TÜSEDAD Dergisi 10. Sayı

Transkript

TÜSEDAD Dergisi 10. Sayı
Eylül - Ekim 2011
YIL: 1 SAYI: 1 7 TL
YIL: 2 SAYI: 10 74 Krş !
‘USTALIK DÖNEMİNDE’
ÇİG SÜTTE PİYASA DÜZENİ
İSTİYORUZ.
Ziraat Bankası
‘0’ faizli
kredileri durdurdu
• İlk karar mı doğruydu?
• Şimdiki karar mı doğru?
SİZİN DERGİNİZ
www.tusedad.org
Hükümetten süte
MÜDAHALE GELİYOR! mu?
2011 yılı Haziran ayında genel seçimler yapıldı ve 550 milletvekilimizi
bizleri temsilen meclise gönderdik. Aşağıda isimlerini sıraladığımız
29 milletvekilimiz meslekleri icabı Ziraat Mühendisi, Veteriner Hekim, çiftçi
veya tarım ve hayvancılık sektöründe bürokrat olarak görev yapmışlardır.
Şimdi biz üreticiler siz sayın vekillerimize soruyoruz;
Sn. Mehmet Mehdi Eker (Bakanımız AKP)
Sn. Mehmet Erdoğan (AKP)
Sn. Hüseyin Samani (AKP)
Sn. Bünyamin Özbek (AKP)
Sn. Bedrettin Yıldırım (AKP)
Sn. Önder Matlı (AKP)
Sn. Hüseyin Filiz(AKP)
Sn. Adem Tatlı (AKP)
Sn. Mehmet Öntürk (AKP)
Sn. Orhan Karasayar (AKP)
Sn. İbrahim Yiğit (AKP)
Sn. İlknur Denizli (AKP)
Sn. Osman Kahveci (AKP)
Sn. Yunus Kılıç (AKP)
Sn. Seyit Eyyüpoğlu (AKP)
Sn. Gökhan Günaydın (CHP)
Sn. Ramazan Kerim Özkan (CHP)
Sn. İlhan Demiröz (CHP)
Sn. Oğuz Oyan (CHP)
Sn. Vahap Seçer (CHP)
Sn. Muharrem Varlı (MHP)
Sn. Seyfettin Yılmaz (MHP)
Sn. Kemaletin Yılmaz (MHP)
Sn. Ali Uzunırmak (MHP)
Sn. Adnan Şefik Çirkin (MHP)
Sn. Lütfü Türkan (MHP)
Sn. Alim Işık (MHP)
Sn. Mehmet Şandır (MHP)
Sn. Sadir Durmaz( MHP)
Sayfa 5’te
Süt fiyatlarına farklı bir
pencereden bakış…
İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde
önemli bir yeri olan hayvancılık sektörü, özellikle et ve süt üretimine hammadde sağlamanın yanı sıra istihdam ve kırsal kalkınma açısından da oldukça önemli bir sektördür.
Gerek gıda hammaddesi olmasından dolayı,
gerekse Türkiye‘de köyden kente göçü engelleyen sosyal bir görevinin olması münasebetiyle bu sektör hayati önem taşımaktadır.
Sayfa 12’de
Yıllardır aşılamayan
bir sorun…
Ülkemizde son 10 yılda büyükbaş hayvancılıkta büyük atılımlar yapılmasına rağmen, hayvan sağlığını korumada en onemli adım olan
aşılama konusu aynı hızda gelişme kaydedememiştir. Modern büyük işletmeler ile aile tipi
küçük işletmeler arasında sıkışmış olan büyükbaş hayvancılık sektöru sağlık sorunlarının
çözülmesi konusunda maalesef kanatlı hayvancılık sektörünün onlarca yıl gerisindedir.
Sayfa 21’de
Şapkadan tavşan çıkartmamıza yardımcı olacak mısınız? Çünkü;
Mısır Silajı
Yonca Otu
Saman
Arpa
Mısır
Mazot
Süt Taban Fiyatı
Yıl 2010
0,070 TL
0,275 TL
0,08 TL
0,400 TL
0,50 TL
2,76 TL/Lt
0,735
Yıl 2011
0,120 TL
0,550 TL
0,120 TL
0.600 TL
0,70 TL
3,84TL/Lt
* 0,640
Artış
70%
100%
50%
50%
40%
40%
-14%
* 1 Eylül itibariyle 0,740 TL olacağı söyleniyor.
12 Haziran 2011,
yeni bir başlangıç
Her yılın Aralık ayının 31. günü, ister zengin
ister fakir isterseniz genç isterseniz yaşlı
olun daima bir sonraki gün ve devamı için
güzel hayalleriniz ve temennileriniz olur.
Sayfa 3’te
BAŞKAN’DAN
12 Haziran 2011,
yeni bir başlangıç…
Adnan YILDIZ
TÜSEDAD Yönetim Kurulu Başkanı
M
erhaba,
Her yılın Aralık ayının 31.
günü, ister zengin ister
fakir isterseniz genç isterseniz yaşlı
olun daima bir sonraki gün ve devamı
için güzel hayalleriniz ve temennileriniz olur.
12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında
da sektörümüz ile ilgili sorunların
çözülmesine yardımcı olacak doğru
adımların atılacağı, geçmişte yapılan
hatalardan dersler çıkarılacağı umudunu taşıyorum. Her değişimin güzellikleri beraberinde getireceğine inanıyorum, inanmak istiyorum.
“Değişim” ve “İnanmak” bu iki ifadeyi
kullandım çünkü Bakanlığımızın adı
artık “Gıda,Tarım ve Hayvancılık”
Bakanlığı olarak değişti. Bana göre bu
bile hayvancılık sektörünün bundan
böyle daha ciddiye alınacağının ve
ülkemiz için önem arz ettiğinin farkına
varıldığının bir göstergesidir diye
düşünüyorum, kabul etmek istiyorum.
Alınan ikinci bir olumlu kararda,
Bakan ve Müsteşar arasında görev
yapacak olan Bakan Yardımcılığı
makamının oluşturulmasıdır. Bu görevi üstlenecek kişinin ÖZELLİKLE işin
mutfağından gelen birisinin olması
durumunda hem Bakanlığımıza hem
de sektöre büyük katkılar sağlayacağı
kesindir.
Ben şimdiden eski ve yeni tüm
Bakanlığımız çalışanlarına görevlerinde başarılar diliyorum ve derneğimiz
TÜSEDAD olarak her konuda bilgi ve
tecrübelerimizle yanınızda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Ülke hayvancılığımızın henüz arzulanan seviyelere ulaşamadığını, problemlerinin olduğunu hepimiz kabul
ediyoruz. Bu problemlerin neler olduğu ve çözüm önerileri konusunda da
geçmişte çok tartışıldı, yazılıp çizildi.
Ancak bugün itibariyle sektörün çok
ama çok zor durumda olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Bu işle uğraşanların birçoğunun şu aylarda alınıp
depolanması gereken kaba yemi
(saman-yonca-mısır silajı) almakta
zorlandığını ifade edersem, inanın
abartmış olmam. Mevcut süt ve et
fiyatları ile bu ihtiyaçları karşılamak
“şapkadan tavşan çıkartmak” kadar
zor ve beceri istiyor! Bu da bizlerin
hiç ama hiç hak etmediği bir durum.
Suçumuz, insanın ömrü boyunca
tüketmesi gereken hayvansal protein
kaynağı olan temel besin hammadesi
Et ve Süt üretmek mi diye düşünüp,
isyan ediyoruz!
Biz üreticiler;
1- Ürettiğimiz Et ve Süt’ün, temel
besin hammaddesi olduğu için, stratejik öneme sahip olduğu ve serbest
piyasa koşullarına terk edilmemesi
gerektiğine inanıyoruz,
2- Maalesef, aylık giderlerimiz içerisinde %65-70’ni oluşturan yem hammadde fiyatlarının oluşumunda söz sahibi
değiliz, daha komiği ürettiğimiz ve
satmaya da (hemen) mecbur olduğumuz çiğ sütün satış fiyatının belirlenmesinde de söz sahibi olamıyoruz.
Aşağıda sıralayacağım başlıkların sektörün problemlerinin çözümüne acil
katkıları olacağına inanıyorum;
1- Çiğ süt taban fiyatının belirlenmesi
için yapılan ihale düzeninin baştan ele
alınması,
2- Evrensel manada kabul gören 1 kg
süt satarak 1,5 kg yem alınabilmesini
temin etmek,
3- Taban fiyatın oluşumunda, 2. maddedeki kuralın sağlanabilmesi için
“Müdahale Kurumu” kurulması,
4- Çiğ süt arzı fazlalığından dem vurularak taban fiyatın düşürülmesi keyfiyetinin ortadan kaldırılması için geçmişte mevcut olan Süt Endüstrisi
Kurumu benzeri bir yapılanmanın
hayata geçirilmesi ve sadece arz fazlası sütün süt tozuna işlenmesi (devlet
eliyle)
5- Süt ve süt ürünleri tüketiminin iç
piyasada yaygınlaştırılabilmesi için
“Okul Sütü” , “Halk Süt” gibi projelerin
hayata geçirilmesi,
6- Süt ve süt ürünlerinin ihracatının
desteklenmesi,
7- AB ülkelerine ihracat konusunda ön
şart olan “Hastalıklardan Ari” sürülerin
oluşturulması çabasına girilmesi,
8- İç tüketim ve ihracat artırılmadan
Ziraat Bankası kanalı ile verilen sıfır
faizli kredilerde daha temkinli davranmak,
9- Kasaplık hayvan ve et ithalatında,
üretici maliyetleri dikkate alınarak
gümrük vergilerinin yeniden gözden
geçirilmesi,
10-Yem hammadde cinslerinin ve
ekim alanlarının, çiğ süt üretim merkezlerine göre yeniden yapılandırılması ve özendirilmesi.
Derneğimiz TÜSEDAD’ın, yukarıda saydığım tedbirlerin açılımı konusunda
fikir alışverişine her zaman hazır olduğunu ve bunu sektörümüz adına bir
görev olarak kabul ettiğini tekrar ifade
etmek istiyorum.
Saygılarımla… ■
Eylül - Ekim 2011
3
KONUK YAZAR
Sıfır faizli
kredinin analizi…
Ali Ekber YILDIRIM - www.tarimdunyasi.net
Dünya Gazetesi Tarım Yazarı
D
evletin Ziraat Bankası aracılığı
ile kullandırdığı sıfır faizli kredi
uygulaması 1 Ağustos itibariyle
sona erdi. Başlangıçta besi hayvancılığı
kredilerine büyük ilgi vardı. Fakat, karkas et ithalatına izin verilmesi ve ithalatta gümrük vergi oranlarının çok sık
değiştirilmesi, Koç, Banvit gibi büyük
işletmelerin iç piyasadan hayvan alımını
durdurması besi kredilerinin durmasına
neden oldu. Yatırımcılar besi işletmesi
kurmaktan vazgeçti. Bu nedenle besi
hayvancılığı kredileri kendiliğinden durmuştu.
Süt hayvancılığına ise hem sektör içinden hem de sektör dışından çok büyük
ilgi oldu. Ziraat Bankası kredi başvurularına yetişemez duruma geldi. Önce bazı
sınırlamalar ve daha detaylı inceleme
getirilerek kredilerde frene basıldı.
Sonra 1 Ağustos 2011 itibariyle sıfır
faizli kredi durduruldu. Sıfır faizli kredinin durdurulmasının iki nedeni var.
Birincisi, devletin ayırdığı kaynak bitti.
İkincisi, kredi ile kurulan işletmelerin
veya kapasite artışı yapan işletmelerin
getireceği üretim artışının piyasayı
olumsuz etkileyeceği endişesi. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yeni yatırımlarla artacak süt üretiminin pazarlanamayacağı ve süt fiyatının düşeceği
endişesi ile sıfır faizli kredinin durdurulmasını istedi.
Yakın zamanda özellikle 2012’de sıfır
faizli kredinin yeniden uygulanabilir mi?
Bize göre bugünkü şartlarda sıfır faizli
kredinin tekrar uygulanması zor. Yapılan
yatırımlarla artacak çiğ süt üretimine
pazar bulunamazsa yeni kredilerle yatırımların yapılması ve üretimin artırılması sektör açısından bir felaket olabilir.
Bir yıl süre ile uygulanan ve toplamda
5 milyar lirayı bulan sıfır faizli kredi
uygulamasının ülke tarımına özellikle
de hayvancılığa neler kazandırdığı
veya neler kaybettirdiği çok iyi analiz
edilmeli. Sonuçları çok iyi değerlendirilmeli ve hayvancılık politikası bu
değerlendirme ışığında sektörle birlikte yeniden ele alınmalı. Özetle, sıfır
faizli kredi uygulamasından dersler
çıkarılmalı. Biz yaptık oldu, denilerek
geçiştirilmemeli.
Bu değerlendirmeyi yapabilmek için sıfır
faizli kredi ile hedeflenenleri ve uygulama sonuçlarını iyi analiz etmek gerekiyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
sıfır faizli kredi ile ilgili hedefleri neydi?
1- Proje ile ilk yıl için 100 bin baş damızlık sığır-manda, 2 milyon baş damızlık
koyun-keçi ve 600 bin baş besi sığırı
desteklenecek.
2-Süt üretimi 525 bin ton, et üretimi
260 bin ton, buzağı üretimi 85 bin baş
ve kuzu üretimi 1 milyon 728 bin baş
artacak.
3- Uygulama ile 34 bin kişiye yeni iş olanağı sağlanacak
4- Ekonomiye 4.8 milyar lira katkı sağlanacak.
Bu hedeflerin gerçekleşmesi için sıfır
faizli kredinin devlet hazinesine getireceği yük ise,1.3 milyar lira olacağı
hesaplanmıştı.
Sıfır faizli kredinin 1 yıllık uygulamadan
sonra bu hedeflerin ne kadarını gerçekleştirdiğini net olarak bilmiyoruz. Fakat
elimizde bazı bilgiler var.
Bu bilgilere göre, bir yılda verilen toplam sıfır faizli kredi miktarı 5 milyar lirayı aştı. Sadece süt hayvancılığına yatırım yapan 35 bin üreticiye toplam 2.2
milyar lira kredi kullandırıldı. Bu kredi ile
çok sayıda yeni işletme kuruldu. Bazı
işletmeler büyüdü, modernize edildi.
Sıfır faizli kredisi kapsamında 1 milyon
800 bin baş hayvan desteklendi. Bunun
1 milyon 100 bin başı süt hayvanı. Kredi
alan yatırımcıların dışarıdan ithal ettiği
damızlık hayvan sayısının 400 bin başı
bulduğu tahmin ediliyor.
Kredi kullanarak bu sektöre yatırım
yapanların ne kadar süt ürettiği, bu sütü
kime nasıl sattıkları ve bundan sonra
üretime nasıl bir artışın yansıyacağı net
olarak bilinmiyor. Fakat, bakanlığın
başta koyduğu 525 bin tonluk ilave süt
üretim hedefinin çok üstünde bir artış
olduğu söylenebilir. Çünkü, 1 milyon
100 bin baş süt hayvanı bu kapsamda
desteklendi. Dışarıdan 400 bin baş
damızlık ithal edildi. Ortalama süt üretim değerleriyle bile bu kadar çok yeni
hayvanın sisteme dahil olması süt üretiminde ciddi bir artış getirecektir. Ziraat
bankası veya Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, sisteme giren yeni hayvanların süt üretimini ne kadar artırdığını
açıklar.
Bakanlığın koyduğu et üretim hedefinin
gerçekleşmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki, başta da yazdığımız gibi
yatırımcılar belirsizliğin egemen olduğu
besiciliğe ilgi göstermedi. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun her ay açıkladığı
et üretim istatistiklerine et üretiminin
geçen yıla göre bir miktar arttığı görülse
de bu tamamen ithalata dayalı bir artış.
Kesilen hayvan sayısında ciddi düşme
var.
Hedeflenen istihdam sayısının da birkaç
kat arttığı söylenebilir. Bakanlığın hedefi 34 bin kişiye istihdam sağlamaktı.
Zaten 35 bin kişi kredi kullandığına
göre, kredi kullanan her kişi ilave 3 kişi
istihdam etse hedefin çok üstünde bir
istihdam yaratıldığı söylenebilir.
Ekonomiye sağladığı katkı konusunda
daha dikkatli yorumlamayı gerektiri-
yor.Binlerce kişinin hayvancılığa yatırım
yapması, yeni istihdam yaratması, üretimin artması, verimliliğin artması ve
diğer bazı artıları olduğu gibi, sıfır faizli
kredi ile ithalatın körüklenmesi, 400 bin
baş damızlık ithal edilmesi, ithal edilen
damızlıkların niteliği, kalitesinin yeterince bilinmemesi, mevcut yatırımların
ithalattan olumsuz etkilenmesi, sektörü
bilmeden bu işe yatırım yapanların kaynakları verimsiz kullanması gibi birçok
olumsuz yönleri de var.
Bu konuda daha sağlıklı bir değerlendirme sıfır faizli kredinin geri ödemesinin
başlayacağı Ağustos 2012’den sonra
yapılabilir. Çünkü, gelecek yılın Ağustos
ayından itibaren iki yılı ödemesiz 7 yıl
vadeli sıfır faizli kredilerin geri ödemesi
başlayacak.Yapılan yatırımların ne kadarı ayakta kalacak, kredi alanların ne
kadarı krediyi geri ödeyebilecek? İthal
edilen hayvanların ne kadarı üretimde
kalacak?
Sıfır faizli kredinin sona ermesi hayvancılık sektörüne kısa vadede bazı yansımaları olacak. Kredi ile yatırım yapmak
isteyen girişimciler bu yatırımlarını gerçekleştiremeyecek. Süt hayvancılığı
yatırımlarında büyük düşüş olacak.
Buna bağlı olarak ta damızlık hayvan
talebi azalacak ve fiyatı düşecek. Çiğ süt
üretimindeki artışa bağlı olarak sütün
pazarlanmasında sorunlar yaşanabilir.
Fiyat düşüşü olabilir. Fiyatın düşmesi
mevcut işletmeleri olduğu kadar sıfır
faizli kredi ile yatırım yapanları da olumsuz etkileyecek. Ürettiği sütü satamayan
veya maliyetinin altında satan işletmeler krediyi nasıl geri ödeyecek?
Özetlemek gerekirse, bir yıl süreyle
uygulanan sıfır faizli kredinin hayvancılığa yarar mı, zarar mı getirdiğini yaşayarak göreceğiz. Umarız geçmişte de
uygulanan sıfır faizli veya düşük faizli
krediler gibi hayvancılığa zarar değil
yarar sağlar. ■
• Kahvenin içine süt değil, sütün içine kahve katarsanız hesap az gelir ve marjinal fayda yükselir.
Eylül - Ekim 2011
5
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
Aytaş hayvancılık olarak
bölgemizde ilk sağım
sistemini biz kurduk
Aytaş hayvancılık enişte ve
kardeşin ortak girişimiyle 2004
yılında ilk temelleri atıldı.
1 yıl süren zorlu bir çalışma
sonucu 1500 metrekare
yarı açık hayvan barınağını
tamamladık.
B
ölgemizde hiç modern bir işletme
yoktu. İzmir, Bursa Balıkesir gibi
yerlerde modern işletmeleri ziyaret edip onlardan örnek alarak işletmemizin taslağını oluşturduk. İlk düvemizi alarak hayvancılık hayatına atıldık.
Hedefimiz çok büyüktü ve çiftliğimizin
adını Aytaş Hedefbin koyduk. Gece gündüz özveriyle çalışarak ve el ele vererek
şu andaki konumumuza geldik.
Şu anda işletmemiz bütün alt yapısını
tamamlamış durumdadır. Sağım hanesi,
süt soğutma tankı,yem karma makinesi
,gübre çukuru ,gübre sıyırıcı,depoları işçi
lojmanı,traktörleri,tarım alet ve ekipmanları vb. alt yapı çalışmaları tamamlanmış
durumdayız. Toplam 250 hayvan sayısı 90
sağmal inek ve günlük 2 ton süt üretimiyle
faaliyetlerimizi
sürdürmekteyiz.
Adımızdan da anlaşılacağı üzere hedefimiz 1000 hayvan sayısına ulaşmaktır.
Hedefimize de emin adımlarla ve kararlıkla çalışarak ulaşmaya çalışmaktayız.
Biz Aytaş Hedefbin olarak bölgemizde
hep ilkleri gerçekleştirdik. Bölgemizde
hayvancılık köylerde 1-2 hayvanı olan
küçük yetiştiricilerin olduğu, meslek olarak görülmeyen yan iş olarak yapılan bir
işti. Biz işletmeyi kurduktan sonra zaman
içinde küçük işletmeler büyümeye yeni
işletmeler kurulmaya başladı.
Bölgemizde süt alıcı olarak büyük firmalar hiç yoktu sütümüz çapsız kalitesiz ve
ucuz süt alan yerel mandıraların elindeydi. Bizden cesaret alarak bizim de teşvikimizle sütünü günlük 200-300 litrelere
çıkaran 8 arkadaşımızla birleşip uzun
uğraşlar sonucu büyük bir firmayı beldemizden soğutulmuş süt almayı ikna ettik
ve şimdi beldemiz birçok ulusal firmanın
toplama merkezinin olduğu adından süt
konusunda firmaları peşinden koşturacak süt kalitesine ve miktarına ulaştı.
Şundan öğünerek bahsedebiliriz ki bizim
de öncülüğümüzle Milas Selimiye bölgesi Muğla ilinde en çok modern çiftlik
olan ve en kaliteli süt üreten gözde bir
bölge olmuştur.
Bu çiftliklerin öncüsü olarak bölgemizde
ilk sağım sistemini biz kurduk, ilk yem
karma makinesini biz aldık, ilk gübre
çukurunu biz yaptık ve Muğla ilinde ilk
Tüsedad üyesi biz olduk. Bütün bunları
kendimizi övmek için bahsetmiyoruz bölgemizin durumunu anlatmaya çalışıyoruz.
Biz böyle bir bölgede kendimizi geliştirmeye çalıştık. Gerek yurt içi gerekse yurtdışı fuar, semineri ve kurslara çok iyi
takip ediyoruz. Türkiye’nin her yerine
ziyaretler düzenlemekte ve değişik uygulamaları görme inceleme fırsatı bulmaktayız. Bütün bu çalışmalar ve araştırmalar
neticesinde işletmemizi en iyi şekilde
yönetmeye çalışmaktayız.
Biraz işletmemizdeki verilerden ve uygulamakta olduğumuz medikal ve yönetimsel uygulamalardan bahsetmek istiyoruz.
İşletmemizde süt ortalaması 27 lt, iki
buzağılama arası süre ortalama 115 gün,
ilk buzağılama yaşı 25 ay, ilk tohumlamada döl tutma oranı % 60, gebelik başına
tohumlama sayısı 1,8 gibi başarılı sonuç-
lar almaktayız. Bunun için ineklerimizi
çok iyi rasyonlarla bakım besleme yamanın yanında kritik 100 gün dediğimiz
doğumdan önceki 30 günle doğumdan
sonraki 70 gün yakın markaja alıyoruz.
Bu kritik 100 gün içindeki ineklerin vücut
kondisyon skorlarını, kuru madde tüketimlerini çok iyi takip ediyoruz.
Doğumdan sonra subklinik hipokalsemi,
subklinik ketoziz ve subklinik asidozis
vakalarını çok iyi kontrol edip doğumdan
sonra 50. günde ilk tohumlama yapmayı
hedefliyoruz. Kuru dönemin ikinci yarısında inekleri anyonik rasyonla besliyoruz.
Vücut kondisyon skorunu 3.5 geçirmemeyi çalışıyoruz bunun üstüne geçenleri
doğuma 15 gün kala mutlaka karaciğer
destekleriyle destekliyoruz. Doğuma 15
gün kala ve doğumdan 15 gün sonra betakaroten uygulamaları yapıyoruz. Doğumla
birlikte 3 gün subklinik hipokalsemiyi
önlemek için ağızdan kalsiyumpropiyonat
uyguluyoruz. Yine doğumdan 15 gün
sonra subklinik ketozisi önlemek için pro-
• İstanbul trafiğinde beklerken süt içmek, yapılacak en mantıklı iştir. Ancak yaşamınızı bir daha sorgulamanıza sebep olabilir.
7
Eylül - Ekim 2011
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
pilen uygulamaları yapıyoruz. Yine
doğumdan sonra 7. ve 20. günlerde ineklerin rahimlerini ve yumurtalıklarını rektal
muayeneyle bakıp yumurtalık faaliyetlerini kontrol ediyoruz. Ayrıca işletmemizde
çok iyi mastit kontrol programları uyguluyoruz. Subklinik mastitisleri tarama testleriyle sürekli tarayarak önlemlerini alıyoruz. Enfeksiyöz hastalıklara karsı sürekli
aşılama ve tarama testleri yaparak eradikasyon çalışmaları yapmaktayız. Ayrıca
enfeksiyöz hastalıklardan korunmak için
dışarıdan aldığımız hayvanlar için işletmemizden 10 km uzakta bir karantina işletmesi kurduk. Yeni aldığımız düveler belli
zaman bu işletmede durduktan ve bir dizi
testlerden geçtikten sonra işletmemize
almaktayız.
Bütün bu çalışmaları hedefimize bir an
ulaşmak için titizlikle sürdürmekteyiz
fakat yanlış hayvancılık politikaları
zaman zaman hedeflerimizi sekteye
uğratmakta. Sene başından beri uygulanan süt fiyatları ve yem fiyatlarıyla
işletmemiz zarar noktasına gelmiş
durumda.
Örgütlenmemiz yeterli ve etkin olmadığı
sürece ne biz hedeflerimize istediğimiz
gibi ulaşabileceğiz ne de neşemiz ve mutluluğumuz uzun sürecek. Aynı senaryolar
sürekli oynanamaya devam ediyor süt
fiyatları bir dipte bir tavanda. Bu durum
ancak devlet eliyle düzelebilir serbest
piyasa politikasıyla üreticilik yapılamaz.
Dünyanın en kapitalist ülkelerinde bile
üretici serbest piyasa canavarının eline
bırakılmaz. Devlet üreticiye mutlaka
babalığını gösterip bu serbest piyasa canavarının elinden kurtarmak zorundadır.
Yoksa bizim gibi milyonlarca insan hedef-
lerine ulaşmak için endişe ve korku içinde
yaşayacak ya da milyonlarca insan işinden
memleketinden olacak. Aslında bizim için
bu kadar zor ve endişe verici olay devlet
için o kadar kolay ki! Biz milyar dolarlık
bir destekten bahsetmiyoruz. Devlet
sütün fazla olduğu zamanlarda sütün fazlasını süt tozu yaparak üreticisini, sütün az
olduğu zaman stokladığı süt tozunu piyasaya vererek sanayicisini ve tüketicisini
korumuş olacak. Aslında devlet üreticiye
az destek vermiyor fakat bize göre veriliş
şekli yanlış. Destekleme inek parası buzağı parası diye yılda bir defa verileceğine
her ay süt desteği olarak verilmeli. İnek
buzağı desteği kaldırılmalı süt desteği 80
kuruş olacağına 250 kuruş olmalı ve her ay
süt parası gibi üreticinin eline geçmeli.
Böylece üretici borçlanmadan hayatını
idame ettirebilir. Destekleme yılda bir
defa gelince üretici yıl sonuna kadar yüksek faizle özel bankalara borçlanıyor destek gelince gelen para borcun faizine
ancak yetiyor.
Bütün bunlara rağmen hayvancılığın
geleceğinin iyi olduğunu düşünüyoruz,
çünkü Türk halkı tüketmesi gerektiği
kadar süt ve süt ürünleri tüketse şu andaki üretimimiz 10 katına çıksa ancak yeter.
Türk haklıda zaman geçtikçe bilinçlenmekte ve tüketim istediğimiz ölçüde
olmasa da artmaktadır. O yüzden biz
ülke hayvancılığının geleceğinden umutluyuz ve hedeflerimize ulaşmak için var
gücümüzle çalışmaya ve yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. ■
• Süt içerseniz zeki, çevik ve ahlaklı olursunuz. • Süt içmek ağlatmaz. Aksine süt içmeyenlerin daha çok ağladığı görülür.
9
Eylül - Ekim 2011
UZMAN GÖRÜŞÜ
Düşük süt yağı sendromunun
giderilmesinde melas kullanımı
Prof.Dr.Behiç COŞKUN - Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi
Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, KONYA
D
üşük süt yağ oranı sütü işleyen
işletmelerle süt üreten işletmeler
arasında sık sık sürtüşmelere yol
açmaktadır. Sütteki kuru madde miktarı
ve kuru maddeyi oluşturan değişkenlerden yağ oranının düşmesi, doğal olarak
sütün süt ürünlerine dönüşüm oranını
da düşürmektedir. Bu nedenle çoğu
işletmeler satın alınan sütün yağ oranına
göre cezalandırma ya da ödüllendirme
gibi tedbirlere başvurmaktadır. Ülkemizde süt üretiminin çok büyük bir bölümünü oluşturan Holstein ırkı süt ineklerinde
yağ ortalamaları ile verilerin ülkelere
göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Amerikan Holstein ırkı siyah beyaz
alaca süt ineklerinde süt yağ oranı %3,6
kadar olduğu bilinmesine karşılık farklı
ülkelerdeki Damızlık Yetiştirici Birlikleri
tarafından ülke genelindeki Holstein ve
Holstein Frisian sürülerden elde edilen
verilere göre 2010 yılı ülke ortalamalarının %3,59-%4,28 arasında değiştiği
gözükmektedir (WHFF, 2010).
Değerlendirmeye alınan 22 ülkeden
10’unda ülkesel süt yağ oranı ortalamalarının %4’ten daha fazla olduğu görülmektedir. Ülkemizde sağlıklı bir istatistik
tutulmamasına karşılık sahada sık sık süt
yağ oranının düşüklüğü ile ilgili şikayetlerle karşılaşılmaktadır.
Süt yağ oranı hayvanın ırkı, yaşı, süt
verimi, laktasyon dönemi, hastalıklar,
kondisyon ve mevsime bağlı olarak
önemli değişiklikler gösterebilmektedir.
Sütte yağ oranı ayrıca beslenme ile de
yakın ilişkidir. Kaba yem oranı, kaba
yemin yapısal durumu, partikül büyüklüğü, rasyonun yağ oranı ve yağ asidi
kompozisyonu, yemleme düzeni, yemleme sıklığı, yemlerin işlenmesi, rasyonda
kullanılan nişasta kaynaklarının yıkılabilirlikleri, lif olmayan karbonhidrat oranı,
kullanılan bazı yem katkı maddeleri gibi
bir çok faktörden de önemli ölçüde etkilenmektedir. Süt yağ oranında azalması
ya da düşük seyretmesi komplex bir
olaydır ve bu nedenle çoğunlukla düşük
süt yağı sendromu olarak adlandırılmaktadır. Sendromun oluşmasında başlıca
üç hipotezden bahsedilmektedir.
Bunlardan ilki insülin fazlalığıdır. İnsülin
yağların sütün yapısında yer almasından çok vücut yağ depolarında birikimini teşvik eder. Bir diğer hipotez kaba
yem yetersizliği veya rasyonda yüksek
oranda yağ kullanılması sonucu ortaya
çıkan rumende asetik ve bütirik asit oluşumunun azalmasıdır. Asetik asit ve
bütirik asit meme bezlerinde süt yağ
sentezine doğrudan katılan metabolitlerdir ve yetersizliğinde süt yağ sentezi
aksar. Son olarak rumende trans yağ
asitleri sentezinin artmasıdır. Bu durumda süt yağ oluşumunda kullanılan asetik
ve bütirik asit sentezinde yer alan mikroorganizma enzimlerin etkinliğindeki
düşüşlerdir. (Bauman and Griinari.
2003, Bradford ve Allen, 2004 )
Düşük süt yağı sendromunu önlemenin
ya da süt yağ oranını artırmanın en
kolay ve bilinen yolu rasyondaki kaba
yem oranını artırmaktır. Ancak bu
çözüm yem tüketimini dolaysıyla enerji
alımını sınırlayacağından süt verimini
azaltacaktır. Şekerlerin düşük süt yağ
sendromunda olumlu etki göstermesi
son hipotezle açıklanmaktadır.
Konunun iyi anlaşılabilmesi için trans
yağ asitlerinin nasıl oluştuğu üzerinde
durmak gerekir. Bilindiği üzere rumende yağ sindirimi olmamaktadır.
Rumende yağlarla ilgili tek değişim
doymamış yağ asitlerinin hidrojenasyonu yani doyurulmasıdır. Normal şartlarda trans yağ asitlerinin ana kaynağı
olan linoleik asit rumende aşağıdaki
yolu izleyerek biyohidrojenasyon reaksiyonları ile doymuş yağlara çevrilir.
Linoleik asit → Rumenic asit →
Vaksenik asit → stearik asit
Ancak rasyonda yüksek oranda nişastalı
yemler olması, kaba yem oranının
düşüklüğü veya kaba yem etkinliğinin
düşük olması ve rumen pH’sındaki
düşüşler gibi olumsuz şartlarda biyohidrojenasyon reaksiyonlarında değişim
olur ve trans yağ asitleri açığa çıkmaya
başlar. Ara metabolit olarak ortaya çıkan
bu trans yağ asitlerinin tamamı aşağıda
olduğu gibi doymuş yağlara dönüştürülemez ve rumende birikmeye başlar.
Linoleik asit → t10,c12 C18:2 → t10
C18:1 → stearik asit
Biyohidrojenasyon yan ürünü olarak ortaya çıkan trans yağ asitlerinin özellikle
kaba yemleri parçalayan (sellülolitik) bakteriler üzerinde olumsuz etkiye sahiptir ve
sonuçta süt yağ oranının düşmesine
sebep olurlar. Trans yağ asitlerinin
rumendeki yoğunluğunun artması ya da
rumene doğrudan trans yağ asitleri infüzyonunun süt yağı oranında azalmaya
neden olduğunu gösterir bir çok çalışma
bulunmaktadır (Bradford and Allen,
2004, Bauman and Griinari, 2003,
Baumgard et al, 2000, Gaynor et al,
1996). Emilerek metabolizmaya karışan
trans yağ asitlerinin meme dokusunda
da süt yağ sentezini olumsuz yönde etkilediği bildirilmektedir (Locak et al, 2008).
Şekerlerin trans yağ asidi oluşumunu
azalttığı ve buna bağlı olarak süt yağ
oranında artışa neden olduğu bildiril-
mektedir (Bradford and Titgemeyer,
2009). Rasyonlarda nişastaca zengin
tane yemler yerine şeker katılımı ile
rumen pH’sında düşme oluşmadığını,
yemlerin sindirilme derecesinde artış
olduğunu dolaysıyla şekerlerin özellikle
geçiş dönemindeki süt sığırlarında
negatif enerji dengesini gidermek
amaçlı olarak, rumen fermentasyonunu
olumsuz yönde etkilemeden kullanılabileceği vurgulanmaktadır (Penner et
al, 2009). Yine Penner ve Oba (2009)
tarafından yapılan benzer bir çalışmada
kırılmış tane mısır yerine %4,7 oranında
sukroz kullanılması ile geçiş dönemindeki hayvanların yem tüketiminde süt
yağ oranında artış olduğu bildirilmektedir. Broderick et al (2008), kaba yem
olarak yonca ve mısır silajlarının kullanıldığı, %30 NDF, %20 ADF ve % 16,7 HP
ihtiva eden rasyonlara nişasta yerine
%0, 2,5, 5 ve 7,5 düzeylerinde katılan
sukrozun kuru madde tüketimini ve süt
yağını artırdığını, buna karşılık rumen
amonyak düzeyinde azalmaya yol açtığını bildirmişlerdir. Yine şeker ilavesi ile
rumende çok kolay şekilde süt yağ sentezine katılabilen bütirik asit miktarlarında artışlar gözlenmektedir (DeFrain
et al, 2004-2006).
Şekerlerin yukarıda bildirilen olumlu
etkilerinden yararlanmanın en ekonomik yolu şeker kaynağı olarak melastan
yararlanmaktır. Melas kuru maddesinde
yaklaşık %50 oranında şeker ihtiva eden
bir şeker sanayi yan ürünüdür. Üretim
sırasında kristalize edilemeyen şekerler
melas olarak değerlendirilir. Şeker içeriğinin çoğunluğu sukrozdan oluşmaktadır. Yine önemli miktarda glikoz ve fruktoz içermektedir. Tüm hayvan yemlerinde tozlanmayı önlemek, lezzeti ve yemlerin tüketilebilirliğini artırmak, yemlerin doğru bir şekilde karışmasını sağlamak, özellikle kaba yemlerle konsantre
yemlerin birbirlerine yapışmasını sağlayarak yem seçimini engellemek ve
peletlemeyi kolaylaştırmak gibi bir çok
avantajı bulunmaktadır.
Kaba yem olarak mısır ve yonca silajına
dayanan ve %42 NFC (Lif olmayan
Karbonhidrat) ve düşük oranda (%2,6)
şeker ihtiva eden rasyonlara %12’ye
kadar sıvı melas ve %9’a kadar kuru
melas kullanımının hiçbir olumsuz etkisi görülmezken yemlerin tüketiminde
ve sindirilebilirliğinde, rumen amonyak
düzeyinde, süt veriminde ve süt yağ
oranında farklı düzeylerde iyileşmeler
gözlenmiştir. (Broderick ve Radolf,
2004).
Özellikle son yıllarda üretim miktarları
önemli ölçüde artan DDGS gibi bioetanol yan ürünleri, süt sığırı karma yemlerinde giderek artan oranlarda kullanılmaktadır. DDGS yüksek enerji, yüksek
protein ve yüksek oranda lif ihtiva eden
ve bu özelliklerine bağlı olarak tercih
edilen bir yem hammaddesidir. Ancak
fermentasyon sırasında kolay eriyebilir
karbonhidrat miktarı önemli ölçüde
azaldığı için rasyonda rumende yıkılabilir protein miktarının fazla olması durumunda ortaya çıkacak amonyağı değerlendirebilecek karbonhidrat kaynaklarında yetersizlik ortaya çıkmakta ve
sonuçta buna bağlı süt yağ oranında
düşüşler yaşanmasına yol açmaktadır.
Bu şartlar altında rasyonlara melas katılmasının olumlu etkileri gözükmektedir.
Kaba yem kaynağı olarak yonca gibi
rumende yıkılabilir protein kaynağı yüksek olan kaba yemlerin ve yapılan bir
çalışmaya rastlanmamasına karşılık ay
çiçeği küspesi gibi rumede yıkılabilir
protein oranı yüksek protein kaynaklarının kullanılması durumunda da melasın
rumen fermentasyonlarını düzenleyici
ve süt yağ oranını artırıcı etkisinin olacağı beklenmektedir. Sonuç olarak
şeker sanayi yan ürünü olarak ortaya
çıkan, ülkemizde bol miktarda üretilen
ve ekonomik bir yem hammaddesi olan
melastan, süt ineklerinin beslenmesinde rasyonun yapısına, içerdiği protein
ve karbonhidrat kaynaklarının özelliklerine, nişasta ve şeker oranlarına dikkat
etmek kaydıyla daha fazla oranda yararlanılabileceği kanaatini taşımaktayım.
1. Allen, M. S. 1997. Relationship between
fermentation acid production in the rumen
and the requirement for physically effective
fiber. J.Dairy Sci. 80:1447–1462.
2. Bauman, D. E., and J. M. Griinari. 2003.
Nutritional regulation of milk fat synthesis.
Annu. Rev. Nutr. 23:203–227.
3.Bradford, BJ., Allen,MS. (2004) Milk Fat
Responses to a Change in Diet ermentability
Vary by Production Level in Dairy Cattle. J.
Dairy Sci. 87:3800-3807.
4. Bradford, BJ., Titgemeyer,E.C.(2009).
Dietary Molasses Enhances Ruminal
Biohydrogenation and Partially Alleviates
Diet-Induced Milk Fat Depression. Dairy
Research 2008, Dairy Days Program, Kansas
State University.
5. Broderick, G.A., Radloff W.J. (2004). Effect
of Molasses Supplementation on the
Production of Lactating Dairy Cows Fed Diets
Based on Alfalfa and Corn Silage. J. Dairy
Sci. 87:2997–3009
6. DeFrain, J.M., A.R. Hippen, K. F. Kalscheur,
and D.J. Schingoethe. (2004). Feeding lactose increases ruminal butyrate and plasmahydroxybutyrate in lactating dairy cows. J.
Dairy Sci. 87:2486-2494.
7. DeFrain, J. M., A. R. Hippen, K. F.
Kalscheur, and D. J. Schingoethe.(2006).
Feeding lactose to increase ruminal butyrate
and the metabolic status of transition dairy
cows. J. Dairy Sci. 89:267-276.
8. Gaynor, P. J., Waldo, DR, Capuco, AV,
Erdman, RA, Douglass, LW, Teter. BB (1995).
Milk fat depression, the glucogenic theory,
and trans-C18:1 fatty acids. J. Dairy Sci.
• Dişlerinizi fırçaladıktan sonra da süt içebilirsiniz. • Sinemada süt içerseniz kimse rahatsız olmaz.
10
Eylül - Ekim 2011
İÇİMİZDEN BİRİ
78:2008–2015.
9. Lock, AL., Bauman, DA., Jenkins, TC.
(2008). Understanding the Biology of Milk
Fat Depression: From Basic Concepts to
Practical Application. Proc. Intermountain
Nutrition Conference, Salt Lake City, Utah,
January 2008
10. Oelker,ER., Reveneau,C., Firkins,J.L.
(2009). Interaction of molasses and monensin in alfalfa hay- or corn silage-based diets
on rumen fermentation, total tract digestibility, and milk production by Holstein cows. J.
Dairy Sci. 92:270-285.
11. Penner, G. B. and M. Oba. 2009.
Increasing dietary sugar concentration may
improve dry matter intake, ruminal fermentation, and productivity of dairy cows in the
postpartum phase of the transition period. J.
Dairy Sci. 92 (7): 3341-3353.
12. Penner, G. B., L. L. Guan, and M. Oba.
2009. Effect of feding fermenten on ruminal
fermentation in lactating Holstein cows fed
two dietary sugar concentrations. J. Dairy
Sci. 92:1725–1733.
13. Ribeiro,CVDM, Karnati, SKR, Eastridge,ML
(2005). Biohydrogenation of Fatty Acids and
Digestibility of Fresh Alfalfa or Alfalfa Hay
Plus Sucrose in Continuous Culture. J. Dairy
Sci. 88:4007–4017.
14.World Holstein Frisian Federation (WHFF) ■
Çiğ sütte
piyasa düzeni
Nejat DEVECİ
Alaca Çiftliği
6
1.Hükümet çiğ süt üreticisinin
derdine çare olacak mı? Yanlış
politikaları
ile
hayvancılık
Türkiye canlı hayvan ve et’te ithalatçı
duruma gelmiştir. Bu ithalatçı durumdan çıkmak için çiğ sütte piyasa düzeni
oluşturulması şarttır.
Ustalık dönemi yaşayan 61.hükümetin
tarım bakanlığı geçen senelerin tecrübesi ile çiğ süt taban fiyatını sanayicinin insafına bırakmamalıdır.
Bu çiğ süt taban fiyatlarıyla damızlık
süt sığırcılığının sürdürebilirliğini sağlamak imkânsızdır. Yem hammadde
fiyatları artarken süt fiyatının da buna
ayak uydurması gerekmektedir. Bir
çuval süt yeminin kilosu 0,80 krş. olduğu bir ortamda çiğ süt taban fiyatının
0,74 krş olması insafsızlıktır.
Et ve canlı hayvanı sürekli ithal ederek
ülke ihtiyaçlarının karşılanması gerçekçi bir yaklaşım değildir. Hangi amaçla
olursa olsun et ve hayvan ithalatı içerdeki üreticiyi bitirecektir. Çiğ süt taban
fiyatı ile yem fiyatı paritesindeki dengesizlik ve yetkililerin bu duruma seyirci
kalması hayvancılıkta ülkemizi dışarıya
bağımlı bir duruma getirmiştir. Çiğ süt
yem paritesinin böyle devam etmesi
ülke hayvancılığına ciddi zarar vermektedir. Son 5 yılını para kazanamadan
geçiren çiğ süt üreticilerinin Ziraat
Bankasına borçları 3 katına çıkmıştır.
Önlem alınmadığı takdirde bu çiğ süt
taban fiyatlarıyla üreticinin borçlarını
ödemesi imkansız olduğu gibi işletmelerini de kapatmak zorunda kalacaklardır. Hayvancılık yapan küçük ve orta
boy işletmeler var olma savaşı vermektedir. Ustalık dönemi yaşayan Tarım
Bakanlığı yetkilileri bu durumu görmemezlikten gelmemelidirler. Mutlaka çiğ
sütte bir müdahale fiyatı açıklanmalı ve
gerektiği zamanda müdahale etmelidir.
Bunca verilen emeğin ve dövizin boşa
gitmemesi ve hayvancılığın sürdürülebilir olması Tarım Bakanlığının elindedir. Uçurumun kenarında yürüyen çiğ
süt üreticisi kredi ve borçla aldığı kaba
yemin parasını bu şartlarda ödemesi
güçtür. Bu borçları ödenmenin tek yolu
milyonlarca dolar harcayarak getirttiğimiz damızlık ineklerimizin kesimi ile
mümkün olacaktır. Gerekli önlemler
alınmaz ve çiğ süt taban fiyatı, yem
fiyatları ile dengelenmez ise 2012 yılı
süt üreticisi için çöküş yılı olacaktır. ■
• Süt içmek, obeziteyi engeller. • Süt içmek medeni cesareti tetikler, tartıya çıkmaya korkmazsınız.
Eylül - Ekim 2011
11
İÇİMİZDEN BİRİ
Süt fiyatlarına farklı bir
pencereden bakış…
Özer MATLI
Ömer Matlı Çiftliği, Matlı Yem A.Ş.
İ
nsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli bir yeri olan hayvancılık sektörü, özellikle et ve süt
üretimine hammadde sağlamanın yanı
sıra istihdam ve kırsal kalkınma açısından da oldukça önemli bir sektördür.
Gerek gıda hammaddesi olmasından
dolayı, gerekse Türkiye‘de köyden kente
göçü engelleyen sosyal bir görevinin
olması münasebetiyle bu sektör hayati
önem taşımaktadır. Ancak hayvancılık
sektörü son yıllarda et, süt ve hammadde fiyatlarının aşırı yükselmesinden
dolayı bir kriz içerisindedir. Fiyatlardaki
artışın neden kaynaklandığını anlayabilmek için hayvancılık sektörünün en
önemli girdisi olan yem fiyatları ile hayvancılık sektörünün en önemli çıktısı
olan et ve süt üretiminin birlikte incelenmesi gerekmektedir.
Türkiye ‘de yem fiyatları ile süt fiyatları
arasındaki denge kırmızı et arzında da
belirleyici olmaktadır. Bunun anlamı
belirli bir gelir düzeyini istikrarlı hale
getirmek isteyen çiftçi, süt üretimi ile et
üretimi arasında tercih yapmaktadır. Bir
kilo süt ile alınabilecek yem miktarı
azaldıkça süt üretimi kârlılığını yitirmektedir.
Yem satış fiyatlarını incelediğimizde et
ve süt üreticilerinin üstündeki ağır yük
daha iyi anlaşılmaktadır. 2010 Yılı
Temmuz ayında 460 TL/ ton olan besi
yeminin fiyatı 2011 Temmuz ayında %35
artarak 620TL/ ton, 470 TL/ ton olan süt
yeminin fiyatı %37 artarak 640TL/ ton,
670 TL/ ton olan yumurta yeminin fiyatı
%26 artarak 840TL/ ton, 900 TL/ ton
olan etlik piliç yeminin fiyatı %17 artarak
1,050TL/ ton olarak gerçekleşmiştir.
Görüldüğü üzere özellikle büyükbaş hayvan yemi fiyatları geçen seneye göre
%35- 37 oranında artmıştır. Bu artışın en
büyük nedeni ise yem üretiminde kullanılan hammadde fiyatlarının agresif bir
şekilde yükselmesidir.
Yem üretiminde kullanılan hammadde
ithal ve yerli olarak 2 kaynaktan temin
edilebilmektedir. Yerli hammadde fiyatlarını tahıllar için TMO belirlerken yan
ürünlerin fiyatları ise piyasada arz-talep
dengesiyle oluşmaktadır.
TMO’nun 2010 yılında açıkladığı
Müdahale Alım Fiyatları %10 artmasına
rağmen ana hammadde olan yan ürünlerin fiyatları daha yüksek şekilde artış
göstermiştir; 2010 Yılı Temmuz ayında
330 TL/ ton olan buğday kepeği fiyatı
2011 Temmuz ayında %37 artarak
450TL/ ton, 280 TL/ ton olan ayçiçeği
küspesi fiyatı %36 artarak 380TL/ ton
oldu.
Yem üretiminde kullandığımız hammadde kaynaklarımızın ithalata bağlı
olması ise sektörümüzün diğer bir problemidir. 2010 yılı verilerine göre
Türkiye’de üretilen yem miktarı
12,500,000 tondur ve 5,500,000 tonu
ithal hammadde ile karşılanmaktadır.
Yani, yem üretiminde kullanılan hammaddenin %44’ü ithalata bağlıdır. Bu
nedenle Pazarımız yurtdışı hammadde
piyasasından ve kur değişimlerinden
oldukça fazla etkilenmektedir.
Geçen sene USD/TL paritesi 1,5 seviyelerinde iken şu an 1,75 seviyelerindedir.
Sadece bu kur değişiminden dolayı ithal
girdi maliyeti %17 artmaktadır. Yem
sanayinin temel hammaddeleri olan
ürünlerin geçen sene Temmuz ayı ile
2011 Temmuz ayı fiyatlarını incelediğimizde tablo şu şekilde görülmektedir:
2010 Yılı Temmuz ayında 130 USD/ ton
olan buğday kepeği fiyatı 2011 Temmuz
ayında %70 artarak 220 USD/ ton, 215
USD/ ton olan ayçiçeği küspesi fiyatı
%17 artarak 250 USD/ ton, 220 USD/ ton
olan mısır fiyatı %64 artarak 360 USD/
ton olmuştur.
Yurtdışındaki tahıl ve yan ürünleri fiyatlarındaki bu yükselişin başlıca nedeni
Rusya, Ukrayna, ABD ve AB ülkelerinde
yaşanan
mevsimsel
etmenlerdir.
Bununla birlikte fiyat enflasyonunun
nedeni bu ürünlerin ana tedarikçisi
konumundaki bazı ülkelerin yaşadığı
kuraklık, aşırı yağmur gibi doğal afetler
olmasının yanında Dünya nüfusunun
her yıl daha da fazla artmasıdır. Sınırlı
kaynaklar devamlı artan nüfusun gıda
ihtiyacını karşılamakta zorlanmaktadır.
Bu nedenle şuan yüksek olduğunu
düşündüğümüz bu fiyatların yeni Dünya
ekonomisinde kalıcı hale gelmesi kaçınılmazdır.
Fiyat dalgalanmalarının yanında ithal
hammaddenin maliyetini arttıran etkenler ve engeller de vardır. Gerek Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gerekse
Ekonomi Bakanlığı’nın Yönetmelik ve
Uygulama talimatlarındaki ani değişikliklerinden dolayı ithalatçılar iç ve dış piyasada çok zor durumda kalmakta ve çok
ciddi zararlarla karşılaşmaktadır. Örneğin GDO yönetmeliğinde yapılan ani
değişiklikler nedeniyle sektörümüz çok
sıkıntılı günler yaşamıştır ve hala da
yaşamaya devam etmektedir. KKGM
tarafından ithalata uygunluk amacıyla
yapılan analizler de ithalatçı üzerine çok
fazla yükümlülükler getirmekte, mal
teminini zorlaştırmakta ve maliyetleri
arttırmaktadır. Bir diğer sorun ise analiz
sürelerinin aşırı detaylı analizler nedeniyle çok uzun sürmesidir. Örneğin; herhangi bir tahıl yan ürününün analizi yaklaşık 7- 8 gün sürmektedir. Hatta ürün
Dioxin veya GDO analizine de gönderilirse 15- 20 günde ancak sonuçlar alınabilmektedir. Burada zaman kaybının yanında demuraj, boş bekleme, depo kira ve
zamanında tedarik edememekten kaynaklı ciddi oranda para kayıpları da
olmaktadır.
Yem Sektörünün ve yemden etkilenen
tarım, hayvancılık, gıda gibi diğer sektörlerin içinde bulunduğu bu kriz ortamından çıkabilmesi ve et, süt, yumurta fiyatlarının nihai tüketiciye uygun fiyatlarla
temin edilebilmesi için bir dizi faaliyetin
bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Öncelikle yemin maliyetini
düşürmek için aşağıda belirtilen yem
sanayinin ana hammaddeleri için
Gümrük Vergileri sıfırlanmalıdır:
Buğday Kepeği ...........................%13,5
Pirinç Kepeği ............................. %13,5
Ayçiçeği küspesi ......................... %13,5
Kanola küspesi ...........................%13,5
Soya küspesi ...............................%13,5
Keten tohumu küspesi ................%13,5
Palm Küspesi .................................%13
Tapyoka ......................................%19,3
Melas .........................................%31,5
Yonca ............................................%10
Bununla
birlikte
hammaddenin
%44’ünün ithalat yoluyla karşılandığı
düşünülerek yem sanayinin aleyhine
oluşan ithalat üzerindeki tarife dışı
engeller ve maliyet unsurları kaldırılmalıdır. Ayrıca besicinin yem maliyetlerinin
düşürülmesi için %8 olan KDV oranının
acilen %1’e indirilmesi gerekmektedir.
Öncelikli olarak yapılacak bu faaliyetler
Yem Sanayicileri Birliği ve diğer sektör
temsilcileri ile koordineli olarak yürütülüp Ülkemizin tarım ve gıda alanında
sadece ülke içinde değil Dünya ekonomisinde de rekabetçi fiyatlarla mal ve hizmet üretmesi sağlanmalıdır. ■
• Günde bir dakika ayırarak kendinize yapacağınız en büyük ve tek iyilik süt içmektir.
13
Eylül - Ekim 2011
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
Oben Tarım ve Hayvancılık,
yarım asırlık süregelen hizmet
İşletmemiz, 2010 yılı mayıs
ayında kurulmuş, henüz bir
yılını tamamlamıştır. Şirketimiz
1 Ekim 2010 tarihinde, 2005
yılından beridir faaliyetlerini
sürdürmekte olan bu çiftliği
tüm varlıklarıyla satın alarak
işletmeye başlamıştır.
Ş
irketimizin kuruluş amacını belirlerken, uzun süre Türkiye’nin
tarım ve hayvancılıkta ihtiyaçlarını
takip ederek ve bu konuda hükümetimizin tarım ve hayvancılık konusundaki
kararlı politikalarından güç alarak
“Damızlık Süt Sığırcılığı” sektörü içersinde rol almayı uygun görmüştür.
Türkiye sanayisinin çeşitli kollarında
yarım asırın üzerinde hizmet vermiş
kuruluşların, ikinci kuşağı olarak 20 yıldır
faaliyet gösteren firmaların deneyimli
kurucuları bu sektörde de faaliyetlerini
sürdürmek için bir araya gelmişlerdir.
Yönetim Kurulu Başkanımız Birol Nom,
geniş vizyonu, müteşebbis ruhu ile ve
sevecenliği ile üzerimizde çok olumlu bir
sinerji yaratarak heyecan ve istekle çalışmamıza katkı sağlamaktadır. Her kurumsal firmanın olmazsa olmazı olan şirket
anayasamız; hedeflerimizi netleştirmektedir. Ana ilkelerimizden bir özet vermek
gerekirse;
• İnsan, insan sağlığı, kaliteyi ve hijyeni
daima ön planda tutarak çalışmak.
• Faaliyetlerimiz sırasında çevreyi ve
doğayı korumak.
• Teknolojiyi takip etmek ve uygulamak.
• Sektörümüzde heyecan ve azimle çalışarak, hedef çıtamızı yükselterek yenilikçi
ve yaratıcı olmak.
İşletmemiz hakkında rakamsal bilgileri
şöyle özetliyebilirim:
İşletmemiz 50.000 m² arazi üzerine kurulmuş olup;
• Sağmal ahır,
• Doğumhane - yakın doğum bölümü,
• Genç hayvan ahırları ve kapalı yem
yollu padok alanları,
• Buzağı kulubeleri bölümü,
• Süt içmek, okuma-yazma oranının yanı sıra okuduğunu anlama oranını da yükseltir. • Süt içmek,
14
Eylül - Ekim 2011
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
• Sağımhane,
• Revir,
• Kaba yem deposu ve silaj havuzları,
• İdari bina, bekar işçi lojmanı ve
misafirhane,
• Aile lojmanları
Firmayı teslim aldığımızda, önce büyük
bir hayal kırıklığına uğradık. Durum tespiti yaptık. Alt yapı eksikleri, teknolojik
yetersizlikler, ekipman ve işletme
Malzemesi eksikleri. Madem ki bu işe
girdik dedik ve bir öncelik sırlaması
yaparak yatırımlara başladık. 10 ayda
yatırımlarımızın %90’nını tamamlamayı
başardık.
2010 yılı sonunda ilk iş olarak çok
önemsediğimiz Ari’lik çalışmasını başlattık. Bu konuda bizi yönlendiren Tarım
İlçe Müdürlüğü’ne teşekkür ederiz.
Ari’lik sürecini de başarıyla sonuçlandırmanın sevincini yaşıyoruz.
Bilahare, 2010 yılı sonunda 245 baş gebe
düveyi başarıyla ithal edip işletmemize
dahil ettik. Hayvanlarımızın refah ve
sağlığı ile ilgili yatırımları öncelikle yaptık. Yataklıklar, gübre yolu altlıkları,
buzağı kulubeleri, genç hayvan ahırları,
doğumhane, gübre separatörü yatırımlarımızı örnek olarak gösterebiliriz.
Şu anda; 250 sağmal olmak üzere, 600
baş hayvan varlığını yönetmeye çalışıyoruz. Kısa süre sonunda 650 baş hayvan
varlığına ulaşacağız.
Çiftliğimizin faaliyetlerini; konularında
uzman danışman hocalarımız, tecrübeli
veteriner hekimimiz ve ziraat mühendisi
/ zooteknist çiftlik müdürümüz nezaretinde idari ve teknik destek ekibi, veteriner hekimi, sağlık teknisyeni ve tecrübeli
sığırtmaçlar - sağım elemanlarımızdan
oluşan kadro ile yürütmekteyiz.
Sektörün problemi olan; çiğ süt fiyatlarının düşüklüğü ve yem fiyatlarının yüksekliği bizim de ana problemimiz. Bu
konuların çözümünde öncelikle sektörümüzle ilgili devlet kurumlarının bürokratlarının kalıcı ve çözümleyici uygulamalarını devreye sokarak bir an evvel
bu konuları çözmesidir.
Oben Çiftliği olarak ilk etapta önümüzdeki üç yıl içersinde; Ari Çiftlik
Standartaları’nın gerekliliklerine uygun
Damızlık süt hayvanı üretmek ve kaliteli çiğ Süt üretmektir. Bu üç yıl içersinde tecrübe ve becerilerimizi pekiştirdikten sonra katma değer arttırıcı
yatırımlarla kendi sütünü işleyen bir
İşletme hüviyetine doğru yol almak
beş yıllık hedeflerimiz içerisinde yer
almaktadır. ■
dünyanın en kolay işidir. Ancak karşılığı yüksektir.
Eylül - Ekim 2011
15
İÇİMİZDEN BİRİ
Bu kaba yem fiyatları ile işin
içinden nasıl çıkılır?
Atilla CELEP
TÜSEDAD Genel Sekreteri
C
evap 1 : Bu süt taban fiyatı
ile çıkılamaz.
Cevap 2 : Taban fiyat 1,15
TL./LT. olursa çıkılabilir.
Hem kaba yem fiyatları hem de
kesif yem fiyatlarındaki artışlar
hemen her kalemden az %40 ila %
100 arasında değişiyor.Bu arada
2010 yılında 0,735 TL olan taban
fiyat 0,64 TL. ye düşürülmüştür.
Yani % 13 oranında azalmıştır.
Çiğ süt maliyetinin % 65 ‘i yem, %
35 ‘ i genel giderler olduğu bilindiğine göre;
Bugün itibarıyla :
%65 yem maliyeti……….0.75 TL.
%35 genel giderler………0.40 TL.
TOPLAM MALİYET……… 1.15 TL.
Bu fiyatın doğruluğunu dünya
standardı olan 1 kg.süt fiyatı =1.5
kg. yem fiyatı (en az ) formülü ile
doğrulamak mümkün.
1 kg. yem ……0,75 X 1,5 =1,15 TL.
Eğer süt fiyatı bugünkü gibi;
Üretici çok bağırıyor biraz kaldıralım,biz bu fiyata peynir satamayız
indirelim,yok yok eldeki stoklar
değerlensin ihaleyi beklemeden
kaldıralım,ucuz yan ürün var indirelim,süt bollandı indir, süt azaldı
kaldır, şeklinde tek taraflı olarak
belirlenmesi yerine, yem hammaddelerine endekslenerek maliyet
+kar şeklinde belirlenirse yukarıda
belirttim gibi herkes tarafından
aynı rakam bulunacaktır.
Bu da 1 Eylül 2011 tarinden itibaren geçerli olacağı söylenen 0,74
TL/LT. taban fiyatının % 50 oranın-
da arttırılması anlamına gelmektedir.
Bugünkü vahşi süt piyasa düzeninde bunun gerçekleşebileceğine pek
inanmıyorum.Yeni hükümet programında belirtildiği gibi et ve süt ‘e
müdahale kurumu kurulur ve devlet bu işe el koyarsa ancak mümkün
olabilir.
Bu fiyat tüketiciler göz önüne alındığında yüksek olarak değerlendirilebilir ancak süt fiyatının ucuzlatılmasının yolu sadece zavallı üreticinin dalına basmakla olmaz.
1- Et ve süt ürünlerinde ve yem
hammaddelerinde KDV % 1 ‘ e çekilebilir.
2- Tamamı yabancıların eline geçen
parekende sektörüne çeki düzen
getirecek olan parekende yasası
Türkiye’nin büyükbaş ve
küçükbaş hayvan sayılarında
dünya sıralamasındaki durumu
Yrd. Doç. Dr. Savaş SARIÖZKAN
Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi
T
ürkiye’de 1980-2009 arası
dönemde sığır, manda, koyun
ve keçi sayılarında yaşanan
değişmeler ve Türkiye’nin Dünya sıralamasındaki yeri, tür bazında incelenmiş ve sonuçlar aşağıda verilmiştir.
SIĞIR:
• Türkiye, 1980 yılında 15.567.000
baş olan sığır varlığı ile Dünya’da 15.
sırada bulunurken, 2009 verilerine
göre sığır varlığı 10.859.942 başa düşmüş ve Türkiye sıralamada 25.’liğe
gerilemiştir.
• Türkiye, incelenen 1980-2009 arası
dönemde Dünya’da sığır sayısında
azalmanın (4.707.058 baş azalma) en
fazla olduğu 7. ülke olmuştur.
MANDA:
• Türkiye, 1980 yılında 1.040.000 baş
olan manda varlığı ile Dünya’da 11.
sırada bulunurken, 2009 verilerine göre
manda varlığı 86.297 başa düşmüş ve
Türkiye sıralamada 22.’liğe gerilemiştir.
• Türkiye, incelenen 1980-2009 arası
dönemde Dünya’da manda sayısında
azalmanın (953.703 baş azalma) en
fazla olduğu 2. ülke olmuştur.
KOYUN:
• Türkiye, 1980 yılında 46.026.000 baş
olan koyun varlığı ile Dünya’da 5. sırada
bulunurken, 2009 verilerine göre
koyun varlığı 23.974.591 başa düşmüş
ve Türkiye sıralamada 12.’liğe gerilemiştir.
• Türkiye, incelenen 1980-2009 arası
dönemde Dünya’da koyun sayısında
derhal çıkartılarak et ve süt ürünlerinde kar marjı % 6 ‘ yı geçemez
denilebilir.
3- T.M.O. lar vasıtasıyla üreticilere
ucuz yem hammaddesi temin edilebilir.
4- Hazine arazileri boş tutulacağına
üreticilere yem hammaddesi
ekmek üzere kiralanabilir.
5- Et ve süt ürünlerinde ihracatın
önü açılır ve ihracat yapana destek
verilebilir.
6- Merdiven altı üretim engellenebilir.
Eminim kurulacak olan müdahale
kurumu da aynı paralel de çözümler üretir çünkü doğru bir
tanedir.Türkiye ithal etmek yerine
ihraç eder konuma gelebilir.
Umut dolu yarınlar diliyorum… ■
azalmanın (22.051.409 baş azalma) en
fazla olduğu 3. ülke olmuştur.
KEÇİ:
• Türkiye, 1980 yılında 18.775.008 baş
olan keçi varlığı ile Dünya’da 4. sırada
bulunurken, 2009 verilerine göre keçi
varlığı 5.591.561 başa düşmüş ve
Türkiye sıralamada 25.’liğe gerilemiştir.
• Türkiye, incelenen 1980-2009 arası
dönemde Dünya’da keçi sayısında azalmanın (13.181.447 baş azalma) en
fazla olduğu 1. ülke olmuştur.
Türkiye’de, 1980 yılında 44.736.957
olan nüfus, %62,2 oranında artarak
2009 yılında 72.561.312 (Dünya 12.’si)
kişiye yükselmiştir. Yani, 27.824.355
kişi daha aramıza katılmıştır. Buna ilaveten, 1990 yılında 5 milyon civarında
olan turist sayısı, 2009 verilerine göre
30 milyona yaklaşmıştır.
Ancak, Türkiye son 30 yılda;
• Toplam keçi varlığındaki azalma ile
Dünya 1.’si,
• Toplam manda varlığındaki azalma ile
Dünya 2.’si,
• Toplam koyun varlığındaki azalma ile
Dünya 3.’sü,
• Toplam sığır varlığındaki azalma ile
Dünya 7.’si olmuştur.
Türkiye, 1980’li yılların başında canlı
hayvan ve hayvansal ürün ihraç eden bir
ülke durumundayken, artık net ithalatçı
konumuna düşmüştür.
Sonuçta, 1980’li yıllardan itibaren
Türkiye hayvancılığı iyi yönetilememiş
ve dışa bağımlı hale gelmiştir. ■
• Süt içmek delikanlıyı bozmaz. Dinç tutar ve güç verir. • Dolabınızda süt yoksa boştur.
17
Eylül - Ekim 2011
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
İlk insan ve son insanın
değişmeyen işi
Tarım ve hayvancılık insanlık tarihi kadar eski olan bir sektördür. Eski olduğu kadar devirler
değişse de yeniliğini ve güncelliğini daima muhafaza eden tek iş koludur. İlk insan ve ilk
peygamber olan Adem a.s’ın gene ilk çocukları olan Kabil ziraat işiyle Habil de
hayvancılık işiyle iştigal ediyordu.
Yönetim Kurulu Başkanı Sadrettin Karaduman, Bomonti Hayvancılık Tarım A.Ş.
G
ünümüz Dünya devletlerine
baktığımızda gelişmiş ülkelerin hiç biri Tarım ve
Hayvancılıktan kopmuş değildirler.
Gerek ‘ABD’ ve gerekse ‘AB’ ülkeleri bu sektöre yatırım yapanları teşvik
ve hibe desteği sunarak sübvanse
etmektedirler.
AB tarım politikası 3 Ocak 1962
yılında o dönemdeki adı ile Avrupa
Ekonomik Topluluğunun altı üyesi
olan Fransa, Almanya, İtalya,
Belçika, Hollanda ve Lüksembourg
tarafından uygulamaya konulmuştur
Ortak Tarım Politikasının amaçları
Roma Antlaşmasının 39 ncu maddesinde ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
Bu amaçlar kısa başlıklarla;
- Üretimin arttırılması,
- Tarımda çalışanlara dengeli bir
hayat düzeyi sağlamak,
- Pazarı stabilize etmek,
- Gereç (azık) ihtiyaçlarında güvenliği sağlamak (garanti etmek),
- Tüketicilere yönelik elverişli
(uygun) fiyatları sağlamak tır.
Topluluk Tarım politikası tarım
ürünlerinin kıymetine yönelik müdahaleci bir sistem üzerine oturtulmuş-
tur.
Toplulukta
buna
kısaca
"Politique Commune des Prix" Ortak
Kıymet Politikası denmektedir.
. - Fiyatlara müdahale rejimi vasıtasıyla tarım üreticilerine bir kıymet
garantisi sağlamak,
- İhracatta Sübvansiyon uygulamak,
- Koruyucu tarife önlemleri vasıtasıyla dışa karşı koruma sağlamak,
- Üretime yönelik geri ödeme, çiftçilere hektar bazında yardımda bulunmak,
- Kota yöntemleri ile bazı kısıtlamalar
getirmek olarak saymak mümkündür.
Bu gelişmenin doğal bir sonucu olarak Topluluk tarım ürünleri stokları
tarihinin en yüksek miktarlarına ulaşmıştır. Tarım ekonomisi literatürüne
geçen ‘ tahıl dağları’, ‘süt gölleri’,’tereyağı tepeleri’,’et buzulları’, gibi
kavramları ortaya çıkarmıştır.
Günümüzde ABD ileri teknoloji üreten küresel bir güç olmanın yanısıra
“tarım ve hayvancılık” konusunda da
Dünyada ilk sıralarda yerini almış
bulunmaktadır.
Yani gelişmiş ülkeler işe şöyle bakmıyor:
- Biz ileri teknoloji üretiyoruz. Tarım
ve hayvancılığı da başka milletler
yapsın.
İleri ülkelerde böyle bir anlayış yok.
Zaten veriler ortada:
• ABD’ de bir gebe düve 2000 usd.
Türkiye’de 5000 usd.
• ABD’de 1 kg. süt satışıyla 2 kg. yem
alınıyor Türkiyede 1 kg. süt satışıyla
700 gr. Yem alınabiliyor.
Neden mi?
Çünkü ABD bu sektöre yatırım
yapanlara yıllık bütçeden en az 50
milyar usd karşılıksız destek veriyor.
Demek ki biz, sanayileşmeyi kafaya
koyduğumuzda bunun ilk şartıymış
gibi tarım ve hayvancılığı neredeyse
tamamen unutma gafletine düşmüşüz.
Kamuoyunda “Kemal Derviş yasaları” olarak bilinen ve “kota” uygulamalarıyla önce tarımı sonra da buna
bağlı olarak hayvancılığı bitiren yasalar hala yürürlükte. Bu yasalar sayesinde köyler iyice boşaldı, başa
İstanbul olmak üzere bazı büyük
şehirlerde de nüfus patlaması yaşandı. Bu gelişmenin sosyal ve ekonomik
“negatif etkileri” bahse konu olan
şehirlerde yaşam’ı çileye dönüştürdüğü apaçık ortada.
Bu değindiğimiz olguların dışında
geçmişte uygulanan yanlış politikaların ve hala inatla devam ettirilen
hamlelerin tarım sektörünün geriye
gitmesinde önemli bir katkısı olmuştur.
SEK, YEMSAN, EBK gibi tarımsal
KİT’lerin plansız bir şekilde özelleştirilmesi üreticileri olumsuz etkilemiştir. Bunun neticesinde tarıma
girdi sağlayan, tarımsal ürünleri üreticilerden satın alıp bir ölçüde Pazar
garantisi sağlayan kurum ve kuruluşların rolü azalmıştır. 1990’ların ikinci
yarısından sonra Tarım Satış
Kooperatifleri destekleme alımlarından vazgeçildiğinden devlet desteğinden yoksun kalmış ve piyasaları
düzenleme görevlerini yapma olanakları kalmamıştır.
Tarımsal ürün fiyatları ve üretim
maliyetleri dünya pazarı seviyelerinin
üzerinde yer almıştır. Bunun en
önemli nedenleri Türkiye’deki tarımsal girdi fiyatlarının ve özellikle akaryakıt, tohumluk, gübre, ilaç gibi girdi
fiyatlarının çok yüksek olması ve aynı
• Süt içmeyen birinin araba kullanması, araba kullanırken süt içen birinden daha tehlikelidir.
18
Eylül - Ekim 2011
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
dan tüm Türkiye’de hibe desteği
verilmeli.
Aksi takdirde ortam daha da istikrarsızlaşır ve “yatırımcı iştahı” denilen
şey kaybolur. İleride yeniden bu sektörü canlandırma çabaları ülkeye
maliyet olarak epeyce pahalıya mal
olur.
Bu giriş ve tavsiyelerden sonra sektörle ilgili tesbit ve değerlendirmelere devam edelim.
Bu iş tarihi eski olduğu kadar yer
yüzünde hayat devam ettiği müddetçe son kalan insanın da devam ettireceği bir iş koludur. Yani “olmazsa
olmaz” bir iş.
Bomonti Hayvancılık
nasıl kuruldu?
zamanda arazilerin dağınık, parçalı
ve küçük olması verimliği azaltmaktadır. Kooperatifçilik gelişmemiştir.
Üreticiler ürettikleri ürünün tek başına pazarlamak zorunda kalmaktadır
ve bundan dolayı piyasayı etkileyebilecek bir güçten mahrum kalmaktadırlar.
Şimdi bu yanlıştan dönme zamanı.
Peki nasıl olacak? Kim ne yapacak ki
yanlışlıktan dönülmüş olsun?
O halde biz olması gerekenleri sıralayalım:
•Hükümet yatırımcıya 7 yıl vade tanıdığı faizsiz krediyi devam ettirmeli.
• Et ve Süt tozu (ne ad altında olursa
olsun) ithalatına son verilmeli
• Piyasaları regule eden SEK süt
benzeri kurumlar bir an önce devreye
alınmalı.
• Süt fiyatlarına “taban fiyat” uygulamasıyla müdahil olunmalı.
• Hem sanayici desteklenmeli hemde
köylü desteklenip korunmalı
• Bölgelerde ayrı fiyat uygulamalarına meydan verilmemeli
• İleri ülkelerde olduğu gibi yatırımcıya ve köylüye bölge ayrımı yapılma-
Bomonti hayvancılık tarım a.ş. 19
ortakla kuruldu. ortakların tamamı
Bomonti İş Adamları Grubu üyesidir.
Öncelikle Süt ve damızlık düve yetiştirmeyi hedefliyoruz.
İşletmemizde doğan erkek buzağıları
da kendi çiftliğimizde besleyip kasaplık dana olarak insanımızın ihtiyacı
olan et üretimine katkıda bulunmayı
planlıyoruz.
Süt sağım ünitesi başta olmak üzere
işletmemizde kullandığımız makine
ve ekipmanlar teknolojinin bize sunduğu en ileri ürünler olmasına özellikle dikkat edilmektedir.
Hijyen olmanın yanı sıra maksimum
verim elde etmeye ve hayvan konforunu dikkate alan, onların sağlığını
önceleyen ve doğal ürünlerle beslenmesini esas alan bir anlayışla hareket
etmekteyiz.
İki ‘H’ formülünü kendimize düstur
edindik:
• ‘H’ ijyen
• ‘H’ elal
Ayrıca tüm üretim safhaları ‘izlenebilir’ et ve süt ürünleriyle insanımızın
hizmetinde olmak en önemli hedefimizdir.
Ülkemizde bir çok alanda olduğu gibi
bu sektör de ihmal edilmiş, gereken
ilgi ve destekten mahrum kalmıştır.
Önceleri sadece köylünün yapa geldiği küçük aile işletmeleri şeklinde
devam eden hayvancılık son yıllarda
sanayicinin de yatırım yaptığı önü
açık bir sektör olarak görülmektedir.
Yukarıda izah etmaye çalıştığımız
gibi gereken ilgi ve destek sağlanırsa
bu alanda ülkemizin bırakın ‘kendi
kendine yetme’yi Dünyada önemli
bir yere sahip olma potansiyeli mevcuttur.
Yatırımcılarımızın iyi bir fizibilite
çalışmasıyla işe başlamaları koşuluyla
Tarım ve Hayvancılık konusuna ilgi
duymaları ve bu alana yatırım yapmaları temennisiyle…
• Her gün süt içen bir çocuğun ileride garantili meslek sahibi olması muhtemeldir.
Eylül - Ekim 2011
19
KONUK YAZAR
Sığırlarda sıcak hava stresinin
döl verimine (fertilite) etkisi
Dr. Mustafa İşler - Gen O Tek (www.genotekvet.com)
Uzman Veteriner Hekim
D
oğal olarak tüm stres faktörlerinin verime ve bununla beraber
döl verimini (fertilite) etkisi
bilinmektedir. Önemli olan tüm stres
faktörlerini giderilmesinde olduğu gibi,
sıcaklığı bağlı stresin en aza indirilmesi
için alınacak önlemler, gerek süt verimin optimal seviyede tutulmasının
sağlanması yanında, döl verimini de
kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Sıcaklığa bağlı olarak vücut ısısının artması, iştahın azalması, bunun sonucu
olarak yem tüketimin düşmesi, süt verimi (üretimi) için gerekli yeterli ve dengeli besleme düzeninin bozulmasına
neden olur.
Sıcak hava stresinin süt verimin düşmesinde net olarak görmek mümkündür.
Ancak sıcak hava stresinin döl verimi
üzerinde oluşacak aksaklıkları izlemek,
süt verimindeki net düşüş kadar kolay
değildir. Bu nedenle yaz mevsiminde
döl veriminin kontrolü için normal
mevsimde gösterilen özenden çok
daha fazlasını göstermek gereklidir.
Sıcak hava stresinin fertiliteye en
önemli etkisi, ovaryumda yumurta (follükül) oluşumunda başlar. Bunun sonucu olarak ötrojen hormonu üretilemediğinden, kızgınlığın fizyolojik ve psikolojik belirtileri belirgin olarak görülmeyebilir. Bu durumda kızgınlığın başlangıcını tespit etmek ve buna bağlı olarak
uygun tohumlama zamanına karar vermek zorlaşmaktadır.
Sıcak havalarda, normal mevsime göre
çok daha sık kızgınlık taraması yapmak,
kızgınlık takip çizelgesi ile her gün kız-
gınlık peryodundaki hayvanların gözlem altına tutulması gereklidir.
Sıcak havanın etkisi follüküler gelişmede aksaklık yanında ovulasyonun da
gecikmesine neden olur. Bu durumda
en uygun tohumla zamanın tespitinde
çok dikkatli olmak gereklidir.
Ancak sıcak hava etkisi döllenmiş
yumurtanın gelişmesine olumsuz etkileyerek embryonik ölümlere neden
olmaktadır. Sıcak havalarda ilk tohumlama da gebe kalma oranları düşer,
embryonik ölümlere bağlı dönmeler
görülür. Sıcak hava stresinin, döl verimi
üzerine etkisini en aza indirilmesi için
alınması gerekli önlemleri kısaca sıralamak gerekirse;
1- Sıcak hava stresine bağlı döl verimi
düşüklüğünün en aza indirilmesi için
Hayvancılık
ve ölçek ekonomisi
İsmail UĞURAL
Ege TV "Tarım ve Ekonomi" Programı Yapımcısı-Hürriyet/Ege Yazarı
B
ugün Türkiye’de ortalama parsel
büyüklüğü 60 dönüm,Ege bölgesinde ise 15 dönümdür! Filmlere
ve romanlara konu olan ‘toprak ağalığı’
düzeni Güneydoğu dışında yok denecek
kadar azalmıştır.Öyle ki artık Ege’de
1000 dönümün üzerinde çiftlik veya
arazi sahibi parmakla gösterilecek hale
gelmiştir.AB’nde ortalama parsel büyüklüğü 160 dönüm,ABD’nde ise ortalama
çiftlik (işletme) büyüklüğü 1000 dönüm
dolayındadır.Başka bir ifade ile AB ve
ABD’nde küçük çiftçi sayısı bize göre çok
az ancak refah düzeyi bir hayli yüksektir.Halen ülkemizde Türkiye Ziraat
Odaları Birliği’ne (TZOB) kayıtlı 5 milyona yakın çiftçi bulunuyor.Gerçekte bu
rakamın çok daha fazla olduğunu biliyoruz.Hemen ifade edelim,tarım sektörümüzde ailece çalışan nüfus sayısı 4 milyon dolayında.Türkiye’de 17 milyon
hane olduğu göz önüne alınırsa,demek
ki bunun dörtte biri tarımsal faaliyette
bulunuyor.İşte Türkiye gerçeği bu! Oysa
bizi yanıltan TZOB’ne kayıtlı üye sayısı…Kamuoyunun pek fazla dikkate
almadığı husus ise tarlada,bahçe ve
ahırda bilfiil çalışan milyonlarca kadın ve
genç kızlarımızın varlığı.Sonuç itibarıyla
ortada milyonlarca küçük çiftçi ailesinin
yarattığı muazzam bir tarım ve hayvancılık potansiyelini görüyoruz
Küçük çiftçilik
neden desteklenmeli
Küçük çiftçileri desteklemek yararlı ve iyi
bir şeydir.Ama ‘küçük çiftçilik’ desteklenirse bu çok daha fazla etkin ve yararlı
sonuçlar doğurur.Arada ne gibi bir fark
var derseniz;fark şurada,bir tarafta kişiler diğer tarafta sistem ve felsefe
var.Teşbihte hata olmaz dersek,bu
insanlara balık vermek ile balık tutmayı
öğretmek gibi bir şey.Yani biz sistemi
desteklemeliyiz,modern tarım ekonomisinde artık hayati önem kazanmış bir
işletme anlayışı olan ‘ölçek ekonomisi’ni
böylece
daha
kolay
yakalamış
oluruz.Öte yandan son yıllarda giderek
daha fazla sayıda yeni tarım işletmelerinin kurulmaya başladığını gözlemliyoruz.Bu yeni girişimciler aslında sektör
dışından gelmeye başladı,önümüzdeki
dönemde sayıları gittikçe artacak.Ama
bunlar genelde büyük ölçekli ve sermaye yapısı güçlü işletmeler…Pek tabii
özellikle küçük çiftçilerimizin söz konusu
girişimler ile rekabet etmesi mümkün
değil.Öyleyse ne yapacağız,kırsalda
yaşayan bu dev kitlenin tarımdan kopmak zorunda kalıp büyük şehirlere göç
etmesine seyirci mi kalacağız? O zaman
dünyada da önemi her geçen gün daha
iyi anlaşılan tarımsal üretimin baltalanmasına göz mü yumacağız? Kaldı ki
büyük şehirlere gelen göçlerin ekonomik,sosyal ve kültürel maliyetinin mukayeseli olarak çok daha fazla olduğunu
hepimiz biliyoruz..Oysa yeni çağda
‘gıda,su ve enerji’ açısından güçlü olan
ülkelerin avantajlı duruma geçeceği apaçık ortada..İşte küresel gerçeklerin ışığında fark etmemiz gereken somut olgu
şudur;dünyanın yeni ekonomik gerçeği
tarım ve tarıma dayalı sanayidir.Türkiye
ise milyonlarca küçük çiftçi ailesi ile bu
yeni gerçekliğin en avantajlı ülkelerinden biri konumundadır.Bu durumu akıllı,basiretli ve vizyon sahibi yöneticilerin
tarihi bir fırsat sayması gerekir.
Ölçek ekonomisini
önemsemeliyiz
Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına
en iyi önlem, ahır içindeki hava sirkülasyonu en yüksek düzeye çıkarılmalıdır. Bunun için ahır yan duvarının
hava sirkülasyonunu engelleyecek
yükseklikte olmaması ve çatıda hava
sirkülasyonu sağlayacak yeterli havalandırma sistemi olmalıdır. Ek olarak
fan sistemi, nemli hava püskürten
fan sistemleri gibi ısı düşürücü
önlemler sorunun çözümün en etkin
önlemlerdir.
2- Sıcak hava stresini göre hazırlanmış
rasyonlar ve yemleme düzenlemeleri
ve döl verimi etkileyen vitamin ve
mineral ihtiyaçları daha da önemlidir.
3- Sıcak hava stresine yukarıdaki iki
önlemden sonra hormonal müdahale
düşünülmelidir.
Yukarıdaki iki önlem göz önüne alınmadan doğrudan hormonal müdahaleden yarar beklemek doğru değildir. Döl
verimini optimal seviyede tutmak için
alınması gerekli hormonal müdahaleleri kısaca sıralamak gerekirse;
a)- Doğum sonrası fertilite açısından
alınması gerekli temel fertilite programının uygulanması.
b)- Follüküler gelişmeyi takviye edici
hormal müdahaleler
c) – Ovulasyona yardımcı olacak hormonal müdahale olarak sayabiliriz. ■
göre,Türkiye'de 751 bin işletmede 1-5
baş,198.6 bin işletmede 6-9 baş,112.2
bin işletmede 10-24 baş,22.4 bin işletmede 25-49 baş,4 bin 461 işletmede 50
başın üzerinde hayvan bulunuyor.
İzmir'de ise en fazla 20-49 dekar büyüklüğünde tarımsal işletme faaliyet gösteriyor.10-19 dekar büyüklüğündeki işletme sayısının 19 bin 93 olduğu,5-9 dekar
büyüklüğünde 11 bin 706, 50-99 dekar
büyüklüğünde 10 bin 632,100-199
dekar büyüklüğünde 4 bin 335,200-499
dekar büyüklüğünde bin 248, 500-999
büyüklüğünde 95,1000-2 bin 499 dekar
büyüklüğündeyse 1 işletme bulunduğu
açıklanıyor.
İzmir'de 2 bin 500 dekar alandan daha
büyük tarımsal işletme bulunmazken
Türkiye genelinde 222 işletmenin 2 bin
500-4999 dekar büyüklüğünde,57 işletmenin de 5 bin dekardan fazla büyüklükte olduğu kaydediliyor.Bu rakamlardan
ne çıkartabiliriz? Türk tarımı tam anlamıyla bir küçük işletmeler ekonomisinden oluşuyor. Ancak burada da sorun
işletmelerin fazla küçük olması..İşte yine
yönlendirici ekonomi politikaların etkin
rolü karşımıza çıkıyor.Söz gelimi ne yapmamız lazım? 1-9 baş arası 950 bin hayvancılık işletmesini 20 baş ortalamasına
getirmemiz hayati önem taşıyor.Mevcut
112 bin işletmeyi de ilave ettiğimizde 1
milyon 100 bine yakın işletmeyi verimli
üretim yapan,soğuk zincire dahil olmuş
ve ölçek ekonomisine ulaşmayı başarmış
bir hayvancılık tablosu Türkiye'yi bu
alanda dünya devleri arasına sokar.Bu
süreçte işbirliği-güçbirliği yani kooperatifçiliğin de çok stratejik bir rol oynayacağını kesinlikle unutmayalım. ■
• Süt içerseniz doktor yazısı ve reçete okumazsınız. • Düzenli süt içenlerin dişleri güzel olur.
21
Eylül - Ekim 2011
İÇİMİZDEN BİRİ
Yıllardır aşılamayan
bir sorun: Büyükbaş
hayvanlarda aşılama
Eyüp Hilmi KAYHAN
Agrita Tarım, Efeler Çiftliği
Ü
lkemizde son 10 yılda büyükbaş
hayvancılıkta büyük atılımlar
yapılmasına rağmen, hayvan
sağlığını korumada en onemli adım olan
aşılama konusu aynı hızda gelişme kaydedememiştir. Modern büyük işletmeler
ile aile tipi küçük işletmeler arasında
sıkışmış olan büyükbaş hayvancılık sektöru sağlık sorunlarının çözülmesi konusunda maalesef kanatlı hayvancılık sektörünün onlarca yıl gerisindedir.
Milyarlarca dolar harcanarak meydana
getirilen çiftlikler bir yerde Allah’a emanet şekilde calışmalarını sürdürmektedir.
Süt hayvancılığı için yeni kurulan işletmeler; ülkemizde mevcut olan veya yurt
dışından bulaşma riski bulunan bulaşıcı
hastalıklar yönünden çok büyük risk
altinda, yapilanmaya çalışmaktadırlar.
Ülkemiz büyükbaş sektöründe, kanatlı
sektöründe olduğu gibi son 10 yıldır ilk
defa büyük yatırımlar yapımaya başlanmıştır.Bulaşıcı hayvan hastalıkları yönünden işletmeler çok zor durumda olduğu
gibi; çoğu bulaşıcı hastalığın zoonoz
olması sebebiyle insan sağlığı çok büyük
bir tehdit altındadır. Bulaşıcı hastalıklara
karşı dünyadaki son uygulamaları yakalayan; ulusal eradikasyon, koruma ve
kontrol programlarına veya var olan
programların kararlılıkla işletilmesine
ihtiyaç vardır.
Bazı yaygın hastalıklardaki aşı durumu
şöyledir:
1. Brucella Aşısı: Türkiye’de uygulanmakta olan s19 aşısı sürüleri korumanın
yanında bazı sakıncaları olan bir aşıdır.
Uygulayıcı teknisyen ve veteriner hekimlerin uygulama esnasında aşıdan brucella enfeksiyonuna yakalandıkları görülmektedir. Çok uzun yılar yüksek titrasyon verdiği için olası bir hastalık durumunda titrasyonun hastalık kaynaklı mı?
yoksa aşı kaynaklı mı? olduğunun tespiti
çok zordur.
2. Sap Aşısı: Geçtiğimiz yıllarda yapılan
tüm çalışmalara rağmen birçok bölgede
engelenemeyen salgınlar yaşanmıştır.
Şap hastalığına karşı etkin bir aşılama
programı, sürü bağışıklığını tarama,
yaban hayvanları kontrolü ve hayvan
hareketleri kontrolü yapılamamaktadir.
3. Mavi dil hastalığı, paratüberküloz,
tüberküloz, moroxella keratitis (pinkeye), salmonella, vibriosis ve camphlobacter fetus, foot rot gibi hastalıklar
hakkında yeterli çalışma yoktur.
Ayrıca yapilan büyük çaplı ithalatlar
nedeniyle ülkeye girebilecek hastalıklar için önlemler alınmalı ve bu aşılar
bulunabilir olmalıdır. Bu sürülerde
karantina döneminde teknik şartnamelerin gerektirdiği aşıların tam olarak
yapılıp yapımadığı sadece satıcının
beyanları ile kontrol edilmektedir.
Gelen sürüülerin bazıarının aylarca
karantinadan çıkamadığı durumlar
vardır. Geçtiğimiz yıllarda yapılan etiket değişikliği nedeni ile bazi aşılar
neredeyse bir yıl boyunca piyasada
bulunamamıştır.
Ülkemize kaçak hayvan girişi olduğunu
herkes bilmektedir. Ayrıca ülkemiz milyonlarca göçmen kuşun göç yolları
üzerindedir. Her yönüyle hastalık tehlikelerine açıktır. Bu konuda acil önlem
alınıp, kendi aşı sanayimizden yüzde
yüz emin olunana kadar devlet kontrölünde ithalat yapılması sektörün geleceği için şarttır.
Yaşanan kayıplar zaten emekleme
doneminde olan bu sektör için karşılanamaz boyutlardadır.
Süt ürünleri üretimi ve ihracatının
önündeki en büyük engel bu hastalıklar konusudur. Sağlıklı süt ürünleri için
hastalıklardan (zoonozlar) arı ineklerden elde edilen süte ihtiyaç vardır.
Sağlıklı sürülerin oluşabilmesi için ulusal eradikasyon, koruma ve kontrol
programına ihtiyaç vardır. Önümuzdeki 20 yıl içerisinde bölgemizde oluşacağını bildiğimiz milyarlarca dolarlık
süt ve süt ürünleri pazarından pay alıp
almamız bu mücadelenin iyi veya kötu
yapılmasının bir sonucu olacaktır. ■
Eylül - Ekim 2011
23
GÜNCEL BİR BAKIŞ
Türkiye’de Hayvancılığın Geldiği
Son Nokta ve Çözüm Önerileri
Prof. Dr. Abdullah İNCİ
Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi , Parazitoloji Anabilim Dalı
H
er konuda olduğu gibi, bir sektörde gelinen son noktayı gösterebilmek için elbette o alanın
başlangıç noktasının da iyi bilinmiş
olması gerekir. Buradan hareketle,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucu
ve Çağdaş Türk Toplumunun oluşumunu sağlayan iradenin devletin kuruluş
dönemlerinde neler yaptığına kısaca
bakmak gerekir.
Kurucu irade, devletin öncülüğünde
üretimi teşvik eden, üreticiye özellikle
hayvan ıslahı konusunda örnek olan,
üreticinin ihtiyacı olan nitelikli ve sağlıklı damızlıkları yurtiçi dinamiklerinden
karşılayan, üretici çıkarlarını gözeten ve
koruyan, sektörlerde ve piyasalarda her
türlü istikrarı sağlayan modern hayvansal üretim, sanayi ve ticari işletmeler
kurmuş ve geliştirmiştir. Bunlar arasında, 1938’de kurulan Gazi Orman
Çiftliği, 1950’de faaliyete geçirilen
Devlet Üretme Çiftlikleri, 1953 yılında
faaliyete geçirilen Et ve Balık Kurumu
(EBK), 1955’te kurulan Yapağı ve Tiftik
Anonim Şirketi, 1956’da faaliyete
geçen Türk Yem Sanayi Anonim Şirketi,
1965’de kurulan Türkiye Süt Endüstrisi
Kurumu (SEK) gibi hayvancılığın ana
taşıyıcıları olan, ona hayat veren ve
gelişmesini sağlayan stratejik Kamu
iktisadi Kuruluşlar (KİT) vardır. EBK,
sadece piyasada et fiyatlarının regüle
edilmesinden sorumlu değildi. Bu görevinin yanında Ülke çapında hayvan
sağlığının kontrolünde de görev ifa ediyordu. Özellikle Uluslararası ticarette
çok önemli olan Dünya Hayvan Sağlığı
Teşkilatı (World Organisation for
Animal Health) veya diğer adıyla Office
International Epizootica (OiE) olarak da
bilinen kuruluş, her yıl ülkelerde görülen bulaşıcı ve zoonotik karakterli
enfeksyözlerle ilgili ülke raporları
Bulletin
office
International
Epizootica’da yayınlanır. Bu raporlar,
ülkeler arası ithalat ve ihracatta belirleyici role sahiptir. Türkiye hakkında
bilimsel
raporların
oluşmasında
EBK’nun mezbahanelerinde görev
yapan veteriner hekimlerin çok büyük
ve önemli rolleri vardır.
Bu kurumlar, 1961 yılında kurulan
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın
1963 yılından itibaren başlatmış olduğu 5’er yıllık “Planlı Kalkınma
Dönemlerinde” de çok önemli katkılar
sağlamışlar ve kalkınmanın istikrar içerisinde yürütülmesine hizmet etmişlerdir. Ancak Türkiye için bir milat olan 12
Eylül 1980 askeri darbesi sonucu kurulan örfi idare hükümetinin 24 Ocak
1980’de uygulamaya koyduğu “ekono-
mik istikrar programı” ile yeni bir döneme girilmiştir. Girilen bu yeni dönem,
hayvancılık sektöründe çok belirgin bir
gerilemenin de başlangıcı olmuştur.
Takiben 1937 ve 1983 yılları arasında
Tarım Bakanlığı tarafından uygulanan
tarım ve hayvancılık hizmetlerini sektörel olarak düzenleyen “Vazife ve Teşkilat
Kanunu”, örfi idare hükümeti tarafından
kaldırılmış ve “reorganizasyon” adı altında yeni bir yapılanma ortaya konulmuştur. Bu yeni yapılanmanın kırsal alana
yönelik hizmetleri “fonksiyonellik” anlayışıyla sunulmağa çalışılmıştır. Tüm bu
transformasyonların üstüne 2003’ten
sonra sözleşmeli personel istihdamı ile
kamuya alınan Veteriner Hekimler, hayvancılık işletmelerinin bir bir kapandığı
köylere görevlendirilmişler ve köy muhtarının insafına ve onun emrinde çalışmak zorunda bırakılmışlardır.
Bu anlayış, işletme ve sektörler arasındaki farklılıkları dikkate almadığından
ilerleyen dönemlerde başarısız olmuştur. Ancak başarısızlıklar her defasında
görmezlikten gelinmiş ve problemlerin
zaman içerisinde kat ve kat büyümesine
yol açılmıştır. Problemleri çözmeyen ve
yanlış anlayıştaki inat, özellikle günümüzde de hayvancılığın ve tarım sonunu getirmiştir. Diğer yandan, Dünyada
gelişen “küreselleşme” dalgası Türkiye’yi
de etkilemiş ve “küresel ekonomi” anlayışı ile 1990’da başlatılan özelleştirme
çalışmaları kapsamında hayvancılığın
başlıca taşıyıcıları ve üretimin lokomotifi, aynı zamanda çok önemli sosyo-ekonomik denge ve istikrar unsurları olan,
EBK, SEK ve Yem San. A.Ş. gibi KİT’ler
özelleştirme kapsamına alınmıştır.
Bunlardan SEK ve Yem Sanayi tamamen, EBK ise kısmen özelleştirilmiştir.
Yapağı ve Tiftik A.Ş. ise işlemez hale
getirilmiştir. Hayvancılık sektörü için kritik öneme sahip bu kurumların devre
dışı kalmaları sonucu Devletin elinde
hayvancılık sektörüne müdahale edecek
kurumu kalmadığından üretici, serbest
piyasa da denilen karaborsanın insafsız
çarkına teslim edilmiştir. Öte yandan
devlet üretme çiftlikleri fonksiyonel
olmaktan uzaklaştırılmış ve üreticilerin
yurtiçinden üstün ırk özelliklerine sahip,
her türlü hastalıktan ari ve sertifikalı
damızlık düve ihtiyacını karşılama
potansiyeli yok edilmiş ve böylece üretici ithalata mahkum bırakılmıştır.
Yukarıda kısaca verilen sürecin sonucunda Türkiye’de sığırcılığın durumu:
Türkiye’de 1928 yılında yaklaşık 7 milyon (6.934.000) baş olan sığır sayısı
1950’ye kadar çok hızlı bir artış göstermiş ve 10 milyon (10.123.000) başa
ulaşmıştır. Sığır varlığı 1950-1960
döneminde de artış göstermiş ve
1960’da 12,4 milyon olmuştur. Bu artış
1980 yılına kadar devam etmiş ve sığır
mevcudu 15,9 milyona (15.894.000)
ulaşmıştır. Türkiye bu sığır varlığı ile
dünyada 15. sıraya yükselmiştir. Ancak
bu sayı, Türkiye için milat kabul edilen
1980 sonrasında belirgin bir şekilde
düşmeğe başlamış ve 2002’de 10,5 milyon (10.548.000) başa gerilemiştir.
Takip eden 7 yılda da kayda değer bir
artış olmamış ve hatta bu dönemde
açıklanan resmi rakamlar maalesef tartışmalı bulunmuştur.
Politikacılar Türkiye’nin sığır varlığını 2
günde saymışlar ve 2 milyondan fazla
besi sığırı olduğunu kamuya ilan etmişlerdir. Bu durum, esasında TÜİK için
yaralayıcı ve “Türk Veteriner Bilgi
Sistemi” ile “Çiftçi Kayıt Sistemi”nin de
çalıştırılmadığını gösterir. Bunlarla birlikte 2009 yılı itibarıyla Türkiye’nin sığır
varlığı yaklaşık 11 milyon (10.859.942)
olarak gösterilmiştir. Bu sayının
4.133.148 başı sağılan inektir.
Türkiye’de hiç kesim yapılmamış olsa
bile, 1,5-2 yaş arasındaki erkek sığırın
1,5 milyon baştan fazla olması beklenemez. Bununla birlikte, son olarak açıklanan 2009 yılı resmi rakamlarına göre
Türkiye sığır mevcudiyeti bakımından
dünyada 25. sıraya düşmüştür. Türkiye
bu haliyle, 1980-2009 arası dönemde
dünya sığır sayısında azalmanın
(5.034.058 baş azalma ile) en fazla
olduğu 7. ülke olmuştur.
Sığır varlığındaki azalmanın sebeplerinden biri olarak sürü kompozisyonundaki
genetik
iyileştirme
gösterilebilir.
Nitekim 2001 yılı itibarıyla kültür ırkı ve
melezlerinin toplam sığır sayısına oranı
%61,4 iken, bu oran 2009’da %76’ya
ulaşmıştır. Birim inek başına süt verimleri (yerli ırklara göre yüksek ancak
dünya ortalamasının altında) ve toplam
süt üretimi de artış (yetersiz olmakla
birlikte) göstermiştir. İnek başına yıllık
süt verimi, 1939’da 513 kg/yıl’dan
2001’de 1669 kg/yıl’a, 2009’da ise
2,802 kg/yıl’a yükselmiş; aynı dönemde
yıllık toplam süt üretimi de 1939’da 1,3
milyon tondan 2001’de 8,5 milyon
tona, 2009’da da 11,5 milyon tona yükselmiştir. Ancak inek başına yıllık süt
verimliliğinin ABD’de 9,331 kg/yıl,
Avrupa Birliği’nde 6,157 kg/yıl ve dünya
ortalamasının ise 2,091 kg/yıl olduğunu
unutmamak gerekir. Diğer yandan,
Türkiye’de sığır başına karkas ağırlığı
216 kg ile Dünya ortalaması (211 kg)
civarında iken bu oran, AB’de 278 kg,
ABD’de 355 kg’dır. Bu karşılaştırmada da
görüleceği gibi, Türkiye‘nin sığırcılığı
kendi içinde bir verimlilik artışı göstermiş gibi görünse de aslında gelişmiş
ülkelerin oldukça altındadır.
Türkiye’de 1960’da 27,7 milyon olan
nüfus 1980’de 50 milyona, adrese dayalı son sayımda ise 73 milyon olmuştur.
Son yıllarda turizm sezonundaki 20 milyonu aşan turist sayısı da dikkate alınacak olursa Türkiye’nin üretilen hayvansal
üretimden beslenen aktif nüfusu yaklaşık 80 milyon/yıl civarındadır. Türkiye’de
1960-2008 yılları arasında nüfus %170
artmış buna karşılık aynı dönemde toplam kırmızı et üretimi %70; toplam süt
üretimi ise %88 artarak nüfus artış hızının çok altında kalmışlardır. Dolayısıyla
1960’da kişi başına düşen kırmızı et üretimi 14,6 kg, süt üretimi de 234 kg iken
bu oranlar 2008’de sırasıyla 9,8 ve 173
kg’a düşmüştür. Diğer bir ifadeyle
Türkiye’de kişi başına düşen kırmızı et ve
süt bakımından 1960’lı yıllarda yaşayan
insanların daha iyi beslendiğini söylemek mümkündür.
Sığır varlığındaki azalışı, bilimsel olarak
uygulanan teknik ve ekonomik politikalarla sözde sağlanan verimlilik artışı ile
izah edebilmek mümkün değildir. Bu
azalışın muhtelif sebepleri vardır. Ancak
en önemli sebebi; yetiştiricilerin başta
mera, barınak, yem, kredi ve hastalıklarla mücadele ve sigorta gideri gibi yüksek
girdi maliyetleri, örgütsüz üretim ve
pazarlama yapısı sebebiyle piyasada oluşan veya karlılığa imkan vermeyen ürün
fiyatları yüzünden üretimden uzaklaşmaları ve üstün verimli damızlıklar ve
sağılanlar dâhil bütün sığır varlığını
kesim için mezbahaya sevk etmek mecburiyetinde kalma gerçeğidir. Üreticinin
çığlıklarını yetkililere bir türlü duyuramaması veya politik iradenin bunlara kasıtlı
olarak duyarsız kalması sonucu alınması
gereken önlemler zamanında alınmamış
ve verilmesi gerekli destekleri zamanında verilmemiş ve bu acı gerçek yaşanmıştır. Kısaca bu acı gerçeğin esas
sorumlusu, bilimsellikten uzak ve yanlış
projeleri doğruymuş gibi hayata geçiren
hükümet politikalarıdır. Bunun yanında
halkımızın selektif beslenmesi kırmızı et
tüketiminde koyun ve keçi eti yerine sığır
etini tercih etmesine ilave son yıllarda
özellikle Kurban Bayramlarında, kurbanda olması gereken özellikler dikkate alınmaksızın yaşı tutuyor-tutmuyor, erkekdişi, gebe-gebe olmayan ayrımlarına
özen gösterilmeksizin yapılan kesimler
sonucu damızlık hayvan stokumuz ileri
derecede azalmış ve hatta tehlike sınırının altına bile inmiştir.
Türkiye’nin yıllık hayvansal üretimi:
Son 30 yılda Türkiye; toplam keçi varlığındaki azalmada dünya 1.’si, toplam
manda varlığındaki azalma ile dünya
2.’si, toplam koyun varlığındaki azalma
ile dünya 3.’sü, toplam sığır varlığındaki
azalma ile dünya 7.’si olmuştur. Bunun
sonucunda Türkiye net bir hayvansal
ürün ithal eden ülke olmuştur. Sonuç
olarak 1980’li yıllardan itibaren
Türkiye’de hayvancılık iyi yönetilememiştir. Bununla beraber TÜİK ve FAO’nun
2008 verilerine göre Türkiye;
• Süt içmek, aile bütçesini sarsmaz. Aksine katkısı olur. • Toplu taşıma araçlarında süt içmek serbesttir.
25
Eylül - Ekim 2011
GÜNCEL BİR BAKIŞ
687 bin ton/yıl kırmızı et (sığır, koyun,
keçi et toplamı),
12 milyon ton/yıl süt (sığır, koyun, keçi
süt toplamı)
824 bin ton/yıl tavuk yumurtası,
1 milyon ton/yıl tavuk eti,
545.597 ton/yıl balık eti,
81 bin ton/yıl bal üretmektedir.
Nüfus: Türkiye’nin nüfusu, 1980’de
44.736.957 iken %62,2 oranında artarak 2009 yılında 72.561.312 milyona
yükselmiştir (adrese dayalı kayıt sistemi
ile). Bu nüfusa, ülkeye gelen yaklaşık 20
milyondan fazla turist ilave edilmelidir.
Türkiye bu nüfusu ile dünya sıralamasında 12. sıradadır. Diğer bir ifadeyle son
30 yılda 27.824.355 kişi daha aramıza
katılmıştır. Türkiye nüfusunun %75 (54,8
milyon)’i şehirlerde, geri kalan %25
(17,7 milyonu)’i ise köy ve beldelerde
yaşamaktadır. Kırsal nüfusun çoğunluğunu üretim yeteneği azalmış veya
tamamen yok olmuş kütle oluşturmakta,
üretimdeki insan gücü ise zayıf kalmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin üretim azlığının bir başka sebebidir.
Ülkeler arası gelişmişlik karşılaştırmasında günlük tüketilen hayvansal protein
miktarı, çok önemli bir kıstas olarak
kabul edilmektedir. Zira proteinler, hücrelerin yapısına girmesi, hormonların ve
enzimlerin yapılarında yer alması nedeniyle canlılık için gerekli en temel bileşik
olarak da kabul edilebilir. Öte yandan
kan yapımından sorumlu B12 vitaminin
başlıca kaynağının kırmızı et olduğu ve
bu vitaminin beyin ve sinir sistemindeki
fonksiyonları unutulmamalıdır.
Sağlıklı ve dengeli beslenme için mutlaka gerekli olan ve dışarıdan alınması
zorunlu olan esansiyel aminoasitler ve
eksojen yağ asitleri ancak ve ancak hayvansal gıdaların yenilmesiyle sağlanabilir. Özellikle çocukların, hastaların ve
yaşlıların beslenmesinde hayvansal gıda
tüketimine çok özen gösterilmelidir.
Dengeli ve sağlıklı beslenen bir insanı
günlük tüketmesi gereken hayvansal
protein miktarı 35 gr’dan az olmamalıdır.
Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başı
tüketilen hayvansal protein miktarı 75
gr/gün iken bu oran Avrupa Birliğinde 60
gr/gün’dür. Ancak maalesef Türkiye’de
kişi başına hayvansal protein tüketimi
25,7 gr/gün olup kişi başı en az 10
gr/gün protein açığı vardır (hesaplamada
nüfus 72,5 milyon olarak alınmıştır).
Hele hele bu hesaba turist sayısı katılacak olursa bu açık daha da artacaktır. O
halde Türkiye’de insanların dengeli ve
sağlıklı beslendiğini söyleyebilmek
mümkün değildir. Türkiye’nin nüfusu
sabit kalmak şartıyla, mevcut hayvansal
üretim 2 katına çıkmış olsa ancak kişi
başına günlük protein tüketimi asgari
seviye ulaşabilecektir. Bu durumda
Türkiye, mevcut nüfusunu ve turizm
potansiyelini dikkate alarak yeniden bir
üretim planlamasını yapmak zorundadır.
Bu üretim planlaması yapılırken uluslararası alanda Türkiye siyasi ve ekonomik
açıdan bağımlı hale getirilmemelidir.
Böyle bir olasılık karşısında, ulusal beslenmemiz güvence altına alınmalı, dışsatımı artıran, yeni desteklemelerle üretici-
yi motive eden ve çağdaş gelişmelerin
ışığında uygulanabilir olan kararlar alınmalıdır. Hayvancılığın Geliştirilmesi ve
Hayvansal Protein Açının Kapatılması
için Öneriler: Öneriler aciliyet ve öncelik
sırasına göre;
1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı acilen yeniden teşkilatlandırılmalı, görev dağılımı
günümüz ihtiyaçlarını karşılamalı ve üretim artışını hızlandıracak fonksiyonellikte
olmalıdır. Bu noktada özellikle Hayvan
Sağlığı, Hayvan Hastalıkları, Hastalıkların
Kontrolü,
Hastalıklarla
Mücadele,
Veteriner halk sağlığı, Canlı Hayvan ve
Hayvansal Ürünlerin Ticareti, Yem
Maddeleri, Zootekni, Gıdalar, Veteriner,
Tıbbi ve Biyolojik Ürünler, Gümrük veteriner Hekimliğine, Veteriner Hekimlerin
Sürekli Eğitimi ve Hayvan refahı gibi
konulara azami özen gösterilmelidir.
2. Gelişmiş ülkelerde örnekleri bulunan
“İhtisaslaşmış
Hayvancılık
Kooperatifleri”nin kurulması üreticilerin örgütlenmesinde yardımcı olabilir.
3. İntersektörel etkileşimi sağlayan ve
sektörler arası dengeli kalkınma amacı
taşıyan uygulamalara gidilmelidir. Diğer
bir ifadeyle desteklemeler ekonomik olarak gelişme kabiliyeti olanlardan başlamak üzere işletmeleri optimal ölçeğe
yöneltecek nitelikte olmalı, çok küçük
veya marjinal kabul edilebilecek işletmeler devletin sosyal güvencesi altında kırsal üretim kesiminden diğer sektörlere
kaydırılmalıdır.
4. 21. yüzyılda Türkiye’nin kırsalda yaşayan nüfusunu ileri seviyede bilgi ile
donatmak ve ileri teknolojiyi kullanabilir
hale getirmek suretiyle üretim ölçeğinde, Avrupa Birliği ile rekabet edebilen
rasyonel bir kırsal ekonomik yapı oluşturulabilir. Bu kapsamda Türkiye, sahip
olduğu ekonomik kaynaklarını bilim ve
akıl yolunda yetişmiş insan gücü ile birleştirmelidir.
5. Türkiye’nin kırmızı et üretimi artırmak
ve sığır stokunu korumak için acilen
koyun ve keçi sayısında artışa imkan
verecek uygulamalara öncelik ve ağırlık
verilmelidir. Bu kapsamda çayır ve meraların korunmasına ve verimliliklerinin
artırılmasına azami özen gösterilmelidir.
Ayrıca koyun/keçi sürülerini idare edecek
ve onları merada gece gündüz otlatacak
çobanların eğitimine, bilgilendirilmelerine imkan sağlanmalı ve en önemlisi
Devlet tarafından sosyal güvenceye alınmaları mutlaka sağlanmalıdır. Bundan
başka çobanların da insani seviyede sosyal ve aile hayatlarını yaşabilecekleri
şehirde ortalama her evde olan her türlü
teknolojik donanıma sahip içerisinde 24
saat sıcak suyu bulunan ailelerin yaşayabileceği büyüklükte lojmanlara kavuşturulmasında büyük yararlar vardır. Diğer
yandan Türkiye’nin yaylalarında terörün
insafına terk edilen otlaklar, tekrar
çobanların sürülerini otlattığı alanlar
haline getirilmelidir.
6. Sığır sayısını 15 milyona çıkarmak, et
veriminde karkas ağırlığı ve süt veriminde AB ortalamasını yakalamak çağdaş
Türk toplumunun sağlıklı ve dengeli beslenmesi için gereklidir. Bu seviyeye ulaşabilmek için mevcut bütün kaynaklar
bilimsel ve akılcı şekilde kullanılmalıdır.
7. Mevcut sığır varlığımız, bilimsel ve
ileri teknolojik yöntemler kullanılarak
verimlilik kabiliyeti bakımından en üst
seviyeye ulaştırılmalıdır.
8. Sığırcılıkta girdi maliyetleri olabildiğince düşürülmelidir. Bu kapsamda hayvan bakıcıları çobanlar için önerildiği gibi
devletin sosyal güvenlik kapsamına alınmalı ve giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
9. Devlet, kaliteli kaba ve konsantre yem
üretimini teşvik etmeli ve alanda yem
üreticisi pazar problemi yaşamamalıdır.
10. Kredi finansman akışı süreklilik göstermeli, üreticinin dayanma ve rekabet
gücünü her zaman yüksek olmasını sağlamalıdır.
11. Bilimsel ve entansif üretime uygun
barınakların ve teknolojik ünitelerin ve
hatta tam otomasyona geçmiş sığırcılık
ünitelerinin yapılandırılması özellikle teşvik
edilmelidir. Zira bu tip işletmelere AB ülkeleri ile rekabette şiddetle ihtiyaç vardır.
12. Et ve süt üreticisi pazara dair asla bir
sorun yaşamamalı ve böyle bir sorun
yaşamayacağından da emin olmalıdır.
Avrupa Birliği’nde olduğu gibi müdahale
ve hedef fiyatına benzer bir sistem geliştirilerek hem üreticinin zarar etmesi hem
de tüketicinin yüksek fiyata hayvansal
ürün tüketmesi engellenmelidir.
13. Hayvancılığa dayalı sanayi sektörü
de hayvansal üretimdeki gelişmeler
paralelinde özel koruma ve destek altına
alınmalıdır.
14. Türkiye’de sığırlarda görülen ve büyük
ekonomik kayıplara yol açan ve çoğu zoonotik karakterli olan hastalıklar, sürekli
monitorize edilmelidir. Bu kapsamda
bilimsel araştırmalara ve sıkı kontrollere
ihtiyaç vardır. Gerekli kontrol metotları ve
aşı uygulamaları Devlet tarafından zamanında ve eksiksiz yapılmalıdır.
15. Gelecek yıllarda özellikle Kurban
Bayramları’nda sığır yerine koyun veya
keçi kesilmesi, yavru verme kabiliyeti
olan dişilerin ve karkas ağırlığın altındaki
erkeklerin asla kesilmemesi şiddetle tavsiye edilmeli ve bu alanda mutlaka bir
mesafe kazanılmalıdır.
16. Bütün bunları yaparken ülkeyi yönetenler asla ithalat sözcüğünü kullanmamalıdırlar. Ayrıca, sınırlardan ülkeye illegal hayvan girişlerine asla izin verilmemelidir.
17. Ülke içinde hayvan hareketleri, ilgili
mevzuatlar çerçevesinde disiplinli bir
şekilde yapılmalıdır.
18. Ülkedeki mevcut sığır kayıt sistemi,
revize edilerek veya daha uygun programlar temin edilerek elektronik ortamda sağlıklı ve güvenilir bilgi akışı sağlanmalıdır. Bunun için Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı’nda her ili eş zamanlı gösterebilen monitörlerin bulunduğu bir “bilgi
izleme merkezi” kurulmalıdır.
19. Sığır kulak numaraları bir hayvana
sadece doğduğunda takılmalı ve o hayvan kesildiğinde de kayıttan düşülmeli
ve bir başka hayvana asla takılmamalıdır.
Kurulacak bilgisayar sistemi bu tür yanlış
veya kötü niyetli uygulamalara izin vermemelidir.
20. Manda yetiştiriciliği gözden geçiril-
meli ve yeni bir planlama ve teşvik programı ile tekrar canlandırılmalıdır (örn:
İtalya’da olduğu gibi). Manda sütünün
bileşimi de %9,5’lik yağ miktarı ile son
yıllarda özellikle dondurma sanayinde
tercih edilir olmuştur. Bu özelliği ile
manda sütünün inek sütü ile karıştırılarak istenilen konsantrasyonda süt kompozisyonu elde edilmesi mümkündür.
21. Kanatlı sektöründe girdi maliyetlerinin düşürülmesi için mümkün olan her
türlü Devlet desteği sağlanmalıdır. Zira
bu sektör hali hazırda Ülkemiz’de mevcut
olan hayvansal protein ihtiyacının karşılandığı en temel alandır. Dolayısıyla sektörün yaşatılması ve uluslararası ticaretteki rekabet gücü artırılmalıdır.
22. Balıkçılık sektöründe tatlı su ve deniz
suyunda yapılan kültür balıkçılığına
Devlet, girdi maliyetini azaltacak her
türlü desteği vermeli ve uluslararası
rekabet gücü artırılmalıdır. Bu alanda
çalışan işçilerin sosyal güvenlik giderlerini Devlet karşılayabilir. Zira bu sektör de
hayvansal protein üretimini artırmak için
oldukça yüksek potansiyele sahiptir.
23. Arıcılık sektörü Türkiye’nin son yıllarda öne çıktığı bir sektör olup büyük gelecek vaat etmektedir. Ancak 2006 yılından bu yana tüm Dünya’da görülen “kaybolma hastalığı” arıcıları korkutmaktadır.
Arı hastalıklarının araştırılması ve kontrolüne yönelik projelerle arıcılara destek
verilmedir. Ayrıca endemik arıcılık teşvik
edilmelidir.
24. Yukarıda ana hatları ile verilmeğe
çalışılan konuları, bu alanlarda iyi yetişmiş ve sahayı da çok iyi bilen bilim insanlarının hazırlayacakları ve sorumluluğunu üstlenecekleri projelerle realize
etmek mümkündür.
25. Yukarıda ana hatları ile verilen konuların sahada hedef kütlelere kolayca
ulaştırılabilmesi için;
i. Her il, ilçe, belde, köy ve mezrada sektörel bazda, sektörün esas temsilcileri ile
akademik destekli toplantılar düzenlenmelidir. Örn: Arıcılardan başlanabilir.
ii. Bu toplantılar, mümkünse onların çok
etkilenecekleri ve kolay kolay unutamayacakları ortamlarda yapılmalı ve en iyi
şekilde ağırlanmalıdırlar. Toplantılarda
sektörü, çok iyi bilen akademik yetkinliği
olan uzmanlar yer almalıdır. Bu kişiler
sektör temsilcileri tarafından iyi tanınan,
güvenilen, takdir edilen ve sevilen şahıslar olmalıdır.
iii. Bu toplantılarda sektör temsilcilerine
verilecek bilgiler ve mesajlar adeta kılcal
damarlarına kadar ulaştırılmalıdır.
Bunun için seçilecek yaklaşım, üslup,
dile ve sempati ikliminin oluşturulmasına azami özen gösterilmelidir.
iv. Bu toplantılarda o sektörle ilgi temel
bilgiler verilmeli, problemler hep birlikte
tekrar gözden geçirilerek tarif edilmelidir.
v. Çözüm yolları, esaslı projelerle mutlaka ortaya konmalıdır.
vi. Konunun hedef kütlenin hücrelerine
nüfus edecek şekilde anlatıldığından ve
iyice anlaşıldığından emin olunmalıdır.
vii. Bütün bu sorunların MHP iktidarında
konunun uzmanlarınca kolaylıkla çözülebileceği iyi vurgulamalı ve ikna işlemi
tamamlanmalıdır. ■
• Süt içmeyen toplumlarda yaşam kalitesi artmaz. Hatta bu kavramdan haberleri bile yoktur.
27
Eylül - Ekim 2011
GÜNCEL BİR BAKIŞ
AB süt piyasaları, durum
ve görünüm (Mayıs-Ağustos 2011*)
Çeviri;Nagehan ŞEN, Uzman, Orta Anadolu Kırsal Kalkınma Ajansı
Düzenleme; Dr.Mustafa ALTUNTAŞ, Uzman Veteriner Hekim
ne çıkanlar
Ö
•Süt ve süt ürünleri piyasaları
genelde yüksek fiyatlar ve artan
üretim özelliklerini taşımaktadırlar.
•Mayıs’taki mevsimsel zirvenin ardından AB süt arzı halen 2010 seviyesinin
üstündedir.
•Çiftlik sütü fiyatlarını arttırmak süt üretimini teşvik etmektedir, ancak artan
yem fiyatları ve bahar kuraklığı nedeniyle üretimin düşmesi beklenmektedir.
•Ancak yine de, artan süt miktarları
görece yüksek fiyattadır ve uluslararası
ve ulusal piyasa taleplerine uygundur.
•AB dışında da süt üretimi dünyanın
çeşitli yerlerinde artsa da, ek talebi karşılayacak hızda artmamaktadır.
•AB ve ABD’deki ek süt arzının çoğu
peynir üretimini genişletmek amacıyla
kullanılacaktır. Bu nedenle yağ ve yağsız
süt tozunun mütevazı bir artış göstermesi beklenmektedir.
•Uluslararası pazarda ve AB pazarında
süt emtia fiyatları birbirine çok yakındır.
•Yağsız süt tozu stoklarına müdahale
daha da azalacaktır. Satış fiyatları şirketler açısından piyasanın durumunu etkilemeyecektir.
•Yağ ve süt yağı arzı talebe göre az sayıdadır ve düşük üretim için az stokun
bulunması nedeniyle yağ, yığın krema
ve diğer çok yağlı süt ürünleri üretimi
2011 yılı için yüksek olacaktır.
•Euro’nun Amerikan Doları karşısındaki
dalgalanması belirsizlik yaratmaktadır.
•Eğer 2011/12 mevsiminde Okyanusyalı
tedarikçiler arzlarını arttırırsa, az sayıdaki
arzın karşılanması yıl içinde mümkün
olabilecektir, ancak bunun herhangi bir
kesinliği mevcut değildir.
Süt Üretimi
AB süt arzı yükselen bir artış göstermektedir. Yeni açıklanan rakamlara göre
AB’ye 33,9 milyon ton gönderilmiştir, bu
da 2010 yılında 0,9 milyon ton olan
rakama göre %2,8 bir artış göstermektedir. En yüksek artış ilk üç aylık dönemde
%17 ile İrlanda’da gözlenirken, ardından
%6 ile Fransa, %5 ile İngiltere ve Polonya
ve %3 ile Almanya’da gerçekleşmiştir.
Mutlak değerlerde ise en büyük artış 0,8
milyon ton ile Fransa, Almanya,
İngiltere ve Polonya’da gözlemlenmiştir.
Diğer üye ülkelerin çoğunluğunda az
sayıda değişim meydana gelmiştir.
Ancak, büyümenin hızı Mart ve Nisan’da
%2’ye düşmüştür. Ayrıca yılın geri kalanı
için düşük büyüme hızları beklenmektedir. Bunun bir nedeni Batı ve Orta
Avrupa’da yeterli sayıda yağmurun
olmayışı olabilir. Eğer bahar aylarında
yağmur yağarsa, bir sonraki aylar daha
rahat olabilir. Ancak şimdiden tahıl
ürünleri için beklentiler düşmüş durumdadır. Bu nedenle tahıl fiyatları ve dolayısıyla süt ineklerine yönelik yem fiyatları yüksek olacaktır. Yüksek süt fiyatları
ile bu açık kapatılabilir. Ancak beklenen
düşük büyüme hızının bir diğer nedeni
de Mayıs 2010’dan başlayan dönemden
itibaren, çok daha fazla süt mandıralara
gönderilmiştir. Ayrıca normal hava şartlarında kışın gözlemlenen yüksek büyüme hızları yılın diğer kalanında korunamamaktadır ve iki yıl üst üste de gözlemlenmemektedir.
2010/11 kota yılında AB’ye 137 milyon
ton mandıralara gönderilmiştir, bu
rakam da bir önceki yıla göre 2,9 milyon
ton veya %2,2 daha fazlasını oluşturmaktadır. İlk tahminlere göre bu miktar
artı yağ ayarı, 146 milyon ton olan
Nisan 2010-Mart 2011 dönemine göre
AB’de mevcut süt kotalarının %6 altındadır. Sadece birkaç ülkede kotalar aşılmıştır, özellikle Hollanda, Danimarka,
Belçika ve Avusturya. Özellikle hızlı
AB 27 - Üç yıllık süt teslimatı tahmini
artışların olduğu Fransa, İrlanda ve
İngiltere gibi ülkelerde kotalar sonuna
kadar kullanılmamıştır. İtalya dışında
2011/2012 kota yılında diğer ülkelere
uygulanan farklı yüzdelerle, çoğu üye
ülkenin süt üretimini arttırmak için
daha çok imkanı olmuştur, ancak AB
genelinde %100’e ulaşmak gerçekçi bir
hedef değildir.
AB 27 - Üç yıllık
süt teslimatı tahmini
Rusya ve Ukrayna 2011’de azalan,
Beyaz Rusya ise artan süt arzıyla başlamıştır. Rusya’nın yoğun ithalata ihtiyaç
duyması muhtemeldir, özellikle de peynir. ABD ve bir çok diğer ülkede süt üretimi artmaya devam etmektedir.
Okyanusya süt üretimi mevsimsel olarak en düşük üretim miktarına yakındır,
son aylardaki iyileşmiş hava şartlarından dolayı 2010/11 (Haziran-Mayıs)
Yeni Zelanda’da %3 üretim olmuştur.
Ayrıca Avustralyalı süt arzı 2010 yılının
ikinci yarısında düşerken, 2011 yılının
ilk ayları genel mevsimsel düşüş gösterse de, yine de bir önceki yıla göre daha
çok üretim gerçekleşmiş, genel olarak
bakıldığında ise toplam süt yılı
(Temmuz-Haziran) içinde değişmemiş
görünecektir. Normal şartlar altında
hem Okyanusya ülkeleri bir sonraki süt
yılında daha çok süt üretecek olsalar da,
Avustralya’da büyüme hızının düşmesi
beklenmektedir.
ABD’de 2011 yılının ilk üç ayında yaklaşık %2lik bir büyümenin ardından muhtemelen süt üretimi artacaktır.
Brezilya’da ve Arjantin’de süt üretiminde yüksek artışlar kaydedilmiştir. Çin ve
Hindistan için yeni tahminler mevcut
değildir. Ancak dünyadaki süt üretimi,
söz konusu iki ülkede %2’den daha fazla
artar ise dünya genelinde de %2 veya
14 milyon ton artabilecektir. Süt tozu ve
kesilmiş sütün suyu ürünlerinin ithalat
talebinin artması muhtemeldir.
Yüksek ithalat açık
Avrupa Birliği piyasası
AB piyasası kendiliğinden düşük bir
büyüme göstermektedir; bunun da
nedeni AB’de zaten diğer ülkelere göre
talebin yüksek olması ve ekonomik
düzelmenin her yerde, örneğin
Almanya’da aynı hızda işlemiyor olması
ve ayrıca Yunanistan, İrlanda ve
Portekiz’de meydana gelen mali krizlerin
bu ülkelerin satın alma gücünü azaltıyor
olmasıdır. Ancak şimdilik ek süt arzı ve
daha fazlası iç peynir ve süt ürünleri
piyasalarında emişmiştir ve hatta peynir,
az yağlı süt tozu ve kesilmiş sütün suyu
gibi ürünlerin ihracatına gitmiştir. Süte
dengelendiğinde, ihracatlar 2010 yılında son on yılın en yüksek rakamlarına
ulaşmıştır. Bu şekilde devam edildiği takdirde, düşük fiyatlarda olsa bile, 2011
yılında yeni bir rekora ulaşılabilir. İç tüketimin 0,9 milyon ton artmasıyla, piyasa
çok iyi bir dengede olacağı gibi az yağlı
süt tozu müdahale stokuna da ihtiyaç
olacaktır. Günümüzde hiçbir yağ müdahaleden kaynaklanmamaktadır.
Süt ürünleri
fiyatlarının yüksek
kalması muhtemeldir
Her ne kadar son aylarda AB’de ve bir çok
ülkede süt arzı hem mevsimsel hem
döngüsel büyüme kaydetse de, fiyatlar
zayıf olarak az bir süre tepki verdi ve yüksekliklerini korudu. Euro’nun geçici gücü
ile döviz kurlarına bağımlılık, AB’de az da
olsa süt tozu ve yağ fiyatlarının düşmesine neden oldu. Ancak bu çok kısa sürdü
ve iyileşme, Batı Avrupa’daki Mayıs ayı
süt üretiminin zirveye ulaşmasından
AB Süt Arzı ve İhracatı (Milyon Ton)
• Süt eğitime yardımcıdır. Sütle bir sürü deney yapabilirsiniz. Yoğurt, peynir, ayran ve tereyağı yapmayı
28
Eylül - Ekim 2011
GÜNCEL BİR BAKIŞ
Almanya ve Okyanusya arasında AB fiyatlarına göre
tarihsel kıyaslamaya genel bakış
önce başlamıştı bile. Dünya ekonomisinin ekonomik büyüme ve siyasi bir kargaşa içinde olmaması koşuluyla, AB süt
ürünleri fiyatlarının yüksek seviyede
kalacağı muhtemeldir. Süt tozu için Eylül
sonuna kadar bu durum devam edebilir.
Bundan sonra olacaklar ise yeni mevsimde Okyanus’taki duruma bağlı olacaktır.
Ancak bu, yeni arzların hemen ters bir
eğilim yaratacağı anlamına gelmemektedir. Dünya piyasalarındaki durumu dikkate almaksızın özellikle AB yağ ve süt
yağı piyasaları arzı düşük olacaktır.
Peynir üretimi için daha fazla süt
AB peynir üretiminin iç talep ve büyüyen
ihracat imkanlarıyla büyümesiyle, ek süt
arzının yarısından fazlası peynir üretimi
için kullanılacaktır. Ayrıca, süt ürünleri
Almanya ve Okyanusya’daki az yağlı süt tozu piyasa
fiyatlarının genel karşılaştırması ve AB müdahale fiyatı
için daha fazla süt talep edilecektir. Bu
nedenle artan süt miktarı, ek yağ ve az
yağlı süt tozu üretimi için kalan süt miktarlarını karşılamamaktadır.
Sıkı yağ piyasası
50.000 ton artan AB yağ üretimi ve yüksek fiyatlara tepki olarak az da olsa
düşen yağ tüketimine rağmen, piyasa
fiyatlarının yüksek kalması beklenmektedir. Bu koşullarda, 2011 yılının ilk aylarında olduğu gibi, ihracat için fazla yağ
bulunmayacaktır. 2011 yılında uluslararası yağ ticaretiyle ilgili ilk rakamlar,
yüksek fiyatlardan ziyade azalan ulaşılabilirlik nedeniyle, diğer yerlerden de
ihracatın düşük olduğunu göstermektedir. Müdahale stokları bağış şemaları
deneyin. • Süt içmek, organ bağışını arttırır. • Çay bahçesine gidip süt istemek ayıp değildir. Yapınız.
Eylül - Ekim 2011
29
GÜNCEL BİR BAKIŞ
Tam yağlı süt tozu fiyatlarının Almanya ve
Okyanusya’daki tarihsel kıyaslaması
Tablo 2 ; AB Yağ Bilançosu
1.000 ton
2007
2008
2009
2010*
2011*
Toplam Üretim
İthalat
İhracat
Final stoklar
- müdahale
Tüketim
2.110
85
211
100
0
1.994
2.100
65
147
150
0
1.968
2.050
62
150
135
80
1.977
2.010
40
155
70
2
1.960
2.060
50
160
60
0
1.960
*) Tahmini. ife May 2011
Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu
Tablo 3; AB Peynir Bilançosu
tarafından bertaraf edilmiştir. Asıl soru
orta ve uzun vadede talebin yüksek
fiyatlara olumsuz tepkisi olacaktır,
ancak 2008 yılına göre fark, ekonomik
gerilemenin olmamasıdır. Ayrıca uluslararası yağ piyasasının arzı azalacaktır.
Yüksek fiyatlardan ziyade, azalan arzın
sonucu azalan uluslararası ticarettir.
Daha fazla az yağlı
süt tozu, istikrarlı fiyatlar
Büyüyen tam yağlı süt tozu talebi neredeyse Okyanusya ve Arjantin’de artan
üretim ile karşılanacaktır. AB içinde
artan süt miktarları peynir ve daha
küçük payda olan süt ürünleri için kullanılacaktır. Az yağlı süt tozu üretimi
AB’de 100.000 ton artabilir. Ancak yine
de, eğer ihracat talebi 2011 yılının ilk
aylarında olduğu gibi güçlü olur da
450.000 tonluk tarihi miktarı aşarsa,
piyasa da arz fazlası olmayacaktır.
EUROSTAT verilerine göre 2010 yılında
AB dışına 378.000 ton ihraç edilmiştir;
bu da 380.000 ton ihraç edilen 1992
yılından beri en yüksek miktardır. Bu
güçlü ihracatla ve artan üretime rağmen piyasa, beklenen talebi karşılamak
için müdahale stoklarına ihtiyaç duya-
caktır. Ocak ayından beri 50.000 ton
Avrupa Komisyonu tarafından satılmıştır.
Baharda talep azalsa da Komisyon çok
daha düşük fiyatlardaki teklifleri kabul
etmemiş, son gelişmeler de yüksek fiyat
beklentilerini doğrulamıştır. Yalnızca
Euro’nun ABD dolarına karşı güçlü olduğu
dönemlerde iç fiyatlar azalmıştır. Bazı üye
ülkelerin mali sorunları düşük oranlara ve
aynı zamanda AB’nin uluslararası piyasada daha rekabetçi olmasına neden olmuş,
yeni sözleşmelere sebebiyet vermiştir. AB
mali politikalarının mali problemlere yaklaşım şekli, Mayıs ayının ikinci haftasında
ortaya çıkan imkanlarının bu yıl için son
olmayacağına işaret etmektedir, her ne
kadar Euro bölgesinin ekonomik temelleri daha güçlü bir Euro’dan yana olsa da.
ABD doları ile ifade edilen dünya piyasası
fiyatları istikrarlıdır. Global Dairy Trade’in
son yıllardaki ihalelerinde, Temmuz ayı az
yağlı süt tozu sözleşmelerinde fiyatlar
biraz artış gösterse de, şimdiki seviyeyi
korumuştur. Tam yağlı süt tozu fiyatları
son dönemde düşük seviyede kaydedilmiştir. Ancak yine de, yukarda bahsedilen
ve Eylül/Ekim zamanından daha uzun bir
süre az yağlı süt tozu piyasasından daha
sıkı olan yağ piyasasına bağımlılık göster-
Tablo 1 ; AB- Süt Piyasası 2007 - 2010 ve 2011 Tahmini
1.000 ton
2007
2008
2009
2010*
2011**
Süt Teslimatları
133.767 135.513
Sıvı Ürünler
44.850 44.818
Yağ
Üretim
2.110
2.100
Tüketim
1.994
1.968
Peynir
Üretim
9.248
9.305
Tüketim
8.728
8.829
Az Yağlı Süt Tozu
Üretim
1.090
1.040
Tüketim
870
770
Tam Yağlı Süt Tozu Üretimi
773
840
Nüfus
496
498
135.025
44.820
136.700
45.030
139.000
45.200
2.010
1.977
2.050
1.960
2.050
1.960
9.298
8.806
9.370
8.806
9.550
8.880
1.100
780
740
500
Güncelleme May 2011 *) Geçici. **) Tahmini.
Kaynak: ife, Kiel; ZMB, Berlin.
1.030
770
748
502
1.130
780
760
503
1.000 ton
2007
2008
2009
2010*
2011*
Üretim
İthalat
İşlenmiş peynir etkisi
İhracat
Stok değişimi
Tüketim
-kişi başı (kg)
8.983
94
265
594
+20
8.728
17,6
9.050
89
255
555
+10
8.829
17,7
9.048
84
250
576
+0
8.806
17,7
9.120
82
250
676
-30
8.806
17,7
9.300
80
250
750
+0
8.880
17,7
*) Tahmini. ife May 2011
Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu
Table 4 ; AB Tam Yağlı Süt Tozu Bilançosu
1.000 ton
Üretim
İthalat
İhracat
Stok değişimi
2007
2008
2009
2010*
2011*
773
2
366
20
840
2
481
0
740
2
451
-30
748
2
444
-15
760
0
440
0
*) Tahmini. ife May 2011
Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu
Tablo 5; AB Az Yağlı Süt Tozu Bilançosu
1.000 ton
2007
2008
2009
2010*
2011*
Üretim
İthalat
Tüketim
- Yem
İhracat
Biten Stoklar
- müdahale
1.090
10
870
245
201
124
-
1.040
8
770
150
179
222
-
1.100
6
780
160
230
318
260
1.030
4
770
160
378
204
190
1.130
0
780
160
450
104
90
*) Tahmini. ife May 2011
Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu
mektedir. Global Dairy tender’de bahsedilen Kasım-Ocak döneminde tam yağlı
süt tozu fiyatlarının düşüşünü görmek,
doğru sinyal olarak gözükmemektedir.
Diğer sektörler
Endüstriyel süt emtia fiyatlarının beklenen sürenin üstünde yüksek fiyatta seyrederken, tüketime hazır süt ürünleri
fiyatlarının gelişimi arkadan gelmektedir
ve süt piyasasındaki genel arz ve talep
arasındaki ilişkiyi tam olarak yansıtmamaktadır. Tedarik zincirindeki kar miktarlarına bağlı olarak AB’de ülkeden ülkeye
fark gösterebilir. Kar miktarlarının düşük
olduğu, örneğin Almanya’daki özel mar-
kalarda, fiyatlar yeterince yükseltilememektedir. Olası piyasa gelişmelerindeki
belirsizlik daha kısa sözleşme dönemlerine neden olmuştur. Sanayi sektöründeki
gelişmelere bağlı olarak piyasa durumu
değişecektir. Ancak genel kanı, tedarikçiler için iç piyasadaki rekabet uluslararası
piyasalardan daha fazladır. Her durumda,
paketlenmiş yağ ve tüketime yönelik sıvı
süte göre peynir fiyatları endüstriyel (ihracata yönelik) ürünlere daha uygundur.
* Erhard Richarts, Süt Piyasası Danışmanı, IFE
Yönetim Kurulu Başkanı, CLAL
CLAL (Dairy Economic Consulting Firm) için
özel rapor olarak hazırlanmıştır. ■
• Hoşlandığınız kişiye bir şeyler içmeyi değil, süt içmeyi teklif edin. Farklı olun. • Süt içerken doktora
30
Eylül - Ekim 2011
UZMAN GÖRÜŞÜ
Süt primi
artıyor ama…
Prof. Dr. Tayfun Özkaya
(Ege Üniversitesi- Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi Bölümü)
T
arım ve Köyişleri Bakanlığı büyükbaşta süt primini litrede 4 kuruştan 8 kuruşa, küçükbaşlarda ise
10 kuruştan 15 kuruşa çıkardığını 26
Mayıs 2011’de açıkladı. Seçimin bu
artışta etkili olup olmadığına hiç girmek
istemiyorum. Diyelim ki olmadı. Süt
primlerindeki 4 kuruşluk artışlarla çiftçinin düze çıkamayacağını daha önceden
de yazmıştım. Bildiğiniz gibi eskiden SEK
vardı. Süt alımları ile çiftçi eline geçen
süt fiyatlarını oldukça etkilerdi. 1980’lerden sonra özelleştirmeler hız kazandı.
SEK sonunda özelleştirildi. Çoğu fabrikası kapatıldı. Şimdi süt piyasası artık çoğu
yabancı olmak üzere az sayıda şirketin
elinde. Destekleme sistemi de prim şekline döndü. Çiftçilerin çoğu bu sisteme
itiraz etmiyorlar. Sadece primin arttırılmasını istiyorlar. Buna hegemonya diyoruz. Yani bu sistemin destekleyicileri
bize nasıl düşünmemiz gerektiğini bile
öğretiyorlar. Kamu kurumlarının veya
kamunun desteklediği kooperatiflerin
süt alarak çiftçi eline geçen fiyatı daha
kolay arttıracağı açıktır. Ama bu yol
adeta tabudur. Bu yolun güya serbest
piyasayı bozacağı iddia edilir. Sanki serbest piyasa varmış gibi. Manisa Süt Üreticileri Birlik Başkanı ve Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Denetleme Kurulu
Başkanı Ulvi Murat Tunca, Türkiye’de şu
anda sütün litre taban fiyatının 48 Kuruş
olduğuna dikkat çekmiş. “Ocak ayından
önce 75 Kuruş olan sütün fiyatı şimdi 48
kuruşlara kadar indi. Üreticinin girdileri-
ni bile karşılamıyor bu fiyat. Yem fiyatları yüzde 30 oranında arttı.” demiş.
Demek ki süt fiyatları az sayıda şirketçe
istenildiği gibi belirlenebildiği için 25
kuruş kadar düşmüş. Primle 25 kuruşun
4 kuruşu geri veriliyor. Yem fiyatlarındaki artış ayrı olay. Bu 4 kuruş artış neye
yarayacak. Şimdi süt alanında oligopolü
kuranlar şöyle düşünüyorlardır sanırım:
“Çiftçilere devlet 4 kuruş daha verdi. Biz
de fiyatları 4 kuruş daha düşürelim.”
Güç onlarda olduğuna göre kim onları
engelleyebilir. Devlet 10 kuruş prim artışı yapsaydı onlar da 10 kuruş indirmeyi
düşünebilirlerdi. Çiftçimiz ve onların
örgütleri artık bu neoliberal safsatalara
inanmayı ve onların kalıpları ile düşünmeyi bırakmalıdır. Çiftçinin eline adil bir
fiyat geçmesi için piyasaya gerçekten
müdahale eden kuruluşlara ihtiyaç vardır. Bu kısa vadede iyi çalışan kooperatiflere devletin destek olması ile de yapılabilir. Kanada örneği de incelenebilir.
Kanada Süt Bordu sayesinde Kanadalı
üreticiler diğer gelişmiş ülke üreticilerinden daha yüksek bir fiyat elde ederken,
tüketicileri de benzer şekilde daha
düşük fiyattan süt tüketebiliyorlar.
Sadece aşırı oligopol kârları engellenerek bunlar oluyor. Bir de İzmir
Büyükşehir Belediyesinin okul sütü projesi var. Belediye kooperatiflerden süt
alarak okullarda öğrencilere içiriyor.
Dağıtımların yapıldığı ilköğretim yılında
164 okul ve 141 bin 19 öğrenciye ulaşıldı. Bu ve benzeri projeler de hem çocuklara gelişim çağında büyük bir destek
sağlıyor, hem de çiftçi eline geçen fiyatların düşmesine engel oluyor. Bu projenin bütün ülkede uygulandığını düşünün. Müthiş bir etki yaratacaktır. Ancak
yaygınlaştırmak şöyle dursun, bu örneği
boğmak için sabırsızlananlar olduğu
söylenebilir. Çiftçi eline geçen fiyatların
düşmesi tüketicinin ucuza süt ve ürünleri tüketeceği anlamına hiç gelmiyor.
Güçlülerin hegemonyalarını pekiştirmek
amacıyla, ‘çiğ sütü’ aşağılayarak ‘sokak
sütü’ demeleri ve onu yasaklamalarına
tüketici itiraz etmeli idi. Edemediler. Bu
alanda sorunlar varsa, ki vardı, gerekli
denetimler yapılabilirdi. Sağlık demek
sadece mikrop sorunu değildir. Yoğurt 6
numara plastik kaplarda satılıyor.
Yunanistan’da daha az zararlı olan 5
numara plastiklerin kullanıldığını gördüm. Kanserin azdığı bu dönemde
biraz da bu sorunlara eğilinse ya. Ne
gezer. Köylüler günah keçisi yapıldı.
Altta kalanın canı çıksın deniyor. ■
danışılmaz. • Süt içen ülkelerde vergi verme oranı yüksektir. • Süt içmek, cinsel verimliliği arttırır.
Eylül - Ekim 2011
31
UZMAN GÖRÜŞÜ
Düve ve ineklerde
süt indirmedeki problemler
Prof. Dr. D. Ali DİNÇ
Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Konya, [email protected]
İ
lk doğumunu yapan hayvanların
yaklaşık %10’unda doğum sonrası
ilk sağım esnasında süt indirmeme
problemi ile karşılaşılmaktadır (Kraetzl
ve ark, 2001). AFS (Australian Friesian
Sahiwal) ırkının geliştirilmesinin 3
aşamada tamamlandığı bildirilmiştir.
Bunlardan ilki süt indirme problemi
olan F1’lerin sürüden çıkarılmasıdır.
Bunu sebebi 50-50 mix HolsteinFresian ve Sahiwal geni taşıyan F1
düvelerin %60’dan fazlasının, makine
ile sağımda buzağı olmadan sütü
indirmedikleri gözlenmiştir (Tierney,
1992).
İsviçre’de 2099 süt ineği işletmesinde
yapılan araştırmada sağılabilirliği kötü
olan inek oranı ırka bakmaksızın %4,
oksitosin hormonu salınımı yetersizliğine bağlı olarak süt indirmesinde
problem olan ve bu ineklerin sağılması için oksitosin hormonu uygulanan
inek oranı ise %2 olarak tespit edilmiştir (Belo ve ark, 2009). Anatomik
(yapısal) fonksiyon bozukluklarına
bağlı süt akımındaki güçlükler ve
sütün indirilmesindeki bozuklukların
her ikisi de süt üretiminin azalması ve
mastitise duyarlılığın artması ile ekonomik kayıp oluşturur. AB ülkelerindeki yetiştiriciler, sütün alınmasında güçlük oluşturan hayvan sayısının arttığını ve bu tür vakalarda memenin boşaltılmasının daha uzun süre aldığı ve
sütün tamamen boşaltılamadığı bildirmektedirler. Meme sağlığı ve yüksek
süt veriminin sürdürülmesi için, uygulanan sağım yöntemi ve aracı ne olursa olsun, sütün memeden mümkün
olan en kısa sürede ve tamamen alınması önemlidir.
Meme lobunda depo edilen sütün
%80’e yakını, bazı görüşlere göre de
%80’den fazlası alveoler fraksiyondur
(alveoler bölmelerdedir). Bu sebeple
alveollerdeki sütün alınması için sütün
indirilmesi önemlidir (Costa and
Reinemann, 2003, Bruckmaier, 2005)
Memeden sütün tamamen boşaltılması için süt indirme refleksinin devreye
girmesi (aktivasyonu) ve bunun sağım
süresince sürdürülmesi gereklidir.
Süt indirme refleksi meme bezinden
sütün bırakılması gibi basit mekanik
bir olay değildir. Sinirsel ve hormonal
(neuro-endkrin) iletimi kapsar. Süt
indirme refleksi öncelikle meme başı
derisindeki algılayıcı (receptor) sinirlerin uyarılmasını gerektirir. Sinirler
dokunma ile uyarılır. Meme başına
dokunulması (yıkama, sağımcının eli,
sağım başlığı, buzağı, vd.), hipofiz
bezinin arka lobundan oksitosin hormonunun salınmasına sebep olur.
Oksitosin, meme bezinde süt yapan
dokuların (alveoller) büzülmesini (myoepitelial kontraksiyon) sağlayarak
sütün indirilmesine neden olur.
Myoepitelial hücrelerin büzülmesi,
oksitosin salınımından bağımsız olarak
direk mekanik uyarımlarla da (memenin palpasyonu, buzağının toslaması)
tetiklenebilir ve bu lokal doku refleksi
olarak adlandırılır (Hibbit et al, 2004,
Bruckmaier, 2005).
Büzülmeye bağlı olarak alveolledeki süt,
sağım makinesi ile alınabilmesi mümkün olan meme sarnıcına (cisternal
cavite) geçer.
Uyarımı takiben oksitosin miktarı 2 dakika içinde en üst seviyeye ulaşır. Uyarımın
başlamasından sütün indirilmesine
kadar geçen süre 40 saniye ile 2 dakikadan biraz fazladır ve memenin dolma
derecesi azaldıkça bu süre artar. Bu
sebeple laktasyonun ileri döneminde
olan ineklerde daha fazla ön uyarım
(prestimulasyon) gerekebilir (Bruckmaier
and Wellnitz, 2008, Belo ve Bruckmaier,
2010).
Temiz, aydınlık, zemini kaygan olmayan, gürültüsüz, konforlu bir ortam
(sağım ünitesi) oksitosin salınımını artırabilir. Bu sebeple tüm süt üretim sistemlerinde hayvanların sağım öncesi,
esnası ve sırasında en az derecede strese maruz kalmasının sağlanması ve
memeden sütün indirilmesi için ön uya-
rımların en uygun şekilde yapılması
gerekir (Bruckmaier and Wellnitz,
2008).
Memeden sütün alınması tamamen
veya kısmen mümkün olmayabilir. En
önemli sebepleri süt indirme refleksinin
bozulması veya meme lobu veya meme
başında süt akımını veya süt üretimini
düşüren anatomik (yapısal) bozuklular
ya da meme başı ve deliğinin zarar görmesidir. Sütün indirilmesindeki bozukluğun en önemli sebebi, oksitosin hormonu salınımının azalması ya da hiç olmaması veya kronik(uzun süreli) oksitosin
enjeksiyonlarında görüldüğü gibi,
meme bezi düzeyinde, oksitosin hormonuna duyarsızlığın gelişmesidir (Belo ve
Bruckmaier, 2010). Özetle sütün indirilmesinin engellenmesi veya baskılanmasında etkili olan muhtemel mekanizma
merkezi (beyin) veya çevresel (meme
bezi) düzeyinde olabilir. İkincisinde
yeterli oksitosin vardır fakat alveollerden
cisternaya (sarnıca) sütün transferi başarılamaz veya meme bezi buna cevap vermez. Fakat pratikte daha çok oksitosin
hormonunun merkezi baskılanması ile
karşılaşılmaktadır (Bruckmaier and
Tancin, 2001)
Meme bezi düzeyindeki çevresel (periferal) mekanizmalar, kateşolaminlerin
seviyesinin artması ile ve/veya meme
kanal sisteminin duvarındaki düz kasların büzülmesi ile sonuçlanan meme
bezi düzeyinde sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile ilişkilidir. Böylece
alveollerden meme sarnıcına süt akımı
kısıtlanır. Sonuçta sütün indirilmesin-
deki bozukluklardan meme bezi düzeyinde olanların mekanizması çok iyi
tanımlanmasına karşılık merkezi (beyin)
olanların mekanizması ve sebepleri hala
tam olarak bilinmemektedir (Tancin,
2003).
Diğer taraftan ortama uyumsuzluk,
sağım makinesine alışamama, sağım
ünitesindeki elektik kaçağı ve diğer stres
faktörleri sütün indirilmesinde geçici
süreli bozukluklara sebep olabilir
(Bruckmaier and Wellnitz, 2008). Stres
faktörleri; buzağının ölmesi, ani yem
değişikliği, yemleme zamanında değişiklik, sağım zamanının düzensiz olması, gürültü, yabancı sesler, çok soğuk su
kullanımı, sağım ünitesini veya sağım
yerini yabancı kişilerin ziyareti, sağımcının değişmesi, özellikle ilk doğumunu
yapan hayvanlara sağım esnasında
vurma veya kaba ve haşin davranışlar
sayılabilir.
Oksitosin hormonu salınımının baskılanmasının; yukarıda stres faktörleri olarak
belirtilen sağım esnasındaki uygun
olmayan uygulamaların yanı sıra, östrüs
esnasında ve buzağının emmesindenmakineli sağıma geçme dönemi gibi
farklı durumlarda da oluştuğu ortaya
konulmuştur. Bu tür vakalarda plazma
kortizol ve beta-endorfin yükselir.
Exogen glikokortikoidler sütün indirilmesinde bozukluğa sebep olmaz iken, morfin sağım esnasında oksitosin salınımının uyarılmasını baskılamaktadır. Diğer
taraftan kendiliğinden oluşan süt indirme bozuklukları opioid antagonisti naloxone ile ortadan kaldırılamamıştır.
Endogen opioid’lerin merkezi oksitosin
salınımı ve alveoler sütün indirilmesinin
bozulmasında muhtemelen asıl düzenleyici değillerdir. Bu sebeple endojen opioid peptitlerin oksitosin salınımının baskılanmasındaki etkileri ispatlanmamıştır
ve şüpheli olarak kalmaya devam etmektedir (Kraetzl ve ark, 2001).
Meme bezi, normal sağım esnasında
kısa süreli veya kronik yüksek dozlu
oksitosin tedavilerinde uzun süreli plazma yüksek oksitosin konsantrasyonuna
maruz kaldığında oksitosine meme bezinin duyarsızlığı oluşmaktadır. Düşük
dozlu oksitosin tedavileri (0.2, 0.5 veya
1.0 IU) normal süt alımını uyarabilmekte
ve yan etkileri minimum düzeye indirebilmektedir (Belo ve Bruckmaier, 2010).
Düşük doz konsantrasyonunu sağlamak
için 10 IU/ml oksitosin içeren solusyondan 1 ml alınıp 100 cc serum fizyolojik
(%0.9) ile dilue edilebilir. Diğer taraftan
uzun süreli (kronik) oksitosin tedavileri
sonrasında, meme bezindeki myoepitelial hücrelerin büzüşme oranının azalmasına bağlı olarak, sütün indirilme oranı
düşmektedir (Mačuhová ve ark, 2004).
Bu sebeple oksitosin tedavileri iyi planlanmalı ve sadece meme bezinde çok
miktarda süt kalan ve meme sağlığı
bozulan hayvanlara uygulanmalıdır
(Bruckmaier, 2003).
İlk doğumunu yapan ve makine ile
• Birinin sağlığını düşünüyorsanız süt hediye edin. Değer verdiğinizi gösterin. • Süt içenin kafası çalışır.
32
Eylül - Ekim 2011
UZMAN GÖRÜŞÜ
Süt İndirme refleksi
(Whittemore, 1980)
Sütün indirilmesi;
Alveolleri çevreleyen
myoepitelial hücrelerin büzüşmesi
(kontraksiyonu),
bezlerden salgıları
akıtan kanallara
sütün geçmesine
sebep olur
sağımda adaptasyon (uyum) problemi
sebebiyle sütünü indirmeyen düvelerde
geçiş dönemi süresince düşük dozlu
oksitosin tedavisi uygulanabilir. Aynı
durum meme başı problemleri sebebiyle
sütünü indiremeyen yaşlı inekler içinde
söz konusudur.
Kronik oksitosin tedavisinin meme bezi
savunma sistemi üzerine olan etkisi
belirsiz olmasına karşılık sütün tamamen
boşaltılması sebebiyle mastitis etkenlerinin bertaraf edilmesine(eliminasyon)
yardımcı olabilmektedir (Werner-Misof
ve ark, 2007)
Maksimum oksitosin salgısının sağlanabilmesi için, hayvanlara sağım öncesi ve
sırasında nazik davranılmalı ve sağım
ünitesinde uygulanan tüm işlemler
sabırla gerçekleştirilmelidir. İlk doğumunu yapan hayvanlar ilk sağımda büyük
tedirginlik yaşarlar. Dolayısıyla sütün
indirilme süresi uzayabilir veya indirme
baskılanabilir (Van Reenen ve ark,
2002). Bu sebeple sağımcı ilk sağımda
meme başlıklarını takmadan önce sabırla ve nazikçe meme başların masaj
uygulayarak hayvanın hissettiği tedirginliği ortadan kaldırmalıdır. Masaj sonrası sütün indirilmemesi halinde asla
hayvana kötü davranılmayıp bir müddet
sonra işlem tekrar edilmelidir. Satın alınan veya sürüye yeni katılan laktasyondaki hayvanlara da, yeni çevre ve ortama alışana kadar, aynı davranış biçimi
sergilenmelidir. Diğer taraftan süt indirme bozukluğunun şiddeti ve yeni bir
sağım ortamı ile ilgili değişimlerle baş
etme kapasitesi, ACTH’a cevap olarak
adrenal cortex’ten cortizol salınımı ile
ters ilişkilidir. Bu sebeple, oksitosin salınımı ve süt indirilmesinin baskılanmasına duyarlı inekler, ACTH yükleme testi
ile bireysel olarak ayırt edilebilir
(Bruckmaier, 2005)
Davranış bozukluklarından en yaygın
olanı sağım esnasında tekme atmadır
ve genelde ilk sağım esnasında düveler
tarafından yapılır. Sebebi, masaj sırasında hafif ağrı duyma veya memeye
ilk kez insan eli dokunulmasından
duyulan kaygıdır. Bu sebeple doğumdan 2-3 gün öncesinde düvelerin
memelerine masaj uygulanması yararlıdır. Tekme atma alışkanlık halinde ise
bir müddet sağım esnasında tekmelik
takılabilir veya arka bacaklar sekiz şeklinde iple bağlanabilir. Memenin
hemen önünden vücuda bir ip dolandırılması da aynı işi görür.
Düvelerin normal sağım işlemine geçilmesine cevap verme süresinin uzaması,
sütün hiç indirilmemesi veya indirilmedeki gecikmeler, tekmeleme, atlamaya
çalışma gibi özellik ve davranışların kalıcı olmasının, kalıtsal hayvan karakteristikleri tarafından düzenlendiği (kalıtsal
olduğu) ileri sürülmüştür (Van Reenen
ve ark, 2002). Bu sebeple normal dışı ve
kalıcı (uzun süren) özellik ve davranış
sergileyen hayvanların sürüden çıkarılması ve damızlık olarak kullanılmaması
tavsiye edilir.
Kaynaklar
Belo CJ, Schlegel S, Moll J, Mostl E
and Bruckmaier RM (2009) Milk ejection disorders in Swiss dairy cows: a field
study. Journal of Dairy Research, 76,
222–228.
Belo CJ and Bruckmaier RM (2010)
Suitability of low-dosage oxytocin treatment to induce milk ejection in dairy
cows. Journal of Dairy Science, 93, 1,
63-69
Bruckmaier RM and Tancin V (2001)
Factor effecting milk ejection and
removal during milking and sucling of
dairy cow. Ve.t Med.- Czech, 46, 4,
108-118
Bruckmaier RM (2003) Chronic oxytocin treatment causes reduced milk ejection in dairy cows. Journal of Dairy
Research, 70, 123–126.
Bruckmaier RM (2005) Normal and disturbed milk ejection in dairy cows.
Domestic Animal Endocrinology, 29,
268–273
Bruckmaier RM and Wellnitz O (2008)
Induction of milk ejection and milk
removal in different production
systems. J Anim Sci, 86,15-20.
Costa DA and Reinemann DJ (2003)
The need for Stimulation in various
bovine breeds and other Species. 100th
Centenary International Dairy
Federation, World Dairy Summit Special
Conference: 100 Years with Liners and
Pulsation, September 2003, Bruges,
Belgium
Hibbitt KG, Craven N Batten EH (2004)
Anatomy, Physiology and Immunology
of the Udder, Chapter 22. In: AH
Andrews (ed), Bovine Medicine
Diseases and Husbandry of Cattle, 2nd
ed., Blackwell Science Ltd., Oxford, UK.
Kraetzl WD, Tancin V and Schams D
(2001) Inhibition of oxytocin release
and milk let-down in postpartum primiparous cows is not abolished by naloxone. Journal of Dairy Research, 68, 4,
559-568.
Ma�uhová J, Tan�in V and Bruckmaier
RM (2004) Effects of Oxytocin
Administration on Oxytocin Release
and Milk Ejection. Journal of Dairy
Science, 87, 5, 1236-1244
Van Reenen CG, Van der Werf JTN,
Bruckmaier RM, Hopster H, Engel B,
Noordhuizen JPTM and Blokhuis HJ
(2002) Individual Differences in
Behavioral and Physiological
Responsiveness of Primiparous Dairy
Cows to Machine Milking Journal of
Dairy Science, 85, 10, 2551-2561
Tancin V (2003) Mechanisms of milk
removal disturbances in dairy cows.
Journal for Agricultural Sciences, 49, 9,
472-480
Tierney ML (1992) The AFS - A Tropical
Dairy Cattle Export Resource. Proc.
Aust. Assoc. Breed. Genet. 10
Werner-Misof C, Pfaffl MW, Meyer HHD
and Bruckmaier RM (2007) The effect
of chronic oxytocin-treatment on the
bovine mammary gland immune
system. Veterinarni Medicina, 52, 11,
475–486.
Whittemore CT (1980) Lactation of the
dairy cow. Longman, New York. ■
• Süt içerseniz hem kariyer hem de çocuk yapabilirsiniz. • Süt içmek stresi azaltır.
Eylül - Ekim 2011
33
TÜSEDAD ÜYELİK
Sektörün sesi
TÜSEDAD’da siz de olun
Derneğimiz TÜSEDAD'ın tanıtımı ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmalarla daha yakın
bir işbirliği içerisinde olabilmek amacıyla düzenlemiş olduğumuz tanıtım paketimiz çok ilgi
görmüş ve birçok firma bu pakete iştirak etmiştir. Başarıyla çıkartmış olduğumuz
TÜSEDAD Dergimize ilan vermek için çok talep almış bulunmaktayız.
Sadece dergi ilanı vermek isteyen firmalar için aşağıda dergi reklam bedelleri
belirtilmiştir. Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür eder, çalışmalarınızda
başarılar dileriz.
Bir sayı ya da 6 sayılık blok reklam satışı yapılacak olup,
ön görülen satış bedelleri;
"
- -+
!! !
* * -
6 SAYI
1.500 TL x 6 = 9.000 TL + KDV
Ön-Arka kapak içi
1 SAYI 1.500 TL + KDV
6 SAYI
1.250 TL + KDV = 7.500 TL + KDV
İç sayfalarda tam sayfa
1 SAYI 1.250 TL + KDV 6 SAYI
1.000 TL + KDV = 6.000 TL + KDV
İç sayfalarda yarım sayfa
1 SAYI 750 TL + KDV
6 SAYI
500 TL + KDV = 3.000 TL + KDV
(-
-
"
$ )- %
,"
=(/ =.9/=%(!=
= #- = 2!)
* '
= (>*
0-0) =
(!-%*%=.9%(%2+- =
9-! %()!
= 2>(>*
0
2 '( @>'=
. .>*>*=
=2 @ *
.%= !=.9
=)%(2+*
>= 1!
93!*(!*
/=,%2
=.9/=1!'!.%( %
)!.%*!=
9/= . *
#2 $
= 0#9*'9
!*= %*!'
?(> >2%
($ $
= !/= '-%3
*! !*%=
+() .>=#! %.% = . />@( ->*=
) !() "
%*%*= .>(
!=+=2>(=
,
-!'7!.%
9@9'
() ) !
)>3(>'=%
'!.%()!
2(!= %-7+
%@(!/)!
'' 8$
*!'(!-%
.% %- =
'='82=1!
*%*= .9/(
# !$
$
*
!-%*%= >, !
)>3(>'=
>'
') '/
)%&"*#*
1!= !.%(
$) #$
%'= $ 21
%-(%'/!=
0#9*!=
' -' .=
)
*= %(!
1() '
'
-= . * 2%
%/$ ( />=
" $! (
8* 9-9
*=.9/9*
#
(8 8'
%= / - ">*
9= %-=
= @
=' (%/!.
- ( $ '%#
!/)!'/!
$>3( =
%*!= 1!-%
/!=
,-%)
*$
,
! " $
%!1 )
(!*= ' (%
(!-%
8
9/= /
= +- *>*
-9()!'/! =
*= "%2 />
=
%9@9
= ' *(>?
. * 2%
!*%= 2 />->)
%(!-!=
>)>3>*
>( -( =
?>/) .>2( .9/= /+30= /!@1
9-!/%)%*%*
%-(%'/!=
= @%) %(%'=
%'%
= -/)
.9/
( %()!
.>*>*= 2
.9/= /9'
. %/= /0/0
'/! %!/%)%*%=
*>= .>-//>-> >=
%7= '%).!=
9*()%(
+'0(=.9
8*(!)(!
/9 = .'!
9('!)%3
) ' $
) ' 8$
'+*0.0
-=.9
%*= 0#9
#!7%-%(!
$ )
$ '
*
)!)!'/! /9=1 =$ 2 /
*= !/
'
) $!
8'8" $
2 ->*= .9/= = %$- /7>= +()
-$
(8 ' 8"898 $
%!)=$ ))
,+ $ 8"8!
.>= #% %
1!= .9/=
" !*""
+ (*"
9-9*(!%$- /7>=
!="%2 /(
$
.!(%@%=8*(!*
# !'
%* != !
->*>*=29
() 9 $
'+*0)
" '$
+ #
!)!
$
'
0* = 9@)
%./!)!3
)!'
6-!/% %=
/! %9 08!"
,8"8$
!.%*%
%(!= *%$
9 ' )2#
$ 8
%= /9'!/%
!' "
' *(>?>)>3
'%= 3%*
'
%=
9"
- .>*
%-%*
>*=9-!/%
-$
) >2(
7( $ !
! %(!)!)! = $ (' ( ->=
%(!-!= !./!
-$
= : ;= "
':8" ,
$! (87$
'+*/-+(
7
'
'/!
$
%3(%=
!
)!.%=%(!
$ ')8!
%- =
'-! %(!. )0
9/=/+30
!'
=2!-(%=9= 1!' )
!*"" $
4
=' 3!%*
!/%)%*=
' "898$
.>= ) 7(
=,-+/!%*
" !
9-9
-//>*(!*)
=#%
>()
%*= %/$ (
-"
)93= 7>.>* '/ >- = 0 =.!'
/>= %-= /9-( %=2 *
*!)!)!
/8-9
9= 8*(!
'/! %- =
*= #93!(=
) >- =
%-= 02#
< !*=
* '=9$ = 929
!/% %(!-%*=9 0(
2>'> >=
'= 1!=
-!/%)
%-= '-%3
$
*=!* %@!= %*= ' ,> = +( 0?0
!/)!'/!
*
2%3
#-
& '- #-
+2 = !-*!
1!= 9.!
?%=
= +-# *%3
2(9( =
.2+*0=
-' *=
'%)=
%(!=
3 - >'=
=/ -%$(!
1!=
= #!-7!'(!
1. = 4%"/
-%= - .>*
@/%-%(!*=
(%?%<* !*= ' *= !(70'
92!(!-%)
+* !.=
= #!3%.%*!
+(# =
%3= !=
4%"/(%?%<
1.
4%"/(%?%<
* !*=
' />( >
!) ( !2=
* !*=
=
!@ /= 979
(
!& /=
4%"/(%?%<
4%"/(%?%<
'
'7 ' 2
!1! % =
* !*=
* !*=
= %-1!
/(>
0-- $)
-+(
= !)<
/(>= !)<
0/ '<>*='
*=53(9!
!*= (/
!*= ->@=
/>(
>?>=#
*
+./= 4%"/
/!).%(
!3%= +20
%.%= %*
(%?%<* !*=5 %(!*= 103
* =
*= 8'!
)>3=
$%-=
3#9-= -=1!=/!103 =
%-=
@=1!
9) *>
2 3+""=
-(!-= 4%"/
%3(!-!=!@
(%?%<* !*
(%'=!//%
==
Arka kapak
1 SAYI 2.000 TL + KDV
* *
-
) ' $
, ,8#"
$ $
(#
*'*"* !
- ) 7
' '8 "
(
+ '" $
(8 8' 2#' ,8"8
! $" '
2!" )
$ )%$"
$"8 (898'
" ) -$
*!
+
#8-"8!
%"# ,
$ )%$"*! (898' ) !%$)
$
$ $8$8
!8(#8
$! " $
'! ( )
' ,8" (2'
!
(
,"
&"8!
(898' !%,
*- )8"
$"8 (898'
8
*$
("!
2:2! 2#' + !*-* )
$"8
" )8$
2! + '
*, *"
%" ' !
( *, *"
$ $
*- )8"
# (8
8
(8$8'(8-
-
"
:" #
() # $ 1$
! *""
' '0
$# !
9 () '
*'*#*$
)# ! ()
,%'*#
- # $
! " 898#
+ 1-+
8
,8$ 8"8!
' () ,
, $
'0 !) $
$ ' :3
(
&" '
" %"#
5 /
$
%" ,8
6 ' (2'
*$*$
' #( -" '"
0 $ %:
*"*: #
1'2$298:" #
8
(898$ '
$8-8 "
,%'*#
! -"
'
Atilla CELEP
TÜSEDAD Genel Sekreteri
TÜSEDAD Üye Başvuru Formu
Başvuru Tarihi:
Tüzel Kişi ise
Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Derneği (TÜSEDAD) Yayın Kurulu
N. Adnan YILDIZ
Atilla CELEP
Nejat DEVECİ
İşletmenin Adı
:
Vergi Dairesi / No
:
EREM Yayıncılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
adına sahibi
Yönetim Kurulu Başkanı
İşletmenin Adresi
:
Özhan EREM
Sorumlu Yazıişleri Müdürü
Telefon
:
Cep
:
Faks
:
E-Mail :
Şirket Adına Vekil Tayin
Edilen Kişinin Adı Soyadı
:
Görevi
:
TC Kimlik Numarası
:
Diğer Önemli Bilgi ve Notlar
:
Mevcut Hayvan Kapasitesi
:
Mevcut Sağmal Sayısı
:
Hedeflenen Sağmal Sayısı
:
Günlük Süt Üretim Miktarı
:
Hedeflenen Süt Üretim Kapasitesi :
İşletmeniz için gelecekte ulaşmak istediğiniz kapasite hedefiniz nedir? Bu hedefe ne kadar zamanda ulaşmayı planlıyorsunuz?
TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği)
Abide-i Hürriyet Cad. Arpa Suyu Sk. Dikra Apt. No: 4, D: 3, 34380 Şişli / İSTANBUL
Tel: (0212) 219 07 77 Faks: (0212) 219 07 78 [email protected] www.tusedad.org
Eylül - Ekim 2011
Muhabir
Özge KURTULAN
Görsel Yönetmen
İşletme Bilgileri
34
Can ÖZATAY
Kerem ASLAN
Halkla İlişkiler
Özlem SARAÇ
Baskı
Ebat Basım
(0212) 626 25 70
EREM Yayıncılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
Maslak Mah. A.O.S. 53. Sk.
No. 5 Maslak / İSTANBUL
Tel: (0212) 346 26 26 Fax: (0212) 346 26 54
www.eremyayincilik.com
Yerel Süreli Yayın
2 Ayda Bir Yayınlanır
Dergimizin yayına başladığı günden
itibaren dergimizde yer alan tüm yazılar
yazarlarının kendi görüşleri ve ürünleridir.
Yazılardan TÜSEDAD Dergisi ve
editörleri sorumlu değildir.