Platon`un ideal devlet anlayışı nedir? Bu çerçevede

Transkript

Platon`un ideal devlet anlayışı nedir? Bu çerçevede
Ad Soyad
Şube No
Öğrenci No
Bölüm
: Fahri Dönmez
: TOZD-308-01
: 12213251
: Bilgisayar Mühendisliği
Felsefe
Doç.Dr. Aydın Topaloğlu
Platon'un ideal devlet anlayışı nedir? Bu çerçevede demokrasiyi niçin
eleştirmiştir?
Mayıs 2014
Platon; M.Ö.375’ te yazdığı Devlet (Politeia) adlı yapıtında kendi “ideal devlet” tasarımını
kurmuştur. Hocası Sokrates, Sokrates’in öğrencileri ve Sofistler’in tartıştırıldığı Devlet’te konu
“adalet nedir?” sorusuyla açılır ve adaletin gerçekte ne olduğunu anlayabilmek için toplumun
doğuşu ve gelişmesini incelemek gerektiği fikrine varılır. İnsanların tek yaşamayı bırakıp toplu
yaşamalarına yol açanın, kendilerine yeterli olmayıp, yaşamalarını ve ihtiyaçlarını giderebilmek için
başkalarına gereksinim duymaları olduğu ileri sürülür. Kısaca, toplumu yaratan şeyin “işbölümü”
olduğu söylenmek istenir. Platon Devlet adlı diyaloglarında Sokrates’i konuşturur. Amaç en iyi
devleti bulmaktır. En iyi devlet ise en iyi yönetim demektir. Devletin yapısal bir kurgu olması ve bu
yanıyla sadece bir tasarıdan ya da kurgudan ibaret olması en iyi devlet dediğimizde bir yönetim
biçiminin etik çerçevesinden bahsetmeyi zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla bir şekilde devletin
kavramsal olarak tanımlanmaya çalışılması aslında bir yönetim biçiminin tanımlanmaya çalışılması
ve dahi bir takım etik değerlerin tanımlanmaya çalışılmasından ibarettir. Her yönetim, bir yönetme
biçimi olarak, ister devlet hayatında, ister bireysel insan hayatında, bir başkasının iyiliğini değil,
yönettiği, bakımını üzerine aldığı şeyin iyiliğini gözetir. Her yönetim aslında der Platon, yönettiği
şeyin çıkarlarını bir başka şeye tercih edemez. Ve bu yüzden de cümleyi şöyle bir soru ile bitirir;
Sen devletleri yönetenlerin, gerçek yöneticilerin, bu işi severek yaptıklarını mı sanıyorsun? Soru
oldukça anlamlıdır. Çıkarın olmadığı bir yerde yönetmek ahlaklı, bilgili, yetenekli insan için bir
yüktür. Zorbalıktan başka devlet düzenlerinde kimse isteyerek iş almaz üstüne. Platon
diyaloglarda, devleti tanımlamaktansa, önce etik bir takım değerler üzerinde durmayı anlamlı
bulmuştur. Devletleri zorba yapan kötü ve bilgisiz yöneticilerin kendi çıkarlarını gözetmek uğruna
iktidarı ele geçirmeleridir. Platon devletin yasalarını ortaya atarken kendi yasalarına ve önerdiği
devlet biçimine meşruiyet kazandıracak bir söylem de oluşturur. Burada ilgi çeken olay devletle ilgili
en eski metinlerde dahi devletin bir meşruiyet krizi yaşayabileceği ve yönetim biçiminin kendine
uygun gelen bir söylemi ya doğaçlama olarak, ya bir takım mitlere dayanarak ya da tamamen
masalsı olarak üretmek zorunda olduğuna ilişkin gerçektir. Toprağa atfedilen rahim imgesi onu hem
varoluşun olanaklı kılınması için de vazgeçilmez bir değer olarak toplumun anlam dünyası içinde
üretiyor, hem toplum hayatını paylaşan yurttaşları aynı payda altında güçlü ve romantik bir imge
bağlamında birleştiriyor. Yine toprağın, yurttaşların ürediği rahim olarak kurgulanması, toplumun
devamı için toprağın devamını zorunlu kılıyor. Platon her çağda her devlet biçimi uyruğunu motive
etmek, koyduğu yasalara uyulmasını sağlamak ve bir takım militarist eylemler uğruna yurttaşlarının
hayatını feda edebilmesine meşruiyet zemini oluşturmak zorunluluğu hissetmiştir. Kendi kurgusu
olan devlet modelinde, herhangi bir yurttaşın neden yapmak zorunda olduğu işi vazgeçmeden
devam ettirmek zorunda olduğuna ilişkin devlet söylemini açıklar. “Bu toplumun birer parçası olan
sizler, birbirinizin kardeşisiniz. Ama sizi yaratan Tanrı, aranızdan önder olarak yarattıklarının
mayasına altın katmıştır. Onlar bunun için baş tacı olurlar. Yardımcı olarak yarattıklarının
mayalarına gümüş, çiftçiler ve öbür işçilerin mayasına demir ve tunç katmıştır”. Platon insanlar
arasındaki iş bölümündeki adaletsizliği bir yandan Tanrıya havale ederek devleti aşkın bir alanda
tanımlıyor öte yandan da bu duruma itaat etmenin Tanrının emirlerine de itaat etmek olduğunu
anlatıyor. Modern devlet biçimlerine baktığımızda buna benzer birçok örnek görebiliriz. Örneğin
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu kadrosu bir yandan dini gündelik yaşamın dışına taşımaya
gayret ederken ve bu bağlamda yapısal bir takım eylemler gerçekleştirirken diğer yandan da dini
imgeleri devletin militarist gücüne meşruiyet kazandırması bağlamında kullanmaktan
çekinmemiştir. Ordu peygamber ocağı örneğinde olduğu gibi. Böylesi bir metaforun laik Türk
ordusu tarafından ısrarla kullanılması manidardır. Devletin varlığı için zorunlu olan öğeler, insan
topluluğu, ülke ya da toprak bütünlüğü ve egemenliktir. Devletler genellikle belirli bir toprak
parçasını irrasyonel bir alışkanlık olarak bir bütün gibi kabul ederler. Kendi bütünleri olarak. Devlet
söylemi de bu toprak parçasını bir bütün olarak varoluşun temeline koyar. Militarizmin kökeninde
bu bütüne duyulan aşk ve bu bütün uğruna dökülen kan vardır. Bir devlet söz konusu olduğunda
toprak bütünlüğünün ismi, ülke ya da vatan olarak yeniden adlandırılır. Ad vermek sahip olmak
demektir. Platon’un tanımladığı devlette eşitlik değil toplumsal sınıflar söz konusudur. Ama genel
olarak devletin kural koyucu, militarist gücü elinde tutan, zorbalığa müsait, kendi söylemi
bağlamında halkı eylemlerinin haklılığı noktasında ikna eden, yapısal bir aygıt olarak
tanımlayabiliriz. Platon devleti doğal bir düzen olarak; yani bir canlı organizma gibi düşünmektedir.
Ona göre, devlet canlı bir organizmadır çünkü devletin her organı ancak bütün yapı içinde
yaşamını sürdürebilir. Bütünden ayrı bir devlet veya sivil kurum yaşamını sürdüremez. Çünkü bir
organ bedene bağlı olduğu sürece canlılığını korur. Bu nedenle Platon’a göre, birey toplum dışında
var olamaz; toplum da bireylerle var olur. Devleti oluşturan sınıflar insan ruhunun üç parçasına
göre düzenlenmiştir. İnsan ruhunda “madde” ve duyguya yatkın yeti, itaati ve üretimi; cesarete
yatkın yeti, korumayı ve savaşmayı akla yatkın yeti ise yönetme ve bilgi edinmeyi içermektedir.
İşte, ruhun bu üç yetisine karşılık, devlette de üç sınıf bulunmaktadır. İtaat ve üretime karşılık işçi,
köylü ve zanaatkârlar; korunma ve savaşmaya, karşılık bekçiler; yani askerler; yönetme ve bilgi
edinmeye karşılık yöneticiler ve bilgeler sınıfı gelir. Platon devletinde her sınıfın ne yapmaları, nasıl
bir eğitim almaları, ne tür mal ve mülk edinmeleri, kimlerden oluşmaları gerektiği gibi konuları ideal
bir tasarımla belirlemiştir. Birinci sınıfı oluşturan işçi, köylü ve zanaatkârların temel erdemi itaat
etmek ve çalışmak olduğu için, bunlar üreten sınıftır. Devleti besler, doyurur, giydirir. Bu grup
devletteki en büyük çoğunluğu oluştururlar. Bunlar üretime yönelik el sanatları, beceri, tarım gibi
bilgilerle eğitilmelidir. Bu grubun en önemli özelliklerinden biri, istedikleriyle evlenebilir, çocuk ve
özel mülk sahibi olabilirler; Bu sınıf için, bir sınırlama söz konusu değildir. Platon’un ideal
devletinde ikinci sınıf, cesaret erdemiyle donatılmış beden ve ruhça sağlam bekçiler veya askerler
sınıfıdır. Devleti korumak ve varlığını sürdürmek görevini üstlenen bekçiler, önemli bir sınıftır. Bu
sınıfın seçimi ve eğitimine Platon ayrı bir önem verir. Çünkü bazen bekçiler devleti korumak yerine,
devleti ele geçirmek isteyebilir. Bu nedenle, onların eğitimi yalnızca bedenî eğitim olmamalıdır.
Platon, bekçilerin hem erkek hem de kadınlardan olabileceğini ifade ederek, kadınlara da erkeklere
uygulanan askerî eğitimin uygulanabileceğini öne sürmüştür. Bekçiler maddeye değil de şan ve
şerefe önem verdiklerinden, onların özel mülk edinmelerini yasaklar ve evlenmelerini özel izne
bağlayarak sınırlar. Çünkü özel mülkiyete yönelen bekçiler aslî görevlerini unutup, devleti ele
geçirmeye kalkışabilirler. Yine onların evlenmeleri, bir tür özel mülkiyet duygusunu geliştirdiği için,
Platon onların devletin seçtiği uygun kişilerle soyu devam ettirmek için evlenmelerine izin verir.
Platon çocukların doğar doğmaz anne ve babalarından uzakta, onları tanımadan toplumun veya
devletin ortak malı olarak büyütülmeleri gerektiğini öne sürer. Böylece çocuklar herkesi kendi anne
ve babası, herkes de her çocuğu kendi çocuğu sayacağı için, farklılık ve kıskançlık ortadan
kalkacaktır. Yönetici sınıf, aklı, bilgiyi ve adaleti temele alarak devleti yönetmelidir. Bu nedenle
onların da özel mülkiyet ve evlenme hakları elinden alınmıştır; çünkü yönetim işine özel mülkiyet
gibi para hırsı karışırsa yönetici adaletli ve eşit yönetimde bulunamaz. Platon, bekçiler gibi,
yöneticilerin eğitimine çok önem verir. Çocuklar küçük yaşlarda iyi huylu, yumuşak başlı ve erdemli
olmalarını sağlayacak masal ve öykülerle, eğitilmelidir. Sonra müzik ve beden eğitimi gelir. On beş
yaş civarında, basit aritmetik ve geometri problemleri öğretilmelidir. Yetenekleri daha fazlasına izin
verenler devam etmeli, vermeyenler ise üretici ve bekçiler sınıfı için eğitilmelidir. Yetenekli ve az
sayıda olanlar için uzun bir eğitim yolu düşünülmüştür. Çünkü bunlar yönetici adaylarıdır. Yaklaşık
elli yaşlarına kadar hem eğitime devam edilmeli hem de toplum ve devlette çeşitli iyilikler ve
görevler için çalışmalıdırlar. Elli yaşından sonra felsefe eğitimi alan kişiler, ancak yönetici olabilirler.
İşte, Platon’un “Yönetici filozof; filozof yönetici olmalıdır.” iddiası bu anlayışa dayanmaktadır.
Platon’un devleti tek bir yöneticiye değil, felsefe eğitimi almış ve tüm bedensel arzu ve zevklerden
uzaklaşmış birçok yaşlı aristokratın yönetmesini önerir. Platona göre eğer devlette her sınıf kendi
erdemine uygun görevleri yerine getirirse, toplumun her kesimi; yani her birey ve aynı zamanda
toplum mutlu olur. Platon yaşlılık döneminde yazdığı Yasalar (Nomoi) adlı eserinde ideal devlet
anlayışında bazı değişikliklere gitmiştir. Yasalar ’da bekçilere ve yöneticilere evlenme ve özel
mülkiyet hakkı tanımıştır. İkinci olarak da yöneticilere Devlet eserinde verdiği sınırsız yetkiyi
kaldırarak, yöneticilerinde yasalara bağlı olduklarını ifade etmiştir.
Atina’nın sürekli çalkantılar geçirdiği bir dönemde yaşayan Platon, Atina’nın yaşadığı
problemlerin temel olarak onun yönetimi biçim olan demokrasiden kaynaklandığını düşündüğü için
ideal devleti resmettiği eserine Republic (Türkçe’ye Devlet olarak çevrilen) adını vermiş ve deyim
yerindeyse demokrasi problemine çare olarak demokrasiden uzaklaşmayı ve onun tam zıddı olarak
düşündüğü “Devlet”i önermiştir. Devlet (Republic), Platon’un teorisinde yönetim ve siyaset
problemlerinin en üst düzeyde olmasına sebep olan “demokrasi zehrinin bir tür panzehirdir.
Platon’un ütopyası olan Republic (Devlet), diğer ütopyalar gibi, mevcut devletlere yönelik eleştirileri
göstermek üzere tasarlanmıştır. Platon ne kadar tasarlamış ya da görmek istemiş olursa olsun,
onun tasarladığı Devlet'in gerçekte kurulup kurulamayacağı belirsizdir. Fakat kesin olan şey,
Platon’un Eski Yunan’daki mevcut devletlerden, özellikle de demokrasiden memnun olmadığıdır.
Ona göre tiranlık da oligarşi de kaldırılması en kolay rejimlerdir; hiç kimse iktidara aç bir otokratın
hevesleri uğruna yaşamak zorunda olmamalıdır ve para liyakatin ölçüsü değildir. Üstelik
demokrasiden kurtulmak daha zordur. Platon’un Devlet’inin Sekizinci Kitabında bir tür anarşinin
hüküm sürdüğünü ileri sürdüğü ve ondaki eşitliğin gerçek bir eşitliği yansıtmadığı, “eşit olsun
olmasın, bir çeşit eşitlik de sağlıyor herkese” diyerek bahsettiği demokrasinin görünürdeki sözde
eşitliğinin gerçek yüzünü ortaya koyma konusu, M.Ö. 4. yüzyıldaki entelektüellerin üzerinde
durdukları önemli konulardan biriydi. Platon’a referansla demokrasiyi eleştiren, liyakatle ayrıcalık
arasındaki oranın korunması gerektiğini ileri süren bu düşünürlere göre, “geometrik” eşitliğin
tersine demokrasideki “aritmetik” eşitliğin hüküm sürdüğü demokratik sistemde, liyakati eşit
olmayan insanlara eşit ayrıcalık verilmekteydi. Platon’a göre herkese eşit siyasal iktidar vermek,
sınavlardaki ve kâğıtlardaki performanslarını göz önüne almaksızın bütün öğrencilere aynı notu
vermekten farksızdı. Bu bağlamda Platon, filozoflarla yöneticiler bir ve aynı olmadığı sürece iyi bir
hükümetin asla kurulamayacağı sonucuna vardı. M.Ö. 380’li ya da 370’li yıllarda yazılan Republic
(Devlet), özü itibariyle Platon’un bir protestosudur. Platon’a göre Atina’daki siyasal düzen tümüyle
yozlaşmıştır. Sofist Thrasymakos’un adaleti güçlünün işine gelen şey olarak tanımlaması bir
yozlaşmanın göstergesidir ama aslında bu yozlaşma, sadece sofistlerden kaynaklanmamaktadır,
Atina siyasal düzeni, tüm demos’un geleneksel ahlak anlayışı özünde bozuktur. Deyim yerindeyse,
halkın, demosun kendisi bir bütün olarak en büyük sofisttir. Platon’a göre demokratik müzakere,
pratiğe dayalı bir bilgelik elde etme yönteminden çok, bilişsel bir tuzaktır. Demokratik diyalogu
yeniden yorumlayan Platon, bu diyaloğun iki temel özelliğe sahip olduğunu belirtir:
1- Hırs ve dar kişisel çıkar tarafından motive edilme,
2- Düşünce ürünü olmayan ve sorgulanabilir ahlak anlayışına sahip mağara benzeri bir dünyada
tuzağa düşürülme.
Bu nedenle demokrasi, yurttaşlarının refah ve mutluluğunu garanti altına alacak siyasal bir amacı
gerçekleştiremez. Hatipler ve retorik öğretmenleri, retoriğin hizmet ettiği amaçları anlamazlar. Onlar
bilinçsizce, amaçlarını ve arzularını içinde bulundukları kültürden devralırlar. Platon’un Devlet’te ele
aldığı temel konular, siyasal kültürü ve bireyler için doğru eğitimi ustalıkla şekillendirmektir. Bu
eserinde Platon, düzen, uyum ve ahengin siyasal gereklerini yoğun bir şekilde incelemiştir. Platon,
Atina demokrasisinin ahlaki uyumunu kaybettiği kanaatindedir. Bunun en başta gelen sebebi de,
adalete uygun bir devlet yönetiminin olmamasıdır. İnsan ruhu ile devlet arasında benzerlik kuran
Platon’a göre devletin uyumu ve müreffeh olması, gücün, onurun ve maddi malların adil
dağıtılmasına dayalıdır. Platon’a göre adalet, toplumsal sağlığın temel şartıdır. Oysa devlet içinde
ölçüsüz arzular ve uygunsuz saldırılar, insan ruhu için olduğu gibi devlet için de sağlıksızlığa yol
açar. Adaleti ise ancak uygun bir şekilde eğitilmiş olanlar anlayabilir ve onun faydalarından hoşnut
olabilir. Uygun eğitim ise, bunu destekleyen bir siyasal kültürde mümkündür. Kısaca devlette
adalet, devletin sınıflarının (yöneticiler, savaşçılar ve üreticiler) uygun bir şekilde düzenlenmesiyle
gerçekleşir. Devlet’in Sekizinci Kitabında Platon, demokrasiyle ilgili görüşlerini açıkça ve iğneleyici
bir tonla dile getirir. Ona göre demokrasi, fakirlerin zenginleri yenmesiyle kurulur ve böyle bir
rejimde herkes özgürdür, bu nedenle bu düzen, görünüşte düzenlerin en güzelidir ama bu devlette
gerçekte bir düzen yoktur. Platon’un demokrasi karşıtlığı, onun ekonomik ve sosyal geçmişine
atfedilebilir. Buna karşılık Cumhuriyet’te dile getirilen siyasal görüş, Atina’nın mevcut yönetiminin
aksine daha önceki zamanlara, oligarşi yönetimi andıran döneme dönüştür. Zira Yunan devletleri
ekonomik ve siyasal yalıtılmışlıktan kurtuldukça, yurttaşları topluma bağlayan bağlar zayıflamıştı.
Devletin yasalarının dinsel dayanakları gittikçe sorgulanmaya başladı ve bireyler daha sıklıkla,
kendi bireysel refahlarını devletlerinin refahının önüne koydular. Bu tür bir bireycilik, siyasal
alandaki pek çok değişimde göze çarpar, örneğin paralı askerlik. Daha önceki zamanlarda
devletler, yurttaş askerlerin orduları tarafından savunulmuşken, dördüncü yüzyıl boyunca bu iş
gittikçe kiralık ellere teslim edildi. Diğer kamusal hizmetler de düşüşteydi. Siyasal işlerin görülmesi
profesyonel bir politikacılar sınıfının ellerine geçtiği halde, Atina’da yurttaşlar, devlet hizmetlerini
yerine getirmek için gittikçe artan bir şekilde ücret talep ettiler. Beşinci yüzyıl boyunca Mecliste
görev alanlara ve jüri görevlerini yerine getirenlere ücret ödendi. Sonraki yıllarda da bu ödemeler
genişledi. Platon’dan itibaren iki Devlet geleneği ortaya çıkmış görünmektedir. Otonomiye, bireyin
bağımsızlığı ve kendi kaderini belirleme hakkına sahip olmasına dayalı demokrasi anlayışına
karşılık devletçi anlayış. Siyaset literatüründe ortalama cumhuriyetin ayırt edici özelliği, ortak yarar
kavramına yaptığı vurgudur. Platon’a göre demokraside bireycilik ve otonomi esas olduğu için ortak
yarar gerçekleşemez. Ortak yararın gerçekleşmesi için demokrasiden uzaklaşılmalı, Republic
kitabında anlattığı üzere devlet kurulmalıdır. Zira Platon’a göre bu devlette birey amaç değil araçtır.
Organizmacı bir şekilde herkes, adaletli devlet düzeni olan Cumhuriyet’in bir parçasından başka bir
şey değildir. Bu devlet anlayışlarından birisi, bireyciliğe karşı toplumsallığı, kamu yararını
öncelemekle birlikte, Sokratik bir çizgiyi andırırcasına bireysel otonomiyi bir hak, bir veri kabul ettiği
için, insanların kamu yararı lehinde davranmaları için onları ikna etmeyi esas alır. Buna karşılık
diğer çizgiyi temsil eden Platon’un cumhuriyetçi anlayışı, insanların, kitlelerin kısa vadeli, bencil dar
görüşlülüğünden ve despotik iktidar tehlikesinden çekindiği için hayli elitist bir karakter taşır. Daha
doğru bir ifadeyle söylemek gerekirse, Platon’daki devlet-demokrasi gerilimi, aslında Platon’la
Sokrates arasındaki gerilimdir ve aslında bu gerilim, devlet demokrasi arasındaki bir gerilim
olmaktan çok, iki devlet türü ve geleneği arasındaki gerilimdir. Platon, devletinde aristokrasiyi
savunmasıyla demokrasiye karşı çıkar. Çünkü onun öğretmeni olan Sokrates, demokrasinin işlediği
bir yönetim tarafından suçsuz olduğu halde ölüme mahkûm edilmiştir. Bu nedenle, Platon
demokrasiyi,” İyi hükümetlerin en kötüsü, kötü hükümetlerin en iyisidir.” olarak tanımlamıştır.
Platon, insanlık düşünce tarihinde, yaklaşık 2400 yıl önce, kendi yaşadığı çağdaki sorunlardan,
belirsizliklerden kalkarak mükemmeli yaratmak için ilk bütüncül devlet tasarımını yaptı. Sorun
kendisinden sonra gelenlerin, neden bu antik çağa özgün koşullarla yaratılmış düşünce tarzını
sevdikleri ve tekrarladıklarıdır. Demokrasiye karşı olan Platon'a göre demokratik rejim halkı
aydınlatmaktan çok, halka yaltaklanan bir rejimdir ve demokrasinin muhtemel sonucu tiranlıktır.
Toplumda daha bilgili, daha yetenekli olan insanların böyle olmayanları yönetmesi gerekmektedir.
''Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi
seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi,
otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa
geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir
eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar
türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.''
Kaynaklar:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Platon
http://tr.wikipedia.org/wiki/Politeia
http://www.felsefe.gen.tr/platon_eflatun_kimdir.asp
http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/platon_toplum_ve_site_duzeni_uzerine.asp
http://www.sevgiadasi.com/platonun-ideal-devlet-anlayisi/
http://www.erkanhirik.com.tr/platon-ve-ideal-devlet/
http://www.girgin.org/ansiklopedi/platondevlet.htm
http://www.dasbil.com/viewtopic.php?f=302&t=11736
http://dspace.khazar.org/jspui/bitstream/123456789/909/1/9.pdf