizin nasıl
başarılı olacaklarını gayet güzel izah ediyor.
Bu kitaplar Talim ve Terbiye Kurulu tarafından
tavsiye edilmiştir. Sahasının en başarılı kitaplarındandır.
Sayın Rasim Pehlivanoğlu hocamızı kutluyorum.
Bu bahane ile çocuklarımıza biraz yol ve metod
gösterebilirsek ne mutlu bize.”
Seyfi ŞAHİN
144
Rasim PEHLİVANOĞLU
Emekli Öğretmen ve Tarihçi Yazar Muammer
YILMAZ’ın Temmuz 2002 tarih ve 295 sayılı Erciyes
Dergisin de yayınlanan makalesinden alıntı:
“Rasim Pehlivanoğlu 10 yıllık bir çalışmanın
ardından Okullarda Başarının Yolları genel adıyla 3
cilde sığan ve 715 sayfayı tutan eserini vermenin
mutluluğunu yaşıyor. Eserler yazarların bir bakıma cansız
fakat sonsuza kadar konuşacak olan çocuklarıdır…
Sayın Yazar, başarıya ulaşmak için canlı cansız her
şeyi sevmenin, sevilmenin, kendine güvenmenin ve iradeli
olmanın bütün zorlukları yeneceğini misallerle anlatarak,
bizleri aynı zamanda tatlı bir yolculuğa çıkarıyor.
Pehlivanoğlu’nu kimi zaman eğitici, kimi zaman
psikolog ve kimi zamanda iyi bir doktor olarak görüyoruz.
Başucu kitabı olarak böyle bir eseri bizlere
kazandırdığı için değerli hocamızın eline diline sağlık,
kalemine kuvvet diyor, kendisini bir kez daha kutluyoruz.”
Muammer YILMAZ
145
Başarıyı Tanıyalım
Eseri inceleten “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın
tavsiye kararını bildiren yazı aşağıya alınmıştır:
22 AĞUSTOS 2001
SAYI : B.02.1.DİB.0.078.00.01/017–797
KONU: “Eser İncelenmesi”
Sayın: Rasim PEHLİVANOĞLU
Fevzi Çakmak Mah. Fuzuli Cad.
Esen Sk. Ülkü Apt. No:51/4
KAYSERİ
İLGİ: a) 02.05.2001 tarihli dilekçeniz.
b) Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 20.08.2001 tarih
ve 1013 sayılı yazısı.
İlgi (a) dilekçe ekinde gönderilen Okullarda Başarının
Yolları başlıklı “Başarıyı Tanıyalım 1”, “Başarının Şartları
2” ve “Sağlam ve Sağlıklı Olmak 3” adlı eserler
incelenmiştir.
Söz konusu eserlerin Başkanlığımızca tavsiyesinin
uygun olduğu ilgi (b) yazı ile bildirilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederim.
İMZA
Harun ÖZDEMİRCİ
Dini Yayınlar Dairesi Başkanı
146
Rasim PEHLİVANOĞLU
Yaşça ve değerce Kayseri’nin en büyük öğretmeni
olan Emekli Lise Müdürü Sayın Kazım Yedekçioğlu’nun,
21–22–24–25 Aralık 2001 tarihli Kayseri–Akın Günlük
Gazetesinin 2.sayfasında “Okullarda Başarının Yolları”
başlığı altında 4 gün süreyle yayınlanan uzun
makalesinden alıntılar:
“Okullarda Başarının Yolları”
“Değerli meslektaşım Rasim Pehlivanoğlu’nun bu
genel ad altında, bıldır (geçen yıl) İstanbul’da bastırdığı 3
ciltlik eserini görmek, okumak bana yeni kısmet oldu…
Sevgili Pehlivanoğlu, milli duygu açısından üstüne
toz kondurulamayacak bir ruh yapısında ve Türklük
şuurunda bir memleket evladıdır…
Pehlivanoğlu gibi bir yorgunluğu, doğrusunu
söylemek lazımsa, beribenzer bir eğitimci göze alamaz.
Gerçi kimse onu böyle bir gayeye zorlamamış, yakasına
yapışmamış. Ama O, milli bünyemize yabancılaşmayan,
geliştirdiği değer duyguları ve davranışları ile yücelen,
özlediğimiz ideal Türk Gençliğinin yetişmesinde, çorbada
bir tutam benim de tuzum bulunsun diye her zaman yanı
başında
bulundurduğu
çeşitli
ansiklopedilerden,
sözlüklerden, dergilerden, hatta takvim yapraklarından,
tabii ki gazetelerden yararlanmış, bunu görev ve borç
bilmiş. Birbirlerini tamamlayan bu 3 ciltlik eser böylece
ortaya gelmiş.
Yetkili makamlara sesleniyorum: Eline kalem alıp,
topluma bir şeyler vermek isteyenlere destek olalım,
onların ve daha sonra geleceklerin şevklerini
kırmayalım…”
Kazım Yedekçioğlu
Başarıyı Tanıyalım
147
FAYDALANILAN KAYNAK KİTAPLAR
1. Aydın, Mehmet - MEŞHUR OLAN FAKİR
ÇOCUKLAR. Ankara Yayınevi İstanbul - 1963
2. Başgil, Ali Fuat (Prof.) - GENÇLERLE BAŞBAŞA.
Yağmur Yayınevi - İstanbul 1967
3. Beşer, Hüseyin - ÖĞRENCİNİN BAŞARI REHBERİ.
Karınca Matbaası Tic. Koll. Şti. İZMİR - 1976
4. Çevik, Mehmet ve Yurdan - OKULLARDA BAŞARININ
SIRLARI. Bahtiyar Matbaası - İzmir - 1976
5. Çubukçu, İbrahim Agah (Prof. Dr.) - İSLAM'DA AHLÂK
VE MANEVİ VAZİFELER. Diyanet İşleri Bşk. Yayını
No:162 ....
6. Demirhan, Pertev (General)-Matbaai Ebuzziya. İstanbul
1930 OĞLUM ÖMER İLHAN'A ÖĞÜTLERİM
7. .... ÖRNEK METİNLER. Diyanet İşleri Bşk. Yayınları
Emel Matbaası 1982
8. Rado, Şevket - ÜMİT DÜNYASI - Doğan Kardeş
Yayınları. İst. 1967
9. Rado, Şevket- EŞREF SAAT - Doğan Kardeş Yayınları.
İst. 1968
10. Tan, Nail - ÇOCUKLARIMIZA FOLKLOR
HAZİNESİNDEN SEÇMELER. Kültür Bakanlığı
Yayınları - Ankara – 1981
11. Viktor Pauchet (Dr.) - SAADET YOLU. Ahmet Halit
Kitabevi. İst. 1967
12. Viktor Pauchet (Dr.) - DÜŞÜNCELER VE ÖĞÜTLER.
Ahmet Halit Kitabevi - İstanbul - 1943
NOT: Çeşitli sözlüklerden, ansiklopedilerden; içinde
atasözleri bulunan çeşitli broşürler, kitaplar, dergiler ve takvim
yapraklarından v.b. kaynaklardan da faydalanılmıştır...
148
Rasim PEHLİVANOĞLU
Başarıyı Tanıyalım
149
Rasim Pehlivanoğlu
1928 yılında Ürgüp-Karain
Köyünde doğan Rasim Pehlivanoğlu
1947
yılında
Pazarören
Köy
Enstitüsünden mezun olunca, Karain
Köyü İlkokulu Başöğretmeni olarak
göreve başlamıştır. Ortahisar beldesi
ilkokul başöğretmeni iken askere
alınmış; Tuzla Uçaksavar Yedek Subay Okulu Mezuniyet
töreninde okul komutanının konuşmasına –öğrenciler
adına– cevap verme görevini yerine getirmiş; kıta
hizmetini Erzincan’da tamamlamıştır.
Asker dönüşü Ürgüp’ün Çökek köyünde bir ders yılı
görev yapmış, 1947 yılı yazında yeniden Karain Köyü
başöğretmenliğine tayin edilmiştir. Bu köyde, Türkiye’nin
ilk köy kütüphanesini açan derneğin kurucu başkanı
olmuştur. Açılan kütüphane hızla gelişiyor ve çevreyi de
etkiliyorken, 1958–59 ders yılı ortasında, Ürgüp dışında
bir köye nakledilmiş. Aynı ders yılı içinde üç ayrı köy
okulunda görev yapmak zorunda bırakılmıştır.
1959 yılı yazında, Kayseri merkezinde bir ilkokula
tayin edilmiş olan Rasim Pehlivanoğlu, Kayseri’de değişik
3 ilkokulda görev yapmıştır. Devam ettiği yüksek okul
“Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünden”
diplomayla, “Edebiyat Grubu” bölümünden yeterlilik
belgesiyle mezun olmuş. 1964 yılında ortaöğretime
geçmiştir.
Kırşehir’in Mucur, Çiçekdağı Ortaokullarını, takiben
Kayseri’nin Nazmi Toker, Esenyurt Ortaokullarında,
Türkçe–Sosyal Bilgiler öğretmenliği yapmış. 1974’de
Argıncık Ortaokulu Müdürlüğüne getirilmiş. 1978’de
emekli olmuştur.
150
Rasim PEHLİVANOĞLU
Emeklilikte kendisini yetiştirmeye devam etmiş olan
Rasim Pehlivanoğlu, toplantılarda konuşmalar yapmış.
Makaleler, kitaplar yazmıştır. Katıldığı 12.13.15’nci Milli
Eğitim Şuralarında ilginç konuşmalarıyla dikkatleri
üzerine çekmiştir…
Yüksek öğrenim görmüş 4 çocuğu ve çoğu
üniversite tahsili yapmış 9 torunu olan Rasim
Pehlivanoğlu halen Kayseri’de yaşamaktadır.
Rasim Pehlivanoğlu’nun Basılan Eserleri:
•
OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI: Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanlığından ve daha birçok
kuruluştan tavsiyeli olan bu eser, “Başarıyı
Tanıyalım, Başarının Şartları, Başarının Birinci
Şartı Sağlam ve Sağlıklı Olmak” ciltlerinden
oluşmuştur.
•
SEVDİĞİMİZ ATATÜRK: Atatürk’ün önder
kişiliğini dile getiren bu eserin basım ve dağıtımı,
Atatürk Kültür, Dil Tarih Yüksek Kurumu Yönetim
Kurulu kararıyla, Atatürk Araştırma Merkezi
tarafından yapılmaktadır.
Basıma Hazır Olan Eserleri:
•
ATATÜRK’ÜN ÜSTÜN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ:
Bütün yönleriyle Atatürk’ü anlatan, gerçek Atatürk’ü
tanımada çok faydalı olacağına inanılan, büyük
boyutlu bu ansiklopedik eser, kısa zamanda basımını
ve dağıtımını yapacak duyarlı yayıncıyı beklemektedir.
•
Mevcut Milli Eğitim Uygulamalarımız – Eleştiriler
– Tavsiyeler (M.E Bakanlarına verilen eğitim raporu)
•
Türkiye’de Köy Enstitüleri ve Pazarören Köy
Enstitüsü
Başarıyı Tanıyalım
•
151
Eşekli Kütüphaneye Dönüşen Türkiye’nin İlk Köy
Kütüphanesi: Olayları yaşayanın diliyle yazılan
büyük boyutlu bu eser meraklı yayıncısını
beklemektedir.
Fotokopi ile Çoğaltılıp Dağıtılan Broşürler
•
Eşekli Kütüphanenin Öyküsü (Nisan 2001)
•
Eşekli Kütüphaneye Dönüşen Türkiye’nin İlk Köy
Kütüphanesi (Ocak 2010 – Haziran 2010)
•
Yalan Yanlış Anlatımla Kazanılan Dünya Birincilik
Ödülü (Eylül 2010)

Benzer belgeler