this PDF file - Doğuş University Journal

Transkript

this PDF file - Doğuş University Journal
DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ
DOĞUŞ UNIVERSITY JOURNAL
| Altı ayda bir yayımlanır | Published bi-annually | ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979 |
Sahibi / Owner
Doğuş Üniversitesi Adına Rektör Abdullah DİNÇKOL
Yayın Kurulu Başkanı / Editor in Chief
Cevat GERNİ, Doğuş Üniversitesi
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor
Sönmez ÇELİK, Doğuş Üniversitesi
Editörler / Editors
Ali Ekber AKGÜN, Gebze Teknik Üniversitesi
Ahmet İNCEKARA, İstanbul Üniversitesi
Recep KÖK, Dokuz Eylül Üniversitesi
Selahattin SARI, Beykent Üniversitesi
Danışma Kurulu / Advisory Board:
Ramazan AKTAŞ, TOBB Ekonomi ve Tek. Üniversitesi
Lütfihak ALPKAN, İstanbul Teknik Üniversitesi
Richard A. AJAYI, Central Florida Üniversitesi
Alpay FİLİZTEKİN, Sabancı Üniversitesi
Jamaluddin HUSAIN, Purdue University Calumet
Gürhan KÖK, Koç Üniversitesi
Mesut KUMRU, Doğuş Üniversitesi
Bu Sayının Hakem Kurulu / Referees for This Issue:
Selim AKYOKUŞ, Doğuş Üniversitesi
Ayşe AKYOL, Trakya Üniversitesi
Selim AREN, Yıldız Teknik Üniversitesi
Erhan ASLANOĞLU, Piri Reis Üniversitesi
Özlem Müge AYDIN, Hacettepe Üniversitesi
Nuri BALTACI, Gümüşhane Üniversitesi
Önder BARLI, Atatürk Üniversitesi
Ayşehan ÇAKICI, Mersin Üniversitesi
İlhan EGE, Mersin Üniversitesi
Özgür Ömer ERSİN, Beykent Üniversitesi
Ömer Faruk İŞCAN, Atatürk Üniversitesi
Halit KESKİN, Gebze Teknik Üniversitesi
Levent KORAP, Kastamonu Üniversitesi
Naime İrem KOŞAN, Beykent Üniversitesi
Aylin Çiğdem KÖNE, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Burcu KIRAN, İstanbul Üniversitesi
Olgun KİTAPCI, Akdeniz Üniversitesi
Bilin NEYAPTI, Bilkent Üniversitesi
İndeks ve Abstrakt Bilgisi
EconLit (Journal of Economic Literature), 2007Türkiye Makaleler Bibliyografyası, 2000-2013)
DOAJ (Directory of Open Access Journals), 2000ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veritabanı, 2002ASOS (Sosyal Bilimler İndeksi), 2006Open Academic Journals Index (OAJI) 2015Listeleyen Diğer Kaynaklar ve Servisler
EBSCOhost Academic Search Complete, 2010OpenAIRE, 2000BASE, 2000-
Yardımcı Editörler / Associate Editors
Suna GÖNÜLTAŞ, Doğuş Üniversitesi
Fulya ÖZAKSOY, Doğuş Üniversitesi
Ali PİŞKİN, Doğuş Üniversitesi
Ertan OKTAY, Doğuş Üniversitesi
Benan Zeki ORBAY, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Selçuk ÖZGEDİZ, Dünya Bankası
Nüket SARACEL, Doğuş Üniversitesi
Halil SEYİDOĞLU, Doğuş Üniversitesi
Ramazan TAŞDURMAZ, Doğuş Üniversitesi
Gönül YENERSOY, Doğuş Üniversitesi
Abdullah OKUMUŞ, İstanbul Üniversitesi
H. Aydın OKUYAN, Balıkesir Üniversitesi
Sachfer ÖMERAKI, Doğuş Üniversitesi
Hüseyin ÖZER, Atatürk Üniversitesi
Nurettin ÖZTÜRK, Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Cem SAATÇİOĞLU, İstanbul Üniversitesi
Bahar SENNAROĞLU, Marmara Üniversitesi
Bora SÜSLÜ, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Yasin ŞEHİTOĞLU, Yıldız Teknik Üniversitesi
Oktay TAŞ, İstanbul Teknik Üniversitesi
Özlem TAŞSEVEN, Doğuş Üniversitesi
Ekrem TATOĞLU, Bahçeşehir Üniversitesi
Suat TEKER, Işık Üniversitesi
Boran TOKER, Akdeniz Üniversitesi
Nimet URAY, İstanbul Teknik Üniversitesi
Mehmet İsmail YAĞCI, Mersin Üniversitesi
Bahadır YÜZBAŞI, İnönü Üniversitesi
Indexing and Abstracting
EconLit (Journal of Economic Literature) 2007Bibliography of Articles in Turkish Periodicals, 2000-2013.
DOAJ (Directory of Open Access Journals), 2000ULAKBIM Social Sciences and Humanities Database, 2002Akademia Social Sciences Index (ASOS Index), 2006Open Academic Journals Index (OAJI)
Other Sources and Services
EBSCOhost Academic Search Complete, 2010OpenAIRE, 2000BASE, 2000-
Doğuş Üniversitesi Dergisi (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979), Doğuş Üniversitesi’nin yayın organıdır. Dergi; iktisat,
işletme ve finans konularında özgün Türkçe ve İngilizce bilimsel makaleler yayımlar. Diğer disiplinlerden bu alanlarla ilgili
çalışmalar da değerlendirmeye alınır. Doğuş Üniversitesi Dergisi hakemli bir dergidir ve 2000 yılından itibaren yılda iki kez,
Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanır. Derginin Ocak 2013 (cilt 14, sayı 1) sayısından itibaren basılı (ISSN 1302-6739)
sürümü durdurulmuştur. Yayımlanan yazılarda belirtilen düşünce ve görüşlerden yazar(lar)ı sorumludur.
Doğuş University Journal (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979) is published by Doğuş University, which is a referred bi-annual
and blind peer-review. It has been published since the year of 2000 (only e-journal as of January 2013). The journal publishes
original Turkish or English articles on the subjects of economics, business and finance. The submissions, which are in other
disciplines but related to these fields, are also accepted for review. The author(s) is (are) the sole responsible for the opinions and
views stated in the articles.
Yönetim Yeri / Head Office: Zeamet Sokak, No: 21, Acıbadem, 34722, Kadıköy, İstanbul.
Telefon / Telephone: +90 216 444 79 97 - Faks / Fax: +90 216 544 55 32
E-Posta / E-mail: [email protected], URL : http://journal.dogus.edu.tr
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, i-ii
DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ
DOĞUŞ UNIVERSITY JOURNAL
Yayımlayan / Publisher : Doğuş Üniversitesi
Cilt / Volume : 17
Sayı / Number : 1
Ocak / January 2016
İçindekiler / Contents
Editörden / From the Editor ............................................................................... iii-iv
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi:
Örgütsel Öğrenmenin Aracılık Rolü ve Bir Uygulama / The
Effect of Human Resource Management Process on Performance:
Mediator Effect Of Organizational Learning and an
Implementation ........................................................................................... 1-14
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel
Veri Analizi / The Effects of Working Capital Management on
Firm’s Profitability: Panel Data Analysis ................................................ 15-25
Nurzen ÜZÜMCÜ
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin
Yıllara Göre Değişimi / Alteration Clusters of Income Level of
Foreign Tourists that Come to Turkey by Years ....................................... 27-37
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama /
Forecasting Gold Prices by Using Artificial Neural Network and
an Application ........................................................................................... 39-50
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma
Niyeti ile İlişkisi: Türkiye’nin En Büyük Üç Futbol Kulübünün
İncelenmesi / Licensed Sports Merchandise Perceived Value
Components and Their Relationship with Purchase Intention:
Investigation of Top Three Soccer Clubs of Turkey .................................. 51-66
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi ile Doğru Maliyetlendirme Araçları:
Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama / Instruments of Right Costs
with Activity Based Costing System: An Application in Automotive
Sector ........................................................................................................ 67-81
ii
Editörden / From the Editor
Nurgün TOPALLI
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik
Büyüme Arasındaki İlişki: Türkiye ve BRICS Ülkeleri Örneği
/ The Relationship between Foreign Direct Investment, Trade
Openness and Economic Growth: The Case of Turkey and BRICS
Countries................................................................................................... 83-95
Ali KURT, Cemal ZEHİR
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality
Management Applications and Financial Performance / Maliyet
Liderliği Stratejisi, Toplam Kalite Yönetimi Uygulamaları ve
Finansal Performans İlişkisi ................................................................... 97-110
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma
Stratejisinin Aracı Rolü / Relationship between Market
Orientation and Firm Performance: The Mediating Role of
Differentiation Strategy ........................................................................ 111-127
Yazarlara Bilgiler / Information for Authors ................................................. 129-130
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, iii-iv
Editörden / From the Editor
Derginin Geleceği ve Yayın Alanı
The Future and the Scope of the Journal
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2000 yılında
yayın hayatına girmiş uluslararası hakemli bir
dergidir. Yayına girdiği tarihten günümüze
düzenli olarak yayımlanmıştır ve Türkiye’de
zamanında yayımlanan az sayıdaki dergiler
arasındadır. İlk sayısından itibaren e-ortamda
da yayımlanan dergimiz dünya genelinde
15.000’den fazla akademik dergi tarafından
kullanılmakta olan Open Journal Systems
(OJS) adlı yazılım üzerinden yayınlanmaktadır. Standartlara uygun bu yazılım ile tüm
harmanlama ve indeksleme sistemlerine
otomatik içerik sağlanabilmektedir.
Doğuş University Journal is an international
refereed journal which started publication in
2000. The Journal has been published regularly
up to today from its first publication date. It is
among the few journals which are published on
time. From its first issue on, the journal is being
published digitally and under the software of
Open Journal Systems (OJS) which is used by
more than 15.000 academic journals worldwide.
By this software, which is in line with the
Metadata Standards, the content of our journal
are automatically provided for all harvesting
and indexing systems.
Her sayısında niteliğini arttıran Dergimiz,
Türkiye
Makaleler
Bibliyografyası,
TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal ve Beşeri
Bilimler Veri Tabanı, DOAJ (Directory of
Open Access Journals), EconLit, EBSCO
Academic Search Complete Veri Tabanı gibi
önemli kaynaklarda listelenmekte ve
taranmaktadır.
Our journal improved its quality in every issue
and now is being listed and indexed in
important sources such as Bibliography of
Articles in Turkish Periodicals, TUBITAKULAKBIM Social Sciences and Humanities
Database, DOAJ (Directory of Open Access
Journals), EconLit, EBSCO Academic Search
Complete Database.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, açık erişim
politikasını benimsemiş bir dergidir. Kendi
web sayfası ve indekslendiği / listelendiği
kaynaklar aracılığıyla dünyaya açıktır. Sadece
Academic Search Complete Veri Tabanı
aracılığı ile dünya üzerinde 130 bin civarında
kurumsal müşteriye ulaştırılmaktadır.
This journal, adopting the open access
policy, is open to worldwide via its own web
site and the resources in which it is indexed
and listed. Just through Academic Search
Complete database it is distributed to over
130 thousand corporate customers around
the world.
Değerli Araştırmacılar, Değerli Okurlar:
Distinguished Researchers and Readers:
Bu sayı itibariyle dergimizin “alan tanımında”
önemli bir değişiklik yapmış bulunuyoruz.
“Dergide çeşitli konularda özgün Türkçe ve
İngilizce bilimsel makaleler yayımlanır.”
şeklindeki alan tanımı, kapsam itibariyle SSCI
ve Scopus gibi büyük indekslerde taranmak
amacıyla başvuru yapmak için engel teşkil
etmekteydi. Bu çerçevede; derginin içerik
kalitesinin arttırılması, EconLit’te kalıcılığı ve
başta SSCI ve Scopus atıf indeksleri olmak
üzere konusuna uygun veri tabanlarına kabul
edilmesi için yeniden bir alan düzenlemesine
ihtiyaç duyulmuştur.
As of this issue, we have made a significant
change in the “scope of the journal”. The
scope definition of the journal was that
“…scientific and original articles on various
subjects written in Turkish or English language
are published in the journal”. However, this
definition hampered the application process for
being scanned and indexed by SSCI and
Scopus indexes. In this context, a scope
arrangement is required in order to provide
permanence in EconLit, and to be accepted by
appropriate databases related to its scope,
particularly SSCI and Scopus citation index.
iv
Editörden / From the Editor
Dergi alanının belirlenmesi için bugüne
kadar dergiye yapılan başvurular ve
yayımlanan makaleler üzerinde bir çalışma
yapılmıştır. Buna göre, yayımlanan tüm
makaleler içinde iktisat, işletme ve finans
konulu makalelerin oranı %77’dir. Son 5
yılda ise bu oran %95’e çıkmıştır.
For this purpose, a study was conducted on the
articles submitted for publication up to this time
to decide to limit and specify the scope of the
journal. Accordingly, it was found that the
proportion of published articles in the fields of
economics, business and finance was 77%. In
the last 5 years, this rate has increased to 95%.
Bu sonuçlar, dergimizin yayın alanının zaten
yazarlar tarafından belirlendiğini ortaya
koymaktadır.
Dolayısıyla,
yayımlanan
makalelerin konu dağılımı dikkate alınarak,
dergimizin yayın alanı, “Doğuş Üniversitesi
Dergisi; iktisat, işletme ve finans konularında
özgün bilimsel makaleler yayımlar. Diğer
disiplinlerden bu alanlarla ilgili çalışmalar
da değerlendirmeye alınır.” biçiminde
düzenlenmiştir. Bu kapsamda, yayın ve
danışma kurulları da belirlenen yeni alan
doğrultusunda yeniden oluşturulmuştur.
These results suggest that the scope of the
journal is already defined by the authors. Thus,
by taking into consideration of published
articles’ field distribution, the journal’s
publication scope is rearranged as such:
“Doğuş University Journal publishes
original scientific articles in the fields of
economics, business and finance. The
submissions, which are in other disciplines
but related to these fields, are also accepted
for review. In this context, publication and
advisory boards of the journal are re-formed.
Bu vesile ile, dergimiz hakkında bazı sayısal Hereby, we would like to share some numerical
verileri paylaşmak istiyoruz:
data about our journal.
Doğuş Üniversitesi Dergisi (2000-2015)
Doğuş University Journal (2000-2015)
Sunulan makale sayısı
926
The number of articles submitted
926
Yayımlanmış makale sayısı
367
The number of articles published
367
WOS’ta atıf yapılan makale sayısı
120
The number of articles cited in WOS
120
WOS’ta atıf yapan makale sayısı
181
The number of articles in WOS which cited
the Journal
181
Atıf Ortalaması
1,5
Citation average
1,5
Reddedilen makale sayısı
535
The number of articles rejected
535
Değerlendirmedeki makale sayısı
24
The number of articles under review process
24
Yayımlanmış sayılar
33
Published issues
33
%41
Acceptance rate
%41
Kabul oranı
Yazısı yayımlanmış yazar sayısı
İndekslenme ve listeleme kaynakları
494
7
The number of authors of published articles
Indexing and listing sources
494
7
Doğuş Üniversitesi Dergisi’nin dünya çapında
iyi dergiler arasında yer alması çabasıyla
önemli gördüğümüz bu gelişmeyi sizlerle
paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu
belirtir, kurullarında yer alan, hakemlik yapan
ve yazı göndererek katkıda bulunan tüm
paydaşlarımıza teşekkür ederiz.
We are delighted to share this important
development with you hoping that our
journal could be ranked among the best
journals of the world and would like to thank
all our shareholders who joined our
journal’s boards, contributed as referees,
and sent articles.
Cevat GERNİ
Yayın Kurulu Başkanı
Cevat GERNİ
Editor in Chief
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 1-14
İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİM SÜREÇLERİNİN
PERFORMANSA ETKİSİ: ÖRGÜTSEL ÖĞRENMENİN
ARACILIK ROLÜ VE BİR UYGULAMA
THE EFFECT OF HUMAN RESOURCE MANAGEMENT PROCESS ON
PERFORMANCE: MEDIATOR EFFECT OF ORGANIZATIONAL LEARNING
AND AN IMPLEMENTATION
Semih SORAN(1), Emin SERİN(2), Mehmet Onur BALKAN(3)
(1) Özyeğin
Üniversitesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu, Pilot Eğitimi Lisans Programı
Üniversitesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu, Havacılık Yönetimi
(1) [email protected], (2) [email protected], (3) [email protected]
Geliş/Received: 06-08-2014, Kabul/Accepted: 26-12-2015
(2 ,3) İnönü
ÖZ: Bu çalışma algılanan performans üzerinde etkili olabileceği değerlendirilen
insan kaynakları yönetim süreçlerinin ve örgütsel öğrenmenin etkilerini ve örgütsel
öğrenmenin, insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa
etkisindeki aracılık etkisini incelemektedir. Araştırma kapsamında bilgi teknolojileri
ve iletişim sektöründen olmak üzere, 18 farklı işletmede çalışan, 220 kişiden
toplanan veriler hiyerarşik regresyon analizine tabi tutulmuştur. Araştırma sonuçları
insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performans üzerinde etkisi
bulunduğunu, ayrıca örgütsel öğrenmenin insan kaynakları yönetim süreçlerinin
algılanan performansa etkisinde aracılık etkisinin mevcut olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: İKY, Performans, Örgütsel Öğrenme
ABSTRACT: This study aims to reveal the effect of human resource management
practices and organizational learning on perceived performance, an also
mediational effect of organizational learning on the relationship between human
resource management practices and perceived performance. The data was gathered
from 18 different enterprises, 220 employees that are working in information
technology and communication sector. The data was analyzed by using hierarchical
regression analysis. The results show that there is an effect of both human resource
management practices and organizational learning on the perceived performance.
Besides, organizational learning has a mediational effect on the relationship
between human resource management practices and perceived performance.
Keywords: HRM, Performance, Organizational Learning
JEL Classifications: M10, M11, M12
1. Giriş
Çalışanların ve organizasyonun performansını arttırmak, günümüzde organizasyonların temel amaçlarındandır. Organizasyonlar ancak bu şekilde ayakta
kalabileceklerinin ve diğer işletmelerle rekabet edebileceklerinin farkındadırlar.
Rekabet ortamında ayakta kalabilmek, bireysel ve örgütsel performansın, dolayısıyla
insan kaynağının performansının arttırılması ile mümkündür. Bu anlamda performans
ölçümü ve alınan geri bildirimler çalışma hayatında işletmeler açısından hayati önem
taşır. Performans ve ilişkili kavram uzun yıllardır ilgi çeken bir konu olmakla birlikte,
her geçen gün önemini arttırmakta, performans ölçütleri de zamanla değişmekte ve
farklı şekillerde ele alınmaktadır. Günümüzde işletmelerin açısından bireysel
performansın yanında örgütsel performans da çok önemli bir konumdadır.
2
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
Araştırmalar incelendiğinde, performans konusunun genel olarak insan kaynakları
çerçevesinden ele alındığını ve incelendiğini görmekteyiz. İnsan kaynakları yönetim
uygulamaları, genel olarak işletme çalışanlarının ihtiyaçlarını tespit etme ve çözüm
üretme üzerine odaklanmıştır. Bu bağlamda, işletmede uygulanan insan kaynakları
süreçleri, performansı arttırabileceği gibi, zaman zaman performans üzerinde
olumsuz etki de oluşturabilmektedir. İşletmeler açısından incelendiğinde, insan
kaynakları yönetim süreçlerinin performans artırılması açısından önemli rollere
sahip olduğu görülmektedir.
Bilgi toplumunda işletmeler rakiplerine üstünlük sağlayabilmek amacıyla bilgiyi
elde etmek ve bilgi teknolojilerinden olabildiğince faydalanmak istemektedirler. Bu
da örgütsel öğrenme vasıtasıyla gerçekleşir. Gerek bilginin elde edilmesi, gerekse
kullanılması sürecinde işletmeler sürekli olarak öğrenme süreci içerisindedirler.
Örgütsel öğrenme, işletmelere bilgi kaynağını artırılması, temel beceri ve
yetenekleri çerçevesinde performansını artırılması ve buna bağlı olarak rekabet
gücünü artırılması hususlarında avantajlar sağlamaktadır.
Araştırmamızda bu kapsamda, bilgi teknolojileri ve iletişim sektöründe
çalışanlardan toplanan veriler ışığında, insan kaynakları yönetim süreçlerinin,
algılanan performansı etkileyip etkilemediği ve bu bağlamda örgütsel öğrenmenin
bu ilişkiye ne derecede aracılık ettiği araştırılmıştır.
2. Performans Kavramı
Günümüzde örgütlerde karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi, çalışanlara verilen
görevlerin ne ölçüde gerçekleştirildiğinin ya da onların iş görme yeteneklerinin ne
olduğunun belirlenmemesidir. Bu sorun, örgütlerde özellikle performans kavramının
hızla önem kazanmasına yol açmıştır. Performans ile ilgili pek çok çalışma ve
bununla birlikte tanımlamalar yapılmıştır. Bayram (2006: 47)’a göre performans;
çalışanın, kendisi için tanımlanan özellik ve yeteneklerine uygun olan işi, kabul
edilebilir sınırlar içerisinde gerçekleştirmesidir. Yatkın (2008: 10)’a göre ise;
belirlenen koşullarla, bir işin yerine getirilme düzeyi ve çalışanın davranış biçimidir.
Bir başka tanıma göre ise performans; çalışanların ne yapması gerektiğine ilişkin
beklentilerle, gerçekte ne yaptığı arasındaki ilişkinin bir fonksiyonu ve çalışanın
yaptığı her işlem ve eylemdir (Erdoğan, 1991: 263). Performansı işletme düzeyinde
ise işletmenin belirli bir zaman sonucundaki çıktısı ya da çalışma sonucu olarak
tanımlanabilir (Akal, 1992: 1).
Performansla ilişkili olan performans yönetim sistemi ise gerçekleştirilmesi
beklenen organizasyonel amaçlara ve bu yönde çalışanların ortaya koyması gereken
performansa ilişkin ortak bir anlayışın organizasyonda yerleşmesi ve çalışanların bu
amaçlara ulaşabilmek için gösterilen ortak çabalara yapacağı katkıların düzeyini
arttırıcı biçimde yönetilmesi, değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi, ödüllendirilmesi
ve geliştirilmesi sürecidir (Barutçugil, 2004: 334). Performans yönetim süreci içinde
değerlendirme ayrı bir yer tutmaktadır. Uyargil (1997: 26), performans
değerlendirmenin önemini insan kaynağına ilişkin stratejik veri üretmek olarak
belirtmiş ve işletmelerin bu şekilde gelecekte ihtiyaç duyacakları bilgileri elde
edebileceklerini vurgulamıştır. Performans değerleme kişi düzeyinde bireysel
psikolojik bir gereksinim olduğu halde, kurum içinde insan kaynakları yönetimi
bakımından çok önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü kurumun çalışanlarının başarılarını ve
başarısızlıklarını görmesi daha sonraki çalışmalarını düzenlemesi kadar, çalışanların
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
3
motivasyonu bakımından da önemlidir (Fındıkçı, 2003: 300). Performans
değerlendirmenin nihai hedefi ise çalışanın performansını geliştirmektir. Barutçugil
(2004: 335), çalışanın performansını geliştirmenin, organizasyonun görevini elde
etmesine yardımcı olacağını, insan kaynaklarının kalitesini yükselteceğini, sürekli
öğrenme ve profesyonel gelişme için uygun ortam oluşturacağını belirterek,
performansın yüksek düzeyde olmasına yardım edeceğini belirtmiştir. Performansı
etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Mathis (2003: 8) organizasyonlarda
performansı etkileyen unsurlar olarak fiziksel unsurlar, finansal unsurlar, maddi
olmayan unsurlar ve insan unsurunu saymış ve bu unsurların her birinin, her
organizasyon için içinde bulunulan örgüt kültürüne ve iklimine göre ayrı ayrı
özellikler taşıdığını belirtmiştir. Performans ve performans yönetimi ilkelerini
uygulamayan bir işletmenin, insan kaynağından gerekli verimi sağlayacağı
düşünülemez. Bu kapsamda performans üzerinde çok önemli bir etkisi olduğunu
değerlendirilen insan kaynakları yönetim süreçleri ve örgütsel öğrenme
kavramlarının incelenmesi önemlidir. Araştırmanın bundan sonraki bölümünde bu
kavramlar üzerinde durulacaktır.
3. İnsan Kaynakları Yönetim Süreçleri ve Performans
İnsan kaynakları yönetim süreçleri, işletme çalışanlarının stratejik amaç ve hedeflere
ulaşmak için daha verimli bir şekilde yönetilebileceği konusunu ele alır; çalışanların
işinde daha üretken ve verimli olabilmeleri için ne yapıldığı, ne yapılabileceği ve ne
yapılması gerektiği üzerinde durur. İnsan kaynakları yönetim süreçleri örgütte rekabet
üstünlüğü sağlamak amacıyla gerekli insan kaynağının sağlanması, istihdamı ve
geliştirilmesi ile ilgili politikalar oluşturma, planlama, örgütleme, yönlendirme ve
denetleme etkinliklerini içeren bir disiplin olarak tanımlanabilir (Yüksel, 1998: 8).
Örgütsel amaçlara çalışanlarla ulaşılır. Yatırım yapılarak, geliştirilerek var olan
değerleri artırılır. İnsan kaynaklarına yapılan yatırımlar çoğu işletme sahibi
tarafından kısa vadede sonuç vermediğinden gereksiz olarak görülmektedir.
İşletmeler, acil sorunlara genellikle pratik çözümler üretmek isterler. İnsan
kaynakları araştırmalarına zaman ve para harcamak çok cazip değildir (Bulut, 2012:
181). Bununla birlikte, örgütsel performans ancak bütünleşmiş örgüt ve insan
kaynakları yönetim süreçlerinin geliştirilmesine özen gösterilerek arttırılabilir
(Canman, 2000: 1). Etkili insan kaynakları yönetim süreçleri ve stratejileri açık bir
şekilde performansın gelişmesine katkıda bulunmakta; firmalar farklı insan kaynağı
algılamaları, farklı insan kaynağı stratejileri ortaya çıkarmakta ve bu da işletme
performansına yansımaktadır (Marangoz ve Biber, 2007: 216).
Son dönemde insan kaynakları süreçlerinin işletme performansına doğrudan ve diğer
süreç ve değişkenler aracılığı ile yaptıkları katkı yoğun olarak araştırılmaya
başlanmıştır (Türen vd., 2013: 110). İnsan kaynakları yönetim süreçleri ve
performans kavramı ile ilgili yapılan araştırmalarda, Devanna vd. (1984: 66),
Nakhleh vd. (2012: 67), Chiu vd. (2002: 410), Akhtar vd. (2008: 20), Ngo vd.
(1998: 20) ve Huselid (1995: 630); insan kaynakları yönetim süreçlerini örgütsel
performans ile ilişkilendirmişler ve insan kaynakları yönetimi (İKY)
uygulamalarının örgütsel performans üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
Bu bilgiler ışığında, araştırmamızda insan kaynakları yönetim süreçleri dört ana
başlık altında incelenmiştir.
4
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
•
•
•
•
Performans ölçümü: İşe yerleştirilen personelin periyodik olarak
değerlendirilmesi, işini ne kadar iyi yaptığının kendisine bildirilmesi ve
hedefler koyarak değerlendirmelerle hedeflere ne kadar ulaştığının
belirlenmesidir.
Eğitim ve geliştirme: Gelişmeye açık şirketler, çalışanları için eğitim
fırsatları sunarlar, eğitimi üretimin ayrılmaz bir parçası olarak görürler ve
çalışanlarının kişisel ve mesleki gelişim haklarının olduğunu kabul ederler
(Bulut, 2012: 180).
Seçim uygulamaları: İnsan kaynakları ihtiyacı belirlendikten sonra gerekli
olan yetenek ve beceriye sahip personelin seçilmesi ve yerleştirilmesidir.
İş-aile desteği: İş-aile dengesinin sağlanması hususunda şirketler tarafından
çalışanlara sağlanan imkânlardır.
Bu bilgiler ışığında, araştırmamızda insan kaynakları yönetim süreçleri ile algılanan
performans arasındaki ilişkiyi incelemek üzere aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir.
Hipotez 1: İnsan kaynakları yönetim süreçleri, performans üzerinde etkilidir.
4. Örgütsel Öğrenme ve Performans
Öğrenen organizasyon teorisinin mimarlarından Peter Senge, öğrenen
organizasyonları, bireylerin gerçekten istedikleri sonuçları yaratmak için
kapasitelerini durmadan genişlettikleri, içinde yeni ve coşkulu düşünme tarzlarının
durmadan beslendiği, kolektif özlemlere gem vurulmadığı ve insanların nasıl birlikte
öğrenileceğini sürekli olarak öğrendiği organizasyonlar olarak tanımlamıştır
(Özdevecioğlu, 2007: 24). Örgütsel öğrenme, bireysel öğrenmeye benzer olarak
durumların ve olayların çözümlenmesinde yeni bir yol geliştirmeyi içerir. Bireysel
öğrenmenin aksine kolektif öğrenme, organizasyonun hareketlerinin sonuca
dönüşmesini yorumlarken yeterli ortak fikir oluşturmadaki farklılıkları içerir. Lewitt,
ve March (1988), işletmelerin geçmişteki referansları davranışsal rehberlere
çevirdiğini ortaya koymuştur. Bu bakış açısından örgütsel öğrenme, işletmelerin
kendi tecrübelerinden ve başka tecrübelerden nasıl öğrendiğini, bu tecrübeleri nasıl
bilgiye dönüştürdüğünü ortaya koymaktır.
Araştırmacılar, işletmeleri öğrenen organizasyonlara dönüştürmek için yedi zorunlu
adımdan bahsetmektedirler. Bu adımlar; 1) devamlı öğrenme için fırsatlar
oluşturma, 2) araştırma için diyalog geliştirme, 3) işbirliğini ve takım çalışmasını
cesaretlendirmek, 4) bilgi toplama ve paylaşan bir öğrenme sistemi oluşturma,
insanları bir amaç ve vizyon çevresinde toplama, 6) işletmenin çevresi ile etkileşime
girmesi, 7) bireysel ve takım bazında destekleyici liderlik oluşturmak için bilginin
oluşması ve paylaşılması için sistemler oluşturmaktır (Balay, 2012: 2478).
İşletmeler öğrenmeyi genelde eğitim bölümlerini geliştirmek olarak görmektedirler.
Çoğu eğitim, bireysel yetenek ve bilginin, güncel iş süreçleri, teknik ilerlemeler ve
işletme protokolleri geliştirilmesinin üzerine inşa edilmektedir. Örgütsel öğrenme,
geçmişte kazanılan başarılardan elde edilen derslere odaklanmaktadır (Baldwin vd.,
1997: 53).
Dinamik ve değişken çevrede çalışan tüm işletmeler öğrenme süreçlerine, davranış
değişikliklerini ve performans geliştirme sürecini dikkatli şekilde takip etmelidir
(Slater ve Narver, 1995: 69). Başarının anahtarı, sadece teknoloji ve finansal durumu
geliştirmek değil, aynı zamanda işletme içerisindeki insan kaynaklarının kalitesini
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
5
de arttırmaktır. İşletmelerin başarılı olabilmesi için insan kaynaklarının eğitilebilir
ve yaşam boyu öğrenme kapasitesine sahip olması gerekmektedir. Sürekli değişen iş
dünyasında işleri yapmanın yeni yollarını öğrenmenin performans üzerinde önemli
bir etkisi olacaktır. Takım çalışması, örgütsel öğrenme, iletişim ve sinerji
çemberinin sağlandığı organizasyonlarda örgütsel performansın arttığı
gözlemlenmiştir (Nzuve ve Omolo, 2012: 50). İnsan kaynakları yönetimi ve
performans arasındaki ilişki, grup düzeyinde, kişisel düzeyde ve örgüt düzeyinde ele
alınmaktadır. İş tatmini bireysel düzeyde, kâr ve işgücü değişim oranı ise işletme
seviyesinde yapılan bir ölçümdür. Farklı düzeydeki ölçümleri içeren çok çeşitli
analizler birçok çalışmada kullanılmaktadır (Akın ve Çolak, 2012: 90). Bu düşünce
temelinde aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir:
Hipotez 2: Örgütsel öğrenme performans üzerinde etkilidir.
Organizasyon açısından önemli değişimlerden birisi, örgütlerin çalışanlardan
geçmiştekinden farklı yeni beceriler talep etmeleri ve kendilerini geliştirmeleridir.
Örgütlerde ihtiyaç duyulan beceri türleri basitten karmaşığa doğru ilerler. Eğitimli iş
gücü, bir işletmenin diğerleriyle rekabet edebilmesi için en önemli unsurdur (Süzen,
2007: 46). İnsan kaynakları süreçleri işletmenin tüm kademelerinde aynı anda iyileşme
ve gelişme hedefler. Buna yönelik planlamalar kısa ve uzun dönemli olabilir.
Organizasyonlar bu amaçlarını gerçekleştirirken öğrenmeden faydalanırlar. Örgütsel
öğrenme, özellikle uzun dönemde işletmeye tam olarak verim sağlayabilir. Örgütsel
öğrenmenin süreç olarak organizasyonun her kademesinde var olabilmesi için buna
uygun ortam ve fırsatların sunulması gereklidir. Bu bilgilerden hareketle aşağıda yer
verilen üçüncü hipotez geliştirilmiştir:
Hipotez 3: İnsan
etkilemektedir.
kaynakları
yönetim
süreçleri
örgütsel
öğrenmeyi
İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerinde etkisi olduğu, yapılmış
çeşitli araştırmalarda dile getirilmektedir (Akın ve Çolak, 2012: 90). Ancak, daha
önce yapılmış araştırmalarda İKY süreçlerinin etkisinde bir aracı değişkenin rolü
test edilmemiştir. Belirtildiği şekilde, İKY süreçleri ve örgütsel öğrenme yakından
ilişkili kavramlardır. İşletmeler İKY süreçlerini tasarlarken performans üzerindeki
olası etkilerini hesaplamaktadırlar. Özellikle çalışanlardan yüksek performans
beklediklerinden işleyişi bu amaç üzerinden şekillendirmektedirler. Örgütsel
öğrenme bu noktada devreye girmekte; ortak hafıza, süreçlerin iyileşmesi ve
tecrübelerden öğrenilmiş dersler ile performansın arttırılması sağlanabilmektedir.
Dolayısıyla, İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerine olan
etkisinde, örgütsel öğrenmenin önemli bir aracı rolü olabileceği
değerlendirilmektedir. Bu düşünceyi test etmek üzere aşağıdaki hipotez
geliştirilmiştir:
Hipotez 4: İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performans üzerindeki
etkisinde, örgütsel öğrenme aracı rol oynamaktadır.
5. Yöntem
5.1. Araştırmanın Modeli
İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin performansa etkisi ve bu süreçte örgütsel
öğrenmenin aracılık rolü, İstanbul’da bulunan Bilgi teknolojileri ve iletişim
6
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
şirketlerinde incelenmiştir. Araştırmada, mevcut durum ve değişkenler arasındaki
ilişkiler incelenmiştir. Araştırma modelinin kavramsal çerçevesi aşağıda yer
almaktadır.
Örgütsel öğrenme
İKY süreçleri
Performans ölçümü
Eğitim ve geliştirme
Algılanan performans
Seçim uygulamaları
İş-aile desteği
Şekil 1. Araştırma Modeli
Bağımlı değişken
: Algılanan performans
Bağımsız değişkenler : İKY faktörleri (Performans ölçümü, eğitim ve geliştirme,
seçim uygulamaları ve iş-aile desteği)
Aracı değişken
: Örgütsel Öğrenme
5.2. Örneklem
Araştırma, İstanbul’da 18 farklı bilgi teknoloji ve iletişim şirketlerinde çalışan
toplam 220 kişi üzerinde yapılmıştır. Çalışanların yaşları 21 ile 62 arasında
değişmektedir. Araştırmaya katılan çalışanların %18’i kadın, %72’si ise erkektir.
Çalışanların %17’si lise, %72’si üniversite, %9’u yüksek lisans ve %2’si doktora
mezunudur. Örneklem belirlenirken kolayda örnekleme metodu kullanılmıştır.
5.3. Ölçekler
Araştırmada 3 ayrı ölçek kullanılmıştır. Sorular, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci
bölümde çalışanların demografik özelliklerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci
bölümde ise algılanan performans, insan kaynakları yönetim süreçleri ve örgütsel
öğrenmeye ilişkin sorular bulunmaktadır.
Algılanan örgütsel performans ölçeği: Katılımcıların algıladıkları örgütsel
performans, Delaney ve Huselid (1996: 955) tarafından geliştirilen 7 maddeli bir
ölçekle ölçülmüştür. Ölçekte çalışanlardan, algılanan performansa yönelik olarak
belirtilen ifadelere, 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum, 5=Kesinlikle
katılıyorum) üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri istenmektedir. Tek
boyutlu olarak tasarlanan ölçekten alınan yüksek puanlar, çalışanların algıladıkları
örgütsel performansın yüksek olduğuna işaret etmektedir. Ölçeğin güvenirliği
(cronbach alfa) 0,93 olarak bulunmuştur.
İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği: İnsan kaynakları yönetim süreçleri,
Czaplewski (2001: 15), Shaw (1998: 515), Mathis ve Jackson (2003: 45) ve
Eisenberger (1986: 503) tarafından kullanılan ölçeklerden geliştirilmiş olan 16
maddeli bir ölçekle değerlendirilmiştir. Ölçek, insan kaynakları yönetim süreçlerini
4 boyut olarak ayırmaktadır. Bunlar: seçim uygulamaları, eğitim ve geliştirme,
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
7
performans ölçümü ve iş-aile dengesi boyutlarıdır. Ölçekte katılımcılardan, belirtilen
ifadelere 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum, 5=Kesinlikle katılıyorum)
üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri istenmektedir. Ölçeğin güvenirlik
(cronbach alfa) değeri 0,75’dir. Ölçek boyutlarının güvenirlik değerleri ise 0,91 ile
0,93 arasında değişmektedir.
Örgütsel öğrenme ölçeği: Katılımcıların örgütsel öğrenme seviyeleri Nemeth (1997:
60) tarafından kullanılan ölçekten tek boyutlu olarak geliştirilmiş olan 4 maddeli bir
ölçekle değerlendirilmiştir. Ölçekte çalışanlardan, örgütsel öğrenmeye yönelik
olarak belirtilen ifadelere, 5’li Likert Ölçeği (1=Kesinlikle katılmıyorum,
5=Kesinlikle katılıyorum) üzerinde ne oranda katıldıklarını işaretlemeleri
istenmektedir. Tek boyutlu olarak tasarlanan ölçekten alınan yüksek puanlar,
çalışanların algıladıkları performanslarının yüksek olduğuna işaret etmektedir.
Ölçeğin güvenirliği (cronbach alfa) 0,93 olarak bulunmuştur.
5.4. Ölçeklerin Güvenirlik ve Geçerliliği
Araştırmanın hipotezlerin test edilmesi öncelikle güvenirlik analizleri yapılmıştır.
Cronbach alfa değerleri kontrol edilmiştir. Cronbach alfa katsayısı yöntemi;
maddeler doğru-yanlış olacak şekilde puanlanmadığında ve 1-3, 1-4, 1-5 gibi
puanlandığında kullanılması uygun olan bir iç tutarlılık tahmin yöntemidir.
Cronbach alfa katsayısı, ölçekte yer alan maddelerin varyansları toplamının genel
varyansa oranlanması ile bulunan bir ağırlıklı standart değişim ortalamasıdır. Alfa
katsayısı 0-1 arasında değişim gösterir. Aşağıdaki aralıklarda değerlendirilir:
• 0 < a < 0,40 ise ölçek güvenilir değil.
• 0,40 < a < 0,60 ise ölçek düşük güvenilirlikte kabul edilir.
• 0,60 <a < 0,80 ise ölçek oldukça güvenilir kabul edilir.
• 0,80 < a < 1,00 ise ölçek yüksek güvenilirlikte kabul edilir.
Araştırmada kullandığımız ölçeklerin güvenirlik alfa katsayısı değerleri aşağıdadır:
• Algılanan örgütsel performans ölçeği
: 0,93(yüksek güvenilir)
• İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği : 0,75( güvenilir)
• Örgütsel öğrenme ölçeği
: 0,93(yüksek güvenilir)
Güvenirlik değerlerinin hesaplanmasından sonra boyutlara yönelik olarak faktör
analizi yapılmış ve faktörlerin Cronbach Alpha güvenilirlik değerleri tekrar
hesaplanmıştır. Faktör analizindeki amaç, değişkenler arası ilişkiyi belirlemek
suretiyle büyük çaptaki değişkenlerin faktör adı verilen daha küçük sayıdaki
değişken ile açıklanmasıdır. Örneklem yeterliliğini belirlemek için Kaiser-MeyerOlkin (KMO) testi yapılmaktadır. Bulunan katsayı değeri 1,00’e yaklaştıkça
mükemmel olmakta, 0,50’nin altında kabul edilememektedir. Ölçeklerimizin faktör
analizi sonucunda Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) örneklem uygunluğunun test sonucu
aşağıdadır:
• Algılanan örgütsel performans ölçeği
: 0,805(yeterli)
• İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeği : 0,786(yeterli)
• Örgütsel öğrenme ölçeği
: 0,833(yeterli)
Her üç ölçeğin Barlett küresellik testleri de (anlamlılık düzeyi p: 0,000<0.001)
anlamlı sonuçlar vermiştir.
8
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
Ölçeklerden “Algılanan örgütsel performans” ve “Örgütsel öğrenme” ölçeklerinin
tek faktörlü yapıları test edilmiştir. Ölçeklerden “İnsan kaynakları yönetim
süreçleri” ölçeği ise yapılan faktör analizinde 4 faktöre ayrılmıştır. “İnsan kaynakları
yönetim süreçleri” ölçeğine ilişkin faktör analizi Tablo-1’de sunulmuştur.
Tablo 1 . İnsan Kaynakları Yönetim Süreçleri Ölçeği Faktör Analizi
FAKTÖRLER
Performans
ölçümü
Eğitim ve
Seçim
İş-aile
geliştirme uygulamaları desteği
18. Yöneticiler her çalışanı performans açısından
takip edip değerlendirirler.
0,943
0,096
0,052
-0,043
16. Yılsonu performans değerlendirilmeleri
hakkaniyetli şekilde yapılmaktadır.
0,916
0,131
-0,019
-0,022
17. Ücret artışları veya zamlar performansa göre
yapılmaktadır.
0,895
0,158
-0,063
-0,115
19. Performans değerlendirmeleri uygun
yapılmamaktadır.
0,871
-0,030
0,050
0,123
21. İşimle ilgili iş tanımı belirlidir ve yeterli
açıklama yapılmaktadır.
0,106
0,944
-0,038
-0,026
22. Çalışanların kendilerini geliştirmeleri şirket
içinde önemlidir.
0,039
0,933
-0,082
-0,026
23. Şirket içinde kişisel gelişime yönelik
eğitimler olmaktadır.
0,086
0,879
-0,103
-0,060
20.Şirket kendimi geliştirmem konusunda bana
yeterli imkanları sağlamaktadır.
0,103
0,838
-0,022
0,047
14.İşe alınırken şirket sahibinin haricinde
yöneticiler de görüşmelere katılmaktadır.
0,032
-0,046
0,918
0,052
13.İşe alınırken adaylar detaylı olarak
incelenmektedir.
-0,017
-0,024
0,908
0,046
12.Şirkete işe uygun çalışanlar alınmaktadır.
-0,057
-0,105
0,883
-0,055
15.İşe alımlarda adaylar arasından en uygun kişi
seçilmektedir.
0,065
-0,063
0,877
0,047
9.Şirket aile ve sağlık konularında destek
olmaktadır.
-0,089
0,090
0,018
0,925
8.Şirket, iş-aile dengesini sağlamada bana
yardımcı olmaktadır.
0,007
0,008
0,007
0,903
10.Yöneticiler ailemle ilgili bir sıkıntı olduğunda
anlayışlı davranmaktadırlar.
-0,027
-0,080
-0,005
0,883
0,056
-0,069
0,070
0,848
11. Ailemle ilgili bir sıkıntıyı yöneticilerime
paylaşabilirim.
KMO Bartlett: 0,786
Toplam Açıklanan Varyans: % 82,878
İnsan kaynakları yönetim süreçleri ölçeğine ait faktör analizi sonucunda 4 faktörlü
yapı doğrulanmıştır. Açıklanan toplam varyans % 82,878’dir. Faktörler açısından
incelendiğinde, “Performans ölçümü” faktörünün %20,870, “Seçim uygulamaları”
faktörünün % 20,792, “Eğitim ve geliştirme” faktörünün % 20,304 ve “İş-aile
desteği” faktörünün % 20,102 oranında açıklanan varyansta paya sahip oldukları
tespit edilmiştir. Ölçek boyutlarına ilişkin Cronbach alfa güvenirlik değerleri ise
0,91 ve 0,93 arasında değişmektedir.
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
9
6. Bulgular
Araştırma değişkenlerine ait faktör ortalamaları, standart sapmalar ve korelâsyon
analizi bulguları Tablo-2’de verilmiştir. Araştırmaya katılan çalışanların algıladıkları
performans puan ortalamaları 3,55 (ss = 0,79), performans ölçümü 3,38 (ss = 0,86),
eğitim ve geliştirme 3,47 (ss = 0,93), seçim uygulamaları 2,47 (ss = 0,87), iş-aile
desteği 3,31 (ss = 1,01) ve örgütsel öğrenme 3,54 (ss = 0,91)’tür.
Araştırmaya katılan çalışanların algıladıkları örgütsel performansın tüm faktörlerle
anlamlı şekilde kuvvetli ve orta düzeylerde ilişki içinde olduğu görülmektedir.
Tablo 2. Boyutlar Arası Korelâsyonlar, Güvenirlik Katsayıları ve Betimleyici
İstatistikler
Boyut
Ort.
S.S.
1
1. Algılanan performans
3,55
0,79
(0,93)
2. Performans ölçümü
3,38
0,86
0,23**
(0,91)
3. Eğitim ve geliştirme
3,47
0,93
0,23**
0,18**
4. Seçim uygulamaları
2,47
0,87
0,17*
0,01
-0,12
(0,93)
5. İş-aile desteği
3,31
1,01
0,15*
0,02
-0,04
0,05
(0,92)
6. Örgütsel Öğrenme
3,54
0,91
0,97**
0,35**
0,24**
0,17**
0,18**
2
3
4
5
6
(0,92)
(0,83)
NOT: Cronbach alfa güvenirlik katsayıları parantez içinde verilmiştir.
** p<0,01; * p<0.05; N=(220)
İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin çalışanların algıladıkları örgütsel performans
üzerindeki etkilerini test etmek üzere hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde
edilen bulgular Tablo-3’de sunulmuştur.
Tablo-3’de görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç
boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p <0,01), eğitim ve geliştirme (β =
0,23, p <0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p <0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,16,
p < 0,05) algılanan örgütsel performans üzerinde etkili faktörler olarak bulunmuştur.
Elde edilen bulgular ışığında, Hipotez 1: “İnsan kaynakları yönetim süreçleri,
performans üzerinde etkilidir” kabul edilmiştir.
Tablo 3. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları
Performans
β
ΔR²
0,16
Performans Ölçümü
0,19**
Eğitim ve Geliştirme
0,23***
Seçim Uygulamaları
0,19**
İş-aile desteği
0,16*
F
9,993***
***p<,001 **p<0,01 *p<0,05
Örgütsel öğrenmenin çalışanların algıladıkları örgütsel performans üzerindeki
etkilerini test etmek üzere hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde edilen
bulgular Tablo-4’de sunulmuştur.
10
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
Tablo 4’de görüleceği üzere örgütsel öğrenme (β = 0,61, p < 0,001) algılanan
örgütsel performans üzerinde etkilidir. Elde edilen bulgu ışığında, Hipotez 2:
“Örgütsel öğrenme performans üzerinde etkilidir” kabul edilmiştir.
Tablo 4. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları
Performans
β
ΔR²
0,38
Örgütsel Öğrenme
0,61***
F
133,861***
***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05
İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin örgütsel öğrenme üzerindeki etkisini test
etmek için hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular Tablo 4’de
sunulmuştur.
Tablo 5. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları
Örgütsel Öğrenme
β
ΔR²
0,18
Performans Ölçümü
0,19**
Eğitim ve Geliştirme
0,24***
Seçim Uygulamaları
0,19**
İş-aile desteği
0,20*
F
11,301***
***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05
Tablo 5’te görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç
boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p <0,01), eğitim ve geliştirme (β =
0,24, p < 0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p < 0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,20,
p < 0,05) örgütsel öğrenme üzerinde etkili faktörler olarak gözükmektedir. Elde
edilen bulgular ışığında, “Hipotez 3: İnsan kaynakları yönetim süreçleri örgütsel
öğrenmeyi etkilemektedir” kabul edilmiştir.
Regresyon analizinde, aracılık ilişkisini ispat etmek için birtakım koşulların
sağlanması gerekmektedir (Şeşen ve Meydan, 2011). Bunlar:
• Bağımsız değişkenin, bağımlı değişken üzerinde etkisi olmalıdır.
• Bağımsız değişkenin aracı değişken üzerinde bir etkisi olmalıdır.
• Aracı değişkenin bağımsız değişken üzerinde etkisi olmalıdır.
• Aracı değişken bağımsız değişkenle beraber regresyon analizine dâhil
edildiğinde, bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkisi
düşerken, ara değişkenin de bağımsız değişken üzerinde anlamlı etkisi
olmalıdır.
İlk üç madde bundan önceki hipotezlerle birlikte test edilmişti. Son olarak örgütsel
öğrenmenin insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan performansa etkisindeki
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
11
aracılık rolünü test etmek üzere 2 aşamalı model oluşturularak regresyon analizi
yapılmıştır. Analizde öncelikle insan kaynakları yönetim süreç boyutları (seçim
uygulamaları, eğitim ve geliştirme, performans ölçümü ve iş-aile desteği) birinci
adımda denkleme dâhil edilerek, etkileri kontrol altına alınmıştır. Daha sonra ikinci
adımda, örgütsel öğrenme değişkeninin etkileri ölçülmüştür. Elde edilen bulgular
Tablo-6’da sunulmuştur.
Tablo 6. Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları
Performans
β
ΔR²
0,16
Adım 1
Performans Ölçümü
0,19**
Eğitim ve Geliştirme
0,23***
Seçim Uygulamaları
0,19**
İş-aile desteği
0,16*
F
9,939***
0,30
Adım 2
Performans Ölçümü
0,15**
Eğitim ve Geliştirme
0,12*
Seçim Uygulamaları
0,09
İş-aile desteği
Örgütsel Öğrenme
F
0,07
0,52***
32,577***
***p<0,001 **p<0,01 *p<0,05
Tablo-6’da görüleceği üzere çalışanların insan kaynakları yönetim süreç
boyutlarından performans ölçümü (β = 0,19, p < 0,01), eğitim ve geliştirme (β =
0,23, p < 0,001), seçim uygulamaları (β = 0,19, p < 0,01) ve iş-aile desteği (β = 0,16,
p < 0,05) algılanan örgütsel performans üzerinde etkili faktörler olarak tespit
edilmiştir. İkinci aşamada regresyon denklemine örgütsel öğrenme dâhil edildiğinde,
performans ölçümü (β = 0,15, p < 0,01), eğitim ve geliştirmede (β = 0,12, p < 0,05)
etkisi devam ederken etkileri azalmış, seçim uygulamaları ile iş-aile desteğinin ise
algılanan performans üzerindeki anlamlı etkilerinin kaybolduğu anlaşılmıştır. Elde
edilen bulgular ışığında, “Hipotez 4: İnsan kaynakları yönetim süreçlerinin
performans üzerindeki etkisinde, örgütsel öğrenme aracı rol oynamaktadır”
kısmen kabul edilmiştir.
7. Tartışma ve Sonuç
Bu çalışmanın amacı toplumsal insan kaynakları yönetim süreçlerinin algılanan
performansa etkisinde, örgütsel öğrenmenin önemli bir aracı rolü olup olmadığının
incelenmesidir. Elde edilen sonuçlar, insan kaynakları yönetim süreçlerinin
algılanan performansa etkisinde örgütsel öğrenmenin, performans ölçümü ve eğitim
geliştirme alt boyutları için kısmi, seçim uygulamaları ve iş-aile desteği için kısmen
aracılık etkisine sahip olduğunu göstermiştir.
12
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
Korelasyon analiz bulguları incelendiğinde, algılanan performansın tüm insan
kaynakları yönetim süreçleri alt boyutları ve örgütsel öğrenme ile kuvvetli ve orta
düzeyde ilişki içerisinde olduğu görülmektedir.
Regresyon analizinde ise insan kaynakları yönetim süreçlerinin tüm alt boyutlarının,
algılanan performans üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Örgütsel öğrenmenin
aracılık etkisinde ise insan kaynakları yönetim süreçlerinden performans ölçümü,
eğitim ve geliştirme alt boyutlarının etkisi devam ederken, seçim uygulamaları ile işaile desteğinin ise algılanan performans üzerindeki anlamlı etkilerinin kaybolduğu
görülmüştür.
Örgütsel öğrenmenin algılanan performans ve insan kaynakları yönetimi
uygulamalarında önemli bir etkisinin olduğu görülmektedir. Bunun yanında
özellikle algılanan performansın kariyer gelişimi ile yakından ilgili olan performans
değerlendirme ve eğitim ve geliştirme ile ilişkisinin, çalışanların kendi gelişimlerini
organizasyonun gelişimi ile paralel olarak değerlendirmeleri ve algılarını bu yönde
oluşturmaları neticesinde ortaya çıktığı söylenebilir. Bununla birlikte örgütsel
öğrenmenin, birey ve örgütün beraber gelişim sağladığı ortamlarda algılanan
performans üzerinde etkili olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılabilir.
Tüm bu bulguların yanında çalışma birtakım sınırlılıklar içermektedir. Bu sınırların
birincisi elde edilen bulguların genelleştirilmesinde yaşanabilecek sorundur.
Araştırmada çalışılan örneklem sadece bilgi teknoloji ve iletişim şirketlerinde
çalışan toplam 220 kişiyi kapsamaktadır. Dolayısıyla sektördeki örneklem grubunun
daha geniş tutulduğu çalışmalar daha sağlıklı sonuçlara ulaşma imkânı
sağlayabilecektir.
8. Kaynakça
Akhtar, S., Ding, D. ve Ge, G. (2008). Strategic HRM practices and their impact on
company performance in Chinese enterprises. Human Resource Management,
47(1), 15-32.
Akar, Z. (2002). İşletmelerde performans ölçüm ve denetimi: Çok Yönlü Performans
Göstergeleri. Ankara: MPM Yayınları.
Akın, Ö., ve Çolak, E. (2012). İnsan kaynakları yönetimi uygulamalarıyla örgütsel
performans arasındaki ilişki üzerine bir araştırma. Çankırı Karatekin Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(2) 85-114.
Balay, R.(2012). Effect of learning organization perception to the organizational
commitment: A comparison between private and public university. Educational
sciences: Theory and practice, 12(4), 2474-2486.
Baldwin, T., Camden D. ve William W. (1997). The evolution of learning strategies
in organizations: From employee development to business redefinition. The
Academy of Management Executive, 11(4), 47-58.
Bayram, L. (2006). Geleneksel performans değerlendirme yöntemlerine yeni bir
alternatif: 360 derece performans değerlendirme. Sayıştay Dergisi, TemmuzEylül, 62, 47-65.
Barutçugil, İ. (2004). Stratejik insan kaynakları yönetimi. İstanbul: Kariyer
Yayıncılık.
Bulut, B. (2012). Kamu sektörü ve özel sektör işletmelerinde insan kaynakları
yönetimi uygulamalarının değerlendirilmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
33, 175-191.
İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinin Performansa Etkisi: Örgütsel …
13
Canman, D. (2000). İnsan kaynakları yönetimi. Ankara: Yargı Basım
Chiu, R., Luk, V. W. M. ve Tang, T. L. (2002). Retaining and motivating
employees: Compensation preferences in Hong Kong and China. Personnel
Review, 31, 402-431.
Czaplewski, A., Ferguson, J. ve Milliman, F. (2001). Southwest airlines: How
internal marketing pilots success. Erişim adresi https: //archive.ama.org/archive/
ResourceLibrary/MarketingManagement/documents/5331193.pdf
Delaney, J., Huselid, M. (1996). The impact of human resource management
practices on perceptions of organizational performance. The Academy of
Management Journal, 39(4), 949-969.
Devanna, M., Fombrun, C. ve Tichy, M. (1984). A Framework for strategic human
resource management. New York: John Wiley.
Eisenberger, R., Huntington, R., Hutchison, S., ve Sowa, D. (1986). Perceived
organizational support. Journal of Applied Psychology, 71, 500-507.
Erdoğan, İ. (1991). İşletmelerde personel seçimi ve başarı değerleme teknikleri.
İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi.
Fındıkçı, İ. (2003). İnsan kaynakları yönetimi. İstanbul: Alfa.
Huselid, M. (1995). The impact of human resources management on turnover,
productivity and corporate financial performance. Academy of Management
Journal, 38(3), 635-672.
Lewitt, B., March, J. (1988). Organizational learning, Annual Review of Sociology,
14, 319-340.
Marangoz, M., Biber, M. (2007). İşletmelerin pazar performansı ile insan kaynakları
uygulamaları arasındaki ilişkinin araştırılmasına yönelik bir çalışma. Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 8 (2), 202-217.
Mathis, R. L., Jackson, R. H. (2003). Human Resource Management (13th ed.) South
Western Learning.
Nakhleh, H. M. A, Patel, N. V., Dangarwala, U.R. (2012). The effectiveness of
human resource management practicies on hotel performance. International
Journal of Research in Commerce and Management, 3(3), 64-69.
Nemeth, L. (1997). Measuring Organizational learning. Faculty of Graduate Studies
the University of Western Ontario. London.
Ngo, H. Y., Turban, D., Lau, C. (1998). Human resource practices and HRM
performance of multinational corporations: Influences of country origin.
International Human Resource Management, 20.
Nzuve, N. ve Omolo, A. (2012). A study of the practice of the learning organization
and its relationship to performance among Kenyan commercial banks. Problems
of Management in the 21st century, 4, 45-56.
Özdevecioğlu, M. (2003). Öğrenen organizasyon olmanın emniyet teşkilatı
açısından önemi ve avantajları. Polis Bilimleri Dergisi, 5(3-4), 23-27.
Shaw, J. Delery, E., Jenkins, D. ve Gupta, N. (1998). An organization-level analysis
of voluntary and involuntary turnover. Academy of Management Journal, 41,
511-525.
Slater, S. ve Narver, C. (1995). Market orientation and the learning organization.
Journal of Marketing, 59(3), 63-74.
Süzen, A. (2007). İnsan kaynakları yönetim süreçleri çerçevesinde öğretmen
değerlendirmesinde performans değerlendirme: özel bir ilköğretim okulundaki
sınıf öğretmenlerinin görüşleri (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Anadolu
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
Şeşen, H ve Meydan, H. (2011). Yapısal eşitlik modellemesi Amos uygulaması.
Ankara: Detay Yayıncılık.
14
Semih SORAN, Emin SERİN, Mehmet Onur BALKAN
Türen, U. Gökmen, Y. Tokmak İ. (2013). İnsan kaynakları yönetimi
uygulamalarının işletme performansına etkisi: İşletmelerin sahip oldukları bilgi
ve iletişim teknolojileri kabiliyetlerinin aracılık rolü. Business and Economics
Research Journal, 4(4), 103-129.
Uyargil, C. (1997). Stratejik insan kaynakları yönetiminde performans
değerlendirme. Human Resources, Haziran, 8, 22-28.
Yatkın, A. (2008). Örgütsel çatışmanın ve performans değerlemenin, işgören
performansına etkileri. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, 6(2). 6-18.
Yüksel, Ö. (1998). İnsan kaynakları yönetimi (2. bs.) Ankara: Gazi Kitapevi.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 15-25
ÇALIŞMA SERMAYE YÖNETİMİNİN FİRMA KÂRLILIĞI
ÜZERİNE ETKİSİ: PANEL VERİ ANALİZİ
THE EFFECTS OF WORKING CAPITAL MANAGEMENT ON FIRM’S
PROFITABILITY: PANEL DATA ANALYSIS
Rıdvan KESKİN(1), Füsun GÖKALP(2)
(1) Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, Ekonometri Bölümü
Bayar Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Ekonomi Finans Bölümü
(1) [email protected], (2) [email protected]
Geliş/Received: 02-12-2014, Kabul/Accepted: 15-01-2016
(2) Celal
ÖZ: Bu çalışmanın amacı çalışma sermayesinin firma kârlılığı üzerine etkisinin var
olup olmadığı, etkisi varsa, bu etkinin ne yönde olduğunu panel veri analizi yöntemi
yardımıyla araştırmaktır. Çalışmada 2009-2013 dönemine ait Borsa İstanbul’da gıda
ve içecek sektöründe faaliyet gösteren firmalara ait panel veri seti kullanılmıştır.
Çalışmanın sonuçları, nakit dönüş süresinin firma kârlılığı üzerinde negatif ama
istatistiki olarak anlamlı olmayan bir etkisinin olduğunu göstermiştir. Ayrıca alacak
tahsil süresi ve cari oranın firma kârlılığı üzerinde anlamlı ve negatif bir etkisinin
olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar finans yöneticilerinin firma kârlılığını, çalışma
sermayesini etkin bir şekilde yönetmeleri sonucunda arttırabileceklerini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Çalışma Sermayesi Yönetimi, Kârlılık, Aktif Kârlılığı, Gıda ve
İçecek Sektörü, Panel Veri Analizi
ABSTRACT: This study aims to examine the effects of working capital management
on firms’ profitability by using panel data analysis. We used panel data obtained from
firms operating in food and beverages sector listed on Borsa Istanbul for 2009-2013
period. The results show that cash conversion period has an insignificant negative
effect on firms’ profitability. Also accounts collection period and current ratio have a
negative and significant effect on firms’ profitability. These findings imply that
finance managers can increase profitability of firms by managing their working
capital in an efficient way.
Keywords: Working Capital Management, Profitability, Return on Asset, Food and
Beverages Sector, Panel Data Analysis
JEL Classifications: C33, L25, L66
1. Giriş
2008 finansal krizi sonrasında, çalışma sermayesinin etkin yönetiminin firmaların
rekabet gücü kazanmasında önemli bir araç olduğu ortaya çıkmıştır. Ramiah ve Zhao
(2014) çalışma sermayesi ve global kriz arasındaki ilişkileri inceleyen bir çalışma
yapmışlardır. Bu çalışmada iki önemli sonuca ulaşılmıştır. Bu sonuçlardan birincisi,
çalışma sermayesi yönetimi sağlıklı olan firmaların kriz döneminde de başarılı
oldukları, ikinci sonuç ise global krizin çalışma sermayesi yönetim uygulamalarında
değişikliklere yol açtığı şeklindedir. KMPG (2010) çalışma sermayesi yönetimi
hakkında hazırladığı raporda, tüm dünyada firmaların krizden sonra çalışma sermayesi
yönetimine daha fazla önem verdiklerini ortaya koymuştur. Bu sonuçlardan çalışma
sermayesi yönetiminin, finansal yönetimin öncelikli konularından biri haline geldiği
söylenebilir. Tüm dünyada çalışma sermayesi yönetimine verilen önemin artması
sonucu, gerek karar organlarını gerekse bu konu üzerinde çalışma yapmış ya da yapmayı
16
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
düşünen araştırmacıları bilgilendirmek amacıyla, çalışmada çalışma sermayesi yönetimi
konusu ele alınmış ve çalışma sermayesinin firma kârlılığı üzerine etkisi panel veri
analizi yöntemi ile araştırılmıştır.
Çalışma sermayesi, firmanın kısa vadeli sermayesinin yönetimini kapsamaktadır. Diğer
bir ifade ile çalışma sermayesi dönen varlıklara yapılacak yatırımı ve bu yatırımın
finansmanı ile ilgili kararları içermektedir (Afza ve Nazir, 2009). Çalışma sermayesinin
yönetiminde amaç likiditeyi, kârlılığı ve hissedarların getirilerini en üst düzeye
çıkarabilmektir. Deloof (2003) ve Afza ve Nazir (2009) firmaların çalışma sermayesini
yönetirken, firma değerlerini maksimum yapmaya özen gösterdiklerini ifade
etmişlerdir. Çalışma sermayesinin ana bileşenleri dönen varlıklar ve kısa vadeli yabancı
kaynaklardır. Çalışma sermayesinin bu iki bileşeni arasında uyum sağlamak çalışma
sermayesi yönetiminin ana amacını oluşturmaktadır (Korankye, 2013: 124). Firmaların
başarısı finansal yöneticinin firma alacaklarını, stoklarını ve borçlarını etkin bir şekilde
yönetebilmesine büyük ölçüde bağlıdır. Yüksek miktarda ticari alacak satışların
artmasına neden olabilir ya da yüksek stok seviyeleri stoksuz kalma riskini minimize
eder. Ancak ticari alacak ya da stoklara yatırım, yüksek miktarda fonun çalışma
sermayesine bağlanmasına neden olur. Bu durum kârlılığın düşmesine neden olabilir.
Çalışma sermayesinin bir başka bileşeni ise ticari borçlardır. Tedarikçilere ödemeleri
geciktirebilmek firmanın daha esnek ve ucuz fon kaynağına sahip olmasına yardımcı
olmaktadır. Diğer taraftan peşin ödeme iskontosu mevcut ise faturaları geç ödemek
firma için maliyetli olabilmektedir (Deloof, 2003: 573-575). Çalışma sermayesi
yönetimi, kârlılık ve risk arasındaki uyumun yönetilmesidir (Garcia-Teruel, SolanoMartinez, 2007: 164).
Çalışma sermayesinin yönetiminin ölçümünde kullanılan en popüler ölçüt, nakit
dönüş süresidir. Bu ölçüt ilk olarak Gitman tarafından geliştirilmiştir (Gitman, 1974).
Nakit dönüş süresi, hammadde alımı ile başlayıp satılan ürünlerin değerinin tahsil
edildiği tarihe kadar devam etmektedir. Nakit dönüş süresi, firmanın alacak tahsil
süresi ile stok devir süresi toplamından ticari borç devir süresinin çıkartılması ile
bulunur (Singh, Kumar, 2014: 173). Nakit dönüş süresinin uzaması satışların artması
nedeni ile kârlılığı arttırabilir. Bunun yanında eğer çalışma sermayesine yapılan
yatırımın maliyeti stoklara ve ticari alacaklara olan yatırımdan sağlanan faydadan
daha fazla ise bu durumda nakit dönüş süresinin uzaması kârlılığı azaltıcı bir etken
oluşturur (Deloof, 2003: 574).
Çalışmada, Türkiye’de gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren firmaların çalışma
sermayesi yönetiminin kârlılıkları üzerine etkisi araştırılmaya çalışılmıştır. Alacak
tahsil süresi, stok devir süresi, ticari borç devir süresi, nakit dönüş süresi ve cari oran
çalışma sermayesi yönetiminin ölçümü için kullanılmıştır.
Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde giriş, ikinci bölümde literatür
taraması üçüncü bölümde uygulama, dördüncü bölümde bulgulara yer verilmiştir. En
son bölümde ise araştırmanın genel değerlendirilmesi yapılmıştır.
2. Literatür Taraması
Konuya ilişkin olarak yapılan literatür taramasında, çalışma sermayesinin kârlılık
üzerine etkisini ölçen çalışmalar çeşitlilik göstermektedir. Tablo 1’de çalışma
sermayesinin firma kârlılığına etkisi ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalara yer
verilmiştir.
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi
17
Tablo 1. Çalışma Sermayesinin Firma Kârlılığına Etkisini Araştıran
Çalışmaların Özeti
Yazarlar
Tarih
Shin ve
Soenen
1998
Wang
2002
Yücel ve
Kurt
2002
Deloof
2003
GarciaTeruel ve
Martinez
Solano
2007
Ülke
Kullanılan Değişkenler
Bağımsız Değişken: Nakit
Dönüş Süresi (NDS)
Amerika
Bağımlı Değişken: Firma
Kârlılığı
Japonya Bağımsız Değişken: NDS
ve
Bağımlı Değişken: Kârlılık
Tayvan (Yatırım Kârlılığı)
Bağımsız Değişken: NDS,
Likidite ve Borç yapısı
Türkiye Bağımlı Değişken: Aktif
Kârlılığı (AK), Öz sermaye
Kârlılığı (ÖK),
Bağımlı Değişken: Brüt
Faaliyet Karı
Bağımsız Değişken: NDS,
Stok Devir Süresi (SDS), Borç
Ödeme Süresi (BÖS), Alacak
Belçika
Tahsil Süresi (ATS)
Kontrol Değişkenleri: Firma
Büyüklüğü (S), Satışların
Büyümesi, Finansal Kaldıraç
Oranı (KLDC)
İspanya
Bağımlı Değişken: AK
Bağımsız Değişken: NDS
Bağımlı Değişken: Aktif
Kârlılığı
Bağımsız Değişken: ATS,
SDS, KLDC
Bağımlı Değişken: Aktif
Kârlılığı
Bağımsız Değişken: NDS,
ATS, SDS, BÖS
Yöntem
Korelasyon
ve
Regresyon
Analizi
Sonuç
NDS ile firma kârlılığı arasında güçlü
bir negatif ilişki bulunmuştur.
Korelasyon
Analizi
NDS ile firma kârlılığı arasında
negatif bir ilişki bulunmuştur.
Korelasyon
ve
Regresyon
Analizi
NDS ve Kaldıraç oranı ile AK ve ÖK
arasında negatif ilişkisi bulunmuştur.
Regresyon
Analizi
NDS ve kârlılık arasında anlamlı bir
ilişkiye rastlanamazken, kârlılık ile
stok devir süresi, BÖS ve ATS
arasında anlamlı ve negatif bir ilişki
bulunmuştur. Kârlılık ile firma
büyüklüğü ve satışların büyümesi
arasında pozitif bir ilişki ve finansal
borçluluk ile kârlılık arasında negatif
bir ilişki bulunmuştur.
Panel Veri
Analizi
NDS ile kârlılık arasında negatif bir
ilişki bulunmuştur
Çoklu
Regresyon
Analizi
ATS, SDS ve KLDC ile kârlılık
arasında negatif, satışların büyümesi
ile pozitif bir ilişki olduğu
gözlemlenmiştir.
Panel Veri
Analizi
Firma kârlılığı ile NDS arasında
pozitif bir ilişki olduğu bulunmuştur
Korelasyon
ve
Regresyon
Analizi
Kârlılık ile ATS, BÖS ve SDS
arasında negatif bir ilişki
bulunmuştur.
Şamiloğlu,
Demirgüne 2008
ş
Türkiye
Abuzayed
2012
Ürdün
Aygün
2012
Türkiye
Bağımlı Değişken: AK
Bağımsız Değişken: ATS,
SDS, BÖS
Çakır,
Küçükkap- 2012
lan
Türkiye
Bağımlı Değişken: Piyasa
Değeri/Defter Değeri, AK, OK
Bağımsız Değişken: Likidite Panel Veri
Oranları, ATS, SDS
Analizi
Kontrol Değişkenleri: Aktif
Devir Hızı, Kaldıraç Oranı
Kendirli,
Konak
Türkiye
Bist
Gıda,
İçecek
Bağımlı Değişken: Tobin’s q,
AK; ÖK
Bağımsız Değişken: ATS,
SDS, BÖS, NDS
Çoklu
Regresyon
Analizi
İsviçre
Bağımlı Değişken: AK
Bağımsız Değişken: NDS
Kontrol Değişkenler: S, Firma
Yaşı
Varyans
Analizi Üç
aşamalı En
Küçük
Kareler
Modellemesi
NDS ve firma yaşı ile kârlılık
arasında anlamlı negatif bir ilişki,
firma büyüklüğü ile kârlılık arasında
anlamlı negatif bir ilişki bulunmuştur.
Nijerya
Gıda ve
İçecek
Sektörü
Bağımlı Değişken: Faaliyet
Karı
Bağımsız Değişken: NDS,
ATS, BÖS SDS
Kontrol Değişkenleri: Cari
Oran (CO), KLDC, Satışların
Büyümesi, Gayri Safi Milli
Hasıla
Korelasyon
Analizi
Firma karı ile NDS arasında istatistiki
olarak anlamsız ama pozitif bir ilişki
bulunmuştur. ATS, satışların
büyümesi, kaldıraç oranları ve GSMH
ile kârlılık arasında pozitif; SDS,
BÖS ve CO ile kârlılık arasında
negatif bir ilişki bulunmuştur.
2014
Yazdanfar,
2014
Öhmen
Ademola
2014
CO ve KLDC ile AK arasında negatif
ilişki, asit test oranı, SDS ve ATS ile
AK arasında pozitif ilişki olduğu
bulunmuştur. Bağımsız değişkenler
ile ÖK ve piyasa değeri/defter değeri
arasında anlamlı bir ilişki tespit
edilememiştir.
NDS ve ATS ile AK ve ÖK arasında
anlamlı negatif ilişki bulunurken
diğer değişkenlerle anlamlı bir ilişki
bulunamamıştır
18
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
Bu çalışmalarda, çalışma sermayesi yönetiminin ölçümünde en yaygın kullanılan
değişken nakit dönüş süresi ve onu oluşturan değişkenler olan alacak tahsil süresi,
stok devir süresi ve ticari borç devir süresidir. Bu çalışmaların bazılarında nakit dönüş
süresinin firma kârlılığı üzerine pozitif etkisi bulunurken bazılarında negatif etkisi
olduğu bulunmuştur. Literatür araştırması sonucunda çalışmaların analizinde
çoğunlukla regresyon ve korelasyon analizleri kullanıldığı, bazı çalışmalarda ise panel
veri analizinin kullanıldığı görülmüştür.
3. Uygulama
3.1. Örneklem ve Veri Seti
Çalışmada kullanılan örneklem, Türkiye’deki halka açık gıda ve içecek sektöründe
faaliyet gösteren firmaların 2009-2013 yılları arası kesintisiz veriye sahip 17 firmadan
oluşmaktadır.
Kullanılan finansal oranlara ait yıllık veriler Borsa İstanbul’un internet sitesinde
yayınlanan firmalara ait mali tablolardan elde edilmiştir. Her firmaya ait bu oranlar
Excel’de araştırmacı tarafından hesaplanarak veri seti kümesi oluşturulmuştur.
3.2. Modelde Kullanılacak Değişkenler
Çalışmada çalışma sermayesi yönetiminin kârlılık üzerine etkisini ölçmek amacı ile
üç farklı değişkenden yararlanılmıştır. Bu değişkenler; bağımlı değişken, bağımsız
değişkenler ve kontrol değişkenleridir.
Bağımlı değişken: Kârlılık: Çalışmada firma kârlılığı olarak aktif kârlılığı (AK) oranı
kullanılmıştır. AK oranı seçilirken konuya ilişkin daha önce yapılan çalışmalardan
(Yücel ve Kurt (2002), Garcia-Teruel ve Martinez-Solo (2007), Şamiloğlu ve
Demirgüneş (2008), Abuzayed (2012), Aygün (2012), Yazdanfar, Öhman (2014),
Kendirli, Konak (2014)) yararlanılmıştır. Aktif kârlılığı oranı firma net karının toplam
aktiflere bölünmesidir.
Bağımsız Değişkenler: Çalışma sermayesi yönetiminin ölçümünde en sık kullanılan
ölçüt olan NDS bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Ayrıca NDS bileşenleri olan
ATS, SDS ve BÖS de bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir.
Kontrol Değişkenleri: Kurulan modellerin istenen verileri açıklama gücünü ve
güvenirlilik düzeyini artırmak amacıyla kontrol değişkenleri kullanılmıştır. Çalışma
sermayesinin ana bileşenleri dönen varlıklar ve kısa vadeli yabancı kaynaklardır.
Çalışma sermayesinin bu iki bileşeni arasında uyum sağlamak çalışma sermayesi
yönetiminin ana amacını oluşturmaktadır (Korankye, 2013: 124). Bu nedenle dönen
varlıklarla kısa vadeli yabancı kaynakların karşılaştırıldığı bir oran olan cari oran ve
daha önceki çalışmalarda genel olarak kullanılan, firma büyüklüğü ve kaldıraç oranı
kontrol değişkenleri olarak modellerde yer almaktadır.
Modellerdeki bağımlı, bağımsız ve kontrol değişkenlerin hesaplanma yöntemleri ve
kârlılık üzerindeki daha önce yapılan çalışmalara dayanarak beklenen etkiler Tablo
2’de özetlenmiştir.
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi
19
Tablo 2. Çalışmada Kullanılan Değişkenlere
Ait Hesaplama Yöntemleri ve Beklenen Sonuçlar
Değişkenler
Hesaplama Yöntemi
Daha Önceki Çalışmalara
Dayanarak Beklenen Sonuç
Bağımlı Değişken
Aktif Kârlılığı
(AK)
Net Kar/Toplam Aktif
Bağımsız Değişkenler
Stok Devir Süresi +
Nakit Dönüş Süresi
Alacak Tahsil Süresi(NDS)
Borç Ödeme Süresi
Alacak Tahsil
Süresi (ATS)
(Ticari Alacaklar *
365) / Satışlar
Stok Devir Süresi
(SDS)
(Stoklar*365)/Satılan
Malın Maliyeti
(Ticari Borçlar * 365)
Borç Ödeme Süresi
/ Satılan Malın
(BÖS)
Maliyeti
Kârlılık ile nakit dönüş süresi arasında negatif bir ilişki
olacağı tahmin edilmektedir (Shin, Soenen (1998), Yücel,
Kurt(2002), Wang, (2002) Garcia-Teruel, MartinezSolo(2007), Yazdanfar, Öhman, 2014), Kendirli, Konak
(2014)).
Kârlılık ile ATS arasında negatif bir ilişki olacağı tahmin
edilmektedir (Wang (2002), Deloof(2003), Şamiloğlu ve
Demirgüneş (2008), Aygün (2012), Kendirli, Konak
(2014)).
Kârlılık ile SDS arasında negatif bir ilişki tahmin
edilmektedir. (Wang (2002), Deloof (2003), Şamiloğlu,
Demirgüneş (2008), Aygün (2012)).
Borç ödeme süresi ile firma kârlılığı arasında negatif bir
ilişki olacağı tahmin edilmektedir (Deloof, 2003).
Kontrol Değişkenleri
Cari Oran
(CO)
Firma Büyüklüğü
(S)
Kaldıraç oranı
(KLDC)
Dönen Varlıklar / Kısa Cari oran ile kârlılık arasında negatif ilişki olacağı tahmin
Vadeli Yabancı
edilmektedir (Çakır, Küçükkaplan (2012), Ademola
Kaynaklar
(2014)).
Firma büyüklüğünün kar üzerinde pozitif etkisinin
Firmaların Toplam
olacağı düşünülmektedir (Deloof (2003),Yazdanfar
Satışları
(2014), Ademola, (2014)).
Kaldıraç oranı ile kârlılık arasında negatif bir ilişki
Toplam Borçlar /
beklenmektedir. Zira kaldıraç oranı arttıkça risk derecesi
Toplam Aktifler
artmaktadır (Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008)).
3.3. Metodoloji ve Model
Firmalara ait verilerin belli bir zaman dönemini kapsaması ve yatay kesit
gözlemlerinin bir araya getirilerek oluşturulması sonucu veri setinin panel veri setine
uygun olduğu görülmüştür. Ayrıca firmalara ait tüm gözlem değerlerinin mevcut
olması yani eksik verinin bulunmaması, kullanılan veri setinin dengeli panel veri
setini oluşturduğunu göstermiştir.
Çalışmada NDS ve NDS’nin bileşenleri bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir.
NDS’nin bileşenlerinin de ayrı olarak dikkate alınmasının iki nedeni vardır. Birinci
sebep, her bir unsurun firma kârlılığını etkileyip etkilemediği; etkiliyorsa hangi yönde
etkilediğini bulabilmektir. İkinci sebep, bağımsız değişkenler arasında güçlü ve tam
bir doğrusal bağlantının (tam çoklu bağlantı) bulunmaması şeklindeki ekonometrinin
temel varsayımını (Tarı, 2008: 162) ihlal etmemektir. Nakit dönüş süresi ATS, SDS
ve BÖS bileşenlerinden oluştuğu için bu varsayım ihlal edilmiş olacağından, çalışma
sermayesinin kârlılığa etkisinin ölçülmesi için kurulan modellerde NDS, ATS, SDS
ve BÖS değişkenlerinin kârlılığa etkisini ölçmek için dört ayrı denklem kurulmuştur.
Bu denklemlerin her birine kontrol değişkenleri olan CO, KLDC ve S değişkenleri
eklenmiştir.
20
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
Bu çerçevede tahmin edilmek istenen modeller aşağıda verilmiştir.
AK it = βi + β1NDSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it
(1)
AK it = βi + β1ATSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it
(2)
AK it = βi + β1SDSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it
(3)
AK it = βi + β1BÖSit + β 2COit + β3KLDCit +β 4Sit + u it
(4)
Burada i indisi 1,2,3,4 …., 17 şeklinde firma sayısını, t indisi 2009, 2010, …,2013
şeklinde zaman aralığını göstermektedir. Eşitlik (1), (2), (3) ve (4) sırasıyla model 1,
model 2, model 3 ve model 4’e karşılık gelmektedir. Panel veri modellerinde, diğer
ekonometrik modellerde olduğu gibi hata teriminin ortalamasının sıfır, tüm zaman
dönemlerinde ve tüm birimler için bağımsız ve varyansının normal dağıldığı kabul
edilir. Ayrıca yatay kesit birimlerinin arası korelasyonsuz, birim ve zamana karşı
hatalar eşit varyanslıdır (Johnston ve Dinardo, 1997: 390).
4. Bulgular
Bu çalışmada daha önce belirtildiği gibi, 2009-2013 yılları arası Türkiye’de faaliyet
gösteren gıda ve içecek sektörüne ait 17 firmanın NDS, ATS, SDS, BÖS, cari oran,
kaldıraç oranı ve firma büyüklüğü ölçütleri açıklayıcı değişkenler olarak alınmış,
açıklanan değişken olan aktif kârlılığını nasıl açıkladığı panel veri analizi kullanılarak
araştırılmıştır. Bu çalışmada panel veri analizinde Stata 22 paket programı
kullanılmıştır.
Verilerin panel veri analizine uygun olup olmadığını anlamak için havuzlanmış
regresyon modelleri için F testi yapılmıştır. Tablo 3’de F testi sonuçları gösterilmiştir.
Bu modelde test edilen hipotezler aşağıda verilmiştir;
H0: Veriler havuzlanmış regresyon modeline uygundur.
H1: Veriler panel regresyon modeline uygundur.
Tablo 3. Havuzlanmış Regresyon Modeller İçin F Testi
Modeller
Gözlem Sayısı
85
Model 1
85
Model 2
85
Model 3
85
Model 4
(Not: *p<0,01 anlam düzeyinde )
F testi için Serbestlik
Derecesi
(4, 80)
(4, 80)
(4, 80)
(4, 80)
F
8,94
9,29
8,61
8,72
P
0,0000*
0,0000*
0,0000*
0,0000*
Tablo 3’de tüm modellere ait olasılık değerleri P < 0,01 olduğu için H1 hipotezi kabul
edilmiştir. Bu durum, kullanılan veri seti ile panel regresyon model tahmini yapılması
gerektiğini göstermektedir.
Panel veri regresyonundaki sabit terim ve bağımsız değişkenlerin katsayıları birim ve
zamana göre aldığı değerlere bağlı olarak farklı panel veri modelleri tahmin
edilmektedir. Bu modeller arasında en çok kullanılanlar sabit etkiler modeli ve
tesadüfi etkiler modelidir. Sabit etki modelinde eğim katsayılarının zaman ve kesit
birimleri için aynı olması, bunun yanında sabit katsayının yatay kesit birimlerine göre
farklılık göstermesi beklenir (Greene, 1993: 466). Tesadüfi etkiler modelinde birim
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi
21
etki sabit olmadığından sabit parametre içerisinde değil, tesadüfi olduğundan hata
payı içerisinde yer almaktadır. Bu çalışmada sabit etki modeli ve tesadüfi etki modeli
arasında seçim yapabilmek için Hausman testi uygulanmıştır. Hausman testinin
sonuçları Tablo 4’de gösterilmiştir. Tüm modeller için Hausman test istatistiğine ait
p > 0,05 olduğu için sabit etkiler tahmincisinin tutarsız olduğuna ve tesadüfi etkiler
tahmincisinin geçerli olduğuna karar verilmiştir.
Tablo 4. Tesadüfi Etkiler Modelleri Tahmin Sonuçları
Tesadüfi Etki
Modelleri
Değişkenler
NDS
CO
KLDC
S
Sabit
Gözlem Sayısı
Model 1
Grup Sayısı (N)
Zaman Periyodu (T)
Hausman Test İstatistiği
Breusch-Pagan LM Testi
LM \ ALM Testi
Pesaran Testi
ATS
CO
KLDC
S
Sabit
Gözlem Sayısı
Grup Sayısı (N)
Model 2
Zaman Periyodu (T)
Hausman Test İstatistiği
Breusch-Pagan LM Testi
LM \ ALM Testi
Pesaran Testi
SDS
CO
KLDC
S
Sabit
Gözlem Sayısı
Grup Sayısı (N)
Zaman Periyodu (T)
Model 3
Hausman Test İstatistiği
Breusch-Pagan LM Testi
LM \ ALM Testi
Pesaran Testi
BÖS
CO
KLDC
S
Sabit
Grup Sayısı (N)
Model 4
Zaman Periyodu (T)
Zaman Periyodu
Hausman Test İstatistiği
Breusch-Pagan LM Testi
LM \ ALM Testi
Pesaran Testi
(Not: *p<0,01, **p<0,05 anlam düzeyinde)
Katsayı
-0,022
0,069
-0,214
3,74E-09
11,658
17
85
5
0,520
33,490
19,030
3,822
-0,025
-0,186
-0,243
4,60E-09
13,269
17
85
5
0,680
31,630
17,150
3,081
-0,004
-1,064
-0,259
4,51E-09
13,754
17
85
5
1,070
31,660
18,230
2,483
0,010
-1,062
-0,268
4,91E-09
12,893
17
85
5
1,960
29,950
16,370
2,885
Std.
Hata
0,014
1,074
0,073
0,000
4,675
0,018
1,024
0,067
0,000
4,487
0,020
0,807
0,074
0,000
4,528
0,021
0,781
0,066
0,000
4,800
z değeri
P> z
-1,560
0,060
-2,930
1,400
2,490
0,118
0,949
0,003
0,160
0,013
-1,370
-0,180
-3,600
1,780
2,960
0,902
0,000*
0,000*
0,000*
0,172
0,855
0,000
0,076
0,003
-0,210
-1,320
-3,480
1,610
3,040
0,877
0,000*
0,000*
0,002*
0,835
0,187
0,000
0,108
0,002
0,480
-1,360
-4,070
1,880
2,690
0,783
0,000*
0,000*
0,013**
0,628
0,174
0,000
0,059
0,007
0,783
0,000*
0,000*
0,004*
22
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
Panel veri modelinin temel varsayımları; hata teriminin birim içerisinde ve birimlere
göre eşit varyanslı, otokorelasyonsuz ve birimler arası korelasyonsuz olması
şeklindedir. Araştırılan modellerin panel veri modelinin bu temel varsayımlara uygun
olup olmadığını test etmek amacıyla; “Breusch-Pagan Lagrange Çarpan (LM) Testi”
ile sabit varyans (homoskedasite) “Lagrange Çarpan (LM) Testi” ve “Pesaran Testi”
yapılmıştır. Bu testlere ait bilgiler Tablo 4’de her modelin ilgili bölümünün son üç
satırında görülmektedir. Model 1 için bu test sonuçları sırasıyla; 33,490, 19,030, 3,822
ve bu testlere ait p değerleri üç test içinde 0,000<0,01 çıktığı görülmektedir. Bunun
anlamı model 1’de değişen varyans (heteroskedasite), otokorelasyon ve birimler arası
korelasyon sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Diğer üç modele ait bu test değerlerine
bakıldığında da aynı durumların söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 5. Havuzlanmış En Küçük Kareler Regresyon
Yöntemi İle Tesadüfi Etkiler Modelleri Tahmin Sonuçları
Tesadüfi Etki
Değişkenler
Katsayı
Std. Hata
t değeri
P> t
Modelleri
NDS
-0,012
CO
-0,615
KLDC
-0,212
Model 1
S
6,21E-09
Sabit
10,977
ATS
-0,018
CO
-0,562
KLDC
-0,223
Model 2
S
6,82E-09
Sabit
11,583
SDS
0,001
CO
-1,335
KLDC
-0,242
Model 3
S
6,96E-09
Sabit
12,135
BÖS
-0,013
CO
-1,388
KLDC
-0,237
Model 4
S
6,75E-09
Sabit
13,160
(Not: *p<0,01, **p<0,05, ***p<0,10 anlam düzeyinde)
0,008
0,346
0,034
0,000
1,216
0,006
0,121
0,029
0,000
1,548
0,005
0,069
0,026
0,000
1,473
0,008
0,132
0,027
0,000
1,893
-1,450
-1,770
-6,250
5,540
9,030
-2,890
-4,630
-7,770
6,940
7,480
0,210
19,310
-9,230
5,870
8.240
-1,510
-10,540
-8,920
6,210
6,950
0,165
0,095***
0,000*
0,000*
0,000*
0,011**
0,000*
0,000*
0,000*
0,000*
0,838
0,000*
0,000*
0,000*
0,000*
0,151
0,000*
0,000*
0,000*
0,000*
Model 1 için; bağımsız değişken NDS, kontrol değişkenleri CO ve KLDC bağımlı
değişken AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif
yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki değerlerine bakıldığında
NDS dışında diğer değişkenlerden CO 0,10 anlam düzeyinde KLDC, S ve sabit
katsayısı 0,01 anlam düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir.
Model 2 için; bağımsız değişken ATS ve kontrol değişkenleri KLDC, CO bağımlı
değişken AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif
yönde etkilediği görülmektedir. . İlgili tablonun p sütunundaki değerlere bakıldığında
ATS 0,05 anlam düzeyinde CO, KLDC, S ve sabit katsayının 0,01 anlam düzeyinde
istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir.
Model 3 için; kontrol değişkenleri CO ve KLDC bağımlı değişken AK’ı negatif
yönde, bağımsız değişken SDS, kontrol değişkeni S ve sabit katsayının ise pozitif
yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki değerlere bakıldığında
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi
23
SDS dışında diğer değişkenlerin (CO, KLDC, S ve sabit katsayının) 0,01 anlam
düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir.
Model 4 için; bağımsız değişkenlerden BÖS, kontrol değişkenleri CO ve KLDC
bağımlı değişken olan AK’ı negatif yönde, diğer kontrol değişken S ve sabit
katsayının ise pozitif yönde etkilediği görülmektedir. İlgili tablonun p sütunundaki
değerlere bakıldığında BÖS dışında diğer değişkenler CO, KLDC, S ve sabit
katsayının 0,01 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı çıktığı görülmektedir.
5. Sonuç
Çalışma sermayesinin önemi 2008 yılında yaşanan küresel krizden sonra daha fazla
artmıştır. Yapılan çalışmalar çalışma sermayesi yönetiminde başarılı firmaların
krizden daha az etkilendiğini göstermektedir. Bu nedenle çalışmada, çalışma
sermayesi yönetimi araştırılmış ve çalışma sermayesi yönetiminin firma kârlılığı
üzerine etkisini ölçmek amacı ile panel veri analizi yapılmıştır. Çalışmada halka açık
gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösteren 17 firmanın 2009-2013 verileri
incelenmiştir.
Çalışmada üç değişken grubu kullanılmıştır; bağımlı değişken, bağımsız değişken ve
kontrol değişkenleri. Bağımlı değişken olan firma kârlılığını ölçmek için aktif kârlılığı
oranı kullanılmıştır. Bağımsız değişken olan çalışma sermayesi yönetimini ölçmek
için NDS, ATS, BÖS ve SDS oranları kullanılmıştır. Kontrol değişkenleri olarak da
cari oran, firma büyüklüğü ve kaldıraç oranı kullanılmıştır
Panel veri analizlerinin sonucunda nakit dönüş süresi ile aktif kârlılığı arasında
istatistiki olarak anlamlı olmayan negatif bir ilişki bulunmuştur. Bu değişken
arasındaki negatif ilişki daha önceki yapılan çalışmalarla uyumlu çıkmıştır (Shin,
Soenen (1998), Yücel, Kurt (2002), Wang, (2002) Garcia-Teruel, Martinez-Solo
(2007), Yazdanfar, Öhman, 2014), Kendirli, Konak (2014)). Deloof (2003)’un
çalışmasında da bu ilişki istatistiki olarak anlamsız çıkmıştır. Aktif kârlılığı hem
alacak tahsil süresi hem de borç ödeme süresi ile negatif ilişkide, stok devir süresi ile
ise pozitif ilişkide olduğu bulunmuştur. Oysa ki borç ödeme süresi nakit dönüşüm
süresi hesaplanırken çıkarılmakta; stok devir süresi ve alacak tahsil süresi ise
toplanmaktadır. Bu durum çalışmada aktif kârlılığı ile nakit dönüş süresi arasında
istatistiki olarak anlamlı olmayan bir ilişki olduğu durumunu ortaya çıkarmıştır.
Çalışmada alacak tahsil süresi ve kârlılık arasında negatif ve anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. Bu sonuç da daha önceki çalışmalarla benzerlik göstermektedir (Wang
(2002), Deloof (2003), Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008), Aygün (2012), Kendirli,
Konak (2014)). Alacak tahsil süresi ve kârlılık arasındaki negatif ilişki yöneticilere
alacak tahsil süresini düşürerek kârlılığı artırabileceklerini anlatmaktadır. Yani,
firmalar etkin bir tahsilat bürosu oluşturarak kârlılığını arttırabilirler.
Çalışmada BÖS ile kârlılık arasında negatif yönlü ancak anlamsız bir ilişki
bulunmuştur. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin negatif yönlü çıkması daha önce
Deloof (2003)’un yaptığı çalışma sonuçlarıyla uyumludur. Bu sonucun nedeni
firmaların alış iskontolarından yararlanarak kârlılığı arttırabileceği ile açıklanabilir.
Ancak ilişkinin anlamsız olması nedeniyle borç ödeme yönetiminin kârlılık üzerine
çok etkili olmadığını düşündürmektedir.
24
Rıdvan KESKİN, Füsun GÖKALP
Çalışmada stok devir süresi ile kârlılık arasında daha önce yapılan çalışmaların tersine
pozitif bir ilişki tespit edilmiştir (Wang (2002), Deloof (2003), Şamiloğlu ve
Demirgüneş (2008), Aygün (2012)). Bu durum 2009-2013 dönemi kriz sonrası bir
dönem olduğu için, firmaların kriz sonrası biraz daha fazla stoklara yönelmesi ile
açıklanabilir. Bu dönemde firmalar stoklara yatırım yaparak stok fiyat artışından
korunmak ya da ellerinde bulunan stok fiyatlarının artması ile kazanç sağlamayı
amaçlamış olabilirler. Ancak bu ilişki istatistiki olarak anlamlı değildir. Bu
etkileşimin çok zayıf olması stok yönetiminin kârlılık üzerinde çok fazla etkili
olmadığını düşündürmektedir.
Çalışmada test edilen tüm modellerde kullanılan kontrol değişkenlerinden cari oran
ile kârlılık arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuç daha önceki
çalışmalara dayanarak tahminlenen sonuçla uyumlu çıkmıştır (Çakır, Küçükkaplan
(2012), Ademola (2014) ). Cari oranı yüksek olan firmaların diğer bir ifade ile
likiditesi yüksek olan firmaların daha az kârlı olacağı sonucu çıkmaktadır. Bu durum
dönen varlıklara fazla yatırım yapılması sonucu ortaya çıkan finansman maliyetinin
kârlılık üzerine olumsuz bir etkisinin olacağı şeklinde açıklanabilir. Yani firmalar
dönen varlıklara yatırımı azaltarak kârlılığı arttırabilirler.
Çalışmada kontrol değişkeni olarak kullanılan kaldıraç oranı ile kârlılık arasında
anlamlı ve negatif bir ilişki bulunmuştur. İlişkinin yönü daha önceki yapılan
Şamiloğlu ve Demirgüneş (2008)’in çalışmasında bulunduğu gibi negatif çıkmıştır.
Bunun nedeni fazla borçlanmanın firma riskini arttıracağı gerçeğiyle yüksek kaldıraçlı
firmaların kaynak bulmanın zorlaşabileceğinden kaynaklanabilir. Kaynak bulmaları
zorlaşması ile kaynak maliyetleri artış gösterebilir. Bu nedenle firmaların borçlanma
düzeylerini azaltmaları firmanın kârlılığını arttırabileceği söylenebilir.
Kontrol değişkenlerinden firma büyüklüğü ile kârlılık arasında pozitif bir ilişki
bulunmuştur. Bu sonuç daha önce yapılan çalışmalarla uyumludur (Deloof
(2003),Yazdanfar (2014), Ademola, (2014)). Firma büyüklüğü arttıkça firma kârlılığı
artış göstermektedir. Bu durum büyük firmaların daha kolay ve daha ucuza fon
bulmalarından kaynaklanabilmektedir.
Sonuç olarak firmaların alacak tahsil süresini kısaltması, dönen varlıklara olan
yatırımlarını ve yabancı kaynak kullanımını optimum seviyeye çekmesi yararlı
olacaktır. Buna ek olarak firmaların büyüme yönünde eğilim göstermeleri, firma
kârlılığını arttırıcı yönde bir etki sağlayabilecektir.
6. Referanslar
Abuzayed, B., (2012). Working capital management and firms’ performance in emerging
markets: the case of Jordan. International Journal of Managerial Finance, 8(2), 155-179.
Ademola, J., (2014). Working capital management and profitability of selected quoted food
and beverages manufacturing firms in Nigeria. European Journal of Accounting Auditing
and Finance Research, 2(3), 10-21.
Afza, T. ve Nazir, M. (2009). Impact of aggressive working capital management policy on
firms' profitability. The IUP Journal of Applied Finance, 15(8), 20-30.
Aygün, M. (2012). Firma performansı üzerinde çalışma sermayesinin etkisi: Türk imalat
sektörü üzerine bir uygulama. Ege Akademik Bakış, 12(2), 215-223.
Çakır, M. D. ve Küçükkaplan, İ. (2012). İşletme sermayesi unsurlarının firma Değeri ve
kârlılığı üzerindeki etkisinin İMKB’de işlem gören üretim firmalarında 2000-2009
dönemi için analizi, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (53), 69-86.
Çalışma Sermaye Yönetiminin Firma Karlılığı Üzerine Etkisi: Panel Veri Analizi
25
Deloof, M. (2003). Does working capital management affects profitability of Belgian
firms?. Journal of Business Finance and Accounting, 30(3-4), 573-587.
Garcia-Teruel, P. ve J, Martinez-Solano, P. (2007). Effects of working capital management on
SME profitability. International Journal of Managerial Finance, 3(2), 164-177.
Gitman, L. J. (1974). Estimating corporate liquidity requirements: A simplified approach. The
Financial Review, 9, 79-88.
Greene, H. W., (1993). Econometric Analysis (2nd ed.). New York: McGraw-Hill.
Kendirli, S. ve Konak, F. (2014). İşletme (çalışma) sermayesi yönetiminin firma performansı
üzerindeki etkisi: Bist gıda, içecek endeksi uygulaması. Akademik Bakış Dergisis, 41(3).
Erişim adresi https://www.academia.edu/14255481/
Korankye, T. (2013). Empirical analysis of working capital management and its impact on the
profitability of listed manufacturing firms in Ghana, Research Journal of Finance and
Accounting, 4(1), 124-131.
KPMG (2010). Cash and working capital management in China. Erişim adresi
http://www.kpmg.com/cn/en/issuesandinsights/articlespublications/pages/cash-matters201003.aspx
Ramiah, V. ve Zhao, Y. (2014). Working capital management during the global financial
crisis: The Australian experience. Qualitative Research in Financial Markets, 6(3), 332351.
Shin HH, Soenen L. (1998). Efficiency of working capital management and corporate
profitability. Financial Practice and Education, 8, 37-45.
Singh, H. P. ve Kumar, S. (2014). Working capital management: A literature review and
research agenda, Qualitative Research in Financial Markets. 6(2), 173-197.
Şamiloğlu, F. ve Demirgüneş, K. (2008). The effect of working capital management on firm
profitability: Evidence from Turkey. The International Journal of Applied Economics and
Finance, 2(1), 44-50.
Tarı, R. (2008). Ekonometri (5. bs.). İstanbul: Avcı Ofset.
Wang, Y. J. (2002). Liquidity management, operating performance, and corporate value:
Evidence from Japan and Taiwan. Journal of Multinational Financial Management,
12(2), 159-169.
Yazdanfar, D. ve Öhman, P. (2014). The impact of cash conversion cycle on firm
profitability: An empirical study based on Swedish data. International Journal of
Managerial Finance, 10(4), 442-452.
Yücel, T. ve Kurt, G. (2002). Nakit dönüş süresi, nakit yönetimi ve kârlılık: İMKB şirketleri
üzerine ampirik bir çalışma. İMKB Dergisi, 6(22), 1-17.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 27-37
TÜRKİYE’YE GELEN YABANCI TURİSTLERİN GELİR
DÜZEYİ KÜMELERİNİN YILLARA GÖRE DEĞİŞİMİ
ALTERATION CLUSTERS OF INCOME LEVEL OF FOREIGN TOURISTS
THAT COME TO TURKEY BY YEARS
Nurzen ÜZÜMCÜ
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstatistik Anabilim Dalı
[email protected]
Geliş/Received: 04-03-2015, Kabul/Accepted: 23-12-2015
ÖZ: Bu çalışmada yabancı turistlerin milliyetlerinin gelir düzeyine göre 2007-2012
arasındaki her yıl için kümelemesi yapılmıştır. Burada amaç, “Yüksek”, “Orta”
“Düşük” olarak etiketlenen gelir düzeyi kümelerinde yer alan ülkelerin yıllar
içerisindeki değişimini gözlemlemektir. Bu çalışmanın, yıllar itibariyle gelir düzey
grupları değişkenlik gösteren turistlerin geldiği ülkelerin tespit edilmesi, bu
değişikliğinin sebeplerinin araştırılması ve gelir düzeyi grupları için ortak turizm
stratejileri geliştirilmesi açısından yol gösterici olması amaçlanmaktadır. Veri seti
TUIK’in web sitesinden elde edilmiştir. Kümeleme için Bulanık C-Ortalamalar
kullanılmıştır. Yapılan analizler neticesinde, aynı ülkelerden gelen yabancı
turistlerin gelir düzeylerinin yıllar itibari ile çok değişkenlik göstermediği, ancak
genellikle “düşük” gelir gruplu turistlerin geldiği gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kümeleme Analizi, Turist Profili, Bulanık C-Ortalamalar
Algoritması
ABSTRACT: In this study, clustering of nationals of foreigner tourists is done for
each year between 2007 and 2012 years. The objective in here is observed the
variation by years of countries that are in level of income cluster as labeling
“High”, “Middle”, “Low”. It is aimed that this study is be a guide in terms of
detection coming countries of tourists varying the groups of level of income by
years, investigation of reasons of this variation, developing of common tourism
strategies for groups of level of income. Data set are obtained by web site of TUIK.
Fuzzy C-Means are has been used for clustering. At the results of analyses, it is
observed that the level of income of foreigner tourists coming same countries do not
vary by years, however, tourists with “low” income groups come.
Keywords: Clustering Analyses, Tourist Profile, Fuzzy C-Means Algorithm
JEL Classification: C63
1. Giriş
Turizm, bugün dünya ekonomisinde en hızlı gelişen ve yatırım yapılan sektörlerden
biri haline gelmiştir. Bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda kazanım
elde etmesini sağlayan en önemli hizmet sektörlerinden birisi olarak kabul edilen
turizm Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından ekonomik kalkınmanın bir
aracı olarak görülmektedir. Bu nedenle ülkelerin birincil ekonomik politikalarının
başında turizm gelirlerini arttırmaya yönelik çalışmalar yer almaktadır. Turizm
gelirlerini etkileyen en önemli faktörlerden biri ülkeleri ziyaret eden yabancı
turistlerin gelir gruplarıdır. Yüksek gelir gruplu yabancı turistlerin gittikleri ülkelere
daha çok para bırakacakları düşünüldüğünde, birincil hedef ülkeye yüksek gelir
gruplu turistleri çekmek olacaktır.
28
Nurzen ÜZÜMCÜ
Bu çalışmada, ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin gelir düzeyi gruplarına göre
2007-2012 yılları arasındaki her yıl için kümelemesi yapılmıştır. Buradaki amaç
özellikle “Yüksek” gelir gruplu turistlerin sayılarının yıllar itibariyle değişimini
gözlemlemek ve eğer bir azalma söz konusu ise analiz edilmesi gereken yılları
saptamaktır. Kümeleme analizi, çok sık olmasa da turizmle ilgili yapılan
çalışmalarda daha önce de kullanılmıştır.
İşçi, Güler ve Fidan (2006), kümeleme analizi olarak Bulanık C Ortalamalar
algoritmasını kullanmışlardır. Analizde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
sağlanan 2001 yılı 103 ülke verilerini incelemişlerdir. Ülkemize iş, eğlence, ticari
ilişkiler, konferans, spor etkinlikleri, vb. amaçlarla gelen turistleri gelme amaçlarına
göre 4 kümeye ayırmışlardır. Sonuç olarak ülkemize gelen turistlerin genellikle
eğlence ve gezi amaçlı, en az da dini sebeplerden dolayı geldiklerini saptamışlardır.
Ayrıca sağlık ve sporun da düşük seviyede yer aldığını belirlemişlerdir.
Eminov ve Güler (2006), yabancı turist kalitesini ölçmek için 103 ülkeden 17
değişken kullanmışlardır. Analizde kümeleme analizi yöntemlerinden Bulanık C
Ortalamalar algoritmasını kullanılmışlardır. Gelen turistleri eğitim ve mesleki
durumlarına göre ‘‘Düşük’’, ‘‘Orta’’ ve ‘‘İyi’’ kalite olarak 3 kümeye ayırmışlardır.
Kümeleme analizi sonuçlarına göre iyi kaliteli turistlerin Amerika gibi uzak
ülkelerden orta kalite turistlerin çoğunlukla Asya ve Afrika ülkelerinden ve düşük
kaliteli turistlerin ise Avrupa’dan gelmekte olduğunu belirlemişlerdir.
Işık ve Çamurcu (2007), literatürde bulunan sentetik veri kümeleri üzerinde bulanık
kümeleme algoritmalarını uygulamışlar ve bu algoritmaları karşılaştırmışlardır.
Karşılaştırma sonucunda en iyi algoritmanın k-medoids algoritması olduğunu ancak
bu algoritmanın çok boyutlu verilerde ve çok büyük veri kümelerinde zaman ve
bellek yetersizliği gibi ciddi problemlere neden olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca
rastgele atanan başlangıç küme merkezlerine göre k-means algoritmasındaki
sonuçların k-medoids ve bulanık c-means algoritmalarına göre daha çok değişkenlik
gösterdiği ve algoritmaların küresel kümeleri bulma eğilimli olduklarını da elde
etmişlerdir. Bulanık c-means algoritmasının diğer iki algoritmadan ayrılan en
belirgin özelliği, nesnelerin kümelere aitlik ifadesidir. Diğer iki algoritmada nesneler
sadece bir kümeye ait olup, diğer kümelere aitlik oranı sıfırdır.
Atalay ve Tortum (2010), 1997-2006 yılları arasında Türkiye’deki illerde meydana
gelen şehir dışı trafik kazası verilerini kullanarak her il için ölüm ve yaralanma
oranlarını hesaplamışlardır. Bu oranlar üzerinde k-ortalamalar ve bulanık cortalamalar yöntemlerini uygulayarak kümeleme analizi sonucunda illeri 5 kümeye
ayırmışlar, en yüksek ölüm ve yaralanma oranlarına sahip illeri belirlemişlerdir.
Daha sonra kullandıkları bu iki yöntem arasında karşılaştırma yapmışlar, bu
karşılaştırma sonucunda bulanık c-ortalama yönteminin k-ortalamalar yöntemi kadar
doğru ve tutarlı sonuçlar verdiğini gözlemişlerdir.
Kılıç, Emir, ve Kılıç (2011), 2007 yılı verilerini kullanarak 30 ülkeyi 9 değişkene
göre standartlaştırılmış ve ham veri kümelerini kullanarak bulanık kümeleme
yöntemi uygulamışlardır. Analiz sonucunda ortalama gölge istatistiği, Dunn
katsayıları ve ayırma analizi ile 30 ülkenin 3 kümeye ayrıldığını görmüşlerdir.
Giray (2013), bulanık kümeleme ve klasik kümeleme (k ortalamalar) analizleri
uygulamasıyla 2010 yılı yatay kesit verileri kullanılarak 159 ülke 3 değişkene göre
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre …
29
kümeleme analizi uygulamıştır. Analiz sonucunda 159 ülkenin 3 kümeye ayrıldığını
görmüştür. Elde edilen sonuçlara göre Türkiye’nin her iki metot uygulamasında da
aynı ülkelerle aynı kümede yer aldığını görmüştür.
2. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı
Bu çalışmada, ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin gelir gruplarına göre
kümelenmesi için Bezdek (1981) tarafından geliştirilen ve bulanık kümeleme analizi
yöntemlerinden biri olan Bulanık-C-Ortalamalar algoritması kullanılmıştır.
Çalışma şu şekilde organize edilmiştir: Çalışmanın ikinci bölümünde kümeleme
analizi ve bulanık kümeleme analizi tekniklerine değinilmiştir. Üçüncü bölüm gelir
düzeyi grupların yıllar itibariyle değişimini inceleyen analizleri içermektedir. Son
olarak dördüncü bölümde sonuçlara yer verilmiştir.
3. Yöntem
Bu bölüm kümeleme analizi, kümeleme analizi teknikleri olmak üzere 2 alt başlıktan
oluşmaktadır.
3.1. Kümeleme Analizi
Kümeleme analizi, son zamanlarda bilim, ekonomi, inşaat, istatistik, örüntü tanıma,
veri analizi, görüntü işleme, market araştırması gibi birçok sektörlerde kullanılmaya
başlanan çok değişkenli veri analiz yöntemlerinden biridir.
Kümeleme analizi veri noktaları arasındaki benzerlikleri dikkate alarak benzer veri
noktalarının aynı grupta veya kümede toplanmasını sağlamaktadır. Veri setinde yer
alan değişkenler itibariyle, bireyler arasındaki uzaklık temel alınarak, benzer bireylerin
aynı kümelerde toplanması ve yeni bir bireyin hangi gruba dâhil olduğunun tahmin
edilmesi kümeleme analizinin esasını teşkil etmektedir (Doğan, 2002: 48).
Kümeleme analizi, n sayıda birimi, p sayıda değişkene göre kendi içerisinde türdeş
ve kendi aralarında farklı alt gruplara ayırmak için kullanılır. Burada amacımız p
sayıdaki değişkeni, n sayıdaki birimde belirlenen değerlere göre alt kümelere
ayırmak ve ortak faktör yapıları ortaya koymaktır. Birimleri ve değişkenleri birlikte
ele alarak ortak n birime ve p değişkene göre ortak özellikli alt kümelere ayırması
kümeleme analizinin avantajları arasında yer almaktadır (Güler, 2006: 4).
Kümeleme analizini temel mantığına göre klasik kümeleme ve bulanık kümeleme
olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
3.2. Kümeleme Analizi Teknikleri
Kümeleme analizi, araştırmada incelenen birimleri aralarındaki benzerliklere göre
belirli gruplar içinde sınıflandırma yaparak ortak özelliklerini ortaya koymayı ve
sınıflarla ilgili genel tanımlar yapmayı sağlayan bir yöntemdir (Kaufman ve
Rousseuw, 1990).
Klasik kümeleme tekniği klasik küme teorisine dayanmaktadır. Bunun anlamı,
klasik kümeleme tekniğinde bir veri noktası yalnızca bir kümenin elemanıdır. Buna
göre, herhangi bir veri noktası “1” üyelikle bir kümenin elemanıdır veya “0”
üyelikle elemanı değildir. İkisinin arasında bir durum söz konusu değildir.
30
Nurzen ÜZÜMCÜ
Bulanık kümelemede ise bir veri noktası farklı üyelik dereceleri ile eş zamanlı
olarak birden fazla kümenin elemanı olabilmektedir. Burada üyelik dereceleri 0 ile 1
arasında herhangi bir değer alabilmektedir Ancak üyelik dereceleri üzerinde
“herhangi bir veri noktasının tüm kümelere üyelik dereceleri toplamı 1 olmalı”
şeklinde bir kısıtlama bulunmaktadır. Özetle, bulanık kümeleme analizinde kümeye
üyelikler bulanık olduğundan veri noktasının hangi kümeye ait olduğunu gösteren
tek bir değer yoktur, bir değerler kümesi vardır (Doring, 2006: 194).
Üyelik dereceleri, veri noktası ile küme merkezi arasındaki uzaklık hesaplanarak
bulunur. Veri noktası hangi küme merkezine daha yakın bulunuyorsa, o kümeye
ilişkin üyelik derecesi daha büyük olacaktır. Buna göre, bir veri setinin c tane
kümeye bölünmesi için veri noktaları ile küme merkezleri arasındaki uzaklığın
minimize ve üyelik derecelerine maksimize edilmesi gerekmektedir. Bu prensiplere
dayanan birkaç kümeleme algoritması bulunmaktadır (Güler, 2006: 56). En iyi
bilinen bulanık kümeleme algoritması Bulanık C-Ortalamalar (BCO) algoritmasıdır
(Bezdek, 1984: 194).
BCO algoritması, aşağıda verilen amaç fonksiyonunun minimize edilmesine dayanır:
c
n
J ( X, U, C) =   uijm d 2 (v j ; xi ) i=1,2,…,n j=1,2,…,c
(1)
j =1 i =1
Burada;
n : Gözlem Sayısı
c : Küme Sayısı
m: Bulanıklık İndeksi
uijm i. veri noktasının ( xi ) j. kümeye (
v j ) üyeliği,
J ( X, U, V ) tüm
ağırlıklandırılmış kare hatalarının toplamının bir ölçüsüdür (Şahinli, 1999).
d 2 (v j ;xi ) ise kümeler ile veri noktaları arasındaki uzaklığı göstermektedir ve
aşağıdaki gibi tanımlanır:
p
d 2 (v j , xi ) =  ( xik − v jk ) 2
(2)
k =1
Burada p, x değişkeninin boyut sayısını göstermektedir.
(1)’de verilen amaç fonksiyonu minimize edildiğinde küme merkezi ve üyelik
dereceleri için güncelleştirme eşitlikleri aşağıdaki gibi bulunur:
n
vj =
u
i =1
n
m
ij i
x
u
i =1
m
ij
(3)
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre …
 d 2 (v ; x ) 
uij =   2 j i 


k =1  d (vk ; xi ) 
c
31
−2/( m −1)
(4)
BCO algoritması adımları aşağıdaki gibi verilen iteratif bir algoritmadır:
BCO Algoritması için Gerekli Adımlar:
Adım1: Küme sayısı c, bulanıklık indeksi m ve üyelik dereceleri matrisi U veya V
küme merkezlerinin rasgele üretilmesi, işlem bitirme kriteri ε ,
Adım 2: V küme merkezlerinin rasgele üretildiği varsayımı altında bu değerler
kullanılarak üyelik dereceleri matrisinin hesaplanması (Eşitlik 4)
Adım 3: Yeni üyelik derecelerine göre V küme merkezlerinin güncellenmesi
(Eşitlik 3)
()
(
Adım 4: V − V
t
t −1)
< ε ise iterasyon durdurulmalı aksi takdirde Adım2’ye geri
dönülmelidir.
BCO algoritması uygulandıktan sonra hangi bireyin hangi kümeye gireceğine karar
vermek için üyelik dereceleri kullanılır. Her bir bireyin hangi kümeye üyelik
derecesinin maksimum olduğu bulunur ve birey maksimum üyeliğe sahip olduğu
kümeye atanır. Ancak her bir birey diğer kümelere de belli bir üyelikle girer.
4. Gelir Düzeyi Gruplarının Yıllara Göre Değişiminin Bulanık
Kümeleme ile Belirlenmesi
Bu çalışmada ülkemizi ziyaret eden yabancı turistlerin milliyetlerinin gelir
düzeylerine göre kümelenmesinin 2007-2012 yılları arasındaki değişimi
incelenmiştir. Bu amaca yönelik olarak TUIK web sitesinden 33 ülkenin 2007-2012
yılları arasındaki ülkemize gelen turistlerin gelir seviyelerine ilişkin verileri
kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan değişkenler Tablo1’de verilmektedir.
Tablo 1. Araştırmada Kullanılan Değişkenler
X1: Çok Düşük/Bireysel
X4: Yüksek/Bireysel
X2: Düşük/Bireysel
X5: Çok Yüksek /Bireysel
X3: Orta/Bireysel
Tablo 1’de görüldüğü gibi turistlerin gelir seviyeleri 5 kategoride incelenmiştir.
Ülkemize gelen turistlerin gelir seviyesine göre değişimi yıl bazında aşağıdaki Tablo
2’de incelenmeye çalışılmıştır.
32
Nurzen ÜZÜMCÜ
Tablo 2. Ülkemize Gelen Turistlerin Yıllara Göre Tanımlayıcı İstatistikleri
Çok
Düşük/
Bireysel
Düşük/
Bireysel
Orta/
Bireysel
Yüksek/
Bireysel
Çok
Yüksek/
Bireysel
8835
40912,52
197131,88
57080,67
6902,67
14686,27
59285,83
218553,42
54545,86
8030,19
Min
43
1102
20356
6463
278
Max
73655
232241
1084692
282748
38910
Χ
7038,15
38279,55
221013,48
63595,64
6621,76
σ
11420,96
50369,03
235880,93
63037,01
6671,82
Min
233
403
18169
3624
631
Max
55001
179552
1091737
304956
27969
Χ
5131,97
34832,91
216728,88
54174,36
5322,58
σ
7324,84
54905,61
223744,54
53175,34
5955,48
Min
0
1449
12821
3789
491
Max
37421
272330
1028822
211339
25185
Χ
5171,91
44747,24
215626,88
57466,88
5930,33
σ
6372,97
107577,54
227271,82
59878,82
6734,36
Min
217
1034
19400
5010
351
Max
29914
620718
1003440
250866
27810
Χ
6471,91
60126,91
254680,67
64770,67
6796,09
σ
9076,86
149872,42
253978,2
61209,06
6588,91
Min
500
1976
22227
5491
861
Max
42095
867281
1205299
278656
25645
Χ
5841,18
55367,82
223699,15
60248,30
6902,94
σ
7220,27
149472,8
219755,60
60966,36
7428,357
Min
126
1296
15881
2371
43
Max
36396
868351
1022892
262186
25905
Tanımlayıcı
İstatistikler
Χ
σ
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Tablo 2 incelendiğinde ülkemize yıllar itibariyle en çok ortalamayla
‘‘Orta/Bireysel’’ gelir seviyesinde turistlerin geldiği gözlenmektedir. 2008 yılına
bakıldığında bu ortalamayı ‘‘Yüksek/Bireysel’’ diğer tüm yıllarda ise
‘‘Düşük/Bireysel’’ takip etmektedir.
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre …
33
Tablo 3. Ülkemize Gelen Turistlerin Ülkelere Göre Tanımlayıcı İstatistikleri
Χ
σ
Min
Max
Fransa
68544,43
84634,414
2830
283733
Hollanda
75044,43
89998,883
5567
266590
Almanya
307760,37
400308,536
21553
1205299
İtalya
53077,00
72670,206
2412
238950
İngiltere
160900,93
194086,017
11165
582045
Danimarka
20121,77
22005,276
842
64891
Yunanistan
45871,77
63007,920
2072
210757
İspanya
22092,77
29060,542
907
91503
Belçika
28800,00
40104,435
1356
146816
İsveç
28920,57
34364,849
1305
132682
Avusturya
37219,00
50185,478
2045
148476
İsviçre
23759,90
29328,601
1416
97891
Bulgaristan
169482,37
221820,666
3604
706143
Ukrayna
33299,37
44303,743
863
146215
Rusya
Federasyonu
91503,33
129047,886
4890
414588
Gürcistan
195018,33
275268,587
827
868351
Azerbaycan
84628,43
101871,571
1391
324333
Tunus
8068,07
11246,415
0
39762
A.B.D.
54770,70
54807,574
4440
169008
Kanada
12067,40
12291,546
441
36497
Suriye
90798,77
134443,713
616
569517
İran
141463,50
212601,339
2268
757037
İsrail
14253,40
17712,536
217
64763
Japonya
6407,97
6755,485
43
22227
Avustralya
13941,43
16146,467
362
50891
68905,53
93764,927
2328
348397
78017,70
104859,015
4216
305069
116326,83
155939,932
7697
594627
14045,67
19971,663
706
75283
14721,93
17503,102
233
52024
103676,77
142165,939
2455
537545
43999,60
61763,132
1941
268345
13685,93
15473,663
43
45112
OECD
Ülkeleri(Diğer)
Bağımsız
Devletler
Topluluğu
Diğer Avrupa
Ülkeleri
Diğer Doğu
Asya Ülkeleri
Diğer Güney
Asya Ülkeleri
Diğer Batı Asya
Ülkeleri
Diğer Afrika
Ülkeleri
Diğer Amerika
Ülkeleri
34
Nurzen ÜZÜMCÜ
Tablo 3’te gelen turistlerin ülkeler bazında istatistiklerine yer verilmiştir. Sonuçlara
göre ülkemize en yüksek ortalamayla Almanya’dan turist gelmektedir. Almanya’yı
sırasıyla Gürcistan, Bulgaristan, İran, İngiltere, diğer Avrupa ülkeleri, diğer Batı
Asya ülkeleri takip etmektedir. Bu yıllar içerisinde en az turist gelen ülkeler ise,
Japonya, Avustralya, diğer Amerika ülkeleri, diğer Güney Asya ülkeleri,
Danimarka, İspanya, İsviçre, İsveç, Ukrayna ve ABD’dir.
Çalışmada bulanık kümeleme işlemine geçmeden önce Yüksek/Bireysel gelir
düzeyine sahip turistlerin ‘‘Çok Düşük/Bireysel’’ gelir düzeyine sahip turistlere göre
daha önemli olduğu varsayılarak değişkenler için bir öncelik vektörü
oluşturulmuştur. Tablo 4 değişkenlere ilişkin öncelik vektörünü vermektedir.
Tablo 4. Değişkenlere İlişkin Öncelik Vektörü
Öncelik
X1
0,042351
X2
0,081245
X3
0,160761
X4
0,280035
X5
0,435609
Tablo 4’te verilen öncelik değerleri ham veriler ile çarpılarak yıllara göre yeni veri
setleri elde “Yüksek”, “Orta” ve “Düşük” olmak üzere 3 gruba bölünmüştür. Hangi
kümeye hangi etiket değerinin verileceğine karar vermek için aşağıdaki eşitlik
kullanılarak kümelerin uzunlukları hesaplanmıştır:
uzi =
p
v
2
ij
(5)
i =1
Burada i küme indeksini, p araştırmada kullanılan değişken sayısını, j ise değişkenin
indeksini göstermektedir.
Tablo 5’te 2007-2012 yılları için BCO algoritmasından elde edilen küme merkezleri
verilmiştir.
Tablo 5. 2007-2012 Yılları BCO Algoritmasından Elde Edilen Küme
Merkezleri
2007
2008
2009
2010
2011
2012
X1
X2
X3
X4
X5
2050
570
110
1510
290
80
730
210
110
670
330
80
760
360
90
560
320
90
14620
5820
940
10710
4140
750
10680
2690
680
7120
5350
850
8600
5480
1510
7810
5480
1050
164790
48080
12850
117000
43580
12230
102400
40580
11360
127530
48000
11120
110810
53320
13990
100400
47210
11500
71490
22490
8480
51090
21430
8390
33170
20200
6060
52240
22370
6400
44100
23830
7780
48080
19940
6930
15130
3980
1560
8550
2880
1570
4730
3000
1070
7450
3200
1320
5300
4140
1550
7860
3630
1320
Uzunluk
180868,5
53549,27
15503,62
128410,6
48826,01
14933,14
108272,7
45508,86
12938,03
138201,2
53323,43
12926,16
119692,5
58806,38
16153,61
111870,2
51669,11
13532,48
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre …
35
Tablo 5’e göre 2010 yılında “Orta/Bireysel”, “Yüksek/Bireysel” ve “Çok
Yüksek/Bireysel” gelir gruplarından gelen turist sayılarında önceki yıllara göre artış
gözlenmektedir. 2012 yılında da “Yüksek/Bireysel” ve “Çok Yüksek/Bireysel” gelir
gruplarından yüksek kümesine giren ülkelerden turistler gelmektedir. Genel olarak
bakıldığında her gelir düzeyi grubundan gelen yabancı turist sayısının yıllar
itibariyle azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. 2008 yılına bakıldığında
“Yüksek/Bireysel” ve “Çok Yüksek/Bireysel” gelir grubundan gelen turist sayısının
2007 yılına oranla oldukça fazla düştüğü söylenebilir.
Tablo 6’da her yıl için “Yüksek”, “Orta” ve “Düşük” kümesine giren ülkeler
verilmektedir.
Tablo 6. Yıllara Göre Kümeler
Ülkeler
Almanya
İngiltere
Bulgaristan
Gürcistan
Diğer Avrupa ülkeleri
İran
Suriye
Diğer Batı Asya ülkeleri
Hollanda
İtalya
Rusya Federasyonu
Azerbaycan
Bağımsız Devletler Topluluğu
Fransa
Yunanistan
A.B.D.
Diğer Afrika ülkeleri
OECD Ülkeleri(Diğer)
Danimarka
İspanya
Belçika
İsveç
Avusturya
İsviçre
Ukrayna
Tunus
Kanada
İsrail
Japonya
Avustralya
Diğer Doğu Asya ülkeleri
Diğer Güney Asya ülkeleri,
Diğer Amerika ülkeleri
2007
1
2
2
2
2
2
3
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2008
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2009
1
1
1
1
2
1
2
2
2
3
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2010
1
1
2
2
2
1
2
2
2
3
2
2
2
2
3
3
3
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2011
1
1
1
2
2
1
1
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2012
1
1
2
2
2
1
2
1
2
3
2
2
2
2
3
3
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
36
Nurzen ÜZÜMCÜ
Tablo 6’dan, Almanya’nın tüm yıllarda “Yüksek” kümesinde olduğu, 2008 yılından
itibaren bu kümeye İngiltere’nin, 2009 yılından itibaren ise İran’ın dahil olduğu,
Bulgaristan ve Gürcistan’ın ise “Yüksek” ve “Orta” kümesi arasında değişiklik
gösterdiği görülmektedir. Hollanda, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Bağımsız
Devletler Topluluğu ülkelerinin tüm yıllarda “Orta” kümesinde olduğu, Fransa’nın
2008 yılından sonra bu kümenin elemanı olduğu görülmektedir. Yunanistan, ABD
ve diğer Afrika ülkeleri “Orta” ve “Düşük” kümesi arasında gidip gelmekte fakat
daha çok “Düşük” kümesinde yer almaktadırlar. Bunun yanında OECD ülkeleri ilk
üç yıl “Düşük” kümesinde yer alırken kümelemesi yapılan son üç yıl içinde “Orta”
kümesinde yer aldığı dikkati çekmiştir. Danimarka, İspanya, Belçika, İsveç, İsviçre,
Ukrayna, Tunus, Kanada İsrail, Japonya, Avusturalya ve diğer Doğu Asya, Güney
Asya ve Amerika ülkelerinin ise tüm yıllarda “Düşük” kümesinde olduğu
görülmektedir.
5. Sonuçlar
Bu çalışmada Bulanık C-Ortalamalar algoritması kullanılarak ülkemizi ziyaret eden
yabancı turistlerin gelir düzeylerine göre kümelenmesi amaçlanmıştır. Kümeleme
işlemi 2007-2012 arasındaki her yıl için tekrarlanmıştır. Buradaki amaç, ülkemizi
ziyaret eden turistlerin gelir düzeyi gruplarının yıllar içindeki değişimini
gözlemlemektir. Böylece, özellikle “Yüksek” gelir gruplu turist sayılarında bir
azalma olup olmadığı var ise bunun hangi yıllarda olduğu ülkeler bazında tespit
edilmeye çalışılmıştır. Bunun dışında, özellikle hangi ülkelerden “Yüksek” gelir
gruplu turistlerin geldiği belirlenmiştir. Çalışmaya ilişkin sonuçlar şu şekildedir:
Tablo 5’e bakıldığında; her gelir düzeyi grubundan gelen yabancı turist sayısının
yıllar itibariyle azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. Özellikle 2008 yılı ve
sonrasına bakıldığında “Yüksek / Bireysel” ve “Çok Yüksek / Bireysel” gelir
grubundan gelen turist sayısının 2007 yılına oranla oldukça düştüğü söylenebilir.
Bunu 2008 yılının sonlarında gerçekleşen ve dünyanın birçok ülkesini olumsuz
etkileyen küresel ekonomik krize bağlamak mümkündür (Yıldız ve Durgun, 2010:
9).
Yüksek kümesine giren ülkelere bakıldığında Almanya ve İngiltere dikkat
çekmektedir. İran, Bulgaristan ve Gürcistan ise “Yüksek” ve “Orta” kümesi arasında
değişiklik göstermektedir. Hollanda, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Bağımsız
Devletler Topluluğu ülkelerinin tüm yıllarda “Orta” kümesinde olduğu, Fransa’nın
2008 yılından sonra OECD ülkelerinin ise 2010 yılından sonra bu kümenin elemanı
olduğu görülmektedir. Yunanistan, ABD ve diğer Afrika ülkeleri “Orta” ve “Düşük”
kümesi arasında gidip gelmekte fakat daha çok “Düşük” kümesinde yer almaktadır.
Düşük kümesinde yer alan ülkeler ise sırasıyla Danimarka, İspanya, Belçika, İsveç,
İsviçre, Ukrayna, Tunus, Kanada İsrail, Japonya, Avusturalya ve diğer Doğu Asya,
Güney Asya ve Amerika ülkeleridir.
Yapılan inceleme sonucunda açıkça görülmektedir ki ülkemize yüksek gelirli turist
grupları çok fazla gelmemektedir. Turizmin ülke ekonomisi üzerindeki etkisi
düşünüldüğünde milli gelire olan katkısı, döviz gelirleri ve sağladığı iş imkânlarıyla
çok büyük bir öneme sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu sebeple ülkemize gelen
turistlerin gelir seviyelerindeki artış tüm bu kriterleri yükselteceğinden farklı
stratejiler geliştirilerek yüksek gelir grubundan turistlerin ülkemize gelmesi
amaçlanmalıdır.
Türkiye’ye Gelen Yabancı Turistlerin Gelir Düzeyi Kümelerinin Yıllara Göre …
37
Ülkeye gelen yabancı turist yapısı, o ülkenin turistik arzındaki zenginliğini, hizmet
kalitesini, pazara yakınlığını ve turistik yapısını göstermektedir. Ülkemize gelen
turist profili ve bu profili nelerin belirlediğinin bilinmesi ülke turizmini geliştirmek
açısından neler yapılması gerektiği konusunda uzmanlara rehberlik etmesi açısından
önemlidir.
6. Referanslar
Atalay, A., Tortum, A. (2010). Türkiye’deki illerin 1997-2006 yılları arası trafik kazalarına
göre kümeleme analizi. Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, 16(3),
335-343.
Bezdek, J. (1981). Pattern recognition with fuzzy objective functions. Plenum Press: New
York.
Bezdek, J. C., Ehrlich, R., Full, W. (1984). FCM: Fuzzy C-means clustering algorithm.
Computers & Geoscience, 10(2-3), 191-203.
Doğan, İ. (2002). Kümeleme analizi ile seleksiyon. Turkish Journal of Veterinary and Animal
Sciences, 26(1), 47-53.
Doring, C., Lesot, M. J., Kruse, R. (2006). Data analysis with fuzzy clustering methods.
Computational Statistics & Data Analysis, 51(1),192-214.
Eminov, M., Güler, N. (2006). Determining quality levels of foreign tourists on the base of
residence countries using fuzzy clustering. Turk-Kazakh International Tourism
Conference, New Perspectives and Values in World Tourism & Tourism Management in
the Future içinde (427-441 ss.). Alanya, Turkey.
Giray, S. (2013). Ülkelerin turizm istatistikleri bakımından farklı kümeleme analizi metotları
ile sınıflandırılması ve Türkiye’nin bu oluşumdaki yeri. International Conference On
Eurasıan Economıes içinde (695-704 ss.). St. Petersburg, Rusya.
Güler, N. (2006). Bulanık kümeleme analizi ve bulanık modelleme uygulamalar.
(Yayımlanmamış yüksek lisans Tezi), Muğla Üniversitesi.
Işık, M., Çamurcu, A. Y. (2007). K-means, K-medoids ve bulanık C-means algoritmalarının
uygulamalı olarak performanslarının tespiti. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri
Dergisi, 6(11), 31-45.
İşçi, Ö., Güler, N., Fidan, F. (2006). Determining the turists visiting Turkey by their visiting
purposes through cluster analysis. Turk-Kazakh İnternational Tourism Conference, New
Perspectives and Values in World Tourism & Tourism Management in the Future içinde
(396-409 ss.). Alanya, Turkey.
Kaufman, L., Rousseeuw, P.J. (1990). Finding groups in data: An introduction to cluster
analysis. New York: John Wiley and Sons.
Kılıç, İ., Emir, O., Kılıç, G. (2011). Bulanık kümeleme analizi ile ülkelerin turizm
istatistikleri bakımından sınıflandırılması. İstatistikçiler Dergisi, 4, 31-38.
Şahinli, F. (1999). Kümeleme analizine fuzzy set teorisi yaklaşımı. (Yayımlanmamış yüksek
lisans tezi), Gazi Üniversitesi.
Vikipedi Özgür Ansiklopedi (2014). 2008-2012 Küresel ekonomik kriz. Erişim adresi
http://tr.wikipedia.org/wiki/2008-2012_Küresel_Ekonomik_Kriz
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 39-50
ALTIN FİYATLARININ YAPAY SİNİR AĞLARI İLE
TAHMİNİ VE BİR UYGULAMA
FORECASTING GOLD PRICES BY USING ARTIFICIAL NEURAL
NETWORK AND AN APPLICATION
(1)
(2)
Rıdvan YÜKSEL(1), Soner AKKOÇ(2)
Dumlupınar Üniversitesi, Şaphane Meslek Yüksekokulu
Dumlupınar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu
(1) [email protected], (2)[email protected]
Geliş/Received: 18-06-2015, Kabul/Accepted: 28-12-2015
ÖZ: Bu çalışmada altın fiyatlarını yapay sinir ağları ile öngörmek amacıyla, altın
fiyatlarını etkileyebileceği düşünülen değişkenler olan Gümüş fiyatları, Brent Petrol
fiyatları, ABD doları/ EUR paritesi, EuroNext100 endeksi, Amerika Dow Jones
Endeksi, 13 Hafta vadeli ABD bonosu faiz oranı ve ABD TÜFE endeksi kullanılarak
modeller kurulmuştur. Yapay sinir ağları ile kurulan modellerden elde edilen tahmin
sonuçları, gerçek değerler ile R2, RMSE, MAE ve MAPE (%) gibi performans
kriterleri hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Elde edilen bulgular yapay sinir ağlarının
altın fiyatlarının tahmininde başarı ile kullanılabileceğini göstermektedir. Yapılan
duyarlılık analizinin sonuçları değerlendirildiğinde altın fiyatlarını etkileyen
faktörlerin başında gümüş ve petrol fiyatlarının geldiği tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yapay Sinir Ağları, Altın Fiyat Öngörüsü, Altın Yatırımı, Altın
Fiyatlarını Etkileyen Faktörler
ABSTRACT: In this study, we constructed the models to predict gold prices through
neural network by using some variables that are assumed to affect gold prices such
as silver prices, Brent prices, USD/EUR parity, EuroNext 100 index, Dow Jones
Index, 13-weeks the US bond interest rates, CPI in the US. The estimation results of
these artificial neural network models are compared with real values by using
calculated performance criteria such as R2, RMSE, MAE and MAPE (%) values. The
findings suggest that artificial neural networks can be successfully used to estimate
the gold prices. According to the results of sensitivity analysis, the major factors that
affect the gold prices are silver and oil prices.
Keywords: Artificial Neural Network, Gold Prices Forecasting, Gold Investment,
Factors That Affecting The Gold Prices
JEL Classifications: C45, E37, G17
1. Giriş
Tarih boyunca her toplumun büyük önem vermiş olduğu altın, ülkemiz açısından da
bakıldığında benzer bir durum sergiler. Altın, toplumun çok geniş bir bölümü
tarafından önemli bir yatırım aracı olarak kabul edilmektedir. Altının aynı zamanda
takı olarak kullanılması diğer yatırım araçlarına göre bir üstünlüğüdür. Altın;
kıymeti, fiyatı ve yatırım özelliğinden dolayı tasarruf sahipleri için büyük önem arz
etmektedir. Diğer yatırım araçlarında olduğu gibi, altın yatırımcılarının da gelecek
fiyat tahminine göre yatırım pozisyonlarını alması önem taşımaktadır (Dünya
Bülteni, 2008).
Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalında,
Doç. Dr. Soner AKKOÇ danışmanlığında yazılan, aynı isimli yüksek lisans tezinden
üretilmiştir.
40
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
Altın, arzının sınırlı olması nedeniyle her dönemde ve her ülkede cazip bir yatırım
ve tasarruf aracı olarak görülmektedir. Bu özelliğinin yanı sıra, ekonomik ve politik
istikrarsızlıklardan etkilenmesi nedeniyle de fiyatında dalgalanmalar meydana
gelen bir madendir.
Altın fiyatını istatistiki modeller yardımıyla açıklamaya çalışan çok sayıda çalışma
mevcuttur. Genel olarak bu çalışmalar üç bölümde toplanabilir (Levin ve Wright,
June, 2006: 25). Birinci grup çalışmalar, altın fiyatındaki değişmeleri kur, faiz oranı,
gelir gibi temel makroekonomik değişkenler yardımıyla (Ariovich, 1983; Dooley,
Isard, Taylor, 1995; Kaufmann ve Winters, 1989; Sherman, 1982, 1983, 1986;
Sjaastad ve Scaccivvillani, 1996; Aksoy ve Topçu, 2013; Lili ve Chengmei, 2013;
Toraman, Başarır, Bayramoğlu, 2011; Yazdani-Chamzini, Yakhchali,
Volungeviciene, Zavadskas, 2012); ikinci grup çalışmalar, altın fiyatı ile ilgili
spekülasyonlar ve altın fiyat hareketleriyle (Baker ve Tassel, 1985; Chua, Sick,
Woodward, 1990; Vural, 2003; Aksu, 2008); üçüncü grup çalışmalar ise, kısa ve
uzun dönem ilişkiler üzerine odaklanarak altını enflasyona karşı bir koruma aracı
olarak inceler (Kolluri, 1981; Moore, 1990; Laurent, 1994; Chappell ve Dowd,
1997; Mahdavi ve Zhou, 1997; Ghosh, Levin, Macmillan, Wright, 2004; Ranson,
2005a, b).
Büyük veri setlerinin varlığı, kişisel bilgisayarların işlem gücünün artması ve hızlı
öğrenme ve test etme algoritmalarının geliştirilmesi, araştırmacıların doğrusal
olmayan model ve yöntemlere ilgi göstermesine neden olmuştur. Söz konusu
doğrusal olmayan yöntemlerden biri de yapay sinir ağlarıdır (YSA). Bu yöntemin
dayandığı temel fikir, insan beyninin mükemmel veri işleme yeteneğini taklit
etmeye çalışmasıdır.
Bu çalışmanın temel amacı altın fiyatlarının YSA ile öngörülmesidir. YSA
modellerinin kurulmasında gizli katmanda 2’den 16’ya kadar değişen sayıda nöron
kullanılarak en uygun model tespit edilmeye çalışılmıştır. En uygun model için
Ortalama Hata Karelerinin Karekökü (Root Mean Squared Error – RMSE),
Belirleme Katsayısı (The Coefficient of Determination - R2), Ortalama Mutlak Hata
(Mean Absolute Error – MAE), Ortalama Mutlak Yüzde Hata (Mean Absolute
Percentage Error – MAPE) değerleri karşılaştırılarak en iyi sonuca ulaşılmaya
çalışılmıştır.
Çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde ilk olarak altın fiyatlarının tespiti üzerine
yapılan çalışmalara yer verilmiştir. Sonraki bölümde YSA tanıtılarak uygulama ve
uygulamada ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir. Sonuç bölümünde uygulama
sonuçları yorumlanmıştır.
2. Literatür Taraması
Smith (2001, 2002) çalışmalarında altın fiyatları ile hisse senedi piyasaları
arasındaki kısa dönemli ve uzun dönemli ilişkileri incelemiştir. Her iki çalışmada
da altın fiyatları ile hisse senedi piyasası arasında kısa dönemde negatif bir ilişki
olduğu, uzun dönemde ise herhangi bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Altın fiyatlarını belirlemeye yönelik yapılan çalışmalarda; ağırlıklı olarak Dünya
enflasyonu, ABD enflasyonu, Dow Jones Endeksi (DJI), petrol fiyatı, gümüş fiyatı,
ABD kuru, USD/EUR paritesi, ABD faiz oranları ele alınmıştır (Vural, 2003; Ghosh
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama
41
ve diğerleri, 2004; Tully ve Lucey, 2005; Sjaastad, 2008; Aksu, 2008; Topçu, 2010;
Toraman ve diğerleri, 2011; Yazdani-Chamzini ve diğerleri, 2012). Bu çalışmalarda
kointegrasyon testi, Granger Eş Bütünleşim, Mgarch, Arimax gibi genel istatiksel
test yöntemleri kullanılmıştır. Bunlardan farklı olarak Yazdani-Chamzini ve
diğerleri (2012), ANFIS, ANN ve ARIMA metotlarını kullanmışlardır. Yapılan
çalışmalardan elde edilen bulgulara göre altın fiyatları, gümüş ve petrol
fiyatlarından pozitif yönlü olarak etkilenmektedir. DJI, ABD faiz oranları, ABD
TÜFE ve ABD Dolar kurundan ise negatif yönlü olarak etkilenmektedir.
Öztürk ve Açıkalın (2008) çalışmalarında, Ocak 1995-Kasım 2006 dönemine ait
aylık verilerden yararlanarak altın fiyatları ile TÜFE endeksi ve TL/USD döviz kuru
arasında uzun dönemli ilişki olduğunu Granger Eş Bütünleşim Testi ile tespit
etmiştir.
Menase (2009), Ağustos 1995 - Aralık 2008 dönemindeki 161 aylık veri seti
üzerinde oluşturulan modelde Türkiye’de altın fiyatlarını etkileyen faktörleri
incelemiştir. İstanbul Altın Borsası (İAB), enflasyon, faiz, reel kur endeksi, İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası (İMKB 100)1 endeksi ve Londra altın piyasası
değişkenlerini modelinde kullanmıştır. Çalışmada çoklu regresyon analizinden elde
edilen sonuçlara göre, Türkiye’de altın fiyatlarının belirlenmesinde iç faktörler
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış, Londra altın piyasasında fiyat değişiminin
Türkiye’deki altın fiyatlarını %96,2 oranında etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
Taşçı (2010) çalışmasında dünya altın fiyatlarına etkisi olan değişkenler ile Türkiye
dinamiklerini etkileyen faktörler aracılığıyla Cumhuriyet altını fiyatlarını
ekonometrik olarak açıklamaya çalışmıştır. Çalışma sonucuna göre, alternatif
yatırım aracı olarak seçilen İMKB 100 endeksi, Dow Jones endeksi, dolar kuru ve
petrol fiyatı Cumhuriyet altını fiyatını etkilememektedir. Ancak dünya altın
fiyatları, 1 aylık vadeli faiz oranı ve TÜFE’nin, Cumhuriyet altını fiyatlarını
beklendiği gibi etkilediği bulunmuştur.
Erer (2011), altın piyasasındaki oynaklığı incelediği çalışmasında, 05.01.2001 –
04.02.2011 tarihleri arasında külçe altın satış fiyatı (TL/gr) haftalık verilerini
kullanmıştır. Bu inceleme sırasında, külçe altın satış fiyatı logaritmik getiri serisinin
oynaklıklığının ARCH(1), GARCH(1,1), EGARCH(1,1), TARCH(1,1) ve
TARCH(2,2) modellemesi yapılmıştır. En başarılı sonucu TARCH(2,2) modelinde
elde etmiştir.
Aksoy ve Topçu (2013) bir yatırım aracı olarak altın ile hisse senedi, devlet iç
borçlanma senetleri (DİBS), TÜFE ve ÜFE arasındaki kısa ve uzun dönemli
ilişkileri analiz etmişlerdir. Regresyon analizi; altın getirisi ile hisse senedi getirileri
arasında negatif, ÜFE temelli hesaplanmış enflasyon ile pozitif ilişki olduğunu
göstermiştir.
Sefa (2013) çalışmasında Türkiye altın piyasasındaki altın fiyatlarında meydana
gelen değişmeleri incelemiştir. Çalışmasında, Londra Külçe Altın Birliği altın
fiyatlarının İAB altın fiyatlarını etkileyen tek ve en önemli değişken olduğu
sonucuna varmıştır. Çalışmada altın fiyatlarını, Dow Jones Sanayi Endeksinin
1
5 Nisan 2013 tarihinden itibaren Borsa İstanbul olarak faaliyetine devam etmektedir.
42
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
negatif yönlü, Londra Külçe Altın Birliği altın fiyatlarının pozitif, Toptan Eşya
Fiyat Endeksinin ise pozitif yönlü olarak etkilendiği görülmüştür. ARCH modelleri
yardımıyla tahmin edilen altın fiyatlarının oynaklığının altın fiyatını negatif yönlü
olarak etkilediği sonucuna varmıştır.
Deveci (2013), Türkiye’de altın ve gümüş spot fiyatlarını tahmin etmek için
oluşturduğu modelde, Ocak 2005 – Kasım 2012 arasındaki dönem için TL para arzı
(M2), TL/USD değeri, Türkiye endüstri üretimi, TÜFE, Dünya TÜFE, Brent petrol,
BİST 100, Türkiye gösterge tahvil faizi ve kredi risk değerini kullanmıştır.
Oluşturulan modeli ARIMAX ve Probit modelleri ile analiz etmiş, altın için en iyi
sonucu ARIMAX (0,1,0) modelinde almıştır.
Bu çalışmada ise altın fiyatlarının öngörüsünde YSA yöntemi kullanılarak, Tablo
1’de yer alan bağımsız değişkenler kullanılmıştır. Daha önceki çalışmalardan farklı
olarak EuroNext 100 Endeksi veri setinde yer almaktadır.
3. Yapay Sinir Ağları (YSA)
3.1. Biyolojik Sinir Hücresi
İnsanlarda sinir sistemi, sinir adı verilen hücrelerden meydana gelir. Sinirler
canlıların hayati fonksiyonlarının yürütüldüğü en küçük birimlerdir ve merkezi sinir
sistemi üzerinden tüm vücuda yayılmıştır. Beynin haberleşme sistemini oluşturan
sinirlerin görevleri sinyal alma, işlem yapma ve elektrokimyasal sinyallerin sinir
ağları içinde iletimini sağlamaktır (Şen, 2004: 8).
Şekil 1. Biyolojik Sinir Hücresi (Yarar, 2004: 17)
Şekil 1’de görüldüğü gibi sinir sistemi yapısal olarak 4 bölümden oluşmaktadır.
Bunlar; dentritler, soma, akson ve sinapstır. Basitçe, biyolojik sinir hücresi diğer
kaynaklardan girişleri alır, soma girişleri çoğunlukla doğrusal olmayan bir şekilde
işler, akson işlenmiş girişleri çıkışa aktarır. Sinaps ise çıkışı, diğer sinirlere gönderir
(Elmas, 2003: 30).
Biyolojik sinir ağlarının sinir hücreleri olduğu gibi yapay sinir ağlarının da yapay sinir
hücreleri vardır (Öztemel, 2006: 48).
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama
43
Şekil 2. YSA Sinir Hücresi (Kaynar, Taştan, Demirkoparan, 2010: 562)
Şekil 2’de yapay sinir hücresi yer almaktadır. Şekil 2’ye göre, girdiler (x1, x2 ,…,xn),
diğer hücrelerden ya da dış ortamdan hücreye giren verilerdir. Bunlar ağın öğrenmesi
istenen veri seti tarafından belirlenir. Ağırlıklar (w1, w2,…,wn), girdi kümesi veya
kendinden önceki bir tabakadaki başka bir işlem elemanının bu işlem elemanı
üzerindeki etkisini gösteren değerlerdir. Her bir girdi, o girdiyi işlem elemanına
bağlayan ağırlık değeriyle çarpılarak, toplam fonksiyonu aracılığıyla birleştirilir.
Toplam fonksiyonu Eşitlik 1’de verildiği gibidir (Kaynar ve diğerleri, 2010: 562).
(1)
net=∑
Toplam fonksiyonunda elde edilen değer doğrusal ya da doğrusal olmayan
türevlenebilir bir transfer fonksiyonu ile işlem elemanının çıktı değeri Eşitlik 2’de
verildiği şekilde hesaplanır.
y=f(net) = f (∑
)
(2)
Tüm YSA’lar bu temel yapıdan türetilmiştir. Bu yapıdaki farklılıklar yapay sinir
ağlarının farklı sınıflandırılmalarını sağlar (Elmas, 2003: 32). Yapay sinir hücrelerinin
bir araya gelmesinden de yapay sinir ağları oluşmaktadır.
Bu çalışmada YSA’nın danışmanlı öğrenme mimarisi kullanılmıştır. Danışmanlı
öğrenmede, YSA önce eğitilmelidir. Eğitim işlemi, ağa girdi ve çıktı bilgilerini
vermekten oluşur. Yani her girdi kümesi (bağımsız değişkenler) için çıktı kümesi
(bağımlı değişkenler) ağa gösterilir (Elmas, 2003: 25). Danışmanlı öğrenme mimarisi
Şekil 3’te gösterilmiştir.
Şekil 3. Danışmanlı Öğrenme Mimarisi (Sağıroğlu, Beşdok, Erler, 2003)
44
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
4. Veri ve Yöntem
YSA ile geliştirilen modellerde 03.01.2002 – 31.10.2013 tarihleri arasında yer alan
2885 günlük veri kullanılmıştır. EuroNext100 Endeksi işlemlerine 03.01.2002
tarihinde başladığından dolayı veriler bu tarihten başlamaktadır. Tablo 1’de kurulan
modellerde kullanılan bağımsız değişkenler ve sağlandığı kaynaklar yer almaktadır.
Tablo 1. Araştırmada Kullanılan Değişkenler ve Sağlandığı Adresler
X01
X02
X03
X04
X05
Değişkenler
Petrol
Gümüş
Parite
Dow Jones
Endeksi
ABD Hazine
Bonosu
Birim
$/Varil
$/Ons
€/$
Veri Türü
Günlük
Günlük
Günlük
Simge
BP
G
EUR/USD
Kaynak
www.economagic.com
www.kitco.com
www.federalreserve.gov
$
Günlük
DJI
Yahoo Finance
Günlük
AHB
www.treasury.gov
Aylık
ABD TÜFE
www.bls.gov
Günlük
N100
Yahoo Finance
13 Haftalık
Vadeli
% (198284=100)
X06
ABD TÜFE
X07
EuroNext 100
Endeksi
€
1982-1984 baz yılı alınarak (1982-1984=100) açıklanan ABD TÜFE Endeksi
aşağıdaki eşitlik kullanılarak son ayın, aylık TÜFE Endeks değeri hesaplanmıştır.
Bulunan bu değer modele günlük olarak dahil edilmiştir.
Son Ay ABD TÜFE = (ABD TÜFEt – ABD TÜFE t-1)-1
ABD TÜFE değişkeni dışındaki veriler günlük kapanış değerleri ile veri setinde yer
almaktadır. Tablo 2’de bağımsız değişkenlere ait maksimum, minimum, standart
sapma ve ortalama değerler verilmiştir.
Tablo 2. Bağımsız Değişkenlerin Tanımlayıcı İstatistikleri
Simge
BP
G
EUR/USD
DJI
AHB
ABD TÜFE
N100
Minimum
18,17
42,35
0,86
6547,05
0,00000
-0,01915
419,95
Maksimum
143,95
487,00
1,60
15680,40
5,19000
0,01222
1077,52
Standart Sapma
31,79
100,24
0,14
1850,48
1,70442
0,00419
140,62
Ortalama
70,67
156,15
1,28
11131,31
1,55649
0,00198
706,23
YSA modelinin geliştirilmesinde MATLAB R2013a programından yararlanılmıştır.
2885 günlük veri; %70’lik (2019 adet) bölümü eğitim, %15’lik (433 adet) bölümü
geçerlilik, geri kalan %15’lik (433 adet) bölümü ise test için olmak üzere program
tarafından rastgele ayrılmıştır. Literatürde, YSA’nın gizli katmanda yer alacak nöron
sayısının belirlenmesine ilişkin üzerinde uzlaşılan net bir formül bulunmadığı için,
deneme yanılma yöntemi kullanılmaktadır. Yazdani-Chamzini ve diğerleri (2012), 7
girişli, 1 çıkışlı altın tahmini için oluşturulan YSA modeli için 24 nöron kullanarak en
iyi sonuca ulaşmışlardır. Aygören, Sarıtaş, Moralı (2012), İMKB 100 endeksini 4
bağımsız değişkenle tahmin ettikleri çalışmada, YSA modelini 5, 10, 15, 20 nöronla
çalıştırmışlar, en iyi sonuca 20 nöron sayısında ulaşmışlardır.
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama
45
Bu çalışmada oluşturulan veri seti, gizli katmanda 2 ile 16 arasında nöron kullanılarak
YSA modeli için analiz edilmiş ve en iyi sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Öğrenme
algoritması olarak Levenberg – Marquardt algoritması seçilmiştir. YSA’nın öğrenme
modeli ise danışmanlı öğrenme modelidir.
5. Bulgular
Altın fiyatlarının tahminine dönük geliştirilen modellerin performansı çeşitli kriterler
(R2, RMSE, MAE ve MAPE) dikkate alınarak ölçülmüştür. YSA’nın performansını
ölçmek için; aşağıda verilen eşitliklere göre YSA modelinin ürettiği altın fiyatları ile
gerçek sonuçların R2, RMSE, MAE ve MAPE değerleri hesaplanmış ve elde edilen
sonuçlar Tablo 4’te verilmiştir.
R2 = 1 –
∑
∑
RMSE=
MAE =
MAPE =
(3)
∑
(4)
∑
∑
|
|
|
(5)
|
* 100
(6)
Burada;
Ai= Gözlenen değer,
Pi = Tahmin edilen değer,
= Gözlenen değerlerin ortalaması,
N = Gözlem sayısı.
Tablo 3’te oluşturulan YSA modelinin eğitim, geçerlilik ve test sonuçlarında ulaşılan
korelasyon (R) değerleri verilmiştir.
Tablo 3. Gizli Katmandaki Nöron Sayıları ve Bu Katmanlarda Eğitim,
Geçerlilik ve Test Seti İçin R Değerleri
Nöron Sayısı
2N
3N
4N
5N
6N
7N
8N
9N
10N
11N
12N
13N
14N
15N
16N
Eğitim Seti
0,9964
0,99787
0,99828
0,99852
0,99891
0,99861
0,99871
0,99893
0,99917
0,99911
0,99929
0,99921
0,99929
0,99931
0,99942
Geçerlilik Seti
0,9966
0,99818
0,99815
0,99874
0,99888
0,99833
0,9985
0,99885
0,9991
0,99916
0,99922
0,99914
0,99924
0,99907
0,99934
Test Seti
0,99697
0,99774
0,99838
0,99842
0,99871
0,99815
0,99845
0,99878
0,99901
0,99893
0,99919
0,99925
0,99912
0,99927
0,99926
46
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
Eğitim ve geçerlilik için ayrılan verilerin R değerlerine göre, gizli katman sayısı
arttıkça öğrenme daha iyi olmakta, test için ayrılan veri setinde daha iyi sonuçlar elde
edilmektedir. Şekil 4’te YSA modelinin altın için ürettiği değerlerin gerçek değerlere
çok yakın olduğu görülebilmektedir.
2000,0000
1800,0000
1600,0000
1400,0000
1200,0000
1000,0000
800,0000
600,0000
400,0000
200,0000
0,0000
Gerçek Sonuç
YSA Tahmini
Şekil 4.Altın Fiyatlarının Gerçek Değeri ve YSA Tahmin Değerleri
Tablo 4. Gizli Katman Sayıları ve Elde Edilen R2, RMSE, MAE ve MAPE(%)
Değerleri
Nöron Sayısı
2N
3N
4N
5N
6N
7N
8N
9N
10N
11N
12N
13N
14N
15N
R2
0,99304
0,99579
0,99653
0,99708
0,99775
0,99699
0,99725
0,99779
0,99828
0,99818
0,99853
0,99841
0,99851
0,99853
RMSE
39,55558
30,76677
27,94630
25,62813
22,51915
26,03350
24,84967
22,31564
19,69103
20,20815
18,19579
18,91093
18,28545
18,17353
MAE
29,43787
22,59948
21,09897
18,81150
16,64596
18,74899
18,31789
16,81309
13,81210
15,11963
12,79275
13,45074
13,15409
12,84532
MAPE (%)
3,53567
2,97681
2,83737
2,50071
2,19649
2,34278
2,51063
2,23409
1,75671
2,00411
1,58539
1,68113
1,67600
1,60870
16N
0,99877
16,60526
11,96391
1,53663
Oluşturulan veri seti YSA’da 2 ila 16 nöronla eğitilip, test edilmiştir. Tablo 4’ten de
görüleceği üzere en iyi sonuçlar 16 nöronla kurulan modelden elde edilmiştir. Şekil
5’te en iyi modelden elde edilen altın fiyatları ve YSA modelinin korelasyon (R)
değerleri grafiksel olarak gösterilmektedir.
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama
Geçerlilik: R=0,99934
Çıktı~=1*Hedef + 3.3
Çıktı~=1*Hedef + 1.1
Eğitim: R=0,99942
47
Hedef
Test: R=0,99926
Tümü: R=0,99939
Çıktı~=1*Hedef + 1.1
Çıktı~=1*Hedef + 0.96
Hedef
Hedef
Hedef
Şekil 5. En İyi Modelin Eğitim - Geçerlilik - Test Veri Seti R Değerleri
6. Duyarlılık Analizi
Duyarlılık analizi, birbirleriyle ilişkili değişkenlerin birbirleri arasındaki ilişki oranını
belirlemek için kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmada altın fiyatlarını etkileyen
etmenleri bulmak amacıyla Kosinüs Genlik Metodu (Cosine Amplitude Method CAM) kullanılmıştır. Bu yöntem duyarlılık analizinde en iyi yöntemdir (Ross, 2004).
Bağımsız değişkenler içinde altın fiyatlarını en fazla etkileyen değişkenin (rij)
duyarlılık derecesini ölçmek için kullanılır. rij değeri ne kadar yüksekse, bağımsız
değişkenler altın fiyatlarını o kadar çok etkilemektedir.
Bağımsız değişkenler ile altın fiyatları arasında herhangi bir ilişki yoksa rij değeri 0,
pozitif bir ilişki var ise rij değeri pozitif, negatif yönde etkiliyorsa rij değeri negatif
olacaktır.
Burada n bağımsız değişkenler olmak üzere, X dizisi, X={x1, x2, x3,…,xn}, bu dizinin
her bir elemanı xi olarak ve her bağımsız değişkenden “m” adet varsa, veri setinin
elemanları;
Xi={xi1,xi2,xi3,…,xim}şeklinde gösterilir.
Veri setindeki bağımsız değişkenler ve bağımlı değişken arasındaki ilişkiye xi ve xj
denilirse, rij değeri aşağıdaki gibi hesaplanır (Yazdani-Chamzini ve diğerleri, 2012).
48
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
rij=
∑
∑
∑
,0≤rij≤1
(7)
1,2000
1,0000
0,9871
0,9710
0,9018
0,9110
0,8538
0,8000
0,6000
0,3953
0,4000
0,3545
0,2000
0,0000
G
BP
EUR/USD
DJI
N100
AHB
ABD TUFE
Şekil 6.Bağımsız Değişkenlerin Duyarlılık Analizi
Şekil 6’ya göre gümüş fiyatlarının duyarlılık derecesi katsayısı rG= 0,9871
bulunmuştur. Diğer bağımsız değişkenler için ise r değeri; petrol için rBP= 0,9710,
parite için rEUR/USD = 0,9018, Dow Jones Endeksi için rDJI= 0,9110, Euronext 100
endeksi için rN100 = 0,8538, ABD Hazine Bonosu için rAHB= 0,3953 ve ABD TÜFE
için rABD TÜFE = 0,3545 olarak hesaplanmıştır. Gümüş ile altın fiyatları arasında güçlü
bir ilişki olduğu ve birbirlerinin yerine ikame ürün olarak kullanılabilen yatırım
araçları oldukları karşımıza çıkmaktadır. Altın fiyatları sırasıyla brent petrol, Dow
Jones Endeksi ve pariteden etkilenmektir. Bu sonuç Vural (2003), Ghosh ve diğerleri
(2004), Aksu (2008), Topçu (2010), Toraman ve diğerleri (2011) ve YazdaniChamzini ve diğerleri, 2012) sonuçlarıyla örtüşmektedir. Daha önceki çalışmalarda
altın fiyatlarını etkileyen makroekonomik değişkenlerin pozitif – negatif yönlü etkisi
analiz edilmiştir. Bu çalışma da ise önceki çalışmalardan farklı olarak bağımsız
değişkenlerin altın fiyatlarına etki oranları araştırılmıştır. Altın fiyatlarının ABD
Hazine Bonosundan daha az etkilenmesinin nedeni değişim oranının düşük
olmasından kaynaklanabilir. ABD TÜFE endeksinden etkilenme oranının az
olmasının sebebi tüketici fiyat endeksi aylık hesaplandığından altın değişimlerine
günlük etki etmemesinden kaynaklanmaktadır. Euronext 100 endeksi daha önceki
çalışmalarda kullanılmamıştır. Euronext 100 endeksi (rN100 = 0,8538), altın fiyatlarını
Dow Jones gibi (rDJI = 0,9110) yüksek oranda etkilemektedir.
7. Sonuç
Bu çalışmada altın fiyatlarını öngörmek üzere YSA kullanılmıştır. YSA ile geleneksel
tahmin yöntemleri karşılaştırıldığında, YSA ile tahmin; eğitim, geçerlilik ve test
aşamalarından geçtiğinden dolayı diğer yöntemlerden daha fazla veriye ihtiyaç
duymaktadır. Daha fazla veri ise, tahmin edilmek istenen ekonomik değişkenlerden
daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır.
Altın Fiyatlarının Yapay Sinir Ağları ile Tahmini ve Bir Uygulama
49
Bu çalışmada, altın fiyatlarının öngörüsünde petrol, gümüş, EUR/USD paritesi, ABD
hazine bonosu, ABD TÜFE ve diğer çalışmalardan farklı olarak Euronext 100 endeksi
bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Bu bağımsız değişkenler YSA modelinin
girdisi iken, bağımlı değişken olan altının ons fiyatı YSA modelinin çıktısıdır. YSA
modellerinden elde edilen başarılı sonuçlar, modellerin hem iyi eğitildiğini, hem de
bağımsız değişkenlerin isabetli seçildiğini göstermektedir. Duyarlılık analizine göre
altın fiyatları en çok gümüş fiyatından, daha sonra sırasıyla Brent petrol, DowJones
Endeksi, Euro/ABD Dolar paritesi, EuroNext100 Endeksi, ABD hazine bonosu ve
ABD TÜFE değerlerinden etkilenmektedir.
Bundan sonraki çalışmalarda, diğer finansal ve makroekonomik değişkenlerin (hisse
senedi, enflasyon, faiz oranları vb.) tahmin edilmesinde YSA kullanılarak modeller
geliştirilebilir. YSA ile geliştirilen modellerin sonuçları, geleneksel istatistiki
tekniklerin sonuçları ile karşılaştırılabilir.
8. Referanslar
Aksoy, M.,ve Topçu, N. (2013). Altın ile hisse senedi ve enflasyon arasındaki ilişki. Atatürk
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 27(1), 59-78.
Aksu, E. (2008). Altın piyasasında fiyat oluşumu, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi),
Atatürk Üniversitesi.
Ariovich, G. (1983). The impact of political tension on the price of gold. Journal For Studies
in Economics and Econometrics, 16, 17-37.
Aygören, H., Sarıtaş, H., Moralı, T. (2012). İMKB 100 endeksinin yapay sinir ağları ve
newton nümerik arama modelleri ile tahmini. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi
Dergisi, 4(1), 73-88.
Baker, S. A. ve Tassel, R. C. (1985). Forecasting the price of gold: A fundamentalist
approach. Atlantic Economic Journal, 13(4), 43-51.
Chappell, D. veDowd, K. (1997). A simple model of the gold standard. Journal of Money,
Credit and Banking, 29(1), 94-105.
Chua, J. H., Sick, G., Woodward, R. S. (1990). Diversifying with gold stocks. Financial
Analysts Journal, 46(4), 76-79.
Deveci, D. (2013). Predicting gold and silver spot prices in Turkey. (Yayınlanmamış yüksek
lisans tezi), Ortadoğu Teknik Üniversitesi.
Dooley, M. P., Isard, P., Taylor, M. P. (1995). Exchange rates, country-specific shocks, and
gold. Applied Financial Economics, 5(3), 121-129.
Dünya Bülteni. (2008) Erişim adresi: http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType
=haberArchive&ArticleID=36654
Elmas, Ç. (2003). Yapay sinir ağları kuram mimari uygulama. İstanbul: Seçkin Yayıncılık.
Erer, D. (2011). Altın piyasasındaki oynaklık ve altın vadeli işlem sözleşmesi ile korunma
yolu. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
Ghosh, D., Levin, E. J., Macmillan, P., Wright, R. E. (2004). Gold as an inflation hedge?
Studies in Economics and Finance, 22(1), 1-25.
Kaufmann, T. D. ve Winters, R. A. (1989). The price of gold: A simple model.
ResourcesPolicy, 15, 309-313.
Kaynar, O., Taştan, S., Demirkoparan, F. (2010). Ham petrol fiyatlarının yapay sinir ağları ile
tahmini. Ege Akademik Bakış, 10(2), 559-573.
Kolluri, B. R. (1981). Gold as a hedge against inflation: An empirical investigation. Quarterly
Review of Economics and Business, 21, 13-24.
Laurent, R. D. (1994). Is there a role for gold in monetary policy?. Economic Perspectives
(Federal Reserve Bank of Chicago), 18, 2-14.
Levin, E. J. ve Wright, R. E. (2006, June). Short - run and long - run determinants of the price
of gold. World Gold Council. Erişim Adresi: https://www.gold.org/
Lili, L., ve Chengmei, D. (2013). Research of the influence of macro-economic factors on the
price of gold. Procedia Computer Science, 17, 737-743.
50
Rıdvan YÜKSEL, Soner AKKOÇ
Mahdavi, S. ve Zhou, S. (1997). Gold and commodity prices as leading indicators of inflation:
Tests of long-run relationship and predictive performance. Journal of Economics and
Business, 49, 475-489.
Menase, M. (2009). Altın piyasası ve Türkiye'de altın fiyatlarını etkileyen faktörlerin analizi.
(Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Moore, G. H. (1990). Gold prices and a leading index of inflation. Challenge, 33(4), 52-56.
Öztemel, E. (2006). Yapay sinir ağları. İstanbul: Papatya Yayıncılık.
Öztürk, F. ve Açıkalın, S. (2008). Is gold a hedge against turkish lira? South East European
Journal of Economics and Business, 3(1), 35-40.
Ranson, D. (2005a). Why gold, not oil, is the superior predictor of inflation. London: World
Gold Council.
Ranson, D. (2005b). Inflation protection: Why gold works better than “linkers”. London:
World Gold Council.
Ross, T. J. (2004). Fuzzy logic with engineering applications (2nd ed). John Wiley & Sons
Ltd.
Sağıroğlu, Ş., Beşdok, E., Erler, M. (2003). Mühendislikte yapay zeka uygulamaları: Yapay
sinir ağları. Kayseri : Ufuk Kitap Kırtasiye-Yayıncılık.
Sefa, M. (2013). Türkiye'deki altın fiyatlarının ekonometrik analizi. (Yayınlanmamış yüksek
lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara.
Sherman, E. J. (1982). New gold model explains variations. Commodity Journal, 17, 16-20.
Sherman, E. J. (1983). A gold pricing model. Journal of Portfolio Management, 9, 68-70.
Sherman, E. J. (1986). Gold investment: Theory and application. New York: Prentice Hall.
Sjaastad, L. A. (2008). The price of gold and the exchange rates: Once again. Erişim adresi
http://www.is.uwa.edu.au/__Data/Assets/Pdf_File/0011/98660/07_20_Sjaastad.Pdf
Sjaastad, L. ve Scaccivvillani, F. (1996). The price of gold and the exchange rate. Journal of
International Money and Finance, 15, 879-897.
Smith, G. (2001). The price of gold and stock price indicates for the United States. Erişim
Adresi https://Www.Gold.Org/Download/Value/Stats/Research/Pdf/
Goldandusstockındicesdec2001%20fina.Pdf
Smith, G. (2002). London gold prices and stock price indices in Europe and Japan. Erişim
Adresi https://Www.Gold.Org/Download/Value/Stats/Research/Pdf/
Goldandeujpstockındicesfeb2002.Pdf
Şen, Z. (2004). Yapay sinir ağları ilkeleri. İstanbul: Su Vakfı.
Taşçı, F. İ. (2010). Ekonometrik bir yaklaşımla altın piyasasının incelenmesi.
(Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara.
Topçu, A. (2010, Ocak). Sermaye Piyasası Kurulu. Altın fiyatlarını etkileyen faktörler. Erişim
adresi http://Www.Spk.Gov.Tr/Yayingoster.Aspx?Yid=1016&Ct=F&Action=Displayfile
Toraman, C., Başarır, Ç., Bayramoğlu, M. F. (2011). Altın fiyatlarını etkileyen faktörlerin
tespiti üzerine: Mgarch modeli ile bir inceleme. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi
Dergisi, 3(1), 1-20.
Tully, E. ve Lucey, B. M. (2005). An apgarch investigation of the main influences on the gold
price. Erişim adresi: http://Ssrn.Com/Abstract=792205
Vural, M. G. (2003). Altın piyasası ve altın fiyatlarını etkileyen faktörler. Ankara: Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası, Piyasalar Genel Müdürlüğü.
Yarar, A. (2004). Beyşehir gölü su seviyesi değişimlerinin yapay sinir ağları ile belirlenmesi,
(Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Selçuk Üniversitesi, Konya.
Yazdani-Chamzini, A., Yakhchali, S. H., Volungevičienė, D., Zavadskas, E. K. (2012).
Forecasting gold price changes by using adaptive network fuzzy inference system.
Journal of Business Economics And Management, 13(5), 994-1010.
http://dx.doi.org/10.3846/16111699.2012.683808
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 51-66
LİSANSLI SPOR ÜRÜNLERİNİN ALGILANAN DEĞER
BİLEŞENLERİNİN SATIN ALMA NİYETİ İLE İLİŞKİSİ:
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ÜÇ FUTBOL KULÜBÜNÜN
İNCELENMESİ
LICENSED SPORTS MERCHANDISE PERCEIVED VALUE
COMPONENTS AND THEIR RELATIONSHIP WITH PURCHASE
INTENTION: INVESTIGATION OF TOP THREE SOCCER CLUBS OF
TURKEY
İpek KAZANÇOĞLU(1), Miray BAYBARS(2)
(1, 2) Ege Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
[email protected], (1) [email protected]
Geliş/Received: 04-03-2015, Kabul/Accepted: 23-12-2015
(1)
ÖZ: Lisanslı ürünler futbol kulüplerine hem düzenli bir gelir kaynağı, hem de
taraftarlarıyla olan duygusal bağlarını geliştirme imkânı sunmaktadır. Araştırmanın
amacı; taraftarların takımla özdeşleşme düzeyleri ve lisanslı ürünlerin algılanan
değeri arasındaki ilişkileri incelemek, bu faktörlerin satın alma niyeti üzerindeki
etkilerini araştırmaktır. Türkiye’nin üç büyük futbol kulübünün taraftarlarından
toplam 953 kişiyle anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre,
taraftarların takımla özdeşleşme düzeyi ile lisanslı ürünleri satın alma niyeti arasında
doğrudan ilişkinin olmadığı, algılanan değerin etkisi aracılığıyla takımla
özdeşleşmenin satın alma niyetine etkisi olduğu belirlenmiştir. Kulüpler temelindeki
farklılıkların görülmesi için yapılan analizler, her kulüp için lisanslı ürünlerin öne
çıkan algılanan değer boyutlarının farklılaştığını göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Lisanslı Spor Ürünleri, Satın Alma Davranışı, Takımla
Özdeşleşme, Algılanan Değer, Futbol Kulüpleri
ABSTRACT: Licensed products provide clubs with regular income source and
opportunity of developing emotional ties with their fans. Purpose of this research is
to examine the relationships between team identification and perceived value
components of licensed club merchandise, and explore the effects of these factors on
purchase intention. An online questionnaire was applied to 953 soccer fans. The
results revealed that there is no direct relationship between levels of team
identification and purchase intentions of team licensed merchandise; team
identification affects purchase intentions of team licensed merchandise through
perceived value components. Analyses carried out to ascertain differences on team
basis revealed that ratings of the perceived value components differ among teams.
Keywords: Licensed Sports Merchandise, Purchasing Behavior, Team Identification,
Perceived Value, Soccer Clubs
JEL Classification: M31
1. Giriş
Günümüzde spor karşılaşmaları sonucu elde edilen başarıların ticari olarak kazanca
çevrilmesinin öneminin anlaşılmasıyla lisanslı ürünler spor kulüpleri için en önemli
düzenli gelir kaynağı haline gelmiştir (Hinckley, 2004; Kolah, 2005). Bu ürünler
takımlara marka farkındalığı yaratma konusunda da avantaj sağlamaktadır (Lee, Shin,
Park ve Kwon, 2010: 60; Kim ve Trail, 2011: 63). Bu açıdan değerlendirildiğinde,
52
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
spor kulüpleri bir holding, şirket ya da ticari işletme gibi etkin ve verimli bir biçimde
pazarlama stratejileri geliştirip uygulamaya çalışarak, tüketicilere mal ve hizmet
sunmaya çabalamaktadırlar (Talimciler, 2008: 93). Diğer taraftan, taraftarlar da lisanslı
ürünlere ödedikleri paranın karşılığını almak istemektedirler.
Lisanslı spor ürünlerine ait pazar büyüklüğü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
hızla artmaktadır. 2009 yılında ülkemizde lisanslı takım ürünleri satışından elde
edilen gelir 70 milyon TL olarak açıklanırken, bu miktar 2013 yılında üçe katlanarak
220 milyon TL olarak gerçekleşmiştir (Kuburlu, 2013). Lisanslı takım ürünlerini
satın almak kişilere işlevsel ya da sembolik faydalar sağlayabilmektedir. Bu ürünler,
kişilere, kıyafet/aksesuar olarak kullanmak, hediye olarak vermek gibi işlevsel
faydaların yanı sıra, başkaları –özellikle aynı takım taraftarları- tarafından kabul
görmek, sosyal onay gibi birtakım farklı ihtiyaçları için de fayda
sağlayabilmektedirler (Kwon ve Armstrong, 2002: 154). Taraftarlar takımlarına ait
ürünleri satın alarak, seçtikleri kulüp ile duygusal bağ kurma ve sergileme imkanı
bulabilmektedirler. Bu bakımdan lisanslı ürünler, takımlara gelir sağlama dışında,
özellikle seyircinin takıma olan bağlılığını arttırma fonksiyonuna da sahiptir.
Çalışmada “tüketici” yerine spor ürününün tüketicisi konumunda olan “taraftar”
ifadesi kullanılmıştır. Taraftar belirli bir takıma/takımlara karşı bağlılık duygusu
taşıyan, kulübün hizmetlerini belirli bir ücret ödeyerek satın alan bireylere atfedilen
bir ifade olarak karşımıza çıkmaktadır (Aycan, Polat ve Uçan, 2009: 170).
Taraftarlar spor kulüplerinin hedef kitlesi olarak pazarlama çabalarının
yoğunlaştırılmasını gerektiren spor tüketicisi grubudur (Orçun ve Demirtaş, 2015:
116). Bu bağlamda spor kulüplerinin ve lisanslı spor ürünleri üreten işletmelerin,
taraftarların satın alma davranışlarını anlayabilmeleri ve pazarlama stratejilerini bu
doğrultuda belirlemeleri önem arz etmektedir. Bu doğrultuda, çalışmanın amacı;
taraftarların takımla özdeşleşmeleri ile lisanslı spor ürünlerinin algılanan değer
bileşenlerinin, bu ürünlerin satın alma niyetine yaptığı göreceli katkıyı ortaya
koymaktır. Ayrıca, takımlar arasında oluşabilecek algılanan değer unsurlarındaki
farklılıklar da belirleneceğinden, takımların yönetimlerine her takımın taraftarına
özgü uyarlanmış pazarlama programı tasarlamaları konusunda destek sağlayacaktır.
2. Kavramsal Çerçeve
2.1. Takımla Özdeşleşme
Temellerini sosyal kimlik kuramından alan takımla özdeşleşme kavramı,
taraftarların sosyal ilişkileri ve grup üyelikleri temelinde bir takıma yönelik
hissettikleri bütünleşme durumunu ifade etmektedir (Parker, 2007: 6). Bu açıdan,
taraftar davranışları sosyal kimlik kuramına göre açıklandığında, insanlar
kendilerine kimlik bulmak, özsaygılarını devam ettirmek ve arttırmak amacıyla
spora ilgi duymaktadırlar. Kişiler, takımın renklerini taşıyan formalar giyerek, her
karşılaşmayı izleyerek, tüm sporcuların isimlerini, özel hayatlarını bilerek, oyunu
kendileri oynuyormuş gibi davranarak, kendilerini takımın bir parçası olarak
görmeye başlamaktadırlar. Bireyler, takım başarılı olduğunda, onun başarılarına
bağlı olarak yüksek özsaygı hissederek ve kendilerini takıma adayarak değer
bulmakta; saygı görüp, takımıyla kurdukları ilişki yoluyla bir sosyal kimlik
geliştirebilmekte ve özsaygılarını arttırabilmektedirler. Takımla özdeşleşme, bir
taraftarın takımla olan psikolojik ve duygusal yakınlığıdır. Taraftarlar takımlarına ait
olan lisanslı spor ürünlerini bu şekilde kullanarak takımlarına olan bağlılıklarını
gösterebilmektedirler (Kwak ve Kang, 2009).
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
53
Takımla özdeşleşme birçok çalışmada incelenmiş bir değişken olarak karşımıza
çıkmakta ve taraftar davranışının çok çeşitli boyutlarını etkileyen bir bileşen olarak
ifade edilebilmektedir. Literatürde “fanatizm”, taraftarların psikolojik süreçlerini
kapsayan ve duygularına ilişkin olarak ortaya çıkan bir boyut olarak ifade
edilmektedir (Schimmel, Harrington ve Bielby, 2007: 586). “Bağlılık” ise, daha çok
maddi bileşenlerle ilgili olan bir boyut olmakla birlikte, taraftarların takımlarına ait
lisanslı ürünleri satın almaları ile kendini gösteren bir boyut olarak karşımıza
çıkmaktadır (Kwak ve Kang, 2009). Takıma ait lisanslı ürün satın alma
davranışlarının takımla özdeşleşme düzeyi ile de yakından ilgili olduğu literatürdeki
çalışmalarla (Kwon ve Armstrong, 2002; Kwon, Trail ve James, 2007; Mahony ve
Howard, 1998; Wakefield, 1995; Wann, 2006; Ahn, Suh, Lee ve Pedersen, 2012: 19;
Brown, Devlin ve Billings, 2013: 21) ortaya konmuştur. Sutton, McDonald, Milne
ve Cimperman, (1997) ise taraftarları, takımları ile özdeşleşme düzeylerine göre
“düşük”, “orta” ve “yüksek” olarak üç gruba ayırmışlardır. Takım performansından
bağımsız olarak maçlara yapılan harcamalar, medya tüketim yoğunluğu, lisanslı
ürünlere para harcama miktarı (Kwon ve diğerleri, 2007) ve sponsor olan firmanın
ürünlerini satın alma eğilimi, taraftarın özdeşleşme seviyesini belirlemektedir
(Madrigal, 2001). Takımla özdeşleşme, tüketimi sembolize eden veya teşvik eden
bir olgu haline gelmiştir. Bu bağlamda, spor pazarlamacıları, taraftarların
takımlarıyla özdeşleşmeleri için müşteri olma seviyesini daha yüksek oranda
etkileyerek (Sutton ve diğerleri, 1997; Trail, Anderson ve Fink, 2005; Underwood,
Bond ve Baer, 2001) ve ürün tüketimleriyle ilişki seviyesini arttırarak (Gwinner ve
Swanson, 2003) pazarlama programlarını tasarlamalıdırlar. Türkiye’deki lisanslı
spor ürünleri pazarına yönelik olarak yapılan sınırlı sayıdaki araştırmalar, takımla
özdeşleşme düzeyinin lisanslı spor ürünlerini satın alma davranışını doğrudan
etkileyen bir değişken olarak ortaya koymaktadır (Özer ve Argan, 2006; Torlak,
Özkara ve Doğan, 2014).
2.2. Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri
Literatürde, algılanan değerin sadece “verilen paranın karşılığını alma” gibi tek bir
boyutta incelenemeyeceğini, çoklu bileşenlerinin de araştırmaya konu edilmesi
gerektiğini ifade eden çalışmalar yer almaktadır (Lee, Trail, Kwon ve Anderson,
2011). Algılanan değer, lisanslı spor ürünleri alanında yapılan çalışmalarda daha çok
mal ya da hizmetin işlevsel faydaları ile ilişkilendirilen bir olgu olarak karşımıza
çıkmaktadır (Kwon ve diğerleri, 2007: 542; Torlak ve diğerleri, 2014: 79). Örneğin
Kwon ve diğerleri (2007), algılanan değeri sadece “verilen paranın karşılığını alma”
olarak tek bir boyutta ele almışlar ve algılanan değerin ara değişken olarak takımla
özdeşleşme düzeyi ve satın alma niyeti arasında yer aldığını ortaya koymuşlardır.
Diğer taraftan lisanslı ürün satın alımlarını da kapsayan spor tüketimi davranışını
açıklamaya yönelik çalışmalar, bu tüketimin hem bilişsel, hem de duygusal faktörler
tarafından açıklanabildiğini ifade etmektedir (Sierra, Taute ve Heiser, 2012: 333).
Bu bakımdan, lisanslı spor ürünleri tüketiminde algılanan değer kavramı faydacı ve
hazcı olarak iki ana başlıkta açıklanmaktadır. Sweeney ve Soutar (2001) tarafından
geliştirilen algılanan değer ölçeği, hem tüketicilerin değerlerini, hem de ürünlerin
algılanan özelliklerini ölçmek için oluşturulmuş ifadelerden meydana gelmektedir.
Lee, Trail, Kwon ve Anderson (2011) çalışmasında, tüketici değer bileşenleri ile
algılanan ürün özellikleri bileşenleri arasındaki ilişkiyi açıklanmaya çalışmıştır. Bu
modele göre, tüketici değerleri sosyal ve materyalistik/hazcı bileşenden
oluşmaktadır. Sosyal bileşen; sosyal onay, prestij/statü ve kaçış tarafından
54
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
tanımlanırken, hazcı bileşen hırslı olma ve materyalistik olma olarak ifade
edilmektedir. Hazcı bileşenlerden olan materyalistik değerler, tüketicilerin arzulanan
öz imajlarını yansıtmak için ürünlere sahip olmak istemesi ile kendini
göstermektedir. Sosyal bileşenler içerisinde yer alan sosyal onay kavramı, kişilerin
takım taraftarları gözünde kabul görmesi şeklinde ortaya çıkan bir değer olarak,
kişinin, takım taraftarları olarak değerlendirilen “diğerleri” tarafından beğenilmesi,
onlar üzerinde olumlu etki yaratması şeklinde ifade edilmektedir. Sosyal onay,
taraftarların bir yere ait olma ihtiyacı sonucu ortaya çıkmıştır. Sosyal bileşenlerden
bir diğeri olan kaçış/uzaklaşma, bir savunma mekanizması olarak, bireyin günlük
hayattan kaçması -günlük rutinden uzaklaşması, hayatın küçük sorunlarından kaçış şeklinde ifade edildiğinde özgürlük, bağımsızlık, rahatlama hissi veren bir değişken
olarak ele alınmıştır. Kaçış/uzaklaşmaya ilişkin değerler başka kişilerle zaman
geçirmek, rahatlamak ya da eğlence sunan bir faaliyete katılmak olarak da ifade
edilmektedir (Lee ve diğerleri, 2011: 99).
Algılanan ürün özellikleri bireylerin lisanslı ürün satın almaları için önemlidir. Bu
özellikler, satın alınmak istenen ürünün uygun fiyat veya kalite, nostalji (kişisel
tarih), işçilik ve estetik güzelliğe sahip olmasıdır (Lee ve diğerleri, 2011). Sweeney
ve Soutar (2001)’ın geliştirmiş oldukları ölçeğe göre, algılanan ürün özelliklerine
ilişkin değerler, fonksiyonel/faydaya ilişkin (utilitarian) ve sembolik bileşenlerdir.
Sembolik bileşen nostalji ve estetik güzellik ile tanımlanırken; fonksiyonel/faydaya
ilişkin bileşen fiyat-kalite dengesi ve işçilik ile tanımlanmaktadır (Lee ve diğerleri,
2011: 92; Kwak ve Kang, 2009: 89). Fonksiyonel/faydaya ilişkin bileşenlerden
fiyat-kalite dengesi ise kişinin, satın aldığı lisanslı takım ürününü
değerlendirdiğinde, ürünün fiyatı ve sunduğu kalite açısından uygun bir fayda
yaratmasına ilişkin olarak ortaya çıkan bir ekonomik değerdir. İşçilik ve fiyat kalite
dengesi ürünün fayda sunan yönüne işaret etmektedir. Taraftar, lisanslı takım
ürününü satın alma kararını, ürünün algılanan kalitesi ve fiyatı arasında bir
karşılaştırma yaptıktan sonra vermektedir. Sembolik bileşenlerden ilişkisel değer,
kişinin lisanslı takım ürünleri sayesinde takımıyla kurduğu ilişkiyi bir değer olarak
tanımlamaktadır. Kişisel tarih, bireysel deneyimler olarak belirli spor etkinlikleri,
müsabakalar veya ürün yoluyla kişilerin anılarını hatırlatan kişisel deneyimler olarak
ifade edilmektedir. Bu şekilde, lisanslı takım ürünler hatıra değeri yoluyla kişinin
geçmiş anlatısının bir parçası olarak, taraftara değer sunmaktadır. Bu doğrultuda
kişisel tarih, kişinin hedefleri, yetenekleri ve başarılarını temsil etmekte; çeşitli olay,
yer ya da kişilere ilişkin hatıralarla ilişkilendirilmektedir. Lee, Trail, Kwon ve
Anderson (2011) çalışmasının sonuçlarına göre, üniversite öğrencilerinin lisanslı
ürünleri öncelikli olarak sembolik (nostaljik ve/veya üniversite takımıyla ilişki
görerek), materyalistik ve sosyal (sosyal onay ve kaçış gibi) değerler için satın
aldıkları belirlenmiştir. Bu çalışmada ise lisanslı takım ürünlerinin algılanan değer
bileşenleri sosyal onay, fiyat-kalite dengesi, ilişkisel değer, kişisel tarih ve
kaçış/uzaklaşma değişkenleri olarak ele alınmıştır.
2.3. Lisanslı Ürün Satın Alma Niyeti
Tüketicileri lisanslı ürün satın almaya yönlendiren etkenler tam olarak
anlaşılamamıştır. Bununla birlikte, araştırmacılar takımla özdeşleşme ve satın
alma niyetinin spor tüketimine farklı etkisi olan iki ana unsur olduğunu tespit
etmişlerdir (Madrigal, 2001; Trail ve diğerleri, 2005; Wann ve Robinson, 2002).
Madrigal (2001)’in çalışmasında takımla özdeşleşme ve satın alma niyeti
arasındaki ilişkide satın alma davranışına karşı tutumun aracılık etkisinin olup
olmadığı araştırılmıştır. Taraftarın takımla özdeşleşmesi lisanslı ürün satın alımını
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
55
yönlendirmektedir. Çünkü spor taraftarlarının lisanslı ürünleri tercih etmelerinin
bir sebebi de tuttukları takımı veya oyuncuyu destekliyor olmalıdır. Bundan
dolayı, takımla özdeşleşmesi yüksek seviyede olan taraftarlar daha fazla maça
gitmekte, daha fazla takım ürünü satın alarak, takımlarını desteklemektedirler
(Trail ve diğerleri, 2005; Lee ve Trail, 2011). Fisher ve Wakefield (1998)
çalışmalarında, takımla özdeşleme ile lisanslı ürün satın alma arasında ilişki
olduğunu belirlemişlerdir. Kwon ve Armstrong (2006) ile Kwon ve diğerleri
(2007) çalışmalarında, takımla özdeşleşmenin (Kwak ve Kang, 2009), lisanslı spor
ürünlerinin algılanan kalitesinin de yüksek algılanmasını sağlayarak, satın alma
niyeti yarattığını ortaya koymuşlardır. Takımla özdeşleşme, algılanan değer ve
satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi inceleyen üç model (doğrudan etki, kısmen
veya tam aracılık) test edilmiştir. Buna göre, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürün
satın alma niyetine etkisinde, tüketicinin ürün özelliklerine ilişkin algıladığı
değerin tam aracılık etkisi olduğu model kabul edilebilir olarak
değerlendirilmiştir. Bir diğer deyişle, yüksek takımla özdeşleşme düzeyi,
taraftarların lisanslı ürünlere yönelik değer algılarının da yüksek olmasını
sağlayacak, buna bağlı olarak da taraftarlarda takımının lisanslı ürünlerini satın
alma niyeti oluşacaktır.
Kwon ve diğerleri (2007)’nin yaptıkları çalışmaya göre tüketicinin satın alma
niyeti algılanan ürün özellikleri tarafından önemli derecede etkilendiğinden,
algılanan ürün özellikleri ile satın alma niyeti arasında ilişki olduğu belirlenmiştir.
Kişisel değerler spor tüketicisinin davranışlarını açıklamada yeterli olmadığı için
özdeşleşme gibi diğer değişkenler, değerler ve tüketim faaliyetleri arasında
aracılık görevi görmektedir (Lee ve Trail, 2012). Kwon ve Armstrong (2006) ile
Apostolopoulou, Papadimitriou ve Damtsiou (2010) çalışmalarında bu ürünler
satın alınmasının işlevsel ya da deneyimsel anlamlarından daha çok, sembolik
anlamlarıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakımdan taraftarların ürünü
kullandıklarında çevreleri tarafından verilen olumlu veya olumsuz tepkilerin
lisanslı takım ürününün taraftar gözündeki değeri açısından önemli olmaktadır.
Diğer bir ifadeyle ürünün algılanan değeri üzerinde sadece işlevsel faydasının
değil, sosyal onay boyutunun da önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Lee ve
diğerleri, 2011: 91). Lisanslı spor ürünlerini satın alma niyeti ile ilgili olarak
yapılan çalışmalarda, algılanan değerin satın alma niyetinin öncülü olarak ifade
edilmesine karşın, bu değerin bileşenlerinin satın alma niyetine yaptıkları katkı ile
ilişkileri açısından değerlendirilmemiştir. Diğer yandan algılanan değer, sadece
fiyat-kalite ilişkisi olarak ele alınmış, diğer değer bileşenlerinin satın alma niyeti
üzerindeki etkisi üzerine çalışılmamıştır (Kwon ve diğerleri, 2007; Torlak ve
diğerleri, 2014). Literatürdeki çalışmalar ışığında, bu çalışmada, lisanslı spor
ürünlerinin algılanan değer bileşenlerinin lisanslı spor ürünleri satın alma niyetine
yaptığı göreli katkının ortaya konması, takımlar arasında oluşabilecek algılanan
değer unsurlarındaki farklılıkların belirlenmesi ve her takımın taraftarına özgü
uyarlanmış pazarlama programının tasarlanmasının satın alma niyetine etkisi
gösterilmeye çalışılacaktır.
3.Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Kısıtları
Araştırmanın amacı, taraftarlar açısından lisanslı spor ürünlerinin algılanan değer
bileşenleri ve taraftarların takımla özdeşleşme düzeyleri ile satın alma niyeti
arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Bu kapsamda, araştırma, Türkiye’de üç
büyükler olarak anılan; 1903 yılında kurulan Beşiktaş, 1905 yılında kurulan
56
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Galatasaray ve 1907 yılında kurulan Fenerbahçe futbol takımlarının taraftarlarıyla
gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın
sadece
futbol
kulüpleri
üzerinde
gerçekleştirilmiş olması, araştırmada sadece üç büyük futbol takımına yer
verilmesi ve diğer takımların araştırmaya dahil edilmemiş olması, araştırmanın
kısıtlarını oluşturmaktadır. Ayrıca, araştırma verilerinin internet üzerinden
toplanmış olması araştırmanın bir diğer kısıtıdır.
3.1. Araştırma Yöntemi
Veriler, 15 soruyu içeren anket formu kullanılarak toplanmıştır. Ankette lisanslı
ürünlerin algılanan değeri için 27 ifadeden, takımla özdeşleşme için 16 ifadeden
ve satın alma niyeti için 4 ifadeden yararlanılarak toplam 47 ifade, soru formu
içinde yer almaktadır. Katılımcılara birinci bölümde, tuttukları futbol takımları ve
lisanslı ürün satın alıp almadıkları; ikinci bölümde sahip olunan lisanslı ürün
sayıları, nereden satın aldıkları, hangi ürünleri satın aldıkları ve bu ürünleri satın
alırken ne kadar harcama yaptıkları; üçüncü bölümde ise araştırma modelinde yer
alan değişkenleri ölçmeye yönelik sorular yöneltilmiştir. Lisanslı ürünlerin
algılanan değerine yönelik 27 ifade Sweeney ve Soutar (2001), Lee ve diğerleri
(2011), Kwon ve diğerleri (2007), Apostolopoulou ve diğerleri (2010), Wang,
Zhang, ve Yosuke (2011) çalışmalarından; takımla özdeşleşmeye yönelik 16 ifade
Kwon ve Armstrong (2002), Madrigal ve Chen (2008), Kim ve Kim (2009)
çalışmalarından; satın alma niyetine yönelik 4 ifade Kwon ve diğerleri (2007)
çalışmalarından yararlanılarak oluşturulmuştur. Dördüncü bölümde, demografik
özelliklere ilişkin sorulara yer verilmiştir. Çalışmanın örneklemine taraftar forum
sayfalarından ve sosyal ağlardaki gruplardan ulaşılmıştır. Bu örneklem grubunu
anketler Kasım 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında internet üzerinden
uygulanmıştır. Araştırma verileri, SPSS 20 paket programı yardımıyla analiz
edilmiştir.
3.2. Örneklemin Belirlenmesi
Araştırmada kolayda örnekleme yöntemi kullanılmıştır. 20 tüketiciye ön anket
yapılarak, anket formuna son şekli verilmiştir. 960 anketten, eksik ve hatalı olan 7
anket çıkarıldıktan sonra 953 anket değerlendirilmeye alınmıştır.
3.3. Araştırma Hipotezleri
Temel Hipotez 1: Takımla özdeşleşme lisanslı ürünlerin algılanan değerini
etkilemektedir; Temel Hipotez 2: Lisanslı ürünlerin algılanan değeri, satın alma
niyetini etkilemektedir; Temel Hipotez 3: Takımla özdeşleşme, lisanslı ürün satın
alma niyetini etkilemektedir.
4.Araştırma Verilerinin Analizi ve Bulgular
4.1. Tüketicilerin Demografik ve Sosyoekonomik Profilleri
Araştırmaya katılanların sahip oldukları lisanslı ürünleri satın aldıkları yerler
incelendiğinde; %81,2’sinin mağazadan, %33,1’inin İnternetten satın aldıkları,
%30,7’sine ise ürünlerin yakın çevreleri tarafından hediye edildiği belirlenmiştir.
Satın alınan ürünler incelendiğinde %81,7 ile forma, % 63 ile kaşkol/ bere ve % 62,2
ile forma dışı giysinin diğer ürünlere göre daha çok satın alındığı görülmektedir.
Lisanslı spor ürünlerine yapılan harcama miktarı incelendiğinde, araştırmaya
katılanların % 64,3’ünün 250 TL ve altı harcama yaptığı görülmektedir. Ayrıca
çalışmaya katılanların %45,3’ü maç izlemek için bilet almadıklarını, maçları
TV’den izlediklerini ifade etmişlerdir.
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
57
Tablo 1. Tüketicilerin Sosyo-Demografik Özellikleri
Cinsiyet
Erkek
Kadın
n
781
172
%
82
18
Toplam
953
100
24
233
60
40
39
4
2,5
24,4
6,3
4,2
4,1
0,4
94
9,9
5251-6000
63
6,6
17
1,8
6001-6750
12
1,3
52
5,5
6751-7500
11
1,2
18
1,9
Öğrenci
372
39
Toplam
Medeni Durum
Bekar, çocuksuz
Bekar, çocuklu
Evli, çocuksuz
Evli, çocuklu
Toplam
953
100
7501-8250
8251>
Kayıp Değer
Toplam
14
54
11
953
1,5
5,7
1,1
100,0
681
46
71
155
953
71,5
4,8
7,5
16,3
100,0
372
323
258
39,0
33,9
27,1
Meslek
Çalışmıyor
Özel Sektörde Çalışan
Devlet Memuru
İşçi
Serbest Meslek
Ev Hanımı
Doktor, Mühendis, Avukat, Öğretim
Üyesi gibi meslekler
Üst Düzey Yönetici
Büyük Ölçekli Ticaret
(ithalat/ihracat, fabrika sahipleri vs.)
Emekli
Yaş
n
%
18-28
689
72,29
29-39
185
19,41
40-50
40
4,19
> 51 yaş
34
3,56
Kayıp Değer
5
0,55
Toplam
953
100,0
Aylık Hane Halkı Gelir Durumu (TL)
≤1.500
226
23,7
1501-2250
186
19,5
2251-3000
164
17,2
3001-3750
91
9,5
3751-4500
60
6,3
4501-5250
61
6,4
Taraftarı Olunan Futbol Takımı
Fenerbahçe
Galatasaray
Beşiktaş
4.2. Takımla Özdeşleşme, Lisanslı Ürünlerin Algılan Değeri ve Satın Alma
Niyetine İlişkin Değişkenlerin Belirlenmesine Yönelik Analiz Sonuçları
Araştırmada öncelikle ölçeğin güvenilirliğini değerlendirmek amacıyla, Cronbach
Alfa değerleri incelenmiştir. Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA) geçerliliğini gösteren
KMO ve Barlett’s test sonuçları her bir değişken için analiz edilmiştir. AFA
varimaks rotasyon yöntemi kullanılmıştır. Lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile
ilgili yapılan faktör analizinde, 0,50’nin altında olan “Dayanıklı olduğu için satın
alırım.”, “Pahalı olduğu için satın alırım”, “Bu ürünlere sahip olmak maddi güç
gerektirdiği için satın alırım.”, “Takımıma maddi destek vermek için satın alırım.”,
“Ürünün kazandırdığı prestij için satın alırım.”, “Takımın bir üyesi olduğumu
başkalarına göstermek için satın alırım”, “Kişisel imajımın bir parçası oldukları için
satın alırım.” ile “Hediye olarak vermek için satın alırım.” ifadeleri çıkarılarak
analiz tekrar yapılmıştır (bkz. Tablo 2).
58
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Tablo 2. Takımla Özdeşleştirme, Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri ve Satın
Alma Niyetine İlişkin İfadelere Yönelik Açıklayıcı Faktör Analizi Sonuçları
Faktörler
İfadeler
Takımla Özdeşleşme
(KMO=0,951; Bartlett =11562,161; df:105;
p<0,000, Cronbach’s alpha=0,93; AVE=0,80; CR=0,81)
Lisanslı Ürünlerin Algılanan Değeri
(KMO=0,884; Bartlett= 11532,739 ;
df: 253; p<0,000; Cronbach’s alpha=0,90; AVE =0,73; CR=0,80)
Takım üyeleri tarafından kabul görmek için satın alırım.
Başkaları tarafından beğenilmek için satın alırım.
Sosyal
Başkaları üzerinde olumlu etki bırakmak için satın alırım.
Onay
Taraftarlar arasındaki modayı/trendi izlemek için satın
alırım.
Ürüne güvendiğim için satın alırım.
Ürün
kalitesini beğendiğim için satın alırım.
Fiyat/
Kalite
Fiyata göre iyi kalite sunduğu için satın alırım
Ürün özelliklerini beğendiğim için satın alırım.
Takımımı hatırlattığı için satın alırım.
İlişkisel
Takımımla olan ilişkimi hatırlattığı için satın alırım.
Değer
Kendimi bu takıma ait hissetmek için satın alırım.
Koleksiyon yapmak için satın alırım.
Özel olay veya yerleri hatırlattığı için satın alırım.
Kişisel
Hatıra olarak satın alırım.
Tarih
Yeteneklerimi, hedeflerimi ve başarılarımı hatırlattığı için
satın alırım.
Bana günlük hayattan uzaklaşma hissi verdiği için satın
alırım.
Kaçış/
Diğer taraftarlarla daha çok şey paylaşabilmek için satın
Uzaklaşma alırım.
Yaşamıma eğlence, zevk, rahatlama kattığı için satın alırım.
Takımımın taraftarı olmaktan gurur duyarım.
Yakın çevrem başka takımları desteklese de takımıma olan
sadakatimden asla vazgeçmem.
Kendimi takımımın sadık bir taraftarı olarak görüyorum.
Hiçbir şey takımıma olan sadakatimi değiştiremez.
Bağlılık
Takımım hakkındaki inançlarımı değiştirmek zordur.
Takımım benim desteğimi hak ediyor.
Kendimi takımımın bir parçası olarak görüyorum.
Takımım hakkında konuşurken "onlar" yerine "biz" derim.
Biri takımımı eleştirirse, bunu kendime bir hakaret olarak
algılarım.
Takımımın rakiplerinden nefret ederim.
Takımımın başarısızlığı benim başarısızlığımdır.
Fanatizm Arkadaşlarım benim fanatik bir taraftar olduğumu düşünür.
Kendimi takımımın fanatik bir taraftarı olarak görüyorum.
Medyada takımımı olumsuz eleştiren bir haber/yazı
çıktığında utanç duyarım.
Takımımın ismini ya da sembollerini kullandığım eşyalarda
sergilerim.
Yakın gelecekte takımıma ait daha çok lisanslı ürün satın
Satın Alma Niyeti
(KMO=0,829; Bartlett = almak istiyorum.
Yakın gelecekte takımıma ait lisanslı ürünleri satın alma
3935,685 ; df:6;
olasılığım yüksektir.
p<0,000, Cronbach’s
alpha=0,95; AVE=0,82; Lisanslı ürün kullanmayı arkadaşlarıma öneririm.
CR=0,84)
Lisanslı ürünleri satın alma isteğim yüksektir.
Faktör
Yükleri
0,865
0,855
0,852
Açıklanan
Varyans
17,093
0,700
0,884
0,851
0,832
0,749
0,896
0,894
0,823
0,754
0,706
0,705
33,829
47,743
60,449
0,683
0,752
0,714
70,488
0,694
0,866
0,866
0,860
0,859
0,779
0,731
0,656
0,654
43,034
0,819
0,796
0,776
0,631
0,624
71,358
0,615
0,819
0,937
0,936
0,936
0,911
86,510
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
59
Araştırmanın amacına uygun şekilde, çalışma iki aşamalı olarak
gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada, AFA ile elde edilen faktörlerden oluşan ölçüm
modeline, birinci düzey doğrulayıcı faktör analizi (DFA) uygulanarak, ölçeklerin
yapısal geçerlilikleri LISREL 8.80 (Jöreskog ve Sörbom, 1996) programı
kullanılarak incelenmiştir. İkinci aşamada ise ölçme modelinde yer alan ve “örtük
değişkenler” olarak ifade edilen takımla özdeşleşme, lisanslı ürünlerin algılanan
değeri ve satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi oluşturan hipotezleri test etmek için
bir yapısal eşitlik modeli olan “En Yüksek Olabilirlik (Maksimum Likelihood)
Metodu” kullanılmıştır.
Doğrulayıcı faktör analizi, açıklayıcı faktör analizi sonucu elde edilen faktörler ve
faktör skorları kullanılarak, yapılmıştır. Analiz sonucunda, takımla özdeşleşme
ölçeği için uyum indeks değerleri GFI=0,99; AGFI=0,96; CFI=0,95;
RMSEA=0,052; χ2=52,12; χ2/df=3,47; lisanslı ürünlerin algılanan değer ölçeği için
uyum indeks değerleri GFI=0,97; AGFI=0,92; CFI=0,93; RMSEA=0,071;
χ2=64,48; χ2/df=4,2 olarak bulunmuştur. Takımla özdeşleşme ölçeği için R2
değerleri 0,49 ile 0,90, t değerleri 22,64 ile 33,12 (p<0,05) arasında değişirken;
lisanslı ürünlerin algılanan değer ölçeği için R2 değerleri 0,13 ile 0,66, t değerleri
4,83 ile 18,12 (p<0,05) arasında değişmektedir.
4.3. Üç Büyük Futbol Takımı Taraftarlarının Takımla Özdeşleşme, Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri ile Satın Alma Niyeti Arasındaki İlişki Yönünden
İncelenmesi
Doğrulayıcı faktör analizi üç büyük takımın örneklemine ait veri seti için ayrı ayrı
yapıldığında Tablo 3’de görüldüğü gibi; Beşiktaş için “Lisanslı ürünlerin algılanan
değeri” faktörünü en iyi açıklayan alt boyutlar “kişisel tarih” (R2=0,51) ve “sosyal
onay” (R2=0,47)’dır. Bu sonuçlara göre, Beşiktaşlı taraftarlar lisanslı ürünlerin
koleksiyonunu yaptıklarını, hatıra olarak veya özel bir olayı ya da yeteneklerini,
hedeflerini ve başarılarını hatırlattığı için satın aldıklarını belirtmişlerdir.
Fenerbahçe için “lisanslı ürünlerin algılanan değeri” faktörünü en iyi açıklayan
boyutlar “fiyat/kalite” (R2=0,48) ve “sosyal onay” (R2=0,43)’dır. Buna göre,
taraftarların Fenerbahçe’nin lisanslı ürünlerinin kalitesine güvendikleri, fiyatına
göre iyi kalite sunduğuna inandıkları ve ürün özelliklerini beğendikleri için satın
aldıkları belirlenmiştir. Galatasaray için; “lisanslı ürünlerin algılanan değeri”
faktörünü en iyi açıklayan boyut “kaçış/uzaklaşma” (R2=0,72)’dır. Galatasaraylı
taraftarların bu lisanslı ürünleri, onlara günlük hayattan uzaklaşma hissi verdiği ve
diğer taraftarlarla daha çok şey paylaşabilmek amacıyla, yaşamlarına eğlence,
zevk, rahatlama hissi kattığı için satın aldıkları yönündeki ifadeleri bu bulguları
desteklemektedir. Taraftarların lisanslı ürünlerden algıladıkları değerler
incelendiğinde, ağırlıklı olarak sembolik perspektifte sosyal veya duygusal
değerlerin daha iyi açıkladığı görülmektedir. Bu bulgu, Kwon ve Armstrong
(2006)’un çalışma sonuçlarını desteklemektedir. Beşiktaş ve Galatasaray
taraftarları için “Takımla özdeşleşme” faktörünü en iyi açıklayan boyut “bağlılık”
(R2=0,89), (R2=0,83); Fenerbahçe taraftarlar için “fanatizm” (R2=0,81) olduğu
belirlenmiştir.
60
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Tablo 3. Üç Büyük Futbol Takımı Taraftarlarına Yönelik Yapılan
Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları
Beşiktaş
Reg.
t-değeri Katsa- R2
yıları
Sosyal Onay->Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
Fiyat/Kalite -> Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
İlişkisel Değer-> Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
Kişisel Tarih -> Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
Kaçış/uzaklaşma->Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
Bağlılık-> Takımla
Özdeşleşme
Fanatizm -> Takımla
Özdeşleşme
Fenerbahçe
Reg.
t-değeri Katsa- R2
yıları
Galatasaray
Reg.
tKatsa- R2
değeri
yıları
17,07
0,68
0,47
9,90
0,66
0,43 11,78
0,51
0,26
17,88
0,66
0,43
9,99
0,69
0,48
5,29
0,36
0,13
17,21
0,63
0,39
8,83
0,56
0,31
3,55
0,33
0,11
18,54
0,72
0,51
8,67
0,55
0,30
5,05
0,34
0,12
15,64
0,57
0,32
8,47
0,53
0,28
8,44
0,85
0,72
33,71
0,95
0,89
17,71
0,89
0,80 18,91
0,91
0,83
35,48
0,91
0,83
17,61
0,90
0,81 19,70
0,88
0,78
Hipotezleri test etmek amacıyla yapısal eşitlik modeli kullanılmıştır. Tablo 4’de
görüldüğü gibi, yapılan analize göre, I. Modelde takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin
algılanan değeri arasında (β=0,62; t = 14,09; p < 0,05) ve lisanslı ürünlerin algılanan
değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (β=0,41; t =
7,08;p<0,05) varken, takımla özdeşleşme ile satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi
inceleyen path katsayısı (β=0,03) ile t değeri (t= 0,63) anlamlı çıkmamıştır. Modelde
uyum iyiliği istatistiklerinden en yaygın kullanılanları Goodness of Fit Index (GFI)’nin
Adjusted Goodness of Fit Index (AGFI)’nin ve Comparative Fit Index (CFI)’nin
0,90’dan büyük olması, kabul edilebilir bir uyum iyiliği değerine işaret etmektedir
(Şimşek, 2007: 14). Hair, Anderson, Tatham ve Black(1998)’e göre, χ2/df değerinin 2 ile
5 arasında olması modelin kabul edilebilir uygunluğunu göstermektedir. Hu ve Bentler
(1999) ise RMSEA değerinin 0,06 ile 0,08 arasında olmasının kabul edilebilir uyuma
işaret ettiğini belirtmektedir. Bu modelin uyum iyiliği istatistikleri GFI=0,88;
AGFI=0,81; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2= 675,46; χ2/df=4,8 olarak bulunmuştur. Bu
anlamlı olmayan ilişki modelden çıkarılarak, modeldeki uyum iyilik değerlerini
yükseltmek amacıyla analiz tekrar gerçekleştirilmiştir. Buna göre, Model II’de takımla
özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,62; t = 14,24; p < 0,05)
ve lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasındaki ilişki (β=0,44;
t=9,97; p < 0,05) olduğu belirlenmiştir. Bu modelin uyum iyiliği istatistikleri GFI=0,90;
AGFI=0,84; CFI=0,87; RMSEA=0,071; χ2=679,09; χ2/df=4,2 olarak tespit edilmiştir.
Tablo 4. Yapısal Eşitlik Modellemesi Analiz Sonuçları
I.
Model
Reg.
t-değeri
Sonuç
Katsayıları
Takımla Özdeşleşme-> Lisanslı
Ürünlerin Algılanan Değeri
Lisanslı Ürünlerin Algılanan
Değeri-> Satınalma Niyeti
Takımla Özdeşleşme ->Satın
Alma Niyeti
Modelin Uyum İyiliği
II.
Model
Reg.
t-değeri
Sonuç
Katsayıları
14,09
0,62
Desteklendi
14,24
0,62
Desteklendi
7,08
0,41
Desteklendi
9,97
0,44
Desteklendi
0,63
0,03
Desteklenmedi
-
-
-
GFI=0,88; AGFI=0,81; CFI=0,87;
RMSEA=0,071;
χ2= 675,46; χ2/df=4,8
GFI=0,90; AGFI=0,84;
CFI=0,87; RMSEA=0,071;
χ2=679,09; χ2/df=4,2
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
61
Bu sonuçlara göre, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürünlerin algılanan değerine olan
etkisini inceleyen Hipotez 1 ile lisanslı ürünlerin algılanan değerinin, satın alma niyetine
olan etkisini inceleyen Hipotez 2 desteklenmiştir. Ancak takımla özdeşleşmenin lisanslı
ürünlerin satın alma niyetine olan etkisini inceleyen path katsayısı ile t değeri anlamlı
çıkmadığı için Hipotez 3 desteklenmemiştir. Bu sonuçlara göre, takımla özdeşleşme ile
lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında korelasyon (r=0,39) olduğu, diğer yandan
lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında da korelasyon (r=0,19)
olduğu tespit edilmiştir. Baron ve Kenny (1986: 1176-1177), Şimşek (2007: 23) göre
modelde, eğer bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki doğrudan etkisi
tamamen ortadan kalkar ve bağımsız değişkenin bağımlı değişkene etkisi aracı değişken
üzerinden dolaylı olarak gerçekleşirse bu durumda “tam aracılık etkisi” söz konusu
olacaktır. Bu bakımdan takımla özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin satın alma niyeti
arasında algılanan değerin tam aracılık etkisi gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda,
takımla özdeşleşmenin satın alma niyeti üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı, ancak
algılanan değer yoluyla dolaylı bir etkisinin olduğu belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu
sonuçlar takımla özdeşleşmeye kıyasla lisanslı ürünlerin algılanan değerinin, lisanslı
ürünleri satın alma niyeti üzerinde çok daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Spor takımlarının ve lisanslı ürün mağazalarının sadece takımla özdeşleşme düzeyini
arttırmaya yönelik strateji geliştirmelerinin tek başına yeterli olamayacağı, lisanslı
ürünlerin algılanan değerinin arttırılmasına yönelik olarak da çalışılması gerektiği ifade
edilebilir. Bu bakımdan lisanslı ürünlerin satın alma niyetini açıklarken, ürünlerin
algılanan değerlerinin de dikkate alınması ve bu şekilde düşünülmesi gerekmektedir.
Çalışmanın modeli, her bir takım taraftarı için Model II temel alınarak yapısal eşitlik
modellemesi yolu ile ayrı ayrı analiz edilmiştir. Analiz sonuçları Tablo 5’de
gösterilmiştir. Beşiktaş taraftarı dikkate alınarak yapılan analiz sonuçlarına göre, takımla
özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,67; t =16,86; p < 0,05) ve
lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki (β=0,37; t=6,06; p < 0,05) olduğu belirlenmiştir. Fenerbahçe için, takımla
özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,54; t=8,14; p < 0,05) ve
lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki (β=0,45; t=12,45; p<0,05) olduğu tespit edilmiştir. Galatasaray için, takımla
özdeşleşme ile lisanslı ürünlerin algılanan değeri arasında (β=0,84; t=8,08; p<0,05) ve
lisanslı ürünlerin algılanan değeri ile satın alma niyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki (β=0,24; t =13,73; p < 0,05) olduğu saptanmıştır.
Sonuçlar incelendiğinde, takımla özdeşleşmenin lisanslı ürünlerin algılanan değerine
olan etkisinin, lisanslı ürünlerin algılanan değerinin satın alma niyetine olan etkisine göre
çok daha güçlü olduğu görülmektedir. Sonuçların, Kwon ve diğerleri (2007) tarafından
yapılan çalışmayı desteklemektedir. Lisanslı ürünlere yönelik değerin algılanmasında,
taraftarın takımla özdeşleşme düzeyinin etkili olduğu belirlendiğinden, çalışmanın bu
bulgusuyla literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bakımdan takımla
özdeşleşmenin tek başına lisanslı ürün satın alma niyeti açıklamada yeterli olmadığı
görülmektedir. Lisanslı ürün satışlarını etkilemesi beklenen bir diğer unsur da takımların
kazandıkları başarılardır. Takımların o yıl içinde elde ettikleri başarılar taraftarların satın
alma niyetini etkilemektedir. Bu bakımdan bir sonraki çalışmada modele, takımın başarı
düzeyi de eklenebilir.
62
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Tablo 5. Üç Büyük Futbol Takımı İçin Yapısal Eşitlik Modellemesi
Analiz Sonuçları
tdeğeri
Takımla Özdeşleşme->
Lisanslı Ürünlerin
Algılanan Değeri
Lisanslı Ürünlerin
Algılanan Değeri->
Satınalma Niyeti
Takımla Özdeşleşme >Satın alma Niyeti
Modelin Uyum İyiliği
Beşiktaş
Reg.
R2
Katsayı
tdeğeri
Fenerbahçe
Reg.
R2
Katsayı
tdeğeri
Galatasaray
Reg.
R2
Katsayı
16,86
0,67
0,44
8,14
0,54
0,29
8,08
0,84
0,71
6,06
0,37
0,14
12,45
0,45
0,20
13,73
0,24
0,12
-
-
-
-
-
-
-
-
-
GFI=0,91;
AGFI=0,90;
CFI=0,94;
RMSEA=0,063;
χ2=65,55; χ2/df=3,45
GFI=0,90;
AGFI=0,85;
CFI=0,87;
RMSEA=0,071;
χ2=75,61; χ2/df= 3,9
GFI=0,90;
AGFI=0,89;
CFI=0,91;
RMSEA=0,042;
χ2=53,36; χ2/df= 2,80
Çalışma sonuçları, taraftarların takımlarıyla özdeşleşme düzeyleri ne kadar yüksek
olursa olsun, bunun doğrudan lisanslı ürünleri satın alma niyetine yansımadığını
göstermektedir. Ayrıca, taraftarlar tuttukları takıma maddi destek sağlamak amacıyla
da lisanslı ürünler satın alırken, bu çalışmada böyle bir bulguya rastlanmamıştır.
Taraftarların lisanslı ürün satın alma niyetini etkileyen bir diğer belirleyici faktör
olarak gelir düşünüldüğünde, ankete katılan tüketicilerin büyük bir kısmının aylık
ortalama gelir düzeyinin düşük olması da bu sonuçların elde edilmesini
desteklemektedir. Son 1 yıl içinde tüketicinin bütçesinin çok azını lisanslı ürünlere
ayırdığı görülmektedir. Bu bakımdan, taraftarların takıma olan aidiyeti ne kadar
yüksek olursa olsun, aidiyetinin doğrudan satın alma niyetine dönüşemediği
düşünülmektedir. Bu durum, lisanslı ürünlerin fiyatlarının da yüksek olmasından
kaynaklanabilir. Kwon, ve diğerleri (2007), üniversite öğrencilerinin takımlarına
aidiyetlikleri yüksek düzeyde olsa bile, tuttukları takımın lisanslı ürünlerini satın
alıp/almama kararlarını fiyat duyarlılık seviyelerine göre verebileceklerini
belirtmişlerdir. Diğer yandan, taraftarlar takımlarının ürünlerini satın alırken lisanslı
olmasına dikkat etmeksizin, bu ürünleri taklit yoluyla üreten sokak satıcılarını, bir
diğer deyişle korsan üreticileri de tercih edebilmektedirler. Bu bakımdan, taraftarların
lisanslı ürünleri satın alarak, takımlarına maddi destek sağlayacakları yönündeki bir
bilinçlendirilmeye de ihtiyaçları olduğu düşünülmektedir.
Gençer, Kiremitci, Aycan, Demiray ve Unutmaz (2012), farklı futbol takımlarını
destekleyen taraftarların farklı özelliklere sahip kitlelerden oluştuklarını göz önünde
bulundurarak farklı güdülerle davranış gösterebileceklerini ve buna bağlı olarak
taraftarların bağlılık noktalarının da farklılaşabileceğini belirtmişlerdir (James ve Ross,
2004; Wann, Grieve, Waddill, Martin, 2008). Çalışmada, üç büyük futbol takımı
arasında tüketicilerin lisanslı ürünlere atfettikleri algılanan değerlerin farklı olduğu
görülmektedir. Bu sebepten dolayı çalışmanın, taraftarlar açısından lisanslı futbol
ürünlerinin algılanan değerlerinde öne çıkan boyutları dikkate alarak her takım için
farklı pazarlama stratejilerinin belirlenmesine katkı sağlaması beklenmektedir.
5. Sonuç ve Öneriler
Gelişen futbol pazarında kulüpler, daha fazla rekabet edebilmek için sahip oldukları
gelir kaynaklarını arttırmak zorundadırlar. Dolayısıyla futbol kulüpleri, mevcut ve
potansiyel taraftarlarının ve seyircilerinin ilgisini çekecek özelliklere sahip değerler
yaratarak mümkün olan en çok sayıda taraftara ulaşmaya çalışmalıdırlar (Gençer ve
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
63
Aycan, 2008: 773). Bu bakımdan, futbol kulüplerinin taraftarlar için değer yaratıcı
faaliyetler geliştirmeleri gerekmektedir (Erdoğan, 2008). Bu nedenle, etkin bir
pazarlama çabasının başlangıç noktasının, “hedef tüketici grubu olan taraftarların
kulüplerine yönelik ilgi düzeylerinin ve lisanslı spor ürünlerini tüketim nedenlerinin
belirlenmesi” olması gerekmektedir. Spor taraftarlarının niteliklerini, davranış
nedenlerini anlamak, kulüpler ve pazarlama alanında çalışan uygulamacılar için son
derece önemlidir. Ülkemizde, genelde spor pazarlaması alanında takımlara ait lisanslı
ürünlere yönelik yapılan çalışmaların sınırlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda,
bu çalışmanın literatüre çeşitli açılardan katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Çalışmada, taraftarların lisanslı ürün satın alma niyetini etkileyen unsurlardan olan
takımla özdeşleşme ile ürünlerin algılanan değerleri araştırılmıştır. Türkiye’de bu
konuda çalışma yapmış olan Torlak ve diğerleri (2014) çalışmalarında, taraftarların
destekledikleri takımların ürünlerine yönelik kalite algıları değerlendirilmiş, ürüne
ilişkin diğer değer algısı değişkenlerine yer verilmemiştir. Bu bakımdan bu çalışma,
ilgili alandaki boşluğu doldurarak, sadece kalite algısını değil, lisanslı ürünlerin
literatürde yer alan algılanan değer bileşenlerini de bir bütün olarak inceleyerek
çalışmaya dahil etmiştir.
Araştırmada ihtimalsiz - kolayda örnekleme yöntemi kullanılmış olmasından dolayı
çalışma sonuçlarında genelleme yapılamamaktadır. Yapılan analiz sonuçlarına göre,
lisanslı ürünlerin algılan değer faktörünü en iyi açıklayan boyutların futbol takımına
göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Bu sonuçlara göre, Fenerbahçe taraftarlarının
fiyat/kalite dengesi boyutu ile Beşiktaş taraftarlarının “kişisel tarih” boyutuna önem
verdikleri görülmektedir. Bu iki boyuttan fiyat/kalite dengesi boyutunun algılanan
ürün özelliklerine ilişkin olarak fonksiyonel/faydaya ilişkin boyutla ilişkili olduğu,
“kişisel tarih” boyutunun ise algılanan ürün özelliklerinden sembolik boyutta yer aldığı
ifade edilebilir. Fenerbahçeli taraftarın lisanslı ürünleri satın alma kararını, ürünlerin
faydasına ilişkin kalite beklentilerine göre verdikleri belirlenmiştir. Beşiktaş
taraftarının ise lisanslı ürünleri, hatıra değeri olarak ürünlerin koleksiyonunu yaptığı,
belirli spor etkinliğini, belirli bir futbol karşılaşmasını hatırlattığı için kişinin geçmiş
anlatısının bir parçası olması nedeniyle satın aldığı görülmektedir. Galatasaray takımı
için algılanan değer boyutlarından tüketici değerleri içerisinde yer alan sosyal boyutun
ön planda yer aldığı görülmektedir. Bu bakımdan Galatasaray taraftarları bu ürünleri
satın alarak günlük hayattan kaçmak, uzaklaşmak, diğer taraftarlarla daha çok şey
paylaşabilmek amacı taşımaktadırlar. Bu ürünlere sahip olmanın onlara eğlence, zevk,
özgürlük, bağımsızlık, rahatlama hissi verdiği belirlenmiştir. Bu açıdan, Beşiktaş ve
Galatasaray taraftarları için spor kulübü ile aralarında geliştirmiş oldukları duygusal
bağların Fenerbahçe taraftarına göre satın alma kararını verirken daha belirleyici
olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Sonuçlara göre, Fenerbahçe’nin lisanslı ürünlerden
daha fazla gelir elde edebilmesi -daha yüksek satış miktarlarına ulaşabilmesi- için
lisanslı ürünlerini fiyat/kalite dengesini gözetecek şekilde ürettirmesi gerekirken, diğer
iki takımın ise taraftarı ile duygusal bağları geliştirmeye yönelik pazarlama stratejileri
uygulamalarının daha faydalı olacağı düşünülmektedir.
Takımla özdeşleşme faktörünü en iyi açıklayan; Beşiktaş ve Galatasaray
taraftarlarında “bağlılık” boyutu iken, Fenerbahçe için “fanatizm” boyutudur. Bağlılık
boyutu yüksek olan taraftarların, takımın taraftarı olmaktan gurur duyduklarını,
kendilerini sadık bir taraftar olarak gördüklerini, sadakatlerinden asla
vazgeçmeyeceklerini, takımlarına olan inançlarının değişmesinin zor olduğunu,
kendilerini takımlarının bir parçası olarak gördüklerini, takımları hakkında konuşurken
“biz” kelimesini kullandıklarını belirtmişlerdir. Fanatizm boyutu yüksek olan
taraftarlar ise takımlarının rakiplerinden nefret ettiklerini, takımlarının başarısızlığını
64
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
kendi başarısızlıkları olarak gördüklerini, kendilerini fanatik bir taraftar olarak
değerlendirdiklerini, biri takımlarını eleştirirse bunu kendilerine hakaret olarak
algıladıklarını, takımlarının ismini veya sembollerini kullandıkları eşyalarda
sergilediklerini ve medyada takımları hakkında çıkan olumsuz eleştirilere karşı
kızgınlık duyduklarını belirtmişlerdir.
Takımla özdeşleşme düzeyi, lisanslı ürün algılan değeri ile lisanslı ürün satın alma
niyeti arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışmada, takımla özdeşleşme düzeyinin satın
alma niyetini doğrudan etkilemediği, lisanslı ürünlerin algılanan değerinin bu ilişkide
aracı bir değişken olarak dikkate alınması gerektiği ortaya konmuştur. Bu doğrultuda,
bu çalışmanın üç büyük futbol takımının en önemli gelir kaynaklarından biri olan
lisanslı ürünlerin satışlarının arttırılmasında uygulayabilecekleri stratejilere yönelik
bakış açısı kazanmalarında katkı sağlayacağı beklenmektedir. Dolayısıyla, spor
kulüplerinin ve lisanslı ürün üreten işletmelerin, takım bazında farklı satın alma
algılarını ön plana çıkarıcı uygulamalar yaparak, taraftarların takımlarına duydukları
bağlılıklarını ve fanatizm düzeylerini, bir anlamda bu değerlerle birleştirerek satın
alma niyetine dönüştürebilecekleri düşünülmektedir.
Futbol takımlarının sürdürülebilir birer marka olabilmeleri ve gelirlerini
arttırabilmeleri için kendilerine bağlı bir taraftar kitlesi yaratmaları gerekmektedir.
Futbol takımı yönetenler, taraftarların, spor takımları ve müsabakalarına ilişkin
uzmanlığını arttırmak amacıyla farklı medya kanalları (e-posta, sosyal medya ve
bloglar) ile bilgi sunarak, lisanslı ürün tüketiminin arttırılmasını sağlayabilecektir.
Taraftarların takımıyla kendisini ne kadar iyi ifade ettiğine yönelik geliştirilecek her
türlü strateji, takıma ait lisanslı ürün satın alma niyetini etkilemektedir. Taraftarıyla
özdeşleşmiş, onlarla etkin ve interaktif iletişim kurabileceği bir platformu yaratabilen
takımlar, taraftarlarıyla bağlarını güçlendireceklerdir. Kulüp başkanı, teknik direktör
ya da diğer yetkililer ile taraftar arasında elektronik ortamda sohbet yapma imkanı
sağlanması ya da takıma olan aidiyet duygusunu tetiklemek adına taraftarın
katılabileceği organizasyonlar düzenlenmesi, sözü edilen interaktif iletişim
uygulamalarına örnek olabilir. Ayrıca, çalışma kapsamında fiyat duyarlılığının yüksek
olduğu ve taraftarların lisanslı ürünleri satın alarak, takımlarına maddi destek
sağlayacakları yönünde bilinçlendirilmeye de ihtiyaçları olduğu düşünülmektedir.
Araştırmada önerilen model ve modelin boyutları arasındaki ilişkiler temel alınarak,
lisanslı ürün sahibi diğer büyük futbol kulüpleri de modele dahil edilerek, gelecekte
daha geniş bir çalışma yapılması düşünülebilir. Taraftarların lisanslı ürün satın alma
niyetlerini etkileyen diğer belirleyici unsurları ortaya çıkarmak amacıyla, nitel bir
araştırma tasarımı içerisinde, üç takımın taraftarları ile derinlemesine görüşmeler ve
odak grup çalışmaları yapılarak bu çalışma detaylandırılıp zenginleştirilebilir. Ayrıca,
lisanslı ürünler temelinde farklı bir araştırma alanı olarak, takımlara sponsor olan
firmaların ürünlerine yönelik tüketici tercihleri ya da algıları da incelenebilir.
6. Referanslar
Ahn, T., Suh Y. I., Lee, J. K. ve Pedersen, P. M. (2012). Sport fans and their teams’ redesigned
logos: an examination of the moderating effect of team identification on attitude and
purchase intention of team-logoed merchandise. Journal of Sport Management, 26, 11-23.
Apostolopoulou, A., Papadimitriou, D. ve Damtsiou, V. (2010). Meanings and functions in
olympic consumption: A study of the Athens 2004 olympic licensed products. European
Sport Management Quarterly, 10(4), 485-507.
Lisanslı Spor Ürünlerinin Algılanan Değer Bileşenlerinin Satın Alma Niyeti …
65
Aycan, A., Polat, E. ve Uçan, Y. (2009). Takım özdeşleşme düzeyi ile profesyonel futbol
müsabakalarına seyirci olarak katılım kararını etkileyen değişkenler arasındaki ilişkinin
incelenmesi. Spormetre Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 7(4), 169-174.
Baron, R. M. ve Kenny, D. A. (1986). The moderator-mediator mariable distinction in social
psychological research: conceptual, strategic, and statistical considerations. Journal of
Personality and Social Psychology, 51(6), 1173-1182.
Brown, N. A., Devlin, M. B. ve Billings, A. C. (2013). Fan identification gone extreme: sports
communication variables between fans and sport in the ultimate fighting championship.
International Journal of Sport Communication, 6(1), 19-32.
Erdoğan, İ. (2008). Futbol ve futbolu inceleme üzerine. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 26.
1-58.
Fisher, R. J. ve Wakefield, K. (1998). Factors leading to group identification: a field study of
winners and loser. Psychology and Marketing, 15. 23-40.
Gençer R. T., Kiremitci, O., Aycan A., Demiray E. ve Unutmaz V. (2012). Profesyonel futbol
takımı seyircilerinin spor tüketimine yönelik güdüleri ve bağlılık noktaları arasındaki ilişki.
Ege Akademik Bakış, 12(Özel Sayı), 41-53.
Gençer, R. T. ve Aycan, A. (2008). Seyircilerin profesyonel futbol müsabakalarına katılım
kararını etkileyen değişkenler üzerine bir inceleme. Ege Akademik Bakış, 8(2), 771-783.
Gwinner, K. ve Swanson, S. R. (2003). A model of fan identification: antecedents and
sponsorship outcomes. Journal of Services Marketing, 17(3), 275-294.
Hair, J., Anderson, R., Tatham, ve Black, W. (1998). Multivariate data analysis with readings
(5th ed.), Upper Saddle River, NJ: Prentice- Hall.
Hinckley, S. (2004). Team apparel contracts: licensing can help maximize benefits. Athletic
Administration, 39. 57.
Hu, L. T. ve Bentler, P. M. (1999). Cutoff criteria for fit indices in covariance structure analysis.
Structural Equation Modelling, 6 (1), 1-55.
James, J. D. ve Ross, S. D. (2004). Comparing sport consumer motivation across multiple sport.
Sport Marketing Quarterly, 13(1), 17-25.
Jöreskog, K. ve Sörbom, D. (1996). Lisrel 8: users’ reference guide. Chicago, IL: Scientific
Software International, Inc.
Kamuyu Aydınlatma Platformu. (2015). Erişim adresi http://www.kap.gov.tr
Kim, Y. ve Kim, S. (2009). The relationships between team attributes, team identification and
sponsor image. International Journal of Sports Marketing & Sponsorship, 10(3), 215-229.
Kim, Y. K. ve Trail, G. (2011). A conceptual framework for understanding relationships
between sport consumers and sport organizations: A relationship quality approach. Journal
of Sport Management, 25(1), 57-69.
Kolah, A. (2005). Maximizing revenue from licensing and merchandising, London: Sport
Business Group.
Kuburlu, C. (2013). Havada büyük derbi. Erişim adresi http://www.hurriyet.com.tr/
ekonomi/22798176.asp
Kwak, D. H. ve Kang, J. H. (2009). Symbolic purchase in sport: The roles of self-image
congruence and perceived quality. Management Decision, 47(1), 85-99.
Kwon, H. H., Trail, G. ve James, J. D. (2007). The mediating role of perceived value: Team
identification and purchase intention of team-licensed apparel. Journal of Sport
Management, 21(4), 540-554.
Kwon, H. H. ve Armstrong, K. L. (2006). Impulse purchases of sport team licensed
merchandise: What matters?. Journal of Sport Management, 20, 101-119.
Kwon, H. H. ve Trail, G. T. (2003). A reexamination of the construct and concurrent validity of
the psychological commitment to team scale. Sport Marketing Quarterly, 12(2): 88-93.
Lee D., Trail, G. T., Kwon, H. H. ve Anderson, F. (2011). Consumer values versus perceived
product attributes: Relationships among items from the MVS, PRS, and PERVAL scales.
Sport Management Review, 14(1), 89–101.
Lee, D. ve Trail, G. T. (2012). Confirmatory analysis of the athletic team merchandise model.
Measurement in Physical Education and Exercise Science, 16(2).101-118.
Lee, D. ve Trail, G. (2011). A theoretical model of team-licensed merchandise purchasing
(TLMP). ICHPER-SD Journal of Research, 6(1), 62-67.
66
İpek KAZANÇOĞLU, Miray BAYBARS
Lee, S., Shin, H., Park, J. J. ve Kwon, O. R. (2010). A brand loyalty model utilizing team
identification and customer satisfaction in the licensed sports product industry. Journal of
Research International Council for Health, Physical Education, Recreation, Sport, &
Dance, 5(1), 60-67.
Madrigal, R. (2001). Social identity effects in a belief-attitude intentions hierarchy: implications
for corporate sponsorship. Psychology & Marketing, 18(2),145−165.
Madrigal, R. ve Chen, J. (2008). Moderating and mediating effects of team identification in
regard to causal attributions and summary judgments following a game outcome. Journal of
Sport Management, 22, 717-733.
Mahony, D. F. ve Howard, D. R. (1998). The impact of attitudes on the behavioral intentions of
sport spectators. International Sports Journal, 2(2), 96-110.
Orçun, Ç. ve Demirtaş, M. C. (2015). Gelişen futbol ekonomisinde taraftarların kulüp
değerlerine olan bakış açıları: Bucaspor örneği. Optimum Ekonomi ve Yönetim Bilimleri
Dergisi, 2(1), 113-126.
Parker, H. M. (2007). The effect of negative sponsor information and team response on
identification levels and consumer attitudes. (Doktora tezi). Erişim adresi
https://etd.ohiolink.edu/!etd.send_file?accession=osu1180025349&disposition=inline
Schimmel, K. S., Harrington, C. L. ve Bielby, D. D. (2007). Keep your fans to yourself: The
disjuncture between sport studies' and pop culture studies' perspectives on fandom. Sport in
Society: Cultures, Commerce, Media, Politics, 10(4). 580-600.
Shank, M. D. (2005). Sports marketing. International Edition (3rd ed.). Upper Saddle River,
New Jersey: Pearson Education
Sierra, J. J., Taute, H. A. ve Heiser, R. S. (2012). Explaining NFL fans’ purchase intentions for
revered and reviled teams: A dual-process perspective. Journal of Retailing and Consumer
Services, 19(3), 332-342.
Sutton, W. A., McDonald, M. A., Milne, G. R. ve Cimperman, J. (1997). Creating and fostering
fan identification in professional sports. Sport Marketing Quarterly, 6(1), 15-22.
Şimşek, Ö. F. (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş. Ankara: Ekinoks Yayıncılık.
Talimciler, A. (2008). Futbol değil iş: Endüstriyel futbol. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi,
26, 89-114.
Torlak, Ö., Özkara, B. Y. ve Doğan, V. (2014). Taraftarların takımlarla özdeşleşme
düzeylerinin, takımların lisanslı ürünlerine yönelik kalite algısı ve satın alma niyetine etkisi.
Ege Akademik Bakış, 14(1), 73-81.
Trail, G. T., Anderson, D. F. ve Fink, J. S. (2005). Consumer satisfaction and identity theory: A
model of sport spectator conative loyalty. Sport Marketing Quarterly, 14(2): 98-112.
Underwood, R., Bond, E. ve Baer, R., (2001). Building service brands via social identity:
Lessons from the sports marketplace. Journal of Marketing Theory and Practice, 9(Winter),
1-13.
Wakefield, K. L. (1995). The pervasive effects of social influence on sporting event attendance.
Journal of Sport and Social Issues, 19(4), 335-351.
Wang, R. T., Zhang, J. J. ve Yosuke, T. (2011). Examining fan motives and loyalty for the
Chinese professional baseball league of Taiwan. Sport Management Review, 14(4):347-360.
Wann, D. L. (2006). Understanding the positive social psychological benefits of sport team
identification: The team identification, social psychological health model. Group Dynamics:
Theory, Research, and Practice, 10(4), 272-296.
Wann, D. L., Grieve, F. G., Waddill, P. J. ve Martin, J. (2008). Use of retroactive pessimism as a
method of coping with identity threat: the impact of group identification. Group Processes
and Intergroup Relations, 11(4), 439-450.
Wann, D., Walker, R., Cygan, J., Kawase, I. ve Ryan, J. (2005). Further replication of the
relationship between team identification and social psychological well-being: examining
non-classroom settings. North American Journal of Pyschology, 7(3), 361-366.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 67-81
FAALİYET TABANLI MALİYET SİSTEMİ İLE DOĞRU
MALİYETLENDİRME ARAÇLARI: OTOMOTİV
SEKTÖRÜNDE BİR UYGULAMA
INSTRUMENTS OF RIGHT COSTS WITH ACTIVITY BASED COSTING
SYSTEM: AN APPLICATION IN AUTOMOTIVE SECTOR
Aynur GÜRSOY(1), Orçun YÖNTEM(2), Fatma Serab ONURSAL(3)
(1, 2)
Toyotetsu Otomotiv Parçaları Sanayi ve Ticaret A.Ş.
İstanbul Ticaret Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu
(1) [email protected], (2) [email protected], (3) [email protected]
Geliş/Received: 02-09-2015, Kabul/Accepted: 02-01-2016
(3)
ÖZ: Geleneksel maliyet sistemi ile yapılan hesaplamaların etkin ve reel olmaması
işletmeleri çağdaş maliyetlendirme sistemlerini araştırmaya ve uygulamaya
yönlendirmiştir. Bu çalışmada, faaliyet tabanlı maliyet (FTM) sisteminin, otomotiv
sektöründeki bir işletmede uygulanmasına yer verilmiştir. Çalışmanın amacı,
işletmenin nihai zararını engelleyebilmek ve doğru maliyetlendirme yapabilmek için
hangi süreçlerde hangi araçlardan yararlanacağını tespit etmek ve FTM’nin
geleneksel maliyet yöntemi ile arasındaki farkı ortaya koymaktır. Uygulama
sonucunda FTM yöntemine göre hesaplanan ürün maliyetleri ile geleneksel maliyet
yöntemlerine göre hesaplanan ürün maliyetleri karşılaştırılarak, farklılıklar ortaya
konulmuş ve yapılan çalışma ile ürün maliyetleri daha doğru hesaplanarak daha
yüksek kazanç elde edilebilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi, Geleneksel Maliyet Sistemi,
Maliyet Etkenleri
ABSTRACT: Ineffective and unrealistic cost calculations of traditional costing
systems led the businesses to the search and application of modern costing systems.
This study includes an application of activity based costing (ABC) method in a
company operating in automotive industry. The purpose of the study is to determine
the instruments that should be utilized under different costing systems to avoid
losses and to ensure the accuracy of the costing and to introduce the differences
between ABC and traditional costing systems. The results obtained through the
comparison of ABC and traditional costing system showed that companies may
obtain higher earnings by using more accurate product costing systems.
Keywords: Activity Based Costing System, Traditional Costing System, Cost Effect
JEL Clasification: D24
1. Giriş
Global rekabetin artışıyla birlikte üretim sistemleri de değişmiştir, buna bağlı olarak
işletmeler maliyet sistemlerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu değişim
neticesinde geleneksel maliyet sistemleri işletmeler için yetersiz kalmaktadır.
(Altınbay, 2006: 141). Geleneksel maliyet sistemindeki yetmezlik yeni sistemlerin
ortaya çıkmasına sebep olmuştur, bunlardan biri de Faaliyet Tabanlı Maliyet
yaklaşımıdır. “Maliyet-fiyat-tüketici ilişkisinde doğru fiyatın saptanması için, ortaya
çıkan maliyetlerin hassas bir süreç ile tespit edilerek ürüne yansıtılması
hedeflenmektedir.“ (Çankaya ve Aygün, 2006: 94).
68
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Direkt ilk madde ve direkt işçiliğin mamullere doğrudan yüklenmesi kolaydır; ancak
genel üretim giderleri mamul ile doğrudan ilişkilendirilemediğinden aynı kolaylıkla
mamullere yüklenememektedir. Dağıtım yöntem ve verilerinin en doğru şekilde
seçilmesi gerekmektedir. (Unutkan, 2010: 89). Gerçekçi birim maliyet verilerine
ulaşılmasında, ürün maliyetlerinin doğru bir şekilde hesaplanmasında FTM yöntemi
uygulamasının büyük önemi vardır (Akın, 2004: 122).
Bu çalışmada, Geleneksel ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemleriyle ilgili kavramsal
çerçeve çizildikten sonra bilinen bir işletmedeki problem açıklanacak, problemin
çözümündeki yöntem belirlenecek, neden Faaliyet Tabanlı Maliyet sistemine
geçildiği belirtilecektir. FTM ile yapılan bu uygulamada maliyet yönteminde
yaratılan bir farklılıkla maliyetlendirmede nasıl hataya düşülebileceğinin
farkındalığının yaratılması ve doğru araçların kullanılmamasının işletmeyi nasıl
büyük zarara sokabileceğinin irdelenmesi amaçlanmıştır.
2. Geleneksel ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi Kavramsal
Çerçeve
İş gücü yoğunluğunun üretim maliyetleri içerisindeki payının azalmasıyla birlikte,
geleneksel maliyet sisteminin genel üretim giderlerinin dağılımında yetersiz kaldığı
konusu gündeme gelmeye başlamıştır. Teknolojik gelişmeler neticesinde sabit
yatırım maliyetleri ve kalite faktörü gibi endirekt faaliyetler işgücü maliyetlerine
oranla daha fazla artış göstermeye başlamıştır (Belgin, 2013).
2.1. Geleneksel Maliyet Sistemi
Genellikle, üretimlerini geleneksel üretim ortamlarında gerçekleştiren sanayii
işletmelerinin kullanmakta olduğu maliyet sistemlerine Geleneksel Maliyet
Muhasebesi denmektedir (Çabuk, 2003: 112). Geleneksel maliyet sistemi, genel
üretim giderlerinin ürünlere dağıtılmasında hacim tabanlı dağıtım anahtarlarını
kullanmaktadır. Hacım tabanlı dağıtım anahtarı araçları direkt işçilik saati, makine
saati, satış miktarı gibi belirleyicilerdir. Ancak maliyetlendirmede pek çok ürünün
aldığı payın üretim veya satış miktarı ile doğru orantılı olmadığı görülebilmektedir.
Geleneksel maliyet sisteminde; satış, pazarlama gibi bazı giderler dönem gideri
olarak kabul edilerek ürün maliyetleri kapsamına alınmamakta, bu nedenle karlılık
analizi için doğru bilgiler üretilememektedir (Yıldız, 2008: 103).
Ürünün tasarımı, üretimi, satışı ve teslimi gibi faaliyetlere ilişkin maliyetlerin de bu
sistemi kullanarak doğru ölçümü zor olduğundan Faaliyet Tabanlı Maliyet
Sistemleri problemin çözümüne yönelik yeni bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir.
2.1.1. Geleneksel Maliyet Sisteminin Eksik Yönleri
Geleneksel maliyet sisteminin eksik yönleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
• Direkt işgücü payının toplam maliyet içerisinde azalmasına rağmen genel
üretim giderleri geleneksel maliyet sisteminde büyük oranda işçiliğe göre
dağıtılmaktadır.
• Genel üretim giderleri üretim faaliyetlerine göre ürünlere dağıtıldığından
hangi aşamada sorun olduğunu tespit etmek zordur.
• Hazırlanan maliyet raporları tam olarak gerçeği yansıtmadığından güvenilir
değildir.
• Farklı fonksiyonlar ve benzer faaliyetler arasında ilişki kurmak oldukça
zordur.
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
•
69
Geleneksel maliyet sistemi, değişik departmanlar, farklı fonksiyonlar ile
benzer faaliyetlerin arasındaki ilişkileri genellikle görememektedir
(Altunay, 2007: 31).
2.2. Faaliyet Tabanlı Maliyet (FTM) Sistemi
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi, işletmenin faaliyetlerinden doğan maliyetlerin
doğrudan üretilen ürünlerle ilişkilendirilebildiği bir sistem olarak ortaya çıkmıştır
(Cooper ve Kaplan, 1992: 1).
FTM sisteminin ilk aşaması, kaynakları kullanan faaliyetlere yapılan harcamaların
dağıtımı; ikinci aşaması ise, belirlenen faaliyet maliyetlerinin faaliyetleri kullanan
kaynakların unsurlarına dağıtımıdır (İşgüden, 2008). Bu iki aşama şu sıraya göre
yapılmaktadır:
• Faaliyetler belirlenir,
• Faaliyet merkezleri belirlenir,
• Maliyet etkenleri belirlenir,
• Maliyetler faaliyet merkezlerine aktarılır
• Faaliyet maliyetleri ürünlere yüklenir (Bekçi ve Nergiz, 2011: 120).
M aliyet 1
BİRİNCİ
AŞAM A
İKİNCİ
AŞAM A
M aliyet 2
M aliyet 3
M aliyet Sürücüsü
M aliyet Sürücüsü
Faaliyet 1
Faaliyet 2
Faaliyet 3
M aliyet Sürücüsü
M aliyet Sürücüsü
M aliyet Sürücüsü
M aliyet Sürücüsü
Ürün 1
Ürün 2
Şekil 1. Gider Kategorileri, Faaliyetler ve Ürünler Arasındaki İlişkiler
(Roztocki, Valenzuel, Porter, Monk ve Needy, 2004)
FTM sistemi mamullerle ilgili ayrıntılı ve doğru maliyet bilgisi sağlayarak, maliyet
düşürme, sürekli iyileştirme, katkı sağlamayan faaliyetleri azaltma ve yöneticilere
sorunun nerede olduğunu gösterme konusunda hizmet etmektedir (Büyükşalvarcı,
2006: 160).
2.3. Faaliyet Tabanlı Maliyet ve Geleneksel Maliyet Sistemlerinin
Karşılaştırılması
Geleneksel maliyet sistemlerinde ürün maliyetleri üretim-hacim ilişkisi kurularak
hesaplama yapılırken, modern üretim sistemlerinde hacim tabanlı dağıtım
anahtarlarının kullanımı bu sisteme uygun değildir. Bunun nedeni ise, ürün
maliyetleri içerisinde üretim hacmi ile ilgili olmayan faaliyet maliyetleri ağırlıklı
paya sahiptir (Gersil, 2007: 114).
70
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Geleneksel maliyet sistemi ile faaliyet tabanlı maliyet sistemi arasındaki farklılıklar
Tablo 1’de belirtilmiştir (Unutkan, 2010: 92).
Tablo 1. Geleneksel ve Faaliyete Tabanlı Maliyet Sistemlerinin
Karşılaştırılması (Unutkan, 2010: 92).
Maliyet Yükleme
Ölçüsü
1.Kullanılan
kaynaklar
2.Maliyet havuzları
sayısı
3.Maliyet dağıtım
anahtarlarının sayısı
4.Ürünlerin nasıl
maliyetlendirildiği
Geleneksel Maliyet
Sistemi
Yalnızca üretim
hacmini
etkileyen faktörler
Bir
Bir
Maliyet dağıtım
anahtarlarının
kullanılması
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi
Harekete geçirme sayısı veya üretim siparişleri sayısı
gibi birkaç faktör
Kaynakların kullanımını etkileyen her faktör için bir
adet olmak üzere çok sayıda
Her bir maliyet havuzu için bir adet olmak üzere çok
sayıda
Maliyet dağıtım anahtarı olarak üretim hacminin her
birinin ilgili maliyet havuzu için kullanılması
“Geleneksel üretim süreci, tüketici gereksinimlerini karşılamayan, yanlış
fiyatlandırılmış ürünlere ve önemli miktarda satış ve kar kayıplarına yol açabilen
bir yaklaşımdır.” (Aksoylu ve Dursun, 2011: 360).
3. Literatürdeki Çalışmaların Analizi
FTM, 1980’li yıllarda Cooper ve Kaplan tarafından yapılan ve yayınlanan
çalışmalarla başlamıştır (Belgin, 2013).
Literatür taramasında FTM’nin farklı sektörlerde uygulamalarına rastlanmaktadır.
Çabuk (2003), çalışmasında geleneksel maliyet sistemine alternatif olarak faaliyet
tabanlı maliyet sisteminden, sistemin sağlayacağı yararlardan ve FTM’nin uygulama
adımlarından bahsederek FTM sistemini uygulamak isteyen işletmelere yol
göstermiştir.
Ülker ve İskender (2005), FTM yöntemini John Deer firmasında uygulayarak genel
üretim giderlerinin büyük bir oranının üretim hacminden bağımsız faaliyetlerle ilgili
olduğunu tespit etmiştir.
Çam (2006), FTM yöntemi ile ekonomik katma değer yöntemini birleştiren bir
maliyet ve performans derecelendirme yöntemi üzerinde çalışmış; birleştirilmiş
FTM yöntemi ve ekonomik katma değer yönteminin, maliyet ve sermaye
sistemlerinde kullanılabilecek uygun bir çözüm olduğunu savunmuştur.
Akın (2010), bir ekmek üretim işletmesinde gerçekleştirmiş olduğu çalışmada gözden
kaçan genel üretim giderlerinin ürünlere doğru şekilde yüklenmesini sağlamış ve ürün
maliyetlerinin yanlış hesaplandığını ortaya koymuştur. Böylece değer yaratmayan
yüksek maliyeti faaliyetlerin belirlenebilmesi için işletmeye ışık tutmuştur.
Unutkan (2010), deri konfeksiyonu üretim işletmesinde FTM yöntemini
uygulayarak, sonuçları geleneksel maliyet sistemi ile karşılaştırmıştır. FTM
sisteminde giderlerin yüklenmesi farklı ölçülerden yararlanılarak yapıldığından,
daha doğru ve gerçekçi sonuçların elde edildiğini tespit etmiştir.
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
71
Akil (2007), faaliyet tabanlı maliyet sistemini bir konut inşaatına ait projeye
uygulayarak maliyetlerin daha gerçekçi hesaplanmasını hedeflemiştir. Yaptığı
uygulamada dairelerin genel alanlardan doğan maliyetlerden sadece alanları nispetinde
pay alması yerine sahip oldukları rant durumuna göre pay almasını sağlamıştır.
4. Otomotiv Sektöründe FTM Sisteminin Uygulanması
İşletmeler geçmiş yıllarda karşılaşılan maliyet-fiyat ilişkilerinde yaşadığı sorunlar
nedeniyle bugün daha düşük maliyetle ürün üretmeye zorunlu hale gelmişlerdir.
Ford, üretim maliyetlerini önceden bilmediği için Thunderbird modelinin üretiminde
toplam 300 milyon dolarlık bir kayba uğramış; Porche AG ise, maliyetlerin Pazar
fiyatından daha yüksek olduğunu görünce Porche 989 modelini geliştirmeye son
vermiştir (Aksoylu ve Dursun, 2011: 358).
Bu çalışmada, otomotiv sektöründeki bir işletmede yapılan FTM uygulaması ile
ilgili yeni bir dağıtım modeli tartışılacaktır. Faaliyet tabanlı maliyet sistemi
uygulamaları şirket verileri ile yapılmakla birlikte makale içerisinde kullanılan
değerler test verileridir.
4.1. İşletme Hakkında Genel Bilgi
Toyotetsu Türkiye (TTTI) Toyoda Iron Works Ltd. Şirketi (TIW) tarafından 6 Nisan
2001’de kurulmuştur. Tam zamanında üretim ve sevkiyat (just-in-time), makina-insan
uyumu (jidoka) ve sürekli iyileştirme (kaizen) çalışmaları üretim sisteminin 3 temel
direğini oluşturmaktadır. Toyotetsu'da, aracın gövdesini oluşturan temel parçalar olan
ön ve orta direk kompleleri, radyatör takviyesi, arka alt panel, göğüs paneli ve benzeri
parçalar ve aracın şasisinde yer alan salıncak kolları, ön süspansiyon takviyesi gibi
parçalar, fren ve debriyaj pedalı gibi montaj parçaları üretilmektedir.
4.2. Problemin Tanımlanması
İşletmede geleneksel maliyet sistemi kullanılmaktadır ve buna göre maliyetler tek
bir dağılım anahtarı olan çalışma saati referans alınarak hesaplanmaktadır.
• Katma değer yaratmayan faaliyetler tespit edilememekte ve ortadan
kaldırılamamakta,
• Problemli noktalar tespit edilememekte ve düzeltilememekte,
• Yanlış maliyet dağıtımından kaynaklı yanlışlıklar ortadan
kaldırılamamakta,
• Doğru maliyet bilgileri olmadığından yöneticilerin doğru kararları
verebilmeleri sağlanamamaktadır.
Bu tür problemlerden dolayı işletmede, bilimsel araştırmalar sonucunda daha iyi
sonuçlar verdiği tespit edilen Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi uygulanmıştır.
4.3. FTM İle Yeni Bir Model Önerisi
Faaliyet tabanlı maliyet, faaliyetler ve maliyetler arasındaki ilişkiyi inceleyerek
faaliyetlere ait maliyetlerin mamullere yüklenmesini ilgili dağıtım anahtarı
kullanarak yapar (Bekçi ve Nergiz, 2011: 121). FTM yönteminde; birinci aşamada
faaliyetlerin maliyetleri belirlenirken, ikinci aşamada faaliyet maliyetleri ürünlere
yüklenmektedir. Bu çalışmada önerilen model ise, ikinci aşama olan faaliyet
maliyetlerinin ürünlere yüklenmesinin de iki aşamada yapılmasıdır. Öncelikle
faaliyet maliyetleri makinelere dağıtılmış, elde edilen ana faaliyet maliyetleri
72
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
mamullerle ilişkilendirilerek mamul maliyetleri hesaplanmıştır. Yapılan uygulamada
elde edilen sonuçlar son derece memnuniyet vericidir.
4.4. Maliyet Analizlerinin Gerçekleştirilmesi
Rekabet gücünün hızla arttığı global pazarda kaliteli ürün arayışı artarken daha
düşük maliyetle kaliteli ürün üretmek ise aranan birinci koşul haline gelmiştir.
Kaliteli ürün üretirken ortaya çıkan maliyetlerin minimize edilmesi sorgulanmaya
başlanmıştır (Akın, 2004: 123).
4.4.1. Faaliyetlerin Belirlenmesi
“Faaliyetler geniş anlamda, bir sanayi işletmesinde üretim emrinin verilmesiyle
veya bir siparişin alınmasıyla başlayan ve müşteriye teslim edilinceye kadar devam
eden bir süreci temsil etmektedir.” (Alkan, 2005: 46).
Belirlenen faaliyetler; üretim esnasında kaynak tüketimine neden olan ve
işletmedeki süreçlerin gerçekleştirilmesini sağlayan faaliyetlerdir. Faaliyetlerin
belirlenmesinde iş akış şemalarından, görev tanımlarından ve ilgili sorumluların
deneyimlerinden faydalanılmıştır.
Pres: Sac malzemenin pres makinasında şekillendirme işlemidir. Parça imalatının
ilk aşamasındır.
Kaynak: Malzemeleri birbiri ile birleştirmek için kullanılan imalat yöntemidir. Pres
sürecinden çıkan parçalar kaynak işlemi ile birleştirilir. Toyotetsu bünyesinde; spot
kaynak robotları, ark kaynak robotları, sabit spot ve ark kaynak makinaları
kullanılmaktadır.
Kalite: Ürünlerin belirlenmiş standartlara uygunluğunun kontrolünün yapıldığı
süreçtir.
Üretim Kontrol: Üretilecek ürünü belirlemek, ürünlerin istenen sürede ve miktarda
üretimini gerçekleştirmek için üretim planlama çalışmalarının ve sürekli
kontrolünün yapıldığı süreçtir.
Kalıp Bakım: Pres makinalarında kullanılan kalıplarının belirli periyotlarla bakımı
ve kontrolünü kapsar.
Makine Bakım: Fabrika içerisinde bulunan tüm araç-gereçlerin sürekli çalışır
durumda olmasını sağlayan bakım ve kontrol faaliyetlerini kapsar.
4.4.2. Faaliyetlere Merkezlerinin Belirlenmesi
Bu aşamada, işletmede belirlenen ana faaliyetlerin kaynak maliyetleri belirlenir ve
faaliyetler kullandıkları kaynaklarla ilişkilendirilerek dağılım anahtarları yardımıyla
ana faaliyetlere yüklenir. Şirket giderlerinin belirlenebilmesi için finans
departmanından mizan değerleri alınmıştır. Finans departmanı ile yapılan
görüşmeler neticesinde faaliyet tabanlı maliyet hesaplarının altı aylık periyotlarda
yapılmasına karar verilmiştir. İşletmedeki faaliyet merkezleri; pres, kaynak, üretim
kontrol, kalite kontrol, kalıp bakım ve makine bakımdır.
4.4.2.1. Kaynakların Faaliyet Merkezlerine Yüklenmesi
Faaliyetler öncelikle işgücü maliyetleri ve makine maliyetleri olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Faaliyetlerin direkt olarak tükettiği kaynak maliyetleri faaliyet
merkezlerine direkt yüklenmiştir.
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
73
İndirekt maliyetler olarak tanımlanan ve hiçbir faaliyetle doğrudan
ilişkilendirilemeyen kaynak maliyetleri ise ilgili dağılım anahtarları yardımıyla
faaliyet merkezlerine dağıtılmışlardır. Örnek olarak işletmedeki işçilik maaş
giderleri, faaliyet merkezlerine yüklenmesinde kullanılan maliyet etkenleri ve her bir
faaliyetin dağılım oranları Tablo 2’de gösterilmiştir.
İşçilik Maaş Giderleri
Tablo 2. İşletmede Tüketilen Giderlere Örnek ve Yükleme Oranları
Pres
(Direkt pres)
Kaynak
(Direkt kaynak)
Üretim Kontrol
(P/K işçilik maliyet
oranı)
Kalite Kontrol
(Pres
maliyet
oranı)
Kalıp Bakım
(Direkt pres)
Makine Bakım
(Pres
maliyet
oranı)
Total (TL)
923.577
3.609.409
1.583.489
1.312.243
773.924
1.023.574
Pres (TL)
923.577
100
0
0
316698
Kaynak (TL)
0
0
3.609.409
100
800.468
20
80
511775
800.468
39
61
773.924
100
399.194
0
0
624.380
39
61
4.4.2.2. Faaliyetlerin Direkt Olarak Tükettikleri Kaynakların Faaliyet
Merkezlerine Yüklenmesi
Faaliyet merkezleri ile direkt ilişki halinde olan kaynaklar faaliyet merkezlerine
direkt olarak yüklenmiştir. Finans departmanı her faaliyetin tükettiği direkt
maliyetleri dönem sonu faturaların ayrı ayrı muhasebeye işlenmesi ise
paylaştırmaktadır. Böylece her sürecin direkt maliyetleri gerçek verilerle faaliyetlere
yüklenmiştir. Ortak bir havuzda toplanan elektrik, su, yağ vb. giderlerin faaliyet
merkezlerine dağılımı için ilgili dağılım oranları belirlenmiştir. Bu dağılım
oranlarının belirlenebilmesi için makine bakım bölümüyle ortak bir çalışma
yapılmıştır. Elektrik dağılım oranlarının belirlenebilmesi için işletme içerisinde
bulunan elektrik trafoları üzerinden aylık olarak tüketilen elektrik tüketim miktarları
okunarak aylık ortalama elektrik çekim gücü veri tabanı oluşturulmuştur. Bununla
birlikte tüm işletme içerisindeki ekipmanların listesi çıkarılarak elektrik çekim
güçleri belirlenmiş ve her bir trafonun tükettiği aylık ortalama güç içerisindeki
yüzde dağılımları hesaplanmıştır. Böylece elektrik tüketim maliyetlerinin faaliyet
merkezlerine yüklenmesi için dağılım oranları bulunmuş olmaktadır. Benzer
şekildeki çalışmalar diğer giderler için de yapılmıştır. Personel giderleri (ücret,
ikramiye, SSS+işsizlik sigortası, sosyal yardım, kıdem ve ihbar tazminatı) insan
kaynakları departmanın her bölüm için hazırladığı hesaplar üzerinden alınmıştır.
Satınalma, satış, finans, insan kaynakları, bilgi işlem ve üst yönetim faaliyetlerinin,
genel yönetim giderleri olarak sınıflandırılmış olması nedeniyle hazırlanacak olan
dağılım tablolarının dışında incelenmektedir.
Faaliyet Merkezlerinin Amortisman Kaynak Maliyetlerinin Belirlenmesi: Maddi
duran varlıklar için işletmede normal amortisman yöntemi kullanılmaktadır.
İşletmede amortisman kapsamında olan maddi duran varlıklar; binalar, makineler ve
ekipmanlar, taşıma araçları ve program lisanslarıdır. Makinelerin amortisman
74
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
giderleri, direkt tüketilen kaynak maliyeti içindedir ve faaliyetlere metre kare bazlı
dağılım anahtarı ile yüklenmektedir. Örnek dağılım Tablo 3’de gösterilmiştir.
Tablo 3. Makine Amortisman Giderlerinin Faaliyet Merkezlerine Yüklenmesi
Pres Makine Amortisman Giderleri (TL)
500TM
1200TR
600BP
38.980.125
% m² dağılım oranı
Kazanç ÷20 yıl
0,02915
56.814
0,12961
252.611
0,12971
252.806
4.4.2.3. İkincil Faaliyet Maliyetlerinin Birincil Faaliyetlere Dağıtımı
İkincil faaliyetler, birincil faaliyetlere destek veren ve ürünlerle aralarında doğrudan
bir ilişki olmayan indirekt faaliyetlerdir. İndirekt faaliyetler olarak nitelenen bu tür
faaliyetler en çok ilişkili oldukları faaliyetlere ilişki durumuna göre belirlenen
dağılım anahtarları aracılığı ile yüklenirler. İşletmede, Üretim Kontrol, Kalite
Kontrol, Makine Bakım ve Kalıp Bakım faaliyetleri ikincil faaliyetlerdir (Tablo 4).
Maliyet dağıtım etkenleri, ana kaynak tüketimleri ile olan ilişkileri düşünülerek
belirlenmiştir. Örneğin; Üretim kontrol bölümünün elektrik giderlerini ana
faaliyetler olan pres ve kaynağa dağıtmak için dağılım anahtarı olarak Tablo 4 ‘de
gösterildiği gibi pres ve kaynak m² alan oranı kullanılmıştır.
Elektrik Gideri (TL)
Tablo 4. İşletmede tüketilen giderlere örnek ve maliyet etkeni başına yükleme
oranları
Pres
(Direkt pres)
Kaynak
(Direkt kaynak)
Üretim Kontrol
(P/K m² alan oranı)
Kalite Kontrol
(P/K m² alan oranı)
Kalıp Bakım
(Direkt pres)
Makine Bakım
(P/K m² alan oranı)
262.704
382.834
40.514
918
8.258
3.458
262.704
100
0
0
13.370
33
303
33
8.258
100
1.141
33
0
0
382.834
100
27.144
67
615
67
0
0
2.317
67
Her bir kaynak maliyeti benzer şekilde, aktarılacağı kaynakla ilişki durumuna göre
faaliyetlere yüklenmektedir. Örneğin; seyahat maliyetleri için maliyet etkeni olarak
pres ve kaynak bölümlerinin çalışan sayısının toplam personel sayısına oranı
hesaplanmıştır. Bu orana göre toplam maliyetler pres ve kaynak süreçlerine
yüklenmiştir. Diğer kaynaklar da faaliyet merkezlerine benzer şekilde dağılım
anahtarları belirlenerek yüklenmektedir.
Üretim Kontrol Seyahat Maliyetinin Pres Faaliyetine Yükleme Oranı: Toplam
Faaliyet Maliyeti / (Pres Kişi Sayısı/Toplam Kişi Sayısı): 19.598 / (47/225)=
4.116TL / Üretim kontrol seyahat maliyeti
4.4.3. Maliyet Etkenlerinin Belirlenmesi
Maliyet etkenleri bir faaliyet ile maliyet grubu arasındaki sebep-sonuç ilişkisini
belirler. Bu aşamada işletmenin ana prosesleri olarak belirlenen indirekt departman
maliyetleri her bölümün makinelerine dağıtılır. Bu örnekte makinelerin her biri ayrı
bir faaliyet olarak belirlenmiştir.
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
75
Genel giderlerin faaliyetlere yüklenmesi için kullanılan ikinci aşama maliyet
etkenlerinin bir kısmı Tablo 5’de gösterilmiştir.
Tablo 5. İkinci Aşama Maliyet Etkenleri
Faaliyet
Yağ+gaz giderleri
Sarf giderleri
Elektrik giderleri
Su giderleri
İkinci Aşama Maliyet Etkenleri
Makine alanı (m²)
Çalışma saati
Elektrik kullanımı (kwXçalışma saati)
Operatör sayısı
Tutar (TL)
87.069
131.772
285.776
7.431
Makine faaliyet maliyetleri belirlendikten sonra maliyetler makinelere yüklenir. Pres
faaliyet merkezinin toplam sarf maliyetlerinin faaliyet olarak düşünülen pres
makinelerine yükleme oranları ve miktarları Tablo 6’da gösterilmektedir.
Tablo 6. Pres Makinelerinin Toplam Pres Faaliyet Merkezinden Yüklenmesi
1-1
1-2
1-3
1-4
2-1
3-1
4-1
5-1
6-1
7-1
8-1 Toplam
Çalışma
897
897 897 897 701 1782
998 1.263 1.615 1.052 1.540 12.537
saati
Çalışma
saati
0,072 0,072 0,072 0,072 0,056 0,142 0,08 0,101 0,129 0,084 0,123 1,000
dağılım
oranı
Sarf
9.424 9.424 9.424 9.424 7.371 18.729 10.486 13.276 16.974 11.053 16.188 131.773
maliyeti
Toplam 131.773 TL
Kaynak faaliyet maliyetleri de pres maliyetlerinde olduğu gibi makinelere
yüklenmiştir. Ancak; mamul maliyetlerinde kaynak faaliyet maliyetlerinin iki
aşamada hesaplanmasından dolayı kaynak faaliyet giderleri değişken ve sabit
giderler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Sabit giderler, üretim olmasa dahi
işletmenin katlanacağı maliyetlerken; değişken maliyetler üretim olduğu zaman
katlanılan maliyetlerdir.
4.4.4. Maliyetlerin Faaliyet Merkezlerine Aktarılması ve Faaliyet
Maliyetlerinin Mamullere Yüklenmesi
Bu çalışmada; maliyetlerin ikinci aşama dağılımı da iki aşamada yapılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı gibi pres ve kaynak süreçleri ana faaliyet olarak belirlenerek
diğer yardımcı faaliyetler bu iki ana sürece yüklenmiştir (Tablo 7). Bu ana
faaliyetlernin maliyetleri de öncelikle mamul gibi düşünülen makinelere
dağıtılmıştır. Bundan sonra ise elde edilen ana faaliyet maliyetleri mamullerle
ilişkilendirilerek mamul maliyetleri hesaplanmıştır.
Tablo 7. Mamul maliyetlerinin belirlenmesinde kullanılan maliyet etkenleri
Dağıtılacak maliyet
Pres prosesinde işçilik ve makine maliyetleri
Kaynak prosesinde değişken makine maliyetleri
Kaynak prosesinde sabit makine maliyetleri
Makine kullanım amortisman maliyetleri
Kaynak prosesinde işçilik maliyeti
Maliyet etkeni
Üretim miktarı ve operatör sayısı
Üretim miktarı ve operatör sayısı
Üretim miktarı
Üretim miktarı
Üretim miktarı
76
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Örnek Uygulama:
Uygulama çalışmasında faaliyet tabanlı maliyet sistemi daha da detaylandırılarak,
faaliyet giderlerinin mamullere yüklenmesi iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Faaliyet
tabanlı maliyet sisteminin ikinci aşaması olan gider-mamul ilişkisi kurulurken
öncelikle makineler mamul gibi düşünülerek gider dağılımı yapılmış, daha sonra ise
mamul üretim seyrine göre parça maliyetleri hesaplanmıştır. Ayrıca, giderler
öncelikle işçilik maliyetleri ve makine maliyetleri olarak ayrılmıştır.
Pres Birim İşçilik Maliyeti:
Toplam işçilik giderleri
: 2.659.403 TL
Toplam çalışma saati
: 26.143,74 saat
Operatör birim maliyeti
: 2.659.403/26.143,74=101,72 TL/saat
Makine Maliyetleri:
Pres makine toplam giderleri : 2.239.339 TL
Faaliyet maliyetleri birinci dağılımı yukarıdaki dağılım etkenleri doğrultusunda
yapılmış ve örnek olarak dört pres makinesi alınmıştır. Faaliyet maliyetlerinin
makinelere dağılımı Tablo 8’de gösterilmiştir.
Tablo 8. Faaliyet Maliyetlerinin Makinelere Dağılımı
Faaliyet Merkezleri Dağılım
Oranları
Sabit
Maliyetler
Değişken Maliyetler
Faaliyet Maliyetleri
Pres
Dağıtılacak
Maliyetler
(I.Dağılım)
Elektrik
285.776
Sarf
131.772
Su
7.431
Gaz+Yağ
87.069
Sigorta+Ekipman/Kalıp
321.501
Amortisman
Makine Bakım +Kira/
1.727.291
Lisans+ Amortisman
Makine
484
Amortisman
Maliyet
Dağılım
Etkenleri
Elektrik
kullanımı
Çalışma
saati
Operatör
sayısı
T utar (T L)
3-1
4-1
6-1
7-1
0,091 0,136 0,137 0,137
25.988
38.943
39.268
39.268
0,142
18.729
10.486
16.974
11.053
983
749
519
601
3-1
4-1
0,08
6-1
7-1
0,129 0,084
0,132 0,101
0,07
0,081
Alan (m²)
0,13
0,146 0,138 0,137
11.294
12.736
11.774
11.974
Alan (m²)
0,13
0,146 0,138 0,137
41.702
47.026
44.213
43.985
Çalışma
saati
0,142
0,08
Alan (m²)
0,13
0,146 0,138 0,137
0,129 0,084 199.805 111.873 181.080 117.918
Gerçekleşen çalışma saati
62,84
70,86
66,63
66,28
1782
998
1615
1052
59,81
Bir yıllık sabit çalışma saati
4022,8
Değişken maliyet
31,99
63,06
42,44
Sabit maliyet
119
78,32
111
49,8
Amortisman
62,84
70,86
66,63
66,28
İşçilik maliyeti
305,2
305,2
305,2
203,4
519
517,4
525,3
409,3
Toplam (TL)
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
77
Dağılım oranının hesaplanması:
Tüm hesaplamalar ilgili dağılım etkeni üzerinden; makine değeri/toplam değer
formülü baz alınarak hesaplanmıştır.
Elektrik kullanım oranı (3-1)
Çalışma saati oranı (3-1)
Operatör sayısı
Alan oran
: 150kw/2.646kw =0,091
: 1.782saat/12.537saat =0,142
: 3 kişi/23kişi = 0,132
: 266 m²/2.051 m²= 0,130
Kaynak faaliyet maliyetleri de pres faaliyet maliyetleri gibi makinelere yüklenmiştir.
Kaynak Birim İşçilik Maliyeti:
Toplam işçilik giderleri : 8.498.869 TL
Toplam çalışma saati : 207.439,22 saat
Operatör birim maliyeti : 8.498.869/207.439,22 = 40,97 TL/saat
Makine Maliyetleri:
Kaynak makine toplam giderleri : 2.934.568 TL
Faaliyet giderleri dağılımı sonucunda bulunan ve örnek uygulamada kullanılacak
olan spot robot ve spot kaynak makineleri maliyetleri Tablo 9’da gösterilmiştir.
Tablo 9. Ekipman Birim Maliyetleri
Faaliyet Merkezleri
Spot robotu
Spot kaynak makinesi
Ark kaynak makinesi
Değişken Birim Maliyet
(TL/saat)
2,52
1,56
1,34
Sabit Birim Maliyet
(TL/ay)
1.014,90
382,02
305,67
FTM ile parça maliyetinin hesaplanması:
Pres proses maliyeti:
Üretim (3-1) presinde 3,36 saniyede gerçekleşmektedir. Buna göre;
(519,04/3600sn)x3,36sn=0,4844 TL
Kaynak proses maliyeti:
Parça 4 adet spot makinesi, 1 adet spot robotu ve 1 adet ark kaynak makinesi
kullanılarak birleştirilmektedir. Toplam kaynak süresi 228 saniyedir. Buna göre;
Değişken maliyet
: ((2,52+(1,56x4)+1,34)x228)/3600sn=0,6397 TL
Sabit maliyet
: ((1.014,9+(382,02x4)+305,67)/12.900adet=0,2208 TL
Kaynak işçilik maliyeti : 40,97x(228/3600sn)=2,5948 TL
Toplam kaynak maliyeti : 0,6397+0,2208+2,5948=3, 4553 TL
A1 parçası toplam parça maliyeti: (Malzeme maliyeti) + (Pres maliyeti) +
(Kaynak maliyeti) : (6,916)+(0,4844)+(3,4553)= 10,86 TL
78
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Geleneksel maliyet sistemi ile parça maliyetinin hesaplanması:
Tablo 10. Geleneksel Maliyet Sistemi ile Parça Maliyetleri
Toplam Gider
(TL)
Pres Faaliyeti
Kaynak Faaliyeti
4.898.742
11.433.437
Toplam Üretim
Süresi
(sn)
29.521.692
1.180.362.600
Dağılım
Oranı
0,166
0,01
Üretim
Zamanı
(sn)
3,36
228
A1 Parçası
Proses
Maliyeti (TL)
0,5578
2,28
Pres faaliyeti dağılım oranı: Toplam pres proses gideri/ Toplam pres çalışma saati:
4.898.742 / 29.521.692= 0,166
Pres proses maliyeti: 0,166x3,36=0,5578 TL (Tablo 10)
Kaynak faaliyeti dağılım oranı: Toplam kaynak proses gideri / Toplam kaynak
çalışma saati: 11.433.437/1.180.362.600= 0,010
Kaynak proses maliyeti: 0,01x228= 2,28 TL (Tablo 10)
A1 parçası toplam parça maliyeti: (Malzeme maliyeti)+(Pres maliyeti)+(Kaynak
maliyeti): (6,916)+ (0,5578)+(2,28)= 9,75 TL
Benzer şekilde işletme içerisinde örnek parçalar seçilerek faaliyet tabanlı ve
geleneksel sistemde maliyetleri hesaplanmış ve iki farklı yöntemin sonuçları Tablo
11’de karşılaştırılmıştır.
Tablo 11. Geleneksel Maliyetlendirme ve FTM Sistemi Sonuçlarının
Karşılaştırılması
Parça
A1
A2
A3
A4
A5
Geleneksel Maliyet (TL)
9,75
5,45
2,64
19,63
4,49
FTM ile Maliyet (TL)
10,86
6
2,94
21,13
4,82
% Fark
-%11
-%10
-%11
-%8
-%7
Tablo 12’de görüldüğü gibi geleneksel sistemler ile FTM sistemi arasında çeşitli
oranlarda farklar çıkmıştır. Geleneksel yöntemde faaliyet maliyetleri direkt ve
endirekt olarak ayrıntılı şekilde analiz edilmezken FTM sisteminde söz konusu
maliyetler ayrıntılı şekilde analiz edilerek faaliyet maliyetleri direkt ve endirekt
maliyetler olarak makinelere dağıtılır (Akil, 2007).
İşletmenin ürünlere ilişkin maliyetleri faaliyet tabanlı maliyet sistemi ile
hesaplandığında, geleneksel yöntemle hesaplanan maliyetlerden fazlasıyla sapan
maliyetler elde edilmektedir. Satış fiyatı hesaplanan maliyet değeri üzerine %10
kazanç oranı konularak tespit edilmektedir. Geleneksel maliyet yöntemine göre daha
düşük hesaplanan maliyetler satış fiyatının daha düşük olarak hesaplanmasına neden
olmaktadır. Faaliyet tabanlı maliyetler üzerinden hesaplanan satış fiyatları ile elde
edilen kar miktarları ve artış değerleri aşağıdaki grafikte gösterilmiştir (Şekil 2).
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
2,50
%112
%113
%101
%120
2,11
2,00
(TL)
1,50
%100
0,29
0,50
-0,13
A1
-0,01
%80
%60
0,60
0,00
%74
%78
1,09
1,00
-0,50
79
0,48
0,46
0,13
%20
-0,04
A2
GMS'ne göre gerçekleşen
kar (TL)
A3
%40
A4
FTMS'ne göre
gerçekleşen kar (TL)
A5
%0
Kar Miktarındaki
Artış (%)
Şekil 2. Geleneksel Maliyet Sistemine ve Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemine
Göre Kar Miktarlarının Karşılaştırılması
Örneğin A1 parçasını inceleyecek olursak:
Geleneksel maliyet sistemine göre,
Maliyet: 9,75 TL
Tahmini satış fiyatı: 9,75+(9,75*%10) = 10,73 TL
Kazanç miktarı: (10,86-10,73) = (-0,13) TL zararına satış
Faaliyet tabanlı maliyet sistemine göre;
Maliyet: 10,86 TL
Tahmini satış fiyatı: 10,86+(10,86*%10) = 10,73 TL
Kazanç miktarı: (11,94-10,86) = 1,09 TL
Kazanç miktarındaki artış;
(1,09)- (-0,13) /1,09= %112
%10 olarak hedeflenen kazanç miktarının gerçekleşen maliyete göre zarar olduğu ve
FTM ile yapılacak hesaplamalar ile kazanç miktarı oranında %112’lik bir artış
olacağı tespit edilmiştir.
5. Sonuç
Gün geçtikçe şiddeti artan rekabet ortamında zamanında ve mümkün olan en düşük
maliyetle üretim yapmak işletmeler için zorunlu hale gelmiştir. Kar marjının yüksek
tutulabilmesi için satış fiyatlarını yüksek tutmak yerine maliyetleri düşürmek
hedeflenmektedir. Bu amaçla işletmeler öncelikle maliyetlerin doğru
hesaplanabilmesi için maliyet sisteminde yeni yaklaşımlar uygulamaktadırlar.
FTM sisteminin uygulama aşamasında, FTM’nin ikinci aşama faaliyet maliyet
yüklemesi öncelikle mamuller yerine mamul gibi düşünülen makinelere yapılmıştır.
Bu dağılım yapıldıktan sonra faaliyetlerin birim maliyetleri hesaplanarak, ürünlerle
ilişkilendirilmiş ve ikinci aşamada ürün maliyetleri hesaplanmıştır. Böylece aynı
süreci ancak farklı üretim ekipmanlarını kullanan ürünlerin, tükettikleri faaliyetler
kadar maliyetlendirilmeleri sağlanmıştır.
80
Aynur GÜRSOY, Orçun YÖNTEM, Fatma Serab ONURSAL
Faaliyet tüketim farklılıklarını dikkate alan FTM sistemine uygun olarak yapılan
maliyet analizi ile parçaların maliyetleri daha gerçekçi düzeyde hesaplanabilmiştir.
Geleneksel maliyet sistemlerinde faaliyet maliyetlerinin ürünlere yüklenmesi için
işçilik veya makine saati gibi tek bir dağılım anahtarı kullanılmaktadır. Her ürün için
tek bir dağılım oranı kullanıldığından, maliyetleri az veya fazla tüketen ürünler ayırt
edilememekte ve doğru maliyetlendirme yapılamamaktadır. FTM sistemi ile analiz
yapılırken ise parçaların tüm giderlerden sadece çalışma saatine göre pay alması
yerine, her faaliyetin ayrı ve faaliyetle ilişkisi olan maliyet etkenlerine göre pay
alması sağlanmıştır. Mamuller faaliyetleri tükettikleri kadar maliyetten pay
almaktadır. Faaliyetler sürekli takip edildiği için katma değer yaratmayan
faaliyetlerin tespit edilmesi kolaylaşmakta, hangi aşamada zarar riskinin olduğu
açığa çıkmakta ve ilgili birim yöneticilerine daha doğru maliyet bilgileri
sunulmaktadır. Böylece rekabetçi karlılık ortamında maliyetlerin kontrolü daha etkin
şekilde sağlanabilmektedir.
Faaliyet tabanlı maliyet sistemi kullanılarak, maliyetlerin geleneksel yönteme göre
daha yüksek olduğu tespit edilmiş ve gerçekleşen kazanç miktarının gerçekte daha
düşük olduğu görülmüştür. Yapılan çalışma sonucuyla faaliyet tabanlı maliyet
sistemi kullanıma geçirilerek maliyetler ve satış fiyatı daha doğru şekilde
hesaplanmış ve daha yüksek kazanç seviyesine ulaşılabilmiştir.
6. Referanslar
Akın, O. (2004). Çağdaş maliyet yaklaşımlarından faaliyet tabanlı maliyetleme sistemi ve
ekmek üretim işletmesinde bir uygulama. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 24,
117-134.
Akil, Y. (2007). Proje yönetimi ve faaliyet tabanlı maliyet analizi.(Yüksek lisans tezi). Erişim
adresi https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp
Aksoylu, S. ve Dursun, Y. (2011). Pazarda rekabetçi üstünlük aracı olarak hedef maliyetleme.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11, 357-371.
Alkan, A. T. (2005). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve bir uygulama. Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1, 39-56.
Altınbay, A. (2006). Etkin bir maliyet yönetim sistemi olarak hedef maliyetleme sistemi ve
TMMT uygulaması. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16, 141-164.
Altunay, M. A. (2007). Çağdaş maliyetleme sistemlerinden faaliyet tabanlı maliyetleme
sistemi ve bir tekstil işletmesinde uygulanması. (Yüksek lisans tezi). Erişim adresi
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp
Bekçi, İ. ve Negiz, N. (2011). Faaliyet tabanlı maliyetleme yönetiminin inşaat taahhüt
işletmelerinde uygulanması. Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 2, 119-136.
Belgin, Ö. (2013). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve yönetimi. Kalkınmada
Anahtar Verimlilik Dergisi, 291. Erişim adresi https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/
faaliyet-tabanli-maliyet-sistemi-ve-yonetimi/420
Büyükşalvarcı, A. (2006). Faaliyet tabanlı maliyetleme ve bankalarda bir uygulama. Selçuk
Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 10, 160-180.
Cooper, R. ve Kaplan, R. (1992). Activity-based systems: Measuring the cost of resource
usage. Accounting Horizons, Eylül, 1-14.
Çabuk, Y. (2003). Geleneksel maliyet sistemlerine alternatif bir yaklaşım: Faaliyet Tabanlı
maliyetleme. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 5(5),
109-116.
Çam, M. (2006). Stratejik yönetim aracı olarak ekonomik katma değer (EVA) ve faaliyet
tabanlı maliyet yönteminin (FTMY) birlikte kullanımı. Çukorova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(2), 95-118.
Çankaya, F. ve Aygün, D. (2006). Faaliyet tabanlı maliyetleme: Kamu
hastanesi uygulaması. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 93-119.
Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi İle Doğru Maliyetlendirme Araçları: Otomotiv …
81
Gersil, A. (2007). Üretim sistemleri ve teknolojilerindeki gelişmelerin ve küreselleşmenin
geleneksel maliyet muhasebesine etkileri. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi
Dergisi, 62(4), 107-123.
İşgüden, B. (2008). Faaliyet tabanlı maliyetleme ve kısıtlar teorisinin karşılaştırılması. Erişim
adresi http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/burcuisguden/001
Roztocki, N., Valenzuel, J. F., Porter, J. D., Monk, R. M. ve Needy, K. L. (2004). A
procedure for smooth implementation of activity based costing in small companies.
Engineering Management Journal, 16(4), 19-27.
Unutkan, Ö. (2010). Faaliyet tabanlı maliyet sistemi ve bir uygulama. Mali Çözüm Dergisi,
97, 87-106.
Ülker, Y. ve İskender, H. (2005). Doğru maliyet hesaplamada güvenilir bir sistem: Faaliyet
tabanlı maliyetleme ve John Deere örneği. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 189-217.
Yıldız, Ş. (2008). Faaliyet tabanlı maliyetlemeye dayalı ekonomik katma değer analizi ve bir
üretim işletmesi uygulaması (Doktora tezi). Erişim adresi https://tez.yok.gov.tr/
UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 83-95 DOĞRUDAN SERMAYE YATIRIMLARI, TİCARİ DIŞA
AÇIKLIK VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ:
TÜRKİYE VE BRICS ÜLKELERİ ÖRNEĞİ
THE RELATIONSHIP BETWEEN FOREIGN DIRECT INVESTMENT,
TRADE OPENNESS AND ECONOMIC GROWTH: THE CASE OF
TURKEY AND BRICS COUNTRIES
Nurgün TOPALLI
Bozok Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü
[email protected]
Geliş/Received: 09-09-2015, Kabul/Accepted: 11-11-2015
ÖZ: Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme ilişkisi gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler için tartışılan bir konudur. Bu çalışmanın amacı, BRICS
ülkelerinde ve Türkiye’de 1982-2013 döneminde doğrudan sermaye yatırımları, ticari
dışa açıklık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi incelemektir. İlişkiyi incelemek
amacıyla CADF birim kök testi ve Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi
kullanılmıştır. Sonuçlar ekonomik büyümeden doğrudan yabancı yatırımlara doğru
tek yönlü nedensellik olduğunu göstermiştir. Ayrıca ekonomik büyüme ve ticari dışa
açıklık arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. Doğrudan
yabancı yatırımlar ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi
saptanmıştır. Bireysel ülke sonuçlarına göre ise karma bulgular elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa
Açıklık, Panel Nedensellik
ABSTRACT: Relationship between foreign direct investment and economic growth
for developed and developing countries is controversial issue. The aim of this study is
to examine relationship between foreign direct investment, trade openness and
economic growth in the BRICS countries and in Turkey during the period 1982-2013.
CADF unit root test and Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) causality test are employed
to examine the relationship. The results indicate that there is uni-directional causality
running from economic growth to foreign direct investment. Besides, there is found
bi-directional causality between economic growth and trade openness. There is
detected bi-directional causality between foreign direct investment and trade
openness. According to individual country results it is obtained mixed evidence.
Keywords: Economic Growth, Foreign Direct Investment, Trade Openness, Panel
Causality
JEL Classifications: C23, F13, F21
1.Giriş
Ekonomide doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerinde doğrudan
ve dolaylı etkileri olduğu kabul edilmektedir. Doğrudan sermaye yatırımlarının
etkileri arasında ev sahibi ülkede sermaye birikimini artırması ve üretim sürecine
yeni girdi ve teknolojilerin dâhil edilmesi yer almaktadır. Ayrıca yabancı sermaye
yatırımının hammaddeyi ev sahibi ülkeden alması ve yerel firmalara ara malı
satması üretim sürecinde arzı artırmaktadır. Ancak konu ile ilgili yapılan
çalışmalardan karma sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmaların büyük bir bölümünde
doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkisi olduğu
84
Nurgün TOPALLI
sonucuna ulaşılırken diğer bir kısım çalışmada bu ilişkinin negatif olduğu tespit
edilmiştir. Bazı çalışmalarda ise ilgili değişkenler arasında ilişki olmadığı yönünde
bulgular elde edilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımı, ticaret ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişki hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından önemini
korumaktadır. Özellikle sermaye birikimi ve teknoloji gelişimi bakımından yetersiz
olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, doğrudan sermaye yatırımlarını ve
ticareti hem bu açığın kapatılması hem de işsizliğin azaltılmasında önemli bir
politika aracı olarak görmektedir. Bu nedenle ilgili değişkenler arasındaki ilişkinin
ve yönünün belirlenmesi uygulanacak ekonomi politikalarını yakından
ilgilendirmektedir.
Teorik olarak doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi
geleneksel model ve yeni büyüme modellerinde farklılaşmaktadır. Neo-klasik
analizde doğrudan sermaye yatırımlarının uzun dönem büyüme oranı üzerindeki
etkisi teknolojik ilerleme ya da emek gücündeki büyüme aracılığıyla
gerçekleşmektedir. Ancak bu iki faktör dışsal olarak kabul edilmektedir. Neoklasik model, teknolojik ilerlemenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi üzerinde
dururken teknolojik ilerlemenin nedenlerini açıklamamıştır. Yeni büyüme
modellerinde ise hem teknolojik ilerleme hem de belirleyicilerinin üzerinde
durulmaktadır. Büyümenin temel dinamikleri olarak yenilik, buluş ve yaratıcılık
gibi kavramlar kabul edilmektedir. Teknolojik ilerleme bir takım girdilere bağlı
olup, doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ve beşeri sermayeye dayandırılmaktadır.
Doğrudan sermaye yatırımlarından kaynaklanan teknolojik yayılma uzun dönemde
büyümeyi teşvik etmektedir. Yeni büyüme modellerine göre uluslararası ticareti,
rekabeti, yenilik ve değişimi teşvik eden politikalar büyümeyi artıracaktır. Bunun
aksine değişimi kısıtlayan politikalar ise zamanla büyümeyi yavaşlatacaktır
(Belloumi, 2014)
Dış ticaret ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki Neo-klasik iktisatta üzerinde
önemle durulan bir konudur. Ekonomik büyümenin en önemli belirleyicilerinden
birinin ihracat olduğu kabul edilmektedir. Helpman ve Krugman (1985)
çalışmasında ölçek ekonomileri sayesinde ülkelerin teknoloji transferini
gerçekleştirmesi ve üretimde uzmanlaşma sağlaması sonucu ihracatın ekonomik
büyüme üzerinde pozitif etkilerinin olduğu belirtilmektedir. Bhagwati (1988)
tarafından ihracat ve ekonomik büyüme arasında karşılıklı etkileşim olduğu kabul
edilmektedir. İhracat sonucu emek verimliliğindeki artış ve teknolojik ilerleme
ülkeye göreli bir üstünlük sağlarken, ekonomik büyüme sonucu ülkenin mal arzı ve
talebi yükselmektedir. Easterly (2007) tarafından ihracatın kaynak dağılımında
etkinlik sağlayarak ve piyasaya girişleri kolaylaştırarak ekonomik büyümeyi olumlu
yönde etkilediği kabul edilmektedir (Hye, Wizart, Lau, 2013).
Dünya geneline bakıldığında son yıllarda gelişmekte olan ülkelere ve yükselen
piyasalara doğrudan sermaye akımlarında artış olduğu gözlenmektedir. Örneğin
2014 yılında gelişmekte olan ülkelere olan doğrudan sermaye akımları %2 artarak
681 milyar dolara ulaşmıştır. Bu yükselişte gelişen Asya ekonomileri (Doğu Asya,
Güney-Doğu Asya ve Güney Asya) başta yer almaktadır. 2014 yılında Asya’ya
doğrudan sermaye girişlerinde yaklaşık %9 oranında bir artış olmuş ve doğrudan
sermaye yatırımları 465 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Özellikle Çin’e gelen
doğrudan sermaye akımları 2013 yılından 2014 yılına yaklaşık %4 oranında artmış
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
85
ve 129 milyar dolara ulaşmıştır. Hindistan’a yönelik doğrudan sermaye akımlarında
da yaklaşık %22 oranında önemli bir artış gerçekleşmiştir. Brezilya’da ise birincil
sektördeki doğrudan yabancı sermaye yatırımlardaki sert düşüş, imalat ve hizmetler
sektöründeki yükseliş ile dengelenerek 2013 yılı düzeylerinde kalınmasına neden
olmuştur. Güney Afrika’ya yönelik doğrudan sermaye yatırımlarında ise %2’lik bir
düşüş gerçekleşerek doğrudan sermaye yatırımları 11 milyar dolara gerilemiştir.
2014 yılında BRICS ülkelerinin dünya genelinde doğrudan sermaye girişindeki payı
%21 ve doğrudan sermaye miktarı 252 milyar dolardır. 2014 yılında en çok
doğrudan sermaye yatırımı alan ülke ise Çin olmuştur. UNTACD (2015) raporuna
göre Türkiye 2014 yılında Batı Asya ülkeleri arasında en çok yatırım alan ülke
olmakla birlikte, doğrudan sermaye yatırımları yaklaşık %2 oranında azalarak 12
milyar dolar olarak gerçekleşmiştir (UNCTAD, 2015).
Doğrudan sermaye yatırımları, ticari açıklık ve ekonomik büyüme arasındaki
ilişkiyi yükselen ekonomiler ya da gelişmekte olan ülkeleri dikkate alınarak
inceleyen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak, BRICS ülkelerini ve Türkiye’yi
inceleyen sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. BRICS ülkelerinin, özellikle Çin ve
Hindistan’ın dünya üretiminde ve ekonomik büyümede önemli paya sahip olmaları
bu ülkelerle ilgili gelişmelerin güncelliğini korumaktadır. Çalışmada BRICS
ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemine ait reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla
(GSYİH), net yabancı sermaye girişi ve ticari dışa açıklık yıllık verileri
kullanılmıştır. Analiz başlangıç yılı 1980’li yıllar olarak tercih edilmiştir. Çünkü
1980’li yıllar dünya genelinde küreselleşme eğilimlerinin arttığı, ülkelerin gerek
mal ve hizmet gerekse finansal olarak serbestleşmelerinin yaşandığı bir dönem
olmasıdır. Analiz bitiş yılı ise verilerin elde edilebilirliğine göre belirlenmiştir.
Geçmişte yapılan çalışmaların büyük bir bölümünde doğrudan sermaye yatırımları,
ticari dışa açıklık ve ekonomik büyüme ilişkisi Granger nedensellik, VECM modeli
ya da panel VECM yöntemleri ile sınanmıştır. Çalışmada değişkenler arasındaki
ilişki CADF birim kök testi ile Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi
kullanılarak incelenmiştir. Bu sayede hem panel sonuçları hem de bireysel ülke
sonuçları elde edilmiştir. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde konu
ile ilgili uygulamalı çalışmalar özetlenmiştir. Üçüncü bölümde kullanılan veriler ve
yöntemler üzerinde durulmuş ve dördüncü bölümde elde edilen bulgulara yer
verilmiştir. Son bölümde ise uygulama sonuçları çerçevesinde genel bir
değerlendirme yapılmıştır.
2. Literatür
Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki üç doğrultuda
incelenmektedir. İlk olarak “doğrudan sermaye yatırımlarına bağlı büyüme (FDIledgrowth)” hipotezine göre doğrudan sermaye akımları ev sahibi ülkede sermaye
stokunu, yeni iş imkânlarını artırarak ve teknoloji transferini kolaylaştırarak
ekonomik büyümeyi teşvik etmektedir. İkinci bir grup görüş ise “büyümeye bağlı
doğrudan sermaye akımları (market size)” hipotezini desteklemektedir. Bu hipoteze
göre büyümedeki artış ev sahibi ülkede yeni yatırım fırsatları yaratarak daha fazla
sermaye girişine neden olabilmektedir. Son grup çalışma sonuçları ise FDI ve
ekonomik büyüme arasında ilişki olmadığı yönünde bulguları doğrulamaktadır
(Abbes, Mostefa, Seghir, Zakarya, 2015).
Çok sayıda çalışmada ekonomik büyüme ve doğrudan sermaye yatırımları
arasındaki eşbütünleşme ilişkisi farklı değişkenler kullanılarak incelenmiştir
86
Nurgün TOPALLI
(Borensztein, Gregorio, Lee (1998); De Mello (1999); Zhang (2001); Alguacil,
Cuadros, Orts (2002); Balasubramanyam, Salisu, Sapsford (2006); Vu, Gangnes,
Noy (2008); Pradhan (2009); Leitao (2010); Jadhav (2012); Abbes ve öte., (2015);
Albulescu (2015)).
Diğer bir grup çalışmada ise doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişkinin yönü nedensellik testleri kullanılarak incelenmiştir. Örneğin
Alguacil ve öte., (2002) çalışmasında Meksika’nın 1980: 1-1996: 4 dönemi TodaYamamoto ve Dolado- Lutkepohl nedensellik testleri kullanılarak analiz edilmiştir.
Çalışma sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve ihracattan büyümeye doğru tek
yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir.
23 gelişmekte olan ülkenin 1978-1996 döneminin panel eşbütünleşme ve Granger
nedesellik testi ile incelendiği Basu, Chakraborty, Reagle (2003) çalışması sonucu
açık ekonomilerde doğrudan yatırımlar ve büyüme arasında çift yönlü nedensellik
olduğu tespit edilmiştir. Kapalı ekonomilerin de incelendiği çalışmada, bu ülkelerde
kısa dönemde çift yönlü nedensellik, uzun dönemde ise büyümeden doğrudan
sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Choe (2003) çalışmasında panel VAR modeli kullanılarak 80 ülkenin 1971-1995
dönemi analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve
büyüme arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ancak
ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru olan ilişkinin, doğrudan
yatırımlardan büyüme doğru olan ilişkiden daha kuvvetli olduğu gözlemlenmiştir.
Alıcı ve Ucal (2003) çalışmasında Türkiye’nin 1987: I-2002: IV dönemine ait
ihracat, doğrudan sermaye akımları ve sanayi üretim endeksi serileri arasındaki
nedensellik ilişkisi Toda-Yamamoto yaklaşımı ile test edilmiştir. Nedensellik
sonuçlarına göre ihracattan ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik
bulunmuştur. Ancak doğrudan sermaye yatırımları ve ihracat arasında nedensellik
ilişkisi elde edilememiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme
arasında da nedensellik ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Panel Granger nedensellik testi kullanılarak 8 Doğu ve Güney Doğu Asya ülkesinin
1986-2004 döneminin incelendiği Hsiao ve Hsiao (2006) çalışması sonucunda
doğrudan sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü, doğrudan
sermaye yatırımlarından ihracata doğru tek yönlü, ekonomik büyüme ve ihracat
arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulunmuştur.
Pradhan (2009) panel nedensellik yönteminin kullanıldığı çalışmasında ASEAN
ülkelerinin 1970-2007 dönemi incelenmiştir. Çalışma sonucunda Malezya dışındaki
diğer ASEAN ülkelerinde (Endonezya, Filipinler, Singapur, Tayland) doğrudan
sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik elde
edilmiştir. Ancak Malezya’da doğrudan yatırımlar ve ekonomik büyüme arasında
nedensellik ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ericsson ve Irandoust (2010) çalışmasında Toda ve Yamamoto (1995), Yama ve
Toda (1998) nedensellik testi kullanılarak Danimarka, Finlandiya, Norveç, İsveç’in
1990-1997 dönemi analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda Norveç için doğrudan
sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
87
olduğu tespit edilmiştir. İsveç için değişkenler arasında çift yönlü nedensellik
ilişkisi olduğu; ancak Finlandiya ve Danimarka için nedensellik ilişkisi olmadığı
bulguları elde edilmiştir.
Şimşek ve Kadılar (2010) çalışmasında sınır testi yaklaşımı ve Johansen
Eşbütünleşme testi kullanılarak Türkiye’nin 1960-2004 dönemi analiz edilmiştir.
Çalışmada yıllık reel GSYİH, reel ihracat ve yükseköğrenime kayıt miktarı
değişkenleri kullanılmıştır. Çalışma sonucunda uzun ve kısa dönemde beşeri
sermaye ve ihracattan GSYİH’ya doğru, kısa dönemde beşeri sermayeden
GSYİH’ya doğru nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Ayrıca kısa dönemde
GSYİH’dan beşeri sermayeye doğru nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Çin’in 1983-2001 döneminin ARDL yöntemi ve Granger nedensellik testi ile
incelendiği Mah (2010) çalışması sonucunda ekonomik büyümeden doğrudan
yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu bulunmuştur. ARDL ve
VECM yöntemi ile Hırvatistan’ın incelendiği Dritsaki ve Stiakakis (2014)
çalışmasında ise doğrudan yatırımlardan ekonomik büyümeye doğru nedensellik
ilişkisi elde edilemezken, ihracat ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü
nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir.
Yılmaz, Kaya, Akıncı (2011) çalışmasında Granger nedensellik testi kullanılarak
Türkiye’nin 1980-2008 dönemi incelenmiştir. Elde edilen bulgular doğrudan
yabancı yatırımlardan ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi
olduğunu ve doğrudan yatırımların ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkileri
olduğunu göstermiştir.
Jadhav (2012) çalışmasında BRICS ülkelerinin 2000-2009 dönemi incelenmiştir.
Panel birim kök testi ve çoklu regresyon analizinin kullanıldığı çalışma sonucunda
üç önemli bulgu elde edilmiştir. İlk olarak, BRICS ülkelerinde ekonomik faktörler
(piyasa büyüklüğü, ticarete açıklık ve doğal kaynaklar), kurumsal ve politika
faktörlerinden daha etkili olmaktadır. İkinci olarak, BRICS ülkelerinde piyasa
büyüklüğü FDI girişinin en önemli belirleyicisi olarak tespit edilmiştir. Piyasa
büyüklüğü ve ticarete açıklık FDI girişini pozitif olarak etkilemektedir. Ayrıca
doğal kaynak erişilebilirliği, hukukun üstünlüğü, ses ve hesap verilebilirlik
değişkenleri de istatistiksel olarak anlamlıdır.
Çeştepe, Yıldırım, Bayar (2013) çalışmasında Türkiye’nin doğrudan sermaye girişi,
ekonomik büyüme, ithalat ve ihracat verileri Toda-Yamamoto yöntemi kullanılarak
analiz edilmiştir. Türkiye’nin 1974-2011 döneminin incelendiği çalışma sonucunda
ihracattan doğrudan sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü, ekonomik büyümeden
ihracata doğru tek yönlü ve ithalattan ihracata doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi
olduğu bulguları elde edilmiştir.
Göçer (2013) Türkiye’nin 1992: 1-2012: 3 dönemini sınır testi yaklaşımı ve Granger
nedensellik analizi ile incelendiği çalışmasında reel GSYİH değişim oranı, net
yabancı doğrudan yatırımlar ve ihracat serileri kullanılmıştır. Çalışma sonucunda
doğrudan yatırımların zayıf olarak, ihracatın ise güçlü olarak büyümenin nedeni
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca doğrudan yatırımlardan ihracata olan
nedensellik ilişkisinin de güçlü olduğu bulgusu elde edilmiştir.
88
Nurgün TOPALLI
Szkorupova (2014) çalışmasında doğrudan sermaye yatırımları, ekonomik büyüme
ve ihracat arasındaki ilişkiyi Johansen Eşbütünleşme Testi ve VECM modeli ile
incelenmiştir. Slovakya’nın 2001: 2-2010: 4 döneminin incelendiği çalışma
sonucunda doğrudan sermaye yatırımları ve ihracattan ekonomik büyümeye doğru
tek yönlü nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
Tunus’un 1970-2008 döneminin Granger nedensellik testi ile incelendiği Belloumi
(2014) çalışmasında kısa dönemde doğrudan sermaye yatırımları, ekonomik
büyüme ve ticarete açıklık değişkenleri arasında nedensellik ilişkisi tespit
edilememiştir.
65 ülkenin 1980-2010 döneminin panel nedensellik testi ile incelendiği Abbes ve
öte. (2015) çalışmasında ise karma sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin Asya ve
Pasifik, Ortadoğu, Kuzey Amerika, Kuzey Afrika, Orta Amerika ülkelerinde
doğrudan sermaye yatırımlarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü
nedensellik tespit edilirken, Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde ise değişkenler
arasında çift yönlü nedensellik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gerceker (2015) çalışmasında Türkiye’nin 1998: 1-2014: 3 dönemi VAR modeli
kullanılarak incelenmiştir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve ekonomik
büyüme serilerinin kullanıldığı çalışma sonucunda değişkenler arasında
eşbütünleşme ilişkisi olmadığı bulgusu elde edilmiştir.
Konu ile ilgili yapılan çalışmalar farklı sonuçların elde edildiğini göstermektedir.
Bu sonuçların elde edilmesinde tahmin yöntemlerinin ve verilerin farklı olması
etkili olabilmektedir. Çalışmaların farklı sonuçlar göstermesinin diğer bir nedeni
ülke ile ilgili spesifik verilerin elde edilmesinin her zaman mümkün olmamasıdır.
Son olarak ise analize dâhil edilen ülkelerin farklı olması (gelişmiş, gelişmekte olan,
az gelişmiş) bu ülkelerin farklı karakteristik özellikler göstermesine neden olarak
sonuçları etkileyebilmektedir.
3. Yöntem ve Veri
Çalışmada BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemi yıllık verileri
kullanılmıştır. BRICS ülkelerinden Rusya’nın Sovyetler Birliği döneme ait verileri
elde edilemediği için analize dâhil edilmemiştir. Çalışmada serilerin birim kök
içerip içermediği panel birim kök testi CADF ve değişkenler arasındaki ilişki
Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi ile sınanmıştır.
Tablo 1. Değişkenlerin Tanımlanması
Değişkenler
Açıklama
Kaynak
FDI
Doğrudan sermaye yatırımları, Net giriş (% GSYİH)
Dünya Bankası
GSYİH
Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (2005 yılı dolar cinsinden)
Dünya Bankası
TRA
Ticari dışa açıklı k(% GSYİH)
Dünya Bankası
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
89
Çalışmada Belloumi (2014) ve Jadhav (2012) çalışmalarına dayanarak ticari dışa
açıklık ve doğrudan sermaye yatırımlarının GSYİH içindeki payı, ekonomik büyüme
değişkenin yerine ise reel GSYİH verisi kullanılmıştır.
3.1. CADF Birim Kök Testi
Pesaran (2007) tarafından geliştirilen CADF testi eşitlik 1’deki regresyon modeline
dayanmaktadır. t istatistiği ti (N,T) eşitlik 2’de verilmiştir (Pesaran, 2007):
 y it   i  bi y i ,t 1  c i y t 1  d i  y t  eit

 y 'i M
ti ( N ,T )  
 ˆ ( y '
i . 1 M

w
y i1
w
y i . 1 )
1
2




(1)
(2)
Panel istatistiğinin hesaplanması ise aşağıdaki eşitlikten elde edilmektedir:
CIPS ( N , T )  t  bar  N
1
N
 t ( N ,T )
i
i 1
(3)
Hesaplanan CIPS istatistiği her bir yatay kesitin t istatistiklerinin ortalaması alınarak
hesaplanmaktadır.
3.2 Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Nedensellik Testi
Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi seriler aynı düzeyden durağan
olmadığında, yani serlerin bir kısmı I(0) ve bir kısmı I(1) olduğunda ve değişkenler
arasında eşbütünleşme ilişkisi tespit edilemediğinde de kullanılabilen bir testtir
(Emirmahmutoğlu ve Köse, 2011).
İki değişkenli VAR modeli aşağıdaki şekilde kurulmaktadır:
x it   ix 
yit   
x
i
k i  d max i

j 1
k i  d max i

j 1
A11 ,ij x i ,t  j 
A21,ij xi ,t  j 
k i  d max i
A
j 1
12 , ij
k i  d max i
A
j 1
22 ,ij
y i ,t  j u ix,t
(4)
yi ,t  j uix,t
(5)
dmaxi sistemdeki her bir i için maksimum bütünleşme düzeyini göstermektedir.
4. Bulgular
CADF birim kök testi sonuçları Tablo 2’de özetlenmiştir.
90
Nurgün TOPALLI
Tablo 2. CADF Birim Kök Testi Sonuçları
GSYİH
FDI
TRA
CADFCADFCADFGecikme
Gecikme
İstatistiği
İstatistiği
İstatistiği
Brezilya
4
-2,08
2
-2,322
2
-3,625
Düzeyde
Çin
3
-2,25
2
-2,168
2
-1,046
Sabitli
Model
Hindistan
2
-3,48
2
-1,750
4
-2,972
G. Afrika
5
-1,77
2
-2,507
2
-0,865
Türkiye
4
-2,33
2
-2,455
2
-2,772
Panel ist.
-2,38**
-2,240
-2,256
GSYİH
FDI
TRA
Ülke
Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme
CADF ist.
Brezilya
4
-3,505
2
-2,234
2
-2,642
Düzeyde
Çin
3
-2,604
3
-1,022
2
-1,042
Sabitli ve
Trendli
Hindistan
2
-4,281
2
-1,230
4
-2,222
Model
G. Afrika
5
-1,632
2
-3,142
2
-1,982
Türkiye
4
-3,415
3
-2,428
2
-3,193
Panel ist.
-3,087**
-2,011
-2,216
GSYİH
FDI
TRA
Ülke
Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme
CADF ist.
Brezilya
4
-2,695
2
-2,857
2
-3,190
Birinci
Çin
2
-2,607
3
-2,565
2
-2,516
Farkta
Sabitli
Hindistan
3
-5,044
2
-3,721
2
-3,322
Model
G. Afrika
4
-3,075
2
-3,633
5
-2,993
Türkiye
4
-3,780
3
-3,234
2
-3,971
‐3,202*
Panel ist.
-3,440*
-3,199*
GSYİH
FDI
TRA
Ülke
Gecikme CADF ist. Gecikme CADF ist. Gecikme
CADF ist.
Birinci
Brezilya
4
-2,639
2
-2,799
2
-3,195
Farkta
Çin
2
-3,179
3
-2,629
2
-3,023
Sabitli ve
Hindistan
2
-3,391
2
-3,641
2
-3,532
Trendli
G. Afrika
5
-2,087
2
-3,567
5
-2,706
Model
Türkiye
4
-4,336
3
-3,126
2
-3,872
Panel ist.
-3,127 *
-3,152*
-3,265*
Not Gecikme uzunlukları, Schwarz bilgi kriterine göre belirlenmiştir.***,**,* sıfır hipotezinin sırasıyla
%10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyinde reddedildiğini göstermektedir. Panel istatistiği kritik değerleri, sabitli
modelde -2,57 (%1), -2,33 (%5) ve -2,21 (%10) (Pesaran 2007, tablo II(b), s: 280) ; sabit ve trendli modelde
-3,10 (%1), -2,86 (%5) ve -2,73 (%10) (Pesaran 2007, tablo II(c), s: 281) alınmıştır. Panel istatistiği, CADF
istatistiklerinin ortalamasıdır.
Ülke
Gecikme
Çalışmada GSYİH serisi için %5 anlamlılık düzeyinde “birim kök vardır” boş hipotezi
reddedilmektedir. Diğer bir ifadeyle GSYİH serisi hem sabitli hem de sabitli ve trendli
modelde durağan yani I(0)’dır. FDI ve TRA serileri için %5 ve %1 anlamlılık
düzeyinde “birim kök vardır” boş hipotezi reddedilememektedir. Bu iki seri birinci
farklarında, I(1) düzeyinde durağanlık göstermektedir. Değişkenlerin I(0) ve I(1) gibi
farklı düzeylerde durağan olmaları nedeniyle Emirmahmutoğlu ve Köse (2011)
nedensellik testi uygulanmıştır.
Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Panel Granger Nedensellik testi sonuçları Tablo
3’te verilmiştir.
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
91
Tablo 3. Panel Granger Nedensellik Testi Sonuçları
Boş Hipotez
FDI Granger nedeni değildir GSYİH
GSYİH Granger nedeni değildir FDI
TRA Granger nedeni değildir GSYİH
İstatistik
8,702619
48,20394***
33,99945***
GSYİH Granger nedeni değildir TRA
50,24539***
TRA Granger nedeni değildir FDI
16,63476*
FDI Granger nedeni değildir TRA
16,91072*
Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir.
Olasılık Değeri
0,560539
5,70E-07
0,000185
2,41E-07
0,082847
0,076363
GSYİH ve FDI arasındaki nedensellik ilişkisi sonuçlarına göre “GSYİH Granger
nedeni değildir FDI” boş hipotezi %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. “FDI
Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi ise %1 anlamlılık düzeyine göre
reddedilememiştir. İlgili ülkelerde ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru
tek yönlü nedensellik ilişkisi elde edilmiştir. GSYİH ve TRA arasındaki nedensellik
ilişkisi sonuçlarına göre “GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %1
anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. “TRA Granger nedeni değildir GSYİH” boş
hipotezi de %1 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir. İlgili ülkelerde ekonomik
büyüme ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde
edilmiştir. FDI ve TRA arasındaki nedensellik ilişkisi sonuçlarına göre “FDI Granger
nedeni değildir TRA” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre reddedilmiştir.
Benzer şekilde “TRA Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi de %10 anlamlılık
düzeyine göre reddedilmiştir. İlgili ülkelerde doğrudan sermaye yatırımları ve ticari
dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik olduğu bulgusu elde edilmiştir.
Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Panel Granger Nedensellik testi aynı zamanda
bireysel ülke sonuçlarının elde edilmesine izin vermektedir. Aşağıdaki Tablo 4’de
ilgili ülkelerin bireysel nedensellik testi sonuçlarına yer verilmiştir.
Tablo 4. FDI ve GSYİH Arasındaki Nedensellik İlişkisi
Boş Hipotez
Ülke
Gecikme Sayısı
İstatistik
Brezilya
1
0,975761
Çin
2
0,259900
FDI Granger
nedeni değildir
Hindistan
3
4,423850
GSYİH
G. Afrika
1
0,194277
Türkiye
2
2,315448
Brezilya
1
1,586235
Çin
2
1,328008
GSYİH Granger
nedeni değildir
Hindistan
3
34,03230*
FDI
G. Afrika
1
3,172299*
Türkiye
2
7,650710*
Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir.
Olasılık Değeri
0,331148
0,721096
0,234761
0,662540
0,290808
0,217576
0,421792
0,002217
0,085026
0,060177
Panele dahil olan tüm ülkeler için “FDI Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi
reddedilememiştir. Diğer taraftan “GSYİH Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi
%10 anlamlılık düzeyine göre Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye için
reddedilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki
nedensellik ilişkisi ülke bazında dikkate alındığında Hindistan, Güney Afrika ve
Türkiye için ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik
92
Nurgün TOPALLI
ilişkisi tespit edilirken, Brezilya ve Çin için değişkenler arasında nedensellik ilişkisi
elde edilememiştir.
Tablo 5. TRA ve GSYİH Arasındaki Nedensellik İlişkisi
Boş Hipotez
Ülke
Gecikme Sayısı
İstatistik
Prob-değeri
Brezilya
2
2,325895
0,289744
Çin
3
13,37338**
0,043798
TRA Granger nedeni
Hindistan
3
15,18254**
0,032520
değildir GSYİH
G. Afrika
2
7,622583*
0,060623
Türkiye
1
0,009483
0,923070
Brezilya
2
2,101434
0,313817
Çin
3
12,91944**
0,047270
GSYİH Granger
Hindistan
3
28,59388**
0,004521
nedeni değildir TRA
G. Afrika
2
7,754290*
0,058569
Türkiye
1
2,301157
0,139746
Not: *,**,*** sırasıyla %10 anlamlılık düzeyini, %5 anlamlılık düzeyini ve %1 anlamlılık düzeyini
göstermektedir
“GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %5 anlamlılık düzeyine göre
Çin, Hindistan ve %10 anlamlılık düzeyinde G. Afrika için reddedilmiştir. Ancak
“GSYİH Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi Brezilya ve Türkiye için reddedilememiştir. “TRA Granger nedeni değildir GSYİH” boş hipotezi ise Çin ve
Hindistan için %5 anlamlılık düzeyine göre reddedilirken, G. Afrika için %10
anlamlılık düzeyinde reddedilmiştir. Elde edilen bulgular Çin, Hindistan ve Güney
Afrika’da ticari dışa açıklık ve ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik
ilişkisi olduğunu göstermektedir. Buna karşın Brezilya ve Türkiye için ticaret ve
ekonomik büyüme değişkenleri arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir.
Tablo 6. TRA ve FDI Arasındaki Nedensellik İlişkisi
Boş Hipotez
Ülke
Gecikme Sayısı
İstatistik
Brezilya
2
5,131291
Çin
1
0,001601
TRA Granger
nedeni değildir
Hindistan
3
5,664072
FDI
G. Afrika
1
4,152332*
Türkiye
1
0,258399
Brezilya
2
2,519664
Çin
1
1,889299
FDI Granger
nedeni değildir
Hindistan
3
9,962945*
TRA
G. Afrika
1
1,204097
Türkiye
1
0,030706
Not: *,**,*** sırasıyla %10, %5 ve %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir
Olasılık Değeri
0,120046
0,968345
0,180325
0,050480
0,614940
0,270890
0,179462
0,079098
0,281234
0,862075
“TRA Granger nedeni değildir FDI” boş hipotezi %10 anlamlılık düzeyine göre
sadece Güney Afrika için reddedilmiştir. Diğer ülkelerde ilgili hipotez
reddedilememiştir. “FDI Granger nedeni değildir TRA” boş hipotezi %10 anlamlılık
düzeyine göre Hindistan için reddedilmiştir. Doğrudan sermaye yatırımları ve ticaret
arasındaki nedensellik testi sonuçlarına göre Güney Afrika için ticari dışa açıklıktan
doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü, Hindistan için doğrudan sermaye
yatırımlarından ticari dışa açıklığa doğru tek yönlü nedensellik olduğu bulunmuştur.
Brezilya, Çin ve Türkiye için ise ilgili değişkenler arasında nedensellik ilişkisi
olmadığı gözlemlenmiştir.
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
93
5. Sonuç
Doğrudan sermaye yatırımları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki ülkeler
açısından güncelliğini koruyan bir konudur. Literatürde doğrudan sermaye
yatırımlarının hem sermaye birikimi hem de teknoloji transferi bakımından ev sahibi
ülkeye faydaları olduğu yönünde genel bir görüş hâkimdir. Ancak ilgili çalışmalar
doğrudan sermaye yatırımlarının ekonomik büyümeyi olumlu etkileyebileceği gibi
negatif olarak da etkileyebileceğini göstermiştir. Bu nedenle ekonomik büyüme ve
doğrudan sermaye yatırımları arasındaki ilişkinin yönünün belirlenmesi uygulanacak
ekonomi politikaları açısından önem arz etmektedir.
Bu çalışmada BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin 1982-2013 dönemi reel GSYİH, net
yabancı sermaye girişi ve ticari dışa açıklık yıllık verileri kullanılmıştır. İlgili
değişkenlerin durağanlık düzeyleri CADF birim kök testi ile nedensellik ilişkisi
Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) nedensellik testi kullanılarak incelenmiştir. Çalışma
sonucunda elde edilen bulgulara göre panelde ekonomik büyümeden doğrudan
sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Bu sonuç
tüm panel için ekonomik büyümenin doğrudan sermaye yatırımlarını artıracağı
hipotezini destekler niteliktedir. Bu hipoteze göre büyümedeki artış ev sahibi ülkede
yeni yatırım fırsatları yaratarak daha fazla sermaye girişine neden olabilmektedir.
İlgili ülkelerde ekonomik büyüme ve ticari dışa açıklık arasında çift yönlü nedensellik
olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ticari dışa açıklık ve ekonomik büyümenin birbirini
desteklediğini söylemek mümkündür. Doğrudan sermaye yatırımları ve ticari dışa
açıklık arasında benzer şekilde çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu bulgusu elde
edilmiştir. Diğer bir ifadeyle doğrudan sermaye yatırımlarının ilgili ülkeye girişi
ülkenin daha fazla mal ve hizmet alıp satmasına neden olurken, ülkenin dışa açık bir
ticaret politikası izlemesi ülkeye daha fazla doğrudan sermaye yatırımları girişini
teşvik etmektedir. İlgili sonuçlar Basu (2003), Hsiao ve Hsiao (2006), Mah (2010),
Dritsaki ve Stiakakis (2014) çalışmaları ile tutarlıdır. Ülkelerin bireysel sonuçlarından
ise karma bulgular elde edilmiştir. Örneğin Türkiye’de ilgili dönemde sadece
ekonomik büyümeden doğrudan yatırımlara doğru tek yönlü nedensellik olduğu tespit
edilmiştir. Ticari açıklık ile doğrudan sermaye yatırımları ve ticari açıklık ile
ekonomik büyüme arasında nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Elde edilen
sonuçlar doğrultusunda Türkiye’de doğrudan sermaye yatırımlarının artırılmasına
yönelik teşvik edici yapısal ve kurumsal düzenlemelere ağırlık verilmesi
gerekmektedir.
Çalışma sonuçları politika yapıcılar ve hükümet açısından önemli çıkarımlar
içermektedir. Doğrudan sermaye yatırımlarının ülkeye çekilmesinde ekonomik
büyümeyi teşvik edici politikaların öne çıkarılması gerekmektedir. Özellikle serbest
ticaret politikalarının uygulanması doğrudan sermaye yatırımlarını teşvik ederek
ülkenin gereksinim duyduğu sermaye birikimi ve teknoloji transferinin sağlanmasına
yardımcı olacaktır. Konu ile ilgili yapılacak diğer çalışmalarda ülkelerin kurumsal ve
politik faktörlerinin de analize dâhil edilmesi önemli katkılar sağlayacaktır.
6. Referanslar
Abbes, S. M., Mostefa, B., Seghir, G. M. ve Zakarya, G. Y. (2015). Causal interaction
between FDI, and economic growth: Evidence from dynamic panel co-integration.
Procedia Economics and Finance, 23, 276-290.
Albulescu, C. T. (2015). Do foreign direct and portfolio investments affect long-term
economic growth in Central and Eastern Europe?. Procedia Economics and Finance, 23,
507-512.
94
Nurgün TOPALLI
Alguacil, M. T., Cuadros, A. ve Orts, V. (2002). Foreign direct investment, exports and
domestic performance in Mexico: A causality analysis. Economic Letters, 77, 371-376.
Alıcı, A. A. ve Ucal, M. Ş. (2003). Foreign direct investment, exports and output growth of
Turkey: causality analysis. European Trade Study Group (ETSG) Fifth Annual
Conference içinde (1-17.ss.). http: //www.etsg.org/ETSG2003/papers/alici.pdf [Erişim
Tarihi: 3/11/2015].
Balasubramanyam, V. N., Salisu, M. ve Sapsford, D. (2006). Foreign direct investment as an
engine of growth. The Journal of International Trade & Economic Development, 8(1), 2740.
Basu, P., Chakraborty, C. ve Reagle, D. (2003). Liberalization, FDI, and growth in
developing countries: A panel cointegration approach. Economic Inquıry, 41(3), 510-516.
Belloumi, M. (2014). The relationship between trade, FDI, and economic growth in Tunisia:
An application of the autoregressive distributed lag model. Economic Systems, 38, 269287.
Borenszteın, E., Gregorio, J. D. ve Lee, J. W. (1998). How does foreign direct investment
affect economic growth?. Journal of International Economics, 45, 115-135.
Çeştepe, H., Yıldırım, E. ve Bayar, M. (2013). Doğrudan yabancı yatırım, ekonomik büyüme
ve dış ticaret: Toda-Yamamoto yaklaşımıyla Türkiye’den nedensellik kanıtları. Akdeniz
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 27, 1-37.
Choe, J. II. (2003). Do foreign direct investment and gross domestic investment promote
economic growth?. Review of Development Economics, 7(1), 44-57.
De Mello, L. R. (1999). Foreign direct investment-led growth: Evidence from time series and
panel data. Oxford Economic Papers, 51, 133-151.
Dritsaki, C. ve Stiakakis, E. (2014). Foreign direct investment, exports, and economic growth
in Croatia: A time series analysis. Procedia Economics and Finance, 14, 181-190.
Emirmahmutoğlu, F. ve Köse, N. (2011). Testing for Granger causality in heterogeneous
mixed panels. Economic Modelling, 28, 870-876.
Ericsson, J. ve Irandoust, M. (2010). On the causality between foreign direct investment and
output: A comparative study. The International Trade Journal, 15(1), 1-26.
Gerceker, M. (2015). The relationship between foreign direct investments and economic
growth in Turkish economy: An empirical analysis for the period of 1998-2014. Journal
of Economics, Finance and Accounting-(JEFA), 2(2), 253-265.
Göçer, İ. (2013). Ekonomik büyümenin belirleyicileri: Sınır testi yaklaşımı. Siyaset, Ekonomi
ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 75-91.
Hsiao, F. S. T. ve Hsiao, M. C. W. (2006). FDI, expots, and GDP in East and Southeast AsiaPanel data versus time-series causality analyses. Journal of Asian Economics, 17, 10821106.
Hye, Q. M. A., Wizarat, S. ve Lau, W. Y. (2013). Trade-led growth hypothesis: An empirical
analysis of South Asian countries. Economic Modelling, 35, 654-660.
Jadhav, P. (2012). Determinants of foreign direct investment in BRICS economies: Analysis
of economic, institutional and political factor. Procedia-Social and Behavioral Sciences,
37, 5-14.
Leitao, N. C. (2010). Foreign direct investment: The Canadian experience. International
Journal of Economics and Finance, 2(4), 82-88.
Mah, J.S. (2010). Foreign direct investment inflows and economic growth of China. Journal
of Policy Modelling, 32, 155-158.
Pesaran, M.H. (2007). A simple panel unit root test in the presence of cross-section
dependence. Journal of Applied Econometrics, 22, 365-312.
Pradhan, R. P. (2009). The FDI-led- growth hypothesis in ASEAN-5 countries: Evidence
from cointegrated panel analysis. International Journal of Business and Management,
4(12), 153-164.
Szkorupova, Z. (2014). A causal relationship between foreign direct investment, economic
growth and export for Slovakia. Procedia Economics and Finance, 15, 123-128.
Şimşek, M. ve Kadılar, C. (2010). Türkiye’de beşeri sermaye, ihracat ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişkinin nedensellik analizi. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, 11(1), 115-140.
Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ticari Dışa Açıklık ve Ekonomik Büyüme …
95
UNCTAD (2015). World Development Report. 1-253. http://unctad.org/en/Publications
Library/wir2015_en.pdf (E.T: 31/08/2015)
Vu, T. B., Gangnes, B. ve Noy, I. (2008). Is foreign direct investment good for growth?
Evidence from sectoral analysis of China and Vietnam. Journal of the Asia Pacific
Economy, 13(4), 542-562.
Yılmaz, Ö., Kaya, V. ve Akıncı, M. (2011). Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımlar ve
ekonomik büyümeye etkisi (1980-2008). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, 25(3-4), 13-30.
Zhang, K. H. (2001). How does foreign direct investment affect economic growth in China?.
Economics of Transition, 9(3), 679-693.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 97-110
THE RELATIONSHIP BETWEEN COST LEADERSHIP STRATEGY,
TOTAL QUALITY MANAGEMENT APPLICATIONS AND FINANCIAL
PERFORMANCE
MALİYET LİDERLİĞİ STRATEJİSİ, TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
UYGULAMALARI VE FİNANSAL PERFORMANS İLİŞKİSİ
Ali KURT(1), Cemal ZEHİR(2)
(1) Fatih Sultan Mehmet Vakif University
Technical University, FEAS, Business Administration
(1) [email protected], (2) [email protected]
Geliş/Received: 19-11-2015, Kabul/Accepted: 07-01-2016
(2) Yıldız
ABSTRACT: Firms need to implement some competition strategies and total
quality management applications to overcome the fierce competition among others.
The purpose of this study is to show the relationship between cost leadership
strategy, total quality management applications and firms’ financial performance
with literature review and empirical analysis. 449 questionnaires were conducted to
the managers of 142 big firms. The data gathered was assessed with AMOS. As a
result, the relationship between cost leadership strategy, total quality management
applications and firms’ financial performance has been gathered. In addition, the
relationship between TQM applications and financial performance has also been
gathered.
Keywords: Cost Leadership Strategy, Total Quality Management Applications,
Financial Performance, Competition Strategies
JEL Classification: M10
ÖZ: İşletmeler rekabetin üstesinden gelebilmek için bazı rekabet stratejileri ve
toplam kalite yönetimi prensiplerini uygulama gereği duyarlar. Bu çalışmanın
amacı maliyet liderliği stratejisi, toplam kalite yönetimi uygulamaları ve finansal
perfromans arasındaki ilişkiyi literatür çalışması ve ampirik analizle göstermektir.
142 büyük işletmenin 449 yöneticisine anket uygulandı. Toplanan bilgi AMOS ile
değerlendirildi. Sonuç olarak, maliyet liderliği stratejisi, toplam kalite yönetimi
uygulamaları ve finansal performans arasındaki ilişki ortaya kondu. Bununla
birlikte TKY uygulamaları ve finansal performans arasındaki ilişki de
değerlendirildi.
Anahtar Kelimeler: Maliyet Liderliği Stratejisi, Toplam Kalite Yönetimi
Uygulamaları, Finansal Performans, Rekabet Stratejileri
1. Introduction
Generally, quality is defined as the degree of a firm’s meeting the customer needs
(Kehoe, 1996: 3). Total quality management (TQM) is a systematic quality
improvement approach for firm-wide management for the purpose of improving
performance in terms of quality, productivity, customer satisfaction, and
profitability.
TQM is an integrated management philosophy and set of practices that
emphasizes, among other things, continuous improvement, meeting customers’
requirements, reducing rework, long range thinking, increased employee
involvement and teamwork, process design, competitive benchmarking, team
98
Ali KURT, Cemal ZEHİR
based problem solving, constant measurement of results and closer relationships
with suppliers (Powell, 1995: 16). There isn’t a consensus on “what the real
elements of TQM are. In our study, we discuss “leadership of the management,
decision making process, process approach, continuous improvement approach,
participation of workers, relationships with the suppliers, customer orientation and
education” as the applications of Total Quality Management.
Although there have been many studies conducted to show the relationship
between TQM and performance of a firm, some have failed but some have
succeeded. Some elements of TQM have positively effected the financial and
innovative performance of the firm. Although, in some studies, the total of TQM
principles and elements have positive effect on performance, when we closely
study the results for each element, the results may be surprising and may not
support the general idea that TQM positively effects the firm performance. So, a
detailed and a new study should be conducted to get the results as a whole and
separately.
Competition is competing for the same resources and customer groups (Ünlücan,
2004: 28). Porter (1998: 33) defines competition as doing many different things
from the competitors. Extensive discussions on strategic management literature
suggest that sustainable performance results from the sustainable competitive
advantage (Hoffman, 2000: 5). Theoretically, competitive advantage is defined as
creating superior added value. A firm with a competitive advantage has added
value and therefore the potential for profit (Ghemawat & Rivkin, 2006: 4).
Strategy is a plan of action that channels an organization’s resources so that it can
effectively differentiate itself from competitors and accomplish unique and viable
goals (Çavuşgil, Knight & Riesenberger, 2008: 312). According to Day &
Wensley (1988: 2), strategy while slowing the process of decreasing the
advantages at hand is searching new horizons. Strategy is essentially is the result
of a strategic planning process and should directly be in connection with the goals
of the businesses. The aim of the strategy is to overcome the competitors and get
high performance.
There are two main approaches trying to explain the performance differences
among the firms in the same industry. Positioning theory deals with analysis of the
external environment of business as the starting point of the corporate strategy. It
analyzes the firm’s position on the market and makes such strategic plans to
exploit the opportunities on markets. Porter’s (1985: 11) works have an important
place in the Positioning School, which sees the fundamental role of strategy as
positioning the firm for the future. His premise is that some industries are
intrinsically more attractive than others. Thus, a business should have access to
the possible strategic positions in the market and select the most efficient one
among these positions. Followers of the positioning theory suggest that analyzing
of external environment should result in decision about which was the
advantageous position in market.
Resource Based View (Barney, 1991: 100) advocates a contrary view to acquire
strategically advantageous position. This theory deals with the resource base of
the business itself as a starting point. RBV theorists argued that firms need to
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
99
achieve competitive advantage to give response to ever-changing market
conditions through strategically deploying resources and capabilities within the
firm and adding new capabilities to existing ones (Acar & Zehir, 2010: 690).
Consequently, if the organizations or strategic business units (SBU) are able to
deploy their resources and capabilities strategically, they will convert competitive
struggle to their own interests in the best way and create a sustainable competitive
advantage.
While making their strategic decisions, executives, in practice, take both of them
into account at the same time. But in this study our aim is to make analysis of
Porterian cost leadership strategy’s effect to firm’s financial performance directly
and TQM applications to firm’s financial performance and with the mediator role
of cost leadership strategy. To achieve this purpose, we created a research model
to test the effects of TQM applications and cost leadership strategy to financial
performance.
2. Theoretical Background
2.1. Competition Strategies
There are two main approaches that try to explain the performance differences
among the firms in the same industry. These two approaches, which are
considered as contrary to each other, are strategically based on competitive
position and resource- based view (RBV). Traditionally strategy has taken greater
notice of the external environment and hence put more emphasis on external
analysis. Positioning theory deals with analysis of the external environment of
business as the starting point of the corporate strategy. It analyzes the firm’s
position on the market and makes such strategic plans to exploit the opportunities
on markets (Acar & Zehir, 2010: 689).
Business resources include all values, skills, organizational processes and
knowledge controlled by a company and enable strategies to increase effectiveness
and productivity in the business (Daft, 1983: 539). In traditional strategic analysis
language, business resources are the powers of the firm to grasp and implement its
strategies. Many scholars have found out approaches that enable firms to plan and
implement strategies creating value (Barney & Hesterly, 2001: 220). Business
resources divide into three categories: Physical resources, human resources and
organizational resources. Literature says that business capabilities differ in
resources and it is the main competitive power to create effective resources and
capabilities for the business (Teece, Pisano, & Shuen, 1997: 515). Firms should
develop new capabilities to sustain especially in times of crisis (Acar & Zehir,
2010: 705). As a result, resource based approach can be defined as important
knowledge and competency important strategically to manage the actions and
assets of the firm effectively.
2.1.1. Generic Business Strategies
According to Porter (1985: 13), the key of competitive advantage is the ability to
set the position of the business against the competition in the market. There have
been many researches on competition and competitive advantage and many
different views about them. As the conditions of the competition have changed,
the literature has also changed. Companies achieve competitive advantage either
by having the lowest product cost or by having products, which are different in
100
Ali KURT, Cemal ZEHİR
ways which are valued by customers. Porter (1990: 5) defined these strategic
choices namely as cost leadership strategy and differentiation strategy. Parallel to
this view, Mintzberg (1988: 82) discussed focusing strategy defines the size of the
market share, but Porter’s other two strategies reflect how a firm competes in the
market area.
According to positioning school, the base of competitive advantage is the
competition outside and this approach sees the root of the competitive advantage
as linking the firm to its environment. (McKiernan, 1997: 793).
Leading researcher of the positioning school, Porter (1990: 4) has determined
which activities a business should do, how they will shape these activities and
how they correlate each other at the same time. Thus, first mentioned by Porter
(1985: 13), the concept of value chain is the process in which a business carry out
its activities by using less cost than its competitors and if it creates more value
than it is required to create it, it will give competitive advantage to the firm.
According to Porter (1985: 15), the key to competitive advantage was the ability
to position the company against the industry competition. The firm’s competitive
position in the industry and its strategy are determined by five forces of
competitiveness. These are the threat of new entrants, the threat of substitutes, the
bargaining power of buyers, the bargaining power of suppliers, and the degree of
rivalry among existing competitors within the industry. A firm may pursue
superior performance after careful consideration of these market forces with the
goal of either selecting an attractive industry or developing a strong competitive
position within an industry (Acar & Zehir, 2010: 691).
Cost leadership
Cost leadership strategy is expressed as cost advantage reflecting selling the goods
and services at a lower cost than competitors in terms of design and production
(Wheelen & Hunger, 2002: 120). Cost leadership strategy aims to gain
competitive advantage by reducing the costs of R&D, service, sales and marketing
activities (Rugman & Hodgetts, 2000: 135). Companies can get competitive
advantage in scale of economics by using effective systems to reduce the cost of
human resources and minimizing the costs with cheaper raw material, mass
production and distribution (Eraslan, 2008: 77). Cost leadership provides
competitive advantage in the markets in which the consumers are sensitive to the
prices. Firms conducting this strategy aim to reduce all cost in the value chain
(Thompson & Strictland, 1996: 228).
The basic principle is to reduce the costs of all actions. By this way, the gap
between the prices at the market and costs will be longer and a firm will get a
competitive advantage by gaining a high income and profit.
The strategic logic of cost leadership usually requires that a firm be the cost
leader, not one of the several firms vying for this position. Many firms have made
strategic errors by failing to recognize this. When there is more than one aspiring
cost leader, rivalry among them is usually fierce because every point of market
share is viewed as crucial (Porter, 1985: 21).
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
101
Differentiation
Second generic business strategy is differentiation. In this strategy, a firm aims to
be unique in its sector with some characteristics valued by most buyers. It chooses
one or more specific characteristics and it positions itself to meet these needs. In
the situations where standard goods and services don’t meet customer needs, firms
have to find different solutions to customers’ specific needs. This is another way
to compete in the market. The basic principle of the differentiation strategy is
channeling the customer choices to its goods and services by doing different
things from every rival does (Bal, 2011: 81). Approaches for differentiation can be
composed of elements such as brand name, technology, customer services,
sales network and other dimensions. The ideal approach is firm’s differentiating
itself in several dimensions (Porter, 1985: 12).
2.2. TQM Elements
Total quality management (TQM) is a systematic quality improvement approach
for firm-wide management for the purpose of improving performance in terms of
quality (Sadıkoğlu & Zehir, 2010: 13). TQM is an integrated management
philosophy and set of practices that emphasizes, among other things, continuous
improvement, meeting customers’ requirements, reducing rework, long range
thinking, increased employee involvement and teamwork, process redesign,
competitive benchmarking, team based problem solving, constant measurement of
results, and closer relationships with suppliers. Its adherents claim that managers
can implement TQM in any organization – manufacturing, service, non-profit or
government – and that it generates improved products and services, reduced costs,
more satisfied customers and employees, and improved bottom line financial
performance (Powell, 1995: 17).
In TQM literature, researchers and gurus have different opinions on the number
and content of the elements of TQM. Each management guru invariably identifies
a set of “key practices” that they claim are essential to achieving superior quality
outcomes. The number of critical elements ranges from Juran’s “triology” of
managerial processes to Deming’s 14 points (Dow, Samson, & Ford, 1999: 1). In
this study, we will take eight of these elements into account in our research model.
These are leadership, decision-making approach, process approach, continuous
improvement approach, employee participation, supplier management, customer
focus and training.
3. Research Model and Proposed Hypothesis
There are many study results showing positive and negative (or non-significant)
relationships or correlations between TQM practices and various performance
indicators. There isn’t any consensus among scholars on the elements of TQM
practices (whether these indicators are assessed one by one or as a whole) and
their effect on financial and innovative or other firm performance indicators.
Furthermore, there are also many study results showing relationships between
competition strategies and performance indicators. Our study aims to show the
relationships between cost leadership strategy and firm’s financial performance
using the TQM practices as the mediator. In addition, we aimed to discover the
relationships between cost leadership strategy and financial performance
indicators.
102
Ali KURT, Cemal ZEHİR
TQM
Practices
Cost
Leadership
Strategy
- - - - - - - - - - - - - - -- - - - - - →
Performance
---- ---------------------→
Non-significant Effect
Significant Effect
Figure 1. Proposed Research Model of the Relationships Between Cost
Leadership Strategy, TQM Practices and Firm’s Financial Performance
H1; Cost leadership strategy are positively related to TQM practices.
H2; Cost leadership strategy are positively related to financial performance
H3 ; TQM practices are positively related to financial performance.
H4; Cost leadership strategy are positively related to financial performance
with TQM practices as the mediator.
4. Research Methodology
The research plan is stated as: establishing research model, researching for the
survey questions in the literature, constructing the best fitting survey from the
alternatives, reaching the participants and informing them for the survey, gathering
the data and measuring and analysing the data to test the hypothesizes.
We adapted items for TQM factors and performance measures from the studies of
Rahman & Bullock (2005), Chong & Rundus (2004), Fuentes, Saez & Montes
(2004), Cua, Kone & Schoreder (2001), Saraph, Benson & Schroeder (1989), Kannan
& Tan (2005), Prajogo & Sohal (2004), and Kaynak (2003) and competition
strategies from Porter (1985). The questionnaire included a five-point Likert-type
scale anchored at (1) strongly disagree and (5) strongly agree, indicating
respondents’ disagreement or agreement with each item.
5. Results of the Analysis
5.1. Sample Demographics
This study has focused on Turkish medium and big sized firms operating mostly in
İstanbul and Gebze. More than 70% of the Turkish manufacturing industry is
performed and located in Marmara Region of Turkey. Thus our data were taken
from medium and large manufacturing firms of this region.
We sent more than 600 questionnaires to middle and top level managers and
directors of the companies by sending e-mail or by requesting them to fill the hard
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
103
copy while one to one interaction in 2014 and 2015, assuring confidentiality, and
offering the resulting general firm profile for participating in the survey in order to
obtain a high response rate. As a result of data collection process, we received 442
usable questionnaires from 142 different companies and this means a 74% response
rate.
The table below shows the demographic statistics of the respondents. Mostly
manufacturing companies, %95.1 of the respondents are private companies.
Approximately %75 of the companies are middle and big sized ones.
Table 1. Descriptive Summary of the Respondents
Area
Scope
Size
Age
Sector
Variables
Government
Private
Regional
National
International
0-10 Employees
11-50 Employees
51-250 Employees
251-500 Employees
OVER 500
Lost
1-15 Years
16-30 Years
31-45 Years
46-60 Years
61 ↑ Years
Lost
Food / Beverage / Tobacco
Wood / Paper / Print
Medicine / Medical Devices
Wear / Textile / Leather
Machine Equipment / Metal Materials
Automotive
Furniture
Chemistry / Petrol / Tires
Main Metal
Office / electricity Machines Devices
Based on stone and Ground
Other Production
Number
7
135
18
41
83
6
25
52
13
39
7
42
51
23
13
8
5
10
1
6
15
12
15
5
13
10
4
1
50
Percentage
4.9
95.1
12.7
28.9
58.5
4.2
17.6
36.6
9.2
27.5
4.9
29.6
35.9
16.2
9.2
5.6
3.5
7
0.7
4.2
10.6
8.5
10.6
3.5
9.2
7
2.8
0.7
35.2
5.2. Validity and reliability of the measurement instrument
The below analysis and methods have been used for testing the validity and
reliability of the scales belong to the research variables.
The survey factor analysis has been done by using Principal Component Analysis,
estimation method and Varimax rotation to display the scales belong to the variables
used at the research has been perceived by the participants in what scale and under
how many sub dimensions.
In order to test the conformity of the data set to the factor analysis, Kaiser-MeyerOlkin (KMO) sample efficiency test and Bartlett test have been applied. At the end
of the analysis performed, KMO value has been over the expected level 0.50 with
the 0.945 value and it has been displayed that it is meaningful at the 0.001
104
Ali KURT, Cemal ZEHİR
importance level at the Bartlett test. At the principal component analyses, sub limit
of factor weights of each material have been taken as 0.45 by taking into
consideration to the size of the sample (Hair, Black, & Babin, 2010: 120).
According to the PCA, each variant has been loaded to the foreseen factor
component and factor weights have been between 0.455 and 0.787. Besides, is has
been observed that factor weights have been mostly over the 0.500 value.
On the basis of the Cronbach’s Alpha value of the factors, their factor reliabilities
have been seen separated and it is observed that such value has been over 0.70 value
that is the acceptable lowest value. This is also displaying that these factors have
domestic coherence and reliability.
Table of the concerning factor analysis is shown below.
Table 2. Results of Exploratory Factor Analysis
Factors
Leadership of
Management
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Cronbach's Variance
Alpha
explained
0.668 0.747 0.672 0.712 0.655 0.575
0.900
7.435
0.549 0.691 0.623 0.617
0.810
5.258
0.499 0.532 0.749 0.743
0.860
4.669
0.593 0.607
0.840
2.671
0.698 0.728 0.732 0.740 0.751 0.716 0.665 0.662 0.663
0.930
12.111
0.584 0.596 0.589 0.499
0.870
4.835
Customer Focus 0.466 0.555 0.648 0.656 0.505
0.830
4.452
Education
0.880
4.932
0.890
7.995
0.920
11.936
Decision Making
Approach
Process
Approach
Continuous
Improvement
Approach
Participation of
Employees
Relations with
Suppliers
0.686 0.730 0.724 0.627
Cost Leadership
0.643 0.704 0.694 0.734 0.725 0.615 0.603 0.455
Strategy
Financial
0.559 0.633 0.674 0.725 0.752 0.787 0.730 0.734 0.759 0.653 0.716
Performance
Notes: (i) Principal Component Analyses with Varimax Rotation.
(ii) KMO =0,945, Bartlett Test; <0.001.
(iii) Total Explained Variance (%); 66.295
For the purpose of confirmatory of the scale obtained at the solution of the
exploratory factor analysis, the data obtained from the 442 directors have been taken
under the recognition factor analysis on the basis of the structural equation
modelling technique. At the confirmatory factor analysis, Maximum Probability
estimation method has been used and this method is based on three basic hypotheses
(Hox ve Bencger, 1998). These are; samples to be at an efficient number such as 200
data, the scale contending the observed variants to be comprising from the
continuous data and the hypothesis of the data to be conforming to the normal
distribution. Presence of these two conditions has been proved and irregularity and
lowness values of the data variables have been looked at. Because these values have
been between +1 –1 (Garson, 2012), it has been revealed that data variables have
conformed to the normal distribution.
After proving the concerning conditions, confirmatory factor analysis has been
performed. All items were loaded statistically significantly on their respective
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
105
variables (with the lowest t value being 11.302 at p < 0.01). Average of the factor
weights of the items belong to one factor to be over 0,7 is an expected circumstance
and this certain condition has been answered for the factors that take place at our
research. According to this, it has been observed that the scales have high rate of
convergent validity (Bagozzi, Richard, Youjae Yi, & Lynn, 1991: 426).
According to the research hypothesis, TQM applications have been collected under
only one factor and recognition factor analysis has been applied. Table of the
analysis result is shown below. According to this, factor weight of each item has
been over 0.7 and it is displayed that it is statically meaningful.
Table 3. Second Degree Confirmatory Factor Analysis
Factor
Factor Articles
factor
weight
Std. Factor
weight
t
Particip. Emp.
1
0.843
Leadership
0.832
0.817
13.811
Decision Making
0.562
0.808
10.346
Education
0.679
0.753
11.164
TQM
Process Approach
0.692
0.728
11.282
Suppliers
1.055
0.858
15.016
Customer Focus
0.857
0.836
14.08
Continous Impr.
0.915
0.745
13.03
X2/df = 2.316 (p<0.001), GFI=0.798, TLI=0,890 CFI=0.896, PNFI=0.785,
RMSEA=0.055 ***p<0.001)
P
***
***
***
***
***
***
***
Composite
Reability
AVE
0.934
0.64
At the structural equation modelling, to test the statically meaningfulness of the
theoretical model, the values that are called goodness of fit index are being used.
The goodness of fit indexes that we will use at our study are X2/df, RMSEA , GFI,
NNFI-TLI, CFI, PNFI (Hooper, Coughlan, & Mullen, 2008: 54) indexes.
The model goodness of fit values of recognition factor analysis of the first degree
have been as X2/df = 2.263 (p<0.001), GFI=0.807, TLI=0.894 CFI=0.903,
PNFI=0.771, RMSEA=0.054 and the model goodness of fit values of recognition
factor analysis of the second degree TQM applications have been as X2/df = 2.316
(p<0.001), GFI=0.798, TLI=0.890 CFI=0.896, PNFI=0.785, RMSEA=0.055,
presence of a conformity that can generally be accepted for both two factor analyses
has been observed.
AVE (Average Variance Extracted) and SCR (Scale Composite Reliability)
(Bagozzi, Richard, & Yi, 1988: 76) values have been used for testing the validity and
reliability of the factors. If AVE value is CR value of 0.5, when it has been over 0.7,
it is possible to say that validity and reliability of the concerning factor has been
proved. AVE and SCR values belonging to the research factors are shown above.
According to this, it has been displayed that validity and reliability of the factors
have been at the expected level.
Results of the correlation analysis have displayed that there is a meaningful and in
the positive direction relation between the factors. Besides, because square root of
AVE values for each factor has been higher than the correlation of the concerning
factors with the other factors, it has been observed that the discriminant validity has
been proved (Hair et al., 2010: 330).
106
Ali KURT, Cemal ZEHİR
Table 4. The Correlation, Average and Standard Deviation Values for the
Research Variables
Line Factor
1
2
3
4
Customer
Focus
Particip.
Employees
Financial
Performa.
Cost
Leadership
Mean
Std.
Dev.
1
4.19
0.62
0.776
4.18
0.72
0.709 0.772
2.76
0.44
0.507 0.514
0.723
3.90
0.56
0.530 0.532
0.405
0.710
2
3
4
5
6
7
8
5
Leadership
3.97
0.63
0.706 0.726
0.400
0.566
0.788
6
Decision
Making
3.05
0.41
0.703 0.600
0.404
0.584
0.704
0.725
7
Education
2.97
0.55
0.563 0.729
0.402
0.505
0.658
0.629
0.814
8
Process
2.81
0.57
0.561 0.617
0.521
0.473
0.523
0.574
0.588
0.819
9
Suppliers
4.55
0.74
0.757 0.704
0.576
0.629
0.669
0.700
0.590
0.651
Cont.
10
4.24
0.73 0.624 0.603 0.494 0.499 0.584 0.631 0.488 0.619
Improve.
** Correlations are meaningful at the 0.01 level. Diagonals content the square root of the AVE value.
9
10
0.798
0.650
0.855
5.3. Test of the research model
For the purpose of testing the hypothesis of the research, the arithmetical averages
of the items of each one factor have been taken and regression analyses have been
done by using path analysis based on the structural equation modelling technique
from the variables formed.
The research hypotheses that are formed whether TQM applications have affected
the establishment performance or not are given below.
H1; Cost leadership strategy are positively related to TQM practices.
H2; Cost leadership strategy are positively related to financial performance
H3; TQM practices are positively related to financial performance.
Results of the multiple regression analyses performed with the path analysis method
to test the subjected research hypotheses are given at the below table.
Table 5. Results of the Multiple Regression Analyses
MODEL 1
MODEL 2
MODEL 3
Independent
Variables
Cost
Leadership
Strategy
Cost
Leadership
Strategy
TQM
Applications
Dependent Variables
TQM Applications
Financial Performance
Std. β
t
p
0.676***
10.924
0.000
R2=0.46
Std. β
t
P
0.403***
6.831
0.000
R2=0.16
Std. β
t
P
0.595***
9.340
0.000
R2=0.35
According to the results of Model 1, cost leadership strategy (β=0.676; p<0.01)
variable is affecting to the TQM applications variable meaningful and in the positive
direction.
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
107
According to the results of Model 2, cost leadership strategy (β=0.403; p<0.01)
variable is affecting to the financial performance variable meaningful and in the
positive direction.
According to the results of Model 3, TQM applications (β=0.595; p<0.01) variable
is affecting to the financial performance variable meaningful and in the positive
direction.
Multiple correlation coefficients (R2) show the percentage of explaining by
independent variables to the dependent variable. According to this, it is seen that
cost leadership variable is explaining the TQM applications variables at the 46%
level and explaining the financial performance variable at the 16% level. TQM
applications variable is explaining the financial performance variable at the 35%
level.
At the relationship between the cost leadership strategy and establishment
performance, the research hypothesis that has been formed for the probable agency
variable relationship of the TQM applications is shown below.
H4; Cost leadership strategy are positively related to financial performance with
TQM practices as the mediator.
Results of the structural equation models that are formed for testing the H4
hypothesis that is formed for stating the agent and variable relationship at the
relationship between the cost leadership strategy of TQM applications variable and
financial performance variable are shown below.
Table 6. Mediator Relationships of TQM Applications
MODEL 4
TQM Applications
Std. β
t
TQM
Applications
Cost
Leadership
Strategy
0.676***
10.940
p
0.000
Financial Performance
Std. β
t
P
0.592***
7.444
0.000
0.005
0.079
0.937
R2=0.46
R2=0.35
(Model 4) X2/df = 2.319 (p<0.001), GFI=0.798, TLI=0.890 CFI=0.896, PNFI=0.785, SRMR=0.055
(*p<0.05; **p<0.01; ***p<0.001)
According to the above mentioned regression analysis, during the cost leadership
variable has been affecting the performance variable meaningful and in the positive
direction before agent variable gets into the relation (β=0.595; p<0.001), when the
agent variable has been included to the relationship (Model 4), it is seen that effect
of the cost leadership strategy variable on the financial performance has been
removed (β=0.005; p>0.05).
For measuring the validity of the probable mediator effects, “Bootstrap” method has
been used and the indirect effect of the cost leadership strategy variable on the
financial performance has been researched on the 5000 samples (Preacher ve Hayes,
2004) and because of the presence of the meaningful indirect effect in the 95 percent
confidence level (β=0.400; p<0.001), it was seen that the effect of mediator has been
valid.
108
Ali KURT, Cemal ZEHİR
According to this, H4 has been accepted. So, it has been displayed that TQM
applications have formed a complete mediator effect at relationship between the cost
leadership strategy and financial performance. The figure showing the results of
concerning structural equation modelling is shown below.
Table. 7. Results of the Research Model
TQM
Practices
Cost
Leadership
Strategy
B; 0.005 ns
----------------------→
Performance
B;0.592*** (w/o mediator)
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - - →
Non-significant Effect
Significant Effect
6. Conclusions
The results of the analysis show that cost leadership strategy is significantly and
positively correlated with the eight Total Quality Management Applications and
financial performance of the firm. Generally, in the literature, the relationship between
TQM applications and performance or the relationship between strategies with the
performance of a firm are tested and results are evaluated. But in this study, cost
leadership strategy is the independent variable and TQM applications are the mediator
and financial performance is the dependent variable. Especially managers who place
cost leadership strategy at the starting point can utilize this study. Because our
study supported the hypothesis that cost leadership study is strongly related to the
financial performance of the firm.
Another important result of our study is that the hypothesis “Cost leadership
strategy is positively related to financial performance with TQM practices as the
mediator.” is supported. That means that TQM applications have formed a complete
mediator effect in the relationship between the cost leadership strategy and financial
performance. At the end of the analysis, we have seen that our four hypothesis
are supported.
7. References
Acar, A. Z., & Zehir, C. (2010). The Harmonized Effects of Generic Strategies and Business
Capabilities on Business Performance. Journal of Business Economics and Management,
11(4), 689-711.
Bal, Y. (2011). The effect of competitive strategies on human resource management practices
(Unpublished doctoral dissertation). Istanbul University Institute of Social Sciences,
İstanbul.
The Relationship between Cost Leadership Strategy, Total Quality Management …
109
Barney, J. (1991). Firm resources and sustained competitive advantage. Journal of
Management, 17(1), 99-120.
Barney, J. & Hesterly, W. S. (2011). Strategic management and competitive advantage:
concepts (4th ed.). Upper Saddle River, NJ: Pearson Education.
Bagozzi, Richard P., Youjae Yi, & Lynn W. P. (1991). Assessing construct validity in
organizational research. Administrative science quarterly, 36, 421-458.
Bagozzi, Richard P., & Youjae Yi. (1988). On the evaluation of structural equation
models. Journal of the Academy of Marketing Science, 16 (1), 74-94.
Cavusgil, S. T., Knight, G., & Riesenberger, J. R., (2008). International business: Strategy,
management and the new realities (1st ed.). Upper Saddle River, New Jersey: Prentice
Hall.
Chong, V. K., Rundus, M. J., (2004). Total quality management, market competition and
organizational performance. The British Accounting Review, 36, 155–172.
Crocker, L., & J. Algina. (1986). Introduction to classical & modern test theory (1st ed.).
Holt, Reinhart & Winston, Orlando.
Cua, K. O., Mc Kone, K. E., & Schoreder, R. G. (2001). Relationship between
implementation of TQM, JIT and TPM and manufacturing performance. Journal of
Operations Management, 19, 675–694.
Daft, R. L. (1983). Learning the craft of organizational research. Academy of Management
Review, 8(4), 539-546
Day, G. S., & Wensley, R. (1988). Assessing advantage: A framework for diagnosing
competitive superiority. Journal of Management, 52, 1-20.
Dow, D., Samson, D., & Ford, S. (1999). Exploding the myth: Do all quality management
practices contribute to superior quality performance? Production and Operations
Management, 8, 1-25.
Eraslan, İ. H. (2008). The effects of competitive strategies on firm performance: A study in
Turkish textile and apparel industry considering the mediating role of value chain
activities (Unpublished doctoral dissertation). Boğaziçi University Social Sciences
Institute, İstanbul.
Field, A. (2009). Discovering statistics using SPSS (3rd Ed.). London: Sage
Fuentes, M. M. F., Saez, A. C. A. & Montes, F. J. L. (2004). The impact of environmental
characteristics on TQM principles and organizational performance. Omega, 32 (6), 425–
442.
Garson, D. (2012). Testing statistical assumptions, USA: Statistical associates publishing,
Retrieved from http://www.statisticalassociates.com/assumptions.pdf
Ghemewat, P. & Rivkin, J. W. (2006). Creating competitive advantage. Harvard Business
School Background Note, 798-062.
Hair, J. F., Black, W. C., & Babin, B. J. (2010). Multivariate data analysis: A global
perspective (7thed.). Upper Saddle River: Prentice Hall.
Hoffman, N. P. (2000). An examination of the sustainable competitive advantage concept:
Past, present, and future. Academy of Marketing Science Review, 4, 1-21
Hooper, D., Coughlan, J., & Mullen, M. (2008). Structural equation modelling: Guidelines for
determining model fit. Electronic Journal of Business Research Methods, 6 (1), 53-60.
Hox, J. J., & T. M. Bechger, (1998). An introduction to structural equation modelling. Family
Science Review, 11, 354-373.
Hu, L. T. & Bentler, P. M. (1999). Cut off criteria for fit indexes in covariance structure
analysis: Conventional criteria versus new alternatives. Structural equation modeling: A
Multidisciplinary Journal, 6(1), 1-55.
Kannan, V. R. & Tan, K. C. (2005). Just in time, total quality management, and supply chain
management: understanding their linkages and impact on business performance. Omega
33(2), 153–162.
Kaynak H. (2003). The relationship between total quality management practices and their
effects of firm performance, Journal of Operations Management, 21(4), 405-435.
Kehoe, D. F. (1996). The fundamentals of quality management, Netherlands, Springer.
McKiernan, P., (1997). Strategy past; strategy futures. Long Range Planning, 30(5), 790-798.
110
Ali KURT, Cemal ZEHİR
Mintzberg, H. (1988). Generic strategies: Toward a comprehensive framework. Advances in
Strategic Management 5, 1-67.
Porter, M. E. (1985). Competitive advantage: Creating and sustaining superior performance.
New York: The Free Press.
Porter, M. E. (1990). New global strategies for competitive advantage. Planning Rewiev,
18(3), 4-14
Porter, M. E. (1998). Competitive advantage creating and sustaining superior performance.
New York: The Free Press.
Powel, T. C. (1995). Total quality management as competitive advantage: A review and
empirical study. Strategic Management Journal, 16(1), 15-37.
Prajogo, D. I. & Sohal, A. S., (2004). The multidimensionality of TQM practices in
determining quality and innovation performance-an empirical examination. Technovation,
24, 443–453.
Preacher, K. J. & Hayes, A. F. (2004). SPSS and SAS procedures for estimating indirect
effects in simple mediation models. Behavior Research Methods, Instruments, &
Computers, 36(4), 717-731.
Rahman, S. & Bullock, P. (2005). Soft TQM, hard TQM, and organizational performance
relationships: An empirical investigation. Omega 33, 73-83.
Rugman, A. & Hodgetts, R., (2000). International business: A strategic management
approach (2nd ed.). New York and London: Prentice Hall
Sadıkoğlu, E. & Zehir, C. (2010). Investigating the effects of innovation and employee
performance on the relationship between total quality management practices and firm
performance: An empirical study of Turkish firms. International Journal of Production
Economics, 127, 13-26.
Saraph, J. V., Benson, P. G., & Schroeder, R. G. (1989). An instrument for measuring the
critical factors of quality management. Decision Sciences, 20, 810–829.
Teece, D. C., Pisano, G., & Shuen, A., (1997). Dynamic capabilities and strategic
management, Strategic Management Journal, 18(7), 509-533.
Thompson, A. A., & Strickland, A. J. (1996). Strategic management: Concepts and cases.
(9th ed.). USA: Irwin McGraw-Hill.
Ünlücan, D. (2004). Competitive strategies in small and medium-sized businesses: A research
on developing competitive
strategies for small and medium-sized businesses in the
Turkish Republic of Northern Cyprus while preparing for the European Union,
(Unpublished doctoral dissertation) Çukurova University Institute of Social Sciences,
Adana.
Wheelen, T. L., & Hunger, D. J. (2002). Strategic management and business policy (8th ed.).
Massachusetts: Prentice Hall.
Zehir, C., & Sadıkoğlu, E. (2012). Relationships among total quality management practices:
An empirical study in Turkish industry, International Journal of Performability
Engineering, 8, 667-678.
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 111-127
PAZAR YÖNELİMİ VE FİRMA PERFORMANSI İLİŞKİSİ:
FARKLILAŞTIRMA STRATEJİSİNİN ARACI ROLÜ
RELATIONSHIP BETWEEN MARKET ORIENTATION AND FIRM
PERFORMANCE: THE MEDIATING ROLE OF DIFFERENTIATION
STRATEGY
Halit KESKİN(1), Songül ZEHİR(2), Hayat AYAR(3)
(1) Yıldız
Teknik Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Teknik Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İşletme Bölümü
(1) [email protected], (2) [email protected], (3) [email protected]
Geliş/Received: 28-12-2015, Kabul/Accepted: 19-01-2016
(2, 3) Gebze
ÖZ: En dikkat çekici stratejik yönelimlerden biri olarak pazar yönelimi, müşterilerin
beklenti ve ihtiyaçlarını anlamaya, tatmin etmeye ve benzersiz müşteri değeri
sağlamaya yönelik örgütsel faaliyetlerin bütünüdür. Ancak hızla değişen rekabetçi
çevrede, sadece pazar yönelimine odaklanmak yerine, onu güçlendirecek ve
performansa katkı sağlayacak uygun rekabet stratejilerine de ihtiyaç vardır. Bu
bağlamda çalışmada, pazar yönelimi bileşenleri, farklılaştırma stratejisi ve firma
performansı (finansal, pazar ve yenilik performansı) arasındaki ilişkiler ampirik
olarak incelenmiştir. 250 firma üzerinde gerçekleştirilen araştırma ile a) pazar
yönelimi değişkenlerinin firmanın farklılaştırma stratejisi ile pozitif ilişkili b)
farklılaştırma stratejisinin firma performansı ile pozitif ilişkili ve c) farklılaştırma
stratejisinin pazar yönelimi ile firma performansı arasında aracı etkisinin olduğu tespit
edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Pazar Yönelimi, Farklılaştırma Stratejisi, Firma Performansı
ABSTRACT: As one of the most salient strategic orientations, market orientation
consists of organization-wide activities to provide unique and superior customer
value and to understand and satisfy customer expectations and needs. However, in
the rapidly changing competitive environment, rather than focusing on just market
orientation, there is a need for competitive strategies that will strengthen and
contribute to performance. In this study, we empirically investigated the relationship
among the components of market orientation, differentiation strategy and firm
performance (i.e. financial, market and innovation performance). By investigating
250 firms, this paper shows that a) the market orientation variables are positively
related to differentiation strategy, b) differentiation strategy is positively associated
with firm performance and c) differentiation strategy mediates the relationship
between market orientation and firm performance.
Keywords: Market Orientation, Differentiation Strategy, Firm Performance
JEL Classifications: M3, M30, M10
1. Giriş
Teorisyenler ve uygulayıcılar firmaların tüketici istek ve ihtiyaçlarının sürekli olarak
değişmesi ve ürün hayat eğrisinin gittikçe kısalması sebebiyle kendilerini rakiplerinden
ayrıştıracak benzersiz yetkinlikler geliştirmeye ve sürdürülebilirliklerini sağlamaya
ihtiyaç duyduğunu fark etmişlerdir (Day, 1994: 37). Özellikle kaynak tabanlı teori üstün
ve sürdürülebilir firma performansının temel kaynağı olarak maddi olmayan, örtük,
karmaşık ve sosyal ilişkilere gömülü kaynakların altını çizmektedir (Sristava, Fahey,
112
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
Christensen, 2001: 780-781). Bu çerçevede pek çok çalışmada firmaların sahip olduğu
yetkinlikler üzerinde durulmuş; yüksek kalitede ürün ve hizmet devamlılığının değişen
pazar ihtiyaçlarını sürekli izlemek ve uygun cevaplar üretmekten geçtiği vurgulanmıştır
(Jaworski ve Kohli, 1993: 53). Bir başka deyişle, modern pazarlama anlayışının bir
uygulaması olarak pazar odaklılığın firmalara rekabetçi avantajlar sağlayan dönüşüm
temelli bir yetkinlik olduğu ifade edilmiştir (Menguc, Auh, Shih, 2007: 315).
Son yıllarda gerçekleştirilen meta analizi çalışmaları pazar yöneliminin geniş ölçekte
performans çıktılarına ulaşmak için önemini doğrularken, ampirik araştırmalar da
performans geliştirmek ve rekabet avantajı kazanmak için pazar yönelimi anlayışının
benimsenmesi gerektiği görüşünü desteklemektedir (Zhou, Li, Zhou, Su, 2008: 985).
Ayrıca çalışmalar pazar yöneliminin firmaları rekabetçi stratejilere yönlendirdiğini,
böylece rekabetçi ürün ve hizmetler aracılığıyla müşterilerde yüksek değer
yaratıldığını göstermektedir (Menguc ve diğerleri, 2007: 314). Gerçekten de, pazar
yöneliminin özünde üstün müşteri değeri yaratma ve sürdürme anlayışı vardır, bu
yüzden klasik ilkesi müşteriler ile yakın ilişkiler kuracak yönelimlerde bulunmaktır
(Slater ve Narver, 1998: 1002). Porter firmalara rekabetçilik yeteneği kazandıran bu
yönelimleri maliyet liderliği, farklılaştırma ve odaklanma stratejileri olarak
açıklamıştır (Allen ve Helms, 2006: 433). Bu doğrultuda pazar yönelimi ile rekabetçi
stratejiler arasındaki ilişki ve farklı performans ölçütleri (örneğin; etkililik, verimlilik,
vb.) üzerindeki etkileri araştırmacıların giderek ilgisini çekmeye başlamıştır (Mustafa,
Rehman, Zaidi, Iqbal, 2015: 112; Menguc ve diğerleri, 2007: 314). Ancak Menguc
ve diğerlerine (2007: 314) göre, hem pazar yöneliminin rekabet stratejileri ile ilişkisi
hem de rekabet stratejileri ile farklı performans ölçütleri arasındaki ilişki halen
belirsizliğini sürdürmektedir.
Bu çalışma farklılaştırma stratejisinin pazar yönelimi ve firma performansı arasında
bir köprü kurduğunu ileri sürmektedir. Narver ve Slater (1990)’ın vurguladığı gibi,
pazar yönelimi sayesinde müşterilerin sesi dinlenerek, rakiplerin faaliyetleri
incelenerek ve bu bilgileri bütün departmanlara yayarak ortak bir çaba ile yanıtlar
üretilmesi firmalara değerli, nadir, taklit ve ikame edilemeyen farklılıklar kazandırır.
Dolayısıyla pazar yönelimi ve farklılaşma stratejisi yakın ilişkili iki kavram olarak ele
alınabilmektedir (Menguc ve diğerleri, 2007: 315). Bu kapsamda, pazar yönelimi,
farklılaştırma stratejisi ve pazar, finansal ve yenilik performansı arasında kavramsal
ilişki kurulmuş ve bu ilişki ampirik olarak test edilmiştir. Ayrıca çalışma, pazar
yönelimi ve farklılaştırma stratejisinin firmanın pazar, yenilik ve finansal performans
gibi farklı performans göstergeleri üzerindeki etkilerini göstererek literatüre katkıda
bulunmaktadır.
2. Literatür Taraması
2.1. Pazar Yönelimi
Kohli ve Jaworski’nin (1990: 1-18) kavramsallaştırarak öncüllerini ve sonuçlarını
ortaya koyduğu özgün çalışmasından beri pazar yönelimi kavramı pazarlama
literatüründe araştırmacıların ilgisini çeken cazip bir konu haline gelmiştir. Daha
önceki çalışmalarda “pazarlama yönelimi” terimi sıklıkla kullanılmasına rağmen,
pazar yönelimi ya da pazar odaklılık kavramı üç sebepten dolayı daha tercih edilebilir
olarak düşünülmüştür. İlk olarak, Shapiro’nun (1988) ileri sürdüğü gibi, yönelim
yalnızca pazarlama fonksiyonunun ilgi alanına girmemektedir. Kurumsal çapta bir
pazar zekâsı oluşturmak, yaymak ve hızlı cevap verebilmek farklı departmanların iş
birliğini gerektirmektedir. Bu açıdan bakıldığında pazarlama yönelimi kavramı
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
113
oldukça sınırlayıcı ve yanıltıcıdır. İkincisi, pazarlama odaklılık terimi organizasyon
içerisinde pazarlama fonksiyonuna gereğinden fazla anlam ve sorumluluk
yüklemektedir. Oysaki yönelim, pazarlama dışındaki fonksiyonların da
benimsemesiyle gerçekleşmektedir. Bu yüzden pazar yönelimi kavramı ile
faaliyetlerin gerçekleştirilmesi yalnızca pazarlama departmanının kontrol alanı ile
sınırlandırılmayıp, örgüt içerisindeki tüm fonksiyonların ortak bir sorumluluğu haline
getirilmektedir. Son olarak ise pazar yönelimi müşterileri ve onları etkileyen güçleri
içeren pazarlara dikkati yoğunlaştırmaktadır (Kohli ve Jaworski, 1990: 3). Bu görüş,
Park ve Zaltman’ın (1987: 7) benimsenmiş paradigmaların sınırlarını göstermek için
önerdiği “pazarların yönetimi” ve Narver ve Slater’ın (1990: 21) önerdiği “rakip
odaklılık” boyutları ile uyum göstermektedir.
Pazar yönelimi kavramının geniş bir anlam ifade etmesi kavramın çok farklı
yönlerden ele alınmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Literatür pazar yönelimi
kavramını müşteriler için üstün nitelikli bir değer yaratmak üzere davranışsal (Kohli
ve Jaworshki, 1990: 1-18) ve kültürel (Narver ve Slater, 1990: 21) bakış açıları ile
açıklanmıştır. Örneğin, Kohli ve Jaworshki (1990: 3) pazar yönelimini mevcut ve
gelecekteki müşterilerin ihtiyaç ve isteklerine ilişkin pazar bilgisinin toplanması, bu
bilginin işletme içindeki tüm fonksiyonlar arasında yayılması ve söz konusu
ihtiyaçlara örgütün genelinde bir cevap üretilmesi olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda
araştırmacılara göre pazar odaklılık (a) pazar bilgisinin toplanması, (b) bilginin
işletme içine yayılması ve (c) pazara cevap üretme boyutları olmak üzere üç bileşeni
içermektedir. Kültürel bakış açısını benimseyen Narver ve Slater (1990: 21-22) ise
rakipler hakkında bilgi toplama ve fonksiyonlar arası işbirliği geliştirme boyutlarını
dahil ederek pazar yönelimi kavramının kapsamını genişletmiştir. Pazar yönelimi
benzersiz müşteri değeri yaratmak, bunun yanında yüksek işletme performansının
devamlılığını sağlamak üzere gerekli olan etkin ve verimli işletme davranışlarını
oluşturan bir örgüt kültürü şeklinde ele alınmıştır. Ayrıca Narver ve Slater (1990: 2122), pazar yöneliminin (1) müşteri odaklılık, (2) rakip odaklılık ve (3) fonksiyonlar
arası koordinasyon olmak üzere üç temel davranışsal bileşenden meydana geldiğini
belirtmektedir. Müşteri odaklılık, elde edilen pazar bilgisi ışığında müşterileri anlama,
onların ihtiyaçlarına uygun bir şekilde cevap verme ve onlar için sürekli üstün
değerler yaratmakla ilgilidir. Rakip odaklılık, işletmelerin kendilerini korumak ve
daha üstün değerler yaratabilmek adına mevcut ve olası rakiplerinin faaliyetlerini
sürekli izlemesi, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi edinmesi, gelecekteki faaliyetlerini
anlayarak uygun hamleler yapabilmesi ile ilgilidir. Fonksiyonlar arası koordinasyon
ise, müşteri değeri yaratmak için çalışanların ve diğer kaynakların ortak bir çabada
birleştirilerek işletme bütününde uyumla hareket etmesi ile ilgilidir (Narver ve Slater,
1990: 21). Aynı perspektif ile araştırmalarını gerçekleştiren Desphande, Farley ve
Webster (1993: 215) ise pazar yönelimi ile müşteri yönlülüğün aynı anlama geldiğini
ve pazar yönlülüğün kültürel bir odaklanmanın yansıması olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Pazar yönelimini stratejik açıdan ele alan Ruekert (1992: 228) ise yaptığı çalışmada
üç bileşenden bahsetmiştir. Bunlar (1) müşteri bilgisi elde etme ve kullanma (2) elde
edilen bilgilerin temelinde stratejik bir plan geliştirme ve (3) müşteri ihtiyaçlarını
tatmin edebilmek için stratejik planı uygulamadır. Buna göre pazar yönelimi odak
noktasını müşteriler olarak belirleyen bir pazarlama anlayışının bilişsel, kültürel ve
davranışsal yönüdür (Keskin, 2006: 398).
Jaworski, Kohli ve Sahay (2000: 45) ise pazar yöneliminin pazarı izleyen ve pazarı
yönlendiren olmak üzere iki yaklaşımı içerdiğini ileri sürmüşlerdir. Pazarı izleyen
114
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
yaklaşımda temel görüş, pazarda yer alan aktörlerin davranışlarının ve tercihlerinin
anlaşılarak tepkilerin verilmesidir. Pazarı yönlendiren yaklaşımda ise işletmenin
rekabetçi konumunun geliştirilmesi, pazarın yapısının, aktörlerin rollerinin veya
tüketicilerin davranışlarının proaktif bir şekilde değiştirilmesi söz konusudur. Sonuç
olarak pazar yönelimi hem reaktif hem de proaktif davranış yaklaşımlarını
birleştirmektedir. Bu iki yaklaşım arasındaki fark zamanlamadadır. Pazara reaktif
yaklaşımda bulunmak işletmenin pazarı izleyen konumda olduğunu ifade ederken,
burada mevcut pazar yapısının kabul edildiği ve pazar davranışlarını değiştirmenin
amaçlanmadığı bir anlayış hakimdir. Diğer yandan proaktif yaklaşım işletmenin
pazarı yönlendiren konumda olduğunu ifade eder ve pazar yapısını hem tahmin etmeyi
hem de etkilemeyi içerir. Her iki yaklaşım açısından değerlendirildiğinde kritik konu
tüketici davranışlarının tepki gösterilebilir, tahmin edilebilir ya da etkilenebilir olup
olmadığıdır (Jaworski ve diğerleri, 2000: 41; Kumar, Scheer, Kotler, 2000: 129).
2.2. Farklılaştırma Stratejisi
Porter (1980: 35) pazarda benzer ürün ve hizmetleri aynı hedef kitleye veya tüketici
segmentlerine ulaştırmak için rekabet içinde bulunan işletmelere sürdürülebilir
rekabet üstünlüğü sağlamaları için iki stratejik yol önermiştir. Genel rekabet
stratejileri olarak adlandırılan bu stratejilerden birisi farklılaştırma stratejisidir. Bu
strateji, genelde işletmenin ürün ve hizmetlerindeki farklılaştırma olarak
düşünülmektedir. Ancak bu tür farklılaştırmalar daha çok işletmenin pazarlama
stratejileri ile ilişkili olup, bu bağlamda fonksiyonel strateji kapsamına girmektedir.
Oysa iş yönetim stratejileri içinde yer alan farklılaştırma stratejisi işletmenin değer
zincirinde yer alan tüm faaliyetlerde farklılaştırma yaparak ortalamanın üzerinde kar
sağlamasına yönelik bir rekabet stratejisidir (Ülgen ve Mirze, 2014: 264). Buna göre,
farklılaştırma tasarım veya marka, üretim süreçleri, teknoloji, özellikler, müşteri
hizmetleri, tedarik ve dağıtım ağı gibi çeşitli boyutlarda gerçekleştirilebilmektedir.
Örneğin Apple’ın tüketicilerin telefon ile ilgili tüm algılarını ve beklentilerini
değiştirerek “akıllı telefonlar” ile pazara girmesi ürün teknolojisinde yapılan bir
farklılaştırmayı ifade ederken, Aspirin’in eskiden ağrı kesici özelliğini sonraları ise
kan sulandırıcı etkisini ön plana çıkartarak diğer ağrı kesici ilaçlardan farklılaşması
ürün konumlandırmasında yapılan bir farklılaştırmaya örnektir.
Farklılaştırma stratejisinin temelini bir işletmenin pazardaki bütün aktörlerden farklı
uygulamalar yaparak müşteri tercihini kendi ürün ve hizmetlerine yöneltmesi
oluşturur. Buna göre bu stratejinin temel hareket noktaları müşteri beklentileri,
davranış biçimleri, değer yargıları ve diğer benzer önemli unsurlardır. Farklılaşmanın
ilişkili olduğu diğer kavram ise yeniliktir. Yenilik aktiviteleri ile işletme pazarda
farklılığa sahip olan ilk işletme özelliğini taşır ve böylelikle pazarın kaymağını alma
stratejisini uygular. Bir başka deyişle, işletme değer zincirinde yer alan faaliyetlerinde
yaptığı farklılaşma ile sektördeki rakiplerinden farklılaşarak müşteri beklentilerini
yerine getirir ve bunun karşılığında ürün ve hizmetleri müşterilerin farklılık için
ödemeyi kabul edeceği daha yüksek bir fiyattan pazara sunar. Çünkü farklılaşma
sonucu müşterilerin fiyata karşı duyarlılıkları azalmıştır. Bu durumda da işletme
rakiplerinden daha fazla kar elde ederek rekabet avantajı sağlayacaktır. Öte yandan
farklılaşma müşterinin işletmeye veya ürünlere bağlılık oluşturmasına katkı yaparak,
satışlarda istikrarı sağlamakta ve rakiplerin stratejik hamlelerinin işletme üzerindeki
etkilerini azaltmaktadır (Porter, 1980: 37-38).
Farklılaştırma stratejisinin rekabete etki eden faktörlerin güç alanını ve şiddetini
etkilediği araştırmacılar tarafından kabul edilmesine rağmen, literatürde belli başlı
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
115
sakıncalarının da olduğu not edilmiştir. Örneğin, müşteri farklılığı tam olarak
algılayamayabilir ya da sağlanan farklılık için önerilen fiyatı yüksek bulabilir. Öte
yandan algılanan farklılık bir zaman sonra müşteri gözünde önemini kaybedebilir.
Farklılaşma rakipler tarafından da taklit edilebilir, bu yüzden işletmenin farklılık
ölçeği gittikçe daralabilir. Ayrıca farklılaştırma maliyetlerin ikinci plana atılmaması
gerektiğine her ne kadar vurgu yapılsa da maliyetlerin artmasına sebep olabilir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta maliyet artışlarının değer artışı ile kıyaslamalı
olarak kontrol edilmesidir (Porter, 1985: 55).
2.3. Firma Performansı
Firma performansı firmanın önceden belirlediği ya da sonradan revize ettiği belirli
amaçları gerçekleştirmek üzere rekabet stratejilerini ve kaynaklarını uyum içerisinde
hareket ettirerek elde ettiği sonuçlar veya uygulama sürecinde sağladığı kazanımlardır
(Çalık, Altunışık, Sütütemiz, 2013: 143). Yönetim biliminde araştırmacılar işletmelerin
hareketliliğini ve esnekliğini kaybederek ölüm katılığına düşmemesi, gelişmelerde ve
yeniliklerde proaktif roller üstlenebilmesi için performans ölçümünün gerekliliğini
vurgulamaktadır (Mawer, 2003: 260). Performans ölçümü kaynak kontrolü ve örgütsel
amaçlara ne derece ulaşıldığını belirlemenin yanı sıra (1) örgütün güçlü ve zayıf
yönlerinin ve gelecekle ilgili yönelimlerini belirleme (Yasin ve Gomes, 2010: 216), (2)
yaşanılan başarı ya da başarısızlığın temelindeki süreçleri saptama (Hayes,
Wheelwright, Clark, 1988: 153), (3) arzulanan ile gerçekleşen değerler arasındaki
farkları ortaya koyma ve yöneticileri, bu farkların azaltılması veya tamamen ortadan
kaldırılması yönünde, stratejilere uygun karar almaya yönlendirme (Muchiri, Pintelon,
Martin, De Meyer, 2010: 5095) gibi konularda değerli bilgileri işletmelere sunmaktadır.
Literatür performans ölçümünün önemine vurgu yaparken, araştırmacıların en çok
üzerinde tartıştığı konu performansın nasıl ölçüleceği sorusu olmuştur. Araştırmacılar
özellikle firma performansının, üzerinde örgütsel rol taşıyan bireylerin yanı sıra firma
dışındaki paydaşların (yatırımcılar, müşteriler, toplum vb.) davranışları üzerinde de
etkisine vurgu yaparak kavramın boyutlarının belirlenmesi gerektiğinin altını
çizmiştir. Önceki çalışmalarda performans işletmenin geçmişe yönelik durumunu
yansıtan finansal göstergeler aracılığıyla ölçülmüştür. Dolayısıyla finansal
performans çalışmaların odak noktası olmuştur. Ancak ilerleyen zamanlarda finansal
göstergelerin işletmenin uzun dönemdeki performansı hakkında bilgi üretmediği fark
edilerek finansal olmayan performans göstergeleri ön plana çıkarılmıştır (Neeley,
1999: 206). Son yıllardaki araştırmalar ise performans ölçümünde işletmenin finansal,
pazar ve yenilik performansını birlikte dikkate almaktadır.
Pazar performansı işletmenin değer yaratabilme yeteneğini göstermektedir ve müşteri
koruma oranı, pazar payı büyüme oranı ve satış gücü gibi unsurları içermektedir
(Verhoef, 2003: 30; Batt, 2002: 588). Genel ifadeyle bir işletmenin pazardaki
başarısını ifade ederek daha sınırlı bir anlam içeren pazarlama performansı (pazarlama
bölümünün ve pazarlama faaliyetlerinin başarısı) ve daha geniş sınırları kapsayan
organizasyonel performans (işletme içerisindeki finans, pazarlama, insan kaynakları,
üretim, yenilikçilik faaliyetleri gibi birçok faktörün performansı) kavramlarından
farklılaşmaktadır. Buna göre işletmeler pazarda gösterdikleri performans oranında
bütün olarak örgüt performansındaki artışa katkıda bulunabilmektedir (Karlöf, 1996:
107-108). Yenilik performansı ise yeniliğin işletmenin uzun dönem varlığını
sürdürebilmesi ve pazarda önemli bir aktör olarak yer alabilmesi için önemli
olduğunun teorisyenler ve uygulayıcılar arasında geniş ölçüde kabul görmesiyle
dikkatleri çekmiştir. Barney (1991: 101-102) işletmelerin hızla değişen iş çevresinde
116
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
yenilik becerileri gibi maddi olmayan kaynakları aracılığıyla hayatta kalabileceğini
iddia etmektedir. Felin ve Hesterly (2007: 195) yenilik performansının bilgi ve bu
bilgiyi işletme içerisinde yöneten bireylerin eylemleri ile ilişkili olduğunu
göstermiştir. Benzer şekilde Palacios ve diğerlerinin (2009: 295-298) biyoteknoloji ve
telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren 222 İspanyol firma üzerinde
gerçekleştirdiği çalışmalarında etkili bilgi yönetimi ile yenilik performansının
yükseldiğini ortaya çıkarmıştır.
3. Hipotez Geliştirme
3.1.Pazar Yönelimi ve Farklılaştırma Strateji İlişkisi
Önceki çalışmalar pazar yöneliminin farklılaştırma stratejisinin uygulanmasına katkıda
bulunan dönüşüm temelli bir yetkinlik olduğu yönünde bir takım argümanlar ileri
sürmektedir. Pazar yönelimi müşteri memnuniyetinin sağlandığı, hizmet kalitesinin
yüksek olduğu ve karşılanmamış müşteri ihtiyaçlarının önceliklendirilerek tatmin
edildiği bir kültürü teşvik eder. Dolayısıyla pazar odaklı işletmeler pazara ilişkin
duyumlar sağlama, müşteriler ve rakipler ile ilgili bilgileri öğrenme ve müşterileri
anlayarak onlarla bağ kurma yeteneğine sahip olurlar (Day, 1994: 38). Bu yetenekler
dışarıdan içeriye (outside-in) pazarlama yaklaşımını benimsetir ve farklılaştırma
stratejilerini uygulamayı kolaylaştırır (Day, 1994: 41). Ayrıca, pazar odaklı işletmeler
benzersiz öğrenme ve izleme yetenekleri aracılığıyla bir yandan müşterilerin mevcut
ihtiyaçlarını karşılarken bir yandan da gelecekteki beklentiler ve ihtiyaçlar için daha iyi
tahminler yapabilmektedir. Buna göre, bir işletme hedef pazarının ihtiyaç ve
beklentilerini doğru bir şekilde anladığında ürünlerin tasarımı, geliştirilmesi ve sunumu
çok daha iyi olacaktır (Pelham, 1997: 57). Böylelikle pazarda öncü işletme olunurken
ürünlerin rakipler tarafından taklit edilmesi de zor olacaktır (Hooley, Greenley,
Cadogan, Fahy, 2005: 19).
Day (1994: 38) ayrıca pazar odaklı işletmelerin yeni ürün geliştirme yeteneklerinin
yanısıra teknoloji geliştirme gibi içten dışa pazarlama yeteneklerini de başarılı bir
şekilde kullanabildiğini not etmektedir. Day ve Nedungadi (1994) pazar odaklı
işletmelerin yenilikçi özellikleri teşvik eden stratejileri daha başarılı bir şekilde
uyguladıklarını göstermiştir. Han ve diğerlerinin (2010: 38-40) pazar yöneliminin
teknik ve yönetimsel yenilikler üzerindeki pozitif etkisini ortaya çıkardığı çalışması
da bu görüşü desteklemektedir. Benzer argümanlar Slater ve Narver (1995) ve Hurley
ve diğerlerinin (1998) pazar yöneliminin yenilik üzerindeki etkisine odaklandıkları
çalışmalarında da görülmektedir. Ayrıca Menguc ve diğerlerinin (2007) pazar
yöneliminin farklılaştırma ve maliyet liderliği stratejileri gibi rekabet stratejileri
üzerindeki etkisini kanıtlamıştır. Dolayısıyla araştırmanın ilk üç hipotezi aşağıdaki
gibi oluşturulmuştur:
H1: Rakip odaklılık ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma stratejisi arasında pozitif
bir ilişki vardır.
H2: Müşteri odaklılık ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma stratejisi arasında
pozitif bir ilişki vardır.
H3: Fonksiyonlar arası koordinasyon ile işletmenin uyguladığı farklılaştırma
stratejisi arasında pozitif bir ilişki vardır.
3.2.Farklılaştırma Stratejisi ve Firma Performansı İlişkisi
Stratejik yönetim alanındaki teorisyenler farklılaşmanın, Porter’ın ileri sürdüğü
rekabete etki eden beş faktörün güç alanını ve şiddetini etkileyerek firma
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
117
performansına katkıda bulunduğunun altını çizmektedir. Porter’a (1980) göre
stratejistler sektörde rekabeti etkileyen güçleri değerlendirmekte, işletmelerinin güçlü
ve zayıf yönlerini tanımlamakta ve sonra bir uygulama planı hazırlamaktadır. Bu
uygulama planı ilk olarak işletmenin doğru konumlandırılmasıyla başlar, böylece
işletme yetenekleri rekabetçi güçlere karşı en iyi savunmayı yapar ve stratejik
hamleler ile pazarın güç dengesini etkiler. Rekabetçi güçlere verilen tepkiler ile
işletme konumunu iyileştirir, güçlerdeki değişimlere hazırlıklı olur ve rakipler atağa
kalkmadan yeni rekabet dengesi için uygun bir strateji seçerek değişimleri kendi
lehlerine kullanabilme umudu ile onlara cevap verir (Arasa ve Gathinji, 2014: 7).
Uygulanabilecek stratejilerden biri olan farklılaştırma stratejisi işletmeye ortalamanın
üzerinde getiri sağlamanın yanında, sektördeki rekabetçi güçleri de engelleyen, onları
kontrol edebilen ve davranışları etkileyebilen bir stratejidir. Örneğin farklılaşma ile
müşterilerde bağlılık oluşturmuş, hatta onlara üründen bağımsız gelişen bir sadakat
duygusu kazandırmış olan bir işletmeden müşteri koparmak oldukça zordur (Miller,
1988: 284). Bu durum sektöre girme niyeti olan olası rakipler için pazarın çekiciliğini
azaltmaktadır. Diğer yandan farklılık ikame edilmeyi de zorlaştırır. Bu nedenle
farklılık sayesinde ikame ürünlerin yaratacağı tehdit güç kaybeder. Tedarikçiler ile
ilişkiler bağlamında ise farklılaştırma stratejisi tedarikçilerin sektörde ileriye yönelik
dikey büyüme arzularını azaltır. Ayrıca tedarikçilerin yüksek pazarlık güçleri
sebebiyle tedarik mallarında uyguladıkları fiyat artırımları işletmeyi kendi ürünlerine
uygulayabildikleri yüksek fiyatlar nedeniyle sektördeki rakiplerden daha az
etkileyebilir. Tedarikçilerin durumunda olduğu gibi farklılık stratejisi müşterilerin
geriye yönelik dikey büyüme arzusunu da azaltan bir stratejidir. Bunun yanında,
ekonomik sıkıntı zamanlarında veya talep daralması yaşandığı durumlarda müşteri
bağlılığı sayesinde satışların istikrarının sürdürülebilmesi ihtimali fazladır. Rakipler
ile ilgili olarak ise rakipler farklılaştırmayı beceremedikleri sürece bağlı müşterileri
kendilerine çekemezler ve yüksek fiyat uygulayamazlar. Bu sebeple, farklılaştırma
uygulayan işletmeden daha az getiri elde ederler ve uzun dönemde rekabet
pozisyonlarını kaybedebilirler (Porter, 1980: 41; Ülgen ve Mirze, 2010: 265).
Farklılaştırma stratejisi marka imajı, yenilikçilik, tasarım özellikleri, güvenilirlik,
kurumsal itibar, müşteri hizmetleri ve ürün kalitesi gibi birtakım boyutlar temel
alınarak gerçekleştirilmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken kritik unsur hangi
boyutta uygulanıyor olursa olsun farklılıkların rakipler için taklit edilmesi zor olan
özellikler temelinde yapılmasıdır. Farklılaşma stratejisi uygulayan bir işletme çeşitli
reklam araçları ve pazarlama metotları aracılığıyla müşterilerin zihninde kendilerini
rakiplerden ayıran eşsiz bir marka imajı oluşturur. İşletme bu algıyı ürünün
tasarımında, fiziksel özelliklerinde, dayanıklılığında veya performansında
rakiplerinde olmayan farklılıklar yaparak da oluşturabilmektedir. Ürünün bu tür
özelliklerine odaklanan bir işletme, ürünü sürekli iyileştirecek yenilikler
gerçekleştirmek zorundadır. Ayrıca işletme üstün bir müşteri hizmetleri anlayışına
sahip olabilir veya kendilerini rakiplerinden farklılaştırmak amacıyla tüm dikkatini
müşterilerin istek ve arzularına verebilir. Tüketicilerin bu ilgiyi algılaması işletmenin
pozitif bir itibar, marka imajı ve sadakati kazanmak için farklılaştırma stratejisini
uygulamasına imkan verir (Amoako-Gyampah ve Acquaah, 2008: 580). Bu yüzden
işletme, ürünün üstün güvenilirliği, dayanıklılığı, özellikleri, estetiği ve
performansının yanı sıra müşteri ve marka sadakati kazanarak mevcut fiyat
rekabetinden kaçınabilir (Dean ve Evans, 1994). Böylece farklılaşma üstün bir
performansla sonuçlanarak rakiplere karşı bir rekabet avantajı sağlayacaktır. Bu
çerçevede ilgili hipotez aşağıdaki gibi kurulmuştur:
118
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
H4: Farklılaştırma stratejisi ile işletmenin a) pazar, b) yenilik ve c) finansal
performansı arasında pozitif bir ilişki vardır.
3.3. Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Etkisi
Kohli ve Jaworski’ye (1990: 13) göre pazar yöneliminin firmalar açısından en önemli
sonucu, üstün müşteri değeri ve rekabet üstünlüğü sağlayarak işletme performansını
arttırıcı bir etki yapmasıdır. Nitekim birçok araştırmada pazar yöneliminin firmalar
üzerindeki pozitif etkileri geniş ölçüde desteklenmiş, pozitif etkilerin firmanın hem
finansal hem de finansal olmayan performans göstergeleri üzerinde gerçekleştiği not
edilmiştir (Langerak, 2003: 79). Ancak pazar yönelimi ile firma performansı
arasındaki ilişkinin işletmenin pazarda göstereceği davranışlara bağlı olarak
değişebileceği de ifade edilmektedir (Spillan, Li, Totten, Mayolo, 2009: 139). Bu
araştırmada pazar yöneliminin işletmenin pazarda göstereceği davranışlardan biri olan
farklılaştırma aracılığıyla firma performansını etkilediği ileri sürülmektedir.
Pazar yöneliminin temel görüşü işletmenin sürdürülebilir rekabet avantajı
sağlayabilmesi için, pazardaki mevcut ve potansiyel müşteri ihtiyaçlarının
belirlenmesi ve elde edilen bilginin tüm işletme fonksiyonları tarafından paylaşılarak,
ihtiyaçların rakiplerden daha iyi bir şekilde karşılanmasıdır. Bu bağlamda pazar
yönelimini oluşturan üç boyutun da ana amacı müşteri değeri oluşturmaktır. Örneğin,
müşteri yönelimli olmak Kotler ve diğerlerinin (1999) modern pazarlama
düşüncesinin ve uygulamalarının en temel iki ilkesi olarak öne sürdüğü müşteri değeri
ve tatmini sağlamanın en iyi yoludur. Müşteri gözünde farklılaştırılmış ürün ve
hizmetlere yönelerek onların taleplerinin sürekliliğinin sağlanması işletmelere
esneklik ve farklılaşma yetenekleri kazandırmakta, onları rekabette ayrıcalıklı ve
üstün kılmaktadır (Zahra ve Chaples, 1993). Ayrıca sürekli bilgi akışı ile pazardan
elde edilen güncel müşteri bilgisi, başta ürün geliştirme süreçlerini, müşteri ilişkilerini
ve tedarik zinciri yönetimlerini, paydaşların davranışlarını ve sonuç olarak firma
performansını etkilemektedir (Hanvanich, Dröge, Calantone, 2003: 133).
Rakip yönelimi ise mevcut ve potansiyel rakiplerden farklılaşmak adına onların güncel
hareketlerini görebilme, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi sahibi olabilme ve
gelecekteki faaliyetlerini anlamaya yönelik faaliyetleri kapsamaktadır. Yani, rakiplerin
tehdit içeren hamlelerine hızlı cevap verebilmek veya rekabette yeni pozisyon alabilmek
için, firma yöneticileri rakiplerin güçlü ve zayıf yönleri ile stratejileri hakkında elde
edecekleri bilgileri kendi aralarında tartışmakta, kendilerini onlardan farklılaştırabilecek
uygun stratejileri alternatifleriyle birlikte belirlemektedir (Narver ve Slater, 1990: 2122). Dolayısıyla rakip odaklılık anlayışının öneminin tüm çalışanlardan tarafından
benimsenmesi sayesinde işletmeyi rakiplerden farklılaştırmak rekabette hız ve avantaj,
dolayısıyla firmaya üstün performans sağlamaktadır (Kotler, 2003; Lings, 2004).
Son olarak rakiplerden ve müşterilerden elde edilen pazar bilgisinin tüm birimler veya
üyeleriyle paylaşılması, farklı fonksiyonlarda uzmanlaşmış insan sermayesinden
farklı bakış açılarını açığa çıkartarak, her bir ürün veya hizmet zincirinden bir diğerine
katma değer aktarılmasını, böylelikle rakiplerin taklit edemeyeceği değerli ve eşsiz
yetenekler edinilmesini ve rekabette de avantajı sağlamaktadır (Porter, 1985). Bir
başka deyişle, firma içinde rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça zor, değerli ve
nadir olan iletişim ve işbirliğinin kurulması, örgütsel bilginin üretilip ortak bir
hafızaya alınmasına katkı sağlayarak, uzun dönemli sürdürülebilir rekabet avantajına
zemin hazırlamaktadır (Narver ve Slater, 1990: 22). Bu çerçevede ilgili hipotez
aşağıdaki gibi kurulmuştur:
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
119
H5: Farklılaştırma stratejisi, pazar odaklılık ile firma performansı değişkenleri
arasındaki ilişkide ara değişken etkisine sahiptir.
Şekil 1. Araştırma Modeli
4. Araştırma
4.1. Ölçüm ve Örnekleme
Geliştirilen hipotezleri test etmek üzere önceki çalışmalarda geliştirilip kabul görmüş
ölçekler kullanılmıştır. Anket 4 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm demografik
değişkenleri içermekte, ikinci bölüm 17 soruluk pazar yönelimi, üçüncü bölüm 14 soruluk
farklılaşma stratejisi, dördüncü bölüm ise 8 soruluk yenilik, 6 soruluk pazar ve 6 soruluk
finansal performans ölçeğinden oluşmaktadır. Pazar yönelimi uygulamalarının ölçümünde
Narver ve Slater (1990)’in oluşturduğu müşteri ve rakip odaklılık ile departmanlar arası
koordinasyonu kapsayan üç boyutlu ölçek adapte edilmiştir. Farklılaştırma stratejisi için
Kohli ve Jaworski (1990), Lynch ve diğerleri (2000), Dess ve Davies (1984) ve Porter’ın
(1980) çalışmalarından yararlanılmıştır. Firma performansı ölçeğinin oluşturulmasında ise
finansal performansın yanı sıra pazar ve yenilik performansı kriterleri de dikkate
alınmıştır. Böylece pazar yönelimi uygulamalarının finansal başarıyla beraber yenilik
becerisi ve pazar başarısı açısından da analiz edilmesine olanak sağlanmıştır. Bu bağlamda
finansal ve pazar performans ölçeği Baker ve Sinkula (1999) ve Lynch ve diğerlerinin
(2000) çalışmaları birleştirilerek oluşturulurken, yenilik performansı için Prajogo ve
Sohal’in (2006) ölçeğinden yararlanılmıştır. Tüm değişkenler “kesinlikle katılmıyorum”
(1)’dan “kesinlikle katılıyorum” (5)’a doğru sıralanan 5‘li Likert ölçeği kullanılarak
ölçülmüştür.
Anket sorularının İngilizce’den Türkçe’ye ve Türkçe’den İngilizce’ ye her iki dili de bilen
iki kişi tarafından ayrı ayrı çevirisi yapılmıştır. Çevrilen sorular pazarlama ve rekabet
stratejileri konusunda uzman Türkiye‘den üç akademisyen tarafından tartışılıp
değerlendirilmiş ve yeterince anlaşılmayan veya dilbilgisi hatası bulunan soruların
üzerinden tekrar geçilerek uyarlanan sorulara teoriye uyumlu olarak son hali verilmiştir.
Daha sonra, anketlerin uygunluğu Marmara Bölgesi’nde faaliyet gösteren işletmelerde
tam zamanlı olarak çalışan on yüksek lisans öğrencisi tarafından ön teste tabi tutulmuştur.
Ayrıca, İstanbul‘da faaliyet gösteren çeşitli firmalardan rastgele olarak seçilen sekiz üst
düzey yönetici anketin içeriğini ve soruların anlamlılığını değerlendirmişlerdir.
Yanıtlayıcılar maddeleri ve içeriği anlamada hiçbir zorluk çekmediklerini ifade
etmişlerdir. Anket sorularının teyit edilmesinin ardından anketler yazarlar tarafından
kişisel olarak yönetilen anket yöntemi uygulanarak dağıtılıp toplanmıştır.
Anketin uygulanacağı firmalar İstanbul Sanayi Odası ve KOSGEB ile irtibata geçilerek
tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Firmalar arasından
araştırmaya uygun olduğu düşünülen 290 firmalık bir liste belirlenmiştir. İlk olarak,
firmaların Genel Müdürlerine telefon yoluyla ulaşılmış ve çalışmanın amacı hakkında
bilgi verilmiştir. İrtibat kurulan bu 290 firmadan 250 tanesi anket çalışmasına katılmayı
120
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
kabul etmiştir. Buna göre katılımcıların % 9’u işletmenin sahibi iken, %17,7’si üst düzey,
%32,4’ü orta düzey, %21,9’u alt düzey yöneticisi olup, %19’u ise beyaz yaka çalışanıdır.
Çalışanların görev yaptıkları departmanlar ise %20,3 üretim, % 14,7 muhasebe, %7,8
insan kaynakları, % 22 pazarlama, %10 bilgi teknolojileri ve %25,2’si diğer bölümlerde
çalışmaktadır. Ayrıca katılımcıların %54’ü 2-5 yıl, %25,3’ü 6-10 yıl, %12’si 11-20 yıl ve
%8,7’si daha fazla iş tecrübesine sahiptir.
4.2. Ölçüm Geçerliliği ve Güvenilirliği
Veriler toplandıktan sonra, güvenilirliklerini ve geçerliklerini test etmek için ölçekler bir
eleme sürecine tabi tutulmuştur (Fornell and Larcker, 1981). İlk olarak 51 soru üzerinde
varimax rotasyon yöntemi ile açımlayıcı faktör analizi gerçekleştirilmiştir. Problemli
sorular atıldıktan sonra örneklem yeterliliğini gösteren Kaiser-Meyer-Olkin değerinin
0.946 ve yine faktör analizi için değişkenler arasında yeterli ilişkinin varlığını gösteren
Barlett’s testinin de p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (χ2 = 8483,189).
Açımlayıcı faktör analizi sonucunda, beklenildiği üzere sorular 7 faktöre ayrılmıştır.
Açıklanan toplam varyans oranı %65,884 olmuştur. Açımlayıcı faktör analizinden sonra
elde edilen ölçeği değerlendirmek için aynı zamanda doğrulayıcı faktör analizi de
yapılmıştır. AMOS 23 (Analysis of Moment Structure) paket programını kullanılarak tüm
anketler değerlendirilmiş ve 47 soru maddesi içeren 7 değişken tek bir CFA modeli ile
incelenmiştir (N=250). Elde edilen sonuç modelinin, veri seti ile oldukça uyumlu olduğu
χ2(1013) = 1970,039 görülmüştür: CFI =0,88, IFI = 0,88, TLI = 0,87, χ2/df = 1,94, ve
RMSEA = 0,06. Ayrıca, PNFI = 0,73 olarak hesaplanmış olup bu değer kesme noktası
olan 0.70‘ten büyüktür. Bunlara ilave olarak, maddelerin her biri kendi değişkenine
anlamlı bir şekilde yüklenmiştir (en düşük t değeri 2,5‘tir). Bu da yakınsama geçerliliğini
desteklemektedir.
Tablo 1‘de çoklu maddelerin güvenilirlikleri ile birlikte değişken korelasyonları ve
ölçekler için tanımlayıcı istatistikler sunulmuştur. Tablo 1 ayrıca, her bir değişkenin Alpha
katsayılarını, ortalama varyansını ve AMOS 23 ile hesaplanan kompozit güvenilirliklerini
(CR) içeren tüm güvenilirlik tahminlerinin Nunnally (1978) ile Fornell ve Larcker’ın
(1981) önerdiği şekilde sınırlara yakın veya bunların çok üstünde olduğunu
göstermektedir. Ayrışma geçerliliğinin kontrolü için, yine Fornell ve Larcker’ın (1981)
önerdiği şekilde, her bir değişken için AVE’lerinin kare kökünün değişken çiftler
arasındaki örtük değişkenler korelasyonundan daha büyük olduğu hesaplanmıştır (Tablo
1). Bu testleri tamamladıktan sonra araştırma ölçeklerinin yakınsama ve ayrışma
geçerliliklerinin yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
Tablo 1. Güvenilirlik ve Geçerlilik Katsayıları
Değişkenler
Rakip Odaklılık
Müşteri Odaklılık
Fonksiyonlar arası k.
Farklılaştırma S.
Pazar Performansı
Yenilik Performansı
Finansal Performans
1
2
3
4
5
6
7
1
(0,72)
0,60*
0,59*
0,56*
0,50*
0,52*
0,49*
Ortalama
3,65
Standart Sapma
0,64
AVE
0,52
Kompozit ölçek güv.
0,81
Cronbach’s α
0,81
*p < 0,01 Not: Parantez içindeki sayılar AVE
değerlerden yüksek değildir.
2
3
4
5
6
7
(0,79)
0,74*
0,69*
0,51*
0,56*
0,49*
(0,78)
0,70*
0,54*
0,55*
0,51*
(0,70)
0,56*
0,65*
0,52*
(0,72)
0,55*
0,71*
(0,84)
0,51*
(0,78)
3,98
3,77
3,90
3,71
3,72
3,70
0,63
0,67
0,55
0,61
0,61
0,59
0,63
0,61
0,50
0,52
0,72
0,62
0,91
0,90
0,93
0,93
0,96
0,90
0,91
0,90
0,93
0,88
0,89
0,90
değerlerinin kareköküdür. Hiçbir korelasyon katsayısı bu
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
121
4.3. Hipotez Testleri
Araştırma hipotezlerinden ilk dördünü test etmek için Yapısal Eşitlik Modeli (YEM)
kullanılmıştır. Analizler sırasında, literatürde yer alan teorik tartışma ile tutarlı olarak
pazar yönelimi değişkenleri arasındaki kovaryansları temsil eden parametreler serbest
bırakılmıştır. Tablo 2’de pazar yönelimi boyutları (rakip odaklılık, müşteri odaklılık
ve fonksiyonlar arası koordinasyon), farklılaştırma stratejisi ve firma performansını
kriterleri (pazar, finansal ve yenilik) arasındaki ilişkiler gösterilmektedir.
Tablo 2. Hipotez Testi Sonuçları
Hipotezler
H1
H2
H3
H4
Yol
Yol Değeri
Sonuç
Rakip odaklılık→Farklılaştırma S.
0,24*
Desteklendi
Müşteri odaklılık→Farklılaştırma S.
0,43*
Desteklendi
Fonk. arası koord.→Farklılaştırma S.
0,51*
Desteklendi
Farklılaştırma S. → Finansal Perf.
0,52*
Farlılaştırma S. → Yenilik Perf.
0,66*
Desteklendi
0,59*
Farlılaştırma S. → Pazar Perf.
χ2(1023) = 2367,953, CFI = 0,83, IFI = 0,83, χ2/df = 2,31, RMSEA=0,07
*
p < 0,01
Tablo 2 incelendiğinde kavramsal modelin veri ile uyum içinde olduğu görülmektedir.
Artımsal uyum indeksleri ve karşılaştırmalı uyum indeksleri Hatcher’in (1994)
önerdiği gibi eşik değer olarak görülen 0,9’a yakın değerler almıştır. Ki-kare ve
serbestlik derecesi oranı önerildiği gibi 5’ten küçük bir değerdir (χ2/d.f= 2,31). Ayrıca
0,07 olan RMSEA değeri, eşik değer olan 0,05’e yakın olduğu için kabul edilebilir
düzeydedir. Pazar yönelimi ile farklılaştırma stratejisi arasındaki ilişki incelendiğinde,
rakip odaklılığın (β = 0,24 p < 0,05) , müşteri odaklılığın (β = 0,43, p < 0,01) ve
fonksiyonlar arası koordinasyonun (β = 0,51, p < 0,01) farklılaştırma stratejisi ile
aralarında pozitif bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu nedenle, H1, H2 ve H3 hipotezi
desteklenmektedir. Farklılaştırma stratejisi ve firma performansının incelendiği H4
hipotezinde, farklılaşmanın yenilik performansı (β = 0,66 p < 0,01), pazar performansı
(β = 0,59 p < 0,01) ve finansal performans (β = 0,52, p < 0,01) ile pozitif ilişki
içerisinde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla H4 hipotezi de desteklenmektedir.
Farklılaştırma stratejisinin pazar yönelimi değişkenleri ile firma performansı
bileşenleri arasındaki ara değişken etkisini test etmek için Baron ve Kenny (1986)'nin
prosedürü izlenmiştir. Bu şekilde Tablo 3’te gösterilen üç farklı YEM modeli
geliştirilmiştir. Buna göre;
a) Tüm pazar yönelimi değişkenlerini (X) ve firma performansı bileşenlerini (Y)
içeren “model a” pazar yönelimi değişkenlerinin tüm firma performansı
bileşenleri ile (pazar, yenilik ve finansal) pozitif ilişkili (R2pazperf = 0,32; R2yenperf
= 0,30; R2finperf = 0,28) olduğunu göstermektedir.
b) Pazar yönelimi değişkenlerini (X) ve farklılaştırma stratejisini (M) içeren
“model b” rakip odaklılığın (β = 0,19, p< 0,1), müşteri odaklılığın (β = 0,44,
p<0,01) ve fonksiyonlar arası koordinasyonun odaklılığın (β = 0,48, p<0,01)
farklılaştırma stratejisi ile pozitif ilişkili (R2farkst = 0,47) olduğunu
göstermektedir.
c) “Model c” de gösterildiği üzere, pazar yönelimi değişkenleri (X) kontrol altına
alındıktan sonra farklılaştırma stratejisinin (M) pazar performansı (β = 0,32,
p<0,01), yenilik performansı (β = 0,50, p<0,01) ve finansal performans (β =
0,23, p<0,01) ile pozitif ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca, farklılaştırma
stratejisi, pazar yönelimi boyutlarının firma performansı bileşenleri üzerindeki
etkilerini azaltmaktadır ve aynı zamanda aracı değişkenin modele dahil edilmesi
122
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
firma performansı bileşenlerinin R2'sini nispeten arttırmaktadır (R2pazperf = 0,37;
R2yenperf = 0,42; R2finperf = 0,29).
Tablo3. Ara Değişken Hipotez Sonuçları
İlişki
Rakip odaklılık→ Pazar perf.
Rakip odaklılık→ Finansal perf.
Rakip odaklılık→ Yenilik perf.
Fonk. arası koord.→ Pazar perf.
Fonk. arası koord.→ Finansal perf.
Fonk. arası koord.→ Yenilik perf.
Müşteri odaklılık→ Pazar perf.
Müşteri odaklılık→ Finansal perf.
Müşteri odaklılık→ Yenilik perf.
Rakip odaklılık→Farklılaştırma
St.
Fonk. arası koord. →Farklılaş. St.
Müşteri odaklılık → Farklılaş. St.
Farklılaştırma → Pazar perf.
Farklılaştırma→ Finansal perf.
Farklılaştırma → Yenilik perf.
Model A
0,40*
0,40*
0,38*
0,37*
0,31*
0,33*
0,13**
0,12**
0,20*
p < 0,01,
**
Model C
0,32*
0,33*
0,26*
0,22*
0,20*
0,08
-0,03
0,014
0,006
0,19*
0,18*
0,48*
0,44*
χ2(515)=1345,2 CFI:0,85
IFI:0,85 χ2/df=2,61,
RMSEA:0,08
*
Model B
Full model
0,48*
0,44*
0,32*
0,23*
0,50*
χ2(1019)=2394,7
CFI:0,83, IFI:0,83,
χ2/df=2,35,
RMSEA:0,07
p < 0,05
Yukarıda yer verilen sonuçlara göre farklılaştırma stratejisi rakip odaklılık ile firma
performansı bileşenleri arasındaki ilişkide kısmi ara değişken etkisine yol açmaktadır.
Müşteri odaklılık ile firma performans bileşenleri arasında ise farklılaştırma stratejisinin
tam aracı etkisi tespit edilmiştir. Bu sebeple H5 kısmen desteklenmektedir.
5. Tartışma
Bu çalışma pazar yönelimi, farklılaştırma stratejisi ve firma performansı bileşenleri
(pazar, yenilik ve finansal) arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir model sunarak
pazarlama ve strateji literatürüne katkıda bulunmaktadır. Çalışma araştırmacı ve
yöneticilerin pazar yönelimi ile firma performansı arasındaki ilişkiyi gözünde
canlandırabilmesi ve anlayabilmesi için müşteri odaklılık, rakip odaklılık,
fonksiyonlar arası koordinasyon ve farklılaşmaya vurgu yaparak işletmelerin finansal,
pazar ve yenilik performanslarının nasıl etkilendiğini gösteren bir taslak ortaya
koymaktadır. Buna göre 1) müşteri memnuniyetinin sağlandığı, hizmet kalitesinin
yüksek olduğu ve karşılanmamış müşteri ihtiyaçlarının önceliklendirilerek tatmin
edildiği, 2) mevcut ve olası rakiplerin faaliyetlerinin sürekli izlendiği, ürün ve
hizmetleri hakkında bilgi edinildiği ve gelecekteki faaliyetlerini anlayarak uygun
hamlelerin yapıldığı, 3) çalışanların ve diğer kaynakların ortak bir çabada
birleştirilerek işletme bütününde uyumla hareket ettirildiği bir işletme kültürünün
firmanın finansal, pazar ve yenilik performansı ile pozitif ilişkili olduğu ve 4)
işletmenin değer zincirinde yer alan bir veya birden fazla faaliyetinde gerçekleştirdiği
değerli, nadir, taklit ve ikame edilmesi zor olan farklılaşmanın bu ilişkide aracılık
rolünde bulunduğu tespit edilmiştir.
Araştırma ilk olarak, pazarlama yönelimi değişkenlerinin yani müşterilerle ilişki
kurmanın, var olan ilişkileri ilerletmenin, birbiriyle olan bağlarını güçlendirmenin,
rakiplerle ilgili bilgileri toplayarak tehdit içeren hamlelere hızlı cevap verebilmenin
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
123
ve elde dilen bu bilgilerin fonksiyonlar arasında paylaşılarak örgüt bütünüyle bir
cevap üretmenin farklılaşmayı sağlamadaki rolünü ampirik olarak göstermektedir. Bu
bulgular Han ve diğerlerinin (1998: 40) araştırma sonuçları ile tutarlıdır ve pazar
yöneliminin işletmeleri farklılaşma temelinde rekabet eden fırsatçı işletmelere
dönüşmesine teşvik ettiğini gösterir. Aynı zamanda bu bilgi pazar yöneliminin
farklılaşma aracılığıyla pazarda rekabet avantajı sağladığını göstererek özellikle
pazarlamacıların bu yetkinliklere (müşteri odaklılık, rakip odaklılık ve fonksiyonlar
arası koordinasyonu sağlama) yatırım yapması konusunda yol göstermektedir.
İkinci olarak, bu çalışma farklılaşmanın firmanın finansal, pazar ve yenilik
performansı ile pozitif ilişki içerisinde olduğunu ampirik olarak kanıtlamaktadır. Bu
durumda bir firma performans bileşenlerinde olumlu çıktılar elde etmek istiyorsa
farklılaşma stratejisinin firma için isabetli bir seçim olacağı söylenebilmektedir.
Çünkü farklılaşma performansı Menguc ve diğerlerinin (2007: 319) çalışmasında da
gösterildiği gibi çoklu boyutlarda pozitif etkilemektedir.
Son olarak, araştırmada pazar yönelimi değişkenleri ile firma performansı bileşenleri
arasındaki ilişkinin farklılaşma aracılığıyla genişlediği ampirik olarak tespit
edilmektedir. Önceki araştırmalar pazar yönelimi ve performans ilişkisini incelerken
(Harrison-Walker, 2001; Desphande ve Farley, 1998), bu araştırmaların birçoğu bu
ilişkiyi genişleten bir takım aracı değişkenlerden bahsetmiştir. Örneğin; öğrenme
yönelimi (Keskin, 2006), kurumsal sosyal sorumluluk (Arshad, Mansor, Othman,
2012), inovasyon derecesi, performansı ve müşteri sadakati (Maydeu-Olivares ve
Lado, 2003) ve teknik ve yönetimsel yenilik (Han ve diğerleri, 1998) pazar yönelimi
ve firma performansı ilişkisinde aracı değişken olarak ele alınmıştır. Literatürde
rekabetçi stratejilerin de pazar yönelimi ve firma performansı arasında aracı etkini
gösteren araştırmalar olmasına rağmen, bu araştırmalar firma performansını pazar ya
da finansal performans boyutu ile ölçmüştür (Ge ve Ding, 2005). Bu bağlamda,
araştırma firma performansını çoklu boyutta ele alarak pazar yöneliminin pazar,
finansal ve yenilik performansı ile pozitif ilişkili olduğunu ve farklılaşma ile iki
değişken arasındaki ilişkinin genişlediğini ortaya koyması açısından önemlidir.
6. Sonuç
Bu araştırma pazar yönelimi, rekabet stratejileri ve firma performansı arasındaki
ilişkileri açıklayan bir model sunmaktadır. Özellikle pazar yöneliminin her bir
bileşeninin farklılaştırma stratejisini pozitif etkilediği, farklılaşmanın işletmenin
finansal, pazar ve yenilik performansını arttırdığı ve pazar yönelimi bileşenleri ile bu
performans çıktıları arasında farklılaştırma stratejisinin bir köprü kurduğu ampirik
olarak ortaya konmaktadır. Müşteri ve pazar odaklılık ile fonksiyonlar arasındaki
koordinasyon işletmeye dönüşüm temelli bir yetkinlik kazandırmaktadır. Bu yetkinlik
işletmenin değer zincirinde bir halkadan diğerine katma değer aktarırken, işletmenin
başarılı bir farklılaştırma stratejisi uygulamasına katkı sağlayarak rekabet kabiliyetini
arttırır. Buna göre, rakiplerine göre rekabet gücü yüksek olan işletmeler daha yüksek
pazar, yenilik ve finansal performans sergilemektedir. Ayrıca bu çalışma müşteri
beklentileri, davranış biçimleri ve değer yargıları temelinde hareket eden, elde edilen
bilgileri tüm fonksiyonlar arasında yayarak ortak bir bilgi haline getiren, böylelikle
rakiplerinden farklı ürün veya hizmet sunabilen işletmelerin performansının
yükseldiğini ve farklılaştırma stratejisinin bu ilişkide aracı rol oynadığını da
göstermektedir.
124
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
Araştırmanın teorik ve pratik katkılarının yanı sıra bir takım kısıtlamaları da
bulunmaktadır. İlk olarak, araştırmaya katılan cevaplayıcıların tamamı işletmelerin
üst yönetiminde görev alan kişiler değildir. Gelecek araştırmalar işletme içerisinde
daha fazla “kilit bilgilendirici” role sahip iki veya daha fazla çalışan ile araştırma
gerçekleştirmelidir. İkinci olarak araştırmada rekabet stratejilerinden yalnızca
farklılaştırma stratejisinin aracı etkisi tespit edilmiştir. İleriki araştırmalarda diğer
rekabet stratejilerinin etkileri de test edilmelidir. Son olarak pazar yönelimlerin firma
performans bileşenlerine etkileri farklı ülke uygulamalarıyla (cross-cultural) ve
sektörel karşılaştırmalarla gerçekleştirebilir. Ayrıca saha araştırmaları zaman serimli
(longitudinal) elde edilen bulgularla desteklendiğinde, bulguların genellenmesine ve
pazar yönelimi ve rekabet stratejileri üzerine yürütülen teori oluşumu çabalarına da
katkıda bulunulacaktır.
7. Referanslar
Allen, R. S. ve Helms, M. M. (2006). Linking strategic practices and organizational
performance to Porter's generic strategies. Business Process Management Journal, 12(4),
433-454. http://dx.doi.org/10.1108/14637150610678069
Amoako-Gyampah, K. ve Acquaah, M. (2008). Manufacturing strategy, competitive strategy
and firm performance: An empirical study in a developing economy environment.
International Journal Production Economics, 111, 575-592. http://dx.doi.org/10.1016/
j.ijpe.2007.02.030
Arasa, R. ve Gathinji, L. (2014). The relationship between competitive strategies and firm
performance: A case of mobile telecommunication companies in Kenya. International
Journal of Economics, Commerce and Management, 2(9), 1-15. Erişim adresi
http://ijecm.co.uk/wp-content/uploads/2014/09/2916.pdf
Arshad, R., Mansor, M. S. ve Othman, R. (2012). Market orientation, firm performance and
the mediating effect of corporate social responsibility. The Journal of Applied Business
Research, 28(5), 851-859. http://dx.doi.org/10.19030/jabr.v28i5.7228
Baker, W. E. ve Sinkula, J. M. (1999). The synergistic effects of market orientation and
learning orientation on organizational performance. Journal of Academy of Marketing
Science, 27(4), 411-427. http://dx.doi.org/10.1177/0092070399274002
Barney, J. B. (1991). Firm resources and sustained competitive advantage. Journal of
Management, 17(1), 99-120. http://dx.doi.org/10.1177/014920639101700108
Baron R. ve Kenny D. (1986). The moderator-mediator variable distinction in social
psychological research. Journal of Personality and Social Psychology, 51(6), 1173-1182.
http://dx.doi.org/10.1037/0022-3514.51.6.1173
Batt, R. (2002). Managing customer services: Human resource practices, quit rates and sales
growth. Academy of Management Journal, 45(3), 587-599. Erişim adresi
http://digitalcommons.ilr.cornell.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1085&context=cahrswp
Çalık, M., Altunışık, R. ve Sütütemiz, N. (2013). Bütünleşik pazarlama iletişimi, marka
performansı ve pazar performansı ilişkisinin incelenmesi. Uluslararası Yönetim İktisat ve
İşletme Dergisi, 9(19), 137-161. http://dx.doi.org/10.11122/ijmeb.2013.9.19.451
Day, G. S. (1994). The capabilities of market-driven firms. Journal of Marketing, 58 37–52.
Erişim adresi https://faculty.fuqua.duke.edu/~moorman/Marketing-Strategy-Seminar2015/Session%202/Day%201994.pdf
Day, G. S. ve Nedungadi, P. (1994). Managerial representations of competitive advantage.
Journal of Marketing, 58(2), 31-44. http://dx.doi.org/10.2307/1252267
Dean, J. W. ve Evans, J. R. (1994). Total quality: Management, organization and strategy. St
Paul, MN: West Publishing.
Deshpande, R. ve Farley, J. U. (1998). Measuring market orientation: Generalization and
synthesis. Journal of Market Focused Management, 2(3), 213-232.
http://dx.doi.org/10.1023/A:1009719615327
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
125
Felin, T. ve Hesterly, W. S. (2007). The knowledge based view, nested heterogeneity, and
new value creation: Philosophical considerations on the locus of knowledge. Academy of
Management Review, 32(1), 195-218. http://dx.doi.org/10.5465/AMR.2007.23464020
Fornell C. ve Larcker D. F. (1981). Evaluating structural equation models with unobservable
variables and measurement error, Journal of Marketing Research, 18(1), 39-51.
http://doi.org/10.2307/3151312
Ge, G. L. ve Ding, D. Z. (2005). Market orientation, competitive strategy and firm
performance: An empirical study of chinese firms. Journal of Global Marketing, 18(3/4),
115-142. http://dx.doi.org/10.1300/J042v18n03_06
Hanvanich, S., Droge, C. ve Calantone, R. (2003). Reconceptualizing the meaning and
domain of marketing knowledge. Journal of Knowledge Management, 7(4), 124-135.
http://dx.doi.org/10.1108/13673270310492994
Han, J. K., Kim, N. ve Srivastava, R.K. (1998). Market orientation and organizational
performance: Is innovation a missing link?. Journal of Marketing, 62(4), 30-45.
http://doi.org/10.2307/1252285
Harrison-Walker, L. J. (2001). The measurement of word-of-mouth communication and an
investigation of service quality and customer commitment as potential antecedents.
Journal of Service Research, 4(1), 60-75. Erişim adresi http://jsr.sagepub.com/content/
4/1/60.full.pdf
Hayes, R. H., Wheelwright, S. C. ve Clark, K .B. (1988). Dynamic manufacturing: Creating
the learning organization. USA: The Free Press.
Hooley, G., Greenley, G.E., Cadogan, J. W. ve Fahy, J. (2005). The performance impact of
marketing resources. Journal of Business Research, 58(1), 18-27. http://dx.doi.org/
10.1016/S0148-2963(03)00109-7
Hurley, R. F, Tomas, G. ve Hult, M. (1998). Innovation, market orientation, and
organizational learning: An integration and empirical examination. Journal of Marketing,
62(3), 42-54. http://doi.org/10.2307/1251742
Jaworski, B. J. ve Kohli, A. K. (1993). Market orientation: Antecedents and consequences.
Journal of Marketing, 57(3), 53-70. http://doi.org/10.2307/1251854
Jaworski, B., Kohli, A. ve Sahay, A. (2000). Market-driven versus driving markets. Journal of
the Academy of Marketing Science, 28(1), 45-54. http://doi.org/10.1177/
0092070300281005
Karlöf, B. (1996). Çağdaş yönetim kavramları ve kalkınma modelleri, (Çev. Z. Kütevin, E.
Kütevin), İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Keskin, H. (2006). Market orientation, learning orientation, and innovationcapabilities in
SMEs. European Journal of Innovation Management, 9(4), 396-417. http://dx.doi.org/
10.1108/14601060610707849
Kohli, A. K. ve Jaworski, B. J. (1990). Market orientation: The construct, research
propositions, and managerial implications. Journal of Marketing, 54(2), 1-18.
http://doi.org/10.2307/ 1251866
Kotler, P. (2003). Marketing insights from a to z: 80 concepts every manager needs to know.
New Jersey: Wiley.
Kotler, P., Armstrong, G., Sounders, J. ve Wony, V. (1999). Principles of Marketing (2nd
ed.). Europe: Prentice-Hall.
Kumar, N., Scheer, L. ve Kotler, P. (2000). From market driven to market driving. European
Management Journal, 18(2), 129-142. http://dx.doi.org/10.1016/S0263-2373(99)00084-5
Langerak, F., Hultink, E. J. ve Robben, H. S. J. (2004). The impact of market orientation,
product advantage, and launch proficiency on new product performance and
organizational performance, Journal of Product Innovation Management, 21(2), 79-94.
http://dx.doi.org/10.1111/j.0737-6782.2004.00059.x
Lings, I. N. (2004). Internal Market Orientation Construct and Consequences. Journal of
Business Research, 57(4), 405-413. http://dx.doi.org/10.1016/S0148-2963(02)00274-6
Lynch, D. F., Keller, S. B. ve Ozment, J. (2000).The effects of logistics capabilities and
strategy on firm performance. Journal of Business Logistics, 21(2), 47-67.
http://dx.doi.org/10.1002/j.2158-1592.2001.tb00005.x
126
Halit KESKİN, Songül ZEHİR, Hayat AYAR
Mawer, D. (2003). Enlivening analysis through performance: Practising set theory. British
Journal of Music Education, 20(3), 257-276. http://dx.doi.org/10.1017/
S0265051703005497
Maydeu-Olivares, A. ve Lado, N. (2003). Market orientation and business economic
performance A mediated model. International Journal of Service Industry Management,
14(3), 284-309. http://dx.doi.org/10.1108/09564230310478837
Menguc, B., Auh, S. ve Shih, E. (2007). Transformational leadership and market orientation:
Implications for the implementation of competitive strategies and business unit
performance. Journal of Business Research, 60(4), 314-321. http://dx.doi.org/10.1016/
j.jbusres.2006.12.008
Miller, D. (1988). Relating Porter’s business strategies to environment and structure: analysis
and performance implications. Academy of Management Journal, 31(2), 280-308.
http://dx.doi.org/10.2307/256549
Muchiri, P. N., Pintelon, L., Martin, H. ve De Meyer, A. M. (2010). Empirical analysis of
maintenance performance measurement in Belgian industries. International Journal of
Production Research, 48(20), 5905-5924. Erişim adresi https://hal.archivesouvertes.fr/hal-00530220/document
Mustafa, H., Rehman, K. R., Zaidi, S. A. ve Iqbal, F. (2015). Studying the phenomenon of
competitive advantage and differentiation: Market and entrepreneurial orientation
perspective. Journal of Business and Management Sciences, 3(4), 111-117. Erişim adresi
http://pubs.sciepub.com/jbms/3/4/2/
Narver, J. ve Slater, F. S. (1990). The Effect of a market orientation on business profitability.
Journal of Marketing, 54(4), 20-35. http://doi.org/10.2307/1251757
Neely, A. (1999). The performance measurement revolution: why now and what next?.
International Journal of Operations & Production Management, 19(2), 205-228.
http://dx.doi.org/10.1108/01443579910247437
Nunnally J. C. (1978). Psychometric theory. New York: McGraw-Hill.
Palacios, D., Gil, I. ve Garrigos, F. (2009). The impact of knowledge management on
innovation and entrepreneurship in the biotechnology and telecommunications industries.
Small Business Economics, 32(3), 291-301. http://dx.doi.org/10.1007/s11187-008-9146-6
Park, C. W. ve Zaltman, G. (1987). Marketing management. Chicago: Dryden Press.
Pelham, A. M. (1997). Mediating influences on the relationship between market orientation
and profitability in small industrial firms, Journal of Marketing Theory and Practice,
5(3), 55-76. http://dx.doi.org/10.1080/10696679.1997.11501771
Porter, M. E. (1985). Competitive Advantage: Creating and sustaining superior performance.
New York: The Free Press.
Porter, M. E. (1980). Competitive strategy: Techniques for analyzing industries and
competitors, New York: Free Press.
Prajogo, D. I., Sohal, A. S. (2006). The integration of tqm and technology /r&d management
in determining quality and innovation performance. Omega, 34(3), 296-312.
http://dx.doi.org/10.1016/j.omega.2004.11.004
Ruakert, R. W. (1992). Developing a market orientation: An organizational strategy
perspective. International Journal of Research in Marketing, 9(3), 225-245.
http://dx.doi.org/10.1016/0167-8116(92)90019-H
Shapiro, B. (1988). What the hell is market oriented. Harvard Business Review, Nov-Dec,
119-125. Erişim adresi https://hbr.org/1988/11/what-the-hell-is-market-oriented
Slater, S. F. ve Narver, J. C. (1995). Market organization and the learning organization.
Journal of Marketing, 59(3), 63–74. http://doi.org/10.2307/1252120
Slater, S. F. ve Narver, J. C. (1998). Customer-led and market- oriented: Let’s not confuse the
two. Strategic Management Journal, 19(10), 1001-1006. http://dx.doi.org/10.1002/
(SICI)1097-0266(199810)19:10<1001::AID-SMJ996>3.0.CO;2-4
Spillan, J. E., Li, X., Totten, J. W., Mayolo, C. A. (2009). An exploratory analysis of market
orientation of small and medium–sized business (SMEs) in Peru. Panorama
Socioeconomico, 27(39), 136-149.
Pazar Yönelimi ve Firma Performansı İlişkisi: Farklılaştırma Stratejisinin Aracı Rolü
127
Srivastava, R. K., Fahey, L. ve Christensen, H. K. (2001). The resource-based view and
marketing: The role of market-based assets in gaining competitive advantage. Journal of
Management, 27(6), 777–802. http://dx.doi.org/10.1016/S0149-2063(01)00123-4
Ulgen, H. ve Mirze, K. (2014). İşletmelerde stratejik yönetim. İstanbul: Beta Basım.
Verhoef, P. C. (2003). Understanding the effect of customer relationship manage- ment
efforts on customer retention and customer share development. Journal of Marketing,
67(4), 30-45. http://dx.doi.org/10.1509/jmkg.67.4.30.18685
Yasin, M. M. ve Gomes, C. F. (2010). Performance management in service operational
settings: A selective literature examination. Benchmarking - An International Journal,
17(2), 214-231. http://dx.doi.org/10.1108/14635771011036311
Zahra, S. A. ve Chaples, S. S. (1993). Blind spots in competitive analysis. Academy of
Management Executive, 7(2), 7-28. Erişim adresi http://www.jstor.org/stable/4165119
Zhou, K. Z., Li, J. J., Zhou, N. ve Su, C. (2008). Market orientation, job satisfaction, product
quality, and firm performance: Evidence from China. Strategic Management Journal,
29(5), 985–1000. http://dx.doi.org/10.1002/smj.700
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 17 (1) 2016, 129-130
YAZAR REHBERİ
1. Genel
Doğuş Üniversitesi Dergisi (ISSN 1302-6739; e-ISSN 1308-6979), Doğuş
Üniversitesi'nin bir yayın organıdır. Dergi; iktisat, işletme ve finans konularında
özgün bilimsel Türkçe ve İngilizce makaleler yayımlar. Diğer disiplinlerden bu
alanlarla ilgili çalışmalar da değerlendirmeye alınır. Doğuş Üniversitesi Dergisi,
2000 yılında yayın hayatına girmiş uluslararası hakemli bir dergidir ve yılda iki kez
Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanır. Türkiye Makaleler Bibliyografyası,
EconLit, TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal ve Beşeri Bilimler Veri Tabanı, DOAJ
(Directory of Open Access Journals), Open Academic Journals Index ve ASOS
(Sosyal Bilimler İndeksi) adlı kaynaklarda indekslenmekte olan Dergi EBSCOhost
Academic Search Complete, OpenAIRE, Open Archives Initiative, Doğuş
Üniversitesi Makale Veri Tabanı ve Doğuş Üniversitesi Akademik Arşiv Sistemi
üzerinden erişime açıktır. Yazılarda belirtilen düşünce ve görüşlerden yazar(lar)ı
sorumludur. Yayımlanmak üzere kabul edilen makalelerin tüm yayın hakları süresiz
olarak Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne aittir. Ancak bununla birlikte Doğuş
Üniversitesi Dergisi makalelerin yayın hakkını devrini yazarlardan almakla birlikte
aşağıdaki haklarını saklı tutar:
• Patent hakları.
• Telif hakkı dışında kalan bütün tescil edilmemiş hakları.
• Çalışmayı satmamak koşulu ile kendi amaçları için çoğaltma hakkı.
• Yazarın kendi kitap ve diğer akademik çalışmalarında, kaynak göstermesi
koşuluyla, çalışmanın tümü ya da bir bölümünü kullanma hakkı.
• Çalışma künyesini belirtmek koşuluyla kişisel internet sitelerinde veya
bağlı olduğu üniversitesinin akademik arşiv sisteminde depolama ve bu
sistem aracılığıyla açık erişime sunma hakkı.
2. Hakemlik Süreci
Dergiye gönderilen makaleler iki hakem tarafından değerlendirilir. Hakemlerden
birinin olumsuz, diğerinin olumlu görüş bildirmesi durumunda yayın kurulu hakem
raporlarını inceleyerek makalenin işlem sürecini üçüncü bir hakeme gönderme
yönünde ya da yazarına iade etme şeklinde belirler. Makalenin yayımlanabilmesi
için en az iki hakemin olumlu görüş bildirmesi gerekir.
Gönderilen yazıların, başka bir yerde yayımlanmamış veya yayımlanmak için
gönderilmemiş olduğuna ilişkin, sunan yazar tarafından imzalı bir metin (Yayın
Hakkı Devir Formu) yazıyla birlikte sunulmalıdır. Hakemlerin raporları
tamamlandıktan sonra yazılar, Yayın Kurulu’nun onaylaması durumunda yayıma
hazır hale gelir ve geliş sırası da dikkate alınarak uygun görülen sayıda basılır.
3. Yazım Kuralları
Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne gönderilecek yazılar Türkçe veya İngilizce olabilir.
Yazının uzunluğu 15 sayfayı geçmemelidir. Yazının elektronik kopyası Microsoft
Word programında Times New Roman yazı karakteri ile hazırlanmalıdır. Marj
ayarları; üstten 5cm, alttan 4cm, sağ ve soldan 4.5cm olmalıdır.
3.1. Başlık ve Yazar Adı
Başlık, makale hangi dilde ise önce o dilde büyük harflerle 12 punto, koyu ve
sayfaya ortalı olarak verilmelidir. Makalenin diğer dildeki karşılığı ise, bir satır
130
Yazar Rehberi / Author Guidelines
boşluk bırakılarak büyük harflerle, 10 punto, koyu ve italik olarak sayfaya ortalı
olarak verilmelidir.
Yazarın/yazarların adı, bağlı bulunduğu kurum ve bölümü ile e-posta adresi internet
üzerindeki kayıt formuna yazılmalıdır. Dergide kör hakemlik uygulandığından
makale üzerinde yazar/yazarlara ait bilgi verilmemelidir.
3.2. Özet ve Anahtar Kelimeler
Makale hangi dilde ise önce o dilde en çok 100 kelimelik bir “özet” ve altında diğer
dilde en çok 100 kelimelik ikinci bir “özet” italik olarak verilmelidir. Türkçe ve
İngilizce özetlerin altında, anahtar kelimeler (en çok 5 kelime) ile İngilizce özetin
altında, ekonomi, işletme, finans konularındaki makaleler için Journal of Economic
Literature (JEL) sınıflama numarası verilmelidir.
3.3. Başlıklar ve Metin
Metin içinde başlıklar Arap rakamıyla numaralandırılmalı (1., 1.1., 1.1.2. gibi) ve
derinlik üçten fazla olmamalıdır. Birinci düzey başlıklar 12 punto ve koyu, ikinci
düzey ve daha sonraki başlıklar 10 punto ve koyu olarak verilmelidir.
Metin 10 punto ve tek satır aralıkla yazılmalıdır. Her paragraftan sonra bir satır
boşluk bırakılmalı ve paragraflar sola yaslı olarak başlamalıdır. Başka kaynaklardan
yapılan aktarmalar üç satırı geçmiyor ise tırnak içinde italik olarak, üç satırı geçiyor
ise ayrı bir paragrafta sağdan ve soldan birer santim içeri çekilerek 9 punto ve italik
olarak verilmelidir.
Tablo ve şekillere başlık ve sıra numarası verilmeli, başlıklar tabloların üzerinde
(Tablo 1. Tablo adı), şekillerin ise altında (Şekil 1. Şekil adı) yer almalıdır. Tablo ve
şekiller dikey olarak (tam sayfa olan tablo ve şekiller yatay olarak yerleştirilebilir),
denklemler sayfaya ortalı olarak verilmeli ve denklemlerin sıra numaraları parantez
içinde olup sayfanın sağ tarafına yaslanmalıdır.
Kaynaklara göndermeler, metin içi parantez yöntemi ile yapılmalıdır. Parantez
içindeki sıra; yazar/yazarların soyadı, (yazarı olmayan kaynaklarda eser adının ilk üç
kelimesi ve hemen izleyen üç nokta) kaynağın yılı, sayfa numarası/numaraları
şeklinde olmalıdır (örneğin: Soyad, tarih: sayfa sayısı).
Metin içinde, yukarıdaki gibi gönderme yapılan bütün kaynaklar, Referanslar
listesinde belirtilmeli, gönderme yapılmayan kaynaklar bu listede yer almamalıdır.
Kaynaklar alfabetik sırayla ve kaynakça yazım örneklerinde belirtildiği biçimde
yazılmalıdır. Makale ve kitap adları özel isim dışında küçük harflerle yazılmalıdır.
Dergi adlarının ise ilk harfleri büyük olmalıdır. Kaynakça yazım biçimi için
“kaynakça yazım örnekleri”ne bakılmalıdır. Karar verilemeyen durumlarda dergide
yayımlanmış makaleler incelenmelidir.
Makalelerin basıma girecek son şeklini yayım kurallarına uygun sunmak yazarlara
aittir; makaleler uygun sunulana kadar yayımlanmaz.
4. Makale Gönderisi
Doğuş Üniversitesi Dergisi’ne makale gönderisi ve ayrıntılı bilgi
http://journal.dogus.edu.tr/ adresindeki “Yazar Rehberi”ne bakılmalıdır.
için
Acıbadem Caddesi, Zeamet Sokak, No: 21
34722 - Acıbadem / Kadıköy / İSTANBUL
Tel / Phone: +90-216- 4447997
Faks / Fax: +90-216-5445532
http://journal.dogus.edu.tr
e-posta / e-mail: [email protected]