Hemen indir - Sonia Cihangir:: Resmi web sitesi

Transkript

Hemen indir - Sonia Cihangir:: Resmi web sitesi
Kadına Dair
Sonia Cihangir
KADINA DAİR
Hurafeler ve Gerçekler
Ozan Yayıncılık Ltd.
İstanbul 2016
1
Hurafeler ve Gerçekler
2
Kadına Dair
Sonia Cihangir
KADINA DAİR
Hurafeler ve Gerçekler
Ozan Yayıncılık Ltd.
İstanbul 2016
3
Hurafeler ve Gerçekler
Bu kitabın Türkçe yayın hakları Ozan Yayıncılık’a aittir.
Tanıtım için yapılacak alıntılar dışında tüm alıntılar, Kültür Bakanlığı
Telif Hakları Sözleşmesi gereği yayınevinin iznini gerektirir.
Kadına Dair / Sonia Cihangir
Yayın Yönetmeni: Arzu Sandal
Editör: Orhan Suveren
Kapak tasarımı: Ali Yeşilbaş
Baskı ve Cilt: Ozan Matbaacılık
Davutpaşa Caddesi Güven Sanayi Sitesi B blok Kat: 2 No: 352
Topkapı İSTANBUL
Sertifika no: 11329
Kütüphane Bilgi Kartı (CIP):
Kadına Dair / Sonia Cihangir
Din, Kadın sorunu, Hurafeler
Ozan Yayıncılık Ltd. Mayıs 2016, Türkiye, İstanbul, 144 sayfa
ISBN: 978-605-9330-08-4
Sertifika no: 11329
Dağıtım:
İstanbul: 2A, Alfa, Alkım, Artı, Bilgi, Cağaloğlu, D&R, Derya Dağıtım
Final, Paraf, Remzi, Say, Totem, Yelpaze
Ankara: İmge, Kıta, Ekinoks, Arkadaş Kitabevi
İzmir: Erdoğanlar, Güneş
İnternet satış:
www.idefix.com, www.kitapyurdu.com, www.kitapyeri.com,
www.dr.com.tr www.netkitap.com, www.hermeskitap.com, www.babil.com,
www.1001kitap.com.tr, www.kitapdenizi.com,
https://www.finalpazarlama.com, http://www.kitapsan.com.tr
OZAN YAYINCILIK LTD.
Alemdar Caddesi Güzel Sanatlar Sk. No: 13 Cağaloğlu İstanbul
Tel: 212.511 93 95 - 520 43 90 Faks: 212.527 98 47
Email: info@ozanyayincilik. com Web: www. ozanyayincilik. com
4
Kadına Dair
İÇİNDEKİLER
Önsöz .................................................................................................. 7
Kadının Yaratılışı .............................................................................. 11
Kız Çocuklarının Evlendirilmesi ....................................................... 15
Kadının Çalışması ............................................................................. 19
Emzikli ve Hamile Kadınlarda Oruç ................................................. 23
Kadınların Şahitliği........................................................................... 29
İslam’da Recm Cezası Var mı? ......................................................... 35
Kuran'a Göre Müslüman Kadının Örtünmesi ................................. 39
Kadının Dövülmesi ........................................................................... 57
Namazda Örtünme ........................................................................... 69
Adetli Kadının Namazı ..................................................................... 79
Kuran Meallerinde Yanlış Kadın Algısı ........................................... 89
Çokeşlilik ........................................................................................... 93
ُ
َ
ََ
Mâ Meleket Eymânukum {‫ }ما َملكت أ ٰيمُنكم‬Ne Demek? ...................... 109
Evlat Edinme Meselesi .................................................................. 141
5
Hurafeler ve Gerçekler
6
Kadına Dair
ÖNSÖZ
Rahmeti sınırsız ve bol Merhametli Allah’ın adı ile…
Allah’ın lütfu ile Müslümanlar düşünme ve sorgulamaya
başladılar ve dinin kaynağı olan Kur’an Kerim’e dönüyorlar. Böylece geleneksel görüşlerin birçok konuda yanlış
olduğu ortaya çıkıyor. “Kur’an Dini” yerine büyük ölçüde
“Gelenek Dini” egemen olmuş ve bunun sonucu olarak
özellikle kadınlar en çok zulüm gören kesim haline gelmiştir. Kuran ışığında inceleyip kaleme aldığım tesettür,
evlat edinme, huri, cariye, ay halinde ibadet etme gibi kadına dair birçok önemli konuyu siz değerli okuyucularıma sunuyorum. Kitabımın asıl muhatapları aziz kadınlardır. Ümit ediyorum ki bu kitabı okuduktan sonra ilgili
ayetleri inceler, İslam dininin kadınlara verdiği değer ve
sunduğu kolaylıklara, tam ve mükemmel hükümlere tanık olurlar. Kadınlar bilinçlendiği zaman bunun hem
kendisi hem ailesi ve bu yolla tüm topluma olumlu etkisi
olmasında kuşku yoktur.
Kulluk açısından Allah katında kadın-erkek ayrımı yoktur:
7
Hurafeler ve Gerçekler
3/ÂLİ İMRÂN-195. Rabi’leri onlara cevap verdi: 'Ben, sizden
hiçbir çalışanın yaptığını ödülsüz bırakmam, ister erkek olsun,
ister kadın olsun; hepiniz eşitsiniz. Göç edenler, yurtlarından
çıkarılanlar, yolumda işkence ve hakarete uğrayanlar, vuruşanlar, öldürülenler... Onların kötülüklerini örteceğim ve onları içlerinde ırmaklar akan bahçelere yerleştireceğim. Allah’tan bir
karşılık olarak... En güzel karşılık Allah’ın yanındadır.
Kur’an araştırmalarına başladığım dönemden bu yana insanlar da gözlemlediğim ve zannımca oldukça fazla oranda insanda mevcut olduğunu düşündüğüm üzücü bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. İnsanlar dini en doğru haliyle yaşamak ve yaşatmak için sorumluluk taşıdığının bilincinde değil, başına gelen talihsizliklerin adını kader koymuş ve kaderim dediği mutsuz hayatının, İslam
dinini tam manası ile anlayamamaktan kaynaklandığının
ne yazık ki farkında bile değil.
Kadınlar İslâm dinini sorgulamadan itaat etmek ve can
yakıcı bir kabulleniş sanıyor. İslâm dini Allah tarafından
indirilmiş olup fıtrat, akıl ve doğa ile uyum sağlayan bir
dindir. Bu yüzden bu dinde kimsenin horlanması onaylanamaz. Öyleyse neden kadınlar birçok konuda zulme maruz bırakıldı?
Bu sorunun birkaç nedeni var:
1. Dini bozan birçok kitap dinde kaynak olarak kabul
edildi, hâlbuki dinin tek kaynağı var ve o Kur’an-ı Kerimdir;
2. Din nakil dinidir, akıl dini değildir, algısı oluşturuldu;
8
Kadına Dair
3. Kur’an’ı doğru anlama metodu uygulanmadı;
4. Kur’an’da geçen birçok kavram yanlış değerlendirildi;
5. Kadınlarla ilgili dini kavramları ağırlıklı erkekler yorumladı;
Elinizdeki bu kitabı yazma amacım yukarıda sayılmış hataları düzeltip, kadınlarla ilgili ayetlerin ve ahkâmların
doğru değerlendirmesini yapmaktır. Bir kadın araştırmacı
olduğum için ele alınan konulara farklı açıdan bakmış olmam gayet doğaldır. Yalnız bu farklılığın en önemli nedeni kadın olmam değil kitabı yazarken kaynak olarak
sadece Kur’an Kerim’i almamdır.
Kitabı hazırlamamda katkıları ile yardımcı olan tüm arkadaşlara, özellikle Sayın Derya Pekgöz Hanım’a ve Murat Paşaoğlu kardeşime teşekkürlerimi iletirim.
Erkeklerde ender olan kadın haklarını iyi savunan Sayın
Edip Yüksel’in makalesinden alıntı ile sözü ona bırakıyorum:
“Aklını kullanmaktan korkma. Zira akıl Allah’ın sana verdiği
en büyük nimettir. Seni o nimeti kullanmaktan vazgeçirmeye
çalışanlar cinlerden ve insanlardan şeytanlardır. Sağdan yanaşan şeytanların hipnozu altına girmemek için aklını kullanmaya
karar vermen lazım. Akılsız din şeytanın dinidir. Sağduyunla
fark ettiğin bu gerçeği Zikir yoluyla da anımsamak istiyorsan
lütfen şu ayetlere bir bak: 17:36; 10:100; 39:17-18; 41:53; 42:21;
6:114-116; 10:36; 12:111; 20:114; 21:7; 35:28; 38:29 ve 25:30.
9
Hurafeler ve Gerçekler
Korkma; güçlü ol. Kaderini olumlu yönden değiştirmek için cesur bir karar vermek zorundasın. Sorgulamadan izlediğin atalar
dinini, mezhebini sorgulamaya başla. Akıl ve mantık ışığının
yumuşak bir dokunuşu bile onları yerle bir etmeye yettiğine tanık olacaksın. Bugün! Zira yarın çok geç olabilir. Cahiliye kafesinin kilitlerini kırdıktan sonra o zindanda o kadar süre nasıl
yaşayabildiğine hayret edeceksin. Gerçeği kabul et ki, bacım,
gerçek seni ve aileni özgürlüğüne kavuştursun.”
Değerli görüşlerinizi beklerim…
Sonia Cihangir
10
Kadına Dair
Kadının Yaratılışı
Hurafelerle bozulmuş “öteki din” yanlış bilgilerle İslam
dinini etkilemiştir. Bu yanlış bilgilerden biri de kadının
(Havva) erkeğin sol kaburgasından yaratılmış olduğu iddiasıdır. Âdem’in adı Kuran’da geçmesine rağmen “Havva” adı zikredilmez. Öte yandan, Tevrat’ta ve bazı rivayetlerde Âdem’in eşi “Havva” olarak anılmaktadır. Tevrat'ta Havva'nın yaradılışı şöyle anlatılır:
"Ve Rab Allah dedi: Adem'ın yalnız olması iyi değildir;
kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Allah,
Âdem’in üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu, onun
kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini otla doldurdu.
Ve Rab Allah Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir
kadın yaratıp onu Âdeme getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi
bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, bu insandan alındığı için ona "nisa" ismi verilsin dedi. Ve
Âdem karısının ismini Havva koydu, çünkü bütün yaşayanların anası oldu." (Kitabı Mukaddes, Tekvin: 2/18-23)
Yine Yahudi hahamlarının yazdığı Talmud'da da şu ayrıntı vardır:
11
Hurafeler ve Gerçekler
"Havva, Adem'in on üçüncü kaburga kemiğinden yaratıldı."
Bazı rivayetlerde de “Allah, Âdem uykuda iken Havva'yı
onun aşağıdaki iki eğe kemiğinden yarattı” ifadesi geçmektedir.
Bu rivayetlerle kadın aşağılanmaktadır, zira
yamuk, eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmış olduğuna
inanılan kadınların fıtratlarında da “yamukluk” olduğu
görüşü bu yaklaşım ile sunulmaktadır. Bu “yamuk” durumu düzeltmek ve kadınları “doğru yola” getirmek için
de bir sürü rivayetler uydurulmuş ve nakil edilmiştir.
Kendimizi yormadan hemen ilgili ayete geçeceğiz:
ََ
َّ ُ ُ َّ َ ْ ُ َّ ُ َّ َ ُّ َ َ
ُ َََ
َّ
ْ َّ
‫س َو ِاح َد ٍة َوخل َق ِم ْن َها َز ْو َج َها َو َبث ِم ْن ُه ََما ِر َجاا‬
ٍ ‫يا أيها الناس اتقوا ربكم ال ِذي خلقكم ِمن نف‬
ُ َ َ َ َ َّ َ َ ْ َ َ َ ُ َ َ َّ َ ْ ُ َّ َ َ َ َ
‫ان َعل ْيك ْم َر ِقيبا‬
‫ك ِثيرا و ِنساء واتقوا الله ال ِذي تساءلو َن ِب ِه واألرحام ِإن الله ك‬
Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin
vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen
kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel
erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben).
1- Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da
(aynı özden) eşini de yaratan, ikisinden de pek çok erkek
ve kadın üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ve
O’nun adı ile birbirinize dilekte bulunduğunuz şeylerde
Allah’a karşı takva sahibi olun ve akrabalık haklarından
sakının. Muhakkak ki Allah, üzerinizde sizi Gözetleyicidir. (Nisa 4:1)
ََ
Ayette geçen ‫ َوخل َق ِم ْن َها َز ْو َج َها‬/”ondan eşini yarattı” ifadesi
yanlış yorumlanarak “o” zamirinin “Adem” e karşılık
12
Kadına Dair
geldiği; dolayısıyla da Adem’in eşinin O’ndan yaratıldığı
savunulmaktadır. Oysa ayette geçen Minha kelimesindeki -ha zamiri dişi zamiri olup Adem ile değil “aynı
madde/öz” le bağlantılıdır. Ayette geçen “ondan” ifadesi
ile de “tek nefisten” kast edilmektedir.
Yukarıda belirtilen delile rağmen sadece bir ayetin Arapça
ifadesiyle ortadaki yanlışı göstermek yeterli olmayacaktır.
Ayeti doğru anlamak ve yorumlamak için ilgili ayetleri bir
araya getirip birlikte değerlendirmek daha doğru bir yaklaşımdır.
İnsanoğlunun yaratılışı ile ilgili ayetlere bakarsak, Kuran,
kadın-erkek ayrımı yapmadan insanın topraktan yaratıldığını söyler:
َّ َ ُ
ُ َََ
َ ‫ند ُه ُث َّم َأ ُنت ْم َت ْم َت ُر‬
َ ‫سمى ع‬
َ ََ َ َ َ َ ُ
َ‫ون‬
ِ ًّ ‫هو ال ِذي خلقكم ِمن ِط ٍين ث َّم قض ى أجال وأج ٌل ُّم‬
Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ(ecelen), ve
ecelun musemmen indehu summe entum temterûn (temterûne).
2-Allah sizi çamurdan yarattı… (Enam 6:2)
Bu gibi birçok ayette insanın çamurdan yaratıldığına dair
ifadeler vardır.
(Secde: 7, Müminun: 13, Sad: 71, Hicr:
26.)
Görüldüğü gibi. Cenab-ı Hak, insanı tek bir maddeden;
topraktan, çamurdan yaratmıştır. Kadın ve erkeğin ayrı
maddeden ve ayrı yerlerde yaratıldığını söyleyen tek bir
ayet bulunmamaktadır.
13
Hurafeler ve Gerçekler
Aslında kimin neden yaratılmış olması o kadar da önemli
değildir; insanı insan yapan, ona özellik veren ona Allah’ın ruhunun (mantık programının) üflenmesidir. Bu
Allah’ın insanoğluna olan bir ikramıdır, lütfudur. Bu nimeti değerlendirme ölçüsü ise takva yani erdemliliktir:
َ
ُ
ُ ََ
َ ُ ََ
ُ ُ ْ
َّ ‫َيا َأ ُّي َها‬
ُ ‫الن‬
‫اس ِإ َّنا خل ْق َناكم َِمن ذك ٍر َوأنثى َو َج َعل َناك ْم ش ُعوبا َوق َبا ِئ َل ِل َت َع َارفوا ِإ َّن‬
َ ٌ َ َ َّ َّ ْ ُ َ ْ َ َّ َ ْ ُ َ َ ْ َ
َ ٌ ‫يم خ ِب‬
‫ير‬
‫أكرمكم ِعند الل ِه أتقاكم ِإن الله ع ِل‬
Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ
ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr (habîrun).
13-Ey insanlar, sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve
birbirinizle tanışmanız için sizi ırklara ve boylara ayırdık. ALLAH yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır. ALLAH Bilendir, Haberdardır. (Hucurat,
49:13)
Ama bu gerçeği görmeyen zihinler her türlü yollara başvurarak kadınları erkeklerden daha aşağı bir varlık gibi
değerlendirmekte, ayetlerle oynayarak hem kendilerini
hem de çevrelerinde bulunanları kandırmakla uğraşmaktadırlar.
14
Kadına Dair
Kız Çocuklarının
Evlendirilmesi
Kız çocuklarının evlendirilmesi İslam’ın dünyada yanlış
anlaşılmasına sebep olan olaylardan bir diğeridir. Bunun
İslam ile uzaktan yakından alakası olmadığını anlatmak
bizim borcumuzdur. Ayşe (r.a) annemizin 6 yaşındayken
peygamberimizle evlenmesi hakkındaki hadislerin doğru
olmadığını belirten çalışmalarda bu mesele detayları ile
açıklanmıştır. Biz bu konuya Kuran açısından bakmaya
çalışacağız. Evlenme yaşı ile ilgili ayet şöyle geçmektedir:
َ َ َ ْ َ َ ْ
َ َ َ َ ْ ُ َ َ َ َ َّ َ َ َ َ ْ ْ ُ َ ْ َ
… ‫اح ف ِإ ْن آن ْس ُتم ِم ْن ُه ْم ُرشدا ف ْادف ُعوا ِإل ْي ِه ْم أ ْم َوال ُه ْم‬
‫النك‬
ِ ‫وابتلوا اليتامى ح َتى ِإذا بلغوا‬
Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in
ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum …
6-Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz (reşit olduklarını anlarsanız) mallarını kendilerine verin... (Nisa 4:6)
Ayetten de anlaşılacağı gibi, Kuran’da bir olgunluk yaşından bahsedilmektedir. Bu öyle bir yaştır ki bu yaşa gelen
15
Hurafeler ve Gerçekler
kişi toplumda kendi hak ve hukukunu arama olgunluğuna erişmiştir. Bu yaklaşımla ilkokul mezunu olan 10 ya
da 11 yaşındaki çocukların günümüzde reşit oldukları
söylenemez. Bu olgunluğa erenlerin en azından kendi ülkelerinin genel yasalarını tanımaları ve evlilik yaptıklarında kendilerine düşen görev ve hakları anlamaları, annelik sorumluluğunu taşıyabilen bir yaşta olmaları gerekmektedir. Evlenenler, yapılan evliliğin sadece eşlerin
birbirlerinden cinsel açıdan yararlanma olmadığını, kendilerinin gelecek için yeni nesiller oluşturan çiftler olduklarını ve o yüzden üzerlerinde büyük bir sorumluluk taşıdıklarını anlamaları gerekmektedir. Evlenenlerin doğacak
çocukları büyütmek ve en önemlisi eğitmek gibi yeteneklere sahip olmaları lazımdır.
Ama çocuk yaşta evlenmeyi savunanlar ve bunu destekleyen mezhepler bu iddiaları için aşağıdaki ayeti delil olarak sunmaktadırlar:
َ َّ
َ
ُ
َ ْ َ َ ْ َ َّ َ
ْ َ ُ َ ََ
َ
‫يض ِمن ِن َسا ِئك ْم ِإ ِن ْارت ْب ُت ْم ف ِع َّد ُت ُه َّن ثالثة أش ُه ٍر َوالال ِئي ل ْم‬
ِ ‫والال ِئي ي ِئسن ِمن اْل ِح‬
َ
َ َ ْ َ َ َ َّ ُ ُ َ َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ ُ َ َ ْ َ
َّ
َّ
‫ن َح ْمل ُه َّن َو َمن َي َّت ِق الل َه َي ْج َعل ل ُه ِم ْن أ ْم ِر ِه‬
َ ‫ي ِحضن وأوات األحم ِال أجلهن أن يضع‬
﴾٤﴿ ‫ُي ْسرا‬
Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe
iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdn (yahıdne), ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn(hamlehunne), ve men yettekıllâhe yec’al lehu min
emrihî yusrâ(yusren).
16
Kadına Dair
4- Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet
görmeyenler (lem yahıdne) hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır…” (Talak 65:4)
Bu fikri savunanlar, Talâk Suresi’nin 4. ayetini “henüz hayız görmemiş olanlar” olarak yorumlamaktadırlar. Oysa
ayette geçen “ lem = ‫ ” لم‬edatı di-li ve miş-li geçmiş zamanın olumsuzunu (cahd-i mutlak), ifade eder. Bu edata göre kadının önce hayız görmeye başlamış olması sonra da
çeşitli sebeplerden dolayı hayız görmesinin kesilmiş olması gerekmektedir. Ayette “henüz” anlamının olması
için “lem” yerine “lemma” edatının geçiyor olması gerekmektedir zira “lemmâ = ‫ ”ْلا‬edatı henüz gerçekleşmemiş bir durumu ifade eder yani o fiilin henüz olmadığını
ama olmasının beklendiği anlamını kazandırır. Dolayısıyla “henüz” anlamını ayette geçen “lem” değil ayette olamayan “lemmâ” edatı verir.
Kısacası bize göre ayette geçen “lem yahıdne = ‫ ” لم يحضن‬ile
kastedilen düzenli hayız görmeyen kadınlardır ki onlarda
da menapoz dönemindeki kadınlar gibi hayız hali ölçü
olarak kabul edilmez. Bunlar için bekleme süreci her durumda üç aydır.“Lem” edatının anlamını “lemma” ile değiştirip tahrif ederek (!), henüz hayız görmeyen kız çocukları ile evlenmeye onay veren insanlar neden yukarıdaki
ayeti görmezlikten geliyorlar acaba? Ayet çok açık şekilde
emaneti geri vermek ve evlenme yaşı olarak sadece ergenlik (hayız görme yaşına) yaşını yeterli bulmuyorsa, fıkıh
alimleri nasıl oluyor da hayız yaşına bile girmeyen çocuklarla evlenmeyi caiz görüyorlar?
17
Hurafeler ve Gerçekler
18
Kadına Dair
Kadının Çalışması
Gelenek dininde kadınların çalışma hayatında bulunup
bulunamayacağıyla ilgili olarak ifrat ve tefrit arasında gidip gelen görüşler mevcuttur. Kimisi kadınların hiçbir şekilde çalışmaması gerektiğini ve evinde oturması gerektiğini savunurken, kimileri de kadınların ille de çalışmasını
ve bunun aksinin olamayacağını söyler. Bu hususta duygusal mülahazalara girmeden konuyu ilmi düzeyde açıklamaya gayret edeceğiz.
Kadınların iş hayatında bulunmasının artıları olduğu gibi
eksileri de vardır. Bu nedenle kadının çalışmasını mutlak
kötü veya mutlak iyi olarak değerlendiremeyiz. Bu mesele
siyah-beyaz ekseninde değerlendirilmemeli ve konunun
ara tonları olduğu bilinmelidir. Bu ara tonların hangisi
kendi hayatımızda bizim için daha iyi sonuçlar verecekse
onu tercih etmemiz daha doğru olacaktır.
Kadının çalışması konusu İslam’ın esneklik alanı bıraktığı
bir konudur. Yani kadının ille de çalışmaması ve evinde
oturması gerektiğini söyleyen bir ayet yoktur.
Burada
dinden ziyade gelenek daha belirleyici bir etkiye sahiptir.
19
Hurafeler ve Gerçekler
Sadece kadının çalışması meselesinde değil, giyim kuşamdan çocukların eğitim ve terbiyesine kadar gelenek,
dinden daha belirleyici olabilmektedir maalesef.
Konunun olumlu ve olumsuz yönlerine baktığımızda şunları söyleyebiliriz;
1. Çalışan kadının bilgisi artar ve dünyaya bakış açısı daha geniş bir perspektif kazanır. Elbette evinde oturup
dünyayı televizyon kutusunda gördüğünden ibaret sanan kadınla, sosyal hayatın içine karışan kadının dünya algısı aynı olmayacaktır.
2. Eğer kadın toplum hayatının içinde yer alırsa içinde
yaşadığı cemiyetin problemlerini daha yakından görür.
Dolayısıyla herhangi bir toplumsal meselede alınırken
kadınların bu kararların alınma sürecine aktif katılımları söz konusu olur. Böylece kadını ilgilendiren konulardaki karar me- kanizmalarında kadınların belirleyiciliği artar. Doktor, mühendis, siyasetçi, akademisyen
olarak çalışma hayatında bulunan kadınların sayısındaki artış, kadına olan saygıyı da artırır.
3. Çalışma hayatının içindeki kadınlar yeni gelişmeleri ve
fikirleri daha yakından takip etmek şansına sahiptir.
Sürekli gelişen dünyada kendini yenile- yen kadın,
edindiği tecrübeyi ve bilgiyi ailesine ve özellikle de çocuklarına aktararak daha bilgili nesillerin yetişmesine
katkıda bulunur.
20
Kadına Dair
4. Çalışan kadının aile bütçesine katkısı olur. Yalnız bu
biraz tartışmalı bir konudur. Çalışan kadının masraflarının arttığı da bir gerçektir. Yani maddi açıdan bakıldığında çalışan kadının harcamalarıyla çalışmayan kadının harcamalarını kıyas etmek gerekir. Yine de çalışan kadının ekonomik olarak aileye katkıda bulunduğu
yadsınamayacak bir gerçektir.
5. Çalışan kadının ruh sağlığının daha yerinde olduğu
söylenebilir. Sürekli evinde oturan kadın rutin bir hayat sürer. Bu rutin, depresyona ve strese sebep olabilir.
Hayatında bir değişiklik olmayan, tüm gününü aynı işleri yaparak ve sonra eşini bekleyerek geçiren kadın,
zamanının büyük çoğunluğunu israf edebilmekte ve
hem kendisi hem de mensubu olduğu toplum adına bir
değer ürete- memektedir.
6. Çalışan kadının organizasyon ve planlama yeteneği artar. Daha az vakit harcayarak daha çok iş yapmayı öğrenen kadın, bu konudaki bilgisini ve yeteneğini evinde yapması gereken işler konusunda da kullanabilir.
Bunun yanında kadının çalışması bazı sakıncaları da beraberinde getirebilir. Bunlardan en önemlisi kadının eşiyle
rekabet içinde olduğu psikolojisine kapılabilmesidir. Eğer
kadın, eşiyle rahat bir yaşam sürmek için evlenmiş ise
kendisi çalışmaya başladığında eşine farklı gözle bakmaya
başlayabilir. Ekonomik bağımsızlığını kazanmış kadının
beklentileri de artabilir. Beklentilerin artması rekabet
duygusunu tetikleyebilir. Böylece aşırı bir özgüven duy21
Hurafeler ve Gerçekler
gusu ortaya çıkabilir ve bu durum her konuda çıtayı biraz
daha yükseğe çıkarma isteğiyle de birleşirse eşler arasında
bazı problemler meydana gelebilir.
Kadının çalışma hayatının içinde bulunma isteği evlilik
yaşını yukarı çekmektedir. Çalışan kadınlarda boşanma
oranı daha fazladır. Bu da çocukları olumsuz yönde etkilemekte ve hatta bazen çocukların anne şefkatinden mahrum kalmasına sebep olmaktadır. Çalışan kadın, vaktinin
sınırlı olması nedeniyle, çocuklarıyla daha az vakit geçirebilmektedir.
Bütün bu ve benzeri etkenleri hesaba kattığımızda tercihimizi hangi yönde kullanmalıyız? Esasında bu sorunun
tek bir cevabı yoktur. Cevap, önceliklerimizi iyi teşhis etmemizle alakalıdır. İçinde yaşanılan zaman ve şartlar bu
konudaki kararımızı belirlemelidir. Unutmamak gerekir
ki bir hasen (iyi) olan vardır, bir de daha iyi (ahsen) olan.
Örneğin, çocukların anne sevgisine ve ilgisine muhtaç olduğu düşünüldüğünde, eğer kadının çalışma hayatının
içinde bulunması çocuklarına yeterince zaman ayıramamaya sebep oluyorsa bu noktada tercih edilmesi gereken
iş değil anneliktir.
Gelecek nesillerin yetiştirilmesi çok önemlidir ve bu konuda annenin yerini doldurabilecek kimse yoktur. Aileye
ekonomik katkıda bulunmak adına dahi olsa çocukları yetiştirme ve onlarla ilgilenme ihmal edilmemeli ve tercih
annelik vazifesini hakkıyla yerine getirmek yönünde kullanılmalıdır.
22
Kadına Dair
Emzikli ve Hamile
Kadınlarda Oruç
Emzirme döneminde iken oruç tutmaları meselesinde tüm
mezhepler kadınlara yönelik daha merhametli gibi gözükmektedirler. İlgili ayet aşağıdadır:
ْ
َ َ ْ
َ
َّ
ُ ُ ُْْ
َ ُ َ َّ َ َ َ َ ُ ْ َ
‫ات ِم َن ال ُه َدى َوال ُف ْرق ِان ف َمن‬
ٍ ‫اس َو َب ِين‬
ِ ‫شهر رمضان ال ِذي أ ِنزل ِف ِيه القرآن هدى ِللن‬
َ َ
ُ َ َ
َ ُ َ
ٌ َ
َّ ‫نك ُم‬
َ ‫ص ْم ُه َو َمن َك‬
ُ ‫الش ْه َر َف ْل َي‬
‫ان َم ِريضا أ ْو َعلى َس َف ٍر ف ِع َّدة ِم ْن أ َّي ٍام أخ َر ُي ِر ُيد‬
‫ش ِهد ِم‬
ُْ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َ ُ َ َ َّ ْ ْ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ ْ ُ ُ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ْ ُ ُ ُ
‫الله ِبكم اليسر وا ي ِريد ِبكم العسر وِلتك ِملوا ال ِعدة وِلتك ِبروا الله ع َلى ما هداكم‬
َ ‫َو َل َع َّل ُك ْم َت ْش ُك ُر‬
‫ون‬
Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi
ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men
şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men
kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin
uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu
bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe
alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn (teşkurûne).
(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık
delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Rama23
Hurafeler ve Gerçekler
zan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu
oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah,
size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir Bakara; 2/185)
Verdikleri fetvalar ile bu dönemdeki kadınları “hasta”
kapsamına sokarak Ramazan ayında oruç tutmamalarına
hüküm vermişlerdir. Bu yaklaşıma göre kadınların hamilelik ve/veya emzirme dönemlerini bittirdikten sonra
oruçlarını tutmaları gerekir. Şimdi bir kadının gerçek hayatındaki durumuna bakalım. Hamilelik döneminden
sonra emzirme dönemi başlar ve bu iki senelik emzirme
dönemi de bittiği zaman bazen kadınlar başka bir çocuğa
da hamile kalabilirler.‘Oruç borçları bulunan’ kadınlardan
bu güne kadar yüzlerce soru almış biri olarak bu konuya
değinmemin önemli olduğunu düşünmeye başladım.
Önceleri klasik olarak şartlanmış olduğumuz cevapları
vererek o kadınlara “yardımcı” olmaya çalıştım. Ama bu
durum kendim için de tatmin edici gelmediği için bu konuda Kuran’a dayalı ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini düşündüm. Özellikle bulunduğum ortam; Süleymaniye Din ve Araştırma Merkezi Vakfı bu araştırmaları
yapmak için çok müsait idi. Profesör Doktor Abdülaziz
Bayındır rehberliği altında yapılan münazaralarımız ve
ekip çalışmalarımız sonucunda şu sonuca vardık: Hamile
ve emzikli kadınlar kendilerine ve çocuklarına zarar vereceğinden dolayı oruç ibadetiyle mükellef değildirler. Mü24
Kadına Dair
kellef olmadıkları için de Ramazan’da tutamadıkları oruçlarını daha sonra kaza etmezler ve tutulamayan oruçtan
dolayı fidye de ödenmez.
Bu sonuca ileten ayetler kümesini aşağıda sunuyorum:
َّ َ ُ
ُ َََ
َ َ ََ َ ُ
ْ َّ
‫س َو ِاح َد ٍة َو َج َع َل ِم ْن َها َز ْو َج َها ِل َي ْسك َن ِإل ْي َها فل َّما تغ َّش َاها‬
ٍ ‫هو ال ِذي خلقكم ِمن نف‬
َ ُ َّ
َ ‫َح َم َل ْت َح ْمال َخفيفا َف َم َّر ْت به َف َل َّما َأ ْث َق َلت َّد َع َوا الل َه َرَّب ُه َما َلئ ْن َآت ْي َت َنا‬
‫الاحا ل َنكون َّن‬
َِ ‫ص‬
ِ
ِِ
ِ
َّ
َ‫ين‬
َ
َ ‫ِمن الش ِاك ِر‬
Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale
minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ
hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet
deavâllâhe rabbehumâ le in âteytenâ sâlihan le
nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).
189- Sizleri bir tek candan yaratan odur. Eşini de ondan
yarattı ki biri diğerinin yanında rahat etsin. Erkek onu
sarınca hafif bir yük yüklenir. Onunla gezip dolaşır.
Yükü ağırlaşınca ikisi de Rableri olan Allah’a yalvarır:
“Bize iyi bir evlat verirsen, sana çok teşekkür edeceğiz
derler.” (Araf,7:189)
Başka bir ayette de kadının hamilelik döneminde güçlülüklerle karşılaştığı ve emzirme süreci belirtilmiştir:
ُ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ُ ُّ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َّ َ َ
ُ ْ َ
‫صال ُه ِفي َع َام ْي ِن أ ِن اشك ْر ِلي‬
‫اْلنسان ِبو ِالدي ِه حملته أمه وهنا على وه ٍن و ِف‬
ِ ‫ووصينا‬
ْ
َ
َ
َُ ‫َوِل َو َِال َد ْي َك ِإل َّي اْل ِص‬
‫ير‬
Ve vassaynâl insâne bi vâlideyhi, hamelethu ummuhu
vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li
vâlideyke, ileyyel masîr(masîru).
25
Hurafeler ve Gerçekler
14- Biz insana, ana ve babasına karşı görev yükledik;
anası onu, üst üste gelen güçlüklerle taşımıştır. Sütten
kesilmesi iki yıl içindedir… (Lokman 31:14)
Aşağıdaki ayet bizim karara ulaşmamız için aydınlatıcı
oldu:
ُ ْ َ ْ َ َ َ َ َ َّ َّ ُ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َّ ُ َ َ ْ َ َ ْ ْ ُ ُ َ َ ْ َ
‫ود‬
‫والو ِالدات ير ِضعن أوادهن حولي ِن ك ِاملي ِن ِْلن أراد أن ي ِتم‬
ِ ‫الرضاعة وعلى اْلول‬
َ
ٌ
َ ‫س إ َّا ُو ْس َع َها َا ُت‬
ٌ ْ َ ُ َّ َ ُ َ ِ ‫َل َُه ر ْز ُق ُه َّن َو ِك ْس َو ُت ُه َّن ب ْاْلَ ْع ُر‬
… ‫ض َّآر َو ِال َدة ِب َول ِد َها‬
ِ
ِ ‫وف ا تكلف نف‬
ِ
Vel vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li
men erâde en yutimmer radâah(radâate), ve alel mevlûdi
lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), lâ
tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ …
233- Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların marufa
uygun yiyecek ve giyeceği, çocuğun babasına aittir.
Kimseye gücünün üstünde yük yüklenmez. Hiçbir anne, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın… (Bakara
2:233)
Ayette geçen “hiçbir anne, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın”- ifadesinden kadınların görebilecekleri zararın
“sağlık” açısından olduğu anlaşılır.
Yüce Allah kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez:
ُ َ َ
َّ
َ
… ‫ا ُيك ِلف الل ُه ن ْفسا ِإا ُو ْس َع َها‬
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ…
26
Kadına Dair
286- Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla sorumlu tutmaz (Bakara 2:286)
Hamile olan veya çocuk emziren kadınların bazıları da
şöyle diyebilirler: Tamam, ayette gücünüz yetmezse diye
geçiyor, ama bizim gücümüz yetiyor ve bizim oruç tutmaya kudretimiz bulunuyor.’
Bunlara yönelik şu soruyu sormak isterim:
Sizler çocuklara süt emzirdiğinizde ya da hamile olduğunuzda vücudunuzdan cenine veya süte besleyici maddeler geçtiğini hissediyor musunuz? Yediğiniz gıdaların hazım yoluyla kanda emilmesini hissedebilir misiniz? Tabi
ki cevabınız – “Hayır hissetmiyoruz” olacaktır. Şunu bilmeniz gerekir ki siz hamile iken vücudunuzdaki ceninin
gelişmesi veya emzikli olduğunuzda sütün oluşmu için
besleyici gıdalara ihtiyacınız vardır. Oruç tutma sürecinde günün büyük bir kısmını aç olarak geçireceğinizden
vücudunuzun ihtiyac duyduğu besleyici gıdalar vücudunuza giremeyecek ve ihtiyaç olunan maddeler vücudunuzda bulunan gıda depolarından ve ilk önce de kemiklerinizden alınmaya başlanacaktır. Bırakın aç kalmayı, doğru beslenmeyen hamile veya emzikli annelerin dişlerinin
bozulduğu, bir sürü kemik veya kan hastalıklarına yakalandıkları bir gerçektir.
“O yüzden bana bir şey olmaz ben hamile olsam da emzikli olsam da Ramazan ayının orucunu tutacağım,” diye
sahte fedakârlık yapmanın lüzumu yok.
27
Hurafeler ve Gerçekler
28
Kadına Dair
Kadınların Şahitliği
Kadınların şahitliği hakkında öyle oynamalar yapılmıştır
ki, sonunda kadınlar aklı eksik varlıklar gibi algılanmaya
başlanmıştır. Oysaki bazı kadınların bazı erkeklerden akıllarını daha iyi kullandıkları herkesin malumudur. Böyle
bir yanlış ancak Kuran ayetlerinin yanlış anlaşılması ya da
doğru anlaşılmasının istenmemesi neticesinde oluşmuştur. Bakara suresinin 282. ayetini ‘iyi anlayan’! Müfessirlerin yorumları neticesinde bir erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine eşit olduğu kabul edilmiş, neticede kadınların aklının erkeklerin aklının yarısı olduğu sonucu çıkartılmıştır. Böyle sapmaya destek veren uydurma bir hadiste de “kadınların dini de aklı da nakıstır” ifadesi geçmektedir. Biz bu konuda hadis bahsine girmeden ayetler üzerinden analiz yapacağız, çünkü Kuran’a uymayan hadisler muteber değildir; güvenilir olarak kabul edilemezler.
Bakara suresi 282. ayet:
َ َ َ ُ َّ َ ُ
ََ
َ ‫اس َت ْشه ُد ْوا َشه‬
ْ ‫… َو‬
‫يد ْي ِن من ِر َج ِالك ْم ف ِإن ل ْم َيكونا َر ُجل ْي ِن ف َر ُج ٌل َو ْام َرأت ِان ِم َّمن‬
ِ
ِ
ُ َ ُ َ ْ َ َ ُ َ َ ُ َ ْ ْ َّ َ َ َ َ ُّ َ َ ْ َ ْ َ
ُّ ‫األ ْخ َرى َو َا َي ْأ َب‬
‫الش َه َداء‬
‫ترضون ِمن الشهداء أن ت ِضل إحداهما فتذ ِكر ِإحداهما‬
ُ َ َْ ْ ُ َ َ َ َ
َ َ
َ‫ط عند‬
َ ُ ْ ُُ ْ َ َ ْْ َُ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ
ِ ‫ِإذا ما دعوا وا تسأموا أن تكتبوه ص ِغيرا أو ك ِبيرا ِإلى أج ِل ِه ذ ِلكم أقس‬
ْ َ َ َّ َ َ َ
َّ ‫وم ل‬
ُ ْ ََ
… ‫لش َه َاد ِة َوأ ْدنى أا ت ْرت ُابوا‬
ِ ‫الل ِه وأق‬
29
Hurafeler ve Gerçekler
…vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ
raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl
uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en
tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum
aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ
tertâbû…
282- …Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek
yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın
da olabilir. Biri yanılırsa, diğeri hatırlatır. Şa- hitler
çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç, ister büyük,
ister küçük olsun, vadesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi Allah katında daha doğru, şahitlik için daha
sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur…
(Bakara 2:282)
Birçok meselede olduğu gibi ayetin devamında gelen açıklamalara dikkat edilmez, ayetin bağlantılarına bakılmazsa
şahitlik konusunda da Kuran’da kadın-erkek ayırımı yapıldığı kanaatine varılabilir. Oysa ayete baktığımızda bu
durumun sadece borç alıp verme ile sınırlı olduğu görülmektedir. Ayetin devamı da şöyledir:“...Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler...” Yani şahit olma görevini
kabullenmiş olan şahıslar şahitliğe çağırıldıklarında gitmek zorundadırlar. Ama şahitlerin ne zaman şahitlik etmeleri isteneceği belli değildir. Bu durumda yeni doğum
yapmış bir kadın ya da hamile olan bir kadın zor durumda kalabilecektir.
Kadınların durumu erkeklerin duru-
mundan daha farklı olduğu için aslında ayette ilk önce iki
30
Kadına Dair
erkekten şahit alınması gerektiği belirlenmiştir. Buna ek
olarak şahitlik etmenin kadının güvenliği için sorun olabileceği de dikkate alınmalıdır: “... Böylesi; Allah yanında
daha doğru, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur...”“Daha sağlam” sözü “sağlam”ın karşıtıdır. Sağlam olan iki şey karşılaştırılınca birine daha sağlam denebilir. “Bir erkek ile iki kadının şahitliğine” daha sağlam deniyorsa, bu şarta uyulmadan yapılan şahitliğin sağlam olmadığı sonucu çıkmaz.
Şahitlikle ilgili başka bir ayete bakalım:
ْ
ْ
َ
َ ْ ُ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ ُّ َ
‫ض َر أ َح َدك ُم اْل ْو ُت ِح َين ال َو ِص َّي ِة اث َن ِان ذ َوا‬
‫ِيا أيها ال ِذين آمنوا شهادة بي ِنكم ِإذا ح‬
َْ
ُ َ ُّ ُ ْ َ َ َ َ
ُ
ُ
َْ
َ
ْ َْ ْ َ ْ ْ ُ َْ ْ
َ َ َْ ْ ُ
‫ض فأصابتكم م ِصيبة‬
ِ ‫عد ٍل ِمنكم أو آخر ِان ِمن غي ِركم ِإن أنتم ضربتم ِفي األر‬
َ
َ َ َّ
َْ َ َ
َ
َ َْ
‫الصال ِة ف ُي ْق ِس َم ِان ِبالل ِه ِإ ِن ْارت ْب ُت ْم ا نشت ِري ِب ِه ث َمنَا‬
‫اْل ْو ِت ت ْح ِب ُس َون ُه َما ِمن َب ْع ِد‬
ْ
َ ‫َو َل ْو َك‬
َ ‫ان َذا ُق ْرَبى َو َا َن ْك ُت ُم َش َه َاد َة الله إ َّنا إذا َّْل َن اآلثم َين *يا َأ ُّي َها َّالذ‬
‫ين َآم ُنوا‬
ِ ِ ِ ِ
ِ
ِِ
ِ
َ ُ
ْ
ْ
َ
َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ
‫ض َر أ َح َدك ُم اْل ْو ُت ِح َين ال َو ِص َّي ِة اث َن ِان ذ َوا َع ْد ٍل ِمنك ْم أ ْو‬
‫شهادة بي ِنكم ِإذا ح‬
َ
َ
َ
ْ
ُ
َ
َ
ُ
َ
َ
َ ‫آخ َران م ْن َغ ْي َر ُك ْم إ ْن أ ُنت ْم‬
َ ‫ض َرْب ُت ْم في األ ْرض فأ‬
‫ص َاب ْتكم ُّم ِص َيبة اْل ْو ِت ت ْح ِب ُس َون ُه َما‬
ِ ِ
ِ
ِ ِ
ِ
َ
ُ َ َ َ ََْ َ َ
َْ ََ
َ
ْ َ َ َّ
‫ان ذا ق ْرَبى َوا‬
‫الصال ِة ف ُيق ِس َم ِان ِبالل ِه ِإ ِن ْارت ْب ُت ْم ا نشت ِري ِب ِه ثمنا ولو ك‬
‫ِمن َب ْع ِد‬
َّ
َ َ َْ
‫نك ُت ُم ش َه َادة الل ِه ِإ َّنا ِإذا َِْل َن اآل ِث ِم َين‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû şehâdetu beynikum izâ hadara
ehadekumul mevtu hînel vasiyyetisnâni zevâ adlin minkum ev âharâni min gayrikum in entum darabtum fîl
ardı fe esâbetkum musîbetul mevt(mevti) tahbisûnehumâ min ba’dis salâti fe yuksîmâni billâhi in irtebtum
lâ neşterî bihî semenen ve lev kâne zâ kurbâ ve lâ nektumu şehâdetallâhi innâ izen le minel âsimîn (âsimîne).*Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni
31
Hurafeler ve Gerçekler
yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul
evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min
şehâdetihimâ ve mâ’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn
(zâlimîne).
106- Müminler! Sizden biriniz ölüm döşeğinde vasiyet
edeceği zaman içinizden güvenilir iki şahit tutsun. Eğer
bir yerde yolcu iken ölüm gelip çatarsa sizden olmayan
iki kişi de olabilir. (Şahitliği yerine getirdikleri zaman)
şüphelenirseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız.
Şöyle yemin ederler: ‘Vallahi, isterse en yakınımız olsun, buna karşılık hiçbir şey almayız. Allah için yapılan
şahitliği gizlemeyiz. Öyle olsa biz, elbette günaha gireriz.
107-Eğer günaha girdiklerinin farkına varılırsa, ölenin,
hak sahibi iki yakını onların yerine geçer, şöyle yemin
ederler: ‘Vallahi, bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha
doğrudur, biz haksızlık yapmayız. Öyle olsa elbette zalimlerden oluruz’ (Maide 5:106,107)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi kadın-erkek ayrımı
yapılmadan Müslüman şahit öngörülmektedir. Yolculukta
vasiyet yapılacaksa, Müslüman olmayan iki kişinin şahit
olması da yeterli görülmüştür. Yolculuğun özel şartları
sebebiyle şahitlerin tamamı kadın, tamamı erkek veya biri
kadın biri erkek olabilir. Şahitlerin, yanlış ifade verip günaha girdikleri fark edilince; ölenin, hak sahibi iki yakını
öncekilerin şahitliğini hükümsüz kılacak şahitlikte bulunur. Ölenin yakınları tabi ki kadın da olabilir.
32
Kadına Dair
Şahitlikle ilgili bir başka ayet ise şöyledir:
َ َ ْ ْ َْ َ ْ ُ َ
ْ َّ
ْ
ْ َ
َ َ
َ ُ
‫استش ِه ُدوا َعل ْي ِه َّن أ ْرَبعة ِمنك ْم ف ِإن ش ِه ُدوا‬
‫َوالال ِتي َيأ ِت َين ال َف ِاحشة ِمن ِنسآ ِئكم ف‬
َ َ ْ َّ ُ َّ َ َ َ َ َّ َ
َ
ْ
َّ ُ ُ َ َ
‫اْل ْو ُت أ ْو َي ْج َع َل الل ُه ل ُه َّن َس ِبيال‬
َ ‫وت حتى يتوفاهن‬
ِ ‫فأ ْم ِسكوهن ِفي ال ُب ُي‬
Vellâtî ye’tînel fâhişete min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe emsikûhunne fîl
buyûti hattâ yeteveffâhunnel mevtu ev yec’alallâhu lehunne sebîlâ(sebîlen).
15- Kadınlarınızdan fuhuş işleyenlere karşı içinizden
dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse onları ölünceye
veya Allah onlar için bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. (Nisâ 4:15)
Bu ayette de görüldüğü gibi erkek-kadın ayrımı yapılmamaktadır.
Son olarak da şu ayeti getirmek isteriz:
َ
ْ َ
ُ ‫َفإ َذا َب َل ْغ َن َأ َج َل ُه َّن َف َأ ْمس ُك‬
َّ ُ ُ َ ْ َ ‫وه َّن ب َم ْع ُر‬
‫وف َوأش ِه ُدوا ذ َو ْي َع ْد ٍل‬
ٍ ‫وف أو ف ِارقوهن ِب َم ْع ُر‬
ٍ
ِ
ِ
ِ
ََ ْ ُ
َّ َ َ َ َّ
ُ
…‫ِمنكم وأ ِقيموا الشهادة ِلل ِ َه‬
Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin
evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi)…
231- Kadınlar bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında
onları ya maruf[2] ile tutun veya maruf ile ayırın. Sizden iki güvenilir şahit getirin, şahitliği Allah için yapın… (Bakara 2:231)
Burada da kadın-erkek ayırımı yapılmamıştır. Bir tek
ayetten yola çıkarak onu da doğru anlamadan kadınların
33
Hurafeler ve Gerçekler
şahitliği kabul edilmez, onların aklı eksiktir diye sonuca
varmak gerçekten bu iddiayı ortaya atanların aslında akli
sorunları olduğunu gösterir. Kadınların güvenliğini ve
farklı durumlarını dikkate alan hikmetli ayetten öyle hikmetsiz sonuçlar çıkarmak açık bir sapıklıktır.
34
Kadına Dair
İslam’da Recm Cezası
Var mı?
Geleneksel ‘İslam’ fıkhı, zina suçunu işleyenlerle ilgili şu
cezayı öngörmektedir: Zinanın cezası, fiili işleyenin evli
veya bekâr oluşuna, islâmî emir ve yasaklarla yükümlü
bulunup bulunmamasına göre kısımlara ayrılır. Dayak,
taşla öldürme, sürgün ve İslâm devletinin koyacağı ta'zir
cezası bunlar arasındadır.
Yüz Değnek Cezası:
Bekâr erkekle bekâr kadının zina etmesi halinde, ceza her
birine yüz değnek vurulmasıdır. Yine bu konuda şu hadisleri delil getirmektedirler;
Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Zinanın hükmünü
benden öğrenin. Allah o kadınlara bir çıkar yol gösterdi.
Bekârla bekâr zina ederse yüz değnek ve bir yıl sürgün;
evli ile evliye yüz değnek ve recm vardır." (İbn Mâce,
Hudûd, 7; Müslim, Hudûd, 12).
35
Hurafeler ve Gerçekler
Ancak bu uygulama Nûr Suresi'nin inmesinden önceye
aittir. Bu sure inince bekârlar için yalnız değnek, evli olanlar için sünnetle recm cezası belirlenmiştir (es-Sera- hsî, elMebsût, Beyrut 1398/ 1978, IX, 36 vd.).
Recm cezasıyla ilgili olarak geleneksel kaynaklarda şu bilgiler de vardır:
Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerle sabittir. Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanması
gerekirken, bu konudaki hadislerle amel edilerek recm cezası öngörülmüştür. Bu cezanın nasıl uygulanacağı da fıkıh kitaplarında mufassal (detaylı) bir şekilde açıklanmaktadır:
“Bir çukur kazılır, kadın boynuna kadar çukura gömülür
(kimi kaynaklarda beline kadar) ve taşlanarak öldürülür.
Taşlama sırasında Allah’ı anmak gerekir…”
Peki, bu konuda dinimizin tek kaynağı olan Kuran ne diyor, zina suçunu işleyenlere nasıl bir ceza öngörüyor?
İlgili ayetlere bakalım:
ُ ْ ُ َْ َ ْ َ َ
ُ
ٌَْ
ْ ‫الزاني َف‬
َّ َ ُ َ َّ
‫اج ِل ُدوا ك َّل َو ِاح ٍد ِم ْن ُه َما ِمئة َجل َد ٍة َوا تأخذكم ِب ِه َما َرأفة ِفي ِد ِين‬
ِ ‫الزا ِنية و‬
ْ
ْ َّ َ
َ
َّ
ُْ
ٌ َ
ْ ْ
ُ ُ
‫الل ِه ِإن ك ُنت ْم ت ْؤ ِم ُنون ِبالل ِه َوال َي ْو ِم اآل ِخ ِر َول َيش َه ْد َعذ َاب ُه َما طا ِئ َفة ِم َن اْل ْؤ َِم ِن َين‬
Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ
miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî
dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil
36
Kadına Dair
âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel
mu’minîn(mu’minîne)
2- Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurunuz. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onlara
olan acıma duygunuz Allah'ın cezasını uygulamakta
size engel olmamalı. İnananlardan bir grup onların cezalandırılma işlemine tanık olsun. (Nur 24:2)
Görüldüğü gibi ayette fıkıhtaki gibi evli-bekâr ayrımı yapılmamakta ve her ikisi için de yüz değnek ceza öngörülmektedir. Geleneksel anlayış ayette olmayan bir kelimeyi
(bekâr) ayetin çevirisine eklemek suretiyle anlamı değiştirmiş böylece Kuran’da olmayan bir ceza yöntemini İslam’ın emri gibi sunmuştur. Sonuç olarak, Kuran ayeti, fıkıhta recm konusuyla ilgili olarak iki büyük hata yapıldığını göstermektedir;
1.
Kuran’da zina için recm cezası hiçbir şekilde öngörülmemiştir
2.
Zina cezasını uygulamada farklılık yaratan hiç bir kriter yoktur.
NOT:
Nisa suresinin 25.ayeti zina sucu ile ilgili hüküm olduğu
iddia edilmektedr. Biz aynı kaatatta değiliz değil. Bu konuyla ilgili açıklamamız ” Me meleket eymenukum” bölümünde incelenecektir.
37
Hurafeler ve Gerçekler
38
Kadına Dair
Kuran'a Göre Müslüman
Kadının Örtünmesi
Bu çalışmada Allah-u Teâla’nın mümin kadınların nasıl
örtünmesini istediği, ilgili ayetler incelenerek anlaşılmaya
çalışılacaktır. Geleneksel İslami görüşler karşısında birçok
konuda yeni görüşlerin ortaya çıkmasının sebebi; Kuran’a
bakış açısının değişmesi ve O’nun aslında dinin tek kaynağı olarak kabul edilmesi gerektiği inancının benimsenmeye başlanmasıdır. Adetli kadının orucu, abdest alma
yöntemi, miraç olayı, kız çocuklarının evlendirilmesi, boşanma hükümleri gibi tesettür meselesinin de bu konular
arasında olması ve bu konuda farklı görüşlerin ortaya
çıkması gayet doğaldır. Konuyu incelemek ve Kuran’a
dayanarak hüküm vermek son derecede önemlidir. İslam
dini evrensel bir dindir dolayısıyla tesettür konusunda da
çıkarılacak olan hükümlerin dünyanın dört bir yanında
geçerli olacağını unutmamak gerekir.
Her konuda olduğu gibi tesettür konusunda da duygusallık ve önyargılardan arınarak, aklıselim tavır takınmak
fetva verenlerin borcudur. Kadınların örtünmesi ile ilgili
konularda maalesef, ifrat ve tefrite gidilmiştir. Fetva ve39
Hurafeler ve Gerçekler
renlerden bir kısmı, kadınların yüzünü dahi örtmesini,
diğer bir kısmı da Kuran'da asla örtünmenin olmadığını
söylemektedir.
Ahzap Suresi'nin 59. ayetinde Allah şöyle buyurmaktadır:
َ ُ َّ َ ُّ َ َ
َ
َ
َ
ُْ
‫الن ِب ُّي قل ِأل ْز َو ِاج َك َو َب َنا ِت َك ََو ِن َساء اْل ْؤ ِم ِن َين ُي ْد ِن َين َعل ْي ِه َّن ِمن َجال ِب ِيب ِه َّن ذ ِل َك‬
‫يا أيها‬
َ َ َ
َ
َ
َ
َّ
َ
ْ
َ
ْ
ُ
َ
ُ
َ
َ
ُ
َ
‫أ ْدنى أن ي ْع َرفن فال ُيؤذ ْين وكان الله غفورا َّر ِحيما‬
Yâ eyyuhân nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil
mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn (celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
59-Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini (cilbablarını) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok
daha uygun bir yoldur. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (Ahzab 33:59)
Ayette geçen " ‫بابلج‬/Cilbab " kelimesini büyük bir örtü yerine dış giysi olarak çevirmemizin sebebi şudur:
" ‫" جلباب‬/cilbap kelimesinin aslı " ‫" جلب‬/ celebeden türemiştir ve aşağıdaki manalara gelmektedir:
1. Bir şeyin bir yerden, birisi tarafından başka bir yere götürülmesi;
2. Bir şeyin başka bir şeyin üzerini örtmesi.
" ‫" جلبة‬/celbe kelimesi ise ise bir yaranın üzerini örten kabuğa denir. Dolayısıyla en dış örtü kabuğuna "cilbab" adı
40
Kadına Dair
verilmektedir. Hem kadim Arap toplumunda, hem de
bazı diğer toplumlarda (Zerdüştler, Mezdekiler, Hindular
vb.) kadınların dışarıya çıktıkları zaman başları dahil büyük bir kumaş ile örtündükleri bilinmektedir. Günümüzde de kadınlar Anadolu'nun bazı bölgelerinde ve İran'da
bu şekilde örtünmektedirler.
Ahzab suresinin 59. ayetinde geçen "cilbab" kelimesine,
büyük bir kumaş ile örtünmek değil de sadece dış giysi
olarak anlam vermemizin sebebi, geçmişte ve günümüzde
uygulanma şeklini değil kelimenin temel anlamını tercih
etmemizdir. Böyle anlam vermemize sebep olan durum
ayetin devamında gelen "Bu onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha iyi bir yoldur" ifadesidir. Demek
ki burada altı çizilen unsur, kadınların giydikleri dış kıyafetlerin onları hem iffetli göstermesi hem de incitilmelerini
önlemesi konusudur.
Ayette geçen "İncitilmemeleri için" ifadesi bu incitmenin
sadece cinsel taciz olarak değerlendirilmesini (meallerde
geçtiği gibi) ifade etmez. Çünkü ayette "incitilmemeleri"
ifadesi genel bir incitilmekten bahsetmektedir. Zira taciz
etmek psikolojik ve sosyal baskı yolu ile de gerçekleşebilmektedir. Günümüzde Taliban, IŞİD gibi örgütlerin
yanlış İslami yorumları nedeniyle, Müslüman olmayan
birçok ülkede İslam ve terör aynı safta değerlendirilmekte, bir kadının bu ülkelerde kara çarşaf veya peçeli olarak
dışarıya çıkması, onun terör simgesi olarak görülmesine
ve bu yüzden de psikolojik ve sosyolojik baskıya uğramasına sebep olabilmektedir. Bu nedenle kadınlar bu ülke41
Hurafeler ve Gerçekler
lerde öyle bir kıyafetle dışarıya çıkmalıdır ki bu tür tacizlere de uğramasınlar.
Ahzab Suresi 59. ayette dikkate alınması gereken önemli
bir başka husus da
"‫ ذلک ادنی‬/ zelike edna" daha uygun şeklinde ismi tafdil
olan
"‫ذلک ادنی‬/zelike edna yani “daha uygun" kavramı ile bir kıyaslama yapıldığıdır. Yani bu tanım ile "öyle yaparlarsa
da uygun olabilir" anlamı verilmektedir. Kısaca "Cilbab"ın
emir/farz değil de talim/tavsiye olduğunu ayet sıyağı/bütünlüğünden anlamaktayız. Sonuç olarak bu durum
Allah'ın farz bir emri değil, tavsiyesidir.
Nur suresi 31. ayete baktığımızda ise örtünmenin kadınlar
üzerinde Cenab-ı Hakk’ın bir tavsiyesi değil, emri olarak
geldiğini görmekteyiz. Demek ki Müslüman kadınlar için
Nur Suresi 31. ayetteki gibi örtünmek farzdır. Dolaysıyla
bu ayeti daha detaylı ve net anlamak son derecede önemlidir.
Nur Suresi 31. Ayet:
َّ
َ ‫وج ُه َّن َوَا ُي ْبد‬
َ ‫صاره َّن َو َي ْح َف ْظ َن ُف ُر‬
َ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ‫َو ُقل ل ْل ُم ْؤم َن‬
‫ين ِز َين َت ُه َّن ِإا َما‬
ِ ِ ِ
ِ
ِ ِ ‫ات يغضضن ِمن أب‬
َ َ َّ ُ ُ َ ْ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ َ
َ ‫وبه َّن َ َوا ُي ْبد‬
ُ
ْ‫ين ز َين َت ُه َّن إ َّا ل ُب ُع َولته َّن َأ ْو َآبائه َّن َأو‬
ُ
ِِ
ِِ ِ ِ
ِ َِ ‫ظهر ِمنها وليض ِربن ِبخم ِر ِهن على جي‬
ِ ِ
َْ َّ َ َ َ َ ْ َ َّ َ ْ
َ
َ
َ َ
َ َ َ
َ
ْ
‫َآباء ُب ُعول ِت ِه َّن أ ْو أ ْب َن ِائ ِه َّن أ ْو أ ْب َناء ُب ُعول ِت ِه َّن أ ْو ِإخ َو ِان ِه َّن أ ْو َب ِني ِإخو ِان ِهن أو ب ِ َني أخو ِات ِهن أو‬
َ َ َ َ ْ ْ ْ ُ ْ َ َ َّ َ َّ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ َ َّ َ
َ َ َّ ْ
‫ين ل ْم‬
‫الطف ِل ال ِذ‬
ِ ‫الرج ِال أ ِو‬
ِ ‫ِنس ِائ ِهن أو ما مل َكت أيمانهن أ ِو الت ِاب ِعين غي ِر أو ِلي‬
ِ ‫اْلرب ِة ِمن‬
َ ُ ُ َ َّ َ
ْ َ
ْ ُ َ َ َ ْ ُ َّ ُ ْ َ َ ْ ْ َ َ َ َ
َ
َ َ ََ
‫النساء وا يض ِربن ِبأرج ِل ِهن ِليعلم ما يخ ِفين ِمن ِزين ِت ِهن وتوبوا ِإَلى‬
ِ ‫يظ َه ُروا على ع ْور‬
ِ ‫ات‬
ْ َ
ُ َّ َ
َّ
‫الل ِه َج ِميعا َأ ُّي َها اْلُ ْؤ ِم ُنو َن ل َعلك ْم ُت ْف ِل ُاحو َ َن‬
42
Kadına Dair
Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ
zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev
âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi
buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî
ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne
evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne
lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).
31-Mümin kadınlara söyle: Bakışlarını kısıtlasınlar.
Ferçlerini (avert yerlerini) korusunlar ve (o bölgedeki)
ziynetlerini açığa vurmasınlar. Kendiliğinden bilinen
süsleri hariç. Örtülerini/ başörtülerini yakaları üzerine
vursunlar ve (o bölgedeki) ziynetlerini açığa vurmasınlar. Ancak aşağıdaki kişilere gösterebilirler: buulatıhınne/bealleri yahut beallerinin babaları yahut beallerinin
oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin oğulları
yahut kendileri gibi kadınlar yahut ellerinin altında bulunanlar yahut rağbeti olmayan hizmetinde bulunan erkekler yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz
anlayacak yaşa gelmemiş erkek çocuklar. Gizlenmiş süslerini bildirmek için ayaklarını öyle yere vurmasınlar.
Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa
erebilesiniz!" (Nur 24:31)
Yukarıdaki ayeti doğru anlamak için ilk önce ayette geçen
kelimelerin anlamlarını doğru kavramak zorundayız.
43
Hurafeler ve Gerçekler
İlk olarak ayette "bakışların kısıtlanması" emredilmektedir. Bu emrin hem mümin erkeklere, (Nur 30) hem de
mümin kadınlara ilk olarak gelmesi, emrin çok önemli olduğunu göstermektedir. Çünkü kadınların ve erkeklerin
bakışlarında kısıtlama olmazsa, insanların üzerindeki giysiler şehvetle bakan günahkâr gözleri engelleyemez. Bu
yüzden tesettürde başkalarının bakışları ölçü alınmaz.
Nur Suresi 31. ayette geçen "‫ بعلتهن‬/buulatihinna" kelimesi
meallerde "eşleri" diye çevrilmiştir. Fakat bu çeviri doğru
değildir. Ayette geçen emirler göz kısıtlanması ve örtünme ile ilgili olup, kadınlara ziynetlerini bazı kişilere gösterebilme izni vermektedir. Bu ayette istisna olarak sayılan
kişiler arasında eşlerin bulunması izah edilemez bir durumdur. Zira Mü minun Suresi 5-6 ayetlere göre kadın ve
erkeklerin vücutlarını eşlerine/zevclerine göstermesinin
helal olduğu belirtilmektedir.
Nur Suresi 31. ayette “eşleri” denmek istenseydi kelime
"‫ بعلتهن‬/buulatihinna" değil "‫ ازوجهن‬/ezvecihinne” olarak
gelirdi. Demek ki ‫ازوجهن‬/ezvecihinne kelimesi ile "‫ بعلتهن‬/
buulatihinna" kavramları birbirlerinden farklıdır. "‫ بعلتهن‬/
buulatihinna" kavramının geçtiği başka ayetlere bakarsak,
kelimenin ne anlama geldiğini daha doğru anlayabiliriz:
Bakara Suresi 228. ayet:
َ ْ َّ َ َ َ ُ َ َّ َ ُ ْ َ
ََ
ْ َ َ
َ
ُ َ ََ َ
‫ص َن ِبأ ُنف ِس ِه َّن ثالثة ق ُر َو ٍء َوا َي ِح ُّل ل ُه َّن أن َيك ُت ْم َن َما خل َق الل ُه ِفي‬
‫واْلطلقات يترب‬
َ
َ
ْ
ْ ُ ََ ْ َ َ
ْ
َّ ُ َّ ُ
َّ َ َ
َْ َ
‫اآلخ ِر َو ُب ُعول ُت ُه َّن أ َح ُّق ِب َر ِد ِه َّن ِفي ذ ِلك ِإن أرادوا‬
ِ ‫أ ْرح ِام ِهن ِإن كن يؤ ِمن ِبالل ِه واليو ِم‬
َ
َّ ْ َّ َ َ َ ْ
ُ
ٌ
ْ َ ْ َّ َ َ
ٌَ ‫وف َوِل ِلر َج ِال َعل ْي ِه َّن َد َر َجة َوالل ُه َع ِز ٌيز َحك‬
‫يم‬
ِ ‫ِإصالحا ول ُهن ِمث ُل ال ِذي عل ْي ِهن ِباْلع ُر‬
44
Kadına Dair
Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete
kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel
yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne
mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli
aleyhinne
dereceh(derecetun),
vallâhu
azîzun
hakîm(hakîmun).
228-Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç âdetten temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhıret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları
buulatihinna/beallleri bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse (boşandıkları karılarını) geri
almaya herkesten daha çok hak sahibidirler…"
(Bakara 2:228)
Ayetlerde geçen "‫ بعلتهن‬/buulatihinna" kelimesi çevrilerde
"eşleri" olarak yazılmıştır. Karılarını boşamış erkekler için
artık eş (zevc) kelimesi kullanılamaz. Bakara 228. ayette
de "eşleri" diye çeviri yapılması, bu kadınların sanki boَ َّ َ ُ ْ
şanmamış olduğunu göstermekte ve " ‫ات‬
َ ُ ‫ اْلطلق‬/ mutallakâtu yani boşanmış kadınlar " ifadesi ile çelişmektedir.
Bu yüzden bu ayette "‫ازوجهن‬/ ezvecihinne" değil "‫بعلتهن‬
/buulatihinna" olarak geçmektedir. Bu durumdan yola
çıkarak Nur Suresi 31. ayette geçen "‫ بعلتهن‬/buulatihinna"
kelimesinin iddet dönemindeki boşanmayı kast eden sabık/boşandığı eşler olduğu sonucuna varmaktayız. Bo45
Hurafeler ve Gerçekler
şanmış ama hala eşinin evinde kalmak zorunda olan (Bakara Suresi; 228) kadınların, aynı evde yaşayan ama artık
ona eş sayılmayan sabık eşleri yanında sürekli kapanmaları onları zorluğa sokacağından, Allah-u Teala böyle bir
kolaylık sağlamıştır.
"‫ بعلتهن‬/buulatihinna" kelimesinin geçtiği bir başka ayet ise
şöyledir:
Hud Suresi 72. ayet:
ٌ ‫َق َال ْت َيا َو ْي َل َتى َأ َأل ُد َو َأ َن ْا َع ُج‬
ٌ ‫وز َو َه َذا َب ْع ِلي َش ْيخا إ َّن َه َذا َل َش ْي ٌء َعج‬
َ‫يب‬
ِ
ِ
ِ
Kâlet yâ veyletâ e elidu ve ene acûzun ve hâzâ ba'lî
şeyhâ(şeyhan), inne hâzâ le şey'un acîb(acîbun).
72-Vay halime! Ben böyle kocamış bir kadın kocamış bealimden doğuracak mıyım? Bu gerçekten şaşırtıcı bir
şey!' dedi. (Hud11:72)
Bu ayetten anlaşıldığı üzere: demek ki cinsel iktidara sahip olmayan erkeklere "‫زوج‬/zevc" değil "‫بعل‬/beal" denmektedir. Sözlüklere bakıldığı zaman "‫ بعل‬/beal" kelimesinin
anlamı bir şeyin sahibi/maliki şeklinde geçer. (Mu'cemul
Maka-yisu Fil Lugah, ‫بعل‬
Kavramı) Öte yandan Bakara
Suresi 2/230. ayette "‫بعل‬/beal" değil "‫زوج‬/zevc" kelimesi
geçmektedir:
َ ‫َفإن َط َّل َق َها َف َال َتح ُّل َل ُه من َب ْع ُد َح َّت َى َتنك َح َز ْوجا َغ ْي َر ُه َفإن َط َّل َق َها َف َال ُج َن‬
‫اح‬
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
َ
ْ
ََ َ َ ََْ
َْ َ ُ َ ُ
ُ
َ
ُ
َّ
َ
ُ
َ
ُ
َ
ُ
َ
ُ
َ
َ
‫علي ِهما أن يتراجعا ِإن ظنا أن ي ِقيما حدود الل ِه و ِتلك حدود الل ِه يب ِينها ِلقو ٍم‬
َ
‫َي ْعل ُمو َ َن‬
46
Kadına Dair
Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha
zevcen gayrah(gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha
aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh
(hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Erkek boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir kocayla
(ZEVC) evlenmeden kendisine helâl olmaz. O (vardığı adam) da
bunu boşarsa, Allâh'ın sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde (eski karı kocanın) tekrar birbirlerine dönmelerinde
kendilerine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır.
(Allah) bunları, bilen bir toplum için açıklamaktadır. (Bakara:
2/230)
Dikkat edilirse ayette, başka birisiye evlenen kadının kocası "‫زوج‬/zevc" olarak tanımlanmaktadır. Zaten bu durum
hadislerle de örtüşmektedir. Kuran’a göre bir kadın ile
kocası üç kere boşandıktan sonra kadın başka biriyle evlenmeden tekrar evlenemezler. Ayetten de anlaşılacağı gibi yapılan bu nikâhta koca için “zevc” kelimesi geçmektedir. Yani kadının başka bir adamla yaptığı evlilik gerçek
bir evlilik olmak zorundadır. Kadının yapacağı bu evlilikte ikinci eşiyle cinsel olarak beraber olmasının gerekliliği
fakihler tarafından da söylenmektedir. Ancak onlar bu
hükmü Kuran’a değil de hadislere bağlamaktadırlar. Oysa
ayet tam da bunu belirterek kadının ikinci eşiyle gerçek
bir evlilik yapması gerektiğini göstermektedir. Demek ki
"‫زوج‬/zevc" cinsel ilişkide bulunan eşler için kullanılmaktadır.
47
Hurafeler ve Gerçekler
Sonuç olarak ayetlerde kadın erkek ilişkilerinin "‫ازوجهن‬/
ezvecihinne" ya da "‫ بعلتهن‬/buulatihinna" olarak farklı kelimelerle ifade edilmesi önemli bir ayrıntıdır.
Çünkü bu
kelimeler ayrı durumları ifade etmemektedir. İki kelimenin ortak anlamı ise ikisinin de sorumluluk ve sahip anlamında olmalarıdır. Buna göre her "‫زوج‬/zevc" aynı zamanda "‫ بعل‬/beal" sayılır, ama her "‫ بعل‬/beal", "َ‫جوز‬/zevc"
değildir. Nur Suresi 31. ayette açıklanması gereken bir diğer kavram ise "‫ خمرهن‬/ humurihinne" kavramıdır. Bu kelime aslında örtü demektir. İfrat ve tefrite düşenler tarafından yapılan; Kuran’da başörtüsü var mı yok mu tartışması "‫ خمرهن‬/ humurihinne" kelimesine farklı anlamlar
verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Tabi ki örtü olduktan sonra başörtüsünü de kapsayacaktır. Önemli olan "‫ خمرهن‬/ humurihinne" nin nasıl örtü olduğu değil, bu örtünün nereyi kapatması gerektiğidir. İşaret eden parmağa değil, işaret edilen şeye bakmalıyız. Aslında Arabistan’da erkekler de kadınlar da başörtülü gezerler çünkü başı açık olmaları iklime uygun değildir.
Ama onların örtünme şekillerinin İslam dinine göre pek
doğru olmadığı bu durumun ayetle düzeltilmesinden anlaşılır.
Nur Suresi 31. ayette geçen bir yanlışlık da "‫زینتهن‬/ ziynetihinne" kelimesinin yanlış anlaşılmasıdır. Hangi ziynetlerin örtüleceği konusu tartışmalı bir konu haline getirilmiştir. Kimilerine göre kadının tüm vücudu, kimilerine göre
48
Kadına Dair
sadece takıları, kimilerine göre ise süs malzemeleri (sürme, oje…) ziynet sayılmaktadır. Bunların hepsinin ziynet
olduğu doğrudur, ama önemli olan ayette hangi ziynetten
bahsedildiğidir. Meallerde; çok önemli bir durum olan
"‫و ا یبدین زینتهن‬/(vele yubdine ziynetehinne illa) " ifadesinin
iki kere kullanılmış olması dikkate alınmamıştır:
Ve ziynetlerini açığa vurmasınlar… hariç.
Buradaki ziynetin ne olduğunu anlamamız için ayette
onun hangi emirden sonra geldiğine dikkat etmeliyiz:
Birinci defa:
"Ferçlerini (avret yerlerini) korusunlar" emrinden sonra
geçmekte ve o ifadeye vav harfiyle atıfta bulunmaktadır.
Buradaki vav ‫" واو "تفسيریه‬/vav tefsiriye “açıklayıcı vav”
olup, kadının “ferc” bölgesinin” açığa vurulmaması gerektiğini göstermektedir. Kendisinden belli olan yerleri istisna sayılmaktadır. İstisna edilen, kendiliğinden belli olan
ziynet ise kadınların yapısal olan özel vücut hatlarıdır diyebiliriz.
İkinci defa:
" ‫و ا یبدین زینتهن‬/(vele yubdine ziynetehinne illa) "
Ve ziynetlerini açığa vurmasınlar… Hariç.
İfadesi de örtülerini yakaları üzere vursunlar emrinden
sonra gelmekte ve burada da " ‫( " واو "تفسيریه‬vav tefsiriye)
açıklayıcı bağlacı ile geçmektedir. Bu durum onun hangi
49
Hurafeler ve Gerçekler
ziynet olduğunu anlatır. Kadının göğüslerinin, onun ziyneti olarak değerlendirildiğini, örtülerini yakaları üzere
vursunlar emrinden anlaşılmaktadır. Bu bölgeye yüz, göz,
burun, saç diye yorumlamak Kuran’a zorlama yapılarak
yüklenen yorumlardır. Tesettürün amacı kadınların güzelliklerini kapatmak değil, onların iffetli olmalarını ve iffetli
bilinmelerini sağlamaktır.
Burada bir başka önemli nokta da sürekli evinde bulunan
kadınların örtünme ihtiyacının olamayacağından, tesettür
emri ile ilgili ayetlerin kadının sosyal hayatta bulunmasını
onayladığıdır.
Nur Suresi 31. ayetteki yanlış anlaşılan ifadelerden bir diğeri
َّ َ
َ َ ْ ْ ‫التابع َين َغ ْير ُأ ْولي‬
" ‫ال‬
َ ِ ‫الر َج‬
ِ ِ ‫أ ِو‬/ev tâbiîne gayri ulîl irbeti miner
ِ ِ ِ
ِ ‫اْلرب ِة ِمن‬
ricâli " olup, “rağbeti olmayan erkekler” tanımıdır. Bunu
‘erkeklikten kesilmiş veya cinsel kudreti olmayan erkek’
diye çevirmek yanlıştır. Cinsel kudrete sahip olmadığı
halde şehvetle bakan erkeklerin sayısı oldukça çoktur. Ölçü erkeklerin cinsel kudrete sahip olmaları ya da olmamaları değil, hizmette bulundukları kadınlara karşı cinsel arzularının olmamasıdır. Örneğin kadın hastalıkları ve doğum doktorları aslında kadınların hizmetinde bulunan
erkekler arasına girerler. Bu erkekler, kadınların cinsel organlarına baksalar bile onlara karşı tahrik olmaları söz
konusu olamaz. Bu dediğimiz, kadın uzmanlar varken, ilk
olarak erkekleri tercih etmemiz gerekir anlamına gelmeَّ َ
َ َ ْ ْ ‫التابع َين َغ ْير ُأ ْولي‬
mektedir. Ama ayette " ‫ال‬
َ ِ ‫الر َج‬
ِ ِ ‫أ ِو‬/ev tâbiîne
ِ ِ ِ
ِ ‫اْلرب ِة ِمن‬
50
Kadına Dair
gayri ulîl irbeti miner ricâli" olarak geçiyorsa,
bunların
kimler olduğunu doğru bilmemiz gerekmektedir.
Tesettürle ilgili yanlış anlaşılan ayetlerden birisi de Nur
suresi 60. ayettir:
َّ
َ ‫اح َأن َي‬
َ ُ ‫َو ْال َق َو‬
ٌ ‫س َع َل ْيه َّن ُج َن‬
َ ‫الال ِتي َا َي ْر ُجو َن ِن َكاحا َف َل ْي‬
‫ض ْع َن ِث َي َاب ُه َّن‬
‫الن َساء‬
ِ ‫اعد ِمن‬
ِ
ِ
َّ َ َّ ُ َّ ٌ ْ َ َ ْ ْ َ ْ َ َ َ َ
ُ
ََ َْ
َ
َ
َ
ٌ
ٌ‫يم‬
َ ‫ات ِب ِزين ٍة وأن يستع ِففن خير ل َهن والله س ِميع ع ِل‬
ٍ ‫غي َر ُمتب ِرج‬
Vel kavâıdu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan fe leyse
aleyhinne cunâhun en yeda'ne siyâbehunne gayra muteberricâtin bi zînetin ve en yesta'fifne hayrun lehunn(lehunne), vallâhu semîun alîm(alîmun).
60-Evlenme umudu olmayan kocamış/işlevselliğini yitirmiş kadınların, avret yerlerini (bi zinetin)açmamak
şartı ile giysilerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur.
İffetli davranmaları kendileri için daha iyidir. ALLAH
İşitendir, Bilendir." (Nur 24:60)
َ ََ َْ
Nur Suresi 60. ayette geçen َ‫ات ِب ِز َين ٍة‬
ٍ ‫غي َر ُمتب ِرج‬/gayra muteberricâtin bi zînetin yani “ziynetlerini açmaksızın” ifadesindeki "ziynet" kelimesini, Nur 31. ayetteki "ziynet" kelimesinin iki çeşit anlamından, birisi olan "avret yerleri" olarak
çevirmek uygun görülmüştür. Eğer ayette her iki anlamdaki ziynet kast edilmiş olsaydı, o zaman Nur suresi 60.
ayette tarif edilen kadınların diğer kadınlardan farkı olmazdı ve dolayısıyla onlara özel ruhsat vermenin bir anlamı kalmazdı. Buna ek olarak yine Nur Suresi 60. ayeti,
bütün meallerde "hayızdan kesilmiş kadınlar" şeklinde
yanlış olarak çevirilmiştir. Aslında hayızdan kesilen ka51
Hurafeler ve Gerçekler
dınlar için Kuran’da "‫ "یئسن من اْلحیض‬yeisne min el mahidı/adetten kesilmiş (Talak süresi 4 ayet) ifadesi geçmekَ ُ ‫و ْال َق َو‬/ve
َ
tedir. Bu ifade varken neden bu ayette ‫الن َساء‬
ِ ‫اعد ِمن‬
ِ
kavaidu minen nisa/ işlevselliğini yitirmiş kadınlar” taََْ
nımı kullanılmış olsun? Nur suresi 60. Ayette geçen "َ‫اع ُد‬
ِ ‫القو‬
/kavaid" kelimesinin doğru anlamını bulmak için aynı
kavramın geçtiği başka ayetlere bakmak zorundayız.
Maide süresi 24. ayette şöyle geçmektedir:
ََ
َ ‫وس ى إ َّنا َلن َّن ْد ُخ َل َها َأ َبدا َّما َد ُام ْوا ف َيها َف ْاذ َه ْب َأ‬
َ ‫َق ُال ْوا َيا ُم‬
‫نت َو َر ُّب َك فقا ِتال ِإ َّنا‬
ِ
ِ
َ َُ َ
‫اع ُدو َ َن‬
ِ ‫هاهنا ق‬
Kâlû yâ mûsâ innâ len nedhulehâ ebeden mâ dâmû fîhâ
fezheb ente ve rabbuke fe kâtilâ innâ hâhunâ
kâıdûn(kâıdûne).
24-(Onlar); “Ey Mûsâ, kesinlikle biz onlar orada olduğu sürece asla oraya girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin,
böylece ikiniz savaşın, biz mutlaka burada (sizlere karışmadan ) otururuz/kaidin” dediler.(Maide5:24)
"Kaada/kaidin kelimesi somut anlamda oturmayı değil,
bir işe girişmeme, yapmaya kalkışmamayı ifade etmektedir. Dolayısıyla; Nur Suresi 60. ayetteki kadınların yaşlı,
sakat, bir işe girişemeyecek şekilde pasif durumda olanları için örtünme emri kolaylaştırılmıştır. Eğer, elimizdeki
meallerde olduğu gibi "kavaid" kelimesine hayızdan kesilen kadınlar olarak anlam verirsek, o zaman erken hayızdan kesilen kadınlara da o ruhsatı vermiş oluruz ki buna
kimsenin hakkı yoktur.
52
Kadına Dair
Nur Suresi 60. ayet meallerinde yapılan başka bir yanlışlık
da
َ
َّ
َ َ
َ
‫الن َساء الال ِتي ا َي ْر ُجون ِنكاحا‬
ِ ‫ ِمن‬/min nisâillatî lâ yercûne nikâhan
ifadesinin evlenmeye arzu ümidi kalmamış kimse olarak
çevrilmesidir. Doğru çeviri ise "ümidi olmayan" şeklindedir. Çünkü bir kadının ümidi olmasa da evlenmeye arzusu olabilir. Yani herhangi bir hastalık dolaysıyla mesela
felç olmuş (genç olsa bile) kadınlar avret yerlerini açmamak şartı ile giysilerini çıkartabilirler. Öte yandan erken
yaşta hayızdan kesilen kadınlara giysilerini çıkartma ruhsatı verilemez. Dolaysıyla menopoz dönemine girmeyi
ruhsat olarak görmek yanlıştır.
Konumuzla ilgili; ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün tarihi kaynaklarla delillendirilmiş Kuran’daki İslam adlı kitabından bir alıntı getirmek istiyorum:
"Nur 31. Ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu
emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama
ile bile mümkün olmaz… " 1
Sonra Cessas’ın, Ahkam-ul Kuran adlı kitabında Nur suresi 31. ayet tefsirinde “sadece göğüs ve boyunların” örtülmesinin emredildiği, Said bin Cübeyr'in de “kadınların
saçlarının açılması haram değil, mekruhtur…” şeklindeki
ifadesi tarihi kaynaklardaki ulemaların görüşünü göster1
Yaşar Nuri Öztürk Kuran’daki İslam, Yeni Boyut, 45. Baskı,s:432.
53
Hurafeler ve Gerçekler
mektedir. Bu durumda hangi “icmadan bahissedilir” diye
eklemektedir.
"Kuran ve sünnetin verileri abdest uzuvlarının örtünmeye
dâhil olmadığını göstermektedir. Kaldı ki kolların dirseklere kadarının avret olmadığını, yani örtünmeye dâhil bulunmadığı başka fakihlerce de dile getirilmiştir. Irak fıkıh
ekolünün babası sayılan İbrahim en nesai (ölm. 96-714)
bunların başında gelir. (bk. Taberi; Tefsir, 18/120) imam
Abu Yusuf (ölm. 182-798), imam es Se- rahsi (ölm. 4831090), Abdullah el-Mavsılı (ölm. 684- 1285), İbnü Nüceym
(ölm. 971-1563) bunlardan bazılarıdır.2
Tesettürle ilgili ulemanın yaptığı büyük yanlışlardan biri
de; mezheplerin ittifak halinde kabul ettikleri, hür kadın
ve cariyelerin örtünmesi arasına (zahiriler hariç) fark
koymalarıdır oysa böyle bir ayrımın Kuran'da hiçbir dayanağı yoktur. Mezhepler arasında çok az farklılıkla birlikte genel görüş olarak; cariye kadının baş örtme hakkı
yoktur ve avret yerleri de göbek deliği ile diz kapağı arası
sayılmıştır.
Tesettür bahsi sonunda şunu de eklemek isterim ki; Peygamberimiz döneminde müşrik ve Müslümanlar kıyafetleri ile birbirlerinden ayırt edilmezlerdi. Ebu Leheb'in giyindiği kıyafeti peygamberimiz de, diğer Müslümanlar da
giyiniyordu. Öyleyse örtünme konusunda İslam’da şekilcilik önemli değil, asıl önem arz eden iffetli ve erdemli
olmaktır. Gördüğümüz gibi tesettür ile ilgili ayetlerin ço2
54
A.g.e, s:433.
Kadına Dair
ğunda yanlış çeviri, saptırma ve yanlış anlamlandırma bulunmaktadır.
Araştırma sonucu:
1. Kadınların toplumda giydikleri kıyafet hem tacize
uğramalarını engellemeli ve hem de iffetli bireyler
olduklarını belli etmelidir. (Ahzab, 33:59);
2. Kadınların örtünmesi gereken bölgeler ayette çok
açık ve net ifade edildiği için, onun dışındaki bölgelerin kapatılmasını Allah’ın emri olarak değerlendirmek, Kuran’a kendi görüşlerinizi eklemektir;
3. Kadınların yüzünün kapanması hiçbir ayetle desteklenmemektedir. Hatta bu görüşe zıt ayet bulunur. (Ahzab, 33:52)
4. Allah-u Teâlâ, Kuran-ı Kerim'i "Hakim" sıfatı ile
tanıtmıştır. Kuran'da bazı kelimelerin yerine başka
kavramlar kullanması kuşkusuz O'nun hikmetinden kaynaklanır. Allah'ın Nur Suresi 31. ayetteki
"humurihinna, buulatihinna" gibi farklı kavramları
kullanması da boşuna değildir.
5. Namaz kazaya bırakılamaz. Namazın belli vakitlerde yapılması farz kılınan bir ibadettir. Kadınların abdest almak için kollarını dirseklere kadar yıkaması gerekmektedir. Dolayısıyla o bölgelerin
açılabilmesi gerekmektedir. Peygamber döneminde; erkek ve kadınların aynı camide ve aynı mekânda abdest aldıkları tarihi kaynaklarda geçmektedir. Bu durumda kadınların erkeklerin olduğu
mekânlarda abdest alabilmek için kollarını açma55
Hurafeler ve Gerçekler
ları gerekmektedir. Bu da günümüz tesettür mantığı ile örtüşmemektedir.
6. Müslüman kadın başörtüsü ile İslam dinine girdiğini ilan etmek zorunda değildir. Özellikle başörtüsünün yasak olduğu ülkelerde, kadınların başlarını örtmeden normal yaşamlarını devam ettirip
ettiremeyeceği sorgulanırsa (Mümin süresi 40:28)
cevabımız şu şekilde olacaktır:
kişilerin Müslü-
man olduğunu ilan etmesi değil, Müslümanlığı yaşamaları farzdır.
Tesettür konusunda insanları doğru bilgilendirmek, bazılarının iddia ettikleri gibi tesettürlü ka- dınların açılmasına değil, açık gezen kadınların aslında örtünme emirlerinin zor olmadığını anlamalarına ve onların da İslam'a uygun örtünmelerine sebep olacaktır.
56
Kadına Dair
Kadının Dövülmesi
Kadınları mağdur duruma sokan konulardan bir başkası
da Kuran’da kadınların dövülmesine izin verildiği iddiasıdır. Gerçekten Kuran’da kadınların dövülmesi ile ilgili
emir bulunuyor mu? İlk önce net olarak söyleyelim: Evet!
Öyle bir emir var, ama o emir sadece kadınlara yönelik
değil, zina sucunu işleyen erkek ve kadınlara ilgilidir.
2-Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüz
celde vurun… (Nur 24:2)
Ama burada söylemek istediğimiz şey Nisa suresi 34.
ayetle ilgilidir. Bu ayeti olduğu gibi açıklamaya çalışacağız. Birçok ayet mealinde olduğu gibi burada da yanlışlar
olduğu kanaatindeyiz. Nisa 34. ayeti şöyledir:
ْ َُ َ
َ ‫ال َق َّو ُامو َن َع َلى‬
ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ ُ َ َّ َ َ
ُ ‫الر َج‬
‫ض َو ِب َما أنفقوا ِم ْن‬
ِ
ٍ ‫النساء ِبما فضل الله بعضهم على بع‬
ِ
َ‫َ َ َ ُ َ َّ َ َ ُ ن‬
َ ْ ٌ َ َ ٌ َ َ ُ َ َّ َ ْ َ ْ َ
ْ
‫أمو ِال ِهم فالص ِالاحات قا ِنتات حا ِفظات ِللغي ِب ِبما ح َِفظ الله والال ِتي تخافو‬
ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ َّ ُ ُ ْ َ
َ ُ ُ
َ َ‫وه َّن في ْاْل‬
ُ ‫وه َّن َو ْاه ُج ُر‬
ُ ‫وز ُه َّن َفع ُظ‬
‫ض ِاج ِع واض ِربوهن ف ِإن أطعنكم فال تبغوا‬
‫نش‬
ِ
ِ
َ
َ ًّ َ َ َ َ َّ
َّ
َ
‫َعل ْي ِهن س ِبيال ِإن الله كان ع ِليا ك ِبيرا‬
Er ricâlu kavvâmûne alân nisâi bi mâ faddalallâhu
ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim.
57
Hurafeler ve Gerçekler
Fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe
ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fîl medâcıı
vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne
sebîlâ(sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîran).
34-ALLAH her birine farklı özellikler verdiği ve erkekler
nafaka verdikleri için onlar (erkekler) kadınları gözetirler. Evlilik için uygun (salihat) kadınlar- aile düzenine
boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (aile)
sırlarını korurlar. Bu yasalara uymamaları (nüşuz)
doğrusunda endişe duyduğunuzda kadınlara öğüt veriniz, sonra yataklarınızı ayırın ve (o da etkilemedi ise)
onları çıkarınız/uzaklaştırınız. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.(Nisa 4:34)
Genelde tüm meal ve tefsirlere baktığımız zaman ‫صالحات‬/
salihat kelimesine ‘iyi, erdemli kadınlar’ anlamının verildiğini görüyoruz. Oysa bizim görüşümüzce, ayette geçen
bu ifade iyi, erdemli manasında değil, ailenin düzenini belirtmek amacıyla asıl sözlük anlamlarından biri olan El- leti tüslehü “uygun olan” manasında kullanılmıştır.
Bu ayeti “aile hayatı (evlilik)” ile ilişkilendirmemizin sebebi ise ayette geçen erkeklerin nafaka vermelerinden
bahseden bölümüdür ve ayetin bütünlüğü için bu ayetin
aile hakkında olması gerekmektedir zira bir sonraki ayette
ailede boşanma olayından bahsetmektedir. Demek ki burada kullanılan “uygun kadınlar” tanımı ile zihinlere ‘aile
58
Kadına Dair
hayatı için uygun kadınlar’ gelmesi gerekmektedir. Ayette
aile hayatı için uygun kadınların özellikleri de şöyle açıklanmaktadır: aile düzenine boyun eğen ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (aile)
sırlarını koruyan kadın-
lar.‘Sırları’ diye çevirmemizin sebebine gelirsek; ayette taَْ ٌ َ َ
nımın ‫ات َِللغ ْي ِب‬
‫حا ِفظ‬/hafizat lil-gayb olarak geçmesidir.
‘Hafizat’ ‘koruyan kadınlar’ demektir. Öte yandan ‘gayb’
ise ‘gözükmeyen, gizli şey’ manasındadır. Bu bağlamda
bu tanımı ‘sırlar’ diye çevirmeyi daha uygun bulduk. Çoğunluk, hatta belki de tüm müfessirlerin ‘hafizat fi giyabi
zevcihi’ yani ‘eşleri yanında bulunmadığı halde’ ya da
‘tek başlarına olsalar bile’ şeklindeki anlamı doğru bulmuyor burada kastedilenin ‘aile sırlarını koruyan kadınlar’ olduğunu düşünüyoruz.
َ ُ ُ َ ُ َ َ َّ
Ayetin devamındaki ‫ن‬
َ َّ ‫ َوالال ِتي تخافو َن نشوز ُه‬/Vellâtî tehâfûne
nuşûzehunne (tanımını ‘sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden endişe ettiğinizde” yerine yukarıda sayılan ‘yasalara
uymamalarından endişe duyduğunuzda’ olarak çevirmemizin sebebi ise ayetin bütünlüğüne dikkat etmemizden kaynaklanmaktadır. Çoğunluk müfessirlerin iddia ettikleri gibi ‘kadınların ihanet etmesi’ yâ da ‘erkeklere karşı
itaatsizlik etmeleri durumunda nüşuz) olarak çevrilen
manalara katılmadığımızı belirterek, bu manaların ayetin
ve Kuran’ın bütünlüğü ile uyuşmadığını düşünüyoruz.
ُ
Özellikleَ‫ نشوز‬/nüşuz kelimesinin geçtiği başka bir ayete
bakarsak ki orada erkeklerin nüşuzü söz konusudur- durumu daha net anlarız.
59
Hurafeler ve Gerçekler
Eğer ‘nüşuz’ kelimesini bazılarının yorumladığı gibi ‘zina
yapmak’, ‘iffetsizlik yapmak’ anlamında kabul edersek, o
zaman Nisa suresinin 128. ayetini açıklamak mümkün
olmaz. Zira iffetsizlik yapmak hem kadın ve hem erkek
için caiz olmayan bir suçtur. Hâlbuki Nisa suresi 34. ayette ‘nüsuz’ yapan kadına dövülme cezası verilirken Nisa
suresinin 128. ayeti aynı eylemi yapan erkek için bağışlanmayı istemektedir. Bu kadar çelişkili sonuçlara varmak
Kuran’ın kullandığı kavramlara gelişi güzel anlam verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Ayet şöyle demektedir:
ْ ‫َوإن ْام َ َرأ ٌة َخ َاف ْت من َب ْعل َها ُن ُشوزا َأ ْو إ ْع َراضا َف َال ُج َن ْا َح َع َل ْيه َما َأن ُي‬
‫ص ِل َاحا َب ْي َن ُه َما‬
ِ
ِ
ِِ
ِ
ِ
َ
ُ َ ٌ ْ َ ُ ْ ُّ َ ْ ُ
ُّ ‫س‬
َ ‫الش َّح َوإن ُت ْحس ُن ْوا َو َت َّت ُق ْوا َفإ َّن الل َه َك‬
ُ‫األنف‬
ْ
َ‫ان بما‬
ُ
َ
‫صلاحا والصلح خير وأح ِضر ِت‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ َ ُ َ
‫ت ْع َملون خ ِبيرا‬
Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe
lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ (sulhan). Ves sulhu hayr(hayrun). Ve uhdıratil enfusuş
şuhh (şuhha). Ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne
bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).
128-Bir kadın ayrıldığı eşinin (beal) yasalara uymaması
(nüşuz) konusunda yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe duyarsa, uzlaşmayla aralarını düzeltmelerinde bir sakınca yoktur. Uzlaşma daha iyidir. Ve kalplerde bencil ve kıskanç hissi hazır bulunuyor. (Buna
rağmen) İyilik yapar ve erdemli davranırsanız, elbette
ALLAH yaptıklarınızı haberdardır. (Nisa 4:128)
60
Kadına Dair
Ayete dikkat ederseniz kocalar için ‘beal’ kelimesinin kullanıldığını göreceksiniz. (Beal kelimesi ile ilgili açıklamaları kitabimizin ‘Kuran’a göre örtünme’ bölümünde detaylıca açıkladık.) Ama ne yazık ki tüm mealciler bu kavramı ‘kocaları’ olarak çevirmişlerdir ki son derecede yanlıştır. Ama biz burada sadece çevirilerdeki mantığa aykırı
olan duruma değineceğiz.
Buradaki durum boşanmış olan çiftlerin barışmalarında
sakınca olmadığından bahsetmektedir. Ayette geçen bealkarısını boşamış fakat aynı evde iddetin bitmesini bekleyen kocayı tanımlamaktadır. (Eğer erkek karısını boşarsa
(talak) iddet döneminde karısını evden uzaklaştıramaz ve
bu dönemdeki tüm giderlerini karşılmak zorundadır. Ancak kadın kocasını boşarsa (iftida) kadın hemen evden çıkabilir. Bu durumda kocaya karısı ile ilgili bir mesuliyet
düşmez. Bu durumda erkeğe ‘beal’ denmez.) Kadının kocasının evinde iddet beklediği dönemde kocasının (beal)
yaslara uymasından (erkeğin kendini gözetmek görevini
ihmal etmesinden) endişe ederse (nüsuz), yahut başka bir
kadına yönelmesinden (kendisinden yüz çevirmesinden)
endişe duyarsa, bu durumda eşlerin tekrar aralarını düzeltmeye çalışmalarında bir sakınca olmadığı söylenmektedir.
Kısaca iffetsizlik (nüsuz) yaptığından endişe edilen kadına
dövme cezası verilirken bir diğer ayette aynı eylemi yapmasından endişe duyulan erkek ile anlaşmada sakınca
olmadığı belirtilmek mümkün değil. Öyleyse ‘nusüz’ kelimesini ‘iffetsizlik’ olarak kabul etmek çok yanlıştır.
61
Hurafeler ve Gerçekler
Şimdi tekrar sözünü ettiğimiz Nisa 34. ayetine dönelim.
Ayette aileden sorumlu sayılan erkelere ailesini nasıl yöneteceği anlatılmaktadır. Kocalara, karılarının aile düzenine aykırı davranmalarından endişe etmeleri durumunda, onlara nasihat etmeleri öneriliyor. Bu nasihat sadece
bir defa olmayabilir. Defalarca yapılan vaaz ve nasihatler
kar etmediyse o zaman yataklarını ayırmaları tavsiye ediliyor. Tavsiye yarar sağlamazsa da kadının eşine karşı ilgisinin bitmiş olduğu ve evlilik yasalarına uygun davranmadığı (nüşuz) kabul ediliyor. Son çare olarak da kocalara eşlerini evden uzaklaştırması tavsiye ediliyor. Ama
bu ifadeden hemen sonra ‘Size itaat ederlerse onlara karşı
bir yol aramayın’ ifadesi geçmektedir. Yani vaaz ve nasihatler yararlı olduğu zaman yatakları ayırmaya gerek
kalmaz veya yatakları ayırdığınız zaman kadınlar buna
karşı yanlışlarından dönerlerse onları uzaklaştırmaya da
gerek yoktur.
Burada dikkat çekmemiz gereken bir nokta daha olduğuna inanıyoruz: Ayette fadribuhunna ifadesi geçtiğine göre, yani fadribu enhunne olarak herf-i cer geçmediği göre
buradaki evden ayırmanın devamlı bir ayırma durumu
olmadığını anlıyoruz. Bir sonraki ayet de bu manayı desteklemektedir. Yani evli bir kadın evden ayrıldığı zaman
eşiyle sorun yaşadığı belli olur ve çevredeki insanlar da
eşlerin aralarını bulmaya çalışırlar; hakemlik görevi görürler. Bu yöntemle kadın ve erkeğin belli bir dönem birbirlerinden uzaklaşarak durumu iyice analiz etmeleri sağlanmış olur. Yani boşadıkları zaman nasıl bir durumla ka62
Kadına Dair
rışılacaklarını bizzat tecrübe etmiş olurlar. Bu yolla Kuran’ın aile hayatını, düzenini sonuna kadar korumaya çalıştığını görüyoruz. Sonraki ayette geçen iki taraftan birer
hakem seçilmesi da bunu desteklemektedir. Bu konuda
yanlış anlaşılmaya sebep olan daraba fiilini Kuran ayetleri
ışığında inceleyelim:
Kuran’da ‘daraba’ fiili 54 defa geçer ve sadece 3 ayette bu
fiil dövmek anlamında kullanılır: Enfal 50, Saffat 93, Muhammad 4 ve 27.ayetler.
“Daraba” fiiline “harf cer” eklenmeden geçen kullanımlarında
‫”ضرب هللا اامثال‬/ daraba Allahul emsal ve bu fiilin en çok
kullanım şekli olan yedribu-llahu elemsal “ e ifadesinden
yani Allah örnekleri “çıkarır/sunar” anlamı cıkmaktadır.
Bu fiilin farklı anlamda kullanılmış olduğu bazı ayetlerden örnekler verelim:
Mesela Bakara suresi 26. ayetini örnek alalım:
َ َ َ َ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ َ َّ َّ
… ‫وضة ف َما ف ْوق َها‬
‫ِإن الله ا يستح ِيي أن يض ِرب مثال ما بع‬
İnnallâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe
mâ fevkahâ…
26- ALLAH bir sivrisineği hatta ondan daha küçük şeyden darb etmekten/ örnek çıkarmaktan (vermekten) çekinmez… (Bakara 2:26)
63
Hurafeler ve Gerçekler
Burada geçen kullanım ‘örnek verir’ anlamında tercüme
edilmiş olsa da aslında Arapça’da “örnek çıkarır” anlamını taşır. Bu fiilin ‘çıkarmak’ anlamını daha net gösteren
başka bir ayet ise şöyledir:
ْ ‫لس َماء َماء َف َس َال ْت َأ ْود َي ٌة ب َق َدر َها َف‬
َّ ‫اح َت َم َل‬
َّ ‫َأ َنز َل م َن ا‬
‫الس ْي ُل َزَبدا َّر ِابيا َو ِم َّما ُيو ِق ُدو َن‬
ِ
ِ ِ ِ
ْ ‫النار ْابت َغاء ح ْل َية َأ ْو َم َتاع َزَب ٌد م ْث ُل ُه َك َذل َك َي‬
َّ ‫َع َل ْيه في‬
َ‫ضر ُب الل ُه ْال َاح َّق َو ْالب‬
َّ‫اط َل َف َأ َما‬
ٍ ِ
ِ
ِ
ِ ِ
ِ
ِ ِ
ِ
ٍ
َ
َ
َ
َ
َ
َ
ُ
ْ
ُ
َ
َ
ُ‫ضر ُب الله‬
َ
ْ َ
َّ
ْ َ َ َّ ُ َ َ َّ َ َُ ‫الزَب ُد ف َيذ َه ُب‬
ْ
ِ ‫جفاء وأما ما ينفع الناس فيمكث ِفي األر‬
ِ ‫ض كذ ِلك ي‬
َ
َ ‫األ ْم َث‬
‫ال‬
Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ
fahtemeles seylu zebeden râbiyâ(râbiyen), ve mimmâ
yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun misluhu, kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl
(bâtıle), fe emmâz zebedu fe yezhebu cufâen, ve emmâ
mâ yenfaun nâse fe yemkusu fîl ard(ardı), kezâlike yadrıbullâhul emsâl(emsâle).
Allah gökten bir su indirdi ve vadiler, kendi ölçülerince
di. Bir süs eşyası veya alet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah
hakla batılı işte böyle çıkarıyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir. (Rad, 13:17)
Ayette “hak ve batılı çıkariyor” olarak çevirilmiş olan ifaْ َ
َ ْ َ َّ َ ْ ُ
dede “daraba” fiili ‫اط ََل‬
ِ ‫يض ِر ُب الله الاحق والب‬/yadribu Allahu alhakka ve elbatıla şekliyle geçmektedir. Kuran’da “daraba” fiilinin sık kullanan başka örneği ise ‫ضرب فی اارض ا‬
َ / daraba fil
arz gibi benzer ifadelerle geçmektedir ki anlamı yolculuk64
Kadına Dair
tur. Ve burada da uzaklaşmak söz konusudur; dolayısıyla
fiilin dövmek ile alakası yoktur.
Aynı ifade (daraba fil arz) birçok ayette de geçmektedir.
Sadece bir örnek olarak aşağıdaki ayeti verebiliriz:
ََ‫يَا َأَيُهَا َالَذِينَ َآمَنُواْ َإِذَا َضَرَبْتُمْ َفِي َسَبِيلِ َاللهِ َفَتَبَيَنُواْ َوَلا‬
َِ‫تَقُولُواَْلِمَنَْأَلْقَىَإِلَيْكُمَُالسَلاَمََلَسْتََمُؤْمِناَتَبْتَغُونََعَرَضََالْحَيَاة‬
َُ‫الدُنْيَاَفَعِندََاللهَِمَغَانِمَُكَثِيرَةٌَكَذَلِكََكُنتُمَمِنَقَبْلَُفَمَنََالله‬
‫عَلَيْكُمَْفَتَبَيَنُواَْإِنََاللهََكَانََبِمَاَتَعْمَلُونََخَبِي‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste
mu’minâ(mu’minen), tebtegûne aradal hayâtid dunyâ,
fe indallâhi megânimu kesîrah(kesîratun). Kezâlike kuntum min kablu fe mennallâhu aleykum fe tebeyyenû.
İnnallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).
110- Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size
kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin
apaçık düşmanınızdır. (Nisa, 4:110)
Bu fiilin ‘daraba fil arz’ şeklinde geçtiği yerlerde ise yolculuk ve seferilik, kendi yerinden uzaklaşma anlamı vardır.
Belki daraba fiiline’ çıkarmak’ anlamını veren en net ayetler aşağıdakilerdir:
َ َ َ ُ َ َْ َ َْ ْ َََ
َ َ ْ َ
ْ
ُ َ َ َّ
‫اض ِر ْب ل ُه ْم ط ِريقا ِفي ال َب ْح ِر َي َبسا ا تخاف‬
‫وس ى أ ْن أ ْس ِر ِب ِع َب ِادي ف‬
‫ولقد أوحينا ِإلى م‬
َ ْ َ َ
‫َد َركا َوا تخش ى‬
65
Hurafeler ve Gerçekler
Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib lehum
tarîkan fîl bahri yebesâ(yebesen), lâ tehâfu deraken ve lâ
tahşâ.
77- Mûsâ'ya şöyle vahiy etmiştik: “Kullarımla beraber
geceleyin yola çık ve onlara denizin ortasında kuru bir
yol çıkar; arkanızdan yetişirler diye korkma (TaHa
20:77)
Ayette geçen fadrib lehum tarıkan /onlara yol cıkar- ifadesinde yine daraba fiili emir şeklinde geçmektedir.
…‫يَاَأَيُهَاَالَذِينََآمَنُواَْإِذَاَضَرَبْتُمَْفِيَسَبِيلَِاللهَِفَتَبَيَنُو‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi
fe tebeyyenû…
Ey iman edenler! Allah yolunda yola çıktığınız zaman
iyi anlayıp dinleyiniz… (Nisa 4:94)
Yukarıdaki ayette geçen “İzâ darabtum fi sebilillehi/Allah
için yola çıktığınız” ifadesinde yine yolculuk ve uzaklaşma anlamı daraba fiili ile ifade edilmektedir.
Daraba fiilinin uzaklaşma, çıkarma anlamını veren ayetlerden bir diğeri de şöyledir:
َ ‫ُّنور ُك ْم ِق‬
‫يل‬
ِ
ُ َ ْ َّ
‫الرحمة‬
َ ‫ِف ِيه‬
ُ
ُ َ َُْ َ َ ُ َُْ ُ ُ َ َ ْ َ
َ ‫ات ل َّلذ‬
ْ ‫انظ ُر َونا َن ْق َتب‬
‫س ِمن‬
‫ين َآم ُنوا‬
ِ ِ ‫يوم يقول اْلنا ِفقون واْلنا ِفق‬
ِ
ُ ُ َْ َ ْ ُ ََ ُ ْ
ُ َ
َ ٌ ‫ضر َب َب ْي َن ُهم ب ُسور َّل ُه َب‬
‫اط ُن ُه‬
ِ ‫اب ب‬
ٍ ِ
ِ ‫ار ِجعوا وراءكم فالت ِمسوا نورا ف‬
ُ ‫َو َظاه ُر ُه من ق َبله ْال َع َذ‬
‫اب‬
ِِ ِ ِ ِ
Yevme yekûlul munâfikûne vel munâfikâtu lillezîne
âmenûnzurûnâ naktebis min nûrikum, kîlerci’û verâekum fel temisû nûrâ(nûren), fe duribe beynehum bi
66
Kadına Dair
sûrin lehu bâb(bâbun), bâtınuhu fîhir rahmetu ve zâhiruhu min kıbelihil azâb(azâbu).
13- O gün, münafık erkeklerle münafık kadınlar müminlere, “Bizi bekleyiniz, nurunuzdan bir parça alalım”
derler. Onlara, “Arkanıza dönünüz de bir ışık arayınız!” denilir. Nihayet onların arasına içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir duvar çıkarılır (çekilir)
(Hadid, 57:13)
Yukarıdaki ayette geçen;
ُ ‫ب ْي َن ُهم ب ُسور‬/fe
َ
َ‫فض ِر َب‬
duribe beynehum bi sûrin.- bir duvar çıٍ ِ
karılır ifadesinde yine daraba fiili ile geçmektedir.
Yukarıdaki ayetlerden gördüğümüz gibi ‫( برض‬daraba) fiili
çok anlamlı bir kelime olup, Kuran’da en sık kullanan anlamı ‘çıkarmak, uzaklaşmak’ manasındadır. Bu gerçeği
görmeden illa ki kadın dövülecek diye anlam çıkartmaya
çalışırsak, o zaman aşağıdaki çelişkilerden kurtulamayız:
1. Dövmek bir cezalandırma yöntemi olup, onun gerçekleşmesi için belli bir suçun işlenmesi gerekir.
Ayette işlenen herhangi bir suç geçmemektedir,
sadece ‘nüşuz’den endişe duyulduğu geçmektedir.
Birisinin endişe ettiği şey için nasıl ceza uygulanabilir?
2. Eğer ayette dövünüz emri geçiyorsa, o zaman neresi dövülmesi gerektiği açıklanması gerekir ki
ayette öyle bir açıklama yoktur;
67
Hurafeler ve Gerçekler
3. Dövmenin kaç defa olması ile ilgili herhangi açıklama da geçmemektedir;
4. Cahiliye dönemindeki kadınlara karşı yanlış davranışları önlemeye gelen ve kadınların korunmasını sağlayan Kuran o dönemde zaten mağdur durumda bulunan kadınlara yönelik kocalarına dövün emrini verir mi? O da böyle net olmayan ve
açıklamasız bir durumda?
5. Eğer söz konusu zina sucu ise Allah o suçla ilgili
ayetlerde net şekilde açıklama yapmış ve cezasını
belirtmiştir. Neden tekrar ve hem de kapalı surette
bu konuya yeniden dönsün ki?
Sonuç olarak Nisa suresi 34. ayette kadınların dövülmesi
ile ilgili herhangi hüküm kesinlikle bulunmamaktadır.
68
Kadına Dair
Namazda Örtünme
Kadınların namaz kılarken örtünmeleri gerekiyor mu?
Mesela bir kadın kendi evinde, herhangi bir namahrem
olmadığı halde, dışarıda olduğu gibi örtünmeden namaz
kılabilir mi? şeklindeki sorular özellikle son zamanlar çok
fazla sorulmakta. Bu sorulara cevap vermeden önce şunu
söylemek istiyoruz. Maliki mezhebine göre, kadınlar başları açık namaz kılarsa namazları batıl olmaz. Yani namazda kadınların örtünmesi ile ilgili ulema arasında da
ihtilaflı görüşler bulunmaktadır.
Biz mezheplere girmeden, yalnızca Kuran ayetlerinden
yola çıkarak bu konuyu açıklamaya çalışacağız. Öncelikle
Kuran’da ‘salât’ kavramının kullanıldığı yerlerde, her zaman namaz anlamı çıkmadığını söylememiz gerekmektedir. Ancak bizim bildiğimiz ayinle ilgili salât (namaz) için
Allah’ u Teâlâ Kuran’da sadece iki şart koşmaktadır:
Birincisi abdest şartı olup ilgili ayet şöyledir:
َْ َ ُ َ
‫َوأ ْي ِد َيك ْم ِإلى اْل َرا ِف ِق‬
ْ َّ َ
ُ
‫فاط َّه ُروا َوِإن ك ُنتم‬
َ ْ ُ ُ َ ْ ُ َ َ َّ َ َ
ُ َ ُ ُ ْ ُ ْ
َّ
‫وهك ْم‬
‫الة فاغ ِسلوا وج‬
ِ ‫يا أ ُّي َها ال ِذين آمنوا ِإذا ق ْمتم ِإلى الص‬
َ ْ َ ُ َ َ ُ ُُ ْ ُ َ ْ َ
ُ
‫وسك ْم َوأ ْر ُجلك ْم ِإلى الك ْع َب ِين َوِإن ك ُنت ْم ُج َُنبا‬
ِ ‫وامساحوا ِبرؤ‬
69
Hurafeler ve Gerçekler
ْ َ ََ
َ ْ َ ُ ٌ َ َ َ َْ َ َ ََ َْ َ
ُ ْ ََ ْ َ
‫الن َساء فل ْم ت ِج ُدوا َماء‬
ِ ‫َّم ْرض ى أو على سف ٍر أو جاء أحد َّمنكم ِمن الغا ِئ ِط أو امست ُم‬
ُ َ ُ ُ ُ ْ ُ َ ْ َ َ
َ ْ ُ َََ
‫ج َع َل‬
َْ ‫وهك ْم َوأ ْي ِديكم ِم ْن ُه َما ُي ِر ُيد الل ُه ِل َي‬
ِ ‫فتي َّمموا ص ِعيدا ط ِيبا فامساحوا ِبوج‬
َ ‫َع َل ْي ُكم م ْن َح َرج َو َلكن ُير ُيد ل ُي َط َّه َر ُك ْم َول ُيت َّم ن ْع َم َت ُه َع َل ْي ُك ْم َل َع َّل ُك ْم َت ْش ُك ُر‬
‫ون‬
ِ ِ ِ
ِ ِ ِ ٍ
ِ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum ilâs salâti fagsilû
vucûhekum ve eydiyekum ilâl merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum
cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin
ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe
fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben
femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minhu, mâ
yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin
yurîdu li yutahhirakum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn(teşkurûne).
6-Ey iman edenler namaza kalktığınız zaman, yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın. Başınızın bir
kısmını ve ayaklarınızı topuklara kadar mesh ediniz.
Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlarla ilişkide olmuş ama su bulamamışsanız
temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan mesh edin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini
tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz. (Maide 5:6)
Namaz kılmanın ikinci şartını ise, Allah u Teâlâ Nisa suresi
43. Ayette şöyle açıklar:
70
Kadına Dair
َ َ َ َّ ْ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ ُّ َ َ
َ
َ َ ُ َ ْ َ َ
‫الصالة َوأ ُنت ْم ُسك َارى َح َّت َى ت ْعل ُموا َما ت ُقولون َوا ُج ُنبا‬
‫يا أيها ال ِذين آمنوا ا تقرَبوا‬
ُ ٌ َ َ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َّ ُ ُ َ ْ ُ َ ْ َ َ َّ َ
َّ
‫ِإا َع ِاب ِري َس ِب ٍيل حتى تغت ِسلوا وِإن كنتم مرض ى أو على سف ٍر أو جاء أحد ِمنكم ِمن‬
َ
ْ
َ
َ ‫ْال َغآئط َأ ْو َا َم ْس ُت ُم الن َساء َف َل ْم َتج ُد ْوا ََماء َف َت َي َّم ُم ْوا‬
‫ص ِعيدا ط ِيبا ف ْام َس ُاحوا‬
ِ
ِ ِ
ِ
َ ًّ ُ َ َ َ َ َّ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ ُ
ُ
‫وهكم وأي ِديكم ِإن الله كان عفوا غفورا‬
ِ ‫ِبوج‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum
sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ
âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev âlâ
seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden
tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe
kâne afuvven gafûrâ(gafûran).
43- Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye
kadar namaza yaklaşmayın!...” (Nisa 4:43)
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi namaza başlamadan önce
abdest almalı ve namazda söylediğimiz şeylerin farkında
olmalıyız.
Şimdi namazın namahremler önünde bulunulduğu gibi
kılınması gerektiğini söyleyenlerin delilleri ve görüşlerini
inceleyelim. Onlar Araf suresinin 31. ayetini delil olarak
göstermektedirler. Ancak delil olarak sunulan bu ayet ne
manaya gelmektedir? Araf 31. ayet şu şekildedir:
ْ ُ ُ َ ْ ْ ْ ُُ
َ
ُ َ ْ ُ ََ ْ ُ ُ َ َ َ َ
‫ند ك ِل َم ْس ِج ٍد وكلوا ََواش َرُبوا َوا ت ْس ِرفوا ِإ َّن ُه ا ُي ِح ُّب‬
‫يا ب ِني آدم خذوا ِزينتكم ِع‬
ُْ
‫اْل ْس ِر ِف َين‬
Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve
kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne)
71
Hurafeler ve Gerçekler
Ey Âdemoğulları! Her mescide çıkışınızda/ibadetinizde
ziynetlerinizi üzerinize alınız; yiyiniz, içiniz, fakat israf
etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez. (Araf
7:31)
Ayette geçen َ‫ َم ْس ِج ٍد‬/ mescid kelimesi hem ismi mekân;
namaz kılınan yer hem ismi zaman yani secde zamanı namaz anlamına gelebilir. Ve ya ismi mekân yani secde
yeri – cami anlamında olabilir.
Namazda örtünmenin farz olduğuna inananlar “mescid”
kelimesini ismi zaman olarak kabul edip, ayeti ‘namaz kılarken’ şeklinde anlamlandırmakta ve namaz kılarken kapanılması gerektiğini savunmaktadırlar. Ayetteki ‘mescid’
kelimesi ‘namaz kılarken’ manasını verse bile Allah bu
ayette ziynetlerimizi üzerimize almamızı buyuruyor; kapanmak ile ilgili her hangi bir hüküm vermiyor. Buna ek
olarak ayetin bütününe bakarsak ayetin devamında gelen
‘yiyin için ama israf etmeyin’ şeklindeki ifade önce verilen
namazda kapanma konusu ile örtüşmemektedir.
Kanaatimizce bu ayet zahitlik ile ilgilidir. Her dinde olduğu gibi, İslam dininde de zahit olan kişiler vardır. Onlar
dünyayı terk edip, uzlete çekilirler. Uzlette ahiretteki lezzetlere ulaşabilmek için uyumak, yemek içmek gibi dünya
lezzetlerinden uzaklaşılar. Bu süreçte kendilerine yemeyi
ve içmeyi kısıtlayan bu tür insanlara cevaben Allah şöyle
demektedir; yiyiniz içiniz sağlıklı zinde temiz ve süslü bir
halde Allah’ın karşısına geliniz ve kulluk ediniz. Ben size
72
Kadına Dair
yeme içmeyi yasak etmedim. Yalnızca israf etmek yasaklanmıştır. Siz dünya lezzetlerini terk ederek, Allah’a yakın
olurum diye düşünmeyin!
Ayeti doğru anlamak için ilgili ayetleri bir araya toplamak
zorundayız. Araf suresinin
26. ayetinde şöyle geçiyor:
َّ ‫َيا َبني َآد َم َا َي ْفت َن َّن ُك ُم‬
ُ ‫الش ْي َط‬
َ ‫ان َك َما َأ ْخ َر َج َأ َب َو ْي ُكم م َن ْال َج َّنة َينز ُع َع ْن ُه َما ل َب‬
‫اس ُه َما‬
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ ِ
َّ ‫ل ُيرَي ُه َما َس ْو َءاته َما إ َّن ُه َي َر ُاك ْم ُه َو َو َقب ُيل ُه م ْن َح ْي ُث َا َت َر ْو َن ُه ْم إ ََّنا َج َع ْل َنا‬
َ‫الش َياطين‬
ِ
ِ
ِ
ِ ِ
ِ
ِ ِِ
َ‫َ ْ َ َّ َ َ ُ ْ ُ ن‬
‫أوِلياء ِلل ِذين ا يؤ ِمنو‬
Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrace
ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li
yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve
kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâş
şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
26- Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi,
süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi... İşte o daha
hayırlıdır. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir, belki düşünürler. (Araf 7:26)
Bir sonraki ayete bakıyoruz:
َّ ُ ُ َّ َ ْ َ َ َ َ َ َ
ُ ‫الش ْي َط‬
َ ‫ان َك َما َأ ْخ َر َج َأ َب َو ْي ُكم م َن ْال َج َّنة َينز ُع َع ْن ُه َما ل َب‬
‫اس ُه َما‬
‫يا ب ِني آدم ا يف ِتننكم‬
ِ
ِ
ِ ِ
َّ ‫ل ُيرَي ُه َما َس ْو َءاته َما إ َّن ُه َي َر ُاك ْم ُه َو َو َقب ُيل ُه م ْن َح ْي ُث َا َت َر ْو َن ُه ْم إ َّنا َج َع ْل َنا‬
َ‫الش َياطين‬
ِ
ِ
ِ
ِ ِ
ِ
ِ ِِ
َ‫َ ْ َ َّ َ َ ُ ْ ُ ن‬
‫أوِلياء ِلل ِذين ا يؤ ِمنو‬
Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrace
ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li
yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve
73
Hurafeler ve Gerçekler
kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne)
27-Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak
cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın! Çünkü o ve
yandaşları, sizin onları görmeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları
kıldık. (Araf 7:27)
İlk olarak yukarıda verdiğimiz iki ayete baktığımızda ilk
anlaşılan, Âdem ve eşinin cennetten kovulma sebeplerin
üzerlerinde giysileri olmamasıyla hiç bir alakası yoktur.
Çünkü zaten elbiselerinin Allah tarafından verilmiş olduğu ayette geçmektedir. Hatta bu elbiseler iç ve dış olmak
üzere iki çeşittir. Peki ama Adem ve eşinin elbiseleri neden çıkarıldı? Allah u Teala onlara bir önceki ayette ‘Ben
size bu elbiseleri verdim. Ancak takva elbisesi daha hayırlıdır.’ demiş olduğunu hatırlatmaktadır.
Allah onlara
takva elbisesini yani günahtan korunmayı ihmal ettikleri
için, nitekim Allah onlara o ağaca yaklaşmayın dediği
halde Şeytan onları fitneye soktu ve kandırdı. Allah’ a itaat etmeyerek, şeytanın dediklerine uydular. Bunun sonucu olarak sahip oldukları elbiseler, onlardan çıkartıldı.
Bundan sonra bir bağlantı daha kuracağız. Bir sonraki
ayete geçelim:
ْ َ
َ َ
ْ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ
ُ
َ َ
َ
‫َوِإذا ف َعلوا ف ِاحشة قالوا َو َج ْدنا َعل ْي َها َآباءنا َوالل َُه أ َم َرنا ِب َها ق ْل ِإ َّن الل َه ا َيأ ُم ُر‬
ُ َ
ْ
َ ََ
َ
‫ِبال َف ْح َشاء أ َت ُقولو َن َعلى الل ِه َما ا ت ْعل ُمو َن‬
74
Kadına Dair
Ve izâ faalû fâhişeten kâlû vecednâ aleyhâ âbâenâ
vallâhu emerenâ bihâ, kul innallâhe lâ ye’muru bil
fahşâi, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Onlar bir kötülük işlediklerinde, “Babalarımızı bu kötülük üzerinde bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler.
De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Araf 7:28)
Ayette ‘hiçbir bilginiz olmadığı halde Allah’a nispet mi
ediyorsunuz’ diye sorulmaktadır. Burada önemli bir şey
var. Bakın bu ayette geçen, “Allah da bize bunu emir etti”
İfadesinden yola çıkarsak, demek ki bu yapılan kötülükler
herkesin apaçık kötü ve çirkin bildiği bir iş değil! Çünkü
yapılan fiil hırsızlık katillik gibi suç olarak bilinen şeyler
olsaydı, herkes bunların suç olduğunu biliyor. Bu durumda bunu bize Allah emretti diyemezlerdi. Ancak bunlar
yaptıkları işleri korkmadan çekinmeden, Allah a nispet
ediyorlarsa, demek ki bu öyle bir çirkinlik öyle bir kötülük ki zahiren (görüntü olarak) bakıldığında, bunu Allah
emretti diye değerlendirilebilir. Görünüm olarak değerlendirdiğimizde bir mezhep veya bir dini kılık kıyafetle
şeriata ters şey yapanları örnek olarak verebiliriz.
Mesela, küçük yaşta evlendirilme meselesine bakarsak bu
nikâhı Allah’ın ruhsatı olarak görüyorlar ve hatta Kuran’dan ayeti delil olarak gösteriyorlar. Hâlbuki Allah Teala reşit olmadan önce evlenmeye yasaklıyor. Ayetteki yine bir başka bir mesaj Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi
75
Hurafeler ve Gerçekler
söylüyorsunuz? Çok kimse gerçekten bilmediği halde çok
şeyleri Allah’a nispet ediyor.
Bir sonraki ayet Araf 29. ayet:
َ ُ
َ
ُ َ ْ ُ َ ُ ُ ْ ُ ََ ْ ْ
ْ ُ ُ ْ َ
‫وه ُمخ ِل ِص َين ل ُه‬
‫ند ك ِل َم ْس ِج ٍد وادع‬
‫ق ْل أ َم َر َرِبي ِبال ِقس ِط وأ ِقيموا وجوهكم ِع‬
َ ‫الد‬
ُ ‫ين َك ََما َب َد َأ ُك ْم َت ُع‬
‫ودو َن‬
ِ
Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde
kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ
bedeekum teûdûn(teûdûne).
29- De ki: 'Rabbim adaleti emreder. Her mescitte (ibadet
yerinde yâda namazda) sadece O'na ait kılarak O'na
yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.'
(Araf 7:29)
Araf 31. ayette cenabı Hak şöyle buyuruyor:
ْ ُ ُ َ ْ ْ ْ ُُ
َ
ُ َ ْ ُ ََ ْ ُ ُ َ َ َ َ
‫ند ك ِل َم ْس ِج ٍد وكلوا َواش َرُبوا َوا ت ْس ِرفوا ِإ َّن ُه ا ُي ِح ُّب‬
‫يا ب ِني آدم خذوا ِزينتكم ِع‬
ُْ
َ َ ‫اْل ْس ِر ِف‬
‫ين‬
Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve
kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne).
31-Ey Âdemoğulları! Her mescide çıkışınızda / ibadetinizde ziynetlerinizi üzerinize alınız; yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
(Araf 7:31)
76
Kadına Dair
Diyelim ki yanlış bir sonuca gittik. Bize ne gibi bir zararı
olur diye soranlara, şöyle bir cevap verebiliriz. Allah bize
oruç tutmayı emirediyor. Namaz kılmayı da emirediyor.
Ancak bu iki farklı ibadeti birbiriyle ilişkilendirdiğimiz
zaman hata etmiş oluruz. Bazı kimseler namaz kılmayan
bir kişinin oruç tutmasının bir fayda etmeyeceğini veya
tam tersi; oruç tutmayan bir kişinin namaz kılmasının bir
fayda etmeyeceğini savunuyorlar. Ancak hiç kimsenin
böyle bir fetva vermeye hakkı yoktur. Sonuç olarak, Allah’ın bir emrini yerine getirmezsen bile, gücünün yettiği
emirleri yerine getirmelisin. Kadınlar için vücutlarının
belli yerlerini örtmeleri farzdır; bunda kuşku yok, ama birisi bu farzı uygulamıyorsa ve Müslüman kadınlara uygun şekilde örtünmüyorsa, namazı da kılmasın diyebilir
miyiz? Hayır!
Allah namazı terk etmeye hiçbir durumda ruhsat vermez.
Hangi durumda olursak olalım namazı terk etmemeliyiz.
Kıyam, rükû, secde etme imkânı bulunmayan durumlarda
bile namaz kılmamız emredilmektedir. Hasta iken, oturarak, hatta yatarak bile namaz kılabilirsiniz. Yani o öyle bir
ibadettir; hiç bir şartta terk edilemez. Şimdi bu kadar
önemli bir ibadeti biz alıp da, “Allah böyle emretti; tesettür olmazsa sizin namazınız kabul olmaz” demeye hakkımız var mıdır? Kapanmadan namaz kılamazsınız diyen
ulemalara bu konuda yeni görüşlere bakmalarını tavsiye
ederiz. Çünkü bu konu çok önemlidir. Abdest olmadan
Mushaf’a dokunmayı yasaklayarak insanları Kuran’dan
uzaklaştırdılar. Aynı mantıkla, namazda baş kapatmayı
77
Hurafeler ve Gerçekler
da Kuran’ın olmazsa olmaz bir şartı gibi gösterirsek, tıpkı
Müslümanlar’ın Kuran’dan uzaklaştığı gibi kadınlarımızın da namazdan uzaklaşmasına sebep olabiliriz. Böyle bir
duruma sebep olmanın vebali de sorumluluğu da büyüktür.
78
Kadına Dair
Adetli Kadının Namazı
“Kadın adetli iken namaz kılabilir mi?” sorusu son yılların
sıkça tartışılan konularından biri olmuştur. Bu konuda
açıkça ifade etmeliyiz ki kendi açımızdan tatmin edici bir
sonuca ulaşmak hiç de kolay olmadı. Kadının adetli günlerindeki durumunun namazın şartlarından sayılan taharet (temizlik) şartına aykırı olup olmadığı tartışmasını
açıklığa kavuşturmamız zaman aldı.
Bu konudaki değerlendirmelerimizi sırasıyla paylaşmak
isteriz;
Namaz kılmanın ön şartı olarak emredilen abdestle ilgili
ayet şöyle demektedir:
َ ْ ُ ْ ُ َ ْ ُ َ َ َّ َ َ َ
َْ َ ُ َ ُ َ ُ ُ ْ ُ ْ
َّ
‫وهك ْم َوأ ْي ِد َيك ْم ِإلى اْل َرا ِف ِق‬
‫الة فاغ ِسلوا وج‬
ِ ‫يا أ ُّيها ال ِذين آمنوا ِإذا قمتم ِإلى الص‬
ْ َّ َ
َ ْ َ ُ َ َ ُ ُُ ْ ُ َ ْ َ
ُ
ُ
‫وسك ْم َوأ ْر ُجلك ْم ِإلى الك ْع َب ِين َوِإن ك ُنت ْم ُج ُنبا فاط َّه ُروا َوِإن َك ُنتم‬
ِ ‫وامساحوا ِبرؤ‬
َ
َ
َ
ْ َ ََ
ُ ٌ َ َ ْ َ َ ََ َْ َ
َْ َ
ُ ْ ََ ْ
‫الن َساء فل ْم ت ِج ُدوا‬
ِ ‫َّم ْرض ى أو على سف ٍر أو جاء أحد َّمنكم ِمن الغا ِئ ِط أو امست ُم‬
ُ َ ُ ُ ُ ْ ُ َ ْ َ َ
َ ْ ُ َََ َ
‫وهك ْم َوأ ْي ِديكم ِم ْن ُه َما ُي ِر ُيد الل ُه ِل َي ْج َع َل‬
ِ ‫ماء فتي َّمموا ص ِعيدا ط ِيبا فامساحوا ِبوج‬
َ ‫ج َو َلكن ُير ُيد ل ُي َط َّه َر ُك ْم َول ُيت َّم ن ْع َم َت ُه َع َل ْي ُك ْم َل َع َّل ُك ْم َت ْش ُك ُر‬
َ ْ ُ ََْ
‫ون‬
ِ ِ ِ
ِ ِ ِ َ ٍ ‫عليكم ِمن ح َر‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum ilâs salâti fagsilû
vucûhekum ve eydiyekum ilâl merâfikı vemsehû bi ruu79
Hurafeler ve Gerçekler
sikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum
cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin
ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe
fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minhu, mâ yurîdullâhu
li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirakum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum
teşkurûn(teşkurûne).
6-Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman
yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızın
bir kısmını ve ayaklarınızı topuklara kadar meshediniz.
Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta yahut
yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvalet haceti getirirse yahut da kadınlarla (birbirinizle) cinsel
ilişkide bulunduysa ve bu hallerde su bulamamışsanız
temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük
çıkarmak istemez; fakat sizin taharetli tertemiz olmanızı
ve size nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz. (Maide 5:6)
Yukarıdaki ayetin çevirisinde parantez içinde “birbirinizle” ifadesine yer verilmesi yanlış anlaşılmaya müsait bir
durumu engellemek amacıyladır.
ُ ْ ََ
‫الن َساء‬
ِ ‫امست ُم‬/lamastumun nisa- İfadesindeki “lamastum”fiili
faaltum vezninde olup, Arapçada “karşılıklı” anlamına
gelir.
Bu açıklamayı yapmamızın sebebi karşılaştığımız bir so80
Kadına Dair
ruyla ilgilidir. Bir okuyucumuz, “ayette ‘kadınlarla cinsel
ilişkide bulunanlar’ ifadesi geçiyorsa, demek ki kadınlar
cinsel ilişki sonucu cünüp olmazlar ve onların namaz için
boy abdesti almaları zorunlu değildir” demiş ve devamında ayetin muhatabının erkekler olduğunu söyleyerek,
hükmün sadece erkekleri kapsadığını iddia etmişti. Biz de
yukarıdakine benzer bir açıklama yaparak ayette kullanılan Arapça fiilin yapısının kadınları da kapsayacak bir
formda olup “bir şeyin karşılıklı olması” durumunu ifade
ettiğini söylemiştik.
Yeniden konumuza dönmek gerekirse; görüldüğü üzere
Maide suresindeki ayette namaz kılmak için müminlerin
taharetli olmaları emredilmektedir.
Şimdi de hayızlı kadınlarla ilgili ayeti inceleyelim:
َ َُ ْ ُ
َْ َ َ َ َُ ْ َ َ
ُ ‫اع َت ُزل ْوا الن َساء في ْاْلَحيض َو َا َت ْق َرُب‬
ْ َ
‫وه َّن‬
ِ
ِ
ِ ‫يض قل ه َو أذى ف‬
ِ ِ
ِ ‫ويسألونك ع ِن اْل ِح‬
َّ ‫وه َّن م ْن َح ْي ُث َأ َم َر ُك ُم الل ُه إ َّن الل َه ُيح ُّب‬
ُ ‫َح َّت َى َي ْط ُه ْر َن َفإ َذا َت َط َّه ْر َن َف ْأ ُت‬
‫الت َّو ِاب َين‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ‫َو ُيح ُّب ْاْلُ َت َطهرين‬
ِ
ِِ
Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen,
fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu
emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut
tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn(mutetahhirîne).
222-Sana adet halini sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayız döneminde kadınlardan
uzak durun ve onlar taharete dönünceye kadar yaklaşmayın. Taharetli (hayızdan temizlendiklerinde) oldukla81
Hurafeler ve Gerçekler
rı zaman, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin. Gerçekten, Allah, çokça tövbe edenleri ve (günahlardan) temizlenenleri sever. (Bakara 2:222)
Bakara 222. ayette belirtildiği gibi hayızlı kadınlar hayız
dönemi bitene kadar fiziksel olarak taharetli sayılmazlar;
dolayısıyla bu dönemde namaz kılmanın ön şartı olan abdest almayı yerine getiremedikleri ileri sürülür. Tam da
bu yüzden geleneksel kabulün “adetli kadınlar namaz kılamaz” şeklindeki görüşünün temelinde bu ayet vardır.
Konuya daha detaylıca yaklaşırsak; Bakara 222. ayette geçen “temizlenme” kavramı aslında kadınların kendi iradeleriyle gerçekleşen bir temizlenmeyi değil, bir durum değişimini göstermektedir. Oysa Maide 6. ayette istenen
‫ريهطت‬/ tether temizleme durum değişimi değil, namaz kılmadan önce yerine getirilmesi gereken bir eylemdir.
Bakara 222. ayette geçen ‘Sana adet halini sorarlar’ sorusu
hayız halinin genel olarak neleri yasakladığının ortaya
konulması amacıyla sorulmuş bir sorudur. Böyle olunca
cevap olarak tüm yasakların sayılması gerekir ki öyle de
olmuştur. Ayette hayız halinin sadece cinsel ilişkiye mani
olduğu söylenmekle yetinilmiş ve bu durumda olan kadınlar için başka bir yasağın bulunduğundan söz edilmemiştir. Ayrıca, namaz kılmak için hayızdan çıkan kadınların boy abdesti alması da Kur’anda geçmemektedir.
Öte yandan, Kuran’da geçen taharet kavramı inceleyecek
olursak; bu kavramın iki farklı anlamda kullanıldığını görürüz: birisi Bakara 222. ayette geçen maddi temizlik; di82
Kadına Dair
ğeri de Ahzab 33 ve Maide 6. ayetlerde geçtiği gibi manevi
temizliktir. Ahzap 33 ve Maide 6. ayetler su bulunmadığı
durumlarda müminlere su yerine toprak ile teyemmüm
etmelerini emretmektedir. Yani su bulunamadığı takdirde
teyemmüm etme ruhsatı vardır. Durum böyle olunca;
ayetlerden anlaşılan, namaz ibadetinde taharetin maddi
yönünün değil, manevi yönünün daha önemli olduğudur,
zira su yerine toprak ile teyemmüm etmek bu manaya
gelmektedir.
Taharet” Kökünden Türetilen Kelimelerin Kuran’daki Anlamları Aşağıda Sıralanmıştır:
2:25
"ezvacun mutahheratun"
Tathir: Manevi
2:125
"tahhir beyti"
Tathir: maddi
2:222
"la takrabuhunne hatta
yathurne, feizatetahharnefe'tuhunneMinhaysuemerakumullah. Innallaheyuhibu'ttevvabine ve
Yuhibbu'lMütetahhirin"
Tetahhür: maddi
Tetahhür: maddi
Mutatahirun /manevi
5:6
"in küntümcunuben
Fettahheru ... YuriduliYutahhirakum"
Tetahhür: manevi
Tathir: manevi
5:41
"en yutahhirakulubehum"
Tathir: manevi
7:82
"innehumünasünyeteTahherun"
Tetahhür: maddi/manevi
27:56
"innehu
münasünyetetahherun"
Tetahhür: Maddi/manevi
33:33
"liyüzhibeanküm'ürricseehl'elbeyti ve
yutahhira Kumtathira"
Tathir: manevi
33:53
"zelikumatharulikuLubikum ve kulubiHinne"
Tuhr: manevi
83
Hurafeler ve Gerçekler
2:232
"zelikumezkalekum ve
Athar"
Tuhr: Manevi
8:11
"yünezzilüaleykumMin es-semai maenliYutahhirakum"
Tathir: Maddi ve Manevi
56:79
"la yemessuhuilla'lMutahharun"
Tathir: Manevi
3:15
"ezvacunmutahheratun"
Tathir: Manevi
9:103
"huzminemvalihimsadakatentutahhiruhum
ve tüzekkihimbiha"
Tathir: manevii
58:12
"zelikehayrunlekum
Ve athar"
Tuhr: Manevi
3:42
"ve tahheraki"
Tathir: Manevi
9:108
"ricalunyuhibbune en
Yetetahheruvallahuyuhibbu'lmuttahhirin"
Tetahhür: maddi/manevi
74:4
"ve siyabekefetahhir"
Tathir: Maddi
3:55
"ve mutahhirukeminellezine keferu"
Tathir: Manevi
11:78
"hünneatharulekum"
Tuhr: Manevi
76:21
"şerabentahura"
Tahur: Maddi
4:57
"ezvacunmutahheratun"
Tathir: Manevi
22:26
"tahhir beyti"
Tathir: Maddi
80:14
"merfuatinmutahhera"
Tathir: Manevi
25:48
"maentahuran"
Tahur: Maddi
98:2
"suhufenmutahhera"
Tathir: Manevi
Peki, namaz kılmak hangi durumlarda yasaklanmıştır,
hangi hallerde namaz kılamayız?
Namaz, en önemli ibadetlerden biridir ve sadece iki durumda terk edilebilir. Konuyla ilgili ayette şöyle denilmektedir:
َ َ َ َّ ْ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ ُّ َ َ
َ
َ َ ُ َ ْ َ َ
‫الصالة َوأ ُنت ْم ُسك َارى َح َّت َى ت ْعل ُموا َما ت ُقولون َوا ُج ُنبَا‬
‫يا أيها ال ِذين آمنوا ا تقربوا‬
ُ ٌ َ َ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َّ ُ ُ َ ْ ُ َ ْ َ َ َّ َ
َّ
‫ِإا َع ِاب ِري َس ِب ٍيل حتى تغت ِسلوا وِإن كنتم مرض ى أو على سف ٍر أو جاء أحد ِمنكم ِمن‬
84
Kadına Dair
َ
ْ
َ
َ ‫ْال َغآئط َأ ْو َا َم ْس ُت ُم الن َساء َف َل ْم َتج ُد ْوا َماء َف َت َي َّم ُم ْوا‬
‫ص ِعيدا ط ِيبا ف ْام َس ُاحوا‬
ِ
ِ ِ
ِ
َ ًّ ُ َ َ َ َ َّ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ ُ
ُ
‫وهكم وأي ِديكم ِإن الله كان عفوا غفورا‬
ِ ‫ِبوج‬
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum
sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ
âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ
seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden
tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe
kâne afuvven gafûrâ(gafûran).
43- Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayınız. Cünüp iken, yolcu
olanlar müstesna, gusül edinceye kadar namaz kılmayınız. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız ya da
biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsel ilişkide bulunup su da bulamazsanız, o zaman tertemiz toprakla
teyemmüm ediniz. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürünüz. Şüphesiz ki Allah, günahları temizleyendir; çok
affedicidir. (Nisa4:43)
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığına göre; abdestsiz olunan
durumlarda ve ne söylediğinin farkında olamayacak durumda bulunanlar değil namaz kılmaya, buna niyet bile
etmemelidirler. Ne dediğini bilmeden namaz kılanlar hiç
de azımsanmayacak sayıdadır ama konumuz bu olmadığı
için bunu burada tartışmayacağız.
Namazla ilgili başka bir gerçek de namazın belli vakitlerde kılınması gereken bir ibadet olduğudur:
85
Hurafeler ve Gerçekler
ُ
ُْ َ
َ َ َ َ َّ َّ
‫الصالة كان ْت َعلى اْل ْؤ ِم ِن َين ِك َتابا َّم ْوقوتا‬
‫… ِإن‬
… innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ
(mevkûten)
103-Şüphesiz namaz müminler üzerine vakitleri belli
bir farzdır. (Nisa 4:103)
Yine hayız konusuna dönecek olursak; bu durum ile ilgili
şunu da belirtmek gerekir ki Bakara 222. ayette hayız hali
eziyet/eza olarak tanımlanmaktadır. Aynı kelimeyi Nisa
suresinin 102. ayetinde de görmekteyiz:
َ ْ َ َ َ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ َ َّ
َ ُ َ َ
ُ
ُ َ َ َُ َ َ
… ‫ض ُعوا أ ْس ِل َاح َتك ْم‬
‫ان ِبك ْم أذى ِمن مط ٍر أو كنتم مرض ى أن ت‬
‫اح َعل ْيك ْم ِإن ك‬
‫…وا جن‬
…Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum…
“…eğer size yağmurdan bir eziyet/eza olursa yahut hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda günah yoktur…”
Bu durumda açıkça anlaşılıyor ki ayete göre eziyet/eza
durumunda namaz kısaltılabilir ama terk edilemez. Aynı
şekilde kadınların hayız hali de eziyet/eza olarak tanımlandığı için bu durumdaki kadınların namaz kılmaları yasaklanamaz.
Ayrıca; kadınlar adetli iken kanama ve akıntıların olması
süreklilik gösteren bir durum değildir. Akıntıyı belirleyen
birçok faktör vardır. Heyecan, stres, fiziki çalışma, spor
yapma, pasif durumda bulunma gibi…Kadınlar adetli
iken ne zaman bu dönemden çıktıklarını net olarak bilemezler. Bazen bir kadın hayız halinin bittiğini sanarak boy
86
Kadına Dair
abdesti alıp namaza durur ve sonra hayız halinin sona
ermemiş olduğunu fark edebilir. Bu sıkça yaşanan bir durumdur ve bu satırların yazarı buna benzer olaylarla ilgili
olarak sorulmuş sorularla sıkça karşılaşmıştır. Şimdi bu
duruma düşen kadının namazı haram mı olmuştur? Bu
durumda ne yapmalı namazını bırakıp gitmeli mi? Bir
sonraki namaza kadar beklemeli ve yeniden gusül mu almalıdır? Bir kadın adetli iken namaz kılabilecek duruma
ne zaman geldiğini nasıl anlar?
Adet dönemindeki kadının namazla ilgili durumunu daha
yakından inceleyecek olursak İslam fıkhının benzer durumlar için geliştirmiş olduğu hükümleri incelemekte de
fayda vardır.
Sağlık problemleri nedeniyle abdestli kalamayan kişilerin
namaz kılmalarında bir sakınca görülmez. Böyleleri için
“özür sahipleri” denir. Sürekli kanaması olan, idrarını tutamayan kişilerin de İslam fıkhına göre -klasik abdest şartları aranmaksızın- namaz kılmalarına cevaz verilmiştir.
Şahsen bu fetvayı son derece doğru buluyorum. Kuran’a
baktığımız zaman yukarıda belirtilen durumda olan kişilerin namaz kılmalarını yasaklayan herhangi bir hüküm
göremeyiz. Sağlık nedenleri dolayısıyla abdest şartını yerine getiremeyenlere bu kolaylığı sağlayan İslam fıkhı tam
bu noktada büyük bir çelişkiye düşmekte ve taharet konusunda onlardan çok daha iyi durumda olan hayızlı kadınlara namaz kılmayı yasaklamaktadır.
Fıkıhçıların bu karmaşık duruma yapabileceği muhtemel
87
Hurafeler ve Gerçekler
savunmalardan biri şu olabilir; “o hastaların durumları
kendilerinin iradesinde olan bir durum değildir, o yüzden
namaz konusunda onlara ruhsat verilmiştir.”
Hem yukarıdaki savunma hem de benzer savunmalar geçersizdir. Çünkü hayızlı kadının kanaması da kendi iradesi dışında olan bir durumdur. Neden kanamalı hastalar
için verilen ruhsat hayızlı kadınlar için de verilmesin!
Eğer problem kanla ilgili ise ve kan da pis kabul ediliyorsa neden kanamalı hastalığı olanlara bu ruhsat verilirken
benzer durumdaki kadınlar için aynı esneklik gösterilmemektedir?
Çelişki üzere çelişki!
Sonuç olarak Kuran’a baktığımızda adetli kadının namaz
kılamayacağına dair hiç bir hüküm çıkartamayız. Namaz,
Allah ile kulun irtibatıdır ve hiç kimse bu irtibatı yasaklama hakkına sahip değildir.
88
Kadına Dair
Kuran Meallerinde
Yanlış Kadın Algısı
Günümüzde İslam’ın erkek egemen bir toplum öngördüğü ve kadınları ikinci sınıf varlıklar olmaya yönlendirdiği
düşüncesi yaygındır. Bu yönde düşünenlere hak vermemek elde değildir; zira kadınlarla ilgili Kuran ayetlerinin
yanlış tercüme edilip yorumlanması insanları bu yönde
düşündürmekte ve kadınların eksik yaratılmış oldukları
kanısını egemen kılmaktadır. Oysa yanlış yorumlanan bu
ayetler incelendiğinde durumun hiç de iddia edildiği gibi
olmadığı, Allah’ın Kuran’da kadınları yermek yerine bilakis yücelttiği görünmektedir. Müminlerin cinsiyetlerine
göre derecelendirilmesi söz konusu değildir. İnsanlar arasında üstünlüğün sadece ve sadece iyi birer Müslüman
olmakla elde edileceği Kuran’ın birçok ayetinde belirtilmektedir.
Kuran’ın kadınlara yaklaşımın yanlış yorumlanıp sunulduğu ayetleri beraber inceleyelim:
Bu konuda inceleyeceğimiz ilk ayet Nebe suresinin 33.
ayetidir.
89
Hurafeler ve Gerçekler
31-Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.
32-sulak bahçeler, bağlar, üzümler,
33-Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
34-Dopldolu kadeheler vardır.
Ayette geçen “Ve kevaibe etraba” ifadesindeki
Ayette geçen ‫کواعبَاترابا‬/kevaibu atraba ifadesindeki;
‘ve kevâıbe’ kelimesi “genç, göz alıcı, şahane, endamlı”
şekilde çevrilirken,
“etrâben” ifadesi de “aynı yaşta, yaşıt (kızlar)” şeklinde
çevrilmiştir. Bu yanlış meallendirme ‫کواعب‬/kevaib kelimesini “kaabe” kelimesinin çoğulu olarak kabul etmekten
ileri gelmektedir. “Ve kaabe” kelimesinin “dimdik” anlamına geldiği doğrudur. Ancak burada kullanılan َ ‫کواعب‬/
kevaib kelimesi kaabe’nin değil, ‫کعیب‬/keib kelimesinin çoğunluğudur.
Ayette geçen “kaabe” fiili ise “kaabal” ina – kabı / doldurdu anlamını gelir.
‫ابارتا‬/atraba şeklindeki ifade ise “aynı zamanda olgunlaşmış” anlamına gelir.
Hayal gücü zengin müfessirler yanlış çeviri sonucu
“kevaib” kelimesini “dimdik” olarak tercüme ettikten sonar “dimdik olan ne olabilir?” diye düşünüp fantazilerini
harekete geçirmişler ve buna “kadınların gögüsleri” anlamını vermenin uygun olacağı kanaatine varmışlardır.
90
Kadına Dair
Oysa ayette ne kadınlardan ne de göğüslerinden bahsedilmemektedir.
Dolayısıyla ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıdır;
32. Bahçeler ve üzümler
33. Sulu (dolu) ve aynı zamanda olgunlaşmış
34. Dolu dolu kadehler onlarındır
Böyle olunca “vehdetu siyak” diye tabir edilen kurala yani ayet bütünlüğüne uygunluk sağlanır.
Başka bir açıdan incelediğimizde aynı surenin 31. Ayetinde şu ifadeyi görüyoruz:
ْ
‫ ِإ َّن ِلل ُم َّت ِق َين َم َفازا‬/ İnne lil muttekîne mefâzâ (mefâzen) …
Anlamı; “gerçek şu ki, muttakiler için bir kurtuluş ve mutluluk vardır”…
Muttakiler ifadesi anlam olarak hem kadını hem de erkeği
kapsar. Dolayısıyla hem erkek için hem de kadın için güzel bir mükâfattan bahsedilmektedir. Eğer ayet sadece kadınlardan (kızlardan) bahsediyor olsaydı muttaki bir kadın için bu vaadin/mükâfatın bir anlamı olmazdı.
91
Hurafeler ve Gerçekler
92
Kadına Dair
Çokeşlilik
Çokeşlilik kadınlara karşı yapılan zulmün ön planda olduğu konulardan biridir. Günümüzde erkekler tarafından
nefsi isteklerle uygulanan çok eşlilik; erkeklerin hem çocuklarına, hem de eşlerine karşı ihmalkâr davranmalarına
sebep olmaktadır. Ayrıca bu uygulama bir takım haklı
eleştirilere de sebebiyet verimektedir. Hâlbuki Kuran’a
göre çokeşlilik eleştirilerin aksine hem kadınların hem de
yetimlerin haklarını korumaya yönelik getirilmiş uygulamalardan biridir. Savaş ya da başka bir sorun nedeniyle
toplumda yetimlerin ve dul kadınların sayısı çoğaldığında
onları mağduriyetten kurtarmak için belli koşullar altında
çokeşlilik öngörülmüştür. Ayetleri doğru anlamak için
konuyla ilgili tüm ayetleri bir araya getirmemiz gerektiği
gibi, önceki ve sonraki ayetlere de bakarak bahsi geçen
konunun bağlamını dikkatle ele almamız gerekmektedir.
Nisa suresinde geçen çokeşlilikle ilgili ayetin hem öncesi
hem sonrası yetim haklarıyla ilgilidir.
Nisa suresi 2. ayette şöyle denilmektedir;
93
Hurafeler ve Gerçekler
َ َ
ْ ْ ُ
َّ
ُ َ َ َ َ ْ ُُ َْ َ
َ َ ْ ْ ُ ََ َ
‫َوآتوا ال َي َت َامى أ ْم َوال ُه ْم َوا تت َب َّدلوا الخ ِبيث ِبالط ِي ِب َوا تأكلوا أ ْم َوال ُه ْم ِإلى أ ْم َوا ِلك ْم‬
َ
َ ‫إ َّن ُه َك‬
‫ان ُحوبَا ك ِبيرا‬
ِ
Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit
tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum.
İnnehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).
2-Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin.
Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin.
Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir.(Nisa 4:2)
Konuyu açıklığa kavuşturmak için öncelikle ‘yetim’ kavramı üzerinde durmamız gerekmektedir. Yetim; henüz
rüşt çağına ermeyen, anne veya babasından birisini ya da
her ikisini de kaybetmiş kişilere denir. Dolaysıyla reşit
olan birisine, annesi ve/veya babası ölmüş olsa bile yetim
denmez.
Sonrasındaki ayet ise çokeşliliğe delil yapılan ama yanlış
yorumlanan ayettir:
ْ ُ ْ ُ َّ َ ُ ْ ْ َ
ُ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ََْ
ََ ُ ْ
‫الن َساء َمث َنى َوثالث‬
َ َ ‫اب لكم ِم‬
‫انكحوا ما ط‬
ِ ‫ن‬
ِ ‫وِإن ِخفت ْم أا تق ِسطوا ِفي اليتامى ف‬
َ
ْ ُ َ َّ َ َ َ َ ُ ُ َ َ َ
َ ْ ُ َ َّ َ
َ َ ََُ
‫اع ف ِإ ْن ِخ ْف ُت ْم أا ت ْع ِدلوا ف َو ِاح َدة أ ْو َما َملك ْت أ ْي َمانك ْم ذ ِل َك أ ْدنى أا ت ُعولوا‬
‫ورب‬
Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum
ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum.
Zâlike ednâ ellâ teûlû.
3-Yetimler hakkında adaletli davranamamaktan korkuyorsanız: sorunu çözen uygun nikâhla ikişer, üçer, dörder evleniniz. Kadınlar arasında adaletli olmamaktan
94
Kadına Dair
korkarsınız o zaman bir tek kadınla evleniniz. Veya sözleşme yaparak yetimlere adaletli davranmayı yola koyunuz. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur .(Nisa 4:3)
َُ َ َ َ
Tüm çevirilerde ayette geçen ‫اب لكم‬
‫ما ط‬/ma taba lekum –
ifadesi kadınlarla ilişkilendirilerek “ ‘size helâl olan’ veya
‘hoşunuza giden’ kadınlarla evleniniz” diye çevrilmiştir.
Oysaki burada geçen ifade kadınlarla ilgili olmayıp,
nikâhla ilgilidir. Yani sorunu çözebilmek adına, yetimlerle
yakından ilgilenebilmek için yetimlerin anneleri ile evlenmek öngörülmektedir. Zaten bir erkeğin “helal kadınlarla” veya “hoşuna giden kadınlarla” ikişer, üçer, dörder
evlenmesi yetimler hakkında adaletsiz davranmasını engelleyebilecek bir davranış değildir.
Burada esas amaç yetimler arasında ayrımcılık yapmadan
hepsi ile ilgilenebilmek ve evlerine rahatlıkla girip- çıkmak için öngörülmüş bir yöntem oluşturmaktır. Ama bu
durumda da başka sorunlar çıkabilir, şöyle ki; yetimler
arasında adalet sağlansa bile eşler arasında adalet sağlanamayabilir. Böyle bir kuşkusu olan erkeklere; “kadınlar
arasında adaletli olamamaktan korkarsınız o zaman bir
tek kadınla evleniniz” şeklinde bir öneri yapılmaktadır.
Peki, bu sorun için çözüm olarak sadece evlenmek mi sunulmaktadır? HAYIR! O zaman da ''ma meleket eymanukum'' kavramı devreye girmektedir.
95
Hurafeler ve Gerçekler
Ayet, yetimler arasındaki kıstı (adaleti) korumak için başka bir öneri daha getirmektedir.
Ayette geçen “ma meleket eymanu-kum” ifadesi ile “sözleşme yaparak” bu sorunun çözülebileceği bildirilmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; yetim bir çocuk ile
ilgilenmek isteyen biri bunu yapmak için o yetimin annesi
veya herhangi başka sorumlusu ile sözleşme yapabilir ve
haftanın belli günlerinde o çocukla ilgilenebilir veya yaptığı sözleşme sonucu düzenli olarak hesabına belli miktarda para yatırabilir…
Ayette geçen bir inceliğe daha dikkatinizi çekmek isterim.
Yetimler arasında adaletli davranmaktan bahsedilirken
“kıst” ifadesi geçmekte ama eşler arasında adaletten bahsedilirken “adl” ifadesi kullanılmaktadır. Bu ikisi arasında
bir
nünas farkı vardır: ”Kıst” gözle görülen veya miktarı ölçünebilen adalet için kullanılırken, “adl” ifadesi ise gözle
değil, kalple/duygularla değerlendirilen adalettir.
Bu nedenle Nisa suresi 129. ayette şöyle kullanılmaktadır;
َ ‫ص ُت ْم َف َال َتم ُيل ْوا ُك َّل ْاْلَ ْيل َف َت َذ ُر‬
ْ ‫يع ْوا َأن َت َْعد ُل ْوا َب ْي َن الن َساء َو َل ْو َح َر‬
ُ ‫َو َلن َت ْس َتط‬
‫وها‬
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ْ
ْ
َ
َ
َ
َ
ُ
َ ‫صل ُاحوا َوت َّت ُقوا فإ َّن الل َه ك‬
َ َ َّ َ ُ ْ َ
ْ
‫ان غ ُفورا َّر ِحيما‬
ِ ‫كاْلعلق ِة وِإن ت‬
ِ
129-Ve len testatîû en ta’dilû beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kullel meyli fe tezerûhâ kel muallakah(muallakati). Ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe
kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
96
Kadına Dair
129- Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında
adaleti (adl) yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine)
büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok)
askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir
ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah
çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.(Nisa 4:129)
Yetimler arasında adaleti korumak ve evlenmekle ilgili bir
başka ayet ise Nisa suresinin 127. ayettir. Ne yazık ki bu
ayet de yanlış anlaşılan ve yanlış yorumlanan ayetlerden
birisidir.
ُ َ
َ ْ
َ َ َُْ ْ ََ
ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ َ َ َّ
ْ ُ ُْ ُ
‫اب ِفي َي َت َامى‬
ِ ‫ويستفتونك ِفي‬
ِ ‫النساء ق ِل الله يف ِتيكم ِف ِيهن وما يتلى عليكم ِفي ال ِكت‬
ْ ‫وه َّن َو ْاْلُ ْس َت‬
ُ ‫الن َساء َّالال َتي َا ُت ْؤ ُت َون ُه َّن َما ُكت َب َل ُه َّن َو َت ْر َغ ُبو َن َأن َتنك ُح‬
‫ض َع ِف َين ِم َن‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ َ َّ َ ْ َ ْ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ ْ
َ
َ
‫ال ِولد ِان وأن تقوموا ِلليتامى ِبال ِقس ِط وما تفعلوا ِمن خي ٍر ف ِإن الله كان ِب ِه ع ِليما‬
Ve yesteftûneke fîn nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve
mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ
tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en
tekûmû lil yetâmâ bil kıst(kıstı). Ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ(alîmen).
127-Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki:
"Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor." Yazılmış
hakları olanı kendilerine vermeyip de kendileriyle nikâhlanmak istediğiniz kadınların yetimleri hakkında (fi yetame en nisa) , ezilip horlanan çocuklar hakkında, Kitapta size okunan ayetler yetimlere adaletli davranma97
Hurafeler ve Gerçekler
nızı emretmektedir. Yaptığınız her iyiliği Allah, hakkıyla bilmektedir.(Nisa 4:127)
َ ََ
Ayetteki ‫الن َساء‬
ِ ‫يتامى‬/ yetame en nisa ifadesi genel olarak
''yetim kadınlar'' olarak çevrilmektedir. Oysa ayette geçen
“kadınların yetim çocukları” ifadesidir.
Ayette geçen;
َ ََ
‫الن َساء‬
ِ ‫يتامى‬/ yetame en nisa, ifadesi mudaf mudafun ileyh
olup, sıfat ve mevsuf olarak değerlendirilmesi Arap dili
kurallarına göre mümkün değildir. Sıfat ve mevsuf olması
için iki kavram arasında tetabuk/uyum sağlanması zorunludur. Yani ‘yetame’ kelimesinde elif lam olmadığı
için ‘nisa’ kelimesinin de elif lam’sız olması gerekmektedir.
Çokeşlilik konusuna gelince; bunun Kuran tarafından yasaklandığı iddiasından uzaktayız. Ama ruhsat verilen bu
evlenmenin koşulları vardır ki onu her Müslüman erkeğin
evlenmeden önce iyice araştırıp değerlendirmesi gerekmektedir.
Çok eşlilik günümüzde artık sorun çözücü değil belki sorun üretici bir eylem haline gelmiştir. Allah erkeklere eşlerine karşı adaletli olmalarını emretmekte ve “bunu yapmamız çok zordur, yapamazsanız bari kadını muallâkta
bırakmayınız” demektedir. Yaptığımız her amel için sorumlu olduğumuzu unutmayalım. Nefsine uyarak kendi
eşi ve çocuklarını ihmal edip “sevap” kazanmayı düşünen
98
Kadına Dair
veya bu yolla peygamberimizin “sünnetini” yerine getirmiş olduğunu sananların Kuran’a uyduklarını söylemek
mümkün değildir. Toplumda bu kadar bekâr erkekler
varken kendi eşinin üzerine 2-3 genç kızla / kadınla evlenenlerin başka birisinin hakkını yeme ihtimalinin yüksek
olduğunu hatırlatmakta da yarar vardır.
Cennetteki Huriler Kimdir?
Genel cennet tanımlarında cennete giren erkeklere ödül
olarak “bakire eşler”in ve cinsellik yaşayabilecekleri “huriler”in verileceği kabul edilir ve bu iddia Kuran ayetleri
ile desteklenir. Oysaki delil olarak sunulan ayetleri incelediğimizde cennetliklerin cinsel hayatları ile ilgili Kuran’da hiç bir bilginin bulunmadığını görmekteyiz. Bu
yanlış hükmün erkek egemen Kuran tefsircilerinin yorumlarına bağlı olduğunu düşünüyoruz.
Kuran’da ahirette cinsel yaşamın olduğuna veya olmadığına dair açık bir ifade yoktur. Bu açıdan bakıldığında,
ahirette cinselliğin olmasını inkâr etmek istemiyoruz, zira
cennette cinsellik mümkündür. Zaten ayetlerde de arzu
edilen herşeyin cennete verileceği söylenmektedir:
َ َ ْ َ
ْ
ْ
َُ ُ
َُ
ُُ َ
َ
ْ ُّ
‫الدن َيا َو ِفي اآل ِخ َر ِة َولك ْم ِف َيها َما تشت ِهي أ ُنف ُس َك ْم َولك ْم ِف َيها‬
‫ن ْح ُن أ ْوِل َياؤك ْم ِفي ال َاح َي ِاة‬
َ
َ
َ‫َما ت َّد ُعون‬
31- Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan
99
Hurafeler ve Gerçekler
bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey
var, istediğiniz her şey orada sizin için var.” (Fussilet
41:31)
َ
َ ْ ُّ َ َ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ
ََ ُ َ
َ
‫س ََوتلذ األ َْع ُي ُن َوأ ُنت ْم‬
‫اب و ِفيها ما تشت ِه ِيه األنف‬
ٍ ‫ُيطاف عل ْي ِهم ِب ِصاح‬
ٍ ‫اف ِمن ذه ٍب وأكو‬
َ
َ
َ‫ِف َيها خ ِال ُدون‬
71-Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız. (Zuhruf 43:71)
Ama bu ayetlerden yola çıkarak cinsellikle uzaktan yakın
alakası olmayan ayetleri sırf kendi nefsleri doğrultusunda
yorumlamak Kur’an’ı tahrif etmek demektir. Bu tahrif öyle boyutlara ulaşmıştır ki örneğin; ayette geçen “sulu
meyveler” tanımı “eşit yaştaki kızların tomurcuklanmış
göğsü” olarak çevrilmiştir. Her ödülü cinsellik ile özdeşleştirenlerin kişilerin bu tip yorumlar yapması normal bir
durumdur. Oysa unutulmamalıdır ki Kur’an’da cennette
verilecek ödüller arasında “bakireler” sayılmamaktadır.
Şimdi Kur’an’da cinsel hayatın göstergesi olarak algılanan
“huriler” kavramını inceleyelim:“Hur” kelimesi çoğul şekilde geçen bir kelimedir. Tekil formu eğer müzekker/eril
ise َ‫حور‬/haver, müennes/dişil ise de ‫حوراء‬/havra şeklinde
olur. Dolaysıyla “hur” kavramı çoğul olup hem eril ve
hem de dişil tekelleri kendisinde barındıran, hem erkekleri ve hem de kadınları ifade eden bir sözcüktür.
100
Kadına Dair
Kelimenin sözlük anlamı ise “parlak siyah gözlü” demektir. Yani Türkçe’de kullandığımız “zeytin gözlü” tanımına benzer bir mana içerir. “Hurul ıyn” ise – iri parlak siyah gözlü demektir.
Önemli olan bir diğer husus da şudur: Ayette hurilerle işleştirmeyi tanımlamak için ‫زوجناهم بحور عين‬/zevvecnehüm Bİ
hur- kelimesi geçmektedir. “Bİ” kelimesinin kullanılması
ile ilişkinin cinsellik boyutunun olmadığı mesajı verilmektedir. Burada verilmek istenen mana cinsel olarak beraber
olma manası olsaydı kullanılması gereken kelime
‫زوجناهم‬
‫حورا عين‬/zevvecnehum huran ıyn – olmalıydı. Örnek vermek gerekirse:
َ
َ
َ ََ
ُْ َ َ ُ َ َ َ
… ‫فل َّما ق َض ٰى َزْي ٌد ِم ْن َها َوطرا َز َّو ْج َناك َها ِلك ْي َا َيكون َعلى اْل ْؤ ِم ِن َين َح َر ٌج ِفي أ ْز َو ِاج‬
َّ َ َ َ َ َ َ َّ ُ ْ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ
َ‫ان أ ْم ُر الل ِه َم ْف ُعوا‬
‫أد ِعي ِائ ِهم ِإذا قضوا ِمنهن وطرا ۚ وك‬
… Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince, onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine
getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının
eşleriyle evlenmeleri konusunda müminlere bir zorluk
olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.
(Ahzap 37.ayet);
َ
‫ َز َّو ْج َناك َها‬Ayette / zevvecnâ-ke-hâ – “seni onunla evlendirdik” denmektir. Görüldüğü gibi burada bu fiilde Bİ harfi
kullanılmamıştır. Yani verilmek istenen mana cinsel birlikteliği de kapsamaktadır.
101
Hurafeler ve Gerçekler
Başka bir örneği de günümüzde kullanılan Arapçadan verelim: Araplar bir erkek kadınla evlendiğinde " ‫تزوج فالن‬
‫"فالنة‬/ “tezevvece fılanu fılanete” derler; “ ‫ "تزوج فالن بفالنة‬/
“tezevvece fılanu Bifılanetin” değil. Yani günümüz Arapçasında da aynı dil bilgisi kuralı vardır. “Zevvecna” fiili
Bİ harfi ile kullanıldığında cinsellik manası içermez. Oysa
Kuran’da geçen “hurilerle eşleştirme” eylemi için (huril
ıyn) ayetlerde Bİ harfi kullanılmaktadır ki bu da bu eşleştirmenin evlendirmek/cinsel olarak beraber olmak anlamında olmadığının açık bir delildir.
Şimdi ilgili ayetlere bakalım:
İlk olarak Duhan suresi ayetlerini inceleyelim:
َ ‫إ َّن ََه َذا َما ُك ُنتم به َت ْم َت ُر‬
َ‫ون‬
ِِ
ِ
50-Muhakkak ki bu azap, sizin şüphe ettiğiniz şeydir.
َ َ
ُْ
َ‫ِإ َّن اْل َّت ِق َين ِفي َمق ٍام أ ِم ٍين‬
51-Muhakkak ki takva sahipleri, güvenli durumdadırlar.
َّ َ
‫ات َو ُع ُيو ٍ َن‬
ٍ ‫ِفي جن‬
52-Cennetlerde ve pınarlarda.
ْ
َ
ََ
َ
َ‫َيل َب ُسون ِمن ُسن ُد ٍس َوِإ ْست ْب َر ٍق ُّمتق ِاب ِل َين‬
53-Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler.
ُ ُ َ ْ َّ َ َ َ َ َ
َ‫ور ِع ٍين‬
ٍ ‫كذ ِلك وزوجناهم ِبح‬
102
Kadına Dair
54- İşte, böyle. Ve onları, iri parlak siyah gözlülerle eşleştireceğiz. (Burada kullanılan “eşleştirme” fiili cinsellik içermemektedir.)
َ ُ
َ
َ‫َي ْد ُعون ِف َيها ِبك ِل ف ِاك َه ٍة ِآم ِن َين‬
55-Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler.
ْ َ َ َ ْ ُ َ َ َ َ ُ ْ َ َ ْ َ ْ َّ َ ْ َ ْ َ َ ُ ُ َ َ
َ‫اب ال َج ِاح ِيم‬
‫ا يذوقون ِفيها اْلوت ِإا اْلوتة األولى ووقاهم عذ‬
56-Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve onları cehennem azabından korumuştur.
Konu ile ilgili bir başka ayet Tur suresinin 20.ayetidir.
Ayeti ilgili ayetler kümesinde getireceğiz:
َ
َ َّ ُ ْ َّ
َّ َ
َ‫ات َون ِع ٍيم‬
ٍ ‫ِإن اْلت ِقين ِفي جن‬
17-Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve nimetler içindedir.
ْ َ َ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ َ َ
َ‫اب ال َج ِاح ِيم‬
‫ف ِاك ِهين َِبما آتاهم ربهم ووقاهم ربهم عذ‬
18-Rabi’lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rableri
onları alevli ateşin azabından korudu.
ُ َ ُ
ْ َ ُُ
‫اش َرُبوا َه ِنيئا ِب َما ك ُنت ْم ت ْع َملو َ َن‬
‫كلوا و‬
19-Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yiyin ve için.
ُ ُ َ ْ َّ َ َ َ ُ ْ َّ ُ َ َ َ َّ ُ
َ‫ور ِع ٍين‬
ٍ ‫مت ِك ِئين على س ُر ٍر مصفوف ٍة وزوجناهم ِبح‬
20-Sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları
Hurul ıyn - iri parlak siyah gözlüler ile eşleştireceğiz. (Burada
kullanılan “eşleştirme” fiili de cinsellik içermemektedir.)
103
Hurafeler ve Gerçekler
Rahman suresinin ilgili ayetlerine de bakalım:
ٌ ْ َ َّ
ٌ ‫ات ح َس‬
َ‫ان‬
ِ ‫ِف ِيهن خي َر‬
70-Oralarda iyilik ve hayırlı şeyler vardır.
Bu ayette “hayırlı şeyler” olarak çevirdiğimiz tanım genel
Kuran çevirilerinde “hayırlı kadınlar” olarak çevrilmektedir.
َ َ َ
َُ ُ
َ‫ف ِبأ ِي آاء َرِبك َما تك ِذ َب ِان‬
71-O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ْ
ٌ ‫ور‬
َ ‫ص‬
ُ ‫ور َّم ْق‬
ٌ ‫ُح‬
َ‫ات ِفي ال ِخ َي ِام‬
72-Çadırlarda korunan/maksurat iri parlak siyah gözlüler vardır.
Bu ayetin çevirisini de “çadırlar içinde bekletilen huriler
var.” şeklinde yapmaktadırlar.
َ َ َ
َُ ُ
َ‫ف ِبأ ِي آاء َرِبك َما تك ِذ َب ِان‬
73-O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
َ َ َ ٌ َّ ُ ْ ْ َ ْ َ
َ‫نس ق ْبل ُه ْم َوا َجان‬
‫لم يط ِمثهن ِإ‬
74-Onlara, kendilerinden önce insanlar ve cinler dokunmamıştır.
Ayetteki hurilere ne insanların ne de cinlerin dokunmadığı ifadesini “bakire huriler” anlamında algılamaktadırlar.
104
Kadına Dair
Oysa 72. ayette de geçtiği gibi cennetliklerin kendilerine
özel korunmuş hurileri vardır. Bu hurilere zaten kimsenin
dokunmamış olduğu manasındadır.
َ َ َ
َُ ُ
َ‫ف ِبأ ِي آاء َرِبك َما تك ِذ َب ِان‬
75-O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi
ni’metlerini yalanlıyorsunuz?
َ
ْ ‫ُم َّتكئ َين َع َلى َر ْف َرف ُخ‬
َ‫ض ٍر َو َع ْبق ِر ٍي ِح َس ٍان‬
ٍ
ِِ
76-Onlar yüksek yeşil refrefler (yastıklar) ve güzel işlemeli döşekler üzerine yaslananlardır.
َ َ َ
َُ ُ
َ‫ف ِبأ ِي آاء َرِبك َما تك ِذ َب ِان‬
77- O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ْ ْ َ ََ ْ
َ َ ُ ْ َ َ ََ
﴾٧٨﴿ ‫اْل َك َر ِام‬
ِ ‫تبارك اسم رِبك ِذي الجال ِل و‬
78- Celâl ve İkram Sahibi Rabbinin İsmi Mübarek’tir.
Vakıa suresinin ilgili ayetleri ise cenneti aşağıdaki gibi tarif etmektedir:
َ ‫َو َفاك َهة م َّما َي َت َخ َّي ُر‬
َ‫ون‬
ِ ٍ ِ
20-Ve arzu ettikleri meyvelerden.
َ
َ
َ ْ
َ‫َول ْاح ِم ط ْي ٍر ِم َّما َيش َت ُهون‬
21-Ve canlarının çektiği kuş etlerinden (sunulur).
ٌ ‫َو ُح‬
َ‫ور ِع ٌين‬
105
Hurafeler ve Gerçekler
22-İri ve parlak siyah gözlüler (vardır)
Bu ayet ise genelde “iri ve siyah gözlü kadınlar” olarak
çevrilmektedir.
ََ
ْ َ ْ ُ ُّ
‫كأ ْم َث ِال الل ْؤل ِؤ اْلك ُنو ِ َن‬
23-Sanki saklanmış inci tanesi gibi.
Bu ayette de tekrar olarak “hur ıyın” lerin her mümin için
özel oldukları söylenmektedir.
Kuran’daki tanımıyla cinsiyetsiz olan hurilerin çadırlarda
korunduklarını, onlara kimsenin daha önceden dokunmadığını ve onların inci tanesi gibi olduklarını öğreniyoruz.
Ancak hurilerle cinsel birlikteliğin olduğunu Ku-
ran’dan anlamamız mümkün gözükmüyor.
Yukarıdaki söylenenleri özetleyecek olursak şöyle diyebiliriz:
Ahirette Cennet ehlinin yanlarında, erkek olsun kadın olsun, onlara eşlik eden güzel yaratıklar bulunacaktır. Onların Kur’an’da açıklanan özellikleri aşağıda sıralanmıştır:
“Hurul ıyın” olarak adlandıran bu varlıkların göze çarpan
ilk özellikleri iri ve parlak siyah gözlü olmalarıdır ki onlara verilen ad da bundan kaynaklanmaktadır;
Onlar Cennet’i hak eden tüm müminlere, erkek-kadın ayrımı yapmadan verilecektir;
Her cennet ehlinin kendine özel hurisi olacaktır;
106
Kadına Dair
Hurilerin eşlik etmeleri evlenme ve ya cinsel ilişkide bulunmak anlamında değil, yanlarında sürekli bulunacak
anlamındadır.
Kanaatimizce her insan yanında güzel yüzlüler ile bir ortamda bulunmak ister; bu fıtri isteği ahirette gerçekleşmesinin bir yolu da hurilerin verilmesidir.
Allah daha iyi bilendir.
107
Hurafeler ve Gerçekler
108
Kadına Dair
Mâ Meleket Eymânukum
ُ ُ ٰ َ َ ََ
{‫ }ما ملكت أيمنكم‬Ne Demek?
Ayetlerde defalarca tekrarlanan “mâ meleket eymânukum’’ ifadesini doğru anlamak büyük önem arz ettiğinden, konuyu ayrı bir başlık atında ele almanın daha doğru
olacağını düşünüyorum.
Bu ifadeyi çevirmekte zorlanmam ve kafamın karışması
olumsuz bir durum gibi görünse de, araştırma ve açıklamalara ağırlık verilmesi hissini uyandırdığı için bu karmaşıklığın bir avantaj olduğunu düşünüyorum.“Mâ meleket eymânukum’’ ifadesi ile ilgili araştırma bir hayli zor
ve uzun bir süreç olduğundan, bununla ilgili çalışmalarımı bitirmek amacıyla kendime bir hedef süre belirledim,
ancak şu ana kadar bu ifade üzerinde edindiğim kanaati
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kuran’da geçen “mâ meleket eymânukum” ifadesi hiç bir
yerde “mülk-i̇ yemin’’ ya da “mülkü’l-yemin” olarak kullanılmamakta, yani isim olarak değil, fiil olarak geçmektedir. ‘‘Mâ meleket eymânukum” ifadesinin fiil olarak
109
Hurafeler ve Gerçekler
geçmesi, bize bu fiilin belirli bir kişiyi kastetmediği bilgisini vermektedir zira kasdedilen belirli bir kişi olsaydı,
“mülk-i̇ yemin’’ olarak geçerdi. Aynı zamanda “meleket”
fiili şimdiki zaman fiili olarak değil, geçmiş zaman fiili
olarak okunmalıdır. “Mâ meleket eymânukum”, “mâ meleket eymanihum”, “ma meleket yeminik’’ ifadeleri ilgili
ayetlerde daima geçmiş zamanda kullanılmaktadır. “Mâ
meleket eymânukum” ifadesi geçmiş zaman fiili olarak
geçtiği ve belli bir kişiyi kastetmediğinden, ne anlamda
kullanıldığını anlamak için ilgili ayetleri detaylıca incelememiz gerekecektir.
“Mâ meleket eymânukum” ifadesi günümüzde iki farklı
şekilde çevirilmektedir. Bu farklı görüşlerden birincisi;
“Eymân’’ kelimesinin yeminin çoğul hali olduğunu,
“yumnaa, yemnin” tanımının ise Arapça’da “sağ eller”
anlamını taşıdığını söyler. Buradan yola çıkarak, “mâ meleket eymânukum” ifadesinin “sağ elleri altında bulunanlar” şeklinde çevrilmesi gerektiğini ileri sürer.
İkinci görüş ise şöyledir:
“Eyman’’ kelimesi yeminin çoğulu anlamına gelse de,
yemin bizim bildiğimiz yeminin çoğulu şeklinde kullanılmayabilir. “Helf, kasam” anlamında veya “sözleşme”
anlamında da kullanılabilir. Dolayısıyla, “mâ meleket eymânukum” bu ikinci görüş sahiplerince “sözleşme / yemin sahipleri” olarak algılanmaktadır.
110
Kadına Dair
Bu ifadeleri ilgili ayetleri inceleyerek anlamaya çalışmak
en sağlıklı yoldur.
Sözleşme ile Bağlı Olanlar
َ ْ َ
َ ‫َيا َأ ُّي َها َّالذ‬
ُ َ َ َ َ َّ َ َّ ‫ين َآم ُن ْوا آم ُن ْوا بالله َو َر ُسول َه َو ْالك َت‬
‫اب‬
ِ
ِ ِ ِ
ِ ‫اب ال ِذي نزل على رس ِول ِه وال ِكت‬
ِ ِ ِِ
ْ‫َّالذ َي َأ َنز َل من َق ْب ُل َو َمن َي ْك ُف ْر بالله َو َم َالئ َكته َو ُك ُتبه َو ُر ُسله َو ْال َي ْوم اآلخر َف َقد‬
ِ
ِِ
ِِ
ِِ ِ
ِ ِ
ِ
ِ ِ ِ
َ َ َّ َ
َ
‫ضل ضالا ب ِعيدا‬
36- Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vel
câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi vebnis
sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu
men kâne muhtâlen fehûrâ(fehûran).
36-Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya,
elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisa 4:36.)
Görüldüğü gibi mevcut meallerin genelinde “mâ meleket
eymânukum” ifadesi “elinizin altındakilere” olarak çevrilmiştir ancak daha önce izah ettiğim gibi “mâ meleket
eymânukum” ifadesi “(size) sözleşme ile bağlılığı olanlar”
olarak çevrilmelidir. Bu bağlamda Nisa 36. ayetin çevirisi
aşağıdaki gibi olmalıdır:
36- Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya,
111
Hurafeler ve Gerçekler
“(size) sözleşme ile bağlılığı olanlara” iyi davranın.
Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.
(Nisa 4/36)
Bu ayette dikkatimi çeken diğer bir nokta ise, ayetin ilk
cümlesinin Allah’a ortak koşmamayı vurgulaması, devamında da sayılan insanlara iyi davranmayı tembihlemesi
ve sonunda kibirli ve kendini beğenmiş olanları Allah’ın
sevmediğini belirtmesidir.
Ayet üzerinde düşününce kibirli ve kendini beğenmiş insanın Allah’a dolaylı yoldan şirk koştuğu kanaatine varmaktayım.
Kibirli, kendini beğenmiş ve “mâ meleket eymânukum”
olanlara iyi davranmayan, kendinde olanlara sahip olmayan herkesi aşağı gören bir işveren düşünün. Dikkat edin,
bu davranışlar doğrudan olmasa da, dolaylı olarak Rabblik iddiası taşımaktadır. Ayetin girişinde “yalnızca bana
ibadet edin ve hiç bir şeyi ortak koşmayın” denmektedir.
Ayeti bu şekilde anladığımızda, mevcut düzendeki kibirli,
övünen, iyilik etmekten kaçınan ve bu halleri ile tevhidin
temelini oluşturan Allah’a ortak koşmama ilkesini görmezden gelenler yüzünden bugün bulunduğumuz noktadan ilerleyemiyor olabileceğimiz sonucuna varabiliriz.
َ
ْ ُ ُ َ َّ َ َ ْ ْ
ْ
ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ َّ َ ُ َ
‫ين ف ِضلوا ِب َر ِآدي ِرز ِق ِه ْم َعلى َما‬
‫ض ِفي ال ِرز ِق فما ال ِذ‬
ٍ ‫والل َه فضل بعضكم على بع‬
َ ََ
ََ
َ
‫َملك ْت أ ْي َم ُان ُه ْم ف ُه ْم ِف ِيه َس َواء أف ِب ِن ْع َم ِة الل ِه َي ْج َاح ُدو َ َن‬
71-Vallâhu faddale ba’dakum alâ ba’dın fîr rızk(rızkı),
femâllezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ meleket
112
Kadına Dair
eymânehum fe hum fîhi sevâun, e fe bi ni’metillâhi yechadûn(yechadûne).
71-ALLAH rızık (varlık) açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar? (Nahl 16:71.)
Bu ayette de “mâ meleket eymânehum” ifadesi ile açıkça
insanlar “sözleşme ile bağlılığı olanlarla rızıklarını eşit
paylaşmazlar” diye kınanmaktadır. Dolaysıyla, iktisadi
acıdan bakıldığı zaman, “sözleşme altında bulunanların”
eşit statüde olmadıkları söylenmekte, yani “ma meleket
eymeneküm” ile sadece iş birliği değil, bir ast üst ilişkisinin de söz konusu olduğu belirtilmektedir.
Yeminler/Sözleşmeler
َّ َ ْ ُ َ ْ َ َ َّ َ ْ ُ َ ُ َّ َ َ َ ْ َ
ُ ‫يم ْال َاح ِك‬
ُ ‫الل ُه َم ْوَا ُك ْم َو ُه َو ْال َع ِل‬
َ‫يم‬
‫قد فرض الله لكم ت ِحلة أيما ِنكم َو‬
2-“Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu
mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm(hakîmu).”
2-“ALLAH, yeminlerinizin helalleştirmenin yolunu
bildirmiştir. Mevlanız (efendiniz) ALLAH'tır. O Bilendir, Bilgedir.” (Tahrim 66:2.)
Bu ayetten anlaşılacağı gibi, bir yemin etmiş ve bu yemini
yerine getirmemişseniz, Allah bu yemini helalleştirmenin
yolunu bildirmektedir. Buna göre, “eymanikum” kelimesinin “sözleşmenin” çoğulu olarak geçtiğinden yola çıkar113
Hurafeler ve Gerçekler
sak, “me meleket eymenukum” ifadesindeki “eymen” kelimesini “yeminler/sözleşmeler” olarak anlamamızın daha doğru olduğu görünmektedir.
Yetimler ve Çokeşilik
ْ ُ ْ ُ َّ َ ُ ْ ْ َ
ُ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ََْ
ََ ُ ْ
َ
‫الن َساء َمث َنى ََوثالث‬
ِ ‫انكحوا ما طاب لكم ِمن‬
ِ ‫وِإن ِخفت ْم أا تق ِسطوا ِفي اليتامى ف‬
َ
ْ ُ َ َّ َ َ َ َ ُ ُ َ َ َ
َ ْ ُ َ َّ َ
َ َ ََُ
َ ‫اع ف ِإ ْن ِخ ْف ُت ْم أا ت ْع ِدلوا ف َو ِاح َدة أ ْو َما َملك ْت أ ْي َمانك ْم ذ ِل َك أ ْدنى أا ت ُعول‬
‫وا‬
‫ورب‬
3-„Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe
lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum.
Zâlike ednâ ellâ teûlû.“
3-„Eğer yetimler hakkında adaletli davranamamaktan
korkuyorsanız, uygun nikâhla ikişer, üçer, dörder evlenebilirsiniz ama onlar arasında adaletli olamayacağınızdan korkuyorsanız bir tane ile evlenin veya hiç evlenmeyip bir sözleşme yapınız.’’ (Nisa 4:3.)
Burada ilk yanlış anlaşılan “uygun nikâhla” ifadesinin,
“uygun gördüğünüz, hoşunuza giden, beğendiğiniz kadınlarla” ikişer, üçer, dörder evlenin olarak algılanmasıdır. “Uygun nikâh” ifadesiyle yetim çocukların sorunları
çözüme kavuşturulmak istenmektedir. Kuran bu sorununu çözmek için yetimlerin anneleri ile ikişer, üçer, dörder
evlenin ve eğer aralarında adaletli davranamamaktan
korkarsanız, bu durumda bir tane ile evlenin demektedir.
“Mâ meleket eymânukum” ifadesiyle ise daha önce de
izah ettiğimiz ve ayetten de anlaşılacağı gibi yetimleri ko114
Kadına Dair
rumak için bir sözleşme de yapılabileceği bildirilmektedir.
Bu durumda kişi malını gözettiği ya da yardım ettiği yetimin velisi ile evlenmek mecburiyetinde değildir. Allah
bu konuda kolaylık sağlamak için ilgili ayetle alternatif
sunmuştur.
Korunan Kadınlarla Evlilik
Yine konu ile ilgili ve benim de üzerinde çalışırken çok
zorlandığım ayetlerden biri olan Nisa suresi 24. ayeti inceleyebiliriz. Ayetin mesajını daha iyi anlamak için öncelikle
23. ayeti okuyup akabinde 24. ve 25. ayetleri de değerlendirmekte fayda vardır.
َ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َّ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ َّ ُ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ
ُ ‫األخ َو َب َن‬
‫ات‬
ِ ‫ح ِرمت عليكم أمهاتكم وبناتكم وأخواتكم وعماتكم وخااتكم وبنات‬
ُ
َّ ُ ُ ُ َ َّ ُ َ ْ ُ
ُ ‫اعة َو ُأ َّم َه‬
َ ْ ‫الالتي َأ‬
َ َ َّ ‫ض ْع َن ُك ْم َو َأ َخ َو ُات ُكم م َن‬
‫ات ِن َسآ ِئك ْم‬
‫األخ ِت وأم َهاتكم‬
‫ِ ر‬
ِ ‫الرض‬
ِ
ْ ُ ُ َ ْ َّ َ َّ
ْ َ َ َّ ُ ُ َ
ُ ُ ُ
َّ ُ ُ ُ َ َ َ
ُ
‫وركم ِمن ِنس ِآئكم الال ِتي دخلتم ِب ِهن ف ِإن لم تكونوا‬
ِ ‫وربا ِئبكم الال ِتي ِفي حج‬
ْ
َْ
َ َ ُ َ ْ َ ْ َ َّ ُ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َ َ َّ
‫صال ِبك ْم َوأن ت ْج َم ُعوا‬
‫َدخل ُتم ِب ِهن فال جناح عليكم وحال ِئ َل أبنا ِئكم ال ِذين ِمن أ‬
َ َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ َّ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ
‫ان غ ُفورا َّر ِحيما‬
‫بين األختي ِن إا ما قد سلف ِإن الله ك‬
23-“Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum
ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve
benâtul ahi ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî
erdâ’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu
nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû
dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum, ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe). İnnallâhe kâne gafûran “
115
Hurafeler ve Gerçekler
23-„Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi
emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları,
kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde
bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla
(nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahsur yoktur. Kendi sulbünüzden olan
oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.’’( Nisa 4:23.)
Allah ayetinde “Hurrimet aleykum’’ ifadesiyle evlenilmesi haram olan kadınlar grubu açıklamakta ve “illâ mâ kad
selef(selefe)” ifadesiyle de ayet inmeden evvel olanların
bağışlandığını bildirilmektedir. Ayetin sonunda geçen
’’İnnallâhe kâne gafûran’’ “bağışlayıcı” sıfatı ile de konu
sonlandırılmaktadır. Şimdi Nisa 24. ayetini geleneksel
mealiyle inceleyelim:
ُ ُ َ
َُ
ُ َ َ ْ ُْ َ
َ ‫ات م َن‬
َ ‫ساء إ َّا َما َم َل َك ْت َأ ْي َم ُان ُك ْم ك َت‬
‫اب الل ِه َعل ْيك ْم َوأ ِح َّل لكم َّما‬
ِ
ِ
ِ ‫واْلحصن‬
ِ َ ‫الن‬
ُ َ ْ َُ َ َ ُ َ
َ
َ َ ْ ََ َ
‫است ْمت ْع ُتم ِب ِه ِم ْن ُه َّن‬
‫َو َراء ذ ِلك ْم أن ت ْبتغوا ِبأ ْم َو ِالكم ُّم ْح ِص ِن َين غ ْي َر ُم َسا ِف ِحين فما‬
َ ‫اض ْي ُتم به من َب ْعد ْال َفر‬
َ ‫اح َع َل َْي ُك ْم ف َيما َت َر‬
َ ‫ور ُه َّن َفر‬
ُ ‫َف ُآت‬
َ ‫يضة َو َا ُج َن‬
َ ‫وه َّن ُأ ُج‬
‫يض ِة‬
ِ
ِ
ِ ِِ
ِ
ِ
َ ‫إ َّن الل َه َك‬
‫ان َع ِليما َح ِكيما‬
ِ
24-“Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ
varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn(musâfihîne). Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ
cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil
116
Kadına Dair
farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).”
24-„Ayrıca yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi
oldukları hariç, evli kadınlar... Bunlar, ALLAH'ın üzerinize farz kıldığı yasalardır. Bunların dışındakiler, iffetli yaşamanız, zina etmemeniz ve mehirleriyle istemeniz koşuluyla size helaldir. Onlardan hoşlandıklarınıza,
bir farz olarak mehirlerini ödeyin. Bu farzı yerine getirirken mehri ayarlamak için karşılıklı anlaşmanızda bir
sakınca yoktur. ALLAH Bilendir, Bilgedir.’’ (Nisa
4:24.)
“Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum’’ cümlesinde geçen “muhsanâtu” ifadesi evli kadınlar olarak çevrilmektedir, oysa ayette geçen “muhsanâtu”
ifadesinin anlamı evli kadınlar değildir. Bu ifade “H-S-N’’
kökünden (sad ile yazıla formu ile) gelmekte olup, “korunan” anlamındadır. Bu durumda “muhsanâtu’’ kelimesi
korunan kadınlar olarak meal edilmelidir. Ayrıca
23.
ayeti evlenilmesi haram olan kadınların devamı olarak
görmemek lazımdır zira, 24. ayetten evlenilmesinde sakınca olmayan kadınlar grubu bildirilmektedir. 24. ve 25.
ayetlerde geçen “muhsanât’’ ifadesinin yanlış manalandırılmasını iki ayeti okuduğumuzda daha net görmekteyiz.
َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َّ َ َ
ُُ َ ََ
‫ات ف ِمن ِما َملك ْت أ ْي َمانكم‬
ِ ‫ات اْلؤ ِمن‬
ِ ‫نكح اْلحصن‬
ِ ‫ومن لم يست ِطع ِمنكم طوا أن ي‬
ُ
ُ
ْ َّ ُ ُ َ
ُ
َْ
ْ َ ْ َ ُ َ ْ َ ُ َ ِ ‫من َف َت َيات ُك ُم ْاْلُ ْؤم َن‬
‫انكحوهن ِب ِإذ ِن‬
ِ ‫ضف‬
ِ
ِ
ِ
ٍ ‫ات والله أعلم ِب ِإيم ِانكم بعضكم ِمن بع‬
َ
ُ
ْ
َ
ْ َ َ َّ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ
ُ
َ
ُ
ُ
ْ
َّ
َّ
َّ
َ
ُ
َ
ْ
‫ات أخد ٍان‬
َ ‫أه ِل ِه‬
ٍ ‫ات غير مسا ِفح‬
ٍ ‫وف محصن‬
ِ ‫ات وا مت ِخذ‬
ِ ‫ن وآتوهن أجورهن ِباْلع ُر‬
117
Hurafeler ve Gerçekler
ََْ َ
َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َّ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ َّ ْ ُ َ َ
‫اب‬
ِ ‫ف ِإذا أح ِصن ف ِإن أتين ِبف ِاحش ٍة فعل ْي ِهن ِنصف ما على اْلحصن‬
ِ ‫ات ِمن العذ‬
ْ َ ََ ْ ُ ْ َ ََ ْ َ َ َْ َ َ
ٌ ‫صب ُر ْوا َخ ْي ٌر َّل ُك ْم َوالل ُه َغ ُف‬
ٌَ ‫ور َّر ِح‬
‫يم‬
ِ ‫ذ ِلك ِْلن خ ِش ي العنت ِمنكم وأن ت‬
25-“Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal
muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum
min feteyâtikumul mu’minât(mu’minâti). Vallâhu
a’lemu bi îmânikum. Ba’dukum min ba’d(ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne
bil ma’rûfi muhsanâtin gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân(ahdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi
fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti minel
azâb(azâbi). Zâlike li men haşiyel anete minkum. Ve en
tasbirû hayrun lekum. Vallâhu gafûrun rahîm
(rahîmun).’’
25-“Sizden özgür kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyenler, inanmış yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak
sahibi oldukları ile evlensinler. İnancınızı en iyi bilen
ALLAH'tır. Birbirinize eşitsiniz. Sahiplerinin izniyle
ve uygun şekilde mehirlerini ödeyerek onlarla nikâhlanın. İffetli yaşasınlar, zina etmesinler ve gizli dostlar
edinmesinler. Evlilik yoluyla özgürlüklerine kavuştuktan sonra zina yaparlarsa, kendilerine özgür kadınlara
verilen cezanın yarısı uygulanmalı. Bu, günaha girmekten korkanlarınız içindir. Sabrederseniz sizin için daha
iyi. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir”. (Nisa 4:25.)
Görüldüğü gibi, “muhsanâti’’ ifadesi 25. ayette “özgür/
hür kadınlar” olarak, bir önceki ayette ise aynı ifade “evli
kadınlar” olarak meal edilmiştir.
118
Kadına Dair
24. ve 25. ayetlerde “muhsanat” olan kadınlara tam üç
farklı mana verilmiştir:
1. el muhsanâtu : evli/eşli kadınlar
2. el muhsanâti : hür kadınlar
3. el muhsanât : iffetli, namuslu kadınlar
Başka bir hata da 25. ayette “tavlen” kelimesinin “güç yetiremeyenler” olarak meal edilmesidir. Hâlbuki “tavlen”
kelimesi “tevil” kelimesinden gelir ve uzayan anlamını taşımaktadır.
Son olarak yine 25. ayette “fe izâ uhsinne” ifadesi evlendikten sonra, “el muhsanâti” ifadesi ise evli kadınlar olarak çevrilmektedir.
Yukarıdaki uyarılardan sonra ayetlerin mealinin aşağıdaki gibi olması gerektiğine inanıyorum:
24-Sizlere, sözleşme ile bağlı olmayan özgür kadınlar
(evlenmeniz için) yazılmıştır. Bunun dışarısındaki kadınlar da iffetli yaşamanız, zina etmemeniz ve mehirleriyle istemeniz koşuluyla size helaldir. Kendilerinden
nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir farz
olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı anlaşma
hallerinde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir,
tüm hikmetlerin sahibidir.(Nisa 4:24)
25- Sizden özgür kadınlarla evlenmeye uzun sure güç
yetiremeyenler, sözleşme altında bulunan mümin kızlar/kadınlar ile evlenebilirler. Hep birbirinizdensiniz. O
119
Hurafeler ve Gerçekler
halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Onlar gizli
dost tutmayan iffetli iseler örfe göre özgür kadınlara
uygun mehir veriniz. Ama eğer iffetsizlik yapanlardansa ceza olarak o miktarın yarısını veriniz. Bu (öneri),
günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Ama
sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici,
çok merhametlidir. (Nisa 4:25.)
Yukarıdaki ayet mealleri ışığında Nisa 24. ve 25. ayetlerden anladığım aşağıdaki gibidir:
Bir erkek evlenmek istediğinde, Allah öncelikle özgür/hür (kendisine sözleşme ile bağlılığı olmayan) kadınların tercih edilmesini öngörmekte ve onları helal kılmaktadır. Ancak erkek, arayışlarına rağmen uzun süre arzu ettiği niteliklerde kendine denk özgür bir kadın bulamazsa,
o takdirde sözleşme ile kendisine bağlılığı olan, uygun
gördüğü mümin iffetli kadınlarla, mehirlerini hür kadının
mehiri ile aynı ölçüde vermesi koşuluyla, örfe uygun olarak evlenilebilir.
Korunan Kadınlar ve Zina
Yukarıda izah ettiğimiz gibi, “muhsanâti” kavramı aslında “korunan kadın” anlamına gelmektedir. Bu korunan
kadın nasıl olur da evlendikten sonra zina edebilir? Zina
etti diyelim, o zaman niye zina eden “mâ meleket eymânukum’’ grubundaki kadınlardan daha fazla celde cezası ile cezalandırılsın?
120
Kadına Dair
Nur suresi 2. ayette zina suçu işleyen müminler için hür,
evli veya bekâr ayrımı yapılmadan 100 kırbaç cezası uygulanması gerektiği söylenmektedir:
ُ ْ ُ َْ َ ْ َ َ
ُ
ٌَْ
ْ ‫الزاني َف‬
َّ َ ُ َ َّ
‫اج ِل ُدوا ك َّل َو ِاح ٍد ِم ْن ُه َما ِمئة َجل َد ٍة َوا تأخذكم ِب ِه َما َرأفة ِفي ِد ِين‬
ِ ‫الزا ِنية و‬
ْ
ْ َّ َ
َ
َّ
ُْ
ٌ َ
ْ ْ
ُ ُ
َ َ ‫الل ِه ِإن ك ُنت ْم ت ْؤ ِم ُنون ِبالل ِه َوال َي ْو ِم اآل ِخ ِر َول َيش ََه ْد َعذ َاب ُه َما طا ِئ َفة ِم َن اْل ْؤ ِم ِن‬
‫ين‬
2- Ez zaniyetu vez zani feclidu kulle vahıdin min huma
miete celdetin ve la te’huzkum bi hima ra’fetun fi dinillahi in kuntum tu’minune billahi vel yevmil ahır, vel
yeşhed azabehuma taifetun minel mu’minin.
2-Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz celde vurunuz. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onlara
olan acıma duygunuz Allah’ın yasasını uygulamakta
size engel olmamalı. İnananlardan her bir grup onların
cezalandırma işlemine tanık olsun.(Nur 24:2)
Korunan kadınlara zina yaptıkları takdirde 100 kırbaç cezası verilirken iffetsizlik yapan “mâ meleket eymânukum’’ olanlara nasıl olur da 50 kırbaç cezası hükmü verilebilir? Ayeti bu şekilde yanlış okuyan ve zina yapmış bir
“muhsane” kadın, doğal olarak zina yapmış “mâ meleket
eymânukum’’ grubundan bir kadın olmayı tercih edecektir. Bu durumun adaletsiz bir hüküm olduğu açıkça ortadadır.
“Muhsanât” kadın, haramdan sakınan özgür kadın olduğundan, evlenilmesi öngörülen ilk gruptur. Allah, Nur suresi 2. ayette zina edenlere verilecek cezayı açıklarken
“muhsanâti” veya “mâ meleket eymânukum’’ ifadelerini
121
Hurafeler ve Gerçekler
kullanmamış ve gayet net bir ifade ile “ez zâniyetu” yani
“zina yapan kadın” tanımını kullanmıştır. Ayettende görüyoruz ki zina eden kadınlar için evli, bekar, dul, zengin,
fakir ya da sözleşme ile bağlılığı olan kadın ayrımı yapılmamış sadece “ez zâniyetu” ifadesi kullanılmış; dolayısıyla hepsine aynı ceza öngörülmüştür. Oysa geleneksel meallerde açıkça “mâ meleket eymânukum’’ olanlar evlendikten sonra zina yaparlarsa, “muhsanâti” olan kadınlara
verilen cezanın yarısı uygulanmalı denilmektedir.
Burada dikkatimi çeken başka bir konu da ayette “özgür
kadın” ile “sözleşme ile bağlılığı olan” iffetli mümin kadının mehirlerinin eşit olması gerektiğidir. Allah, evlilikte
her iki gruptaki kadın arasında eşitlik olması gerektiğini
söylemektedir. Yani hür kadına saygı, sevgi, maddi manevi cömertlik ve diğer hakların teslimi nasıl oluyorsa,
“mâ meleket eymânukum” grubundaki iffetli kadına da
bunlar aynı ölçüde verilmelidir.
Burada geleneksel meallerden farklı olarak; sözleşme ile
bağlılığı olan kadınlar iffetsizlik yapan (hafifmeşrep) kadınlarsa, bu durumlarından dolayı onlara ceza olarak hür
ya da sözleşme ile bağlılığı olan mümin iffetli kadınlara
belirlenen mehirin yarısının ödenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayette bunun, günaha girmekten korkulduğu
hallerde, erkekler için bir kolaylık olarak böyle kararlaştırıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca bu yola başvurmayıp
sabretmenin daha hayırlı olduğu da belirtilmektedir.
Mevcut meallerde genel olarak bu ayetlerde ne yazık ki
122
Kadına Dair
hatalı çeviriler yapıldığını görmekteyiz. Ayetler meal edilirken çevrilen kelimenin kökü doğru anlaşılmazsa, bu gibi hataların yapılması kaçınılmazdır. Kuran’da bir kelimenin geçtiği yerde vermek istediği mesajı ve kökündeki
manayı göz önünde bulundurularak bu iki ayeti şöyle
meal etmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum:
24-Sizlere, sözleşme ile bağlı olmayan özgür kadınlar
(evlenmeniz için) yazılmıştır. Bunun dışarısındaki kadınlar da iffetli yaşamanız, zina etmemeniz ve mehirleriyle istemeniz koşuluyla size helaldir. Kendilerinden
nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir farz
olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı anlaşma
hallerinde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir,
tüm hikmetlerin sahibidir. (Nisa 4:24)
25- Sizden özgür kadınlarla evlenmeye uzun sure güç
yetiremeyenler, sözleşme altında bulunan mümin kızlar/kadınlar ile evlenebilirler. Hep birbirinizdensiniz. O
halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Onlar gizli
dost tutmayan iffetli iseler örfe göre özgür kadınlara
uygun mehir veriniz. Ama eğer iffetsizlik yapanlardansa ceza olarak o miktarın yarısını veriniz. Bu (öneri),
günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Ama
sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici,
çok merhametlidir. (Nisa 4:25.)
“Mâ meleket eymânukum” sözleşme ile bağlılığı olanlar
sınıfına girenlere örnek olarak, sahip olduğunuz tarlada 3
aylık sözleşme ile ücret karşılığı çalışan elemanlar veya
evlerinizde çocuk bakımı, ev temizliği vb. işleri yerine ge123
Hurafeler ve Gerçekler
tiren yardımcı kadınlar verilebilir. Bu gruptaki kadınlar
köle değildir, ancak hür bir kadına kıyasla, emri altında
olduğu erkeğin karşısında özgür de değildir.
Allah‘ın özgür kadınla evlilik öngörüsü olması bu tür ilişkiden doğabilecek sorunların önünün kesilmesi içindir.
“Mâ meleket eymânukum” sınıfına giren, sözleşme ile
bağlılığı olan kadınlarla evlenilmesinin bazı sakıncaları
olabilir. Örneğin, bir erkeğin sözleşme ile kendisine bağlılığı olan kadınla evlilik öncesi ilişkisi, patron – eleman
ilişkisi olduğundan daha sonra evlenildiğinde karı koca
ilişkisine dönüşmesini, evlilikte dengelerin sağlanmasını
güçleştirmektedir. İstisnai durumlarda kadın bunu karmaşık haline getirebilir. Bunlar, yaşanabilecek sorunlardan sadece bir kaçıdır.
Köleler/Cariyeler
İlgili ayetleri incelediğimizde, “mâ meleket eymânukum”
ifadesinin cariye/köle veya esirler olarak çevrildiğini de
görmekteyiz.
Esirler ile ilgili ayetlere bakıldığında, Kuran bize alınan
esirin ya hiç bir şey talep etmeden ya da fidye karşılığında
serbest bırakılması gerektiğini söylemektedir.
َ َ َ َ ْ ُّ ُ َ ْ ُ ُ ُ َ ْ َ َ َّ َ
َ َ ْ َ َ ُ َ َ َ َّ ُ ُ َ َ
‫اق ف ِإ َّما‬
‫اب حتى ِإذا أثخنتموهم فشدوا الوث‬
ِ ‫الرق‬
ِ ‫ف ِإذا ل ِقيتم ال ِذين كفروا فضرب‬
َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َّ
َ َ ْ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َّ َ ُ ْ َ ًّ َ
‫منا بعد وِإما ِفداء حتى تضع الاحرب أوزارها ذ ِلك وَلو يشاء الله انتصر ِمنهم ول ِكن‬
َ َ
َ َ َّ
ُ ُ َ َّ َ ْ َ ُ َ ْ َ َ ُ ْ َ
‫ين ق ِتلوا ِفي َس ِب ِيل الل ِه فلن ُي ِض َّل أ ْع َمال ُه ْم‬
‫ض وال ِذ‬
ٍ ‫ِليبلو بعضكم ِببع‬
124
Kadına Dair
Fe izâ lekîtumullezîne keferû fe darber rikâb(rikâbi),
hattâ izâ eshantumûhum fe şuddûl vesâk(vesâka), fe
immâ mennen ba’du ve immâ fidâen hattâ tedaal harbu
evzârehâ, zalik(zalike), ve lev yeşâullâhu lentasara minhum ve lâkin li yebluve ba’dakum bi ba’d(ba’din), vellezîne kutilû fî sebîlillâhi fe len yudille a’mâlehum.
Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen
boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz
zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya
da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah
dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat
böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz. (Muhammed suresi, 4 ayet)
Neticede Kuran’a göre esiri serbest bırakmaktan başka bir
yol yoktur. Köle ve cariye ise Kuran’da özel kavram olarak “Abd” ve “İma’’ ile ifade edilir. (Örnek: 2:178;2:221;
4:92; 5:89;9:60…)
Bugün bilinen haliyle cariye, kavramı Abbasiler tarafından İslam dinine sokulmuştur. Ne gariptir ki “cariye” kelimesi sözlüklerde “akan, akıcı” anlamlarına gelmektedir.
Örneğin; karşılıklı iki pencere açık olduğunda meydana
gelen şiddetli hava akımı, “cereyan” olarak anlaşılmakta
ya da; şiddetle akan pınar, cariye olarak ifade edilmektedir. Abbasiler, köleleştirdikleri genç kızlar yaş itibariyle
daha aktif, daha hızlı olmalarından ve getir götür işlerini
125
Hurafeler ve Gerçekler
akıcı ve hızlı yapabildiklerinden dolayı bu kızlara “cariye” adını verimişlerdir.
Şimdi ayetleri inceleyelim:
ُ َ ْ َ ْ َّ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ ْ
َ ‫َو َّالذ‬
َ ْ َ َ َ َّ َ ُ َ ْ ‫ين ُه ْم ل ُف ُر‬
َ‫وم َين‬
ِ
ِ ‫وج ِهم حا ِفظو َن* ِإا على أزو ِاج ِهم أو ما ملكت أيمان ُهم ف ِإن ُهم غي ُر مل‬
ِ ِ
5-Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).
6-İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn (melûmîne).
5-Ve cinsel ilişkilerden sakınırlar;
6-Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri
bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. (Mü’minun 23:5.,6.)
Bu meale göre ayeti okuduğumuzda: Erkeklerin eşlerinden ve “mâ meleket eymânehum” grubundan “ferc”lerini
korumaları gerekmediği ve bundan dolayı kınanmayacakları bildirilmektedir. Mevcut meallerin genelinde ayetin
bu manada çevrildiğini görebilirsiniz. Bu ayetteki “mâ
meleket eymânehum” ifadesini, diğer ayetlerde olduğu
gibi, “sözleşme ile bağlılığı olan kadınlar” olarak çevirirsek, şu ana kadar anlattığımız her şey boşa gitmiş demektir.
Unutulmaması gereken nokta “mâ meleket eymânehum”un isim değil, fiil olduğudur ve bu ayetteki kullanımı bu fiilin çekilmiş olduğunu göstermektedir. Peki bu
ayeti nasıl meal etmek daha doğru olacaktır? Burada daha
126
Kadına Dair
önce tesettür konusunda incelediğimiz Nur suresi 31. ayetin mealini incelemek doğru olacaktır.
31-Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve
yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ
mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ
cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne
ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket
eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli
evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl
mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).
31-Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen
kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey
oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek
kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin
oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını
127
Hurafeler ve Gerçekler
yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!(Nur 24:31.)
Ayetteki açıklamalarda kadınların “li buûletihinne” ve
“mâ meleket eymânuhunne”lerin yanında ziynetlerini
açmalarında sakınca olmadığı söylenmekte ve “li buûletihinne” kocalar, “mâ meleket eymânu-hunne” ise ellerinin
altında bulunan cariyeler olarak çevrilmektedir. Burada
“li buûleti-hinne” ifadesini kocalar olarak çevirmek anlamı daha karmaşık hale getirmektedir. Evli kadın kocasının
yanında zaten ziynetlerini örtmeyi gözetmez. Burada “li
buûleti-hinne”/ beal” olarak geçen ifade, boşanma aşamasında evinde iddet dönemini bekleyen kadının, iddet
dönemi boyunca sorumluluklarını yerine getiren aynı evde yaşadığı eski eşi için kullanılmaktadır. Kadın evden çıkana kadar eski eşi ile aynı evde yaşayabilir. Allah artık
eşi olmayan eski eşin yanında kadına örtünmenin ağır geleceğini bildiğinden, bu yöntemle bir kolaylık sağlamaktadır. Kısaca Nur 31. ayetinde “buuletuhinne/beal” koca
değil, aynı evde iddet beklenen kadının eski eşidir.
Gelelim yine bu ayette “mâ meleket eymânuhunne” ifadesini “elleri altındaki cariyeler” olarak yorumlayanlara
ve aynı şekilde Mü’minun suresi 6. ayettindeki “mâ meleket eymânuhum” ifadesini “cariye” olarak çevirip, bilinçsizce “ferc”’lerin cariyelerden esirgenmemesi gerektiği anlayışını savunanlara.
Erkeklerin cariyeleri ile cinsel münasebetine delil gösterdikleri Mü’minun suresi 6. ayetine göre, Nur suresi 31.
128
Kadına Dair
ayetindeki “mâ meleket eymânu-hunne” ifadesini cariye
olarak çevirenler, böylece kadınların elleri altında bulunan cariyeleri ile cinsel münasebet yolunu açtıklarının
farkındalar mı acaba? Buna ne cevap verecekler?
5- Ve ferçlerini korurlar (cinsel ilişkilerden sakınırlar);
6- Ancak eşleri ve iddet döneminde bulunan boşanmış
kadınlar bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı
kınanmazlar. (Mü’minun 5.,6.)
“Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar” denildiğine
göre, bu eşlerin cinsel ilişkileri ile ilgili durum olmadığı
açıktır. Burada söz konusu olan, boşanma aşamasında bulunan eşlerin iddet dönemidir. Kınanmaları için karı kocanın uzlaştıklarından haberdar olmaları şart edinmiştir,
dolaysıyla şahit tutma şartı söz konusudur. Konuyu biraz
açalım:
Erkek, iddetin bitmesini beklemeden eşine dönebilir. Bu
konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
228-Boşanan kocalar arayı düzeltmek isterlerse, onlara
iddet içinde dönmeye daha çok hak sahibidirler. (Bakara
2:228)
İddet dönemi içinde dönme, arayı düzeltme şartına bağlandığına göre, bu konuda erkeğin niyetinin sorgulanmasına ve durumun tespitine ihtiyaç vardır. Erkeğin kötü niyetli olduğu tespit edilirse, dönmesine imkân verilmez. Bu
nedenle bu safhanın şahitlerle tespiti gerekmektedir. Süre
sonunda dönme de iyi niyet şartına bağlanmıştır ve bu
129
Hurafeler ve Gerçekler
safha da şahitlerle tespit edilmelidir. Allah Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
َ
َّ ُ ُ ْ َّ َ َ َ
ُ ‫الن َساء َف َب َل ْغ َن َأ َج َل ُه َّن َف َأ ْمس ُك‬
َّ َُ ‫وه َّن ب َم ْع ُروف َأ ْو َسر ُح‬
‫وف َوا‬
‫وِإذا طلقتم‬
ٍ ‫وهن ِب َم ْع ُر‬
ٍ
ِ
ِ
ِ
َ
َ
ْ
ْ
َّ
َ
َ
َ
ُ
َ
َ
َ
ْ
َ
َّ ُ ُ ُ
َ َ َّ َ ُ َ ْ
َ َْ َ َُ َ
‫ات الل ِه‬
ِ ‫ت ْم ِسكوهن ِض َرارا لت ْعتدوا و َمن يفع ْل ذ ِلك فقد ظل َم نفسه وا تت ِخذوا آي‬
ُُ
ْ ْ
َ ْ َ ْ ُ ََْ َ َ َ َ َ ْ ُ ََْ
َ َْ ْ ُُْ َ ُُ
‫اب َوال ِاحك َم ِة َي ِعظكم َِب ِه‬
ِ ‫هزوا واذكروا ِنعمت الل ِه عليكم وما أنزل عليكم ِمن ال ِكت‬
ْ ‫َو َّات ُق ْوا الل َه َو‬
ٌ ‫اع َل ُم ْوا َأ َّن الل َه ب ُكل َش ْي ٍء َع ِل‬
‫يم‬
ِ ِ
231-Ve izâ tallaktumun nisâe febelagne ecelehunne fe
emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf
(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve
men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe
bi kulli şey’in alîm(alîmun).
231-Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa ya maruf ile tutun, ya da maruf ile serbest
bırakın. Onları zarara uğratıp haklarına saldırmak için
tutmayın. Bunu yapan, kendini kötü duruma düşürür.
Allah’ın âyetlerini hafife almayın. Allah'ın üzerinizdeki
nimetini düşünün. O, indirdiği Kitap ve doğru bilgi ile
sizi uyarmaktadır. Allah'tan çekinin. Bilin ki, Allah her
şeyi bilir."(Bakara 2:231)
Erkeğin eşine, bu süre sonunda iyi niyetle döndüğünün
veya ondan güzellikle ayrıldığının da şahitlerle tespiti gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
130
Kadına Dair
ُ َّ
َ ْ ُ ْ َ َ َّ َّ َّ ُ ُ َ َ َ ُ ُ ْ َّ َ َ ُّ َّ َ ُّ َ َ
‫صوا ال ِع َّدة َو َّات ُقوا الل َه ََرَّبك ْم‬
‫النساء فط ِلقوهن ِل ِعد ِت ِهن وأح‬
ِ ‫يا أيها الن ِبي ِإذا طلقتم‬
َ
ْ
َ
َّ
َ
ْ
َ
َ
َ
ُ ‫َا ُت ْخر ُج‬
…‫وه َّن ِمن ُب ُي ِوت ِه َّن َوا َيخ ُر ْج َن ِإا أن َيأ ِتين ِبف ِاحش ٍة ُّم َب ِين ٍ َة‬
ِ
Yâ eyyuhen nebiyyu izâ tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne ve ahsûl iddeh(iddete), vettekûllâhe rabbekum, lâ tuhricûhunne min buyûtihinne
ve lâ yahrucne illâ en ye’tîne bi fâhişetin mubeyyineh(mubeyyinetin)…
Kadınlar bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında onları ya maruf[2] ile tutun veya maruf ile ayırın. Sizden
iki güvenilir şahit getirin, şahitliğiAllah için yapın…
(Talak 65:2)
Demek ki, talakın her safhasının şahitlerle tespiti şarttır.
Böylece kınanmaktan kurtulmuş olurlar.
Nur suresinin 33 ayetinin klasik çevirisi şöyledir:
َ َ ُ َ َ َ َّ
ْ ُ َّ َ
ُ َّ
ْ َ
َ ‫ضله َو َّالذ‬
ْ َ ْ ََْ
‫ين َي ْب َت ُغو َن‬
ِ ِ ِ ‫وليستع ِف ِف ال ِذين ا ي ِجدون ِنكاحا حتى يغ ِن َي ُه ْم الله ِمن ف‬
َّ
ُ ‫وه ْم إ ْن َعل ْم ُت ْم فيه ْم َخ ْيرا َو ُآت‬
ُ ‫اب م َّما َم َل َك ْت َأ ْي َم ُان ُك ْم َف َكات ُب‬
َ َ ْ
‫وهم ِمن َّم ِال الل ِه‬
ِ ِ
ِ
ِ ‫ال ِكت‬
ِِ
َّ
َ ْ ََ ُ ََ َ ُ ْ ُ ََ ُ َ
َ َ َ ْ َ ْ
َ ‫صنا ل َت ْب َت ُغوا َع َر‬
‫ض‬
ِ ُّ ‫ال ِذي آتاك ْم وا تك ِرهوا فتيا ِتك ْم على ال ِبغاء ِإن أ َردن تح‬
ْ
َّ َّ َ َّ ُّ ْ ُ َ َ َ ْ ُّ
ٌ ‫الل َه من َب ْعد إ ْك َراهه َّن َغ ُف‬
ٌَ ‫ور َّر ِح‬
‫يم‬
‫ال َاح َي ِاة الدنيا ومن يك ِرههن ف ِإن‬
ِ
ِِ ِ ِ
33- Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlihi, vellezîne yebtegûnel kitâbe
mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum
fîhim hayran ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum ve lâ
tukrihû feteyâtikum alâl bigâi in eradne tehassunen li
tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe
131
Hurafeler ve Gerçekler
innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm (rahîmun).
33-Evlenme imkanına sahip olmayanlar da, ALLAH
kendilerini lütfuyla zenginleştirene kadar iffetli davransınlar. Evlenme yoluyla özgürlük belgesi almak isteyen
esirleri -niyetleri dürüstse- özgürlüklerine kavuşturun.
Ve ALLAH'ın size verdiği parasından onlara veriniz.
İffetli olmak isteyen kızlarınızı, bu dünyanın geçici
menfaatini arzulayarak fuhuşa zorlamayın. Kim onları
zorlarsa, o zaman ALLAH onların zorlandığını hesaba
katar; O Bağışlayandır, Rahimdir. (Nur 24 :33.)
Bu ayette yine “mâ meleket eymânukum” ifadesi geçmektedir, fakat burada daha kötü bir durum söz konusudur.“İffetli olmak isteyen kızlarınızı, bu dünyanın geçici
menfaatini arzulayarak fuhuşa zorlamayın.” cümlesinden
anlaşıldığı üzere, iffetli olmak isteyen kızlarımızı fuhuşa
zorlamamalıyız. Peki iffetli olmak istemeyenleri fuhuşa
zorlayabiliriz miyiz? Yani “iffetli olmayı isteyen kızları
fuhuşa zorlamayın” dediklerine göre, eger kız iffet korumayı istemezse fuhuş yapabilir mi?
Batı Kuran’ı eleştiriyor diye serzenişte bulunanlar, böyle
meal hataları yapılırsa elbette eleştiri oklarının altında kalırlar.
Bu bağlamda, Nur suresi 33. ayeti aşağıdaki haliyle meal
etmeyi Kuran’ın bütününde verilen mesaja daha uygun
buluyorum.
Ayetin bence doğru çevirisi şöyledir:
132
Kadına Dair
33-“Evlenme imkânına sahip olmayanlar da, ALLAH
kendilerini lütfüyle zenginleştirene kadar iffetli davransınlar. Evlenmek isteyenler, sizin sorumluluğunu taşıdığınız kimseler niyetleri dürüstse sizden bir kitabet
(yazı) isterlerse, onu veriniz. Ve Allah’ın size verdiği
malından onlara veriniz. Dünya mallarını öne sürerek
kendilerini korumak isteyen genç kadınlara engel olmayın ve onları isyan etmeye mecbur bırakmayın eğer isyan ederlerse buna mecbur ettiğiniz için Allah onlara
günah yazmaz O Bağışlayandır, bol Merhametlidir.”
(Nur 24:33)
“Me meleket eymenekum” geçtiği başka ayetler:
Nur suresi 58 ayet:
ُ ْ ُ ُ َ َ َّ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َّ ُ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ َّ َ ُّ َ َ
ُ
‫ين َل ْم َي ْبلغوا ال ُاحل َم ِمنك ْم‬
‫يا أيها ال ِذين آمنوا ِليستأ ِذنكم ال ِذين ملكت أيمانكم وال ِذ‬
َ َ ْ َ َ َ َّ َ ُ َ َ َ ُ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ
َ ََ
‫صال ِة‬
‫ات ِمن قب ِل صال ِة الفج ِر و ِحين تضعون ِثيابكم ِمن الظ ِهير ِة و ِمن بع ِد‬
ٍ ‫ثالث َم َّر‬
ُ َ َ ُ َ
َ ُ ََ َ ْ
ٌ ‫س َع َل ْي ُك ْم َوَا َع َل ْيه ْم ُج َن‬
َ ‫ات َّل ُك ْم َل ْي‬
‫اح َب ْع َد ُه َّن ط َّوافون َعل َْيكم‬
ٍ ‫ال ِعشاء ثالث ع ْو َر‬
ِ
َّ َ َ ْ ُ ُ َ ُ َّ ُ َ ُ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ ُ ْ َ
ٌ ‫الل ُه َع ِل‬
ٌَ ‫يم َح ِك‬
‫يم‬
‫ات و‬
ِ ‫ض كذ ِلك يب ِين الله لكم اآلي‬
ٍ ‫بعضكم على بع‬
58-“Ey iman edenler! Sözleşme altında bulunan hizmetçileriniz ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş
olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin
elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından
sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne
size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklar. Allah, Bilen ve Hikmet sahibidir (Nur 24:58.)
133
Hurafeler ve Gerçekler
Bu ayette açıklanan “meleket eymânukum” ler ve buluğ
çağına ermemiş olanların, ev sahiplerinin kılık kıyafet ve
hal bakımından uygun olmadığı o üç vakitte odalarına
girmek için izin istemesinden yola çıkarak, Nur suresi 31.
ayetindeki “mâ meleket eymânuhunne” lerin yani evimizde hizmet edenlerin statülerinin buluğ çağına ermemişlerle aynı olduğu ve bildirilen o üç vakit dışında girip
çıktıklarında örtünme hususunda kolaylık sağlandığı
açıkça anlaşılmaktadır.
Rum suresinin 28.ayeti:
َ
َ ُ
ُُ َ ََ
ُ َّ
ُ
َ َُ َ
‫ض َر َب لكم َّمثال ِم ْن أ ُنف ِسك ْم َهل لكم ِمن َّما َملك ْت أ ْي َمانكم ِمن ش َركاء ِفي َما‬
َُ َ َ َ ُ َ ُ َ ُ َ َ َ ُ َ َ َ َ
ُ ََ ُ َْ َ
َ ْ
‫ات‬
ِ ‫َرزقناك ْم فأنت ْم ِف ِيه سواء تخافون ُه ْم ك ِخيف ِتك ْم أنفسك ْم كذ ِلك نف ِص ُل اآلي‬
ُ
‫ِل َق ْو ٍم َي ْع ِقلو َ َن‬
28-“Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum
min mâ meleket eymânukum min şurakâe fî mâ razaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin
ya’kılûn(ya’kılûne).”
28-“Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Sözleşme altında bulunanlar, verdiğimiz rızıklarda sizinle
eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi
kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.” (Rum 30:28)
Bu ayette Allah bir örnek vererek, sizden “mâ meleket eymânukum”’ü olanlar, kendi statünüzdeki bir arkadaşı134
Kadına Dair
nızdan çekindiğiniz gibi “mâ meleket eymânukum”lerinizden çekiniyor musunuz diyerek aynı zamanda “mâ
meleket eymânukum”’ün statüsü hakkında bir bilgi de
vermekte, yani, onların alt statüde olduklarını göstermektedir.
Ahzap suresi 50.ayet:
ُ َ
َّ
ََ
ََ
َّ َ ُّ َ َ
َ ‫النب ُّي إ َّنا َأ ْح َل ْل َنا َل َك َأ ْز َو‬
‫ور ُه َّن َو َما َملك ْت َي ِم ُين َك ِم َّما أفاء‬
ََ ‫اج َك الال ِتي آت ْي َت أ ُج‬
ِ ِ ‫يا أيها‬
َّ َ َ َ
َّ
َ َ َ َ َ ‫الل ُه َع َل ْي َك َو َب َنات َعم َك َو َب َنات َع َّمات َك َو َب َن‬
َ ‫الالتي َه‬
‫اج ْر َن‬
ِ ‫ات خ ِالك وبن‬
ِ
ِ
ِ ‫ات خاا ِتك‬
ِ
ِ ِ
َّ َ َ َ َ َ ْ َ َ ُّ َّ َ َ َ ْ َّ َ َ ْ َ ْ َ َ َ
َ ْ َ ْ َ َ َ َ
‫صة ل َك‬
‫نكحها خ ِال‬
ِ ‫معك وام َرأة ُّمؤ ِمنة ِإن وهبت نفسها ِللن ِب ِي ِإن أراد الن ِبي أن َيست‬
َ ََ
َ
َ َ
َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ُْْ
‫ض َنا َعل ْي ِه ْم ِفي أ ْز َو ِاج ِه ْم َو َما َملك ْت أ ْي َم ُان ُه ْم ِلك ْيال‬
‫ِمن ُدو ِن اْلؤ ِم ِنين قد ع ِلمنا ما فر‬
َ َّ َ َ َ ٌ َ َ َ ْ َ َ ‫َ ُ َن‬
‫ان الل ُه غ ُفورا َّر ِحيما‬
‫يكو عليك حرج وك‬
50-“Yâ eyyuhân nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî
âteyte ucûrahunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ
efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve
benâti hâlike ve benâti hâlâtikellâtî hâcerne meâke, vemraeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in
erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûnil
mu’minîn(mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim
fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne
aleyke haracun ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).”
50-“Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin
altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden,
amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz
135
Hurafeler ve Gerçekler
olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in
de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min
kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip
oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab 33:50.)
Bana en çok sorulan sorulardan biri, Kuran’ın evrensel mi,
yoksa tarihsel mi olduğudur. Bu konuya özel bir çalışmayı
ileride paylaşacağım inşallah, ancak yeri gelmişken bu
ayetin tarihsel olduğunu “hâlisaten leke” “sana özel” ifadesiyle ayetteki durumun peygambere özel olduğunu
söyleyebiliriz.
Sıkça sorulan bir başka soru de Kuran da köleliğin olup
olmadığıdır?
Evet vardır, lakin Kuran, nazil olmadan evvel var olan köle edinme kültürünü ortadan kaldırmak amaçlı çeşitli
ayetlerde köle azat etmeyi teşvik eder. Yani kölelik kavramı köle sınıfını ortadan kaldırılmak maksadı ile Kuran'da geçmektedir. Allah yalnızca bana kulluk edin derken, yarattığı bir kulun başkasına kölelik yapmasını uygun bulmaz. Bu, tevhitle çelişmektedir.
َ َ
َ
َّ
َ َ َ
َ َ َ َ
‫الن َساء ِمن َب ْع ُد َوا أن ت َب َّد َل ِب ِه َّن ِم ْن أ ْز َو ٍاج َول ْو أ ْع َج َب َك ُح ْس ُن ُه َّن ِإا َما‬
ِ ‫ا ي ِح ُّل لك‬
َ ُ َ َّ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫ان الل ُه َعلى ك ِل ش ْي ٍء َّر ِقيبا‬
‫ملكت ي ِمينك وك‬
52-Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele
bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne illâ mâ
136
Kadına Dair
meleket yemînuke, ve kânallâhu alâ kulli şey’in rakîbâ
(rakîben).
52-Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla
evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir.
Ancak sözleşmen altında bulunanlar başka. Şüphesiz Allah, her
şeyi gözetleyendir. (Ahzab 33:52.)
(Öncelikle, “güzellikleri hoşuna gitse bile” ifadesiyle,
peygamberimizin başka kadınlarının çarşaf gibi kimliği
gizleyen bir örtü olmadan rahatlıkla görebildiğini vurgulamak istiyorum, demek ki o dönemde kadınlar güzellikleri görülebilecek şekilde giyiniyordı) Benim burada konu
ile ilgili asıl ele almaya çalıştığım ifade, “mâ meleket
yemînuke”dir. Bu ifade; mümin erkeklerin evlenebileceği
kadın sayısında sınır olmasına ragmen
“mâ meleket
yemînuke” olanlarla ilişkide sınır yokmuş anlamı verilmeye çalışılmaktadır. Böylelikle açıkça sözleşme ile bağlılığı olanları edinmende ve hali hazırdakileri değiştirmende sakınca yoktur anlamı ortaya çıkmaktadır.
Son olarak;
Ahzap suresi 55.ayete bakalım:
َ َ
َ َ
َ َ َ ُ َّ
َ َ َ َ
ْ
ْ َ
‫اح َعل ْي ِه َّن ِفي َآب ِائ ِه َّن َوا أ ْب َن ِائ ِه َّن َوا ِإخ َو ِان ِه َّن َوا أ ْب َناء ِإخ َو ِان ِه َّن َوا أ ْب ََناء أخ َو ِات ِه َّن‬
‫ا جن‬
َ ْ َ ُ َ َ َ َ َ َّ َّ َ َّ َ َّ َ َّ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ َ َّ َ َ َ
‫وا ِنس ِائ ِهن وا ما َملكت أيمانهن وات ِقين الله ِإن الله كان على ك ِل ش ي ٍء ش ِهيدا‬
Lâ cunâha aleyhinne fî âbâihinne ve lâ ebnâihinne ve lâ
ihvânihinne ve lâ ebnâi ihvânihinne ve lâ ebnâi ehavâtihinne ve lâ nisâihinne ve lâ mâ meleket eymânuhunne,
137
Hurafeler ve Gerçekler
vettekînallâh(vettekînallâhe), innallâhe kâne alâ kulli
şey’in şehîdâ(şehîden).
Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından,
erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından,
kız kardeşlerinin oğullarından, mü’min kadınlardan ve
sahip oldukları cariyelerden ötürü bir günah yoktur. Ey
Peygamber hanımları! Allah’a karşı gelmekten sakının.
Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla şahittir. (Ahzap
33:55)
Ayette geçen “mâ meleket eymânuhunne” ifadesinden anlaşıldığı gibi, peygamber hanımlarının evlerinde bulunan,
sözleşme ile bağlılığı olan kadınlar kast edilmektedir. Allah tek tek açıklıyor peygamber hanımlarının kimlerle
perde arkasından konuşmasının gerekli olmadığını. Bu kişileri cariye ya da eli altında bulunanlar olarak çevirip
sonrasında, Mü’minun 5. ve 6. ayetini delil getirerek bunlardan ferc’lerini korumalarına gerek olmadığını iddia
edenler, yine aynı mesajı içeren Mearic 29. ve 30. ayetlerini de kullanarak büyük bir hata yapmaktadırlar.
Mü’minun 6., Mearic 30. ayetlerde geçen “mâ meleket
eymânuhum” ifadesi cariye ya da sözleşmeli personel değildir.
Nur 31. ayetinde geçen “li buûleti-hinne” kocalar değil,
kadının iddet dönemini aynı evde beklediği eski eşleridir.
Mü’minun ve Mearic surelerindeki ilgili ayetlerde geçen
“mâ meleket eymânuhum”ler de boşanma sürecinde eski
eşle aynı evde iddet zamanının bitimini bekleyen kadın138
Kadına Dair
lardır. Bunu, yukarıda Mü’minun suresinin ilgili ayetlerini açıklarken ele almaktayız.
Sonuç olarak bildiğimiz, Kuran’da geçen “mâ meleket
eymânukum”, ayete geçtiği yere göre farklı anlam taşıyabilen genel kavramdır. Kuran’da buna benzer binek, örtü,
dış giysi, sarhoş edici gibi kavramlar da bulunmaktadır ki
bu da Kuran’ın evrenselliğinden kaynaklanan bir durumdur.
139
Hurafeler ve Gerçekler
140
Kadına Dair
Evlat Edinme Meselesi
Dinimizde yetimlere velilik etmek, onları bakıp kollamak
iyi ahlak olarak sunulmakta ve bunu yapanların çok büyük sevap kazanacakları belirtilmektedir. Buna ek olarak;
herhangi sebeple çocuk sahibi olamayan çiftler için evlat
edinme mutlu aile hayatlarını devam ettirmek için çok iyi
bir fırsattır. Kuran’da övülen, sıkça müminlere tavsiye
edilen ve dünyevi olarak bakınca da küçük bir çocuğun
hayatını kurtamaya sebep olan evlat edinme müessesesi
fıkhi olarak uydurulan kurallarla zorlaştırılmakta ve uygulanamayacak duruma gelmektedir.
Evlat edinme, Kur’an’ı Kerim’de yanlış anlaşılan ve fıtratla çelişir duruma düşürülen fıkhî konulardan birisidir.
Fıkıhçıların görüşüne göre; bir çocuğu bebekliğinde evlat
edinmiş olsanız bile, o çocuk size belli bir yaştan sonra
namahremdir. Dolaysıyla; belli bir yaşa gelen çocukla
üvey annesinin veya üvey babasının ilişkisinin iki yabancı
ilişkisi gibi olması öngörülmektedir. O kadar ki bu evlatla
üvey annesinin veya üvey babasının evlenmesi bile caiz
olarak sunulmaktadır.
141
Hurafeler ve Gerçekler
Bir ailenin çocuk edindiğini düşünün. O çocuk aile içinde
ailenin bir parçası olarak büyüyor ve doğal olarak da
kendisini evlat edinen kadın ve erkeği annesi ve babası
olarak tanıyor. Oysa geleneksel fıkıh âlimlerine göre evlatlık kız çocuğu belli bir yaşa gelince babası olarak bildiği
kişinin yanında kapanması gerekmekte; evlat edinilen çocuk erkek çocuğu ise o zaman da annesi olarak bildiği kişi
onun yanında kapanması gerekmekte. Aynı fıkıhçıların
söylemine göre, evde bulunan hizmetçiler önünde kapanma zorunluluğu yokken, bebeklikten beri büyütülen
erkek çocuk önünde üvey anne veya üvey baba önünde
kız evlat kapanmak zorundadır. Bu kadar mantıksızlığı
aklı-selim olan herkes hemen anlar.
Gelenek fıkhında olan üvey anne-baba ve evlatlık ilişkileri
yaşama ve samimiyete çok uzaktır. Sunulan kurallar çerçevesinde üvey olsa da evlat olarak büyütülen bu kişilere
karşı samimi davranabilmek imkânsızdır. Daha da beteri
geleneksel din anlayışına göre, yıllaca evlat olarak gördüğünüz bu çocuklarla kendiniz bile evlenebilirsiniz.
Şimdi bu meseleye Kuran açısından yaklaşalım ve geleneksel islamın bu konuda yanlış yorumladığı ayetlere bakalım. Burada hepsini sırası ile açıklayalım. Ahzap suresinin 37. ayeti Zeyd’in boşandığı eşi ile peygamberin evlenmesini açıklar:
َ َ
َ
َ َّ
َّ
َّ
َْ
َْ
َ ْ
‫َوِإذ ت ُقو ُل ِلل ِذي أن َع َم الل ُه َعل ْي ِه َوأن َع ْم َت َعل ْي ِه أ ْم ِس ْك َعل ْي َك َز ْو َج َك َو َّات ِق الل َه‬
َ َّ َ َّ
َ ََ َ ْ َ َ
َّ
َ ْ َ
َ
ْ ُ
‫اس َوالل ُه أ َح ُّق أن تخش ُاه فل َّما ق َض ى‬
‫َوتخ ِفي ِفي ن ْف ِس َك َما الل ُه ُم ْب ِد ِيه َوتخش ى الن‬
142
Kadına Dair
َ
َ
َ
َ
ُْ َ َ ُ َ َ َ
‫َزْي ٌد ِم ْن َها َوطرا َز َّو ْج َناك َها ِلك ْي ا ََيكون َعلى اْل ْؤ ِم ِن َين َح َر ٌج ِفي أ ْز َو ِاج أ ْد ِع َي ِائ ِه ْم ِإذا‬
َّ َ َ َ َ َ َ َّ ُ ْ ْ َ َ
َ‫ان أ ْم ُر الل ِه َم ْف ُعوا‬
‫قضوا ِمنهن وطرا وك‬
37-Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte
aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike
mâllâhu mubdîhi ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku
en tahşâhu, fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne alâl mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ(vetaran), ve
kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).
37- Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork,
diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık
olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz
onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini
kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. (Ahzap33:37)
Birçok âlim ayetteki evlatlığın eşiyle evlenebilme ruhsatını
evlatlığın kendisiyle de evlenebilir şeklinde yorumlamıştır. Ama ayette sözü edilen evlilik izni, üvey evlatların
kendisi ile değil, onların eşleri ile evlenme iznidir. Peygamberimizin Zeyd’in eşi ile evlenebilme ruhsatını genelleştirerek tamamen yanlış olarak tüm üvey evlatlarla evlenilebilir, onlar mahrem değildir hükmünün Kur’an’a
dayanan hiçbir delili yoktur.
143
Hurafeler ve Gerçekler
Konuyu daha detaylıca inceleyelim ve konu ile ilgili yanlış algılanan ikinci ayeti inceleyelim.
Nisa suresi 23.ayet aşağıdaki gibidir:
23- Hurrimet aleykum ummehatukum ve benatukum ve
ehavatukum ve ammatukum ve halatukum ve benatul
ahi ve benatul uhti ve ummehatukumullati erda’nekum
ve ehavatukum miner radaati ve ummehatu nisaikum ve
rabbaibukumullati fi hucurikum min nisaikumullati dehaltum bihinn (bihinne), fe in lem tekunu dehaltum bihinne fe la cunaha aleykum ve halail ebnaikum ellezine
min aslabikum ve en tecmeu beynel uhteyni illa ma kad
selef (selefe). İnnallahe kane gafuran rahima (rahimen).
23-Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız,
teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla
(nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan
oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Nisa4: 23)
Ayette geçen “halail ebneikum ellezine min aslabikum” yani
“Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın karıları” ifadesi ile öz
çocuklarınızın eşleriyle evlenmenin haram edildiği bildirilmektedir. Bu durumda evliliğin yasaklanmış olduğu kişinin öz evlatların eşleri olduğu çok açıktır. Yani üvey ev144
Kadına Dair
ladın boşandığı eş evlilik için haram olarak belirtilmemiştir; onlarla nikâhlanmak caizdir. Ayette üvey ve öz evlatlar arasında farklılık olduğu ve öz evlatların eşleri ile evlenmenin yasaklandığını görmekteyiz. Ama buradan üvey
evladın kendisi ile de evlenebilir sonucunu çıkarmak yanlıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus üvey evlatla evlenebilme kriteri olarak bu üvey evladın annesi ile cinsel
ilişkide bulunmamış olmak ve ikinci bir kriterse bu evladın kendi evinde yaşaması verildiğidir. Eşinin başka eşinden olan kız çocuğu ile evlenebilmek ile o çocuğun annesiyle cinsel ilişkide bulunmamış olmanın ne alakası olabilir? Evinizde büyüttüğünüz bir çocuğun kendi evladınız
gibi olmaması, onun size namahrem olması ne kadar doğru olabilir?
Ayette geçen َ‫دَخَلْتُمَبِه َِن‬/ dehaltum bihinn (bihinne), – ifadesi “cinsel ilişkide bulunduğunuz kadınlar” olarak çevirilmiştir. Ama doğru çeviri “evinize yol verdiğiniz kadınlar”
şeklinde olmalıdır.
Zira Arapça’da
َ‫ذهبتَبهنَالیَبیتی‬/ zahabtu bihinne ile beyti
İfadesi kullanıldığı zaman “Kadınları evime götürdüm”
manası çıkmaktadır. Bu örnekte geçen ”zahabtu” fiili “zahab”fiilinden türemiştir ve fiilinden sonra gelen “bihinne”
zamiri ise ayette gördüğümüz “dahaltum bihinne” yapısına gramer açısından benzemektedir. Yani her iki halde
145
Hurafeler ve Gerçekler
de “bihinne” zamiri fiilden sonra gelmiş dolayısıyla “meful” dur. Bu bağlamda evlat edinme konusunda çocuğun
mahremiyetini belirleyici kriter onun evde büyümüş olmasıdır. Evde büyütülen kız çocukları “min nisaikum dahaltum bihinne/ evinize yol verdiğiniz kadınlar” grubundan yani evinizde bulunan mahrem kadınlar (anneniz, kız kardeşleriniz, kızlarınız…) grubundandır. Ayeti
böyle anladığımız zaman fıtrat, mantık ve ayetin tam buluştuğunu görebiliriz.
Bu çerçevede Nisa suresi 23. ayetin doğru çevirisi aşağıdaki gibi olmalıdır:
Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve
ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul
ahi ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum
ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve
rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum ve halâilu ebnâikumullezîne
min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad
selef(selefe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ (rahîmen)
23- Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız,
teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, evlerinizde terbiyeniz altında bulunan kızlar - evinize koyan
kadınlar grubundan olup, onlarla evlenmeniz size haram kılındı. Eğer onları evinize koymadıysanız (sadece
uzaktan eğitimi ile ilgileniyorsanız) o kızları almanızda
size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğulla146
Kadına Dair
rınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı
ve esirgeyicidir. (Nisa4:23)
Sonraki ayetler üvey evlatların kendi babalarının adları ile
çağırınız emri ile ilgili olan ayetlerdir. Ahzap 4. ve 5. ayetler:
َ‫مَا َجَعَلَ َاللَهُ َلِرَجُلٍ َمِن َقَلْبَيْنِ َفِي َجَوْفِهِ َوَمَا َجَعَلَ َأَزْوَاجَكُمُ َاللَائِي‬
َ‫تُظَاهِرُونَ َمِنْهُنَ َأُمَهَاتِكُمْ َوَمَا َجَعَلَ َأَدْعِيَاءكُمْ َأَبْنَاءكُمْ َذَلِكُمْ َقَوْلُكُم‬
َْ‫بِأَفْوَاهِكُمَْوَاللَهَُيَقُولَُالْحَقََوَهُوََيَهْدِيَالسَبِي َلَ* ادْعُوهُمَْلِآبَائِهِم‬
َِ‫هُوَ َأَقْسَطُ َعِندَ َاللَهِ َفَإِن َلَمْ َتَعْلَمُوا َآبَاءهُمْ َفَإِخْوَانُكُمْ َفِي َالدِين‬
َْ‫وَمَوَالِيكُمْ َوَلَيْسَ َعَلَيْكُمْ َجُنَاحٌ َفِيمَا َأَخْطَأْتُم َبِهِ َوَلَكِن َمَا َتَعَمَدَت‬
‫قُلُوبُكُمَْوَكَانََاللَهَُغَفُوراَرَحِيما‬
4-Ma cealallahu li raculin min kalbeyni fi cevfih (Cevfihi) ve ma ceale ezvacekumullai tuzahırune min hunne
ummehatikum ve ma ceale ed’ıyaekum ebnaekum zalikum kavlukum bi efvahikum vallahu yekulul hakka ve
huve yehdis sebil (sebile)
5-Ud’uhum li abaihim huve aksatu indallah (indallahi)
fe in lem ta’lemu abaehum fe ıhvanukum fid dini ve mevalikum ve leyse aleykum cunahun fima ahta’tum bihi
ve lakin ma taammedet kulubukum ve kanallahu gafuren rahima (rahimen)
4- Allah bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz
yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kıl147
Hurafeler ve Gerçekler
mamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırtısıdır ve O, gerçek yola kılavuzlar.
5-Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın!
Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur.
Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar
sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş olduklarıu müstesna. Ve Allah Gafur ve
Rahim dir.(Ahzab 33:4,5)
Ayette geçen “evlâtlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır”
“ve ma ceale ed’ıyaekum ebnaekum” hükmü ile öz evlatla evlatlık arasında farklı hüküm bulunduğu belirtilmektedir.
Bu durum farkı Nisa 23. ayette geçen “kendi sulbünüzden
olan oğullarınızın eşleri” nin de haram kılınmasında vardır.
Zira evlatlığınızın boşandığı eşle evlenilebilirken, öz çocuğunuzun boşanmış olduğu eşle evlenmek yasaklanmıştır.
Çocuklara kendi babalarının adları ile seslenme konusu
ise Araplarda o dönemde yaygın olan; çocukları emzirme
için, belli mesleği öğrenmeleri için, veya yoksulluk dolaysıyla başka bir aileye vermek ile ilgili olan bir adettir. Bu
çocukları kabul edenler onların velileri olur ve artık o çocuklar öz babaları yerine velilerinin adları ile anılırdı.
Kur’an böyle durumda karışıklığı ortadan kaldırma adına
çocuklara öz babalarının adları ile seslenmemeyi eleştirmektedir. Ama ayette “eğer babası belli olmayanlar olursa, o zaman din kardeşlerinizdir” diyerek o seslenme em148
Kadına Dair
rinin olmazsa olmaz koşullardan olmadığı gösterilmektedir. Bu durumda örneğin; terkedilen çocukları veya bebekleri evlat edenlerin durumu bu kategoridedir. Bu yüzden böyle çocuklara gerçekleri söyleme adına onların psikolojisilerini bozmaya lüzum yoktur. Bu durumdaki kimsesiz çocuklar anne-babaları ile yaşadıklarını zannedip
mutlu bir aile ortamında büyümektedirler.
Çocuk ergenlik çağına geldiğinde gerçeği söylemeyi bir
zorunluluk olarak gösteren “geleneksel fıkıh” bu çocuğa
ne kadar ağır bir darbe vurulacağının farkındamıdır acaba? Hayır, onun için önemli olan “babasının adı ile seslenin” emridir, ama keşke bu emirin geçtiği ayeti sonuna
kadar dikkatlice okusalar... Örneğin; çocuğun otobüs durağında bulunduğu bir durumda, o çocuğa hangi baba adı
ile seslemeyi önerecekler? Önemli olan sadece biyolojik
bağ değildir.
Mesela sosyolojik durumun önemini gösteren bu ayete,
geleneksel fıkıh nasıl cevap verecek:
…َْ‫النَبِيَُأَوْلَىَبِالْمُؤْمِنِينََمِنَْأَنفُسِهِمَْوَأَزْوَاجُهَُأُمَهَاتُهُم‬
6-En nebiyyu evla bil mu’minine min enfusihim ve ezvacuhu ummehatuhum...
6-Nebi, müminlere kendi canlarından daha yakındır.
Eşleri, onların analarıdır…(Ahzab 33: 6)
Evlatlıkları tümüyle namahrem sayan fıkıhçılar, bu ayeti
nasıl değerlendirebilirler? Gördüğümüz gibi, illa ki öz soyundan olmasa bile öz akrabası hükmünü taşıyan nebi eş149
Hurafeler ve Gerçekler
leri olmuştur. Üstelik bu ayetin yukarıda alıntıladığımız
“babaları adı ile seslenin” ayetinin hemen sonrasında
gelmesi sizce tesadüf mü dür?
Özet olarak evlat edinme ile ilgili Kur’an hükmü şöyledir
diyebiliriz:
Eğer kendi evinizde büyüttüğünüz, eğittiğiniz bir çocuk
varsa, o artık sizle mahrem sayılır ve onunla evlenmek haramdır. Aldığınız çocuğun babası belli ise, onu babası adı
ile seslenmesi gerekir. Ama babasının belli olması yada
olmaması mahrem olup olmaması için kriter sayılmaz. Evlatlığa anne-babası belli değilse, “gerçekleri” söylemek zorunlu değildir. Yapılan iyiliği yanlış bir işle yok etmenin
anlamı yok. Başka söylemle “sevap kazanacağım diye birisini kebap etmemek” gerekir.
Doğrusunu Allah bilir
150
Kadına Dair
OZAN YAYINCILIK LTD.
OZAN YAYINCILIK KİTAP LİSTESİ
DİNBİLİM
Mesaj (Kuran Çevirisi)
Dr. Edip Yüksel
Üzerinde 19 Var / Dr. Edip Yüksel
Dr. Edip Yüksel
Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar
Dr. Edip Yüksel
Müslüman Din Adamlarına 19 Soru
Dr. Edip Yüksel
Hıristiyan Din Adamlarına 19 Soru
Dr. Edip Yüksel
Devlet/Demokrasi/Oligarşi/Teokrasi
Dr. Edip Yüksel
İlginç Sorular
Dr. Edip Yüksel
Mor Mektuplar
Dr. Edip Yüksel
Asal Tartışma
Dr. Edip Yüksel
İslami Reform İçin Manifesto
Dr. Edip Yüksel
Takanlar ve Takılanlar Türban Nedir?
Dr. Edip Yüksel
Müslüman Reformcular
Dr. Edip Yüksel
Kuran Hadis İslam
Rashad Khalifa
Gayya Karanlığından Kuran Aydınlığına
Eren Erdem
Abdestli Kapitalizm / Eren Erdem
Eren Erdem
İncil’i Kim Yazdı
M. U. Sakioglu
Tevrat’ı Kim Yazdı
M. U. Sakioglu
İsa Haçta Öldü mü?
M. U. Sakioglu
Da Vinci Fenomeni
M. U. Sakioglu
Ayetlerin İniş Sırasına Göre Kuran Çevirisi
A.Abdullahoğlu
Konularına Göre Kuran Çevirisi
Prof. Dr. Ö. Dumlu
Kuran’ın Şifresi ve Mukattaa Harflerinin Çözümü
Aydın Gündoğdu
Kuran’ın Sıradan Bir İnsana Düşündürdükleri
İlhami Sadık
Tanrı’dan İnsanlara-Aklınızı Kullanın
İlhami Sadık
Yahudi ve Hıristiyan Kaynaklarında Tanrı İmgesi
Murat H. Yıldırım
Hristiyanlığımızdaki Putperestlik
Arthur Weıgall
Kitab-ı Mukaddes Üzerine Bir Çalışma
Yusuf Ulucan
Allah’a İftira mı Ediyorsunuz?
Y. Kemal Savdır
Papalık Tarihi
Dr. Halim Işık
Kitab-I Mukaddes ve Kuran
Cumhur Erentürk
Monoteist Düşünceler
Cumhur Erentürk
Kuran Açısından Evrim Teorisi /
Kaan Göktaş
İsyan Yazıları
Atilla Fikri Ergun
Ebedi Mutluluk İçin 8 Emir Hayatımıza Yön Veren 40 Kavram
Uğur Karaca
İslam ve Din Bilgisi
Ertuğrul Doğuç
Sosyal Yaşam Ve Dini Kavramlar
Ömer Dedeoğlu
Din – Bilim – İnsan
Erdoğan Dökmen
Çarmıhtaki Sır
Şinasi Hüner
Kuran-I Kerim’de ve İncil’de Dabbetü’l Arz ve Mesih İsa
Şinasi Hüner
151
Hurafeler ve Gerçekler
Allah – Kuran ve Gerçekler
Allah’ın Biyografisi
Norşin’den Arizona’ya
Din Kadın Adalet – Kuran Ne Diyor? İnsan Ne Anlıyor?
YAKINTARİH
İbrahim Kaypakkaya – Kırmızı Bahar
Mahir Çayan / Hasretim Derin Uykularda
Deniz Gezmiş / Ağlasın Gökyüzü
Sinan / Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa
Mahir / On'ların Öyküsü (Baskısı Yok)
Yılmaz Güney/ Bir Çirkin Kral
FKF/Fikir Kulüpleri Federasyonu
Gençlik Liderleri Konuşuyor
İki Adalı / Hüseyin Cevahir-Ulaş Bardakçı
Mustafa Suphi / Türk Ocağı’ndan Türkiye Komünist Partisi’ne
KAWA-Kürt Sorunu ve Etnik Örgütlenmeler -1
RİZGARÎ-Kürt Sorunu Ve Etnik Örgütlenmeler -2
MİNAREDEN KANDİL’E PKK- Kürt Sorunu ve Etnik Örgt.3
Nurhak’tan Mamak’a / Raşit Kısacık
Terörün ve Ölümün Kodu: 33
Diyarbakır Cezaevi
Malatya’da Toplumsal Olaylar
Ermeni Sorunu’nda Çözümün ve Çözümsüzlüğün Adı; 4T
Aşkile Çıkmıştık Yola
Devrim Havarileri
Savaş Yıllarından Anılar
12 Mart’tan 12 Eylul'e
Ben Nazım Hikmet
Filistin Fedaileri
Umutlarımız Yarıda Kaldı
DİRENİŞ / 12 Mart ve Sonrası
Devrim Bize Yakışırdı / Gerilla Zeki
1 Mayıs 1977 / Türkiye Devrimcilerinin İki 1 Mayıs Belgeseli
Terzi Fikri
Nazım Hikmet Destanı
Deniz Gezmiş Destanı
Cezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney
Unutmayacağız-Barışmayacağız-Affetmeyeceğiz
Dağın Ardındaki Gerçekler
Dağın Öteki Yüzü – Nurhak
Dağın Öteki Yüzünde IŞKIN
Devrim Yolcuları
Üç Yoldaş / Hüseyin Cevahir - Ertan Sarıhan - Ulaş Bardakçı
12 Eylül’de de Çok Güldük Netekim!
Sonsuza Rüzgârdı 68
152
M. Fethi Üzümoğlu
Davut Dağ
Edip Yüksel
Sonia Cihangir
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Turhan Feyizoğlu
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Raşit Kısacık
Fikret Babuş
Fikret Babuş
Fikret Babuş
Halim Demir
Halim Demir
A.Kadir Yaşargün
A.Kadir Yaşargün
A.Kadir Yaşargün
Zeki Kırdemir
Nail Güreli
Sinan Demirbilek
Alper Özbek
Alper Özbek
Avni Bektaş
Ayhan Sarıhan
Bedran Akdağ
İsmail Güner
İsmail Güner
Musa Kaplan
Musa Kaplan
N. Yalçınkaya
Öner Yağcı
Kadına Dair
Barikatlar Düşerken
Devrimin Çocuklarıydılar
Kırkların Direnişi / Çorum Olayları
Sessiz Devrim
Filistin Güncesi
Suskunlar Konuşuyor-YARALI YONCA- Nefela Birindar
Maraş’tan Bir Haber Geldi
Haziran’da Ölmek
UYGARLIKLAR TARİHİ
A’dan Z’ye MISIR
A’dan Z’ye SÜMER
A’dan Z’ye ASUR
A’dan Z’ye URARTU
A’dan Z’ye MAYA
A’dan Z’ye İNKA
A’dan Z’ye AZTEK
A’dan Z’ye HİTİT
Büyük Uygarlıkların Doğuşu
Zamanın Gerçek Tarihi
Yalanlar-Çelişkiler-Uydurmalar
Kutsanmış Cahillikler Vadedil(me)miş Topraklar
Mısır’dan Çıkış Yalanları
FELSEFE
Şehrin Dünyasından-Dünyanın Şehrine
Mücadele / Emanuel Lasker
EĞİTİM
Türkçe – Kürtçe Sözlük
Başarıya Giden Yol – Satranç
FOTOĞRAF
Alzheimer-Eyvah! Anneannem Ergen mi Oluyor?
SİNEMA
Ahh Marilyn - Marilyn Monroe
SAĞLIK
A’dan Z’ye Hastalıklar
TİYATRO
2 Ortaoyunu-Revani Hanım’ın Kısmeti-İbiş ile Memiş
Güle Güle Sevgili
Kıyıda
KİŞİSEL GELİŞİM
Değişerek Nasıl Değiştirebiliriz?
Güven ‘İnandığın Yolda Yürümektir'
Ben Paraya Tapmıyorum –İnsanın Parayla İmtihanı
BİLİM
Oktay Duman
Ahmet Sefa
Fikret Güneş
Yakup Aslan
Hasan Mantıcı
R. Karadağ-F. Balıkçı
Bilsen Başaran
Ceyhun Tokgöz
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Ali Narçın
Selehattin Sert
Cahit D.Doyar
Cahit D.Doyar
Cahit D.Doyar
Cahit D.Doyar
Muhammed Hatemi
Çev Evren İşbilen
Mirkan Baran
İsmail Yılmaz
Arzu Sandal
Turhan Feyizoğlu
Dr. Alev Aktürk
Yılmaz Biçer
Yılmaz Biçer
Yılmaz Biçer
Adem Halil Şenkal
İrfan Alkan
Mirkan Baran
153
Hurafeler ve Gerçekler
Tanrıyı Arayan Fizik
Evrenin Gizli Boyutları
Başlangıçtan Sonsuza / Ahiretin İmkânı ve İsbatı
ROMAN
Kerbela-Aşkın Kanadığı Yer
Demirin Üstünde Karınca İzi – Pir Sultan Abdal
Şeyh Bedrettin – Yarin Yanağından Gayri
Kelebek Vadisi
Özgürlük
Dünyanın En Güzel Kitabı
İstanbul Falcısı
Selanik Alev Alev
Yürütme Sancısı Ve Aşk
Son Kış – Nurcihan Ölmak İstiyor
Çerağ Uyanacak Mı?
İpsiz Recep Reis
İçimdeki Merdiven
Kızıl Kızlar
Gazel Kuşları Japon Balıkları
Bedel – İki Dünyalı Hayat
Cemaatrix – Bir Cemaatin Kaynak Kodları
Kırmızı Fare
Tünelin Ucundaki Işık
Takip-Bir Polis Muhabirinin Gerçek Olaylara Dayalı Romanı
Valiz
Bir Çingene'nin Romanı
Toros Dağlarında İsyan
Ilgaz Kurdu
Her Satırın O Kokuyor
Avşar Ağıdı - Evvel Zamandan Bir Hikaye
Saklı Sarnıç – Çaresizliğimdi Sende Tutuklu Kalan
Aşk Yok ki!..
Uyanış
ÖYKÜ
Yarım Kalan Türkü
İnsan Sevdikçe Güzelleşir
Kapı Kapı
12 Eylül’de de Çok Güldük Netekim!
Mendil Sen Kokuyordu
Stres Bileziği – Anamdan İnciler-2
Güneşi Emzirirdi Gözleriyle
Kül Kadınlar Güncesi
Bir Kokladım Anadolu –Serserice Bir Eylemdi Yaşamım
Meri Keklik Öyküleri
154
Saadettin Merdin
Vehbi Bardakçı
Saadettin Merdin
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Ali Dilber
Ali Dilber
Sabri Gülal
Sabri Gülal
Durali Yılmaz
İbrahim Balcı
Ayşegül Erten
Çetin Güzel
Melih Yılmaz
Mehmet Erçen
Servet Aydemir
Ali Rıza Aksın
Keje Elif Orhan
İsmail Parin
Alper Kaya
Hilmi Dinçer
Merhmet Erçen
Hidayet Yünsel
İlker Kayra
Ersoy Yıldırım
Fatma Paksoy
Naz İpeksoy
B. ‘Anastasia’ Acar
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
Vehbi Bardakçı
N. Yalçınkaya
N. Yalçınkaya
N. Yalçınkaya
Keje Elif Orhan
Bilsen Başaran
Murat Ceylan
Hüseyin Can
Kadına Dair
Munzur’a Akar Yüreğim
Bir Sabah Hüzün
Karanlığın Gül Kokusu
DENEME
Leylak Zamanları
Birlikteliğin Farkındalığı
Hayata Yön Veren Denemeler
Bushçağı Yazıları
Sahi Siz Hangi Taraftaydınız?
Sözün Gümüş Kapısı
İsyan Yazıları
İki Sokak Sonra Deniz – Öyküler- Aforizmalar ve Diğer şeyler…
Artık Gurbet Yok (mu?)
Yol Hikayeleri
Söyleşiler / im
Ben / cil Metinler
Sözün İzi
Üzgün Sardunyalar
Eylül’ün Vefası
ARAŞTIRMA
Kandan İzler – Latin Amerika’nın Bilinmeyen Tarihi
Siyonistler’in Nihai Dünya Düzeni
Dr. Michael Higger’ın Yahudi Ütopyası
Ben Bir Misyonerdim Şifre Çözüldü
Türkiye’de Çingene Olmak
İsrail’in GAP Senaryosu
İttihat Terakki
Milli Mücadele
Türkiye Masonlarının Tarihi
Doktorların Büyük Sırrı Kanser Cinayetleri
Oyun Bitti
Türk Sorunu-Aslında Ötüken’den Kimse Gelmedi
Osmanlı’dan Günümüze Göç ve İskân
Avrupa’da Mülteci Olmak
İnsan Yağmuru
Başka Dünyanın İnsanları – Çingeneler
Tanrım Beni Başkan Yarat
Nükleer Satranç
Ortak Akıl İçin Kuğu Şarkısı
Amerika’nın Keşfinde Türkler
İzmir Romanları
Herşey Bitti Sıra İtlere Geldi
Emperyalizm Kıskacında Ermeni Sorunu
Hıdır Dulkadir
Mehmet Maden
Mehmet Maden
H. H. Demirel
Sabri Gülal
Sabri Gülal
M. K. Erdemol
Turgay Olcayto
Bilsen Başaran
Atilla Fikri Ergun
Ekin Erman
Semra Eren Nijhar
Rauf Akar
Tacim Çiçek
Tacim Çiçek
Bilsen Başaran
Turgay Olcayto
Muhammet Furkan Dut
Fethi Karaduman
Robert H. Wıllıams
Editoryal Çalışma
İlker Çınar
Mustafa Aksu
Hasan Taşkın
Halim Demir
Halim Demir
Halim Demir
Yaşar Gören
Yaşar Gören
Yaşar Gören
Fikret Babuş
Suat O. Şenocak
Nazım Alpman
Nazım Alpman
Yavuz Saltık
Evren İşbilen
Mahmut Tolon
Sabri Tümer
Alper Yağlıdere
Özgün Öztürk
Fikret Babuş
155
Hurafeler ve Gerçekler
Narkoz Ve Cevher Teorisi Işığında ERGENEKON
Şu Yılgın Kürtler
Roman Kavramı ve Türk Romanının Doğuşu
Milim Milim Bilim / On Nokta Otuz Uç
İntihar
İş Bulmak İçin Ne Yapmalı
Sıcak Nokta Orta Asya
01 Enjektör
Oyun Bitti
Köle Kıyısından İnsan Biyografileri
Cemal Süreyya Şiirinde Kadın ve Erotizm
Solda Teoriler ve Tarihsel Tartışmalar
Cumhuriyet İçin Can Verenler
Romen Şiirinin Efsane Şairi Mıhai Eminescu
Dünden Bugüne Çingeneler
Hızlı Oku Kolay Öğren Zor Unut
Kadının Adı Anadolu
Evrensel Denemeler
Kürt Kardeşim Elini Ver Bana!
Armagedon Kehanetleri Evanjelizm ve İlluminati
İsviçre’de Türkiyeli Göçmenler
Oldu da Bitti Maşallah
YUNUS 66* - Bilim ve Kuran Işığında Diğer Dünyalarda Yaşam
İhvan-ı Müslimin – Müslüman Kardeşler
Tarih-Felsefe ve Kültürlerin Tanıklığında – Alevi İnancı
Kültürler Arası Çatışma ve Atatürk’ün Saklı İdeolojisi
Eyvah Turist
Türklere Esir Olmak
Dünyada ve Türkiye’de Eğitim Stratejileri / Görüşler - Öneriler
Adım Adım Yaratıcı Yazarlık
Londra’da Çok Kültürlülük - Yaşamdan Portreler
Din Kadın Adalet – Kuran Ne Diyor? İnsan Ne Anlıyor?
BELGE
Son Kabadayının Ateşle İmtihanı
Beco Depremi
Üzgünüm Ama Pişman Değilim
Sayın: Dündar Kılıç
ANI/GÖZLEM
Ben Bir Hemşireyim… Melek Değil İnsanım
Gazetecilerin Şakası Olmaz
Sırça Köşkün Kırık Camları
Doktorun Seyir Defteri
Zaman Tünelinde Bir Doktor
Sevginin Doruğundakiler
156
Dr. Ramazan Uçar
Mirkan Baran
Durali Yılmaz
Reşit Aşçıoglu
İrfan Özen
Hasan Latif
Bahaddin Yazıcı
Aysu Şuben
Yaşar Gören
Mustafa Olpak
Özgür Özmeral
Ozan Örmeci
Sadık Özen
Ali Narçın
Suat Kolukırık
Sadettin Öztürk
Bahrem Yıldız
Evren İşbilen
Nazım Alpman
İlhan Akkurt
Hüseyin Can
Kaan Göktaş
Raşit Kısacık
Faruk Köse
M. Zewal Doğan
Faik Kurtulan
R. Mesut Yavuz
Doğan Şahin
Prof. Dr. Ali Arayıcı
Can Akkiriş
Semra Eren Nijhar
Sonia Cihangir
Mustafa Demir
Mustafa Demir
Mustafa Demir
Mustafa Demir
Burçin Utku
Nazım Alpman
Dr. Sadık Özen
Dr. Sadık Özen
Dr. Sadık Özen
Dr. Sadık Özen
Kadına Dair
Yanıt
Milliyetsiz Aydınlar
Yozlaşma
İşkence Edilen Emniyet Hekiminden – İbret
Sinan’ın Kara Kitabı
Söyleşim
Acemi Savcı
Gülme Komşuna
Hey Gidinin Egelisi
Geçmişin Aynasından
Gazeteciler Gazetecileri ve Kendilerini Anlatıyor
Üsteğmen M. Hilmi ve Bembo Tepesi
Geriye Kalan – Alzheimerlı Bir Hastanın Yakını Olmak
BABIALİ KİTAPLIĞI
ARAŞTIRMA
Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus
1. Dünya Savaşı’nda Doğu Karadeniz Muharebesi ve OF DİRENİŞİ
K.Maraş-Trabzon Kardeşlik Köprüsü ve Saçaklızadeler
Tarihten 40 Tanık
Şiir Hayatları
Şamandan Şaire Türklerde Şiir
Çürüme
Her Kuşakta Atatürk
Kutsal Kitaplar Arasındaki İlişkiler ve Çelişkiler
Şehitlerimize 100 Mektup
Rus Devriminden Çıkan Dersler Türkiye Devriminin Acil Sorunları
Barut Kokan Topraklar ÇANAKKALE
Destan Yazan Kahramanlar
GÜNCE
Salname
Mavilere Saldım Umutları
Yedi İklim Dört Bucak
ÖYKÜ
Dündeki Yarınlar
Şamiram’ın Ustaları
Buruk Bir Guluş
Parpudar Baba
Doksanyedi Kadısı
Yeni Bir Mavi
Elimden Dilimden Yüreğimden
Zekârat
Acılardan Heykel Yapmak
Dr. Sadık Özen
Dr. Sadık Özen
Dr. Sadık Özen
Erdoğan Yağız
Sinan Kara
Mustafa Erkan
Yılmaz Biçer
Saadettin Öztürk
Saadettin Öztürk
Ahmet Oker
Nail Güreli
Ahmet Oker
Makbule Abalı
Haşim ALBAYRAK
Haşim ALBAYRAK
Haşim ALBAYRAK
Mahmut ANAR
Cafer YILDIRIM
Cafer YILDIRIM
Mehmet DURAN
Güner DEMİRAY
Ahmet H.DAMARLI
Metin Korkmaz
E. Erkiner/İlker Akman
Metin Korkmaz
Metin Korkmaz
Harun Taner
İkbal Kaynar
Ahmet Oker
Vahit Kaya
Muhammet Çakıral
Haşim Kafkas
Adnan Gündüz
Kaya Demiral
Rabia Solak
Atila Er
Atila Er
Şükran Canözer
157
Hurafeler ve Gerçekler
Dedemin Kitabı
Kardeş Halkların Nazlı Çocukları
Günaydın Anadolu
Nadas
Yağmurla Dans
Kahrolası Yıllar
Aşk Kapanı
Karanlığın Gül Kokusu
Mahkeme Cini
DENEME – ANI
Anne ‘Onun Adı İyilik’
Önce İnsan
Tanrısız Din – Bir İtaatsizlik Denemesi
Tütmeyen Baca
Gülmek Bizde Gelenek
İncirköy’den İvrindi’ye
ROMAN
Bal Söyle
Üsküdar
Gülistan
Göç Şarkıları
Anki
Önce Öğretmenim
Sonbahar Korkusu
Karanlık
158
Mehmet Erçen
Hüseyin Can
M. Güner Demiray
Abide Aktar Özgüle
Hidayet Demirel
Hüseyin Alpay
Hüseyin Eren
Mehmet Maden
Suna Büyükgül
Özlem Süvey
Mehmet Nuri Kaynar
Baler Anıl
Hami İkiz
Erdinç Öncü
Reşat Ozan
Tülin Erbaş
Tülin Erbaş
Tülin Erbaş
Tülin Erbaş
Macit Beksaç
Adnan Gündüz
F. Nur Öngören
Yılmaz Sever

Benzer belgeler