Bahçelievler`in Eski Sinemaları Kent ve insan ilişkisi bir lades oyunu

Transkript

Bahçelievler`in Eski Sinemaları Kent ve insan ilişkisi bir lades oyunu
Bahçelievler’in Eski Sinemaları
Kent ve insan ilişkisi bir lades oyunu gibidir.
Unuttuğunuz anda kaybedersiniz…
Babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Ege Bölgesi’ndeki küçük kasabadan, 1965
yılında Ankara’ya taşındığımızda aradığım ilk şey sinema olmuştu. Geldiğimiz küçük
kasabada iki tane yazlık, bir tane de kışlık olmak üzere üç tane sinema vardı. Yaz
aylarında neredeyse her gece yazlık sinemaya, kış aylarında ise her film değişiminde
kapalı sinemaya giderdik. 1966 yılı başında Bahçelievler’e taşındığımızda semtte iki
sinema bulunuyordu. Bunlar, birbirine 50 metre kadar uzaklıkta yer alan Zevkli
Sinema ve Renkli Sinema adları ile bilinen sinemalardı. Üçüncü sinema olarak
Gümüş Sineması’ndan bahsedenler olmakla birlikte ben hatırlamıyorum. Daha
sonra, oturduğumuz evin 50 metre kadar ilerisine 1969 yılında Türkiye’nin en büyük
sineması olarak bilinen Arı Sineması açıldı. Uzun yıllar Arı Sineması’na gelen hiçbir
filmi kaçırmadığımı hatırlıyorum. 1971 yılında açılan Bahçelievler Dedeman
Sineması ile birlikte oturduğumuz semtte gidebileceğimiz bir sinema daha olmuştu.
Bu makalenin konusunu, yukarıda adları geçen Bahçelievler’in eski sinemaları
oluşturmaktadır. Eski sinemaları diyorum, çünkü bu sinemaların hiç biri günümüze
ulaşmayı başaramadı.
Gümüş Sineması
1950’li yıllarda Bahçelievler 7. Cadde üzerinde, Gümüş Sineması adıyla bilinen ve
teras katında hizmet veren bir açık hava sineması olduğunu söyleyenler var. Ben bu
sinemayı hiç bilmiyorum. Bu yıllarda Bahçelievler’de oturmuş ve yaşı 60’ın üstünde
olanlar daha iyi hatırlayabilirler. Sinemanın yeri 7. Cadde ile 29. Sokak’ın kesiştiği
köşede, İş Bankası’nın karşı tarafındaki (batı tarafı) apartmanın teras katı olarak
belirtiliyor. Eskiden bu apartmanın alt katında Yapı Kredi Bankası Bahçelievler
Şubesi, Işık Kitabevi ve Gümüş Pastahanesi adları ile bilinen işyerleri yer alıyordu.
Sinemanın ismi ile pastanenin isminin aynı olmasından hareketle sahiplerinin de aynı
kişiler olduğunu tahmin edebiliriz. Günümüzde bu apartmanın alt katında Simit Cafe,
bazı dükkanlar ve balıkçılar var. Apartmanın teras katında ise Efes birası da satan,
kafe tarzında bir yer var. Gümüş Sineması’nın Bahçelievler’in ilk sinemalarından biri
olduğu ve çok uzun ömürlü olmadığı tahmin ediliyor. 1973 yılında yayınlanan Ankara
İl Yıllığı’nda verilen “açık hava sinemaları” listesinde adı geçmediğine göre bu tarihte
kapanmış olduğu düşünülebilir.
Zevkli Sinema
Ankara’nın Bahçelievler semtindeki ilk yapılaşmalar, 1935 yılında semte adını veren
Bahçelievler Yapı Kooperatifi’nin burada kurulmasıyla başlamış. Semtin adı da bu
kooperatiften geliyor. Ankara kentinin 1929-1939 yılları arasında “Jansen Planı”
olarak bilinen mimari plana göre yapılandırılmasına paralel olarak semtte ilk
yapılaşma, 150 konutluk bir proje şeklinde kurgulanmış. Türkiye’deki ilk “bahçe şehir”
uygulaması olan plana göre yapılar iki katlı, bahçeli villalar şeklinde düşünülmüş.
İnşaatına 1937 yılında başlanan evler 1939 yılı başında bitirilerek teslim edilmiş.
Alman mimar Hermann Jansen’in Bahçelievler Planı ve semtinin ilk kuruluş
yılarındaki durumu incelendiğinde, Bahçelievler’de meydan niteliğinde açıklık bir alan
öngörülmediği göze çarpmaktadır. Bu durumun istisnası sayılabilecek tek alan,
sonraki yıllarda Zevkli Sinema ve Renkli Sinema’nın da yapılacağı alandır.
Bahçelievler 3. Cadde’de Bahçelievler Polis Karakolu’nun bulunduğu yere, eskiden
‘Karakol Durağı’ deniyordu. Dikimevi-Bahçelievler hattında elektrikle çalışan,
‘boynuzlu’ tabir edilen troleybüslerin durak yerlerinden biri de bu karakolun önüydü
(Sonraki yıllarda polis karakolu buradan Emek Mahallesi’ne taşındı). Karakolun
hemen karşı tarafında, yolu geçince Bahçelievler’in en eski sineması olan ‘Zevkli
Sinema’ bulunuyordu. Zevkli Sinema’nın yanına ise o yıllarda popülerleştirilmeye
çalışılan tenis sporuna bağlı olarak Tenis Kulübü binası ve tenis kortları yapılmıştı.
Kulüp binası ve kortlar arasında bir iki sıra kavak ve akasya ağacı adeta bir sınır
oluştururdu. Kulüpte, Fuat Ambar adlı tenis hocasının ders verdiğini, mahalle
gençlerinden oluşan tenisçilerin Amerikalılarla maçlar yaptığını, tenis hocasının oğlu
Beyazıt Ambar’ın babasının zoruyla tenis oynamaktan sonunda Türkiye şampiyonu
olduğunu hatırlayanlar var. Tenis kulübü kapandıktan sonra binası bir süre ‘Bahçeli
Gençlik’ futbol takımı lokali, daha sonrasında ise yıkılana kadar langırt salonu olarak
hizmet verdi.
Zevkli Sinema açık hava sineması (yazlık sinema) olarak yapılmıştı. Aslında iklim
olarak Ege, Akdeniz gibi ılıman bölgelere daha uygun olan açık hava sinemaları için
Ankara iyi bir seçim sayılmazdı. Ankara’da yazlık sinemalar, yaz ayları boyunca 2 ay
verimli kullanılabiliyordu. Yine de Zevkli Sinema burada uzun yıllar varlığını
sürdürmeyi başardı. Zevkli Sinema’nın tam olarak hangi yıl açıldığı konusunda kesin
bir bilgiye ulaşamadım. Tahminen 40’lı yıllarda açılmış olduğunu düşünüyorum. 1953
tarihli bir hava fotoğrafında Zevkli Sinema ve yanındaki tenis kortları görüldüğüne
göre, en azından 50’li yılların başından itibaren var olduğu söylenebilir. Zevkli
sinemanın 50 metre kadar ilerisine, karakolun arka tarafına 1957 yılında Renkli
Sinema adıyla kapalı bir sinema da açıldı.
1966 yılından itibaren uzun yıllar Bahçelievler semtinde oturmuş birisi olarak, Zevkli
Sinema’ya her yaz gittiğimizi söyleyebilirim. Çocukken akasya ağaçlarına çıkıp
bedava seyrettiklerimizin dışında ara sıra bilet alıp girdiğimiz de olurdu. Birbirine
bitiştirilmiş tahta iskemlelerinde markasız belediye gazozları içtiğimizi ve sürekli
çekirdek yediğimizi hatırlıyorum. Bu sinemada ilk yıllarda siyah-beyaz, sonraki
yıllarda renkli filmler gösterilmeye başlamıştı. Hatta hiç unutmam; 1970 yılı yazında
Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filmine mahalleden yaklaşık 10-12 kişilik bir grup halinde
gitmiştik. Zevkli Sinema 70’li yılların sonlarına doğru kapandı. Tenis kortlarının
bulunduğu yere Emekli Sandığı binası yapıldı; Zevkli Sinema’nın yerine ise Migros
Alışveriş Merkezi.
Renkli Sinema
Bahçelievler 3. Cadde’de, polis karakolunun hemen arkasında ‘Renkli Sinema’ adıyla
bilinen Bahçelievler’in en eski kapalı sineması vardı. Renkli Sinema 1957 yılında
açılmıştı. Açıldığı yıllarda Ankara’nın en modern sinemalarından biriydi. Sinemanın
sahibi olan Tarık H. Koyutürk, Bahçelievler’in Jansen Planı uyarınca yapılan iki katlı
evlerinden birinde oturuyordu. Robert Koleji Mühendislik Bölümü’nden 1934 yılında
mezun olmuş, yurt dışında şehircilik üzerine master yapmıştı. Yurdun birçok yerinde
yaptığı projeleri bulunan Koyutürk’ün Ankara’da Çubuk Barajı’nı yaptığı bilinmektedir.
1965 yılında İstanbul vergi rekortmeni olan Koyutürk, Garanti Bankası’nın ve Türk
Eğitim Vakfı’nın da kurucuları arasındaydı. Bahçelievler’deki Renkli Sinema, 19571966 yılları arasında yaklaşık 10 yıl boyunca Tarık H. Koyutürk’ün sahipliğinde
faaliyetlerini sürdürdü. 1966 yılında yandıktan sonra tekrar onarılmadı ve bir süre
sonra yıkıldı (Tarık H. Koyutürk’ün sinemanın yanmasından 30 yıl sonra, 1996 yılında
vefat ettiği biliniyor). Renkli Sinema’nın yerinde günümüzde Bahçelievler Telekom
binası bulunuyor.
Renkli Sinema’nın mimari projesini, İTÜ 1945 yılı mezunlarından Yüksek mimar Naki
Tınay yapmıştı. 1981 yılında kaybettiğimiz Naki Tınay’ın, Mebus Evleri ve
Bahçelievler’de çok sayıda iki katlı evin de mimarı olduğu bilinmektedir. Günümüzde
neredeyse örneği kalmamış olan bu evlerde, salonun yan cephelerine çıkıntılı olarak
yapılmış ‘çiçeklik penceresi’nin onun özgün tasarımlarından olduğunu belirtmeliyim.
1957 yılında yayınlanan ‘Hayat’ dergilerinden birinde, 1957 yılında açıldığı belirtilen
Renkli Sinema’nın o yıllarda Türkiye’nin en modern sineması olduğu belirtiliyor.
Dergide, stilize edilmiş iki kuğu deseninin süslediği kadife perdesinin 11 metre
yüksekliğe sahip olduğu ve perdenin yapımında 300 m kadife kumaş kullanıldığı
yazılmış. Buradan perdenin boyunun yaklaşık 20 m kadar olduğu hesaplanabilir.
Sinemanın ses sistemi 9 hoparlörden oluşuyormuş ve 1000 voltluk kapasiteye
sahipmiş. Salon ve balkon şeklinde iki katlı olan sinemanın kaç kişilik olduğu
konusunda bir bilgi yok. Ancak yaz-kış sabit 20 derece sıcaklıkta film izlenebildiği
belirtildiğine göre klima ya da benzeri bir sisteme sahip olduğu düşünülebilir.
Renkli Sinema’nın hemen karşısında Bahçelievler’in en eski pastanelerinden ‘Figaro
Pastanesi’ bulunuyordu. Film öncesi ya da sonrasında buraya uğramak adettendi.
Ankara Cumhuriyet Lisesi ilk açıldığı yıllarda, Emek Mahallesi 4. Cadde üzerinde
şimdiki adı ‘Bahçelievler Nebahat Keskin İlköğretim Okulu’ olan yerde hizmet
veriyordu (Lise 1966 yılında bugünkü yerine taşındı). Renkli sinemanın önemli seyirci
kitlesini, sinemaya çok yakın olan Cumhuriyet Lisesi öğrencileri oluştururdu. 1966
yılında Renkli Sinema’ya birkaç kez gittiğimi hatırlıyorum. Bu sinemada bir film bir
hafta oynardı ve her pazartesi film değişirdi. Eğer film iyi gişe yapmışsa ikinci hafta
da gösterimde kalırdı. Renkli Sinema, 27 Eylül 1966 tarihinde sabaha karşı yandı
(Söylenene göre yandığında ‘Firavunun Laneti’ adlı film gösterimdeydi). Televizyonun
yaygınlaşması ve sinema döneminin kapanmaya başlamasıyla birlikte yanan bina
onarılmadı ve sonrasında da yıkıldı. Renkli Sinema’yı bugün yaşı 50’nin üzerinde
olan az sayıdaki Ankaralının hatırlaması gerçekten üzücü.
Arı Sineması
Bir sinemanın açıldığı günden kapandığı güne kadar bütün anlarına tanıklık etmek ve
neredeyse her oynayan filmi izlemiş bulunmak herkese nasip olmaz sanırım. Hele bu
sinema Türkiye’nin en büyük sineması ise bu tanıklık daha da önem kazanır. Benim
avantajım, sinemaya meraklı olmanın yanı sıra Arı Sineması’nın evimin çok
yakınında bulunmasından kaynaklanıyor.
Milli Kütüphane’nin yerinin boş bir alan olduğu dönemlerde burada “petrolün saha”
adıyla bilinen bir futbol sahası vardı. Sahanın bir kenarında birileri turu 25 kuruşa
mobilet kiralardı. Buraya “petrolün saha” denmesinin nedeni, alanın Eskişehir yolu ile
kesiştiği köşede bir benzinliğin (Petrol Ofisi) bulunmasıydı. Emekli Albay Vasfi
Özfiliz’e ait bu benzinlik, Milli Kütüphane yapılırken istimlak edilerek yıkıldı. Arı
Sineması’nın açılacağını ilk kez petrolün sahada mahalle maçı yaparken duymuştum.
“Karşısı sinema olacakmış” deniliyordu. O günden sonra sinemanın açılacağı günü
heyecanla beklemeye başladık.
1969 yılı başında açılan Arı Sineması’nın adresi eski kaynaklarda “Bahçelievler Son
Durak No: 169” olarak geçiyor. Günümüzde, ‘Wilhelm Thomsen’ adı verilmiş olan
cadde üzerinde, Milli Kütüphane’nin karşısında bulunduğunu söyleyebilirim. Tarif
vermek gerekirse, 7. Cadde’nin Akdeniz Caddesi ile kesiştiği noktadan yukarı doğru
(batı yönüne) ilerlediğinizde bir blok sonra sinemanın önünde gelebilirsiniz. Tabii ki şu
anda burada sinema yok. Sinemanın yerinde TRT Arı Stüdyosu bulunuyor.
İsterseniz Arı Sineması’nın açılışını ve sonradan Arı Stüdyosu haline getirilişini
kısaca anlatmaya başlayalım.
Açılış filmi: “San Sebastian’ın Topları”
Sinemanın açıldığı 1969 yılında ilkokulu bitirmiş ve ortaokula yeni başlamıştım.
Sinemanın açıldığı gün, önünde büyük bir izdiham olmuştu. Bilet bulup girmek
mümkün olmadı. Arı Sineması’nda oynayan ilk film, Türkçe adı “San Sebastian’ın
Topları” olan, ‘La bataille de San Sebastian’ adlı 1968 yılı yapımı bir filmdi. Filmde
başrolleri, Anthony Quinn, Charles Bronson ve Anjanette Comer gibi oyuncular
paylaşmıştı. Arı Sineması, hep kaliteli yabancı filmler getirdi. Yabancı filmler dublajsız
ve alt yazılı olarak oynatılırdı. Zaman içinde büyük konserlere, kongrelere,
müzikallere de ev sahipliği yaptı.
Hiç unutmam; 1974 yılında Sophia Loren ve Richard Burton’un başrollerini paylaştığı
“Il Viaggio” adlı filminin dünya galası, Arı Sineması’nda yapılmıştı. İtalyanların ünlü
yönetmeni Vittorio De Sica’nın imzasını taşıyan film “Yolculuk” adıyla ülkemizde
gösterilecekti. Sophia Loren ve eşi Carlo Ponti gala için Arı Sineması’na
gelmişlerdi. Ben de İtalyanların bu ünlü yıldızını görebilmek için Arı Sineması önünde
bekleyen kalabalığın arasına karışmıştım. Gala saat 21.00’deydi. Aynı saatlerde tek
kanallı televizyonun fenomen dizisi “Kaçak” gösteriliyordu. İnsanlar Dr. Richard
Kimble rolünde David Janssen’in oynadığı Kaçak’ı seyretmek ya da Sophia Loren’i
görmek arasında kararsız kalmışlardı. Ama yine de Arı Sineması’nın önünde büyük
bir kalabalık yığılmıştı. Kalabalık arasında bir espri dolaşıyordu; “Kaçak kaçmıyor
ya…”
O gün başka birçok ünlünün de Arı Sineması’na gelişini izleme fırsatım olmuştu.
Bunlar arasında, Zeki Müren, Ayla Algan ve Müjdat Gezen’i hatırlıyorum. Sophia
Loren ve çevresindeki hatırlı kalabalık, sinemanın “Birinci” olarak adlandırılan en ön
birkaç sırasına oturup filmi izlemişlerdi. Bu, bizim için şaşırtıcı bir durumdu. Çünkü bu
koltuklar sinemanın en ucuz koltuklarıydı. Aradan bir yıl kadar geçmişti; Sydney
Pollack’ın yönetmenliğini yaptığı, Robert Redford ile Faye Dunaway’in başrollerde
oynadığı “Three Days Of The Condor” (Akbabanın Üç Günü) adlı filme gitmiştim.
1760 koltuk kapasiteli Arı Sineması’nda bilet bitmişti. Gişe görevlisi “sadece Birinci’de
yer var” demişti. Ben de bilet alıp almamakta kararsız kalmıştım. Daha sonraki
matinede şansımı denemeyi düşünürken görevli beni ikna edebilmek için “kardeşim,
Sophia Loren bile kendi filmini birinciden izledi” demişti.
Zülfü Livaneli konseri
Arı Sineması ile ilgili anım çok fazla ama hepsini burada yazmak niyetinde değilim.
Ancak, film dışında gittiğim ve beni çok etkileyen bir konseri anlatmak istiyorum. 1984
yılı sonu ya da 1985 yılı başlarıydı. Zülfü Livaneli bir konser için Ankara’ya Arı
Sineması’na
gelmişti.
Uzun
sürgün
yıllarından
sonra,
önce
İstanbul
Şan
Tiyatrosu’nda arkasından da Ankara’da konserler vermişti. 12 Eylül 1980 askeri
darbesi malum, ülkede özgürlüğün kırıntısını dahi bırakmamıştı. Özellikle sol kesim
ciddi sıkıntılar ve acılar yaşamıştı. Sokakta tanıdıklarımızla karşılaştığımızda selam
vermekten korktuğumuz, insanların toplu olarak bulunduğu her türlü ortama
girmekten çekindiğimiz, sustuğumuz, duymadığımız, her şeyi içimize attığımız
sıkıntılı ve acılı günler geçirmiştik. 1984 yılı geldiğinde her şey düzelmemişti ama
geleceğe biraz daha umutla bakabiliyorduk.
İşte böylesi bir dönemde Zülfü Livaneli, Ankara’ya konser vermeye gelmişti. Aslında
konsere gitmeye karar vermek bile başlı başına bir cesaret işiydi. Ben bu anlamda
katılımın nasıl olacağını çok merak ediyordum. Önceden biletimi almış ve konser
saatinde sinemanın önüne gitmiştim. Niyetim, katılım çok az olursa dikkat çekmemek
için konsere girmemek şeklindeydi. Sinemanın önüne geldiğimde şok olmuştum. Tam
anlamıyla bir izdihamla karşılaşmıştım. Tüm biletler satılmış, dışarıda da ciddi bir
kalabalık biletsiz kalmıştı. Konserde 1984 yılında yayınlanan ‘Ada’ plağından
parçalar ağırlıktaydı. Bu plak sonrası Nokta Dergisi, Zülfü Livaneli’ye “Yılın
müzisyeni” ödülü vermişti. Konserde, orkestra düzeni ve vokalistler kullanılması, eski
sol konser geleneğinin değişime uğradığını gösteriyordu. Salonu tıka basa dolduran
izleyicilerin heyecanını, ‘Özgürlük’ şarkısını bütün salon hep bir ağızdan söylerken
yaşanılan coşkuyu ve gözümden akan yaşlara hakim olamayışımı unutmam mümkün
değil.
Sadece Ankara’nın değil, Türkiye’nin en büyük sineması
Ankara’da ilk sinemanın açıldığı 1920 yılından, Arı Sineması’nın açıldığı 1969 yılına
kadar şehrin en büyük ve en modern sineması, tartışmasız Kızılay’daki Büyük
Sinema olmuştu. 1550 koltuk kapasiteli Büyük Sinema’nın bu saltanatı, 1969 yılında
1760 koltuk sayısı ile Arı Sineması’nın açılışına kadar sürdü.
Arı Sineması’nın mimari projesini dönemin tanınmış mimarlarından Rahmi Bediz ve
Demirtaş Kamçıl yaptılar. 1968 yılında onaylanan ve aynı yıl Mimarlar Odası Ankara
Şubesi tarafından tescil edilen projede, sekreter üye olarak Yılmaz İnkaya’nın imzası
bulunuyordu. Rahmi Bediz ve Demirtaş Kamçıl’ın Ankara’da 1952 yılında kurmuş
oldukları mimarlık bürosu, 1980 yılına kadar yakından bildiğimiz birçok projeyi
gerçekleştirdi. Bunlar arasında İsrail Evleri, MTA, TPAO, TRT Genel Müdürlük binası,
Fransız Kültür, And Çarşısı, Onur Çarşısı, Moda Çarşısı, Soysal Han, Kuğulu Pasajı
ve Arı Sineması sayılabilir.
12 bin metre kare inşaat alanı üzerine kurulmuş olan Arı Sineması binasının girişe
göre hemen solunda zengin çeşidi ve oturma bölümüyle Arılar Pastanesi yer
alıyordu. İsteyen burada sinema saatine kadar vakit geçirebilir ve bir şeyler yiyip
içebilirdi. Arı Sineması, kompleks mimari tasarımının yanı sıra iç düzenlemesiyle de
dikkat çekiciydi. Sinemanın Balkon, Kulüp ve Salon şeklinde adlandırılan 3 katı vardı.
Sinemaya giriş, bilet gişelerinin ve film tanıtım panolarının da bulunduğu bir ön
bölümden yapılırdı. Bilet gişesinde dönen iki gözlü ahşap tabla bizim için oldukça
yeniydi. Bir gözüne siz parayı koyardınız, diğer gözüne ise gişe görevlisi biletinizi
koyardı. Tabla çevrildiğinde para ve bilet yer değiştirirdi. Böylece biletinizi aldıktan
sonra kulüp adı verilen orta kattan sinemaya giriş yapabilirdiniz.
Sinema girişinde ve fuaye bölümünde duvarları seramik panolar süslerdi. Sinema
girişinde yer alan pano Prof. Dr. Hamiye Çolakoğlu’nun, diğerleri ise seramik
sanatçımız Cemil Eren’in eserleriydi. Fuaye bölümünde biri kulüp, diğeri salon
kısmında iki küçük havuz bulunurdu. Dipleri parlak çakıl taşları ile doldurulmuş bu
havuzlar şeffaf plastik bir madde ile kaplandıklarından, havuzun içi su dolu gibi
dururdu. Arı Sineması’na gidip bu taşlara dokunmaya çalışmamış kişi sanırım yoktur.
Oturma koltuklarının olduğu bölümlere, üzerinde “tekler” ve “çiftler” yazan iki ayrı
kapıdan girilirdi. Tekler-çiftler meselesi, uzun yıllar bekarlar ya da evli ve sevgililer
gibi yorumlanarak espri konusu yapılmıştı. Kapıların hemen arkasında ise fuaye
bölümünden sızacak ışığı önlemek amacıyla bordo renkli kalın kadife perdeler
bulunurdu.
Film başlamadan önce gong üç kez çalardı. İkincisinden sonra salonun ışıkları yavaş
yavaş kararmaya ve renk değiştirmeye başlardı. Salonun tavanında bal peteğini
çağrıştıracak şekilde yerleştirilmiş panellerden oluşan oldukça değişik ve ilginç bir
aydınlatma sistemi vardı. Peteklerin renk değişimini izlemek başlı başına bir olaydı.
Arkasından üzerinde Ziraat Bankası amblemi bulunan bal renkli büyük perde yavaş
yavaş açılır ve film başlardı. Arı Sineması’nda filme geçilmeden önce Ziraat Bankası
reklamı ve aynı banka tarafından hazırlanan haber kuşağı gösterilirdi. Reklam ve
haber kuşağının fon müziği, Gioachino Rossini’nin ‘Sevil Beberi Operası’
uvertürüydü. Bu müzik kulağımıza o kadar yer etmişti ki, bugün bile bir yerde duysam
aklıma hemen Ziraat Bankası ve Arı Sineması gelir.
Arı Sineması’ndan Arı Stüdyosu’na
Arı Sineması’nın içinde bulunduğu yapı topluluğu, Tarım Kredi Kooperatifleri
Yardımlaşma
Birliği
Vakfı
tarafından
inşa
edilmişti.
Kooperatif,
bu
yapıyı
kooperatifçilik eğitim sitesi olarak kurgulamıştı. Bu kurguya göre yapı topluluğu içinde
sinema, tiyatro, düğün salonu, okul ve iş hanı gibi bölümler bulunuyordu. Yapı
planlandığı gibi inşa edildi ancak planlandığı şekilde kullanılamadı.
Bunun nedeni, 1968 yılında Mithatpaşa Caddesi’ndeki binasında siyah-beyaz olarak
yayına başlayan TRT’nin binaya talip olmasıydı. Kooperatif ve TRT yetkilileri
arasında yapılan anlaşma sonrası binanın bir bölümü TRT’nin kullanımına verildi. Bir
bölümünde Arı Sineması ve Arılar Pastanesi açıldı. Diğer bölümü ise kooperatifin
kullanımında kaldı. TRT’ye verilen bölümde bulunan tiyatro, işlev değişikliği ile
stüdyoya dönüştürüldü. Başlangıçta adı Arı Stüdyosu olan bu bölümün adı, 1974
yılında Orkut Stüdyosu olarak değiştirildi. Komplekste yer alan diğer bölümlerden
işhanı, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğü olarak kullanıldı. Günümüzde de
aynı amaçla kullanılmaktadır. Kompleksin Arı Sineması olan bölümü son yıllarda kan
kaybetmekle birlikte 1968 yılından 1985 yılına kadar sinema olarak varlığını
sürdürdü. Arı Sineması, sinema sektörünün krize girdiği 1970’li yıllardan kısa süre
önce açılmış olmasına karşın getirdiği kaliteli filmler ve son yıllarında da konserler
sayesinde dayanabildi. 1985 yılı bitiminde TRT tarafından 49 yıllığına kiralanarak
stüdyoya dönüştürüldü ve Arı Stüdyosu adıyla kullanıma açıldı. Stüdyoya
dönüştürülme sırasında sinemanın mimari özelliklerinin korunduğu bilinmektedir.
Arılar Pastanesi ise yanlış hatırlamıyorsam sinemanın kapanması sonrasında 7.
Cadde üzerine taşındı. Pastanenin yerinde günümüzde Tarım Kredi Kooperatifleri
Yardımlaşma Birliği Merkezi bulunmaktadır.
Bahçelievler Dedeman Sineması
“Akay Dedeman” ve “Bahçelievler Dedeman” adlarıyla bilinen Dedeman Sinemaları,
1971 yılı ortalarında açıldılar. Akay Dedeman, Bakanlıklar semtinde Akay Caddesi
üzerinde bulunuyordu ve 1500 kişi kapasiteliydi. Burada filmlerin yanı sıra sık sık
konserler de düzenlenirdi. Edip Akbayram, Nilüfer ve Cem Karaca konserlerini
hatırlıyorum. Bu sinemada seyrettiğim filmler arasında Stanley Kubrick’in “2001 Uzay
Macerası” filminden çok etkilenmiştim. Kapıdaki kalabalık hala gözümün önündedir.
Akay Dedeman Sineması 70’li yılların ortalarından sonra kapandı. Yeri, önce gazino,
sonra bar ve en son olarak da hastane binasına dönüştürüldü.
Bahçelievler’de bulunan Bahçelievler Dedeman Sineması 1400 kişilikti. Bahçelievler
3. Cadde No: 38-41 adresinde bulunan sinema, sinema sektörünün krize girdiği
dönemde açılması ve aynı semtte Arı Sineması gibi güçlü bir rakibi bulunmasına
karşın varlığını bir süre devam ettirmeyi başardı. Bu sinemaya gelen filmleri de
kaçırmamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Hatta bir keresinde Levent Kırca bir
arkadaşıyla film izlemeye gelmiş ve tesadüf eseri önümdeki koltukta oturmuştu.
Sinemanın tam olarak hangi tarihte kapandığını hatırlamıyorum. Tahminen 70’li
yılların ortasında olmalı. Sinema binası bir süre kapalı kaldı. Bir ara MHP’ye bağlı
kültür merkezi gibi kullanıldı. 1980 sonrası burası kapatıldıktan sonra sinema binası
uzun süre boş kaldı. Daha sonra restore edilerek Bahçelievler On Sineması adı
altında 2000’li yılların başında tekrar açıldı. Alt katı bowling salonu olan Bahçelievler
On Sineması da uzun soluklu olamadı. Ankara’da ve Türkiye genelindeki çok sayıda
sinemanın da sahibi olan Tüze Grup burayı aldı ve Bahçelievler Tüze On Sineması
adıyla işletmeye başladı. Tüze Grup, 2007 yılında Avşar Film ile ortak oldu. Ancak
geçirdiği ekonomik kriz sonrasında 2008 yılında sinema sektöründen çekildi.
Bahçelievler Tüze On Sineması da aynı yıl kapandı.
Yazan: Yavuz İşçen, Ocak 2013 Ankara
Kaynak: http://yavuziscen.blogspot.com
e-mail: [email protected]
Notlar
1) Bahçelievler’de cadde ve sokak isimleri son yıllarda değiştirildi. İsimlerle bu
şekilde oynanmasını doğru bulmuyorum. Bu nedenle makalemde bilinçli olarak
eski isimleri kullandım. Merak edenler için; Bahçelievler 7. Cadde (Aşkabat
Caddesi), Bahçelievler 3. Cadde (Azerbeycan Caddesi), Bahçelievler 29.
Sokak (61. Sokak), Bahçelievler 18. Sokak (66. Sokak), Emek Mahallesi 4.
Cadde (Kazakistan Caddesi).
2) Bahçelievler 18. Sokak’ta bulunan İrfan Demirkol’un sahibi olduğu Büyülü
Fener Sineması’nı yeni bir sinema olduğu için makale kapsamı dışında
bıraktım. Bu sinema şu anda Bahçelievler’de faal olan tek sinemadır.

Benzer belgeler