GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE ÇOCUK

Transkript

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE ÇOCUK
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ESNTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE ÇOCUK
KORUMA POLİTİKALARI ve SOSYAL HİZMETLER ve
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Muammer SALİM
0730203083
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Nilüfer AVŞAR NEGİZ
ISPARTA–2011
ÖNSÖZ
“Geçmişten Günümüze Türkiye’de Çocuk Koruma Politikaları ve Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu” isimli yüksek lisans tezimin hazırlanması ve
düzenlenmesi sırasında bana yol gösteren, destek olan değerli hocam Sayın
Yrd.Doç.Dr. Nilüfer (NEGİZ) AVŞAR’a teşekkürü borç bilirim.
Kendi işlerinin yoğunluğu arasında zaman ayırarak bu çalışma hakkında
görüş ve önerilerini sunan, destek olan değerli hocam Sayın Doç.Dr. Hakan ACAR’a
teşekkürlerimi sunarım.
Görev yaptığım 60.Yıl Sadık Doğan Kız Yetiştirme Yurdu Müdürü Sayın
Yıldız AKSOY’a şahsıma gösterdiği anlayış, meslektaşım Sayın Arif LAÇİN’e
değerli önerileri, Psikolog Sayın Arife GÜNBEY’e yardımları için ayrıca
teşekkürlerimi sunarım.
Beni hayatımın her anında her anlamda destekleyen çok sevdiğim annem
Zeynep SALİM ve babam Yusuf SALİM’e şükranlarımı sunuyorum. Onların
üzerimdeki emeklerini hiçbir zaman unutmayacağım.
Son olarak çalışmam boyunca kendilerini ihmal ettiğim, yoğun süreç boyunca
beni cesaretlendiren, en umutsuzluğa düştüğüm anda varlıkları ve telkinleri ile bu
çalışmanın ortaya çıkmasında sebep olan iki güzel insana; eşim Esma ve kızım
Beyza’ya sonsuz sevgi ve minnet duygularımı sunuyorum. İyi ki varsınız.
i
ÖZET
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE ÇOCUK KORUMA
POLİTİKALARI VE SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME
KURUMU
Muammer SALİM
Süleyman Demirel Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü
Yüksek Lisans Tezi, 124 Sayfa, Ocak 2011
Danışman: Yard.Doç.Dr. Nilüfer (AVŞAR) NEGİZ
Her türlü risklere karşı savunmasız durumda bulunan çocukların korunması
ve esenliklerinin sağlanması, günümüz toplumlarının karşı karşıya bulunduğu en
önemli sosyal sorunlarından birisidir. Bu sorunla mücadelede devletler, çocuk
koruma sistemlerine yönelik politikalar geliştirerek çocuk refahı alanında
uygulamaya koymaktadır. Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik merkezi plan
ve politikaların geliştiricisi ve uygulayıcısı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu’dur.
Bu çalışma, Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarını,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından sunulan hizmetler
boyutuyla ele almaktadır.
Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, çocuk ve korunmaya
muhtaç çocuk kavramları ele alınmış, zaman içinde değişen çocukluk algılayışına
değinilmiş, tarihsel süreçte korunmaya muhtaç çocuklara yönelik geliştirilen
politikalardan bahsedilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye’de çocuk koruma sisteminin
ortaya çıkışı hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde, günümüz Türkiye’sinde
çocuk koruma sistemini oluşturan politikaların yasal zemini ele alınmıştır. Dördüncü
bölümde, SHÇEK tarafından sunulan çocuk koruma hizmetleri üzerinde
durulmuştur. Sonuç olarak, Türkiye’de korunmaya muhtaç çocuklara yönelik
geliştirilen politikaların kurum bakımı üzerine yoğunlaştığı, son dönemlerde
çocukların aile yanında korunmasına yönelik politikalara ağırlık verilmeye çalışıldığı
tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, Korunmaya Muhtaç Çocuk, Çocuk Koruma Politikaları,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
ii
ABSTRACT
FROM PAST TO TODAY CHILD PROTECTION POLICIES IN TURKEY
AND SOCIAL SERVICES AND CHILD PROTECTION AGENCY
Muammer SALİM
Süleyman Demirel University, Department of Public Administration,
MPA, 124 pages, January 2011
Supervising Professor: Assoc.Prof.Dr. Nilüfer (AVŞAR) NEGİZ
Protection of children who are at risk and maintaining their welfare are the
most important social issues at the contemporary societies. In order to tackle this
problem, states develop policies towards child protection systems and they apply
these policies in providing welfare to the children. In Turkey, Social Services is
responsible for development and application of central plan and policies towards
child protection issues.
This study, handles public policies towards child protection system with
regard to services provided by Social Services.
Our study consists of four parts. In the first part, child and child protection
consepts are handled. Childhood perception which has changed in time is addressed
and policies which have been developed are looked into from an historical
perspective. In the second part, information is presented about the origins of child
protection system in Turkey. In the third part, legal foundation for child protection
systems in Turkey has been handled. And the finally is last part, child protection
services by Social Services and Child Protection Agency related to child protection
issues are presented. As a result, to conculute the policies developed towards
children in need of protection has concentrated on institutional care, recently services
that children supported with in the families come front.
Keywords: Child, Children in Need of Protection, Child Protecion Policies, Social
Services and Child Protection Agency
iii
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
ANY
: Ayni Nakdi Yardım
BSRM
: Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi
BYKP
: Beş Yıllık Kalkınma Planı
Çev.
: Çeviren
ÇHB
: Çocuk Hakları Beyannamesi
ÇHS
: Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
ÇOGEM
: Çocuk ve Gençlik Merkezi
DPT
: Devlet Planlama Teşkilatı
Edt.
: Editör
EGM
: Emniyet Genel Müdürlüğü
KBRM
: Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi
KMÇ
: Korunmaya Muhtaç Çocuk
MEB
: Milli Eğitim Bakanlığı
s.
:Sayfa Numarası
SHÇEK
: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
SSYB
: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
TBMM
: Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCK
: Türk Ceza Kanunu
TÇEK
: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu
TMK
: Türk Medeni Kanunu
TÜİK
: Türkiye İstatistik Kurumu
t.y
: Tarih Yok
iv
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa No
Tablo 1: TÇEK'in Hizmet Kuruluşlarının Çeşit ve Sayıları (1946)...........................50
Tablo 2: 1960’lı Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar
ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayıları………………………......58
Tablo 3: 1970' li Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar
ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayıları.................... ……………..62
Tablo 4: SHÇEK’in Dolu-Boş Kadro Durumu (2000-2009) .................................. 104
Tablo 5: SHÇEK’te Görev Yapan Meslek Elemanlarının Sayısı (2001-2009)....... 104
Tablo 6: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (1989-1993) .......................................... 105
Tablo 7: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (2004-2009) .......................................... 105
Tablo 8: 3413 Sayılı Kanuna Göre Ataması Yapılan Korunmaya Muhtaç
Çocuk Sayısı (1988-2009) .......................................................................... 106
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ........................................................................................................ i
ÖZET ......................................................................................................... ii
ABSTRACT ............................................................................................... iii
KISALTMALAR ....................................................................................... . iv
TABLOLAR DİZİNİ ................................................................................... v
İÇİNDEKİLER .......................................................................................... vi
GİRİŞ ......................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR KAVRAMI VE ÇOCUK KORUMA
POLİTİKALARININ ORTAYA ÇIKIŞI
1.1. Çocuk Kavramı ....................................................................................... 3
1.1.1. Tarihsel Süreçte Çocukluk Algısının Değişimi ..................................... 4
1.1.2. Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kavramı ............................................ 14
1.2. Dünya’da Modern Çocuk Koruma Politikalarının Ortaya Çıkışı .................... 16
1.2.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönem ......................................................... 16
1.2.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönem ........................................................ 18
1.2.2.1. Avrupa ve Amerika’daki Gelişmeler ....................................... 19
1.2.2.2. 20.Yüzyıl ve Sonrası Dönem .................................................. 23
1.3. Sosyal Devletle Sistemli Çocuk Politikalarına Doğru ................................... 26
1.4. Çocukların Korunması Alanında Büyük Umutlar ve Evrensel Dil:
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ............................................................... 27
1.4.1. Sözleşmenin Ortaya Çıkışı ............................................................... 28
1.4.2. Sözleşmenin Tanımı ve İçeriği .......................................................... 29
1.4.3. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Yaklaşımlar ................................. 31
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE'DE ÇOCUK KORUMA SİSTEMİNİN OLUŞUMU
2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Çocuk Koruma Sisteminin Tarihsel Gelişimi .... 33
2.1.1. Tanzimat Öncesi Dönem: Geleneksel Yöntemler ................................. 33
2.1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Uzanan Dönem: Merkezi Yönetimin
Kurumsallaşma Çalışmaları .............................................................. 35
2.1.2.1. Eytam Sandıkları .................................................................. 37
2.1.2.2. Mithatpaşa Islahhaneleri ........................................................ 38
2.1.2.3. Darüşşafaka ......................................................................... 39
2.1.2.4. Hamidiye Etfal Hastanesi ...................................................... 39
2.1.2.5. Fukaraperver Cemiyetleri ...................................................... 39
2.1.2.6. Darülhayr-ı Ali .................................................................... 40
2.1.2.7. Darülaceze .......................................................................... 41
2.1.2.8. Darüleytamlar ...................................................................... 41
2.1.2.9. Diğer Faaliyetler .................................................................. 43
2.1.3. Döneme İlişkin Politikaların Analizi ................................................. 44
vi
2.2. Cumhuriyet’in İlk Yıllarından 1961 Anayasası'na Uzanan Dönemde
Çocuk Koruma Politikaları ...................................................................... 46
2.2.1. Merkezi Hükümetin Doğrudan Müdahil Olmadığı Çocuk Koruma
Politikaları ..................................................................................... 46
2.2.2. Himaye-i Etfal Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu'nun
Ortaya Çıkışı ................................................................................ 48
2.2.3. İlk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ve Merkezi
Hükümetin Alana Müdahil Olması .................................................... 51
2.3. 1961 Anayasası’ndan 2000’li Yıllara Sosyal Devlet Anlayışıyla
Ortaya Çıkan Kamu Politikaları ............................................................... 57
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNDE ÇOCUK KORUMA
POLİTİKALARININ YASAL ZEMİNİ
3.1. 1982 Anayasası’nda Çocuğun Korunması .................................................. 68
3.2. Çocuk Koruma Sisteminin Oluşumuna Katkı Sağlayan Yasal Mevzuat ve
Diğer Hükümler................................................................................... 70
3.2.1. Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması ........... 80
3.2.1.1. Medeni Kanun’da Çocuğun Korunması ................................... 80
3.2.1.2. Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması ................................... 82
3.2.2. Çocuk Koruma Sistemi İçinde Çocuk Adalet Sistemi. .......................... 84
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI VE SHÇEK
4.1. Sosyal Hizmetler ve Çocukların Korunması ............................................... 85
4.2. SHÇEK Tarafından Uygulanan Kamu Politikaları ve Yasal Dayanağı ............ 87
4.2.1. Çocuğun Aile Yanında Bakımı ......................................................... 87
4.2.1.1. Ayni Nakdi Yardım Hizmetleri............................................... 89
4.2.1.2. Koruyucu Aile Hizmetleri...................................................... 90
4.2.1.3. Evlat Edinme Hizmetleri ....................................................... 92
4.2.1.4. Danışmanlık Hizmetleri ........................................................ 94
4.2.2. Kurum Bakımı ve Yöntemleri........................................................... 95
4.2.2.1. Çocuk Yuvaları .................................................................... 98
4.2.2.2. Yetiştirme Yurtları ............................................................... 99
4.2.2.3. Çocuk ve Gençlik Merkezleri (ÇOGEM) ................................. 99
4.2.2.4. Çocuk Evleri ..................................................................... 100
4.2.2.5 Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri İle
Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri ............................ 101
4.1. SHÇEK’in Çocuk Koruma Hizmetlerine Yönelik Değerlendirme ................ 103
SONUÇ ve ÖNERİLER .............................................................................. 108
KAYNAKÇA ............................................................................................ 113
ÖZGEÇMİŞ .............................................................................................. 124
vii
GİRİŞ
Toplumlar açısından çocuk konusu, geleceklerinin hangi seyirde olacağını
belirleyecek olması nedeniyle, son derece önemli konular arasında yer almaktadır.
Her toplum, önlerine çıkacak sorunlarla mücadele edebilecek, sağlıklı, güçlü ve
toplumsal devamlılığını sağlayabilecek bir nesil yetiştirme gayreti içinde
bulunmaktadır. Bu döngünün gayet normal olduğu kabul edilmelidir. Her canlı
organizma kendi misyonunu tamamladığında, kendinden sonra gelecek olanların
daha kolay bir şekilde uyum sağlayabilmesi ve sağlıklı bir şekilde gelişimini
tamamlayabilmesi için gerekli olan her şeyi hazırlar ve oluşum sürecinin
tamamlanmasını bekler. Bu aynı zamanda içgüdüsel bir davranıştır.
Toplumlar da, tıpkı canlı organizmalar gibi, merak ve sabırla, yerlerini alacak
olan bireylerin yetişmesini beklemektedir. Bu değişim döngüsü, insanoğlunun
hayatında kendi yavruları vasıtasıyla sağlanmaktadır. İnsan yavrusunun bu kadar
önemli olmasının en önemli sebeplerinden birisi de (belki de), “medeniyetlerin”
veya daha geniş bir ifade ile “insanlığın” bir adım öteye taşınabilmesinin baş aktörü
olmasıdır. Çocuğa yüklenen bu gizil anlamı, Tan, şöyle izah etmektedir1:
Çocuk, daima umudun taşıyıcısı ve insanın soyunu sürdürme
yolundaki bastırılamayan dürtüsünün simgesi olmuştur. İnsanın
kendisinin yok oluşunu yenme, yeniden yaşama, zamana karşı
koyma yolu.
İnsan yavrusunun, bu görevi yerine getirebilmesi için mevcut ortamı ve geleceği ne
kadar güzel düzenlenirse, o kadar başarı düzeyinin yüksek olacağı bilinmektedir.
Günümüzde, toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri için yapabilecekleri en
güvenli yatırımın, çocuğa yapılan/yapılacak yatırım olduğu anlaşılmıştır. Bu
paralelde, çağdaş, demokratik ve sağlıklı bir toplum oluşturabilmek için çocuğu
fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim yönünden, bir bütün olarak ele alabilen
politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.2
Çocuğun, her türlü risk ve gelişimi açısından tehlikelerden korunmasına
yönelik ilk ciddi adımların atılması moderniteyle mümkün olabilmiştir. Bu
1
Mine TAN, “Çağlar Boyu Çocukluk”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi,
Cilt 23, Sayı 2, Yıl 1989, s.72.
2
Latife BIYIKLI, “Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve S.O.S Çocuk Köyleri”, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, Yıl 1995, s.3.
1
doğrultuda, Büyük Sanayi Devrimi’nin ardından, olağanüstü bir hızla yaşanılan
toplumsal değişme ve gelişmeler bağlamında, devletlerin, daha önceleri yığın
şekliyle karşılaşmadıkları sorunlar yumağıyla karşılaşmaya başlamaları, aynı
zamanda, genelde tüm dezavantajlı gruplar, özelde ise çocukların korunması
hususunda, bir takım adımların atılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu
gereklilik, modern anlamda çocuk koruma politikalarının düşünsel ve eylemsel
temelini oluşturmuştur.
Tarihsel gelişim seyri içinde, insanoğlunun, sanayi devriminden çok önceleri
de
çocukların
tehlikelerden
korunmasına
yönelik
düzenlemeler
yaptığına
rastlanılmaktadır. Ancak, sorunun kitleselliğe ulaşması açısından, sanayi devriminin
etkilerinin altı çizilmektedir.
Ülkemizde sanayileşme hareketlerinin etkilerinin, Batı’dakinden yaklaşık
olarak yüz yıl kadar geç ortaya çıkmış olması, modern anlamda çocuk koruma
politikalarının geliştirilmesinde gecikme yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak,
özellikle Osmanlı Devleti’nin yıkılma döneminde yaşanılan kanlı savaşların ağır
bilançoları altında kimsesiz kalan çocukların, bakım ve gözetilmesi hususunda
başlayan kurumsallaşma süreci, başlı başına Yeni Cumhuriyetin çocuklarla ilgili
ortaya
koyacağı
çalışmaların
temellendirilmesi
görevini
de
üstlenmiştir.
Cumhuriyet’in ilanından sonraki süreçte çocuk koruma sisteminin oluşumu ve
işletilmesinde, dönemin sosyo-ekonomik özellikleri, politikaların belirleyicisi
olmuştur. Siyasal yaklaşımların da, bu süreçte etkisinin olduğu dile getirilmelidir.
Bu doğrultuda çalışmanın konusunu, Türkiye’nin geçmişten günümüze
çocuk koruma politikaları, çocukların korunmasına yönelik mevcut uygulamalar,
güncel yasal zemin ve genel anlamda tüm çocukların korunması, özel anlamda ise
korunmaya
muhtaç
çocukların korunmasına
yönelik
kamusal
politikaların
geliştiricisi ve uygulayıcısı olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun
(SHÇEK),
çocukların
korunmasına
yönelik
oluşturmaktadır.
2
hizmetlerinin
değerlendirilmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR KAVRAMI VE ÇOCUK
KORUMA POLİTİKALARININ ORTAYA ÇIKIŞI
1.1. Çocuk Kavramı
Çocuk kavramına yönelik tanımlamalar, hangi bakış açısıyla ele alındığına
göre değişebilmektedir. Örneğin bir psikolog ile bir hukukçu farklı tanımlamalarda
bulunabilmektedir.
İnan, çocuğu, en genel manasıyla “insan yavrusu” olarak tanımlamaktadır.3
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu, çocuğu, daha erken yaşta ergin olsa bile 18
yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlamaktadır.4 Aynı kanun, 18 yaşından küçük
olduğu halde evlenmeyle ergin olan kişinin, Çocuk Koruma Kanunu’na göre,
korunma altına alınabileceğini de hükme bağlamıştır. Bu durum, kimi hukukçular
tarafından Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde (ÇHS) bile çocukluğun
sınırının bu kadar geniş tutulmadığı şeklinde yorumlanmıştır.5 Ancak, Yörükoğlu,
her ne olursa olsun, çalışma yaşamanın ve evliliğin, hangi yaşta olursa olsun,
çocukluğu bitirdiğini savunmaktadır.6
Çocuk tanımı için günümüzde tüm toplumları kapsayabilecek genel geçer bir
ifade, kendisini Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bulmaktadır. ÇHS’nin 1.maddesi,
çocuğu, 18 yaşından küçük insan olarak tanımlamaktadır. ÇHS, çocukluk kavramına
şöyle yaklaşmaktadır7:
Belirli bir devletin yasaları uyarınca, çocukluktan çıkış daha
önceki yaşlarda gerçekleşmiş sayılmadığı sürece, çocukluk dönemi
18’inci yaş günü ile birlikte sona ermektedir.
3
Ali N. İNAN, “Çocuğun Korunması ve Polis”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt
37, Sayı 1, Yıl 1980, s.244.
4
Çocuk Koruma Kanunu, Kanun Numarası 5395, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.07.2005,
Sayı 25876, Madde 3.
5
Mahir TOPALOĞLU, “Çocuk Koruma Kanununda Tedbirler Sorunu”, İstanbul Barosu Dergisi,
Cilt 81, Sayı 4, Yıl 2007, s.1650.
6
Atalay YÖRÜKOĞLU, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 6.Basım, Özgür Yayınları, İstanbul,
2000, s.13.
7
UNICEF, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, <www.unicef.org>, Erişim Tarihi: 25.12.2009.
3
Günümüzde, 21. yüzyılın yarattığı çocukluk olgusuna ciddi eleştiriler
getirilmektedir. Çocuğun veya çocukluğun, çocuk olarak ele alındığı modern
döneme kadar, geçirdiği aşamaların neler olduğunu görmenin, çocuk koruma
sistemlerinin
ortaya
çıkış
sürecini
yorumlamamıza
yardımcı
olacağı
düşünülmektedir.
1.1.1. Tarihsel Süreçte Çocukluk Algısının Değişimi
Sosyal bilimciler tarafından, son birkaç on yıldır üzerinde çalışmalar yapılan
çocukluk tarihi ile ilgili olarak, kesin ve sağlam verilere 16. ve 17. yüzyıl ile birlikte
ulaşılabilmiştir. Daha öncesiyle ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin, eleştirilmesi
veya benimsenmesiyle ilgili beyanda bulunmak, öznellik sınırları içinde kalacaktır.
Eski çağlarda, çocuklara iyi davranılmadığını, güçsüzlükleri nedeniyle
kullanıldıklarını, hatta kolayca öldürüldüklerini belirten Yörükoğlu, Hıristiyanlığın
doğup yayılmasından sonra, Tanrı korkusuyla da olsa, çocuklara önceki dönemlere
nazaran iyi davranılmaya başlanıldığını, yine de asıl amacın çocukları gözetmek,
korumak, kurtarmak değil, Tanrının buyruğuna uydurarak, vaat edilen cennete
ulaşabilmek olduğunu eklemektedir.8
Her ne kadar günümüz koşullarına göre kıyaslama yapmasa da, Aries,
dönemin Eski Yunan ve Roma Medeniyetinde eğitim faaliyetlerinin bulunmasını,
çocukluğun klasik çağda anlaşılmaya çalışılması olarak yorumlamıştır. O zamanın
şartlarına göre, umut verici olan bu gelişmeleri değerlendiren Postman, çocukların
anlaşılmaya başlandığı bu yeni dönemin, kuzey barbarlarının istilalarıyla sona
erdiğini ve Orta Çağ’ın karanlık yüzünün ortaya çıktığını belirtmektedir.9
Girilen bu karanlık dönemde, skolastik düşüncenin etkileriyle birlikte yaygın
inanış, insanların günahkar doğduğu olmuştur.10 Çocuklara karşı bakış açısı, zaman
içinde olumsuz yönde değişmeye başlamıştır. Sürecin devamında çocuğun kendine
özgü varlığı unutulmuştur.11 Bu unutkanlığı izah etmeye çalışan araştırmacılar, Orta
Çağ’ ın salgın hastalıklarının, en çok savunmasız durumdaki çocukları etkilediği, bu
8
YÖRÜKOĞLU, s.22-23.
Neil POSTMAN, Çocukluğun Yokoluşu, Çev: Kemal İNAL, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s.21.
10
Mary J. GANDER ve Harry W. GARDINER, Çocuk ve Ergen Gelişimi, 4.Baskı, Çev: Ali
DÖNMEZ, Nermin ÇELEN ve Bekir ONUR, Edt: Bekir ONUR, İmge Kitabevi, Ankara, 2001, s.29.
11
Bekir ONUR, Çocuk Tarih ve Toplum, İmge Kitabevi, Ankara, 2007, s.97.
9
4
nedenle çocuk ölümlerinin Orta Çağ’ a özgü çok belirgin bir toplumsal olgu
olduğu,12 aynı zamanda doğum ve bebek ölüm oranlarının çok yüksek olması
sebebiyle ana-babaların “olası bir kayıp” olarak gördükleri bir “canlıya”13 derinden
bağlanmaktan kaçındıkları14 üzerinde durmaktadır. Öyle ki, 14.yüzyıla kadar
çocuklara, vasiyetnamelerde bile yer verilmediği ifade edilmektedir.15
Batı Toplumlarında, Orta Çağ boyunca çocukluk ayrı bir gelişim dönemi
olarak görülmemiştir. Çocuklar, yetişkinler ile iç içe yaşamışlar, aynı giysileri
giymişler, aynı besinleri tüketmişler, aynı oyunları oynamışlardır. Dönemin resim ve
heykel sanatı örnekleri, bu tespiti doğrular niteliktedir.16 Postman’a göre, Ortaçağ’da
yedi yaşına gelen çocuk, iyi bir biçimde konuşmaya başlamakta, böylece
yetişkinlerin söylediği ve anladığı şeyleri söyleyebilmekte ve anlayabilmekteydi.
Böylece, Orta Çağ’da, çocukluk, ortalama 7 yaşında sona ermekteydi.17
Orta Çağ’da dayak çocuğun eğitiminde sık kullanılan bir yöntem
olagelmiştir.18 Yaygın çocukluk algılayışı, kölelik ideolojisiyle benzeşen taşınır eşya
ya da mülk parçası yaklaşımı ile gelişmiştir.19 Çocuklar için bir hukuk veya ceza
yasaları geliştirilmemiştir. Çocuklar da, yetişkinler gibi, her türlü suçtan tam
sorumlu tutulabilmiş ve ağır cezalara mahkum edilebilmişlerdir.20
Aries, Orta Çağ’da çocukluk duygusunun bulunmadığını iddia etmektedir.
Devamında, çocukluk duygusunun bulunmayışının, çocukların ihmal ve istismar
edildiği veya çocuklara karşı sevecenlikle yaklaşılmadığı şeklinde algılanmaması
gerektiğini eklemektedir. Ona göre çocukluk duygusunun bulunmayışıyla anlatmak
istediği, çocuklara karşı duyarlılığın gelişmemiş olmasıdır. Çocuğu, yetişkinden
12
İsmail DOĞAN, “Çocuk Haklarının Sosyolojik Evriminden Dünya ve Türkiye İçin Çıkan
Sonuçlar”, I.Çocuk Kurultayı Bildiriler Kitabı, Edt.:Mustafa Ruhi ŞİRİN ve Sevgi USTA SAYITA
İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s.45.
13
Mine TAN, “Çocukluk, Dün ve Bugün”, Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan
1993, Edt.:Bekir ONUR, İstanbul, 1994, s.18.
14
GANDER ve GARDINER, s.27.
15
POSTMAN, s.31.
16
Bekir ONUR, “Sunuş”, Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Edt.:Bekir
ONUR, İstanbul, 1994, s.3-4.
17
POSTMAN, s.21.
18
YÖRÜKOĞLU, s.24.
19
David ELKIND, Çocuk ve Toplum Gelişim ve Eğitim Üzerine Denemeler, Çev.: Demet
ÖNGÜN, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.36.
20
YÖRÜKOĞLU, s.25.
5
hatta gençten ayıran, bu özgüllüktür.21 Diğer bir ifadeyle, Ortaçağ’da çocukluğu
yetişkinlikten ayıran konular hakkında hiçbir şey bilinmiyordu.
22
Aries’in bu
tespitlerine, Le Goff, insanların çocuktan büyülenecek, ona ayıracak vakitleri
olmadığını, onu ancak fark edebildiklerini iddia ederek cevap vermektedir.23
Orta Çağ’ın Batı dünyasından farklı olarak, İslam Uygarlığında, Kuran ve
Sünnette, buluğ yaşına kadar çocuğun mükellef sayılmadığı öğretisi mevcuttur.
Çocukluğun yetişkinlikten farklı özel bir biyolojik evre olduğu, doğumdan buluğ
çağına kadar birkaç değişik evreden geçilerek çocukluktan çıkılacağı, yetişkinliğe
belli bir hazırlık ve yetişme sonucunda ulaşıldığı ve çocuğun yetiştirilmesinde
sorumluluğun yetişkinlere ait olduğunu gösteren ayet ve hadisler bulunmaktadır.24
Batı’da, Orta Çağ boyunca, skolastik düşüncenin ve bu düşüncenin çocuğu
ilk günahın ürünü olarak görmesinin hakim yapıyı oluşturduğunu düşündüğümüzde,
çocukluğun moderniteye kavuşabilmesi için neden reform hareketlerini beklediğini
daha iyi yorumlayabiliriz.
Çocukluğun hiç tanınmadığı bir çağdan, hukuksal, toplumsal, eğitsel
kurumlar içinde korunmaya alınan çocukluk kavramına geçiş dört asır sürmüştür.
Batı Avrupa’da çocuk anlayışında önemli bir değişim, 16. ve 17. yüzyılda ortaya
çıkmıştır. Çocuğun ayrı bir kişilik, çocukluğun da ayrı bir yaşam dönemi olarak
algılanmasında;
ekonominin
tarımdan
sanayiye
kaymasının,
orta
sınıfın
gelişmesinin, aile yapısının ve rolünün gelişmesinin, çocuk ölümlerinin azalmaya
başlamasının, aile içinde duygusal bağın önem kazanmasının ayrı ayrı birer unsur
olduğunun altı çizilmelidir.25
Modern çocukluk olgusunun ortaya çıkış dinamiklerinin temelini, Reform ve
Rönesans Hareketleriyle alt yapısı belirlenen ve o zamanki şartlar altında zirve
yaparak Aydınlanma Çağı adını alan düşünsel devrimle birlikte, üretimin serileştiği,
sanayi devriminin ortaya çıkardığı baş döndürücü toplumsal hareketlilik seyri
21
Bekir ONUR, Anılardaki Aşklar Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi, Kitap
Yayınları, İstanbul, 2005a, s.13.
22
Bekir ONUR, Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara, 2005b, s.26.
23
LE GOFF, J. La Civilisation de L’Occcident Medieval, Paris, 1964, s.35’den aktaran: Sibel
BOZBEYOĞLU. “Ortaçağ Fransa’sında Anne-Çocuk İlişkisi”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, Yıl 2000, s.8.
24
TAN, 1994, s.13-14.
25
ONUR, 1994, s.4-5.
6
oluşturmuştur. Şüphesiz üretimi serileştiren bu sürecin ardından meydana gelen işçi
hareketlerinin özendirdiği toplumsal değişme rüzgarlarıyla birlikte, özellikle tıp ve
psikiyatri bilimi ile diğer bilimlerdeki gelişmeler, çocuğun korunması sürecinde,
ailenin yanı sıra devletin de sorumlulukları olduğu anlayışının yerleşmesinde etkili
olmuştur.
Postman, çocukluğun Rönesans’ın en önemli, belki de en insancıl icadı
olduğunu savunmaktadır.26 Batı’da, Rönesans ile birlikte çocuğa gösterilen ilgi
artmıştır. Reform Hareketleri de, çocuğa yönelik tutum ve davranışları olumlu
etkilemiş, skolastik düşüncenin oluşturduğu, insanın doğuştan günahkar olduğu
inancı sarsılmıştır.27
Modern Çocukluk olgusunun ortaya çıkışında J.J.Rousseau ve J.Locke gibi
düşünce adamlarının etkisi göz ardı edilemez. Aydınlanma Çağı’nda klasik Hristiyan
felsefesine karşı çıkan Locke ve Rousseau, yeni çocuk anlayışının doğuşuna dair bir
nevi manifesto oluşturmuştur. Onlar, çocuğun iyi veya kötü olarak ortaya
çıkmasında tek sorumlunun toplumun kendisi ve inandığı değerlerin olduğunu ilan
etmiştir.28
Aries’e göre, modern çocukluk kavramı burjuvazi ve aristokrasiye özgü bir
fenomendi ve öncelikle erkek çocukları kapsamaktaydı. Alt sınıfların, köylü ve
esnafın çocukları için eski yaşam biçimi devam etmekteydi.29 Karataş ve diğerleri
de, Aydınlanma Çağı’ndan itibaren, çağdaş çocukluk algısının oluşumunda, burjuva
sınıfının olumlu etkilerinden bahsetmektedir.30
17. Yüzyılda zorunlu eğitimin yaygınlaşmaya başlaması, yeni çocukluk
anlayışının temellerini atmıştır.31 Bumin, Aydınlanma Dönemi’nin ardından vücut
bulmaya başlayan ulus-devletlerin eliyle verilmeye başlayan eğitim ile Orta Çağ’ın
karanlık yapısı içinde kilisenin tekelinde bulunan çocukluğun ve algılayışının el
değiştirdiğini, artık yeni sahibin devletin kendisi olduğunu belirtmektedir. Bu felsefi
26
POSTMAN, s.8.
ONUR, 2007, s.97.
28
YÖRÜKOĞLU, s.25-26.
29
TAN, 1994, s.18.
30
Kasım KARATAŞ ve Hakan ACAR, Özlem C. ÖNTAŞ, Yüksel B. ACAR, Elif
GÖKÇEARSLAN, “Türkiye’de Çocuğun Korunması: Osmanlı’dan Günümüze Çocuk Refahına
Yönelik Düzenlemeler”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 15, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2004, s.16.
31
ONUR, 2007, s.97-98.
27
7
yaklaşımla devlet ve kilise arasındaki mücadeleden devlet galip gelmiş, kilisenin
çocukları, devletin çocukları olmuştur.32
Özellikle 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılda, yüksek enerji teknolojisinin
giderek artan bir şekilde kullanılmaya başlanması ve yaygınlaşması ile ortaya çıkan
sanayileşme, öncelikle Batı Medeniyeti’nde sosyal yapıya karşı bir hücum
oluşturmuştur. Büyük bir değişme ve hareketlilik getirerek mevcut toplum düzenini
alt üst etmiş ve kendi yapısını kurmaya yönelmiştir.33 Bu hareketlilik, mevcut aile
düzenini de değiştirmiştir. Çekirdek aile adı verilen yeni aile yapısı ortaya çıkmıştır.
Teknik ve kalifiye eleman sayısının giderek artması, geliri iyi olarak sayılabilecek
orta sınıfın genişlemesini sağlamıştır. Bu genişleme, üst sınıftan sonra orta sınıfta da
çocuğa verilen değerin ekonomik değerden duygusal değere doğru kaymasını
başlatmıştır. Artık, çocuklar duygusal tatmin aracı olmaya başlamıştır. Ancak o
dönemin şartlarında, alt sınıf için bu durumun orta ve üst sınıfa benzer olduğu
söylenemezdi.
Yığın insan gruplarının içinde bulunduğu alt sınıfın bu döngüsü, çocuğun
ekonomik değer olması gerçeğini göz önüne getirmekten geri durmamıştır.
18.yüzyılda artık giderek artan işgücü ihtiyacı, çocukları, sanayileşme yürüyüşünün
önüne ucuz iş gücü olmaları sebebi ile katmıştır. Öyle ki, 19. yüzyılda İngiltere’de,
maden ocaklarında çalışan çocukların feryatlarına, kamuoyunun kayıtsız kalamamış
olmasına rağmen, ancak 10 yaşından küçük çocukların maden ocaklarında
çalışmaları yasaklanabilmiştir.34
Amerika Birleşik Devletleri’nde de Endüstri Devrimi ile birlikte, çocuklar
ucuz fabrika işçileri olarak görülmeye başlanmıştır. Elkind, bu sürecin değişimine
yönelik adımların bir anlamı olduğu hususunda, akıl kurcalayan şu cümleleri
kurmaktadır35:
Bu durumu izleyen sosyal reform hareketleri, çocuk imgesinin
ucuz fabrika işçiliğinden, fabrika işinde çalışan çırak imgesine
dönüştürmüştür. Çocuklar fabrika yerine, fabrikada çalışmak
üzere hazırlanmaları için okula gönderildiler.
32
Kürşat BUMİN, Batı’ da Devlet ve Çocuk, Patika Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 1998, s.8.
Nesrin KOŞAR, Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı, 2.Basım, Ankara, 1992, s.4.
34
POSTMAN, s.71-72.
35
ELKIND, 1999, s.37.
33
8
Rönesans ve devamında gelen reform hareketleriyle başlayan çocuk tasarımı,
1850-1950 yılları arasında zirve noktasına ulaşmıştır. Bu döneme, tipografik
çocukluk dönemi de denilmektedir. Bu dönem, sonrasında yerini elektronik
çocukluğa bırakmıştır. Tipografik dönemin ortak sembolleri kitapken, elektronik
çocukluk döneminin ortak sembolü önceleri TV, şimdilerde ise bilgisayar ve internet
olmuştur. Bu dönemde çocuk, yetişkinle birlikte bilginin ortak kullanıcısı ve
tüketicisi olmuştur. Çocuk-yetişkin ayrımı yapmadan, ortak kullanıma açılan iletişim
imkanları ve araçları, çocuğun yetişkinlerin dünyasına girişini kolaylaştırmıştır.36
Postman, çocukluğun doruğa ulaştığı bu dönemde, çocukların sömürüsüne
yasal engeller getirilmeye çalışılmasını, çocukların okul hayatının başlamasını,
kendilerine has giyim, eşya, edebiyat, oyun ve sosyal dünyalarının yaratılmasını
ciddi adımlar olarak nitelendirmektedir.37
20.yüzyıl egemen çocuk paradigması üç temel varsayıma dayandırılmaktadır.
İlki, çocukların yetişkinlerden farklı olduğu veya çocukluğun özel bir biyolojik
dönemi oluşturduğu, ikincisi, çocukluğun yetişkinliğe hazırlanması gerektiği,
üçüncüsü ise çocukların yetiştirilmesinin, geleceğe hazırlanmasının sorumluluğunun
yetişkinlere ait olduğudur.38
20. yüzyılda, adeta çocukluğun tasarlandığı zaman diliminde, çocukluğun
keşfine ağırlık verilmiştir. Friedlander, bu yüzyılla birlikte antropoloji, biyoloji, tıp
ve psikoloji bilimindeki ilerlemelerin, toplumun çocuğa karşı bakış açısını da
değiştirmeye başladığını belirtmektedir.39 Bütün olumlu görünen gelişmelere
rağmen,
çocukluğun
her
geçen
gün
tüketildiğini
savunanların
sayısının
azımsanmayacak kadar büyük olduğu gözden kaçmamaktadır.
Aydınlanma Çağı’yla başlayan, çocuklukla yetişkinlik arasındaki göreceli
ayrımın, günümüzde erozyana uğradığı, sınırlarının belirsizleştiğini iddia edenlerin
sayısı günden güne artmaktadır. Bu duruma kanıt olarak da çocukların ve
yetişkinlerin giyeceklerinin, beslenme tarzlarının yeniden birleştiği, yetişkinlerin
36
Mustafa R. ŞİRİN, Dersimiz Çocuk, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.27-28.
POSTMAN, s.89.
38
TAN, 1994, s.11.
39
Walter A. FRIEDLANDER, Sosyal Refah Hizmetine Başlangıç, Çev.: Resan TAŞÇIOĞLU,
SSYB Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1966, s.44.
37
9
giydiği bluecinlerin, spor ayakkabıların ve aksesuarların minyatür çeşitlerini
çocuklara kullandırıldığı ifade edilmektedir. Bukatko ve Daehler’e göre, daha da
önemlisi, eskiden çoğunlukla yetişkinlerin dünyasında bulunan pek çok sorunu artık
çocukların da yaşıyor olmasıdır. Alkolizme ve uyuşturucuya, cinsel ilişkiye, şiddete,
artık çocuk ve ergenler arasında veya çocuk ve yetişkinler arasında daha çok
rastlanmaktadır. Ayrıca, boşanmaların giderek arttığı bir ortamda, boşanan anababaların, çocuklarını kendilerine duygusal destek sağlamaya zorladığına şahit
olunmaktadır. Diğer bir anlatımla, roller tersine dönmektedir.40
Telgrafın icadı ile başlayan, telefonun icadıyla sürüklenen, TV’nin
kullanılmaya başlamasıyla büyük kitlelere ulaşan ve internet ağının tüm dünyayı
sarmasıyla
günümüzde
zirve
noktasına
ulaşan
iletişim
teknolojisindeki
gelişmelerin,41 farklılıkları törpüleyerek tek tip çocukluk yaratmaya başladığı
hususundaki eleştirilerde artış gözlenmektedir.
Dünya ekonomik pazarı artık bir bütüne döndü. Mesafe inanılmaz derecede
yakınlaştı. Giddens’ın deyimiyle, dünya küresel bir köy halini aldı.42 Çok uzaklar
bize yakınlaşırken, çok yakınlar ise bizden uzaklaşmaya başladı.
Çocukların çoğu benzer siber oyunları oynamaya başladılar. Çizgi film
kahramanlarına ait olan çıkartma ve posterlerin üzerinde olduğu giysileri, dünyanın
bir ucundaki çocuklar ile diğer ucundaki çocuklar aynı anda giymeye başladı.
Çocuklar, yeni ve oldukça büyük bir pazarın hem tüketicisi, hem de eleştirel bir
bakış açısıyla tüketileni oldular. Mendel, yeni dünya düzeninin kurucuları olan
görsel medya ve çokuluslu şirketlerin yeni sömürge hedefinin çocuklar olduğunu bu
nedenle belirtmektedir.43 Mustafa Şirin’in “Dersimiz Çocuk” isimli çalışmasında bir
bölüme girizgâh yazan Ümit Meriç’in benzer yakınmalarına kulak verelim: 44
…bugün elektronik çocukluk evresine girdik. Bütün dünya
çocukları artık aynı kitapları okuyor, aynı resimlere bakıyor,
aynı oyunları oynuyor. Globalleşme artık çocukluktan başlıyor.
Yeni düzenin köleleri artık çocuklarımız mı?
40
ONUR, 1994, s.5-6.
Cemal YALÇIN, “Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla İnternet”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt 27, Sayı 1 (Mayıs), Yıl 2003, s.80.
42
Antony GIDDENS, Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Çev.: Osman AKINHAY, Alfa Yayınları,
İstanbul, 2000.
43
ŞİRİN, s.28-29.
44
ŞİRİN, s.21.
41
10
Kleine, kapitalist dünyanın aktörlerinin, çocukları/çocukluğu büyük bir pazar
olarak gördüğünü ve çocuklara bir şey satmanın en kolay yolunun ise satacağı
nesneyi çizgi filmle cazip hale getirerek birleştirmek olduğunu dile getirmektedir.45
Heyecanı sürekli canlı tutarak, çocukları ekran başında tutmak isteyen
medyanın, çocukların dünyasına göre hazırlanmış eğlendiriciliğinin yanı sıra öğretici
taraflarının da içeriğinde bulundurması gereken çizgi filmleri bile, giderek şiddet
içerikli hale getirdiği gözden kaçmamaktadır. Her seferinde şiddet eylemleriyle
burun buruna gelen çizgi film kahramanlarının, birkaç saniyede eski hallerine
dönmesi, çocukların bu sahneleri kendileriyle kıyaslamalarına ve şiddete dayalı daha
fazla eylemler sergilemelerine neden olmaktadır.46
Çocukluğun tüketildiği serzenişlerini daha da arttıran, iletişim araçlarını
elinde bulunduranların, çocukları, suçun, şiddetin, cinselliğin vazgeçilmez konusu
yapılması hususunda ihtiyatlı davranmamasıdır.
Çağdaş toplum, çocukları daha erken yaşlarda daha fazla şey yapmaya ve
başarılı olmaya zorlamaktadır. Çocuklardan beklentiler artmaktadır. Çocuklar,
okulda,
sınavda,
sanatta,
sporda
daha
fazla
başarı
ortaya
koymaya
koşullandırılmaktadır. Artık çocuklar çocuk olmaya, oyun oynamaya, baskıdan uzak
yaşamaya ne zaman bulabilmekte ne de fırsat yaratabilmektedir.47 Göreceli de olsa,
sanki Orta Çağ’ın karanlık dönemlerinde olduğu gibi, çocukların bir anda
büyümeleri ve yetişkin olmaları beklenmektedir.
Bu yaklaşımdır ki, çocukların üzerine, cinsel yönden yetişkinlik imgesini
yükleyerek, çocuk cinsel istismarını artırmıştır. Elbette önceden de çocukların cinsel
yönden istismarı vardı. Ancak sorunun bu denli büyümesinde, bu denli
sistematikleşmesinde, küreselleşen dünyanın vahşi yüzünün payı yok mudur?
Elkind’ın tespitleriyle, “14 yaşında poposunu sağa sola çevirerek kendisine verilen
kot pantolonun reklam filminde rol alan şehvetli küçük kızları”,48 bugünün modern
45
Stephen KLEINE, Out of Garden, Toys and Children’s Culture in the Age of TV Marketing,
London, 1992’den aktaran: Suat SUNGUR, “Marksist Düşünce Sisteminde Kitle Kültürü ve
Televizyonda Yayınlanan Çizgi Filmlerin İdeolojik İşlevlerine Bir Bakış”, İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 30, Yıl 2007, s.133-134.
46
Güliz ULUÇ, Toplumsal Bir Gruba Yönelik Şiddet Türü: Medya, Şiddet ve Çocuklar, 2002,
<www.iletisim.selcuk.edu.tr/dergi/gs/2002_cilt2s2.pdf>, Erişim Tarihi: 08.08.2010.
47
ONUR, 1994, s.5-6.
48
ELKIND, 1999, s.218.
11
dünyası yaratmadı mı? Bu soruya içten cevap vermek için çocukluğun içinde
bulunduğu günümüz dünyasını gözlemlemek yeterlidir.
Atay, çocukluğun, modern zamanda ulus-devlet ve güçlenen merkeziyetçi
yapılar ile birlikte, ihtiyaç duyulan yurttaş-vatandaş bağlamında keşfedildiğini ifade
ederek, süreç içinde kapitalist sistemin ihtiyacı doğrultusunda “sermaye” olarak
görülmesinin altını çizmekte ve Postman’ın “Çocukluğun Yokoluşu” isimli eserinde
dile getirdiği, çocukluğun yetişkinlere ait olduğu savıyla birlikte, çocukluğun
endüstriye ait olduğunu belirterek, kitle kültürü ile birlikte çocuğun tüketici olarak
ele alındığını ve yönlendirildiğini iddia etmektedir. Yeni dünya düzenindeki
etkileşimlerin ise bu kadar hızlı meydana gelmesinin, durumun vahamiyetini
gizlemeye yardımcı olduğunu savunmaktadır.49
Postman, 1850’li yıllarda telgraf ve telefonun icadıyla başlayan elektronik
kitle iletişimine geçişin, iletişimi kişisel ve yerel düzeyden küresele çevirdiğini,
bilginin nitelik ve niceliğinin akış ve alışının değiştiğini, bu ortamda çocuk/çocukluk
üzerindeki simgesel çevrenin denetimini evden ve okuldan kopardığını, böylece
yetişkinlerin dünyasındaki yolsuzluk, güvensizlik, şiddet ve çürümüşlüğün,
alabildiğine paylaşılan yeni düzen içinde, çocukların da kullanmaya başladığını
savunarak, yetişkin bilgisinin saklı meyvesine ulaşan çocuğun, çocukluğun
bahçesinden kovulduğu betimlemesini yapmaktadır.50
Postman, günümüz modern dünyasında çocuklukla ilgili olarak, çocukların
cinsel obje olarak kullanılması, çocuk suçlarının yetişkin suçlarıyla benzer hale
gelmesi, giyim ve kuşamıyla yetişkinler ile benzeştiği, çocuk oyunlarının artık
unutulmaya başladığı, çocukların fiziksel görüntüsünün değiştiği, çocukların
yetişkin, yetişkinlerin de çocuklar gibi davranmaya başladığı tespitlerini
yapmaktadır.51
Postman, çocukluğun yok oluşuna iki kurumun karşı koyabilecek güçte
olduğunu, bu kurumların da aile ve okul olduğunu, aile ve okul müesseselerinin
49
Tayfun ATAY, “Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Çocukluğun Dönüşümleri”, V. Ulusal Çocuk
Kültürü Kongresi: Popüler Kültür ve Çocuk, 12-13 Ekim 2005, Edt.: Neslihan GÜNEY ve Nihal
AHİOĞLU, Dipnot Kitabevi, Ankara, 2007, s.87-101.
50
POSTMAN, s.13.
51
POSTMAN, s.13-15.
12
güçlendirilmesi
ve
sorunlara
karşı
koyabilecek
yapıya
kavuşturulmasının,
52
çocukluğun kurtuluşuna vesile olacağı düşüncesindedir.
Alver, Postman’ın çalışmalarında dile getirdiği kitle iletişiminin çocukluğun
mana ve ehemmiyeti üzerinde yıkıcı etkilerinin olduğu vurgularına karşı çıkmakta
ve çocukluğun çarpık tasarlanmasında, sadece iletişim ve imkanlarının sorumlu
tutulamayacağını ifade etmekte ve şöyle devam etmektedir: 53
...Çocukluğun korunması ve geliştirilmesi için medya
dizgesinin yanında, politika, ekonomi ve hukuk dizgeleri gibi
diğer dizgelerde de gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Sağlıklı bir çocukluk kültürünün oluşturulması için ekonomik
koşulların iyileştirilmesi, çocuk haklarının yasalarla güvenceye
alınması, eğitim olanaklarının geliştirilmesi ve eğitim
niteliğinin yükseltilmesi elzemdir
Fass, küresel dünya düzeninin, dünya çocukları için çizdiği olumsuzluklara dikkat
çekici örnekler ile değinmektedir: 54
Tayland’da Fransız turistler tarafından kiralanan erkek ve kız
fahişe çocuklar, internetteki çocuk pornografisi, Amerikan
giysileri için ipek yapan 5 yaşındaki tekstil işçileri, Milano
kaldırımlarında kendilerine parlak bir gelecek planlarken şiddete
uğrayan ve tecavüz edilen Doğu Avrupalı ergen kızlar: Bunlar,
ekonomi küresel bir ağ haline geldiği ve bilgi iletişimi araçlarımız,
tüm köy ve küçük yerleşim birimlerine kadar ulaştığı için,
günümüzde artık sürekli karşılaştığımız şaşırtıcı görüntülerdir.
Son derece korunmasız insanlara yönelik bu saldırılar karşısında
dehşete düşmekte ve kendimize bunun, geleceğe dönük bir felaket
habercisi olup olmadığını sormaktayız. Yaşadığımız gezegen
küçüldükçe, çocuklarımızı, zengin ve yoksul uluslar arasındaki
giderek açılan ve alabildiğine büyük uçuruma kurban mı
edeceğiz?
Elbette bu olumsuz görünümlü süreç içinde duygusallıkla hareket etmek sonucun
değişmesine katlı sağlamayabilir. Ancak çocukların korunma hakkı savunusuyla
birlikte gidilecek değişim süreci, çocukları koruma politikalarını başarıya
ulaştırabilir.
52
POSTMAN, s.189-192.
Füsun ALVER, “Neil Postman’in Çocukluğun Yok Oluş Sürecinde İletişim Teknolojisi
Eleştirisinin Eleştirisi”, Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, Yıl
2004, s.139-141.
54
Paula S. FASS, “Çocuklar ve Küreselleşme”, Çev.: Nihal AHİOĞLU, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt 37, Sayı 1, Yıl 2004, s.141-142.
53
13
Çocuk
ve
çocukluk
algılayışlarının
değişimi,
çocuğun
korunması
politikalarına öncülük etmiştir. Çocuk koruma sistemlerinin oluşumu doğrultusunda,
çocukluk yaklaşımlarının ciddi katkıları olmuştur. Bu paralelde, çalışmanın bir
sonraki bölümünde çocuklara yönelik oluşturulan çocuk koruma sistemlerin ortaya
çıkış süreçlerine ve politikalara değinilecektir.
Çocuk koruma politikalarından bahsederken, biri geneli diğeri ise özeli
kapsayıcı iki farklı değerlendirmeyle hareket etmek konunun geniş yelpazesi içinde
anlaşılabilirliğini
kolaylaştıracaktır.
Olumlu
veya
olumsuz
değerlendirilsin,
eğitimden sağlığa hatta özelleştirmeye kadar, hemen hemen pek çok politika
çocuklarla ilgilidir. Bu durum, çocuk politikalarının genel olarak değerlendirilmesini
ifade eder. Ancak özelde çocuk koruma politikalarıyla belirtilmek istenen ise,
korunmaya ihtiyacı olan veya risk altında bulunan çocuğun korunmasına yönelik
politikaların ifade edilmesidir. Çalışma boyunca, korunma ihtiyacı olan veya risk
altında bulunan çocukların korunması üzerine yoğunlaşılarak, genel çocuk
politikalarından da bahsedilmeye çalışılacaktır.
1.1.2. Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kavramı
Geçmişte kimsesiz veya yoksul çocuklar olarak adlandırılan çocuklara
yönelik kavramlaştırmaya paralel olarak, yoksul veya kimsesiz olmayan çocukların
da korunma ihtiyacına bürünebilmesi sebebiyle, korunmaya muhtaç çocuk kavramı
doğmuştur. Koşar, her yönden sağlıklı yetişmesi için gerekli koşulların
sağlanamadığı çocuğu, en geniş anlamıyla korunmaya muhtaç çocuk olarak ele
almaktadır.55
Yörükoğlu, kimsesiz çocuklar olarak betimlediği korunmaya muhtaç
çocukları, çeşitli nedenlerle öz anası-babası ile birlikte yaşamak gibi en doğal
hakkından yoksun kalan, herkesin acıdığı, ama kimsenin tam sahip çıkmadığı
çocuklar olarak tanımlamaktadır.56
Yolcuoğlu, korunmaya muhtaç çocukları; temel bakımı, yetiştirilmesi,
esirgenmesi ve gözetilmesinde yetersizlikler bulunan, bu yetersizlikler nedeniyle,
55
56
KOŞAR, s.43.
YÖRÜKOĞLU, s.191.
14
sosyal, fiziksel, ruhsal ve ahlaki yönden sağlıklı bir yetişkin olması risk altına giren
çocuklar olarak ifade etmektedir.57
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu;
…beden, ruh ve ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri
tehlikede olup;1. Ana veya babasız, ana ve babasız, 2. Ana
veya babası veya her ikisi de belli olmayan, 3. Ana ve babası
veya her ikisi tarafından terkedilen, 4. Ana veya babası
tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik,alkollü içkileri veya
uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal
tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve
başıboşluğa sürüklenen çocuğu
korunmaya muhtaç çocuk olarak kabul etmektedir.58 5395 Sayılı Çocuk Koruma
Kanunu korunmaya muhtaç çocuğa iki açıdan yaklaşmaktadır. Kanun, korunmaya
muhtaç çocuğu korunma ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuk olarak ayrı ayrı ele
almaktadır.
Korunma ihtiyacı olan çocuk; fiziksel, duygusal, sosyal, zihinsel ve ahlaki
gelişimi veya kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal ve istismar edilen ya da bir
suçun sonuçlarına maruz kalan, mağdur çocuğu ifade etmektedir. Suça sürüklenen
çocuk ise; kanunlarda suç olarak tanımlanan bir eylemi işlediği iddiasıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik
tedbirine karar verilen çocuğu izah etmektedir.59
Akyüz’e göre, korunmaya muhtaç çocuk tanımı çok geniştir. Kimseli veya
kimsesiz, zengin veya yoksul, suçlu veya suçsuz, engelli veya engelli olmayan gibi
özellikleri ön plana alınmadan, hukuki bakımdan sağ ve tam doğduğu andan reşit
oluncaya kadar, her çocuk korunmaya muhtaçtır.60
Korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanına yönelik geliştirilen politikaların
geçirdiği aşamalar günümüzde çocuk hakları sözleşmesine kadar uzanmaktadır.
Çalışmanın bundan sonraki kısmında bu gelişim seyri ele alınacaktır.
57
İsmet YOLCUOĞLU, “Sosyal Çalışma ve Çocuğun İyilik Hali”, Toplum ve Sosyal Hizmet
Dergisi, Cilt 20, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2009, s.89.
58
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Kanun Numarası 2828, Yayınlandığı
Resmi Gazete Tarihi 27.05.1983, Sayı 18059, Madde 3/b.
59
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 3.
60
Emine AKYÜZ, “Medeni Kanun İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu
Açısından Korunmaya Muhtaç Çocuklar”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi,
Cilt 20, Sayı 1, Yıl 1987, s.11.
15
1.2. Dünya’da Modern Çocuk Koruma Politikalarının Ortaya Çıkışı
Çocuk, tarihin her döneminde, dönemin özelliklerine göre, inceleme konusu
olmuştur. Tarihsel süreçte çocuklara karşı özen göstermenin ve onları korumanın
kapsamı, toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerine ve toplum içinde
egemenlik koşullarına bağlı olmuştur.
Her toplumda, uygun olmayan şartlarda yaşayan çocuklar bulunmaktadır. Bu
şartları ortadan kaldırmak, her çocuğa, yetenekleri ölçüsünde gelişebilme imkanı
sunmak, en alt düzeyde aile ve en üst düzeyde toplum korunması için gereklidir. Bu
gereklilik, çocuk koruma sistemlerinin amaçlarından birisidir.61 Çalışmanın bu
bölümünde dünyada, özellikle Sanayi Devrimi’ni ve onun olumlu veya olumsuz
sonuçlarını yoğun olarak yaşayan toplumlarda çocukları koruma politikalarının
ortaya çıkış süreçleri, Sanayi Devrimi öncesi ve Sanayi Devrimi sonrası olarak iki
dönemde incelenmeye çalışılacaktır.
1.2.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönem
Korunmaya muhtaç çocuklar (KMÇ) sorunu, hemen her toplum için özel bir
önem ve öncelik arz eden; o toplumun inançları, değer yargıları, örf ve adetleri,
töreleri, yazılı ve yazısız yasaları ile çözülmeye ve önlenmeye çalışılan bir sosyal
sorun olmuştur.62
Tarihte ilk olarak Mezopotamya’da yaşayan Sümerler’de ve Çin’de
çocukların bakımı ve gözetimiyle ilgili bilgilere ulaşıldığı savunulmaktadır.63
Romalılar döneminde, öğretmen Quintilian, yetişkinlere özel konuları
(cinsellik gibi) çocukların yanında konuşmaktan geri durmayan davranışlardan
çocukların korunması gerektiğini savunmuştur. Quantilian’ın bu tespitlerinden
yaklaşık 300 yıl sonra yeni doğan çocukların öldürülmesi yasaklanarak Roma’da
61
KOŞAR, s.39.
Hasan ERGUNCU, “Sosyal Hizmetler Bağlamında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorununa
Cumhuriyet Türkiye’sinin Yasal Yaklaşımı”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler
Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara 1997, s. 121.
63
Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara 1950’den aktaran: Saadettin
ÖZDEMİR, Korunmaya Muhtaç Gençlerin Din Öğretimi, İhtiyaçları, Tuğra Ofset, Isparta 2002,
s.1.
62
16
çocukların korunmaya, bakıma, eğitime ve yetişkinlerden ayrı olarak ele alınması
gerektiğine inanç yayılmıştır.64
Toplumların büyümesiyle, çocuğun korunması işini din referanslı veya
gönüllü kuruluşlar üstlenmiş ve daha çok hayırseverlik duyguları ile yapılmıştır.65
İnan, Batı’da çocuklara özen gösterilmeye ve özel olarak korunmaya başlamasını,
Hıristiyanlığın
kabulü
ve
yayılmasıyla
ilişkilendirmektedir.66Yörükoğlu,
Hıristiyanlığın doğup yayılmasından sonra, Tanrı korkusuyla da olsa, çocuklara
önceki dönemlere nazaran iyi davranılmaya başlanıldığını, yine de asıl amacın
çocukları gözetmek, korumak, kurtarmak değil, Tanrının buyruğuna çekerek, vaat
edilen cennete ulaşabilmek olduğunu düşünmektedir.67
İslam Uygarlığı da, çocukların korunması hususunda kendi içtihadını
geliştirmiştir. 12. yüzyılda yaşamış olan Hanefi Mezhebi Kadısı Mahmud Al
Asrushani, Müslüman çocuklarla ilgili olarak ayrıntılı şekilde ele aldığı eserinde,68
çocuk evlilikleri, çocukların yasal durumları, ceza yasalarına ne ölçüde tabi
oldukları, çocuk bakımı ve korunması konularını sistematik olarak tartışmıştır.69
İslam dininde, Kutsal Kitabın Bakara Suresinde, yetimlere kardeş gibi davranmayı,
mallarına el sürmemeyi öğütlenmektedir.70
Orta Çağ Avrupası’nda çocuklar, gündelik yaşamda birer yetişkin birey
olarak algılanır, beklentilere cevap vermesi beklenirdi. Çocukluk döneminin insan
yaşamında ne denli önemli olduğu gerçeğinin fark edilmesi için Aydınlama Çağı’nın
gelmesi beklenecekti.71
64
POSTMAN, s.21.
Ümit ONAT, “Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne Başvuran Korunmaya Muhtaç Çocuklar
Üzerine Bir Araştırma”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği
Yayınları, Ankara, 1997, s.47.
66
İNAN, 1980, s.243.
67
YÖRÜKOĞLU, s.22-23.
68
Eserin adı: Ahkam Al Sighar’dır.
69
Avner GILADI, “İslam Uygarlığında Bir Çocukluk Kavramı Var mı?”, III. Çocuk Kültürü
Kongresi Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, Edt.: Bekir ONUR,
ÇOKAUM Yayınları, Ankara 2001, s.108.
70
YÖRÜKOĞLU, s.24.
71
KARATAŞ ve Diğerleri, s.16.
65
17
1.2.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönem
16. ve 17. yüzyıl Avrupa’sında, aileleri tarafından terk edilen çocukların
sayısının büyük boyutlara ulaşmış olması, merkezi hükümetleri, o zamana kadar
hayırseverlik ve kilisenin çabasıyla yürütülmeye çalışılan çocukları gözetme
hareketine destek vermek zorunda bırakmıştır.72 Bu doğrultuda atılan ilk adımlardan
birisi olarak, Almanya’da ilk kent yetimhanesi 1572 yılında Augsburg şehir
devletinde kurulmuştur.73
Hümanist çocuk anlayışının gelişmesinde en önemli adımların atıldığı 18. ve
19. yüzyıl, sosyal ve ekonomik hayata damgasını vuran ateşli savunucuların çağı
olmuştur. Locke, Rousseau, Goethe, Voltaire, Kant, Hume gibi bilginlerin,
yönetimleri, kitleler üzerindeki izleri aracılığıyla etkileyerek, çocuk refahı alanına
devletlerin kural koyucu, uygulayıcı ve takip edici olarak girmesindeki katkıları
inkar edilemez.74 1789 Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan humanist akım ve
öncülerinden Rousseau’nun, insanların mutluluklarının geniş ölçüde çocukluklarında
hazırlandığı savı, modern çocuk koruma politikalarına ulaşmada en önemli
basamaklardan biri olmuştur.75
Aslında çocuklar gibi, toplumun diğer dezavantajlı gruplarına götürülen
hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesinde, tarihsel ve insanlık açısından ilerlemede
paralellik söz konusudur. Bu paralelliğin oluşumunda, ilk olarak Batı’da ortaya
çıkan Sanayi Devrimi’nin zaman içindeki sonuçlarının etüt edilmesinin yeri büyük
olmuştur. Köyden kente göç olgusunu, işçi sınıfını, kalabalık insan topluluklarının
bir arada yaşamasını, kendi döngüsü içinde yaratan endüstrileşme, çarkın içinde
mağdur olanların varlığını gizleyememiştir.
Batı’da, özellikle Sanayi Devrimi’yle artan korunmaya muhtaç çocuklarla
doğrudan ilgili olmasa da yoksul ve bakıma muhtaç yetişkinler için açılan
72
Abdullah KARATAY, Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politika
Oluşum Süreci, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007,
s.11.
73
Thomas M. SAFLEY, Charity and Economy in Orphanages of Early Modern Augsburg, New
Jersey, 1996, s.2’den aktaran: KARATAY, s.12.
74
POSTMAN, s.75-76.
75
Emine AKYÜZ, “Önemli Kanunlarımızda Çocuğun Korunmasına İlişkin Hükümler ve Boşluklar”,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 1, Yıl 1979.
18
Fukaraevlerinde, kimsesiz ve yoksul çocukların bakımına yönelik hizmetler de
verilmiştir.76
Suçlu çocuklar sorunuyla ilgili olarak 19. yüzyılda ıslahevi kavramı ve
sorunun çözümüne yönelik uygulamaların ortaya çıkışına kadar, korunmaya muhtaç
çocuklar, özürlüler ve suçlu çocuklar aynı kurumlardan yararlandırılmıştır.77
1.2.2.1. Avrupa ve Amerika’daki Gelişmeler
İngiltere’de uygulamaya konulan “Yoksullar Yasaları” (en önemlisi 1601
yılında Kraliçe Elizabeth zamanında çıkarılandır) çocukların korunması hususunda
mevzuata yönelik ilk ve en önemli adımlardan birisi olmuştur.78 Yasayla, zor şartlar
altında yaşayan insanlar genel olarak yoksul olarak ele alınmış ve üç sınıfa
ayrılmıştır.79
Birinci
Sınıf
Çalışabilir
Yoksullar:
Bunlara
“dilenciler”
de
denilmekteydi. Bu kişiler ıslahevlerinde veya çalışma evlerinde bir iş yapmaya
zorlanmalıydı. İkinci sınıf Çalışamayacak Durumda Olan Yoksullar: Bu kısım
fakirler ise “hasta”, “sakat”, “sağır” ve “dilsiz” “yatalaklar” ile “küçük çocukları
olan anneler” gibi çalışmalarında engel bulunanlardı. Üçüncü Sınıf Yoksullar ise
Bakıma Muhtaç Çocuklardan oluşmaktaydı. Bu çocuklar ya yetim ya da aileleri
tarafından terk edilmiş, çok fakir ailelerin çocuklarıydı.
1814 yılında, İngiltere tarihinde çocuk kaçırmak ilk kez suç sayılmıştır.
Çocuklara, işledikleri suçlardan ötürü ölüm cezası verilebiliyordu. Ancak, çocuk
kaçırmak suçu, mülkiyete zarar vermek suçuyla eş değer tutuluyordu.80 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren bu anlayış değişmeye başlamıştır.
Sanayileşmeyle birlikte, İngiltere’de, Batı Avrupa’daki diğer ülkelerde
olduğu gibi, çocukların çok küçük yaşlarda çalıştırılmasına başlanıyordu.
İngiltere’de, çocukların emeklerinin sömürülmesinin engellenmesi amacıyla
76
KOŞAR, s.111.
Özlem C. ÖNTAŞ, “Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk Polis İlişkisi”, Toplum ve Sosyal Hizmet
Dergisi, Cilt 19, Sayı 2 (Ekim), Yıl 2008, s.21.
78
KARATAY, s. 47.
79
FRIEDLANDER, s.21-22.
80
POSTMAN, s.72-73.
77
19
1840’larda çıkarılan Fabrika Yasası ile belli yaşın altındaki çocukların çalışması
yasaklanmıştır.81
1850’li ve 1860’lı yıllarda, Endüstri Okulları mevzuatıyla “serseri ve
çevresine zarar veren çocuklar”ın eğitimi ve meslek edindirilmesine yönelik
hareketler, genelde başarılı olamamıştır. Amerika’daki sivil toplum hareketinin
benzer tecrübeleri İngiliz toplumunda da gözlenmiştir. 1883 yılında, Kraliçe
Viktorya’nın hamiliğinde, Çocuklara Yönelik Şiddeti Önleme Derneği kurulmuş ve
İngiliz şehirlerinde şubelerini açmıştır. Bu derneğin, 1889 yılında İngiltere’de kabul
edilen, çocuklara karşı kötü muameleyi önleme kanunun yasalaşmasında önemli bir
rol oynadığı kabul edilmektedir.82
19. yüzyıl, Batı’da, Sanayi Devrimi süreciyle sorunların kitleselleştiği bir
dönem olup, bu dönemde, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa yönelik
yaklaşımlar, toplumun görmek istemediği kesimlerin tecrit edildiği, büyük kışla tipi
kurumların açılması ile şekillendirilmiş, bu tip kurumlar, Avrupa ve Kuzey
Amerika’da yayılmıştır.83
Batı’da terk edilen çocuklara yönelik kurum açma yöntemi 16. yüzyıla kadar
uzansa da, 1830’lardan itibaren her yaş ve ihtiyaç grubu çocuklar için çok yoğun bir
kurumsallaşmaya gidildiği görülmektedir. Örneğin, 1850 yılında, New York
şehrinde, korunmaya muhtaç çocuklar için hizmet veren 27 özel ve kamu kurumun
bulunduğu tespit edilmiştir. Ülke çapında ise 1851 yılında 77 olan kurum sayısı,
1880 yılına gelindiğinde 613’e ulaşmıştır. 1910 yılında ise, ihmal edilen, suça
karışmış, bakıma muhtaç olmuş çocuklara yönelik hizmet veren kurum sayısı 1.151,
hizmet verilen çocuk sayısı ise 150.000 civarına ulaşmıştır.84
Amerika’da, 17. yüzyılda, henüz çocuk koruma hizmetlerini oluşturamamış
koloniler döneminde, ana-babası ölen, kimsesiz, yoksul ve sahipsiz kalan çocuklara
özel önem verilmeye çalışılmıştır. Yerelle sınırlı kalan bu hizmetlerde, çocukların
81
Mehmet Y. KONTAŞ, “Türkiye’de Çocuk Politikası”, Emniyet Genel Müdürlüğü Küçükleri
Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri Kitabı, EGM Asayiş Daire Başkanlığı Yayını, Ankara,
1998, s.3.
82
John F. A. FOGARTY, Some Aspects of the Early History of Child Protection in Australia, 2008
No 78, s.56, <www.aifs.gov.au/institute/pubs/fm2008/fm78/jf.pdf> Erişim Tarihi: 01.10.2010.
83
KARATAY, s.12.
84
Hugh CUNNINGHAM, Children and Childhood in Western Society since 1500, London and
New York, 1998, s.147’den aktaran: KARATAY, s.57.
20
kötü alışkanlık edinmemesi için erken yaşlarda meslek sahibi olabilmeleri
amaçlanmıştır. Amerika’da, koloniler döneminde, çocuk koruma hizmetleri dört
temel yöntemle yürütülmüştür. 85
Bu yöntemlerden ilki sosyal yardımdır: Çocuğu aile içinde koruma
düşüncesiyle aileye yönelik yerel hükümet ödemelerini kapsamaktadır. İkincisi gıda
yardımıdır: Ailenin, yoksulluk nedeniyle çocuklarına asgari yaşam koşullarını
sağlayabilmesi için gıda yardımı yapılmasını kapsamaktadır. Üçüncüsü evsizler ve
fakirler için hizmet veren kurumlardır: Özellikle büyük şehirlerde, yetişkinlerle
birlikte kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluşlardır.
Dördüncüsü ise yükümlülük sözleşmesidir: Bu yöntem, bir kontrat şekliyle
çocukların bir meslek ustasının yanına yerleştirilerek belli bir yaşa kadar onun
yanında kalması, bu süre içinde mesleğin çocuğa öğretilmesi, bakım ve gözetiminin
yerine getirilmesi, karşılığında da çocuğun meslek ustasının yararına çalışmasını
içermektedir.
ABD’de, genellikle büyük çiftliklere yerleştirilen çocukların, bakım ve
barınma karşılığında çiftlik işlerinde çalışması sağlanmış, meslek edinmelerine
çalışılmıştır. Bu yolla, 1854-1924 yılları arasında 100.000 dolayında çocuğa
bakıldığı kayıtlara geçmiştir.86Bu sistemle (“Indenture” isimli yükümlülük
sözleşmesi), 8 veya 9 yaşına kadar evsizlere ve fakirlere yönelik hizmet veren
kurumlarda bakımları yerine getirilen çocukların, daha sonra yaşlarını doldurup
kendi ayakları üzerinde durabilene kadar, bir meslek erbabı veya çiftlik sahibinin
yanına yerleştirilmesi ve böylelikle meslek sahibi olmaları amaçlanıyordu.87Bu
uygulamalarla, çocukların meslek sahibi yapılarak, kendi ayakları üzerinde
kalabilmeleri, topluma zararlı bireylerin yetişmemesi ve çocukların da üretime
katılmaları hedeflenmiştir.
ABD’de ilk yetimhane, New Orleans kentinde 1727 yılında açılmıştır. 88 19.
yüzyılın ilk çeyreğinde suçlular, evsizler, hastalar, özürlüler ve korunmaya muhtaç
çocuklar aynı kurumda, evsizler ve fakirler evinde (almhouses) bakılmaya
85
Brenda G. McGOWAN, “Historical Evolution of Child Welfare Services”, Child Welfare for The
21st Century, Columbia University Pres, New York 2005, s.11.
86
KOŞAR, s.71-72.
87
McGOWAN, s.12.
88
McGOWAN, s.12.
21
çalışılmıştır. Yüzyılın ortalarına doğru, çocukların, diğer hizmet almaya muhtaç
gruplardan farklı değerlendirilmesi gerektiği yönünde söylemler geliştirilmeye
başlanmıştır.89
19. yüzyılda ABD’de kimsesiz ve yoksul çocuklarla ilgili olarak iki merkezi
rapor düzenlenmiştir. Bu raporlarda kurum bakımı modelinin daha ekonomik olduğu
savunulmuştur. Ailelere yapılan sosyal yardımların sanayi devrimiyle birlikte artan
ihtiyaç doğrultusunda maliyetinin ciddi boyutlara ulaşması karşısında bu savunuda
bulunulmuştur.90
19. yüzyılın ortalarından hemen sonra, ABD’de küçük bir kız çocuğu olan 9
yaşındaki Mary Ellen’in hikayesinin kamuoyunca öğrenilmesi, bu alanda önemli
adımların atılmasına vesile olmuştur. Mary Ellen, babasını iç savaşta kaybetmiş,
annesi ise kaybolmuş bir kız çocuğudur. Ona bakan ailenin kötü muamelede
bulunduğunu yetkililere bildiren bir misyoner kadın, Amerika’da o güne değin bu
alana yönelik bir düzenleme getirilemediği için çocuğu ailenin yanından almayı
başaramamıştır. Ancak yılmayan misyoner kadın Hayvanları Koruma Derneği’ne
durumu anlattığında, bu derneğin hukukçuları aracılığıyla Mary Ellen, ona kötü
davranan aileden kurtarılabilmiştir. Amerika’da çocukları koruma hareketlerinin
sivil ayağını oluşturan ve çok önemli işler başaran Çocuklara Yardım Derneği, Mary
Ellen’in kurtarılmasında önemli rol oynayan ve çocukların korunmasında sivil bir
oluşum olarak bu alandaki eksikleri fark eden hukukçu hayvan hakları savunucuları
tarafından kurulmuştur.911853 yılında Amerika’da kurulan Çocuklara Yardım
Derneği 19. yüzyılın sonuna kadar pek çok büyük şehirde şubeleşmesini
tamamlamış ve 1879 yılında sadece New York’da 40.000 çocuğa yardım elini
uzatarak daha iyi şartlarda yaşayabilmelerine öncülük etmiştir.92
Çocuk adalet sisteminin kurulması ve çocukların topluma yararlı birer insan
olarak katılmaları fikri doğrultusunda, dünyada ilk çocuk mahkemesi Amerika’nın
İllionis Eyaletinde 1899 yılında kurulmuş ve ardından bu fikir dünyanın pek çok
ülkesinde yayılmıştır. Örneğin Almanya’da 1908’de Japonya’da 1922 yılında çocuk
89
McGOWAN, s.13.
McGOWAN, s.13.
91
John B. MYERS, “A Short History of Child Protection in America”, Family Law Quarterly,
Volume 42, Number 3, Fam. 2008, s.451-452.
92
McGOWAN, s.14.
90
22
mahkemeleri açılmaya başlanmıştır. Amerika’nın diğer eyaletleri de 1925 yılına
kadar çocuk mahkemelerinin kuruluş aşamalarını tamamlamışlardır.93
ABD’de, 1909 yılında gerçekleştirilen, Birinci Beyaz Saray Çocuk
Konferansı’nda, çocukların aile yanında kalamadığı veya ayrılması gerektiği söz
konusu olacaksa, çözüm olarak en uygun sistemin koruyucu aile olacağı
savunulmuş, yerel yönetimlerin faaliyetlerinin bağlandığı federal bir çocuk bürosu
kurulma fikri, bu konferansta geliştirilmiştir.94
1912 yılında Birleşik Devletler Çocuk Bürosu (U.S Children’s Bureau)
kurularak, çocuk koruma hizmetlerinde yerel örgütlenmeler federal düzeyde
yönlendirilmeye başlanmıştır.95 1922 yılına gelindiğinde, Amerika’da çocukları
koruma
alanında
faaliyet
gösteren
300
civarında
sivil
toplum
örgütü
bulunmaktaydı.96 1935 yılında ise çocuk koruma programları ABD’nin sosyal
güvenlik yasasına girmiştir.97
1.2.2.2. 20.Yüzyıl ve Sonrası Dönem
20. yüzyıl, çocuğun ve haklarının korunması açısından, devlete görevlerin
yüklendiği bir çağ olmuştur. “Çocukların Yüzyılı” olarak algılanabilecek bu
dönemde Batı tarihinde ortaya çıkan çocuk yaklaşımı, daha kapsayıcı bir boyut
kazanarak çocuk refahı uygulamaları da bu kapsama alınmıştır. Bu bağlamda,
korunması gereken çocuk tanımı daha da genişlemiş ve çocukların korunmaya
muhtaç
hale
gelmemesi
için
koruyucu
önleyici
hizmetler
oluşturulmaya
başlanmıştır. Bu gelişmelerin yaşanmasında sivil toplum hareketleri ciddi katkı
sağlamıştır.98
Özellikle Batı’da, 18. ve 19. yüzyıldan kalma büyük kışla tipi kurumlar, 20.
yüzyılın ortalarından itibaren kapatılmaya başlanmıştır. Sadece acil durumlar ve
istismar vakaları için, çocukların ikinci adım sosyal hizmet programına
yönlendirilmesine kadar geçecek sürede, korunacağı kurumsallaşma modeli
93
Ethan G. SRIBNICK, Rehabilitating Child Welfare: Children and Public Policy 1945-1980,
University of Virginia, Department of History, Virginia, 2007, s.1.
94
KOŞAR, s.72.
95
McGOWAN, s.19.
96
MYERS, s. 451-452.
97
McGOWAN, s.25-26.
98
KARATAY, s.80.
23
benimsenmiştir. Çocukların kendi evlerinde ve/veya ailelerin yanlarında korunması
birincil politika haline gelmiştir.99
Çocukların ailelerinin, özellikle babalarının mülkü olduğuna ilişkin algılayış
ve bu durumu kanıksayan hukuki düzenin değişmesi, bir diğer deyimle kamu
gücünün, gerekli gördüğü durumda (ihmal ve istismar gibi) sosyal hizmet aracılığı
ile ailenin özel alanına müdahale edebilmesi, modern çocuk koruma sisteminin
doğuşudur.100Yeni yaklaşım, profesyonel koruyucu aile uygulamalarını, acil
durumlar içinde çocukların geçici süre barınabileceği yatılı kuruluşları, ailesinin
yanında bakılamayacak durumda olanlar için de küçük ev tipi örgütlenmelerin ortaya
çıkışını koordine etmiştir.
Çocukların bakımı ve yetiştirilmesinde, sadece ana-babanın sorumlu olduğu
bakış açısı yerine gelişmeye başlayan, ailesinin yanında toplumun ve devletin de
sorumlu olduğu bakış açısı oldukça yeni sayılır.101Toplum, çocukları korumak için
gerektiğinde ana-babaya müdahaleyi görev sayar. Bu görev toplumun kendini
koruma ihtiyacından doğar.102
Korunma ihtiyacı olan çocuklar özelinde, doktrinde Parens Patriae103 olarak
geçen
bu
politikanın
amacı,
ana-baba
veya
onların
yerine
geçenlerin
yetersizliklerinden veya olumsuz davranışlarından veya yoksunluklarından doğacak
zarara karşı çocuğu korumaktır.104
Zamanla küçülen ve zayıflayan, sosyal destek sistemlerini kaybeden ailenin,
çocuğun korunmasında tek başına yeterli olamayacağı anlaşılmış, devletin bu alanda
da sorumluluk alması gerektiği fikri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Böylece, sosyal
99
Hary FERGUSON, Protecting Child in Time:Child Abuse, Child Protection ande the
Consequences of Modernity, VA USA, 2004, s.43’den aktaran: KARATAY, s.81.
100
KARATAY, s.18-19.
101
Kasım KARATAŞ, “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi ve Koruyucu Aile Uygulamaları Üzerine
Bir Değerlendirme”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 18, Sayı 2 (Ekim), Yıl 2007, s.8.
102
KOŞAR, s.39.
103
Latince olan Parens Patriae İngilizce’ye Parent of The Nation olarak tercüme edilmektedir.
Doktrinin altını çizdiği anahat: Devletin kamu gücünü kullanarak kamu yararına bakıma muhtaçları,
güçsüzleri, kimsesizleri ve özürlüleri gözeten olması gerektiği ve toplum yararına bu grup adına
hareket
edebileceğidir.
“Parens
Patriae”
Maddesi,
Wikipedia.
<http://en.wikipedia.org/wiki/Parens_patriae> Erişim Tarihi:12.07.2010.
104
KOŞAR, s.39.
24
devlet anlayışının gelişmesiyle birlikte çocuğun korunmasında devletin rolü daha da
önem kazanmıştır.105
Sosyologlar çocukların duygusal, biyolojik ve ekonomik yönden korunması
ve yetiştirilmesini ailenin en önemli fonksiyonları arasında saymaktadır. Bu
doğrultuda, aile, çocuğun kaderinin çizildiği106 en önemli birim olarak karşımıza
çıkmaktadır. Modern çekirdek ailede çocuk, yetişkin korumasına gereksinimi olan
birisi olarak algılanır. Bu algılama, devlet, medya ve okullar tarafından
pekiştirilir.107Bir çocuğun ailesi yanında bakımı ve korunması için alınabilecek
önlemler ve hizmetler denilince, bu alanda geliştirilecek politikaları ve planları,
yasal düzenlemeleri, ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesini amaçlayan her türlü
karar ve uygulamalar anlaşılmalıdır.108Tüm çabalara rağmen çocuğun ailesinin
yanında korunup bakımı sağlanamayacaksa, aileye alternatif olabilecek koruma ve
bakım yöntemlerinin devreye sokulması gerekir. Alternatif bakım içinde “aile
yanında” bakım öncelikli olmalıdır.109
Batı toplumlarında, kurum bakımı yöntemleri yerine geliştirilen politikalar,
çocuğun, ailenin yanında korunması sürecine yönelmiştir. Ailenin, sosyo-ekonomik
anlamda desteklenmesi, psikolojik destek ve danışma hizmetlerinin gelişmesi,
koruyucu aileliğin profesyonel hale getirilmesi, çocuk için en sağlıklı ortamın yurt
veya yuva değil, aile yanı olduğu algısının geliştiğini göstermektedir.
II. Dünya Savaşı’nın ardından, hayata geçirilen sosyal refah devleti anlayışı,
toplumların aile ve çocuk politikalarına da yansımıştır. Sosyal güvenlik sisteminin
çatısı altına alınan aile ve üyelerine, çocuk yardımlarından sağlık harcamalarına,
beslenmeden eğitime kadar pek çok alanda sağlanan destekler ile toplumsal yapının
güçlü tutulması amaçlanmıştır.
105
Emine AKYÜZ, “Cumhuriyet Döneminde Çocuk Hakkındaki Gelişmeler”, 2.Ulusal Çocuk
Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.494.
106
Mustafa ERGÜN, Eğitim ve Toplum, İnönü Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayını,
Malatya, 1987, s.39’dan aktaran: Feridun MERTER, 1950-1988 Yılları Arasında Köy Ailesinde
Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği), T.C Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını,
Ankara, 1990, s.21-22.
107
David ELKIND, “Değişen Dünya’da Çocuk Yetiştirme ve Eğitim”, Çev.: Emine Gül Kapçı, III.
Çocuk Kültürü Kongresi: Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, Edt.:
Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 2001, s.16.
108
KARATAŞ, s.8.
109
KARATAŞ, s.8-9.
25
1.3. Sosyal Devletle Sistemli Çocuk Politikalarına Doğru
Modern çocuk koruma politikalarına giden yolda yaşanılanlar, diğer
dezavantajlı gruplara yönelik geliştirilen politikalarla paralel ilerlemiştir. Sosyal
devlet olgusunun doğuş ve gelişimi, korunma ihtiyacı olan çocuklara yönelik
politikaların gelişimiyle benzer zamanda gelişmiştir.
Günümüz devletinin ne olduğunun veya ne olması gerektiğinin temeli Sanayi
Devrimi’nin başlarına kadar gitmektedir. Merkezi devlet anlayışının yerleşmeye
başlamasının ardından uygulamaya geçen, sınırlarını koruyan ve daha da
genişletmeyi birincil amaç edinen yönetim anlayışı, sanayi devriminin ardından
yaşanılan toplumsal dinamiklerin etkileriyle birincil amacını, vatandaşlarının
sorunlarıyla ilgilenmek ve çözmeye çalışmak olarak revize etmiştir. Modern
anlamda sosyal devletin gelişim basamakları buradan başlamaktadır.
Tarihin her döneminde, kimsesiz ve korunma ihtiyacı olan çocuklar, afetlerde
mağdur olanlar, geçinmek için başkasının desteğine ihtiyacı olanlar gibi ihtiyaç
sahibi insanlar olmuştur. Sosyal devlet, işte bu noktada, bu insanların en zaruri
ihtiyaçlarını gidermek zorunda olan devlettir.110Devletin varlık nedeni, toplumun
genel yararını gözeten politikaların örgütlenmesini sağlamaktır. Bu politikaların
yürütülmesi, bu doğrultuda sosyal ve ekonomik hayatta aktif olarak rol alması,
sosyal devletten beklenmektedir.111
Devletin üstlendiği görevler, sanayi devrimiyle birlikte eski yapısından
(sınırlarını koruma güdüsü ve/veya yeni topraklar kazanma güdüsü) sıyrılmış ve
devletin çok farklı bir alanda da söz sahibi olmasını gerektirmiştir. Artık
vatandaşlarının sorunlarıyla da ilgilenmesi gereken devlet yapısı, üretim araçlarının
ve sermayenin belirli ellerde toplanması, işçi sınıfının ortaya çıkması ve gücü elinde
bulunduranların diğerlerini istismar edebilme durumunda denge unsuru olma
görevini de devlete yüklemiştir.112 Nitekim 19. yüzyılın ilk yarısında hızla devam
eden sanayileşme, köyden kente göçe, yoğun kitleleri karşılamaya hazır olmayan
kentlerde sağlıksız kent yapısına ve insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarıyla
110
Sacit GÜNBEY, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.27.
Yasin AKTAY, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.28.
112
Abdulkadir ŞENKAL, “Sosyal Politika Perspektifinden Sosyal Devleti Yeniden Düşünmek”,
Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.66.
111
26
işçi hareketlerinin doğmasına yol açmıştır. Ancak Batı toplumu, yaşanılan bu
kargaşa görünümlü yapıdan sorunları çözmeyi hedef edinen sosyal politika
uygulamalarıyla kurtulmaya çalışmıştır. Nitekim sosyal sigorta sisteminin
uygulanmaya başlanması, çalışanların çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sosyoekonomik haklarına kavuşturulması, çocukların korunmaya muhtaçlığı nedeniyle
önceleri yetimhanelerin hizmete sokulması, sonraları koruyucu aile hizmetlerine
geçilmesi ve benzeri çalışmalar modern anlamda ilk sosyal devlet uygulamalarının
ilk etkinlikleri olarak ifade edilebilir.
Toplumlarda özel koşulları nedeniyle, politikalarla korunması gerekli olan
kesimler bulunmaktadır. Özürlüler, göçmenler, mülteciler, sığınmacılar, eski
hükümlüler korunmaya muhtaç çocuklar vb., gibi.113Sosyal hizmetler, bu farklı
koşullara sahip olan bireyin (özürlü bir çocuk olabilir) veya grubun (bir aile olabilir)
veya
toplumun (doğal afete uğramış toplum), insan onuruna yakışır bir hayat
seyrine ulaşmaları için toplum kaynaklarını kullanan bir politika aracıdır.
Aslında sosyal devlet, hakkın, hakkı olana verilmesinin sistemli ifadesi
olarak da düşünülebilir.
Modern çocukluk anlayışı, çocuğun bakım ve gözetimiyle korunması
hususunda sadece anne ve babayı sorumlu görmemektedir. Toplum da, en az aile
kadar bu seyirde sorumlu tutulmaktadır. Sosyal devlet anlayışıyla birlikte gelişen bu
süreç, devletin, bu konudaki görev ve sorumluluklarını daha iyi anlamasına vesile
olmuştur.114
Çocuk koruma sistemleri günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerde, Çocuk
Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Birliği’nin (AB) politikalarıyla şekillendirilmiştir.
1.4. Çocukların Korunması Alanında Büyük Umutlar ve Evrensel Dil: Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme
Gelişmiş ülkelerdeki modern çocukluk anlayışı ve çocuk koruma
politikalarının günümüz koşullarına ulaşmalarını sağlayan belli başlı üç gelişmeden
bahsetmek mümkündür. İlki, çocukların yetişkinlerden farklı hukuk kurallarına tabi
113
Zühtü Ö. ALTAN, Sosyal Politika Dersleri, Anadolu Üniversitesi İİBF Yayınları, Eskişehir,
2006, s.6.
114
YOLCUOĞLU, 2009, s.88.
27
olması gerektiğini dile getiren ve uygulamaya koyan görüşün ortaya çıkmasıdır.
İkincisi, çocuklara göre hukuk kuralları geliştirilmesine paralel olarak gelişen
ıslahhanelerle birlikte gelişen kurumsallaşmadır. Üçüncüsü ise, ilk iki sürecin
tamamlayıcısı konumunda olan kamusal politikaların oluşturulması, plan ve
projelerin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır.115Çocuk hakları perspektifi ise bütün bu
gelişmelerin üzerine, her alana yönelik plan ve politikalara çocuk referanslı,
bütünleştirici yaklaşımların genel ifadesidir.
Çocuk haklarının ortaya çıkış tarihi, aynı zamanda çocukların korunması
gerektiği fikir ve eylemlerinin de tarihidir. Bu nedenle çocuk haklarının ortaya çıkış
süreci ve çocuk hakları sözleşmesi üzerinde durulması gereken bir konudur.
1.4.1. Sözleşmenin Ortaya Çıkışı
Çocuk hakları alanında ilk politika belgesinin, 1779 yılında, İsviçre’nin Zurih
Kantonu’nda yayınlanan bir “emirname” olduğu kabul edilmiştir.116 Yerel düzeyli
bu belgenin uluslararası düzeye taşınarak evrensel bir dil haline ulaşması için dünya
çocuklarının ciddi sıkıntılar geçirmesi gerekmiştir.
Şüphesiz bu sıkıntıların en önemlilerinin başında savaşlar yer almaktadır.
1914-1918 yıllarını kapsayan I. Dünya Savaşı’nın sosyo-ekonomik sonuçlarından,
özellikle çocuklar olumsuz etkilenmiştir. Açlık ve bakımsızlıktan çocukların
kurtarılması, uluslararası yardım faaliyetlerini zorunlu kılmıştır. Bu yardım
faaliyetlerinin
öncülüğünü,
Eglentyne
Jebb’in
“çocukları
kurtarın”
çağrısı
etkilemiştir. Bu yardım çağrıları neticesinde, Uluslararası Kızılhaç Komisyonu’nun
öncülüğünde, çeşitli ülkelerin temsilcileri Cenevre’de 1920 yılında bir araya gelerek
Uluslararası Çocuklara Yardım Birliği’ni kurmuşlardır. Bu birliğin amacı, savaşın
olumsuz sonuçları altında ezilen çocukların, acil ihtiyaçlarını karşılamak, geniş ve
devamlı olacak çocukları koruma sistemlerinin nelerden oluşabileceğini saptamak
olmuştur.117
115
Bekir KOÇ, “Osmanlı Islahhanelerinin İşlevlerine İlişkin Bazı Görüşler”, Gaziantep Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, Yıl 2007, s.36.
116
Aydın ATILGAN ve Eylem Ü. ATILGAN, Çocuk Hakları Paradigması ve Çocuk Ceza
Yargılamasına Hakim Olan İlkeler Açısından Türkiye’deki Düzenleme ve Uygulamaların
Değerlendirilmesi, İnsan Hakları Ortak Platformu Yayınları, Ankara, 2009, s.6.
117
Ali N. İNAN, “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine Etkisi”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Yıl 1968, s.203.
28
Londra Çocuklara Yardım Fonu ve Uluslararası Çocuklara Yardım
Birliği’nin fikri ve fiili kurucuları arasında bulunan Jebb, 1922 yılında ileride
Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi adını alacak esasları oluşturan bir başlangıç
metni/çocuk hakları beyannamesinin ön tasarısını hazırlamıştır. Jebb tarafından
hazırlanan bu taslak dünyadaki çocuklara asgari bir özenin gösterilmesi ana fikrine
dayanıyordu. Bu ön tasarıdan faydalanarak kaleme alınan Cenevre Çocuk Hakları
Beyannamesi Milletler Cemiyeti’nde kabul edilmiş ve yayınlanmıştır.118
I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1924 yılında Milletler Meclisi’nce kabul
edilen, Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi, çocuğun korunması gerektiğini
savunan ve devletleri bu doğrultuda adım atmaya davet eden ilk uluslararası belge
olarak tarihe geçmiştir.
Kısa bir süre içinde, dünyada sosyal ve siyasal dengelerin değişmesi ve II.
Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, eylemler zincirinin kesintiye uğramasına
sebebiyet vermiştir. Zaman içinde bu beyannameye yapılan yeni ekler ve günün
koşullarına göre düzenlenmesi gerektiği düşüncesi ve İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin 1948 yılında kabul edilmesi, savaş sonrası sosyo-ekonomik ve
kültürel gelişmeler ve özellikle batılı ülkelerde uygulanmaya başlanan sosyal refah
devleti anlayışının hakim olduğu politikalar, 1959 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Beyannamesi’nin (ÇHB) kabul edilmesini ve 1979 yılının Dünya Çocuk Yılı
olarak ilan edilmesini temellendirmiş ve nihayetinde 1989 yılında Çocuk Hakları
Sözleşmesi’nin (ÇHS) kabulüne kadar uzanan zorlu ve uzun bir süreci beraberinde
getirmiştir.
1.4.2. Sözleşmenin Tanımı ve İçeriği
Çocuk hakları; çocuğun, fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal, ahlaki ve
ekonomik bakımdan, özgürlük ve insan onuruna yakışır, sağlıklı bir biçimde
yetişebilmesi için ona hukuk kurallarıyla tanınan yetkiler ve menfaatlerdir.119
Çocuk, fiziksel ve zihinsel bakımdan olgunlaşmamış olması nedeniyle,
doğum öncesi olduğu gibi, doğumdan sonra da, özel ilgiye, bakıma ve korunmaya
muhtaçtır. Bu doğrultuda, toplumların yasalar ve yasaların uygulanmasını
118
119
İNAN, 1968, s.203-204.
AKYÜZ, 1999, s.492.
29
sağlayacak kurumsallaşmayla çocukların ve çocuk haklarının korunması için çaba
göstermesi gerekmektedir.120
ÇHS’de yer alan maddelerin genel olarak dört kısım haklardan oluştuğu ifade
edilebilir. Bunlar:121
Refah Hakları: Çocukların beslenme, tıbbi hizmet, barınma ve eğitim
gereksinimleri ile ilgilidir. Bu haklar çocuğun güvenliğinin asgari koşulunu
oluşturur. Anayasa hukukunda isteme hakları olarak da nitelendirilen bu haklar,
anayasalar ve uluslararası sözleşmelerde devletin ekonomik kalkınması ve mali gücü
ile sınırlandırılmaktadır.
Korumacı Haklar: Çocukları yetersiz ilgiden, ev içindeki ihmal ve kötü
muameleden ya da diğer tehlikelerden koruyan haklardır. Korumacı hakların,
çocukları yetişkinlere bağımlı kıldığı ve özerkliklerini yok ettiği ileri sürülür. Çocuk
hakları savunucuları bu hakların tanımlanması ve uygulanmasında hassas davranmak
gerektiğini belirtmektedir.
Yetişkin Hakları: Yetişkinlerin sahip olduğu hakların çocuklara da tanınması
anlamına gelmektedir. Yetişkin haklarının çocuklara tanınmasının çocukların
özerkliğini ve bağımsızlığını artıracağı düşünülmektedir.
Ana-babalara Karşı Haklar: Çocukların ergenliklerinden önce ana-babaları
karşısında bağımsızlıklarını sağlayan haklar olarak nitelendirilmektedir. Yetişkin
hakları gibi bu hakların amacı da çocukları korumak değil kişisel bağımsızlıklarını
arttırmaktır.
ÇHS’ye göre; ihtiyaç duyan ailelerin, gereksinimlerinin karşılanması, anababa olma becerilerinin geliştirilmesi, devletlerin görevleri arasında sayılmıştır.
Ailenin problemlerini çözebilmesi, ailedeki iletişim örüntülerinin sağlıklı olması,
aile üyelerinin rollerini yerine getirirken karşılaşacağı sorunların çözümünde beceri
kazanması ve ailenin ve üyelerinin kapasitelerinin yükseltilmesi çocuk refahının bir
diğer tabirle çocuğun yüksek yararının devamlılığı için ciddi öneme sahiptir.122
120
AKYÜZ, 1999, s.491.
Bobs FRANKLIN, Çocuk Hakları, İstanbul, 1993, s.31-32’den aktaran: AKYÜZ, 1999, s.495.
122
YOLCUOĞLU, 2009, s.90–91.
121
30
ÇHS’nin 3.maddesinde devletlerin, her türlü etkinliğinde çocuğun yararını
göz önünde bulunduran adımlar atmakla ve ekipmanlarını çocuğun yararına uygun
hale getirmekle sorumlu olduğu hususları vurgulanmaktadır. 5.madde de, çocuğa yol
gösterme ve onu yönlendirme konusunda ebeveyne ve toplumların gelenek ve
göreneklerine göre yakın veya uzak akraba ile vasisine veya çocuktan hukuki olarak
sorumlu olanlara, devletlerin saygı göstermesi gerektiği ifade edilmektedir.123
Temelini çocuğun yararı üzerine kuran sözleşme; çocuğun kendisini ifade
edebilmesi, ana-babası veya hukuken temsilcisi olanlarla sağlıklı bir hayat
sürebilmesi, devlet kurumlarının çocuğun ve ana-babasının veya yasal temsilcisinin
mahkemece başkaca bir karar verilmemişse birlikte hayat geçirebilmesi ve çocuğun
her türlü risk ortamlarından muhafaza edilmesi hususunda taraf devletlere
sorumluluklar yüklemektedir.
ÇHS ile birlikte, özellikle gelişmiş medeni dünyanın yöneldiği üç temel
çocuk hedefinin altını çizmek, çocuklar için yapılması gerekenlerin neler olduğunun
tespiti gibidir. Hedeflerden ilki, her çocuğun hayata iyi bir başlangıç yaparak
başlayabilmesidir.
İkincisi,
her çocuğun kaliteli temel eğitim görmesidir.
Sonuncusu ise her çocuğun sahip olduğu potansiyeli sonuna kadar geliştirip, anlamlı
biçimde katkıda bulunma ve katılım fırsatlarına sahip olmasıdır ki bu üç hedefin
çocukların korunmasında genel politikaların belirleyicisi olması tüm dünya
toplumlarının payesi olabilmelidir.124
1.4.3. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Yaklaşımlar
Akyüz, çocukların ulusal ve uluslararası mevzuatın konusu haline gelmesi
hususunda şöyle düşünmektedir: 125
Ulusal Devletler’in vatandaşlarına karşı yükümlü oldukları
refah politikaları ve insan haklarının devlet tarafından
tanınması devletler hukukunu etkilemiştir. Devletler hukuku
17. ve 18. yüzyılda devletlerin hükümranlık ve ekonomik
ilişkilerini kapsarken 19. yüzyılın başlarından itibaren tek tek
bireylerin geliştirilmesi de uluslararası ilişkilerin önemli
konularından biri durumuna gelmiştir. Böylece çocuk da
uluslar arası alandaki normların konusu olma olanağını
kazanmıştır. Bunun sonucunda çocuğun ana-babasına, devlete
123
UNICEF.
ŞİRİN, s.57.
125
AKYÜZ, 1999, s.492.
124
31
ve uluslararası topluluğa karşı haklarını konu alan bildirgeler
ve sözleşmeler yayınlanmıştır.
Şirin, modern çocukluk paradigmasının aynı zamanda modern yetişkinlik
paradigmasına dönüştüğünü savunmakta ve çocuklar yetişkinleşirken, yetişkinlerin
de çocuklaştığını iddia etmektedir. Bunun anlamı ise, çocukluğun giderek yok
olduğudur. Bu nedenle, çocuk veya çocukluk önem kazanmakta, yükselen bir değere
dönüşmektedir. İçinde bulunulan çağın sözleşmeli çocuk anlayışı bu şekilde
oluşmuştur.126
Atılgan ve Atılgan, ÇHS’nin paternalist127 yaklaşımın ürünü olduğunu
söyleyerek eleştirisine şöyle devam etmektedir: 128
Modern hayat yetişkin istek ve ihtiyaçlarına göre tasarlandığı
içindir ki her iki grubun (çocuklar ve yaşlılar) payına güç
yaşam koşulları düşer. Yetişkinlerin, belirleyici ve
dönüştürücü rol oynadıkları bu güç koşullardan mağdur olan
yaşlılara ve çocuklara yaklaşımı son tahlilde merhamet ve
koruma duygularının ardına saklanan iki yüzlü bir tutum
sergiler. Paternalist ve koruyucu yaklaşım “kendi kendine
yetemeyen” bu iki grup üzerinde vesayet kurarak hakların
öznesi olma imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle
“insan hakları” kavramlaştırılmasından sonra çocuk hakları,
yaşlı hakları gibi ek haklar katalogu hazırlama ihtiyacı
doğmuştur.
Her ne kadar çocuk koruma politikalarının devletlerce göz önüne alınarak, atılacak
adımlarda önceliğin çocukların yararına verilmesi hareketleri yayılmaya çalışsa da,
günümüzde, çocukluğun yok edildiğine dair eleştirilerin varlığı devam etmektedir.
20. yüzyıl, çocukluğu hem şekillendirip tasarlayan hem de tüketen bir çağ olarak
eleştirilerin hedefinde bulunmaktadır. Özellikle, 1989 yılında Birleşmiş Milletler’in
kabul ettiği Çocuk Hakları Sözleşmesi, yaşanılan gelişimsel seyrin doruk noktası
olmuşsa da, çocuğun ihmal ve istismar edilmesinin tarihte bu kadar planlı ve bilinçli
olarak
sistematikleşmediğini
savunanların
sayısı,
hiç
de
azımsanmayacak
düzeydedir.129
126
ŞİRİN, s.32.
Paternalizm; çocukların kendilerine bakabilme konusundaki yetersizliklerine dayalı olarak, onların
çıkarlarını korumak üzere yaşamlarına seçme ve eylem özgürlüklerine müdahale etmek demektir.
128
ATILGAN ve ATILGAN, s.16.
129
Emrah AKBAŞ ve Reyhan A. TOPÇUOĞLU, “Modern Çocukluk Paradigmasının OluşumuEleştirel Bir Değerlendirme”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 20, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2009,
s.100-102.
127
32
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE ÇOCUK KORUMA SİSTEMİNİN OLUŞUMU
2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Çocuk Koruma Sisteminin Tarihsel Gelişimi
Türkiye’de, günümüzde mevcut olan çocuk koruma politikalarını, bu
politikaların çocuk koruma sistemini nasıl meydana getirdiğini yorumlamada,
tarihsel süreçte konuyla ilgili gelişmelerin değerlendirilmesine de ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu doğrultuda, Tanzimat Dönemi, çocuk koruma politikalarını
oluşturan geleneksel yöntemlerin değişmeye başladığı dönemdir. Süreç incelenirken,
Tanzimat öncesi ve sonrası olarak incelenecektir.
2.1.1. Tanzimat Öncesi Dönem: Geleneksel Yöntemler
Türkiye’de,
toplumsal
alana
yönelik
politikaların
gelişim
seyrine
bakılabilmesi için Osmanlı döneminin, hatta Selçuklu döneminin incelenmesi
gerekir. Tarıma dayalı ekonomik gücüyle, küçük yerleşimlerinde geniş aile yapısı ve
sağlam komşuluk ağı, Osmanlı Devleti’nin ilk yılları ve imparatorluğun büyüme,
gelişme, duraklama dönemlerinde genelde etkin olmuş bir sistemdir. Ayrıca vakıf
sistemi, korunma ihtiyacı bulunan sosyal risk altında bulunan yoksullar, kimsesizler,
özürlülerin ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir boşluğu doldurmuştur. Ahi ve
Lonca esnaf örgütlenmelerinin toplumsal misyonu ve zaman zaman mistik öğretisi
toplumsal mutabakat için büyük görevler üstlenmiştir. Bütün bu alt başlıkları
kapsayan üst başlık ise İslam dininin yoksulluğun, düşkünlerin, kimsesizlerin
korunup kollanmasını telkin eden öğretisi ve ilahi emirleridir.130
Türk
toplumunun,
Avrupa’ya
göre
daha
geç
sosyal
politikalar
geliştirmesinin sebeplerinden biri olarak, sanayi devrimine Türk toplumunun çok
geç iştirak etmiş olması gösterilebilir. Ancak bir diğer etkenin ise güçlü aile bağları
ve komşuluk sisteminin, sosyal destek sistemi olarak ihtiyaçların kitleselliğini
önlediği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
130
ALTAN, s.60-61.
33
İslam öncesi Türk toplumlarında, çocukların korunmasına yönelik olarak
adımlar atıldığı bildirilmektedir. Uygurlarda bulunan evlatlık uygulamasının
günümüz uygulamalarından biraz farklı olduğu bilinse de Eski Türklerde evlatlık
uygulamasının bulunduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.131
İslam toplumunda kimsesiz yetim veya öksüz kalmış çocuklara, dinin
emirleri doğrultusunda sahip çıkılmasına ve aile eksikliğinin giderilmesine toplum
üyeleri özel önem vermişlerdir. Bu doğrultuda geliştirilen ve uygulanan velayet
uygulaması, akile uygulaması ve vasiyetnamelerde yetimlerin korunması ve
kollanmasına yönelik hükümlerin konulması bunun göstergesidir.132
İlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmut Han, 13. yüzyılda Tebriz yakınlarda,
vakıflar kurdurmuş ve sosyal tesislere bağışlamıştır. Bu tesisler içinde de kimsesiz
çocuklar için bir kurum yapılmıştır. Ayrıca ailelerin yanına yerleştirilen çocukların
kırdığı çanak çömlekler için, ailelere bakım parasından hariç, kırılmış eşya parası
bile ödenmiş olduğu vakfın kayıtlarından anlaşılmaktadır.133
Selçuklular zamanında Erbil Atabeği Muzafferuddin Gökböri, özürlülere,
ihtiyarlara yönelik kurumlar kurmuş, yetim ve kimsesiz çocuklara yurtlar açmış
hatta emzikli olanlara sütanneler tayin etmiştir.134
Selçuklu ve Osmanlılarda, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa yönelik
hizmetlerde vakıf sisteminin etkinliğinden yararlanılmıştır. Türk-İslam kültürü ve
toplumsal yapı anlayışıyla ortaya çıkan, Osmanlı Devleti vakıf sistemiyle toplum
içinde risk gruplarının dezavantajları giderilmeye çalışılmıştır. Vakıf sistemiyle
vakfedilen bölgede fakir-fukara, dul-yetim ve kimsesizlerin sıkıntıları bir ölçü de
olsun giderilmesine çalışılmıştır. Vakıfların, çocukların eğitimiyle ilgili olarak
kimsesiz ve yoksul çocukların korunmasına katkıda bulunduğu,135 ayrıca çocuklarla
131
Esra
YAKUT,
Eski
Türklerde
Hukuk,
2002,
<http://kybele.anadolu.edu.tr/makaleler/ed2002_1_3/158442.pdf> Erişim Tarihi: 01.10.2010.
132
Tahsin ÖZCAN, “Osmanlı Toplumunda Yetimler”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006,
s.82.
133
YÖRÜKOĞLU, s.196.
134
Nesim YAZICI, “Tanzimat Döneminde Yetim Çocuklara Yönelik Koruma Çalışmaları”,
Osmanlılar Döneminde Yoksullukla Mücadele Yolunda Yapılan Çalışmalar, Edt.: İbrahim
ATEŞ, YOYAV Yayınları, Ankara, 2000, s.35.
135
Sevda ULUĞTEKİN, “Yirminci Yüzyılda Türkiye’nin Çocukları: Sorunlar ve Beklentiler”,
Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları, Prof. Dr. Nihal TURAN’a Armağan,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001, s.8.
34
ilgili atılan adımlarda belirleyiciliğinin bulunduğu; okul açılması, öğretmen seçimi,
açık hava gezileri, yoksul çocuklara para ve giysi dağıtılması, bayramlarda harçlık
verilmesi, yoksul kız çocuklarına çeyiz hazırlanması gibi konularda toplumsal
hareketlilik yarattıkları, çalışmalarda ortaya konulmaktadır.136 Örneğin, Fatih Sultan
Mehmet Han vakıflarında, kimsesiz ve yoksul çocuklar okutulmuş ve para yardımı
yapılmıştır. Çocuklardan, eğitim ve öğretim almaya niyetli olanlar içinde, önceliğin
kimsesiz çocuklara, ardından yoksul çocuklara sonra diğer çocuklara verileceği
hükme bağlanmıştır.137 Benzer şekilde, Osmanlılar’da, yerel örgütlenmeler lonca ve
ahilik teşkilatlarının da, mesleki eğitim ile çocukların toplum içinde korunmasına
yönelik ciddi görevler yerine getirdiği ifade edilebilir.
Yine Osmanlı Dönemi’nde, yerel insiyatiflerle korunma ihtiyacı olan
çocuklara koruyucu hizmetlerin verildiği tarihçiler tarafından not edilmiştir.
Mahkeme kayıtları incelendiğinde, velayet ve vasiyetler yoluyla yetimlerin
korunmasına yönelik etkinliklerin bulunduğu görülmektedir.138Örneğin, yoksul
ailelerin, çocuklarını varlıklı ailelerin yanına ödünç vererek, “ahlaklı” ve “bilgili”
yetişmelerini istemesi ya da terk edilmiş çocuklara bakmak isteyenlere kadılıklarca,
devlet hazinesinden para tahsis edilmesi gibi uygulamalar göze çarpmaktadır.139Bu
gelişmeler yerel boyutlu olarak kalmış, genel uygulamaların bütünlüğüne
yansımamıştır. İmparatorluğun gerileme ve dağılma döneminde, korunmaya muhtaç
çocuklar sorununun kitleselleşmeye başlamasıyla ve Batı’dan sosyal ve ekonomik
açıdan etkilenme sonucunda, devlet müdahalesini içeren uygulamalara geçilmiştir.
2.1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Uzanan Dönem: Merkezi Yönetimin
Kurumsallaşma Çalışmaları
Osmanlı Devleti’nde, çocukları koruma politikalarının modern anlamda
başlangıcı, özellikle 19. yüzyılda yaşanılan savaşlar sonucunda ölen vatandaşların
geride kalan çocuklarının sayısının inanılmaz boyutlara ulaşması neticesinde,
çocukların bakım ve gözetimi için kurum bakımı modelinin geliştirilmesine
dayanmaktadır.
136
ONUR, 2005b, s.100.
Birsen GÖKÇE, Kimsesiz Çocuklar Sorunu, SSYB Yayını, Ankara, 1971’dan aktaran:
YÖRÜKOĞLU, s. 196.
138
ÖZCAN, 2006, s.82.
139
ONUR, 2005b, s.101-102.
137
35
Cumhuriyet öncesi dönemdeki sosyal devlet gelişmelerini veya adımlarını,
yaşanılan savaşlarla bağlantılı değerlendirmek gereklidir. Çünkü, Osmanlı
Devleti’nin yaklaşık olarak son 50-60 yılı büyük savaşların olduğu bir dönemdir.
Dolayısıyla, savaşlarda şehit düşenlerin sayısı çok büyük oranlara ulaşmış, kimsesiz
çocukların oranı günden güne artmıştır.
Kaybedilen savaşlar, göç hareketini de artırmıştır. Osmanlı’nın son
döneminde yaşanılan savaşlar sonrasında, göç hareketlerinin tahmini istatistikleri
incelendiğinde ciddi bir toplumsal sorunun mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Rakamlarla ifade edildiğinde, Kırım göçmenlerinin 500.000, Kafkas göçmenlerinin
700.000-1.000.000 arasında değiştiği, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nın da
olumsuz etkileriyle birlikte yer değiştirmeye zorlanan yaklaşık 4.000.000 insan
Anadolu’ya göç etmiştir.140
Sosyal hareketlilik, toplumsal ve ekonomik hayatta, ciddi manada sarsıntılı
günlerin yaşanmasına neden olmuştur. Karaborsacılık, fuhuş, madde kullanımı
artmıştır. Bu ortamdan, her yerde ve çağda olduğu gibi, en çok güçsüzler, dolayısıyla
çocuklar olumsuz etkilenmiştir.
Korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak, 1846 yılında dönemin
sadrazamına sunulan hükümet raporunda, ailelerinden bağımsız yaşayan, başıboş
dolaşan, geceleri camilerde, sokaklarda ya da metruk alanlarda yatıp kalkan
çocuklardan bahsedilmiştir. Kültürümüzde “köprü altı çocukları” olarak bilinen
deyim ile İstanbul’da Unkapanı ve Galata Köprüsü’nün altını mesken tutan
korunmaya muhtaç çocuklar kastedilmiştir.141
Savaşlar ve yoksullukla birlikte sayıları giderek artan bu çocuklara,
İstanbul’da kendine özgü yapısı, kuralları ve işleyişi olan ve adlarını hamamlardaki
sıcak su ihtiyacının karşılandığı, yatıp kalktıkları, külhan isimli bölümlerden alan,142
külhanbeylerince sahip çıkılmaya başlanmış ve bu çocuklar belli bir yaştan sonra
hırsızlık, dilencilik gibi toplum dışı işlerde yer edinen bireyler olarak hayata
atılmışlardır.
Öyle
ki
sayılarının
giderek
140
artması
üzerine,
1846
yılında
KOÇ, s.40.
Osman GEÇER, “Türk Toplumunda Sokak Çocuklarına Ait Çeşitli Adlandırmalar”, Toplum ve
Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 16, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2005, s.118-121.
142
Gönül ERKAN, “Külhanbeyler”, İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet, Prof.Dr.Nesrin KOŞAR’a
Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001, s.132-135.
141
36
külhanbeylerinin yuvalandığı hamamlar ve çevrelerine baskınlar yapılmış ve
çocukların kurtarılması sağlanmıştır. Kamu yararına yönlendirilmeye143 çalışılmışsa
da bu soruna uzun vadede çözüm getirilememiştir.
19. yüzyıldan itibaren, merkezden idare fikrinin dönemin sorunlarını aşmada
yardımcı olacağı düşüncesiyle birlikte yönetim anlayışının merkeze kayması, sosyal
sorunlarla mücadelede, merkezi yönetimin sürece katılımını ortaya çıkarmıştır.144 Bu
doğrultuda Tanzimat’tan, Cumhuriyet’e uzanan dönemde, merkezi yönetimin
müdahil olduğu politikalar uygulanarak korunmaya muhtaç çocuklar sorununa
çözümler getirilmeye çalışılmıştır. Aşağıda bu politikaların neler olduğuna
değinilmiştir.
2.1.2.1. Eytam Sandıkları
Osmanlı Devleti’nde, çocukların korunması amacıyla, yasal düzenlemelere
gidilmesi, 19. yüzyılın ortalarını bulmuştur. Bu doğrultuda, yetim mallarının
korunmasıyla ilgili olarak 1851 yılında, “Eytam Nizamnamesi” çıkarılmıştır.145
Tanzimat Dönemi’nin modernleşme hareketlerinden, çocuk koruma alanına
yansıyan uygulamalarından birisi olan bu uygulamayla, vilayet, liva ve kaza
merkezlerinde şer-i mahkemelere bağlı Eytam Meclisleri146 ve Eytam Keseleri
kurulmuştur. Aslında, yetim mallarının işletilmesi usulünün yaygınlık kazanması,
16. yüzyıldan itibaren olmuşsa da,147 diğer uygulamalarda olduğu gibi bu durum da
yerel boyutuyla sınırlı kalmıştır.
Bu sandığın kuruluş amacı, babası ölen çocukların, mallarının işletilerek,
aylık geçimini sağlayacak parayı vasisine veya velisine kullanabilmesi için vermek
ve böylece çocuğun mağduriyetinin önüne geçmektir.
Eytam sandıklarıyla çocuğa vasi ve nazır atanır. Vasi çocuğun haklarını
korumak ve yönetmekle, nazır ise gerek görüldüğünde vasiyi denetlemekle
143
ONUR, 2005b, s.110.
KOÇ, s.48.
145
AKYÜZ, 1999, s.495.
146
Mehmet ÇANLI, “Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926)”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 14,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.57-69.
147
Tahsin ÖZCAN, “Osmanlı Toplumunda Yetimler ve Eytam Sandıkları”, Bir Kent Sorunu:
Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.136.
144
37
görevlidir.148Eytam İdaresi, Cumhuriyet döneminde de bir müddet varlığını
sürdürmüştür. 1926 yılında kapatılarak varlığıyla, Emlak ve Kredi Bankası kurulmuş
ve 2001 yılında Ziraat Bankası’na dahil edilmiştir.149
2.1.2.2. Mithatpaşa Islahhaneleri
Osmanlı Devleti’nde, korunmaya muhtaç çocuklar sorunuyla ilgili en önemli
adımlardan birisi, Mithat Paşa tarafından kurulan çocuk ıslahhaneleri olmuştur.
Islahhanelerin olumlu yönlerinin gözlenmesi üzerine, çocuk ıslahhanelerinin
İmparatorluğun tüm şehirlerinde yaygınlaştırılması için dönemin İç İşleri
Bakanlığı’nca valiliklere genelge gönderilmiştir. Çocuk ıslahhaneleri düşüncesi ile
kimsesiz,
uyumsuz,
suçlu
çocukların
tümü
bütüncül
bir
bakış
açısıyla
150
bakıma/korunmaya ve eğitime muhtaç olarak kabul edilmiştir.
Islahhanelerin, ilk olarak 1822 yılında kurulduğu ifade edilse de,151 içeriği ve
mantığıyla korunmaya muhtaç çocukları hedef alan ıslahhaneler, Mithat Paşa
tarafından kurulanlardır. Niş vilayetinde gerek Müslüman gerekse Hıristiyan halkın
yetim ve öksüz çocukları ile yakınları olmakla birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri
için dilekçe ile müracaat edenlerin kabul edildiği ıslahhaneler, günümüz endüstri
meslek lisesine benzer bir eğitim vererek çocukların korunması yönünden de
yetiştirme yurtlarına benzetilmektedir.152 Ancak, Türkiye’de tarih yazıcılığı bu
kurumun temel kurulma nedenini es geçerek, sanayi mektebi kısmına önem vererek
teknik eğitim alanına kaydırmıştır. Oysa bu kurumun temelini yetimhane olarak
planlanması oluşturmuştur.153
148
ONUR, 2005b, s.102.
ÖZCAN, 2008, s.137.
150
Sevda ULUĞTEKİN, Çocuk Mahkemeleri ve Sosyal İnceleme Raporları, Ankara, 1994,
s.45’den aktaran: AKYÜZ, 1999, s.495.
151
SHÇEK, Çocuk Hakları Sözleşmesi Ulusal İlk Rapor, (t.y).<http://shcek.gov.tr/cocuk-haklarisozlesmesi-ulusal-ilk-rapor.aspx> Erişim Tarihi:01.10.2010.
152
Nesim YAZICI, “Niş Islahhanelerinden Haber Var”, Kültür Dergisi, Sayı 12, Yıl 2008, s.27’den
aktaran: Zeki KARATAŞ, Osmanlı Devleti’nde Çocuk Koruma Sistemi, (t.y)
<www.manevisosyalhizmetler.com/?page_id=225> Erişim Tarihi: 01.10.2010.
153
Nadir ÖZBEK, Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Güvenlik ve Sosyal Politikalar, Emeklilik
Gözetim Merkezi Yayınları, İstanbul, 2006, s.43.
149
38
2.1.2.3. Darüşşafaka
Türkiye’nin, sosyal devlet gelişim tarihi içinde, eğitime dayalı modeliyle
hizmet veren bir sivil toplum örgütü, eğitim ve sosyal hizmet kurumu olan
Darüşşafaka, babasını kaybetmiş, maddi imkanları yetersiz ailelerin çocuklarına
eğitim hizmeti vermiş olup, halen bu hizmetine devam etmektedir.154
Darüşşafaka, Osmanlı Devleti içinde diğer etnik unsurlara oranla daha geri
kalmış olan yetim Müslüman çocukların eğitim ve öğretimine katkıda bulunmak
üzere, 1864 yılında kurulan Cemiyet-i Tedrissiye-i İslamiye’nin çalışmaları
neticesinde 1873 yılında açılmıştır. Cemiyet-i Tedrissiye-i İslamiye’nin adı, 1935
yılında Türk Okutma Derneği’ne çevrilmiş, ancak 1953 yılında Darüşşafaka
Cemiyeti olarak tekrar değiştirilmiş ve bugünkü adını almıştır.155
2.1.2.4. Hamidiye Etfal Hastanesi
Bugünün, Modern Şişli Etfal Hastanesi olan bu kurum,156 II. Abdülhamid’in
vefat eden kızı adına hayratı olarak 1899 yılında kurulmuştur. Kurulduğu dönemde,
bu hastanede yoksul kadın ve çocuklara hizmet verilmiştir.157
2.1.2.5. Fukaraperver Cemiyetleri
Osmanlı Devleti’nin, özgürlükçü düşünce sisteminin egemen olduğu
Meşrutiyetli yıllarında, pek çok sivil toplum örgütü kurulmuştur. Bunlardan birisi de
Rumlar tarafından kurulan Fukaraperver Cemiyeti olmuştur. Rumlar, Fukaraperver
Cemiyeti’nde,
yoksullara
yardım
beyanları
arasında
ideolojik
eylemlerde
bulunmuşlardır. Rumların bu dernek girişimi, Türklere de örnek olmuş ve Türkler
tarafından da, Osmanlı Fukaraperver Cemiyetleri kurulmuştur. Cemiyetin, eğitim ve
yoksulluğun giderilmesiyle ilgili çalışmalarının olması planlanmıştır.158 Bir kısım
araştırmacılar, İttihat ve Terakki’nin genel anlamda bu cemiyetler üzerinde baskı
154
DARÜŞŞAFAKA,
Darüşşafaka
Tarihi,
<www.darussafaka.org/v/tarihce>
Erişim
Tarihi:30.12.2008.
155
Aylin KOÇ, Öksüz ve Yetim Çocuklar için Kurulmuş Bir Eğitim Kurumu: Darüşşafaka,
İstanbul, 2003, s.189’dan aktaran: KARATAY, s.105.
156
ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİ, Tarihçe, <http://www.sislietfal.gov.tr/?b=sayfa&mid=1> Erişim
Tarihi: 07.11.2010.
157
ÖZBEK, 2006, s.36.
158
Sadık SARISAMAN, “Osmanlı Fukaraperver Cemiyetinin Fakirlik ve Dilencilik Mücadelesi”, Bir
Kent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.124-126.
39
kurduğunu, kendi ideolojisini hakim kılmaya çalıştığını, yoksul halka kendini
benimsetme amacıyla hareket ettiğini savunmaktadır.159
Osmanlı İttihat ve Terakki hareketinin elit kesiminin sosyal duyarlılığı ile
oluşturulduğu ifade edilen Cemiyet, 1908 yılında kurulmuş, 1913 yılında kendini
feshetmiştir. 160
Cemiyet, hizmet verdiği süreç içinde, korunmaya muhtaç çocuk sorununa,
daha çok sosyal problemlerin önlenmesinde eğitimin önemli bir işleve sahip olduğu
düşüncesiyle yaklaşarak, yoksul aile çocuklarına eğitim yardımları yapmıştır.161
2.1.2.6. Darülhayr-ı Ali
Osmanlı Padişahlarından II. Abdülhamid döneminde kurulan, Darülhayr-ı
Ali’nin,
“işsiz”,
“güçsüz”, “başıboş” bulunan çocukların eğitimi ve sanayi
mekteplerine hazırlık kurumu olarak kurulması planlanmıştır.162
19. yüzyıl sonlarına doğru, bu alanda faaliyet gösteren azınlık kurumlarının
sayı ve faaliyetinin artması devleti bu alana yönelik adımlar atmaya itmiş ve 1899
yılında İstanbul’da din ve mezhep farkı gözetilmeksizin bütün Osmanlı
vatandaşlarına hizmet verecek 4.000 kişilik bir yetimhane açılması planlanmıştır.
Ancak dönemin mali sıkıntıları nedeniyle bu plandan vazgeçilmiştir. Yerine yalnızca
Müslüman kimsesiz çocuklar için 1903 yılında, “Darülhayr” adıyla 300 kişilik bir
yetimhane yapılmıştır.163Beş yıl faaliyetlerine devam eden bu kurum, doğrudan II.
Abdülhamid’in şahsına bağlı olduğundan adına “Ali” (yüce) sıfatı da eklenmiştir.164
Bu kurum, 1909 yılına gelindiğinde devletin içinde bulunduğu ekonomik ve
sosyal dengesizlikler nedeniyle kapatılmak zorunda kalmıştır.165
159
SARISAMAN, s.130; ÖZBEK, 2006, s.63 ve KARATAY, s.135
ÖZBEK, 2006, s.63-71.
161
ÖZBEK, 2006, s.67.
162
Nadir ÖZBEK, “II.Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-ı Ali”, Tarih ve Toplum
Dergisi, Sayı 182 (Şubat), Yıl 1999, s.16.
163
ÖZBEK, 2006, s.41-43.
164
Reşat E. KOÇU, “Daülhayr-ı Ali” Maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, Cilt:7, İstanbul, 1966,
s.4747’den aktaran: Hakan AYTEKİN, 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar
ve Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, İstanbul, 2006, s.39-40.
165
SHÇEK, Himaye-i Etfal Cemiyetinin Kuruluşu, <www.shcek.gov.tr> Erişim Tarihi:
30.12.2008.
160
40
2.1.2.7. Darülaceze
II. Abdülhamid’in yoksul halka karşı cömertliğinin bir ifadesi olarak166
Darülaceze’nin kurulma fikri, 1886 yılında, özellikle 1877-1878 Osmanlı - Rus
savaşı sonucu, Balkanlar’dan ve Kırım’dan yüz binlerce Müslüman ve Türk’ün
Osmanlı topraklarına göç etmesi neticesi İstanbul’da büyük nüfus yığılması ve yetim
kalan kimsesiz çocukların giderek artması üzerine, toplanan bakanlar kurulunda
ortaya çıkmıştır. Özbek, bu kurumun II.Abdülhamid’in yoksul halkın refah ve
sağlığıyla, kimsesiz yetim çocuklarla ilgili hassasiyetlerini temsil etmek üzere
kurgulandığını söylemektedir.167
Darülaceze’nin kuruluşuna zemin hazırlayan bir diğer etken de, dilenciliğin
artmış olmasıdır. 1895 yılında çıkarılan “Dilenciliğin Önlenmesine Dair Tüzük” ile
dilenciliğin çocuklar üzerindeki sosyal ve ruhsal zararlarını önleyici tedbirler
alınmak istenmiştir. Darülaceze’de muhtaç yetişkinler, özürlüler ve korunmaya
muhtaç çocuklara hizmet verilmiştir.168Kurulduğu günden günümüze 30 bini çocuk,
100 bine yakın kişiye hizmet vermiş olan bu kurum halen 650 insanımıza hizmet
vermeye devam etmektedir.169
2.1.2.8. Darüleytamlar
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya özellikle Balkanlar
üzerinden çok büyük göç hareketleri olmuştur. Bu savaşta şehit olanların
çocuklarının barındırılması, devlet için büyük bir sorun olmuştur. Savaşın ardından
yaşanan Balkan Savaşları ise kimsesiz çocuklar sorununu daha da büyütmüştür.
Osmanlı Devleti savaşlar nedeniyle, özellikle Balkanlar’dan Anadolu’ya doğru olan
göç hareketlerinin olumsuz etkilerine, göçmenleri Anadolu’nun değişik yerlerine
yerleştirerek, toprak verilmesi suretiyle üretime katarak aşmaya çalışmıştır. “Sakat”,
“muhtaç” ve “yetimleri” ise darülacezeye yerleştirmek suretiyle sorunun çözümüne
çalışmıştır. Ancak devletin iradesinin dışında yaşanan göçlerin yoğunluğu ve
savaşlarda şehit olanların yetimlerinin artması bunların barındırılarak her türlü
166
Nadir ÖZBEK, “Osmanlı İmparatorluğunda Dilencilere Yönelik Devlet Politikaları ve Kamusal
Söylemin Değişimi”, Bir Kent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim
2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.27.
167
ÖZBEK, 2006, s.37-38.
168
AKYÜZ, 1999, s.495-496.
169
DARÜLACEZE, Tarihten Sayfalar, <www.darulaceze.gov.tr> Erişim Tarihi:30.12.2008.
41
riskten korunmaya çalışılmasına yönelik yeni politika geliştirmesine devleti
itmiştir.170
Darüleytam’lar, Meşrutiyet Dönemi’nde kurulmuş ve kimsesiz, bakıma
muhtaç çocukların devletçe korunmasını ve eğitim fırsatlarından yararlandırılmasını
amaç edinen ilk kapsamlı sosyal hizmet kurumları olmuştur.171Darüleytam, kısaca,
yetimhane, yetimlerevi yada öksüzler yurdu anlamına gelmektedir.172
Evlad-ı Şuheda vergisiyle kurulan Daruleytamlar,173 13 Kasım 1914 tarihinde
Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulmaya başlanmıştır.174 Korunmaya muhtaç
çocuk ve kimsesizlerin barındırılması ve korunması amacıyla faaliyete geçen bu
kurumlar, ihtiyacı karşılamak üzere kısa zamanda yurdun pek çok yerinde faaliyete
geçmiştir. 1914 yılında kurulduğunda sayısı 20 olan kurum, 1916 yılında 69’a
ulaşmış ve 5.000’i kız 15.000’i erkek 20.000 korunmaya muhtaç çocuğa hizmet verir
duruma gelmiştir.175
İttihat ve Terakki Cemiyeti politikalarından olan Daruleytamlar, savaş
yıllarında yabancıların terk ettiği binalarda açılmış, 1918 Mondros Ateşkes
Antlaşması’ndan sonra geri dönen binaların sahipleri, binaları boşalttırmıştır. Bu
sürede kendilerine yeni yerler bulmaya çalışan Darüleytam idareleri kullanılmayan
saray ve konakları kullanmış bina kiralama yoluna gitmiştir. Ancak savaş
yıllarındaki maddi imkânsızlıklar Daruleytamların Anadolu’daki şubelerinin birer
birer kapanmasına, ağırlığın İstanbul’da toplanmasına neden olmuştur. Giderlerin
karşılanması hususunda yaşanan sıkıntılarla, Daruleytamlar’ın Maarif Teşkilatı’na
devri yoluyla tasfiye edilmesi gündeme gelmiş, kısa bir dönem içerisinde
Daruleytamlar tarihe karışmıştır.176
170
Salih ÖZKAN, “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve Niğde Darüleytamı”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Sayı 19, Yıl 2006, <www.turkiyat.selcuk.edu.tr> ErişimTarihi: 30.12.2008.
171
AKYÜZ, 1999, s.496.
172
A. Rıza ERKAN ve Gönül ERKAN, “Darüleytamlar”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu Dergisi, Cilt 5, Sayı 1 (Ocak), Yıl 1987, s.61.
173
KOŞAR, s.115.
174
ERKAN ve ERKAN, s.61.
175
ÖZBEK, 2006, s.76.
176
ÖZKAN, s.219-220.
42
Yeni Cumhuriyet, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak ilk icraatını o
dönemde çocuk koruma sisteminin en önemli aktörü olan Darüleytamları Milli
Eğitim Bakanlığı’ndan alarak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlayarak
yapmıştır. Kısa bir süre sonra da, 5 Aralık 1922 tarihinde, Darüleytamlar
Yönetmeliği’ni çıkararak bu kurumların yönetimini ortak esaslara bağlamıştır.177
Darüleytamlar 1926 yılında çıkarılan bir kanunla kapatılmıştır.
2.1.2.9. Diğer Faaliyetler
Sivil toplum hareketi olarak İstanbul’da kurulan Esirgeme Derneği, devrin
şartları içinde bireysel mücadelenin ortaya koyabileceği en iyi örnektir. Dernek,
savaşlar neticesinde dul kalan Osmanlı kadınlarını ve korunma ihtiyacı olan kız
çocuklarını sosyal risklerden muhafazasını amaç edinmiştir. 1912 yılında İstanbul’da
kurulan bu dernek, faaliyetlerine 1957 yılına kadar devam etmiş ve o tarihten sonra
kendini feshetmiştir.178
II. Meşrutiyet Dönemi’nde, 1909 yılında, “Serseri ve Mazanna-i Süi Eshaş”
adıyla bir kanun çıkarılarak toplum düzeninin sağlanmaya çalışıldığı görülür. Bu
kanundaki iki madde çocukların korunmasıyla doğrudan ilgilidir. Bunlardan ilki, 15
yaşından büyük olmayanların “serseri” sayılamayacağı, ikincisi ise, çocuklara
bakmakla yükümlü olanların görevlerini yerine getirmediklerinde bu kişilere yönelik
para veya hapis cezasının öngörülmesidir.179
Kurtuluş Savaşı yıllarında verilen büyük emeklerin içinde, Kazım
Karabekir’in korunmaya muhtaç çocuklar için yaptığı çalışmalar ayrı bir öneme
sahiptir. Vatanın kurtarılması amacıyla Doğu Cephesi’nde verdiği mücadelenin
yanında, vatan çocuklarının kurtarılması gayesini taşıyan Karabekir, bu gayeyi şöyle
ifade etmiştir: 180
177
Doğan ÇAĞLAR, “Atatürk ve Cumhuriyet Devrinde Korunmaya Muhtaç Çocuklara Sağlanan
Bakım ve Öğretim Olanakları”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 15
Sayı 2, Yıl 1982, s.1.
178
Avni ÖZGÜREL, “Osmanlı’da Kadınların Öncüsü Olduğu Bir Sivil Toplum Örgütlenmesi”,
Radikal Gazetesi, 14.06.2009.
179
Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara, 1950, s.23-24’den aktaran:
Saadettin ÖZDEMİR, 2002, s.8-9.
180
Kazım KARABEKİR, Çocuk Davamız, Cilt/I-II, Yayına Haz: Faruk ÖZERENGÜN, Emre
Yayınları, İstanbul 1995, s.9.
43
Yoksul ve bakımsız çocukları devlet himayesine alarak
memleketin diğer çocukları gibi başarılı ve hayat mücadelesine
kudretli kılacak maddi ve fikri bir talim ve terbiye ile donatmak
benim öteden beri güttüğüm bir davadır. Ben buna çocuk
davamız diyorum.
“Yetimler babası” olarak anılan Kazım Karabekir,181 “bakımsız çocuklar” olarak
genelleştirdiği korunmaya muhtaç çocukların devletçe himaye edilmesi gerektiğini,
vatanın geleceğinin bugünün çocuklarında olduğunu, korunmaya muhtaç çocuklarla
ilgili olarak adım atılmadığı takdirde, toplumsal sorunların giderek artacağını, bu
çocukların bu sorunların artmasında rol oynayacağını, kötü kişilerin amellerine alet
edilebileceğini beyan ederek, devletin çocukları koruma görevinin altını
çizmektedir.182
“Çocuk Davası”ndaki ülküsünün çocuklar ordusu kurmak olduğunu izah
eden Karabekir, bunu eyleme de dönüştürmüştür. Bu doğrultuda 1919 yılında
Erzurum Darüleytamından çıkan çocukları ordunun emrine vererek sanayi kolunda
görev almalarını sağlamıştır.183
Sanayi Gürbüzler Okulu, Ana Mektebi ve Yetimler İlkokulu olarak
sınıflandırılan, kısıtlı imkanlar içerisinde oluşturulan eğitim kurumlarında çocuklar,
sağlıktan tarıma, askerlikten sanayiye pek çok konuda eğitim almıştır.
2.1.3. Döneme İlişkin Politikaların Analizi
Tanzimat öncesi dönemde çocukları koruma sistemi, Osmanlı geleneksel
yapısı içinde dini referanslı kurumların öncülüğünde ve vakıf sistemiyle işletilmiştir.
Yerel düzeyde çocukların korunmasına yönelik faaliyetlere de rastlanılmaktadır.
Ancak sorun alanına merkezi hükümetin dahil olması 19. yüzyılı bulmuştur.
Koç, Osmanlı Devleti’nde ve Batı’da çocuk koruma refleksinin kurumsal
çatısını 18. yüzyıla kadar dini motifli kurumların oluşturduğunu belirtmiştir. Koç, bu
durumun, her iki medeniyetin de mensup oldukları dinin, korunmaya muhtaç
çocuklara gerekli yardımların yapılması yönündeki emirlerine riayet edilmesinin
181
ERKAN ve ERKAN, s.67.
KARABEKİR, 13-14.
183
KARABEKİR, s.16.
182
44
sonucu olabileceği gibi, aynı zamanda insani ve ahlaki kaygılarında rol oynadığı
kamusal sorumluluk refleksiyle de ilgili olabileceği düşüncesindedir.184
Osmanlı’da 19. yüzyılın ortalarına doğru kurulmaya başlanan ıslahhaneler
aracılığıyla, öncelikle kimsesiz kalan çocukların korunması, ikincisi bu çocukların
meslek sahibi edilmeleri, üçüncüsü, memleketteki sanayi hareketine yetişmiş güç
katma çabası, dördüncüsü çocukların suç ve kötü eylemlere yönlendirilme riskinden
kurtarılması ve son olarak gayri müslim çocuklarla, Müslüman çocukların karma
eğitim almalarının sağlanarak içerde ve dışardaki eğitim sistemini hedef alan
eleştirilere cevap verme gayesi güdülmüştür.185
Bakıldığında Batı ile aynı dönemde Osmanlı Devleti’nin korunmaya muhtaç
çocuklar alanına eğildiği görülmektedir. Ancak Batı, bu soruna, sanayi devriminin
ortaya çıkardığı toplumsal değişmelere paralel olarak müdahil olurken, Osmanlı
Yönetimi daha çok savaşlar nedeniyle yetim ve öksüz kalan çocuklar ile yine
savaşlar nedeniyle kaybedilen topraklardan geri göç eden soydaşların içinde
bulunduğu toplumsal karmaşa nedeniyle müdahale etme zorunluluğunda kalmıştır.
Yine, Batı ile kıyaslandığında, korunmaya muhtaç çocuklar hususunda,
Osmanlı Devleti’nde, Batı’daki deyimiyle filontrophist, diğer deyimle sivil kesimin
hareketi, hem çok az hem de soruna ilgisiz kalmıştır.186
Özbek, Osmanlı Devleti’nde, 19. yüzyılın başlangıcından itibaren, modern
bir sosyal devlet olabilmek için önemli dönüşümler yaşandığını bildirerek, bu
dönemde (özellikle II. Abdülhamid döneminde), önceki dönemlerde merkezi
devletin müdahil olmadığı pek çok alana, devletin müdahil olduğunu ve devlet
aygıtının genişletildiğini eklemiştir.187Özbek, II. Abdülhamid’in sosyal sorunlarla
mücadele için sosyal hayatta bir takım düzenlemelere ve kurumsallaşmaya gittiğini,
bu süreçleri kendi hayratı olarak yansıttığını belirtmiş,188 bu durumu Abdülhamid’in
yoksul ve kimsesiz halk yığınları üzerinden meşruiyetini pekiştirmesi olarak
değerlendirmiştir.189
184
KOÇ, s.37.
KOÇ, s. 37-38.
186
KARATAY, s.108.
187
ÖZBEK, 2006, s.29.
188
SARISAMAN, s.123.
189
ÖZBEK, 2006.
185
45
Bu hususta, farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Örneğin, her fırsatta
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmayı alışkanlık edinen Avrupa’nın, korunmaya
muhtaç çocuklar sorununu da bahane ederek, müdahil olabileceği endişeleriyle,
devletin bu alana yönelik adımlar attığı iddia edilmektedir.
Dönemin politikaları her nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, asıl önemli
olan, sözü geçen dönemde, savaşlar ve göçler nedeniyle Osmanlı Devleti’nde ciddi
sayıda korunmaya muhtaç çocuğun bulunduğu ve bu soruna yönelik olarak
kurumsallaşma faaliyetlerine gidildiğidir.
2.2. Cumhuriyet’in İlk Yıllarından 1961 Anayasası’na Uzanan Dönemde Çocuk
Koruma Politikaları
Çocukları koruma politikalarına yönelik hizmetler, Türk toplumunda, vakıf
sistemi ile çok önceleri başlatılmıştır. Bunda, dini öğretinin, kutsal inançların
rolünün büyük olduğu söylenebilir. Ancak, modern toplumun gereksinimi olarak
kurumsallaşmanın ise diğer milletlerden çok sonra olduğu da söylenmelidir.190
Cumhuriyet’in ilanından sonra öncelik sanayi ve ekonomi politikalarına
verilmiştir. Toplumsal hayatı düzenleyen çok önemli mevzuatlaşma çalışmalarına
(medeni kanun ve ceza kanunu gibi) rağmen, özelde korunmaya muhtaç çocuklar,
genelde ise bütün ihtiyaç gruplarını hedefine alan, bütünlüğü olan sosyal hizmet
uygulamalarına rastlanılmamıştır.
2.2.1. Merkezi Hükümetin Doğrudan Müdahil Olmadığı Çocuk Koruma
Politikaları
Cumhuriyet’in ilanının ardından Türkiye’de mevcut çocuk politikaları,
kurumsallaşmasını Osmanlı Devleti’nden kalan mirasıyla birlikte sürdürmeyi
deneyerek, modern çocuk koruma politikalarını geliştirmeye çalışmıştır. Bu
doğrultuda, çocuğun çalışma hayatından çekilmesi amacıyla düzenlemelere
gidilmiştir. Türkiye, 1921 yılında çıkarılan 151 sayılı yasayla 18 yaşından
küçüklerin maden ocaklarında çalıştırılmalarını yasaklamış, 1930 yılındaki Umumi
190
Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara, 1950, s.58’den aktaran: Turgay
ÇAVUŞOĞLU, “Türkiye’ de Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk: 1921-1983”, 2.Ulusal Çocuk
Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.462.
46
Hıfzısıhha Kanunu en düşük çalışma yaşını 12 olarak belirlemiştir.191 Toplumsal
hayatı düzenlemek üzere, 1926 yılında “Türk Medeni Kanunisi”192 kabul edilmiştir.
Bu kanunla, çocukların korunmasına yönelik hükümler, velayet ve vesayet
kurumları izah edilmiştir. Yine 1926 yılında kabul edilen 765 sayılı “Türk Ceza
Kanunu”nda193çocukların korunmasıyla ilgili hükümler yer almıştır. Ancak
doğrudan korunmaya muhtaç çocuklara yönelik herhangi bir yasal düzenleme
yapılmamıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti,
Osmanlı
Devleti’nin
yıkılmasının
ardından,
korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili ilk adımını, Darüleytamları Maarif Nezaretinden
(Milli Eğitim Bakanlığı) alarak, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine (Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı) devrederek atmıştır. Akabinde, 5 Aralık 1922 tarihinde
2042 Sayılı Darüleytamlar Yönetmeliği çıkartılmış ve uygulamaya konulmuştur.194
II. Abdülhamid döneminin sona ermesiyle başlayan, kamunun sosyal alandan
geri çekilmesi ve sivil toplum örgütlerinin çocukların korunması ve sosyal yardım
alanında görev alması, II. Meşrutiyet ile başlayan ve Cumhuriyet dönemine kadar
devam eden temel politika olmuştur.195 Bu durumun, II. Meşrutiyet’ten kısa süre
sonra patlak veren Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele nedeniyle
konuya yeterince ilgi gösterilememesinin, önceliğin vatan savunmasına verilmesiyle
açıklanabileceği düşünülebilir. Nitekim, devletin koruma çatısı altında bulunması
gereken 13-15 yaşındaki çocukların, kendilerini şefkatli kollarıyla saracak bir devleti
elde etmek için vatan savunması amacıyla cepheye gittiğini tarih not etmiştir.
Cumhuriyet’in ilanı ve Milli Mücadele’den başarıyla çıkılmasının ardından,
çocukların açlık, yoksulluk ve bakımsızlıktan ölmemeleri, hayatta kalmalarının
sağlanması, en öncelikli çocuk politikası olmuştur. Bu amaçla, Himaye-i Etfal
Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (TÇEK) faaliyetleri merkezi
hükümetçe desteklenmiştir. Ancak, merkezi hükümet bu işin içine doğrudan girmeyi
191
Tevfik ÇEVİKBİLEN, “Çocukların Sömürülmesi”, Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde
Sosyal Hizmet Sempozyumu, 16-18 Ekim 1996, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Yayınları,
Ankara, 2001.
192
Bu kanun, 2001 yılında kabul edilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’yla yürürlükten
kaldırılmıştır.
193
Bu Kanun, 2005 yılında kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’yla yürürlükten kaldırılmıştır.
194
ÇAĞLAR, s.4.
195
KARATAY, s.131.
47
düşünmemiştir. Osmanlının son döneminde, KMÇ sorunuyla mücadelede, çok fazla
ön planda bulunmayan sivil toplum hareketi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında etkin
olarak KMÇ sorununun çözümünde rol almaya başlamıştır.
Bu sebeple, Türkiye’de çocuk koruma sistemi ve alana yönelik politikalar
denildiğinde ilk akla gelen, eski adıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti, dilde sadeleşme
hareketlerinden sonraki adıyla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu ve 1983 yılında
2828 sayılı yasanın kabulünün ardından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu olmuştur.
2.2.2. Himaye-i Etfal Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun Ortaya
Çıkışı
Himaye-i Etfal Cemiyeti, mahalli nitelikli olmakla birlikte, ilk kez 1908
yılında Kırklareli’nde kurulmuştur. Cemiyet, Balkan Savaşı’na kadar çalışmalarına
devam etmiştir. 1917 yılında ise İstanbul’da tekrar kurulmuştur. Bu sefer niteliği
yerelden çok geneli kapsayıcıdır. Kırklareli’nde kurulmuş olan Cemiyet de
İstanbul’a bağlanmıştır. Daha sonra şubelerini açmaya başlayan Cemiyet, savaşın
ortaya çıkardığı kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgilenmiştir. Cemiyetin
şubeleri çalışmalarını uzun süre devam ettirememesine rağmen İstanbul’daki
cemiyet mütareke döneminde de çalışmalarına devam etmeye çalışmıştır. Himaye-i
Etfal Cemiyeti dönemin Padişahı Sultan Vahdettin tarafından kamu yararına çalışan
cemiyet olarak kabul edilmiştir.196
I. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi, Mondros Mütarekesi’nden sonra da
bakıma muhtaç çocuklarla yakından ilgilenen, koruyuculuğunu üstlenen cemiyet, bu
çocukların öncelikle yaşatılması ve hayata hazırlanmasında ülkenin mevcut
şartlarında başarılı çalışmalarda bulunmuştur.197Milli Mücadele Dönemi’nde,
Himaye-i Etfal Cemiyeti, Atatürk’ün emir ve direktifleri198 ile yeniden
yapılandırılmış ve 10 Haziran 1921 tarihinde bu sefer ulusal düzeyde kurulmuştur.
196
Hasan ALBAYRAK, “Himaye-i Etfal Cemiyeti”, Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt 9, Sayı 52
(Nisan), Yıl 1998, s.31’den Aktaran: ÇAVUŞOĞLU, s.462.
197
Makbule SARIKAYA, “Savaş Yıllarında Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin Çocuk Misafirhanesi ve
Çocuklar”, Atatürk Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, Yıl 2003, s.194.
198
ÇAĞLAR, s.4.
48
Acar, cemiyetin kurulduğu buhranlı dönemi, cemiyetin dönem başkanından
şöyle aktarmaktadır: 199
İstiklal Harbi’nde savaş sahası olan köylerde kimsesiz
çocukların çokluğunu ve yıkılmış olan evlerin duvarları
diplerinde yaşayan bu yavruların korunmaları lüzumunu Sayın
Mareşal Fevzi Çakmak bir telgrafla kurumumuza bildirmiştir.
Kurutuluş Savaşının karanlık günlerinde Atatürk Çocuk
Esirgeme Kurumu’nu 1921 yılında kurdurmuş, öksüz, yetim,
muhtaç çocuk ve annenin himayesini emretmiştir.
Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kurulduğu gün, 30 Haziran 1921 tarihli karar defterinin
ilk sayfasına cemiyetin amacı;200
I. Dünya Savaşı ve onu izleyen bir sürü çetin ve acılarla dolu
savaşların ülkemizde doğurduğu yıkımlardan olmak üzere,
şehit çocukları ile bakım ve korunması millete kalan diğer
sıkıntılara ve felaketlere uğranış çocukların milletçe
korunması ve yedirilip içirilmesi ve öteki felaket görmüş
çocuklar ve bütün memleket çocuklarının hayatlarının
korunması, maneviyatlarının güçlendirilmesi, her birinin
hayatla savaşmaya yatkın ve ülkeye faydası olabilecek düzeyde
eğitilmesinin sağlanması, araştırılması ve hazırlanması ve
geleceğimizin temeli olan, bugünkü ülke çocuklarının bütün
şefkatli bir gözle gözetilmesi ve bunun gerçekleştirilmesi
şeklinde yansıtılmıştır. Sarıkaya, cemiyetin, hizmet verdiği şehit evlatlarını, yaş,
tahsil ve kabiliyet derecelerine göre sanat okullarına, yatılı okullara, çırak olarak iş
yerlerine, ticaret, ziraat okullarına, yetiştirme yurtlarına/kurum bakımına veya aileler
yanına geçici veya temelli evlatlık olarak yerleştirip, sorunun yönetiminde etkin rol
oynadığını belirtmektedir.201
Devlet, her ne kadar KMÇ alanına doğrudan müdahil olmasa da, cemiyet ve
hizmetlerini her açıdan desteklemiş ve ihtiyaçlarının giderilmesinde rol almıştır.
199
TÇEK, 25.Yıl:1921-1946, Ankara, 1946’dan aktaran: Hakan ACAR, Cumhuriyetin Çocuk
Refahı Politikasını Yapılandıran Bir Sivil Toplum Örgütü: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu
(1921-1981),
Çalışma
Ortamı
Dergisi,
Sayı
73
(Mart-Nisan),
Yıl
2004
<www.isguvenligi.net/co/calisma_ortami73.pdf> Erişim Tarihi:09.09.2010.
200
“Himaye-i Etfal Cemiyeti Heyet-i İdare Karar Defteri”, Ankara, 1921, s.1’den aktaran: Makbule
SARIKAYA, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Sosyal Hizmet Kurumu: Türkiye Himaye-i Etfal
Cemiyeti”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt 14, Sayı 34, Yıl
2007, s.322 .
201
SARIKAYA, 2007, s.325.
49
Himaye-i Etfal Cemiyeti, çocukları koruma politikalarını hızlı bir şekilde
uygulama gayretiyle, kısa bir sürede kurumsallaşmıştır. Ülke genelinde pek çok şube
açtığı gibi 25’i Amerika’da olmak üzere, yurt dışında da toplam 32 şube açmıştır. 202
Cemiyet, 1922 yılında çocuk koruma faaliyetlerine, tıbbi muayene ve tedavi,
para yardımı ve koruma hizmetleriyle başlamıştır. 1923 yılında yiyecek dağıtımını,
1924 yılında paralı ve parasız süt dağıtımını, 1927 yılında kurum banyolarını, 1928
yılından itibaren çocuk bahçelerini hizmete sunmuştur.203
Kurumun kurucu başkanı olan Fuat Umay’ın, 20 yıllık hizmetlerini
değerlendirdiği bir konferansta, 3.469.990 çocuğa hizmet verildiği, bunlardan
2.334.168 çocuğa süt ve sıcak yemek verilmek suretiyle, geri kalan 1.135.822
çocuğa da giyim yardımı, tıbbi yardım, okula göndermek suretiyle yardım edildiği
açıklanmıştır.204
1946 yılında, TÇEK’in hizmet sunumu gerçekleştirdiği, yurt çapındaki
kuruluşları ve sayıları şöyledir:
Tablo 1: TÇEK'in Hizmet Kuruluşlarının Çeşit ve Sayıları (1946)
KURULUŞ ÇEŞİDİ
Çocuk ve Şefkat Yuvaları
Gündüz Bakımevleri
Çocuk Yurtları
Süt Damlaları
Muayenehane
Diş Muayenehanesi
Doğumevi
Pansiyon
Aşevi
SAYISI
45
25
9
21
61
5
3
9
38
KURULUŞ ÇEŞİDİ
Çocuk Bahçeleri
Banyolar
Sinemalar
Okuma Odaları
Çocuk Kütüphaneleri
Çocuk Bakıcılık Müzesi
Çocuk Bakıcılık Okulu
Ana Mektebi
Yüzme ve Kum Havuzu
Talebe Sofraları
TOPLAM
SAYISI
71
10
13
11
5
2
1
2
4
112
447
Kaynak: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu, Merkezi Genel Kongre 25 ve 26 Yıllar: 1946-1947 İş ve Hesap
Raporu, Çankaya Matbaası, Ankara, 1948, s.11’den aktaran: ÇAVUŞOĞLU, s.469.
TÇEK, milli mücadele döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kıt
kaynakları rasyonel kullanma amacıyla hareket ederek, çocukları koruma
faaliyetlerinde her çocuğu kurum bakımına almayı denememiş bunun yerine
korunmaya muhtaç çocukların en kısa süre içinde bu sıfattan kendisini
202
Alev S. ÇILGIN, “Genç Cumhuriyetin Ütopyası: “Gürbüz Türk Çocuğu”, Uludağ Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 6, 2004, s.98.
203
ÇAVUŞOĞLU, s.468.
204
Fuat UMAY, Çocuk Esirgeme Kurumunun Çalışmaları, Cumhuriyetin 18. Yıldönümünde
Hitabeler ve Konferanslar, Çankaya Matbaası, Ankara, 1941, s.27’den aktaran: ÇAVUŞOĞLU,
s.468.
50
kurtarabilmesi ve sağlıklı bir birey olarak kendisine yer edinebilmesi için alternatif
uygulamaları devreye koyarak sürecin yönetiminde etkin rol oynamıştır.205
Acar, Atatürk’ün yetim ve öksüz çocukların bakımını ve ilerleyen yıllarda
genişleyerek devam eden çocuk refahı çalışmalarını, sivil toplum örgütü olarak
faaliyet gösteren bir kurumun sorumluluğuna bırakmasını, üzerinde durulması
gereken konulardan birisi olarak görmektedir. Acar, bu duruma iki neden olabileceği
düşüncesindedir. İlki, çocuk refahı çalışmalarını ve daha da genelde “yeni değerler”
ile yetişen bir kuşak yaratma çalışmalarını, toplumun desteğini sağlayarak yürütme
çabasıdır. Dolayısıyla bu hizmetler doğrudan devlet tarafından verilmemiş ancak
devlet kurumları, TÇEK’ in çalışmalarına her açıdan destek vermişlerdir. İkincisi
ise, dönemin içinde bulunduğu ekonomik şartlardır. Kamu kaynaklarının kısıtlı
olması, genç cumhuriyetin birçok alanda yatırım yapmasını ve çalışmalarını finanse
etmesini engellemektedir. Bu nedenle çocuk koruma hizmetinde, halkın finansal
desteğini sağlamak amacının da göz önünde bulundurularak sorumluluk Türkiye
Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakılmıştır.206
2.2.3. İlk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ve Merkezi Hükümetin
Müdahil Olması
Yeni kurulan devletin en çok ihtiyaç duyduğu güç şüphesiz insan gücüydü.
Bu sebeple Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de nüfusu artırmaya yönelik
politikalara ağırlık verilmiştir. 1927 yılında 13,6 milyon olan nüfus, 1935 yılında
16,2 milyona yükselmiş ve bunun %41,2’sini 15 yaşın altındaki çocuklar
oluşturmuştur.207Bu doğrultuda çocuk ölümlerinin azaltılması, çok çocuk yapanların
ödüllendirilmesi de resmi politikalar arasına girmiştir.208
Devletin çocuk sayısının artırılmasına yönelik politikalarının varlığına
rağmen, ailenin ekonomik tabanlı desteklenmesi hususuyla ilgili politikaları
bulunmuyordu. 1930’lu yıllar çocuk yoksulluğunun arttığı yıllar olmuştur.209 Bu
duruma devrin şartlarının incelenerek cevap verilebileceği düşünülmektedir. 1929
205
ÇILGIN, s.99.
ACAR, 2004.
207
KONTAŞ, s.7.
208
KARATAY, s.158.
209
KARATAY, s.169.
206
51
ekonomik bunalımı, tüm dünyaya olduğu gibi Türkiye’ye de olumsuz etkiler
bırakmıştır. Ayrıca hemen ardından ortaya çıkan II. Dünya Savaşı gibi uzun bir
dönem içinde, olağanüstü şartların var olması, Türkiye’nin savaşta yer almamasına
rağmen, savaş koşullarında ve her an katılacakmış gibi sosyo-ekonomik tavır alması,
olumsuzluklar zincirinin halkalarından birisidir.
Dönemin kendine özgü koşulları, günden güne büyüyen korunmaya muhtaç
çocuklar sorunu daha da arttırmıştır. Uluğtekin, 1940’lı yılların:
…var olan gönüllü çabalara karşın, suç işleyen, sokakta
çalışan/yaşayan, dilenci ve bakıma muhtaç çocukların sayısındaki
hızlı artışların
yaşandığı yıllar olarak belirtmekte, bu sorunun, dönemin iktidar ve muhalefeti
arasındaki tartışmalara sebep olduğunu eklemektedir. 210
1941-1942 Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Kurulu’na katılmak
üzere Ankara’ya giden İstanbul Çocuk Esirgeme Kurumu Merkez Başkanı, devrin
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye İstanbul’da geceleri umuma açık yerlerde yatan,
dilencilik yapan, bir takım çocukların sayısının giderek arttığından bahsetmiştir. Bu
durum üzerine Cumhurbaşkanlığı Makamının yönlendirmeleriyle, İstanbul’da yerel
yönetim ve merkezi yönetim unsurlarından oluşan bir komisyon, İstanbul’da
sokaklarda savunmasız ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili anket yapmış,211
yapılan anket çalışması neticesinde bir rapor oluşturmuştur. “ İstanbul Sokaklarında
Serseri Dolaşan ve Seyyar Satıcılık Yapan Kimsesiz Çocukların Durumu” isimli
çalışmanın raporlaştırılmasında, korunmaya muhtaç çocuklar; “ana-babası hayatta
olmayan”, “bakacak kimsesi olmayan”, “üvey ana-baba elinde kalmış”, “dilenen”,
“aile içi şiddet nedeniyle sokağa düşmüş”, “psikopat”, “sokak çocuğu”, “yoksul
çocuk”, “çete üyesi olarak istismar edilen çocuklar” şeklinde sınıflandırılmıştır.212
1935 yılında dilde sadeleşme hareketlerinin ardından ismi değişen ve 1937
yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, kamu yararına çalışan dernek statüsünü kazanan,
210
ULUĞTEKİN, 2001, s.13.
Sevda ULUĞTEKİN, “1940’lı Yıllarda İstanbul’un Sokak Çocukları”, Yaşam Boyu Sosyal
Hizmet, Prof.Dr.Sema KUT’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu
Yayınları, Ankara, 1999, s.200-205.
212
Turgay ÇAVUŞOĞLU, Seval ÇETİN ve Kenan TOPÇU, İlk Korunmaya Muhtaç Çocuk
Kanunun Çıkmasında ÇEK Projesi ve CHP Grubu Raporunun Etkileri, (t.y)
<www.turgaycavusoglu.com> Erişim Tarihi: 25.12.2009.
211
52
Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun,213 ülkenin dört bir yanına yayılması,
yüzlerce şubesinin olması bazı aksaklıklar yaşanmasını engelleyememiştir. Bunların
en önemlileri koordinasyonsuzluk ve yerel örgütlerin, genel merkezden bağımsız
hareket edebilmesi olmuştur.
Devlet,
II. Dünya Savaşı’nın ardından, TÇEK’in durumu ve sosyo-
ekonomik yapının ihtiyaçları doğrultusunda, giderek artan korunmaya muhtaç
çocuklar sorununa, müdahale ihtiyacını hissetmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk
Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu 1949 yılında çıkarılmıştır. Yaşanılan
dağınıklığı ve koordinasyonsuzluğu ortadan kaldırmayı amaçlayan kanun bunda
başarılı olamamış yerine ikincisi kabul edilmiştir.214.
İlk kanunun ortaya çıkış sürecinde, çocuk konusunda gündem yaratan,
dönemin basın-yayın organlarının da olumlu etkisi belirtilmelidir. Uluğtekin, 5387
sayılı ilk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu’nun çok yönlü bakış açısı eksikliği
nedeniyle başarılı olamadığını düşünmekte ve kanunun şu sayıltılara dayalı olarak
ortaya çıktığını ileri sürmektedir: 215
Ailesi olan çocukların korunması gerekmez. Devletin ailesi ile
birlikte yaşayan çocuklar için yapabileceği hiçbir şey yoktur.
Çocuk eğer babası yoksa-anne geleneksel olarak çocuğun
korunmasından baba kadar sorumlu görülmüyor veya kimsesiz
ise devlet tarafından korunabilir. Korunması için de onu bir
kuruma almak ve rüşt yaşına gelinceye kadar orada muhafaza
etmek yeterlidir. Bu koşullarda başka herhangi bir hizmet ya
da programa da zaten ihtiyaç yoktur.
1940’ların sonu, 1950’lilerin başı, Türk toplumunda yaşanılan toplumsal değişmenin
hızlı olduğu dönem olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde çok partili hayata geçiş
ve modernleşme için yapılan çalışmalar olmuştur.216Bu doğrultuda, 5387 sayılı
kanuna eleştiriler artmış ve korunmaya muhtaç çocuklar sorununa kanunun yeterli
çözümü getirmediği hususunda ortak noktalar dile getirilmiştir. Sonuçta, ömrü
yaklaşık 8 yıl süren ilk kanun yerini, 1957 yılında 6972 sayılı Korunmaya Muhtaç
Çocuklar Kanunu’na bırakmıştır.
213
AKYÜZ, 1999, s.493.
ACAR, 2004.
215
ULUĞTEKİN, 2001, s.14.
216
MERTER, s.74.
214
53
Karatay, 5387 Sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ile ilgili olarak,
korunmaya muhtaç çocuklardan 13-18 yaş grubunda bulunanların sorumluluğunun
verileceği, Milli Eğitim Bakanlığı’nın uzmanlık alanı olmadığı için kendisine
verilecek görevle ilgili istekli davranmadığını, bu durumun, kanunun çıkmasından
önce, TBMM Komisyonlarında yapılan görüşmelerde, bakanlığın yetkilileri
tarafından dile getirildiğini bildirmektedir.217
5387 sayılı kanunun birçok maddesinin yeterince açık olmaması,
uygulayıcılar tarafından anlaşılmasında zorluklar yaşanmasına sebep olmuştur.
Ayrıca kanunda, çocukların korunması ile ilgili örgütlenmeye yer verilmemiş
olması, kısa zamanda kaldırılmasını gerekli kılmıştır.218
5387 sayılı kanundan istenilen verimin alınamamasına neden olarak, kanunla
Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetersiz kalması, yerel yönetimlere verilen görevlerin
yerine getirilmesinde idarelerin mali yetersizlikleri nedeniyle görevlerini tam ifa
edememesi belirtilebilir. Ayrıca kanunla birlikte yetki ve görev karmaşası yaşanması
diğer önemli nedendir.219
İlk kanunun yerini alan, 6972 Sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu,
sosyal hizmetlerin mahalli idari birimleri olan koruma birliklerinin kurulmasını
gerekli görmüştür.2206972 sayılı kanunla, TÇEK’in yetkileri daraltılmış ve sosyal
hizmetler konusunda, özelde çocuk koruma sistemi bağlamında, yetki iki merkezi
kamu kurumu arasında pay edilmiştir. Bu yeni yapıya göre 0-12 yaş grubunda
bulunan korunmaya muhtaç çocuklar için Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na,
13-18 yaş grubunda bulunan korunmaya muhtaç çocuklar için ise Milli Eğitim
Bakanlığı’na hizmet sunma görevleri verilmiştir.221
Ancak bu kanun da, bir önceki kanunda olduğu gibi, eleştirilere maruz
kalmıştır. Başarısızlığa yöneltilen eleştirilerden birisi, ne 5387 sayılı kanunun ne de
217
KARATAY, s.245.
KARATAŞ ve Diğerleri, s.18-19.
219
Müslih FER, Korunmaya Muhtac Cocuklar, İstanbul, İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayını, 1970,
s. 28.’den aktaran: Hasan ŞENOCAK, “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi
Süreç Işığında Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları, 56.Kitap,
İstanbul, 2009, s.450.
220
KARATAŞ ve Diğerleri, s.18.
221
ACAR, 2004.
218
54
6972 sayılı kanunun, bütüncül bakış açısını korunmaya muhtaç çocuklar alanına
getiremediği hususunda olmuştur.222İkinci eleştiri, kanunun ilki gibi hayırseverlik
duygusuyla hareket edilerek ortaya çıkarıldığı hususundadır.223 Bir diğer eleştiri ise,
6972 sayılı kanunla korunmaya muhtaç olan çocukların bakım ve gözetimiyle
meslek sahibi edindirilmesi için her türlü olanağı sağlamakla mükellef kılınarak
ortaya çıkarılan, il özel idareleriyle belediyelerden oluşup tüzel kişiliği olan
224
ülkenin her bir yerinde kurulmuş, birbirlerinden kopuk ve farklı anlayışlara sahip
koruma birliklerinin, çocuklara yönelik ihtiyaç duyulan hizmetleri sunmada yetersiz
kalması üzerinedir.225 Mevzuat ve uygulamalardaki aksaklıkları hedef alan
eleştirilere rağmen, Yücel, her geçen gün artan çocuk koruma hizmeti talebi ile
bağlantılı olarak korunmaya muhtaç çocuklar hakkında çıkarılan kanunlarla birlikte
sorunun niceliğinin de daha net görülür hale geldiğini belirtmiştir.226
Korunmaya muhtaç çocuklardan, 0-12 yaş grubuna götürülecek hizmetlerin
sorumluluğunun verildiği Sağlık Bakanlığı, kanun çıktıktan sonra çocuk yuvası
açmak yerine, mevcut Çocuk Esirgeme Kurumu yuvalarına maddi destekte
bulunmayı sorunun çözümünde yöntem olarak benimsemiştir.227
Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfü Kırdar ile bir mülakat yapan
gazeteci-yazar Osman Akol, Cumhuriyet tarihinin belli bir dönemindeki korunmaya
muhtaç çocuklar sorununun çözümüne yönelik alınan tavır hususunda bazı noktalara
ışık tutmaktadır. Bakana, Bakanlığın “sosyal yardım” kısmının ne iş yaptığı
mealinde sorduğu soruya, yoksul hastaların ödemelerine yardımcı olduğu genel
cevabını aldığında, Akol:
…çok ağır bir gidiş, 1923’ten bu yana 36 yıllık hayatında
bakanlığın bir yarısı çalışmış öbür yarısı levazım müdürlüğü
olarak kalakalmış
222
KARATAŞ ve Diğerleri, s.18.
ULUĞTEKİN, 2001, s.15.
224
Aydın ZEVKLİLER, “Türk Hukukunda Korunmaya Muhtaç Çocuklar”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, Yıl 1968, s.223-224 .
225
Sevgi U. SAYITA, Türk Hukukunda Çocuğun Koruyucu Aile (Kişi) Yanına Yerleştirilmesi,
Filiz Kitabevi, İstanbul, 1996, s.30.
226
Mustafa T. YÜCEL, “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları ve Sosyal Hizmetler”, III. Milli
Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını,
Ankara, 1969, s.109.
227
KARATAY, s.247.
223
55
diyerek, bu hususta, zamanın ne denli boşa harcandığını adeta resmetmiştir.228
1950’li yıllardan itibaren, TÇEK’in, çocuk refahı alanında üstlendiği önemli rolleri
elinden kaptırdığı görülmektedir. 229Bu hususta, Acar, TÇEK’in devlet kurumlarıyla
olan ilişkisini dikkat çekici bulmaktadır. Özellikle tek parti döneminde hızla
büyüyen, ülke çocuklarına giderek daha iyi hizmet veren kurum, 1950 sonrasında
istediği desteği sağlamakta güçlük çekmiştir. Ayrıca askeri darbelerden sonra kuruma
el konulması da düşündürücüdür. 1960 sonrasında ülkede yaşanılan askeri vesayet
sistemi kuruma el koymuş, partizanlık ve yolsuzluk iddialarını araştırmış ve sonuç
çıkmayınca kurum tekrar açılmıştır.230
Siyasi-politik atmosferin kurumla ilgili yaklaşımı ve etkilerinin hissedilmiş
olduğunu, Uluğtekin de dile getirmektedir. Uluğtekin, 1950’lere kadar Halk
Partisi’nce desteklenmiş olan kurumun,
daha sonra eleştirilmeye başlandığını,
eleştirilerin “etkili olamama”, “sistemsizlik”, “lükse kaçmak”, “kayırmacılık” ve
“yolsuzluk” gibi temeller üzerine kurulduğunu belirtmektedir.231
II. Dünya Savaşı’nın ardından sosyo-ekonomik koşulların karşısında
fonksiyonelliğini kaybeden TÇEK, Cumhuriyet’in çocuk politikası amacına yönelik
faaliyetlerde bulunmuş ve yerine göre bu hususta yayın organı çıkararak, kamuoyu
oluşturmaya çalışmıştır. Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, 1926 yılının Ekim ayında
yayına girmiş, ilk sayısında “Milli Siyasetlerin En Mühimi Çocuk Siyasetidir”
başlığı ile bir ülkenin geleceğinin teminatının çocuklar olduğunun altını çizmiştir.
Dergi, dönemin hükümet politikalarını yansıtmıştır. Sağlıklı ve iyi yetiştirilmiş
çocuk ile ülkenin istikbali arasındaki bağlantı kurulmaya çalışılmıştır.232
Dergi 1928 yılındaki Harf İnkılabı’ndan sonra 1935 yılına kadar yeni
harflerle yayınına devam etmiştir.233 Başlangıçta, çocukları, anneleri, öğretmenleri
hedef alan derginin, 1931 yılından itibaren, yavaş yavaş sadece yetişkinleri hedef
228
Osman K. AKOL, “Sosyal Hizmetler Konusunda Lütfü Kırdar ile Konuşma”, Cumhuriyet
Gazetesi, 23.10.1959’dan aktaran: ÖZBEK, 2006, s.215-219.
229
KARATAŞ ve Diğerleri, s.17.
230
ACAR, 2004.
231
ULUĞTEKİN, 2001, s.12 .
232
ÇILGIN, s.99-101.
233
Cüneyd OKAY, Eski Harfli Çocuk Dergileri, İstanbul Kitabevi, İstanbul, 1999, s.206’dan
aktaran: Elif KONAR, Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, (t.y), <www.kalem.biz/yazi> Erişim
Tarihi:01.10.2010.
56
almaya başladığı tespitleri yapılmıştır.234Derginin adı daha sonra değişerek “Çocuk”
olmuş ve 1936-1947 yılları arasında 427 sayısı yayınlanmıştır.235Çılgın, dergiyle asıl
amacın:
Cumhuriyet’i yaşatacak, yetenekler yetiştirmek, daha
geniş bir ifadeyle “cumhuriyeti” politik açıdan
anlamlı kılacak bir “vatandaş/yurttaş” tipi yetiştirmek
olduğunu ifade etmiştir.236Benzer hususun üzerinde duran Karatay, Milli Mücadele
sonrası dönemde özellikle 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yıllarda devletin
çocuğun korunmasıyla ilgili politikalarının bulunmadığını belirterek, bu alanda
devlet kontrollü bir sivil toplum hareketiyle ihtiyacın giderilmeye çalışıldığı
tespitlerini yapmaktadır. Ona göre devletin, çocuklarla ilgili politikası, cumhuriyetin
ve devrimlerin devam ettirilmesini sağlayacak nesile olan ihtiyaçla paralel olarak
kalmıştır.237
2.3. 1961 Anayasası’ndan 2000’li Yıllara Sosyal Devlet Anlayışıyla Ortaya
Çıkan Kamu Politikaları
Korunmaya muhtaç çocuklar alanına yönelik politikaların, 1960 sonrası
dönemde evrildiği ve özellikle 1960’lı yılların başlarında etkili sayılabilecek kamu
politikalarının hayata geçirildiği ve planlı kalkınma programlarında alana yönelik
hedefler konulduğu görülmektedir.
1961 Anayasası, her ne kadar ömrü kısa olmuşsa ve bazı kesimlerce
eleştirilse de, sosyal devlet bilincinin oluşturulması gerektiğini benimsemesi
yönüyle, çocuk koruma politikalarının oluşturulması hususunda cesaretlendirici ve
sevk edici olmuştur. Bu hususta, siyasi söylemler üzerine dayalı yorum yapmaktan
ziyade, çalışma açısından önemli olan çocukların korunması sürecine kattığı ivmenin
değerlendirilmesidir. Bu dönemde kurulan sosyal hizmet enstitüsü, ardından sosyal
hizmet uzmanlarını yetiştirecek sosyal çalışma ve sosyal hizmet bölümlerinin
açılması, alanın en önemli sorunlarından olan yetişmiş/kalifiye eleman eksikliğini
gidermeye başlamıştır.
234
ÇILGIN, s.100.
KONAR.
236
ÇILGIN, s.98.
237
KARATAY, s.153.
235
57
1961 Anayasası, Batı’daki çağdaş devletlerin, sosyal refah devleti
yaklaşımından etkilenilmesiyle, sosyal devlet ilkesini bünyesine katmış ve bu ilkeye
uygun adımlar atılmaya başlanmasını ortaya çıkarmıştır. Bu değerlendirmeler
dönemin şartlarına göre yapılmaktadır.
Acar, 1961 Anayasası’nda yer alan sosyal devlet ilkesiyle paralel olarak,
kamu kurumlarının, sosyal sorunların çözümünde daha etkin rol almaya başladığını
belirtmiştir. 1960 sonrasında, TÇEK’in alandaki etkinliğini, kamu kurumları, 1963
yılında 225 sayılı kanunla kurulan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlı, ,
Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü ile ele almıştır.238
Çocuk koruma politikalarına bağlı olarak Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde Türkiye’de ilk çocuk bürosu 1962 yılında İstanbul’da kurulmuş, sırasıyla
1967 yılında Ankara’da, 1995 yılında ise Küçükleri Koruma Şube Müdürlüğü 24
ilde faaliyete geçmiştir. Bu birim daha sonra, 2001 yılında, Çocuk Şube Müdürlüğü
ismini ve yeni amblemini almıştır.239
Korunmaya muhtaç çocuklara kurum bakımı ile verilen korunma hizmetleri,
çocuk koruma sisteminin ana belirleyici yöntemi olarak göze çarpmaktadır. 1960’lı
yılların sonunda korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmet veren kamu kurum ve
kuruluşlarıyla hizmet verilen çocuk sayısı aşağıdaki gibidir:
Tablo 2: 1960’lı Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan
Hizmet Alan Çocuk Sayıları
YAŞ GRUBU
0-6
7-18
0-18
HİZMETİ VEREN
KURUM
SSYB
Milli Eğitim Bakanlığı
TÇEK
TOPLAM
KURULUŞ SAYISI
26
79
8
113
HİZMET ALAN
ÇOCUK SAYISI
2.020
10.104
1.900
14.024
Kaynak: YÜCEL, 1969, s.103.
Aynı dönemde (1960’ların ortalarından sonrası) yaklaşık 180.000 çocuğun
korunmaya muhtaç çocuk konumunda bulunduğu tahmin edilmektedir.240Bu
238
ACAR, 2004.
ÖNTAŞ, s.28-29.
240
KOMİSYON, “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları Ön Raporu”, III. Milli Sosyal
Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara,
1969, s.245.
239
58
durumdan, 1960’lı yıllarda, korunmaya muhtaç duruma gelmiş pek çok çocuğa
ulaşılamadığı da anlaşılabilir.
Uluğtekin, 1960’lı yılların sosyal hukuk devleti olma yolunda önemli
adımların atıldığı yıllar olduğunu belirtmektedir. Anayasada ailenin, çocuğun ve
gencin korunmasına ilişkin hükümlerin yer almasının kalkınma planlarında konuyla
ilgili değerlendirmelere yer verilmesinin önemi üzerine vurgu yapmaktadır.241
Aynı dönem içinde, temelde çocukların korunması üzerine bazı önemli
adımlar atılmıştır. Bu adımların en önemlileri, alana hizmet üretecek profesyonel
personelin yetiştirilmesi hususunda atılmıştır. 1959 yılında Sosyal Hizmetler
Enstitüsü kurulmuş, 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi kurularak alanın
ihtiyaç duyduğu profesyonel meslek elemanlarının, sosyal hizmet uzmanlarının
yetiştirilmesine başlanmıştır. 1967 yılında yine Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı
Sosyal Hizmet bölümü kurularak personel ihtiyacının karşılanmasına yönelik
politikalar uygulanmıştır. 242
Bu yıllarda Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ndan ayrı ve bütüncül bir
Sosyal Hizmet Kurumu kurulması düşüncesi dile getirilmiş, bu düşünce kalkınma
planlarına da yansıtılmıştır. 1963-1967 dönemini kapsayan I.Beş Yıllık Kalkınma
Planı’nda (BYKP), korunmaya muhtaç çocukların bakım ve yetiştirilmesi, çocuk
suçluluğunun önlenmesi, özürlü çocuklar konusuna daha fazla ilgi gösterilmesi,
çocuk emeğinin kötüye kullanılmasının önlenmesi ve böylelikle çocuk refahının
sağlanması amaçları ortaya konulmuştur. Alana hizmet üretecek sosyal hizmet
kurumuna duyulan ihtiyacın altı çizilmiş, ayrıca çocuklara götürülecek nitelikli
sosyal hizmet faaliyetleri için yetişmiş insan gücüne olan ihtiyaç nedeniyle bu
hususta kamu politikaları kabul edilmiştir.243
1968-1972
dönemini
kapsayan
II.Beş
Yıllık
Kalkınma
Planı’nda,
modernleşme ve sanayileşme ile birlikte sosyal hareketliliğin arttığı, yeni bir takım
risklerin ortaya çıktığı ve yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu dile getirilerek,
korunmaya muhtaç çocuklar ve sosyal yardımlara ilişkin olarak hizmet üretebilecek
241
ULUĞTEKİN, 2001, s.15.
KOŞAR, s.2.
243
Emel DANIŞOĞLU, “Kalkınma Planlarında Çocukla İlgili Devlet Politikaları”, 2.Ulusal Çocuk
Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.431.
242
59
ihtisas kurumlarına ihtiyaç duyulduğu kabul edilmiştir. Yapılan tespitlerde çocuk
koruma hizmetlerinde, 6972 sayılı kanuna göre kaç çocuğun korunma altında
olduğuna ilişkin net bilgilerin bulunmadığı dile getirilmiş, alandaki ciddi
koordinasyon eksikliğine dikkat çekilmiştir. Anılan dönemde, çocuk yuvaları veya
yetiştirme yurtlarından hizmet almak için çok sayıda çocuğun sırada beklediği tespit
edilmiş ve hizmetlerin yetersizliği vurgulanmıştır.244
1973-1977 dönemini kapsayan III. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, sosyal
yardımların dağıtılmasında yeni esaslar belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.245
1979-1983 dönemini kapsayan IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yetiştirme
yurdu ve çocuk yuvasına olan ihtiyaca binaen yatırımların tamamlanması ve özel
sektörce bu tür sosyal kurumlar açılmasının özendirilmesi kabul edilmiştir.246
1985-1989 dönemini kapsayan V. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda,
I.BYKP’dan beri sürekli gündeme getirilen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu’nun kurulduğu belirtilmektedir. Korunmaya muhtaç çocuklar alanında
koruyucu aile ve evlatlık verme uygulamalarına ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir.
Yetiştirme yurtları ve yuvaların niceliğinin yanında niteliğinin artırılması kabul
edilmiştir. Ayrıca yetiştirme yurdundan ayrılan çocuklara devlet kadrolarında iş
verilerek sosyal hayata adaptasyonuna yönelik politikalar kabul edilmiştir.247
1990-1994 dönemini kapsayan VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda koruyucu
ve önleyici sosyal hizmet politikalarına öncelik verilmesi kabul edilmiştir.
Korunmaya muhtaç çocuklara verilen hizmetin kurum bakımı yönteminde
yoğunlaştığı, aile ve toplum yapısında meydana gelen değişmeler nedeniyle,
özellikle büyükşehirlerde koruyucu, önleyici ve telafi edici sosyal hizmetlere olan
ihtiyacın artığı, büyükşehirlerde özellikle risk grubu olarak çocukların görülmeye
başlandığı, bu alana hizmet verecek sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara,
pedagoglara, psikolojik danışmanlara olan ihtiyacın arttığı kabul edilmiştir.248
244
DANIŞOĞLU, s.433.
DANIŞOĞLU, s.435.
246
DANIŞOĞLU, s.437.
247
DANIŞOĞLU, s.438.
248
DANIŞOĞLU, s.441.
245
60
Kalkınma planlarında ilk kez VI. BYKP’da çocuk hususunda özel bölüm ayrılmış ve
özel ihtisas komisyonu kurulmuştur.249
1996-2000 dönemini kapsayan VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çocuğun
bakımı ve yetiştirilmesinde ideal ortamın aile yanı olduğu ilkesinden hareketle,
aileyi destekleyici önlemlere, koruyucu aile, evlat edinme uygulamalarına ağırlık
verileceği, kurumsal bakım hususunda iyileştirmeye gidileceği kabul edilmiştir.250
Anlaşılacağı üzere, 1960’lı yılların başlarında ortaya çıkan sosyal devlet
ilkesiyle Anayasa’nın da benimsediği politika ve uygulamalar, 1960’lı yılların
sonuna doğru yerini açmazlığa bırakmıştır. 1970’li yıllarda yaşanılan ekonomik
krizlerin olumsuz etkileri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilmiştir.
Ayrıca köyden kente göç olgusunun giderek artması, sağlıksız alt yapısıyla bu
duruma hazırlıklı olmayan kent yapılarında yeni sosyo-ekonomik ve kültürel yapının
oluşmasına sebep olmuş, korunmaya muhtaç çocukların sayısı da bu doğrultuda
artmıştır. Çarpık kentleşme ve gerçekleşmesi çok uzun zaman alan kentlileşme,
kentlerin çevresini saran gecekondu bölgelerini oluşturarak, bu bölgelerde pek çok
sosyal sorun ortaya çıkarmıştır.251
Bu hususta, Yolcuoğlu’nun, sürecin kendi karmaşık yapısıyla, korunmaya
muhtaç çocuklar sorununu ilişkilendiren çözümlemelerine yer verelim: 252
Ülkemizde, 1960’lı yıllarda kentlerde yaşayanlar toplam
nüfusun %26’sını oluştururken; bu oran 1980’lere
gelindiğinde %45’e ve 2000’li yıllarda %59.25’e yükselmiştir.
İç göç hareketlerinin etkisi ve kırdan kente göç sonucu
kentlerin demografik yapısı değişime uğramaktadır. Bu hızlı
sosyal değişim süreci içinde ailelerde büyük çalkalanmalar
meydana gelmekte, aile yapısı ve işlevlerinde önemli
değişiklikler yaşanmakta ve işsizlik, yoksulluk, kentte
tutunamama sonucu ortaya çıkan korunmaya muhtaç çocuklar
olgusu her geçen gün daha dikkat çeken bir sosyal sorun
olarak gündeme gelmektedir. Büyük umutlarla kente göç eden
aileler, kentlerde, işsizlik, yoksulluk, evsiz kalma gibi pek çok
sorunla yüz yüze gelmekte ve yaşadıkları toplumsal
249
KONTAŞ, s.15.
DANIŞOĞLU, s.443.
251
Talip BÖLÜKBAŞI, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Toplumsal Kökenleri ve Korunmaya
Muhtaç Çocuk Sorununda Risk Faktörleri”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler
Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.101.
252
İsmet YOLCUOĞLU, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorunu ve Sosyal Dışlanmanın
Önlenebilmesinde Erken Müdahalenin Önemi, 01.09.2010 <www.ismetgalip.com/category/cocukkoruma-sistemi/> Erişim Tarihi: 01.10.2010.
250
61
dışlanmışlık nedeniyle, köylerinde çocuklarına bakmaya
çalışmalarına karşın kentsel ortamın koşullarında çocuklarını
ihmal etme davranışlarına yönelebilmektedirler.
Sürecin, kurum hizmetlerinin istismar edilmesini de ortaya çıkardığı ifade
edilmelidir. Ülkemizde, korunmaya muhtaç çocuklar için açılmış olan kurumların
avantajlarından yararlanmak isteyen aileler, çocuklarını yatılı okula verir gibi bu
kuruluşlara yerleştirmiştir. 1967-1971 yılları arasındaki dönemi inceleyen bir
çalışmada, korunmaya muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluşlardan yararlandırılan
toplam çocuklardan %98’inin ailesi tarafından kuruma getirilen çocuklar olduğu
tespit edilmiştir. Bu durumun açıklaması ise gerçekten bu hizmetten yararlanması
gereken çocukların korunma hizmetlerinden yararlanamadığı, ailesinin yanında
korunabilecek çocukların ise sağlıklı korunamadığıdır.253
Kurum bakımı modeli, çocuk koruma sistemi içinde, 1970’li yıllar boyunca,
tıpkı 1960’lı yıllarda olduğu gibi, en çok tercih edilen yöntem olmaya devam
etmiştir. Başlatılmış koruyucu aile uygulamalarında ciddi anlamda bir ilerleme söz
konusu olamamıştır. 1970’li yılların sonunda korunmaya muhtaç çocuklara yönelik
hizmet veren kamu kurum ve kuruluşlarıyla hizmet verilen çocuk sayısı aşağıdaki
gibidir :
Tablo 3: 1970' li Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan
Hizmet Alan Çocuk Sayısı
YAŞ
HİZMETİ VEREN KURUM
GRUBU
0-6
SSYB
7-18
Milli Eğitim Bakanlığı
0-18
TÇEK
TOPLAM
KURULUŞ
SAYISI
17
87
20
124
HİZMET ALAN ÇOCUK
SAYISI
1.877
12.332
587
14.796
Kaynak: Mustafa T. YÜCEL, Suç ve Ceza Anatomisi, Ankara Yarı Açık Cezaevi Matbaası, Ankara, 1973, s.65.
Yücel, 1970 yılında, dönemin korunması gereken çocuklarının bakım ve
gözetimi ile ilgili kurumların çeşitliliğinin sorunun çözümlenmesinde yararlı
olmadığını beyan ederek, bu kurumların tek çatı altında birleştirilmesini, çocuklarla
ilgili plan ve programların tek elden yürütülmesini rasyonel yol olarak işaret
etmiştir.254
253
Esin KONANÇ, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuk İstismarı ve İhmali”, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, Yıl 1987, s.3.
254
YÜCEL, 1973, s.67.
62
Suğur ve Doğru, Türkiye ve dünyada 1980’li yıllarla birlikte uygulanması
iyice hissedilen liberal politikalarla, sosyal refah devleti uygulamalarının önüne
geçildiğini, aileyi destekleyen ve sosyal güvenliğiyle esenliğine önem veren
politikaların uygulamadan kaldırılmasıyla önceliğin “yurttaş” yerine “piyasa”ya
verildiğini, bunun doğal sonucu olarak aile parçalanmaları ve boşanmaların arttığını,
bununla paralel, yoksulluk sebebiyle devletin korumasına terk edilen çocuk sayısının
yükseldiğini savunmaktadır.255
Çocuğa verilen değer ile çocuk hakları perspektifinin benimsenmesi
birbiriyle ilintili olarak görülmektedir. Kağıtçıbaşı’nın, 1970-1980 dönemini
kapsayan Çocuğun Değeri araştırmasında, çocuğa verilen değerin ekonomik
yönünün yüksek olduğu, çocuğun küçükken aileye maddi katkısı olacağı, ebeveyni
yaşlandığında ise ona bakacak olması sebebiyle güvence olarak görülmesinin
toplumun geniş kesimlerinde hakim olan düşünce olduğu tespit edilmiştir.256
1980’lerde temel öncelik ekonomik kökenli politikalara kaydırılmıştır.
Sosyal politikalar geri planda kalmıştır. Tam anlamıyla hangi amaçla kurulduğu
anlaşılmayan kurumlar aracılığıyla, sosyo-politik mesajlar verilmiştir. Dönemin
terör ortamı ve maddi imkânsızlıkları nedeniyle özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nden büyükşehirlere göç eden insanlara kendi başlarının çaresine
bakmaktan başka bir yol bırakılmamış, süreç iyi yönetilememiştir. Bu sağlıksız süreç
şehirlerdeki gecekondu bölgelerinin alanının genişlemesi, kente özgü sorunların
daha da büyümesinden başka bir şey ortaya çıkarmamıştır.
Buralarda yetişen çocukların ilk dertleri de anne-babalarıyla aynı olmuştur:
“ekmek parası” kazanmak. Sosyal alanın dışına kayan, çok büyük bir insan
topluluğunun fark edilememesi imkansızdı. Bu doğrultuda Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu, yoksulluğun ve ortaya çıkardığı yoksulluk merkezli
sosyal sorunların ortadan kaldırılması amacıyla devreye sokulmuştur.
Yine bu dönemde, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak devlet
kurumlarının, “ne kadar çok çocuğu bakımım altına alırsam o kadar güçlü olduğumu
255
Nadir SUĞUR ve Emma S. DOĞRU, “Korunma Altındaki Çocukların Aile ve Devlet Algısı
Üzerine Bir Araştırma”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 65, Sayı 1, Yıl
2010, s.115-117.
256
Çiğdem KAĞITÇIBAŞI, “Türkiye’de Değişen Aile ve Çocuğun Değeri”, Toplumsal Tarihte
Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Edt.:Bekir ONUR, İstanbul, 1994, s.32.
63
ispat edebilirim” tarzlı politik kaygı taşıyan yaklaşımı, sorunun çözümü yerine tekrar
sorun üretilmesine neden olmuştur. Çocukların korunma altına alınmasında
suiistimaller yaşanmış, gerçekte korunma ihtiyacı olmayan çocukların bile korunma
altına alındığı olmuştur.
Bu dönemde siyasi-politik atmosferin iç karartıcı görünümü, ülkenin içinde
bulunduğu çalkantılar, 12 Eylül Askeri Müdahalesi’ne kadar devam etmiştir.
Darbenin ardından, 1981 yılında, 51 Nolu Milli Güvenlik Kurulu Kararı ile Türkiye
Çocuk Esirgeme Kurumu’nun genel merkezi, il merkezleri, ilçelerdeki şubeleri ile
bucak ve köylerdeki kolları feshedilmiştir.257
1983 yılında kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanunu ile yeni bir dönem başlamıştır. Yeni dönem, yeni yönetim
anlayışını maalesef getirememiş, çocukların bakım ve gözetiminin kurumlarda
yerine getirilmesinin çocuk koruma politikalarındaki belirleyiciliği devam etmiştir.
Uluğtekin, 2828 sayılı kanuna eleştirisini, ailenin bütünlüğünün korunması
ve öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için, ailenin
güçlendirilmesi hususları, kanuna sonradan eklense de, aile ve çocuğu birlikte ele
alan bir örgütlenme anlayışı geliştirememiş olduğu üzerine kurmuştur.258
Gelişmiş toplumların, çocuk koruma sistemi içinde aktif olarak kullandığı
kamu politikalarından olan koruyucu aile uygulamaları, ülkemizde, çok geç
uygulanma şansı bulmuştur. Bu kapsamda, 1961 yılında, UNICEF ile Sağlık ve
Sosyal
Yardım
Bakanlığı’nın
işbirliğiyle
başlatılan
ilk
koruyucu
aile
uygulamalarından, 1983 yılına kadar yaklaşık 990 çocuk yararlandırılabilmiştir.259
1980’li yıllar korunmaya muhtaç çocuklar hususunda, 1990’lı yıllara
olumsuz alt yapı devretmiştir. Bunun nedeni ise, çocukları koruma anlayışındaki,
koruyucu ve önleyici politikaların geliştirilmesine yönelik gayenin sadece sözlerde
kalmasıdır. DPT tarafından 1989 yılında yayınlanan, “Türkiye’de Çocuğun
257
SHÇEK, Tarihçe, <www.shcek.gov.tr> Erişim Tarihi:29.10.2010.
ULUĞTEKİN, 2001, s.17.
259
DPT, Sosyal Güvenlik Sektör Raporu, Ankara, 1982, s.168’den aktaran: Latife BIYIKLI,
“Koruyucu Aile Bakımı”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 16, Sayı 1,
Yıl 1983, s.12.
258
64
Durumu” isimli raporda, ülkemizde yaklaşık 500.000 KMÇ olduğunun tahmin
edilmesi bu tespitlerin göstergesidir.260
SHÇEK tarafından, korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanında, kurum
bakımı yönteminin dışında politika olarak geliştirilen, yoksulluk çeken ve bu sebeple
korunmaya muhtaç çocuk konumuna gelen veya bu riskle karşı karşıya bulunan
çocuklara yönelik olarak, ayni nakdi yardım (ANY) uygulamaları, 1980’li yıllarda
geliştirilmeye başlanmıştır. SHÇEK Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği’nin kabul
edildiği 1987 yılından 1999 yılına kadar geçen zaman içinde, 32.267’si çocuk olmak
üzere, 47.923 kişiye ayni nakdi yardım yapılmıştır.261Bunlardan 11.129’u korunma
kararlı olup, yurt veya yuva gibi kuruluşta bakılan, 8.632’si korunma kararlı olup
sırada bekleyen çocuktur. 11.406 çocuk için kurum bakımı istenmiş ancak ANY ile
yetinilmiştir. Bu sayı mevcut kurum bakımında bakılan KMÇ sayısından çok daha
fazladır.
Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik uygulanan ve çocuğun aile yanında
bakımını hedef alan bir diğer uygulama, korunma ihtiyacı içinde bulunan çocukların
evlat edinilmesidir. 2000 yılında, 3.000 ailenin evlatlık için sırada beklediği
kayıtlara geçmiştir. Ailelerin yeni doğmuş bebek istemesi, daha büyük yaşlardaki
çocukları evlatlık olarak kabullenememesi toplumuza ait sosyo-kültürel bir
özelliktir. Yine, aile yanında bakım merkezli koruyucu aile uygulamalarında da bu
nedenden ötürü istenilen sonuç elde edilememektedir.
Aralık 1999’da SHÇEK
koruması altında olan yaklaşık 20.000 çocuktan, sadece 421’inin koruyucu aile
yanında kaldığı tespit edilmiştir.262Ayrıca, 1961 yılından 2000 yılına kadar 2.388
çocuk koruyucu aile hizmetinden, 5.686 çocuk ise evlatlık hizmetinden
yararlandırılmıştır.263
Çocukları koruma sistemlerinin en önemli öğelerinden olan çocuk adalet
sistemine yönelik olarak, Türkiye’de, ilk ciddi çalışmalar 1940’lı yıllarda
başlamıştır. 1945’te ilk tasarı hazırlanmış, 1965’te yeni bir tasarı daha hazırlanmış
260
DPT, Türkiye’de Çocuğun Durumu, Ankara 1989’dan aktaran: EĞİTİM-SEN, (t.y)
<www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/3148.pdf> Erişim Tarihi:02.10.2010.
261
DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı. Sosyal Yardımlar ve Hizmetler Özel İhtisas Komisyon
Raporu, Ankara, 2001, s.18.
262
DPT, s.50.
263
ÖZBEK, 2006, s.214.
65
ve Çocuk Mahkemeleri Kuruluş Görev ve Yargılamaları Hakkında Kanun ancak
1979’da çıkarılabilmiş, uygulanmasına ise 1982’de başlanabilmiştir.264Bu kanun,
2005 yılında kabul edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun kabul edilmesiyle
yürürlükten kaldırılmıştır.
1982 Anayasası, 1961 Anayasası gibi, sosyal devlet ilkesini benimsemiş ve
devletin yükümlülüklerini yerine getirirken, sosyal devlet ilkesine göre hareket
etmesinin altını çizmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu
tarafından
1989
yılında
benimsenmiş,
1990
yılında
uygulamaya
konulmuştur. 142 ülkenin imzaladığı sözleşmeyi Türkiye, 1990 yılında kabul etmiş
ve 1995 yılında çıkarılan 4058 sayılı kanun ile ulusal mevzuatının bir parçası haline
getirmiştir.265
264
YÖRÜKOĞLU, s.216-217.
WIKIPEDIA, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Maddesi, <www.wikipedia.com/tr>
Tarihi: 30.12.2009.
265
66
Erişim
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE ÇOCUK KORUMA
POLİTİKALARININ YASAL ZEMİNİ
Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarının en belirgin
uygulayıcısı görünümünde olan kurum, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü’dür.
Ayrıca, Çocuk Koruma Kanunu; Milli Eğitim
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Yerel
Yönetimlere çocuğun korunmasıyla ilgili tedbir kararlarının yerine getirilmesinde
görevler vermiştir. Çalışmanın ağırlıklı konusu olan SHÇEK,
çocuk koruma
faaliyetlerini, 1982 Anayasası, kurum kanunu olan 2828 sayılı kanun ve 5395 Sayılı
Çocuk Koruma Kanunu’na göre yerine getirmektedir. Elbette, çocuk koruma
sisteminin asli unsurlarını belirlemese de, oluşmasına yardımcı olan, yukarıda ifade
edilen
yasal
mevzuatın
dışında
Bunlar,
sistemin
bulunmaktadır.
kanunlar,
sağlıklı
yönetmelikler
işlemesinde
ve
tüzükler
yardımcı
de
hükümleri
oluşturmaktadır.
Ulusal hukukumuzun oluşumunda uluslararası bildirge ve sözleşmelerin
etkisi de bulunmaktadır. Uluslararası hukukta bildirgeler, devletler tarafından kabul
edilse dahi yaptırım zorunluluğu olmayan genel ilkelerin ilanıdır. Ama uluslararası
sözleşmeler onay veren devletlerin iç hukuku haline gelmektedir, yasalaşır ve
bağlayıcıdır.266 Bu doğrultuda Çocuk Hakları Sözleşmesi, ülkemiz tarafından kabul
edilmiş, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Mevzuatımızda, her ne kadar
istenilen hız ve arzu içinde olmasa da, bu bakış açısıyla orantılı değişikliklere
gidildiği görülmektedir.
Çalışmanın bu kısmında, 1982 Anayasası’nın çocukların korunmasına
yönelik hükümleri ve çocuk koruma sisteminin oluşmasında yardımcı hükümler
rolünü üstlenmiş diğer yasal mevzuattan kısaca bahsedilmeye çalışılacaktır. Çocuk
koruma sisteminin işlemesinde en önemli yasal düzenlemeleri içeren SHÇEK
Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’na çalışmanın bir sonraki bölümünde, Sosyal
266
AKYÜZ, 1999, s.494.
67
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çocukların korunmasına yönelik
sunduğu hizmetler ele alınırken yer verilecektir.
3.1. 1982 Anayasası’nda Çocuğun Korunması
1982 yılında kabul edilen anayasamızda çocuk koruma sisteminin hangi
temel anlayışla oluşturulacağı genel olarak hükümlere bağlanmıştır. Bu çerçevede,
anayasanın çocuk koruma sistemiyle ilgili olan hükümlerine yer verilmeye
çalışılacaktır. Şüphesiz bu hususta akla ilk gelen 2.maddesinde yer alan:“Türkiye
Cumhuriyeti; Laik, Soysal, Hukuk Devletidir”267 ibaresidir. Sosyal devlet; haklarla
donatılmış vatandaşlarının eşit vatandaşlar olarak, bedensel, duygusal, sosyal ve
zihinsel gelişimi ve anayasa ile korunan haklarını kullanabilmeleri için gerekli yasal,
siyasal ve toplumsal ortamı sağlayan tüm vatandaşların cinsiyet, din, etnik köken
gözetmeksizin maddi refaha ve yaşam standardına erişmesi için aktif bir biçimde
toplumsal eşitsizliklerle mücadele eden, böylece vatandaşlarını, tüm yeteneklerini
geliştirebilmeleri için gerekli sağlık, eğitim ve yaşamsal haklarla donatarak
güçlendiren devlettir.268
Sosyal devletin tanımlanmasında üzerinde durulması gereken hassas nokta;
“güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği sağlama”
görevinin
sosyal devlet anlayışında bulunmasıdır. Zira devletten, eşitsiz ve farklı koşullarda
yaşayan vatandaşlarını bir arada yaşatma koşullarını düzenlemesi beklenmektedir.269
Çözümlenmiş haliyle, toplumu bir arada ve uzlaşı içerisinde tutma veya toplumun
üyeleri için “ortak iyi”270 yi oluşturma, o ortamı yaratma, sosyal devletin temel
ilkesidir. Bu paralelde, esenlikleri ve yüksek yararları doğrultusunda devlete,
çocukları, özel koruma şemsiyesinin altında müdahaleci olmadan eşit şekilde
algılama görevi verilmiştir.
Anayasamız 10.maddesinde: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir” demiştir. Bu maddesine, 2010 yılında yapılan halk oylaması neticesinde
getirilen değişiklikle: “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul
267
1982 Anayasası, Madde 2.
Engin YILMAZ, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.30.
269
KARATAY, s.14.
270
AKTAY, s.29.
268
68
ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz”271 ibaresi eklenmiş ve çocuklar için alınacak tedbirlerde pozitif ayrımcılık
benimsenmiştir. Yapılan bu değişiklikle, çocuk politikalarında birlik ve bütünlük
oluşturulacağı umut edilmektedir.
Anayasamızın, çocuk koruma sistemiyle ilgili olan diğer bir maddesi, 2010
yılında yapılan halk oylaması neticesinde getirilen değişiklikle, yeni şeklini alan ve
başlığı “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” olan 41.maddesidir. Anayasamız,
aileyi, Türk toplumunun temeli olarak görmektedir. Devlet, ailenin huzur ve refahı
ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri almak ve teşkilâtı
kurmakla görevlendirilmiştir. Bu maddeye, 2010 yılında yapılan değişiklikle, “Her
çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça,
ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir”
hükmü ve “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri
alır”272 ibaresi eklenmiştir. Son yapılan anayasa değişikliğiyle çocuk hakları bakış
açısının anayasanın ruhuna yerleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bir diğer
ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti, artık çocuk merkezli perspektifle kamu politikalarını
geliştirmeyi taahhüt etmektedir.
1982 Anayasası’nın 42.maddesinde, kimsenin, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamayacağı, ilköğretimin, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunlu
ve devlet okullarında parasız olduğu belirtilmektedir. Ayrıca devletin, imkânlardan
yoksun başarılı öğrencilere, öğrenimlerini sürdürebilmeleri için burs ve başka
yollarla gerekli yardımı yapmak ve durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları
topluma yararlı kılacak tedbirleri almakla görevli olduğu eklenmiştir.273Çocukların,
özel veya normal eğitim ve öğrenim hakkının bulunduğu ve bu hakkın
karşılanmasında devletin birinci dereceden sorumlu olduğu vurgulanmakta ve
çocukların korunması sürecinde eğitimin ne denli önemli olduğunun altı
çizilmektedir.
1982 Anayasası’nın, 50.maddesinde, kimsenin, yaşına, cinsiyetine ve gücüne
uymayan işlerde çalıştırılamayacağı, özellikle çocuklar ve kadınlar ile bedeni ve ruhi
271
1982 Anayasası, Madde 10.
1982 Anayasası, Madde 41.
273
1982 Anayasası, Madde 42.
272
69
yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından korunması gerektiği üzerinde
durulmuştur.274 Böylece çalışmak zorunda olan çocukların haklarını gözetme
direktifleri verilmektedir. Bu kısımda, sokakta çalıştırılan, çıraklık eğitim yaşı
gelmemiş çocukların çalıştırılması kastedilmemektedir.
Anayasamız, “Gençliğin Korunması” başlığı altında geçse de 58.maddesinde,
devleti, gençleri kötü alışkanlıklardan korumak üzere gerekli tedbirleri almakla
görevli kılmıştır.275Sağlıklı genç kuşakların yetiştirilmesi için, uyuşturucu ve
alkolden gençliğin korunması ve özellikle sporun olumlu gücünden yararlanılması
üzerinde durulmaktadır.276
Çocuk koruma sistemi içinde, koruma uygulamalarından yararlandırılması
gereken
çocukların
devletçe
topluma
kazandırılması
hususunda
61.maddedeki:“…Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını
sağlayıcı
tedbirleri
alır…Devlet,
korunmaya
muhtaç
çocukların
topluma
kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri
kurar veya kurdurur.” hükmü, devletin bu doğrultuda gerekli kurumsallaşmayı
yapması, plan ve politikalar oluşturması ve uygulaması görevlerini işaret etmektedir.
Özelde korunmaya muhtaç çocuklar, genelde her çocuğun korunması
hususuna değinen 1982 Anayasası’na yönelik ciddi eleştiriler yapılmaktadır. Ancak,
2000’li yıllardan sonra yapılan değişikliklerin AB’ye giriş sürecinde, Türkiye’den
beklenilen adımlar olduğu göz önünde bulundurulması gerekir.
3.2. Çocuk Koruma Sisteminin Oluşumuna Katkı Sağlayan Yasal Mevzuat ve
Diğer Hükümler277
Engelli bireylerine gerekli özeni göstermesi, her modern devletten
beklenmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’de, “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz
Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun” ile 18 yaşın
274
1982 Anayasası, Madde 50.
1982 Anayasası, Madde 58.
276
1982 Anayasası, Madde 59.
277
Çalışmanın bu kısmı oluşturulurken; UNICEF, B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: İlgili
Sözleşmeler, Yasalar, Tüzükler ve Yönetmelikler, 2.Basım, Ankara, 2005” isimli kitaptan
esinlenilmiştir.
275
70
altında engelli çocuğu bulunanlara bakım ilişkisini yerine getirmek kaydıyla maaş
bağlanması söz konusudur.278
Aile, toplumların en küçük yapı birimi olarak tanımlanmaktadır. Ailenin
içinde bulunduğu her sosyo-ekonomik koşulun, topluma bir şekilde yansıması
olmaktadır. Bu doğrultuda, aile içi şiddetle mücadele hususunda, ülkemizde de
mücadeleler verilmektedir. “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” ile aile içi şiddetin
önüne geçilmesi, aile üyelerinin ve çocukların bu süreçten olumsuz etkilenmesinin
önlenmesi amaçlanmaktadır.279
Batı’da, yerel yönetimler, sosyal sorunlarla mücadelede, geçmişten
günümüze önemli görevler üstlenmiştir. Ancak ülkemizde yerel yönetimlerin,
özellikle belediyelerin, sosyal sorunla mücadelede yeterli kaynak ve isteği ortaya
koymadığı ifade edilebilir (Bu hususta Büyükşehir Belediyeleri hariç tutulmuştur).
Son dönemlerde açılan kadın konukevleri ile belediyelerin de sosyal hayatın içinde
önemli görevler yerine getirebileceği anlaşılmıştır. Bu doğrultuda, korunmaya
muhtaç çocuklar sorununa da yaklaşımları merakla beklenmekte, konuyla ilgili
çevrelerce takip edilmektedir. Nitekim “Belediye Kanunu”, yoksul ve muhtaçlara
yardım edilmesi, özürlülere yönelik merkezler ve nüfusuyla orantılı olarak kadın ve
çocuk koruma evleri açılmasını belediyenin görevleri arasında göstermektedir.280
Benzer görevler “Büyükşehir Belediyesi Kanunu”nda, hem büyükşehir belediyeleri
için, hem de kademe ve ilçe belediyeleri için ifade edilmiştir.281
“Basın Kanunu”, çocuğun kişilik hakkının korunmasıyla bağlantılı olarak, 18
yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da
tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanların para cezası ile cezalandırılacağını
belirtmektedir.282
278
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun, Kanun Numarası 2022, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.07.1976, Sayı
15642, Ek Madde 1.
279
Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 4320, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
17.01.1998, Sayı 23233, Madde 1.
280
Belediye Kanunu, Kanun Numarası 5393, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.07.2005, Sayı
25874, Madde 14.
281
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kanun Numarası 5216, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
23.07.2004, Sayı 25531, Madde 7.
282
Basın Kanunu, Kanun Numarası 5187, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.06.2004, Sayı
25504.
71
“Ceza Muhakemesi Kanunu”nda, çocuğun tanıklıktan çekinmesi hususunda
yasal temsilcisinin karar vermeye yetkili olduğu, ancak çocuğun görüşünün de
alınması gerektiği (madde:76), mağdur çocukların ifadelerinin alınması sırasında
görüntü ve ses kaydı alınmasının zorunlu olduğu (madde:52), mağdur çocukların bir
kez dinlenebileceği ve çocuğun ifadesi alınırken, en az düzeyde etkilenmesi için
çocuk psiko-sosyolojisinden anlayan bilirkişilerin bulunması gerektiği (madde:236)
hükümleri yer almaktadır. Ayrıca çocuklara karşı işlenen suçlarda suçüstü
yapıldığında şüphelinin yakalanması zorunluluğu (madde:90), çocukların cinsel
istismarında
kuvvetli
şüphe
varsa
şüphelinin
tutuklanması
(madde:100)
emredilmektedir.283
“Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu”nda, anneleri
hükümlü olan 0–6 yaş grubunda olan çocukların annelerinin yanında kalabileceği, 3
yaşını
doldurmuş
çocukların
hakim
kararıyla
yuvalara
yerleştirilebileceği
(madde:65) belirtilmektedir. Kanunun 11.maddesinde çocuk kapalı ceza infaz
kurumlarının ne olduğu tanımlanmakta ve 12–18 yaş grubunda olan çocukların
cinsiyet ve fiziki gelişimleri göz önüne alınarak ayrı ayrı bölümlerde tutulmaları ve
bu kurumlarda eğitim ve öğretim verilmesi ilkesine tam olarak uyulması hükme
bağlanmıştır. Kanun, çocuk eğitimevlerini, hükümlü çocukların, eğitildiği, meslek
sahibi yapıldığı ve toplumla bütünleşmesinin sağlandığı, dış güvenliği olmayıp, iç
güvenliği olan tesisler olarak ifade etmektedir. Bu kurumlarda içerde veya dışarıda
eğitimlerine devam eden çocuklardan 18 yaşını dolduranların eğitimlerine devam
edebilmeleri açısından 21 yaşına kadar bu kurumlarda kalmasına izin verileceği de
ayrıca hükme bağlanmıştır (madde:15).284
Çocuğun düşünce hakkına saygı, düşünceyi teşvik etmek açısından son
derece önemlidir. “Dernekler Kanunu”nda, 15 yaşından büyük, ayırt etme yeteneği
gelişmiş çocukların, sosyo-kültürel amaçlarla çocuk derneği kurabileceği veya
kurulmuş çocuk derneklerine üye olabileceği, 12 yaşından büyüklerin ise yasal
283
Ceza Muhakemesi Kanunu, Kanun Numarası 5271, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
17.12.2004, Sayı 25673.
284
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5275, Yayınlandığı
Resmi Gazete Tarihi 29.12.2004, Sayı 25685.
72
temsilcisinin izni ile üye olabileceği ancak yürütme ve denetim kurullarında üye
olamayacağı, belirtilmektedir.285
Din ve vicdan özgürlüğü doğrultusunda, “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun” ile ilköğretimini bitirmiş, dini bilgiler almak isteyen
çocuklar için Kuran kursu açılabileceği ve yaz tatilinde Milli Eğitim Bakanlığının
gözetiminde, yasal temsilcisinin izniyle çocukların Diyanetin açtığı yaz Kuran
Kurslarına gidebileceği belirtilmektedir.286 Böylece, devletin sorumluluğu altında
verilecek kurslarla, çocukların din istismarına maruz kalmalarının önüne geçilmek
istenmiştir.
Çocuk ve Gençlerin boş zamanlarını kendi gelişimlerine katkı sağlayacak
aktivitelerle geçirmesi, kötü alışkanlıklar edinmemesi, her toplumda mevcut olan
amaçlardandır. “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun” ile teşkilatın görevleri arasında, gençliğin boş zamanlarını
değerlendirmesi ve kötü alışkanlıklar edinmemesi için gerekli tedbirleri almak da
belirtilmiştir.287
Boşanmış anne-babaların çocuklarıyla şahsi münasebet kurabilme hakkı en
doğal insan haklarındandır. Ancak kimi zaman, anne-babalar çocuklarının bu
hakkını karşı tarafı zor durumda bırakmak amacıyla kendi çıkarlarına göre
kullanabilmektedir. Bu hususla bağlantılı olarak, “İcra ve İflas Kanunu”nda,
boşanmış anne ve babaların çocuklarıyla şahsi münasebet hakları düzenlenmiş,
tarafların çocuk teslimi hususunda dikkat etmeleri gereken hususlar, çocuğun
menfaatlerine binaen tanzim edilmiştir.288
Korunmaya muhtaç durumda olan çocuklara kurum bakımı hizmeti veren
kuruluşların, yerel yönetim birimlerince desteklenmeleri gereken noktalar ortaya
çıkabilmektedir. “İl Özel İdaresi Kanunu”nda, idarenin görev ve sorumlulukları
285
Dernekler Kanunu, Kanun Numarası 5253, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.11.2004, Sayı
25649, Madde 3.
286
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 633,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 02.07.1965, Sayı 12038, Ek madde 3.
287
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası
3289, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.05.1986, Sayı 19120, Madde 2.
288
İcra ve İflas Kanunu, Kanun Numarası 2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1932,
Sayı 2128.
73
arasında, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarına katkı sağlanması ve sosyal hizmet
faaliyetleri de bulunmaktadır.289
Çocuk koruma sistemi içinde, süreklilik arz eden, çocuğun kendi geleceğini
tayin edebilme hakkıyla bağlantılı olarak eğitim hakkının önemi son derece
büyüktür. Bu doğrultuda, çocukların her türlü dış etken ve tehditten korunması,
çocuk hakları perspektifini oluşturmaktadır. “İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin
Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun” ve “Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul
Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu
Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı
Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun” ile öğretmenlerin
öğrencilere kötü muamelede bulunmaları halinde uygulanacak disiplin hükümleri
dile getirilmekte, çocuğun dışlanması veya şiddete maruz kalması durumunda
sorumlulara ne tür yaptırımlar uygulanacağı belirtilmektedir.290-291
“İlköğretim ve Eğitim Kanunu” ile engelli çocukların eğitiminin sağlanması
hususunda gerekli görev dağılımı yapılmıştır (madde:12). Ayrıca ilköğretime devam
etmeyen çocukların hiçbir işyerinde çalıştırılamayacağı belirtilmiştir (madde:59).
Yoğun turizm bölgeleri dışında, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik
oyun merkezleri gibi umuma açık yerler ile açık alkollü içki satılan yerlerin okullara
belli bir mesafeden daha yakında bulunamayacağı (madde:61) hükme bağlanarak
çocukların
korunması
ve
kendilerine
toplum
içerisinde
olumlu
bir
yer
edinebilmesinde eğitimin önemi vurgulanmıştır.292
“İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu” ile çocukların istifade ettiği her
türlü eğitim ve öğretim kurumları ile spor tesislerinde alkollü içki satışı
289
İl Özel İdaresi Kanunu, Kanun Numarası 5302, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 04.03.2005,
Sayı 25745, Madde 6.
290
İlk Ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 1702,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.06.1930, Sayı 1532.
291
Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve
Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve İçtimai Yardım Sandığı İle
Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun, Kanun Numarası 4327, Yayınlandığı
Resmi Gazete Tarihi 19.01.1943, Sayı 5308.
292
İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Kanun Numarası:222, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
12.01.1961, Sayı 10705.
74
yasaklanmıştır. Aynı kanunda 18 yaşın altında bulunan herkese alkollü içki satışının
yasak olduğu belirtilmektedir.293
Çalışmak
zorunda
olan
çocukların
çalışma
koşulları
kanunlar
ve
yönetmelikler ile belirlenmiştir. Burada önemli bir husus, çalışmak zorunda olan
çocuk kavramıyla, kanunen yasal olan işyerlerinde, kanunen yasal çerçevede çalışan
çocuklar ifade edilmek istenmiştir. Sokakta çalıştırılan, yasal olmayan yerlerde,
yasal olmayan koşullarda çalıştırılan çocuklar kastedilmemiştir. Bu durum “İş
Kanunu” ile düzenlenmiştir. İş Kanunu’nda, hamile ve emzikli kadınların durumları
özel olarak düzenlenmiştir (madde:74). Kanunda, 18 yaşından küçüklerin yıllık
izinlerinin 20 günden az olamayacağı belirlenmiştir. 15 yaşından küçüklerin
çalıştırılması yasaklanmış, çocuklar için özel iş güvenliği hususları vurgulanmış,
çalışma saatleri belirlenmiştir (madde:71). İş Kanunu’na göre, 18 yaşından
küçüklerin maden işleri gibi yeraltında ve su altında çalıştırılamayacağı hükme
bağlanmış (madde:72), 16 yaşından küçüklerin ağır ve tehlikeli işlerde
çalıştırılamayacağı belirtilmiştir (madde:85).294
Toplumsal hayatta yapılması suç olmayan ancak hoş görülmeyen eylemlere
yönelik yaptırımları belirleyen “Kabahatler Kanunu”na göre, 15 yaşını doldurmamış
çocuklar hakkında idari para cezası verilemez.295
“Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” ile çocukların sosyal,
kültürel ve ahlaki gelişimlerine zarar verecek içeriği olan yayınların 18 yaşından
küçük çocuklara ulaştırılmaması hususunda alınacak tedbirler sıralanmaktadır.296
“Mesleki Eğitim Kanunu” bir çocuğun çırak olabilmesi için 14 yaşını
tamamlamış olmasını ve en az ilköğretim mezunu olmasını şart koşmaktadır. Ağır ve
tehlikeli işlerle ilgili çıraklık ayrıca bir değerlendirmeye göre yapılmaktadır.297
293
İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, Kanun Numarası 5130, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 12.06.1942, Sayı 5130.
294
İş Kanunu, Kanun Numarası 4857, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.06.2003, Sayı 25134.
295
Kabahatler Kanunu, Kanun Numarası 5326, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 31.03.2005, Sayı
25572, Madde 11.
296
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası 1117, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 07.07.1927, Sayı 627.
297
Mesleki Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 3308, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1986,
Sayı 19139.
75
“Milli Eğitim Temel Kanunu”, çocukların demokrasi kültürü içinde
(madde:11), laik sistemin gerekleriyle paralel (madde:12) yetiştirilmesi gereğinin
altını çizmektedir. Kanun, özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların, eğitimleri için
gerekli tedbirlerin alınması hususunda hükümler içermektedir.298
“Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu” ile, 15 yaşından küçüklerin savaş
durumlarında vatan savunmasında sorumluluklarının bulunmadığı ifade edilmiştir.299
“Nüfus Hizmetleri Kanunu”, yaşının küçüklüğü nedeniyle kendisini ifade
edemeyenlerin nüfus kayıtlarının, yetkililerce yapılacak resmi çalışmanın ardından,
o yerin nüfus müdürlüğünce kayıt altına alınması hükmünü içermektedir. Ayrıca
evlat edinilen çocukların resmi işlemlerinin tamamlanması hususunda usul
belirtmektedir.300
“Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun” ile devlet, özürlü çocuklarların eğitiminden, bakım
hizmetlerinden, mesleki rehabilitasyonundan, erken tanı ve koruyucu hizmetlerinden
sorumlu tutulmuştur.301Son dönemde bu doğrultuda geliştirilen politikalarla, içinde
engelli çocukların da bulunduğu yaklaşık 120 bin vatandaş için bakım hizmeti ücreti
ödenmektedir.
“Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”, polise, korunmaya muhtaç çocuklara
yardımcı olmayı (madde:1), kanuni istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki
ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde 18 yaşından
küçüklerin çalıştırılmasına engel olmayı; bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili
yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri
olsa bile 18 yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini engellemeyi (madde:12) görev
olarak göstermektedir. Ayrıca, çocuklar, kız ve kadınlar ile genç erkeklere sözle
veya herhangi bir şekilde sarkıntılık edenleri, kötü alışkanlıklara ve her türlü
298
Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun Numarası 1739, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
24.06.1973, Sayı 14574.
299
Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu, Kanun Numarası 3634, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
16.06.1939, Sayı 4234.
300
Nüfus Hizmetleri Kanunu, Kanun Numarası: 5490, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
29.04.2006, Sayı 26153, Madde 19.
301
Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun, Kanun Numarası 5378, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.2005, Sayı 25868.
76
ahlaksızlığa yönelten ve teşvik edenleri, herhangi bir müracaat veya şikayet olmasa
bile engellemede polisin görevli olduğu belirtilmiştir (madde:11).302
Bir suçun mağduru veya şüphelisi çocuklar ve korunmaya muhtaç duruma
gelmiş çocuklar ile gerekli çalışmaların yapılabilmesi amacıyla emniyet teşkilatında
çocuk şubeleri kurulmuştur. Hangi durumda olursa olsun amaç çocuğun yüksek
yararı
olarak
belirlenmiştir.
“Emniyet
Genel
Müdürlüğü
Çocuk
Şube
Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği” ile oluşturulan
çocuk polisine, korunmaya muhtaç olduğundan şüphe edilen, ihmal ve istismara
maruz kaldığı ihbar edilen, evden veya bulunduğu kuruluştan kaçan, suça maruz
kalan, suç işleme eğiliminde olan, sokakta yaşayan, sokakta çalıştırılan, oturduğu
yeri haber vermekten aciz, kendini ifade edemeyen, kimliği tespit edilemeyen,
buluntu, mülteci ve refakatsiz çocukların korunması ile ilgili görevler verilmiştir.303
“Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği”nde, jandarma,
korunmaya muhtaç çocuklar ile yardım gereken küçüklere yardım etmek, ailelerine
durumlarını bildirmek, ailesi olmayanların durumunu devlet kurumlarına bildirmekle
görevli kılınmıştır.304
Medyanın toplumsal yapı üzerindeki etkileri göz önünde bulundurularak,
çocukların olumsuz etkileneceği yayınlardan uzak durulması yaklaşımı kanunlara
yansıtılmıştır. Bu hususta, başarılı olunup olunmadığı ayrı bir değerlendirme
konusudur. “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun” ile
TV’lerin yayın ilkelerinde; yayınların müstehcen olmaması, kadınlara, güçsüzlere,
özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi, gençlerin
ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların,
bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması (madde:4) hususlarına
özen gösterilmesinin altı çizilmiştir. Kanunda, yayınlarda genel ahlakın gereklerini,
milli gelenekleri ve manevi değerleri gözetmede (madde:5), çocuklara yönelik veya
içinde çocukların kullanıldığı reklamlarda, onların yararlarına zarar verecek
302
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Kanun Numarası 2559, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
14.07.1934, Sayı 2751.
303
Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma
Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.04.2001, Sayı 24372.
304
Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
17.12.1983, Sayı 18254.
77
unsurların
bulunmamasına
(madde:19)
azami
dikkat
edilmesini
usule
305
bağlanmıştır.
“Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik”te
küçüklere karşı her türlü ayrımcılığın, fiziksel ve psikolojik şiddetin teşvik
edilmemesi,
çocukların fiziksel, duygusal veya cinsel istismarı, ya da çocuk
emeğinin sömürüsünün özendirilmemesi, çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki
gelişimini zedeleyecek türden programlardan, korunmasına dikkat edilmesinin altı
çizilmektedir.306
“Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu” ile özürlü çocuk doğumlarının önlenmesi
için, gebelik öncesi ve gebelik döneminde tıbbi ve eğitsel çalışmalar yapılması, yeni
doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek
risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınması hükme bağlanmıştır.307
Son dönemde üzerinde sıkça tartışılan, taş atan çocuklar kanunu olarak da
bilenen “Terörle Mücadele Kanunu”nda, Temmuz 2010 döneminde TBMM
tarafından düzenlemeye gidilmiş308 ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
hususu
“15
yaşını
tamamlamamışlar”
ibaresi
yerine
“çocuklar
hakkında
309
uygulanmaz” şeklinde değiştirilmiştir.
“Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun” ile bir Türk vatandaşı tarafından evlat
edinilen ergin olmayan kişinin, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel
teşkil edecek bir hali bulunmamak şartıyla, karar tarihinden itibaren Türk
vatandaşlığını kazanabileceği hükme bağlanmıştır.310
“Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun”
ile 18 yaşından küçüklere tütün ve ürünlerinin satışı; ürünlerin üretiminde, şatışında,
305
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Kanun Numarası 3984,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 20.04.1994, Sayı 21911.
306
Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 17.04.2003, Sayı 25082.
307
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Kanun Numarası 3359, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
15.05.1987, Sayı 19461, Madde 3.
308
VATAN,
“Taş
Atan
Çocuklar
Yasası
Kabul
Edildi”,
24.07.2010,
<http://www.gazetevatan.com/haber/gulden-kritik-yasaya-onay/319014/1/Gundem>
Erişim
Tarihi:20.10.2010.
309
Terörle Mücadele Kanunu, Kanun Numarası 3713, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
12.04.1991, Sayı 20843.
310
Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5901, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
12.06.2009, Sayı 27256, Madde 17.
78
pazarlanmasında çocukların çalıştırılması, ürünlerin çocukların doğrudan ulaşacağı
biçimde teşhiri ve arzı yasaklanmıştır. Ayrıca, her türlü sakız, şeker, çerez, oyuncak,
kıyafet, takı, aksesuar ve benzeri ürünlerin tütün ürünlerine benzeyecek veya
markasını çağrıştıracak şekilde üretilmesi, dağıtılması ve satılması yasaklanmıştır.311
“Umumi Hıfzısıhha Kanunu” ile 10 yaşından küçük çocukların, ana-babası
veya bakımını yerine getirenler tarafından kötü muameleye maruz kalması
durumunda aile yanından alınarak devlet kurumlarına yerleştirilmesi uygun
görülmüştür (madde:165). 12 yaşından küçük çocukların fabrika, imalathane gibi her
türlü yerde çalışması yasaktır. 12–16 yaş arasındaki çocukların günde 8 saatten fazla
çalışmaları ile gece 20.00’den sonra çalışmaları yasaktır (madde:173). Kanun ile
“Mahalli belediyelerince bar, kabare, dans salonları, kahve, gazino ve hamamlarda
on sekiz yaşından aşağı çocukların istihdamı menolunur (madde:176).” 12 yaşından
küçük çocukların yanlarında ana-babaları veya yasal temsilcileri olsa bile
meyhanelere girmesi ile 18 yaşından küçüklere alkol satışı yasaktır (madde:166).312
Çocuk koruma politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesinde çocuklara,
sosyal güvenlik sistemi içinde, sigortalı olduğu veya olmadığı hususlarına göre ayrıma
tabi tutmadan, bütüncül bakış açısıyla yaklaşılmasının son derece önemli olduğu
belirtilebilir. Ülkemizde son dönemde yapılan değişiklikler sonucunda “Sosyal Sigortalar
Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu” ile 18 yaşın altındaki her vatandaş genel sağlık
sigortası kapsamına alınmıştır.313
Özellikle küçük çocukları yakından ilgilendiren oyuncakların çocukların
sağlık ve gelişimlerini dikkate alması ile bağlantılı “Oyuncaklar Hakkındaki
Yönetmelik” ile gerekli hususlar belirlenmiştir.314
“Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik” ile çocuklar üzerinde bilimsel
araştırma yapılamayacağı belirtilmiş ancak bazı özel durumlarda, çocukların yüksek
311
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında, Kanun Numarası 4207,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.11.1996, Sayı 22829, Madde 3.
312
Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Kanun Numarası 1593, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
06.05.1930, Sayı 1489.
313
Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Kanun Numarası 5510, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 16.06.2006, Sayı 26200.
314
Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.05.2002, Sayı 24758.
79
yararı
söz
konusu
olduğunda
araştırma
yapılmasına
izin
verilebileceği
315
belirtilmiştir.
“Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş
Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü”nde, 18 yaşından küçük
fuhşa sürüklenen çocuklar hakkında tedbir alınması gerektiği ve fuhuş yerlerine 18
yaşından
küçüklerle,
okul
kıyafeti
içinde
olanların
alınmaması
hükme
bağlanmıştır.316
3.2.1. Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması
Ülkemizde çocuk koruma sisteminin oluşumunda Medeni Kanun ve Ceza
Kanunu’nun da önemli görevler üstlendiği ifade edilmelidir. Bu sebeple her iki
kanuna da ayrı başlıklar altında değinilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.
3.2.1.1. Medeni Kanun’da Çocuğun Korunması
Vatandaşların toplumsal hayatın içindeki sorumlulukları Medeni Kanun ile
düzenlenmiştir. İlki 1926 yılında kabul edilen, 2001 yılında yenisi ile değiştirilen ve
güncel şartlara göre revize edilen bu kanunla, toplumsal ilişkiler ve değişme
bağlamında çocukların korunması hususuna da değinilmiştir.
Türk Medeni Kanunu (TMK),317 çocukluğun sona ermesinde belirleyici olan,
18 yaşın altında bulunan bireylerin evlenmesiyle ilgili hükümler içermektedir.
Kanuna göre, erkek ya da kadın 17 yaşını doldurmamış kişilerin evlenemeyeceği
ancak 16 yaşını dolduranların olağanüstü durumda veya pek önemli bir sebeple
hakimin vereceği karar ile evlenebilecekleri hükme bağlamıştır (124.madde).
Kanun, çocuğun kişiliği ve hakkı ile ilgili olarak, çocuğun hak ehliyetini sağ
doğmak koşuluyla anne rahmine düştüğü andan itibaren kazandığını belirtmektedir
(28.madde).
315
Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi:23.12.2008,
Sayı:27089.
316
Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi
Hastalıklarla Mücadele Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.04.1961, Sayı 10786.
317
Türk Medeni Kanunu. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası 4721,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 08.12.2001, Sayı 24607.
80
TMK, çocuğun korunmasıyla ilgili olarak, çocuğun menfaati ve gelişmesi
tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri
yetmez ise hakimin, çocuğun korunması için uygun önlemleri aldırabileceğini
hükme bağlamıştır (346.madde). Hakim, çocuğun ana-babasıyla yaşaması, kendi
psiko-sosyal gelişimi açısından tehlikeli ise çocuğun aileden alınarak başka bir aile
yanına veya bir kuruma yerleştirilmesine karar verebilir (347.madde). Aynı durum
çocuğun aile içinde kalmasında gerçekleşiyorsa da uygulanır.
TMK, çocuğun korunması sürecinde önceki maddelerde sayılan hükümlerin
yeterli olamaması durumu ile ilgili olarak, çocuğun velayeti ile ilgili yeni bir karar
alınabileceğini, çocuğun ana veya babasından birisine verilebileceğini veya her
ikisinden alınırsa bir vasi atanacağını hükme bağlamıştır (348.madde). Kanun,
velayet kaldırılsa bile çocuğun masraflarından ana ve babanın sorumlu olduğu,
maddi imkanları yoksa devletin bu masrafları yükleneceğinden bahsetmektedir
(350.madde).
Çocuğun
velayet
durumunda
değişme
olması
halinde
yeni
değerlendirme yapılacağı ve ona göre karar verileceği belirtilmektedir (351.madde).
Çocuğun psiko-sosyal açıdan gelişiminde anne ve babasıyla sağlıklı iletişim
kurmasının öneminden hareket eden kanunun, 323.-326. maddeleri anne – babanın
çocuğuyla iletişimini düzenlemektedir.
TMK’da, 15 yaşını doldurmuş çocuğun kendi isteği ve velisinin de rızasıyla
mahkemece ergin kılınabileceği hükmü bulunmaktadır (12.madde).
Çocuk koruma sisteminin önemli yöntemlerinden olan evlat edinme ile ilgili
olarak TMK, ayırt etme çağındaki çocuğun rızası olmadıkça evlat edinilemeyeceğini
hükme bağlamıştır (308.madde). Ayrıca evlat edinilecek çocuğun anne ve babasının
rızası gereklidir (309.madde). Ana-baba, çocuklarının evlat edinilmesine rıza
göstermiş olsa bile 6 hafta içinde rızasından geri dönebilir (310.madde). Ancak bazı
durumlarda ana-babanın rızasının aranmasına gerek bulunmamaktadır. Kanunda bu
durumlar, küçüğe karşı gerekli özen yeterince gösterilmiyorsa veya kim olduğu,
uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa şeklinde belirtilmiştir (311.madde).
TMK, bir çocuğun evlat edinilmesinde, evlat edinilecek çocuğun bir yıl süreyle,
evlat edinecek kişi veya aile tarafından bakılmış olmasını gerekli görmektedir
(305.madde).
81
Çocuğun aile içinde korunması ile bağlantılı olarak Medeni Kanunumuz,
çocuğu da bazı hususlarda sorumlu tutmaktadır. Bu doğrultuda, çocuğun anne ve
babasının sözünü dinleme yükümlülüğü, ana ve babasının rızası dışında evi terk
edemeyeceği, yasal sebep olmaksızın onlardan alınamayacağı hükme bağlanmıştır
(339.madde). Çocuğun ergin oluncaya kadar ana-babasının bakım borcunun devam
ettiği belirtilmektedir (328.madde). TMK, çocuğun nafaka hakkı üzerine de
düzenleme yapmıştır (330.-334. maddeleri).
3.2.1.2. Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması
Hukuk sistemimiz, çocuğun, suçun mağduru olması durumu ile ilgili olarak
Ceza Kanununda, çocuğu koruyucu nitelikli hükümler getirmiş,
çocuğa karşı
işlenen suçların cezasını belirterek çocuğun korunma hakkını gözetmiştir.
Türk Ceza Kanunu (TCK),318 çocuğun can güvenliğiyle ilişkili olarak,
çocuğun kasten öldürülmesi suçuna karşılık ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
hükmedileceğini (85.madde) belirterek çocukların yaşam hakkı üzerine vurgu
yapmaktadır. Çocukların intihara sevk edilmesi veya kandırılarak, zorlanarak ve
tehditle intihar ettirilmesi de, kasten adam öldürmek suçuyla eş değer görülmektedir
(84.madde). Çocuğun kasten yaralanması veya neticesi sebebiyle kasten adam
yaralama suçu olarak bir çocuğun vaktinden önce doğmasına sebep olmak
karşılığında da hapis cezası öngörülmüştür (86.-87.maddeler). Kanun, çocuklar
üzerinde deney yapılmasıyla ilgili olarak hangi durumların suç olduğunu da
belirtmektedir (90.madde).
TCK, doğmamış ancak anne rahmine düşmüş çocuğun iyilik halini
düşünerek, çocuk düşürtmeyi, çocuk düşürmeyi, kısırlaştırmayı suç olarak ele
almıştır (99.-101.maddeler).
TCK, çocuğun kaçırılması veya alıkonulmasını suç saymaktadır. Buna göre
kanuni temsilcisinin rızası dışında evi terk eden çocuğu, çocuğun rızasıyla da olsa,
ailesini veya yetkili makamları haberdar etmeden yanında tutan kişi hakkında cezai
işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır (234.madde).
318
Türk Ceza Kanunu, Kanun Numarası 5237, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.10.2004, Sayı
25611.
82
TCK, çocuğa karşı sorumlu olan kişileri de çocuğa iyi davranmakta sorumlu
görmekte, aksi halde cezalandırmaya gidileceğini belirtmektedir. Buna göre, yetkili
kişinin veya çocuğu büyütmek, okutmak, muhafaza etmek ile sorumlu olan kişinin
çocuğa kötü muamele etmesi durumunda uygulanacak cezai işlemlere yer verilmiştir
(232.madde). Kanunda, ebeveynin aile hukukundan doğan sorumluluklarını yerine
getirmeme, hamile eşine veya birlikte yaşadığı kendisinden hamile kalmış bayanı
terk etme, maddi ve manevi sorumluluklarını yerine getirmeme ve çocuklarını ağır
bir şekilde tehlikeye sokmasının suç olduğu ve cezalandırılacağı yer almaktadır
(233.madde).
Kanun, çocuğu terk etmeyi de suç saymaktadır. Kendisini idare edemeyecek
derecede küçük olan çocuğu terk etmek (97.madde) ve bu durumu ilgililere
bildirmemek suç olarak ele alınmıştır (98.madde).
Günümüz koşullarında çocukların korunması ile ilgili en önemli sorunlardan
birisi çocukların cinsel istismarıdır. Çocukların pornografik içerikli yayınlarda
kullanılmasının son zamanlarda giderek artması, bu sorunla mücadelede yeni
yaklaşımları gerekli kılmıştır. Bu hususta, TCK, 226. maddesinde müstehcen
yayınların
çocuklara
izlettirilmesini,
dinlettirilmesini,
bunları
çocukların
görebileceği, ulaşabileceği şekilde kolaylaştırılmasını suç olarak görmektedir.
Çocukları bu yayınlarda kullananlar, yayınları yayanlar, satanlar ve alanların suç
işlediği ve cezalandırılacağı belirtilmiştir. TCK’da çocukların fuhşa teşvik edilmesi,
fuhuşta kullanılması da ciddi suçlar arasında yer alır.
TCK, çocukların cinsel istismarını insanlığa karşı işlenen suçlardan
saymaktadır (77.madde). Kanunda, çocuklara cinsel saldırının ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtilmiştir (102.madde). Kanunda, reşit
olmayanla cinsel ilişkinin cezai niteliği belirlenmiş ve 15 yaşını tamamlamış çocukla
cinsel ilişkiye girilmesinde, çocuğun şikayetçi olup olmadığı hususunun önemli
olduğunun altı çizilmiştir (104.madde). 15 yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı
şikayete tabi değildir. Bu hususta doğrudan Kamu davası açılır.
Kanun,
çocuklara
kumar
oynatılmasını
(228.madde),
çocukların
dilendirilmesini (229.madde), çocuk emeğinin sömürülmesini (117.madde) suç
saymıştır. Çocukların sağlığı için tehlikeli maddelerin çocuklara verilmesi veya
83
satılması yasaklanmıştır (194.madde). TCK, çocuk ticaretini (80.madde), çocukların
organ ve dokusuna zarar vermeyi ve ticaretini (91.madde), çocuğun hürriyetinden
yoksun kılınmasını (109.madde), çocuklara işkence yapılmasını (94.madde),
neticesiyle ağırlaşmış işkencenin cezasını (95.madde), ve çocuklara eziyet
edilmesini (96.madde) yetişkinlere karşı işlenen suçlara göre değerlendirildiğinde
arttırılmış ciddi hapis cezalarıyla cezalandırmıştır.
3.2.3. Çocuk Koruma Sistemi İçinde Çocuk Adalet Sistemi
Çocuk Adalet Sistemi, Ceza Muhakemesi Usul Kanunu, Denetimli Serbestlik
ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, RTÜK Kanunu, RTÜK Yönetmeliği, Basın
Kanunu, Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş,
Görev ve Çalışma Yönetmeliği ve Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre oluşmuştur.
Ancak sistemin oluşumunda ana yapıyı 2005 yılında kabul edilen 5395 Sayılı Çocuk
Koruma Kanunu oluşturmaktadır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 31., 33. ve 51.
maddelerinin içeriği de yol gösterici nitelik taşımaktadır.
Çocuk Koruma Kanunu, çocuk adalet sistemi
boyutuyla, çocuk
mahkemelerinin kuruluş ve hakimlerinin tayin edilmesine, suça itilen veya suç
mağduru olan çocukların hakkında yapılacak olan soruşturma veya ifadelerinin
alınmasına, çocukların korunma hakkını tam olarak kullanabilmesi için gerekli olan
mesleki görüşleri içeren sosyal inceleme raporlarına, çocuklar hakkında alınabilecek
tedbirlere
ve
tedbirlerle
ilgili
görev
şekillendirmektedir.
84
dağılımına
değinmekte
ve
sistemi
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE GÜNCEL ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI
ve SHÇEK
Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik olarak ilk akla gelen kurum
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’dür. Çalışmanın
bundan sonraki kısmında kurumun çocukların korunmasına yönelik güncel
hizmetleri ve politikaları üzerinde durulacaktır.
4.1. Sosyal Hizmetler ve Çocukların Korunması
Türkiye’de çocuk koruma sisteminin (genelde tüm çocukların korunması,
özelde ise korunmaya muhtaç durumdaki çocukların korunması), uygulama
safhasında en önemli kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’dur.
Bunun sebebi, çocukların bakım ve gözetiminden 7 gün 24 saat esasına göre
sorumlu olmasının yanı sıra, gündüzlü hizmet modelleriyle de çocukların korunma
ihtiyacını karşılayabilmesidir.
Sosyal hizmetler, insanların sağlık ve iyilik halinin geliştirilmesi, insanların
kendilerine daha yeterli hale gelmeleri, başkalarına bağımlı olma hallerinin
önlenmesi, aile bağlarının güçlendirilmesi, bireylerin, ailelerin grupların veya
toplulukların sosyal işlevlerini başarıyla yerine getirmelerinde yardımcı olmak
amacıyla sosyal hizmet uzmanları ve diğer meslek mensupları tarafından
gerçekleştirilen etkinlikler ve programların bütünüdür.319
Toplumlarda özürlüler, göçmenler, mülteciler, sığınmacılar, eski hükümlüler
korunmaya muhtaç çocuklar vb., gibi özel koşulları nedeniyle, politikalarla
korunması gerekli olan kesimler bulunmaktadır.320 Sosyal hizmetler işte bu farklı
koşullara sahip olan bireyin (korunmaya muhtaç bir çocuk olabilir) veya grubun
(parçalanmış/dağılmış bir aile olabilir) veya toplumun (doğal afete uğramış toplum),
319
320
DPT, s.9.
ALTAN, s.6.
85
insan onuruna yakışır bir hayat seyrine ulaşması için toplum kaynaklarını kullanan
bir politika aracı olarak ciddi görevler üstlenmiştir.
Türkiye’de sosyal hizmetler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve
merkezi yönetim tarafından çeşitli plan ve programlara göre uygulanmaktadır.
Ancak en etkili ve geniş sosyal hizmet ağı, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından sunulmaya çalışılmaktadır. 1983 yılına
kadar Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak faaliyetlerine devam eden kurum,
1983 yılında 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun
kabulüyle tamamen resmi bir hüviyete kavuşmuştur. Halen 81 ilde teşkilatlı il sosyal
hizmetler müdürlükleri kanalıyla hizmet sunumunu devam ettiren SHÇEK, yaşlı
hizmetlerinden özürlü hizmetlerine, aile hizmetlerinden korunmaya muhtaç çocuk ve
genç hizmetlerine pek çok sosyal alana hizmet vermekte, bu alanlara yönelik
Türkiye Cumhuriyeti’nin kamusal politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması
görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
Sosyal Hizmetler’in (SH)’si modern bakış açısını, bilimsel ve mesleki
yaklaşımı, (ÇEK)’i ise geçmişe duyulan minneti, teşekkürü, günün çok zor
şartlarında çocuklar için hizmet veren nice isimsiz kahraman vatan ve yardımsevere
vefayı ifade ettiği düşünülmektedir.
SHÇEK, anayasamızın sosyal devlet ilkesi çerçevesinde, kuruluş işleyiş ve
düzenlemelerini yetki bakımından aldığı 2828 sayılı kanuna göre yerine
getirmektedir. Bu doğrulta SHÇEK misyonunu:
…köklü devlet tecrübemiz, engin kültür ve medeniyet birikimimiz
ile evrensel hukuk ilkeleri ve anayasa çerçevesinde uluslararası
sözleşmelere ulusal plan ve politikalara sosyal değişme ve
gelişime göre sosyal hizmetlerin temel ilke ve esasları ile model
niteliğini belirlemek, nitelikli bir yaşam sürdürmekte güçlük
çeken birey ve grupların maddi manevi ve sosyal
yoksunluklarının
giderilmesinin
ve
ihtiyaçlarının
karşılanmasının bir insan hakkı olduğu anlayışı içinde sosyal
sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını
ve hayat standartlarının iyileştirilmesini amaçlayan sistemli ve
programlı hizmetler bütününü alanla ilgili olan kesimler ile
işbirliği içerisinde yürütmek
86
olarak tanımlamaktadır.321Çocuk koruma sisteminin en önemli uygulayıcısı
konumunda olan SHÇEK, korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanına yönelik, kamu
politikalarını geliştirmeye ve uygulamaya çalışmaktadır.
SHÇEK, çocuk koruma sistemi içinde çocukları korumaya dönük
politikalarında kullandığı koruma, bakım ve gözetim yöntemlerinin başlıcaları,
tanımı, içeriği ve yasal dayanağı çalışmanın bundan sonraki kısmında sunulmaya
çalışılacaktır.
4.2. SHÇEK Tarafından Uygulanan Kamu Politikaları ve Yasal Dayanağı
SHÇEK’in, çocuk koruma sistemine yönelik uyguladığı kamu politikaları,
yasa, yönetmelik ve tüzüklerle şekillendirilmiştir. Bu politikalar, aile yanında bakım
odaklı ve kurum bakımı odaklı olarak iki grupta ele alınabilir.
4.2.1. Çocuğun Aile Yanında Bakımı
Bu bakım modeli diğer bakım modellerine göre daha eski, daha insancıl ve
olumlu sonuçlarının diğer modellere göre daha fazla olduğu modeldir. Çocuğun,
annesi, babası, diğer aile üyeleri ile birlikte korunması medeniyetlerin ortak payesi,
çocuk hakları perspektifinin temel anlayışı olmuştur.
Çocuğun
korunması
hususuyla
paralel
olarak
Anayasamız;
ailenin
korunması, desteklenmesi ve geliştirilmesine yönelik plan ve politikalar geliştirmeyi
ve uygulamayı devlete görev olarak vermiştir.
SHÇEK’ in çocuğun aile içinde korunmasıyla ilgili görevleri olup bu hususta
kurumdan “çocuğun öncelikle aile içinde korunması” temel ilkesini benimseyen
politikalar ortaya koyması beklenmektedir. Uygulamada, 2000’li yıllara kadar olan
süreç için SHÇEK’e ciddi eleştiriler yapılmıştır. 2000’li yıllarla birlikte özellikle
AB’ye giriş süreci içinde yapısal uyum değişikliklerinin, çocuk hakları
perspektifiyle uyumlu hale getirilmesinin gerekliliği yakın gelecekte önemli
değişikliklerin yaşanabileceği işaretini vermektedir. Beklentiler de bu yöndedir.
SHÇEK Kanunu, bu doğrultuda kurumun görevlerinden birisinin, öncelikle
çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için aileyi eğitim, danışmanlık ve
321
SHÇEK, 2007 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2008, s.1.
87
sosyal yardımlarla güçlendirmek olduğunu hükme bağlamıştır.322Ayrıca Çocuk
Koruma Kanunu’nun, “Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler” başlığı altında;
koruyucu ve destekleyici tedbirlerin, çocuğun, öncelikle kendi aile ortamında
korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma
konularında alınacak tedbirlerden oluştuğu ifade edilmektedir.323Anlaşılacağı üzere,
kurum, çocuğu aile içerisinde tutarak korumakla mükelleftir. Bu hususta, psikososyal, ekonomik ve eğitime dayalı politikaları geliştirme ve uygulama mükellefiyeti
vardır.
Çocuğun kendi öz ailesinin yanında kalmaması gereken durumlarda bile,
çocuğun bir koruyucu ailenin yanında muhafaza edilmesi veya evlatlık olarak
verilmesi de çocuğun aile yanında korunması yaklaşımıyla bağlantılı olarak
değerlendirilebilir.
Ayni nakdi yardımlar, koruyucu aile uygulamaları, çocuğun evlatlık
verilmesi ve danışmanlık hizmetlerinin sunumu gibi politikalar, çocuğun aile içinde
korunmasına yöneliktir.
Türkiye’de hemen hemen bütün kamu kurumlarına yerleştirilmeye başlanan
yeni kamu yöneticiliği modeli, SHÇEK tarafından da benimsenmiş ve uygulamaya
alınmıştır. Bu modelle, SHÇEK vizyonunu, Türkiye’de sosyal hizmet politikasını
belirlemek ve uygulamak, kurumlar arası koordinasyonun sağlanmasında merkezi
rol oynamak, sosyal hizmetlerin tüm ihtiyaç grupları için ulaşılabilir olmasını
sağlamak, bakıma ihtiyaç duyan bireylerin öncelikle yaşadıkları ortamda kendilerine
yeterli hale gelmesi için tedbirler almak ve bu hizmeti uluslararası standartlarda
sunan bir kurum olmak şeklinde izah etmektedir.324
Bu doğrultuda, çocukların korunmasına yönelik uygulamalarını gözden
geçiren SHÇEK, hizmet önceliğini, geçmiş yıllarda korunmaya muhtaç çocuklara
verilen kurum bakımı yoğunluklu model yerine, her çocuğun sağlıklı bir aile
ortamında yaşama hakkının olduğu gerçeğinden hareketle aile yanında korunması
olarak belirlemiştir.325
322
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 9.
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5.
324
SHÇEK, 2009 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2010, s.1.
325
SHÇEK, 2009, s.15.
323
88
Bu önceliğin yerine getirilmesinde oluşturulacak kamu politikalarının, sosyal
yardım ve sosyal hizmet desteği ile öz aile yanında bakım, koruyucu aile yanında
bakım, evlat edindirme yoluyla aile yanında bakım, alternatif hizmet modellerinden
kurum bakımına çok acil durumlarda ve geçici sürelerle başvurma eksenli olarak
oluşturulacağı belirtilmektedir.326 Bu doğrultuda, çocuğun aile yanında bakım
hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
4.2.1.1. Ayni Nakdi Yardım Hizmetleri
Ülkemizde
sosyo-ekonomik
yoksulluk
en
çok
çocukları
olumsuz
etkilemektedir. Yaşanılan sıkıntılarla aile içinde çocukların durumu geç fark
edilmekte, yeterince ilgi ve alaka gösterilememekte ve çocuğun ihtiyaçları
karşılanamamaktadır. Örneğin sokakta çalışan veya yaşayan çocukların çok büyük
bir kısmı alt sosyo-ekonomik düzeye mensup ailelerin içinde yer almaktadır.
Çocuğun aile yanında korunması politikalarından birisi, ailenin sosyal
yardımlarla desteklenerek çocuğun risk altından kurtarılmasıdır. SHÇEK kanunu,
yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük
düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere kaynakların yeterliliği
ölçüsünde ayni ve nakdi yardımlarda bulunmak amacıyla gerekli hizmet ve
programları geliştirmek ve uygulamayı, kurumun asli görevlerinden saymıştır.327
Bu hususta düzenlenen SHÇEK Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, muhtaçlık
nedeniyle kurum bakımına verilmiş veya kurum bakımı için sıraya alınmış veya
sosyal yardım yapılmazsa çocuğun kurum bakımına alınması gerekeceği tespit
edilmiş çocukların ailelerine veya temsilcileri veya akrabalarına süreli veya geçici
nitelikli sosyal yardım yapılarak çocuğun aile içinde korunması sürecini
düzenlemektedir.328
Bu doğrultuda, SHÇEK tarafından, 1987 yılından 1999 yılına kadar olan
süreç içinde, 32.267’si çocuklar olmak üzere 47.923 kişiye ayni nakdi yardım
326
SHÇEK, 2008 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2009, s.83.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 9.
328
Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.09.1986, Sayı 19235.
327
89
yapılmıştır.329 2003 yılında ise çocuk ve aile ile birlikte olmak üzere yaklaşık 15.000
kişiye ayni-nakdi yardım yapıldığı kayıtlara geçmiştir.330
SHÇEK, 2006 yılı içinde, 27.319 kişiye ayni-nakdi yardım hizmeti
sunmuştur. “Aileye Dönüş Projesi” kapsamında 3.326 korunma kararlı olup kurum
bakımında olan çocuk ailesinin yanına döndürülmüştür. Yine 2006 yılı içinde,
10.225 çocuk, doğrudan aile yanında desteklenmiş ve böylelikle kurum bakımına
alınmalarına gerek kalmamıştır.331
2007 yılı içinde, 4.866’sı korunma kararlı olup, kurum kayıtlı fiilen ailesinin
yanında kalmaya devam eden, 14.632’si korunma kararlı statüsünde (korunma kararı
mevcut sırada bekleyen veya korunma kararı mevcut değil ancak içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle sosyal yardım yapılmazsa hakkında korunma
kararı alınarak kurum bakımına alınması gerekecek olan ve sosyal riskler ile karşı
karşıya bulunan), 4.842’si korunma kararsız ama sosyal yardıma ihtiyacı bulunan
yaklaşık 24.340 çocuk hakkında ayni ve nakdi yardım hizmeti verilmiştir.332
SHÇEK, 2008 yılı içinde, 5.216’sı korunma kararlı, 18.081’i korunma kararlı
statüsünde toplam 27.668 çocuğa ayni nakdi yardım hizmeti sunmuştur.333 2009
yılında ise 5.133’ü korunma kararlı, 22.225’i korunma kararlı statüsünde 32.704
çocuğa ayni-nakdi yardım hizmeti sunulmuştur.334
4.2.1.2. Koruyucu Aile Hizmetleri
Kültürümüzde, zor durumda olan yakınının veya başkasının çocuğunu alıp
büyütmek, iş güç sahibi yapmak hatta evlendirmek, onaylanan ve dinsel açıdan
sevap olduğu kabul edilen bir davranıştır.335
Korunması gereken çocukların kurumlarda bakım ve koruma altında
bulundurulmasının
yerine
evlat
edinilmesi
veya
koruyucu
aile
yanına
yerleştirilmeleri ve böylece bakımlarının bir aile yanında yerine getirilmesi bugün
329
DPT, s.18.
DDK, Sosyal Hizmetler Değerlendirme Raporu, Ankara, 2003, s.4’den aktaran: KARATAŞ ve
Diğerleri, s.23.
331
SHÇEK, 2006 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2007, s.52.
332
SHÇEK, 2008, s.67.
333
SHÇEK, 2009, s.82.
334
SHÇEK, 2010, s.92.
335
KOŞAR, s.72.
330
90
bütün dünyada kabul edilen insancıl, çağdaş ve çocuğun yüksek yararına olan hizmet
modelidir.336
Koruyucu aile, çocuğun ailesinin yerine geçecek ebeveynlik rolünün hemen
hemen bütün yönleriyle üstlenilmesini içeren hizmet türüdür. Koruyucu aile
bakımının kurum bakımından en önemli farkı, topluca bir bakım tarzı olmaması ve
seçilmiş bir ailenin çocuğun bakımını üstlenmesidir. Çocukların bir aile ortamında
dengeli ve yakın bir ilişki içinde yetişmelerinin her yönden sağlıklı gelişimleri için
gerekli olduğu inancı ile çocuğun öz ailesi bu ihtiyacı karşılayamadığı durumlarda
öz ailenin görevlerini üstlenecek bir başka ailenin bulunması öngörülmektedir.337
Koruyucu aile hizmeti, değişik sebeplerle öz ailesinin yanında bakılamayan
çocukların, belli bir süreliğine, bakımlarını üstlenen aile ya da kişilerin yanında,
devlet denetiminde yetiştirilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu hizmeti veren aileye
de koruyucu aile denilmektedir. Tüm dünyada, korunmaya muhtaç çocuklar için en
çok tercih edilen bakım şekli, koruyucu aile bakımıdır.338
Türkiye’de, çocukların aile yanında korunması perspektifinin en uygun
yöntemlerinden birisi olan koruyucu aile uygulamalarının yasal dayanağı
bağlamında, SHÇEK Kanunu, hakkında mahkemece korunma kararı verilen
korunmaya muhtaç çocuğun, korunma hizmetini, kurumun denetimi ve gözetiminde
bir koruyucu aile yanında da alabileceğini belirtmektedir.339Çocuk Koruma
Kanunu’nda “Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler” başlığı altında sıralanan “Bakım
Tedbiri” izah edilirken, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin bu görevi
yerine getirememesi halinde koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılabileceğine
yer verilmiştir.340
Korunmaya muhtaç çocukların koruyucu aile yanına yerleştirilmesi,
izlenmesi, denetimi, gerektiğinde sonlandırılması, Koruyucu Aile Yönetmeliği
hükümleriyle düzenlenmiştir.341
336
ERGUNCU, s.126.
KOŞAR, s.70.
338
SHÇEK, 2008, s.15.
339
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 23.
340
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5.
341
Koruyucu Aile Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 14.10.1993, Sayı 21728.
337
91
Hizmetlerin ilk uygulanmaya başlandığı 1961’den 2001’e kadar, 3.288 çocuk
koruyucu aile uygulamaları hizmetinden yararlandırılmıştır.342
2006 yılı içinde 204 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir. Devam
eden koruyucu aile yanındaki çocuklarla bu sayı aynı yıl 813 olarak
gerçekleşmiştir.343 2007 yılı içinde ise 240 çocuk koruyucu aile yanına
yerleştirilirken, devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 973’e
yükselmiş,344 2008 yılında ise 223 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiş ve
böylece devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 1.103 olmuştur.345
SHÇEK, çocukların korunması politikalarıyla bağlantılı olarak, 2009 yılı
içinde 195 çocuğu koruyucu aile uygulamaları kapsamında bir ailenin yanına
yerleştirmiş, devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 1.155’e yükselmiş ve
ilk uygulamalardan 2009 yılı sonuna kadar geçen sürede toplam 4.825 çocuk
koruyucu aile hizmetinden yararlandırılmıştır.
Koruyucu
aile
uygulamalarında,
istenilen
sonuca
ulaşılamamakta,
uygulamada güçlükler yaşanmaktadır. Ortalama olarak korunmaya muhtaç
çocuklardan ancak %4’ü koruyucu aile yanına yerleştirilebilmektedir.346Bunun en
önemli sebebi ise toplumumuzdaki bu ve benzer alana yönelik “elbette birisi yapar”
kanısı ve çocuk seçme tutumudur. Aileler çok küçük yaşta olan çocuklara koruyucu
aile olmak istemekte veya cinsiyet tercihinde ısrar etmektedirler.
4.2.1.3. Evlat Edinme Hizmetleri
Evlat edinme hizmeti; bir çocukla, durumu evlat edinmeye uygun bir kişi
arasında hukuki bağlar sağlanarak çocuk-ebeveyn ilişkisinin kurulması olarak
tanımlanabilir.347Çocuğun bir aile yanında korunması düşüncesinin ürünlerinden
olan evlat edinme kurumu Babil ve Asur Medeniyetine gidecek kadar çok eskiden
beri bilinen sorun çözme metodudur.348
342
DPT, s.17.
SHÇEK, 2007, s.35.
344
SHÇEK, 2008, s.41.
345
SHÇEK, 2009, s.63.
346
SHÇEK, 2008, s.24.
347
SHÇEK, 2008, s.15.
348
KOŞAR, s.94.
343
92
Ülkemizde evlat edinmeye yönelik hizmetler Türk Medeni Kanunu’nun ilgili
hükümlerine ve Evlat Edinme Hizmetleri Tüzüğü’ne göre yerine getirilmektedir.
Ancak toplumumuzda, geçmişten günümüze kadar gelen, çocuğu olmayan ailenin,
çocuğu olan bir akrabasının, özellikle ve öncelikle kardeşlerin veya yoksul olup çok
çocuğu olan, isteklerinin dışında gebe kalıp çocuk doğuran ve yeni doğmuş bir
çocuğa daha bakamayacak sosyo-ekonomik düzeni olanların, çocuklarından birisini
kendi çocukları doğmuş gibi evlatlık alıp büyüttükleri, bu işlemlerde herhangi bir
yasal merciye çoğunlukla başvurmadıkları bilinmektedir.
Evlatlık hizmetleri ile ilgili yasal süreç çocuğun evlatlık verileceği ailenin
yanına en az 1 yıl önce yerleştirilmesini gerektirir ve bu süreç içinde çocuk ile
ailenin birbirlerine alışma, tanıma ve uyumlarının izlenmesi, aile üyelerinin
düşüncelerinin
tespiti
raporlaştırılır.
Bu
sürece
geçici
bakım
sözleşmesi
denilmektedir. Eğer çocuk ile aile arasında evlat edinme açısından herhangi bir
sıkıntı veya aksaklık tespit edilmezse, çocuğun evlatlık hizmeti tamamlanır ve vaka
kapatılır.349
SHÇEK’in çocukların aile içinde korunması politikası ile bağlantılı olarak,
1999 yılına kadar 2.716’sı kız, 2970’i erkek toplam 5.686 çocuk evlatlık
verilmiştir.350Ülkemizde, SHÇEK kanalıyla, 2006 yılı içinde, 578 çocuğun geçici
bakım sözleşmesi yapılmış ve 464 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanarak vakalar
kapatılmıştır.3512007 yılında, 496 geçici bakım sözleşmesi yapılmış ve 297 çocuğun
evlatlık işlemleri tamamlanarak vakalar kapatılmıştır.352 2008 yılında ise 560 çocuk
hakkında geçici bakım sözleşmesi yapılmış ve 349 çocuğun evlatlık işlemleri
tamamlanarak vakalar kapatılmıştır.353 Son olarak 2009 yılı içinde 637 çocuk için
geçici bakım sözleşmesi yapılırken 389 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanmış ve
vakalar kapatılmıştır. 2009 yılı sonu itibari ile toplamda 10.417 korunmaya muhtaç
çocuk evlatlık hizmetlerinden yararlandırılarak bir aile yanına yerleştirilmiştir.354
349
Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.03.2009, Sayı 27170.
350
DPT, s.17.
351
SHÇEK, 2007, s.35.
352
SHÇEK, 2008, s.41.
353
SHÇEK, 2009, s.62.
354
SHÇEK, 2010, s.54 .
93
4.2.1.4. Danışmanlık Hizmetleri
Ailenin ve aile bireylerinin refah, mutluluk ve bütünlüğünü güçlendirmek
amacıyla, bireylerin aile içi ilişkileri, toplumsal yaşama uyumları ve ailenin her türlü
işlevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili sorunlarını önleme ve çözme kapasitelerini
geliştirecek danışmanlık hizmetlerinin, çocuk koruma sistemi içinde mevcut olan
kamu politikalarından biri olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, ailenin çocuğu ile
ilgili bir sorunla baş etmesinde kendisine profesyonel rehberlik edilmesinin olumlu
sonuçlarının olacağı veya çocuk psikolojisi ve çocuklarla iletişim hususunda belli bir
periyotta eğitim alan ana veya babanın çocuğuyla iletişimin daha iyi olacağı
unutulmamalıdır.
Danışmanlık hizmetleri bu boyutuyla değerlendirilmeli ve çocukların
korunmasında bir yöntem olarak kabul edilmelidir. SHÇEK, kanunun kendisine
yüklediği görevlerle paralel olarak, aileye toplum içinde refah seviyesini
yükseltebilmesi, aile içinde üyelerinin birlik ve bütünlüğünün korunması, sorunların
çözümünde rehberlik edilmesi amacıyla, Aile Danışma Merkezlerini kurmuş ve
toplumun hizmetine sunmuştur. Ayrıca, Çocuk Koruma Kanunu’nun “Koruyucu ve
Destekleyici” hükümler başlığı altında “Danışmanlık Tedbiri” ne değinilmiş ve
“…çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda.”
ibaresine yer verilerek, ailenin çocuğun yüksek yararı için yönlendirilme ve
rehberlik edilmeye olan ihtiyacı üzerinde vurgu yapılmıştır.355
Bu doğrultuda, SHÇEK tarafından, 2006 yılında, 38 Aile Danışma Merkezi
aracılığı ile 14.076 kişi veya aileye danışmanlık hizmeti verilmiştir.356 2007 yılında
ise 21.387 kişi veya aile bu hizmetlerden yararlanmıştır.357 2008 yılında, 18.081358,
2009 yılında ise 21.696 kişi veya aileye danışmanlık hizmeti sunulmuştur.359
Hizmetlerin çok büyük bir bölümünün, çocuk ve aile içi ilişkiler üzerine
rehberlik edici nitelik taşıyan eğitimlerden oluştuğu ifade edilmelidir.
355
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5.
SHÇEK, 2007, s.47.
357
SHÇEK, 2008, s.60.
358
SHÇEK, 2009, s.45.
359
SHÇEK, 2010, s.61.
356
94
4.2.2. Kurum Bakımı ve Yöntemleri
Korunmaya muhtaç çocuklar alanında son iki yüz yılda edinilen bakım,
koruma ve eğitim tecrübesi sonucunda oluşan ortak kanaat şudur ki; çocukların en
sağlıklı kişilik gelişimi ancak aile ortamında sağlanabilir.360
Ülkemizde son birkaç yıla kadar korunmaya muhtaç çocukların ihtiyaç
duyduğu hizmetler ağırlıklı olarak kurum bakımı modeliyle verilmeye çalışılmıştır.
Ancak kurum bakımının hem ekonomik maliyetinin yüksek olması, hem de hizmet
alan çocuk ve gençlerdeki psiko-sosyal yoksunluklara sebep olması tercih
edilebilirliğini ortadan kaldırmaya başlamıştır. Kurum bakımında (örselendiği için
kurum bakımına alınan) çocuklar daha fazla örselenmekte, temel güven duyguları
gelişememekte,
kendileriyle,
çevreleriyle
ve
dünya
ile
barışık
çocuklar
yetiştirilememektedir. Çocuklar kurum bakımında birebir ilişki kurabilecekleri rolmodel örnek alabileceği ana-baba modellerinden yoksundurlar.361
Ülkemizde çocukların korunma amacıyla bir kuruma yerleştirilmesi için
hakkında mahkeme kararı, acil durumlarda savcılık istemi veya mülki idare amirinin
acil oluruna ihtiyaç bulunmaktadır.
Hem 2828 Sayılı SHÇEK Kanunu’nun hem de 5395 Sayılı Çocuk Koruma
Kanunu’nun korunmaya muhtaç çocuğu nasıl tanımladıkları çalışmanın önceki
bölümlerinde belirtilmişti.
Bu hususta, çocuk koruma hizmetlerinden yararlandırılacak olan korunmaya
muhtaç çocuk veya korunma ihtiyacı olan çocuğun nasıl tespit edileceği sorusu akla
gelmektedir. Her iki kanun da bu hususta yol göstermektedir. SHÇEK Kanunu’nun
“Tespit ve İnceleme” başlığı altında, kurum, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç
aile, çocuk, özürlü ve yaşlılar ile sosyal hizmetlere muhtaç diğer kişileri tespit ve
incelemekle
görevlendirilmiştir. Bu
kişilerin
kuruma
duyurulmasında
ve
durumlarının incelenmesine ilişkin olarak, kurum ile işbirliğinde bulunulmasında
mahalli veya mülki amirler, sağlık kuruluşları, köy muhtarları ile kolluk kuvvetleri
360
KARATAŞ.
Zuhal ARNAZ, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakım Yöntemlerine İlişkin Model Arayışı;
Çocuk Evleri Projesi”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği
Yayınları, Ankara, 1997, s.154-155.
361
95
ve belediye zabıta memurları yükümlüdürler. Aynı kanun, bireylerin kendi rızası ile
kuruma başvuruda bulunabileceğini belirtmektedir. 362
Benzer yolu Çocuk Koruma Kanunu da dile getirmektedir.363Yetkililerin
sorumluluğunun ve bireylerin kendi isteği doğrultusunda SHÇEK’e başvuruda
bulunabilecekleri ifade edilmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu bünyesinde tedbir kararları kelime anlamıyla birlikte
değerlendirildiğinde,
çocuklarla ilgili olarak istenilen yönde gelişmelerin
sağlanabilmesi ve amaca ulaşılarak çocuğun sağlıklı bir birey olarak toplum içinde
yer alabilmesi için alınabilecek önlemleri veya çareleri ifade etmektedir. Çocuk
Koruma Kanunu’nda geçen koruyucu ve destekleyici tedbir kararları kanunun 5/1
maddesinde eğitim, sağlık, danışmanlık, bakım ve barınma olarak belirtilmiştir.
Destekleyici tedbir kararlarıyla çocuğun ailesinin yanında desteklenerek bakım ve
gözetiminin yapılması, koruyucu tedbirlerle ise ailesinin yanında kalmaması gereken
çocuğun sosyal hizmet kurumlarında bakım ve gözetiminin yerine getirilmesi
amaçlanmaktadır.364
Kanun, suça sürüklenmiş veya korunma ihtiyacı bulunan mağdur çocuklarla
ilgili olarak koruyucu ve destekleyici tedbirleri sıralamakta ve gerekli tedbiri veya
tedbirlerin uygulanmasını istemektedir. Bu tedbirlerden:365
Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk
yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının
çözümünde yol göstermek amacıyla verilecek hizmetleri,
Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak
yerleştirilmesine; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme
kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel
sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine,
Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir
nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmi veya özel bakım yurdu
362
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 21.
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 6.
364
TOPALOĞLU, s.1651-1653.
365
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5.
363
96
ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara
yerleştirilmesine,
Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi
için gerekli geçici veya sürekli tıbbi bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan
maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına,
Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı
tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya, yönelik alınacak
tedbirler olarak sıralanmıştır.
SHÇEK Kanunu’nda belirtilen korunma kararı ile Çocuk Koruma
Kanunu’nda belirtilen tedbirlerin yerine getirilmesinde ilgili kurumlar doğrudan
sorumludur. Durumun kendilerine ulaşmasının hemen ardından çocuk koruma
hizmet sürecini hemen başlatmaları uygun görülmektedir. Çocuk Koruma
Kanununda ifade edilen “Danışmanlık Tedbiri” ve “Barınma Tedbiri”ni yerine
getirmekten sorumlu kurumlar Milli Eğitim Bakanlığı, SHÇEK ve Yerel
Yönetimler,
“Eğitim Tedbiri”nin uygulanmasından Milli Eğitim Bakanlığı ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, “Bakım Tedbiri”ni yerine getirmekle
sorumlu kurum SHÇEK, “Sağlık Tedbiri”nin uygulanmasından ise Sağlık Bakanlığı
sorumlu tutulmuştur.366
Çocuk Koruma Kanunu ile birlikte hukukumuza giren koruyucu ve
destekleyici tedbirlerin özellikleri şu şekilde ifade edilmektedir:367
-
Hükmedilen çocuk için iyilik hali amaçlayan tedbirlerdir.
-
Çocuğun korunmasını, maddi ve manevi açıdan desteklenmesini
amaçlamıştır.
-
Yaptırım niteliğinde değildir. Zorla uygulanamaz.
-
Tedbirler hem korunma ihtiyacı olan hem de suça sürüklenmiş olan
çocuklar için hükmolunabilir.
-
Hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan çocuklar hakkında
koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanamaz.
366
367
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 45.
TOPALOĞLU, s.1657.
97
-
Mahkemeden
çocuk
hakkında
koruyucu
ve
destekleyici
tedbir
verilmesini, çocuğun annesi, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse,
SHÇEK ve Cumhuriyet Savcısı talepte bulunabilir.
-
Koruyucu ve destekleyici tedbir kararları, hakim gerekli görmediyse
duruşmasız olarak verilir.
-
Koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarına itiraz yolu açıktır.
4.2.2.1. Çocuk Yuvaları
SHÇEK Kanunu, çocuk yuvalarını, 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç
çocuklarla, gerektiğinde 12 yaşını dolduran kız çocuklarının, bedensel, eğitsel,
psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik veya iyi alışkanlıklar kazanmalarını
sağlamakla
görevli
ve
yükümlü
yatılı
sosyal
hizmet
kuruluşları olarak
tanımlamaktadır.368
SHÇEK’e bağlı çocuk yuvaları kendi aralarında 0-6 yaş grubuna yönelik ve
7-12 yaş grubuna yönelik olarak ayrılabilmektedir.
2001 yılında SHÇEK’e bağlı 76 çocuk yuvasında 7.485 çocuğa korunma
hizmeti verilmiştir.369 2006 yılında 107 çocuk yuvasında yaklaşık 9.670 korunması
gereken çocuğa hizmet verilmiştir.370 2007 yılında çocuk yuvalarının sayısı 102’ye
düşerken bakılan çocuk sayısı 9.800 civarında olmuştur.371 2008 yılında toplam 103
çocuk yuvasında 10.218 çocuğa hizmet sunumu gerçekleşmiştir.372 2009 yılında
SHÇEK tarafından 10.203 çocuğa hizmet verilmiştir.373
Çocuk yuvalarına ait istatistiki veriler değerlendirilirken bakılan toplam
çocuk sayısının yuvalara kayıtlı çocuk sayısı olduğu unutulmamalıdır. Ayni ve nakdi
yardım ve koruyucu aile uygulamaları kapsamında ailesinin yanına geri dönüşü
sağlanan çocukların sayısı da bu orana dahildir. Ayrıca son dönemlerde açılan çocuk
evlerinden, çocuk yuvalarına bağlı olanlarda bakımı ve gözetimi yerine getirilen
çocukların sayısı da yine bu sayının içinde gösterilmiştir.
368
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3.
DPT, s.15.
370
SHÇEK, 2007, s.36.
371
SHÇEK, 2008, s.5.
372
SHÇEK, 2009, s.54.
373
SHÇEK, 2010, s.49.
369
98
4.2.2.2. Yetiştirme Yurtları
Yetiştirme yurtları, kurum bakımı hizmetinin ilk yöntemlerinden olmuştur.
Daha önceleri yetim veya öksüzler evi, kimsesiz çocuklar yurdu gibi isimlerle
anılmıştır. SHÇEK Kanunu, yetiştirme yurtlarını, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç
çocukları korumak, bakmak ve bir iş veya meslek sahibi edilmeleri ve topluma
yararlı kişiler olarak yetişmelerini sağlamakla görevli ve yükümlü olan yatılı sosyal
hizmet kuruluşları olarak tanımlamaktadır.374
Yetiştirme yurtları, korunmaya muhtaç çocuk konumunda bulunup, ailesinin
yanında korunmasının gerçekleştirilemediği çocukların, toplumsallaşma sürecinin
tamamlanacağı ve sosyal hayata atılacağı son kurum bakımı ortamıdır. Burada 18
yaşını dolduran çocuklar reşit olarak ayrılmakta ve toplum içinde kendilerine bir yer
edinmeye çalışmaktadır.
Yetiştirme yurtları 13-18 yaş grubundaki kız ve erkek çocuklarına hizmet
sunduğu için Kız Yetiştirme Yurtları ve Erkek Yetiştirme Yurtları olarak ikiye
ayrılarak değerlendirilmektedir.
2001 yılında SHÇEK’e bağlı 96 yetiştirme yurdunda 9.904 çocuğa korunma
hizmeti verilmiştir.375 2006 yılında 103 yetiştirme yurdunda 3.570’i kız, 6.836’sı
erkek toplam 10.406 çocuğa hizmet sunulmuştur.376 2007 yılında ise 46’sı kız
yetiştirme yurdu, 64’ü erkek yetiştirme yurdu, toplam da 110 yetiştirme yurdunda
3.811’i kız, 6.491’i erkek toplam 10.302 çocuğa korunma hizmeti verilmiş,377 2008
yılında bu rakamlar 114 yetiştirme yurdunda 3.739 kız, 6.402 erkek toplamda 10.141
çocuk olarak ortaya çıkmıştır.378 2009 yılında ise 105 yetiştirme yurdunda yaklaşık
10.000 çocuk korunma hizmetlerinden yararlandırılmıştır.
4.2.2.3. Çocuk ve Gençlik Merkezleri (ÇOGEM)
ÇOGEM’ler, özellikle, 1990’lı yıllarda nicelik olarak toplumsal vicdanı ve
huzuru rahatsız edecek boyutlara ulaşan “sokak çocukları” sorununun çözüm
yollarından birisi olarak algılanarak ortaya çıkmış ve 1997 yılında SHÇEK
374
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3
DPT, s.15.
376
SHÇEK, 2007, s.48.
377
SHÇEK, 2008, s.5.
378
SHÇEK, 2009, s.27.
375
99
Kanununa ek maddeyle geliştirilen kamu politikalarından birisi olmuştur. Kanunda,
ÇOGEM’ler, eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk
ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlikelere karşı savunmasız kalan veya
sokakta çalışan çocuk ve gençlerin geçici süre ile rehabilitasyonlarını ve topluma
yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan yatılı ve gündüzlü sosyal
hizmet kuruluşları olarak tanımlanmıştır.379
ÇOGEM’ler, öncelikle ve özellikle, İstanbul gibi, büyükşehirlerimizde,
sokak çocukları sorunu üzerine yoğunlaşmıştır. ÇOGEM’ler “yatılı”, “gündüzlü” ve
“yatılı ve gündüzlü” olarak üç çeşide ayrılmıştır. Ayrıca son dönemlerde ilk adım
istasyonu veya gözlemevi adıyla yeni birimlerin de kurulduğu bilinmektedir.
Sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar gözlemevlerinde gözlendikten sonra
durumuna uygun bir ÇOGEM’e gönderilmektedir.
Sokakta her türlü riske karşı savunmasız konumda bulunan çocukların
korunması amacıyla kurulan SHÇEK’e bağlı ÇOGEM’lerin 2007 yılındaki sayısı
yatılı 15, gündüzlü 25 olmak üzere toplamda 40 olup, bu merkezlerde yaklaşık 7.600
çocuğa hizmet verildiği, bu sayının çok büyük bir bölümünün gündüzlü merkezlerde
sokakta çalışan çocuklara ait olduğu görülmüştür.380
2008 yılında ÇOGEM’lerde 1.684’ü kız, 9.094’ü erkek toplamda 10.778
sokakta yaşayan/çalışan çocuğa korunma hizmeti verilmiştir.381 2009 yılında ise 44
merkezde 1.266’sı kız, 7.490’ı erkek olmak üzere toplam 8.756 çocuğa sokağın
risklerinden korunma hizmeti sunulmuştur.382
4.2.2.4. Çocuk Evleri
Çocuk Evleri hizmeti, Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik
oluşturulan kamu politikalarından kurum bakımı modeli içinde, en güncel ve en
sağlıklı model olarak gözlenmektedir. Ailesinin yanında kalmasının uygun olmadığı
çocukların aile ve sosyal çevre içinde korunması ilkesinden hareketle oluşturulan bu
yeni yöntemle, toplumsal hayata ve insan ilişkilerine hazırlıklı çocuklar
yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.
379
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3.
SHÇEK, 2008, s.5.
381
SHÇEK, 2009, s.59.
382
SHÇEK, 2010, s.53.
380
100
SHÇEK Kanunu’nun 15.maddesine dayanılarak oluşturulan “Çocuk Evleri
Yönetmeliği”nde çocuk evleri tanımlanmaktadır. Çocuk Evleri; her ilin, sosyal,
kültürel açıdan çocuk yetiştirmeye en uygun bölgelerinde, tercihen, okul ve
hastanelere yakın apartman dairesi veya müstakil dairelerde, çocukların korunması
hizmetini veren evlerin genel adıdır.383
İlk olarak 2006 yılında açılmaya başlayan çocuk evlerinden, yılın sonuna
kadar 31 adet açılmıştır.384 2007 yılının sonunda 0-12 yaş grubundaki korunma
ihtiyacı olan çocuklara yönelik 49, 13-18 yaş grubunda olanlara yönelik ise 15 çocuk
evi sayısına ulaşılmıştır.385 2008 yılında ise modelin en uygun modellerden birisi
olduğu kanısı ve gözlemleri doğrultusunda çocuk evlerinin sayısında ciddi yükseliş
olmuştur. Bu dönemde 0-12 yaş grubuna yönelik evlerin sayısı 64, bu evlerde
bakılan çocuk sayısı 364, 13-18 yaş grubuna yönelik çocuk evlerinin sayısı 22 ve bu
evlerde bakılan çocukların sayısı 172, toplamda çocuk evlerinin sayısı 86’ya ve
bakılan çocukların sayısı ise yaklaşık 550’ye yükselmiştir.386 2009 yılı sonu
itibariyle toplamda 160 çocuk evi ile yaklaşık 1.000 korunması gereken çocuğa
hizmet sunulmuştur.387
4.2.2.5. Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri İle Bakım ve Sosyal
Rehabilitasyon Merkezleri
Bu modelde, çocuk evleri modeli gibi, çocuk koruma sisteminin güncel kamu
politikaları olarak son dönemlerde ortaya çıkmıştır.
SHÇEK Kanunu, Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezlerini (KBRM),
suça sürüklendikleri adliye veya emniyet birimlerince tespit edilen çocukların,
davranış bozukluklarının giderilmesi amacıyla rehabilitasyon süreci tamamlanıp,
topluma tekrar adapte oluncaya kadar, geçici süreli bakım ve korunma hizmetini, 718 yaş grubunda yer alan erkek ve kız çocuklarına ayrı ayrı birimlerde sunan yatılı
sosyal hizmet kuruluşları olarak tanımlamaktadır.388
383
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Çocuk Evleri Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 05.10.2008, Sayı 27015.
384
SHÇEK, 2007, s.35.
385
SHÇEK, 2008, s.5.
386
SHÇEK, 2009, s.54.
387
SHÇEK, 2010, s.68.
388
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3.
101
Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM) ise, duygusal, cinsel
veya fiziksel istismara uğramış çocukların, travma veya davranış bozukluklarının
rehabilitasyonu amacıyla, geçici süreli olarak bakım ve korunma hizmetini, kız ve
erkek çocuklarına ayrı ayrı birimlerde sunan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu, korunması gereken çocukları iki
kısımda ele almıştır; korunma ihtiyacı bulunan ve suça sürüklenen çocuk. Aynı
kanun 5.maddesinde geçen barınma ve bakım tedbirleri ile ilgili olarak da
SHÇEK’in sorumluluklarını belirtmiştir.389Kanunun uygulanmaya başlamasıyla
birlikte, korunma ihtiyacı olan çocuklarla, suça sürüklenen çocukların aynı ortamı
paylaşması, çocuk koruma sistemi üzerinde yapıcı etkilerden çok yıpratıcı etkileri
ortaya çıkarmıştır. Aynı doğrultuda, 2000’li yılların başına kadar çok büyük oranda
ekonomik yoksunluk veya aile parçalanması neticesinde korunma altına alınan
çocuklara hizmet veren kuruma son dönemde cinsel ihmal ve istismar uğramış
çocuklar gibi örselenmiş çocukların kabul edilmeye başlaması, hizmetlerin
etkililiğinde sorunlar ortaya çıkarmıştır. Yukarıda ifade edilen rehabilitasyon
merkezleri bu tespitler ışığında ihtiyaçlara paralel olarak ortaya çıkmıştır.
Çocuk Koruma Kanunu, SHÇEK’e ciddi görevler vermiştir. SHÇEK,
yetiştirme yurtları ve çocuk yuvalarında kalmakta olan ve özellikle ekonomik
yoksunluk ve aile parçalanması neticesinde ekonomik yoksulluk temel problemi
doğrultusunda kurum bakımına alınan çocukları ANY ve koruyucu aile
uygulamaları aracılığıyla kendilerini ve ailelerini sosyo-ekonomik anlamda sosyal
yardımlarla destekleyerek aile yanına dönmeleri üzerine kurduğu değişim
felsefesinin ardından yeni yetiştirme yurdu, çocuk yuvası veya başka bir kurum
açmak yerine, mevcut kurumlarında değişime gitmeyi tercih etmiş ve rehabilitasyon
merkezlerini önceki kurumların yerine yeniden oluşturmuştur.
SHÇEK, son yıllarda ifade etmeye başladığı, vizyon ve misyonuyla ilgili
kamu politikalarını KBRM ve BSRM’ler aracılığıyla yeni forma sokmaktadır.
SHÇEK, temel düşünce eksenini, çocuğun ailesi yanında korunması, ailesi yanında
korunamayacak çocukların koruyucu aile yanında korunması, acil olarak ailesinin
yanından uzaklaştırılması veya ailesinin yanında kalması uygun olmayan çocukların,
389
Çocuk Koruma Kanunu, Madde 10.
102
ev tipi örgütlenme içinde, üst düzeyde toplumsallaşma olanağıyla korunması ve suça
sürüklenen veya ihmal ve istismar sebebiyle travma sürecinde olan veya davranış
bozukluğu gösteren çocukların ise yeni rehabilitasyon merkezlerinde korunması
üzerine oluşturmaktadır.
2006 yılının sonuna kadar SHÇEK’e bağlı olarak çocukların korunmasına
yönelik hizmet veren 5 adet KBRM ve BSRM açılmış ve hizmet sunumuna
başlamıştır.390 2007 yılında bu sayı 8’e ve hizmet sunulan çocuk sayısı yaklaşık
222’ye yükselmiştir.391 2009 yılında 7 rehabilitasyon merkezi daha açılarak,
BSRM’lerin sayısı 18’e KBRM’lerin sayısı 6’ya ve
korunma hizmeti verilen
çocukların sayısı ise yaklaşık olarak 500’e yükseltilmiştir.392
4.3 SHÇEK’in Çocuk Koruma Hizmetlerine Yönelik Değerlendirme
SHÇEK’te adı tam ifade edilemeyen bir himayecilik anlayışının, tam olarak
merkezi yönetimin eline geçtiği zamandan beri var olduğu düşünülmektedir. “Ne
kadar çok çocuk bakarsam o kadar çok iyi sosyal devlet ya da devlet baba olurum”
biçimindeki yönetim yaklaşımı, plan ve politikalarına yansımamasına rağmen
uygulamalara yansımıştır. Bu durum Türkiye’deki çocuk politikasızlığı ile bir araya
gelince hizmetlerin etkinliğini azaltmaktadır.
Hizmet sunumundaki etkinliği azaltan önemli nedenlerden birisini de
SHÇEK’in personel yönetiminde gösterdiği yaklaşım ortaya çıkarmaktadır.
Personelini kendi içinde ayrıma tabi tutan bir yönetim sistemi mevcuttur. Bu durum
çalışmalardan verimlilik elde edilmesine ve maksimum fayda sağlanabilmesine
büyük ketler vurmaktadır. Ayrıca kurumun hizmetlerinde kadrolu personel yerine
özelleştirmelere giderek hizmet satın alması da yeni kamu işletmeciliğinin devletin
en sosyal olması gereken alana bile liberal politikalarla müdahale ettiği biçimiyle
eleştirilmektedir. Bu hususta, SHÇEK’in hizmet satın alma yoluyla hizmetlerinin
kalitesini arttırdığı hususundaki destek söylemlerinin de hiç de azımsanmayacak
düzeyde bulunduğu ifade edilmelidir.
SHÇEK’in kadro durumuna bakıldığında, dolu ve boş kadroların durumu,
hizmet alımı yoluyla yapılan personel alımları, meslek elemanlarının sayısı, çocuk
390
SHÇEK, 2007, s.36.
SHÇEK, 2008, s.5.
392
SHÇEK, 2009, s.5.
391
103
korumu sistemi yönelik hangi düzeyde başarı sağlanabileceği hususunda ipuçları
vermektedir.
Tablo 4: SHÇEK’in Dolu-Boş Kadro Durumu (2000-2009)
YILLAR
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
DOLU KADRO
9.277
9.459
9.360
9.272
8.959
9.132
8.978
9.614
9.254
9.350
KADRO DURUMU
BOŞ KADRO
TOPLAM
4.011
3.829
4.013
4.456
4.774
4.591
4.752
4.591
4.473
4.376
13.288
13.288
13.373
13.723
13.733
13.723
13.730
13.723
13.727
13.726
Kaynak: SHÇEK, 2008, s.9; SHÇEK, 2009, s.18 ve SHÇEK, 2010, s.10.
SHÇEK’te hizmetin özelleşmesine yönelik faaliyetlere son dönemde ağırlık
verilmeye başlanmıştır. Örneğin, 2006 yılında 6.364 olan hizmet alım işçisi sayısı,
2007’de 8.874’e, 2008’de 10.057’ye ve 2009’da 11.545’e yükselmiştir. Bu değişim,
emeğin piyasalaşması eleştirilerine devletin kurumlarının da ortak olması hususuyla
hedef olmaktadır.
Tablo 5: SHÇEK’te Görev Yapan Meslek Elemanlarının Sayısı (2001-2009)
MESLEKLER
Sosyal Çalışmacı
Psikolog
Çocuk Gelişimcisi
Öğretmen
Tabip
Fizyoterapist
Diyetisyen
Hemşire
Sosyolog
2001
2002
2003
2004
YILLAR
2005 2006
2007
2008
2009
874
152
66
947
87
74
28
423
-
930
183
91
930
104
90
62
427
-
933
179
95
913
97
91
59
407
-
938
178
88
944
106
95
57
395
-
1051
199
107
915
116
106
61
499
-
1140
221
167
966
108
135
75
535
33
1094
203
165
992
103
128
67
538
39
1101
206
173
1009
92
126
61
559
57
1056
203
106
913
115
108
64
504
-
Kaynak: SHÇEK, 2008, s.10; SHÇEK, 2009, s.20 ve SHÇEK, 2010, s.11.
Yukarıdaki tabloda yer verilen mesleklerin, korunması gereken çocuklarla,
ailelerle ve diğer hizmete muhtaç kesimlerle doğrudan mesleki çalışma yapan
meslekler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, SHÇEK’te ciddi anlamda mesleki
eleman sıkıntısının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
104
Çocukların korunmasını hedefleyen politikaların başarıya ulaşabilmesinde
maddi imkanların ciddi rolü bulunmaktadır. Politikaları karşılayacak bütçelerin
güçlü olması etkili sonuçların elde edilmesinde bir araçtır.
Tablo 6: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (1989-1993)
YILLAR
SHÇEKBÜTÇESİ/TL
(6 Sıfır Atılmadan Önceki)
59.600.000.000
185.200.000.000
267.700.000.000
549.300.000.000
889.000.000.000
1989
1990
1991
1992
1993
GENEL BÜTÇE İÇİNDEKİ
ORANI
0,03
0,06
0,06
0,07
0,07
Kaynak: Fatih M. EKİCİ, “Sosyal Refah Harcamaları”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı
Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.164-165.
Gösterilen dönemde Türk ekonomisinin mevcut durumunun olumsuzluğu,
enflasyon oranlarının yüksekliği, döviz kurlarındaki hareketlilik düşünüldüğünde
rakamlardaki artışın çok fazla bir şey ifade etmediği söylenebilir. Diğer bir ifade ile
koruyucu ve önleyici sosyal hizmet uygulamalarına yeterli düzeyde kaynak
ayrılmadığı belirtilebilir.
Tablo 7: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (2004-2009)
YILLAR
SHÇEK BÜTÇESİ /TL
(6 Sıfır Atıldıktan Sonraki)
267.000.000
326.000.000
512.000.000
792.000.000
1.075.111.518
1.808.416.198
2004
2005
2006
2007
2008
2009
GENEL BÜTÇE İÇİNDEKİ
ORANI
0,06
0,07
0,10
0,13
0,12
0,11
Kaynak: SHÇEK, 2008, s.10; SHÇEK, 2009, s.20 ve SHÇEK, 2010, s.11.
Gösterilen dönemdeki artışların özürlü bakım hizmetlerine yönelik ücret
tahsis edilmesi hususuyla yakından ilişkisi vardır. Örneğin 2009 yılındaki bütçe
miktarının 1.126.365.890 TL’si sadece Özürlü Hizmetleri Daire Başkanlığına tahsis
edilen bütçedir. Yaklaşık olarak 120.000 özürlü yakınına bakım hizmeti ücreti
ödenmektedir.
Kurumun,
2010
yılındaki
bütçesinin
ise
yaklaşık
olarak
2.374.302.000 TL olması öngörülmüştür.393
393
T.C DEVLET BAKANLIĞI(Kadın ve Aileden Sorumlu), 25.12.2009 Tarih ve 1607 Sayılı Yazılı
Önergeye
Cevap
Yazısı,
s.3
<http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-11272c.pdf>
Erişim
Tarihi:01.10.2010.
105
Yıllar itibariyle SHÇEK’e ayrılan bütçe incelendiğinde, koruyucu ve önleyici
hizmetler için gerekli alt yapının sunulamadığı görülür. Bu durum ise mevcut
sorunların çözümünde gereğinden fazla zaman kaybını ortaya çıkarmakta ve diğer
dikkat edilmesi gereken unsurlara gerekli özenin gösterilememesine neden
olmaktadır. Başka bir ifade ile sorun başka bir sorunu doğurmaktadır.
SHÇEK, Stratejik Planlarında, korunmaya muhtaç çocuklar ile ilgili olarak
çocukların aile yanında korunmasına yönelik politikalarına ağırlık vereceğini taahhüt
etmektedir. Ancak bu hususta yeterli alt yapı, uzman personel ve maddi kaynağın
henüz
ciddi
iyileştirmeleri
alana
taşıyacak
düzeyde
geliştirilmediği
de
gözlenmektedir.
1988 yılında SHÇEK Kanunu’na, 3413 Sayılı Kanun ile getirilen Ek-1
maddeyle kamu kurum ve kuruluşlarına, SHÇEK’e bağlı yetiştirme yurtlarından
reşit olan çocukların yerleştirilmesi için kendilerine tahsis edilen kadroların binde
üçü oranında kadro ayırmaları görevi verilmiştir. Ancak süreç içinde bu maddenin
istismarı gündeme gelmiştir. Aileler sırf çocukları devlet memuru olabilsin diye
korunmaya muhtaçlık başvurusunda bulunmaya başlamışlardır. Bu durum ise gerçek
hak sahiplerinin korunmaya alınmasını ya geciktirmiş ya da onlara ulaşılmasını
engellemiştir. Kurum bakımının bu özelliğini istismar etmek isteyenler, çocuklarını
küçük yaşlarda yurt ve yuvalara bırakmaktan geri durmamışlar, bu durumda
çocukların üzerinde kurum bakımı modelinin zararlarını ortaya çıkarmıştır.
Tablo 8: 3413 Sayılı Kanuna Göre Ataması Yapılan Korunmaya Muhtaç Çocukların Sayısı (1988-2009)
YILLAR
SAYI
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
YILLAR
659
955
1.102
724
796
926
899
1.926
1.359
1.342
2.684
TOPLAM
Kaynak: SHÇEK, 2010, s.70.
106
SAYI
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2.178
1.825
2.265
1.662
2.083
756
1.479
1.359
1.446
1.513
1.925
31.859
3413 sayılı yasayla getirilen hükümlere rağmen devlet kurumlarının bu alana
yönelik kadro açmakta çekimser kaldıkları da yıllar içinde gözlenmiştir. Bu
durumda, yurttan reşit olmuş hayata atılmış çocukların ayakları üzerinde durmasında
sıkıntılar yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu hususta yaklaşık olarak yurtlardan reşit
olmuş 5.500 gencin 3413 sayılı yasa kapsamında iş beklediği rapor edilmiştir.394
Çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarıyla bağlantılı olarak, 5395
sayılı
Çocuk
Koruma
Kanunu’nun
kuruma
yüklediği
görevlerin
ağırlığı
bilinmektedir. Bu hususta, kanun diğer kamu kurumlarını da sorumlu görmüştür.
Ancak, çocukların korunması hususu sadece SHÇEK’in görevi olduğuna dair algı
henüz yıkılabilmiş değildir. Bu durum kaynakların etkin kullanılamaması sorununu
da doğurmaktadır.
394
SHÇEK, 2010, s.70.
107
SONUÇ ve ÖNERİLER
Çocukluğun modern kimliğine kavuşma serüveni ile çocukların korunması
düşüncesini içeren plan ve politikalarının gelişimi hemen hemen başa baş
ilerlemiştir. Çocuğun yetişkinden ayrı olduğu ve ona göre tutum ve davranış
geliştirilmesi gerektiği düşüncesi, günümüz modern çocuk algılamasına, çocuk
hakları perspektifini kazandırmıştır.
Çocukların korunmasında toplumun ve devletin sorumluluğunun bulunduğu
algısıyla oluşturulan politikalar özellikle 19. yüzyıldan sonra geliştirilmiştir. Tarihsel
geçmişe bakıldığında, gerek ülkemizde gerekse diğer devletlerde, korunmaya
muhtaç çocuklar sorununa iş ve uğraşı edindirmekle çözüm aranmaya çalışıldığı
görülmektedir. Bunun sebebini, eli boş kalan çocuğun ilgi ve alakasını yanlış işlere
kaydırabileceğine yönelik endişelerle toplumda oluşan, çocuğun toplum için zararlı
bir birey olabileceği korkularına bağlayabiliriz. Toplumsal değişim süreçlerini
destek sistemlerinden yoksun geçiren Türkiye gibi ülkelerde korunmaya muhtaç
çocuklar sorununun temelinde çocuğun kendisi görülerek, toplumun ve ailenin,
yaşanılan
dönemin
sosyo-ekonomik
şartlarıyla
yönetimlerin,
bu
sürece
yaklaşımlarının yıpratıcı etkileri fark edilememiştir.
Günümüze değin ülkemizde çocuklar için bütüncül bakış açısının
geliştirilememesi, konuyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili kesimlerin üzerine
düşen görevleri yeterince yerine getirememesi, korunması gereken çocuklar alanında
sadece zaman kaybını ortaya çıkarmakla kalmamış, kaybedilen zaman, çocuklardan
çok şey alıp götürmüştür. Türkiye’de 1960’lı yıllarda 180.000 çocuğun korunmaya
muhtaç çocuk konumunda bulunduğu tahmin edilmekteyken,395 bu rakam yaklaşık
otuz yıl sonra, DPT tarafından 1989 yılında yayınlanan “Türkiye’de Çocuğun
Durumu” isimli raporda 500.000 olarak tahmin edilmiştir.396Aynı şekilde 2003 yılı
içinde korunma ihtiyacında olan çocuk sayısının 700.000 civarında olduğu tahmin
edilmiştir.397 Son dönemde ise Türkiye’de korunmaya muhtaç çocuk sayısının
395
KOMİSYON, 1969, s.245.
DPT, Türkiye’de Çocuğun Durumu, Ankara 1989’dan aktaran: EĞİTİM-SEN,
<www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/3148.pdf> Erişim Tarihi:02.10.2010.
397
Hakan ACAR, “Türkiye’nin Ulusal Gençlik Politikası Nasıl Yapılandırılmalıdır”, Uluslararası
İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, Yıl 2008, s.4, <www.insanbilimleri.com> Erişim
Tarihi:24.08.2010.
396
108
yaklaşık 800.000398 ile 1.000.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Tahminlerin üzerinde veya altında olsun çocuklar ile ilgili zaman kaybının acı
faturası bu olsa gerek.
Türkiye’de çocuk refahı çalışmaları geçmişten günümüze incelendiğinde
sorunların ortaya çıkışının ardından alana yönelik politika geliştirilmesi ve sosyal
sorunlarla mücadele edildiği değerlendirmesi yapılabilir. Bu ise sorunun
çözümünden çok ancak asgari seviyeye çekilmesine veya göz önünden
kaldırılmasına neden olabilmektedir.
Bakıldığında, mevcut kapsamlı ve çocuklarla ilgili korunma ihtiyaçlarını
bütüncül ele alan plan ve politikaların mevcut olmadığı görülmektedir. Çocuklar ya
ebeveynsiz kaldıklarında ya da suç işleyip çevrelerine zarar vermeye başladıklarında
korunmaya muhtaç çocuk olarak algılanmakta sorunun çözümü için ise ilk önce
kurum bakımı modeli devreye sokulmaktadır.399
Türkiye’de uygulanan politikalarda henüz yeterli düzeyde, Batı’lı ülkelerde
uygulanan çocuk yardımları veya sosyal yardımlarından, ailelere yönelik doğrudan
gelir aktarımlarından, ailenin bütünlüğünü ve iyilik halini dolayısıyla çocuğun
yüksek menfaatini hedefleyen plan ve programlardan söz etmek mümkün değildir.
Ülkemizde çocuğun korunmasına yönelik yaklaşımlar içinde öncelik kurum
bakımının olagelmiş, toplumsal duyarlılığın öne alındığı toplum temelli yaklaşımlar
göz ardı edilmiştir.400
Çocuk koruma sisteminin en önemli uygulayıcı kurumu durumunda bulunan
SHÇEK’ in çalışmada da ortaya konulduğu üzere siyasetin en çok ilgi duyduğu
devlet kurumlarından birisi haline geldiği söylenebilir. Belki de bu durumu
iktidarların, meşruiyetlerini, yoksul ve kimsesiz halk yığınları üzerinde aramasıyla
ilişkilendirebiliriz.
Bu bağlamda, çalışma boyunca elde edilen bilgiler değerlendirildiğinde,
Türkiye’de çocuk koruma sisteminin daha işler ve nitelikli hale gelebilmesi için
neler yapılabileceğine değinen bazı öneriler aşağıya sıralanmıştır.
398
YOLCUOĞLU, 2009, s.88.
KARATAŞ ve Diğerleri, s.24-25.
400
YOLCUOĞLU, 2009, s.91.
399
109
Türkiye’nin henüz tam anlamıyla oturmamış çocuk politikalarına paralel
olarak, atılacak her türlü adımda çocuk hakları perspektifi göz önünde
bulundurulmalıdır.
Türkiye’de çocuk koruma politikalarını yönlendirecek, organizasyonu
yönetecek, merkezi, yerel ve sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri işin içinde tutup
süreci değerlendirecek, plan ve politika oluşturacak bir çocuk üst kurulu
oluşturulmalıdır.
Çocuğun yüksek yararını gözetmeyen her türlü politika, yasa ve uygulamalar
çocuğun yüksek yararı ilkesine göre tekrar değerlendirilmelidir. Çocuklarla ilgili
kalıcı çözüm politikalarının üretilmesi için öncelikle risk altındaki çocukların tespiti,
risk alanları ve boyutlarının belirlenmesi ve konuyu tüm yönleriyle değerlendirmeye
imkan tanıyacak “çocuk ulusal bilgi sistemi”nin oluşturulması gereklidir.401
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) tarafından organize edilen II. Risk
Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu’nun “Güvenli ÇevreGüvenli Okul Konulu” Çalıştay Sonuç Raporları’nda yer alan ve mevcut durumu
betimleyen, okulların karşılaştıkları şiddete dayalı sorun durumlarını “genelde bizde
çok sorun yok” yaklaşımıyla görmezden gelmeleri, yok saymaları sorunun daha da
büyüyerek karşımıza dönmüş olduğu kısır döngüyü ortaya çıkarmakta, kaynak
israfına neden olmaktadır.402 Aynı durum diğer devlet kurumları için de gereklidir.
Bu hususta özeleştiri yapabilen şeffaf yönetim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Açık, hesap verebilir, öz eleştiri yapabilen bir sosyal hizmet bakış açısı
gereklidir. Çocuklarımız bizimdir. Onların iyi halde veya kötü halde olmalarının
sebebi ve sonuçları hepimizi ilgilendirir. Toplumumuzun da basında çıkan kötü bir
olayla bağlantılı olarak anlık olarak iç seslerinin harekete geçirmesi yerine her daim
konuya sorumlulukla yaklaşması gereklidir. Bu hususta toplumu bilinçlendirme,
sivil hareketliliğe katkı sağlama ilköğretim politikamıza girmelidir.
401
I. Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu (2009), Suça Sürüklenen /
Kanunla İltilaf Halindeki Çocuklar, Sonuç Bildirgesi, <www.cocuksempozyumu.info>, Erişim
Tarihi: 04.08.2010.
402
II. Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu (2010), “Güvenli Çevre-Güvenli
Okul”, Çalıştay Sonuç Raporu, <www.cocuksempozyumu.info>, Erişim Tarihi: 20.10.2010.
110
SHÇEK’e yüklenilen yük ağırdır. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı ve Yerel Yönetimler başta olmak üzere
kamusal birimlerin çocukları koruma sürecinde aktif rol almaları, bu hususu
içselleştirmeleri gerekmektedir.
SHÇEK’in ana uygulayıcılardan birisi olması sebebiyle, bu süreçte aktif
olarak bulunması gereklidir. Ancak yeterli düzeyde meslek elemanına sahip değildir.
Sağlık Bakanlığı, EGM, MEB ve Adalet Bakanlığı’nda çok sayıda meslek elemanı
mevcuttur. Bu hususta birlikte hareket edildiğinde, çocuk alanına etkin çözümler
getirmede kurumlar arası koordinasyon sağlanabilir. Aksi halde sorunlar daha da
artacaktır. Geçmişte örneği mevcuttur.
Toplumun değişik katmanları ve bakış açıları sürecin içinde yer
alabilmelidir. Sivil toplum örgütlerinden, kamuoyu oluşturma ve etkilemede, çok şey
beklenmektedir.
Medyanın çocuklarla ilgili daha dikkatli yayın politikası izlemesi gereklidir.
Kitle kültürünün hızının kesilmesi imkansızdır. Ancak kitle kültürü çocuklarımızın
yararına kullanılabilir. Bu hususta devletten, kendi bilgi işlem mekanizmaları başta
olmak üzere siber alanda, düşünmeyi, mantıksal çıkarımda bulunmayı, yaratıcılığı ve
merakı yok etmeyecek politik açılımlarla güvenli bilişim dünyası yaratması
beklenmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu’nda geçen tedbir hükümleri net bir şekilde tekrar
ifade edilerek uygulanma süreci kolaylaştırılmalıdır.
Çocuk Koruma Kanunu’nda geçen korunmaya ihtiyacı olan çocuk ve suça
sürüklenen çocuklar farklı değerlendirilmesi gereken çocuklardır. Hizmetlerden
maksimum fayda sağlanabilmesi için ayrı tedbirlere yer verilmeli ve uygulanmalıdır.
Çocuklara yönelik güvenlik tedbirleri, koruyucu ve destekleyici tedbirlerden
ayrı olarak ele alınmalı, güvenlik tedbirleri için ayrıca kanuni bir düzenlemeye
gidilmelidir. Çünkü aynı kanunla hareket edilmesi belirsizliğe yol açmaktadır.
Her türlü çocuk istismarında, vakaların sağlıklı bir şekilde rehabilitasyon
süreçlerine yönlendirilmesi gereklidir. Bunun için istismar vakalarının rehabilite
111
edilebileceği uzman personel ve imkanların bulunduğu merkezlerin kurulması
gereklidir.
Koruyucu ailelik profesyonel hala getirilmelidir. Koruyucu aile yetiştirecek
kurslar açılabilir ve bu kursları başarıyla tamamlayan aileler ücretli olarak bu işi
yapabilirler. Böylece, yeni bir hizmet sektörü açılmış olur, kaynak yaratılır, iş gücü
oluşturulur.
5395 sayılı kanunun uygulanmasında boşluklar bulunmaktadır. MEB ve
Sağlık Bakanlığı tedbirleri ne ölçüde, nasıl yerine getirmektedir? Bu hususta takip ve
denetim mekanizması bulunmamaktadır. Yükün çok büyük bir bölümü SHÇEK’te
ama sorunun çözümünde çok hassas değerler ifade edebilecek profesyonel elemanlar
MEB ve Sağlık Bakanlığı’nda da mevcuttur. Kurumların alana yaklaşımlarındaki
çekinceler araştırılmalı ve çözüm önerileriyle birlikte, bütüncül çalışma hevesi
getirilmelidir.
Çocuk koruma sistemi uygulama yöntemlerinde halkın etkin katılımı için
iletişim araçları yeterince kullanılmalıdır.
SHÇEK, kendi içinde uzmanlaşmış personel yapısına kavuşturulmalıdır.
Kurum içerisinde personel arasındaki sosyal ve ekonomik haklar açısından mevcut
adaletsizlikler giderilmelidir. Uzmanlaşma kariyer meslek haline getirilmeli ve
kuruma dışarıdan gelmek isteyen, kaliteli meslek elemanı yığını yaratılmalıdır.
112
KAYNAKÇA
Kitaplar
ALTAN, Ö. Z., Sosyal Politika Dersleri, Anadolu Üniversitesi İİBF Yayınları,
Eskişehir, 2006.
ATILGAN, A. ve E. Ü. ATILGAN, Çocuk Hakları Paradigması ve Çocuk Ceza
Yargılamasına Hakim Olan İlkeler Açısından Türkiye’deki Düzenleme
ve Uygulamaların Değerlendirilmesi, İnsan Hakları Ortak Platformu
Yayınları, Ankara, 2009.
AYTEKİN, H., 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve
Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006.
BUMİN K., Batı’da Devlet ve Çocuk, Patika Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 1998.
ELKIND, D. Çocuk ve Toplum Gelişim ve Eğitim Üzerine Denemeler, D.
ÖNGÜN (çev.), B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999.
FRIEDLANDER, W. A., Sosyal Refah Hizmetine Başlangıç, R. TAŞÇIOĞLU
(çev.), SSYB Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1966.
GANDER, M. J. Ve H. W. GARDINER., Çocuk ve Ergen Gelişimi, 4.Baskı, A.
DÖNMEZ, N. ÇELEN, B. ONUR (çev.), B. ONUR (der.), İmge Kitabevi,
Ankara, 2001.
GIDDENS, A., Elimizden Kaçıp Giden Dünya, O. AKINHAY (çev.), Alfa
Yayınları, İstanbul, 2000.
KARABEKİR, K., Çocuk Davamız, Cilt/I-II, F. ÖZERENGÜN (der), Emre
Yayınları, İstanbul, 1995.
KOŞAR, N. G., Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı, 2.Baskı, Ankara,
1992.
MERTER, F., 1950-1988 Yılları Arasında Köy Ailesinde Meydana Gelen
Değişmeler (Malatya Örneği), T.C Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Yayını, Ankara, 1990.
ONUR, B., Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Yayınevi, Ankara, 2005a.
_____., Anılardaki Aşklar, Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi, Kitap
Yayınları, İstanbul, 2005b.
_____., Çocuk Tarih ve Toplum, İmge Kitabevi, Ankara, 2007.
ÖZBEK, N., Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Güvenlik ve Sosyal Poltikalar,
Emeklilik Gözetim Merkezi Yayınları, İstanbul, 2006.
ÖZDEMİR, S., Korunmaya Muhtaç Gençlerin Din Öğretimi, İhtiyaçları, Tuğra
Ofset, Isparta, 2002.
POSTMAN, N., Çocukluğun Yokoluşu, K. İNAL (çev.), İmge Yayınevi, Ankara,
1995.
113
SAYITA, S. U., Türk Hukukunda Çocuğun Koruyucu Aile (Kişi) Yanına
Yerleştirilmesi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1996.
SRIBNICK, E. G., Rehabilitating Child Welfare: Children and Public Policy,
1945-1980, University of Virginia, Department of History, May, 2007.
ŞİRİN M. R., Dersimiz Çocuk, İz yayınları, İstanbul, 2006.
UNICEF. B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: İlgili Sözleşmeler, Yasalar,
Tüzükler ve Yönetmelikler, 2.Basım, Ankara, 2005.
YÖRÜKOĞLU, A., Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 6.Basım, Özgür Yayınları,
İstanbul, 2000.
YÜCEL, M. T., Suç ve Ceza Anatomisi, Ankara Yarı Açık Cezaevi Matbaası,
Ankara, 1973.
Makaleler
AKBAŞ, E. ve R. A. TOPÇUOĞLU, “Modern Çocukluk Paradigmasının Oluşumu:
Eleştirel Bir Değerlendirme,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 20
Sayı 1 (Nisan), s.95-104, 2009.
AKDOĞAN, H., “Çocuğun Cinsel İstismarı ve Türkiye’de Çocuğun Cinsel
İstismarını Önlemeye Yönelik Çalışmalar,” Polis Bilimleri Dergisi, Cilt No
7, Sayı 1, s.1-16, 2005.
AKTAY, Y., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.28-29, 2006.
AKYÜZ, E., “Önemli Kanunlarımızda Çocuğun Korunmasına İlişkin Hükümler ve
Boşluklar,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt
No 12, Sayı 1, s.137-152, 1979.
_____., “Medeni Kanun İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu
Açısından Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1, s.11-21, 1987.
_____., “Cumhuriyet Dönemi’nde Çocuk Hakkındaki Gelişmeler,” 2.Ulusal Çocuk
Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999.
ALVER, F., “Neil Postman’in Çocukluğun Yok Oluş Sürecinde İletişim Teknolojisi
Eleştirisinin Eleştirisi,” Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları
Dergisi, Cilt No 2, Sayı 2, s.129-141, 2004.
ARNAZ, Z., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakım Yöntemlerine İlişkin Model
Arayışı; Çocuk Evleri Projesi,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı
Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997.
ATAY, T., “Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Çocukluğun Dönüşümleri,” V.
Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi: Popüler Kültür ve Çocuk, 12-13 Ekim
2005, N. GÜNEY ve N. AHİOĞLU (der.), Dipnot Kitabevi, Ankara, 2007.
AYSOY, M., “Sosyal Devletin Sosyolojisi,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1,
s.39-41, 2006.
114
BIYIKLI, L., “Koruyucu Aile Bakımı,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, Cilt No 16, Sayı 1, s.11-15, 1983.
_____., “Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve S.O.S Çocuk Köyleri,” Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, Cilt No 2,
Sayı 1, s.3-10, 1995.
BOZBEYOĞLU, S., “Ortaçağ Fransa’sında Anne-Çocuk İlişkisi,” Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt No 17, Sayı 2, s.7-14, 2000.
BÖLÜKBAŞI, T., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Toplumsal Kökenleri ve
Korunmaya Muhtaç Çocuk Sorununda Risk Faktörleri,” 4. Ulusal Sosyal
Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara,
1997.
ÇAĞLAR, D., “Atatürk ve Cumhuriyet Devrinde Korunmaya Muhtaç Çocuklara
Sağlanan Bakım ve Öğretim Olanakları,” Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 15, Sayı 2, s.1-21, 1982.
ÇANLI, M., “Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926),” Yeni Türkiye Yayınları
Türkler Ansiklopedisi, Cilt 14, Ankara, 2002.
ÇAVUŞOĞLU, T., “Türkiye’de Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk:1921-1983”,
2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları,
Ankara, 1999.
ÇEVİKBİLEN, T., “Çocukların Sömürülmesi,” Sosyal Hizmet Sempozyumu.
Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Sosyal Hizmet Sempozyumu,
16-18 Ekim 1996, Ankara, 2001.
ÇILGIN, A. S., “Genç Cumhuriyetin Ütopyası: “Gürbüz Türk Çocuğu,” Uludağ
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 6,
s.97-119, 2004.
DANIŞOĞLU, E., “Kalkınma Planlarında Çocukla İlgili Devlet Politikaları,”
2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları,
Ankara, 1999.
DOĞAN, İ., “Çocuk Haklarının Sosyolojik Evriminden Dünya ve Türkiye İçin
Çıkan Sonuçlar,” 1.Çocuk Kurultayı Bildiriler Kitabı, M. R. ŞİRİN ve S.
USTA SAYITA (der.), İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000.
EKİCİ, M. F., “Sosyal Refah Harcamaları,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı
Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997.
ELKIND, D., “Değişen Dünya’da Çocuk Yetiştirme ve Eğitim,” III. Çocuk
Kültürü Kongresi Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18
Ekim 2000, E. G. KAPÇI (çev.), B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları,
Ankara, 2001.
ERGUNCU, H., “Sosyal Hizmetler Bağlamında Korunmaya Muhtaç Çocuklar
Sorununa Cumhuriyet Türkiye’sinin Yasal Yaklaşımı,” 4. Ulusal Sosyal
Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara,
1997.
115
ERKAN, A. R. ve G. ERKAN, “Darüleytamlar,” Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, Cilt No 5, Sayı 1 (Ocak), s.61-69, 1987.
ERKAN, G., “Külhanbeyler,” İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet Prof.Dr.Nesrin
KOŞAR’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu
Yayını, Ankara, 2001.
FASS, P. S., “Çocuklar ve Küreselleşme,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Dergisi, N. AHİOĞLU (çev), Cilt No 37, Sayı 1, s.141-145, 2004.
GEÇER, O., “Türk Toplumunda Sokak Çocuklarına Ait Çeşitli Adlandırmalar,”
Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 16, Sayı 1 (Nisan), s.117-124,
2005.
GILADI, A., “İslam Uygarlığında Bir Çocukluk Kavramı Var mı?,” III. Çocuk
Kültürü Kongresi Dünya’ da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18
Ekim 2000, Bekir ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 2001.
GÜNBEY, S., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.27-28, 2006.
İNAN, A. N., “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine
Etkisi,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 1,
Sayı 1, s.201-219, 1968.
_____., “Çocuğun Korunması ve Polis,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Cilt No 37, Sayı 1, s.243-250, 1980.
KAĞITÇIBAŞI, Ç., “Türkiye’de Değişen Aile ve Çocuğun Değeri,” Toplumsal
Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Bekir ONUR (der),
İstanbul, 1994.
KARATAŞ, K., H. ACAR, Ö. C. ÖNTAŞ, Y. B. ACAR ve E. GÖKÇEARSLAN,
“Türkiye’de Çocuğun Korunması: Osmanlı’dan Günümüze Çocuk Refahına
Yönelik Düzenlemeler,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 15,
Sayı 1 (Nisan), s.15-25, 2004.
KARATAŞ, K., “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi ve Koruyucu Aile
Uygulamaları Üzerine Bir Değerlendirme,” Toplum ve Sosyal Hizmet
Dergisi, Cilt No 18, Sayı 2 (Ekim), s.7-20, 2007.
KOÇ, B., “Osmanlı Islahhanelerinin İşlevlerine İlişkin Bazı Görüşler,” Gaziantep
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt No 6, Sayı 2, s.36-50,
2007.
KONANÇ, E., “Türk Hukuk Sisteminde Çocuk İstismarı ve İhmali,” Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1, s.110, 1987.
KONTAŞ, M. Y., “Türkiye’de Çocuk Politikası,” Emniyet Genel Müdürlüğü
Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri Kitabı, EGM Asayiş
Daire Başkanlığı Yayını, Ankara, 1998.
McGOWAN, B. G., “Historical Evolution of Child Welfare Services,” Child
Welfare for The 21st Century, Columbia University Pres, New York, 2005.
MYERS, J. E. B., “A short history of child protection in America,” Family Law
Quarterly, Volume 42, Number 3, Fam, s.449-464, 2008.
116
ONAT, Ü., “Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne Başvuran Korunmaya
Muhtaç Çocuklar Üzerine Bir Araştırma,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler
Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997.
ONUR, B., “Sunuş,” Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993,
Bekir ONUR (der.), Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1994.
ÖNTAŞ, Ö. C., “Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk Polis İlişkisi,” Toplum ve Sosyal
Hizmet Dergisi, Cilt No 19, Sayı 2 (Ekim), s.21-37, 2008.
ÖZBEK, N., “II.Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-ı Ali,” Tarih ve
Toplum Dergisi, Sayı:182 (Şubat), s.11-20, 1999.
_____., “Osmanlı İmparatorluğunda Dilencilere Yönelik Devlet Politikaları ve
Kamusal Söylemin Değişimi,” Birkent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu
(Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta
Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008.
ÖZCAN, T., “Osmanlı Toplumunda Yetimler,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1,
s.82-85, 2006.
_____., “Osmanlı Toplumunda Yetimler ve Eytam Sandıkları,” Birkent Sorunu:
Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008.
ÖZDEMİR, S., “Refah Devleti: Altınçağ’dan Belirsiz Geleceğe,” Sosyal Politikalar
Dergisi, Sayı 1, s.34-38, 2006.
ÖZDEMİR, N., N. SEFER ve D. TÜRKDOĞAN, “Bir Sosyal Sorumluluk Projesi
Örneği: “Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt No 32, Sayı 2 (Aralık), s.283-305, 2008.
ÖZGÜREL, A., “Osmanlı’da Kadınların Öncüsü Olduğu Bir Sivil Toplum
Örgütlenmesi,” Radikal Gazetesi, 14.06.2009.
SARIKAYA, M., “Savaş Yıllarında Himaye-i Etfal Cemiyeti’ nin Çocuk
Misafirhanesi ve Çocuklar,” Atatürk Dergisi, Cilt No 3, Sayı 3, s.193-202,
2003.
_____., “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Sosyal Hizmet Kurumu: Türkiye Himaye-i
Etfal Cemiyeti,” Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, Cilt No 14, Sayı 34, s.321-338, 2007.
SARISAMAN, S., “Osmanlı Fukaraperver Cemiyetinin Fakirlik ve Dilencilik
Mücadelesi,” Birkent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı),
18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı
Yayını, İstanbul, 2008.
SUĞUR, N. ve E. S. DOĞRU, “Korunma Altındaki Çocukların Aile ve Devlet
Algısı Üzerine Bir Araştırma,” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, Cilt No 65, Sayı 1, s.115-133, 2010.
SUNGUR, S., “Marksist Düşünce Sisteminde Kitle Kültürü ve Televizyonda
Yayınlanan Çizgi Filmlerin İdeolojik İşlevlerine Bir Bakış,” İstanbul
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 30, s.125-140, 2007.
117
ŞENKAL, A., “Sosyal Politika Perspektifinden Sosyal Devleti Yeniden Düşünmek,”
Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.66-68, 2006.
ŞENOCAK, H., “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi Süreç
Işığında Değerlendirilmesi,” İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset
Konferansları, 56.Kitap, İstanbul, 2009.
TAN, M., “Çağlar Boyu Çocukluk,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, Cilt No 23, Sayı 2, s.71-88, 1989.
_____., “Çocukluk, Dün ve Bugün,” Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 2324 Nisan 1993, B. ONUR (der), Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1994.
TOPALOĞLU, M., “Çocuk Koruma Kanununda Tedbirler Sorunu,” İstanbul
Barosu Dergisi, Cilt No 81, Sayı 4, s.1647-1660, 2007.
ULUĞTEKİN, S., “1940’lı Yıllarda İstanbul’ un Sokak Çocukları,” Yaşam Boyu
Sosyal Hizmet; Prof.Dr.Sema KUT’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayınları, Ankara, 1999.
_____., “Yirminci Yüzyılda Türkiye’nin Çocukları: Sorunlar ve Beklentiler,” Sosyal
Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları; Prof.Dr.Nihal TURAN’a
Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını,
Ankara, 2001.
YALÇIN, C., “Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla İnternet,” Cumhuriyet Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt No 27, Sayı 1 (Mayıs), s.77-89, 2003.
YAZICI, N., “Tanzimat Döneminde Yetim Çocuklara Yönelik Koruma
Çalışmaları,” Osmanlılar Döneminde Yoksullukla Mücadele Yolunda
Yapılan Çalışmalar, İ. ATEŞ (der.), YOYAV Yayınları, Ankara, 2000.
YILMAZ, E., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.30-31, 2006.
YOLCUOĞLU, İ. G., “Sosyal Çalışma ve Çocuğun İyilik Hali,” Toplum ve Sosyal
Hizmet Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1 (Nisan), s.85-93, 2009.
YÜCEL, M. T. “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları ve Sosyal Hizmetler,”
III. Milli Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969.
ZEVKLİLER, A. “Türk Hukukunda Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt No 25, Sayı 1, s.173-236, 1968.
Diğer Kaynaklar
Tezler
AYTEKİN, H., 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve
Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Marmara Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006.
118
KARATAY, A. Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin
Politikaların Oluşumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007.
İnternet Kaynakları
I.Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu, (2009), Suça
Sürüklenen/Kanunla İtilaf Halindeki Çocuklar; Sonuç Bildirgesi,
<www.cocuksempozyumu.info>, (04.08.2010).
II.Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu, (2010), Güvenli
Çevre-Güvenli
Okul;
Çalıştay
Sonuç
Raporu,
<www.cocuksempozyumu.info>, (20.10.2010).
ACAR, H., “Cumhuriyetin Çocuk Refahı Politikasını Yapılandıran Bir Sivil Toplum
Örgütü: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu (1921-1981),” Çalışma Ortamı
Dergisi,
Sayı
73
(Mart-Nisan),
2004,
<www.isguvenligi.net/co/calisma_ortami73.pdf>, (09.09.2010).
ACAR, H., “Türkiye’nin Ulusal Gençlik Politikası Nasıl Yapılandırılmalıdır,”
Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt No 5, Sayı 1, s.1-20, 2008,
<www.insanbilimleri.com>, (24.08.2010).
WIKIPEDIA, Çocuk Hakları Sözleşmesi Maddesi,
(30.12.2009).
<www.wikipedia.com/tr>,
WIKIPEDIA, Parens Patriae Maddesi, <http://en.wikipedia.org>, (12.07.2010).
VATAN, Taş Atan Çocuklar Yasası
<www.gazetevatan.com> (01.11.2010)
Kabul
Edildi,
24.07.2010,
ÇAVUŞOĞLU, T., S. ÇETİN ve K. TOPÇU, İlk Korunmaya Muhtaç Çocuk
Kanunun Çıkmasında ÇEK Projesi ve CHP Grubu Raporunun Etkileri,
(t.y), <www.turgaycavusoglu.com>, (25.12.2009).
DARÜLACEZE, Tarihten Sayfalar, <www.darulaceze.gov.tr>, (30.12.2008).
DARÜŞŞAFAKA, Darüşşafaka Tarihi, <www.darussafaka.org>, (30.12.2008).
EĞİTİM-SEN, (t.y), <www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr> (01.11.2010).
FOGARTY, J. F. A., Some Aspects of the Early History of Child Protection in
Australia, 2008, No:78, <www.aifs.gov.au>, (01.10.2010).
KARATAŞ, Z., Osmanlı Devletinde Çocuk Koruma Sistemi,
<www.manevisosyalhizmetler.com/?page_id=225>, (01.10.2010).
(t.y),
KONAR, E., Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, (t.y), <www.kalem.biz/yazi>,
(01.10.2010).
ÖZKAN, S., “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve Niğde Darüleytamı,”
Türkiyat
Araştırmaları
Dergisi,
Sayı
19
(Bahar),
2006,
<www.turkiyat.selcuk.edu.tr> (30.12.2008).
SHÇEK, Himaye-i
(30.12.2008).
Etfal
Cemiyetinin
119
Kuruluşu,
<www.shcek.gov.tr>,
SHÇEK, Tarihçe, <www.shcek.gov.tr>, (29.10.2010).
ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİ, Tarihçe, <http://www.sislietfal.gov.tr>, (07.11.2010).
ULUÇ, G., Toplumsal Bir Gruba Yönelik Şiddet Türü: Medya, Şiddet ve
Çocuklar, 2002, <www.iletisim.selcuk.edu.tr/dergi/gs/2002_cilt2s2.pdf>,
(08.08.2010).
UNICEF, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, <www.unicef.org>, (25.12.2009).
YAKUT, E., Eski Türklerde Hukuk, 2002,
(01.10.2010).
<http://kybele.anadolu.edu.tr>,
YAPICI, M. ve Ş. YAPICI, “Bir değer Olarak Çocukluk,” Üniversite ve Toplum
Dergisi, Cilt No 4, Sayı 4 (Aralık), S.1-4, 2004,<www.universitetoplum.org>, (25.07.2010).
YOLCUOĞLU, İ. G., Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorunu ve Sosyal
Dışlanmanın Önlenebilmesinde Erken Müdahalenin Önemi, 01.09.2010,
<www.ismetgalip.com/category/cocuk-koruma-sistemi/>, (01.10.2010).
Raporlar
DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Sosyal Yardımlar ve Hizmetler Özel İhtisas
Komisyon Raporu, Ankara, 2001.
KOMİSYON, Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları Ön Raporu, III. Milli
Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969.
SHÇEK, 2006 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2007.
SHÇEK, 2007 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2008.
SHÇEK, 2008 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2009.
SHÇEK, 2009 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2010.
SHÇEK,
Çocuk
Hakları
Sözleşmesi
Ulusal
İlk
Rapor,
<http://shcek.gov.tr/cocuk-haklari-sozlesmesi-ulusal-ilk-rapor.aspx>,
(01.10.2010).
(t.y).
T.C. DEVLET BAKANLIĞI (Kadın ve Aileden Sorumlu), 25.12.2009 Tarih ve
1607
Sayılı
Yazılı
Önergeye
Cevap
Yazısı,
<http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-11272c.pdf>, (01.10.2010).
Kanun Yönetmelik Ve Tüzükler
1982 Anayasası, 2010, <www.anayasa.gov.tr>, (30.10.2010).
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 2022, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 10.07.1976, Sayı 15642.
120
Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 4320, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 17.01.1998, Sayı 23233.
Basın Kanunu, Kanun Numarası 5187, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
26.06.2004, Sayı 25504.
Belediye Kanunu, Kanun Numarası 5393, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
13.07.2005, Sayı 25874.
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kanun Numarası 5216, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 23.07.2004, Sayı 25531.
Ceza Muhakemesi Kanunu, Kanun Numarası:5271, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi:17.12.2004, Sayı:25673
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5275,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.12.2004, Sayı 25685.
Çocuk Koruma Kanunu, Kanun Numarası 5395, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
15.07.2005, Sayı 25876.
Dernekler Kanunu, Kanun Numarası 5253, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
23.11.2004, Sayı 25649.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası
633, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 02.07.1965, Sayı 12038.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
Kanun Numarası 3289, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.05.1986
Sayı 19120.
İcra ve İflas Kanunu, Kanun Numarası 2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
19.06.1932, Sayı 2128.
İl Özel İdaresi Kanunu, Kanun Numarası 5302, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
04.03.2005, Sayı 25745.
İlk Ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, Kanun
Numarası 1702, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.06.1930 Sayı 1532.
Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve
Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve
İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına
Dair Kanun, Kanun Numarası 4327, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
19.01.1943, Sayı 5308.
İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 222, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 12.01.1961, Sayı 10705.
İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, Kanun Numarası 5130, Yayınlandığı
Resmi Gazete Tarihi 12.06.1942, Sayı 5130.
İş Kanunu, Kanun Numarası:4857, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.06.2003,
Sayı 25134.
Kabahatler Kanunu, Kanun Numarası 5326, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
31.03.2005, Sayı 25572.
121
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.1927, Sayı 627.
1117,
Türk Medeni Kanunu, Kanun Numarası 4721, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
08.12.2001, Sayı 24607.
Mesleki Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 3308, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
19.06.1986, Sayı 19139.
Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun Numarası 1739, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 24.06.1973, Sayı 14574.
Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu, Kanun Numarası 3634, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 16.06.1939, Sayı 4234.
Nüfus Hizmetleri Kanunu, Kanun Numarası 5490, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 29.04.2006, Sayı 26153.
Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5378, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 07.07.2005, Sayı 25868.
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Kanun Numarası 2559, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi14.07.1934, Sayı 2751.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Kanun Numarası
3984, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 20.04.1994, Sayı 21911.
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Kanun Numarası 3359, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 15.05.1987, Sayı 19461.
Terörle Mücadele Kanunu, Kanun Numarası 3713, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 12.04.1991 Sayı 20843
Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5901, Yayınlandığı
Resmi Gazete Tarihi 12.06.2009, Sayı 27256.
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun, Kanun
Numarası 4207, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.11.1996, Sayı
22829.
Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Kanun Numarası 1593, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi 06.05.1930, Sayı 1489.
Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Kanun Numarası 5510,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 16.06.2006, Sayı 26200.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Kanun Numarası 2828,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 27.05.1983, Sayı 18059.
Türk Ceza Kanunu, Kanun Numarası 5237, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
12.10.2004, Sayı 25611.
Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.09.1986,
Sayı 19235.
122
Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev
ve Çalışma Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.04.2001
Sayı 24372.
Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete
Tarihi:17.12.1983, Sayı:18254.
Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi
23.12.2008, Sayı 27089.
Koruyucu Aile Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 14.10.1993, Sayı
21728.
Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.05.2002,
Sayı 24758.
Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik,
Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.04.2003, Sayı 25082.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Çocuk Evleri
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 05.10.2008, Sayı 27015.
Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden
Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzük, Yayınlandığı Resmi
Gazete Tarihi 19.04.1961 Sayı 10786.
Küçüklerin Evlât Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin
Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.03.2009 Sayı 27170.
123
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı
: Muammer SALİM
Doğum Yeri
: Kadıköy
Doğum Yılı
: 1980
Medeni Hali
: Evli / Bir Çocuk Babası
Eğitim Durumu:
Lise
: 1994-1997 İstanbul Pendik Bahçelievler Lisesi
Lisans
: 1998-2003 Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu (Bir Yıl İngilizce Hazırlık)
Yabancı Dil ve Düzeyi:
İngilizce / Orta
İş Deneyimi:
2003-2005 Sosyal Hizmet Uzmanı,
İstanbul Valiliği Ayvansaray Çocuk Koruma İstasyonu
2005-2005 Sosyal Hizmet Uzmanı,
Ayça Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi / İstanbul
2005-____ Sosyal Hizmet Uzmanı,
Isparta İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü
124