Bu sayının online kopyası için tıklayınız

Transkript

Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
İnsanca
AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ
HAZİRAN 2005
AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ
SAYI 19
225 KİŞİ KATILIM BELGESİ ALDI
KADIKÖY
KADIN
KONUKEVİ
SANAL
ORTAMDA
ŞİDDET
YENİ BİR KAVRAM: SAVUNU
Türk Toplumunda Demokrasinin Korunması ve
İnsan Haklarının Geliştirilmesi Konusunda
Toplumsal Aktörlerin İşbirliği Projesi lideri
Kadıköy Belediye Başkanlığı adına
SAHİBİ
Kadıköy Belediye Başkanı
Av. Selami ÖZTÜRK
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
İnci BEŞPINAR
YAYIN KURULU
İnci BEŞPINAR
Prof. Dr. Necla PUR
Işıl ÖZGENTÜRK
Deniz SOM
Selen YILMAZ
Muhtar ÇOKAR
Perihan ULUĞ
Proje Merkezi
Eğitim Mahallesi, Nahit Bey Sokak No: 16
Kuyubaşı - Kadıköy / İstanbul
Telefon: 0.216. 347 58 38
Faks: 0.216. 347 78 86
E-Posta: [email protected]
3
4
5
6
7
8
Ofset Hazırlık
Olay Bilgi İletişim Basın Yayın Ltd. Şti.
İstiklal Caddesi, Kontlar İşhanı
No: 113/6 D: 5 80070 Beyoğlu / İstanbul
Telefon: 0.212. 292 39 06 - 07
Faks: 0.212. 251 45 28 - 29
www.dataprints.com
Koordinatör
Aynur NARLER
Görsel Yönetmen
Atilla AKIN
Grafik Tasarım
Zeynel YÖNER
Baskı
Eser Film Çıkış ve Matbaacılık
İmamçeşme Mah. G47 Sok. Ercan İşhanı No:9
Seyrantepe / İstanbul Tel: 0.212. 332 10 50
YEREL SÜRELİ YAYIN
Bu dergi Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile
hazırlanmıştır; dergide yayımlanan yazılarla ilgili
olarak Avrupa Birliği’nin sorumluluğu yoktur.
SAKATLARIN İTİRAZI VAR!
DERGİDEN: İNCİ BEŞPINAR
Sertifikalar
KATILIM BELGELERİ VERİLDİ
İnsanca Yaşam Projesi'nin ikinci aşamasını oluşturan meslek gruplarına yönelik temel insan
hakları eğitim desteği programına katılan 225 kişi düzenlenen törenle katılımcı belgesini aldı.
BAŞKANDAN: SELAMİ ÖZTÜRK
Kadınlar ve Toplum
HATİCE'NİN HAYATI TUVAL
Duyma ve konuşma engelli olması üniversiteyi kazanmasını ve ressam olmasını
engellemedi
İNSAN HALLERİ: IŞIL ÖZGENTÜRK
Biri Bizi Öldürüyor
ÇOCUK
HAKLARI
KONUSUNDA
YENİ BİR
KAVRAM:
SAVUNU
Az gelişmiş ülkelerde,
büyük boyutlara ulaşan
çocuklara yönelik
olumsuzlukları çözmek
için geliştirilen anlayışı
Gülru Hotinli,
arkadaşımız Işıl
Özgentürk'e anlattı
10
12
YENİ UMUTLAR YEŞERİYOR
14
15
16
SANAL ORTAMDA ŞİDDET
Kadýköy Belediyesi'nin meslek edindirmeye yönelik Avrupa Birliði destekli yeni
projesinde eðitimler baþladý
KADINLAR ARTIK ÇARESİZ DEĞİL
Kadıköy Belediyesi'nin Kadın Konukevi 200'e yakın kadını ağırladı ve onları yaşama
bağladı. Yaşadıkları şiddet nedeniyle ölümü düşünecek denli umutsuz kadınlara
konukevinde önce sağlık taraması yapılıyor ve psikolojik destek veriliyor, sonra
becerilerine göre iş olanağı yaratılmaya çalışılıyor.
Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu, futbol taraftarlarının internetteki
yayınlarını inceledi; fanatizmin dayak animasyonlarına kadar tırmandığını saptadı.
KİTAPLAR ARASINDA
Temel Yurttaşlık Bilgileri
HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL
İNSANLIĞIN ALEMİ VAR:
MUSA KART
Kapak resmi: Hatice Şimşir
Dergiden
HABER
SAKATLARIN İTİRAZI VAR!
TÜRKİYE Sakatlar Derneği Genel Başkanı
Şükrü Poyraz, sakatların bir dizi itirazını
özetle şöyle dile getiriyor:
“Taleplerimize rağmen yetersiz ve eksik
yasalar dayatanlara; sakatları görmezden
gelen ulaşım ve kentsel yerleşim
politikalarına; sakatlarla ilgili alınan
kararlarda sakatların görüşlerinin
alınmamasına; üretimi, yatırımı, istihdamı
ve kamu yararını göz ardı eden anlayışlara;
yoksulluğumuzu bir kat daha arttıran,
işsizliğimizi yaygınlaştıran politikalara;
sakatları sadece seçim dönemlerinde
hatırlayanlara; sakatları toplumun
sırtında 'yük' olarak gören, dört
duvar arasına kapatmak,
kaderine terk etmek isteyen
zihniyete; sosyal devleti
her gün biraz daha
budayan, kaynakları bir
avuç hortumculara
akıtan, sakatlara gelince
'kaynak yok' diyenlere;
evrensel normlara uygun
olarak sakatlığı önleyici
tedbirler almayanlara, eğitim
vermeyenlere; iş sahası yaratmayan,
istihdam olanaklarını değerlendirmeyen, iş
tazminatına yanaşmayan kesimlere; sosyal
güvenceyi çok görenlere; eğitim ve sağlık
hakkından bizi mahrum bırakanlara;
sakatların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını
karşılamayanlara; sakatlara yönelik kaynak
ayrılmamasına ve sakatlardan vergi
alınmasına; eşit ve üretken yurttaşlar olarak,
insan onuruna yaraşır yaşam koşullarını
sağlamayanlara itiraz ediyoruz.”
AJANDA
RADYODA
BU AY
WEB
SİTESİ
HAZİRAN 2005
10 HAZİRAN Dünya Nüfus Günü,
Dünya Hukukçular Günü
19 HAZİRAN Babalar Günü
İNSANCA Yaşam Projesi kapsamında hazırlanan
radyo programı “İnsanca”yı her hafta Çarşamba
günü saat 10.30-11.30 arasında 95.1 Özgür
Radyo'dan dinleyebilirsiniz.
İnsanca Yaşam Projesi'ne ilişkin bilgilere ve İnsanca
dergisinin eski sayılarına http://insanca.kadikoy.bel.tr
adresinden ulaşabilirsiniz.
İnci
BEŞPINAR
KATILIM BELGELERİ
İnsanca Yaşam Projesi'nin ikinci
aşaması olan meslek gruplarına yönelik
temel insan hakları eğitim desteği
programına katılanların katılım belgeleri
geçen ay düzenlenen bir törenle
dağıtıldı. Seminerlere emniyet
mensupları, zabıta memurları,
öğretmenler, medya mensupları,
doktorlar, sağlık görevlileri, din
görevlileri, belediye çalışanları ayrı
gruplar halinde katılmıştı; 225 kişinin
katılım belgeleri topluca verildi. Böylece
projemizin planlanan bir aşaması daha
başarıyla tamamlandı. Artık Kadıköy'ün
kamudan özel sektörü birçok
kesiminde insan hakları konusunda
duyarlı görevlileri var. Kadıköy
Belediyesi'nin Zübeyde Hanım
Salonu'nda düzenlenen törende
aramızda olan Kadıköy Kaymakamı
Kasım Esen, Kadıköy Belediye Başkanı
avukat Selami Öztürk, Kadıköy Emniyet
Müdürü Oktay Bulduk, Kadıköy Emniyet
Amiri Aytekin Sevindik, Kadıköy
Müftüsü Avni Şahin ve Marmara
Üniversitesi Anayasa Hukuku Ana Bilim
Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim
Kaboğlu'na bir kez daha teşekkür
ediyoruz. Dergimizin sayfaları bu ay
yine değişik konular içeriyor. Bunlardan
biri de duyma ve konuşma engelli
Hatice Şimşir'in öyküsü. Çocukluğunda
evinin duvarlarına resim çizen Hatice
Şimşir artık bir ressam ve onun
resimlerinden biri dergimizin kapağını
süslüyor. Kadıköy Belediyesi'nin Kadın
Konukevi'ndeki öyküler ise saymakla
bitecek gibi değil. İki buçuk yıl içinde
yaklaşık 250 kadının ağırlandığı
konukevinin kapıları hep umuda açılıyor.
Arkadaşımız Işıl Özgentürk, dar gelirli
bölgelerde 0-6 yaş çocukların ve
kadınların yaşam kalitesini iyileştirmeye
yönelik projeler üzerine çalışan Gülru
Hotinli ile yaptığı söyleşi de yeni umutlar
için ipuçları veriyor. Hotinli, çocuk hakları
konusunda yeni bir kavram olan
“savunu”yu anlatıyor. Doç. Dr. Serdar
Değirmencioğlu'nun araştırması ise
şiddetin sanal ortamda bile boy gösterdiğini ortaya koyuyor. Futbol takımlarının
taraftarlarının web sitelerini inceleyen
Doç. Dr. Değirmencioğlu'nun çalışması
çok ciddi bir uyarı niteliğinde. Umarız
yetkililer, bu uyarıyı fazla zaman geçirmeden dikkate alır. Bir sonraki sayımızda buluşmak umuduyla esen kalın
HABER
Meslek gruplarından 225 kişinin katıldığı “İnsanca Yaşam” eğitimleri tamamlandı
KATILIM BELGELERİ VERİLDİ
KADIKÖY Belediyesi'nin
Avrupa Birliği tarafından
desteklenen İnsanca Yaşam
Projesi'nin ikinci aşamasında
meslek gruplarına yönelik
eğitimler tamamlandı.
Öğretmenler, medya
mensupları, sağlık görevlileri,
doktorlar, emniyet
mensupları, zabıta memurları,
din görevlileri ve Kadıköy
Belediyesi çalışanlarının temel
insan hakları konusunda
eğitim desteği aldığı
seminerlerin sonunda toplam
225 katılımcıya katılım
belgeleri verildi. 4 Mayıs
Çarşamba günü, Kadıköy
Belediyesi'nin Zübeyde
Hanım Salonu'nda yapılan
sertifika törenine Kadıköy
Kaymakamı Kasım Esen,
Kadıköy Belediye Başkanı
avukat Selami Öztürk,
Kadıköy Emniyet Müdürü
Oktay Bulduk, Kadıköy
Emniyet Amiri Aytekin
Sevindik, Kadıköy Müftüsü
Avni Şahin ve Marmara
Üniversitesi Ana-yasa
Hukuku Ana Bilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. İbrahim
Kaboğlu katıldı. Meslek
gruplarına göre katılım
belgesi alan katılımcılar
şöyle:
EĞİTİME KATILAN
ÖĞRETMENLER
Selmin Yön, Abbas Bozkurt,
Erhan Demiryaş, M. Nuri
Yılmazsoy, Rana Çakır,
Fersun Şahin, Ömür
Çağlayan,Türkan Uysal,
Sevinç Gayık Asyalı,
Nurdoğan Demiray, L. Buket
Uyar, Şamil Yüksel, Zehra
Pınar Sönmez, Ersin Avcı,
Binnaz Akgün, Dilek
Supçiller, Seda Çelebi, Gökçe
Yüksel, Tufan Otağ, Aziz
Kemal Söbe, Seyhan Alver,
Neslihan Çakmak, Serkan
Güler, Emel Çelik, Şerafettin
Üzger, Yüksel Efil.
EĞİTİME KATILAN
ZABITA MEMURLARI
Kemal Aslan, Hasan Kale,
Fevzi Erbahan, Yaşar
Kurucan, Zülfü Elitoğ, Müge
Yayla, Nuray Atalar, Serpil
Ercan, Huri Çıplak, Nazlı
Sancaklı, Saile Demir, Tülay
Ersözlü, Şadiye Dosdoğru,
Figen Yüzbaşıoğlu, Nursen
Alıç, Vedat Keskin, Nahide
Tütüncü, Dilek Güvensoy,
Ersoy Ercan.
EĞİTİME KATILAN
EMNİYET MENSUPLARI
Oktay Bulduk, Aytekin
Sevindik, İbrahim Gökmen,
HAZİRAN 2005
HABER
Sevcan Coşkun, Işıl Coşkun,
Esra Elmakasta, Abdullah
Hasıroğlu, Esin Şahinkaya,
Baykal Kezek, Hüseyin
Tarhan, Özlem Dayan, Sevil
Hedbe, Halil Uçma, Filiz
Öncül, Adem Sezgin, Hülya
Öndoğan, Beyza Konuksever,
Kenan Aydın, Yuman Yılmaz,
Savaş Metin, İbrahim Yallım,
Salih Çakır, O. Ferhat Aksoy,
Mehmet Kelleci, Fuat Akgün,
Vedat Bozkurt, Tuğba Acar,
Mustafa Kırtepe, Apdil Doğan,
Ali Ayvaz, Cenk Bal, Cengiz
Demirci, Bekir Tel, Mahir
Gökmen, Murat Demirpolat,
Gürkan Bakkal, Yeliz Ercan,
Sibel Kıvrak.
EĞİTİME KATILAN
MEDYA MENSUPLARI
Cem Gözel, Yusuf Bilgin,
Tamer Aner, Zübeyde Senem,
Necmettin Sezen, Ahmet
Sezen, Alptekin Cebe,
Çiğdem Sucuğ.
EĞİTİME KATILAN
MUHTARLAR
Ersoy Uğur, Necaettin İlme,
Yener Coşkun, Eyüp Ersin,
Hüseyin Balıkçı, Ahmet Gediz,
Mehmet Eren, Sebahattin
Güven, Serap Alp, Ahmet Y.
Aktaş, Erdoğan Ergül,
Hayrettin Uysal, Ayhan
Öztürk, Ekrem Bakırhan,
Ali Rıza Işık, K. Taşkın Tuna,
Erdoğan Oğultürk, Yusuf
Altay, Nazan Gürken,
Okan Allüşoğlu, Şadan Batok,
Cemal Perk, Yıldız Rona,
Ergin Arafal, Ali Ekşi,
Şeref Uzun.
EĞİTİME KATILAN
DİN GÖREVLİLERİ
Abdullah Öztürk, Ahmet
Bayram, Ahmet Çayır,
Ahmet Tellioğlu, Amil Yıldız,
Bahattin Güney, Emrullah
Bozcu, Fazlı Er, Fikret Yılmaz,
Hamdi Erdoğan, Hasan
Türedi, Hüseyin Bayram,
İsmail Demir, İsmail Güney,
Kudret Argun, Lütfi
Gürbüzer, M. Fatih Akman,
M. Rıza Memduhoğlu, M.
Muhsin Temel, Mahir Akpul,
Mahmut Ercan, Mehmet
Cırgaoğlu, Mesut Yılmaz,
Mevlüt Günesen, Murat Al,
Mustafa Cingöz, Necmettin
Öztürk, Necati Umman,
Orhan Şimşek, Orhan
Yurteri, Ömer Ünver, Recep
Bedavalar, Recep Gür,
Süleyman Ural, Şeref Yılmaz,
Tahsin Başak, Veli
Çuvalcı,Yusuf Güloğlu.
EĞİTİME KATILAN
BELEDİYE
ÇALIŞANLARI
Ali Osman Şahin, Arzu
Şenyaktı, Banu Doğanay,
Bayram Gören, Beşir Örnek,
Buket Aktaş, C. Nesrin
Topçuoğlu, Davut Şamlı,
Duygu Okay, Emrah Sofu,
Füsun Söl, Gizem Tüzün,
Gülşah Meral, Gülümser Efe
Çetin, Günay Kayalı, Hasan
Yörür, Hürriyet Şahin Yaylı,
EĞİTİME KATILAN
Hüseyin Göze, Kamuran
SAĞLIK MENSUPLARI
Altınkaynak, Leyla Bölen,
Naciye Demirel, Murat Cücük, Mehmet Kaya, Melike
Soner Kavlak, Kürşat Salgar,
Öztürk, Mustafa Sevindik,
Aysel Kartal, Ramazan
Nalan Balık, Nuray Yetkin,
Altun,Tülin Saka, Elvan
Özkan Bayraktar, Petek
Özdoğan, Ayşen Sürmengöz, Alptekin, Sadık Kayhan,
Güray Örs, Rana Şencan,
Sevda Düzener, Sevilay
Suzan Terzioğlu, Zehra Sarul, Deniz, Sezgin Pehlivan,
Uğur Ulualp, Mukadder
Songül Coşkun,
Bakacak, Fergül Zengül,
Şaban Yaman, Şule Yüksel,
Öznur Güneş, Konca Kuni,
Tülay Topkaya,
Kader Işık, Meral Aktaş,
Yeliz Duman, Zuhal Evci,
Kevser Erdoğan, Özgül
Zülfiye Şahin.
HAZİRAN 2005
Başkandan
Duman-kaya, Sebahat
Gülen, Gül Kırımlı, Osman
Kırımlı, Erdinç Köksal, Deniz
Erbuğ, Lakme Eren, Kamilia
Şahin, İfakat Kutluğ, Demet
Özkan, Vicdan Yücel.
Av. Selami ÖZTÜRK
KADINLAR VE
TOPLUM
Y
aklaþýk iki buçuk yýl önce açtýðýmýz Kadýköy Belediyesi
kadýn konukevi, þiddete uðrayan kadýnlarýn bir kýsmýna
küçük de olsa bir umut kapýsý yaratýyor ve yeri
geldiðinde Ýstanbul genelinde hizmet veriyor. Kadýköy kadýn
konukevinin yaþama yeniden kazndýrdýðý insanlarý görünce
ülkemizde böylesi bir sosyal dayanýþmanýn daha da
yaygýnlaþtýrýlmasý gerektiðini düþünüyorum.
Dünyanýn pekçok ülkesinde neredeyse her mahallede bir
kadýn konukevi olduðunu biliyoruz. Ne yazýk ki, kadýn
dünyanýn her yerinde þiddete maruz kalýyor. Ýkinci sýnýf insan
olarak görülüyor. Özellikle ülkemizde durum son derece
vahim. Bu vahim durumu nasýl iyiye doðru deðiþtirebiliriz.
Kadýn konukevleri kadýnlara yönelik yapýlmasý gereken uzun
bir sosyal haklar zincirinin belki de son halkasý. Bu noktaya
gelmemek için yapýlmasý gerekenler, eðitim, saðlýk ve
ekonomide ve de siyasi ortamda eþitlik saðlanmasý
gerektirmekte, bunun için projeler yapýlmalý ve uygulanmalý.
Ýnanýyorum ki, Kadýköy de uyguladýðýmýz bu projeler
nedeniyle 2,5 yýlda, kadýn konukevinde barýnan 250
civarýndaki kadýnýn ancak 9 kiþisi Kadýköy'de yaþamakta.
Diðerleri diðer ilçelerden, illerden.
Geçenlerde Hürriyet gazetesinde Gila Benmayor'un yazdýðý
bir yazý üzerine aklýma geldi. Belmayor'un yazdýðýna göre
Birleþmiþ Milletler Kadýn Kalkýnma Fonu'nun belirlediði
kriterlere göre Dünya Ekonomik Forumu'nun yaptýðý “kadýnerkek eþitsizliði araþtýrma'sýnda Türkiye 58 ülke arasýnda 57.
sýrada yer almýþ. Türkiye'nin altýndaki tek ülke, Mýsýr. Dünya
sýralamasýnda Ürdün ve Pakistan bile Türkiye'den daha iyi
durumda . Kadýnlarýyla erkekleri arasýnda fark olmayan
ülkeler ise Ýsveç,Norveç,Ýzlanda, Danimarka ve Finlandiya
kadýn erkek eþitliðini ölçmede esas alýnan deðerler; eþit iþe
eþit ücret, her iþ alanýna eriþme fýrsatý, politik yaþama
katýlým, eðitim, saðlýk ve özellikle anne saðlýðý olarak
belirlenmiþ. Avrupa Birliði'nden 10 ülke, listenin üst
sýralarýnda yer almayý baþarmýþ. Avrupa Birliði'nin yeni
üyeleri Letonya ve Estonya'nýn eski üyelerden Belçika,
Portekiz,Ýspanya ve Yunanistan'ýn önüne geçmesi de
oldukça ilginç. Ama bizim için bu araþtýrma “ilginç” likten öte
“düþündürücü” unsurlar taþýyor. Gila Benmayor yazýsýnda
“kadýn meselesi, yumuþak karnýmýz” diyor. Dikkat ederseniz
bu araþtýrmada kadýna yönelik þiddet konusu ele alýnmamýþ.
Þiddeti biz de bir kenara býrakalým;Pakistan'ýn altýnda
sondan ikinci sýrada yer alarak nasýl çaðdaþ toplum
olacaðýz sorusuna yanýt arayalým. Artýk bu konunun yerel
yönetimlerin çabalarýnýn yanýsýra, daha da ileri geçerek
ulusal bir politika olarak ele alýnmasý gerekiyor
BİR İNSAN
Duyma ve konuşma engelli olması üniversiteyi kazanmasını ve ressam olmasını engellemedi
HATİCE'NİN HAYATI TUVAL
Sevgim ÜÇOK
ÇOCUKLUK ve ilk gençlik yıllarında
işitme ve konuşma engelli olması ona
çok acı verdi ama artık geçti. O şimdi
kendine güvenen genç bir insan, bir
ressam. Hatice Şimşir karşıma
oturmuş, gülen yeşil gözleriyle, ellerini,
kollarını büyük büyük açarak
resimlerini anlatıyor:
“En çok hayvan resimleri çiziyorum.
Çünkü onlardaki masumiyet beni çok
etkiliyor. Bir düşünün, hayvanlar asla
şiddet olsun diye öldürmezler. Sadece
karınlarını doyurmak, yaşamlarını
sürdürmek için şiddete başvururlar.
Oysa insanlar sadece yaşamını sürdürmek için değil, pek çok nedenden
şiddete başvururlar. İçinde yaşadığımız
dünya insanlardaki masumiyeti
öldürüyor. Ben bu dünyayı protesto
için hiç durmadan hayvanlarımın
resmini çiziyorum. Resim çizmek
benim çocukluk hayalim, rüyam,
hayatım, her şeyim! Çocukken, annem
evimizin duvarlarını kireçle beyaza
boyardı ve ben o duvarlara hiç
durmadan, Resimli Bilgi Ansiklopedisi'nde gördüğüm resimleri çizerdim.
Duvarlar dolunca annem eline yeniden
kireç kutusunu alır ve benim yeniden
bembeyaz duvarlarım olurdu.”
RESİM ÖZGÜRLÜKTÜR
Hatice, 29 yaşında, işitme ve konuşma
güçlüğü çekiyor ve doğuştan kalça
çıkıklığı var. Ama bütün bunlar
Hatice'yi resim yapmaktan
alıkoymuyor, tersine ondaki resim
yapma isteğini körüklüyor.
Ümraniye'deki evlerine yakın küçük bir
müştemilatı resim atölyesi olarak
kullanıyor. Ve en büyük ideali, tüm
yaşamını resim yaparak sürdürmek ve
bu işten kendine yetecek parayı
kazanmak. Hatice'yi durdurmak
olanaksız. “Resim benim için özgürlük
demek, yaşamak demek” diyor. Ona
şaşkınlıkla bakıyorum. Hiç de
konuşma özürlü gibi durmuyor,
kendini ve resimlerini çok güzel ifade
ediyor. Bunu ona söylüyorum, gülerek
yanıt veriyor:
“Çocukken, annem evimizin duvarlarını kireçle beyaza
boyardı ve ben duvarlara hiç durmadan, resim çizerdim.
Duvarlar dolunca annem eline yeniden kireç kutusunu alır
ve benim yeniden bembeyaz duvarlarım olurdu.”
ÜNİVERSİTEYİ KAZANDI
“Bende hipotiroid var. Bu nedenden
güçlük çekiyorum. Şimdi böyle
konuştuğuma bakmayın, ilkokulda,
lisede son derece durgundum, içime
kapalıydım, konuşmaktan çekinirdim.
Hemen hemen hiç arkadaşım yoktu.
Her şey üniversitede değişti. Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi'nin tekstil bölümünü
kazandım, dünyalar benim oldu.
Kendime güvenim geldi ve
üniversitedeki arkadaşlarımın da
yardımıyla konuşma ve işitme
HAZİRAN 2005
BİR İNSAN
İnsan Halleri
sorunumu asgari bir düzeye indirdim.
Bazen çok konuştuğumu bile
düşünüyorum.”
AİLE DAYANIŞMASI
Hatice Rizeli, ama iki yaşından beri
Ümraniyeli. Diyanet İşleri'nde çalışan
babası, biraz da onun hastalığı
nedeniyle büyük kentte gelmek
istemiş. Hatice'ye göre iyi de olmuş.
Ailenin dört kızı da okuma olanağı
bulmuş; biri resim öğretmeni olmuş,
biri tekstilci olmuş, biri ressam olmuş.
Ailedeki maddi ve manevi dayanışma, Hatice'nin güvenini pekiştiren en
önemli unsurlardan biriymiş.
Hatice tam bir Karadeniz kızı.
Yerinde duramıyor, resimleri elinde
dolaşıp duruyor, sol bacağı çok hafif
aksıyor. Geçen yıl ameliyat olmuş,
kalçasındaki çıkıklığı bir güzel tedavi
etmişler. “Ama” diyor Hatice ve
devam ediyor: “Doğumda başıma
gelen bu aksaklık, yıllarca hayatımı
zorlaştırdı. Tam bir yaşındayken
durum fark edilmiş ve beni bir yıl
alçıda tutmuşlar. Oysa o zaman
ameliyat edilebilirmiş. Böyle bir
aksilikten dolayı bütün ilkokul,
ortaokul ve lise hayatım çok zor
geçti. Belki de böylesi daha iyi oldu.
Ezikliğin ne olduğunu öğrendim.
Farklı, yumuşak bir insan oldum.”
BOYAMA KİTAPLARI
Hatice'nin yapmak istediği çok şey
var. Bir yıldır resme ara vermiş ama
her şeyi biriktiriyor, tuvalin başına
geçtiğinde, tam bir patlama yapacak.
Bu arada para kazanması gerek.
Çocukları, hayvanları özel olarak
seviyor ya, çocuklar için boyama
kitapları yapmaya başlamış. Üsküdar
Belediyesi iki, Maltepe Belediyesi bir
kitabını çocuklara dağıtmak için satın
almış. Bu tür çalışmalar için kendine
fırsat verilmesini istiyor. Çünkü artık
ailesine yük olmak canını sıkıyor ve
kendi boya parasını kendi harçlığıyla
almanın keyfine varmak istiyor. En
doğal hakkını, yani çalışma hakkını
talep ediyor. Engelli olmayanların
bile çok zor iş bulduğu bu koskoca
İstanbul kentinde Hatice'nin işi zor
ama o inatçı hastalıklarıyla nasıl başa
çıktıysa, bunun da üstesinden
geleceğini biliyor ve talep ediyor:
“Bana iş verin.”
HAZİRAN 2005
Işıl ÖZGENTÜRK
BİRİ BİZİ
ÖLDÜRÜYOR
H
erkesin malumu,ülkemiz
yoksulluğun ve akıl almaz
yarışmaların ülkesi oldu.
Her türlü ahlaki değerden uzak,
kazanmanın, ne olursa olsun
kazanmanın amaçlandığı yarışmalar,
tüm şiddetiyle sürüp gidiyor.
Bu durum sadece ülkemize ait bir
gerçek değil. Bütün dünyada yaygın bir
eğlence türü. Romalılar gladyatörleri
yarıştırırlardı, şimdi tüm dünya yarışıyor.
Geçenlerde, bu konuyu ele alan ve
varılacak sonu tüm vahşetiyle anlatan
bir film izledim.
Bir Amerikan filmi, adı: Biri Bizi
Öldürüyor! Olay şu: Bir televizyon şirketi
tarafından Amerikan kasabalarından bir
kısmı yarışma alanı olarak tespit ediliyor.
Her kasabada da kurayla yarışmacılar
belirleniyor. Hiçbir yaş sınırı yok. Meslek
sınırı yok. Herkes, çocuklar bile
yarışmacı olabiliyor.
Sonraki aşamada yarışmacılar, her türlü
silahla donatılıp birbirlerini öldürmek için
yarışmaya başlıyorlar.
Her birinin harika cinayetler
tasarlamaları ve uygulamaları gerek.
Çünkü hayatta kalan büyük para
ödülünü alacak. Ve film başlıyor.
Yarışmacılardan gebe bir kadın, karnı
burnunda, bir markete girip , büyük bir
soğuk kanlıkla o sırada markette
alışveriş yapan bir yarışmacıyı silahla
öldürüyor, sonra market sahibine dönüp
bir paket süt istiyor.
Bir başka yarışmacı hemşire; testis
kanseri olan yatağa bağlı bir yarışmacıyı
iğneyle öldürüyor ve kendisini vurmaya
gelen gebe yarışmacıyı doğum anı
geldiği için büyük bir şefkatle
doğurtuyor, bu arada doğan çocuğa bir
şey olmasın diye televizyoncular çocuğu
apar topar kaçırıyorlar ve hemşire
ansızın bir yarışmacı olduğunu
anımsayıp az önce doğurttuğu kadını
öldürüyor.
15 yaşındaki liseli kız yarışmacının en
büyük destekçileri, annesiyle babası.
Kızlarını inanılmaz silahlarla donatıyorlar
ve baba kızının yanında bir amigo gibi
hiç durmadan “Öldür! Öldür! Öldür” diye
bağırıyor. Ancak hemşire, 15 yaşındaki
kızı bir oyuna getirip öldürüyor. Kızlarının
ölüm haberini alan anne baba üzüntülü
bir sesle “Yazık, parayı kaybettik” diye
mırıldanıyorlar.
Hemşire çok kurnaz, bir başka
yarışmacıyı da satıcı kılığına girerek
öldürüyor. Elinde çanta, sevimli bir yüz
ifadesiyle evin kapısını çalıyor.
Ev sahibi yarışmacı hiçbir şeyden
kuşkulanmadan kadını içeri alıyor.
Kadın pazarladığı güzellik malzemelerini
tek tek gösteriyor ve bir kremi denemesi
için kadına uzatıyor. Kremde yüklü
miktarda arsenik var, kremi yüzüne
süren ev sahibi yarışmacı kadın anında
komaya giriyor ve çok geçmeden de
ölüyor. Film tümüyle bir kabus.
Ama insanlığın ne durumda olduğunu
çok açık bir biçimde gösteriyor.
Önce böyle bir şeyin olabileceğine
inanmıyorsunuz ama günümüzün
yarışmalarını, bu yarışmalardaki anne
baba davranışlarını, gençlerin birbirlerini
nasıl acımasızca elediklerini gördükçe,
bu filmin bir hayal değil, bir gerçek
olabileceğini kavrıyorsunuz.
Evet, öyle ne yazık ki, birilerini bizi
öldürüyor. Ve hiçbirimizin sesi çıkmıyor.
Sanki kabullenmiş gibiyiz.
En kötüsü de bu
SÖY
Az gelişmiş ülkelerde, büyük boyutlara ulaşan çocuklara yönelik
ÇOCUK HAKLARI KONUSUNDA
Savunu, kelime anlamı olarak
savunmaktan geliyor ama bugün tüm
dünyanın üzerinde tartıştığı önemli bir
kavram olarak gündemde. Ekonomik
kalkınmanın her zaman toplumsal
kalkınmayı da beraberinde getirmediği
görüldü. Türkiye bu ilişkisizliği görmek için
iyi bir örnektir. Bir toplumdaki insani,
toplumsal gelişimin ne durumda olduğunu
anlamak için birçok gösterge var.
Ekonominin büyüme hızı, yükselen iş
hanları, alışveriş merkezleri bir yana, insani
gelişim hakkında fikir sahibi olmak için bazı
konularda birkaç soru sormamız yeterli...
Nedir bu konular ve sorular?
İnsanların ortalama yaşam süresi, çocuk
ölümleri oranı, temel hastalıklardan
korunma, beslenme kalitesi, çocukların
okula gitme ve devam düzeyi, kadınların
toplumsal hayata katılımı, insan haklarının
koşulsuz uygulanırlığı, doğal kaynaklarının
korunması, sağlıklı bir çevrede yaşam
ortamı gibi. Bu kriterleri daha da arttırmak
mümkün...
Işıl ÖZGENTÜRK
GÜNÜMÜZ dünyasında çocuk hakları
ihlalleri her zamankinden daha çok
gündemde. Özellikle az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde, daha da büyük
boyutlara ulaşan bu sorunun çözüm
yollarını “savunu” kavramı ışığında Gülru
Hotinli ile konuştuk. Hotinli, sivil toplum
kuruluşları için profesyonel olarak proje
danışmanlığı yapıyor. Kalan zamanlarında
da bu kez gönüllü olarak yine sivil toplum
kuruluşlarında çalışıyor. İlgi alanına dar
gelirli bölgelerde 0-6 yaş çocukların ve
kadınların yaşam kalitesini iyileştirmeye
yönelik projeler, çevre eğitimi, doğayla dost
kalkınma modelleri giriyor. Hotinli
sorularımızı şöyle yanıtladı:
Çocuk hakları konusunda çok sık
vurgulanan yeni bir kavram var: Savunu. Bu bir düşünceyi savunmak anlamına mı geliyor, biraz açar mısınız?
Durumumuza bakınca karnemizin pek
iyi olmadığı açık değil mi?
Hepimiz, gündelik hayat içinde; bu
saydığımız unsurlar üzerinde yeterince
durulmazsa mutlu, sağlıklı, sürdürülebilir bir
yaşama ulaşılamayacağı gerçeğine tanıklık
ediyoruz, bu sefer de başka bir soru
aklımıza geliyor. Kaynakların yüzde 90'ının
özel sektörce yönetildiği, bilgi teknolojisinde
muazzam gelişmelerin yer aldığı, devletlerin
küçüldüğü yeni dünya düzeninde,
toplumsal gelişimi kim gerçekleştirecek? İşte
tam bu noktada, gündeme “sosyal
sorumluluk”, “gönüllülük”, “katılımcılık” ve
“savunu” gibi birçok kavram oturuyor.
Savunu konusunu nasıl ele almalıyız?
Savunu; politikaları, varolan şartları,
hükümet, kurum ya da kuruluşların
programlarını değiştirmek üzere çalışmaktır.
Savunuyu şu şekilde ele alıyoruz; örgütlü,
sistematik, amaçlı bir şekilde kamu yararı
ile ilgili konuları etkileme süreci olarak, bir
sorunu gündeme çözümü ile birlikte
getirmek ve sorunun çözümü ile ilgili
çalışmalar için destek yaratmak, sosyal
ilişkileri ve güç ilişkilerini etkileyerek, sivil
toplumu güçlendirecek ve demokratik
alanda görüşmeleri başlatacak olan sosyal
değişim süreci olarak.
Çocuk hakları alanında ne tür savunu
çalışmaları amaçlanabilir?
Çocuk konulu bilgimizi derinleştirmek ve
etkili bir program oluşturma sürecine
katılmak, karar alıcıların çocuklarla ilgili
konularda anlayış ve algılayışlarında
değişiklik yaratmak, karar alıcıları
etkileyerek, çocuklar için faydalı, etkili ve
iyi kararlar verebilmelerini sağlamak, destek
halkalarını yaratmak için tercihleri
etkilemek yani savunu için bir sosyal
mobilizasyon gerçekleştirebilmek,
sektörlerle kültürler arası ittifaklar yaratmak,
iyi uygulamaları güçlendirmek.
Bu amaçları gerçekleştirebilmek için
ne tür aşamalardan geçeceğiz?
Savunu için ön hazırlık gerekir. İlk olarak
sorunu tespit etmek ve tanımlamak çok
önemli. Savunu yapacaksanız müdahaleler
için en uygun zamanı tespit etmek de
önemlidir. Daha sonra insan kaynağınızı
tespit etmelisiniz. Savunu çalışmalarınızda
gerekli finansmanın ne olacağını tespit
etmek, neye ihtiyaç var ve nereden
sağlanacak gibi sorulara cevap araştırmak
önemlidir. Partnerleri tespit etmek, konuyla
başka kim ilgili, onları nasıl yanımıza
alacağızı bilmek, istediğiniz neticeyi net
tanımlamak da çok önemlidir.
Koşulları oluşturduktan sonra
savunuda nasıl bir yol izlenmesi
gerekiyor?
Savunu yaparken üç tür yol izlenebilir.
Bunlar; hafif yoğunlukta savunu, orta
yoğunlukta savunu ve yoğun savunu
olabilir.
Hafif yoğunlukta savunu ile
başlayalım...
Hafif yoğunlukta savunu, bir bilginin
yaygınlaştırılması olabilir. Örneğin
geçenlerde İnsanca Yaşam projesi
kapsamında katıldığım eğitimde bir yurttaş
Yenidoğan mahallesinde çocuk parkı
olmaması sebebiyle, çocukların sokak
aralarında oynadığını ve her yıl birkaç
çocuğun trafik kazasında öldüğünü anlattı.
Mahalleli olarak bu sorunu çözmek için bir
dizi çalışma yapmak istiyorlar. İlk olarak
mahallelerindeki çocuklu aileler, çocuklar,
mahalle halkı ile bir dizi toplantı, el
HAZİRAN 2005
YLEŞİ
olumsuzlukları çözmek için geliştirilen anlayışı Gülri Hotinli anlattı
A YENİ BİR KAVRAM: SAVUNU
broşürleri yoluyla soruna dikkat çekmeyi
planladık. Burada amaç, sorunu gündeme
getirmek, belediyeye sorun ve çözüm
önerileriyle başvurmak, hatta birlikte
çalışarak mahallelilerin katılımı ile bir park
oluşturmak.
Orta yoğunlukta savunu?
Orta yoğunlukta savunu, biraz daha aktif
yapılan savunudur. Diyelim ki Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin
mahallenizde, bölgenizde, şehrinizde, tüm
ülkede yaygın olarak tanınması, bu konuda
bilincin yükseltilmesini amaçladınız. Bu
amaca hizmet edecek yorumlar, kamuoyu
bilinçlendirme kampanyaları, çalıştaylar,
kamuoyunun güvenini kazanma çabaları,
memurlarla görüşme, mesajı geliştirip
yayma, ittifaklar kurma, parlamenterlere
yazma gibi çabalar örnek olabilir.
Yoğun savunuya gelince?
Yoğun Savunu, çok daha karşı karşıya
yapılan, çok daha açık, güçlü ve etkin bir
savunudur. Görev grubu oluşturma, güçlü
sloganlar, mesajlar, reklam kampanyaları,
medya kampanyaları, muhalefetle birlikte
ses çıkarma gibi etkinlikler sayılabilir. Karar
alıcıları tespit ederek, talep edilen
değişiklikler konusunda masaya oturma
yollarını bulmak ve sağlamak etkin bir
savunu planını gerektirir.
Savunu, iletişim stratejisi olarak mı
ele alınmalı?
Savunu yapacaksanız iletişim stratejisi,
projenizin temelini oluşturacaktır. İletişim
stratejiniz beklentinize göre farklılık
gösterecektir. Sosyal ve bireysel tavır
değişikliği için, çocukların esenliği için iyi
uygulamalar konusunda bilgilendirme,
beceri ve güven geliştirmeye dayanır ve bu
yolla davranış değişikliğini hedefler. Uzun
zaman önce, sadece bilgilenmekle davranış
değişikliğinin gerçekleşmediğini anlamış
bulunuyoruz.
Bilgilendirmenin ötesinde ne
yapılmalı?
Bilgilendirme ağırlıklı bir strateji ve
farkındalığı arttırıyor ancak, bu yolla sosyal
norm ve davranışların değişmesi çok sınırlı
gerçekleşiyor. Bu nedenle sadece “mesaj”
vermenin ötesine geçmek önemlidir.
Çocuklar için istenen bir hedefle bağlantılı
HAZİRAN 2005
olarak kişilerin, ailelerin tavır alması ve
uygulamasına yönelmek gerekiyor.
Katılımcı bir yaklaşımla, kişilerin, grupların,
toplulukların kapasitesini arttırarak
uygulamaya geçmeleri için güçlendirmek
ve cesaretlendirmek gerekir. Topluluk içinde
diyalogu geliştirerek, tartışma, paylaşma
yoluyla kendi kararlarını kendilerinin
alabilmesi, gerekenin yapılabilmesi
sağlanmalıdır. Bu, kitle iletişim araçlarını
kullanmak ve topluluk içinde “uzman” rolü
yerine “kolaylaştırıcı” rolü alarak, iletişimi
arttırmakla olacaktır.
Az önce sosyal mobilizasyondan söz
etmiştiniz. Bu konuda bilgi verir
misiniz?
Sosyal mobilizasyon seferberlik, yaptığınız
işe, tüm toplumu sizin yanınıza çekecek
şekilde insanları katabilmektir. Mümkün
olduğunca çok partnerlik oluşturmayı yani
sivil toplum kuruluşları, din kurumları,
medya, özel sektör ile işbirliğini gerektirir.
Tepeden empoze edilen bir hareket değil,
tabandan doğacak bir hareket olmalıdır.
Burada şuna dikkat çekmek isterim. Sosyal
pazarlama, sosyal mobilizasyondan
farklıdır. Sosyal pazarlama bir fikri
satmaktır. Sosyal mobilizasyon ise sivil
toplum kuruluşları, kişiler ve kurumlar gibi
partnerlerle gerçekleştirilebilir iki yönlü bir
iletişimdir.
Peki, politikaları değiştirmek için
yapılması gerekenler nelerdir?
Politikaları değiştirmek; ileri sürülen savlarla
ilgili bilginin toplanması, karşılıklı
görüşmeler, medya kanallarını kullanmak,
sosyal ve politik liderlerin taahhütleri ve
programa desteklerini içerir. Karar alıcıların
yerel, ulusal düzeyde sözlerini tutmaları,
kaynakların kullanımı ve idari destekleri
için tasarlanır.
Savunu araçları nelerdir?
Davet mektupları, elektronik iletişim,
medya, afişler, broşürler, el ilanları, eğitim
programları, kampanyalar, paydaşları
buluşturma gibi araçlar “tek yönlü” iletişim
araçlarıdır. Yüz yüze görüşmeler, elektronik
iletişimde tartışma grupları, ittifaklar kurma,
platformlar oluşturma; yerel, bölgesel,
ulusal, uluslararası iletişim ağları oluşturma,
deneyim paylaşma organizasyonları ise iki
yönlü iletişim araçlarıdır.
Daha önce savunu çalışmaları
yapmamış ya da yeterli deneyimi
olmamış gruplar, çalışmalara nasıl
başlamalı?
Çocukların yaşam kalitesinin iyileşmesi
konusunu ele alalım. Ben ne yapabilirim,
nereden başlayabilirim sorusuna kısa bir
formül vermek gerekirse; merak etmek,
araştırmak, etrafımızla paylaşmak, sorunu
ve ihtiyacı tanımlamak, hedefimizi
belirlemek, birlik olarak, örgütlü bir çalışma
planı çıkarmak, projemizi hayata
geçirdikten sonra izleyip değerlendirmek,
diyebiliriz.
SORUNLARI MAĞDURLAR BİLİR
Sorunları en iyi maruz kalanlar, mağdur olanlar
bilir denir. Çocuk parkı olmadığı için, sokakta
oynayan çocuklarını trafik kazaları ile yitiren
aileler, mahallesinde 0-6 yaş arası çocuklara
yönelik bakım ve kamu hizmeti olmadığı için
çalışamayan, çocuklarının sosyal gelişimi için
çeşitli gerekli hizmetlere ulaşmaya çalışan,
çare arayan kadınlar gibi. Aynı amacı
hedefleyen insanların bir araya gelmesi,
sorunu tanımlaması, çözüm için projeler
üretmesi sivil toplum hareketinin tarifidir.
En iyi örneklerden biri mahalle bazında
kurulmaya başlanan kadın çocuk merkezleridir.
Özellikle dar gelirli bölgelerde kamu hizmetlerinden yeterince yararlanamayan kadın ve
çocuklar, başta belediye olmak üzere, resmi
yöneticiler, esnaf, özel sektör gibi yerel grupların desteği ile, çocuk bakım ve gelişimi için
mahalleli tarafından yönetilen, kadınların bir
yandan gelir arttırıcı bir yandan ihtiyaç duydukları eğitimleri sağlayacak organizasyonlar
geliştirmesi en iyi uygulamalardandır.
SİVİL GİRİŞİM
Ev hizmetlileri kursu
Kadýköy Belediyesi'nin meslek edindirmeye yönelik Avrupa Birliði destekli yeni projesinde eðitimler baþladý
YENİ UMUTLAR YEŞERİYOR
KADIKÖY Belediyesi'nin
Avrupa Birliði'nce desteklenen “Yeni Umutlar Projesi”
nde eðitim süreci baþladý.
Eðitimler, 20 kiþilik gruplar
halinde “hasta bakýcýlýðý”,
“giriþimcilik”, “ev hizmetleri”
ve “tezgahtarlýk” konusunda
veriliyor. En fazla talebin
olduðu giriþimcilik dersleri 9
gün sürüyor. Tezgahtarlýk
eðitimi 7 gün, hasta bakýcýlýk
eðitimi 6 gün, ev hizmetleri
eðitimi 12 günde tamamlanýyor. Eðitimler farklý gruplarla
1 Aralýk'a kadar sürecek.
Eðitimlere katýlan kiþiler,
olaydan nasýl haberdar
olduklarýný, nereden
öðrendiklerini ve bu
eðitimlerin sonucunda neler
beklediklerini þöyle anlattýlar.
GİRİŞİMCİLİK
Gülşen Ercan: 39 yaşında,
ilkokul mezunu, evli ve üç
çocuk annesi. Aile Danışma
Merkezi'nin seminerlerine
katılmış, “Yeni Umutlar “
projesini orada duymuş,
Pazarlarda seyyar satıcılık
yapıyor. Toka ve şal satıyor.
Daha önce kocası ile beraber
10 yıl kuruyemiş dükkanı
işletmişler, iflas edince seyyar
satıcılık yapmaya başlamış.
“Bu projeye kendimi,
geliştirmek için katılıyorum”
diye söze giriyor:
“Bu çok güzel bir proje,
eğitimlerin sonunda, bir iş
açabilirim veya bir iş
bulabilirim, diye
düşünüyorum. Çocuklarımı
okutmaya çalışıyorum. Onlar
için ayakta durmak
zorundayım, çalışıp ekmek
parası kazanmalıyım.
Derslerde, Türkçe'mizi
düzgün kullanmayı ve
ticaretin inceliklerini
öğreniyoruz.”
yanlışlarımı görüyorum.
Buraya gelen arkadaşlarla
ortak olarak iş yeri açmayı
düşünüyoruz.”
Memduh Emiroğlu: 52
yaşında, evli ve iki oğlu var.
Projeyi, Kadıköy Sağlık ve
Sosyal Dayanışma
Vakfı'ndan duymuş. Daha
önce fotokopi teknisyenliği
yapmış, kırtasiye dükkanı
varmış, iflas etmiş. “Üç ev
sattım yanlış işler yaptım.
Şimdi sermayem kalmadı”
diyor ve anlatıyor: “Bu
derslerde hatalarımı,
TEZGAHTARLIK
Havva Berber: 30 yaşında,
liseyi yarıda bırakmış,
boşanmış, daha önce
otobüslerde hostes olarak
çalışmış. Kadıköy
Belediyesi'ne iş için
başvurmuş. Belediyeden
arayıp ona eğitimleri
bildirmişler. “Bu derslerde
insan davranışlarını,
karşısındaki insanı anlamayı
öğreniyorum. Bu kurstan
sonra bir işe girip ekonomik
özgürlüğümü kazanmak
istiyorum” diyor.
Barış Özçelik: 22 yaşında,
liseyi yarıda bırakmış.
Projeyi Fikirtepe Aile
Danışma Merkezi'nin camına
HAZİRAN 2005
SİVİL GİRİŞİM
anaokulunda öğretmen yardımcılığı yapmış. “Burada
düzgün konuşmayı, temizliği
ve hijyenin ne olduğunu öğrendim, sağlık hakkında bilgiler aldım. Burada saygıyı,
arkadaşlığı kavradım. Eşim
işsiz; buradan mezun olunca
elimde sertifika olacak ve
kendime daha iyi bir iş
bulacağımı düşünüyorum”
diyor.
yapıştırılan ilanda görmüş.
Daha önceleri Mavi ve Çarşı
Mağazalarında çalışmış.
Pratik tecrübesi var.
Eğitimlerde teorik olarak
tezgahtarlığı öğreniyor ve
eğitimlerin sonunda alacağı
sertifikayla, daha kolay iş
bulabileceğini düşünüyor.
“Bilinçli tezgahtar olacağım”
diyor.
EV HİZMETLİLERİ
Arzu Güray: 22 yaşında
evli, bir kız annesi, ilkokul
mezunu, daha önce
Zeliha Beştürk: 28
Yaşında, evli, iki çocuk
annesi, eşi marangozluk
yapıyor. Hayatında hiç
çalışmamış. Projeyi, Aile
Danışma Merkezi'nde
duymuş. “İlkokulda bile
böyle bir eğitim almadım.
Burada, etek bastırmayı,
hijyenin ne olduğunu,
fermuar dikmeyi, çocuklara
nasıl davranmam gerektiğini
öğrendim. Eğitimlerin
sonunda sertifika da
alacağım, elimde diplomayla
iş bulmam daha kolay
olacak” diyor.
HASTA BAKICILIĞI
Gülseher Er: 40 yaşında,
ilkokulu bitirmiş, eşi vefat
etmiş, üç çocuğu var. Daha
önce markette çalışmış,
evlere temizliğe gitmiş.
Projeyi, Aile Danışma
Merkezi'nde öğrenmiş.
küçükken bu eğitimlere
katılabilseydim. Hasta
bakıcılığı derslerinde ateş
ölçmeyi, el yıkamanın ne
kadar önemli olduğunu,
fazla antibiyotik almanın
zararlarını, vitaminlerin
önemini, öğrendik.
Sertifikam olunca çok daha
kolay iş bulabileceğim.”
Oya Ergun: 36 yaşında,
ilkokul mezunu, evli, iki
çocuğu var. Eşi inşaat
işlerinde çalışıyor. Daha
önce paketleme işinde
çalışmış. Projeyi, Kadıköy
Sağlık ve Sosyal Dayanışma
Vakfı'nda çalışan
komşusundan öğrenmiş.
“Hasta bakıcılığı derslerinde,
beslenmenin önemini,
sağlıklı nasıl besleneceğimizi,
Şimdi yaşlı bir karı-kocaya
yatan bir hastanın
bakıyor, onların alışverişini
temizliğini, nasıl
yapıyor, yemeklerini
yıkanılacağını, tırnaklarının
pişiriyor. Proje için şöyle
nasıl kesileceğini, nabız
diyor: “Hasta bakıcılığı
derslerine severek geliyorum, ölçmeyi öğreniyoruz” diyor
ve eğitimlerden sonra bir
burada çok güzel bilgiler
mesleği olacağını belirtiyor.
aldım. Keşke çocuklar
Hasta bakıcılığı kursu
YENİ UMUTLAR PROJESİ İÇİN BAŞVURU
HAZİRAN 2005
Kasap İsmail Sokak Sadıkoğlu Plaza 5 Kat: 3 No: 71 Hasanpaşa
Telefon: 0.216. 550 28 00/01 E-Posta: [email protected]
En yakın Aile Danışma Merkezi'ne de danışabilirsiniz.
SİVİL GİRİŞİM
Kadıköy Belediyesi'nin Kadın Konukevi 250'ye yakın kadını ağırladı ve onları yaşama bağladı
KADINLAR ARTIK ÇARESİZ DEĞİL
Yaşadıkları şiddet
nedeniyle ölümü
düşünecek denli
umutsuz kadınlara
önce sağlık taraması
yapılıyor ve
psikolojik destek
veriliyor, sonra
becerilerine göre iş
olanağı yaratılmaya
çalışılıyor.
Zeynep TÜRKBEN
PEK çok insan hayatının çeşitli
dönemlerinde kendini çaresiz hisseder.
Bazen bu duygu öylesine güçlü olur ki,
yaşama son vermek çekici bir hale
gelebilir. Filmlerde böyle durumlardaki
insanlara iyilik perileri kol kanat gerer
ve filmi izleyen biz faniler gözyaşları
içinde iyilik perilerinin gerçekliğine
inanıverir, hayatta da öyle olmasını
dileriz. Ama gerçek hayatta işler hiç de
böyle yürümez. İntiharlar, cinnetler
birbirini izler.
Bizler, gazetelerin üçüncü sayfalarında:
“Gidecek yeri olmayan genç kadın
kendini trenden attı” ya da “Yıllardır
kendini döven kocasını gece yarısı
ekmek bıçağıyla öldürdü” türü
haberlerle çaresizliğin geldiği trajik
noktayı öğreniriz.
Özellikle fırsat ve gelir eşitsizliğinin ve
törelerin hakim olduğu toplumlarda ne
sadece devlet ne de sadece kurumlar
çaresiz insanlara yetişebilir. Ama işe bir
yerinden başlamak gerekir. İşte 10
Aralık 2002'de Kadıköy'de, Kadıköy
Belediyesi'nin sosyal belediyecilik
anlayışına uygun olarak hayata
geçirilen “Kadın Konukevi” buna bir
örnek. Açılışından bu yana “işe bir
yerlerden başlamak gerekir”
düşüncesiyle hayatın içine yol alıyor:
"Bir kişi bile kurtarırsak bizim için
kazançtır!"
UMUDA AÇILAN KAPI
Evet, Kadıköy Belediyesi Kadın
Konukevi, iki buçuk yılı aşkın bir
süredir bıkmadan usanmadan
konuklarını ağırlıyor. Konukevinin
kapısı her yaştan ve her kesimden aile
içi şiddete uğramış, sokakta kalmış ve
gidecek herhangi bir yeri olmayan
kadınlara ve onların çocuklarına
kapılarını açıyor. Bugüne dek bu
kapıdan giren 250'ye yakın kadına
öncelikle psikolojik destek sağlanmış,
aynı zamanda sağlık taraması yapılıyor
ve gerekirse tedavi başlıyor. Öte
yandan kadınların her birinin ayrı bir
hikayesi var. Kimi kocasından
boşanmak istiyor, kimi birlikte yaşadığı
ama imam nikahıyla evli olduğu
adama babalık davası açmak istiyor,
kimi törelerden kaçıyor, kimi sadece
çalışmak, kendi yaşamını kurmak
istiyor. Bütün bu engellerin tek tek
aşılması gerekiyor. Bu alanda
konukevinin avukatları, psikologları,
yöneticileri sorunları çözebilmek için
var güçleriyle çalışıyor.
KURALLARI VAR
Kadıköy Belediyesi Kadın
Konukevi'nin kuralları var. Buraya
gelenler bu kurallara uymak zorunda.
Hiç kimse haber vermeden evden
uzaklaşamıyor, ayrıca ne kadar yakını
olursa olsun dışardan herhangi birine
konukevinin telefonunu vermek, yerini
tarif etmek yasak. Öte yandan
konukevinde kalanlar hayatı
paylaşmak zorunda. Çünkü her an
yaklaşık 20-25 yetişkinin ve en az 10
çocuğun yaşadığı evde disiplin ve
işbölümü olmazsa işlerin
yürüyemeyeceği çok açık. Herkes
kendine düşen görevi yapmak
zorunda. Yemekler işbirliğiyle yapılıyor.
Çamaşır yıkamanın bir sırası var.
Küçük çocuklar sırayla bakılıyor. İş
bulup çalışmaya başlayanların
çocuklarına evde kalanlar annelik
yapıyor. (Öyle tembellik yapmak,
sigara üstüne sigara içip, boş vakit
geçirmek yok.)
ÖNCE DAYANIŞMA
Konukevinde kalma süresi azami üç
ay. Konukevi Müdiresi Çiğdem
Baydoğan, bu süre içinde en önemli
çabalarının kadınların çeşitli
becerilerini geliştirmek, yeni işler
öğretmek ve iş bulmak olduğunu
belirtiyor. Baydoğan “Çünkü ekmeğini
kazanan kadın kendine güvenmeye
başlıyor. Hayalleri
gerçekleştirebileceğini görüyorlar.
HAZİRAN 2005
SİVİL GİRİŞİM
Coşkuyla hayata asılıyorlar”.
Konukevinde kalan kadınlar, kaldıkları
süre içinde takı ve el işleri yapmayı
öğreniyorlar. Belediyenin yemek
atölyesinde, çay ocaklarında ve
temizlik işinde çalışmaya başlıyorlar.
En önemlisi, yalnız olmadıklarını
görüp, dayanışmayı öğreniyorlar.
ADANUR'UN ÖYKÜSÜ
Konukevi sakinlerinden Adanur'un
hikayesi bu dayanışmayı, paylaşmayı
çok güzel özetliyor. Adanur 27
yaşında, yedi yaşında bir oğlu var.
Karadenizli ve 19 yaşında
evlendirilmiş. Kocası evlendiği andan
itibaren Adanur'a şiddet uygulamış.
Sürekli dayak atmış, bu dayak işi artık
öyle bir noktaya gelmiş ki, gündelik bir
olay olmuş. Yıllar geçmiş, tam sekiz yıl.
Sonunda Adanur baba evine sığınmış.
Ama çocuğunu babaya bırakarak.
Çünkü ailesi çocuğunu istememiş. Aile
evinde hiç huzuru yokmuş. Bir yandan
çocuk hasreti öte yandan babasının
onu zengin bir adama vermek
istemesi, ne yapacağını şaşırmış. Bu
sırada telefon aracılığıyla İstanbul'da
yaşayan bir adamla tanışmış. Adam
telefonda çok iyiymiş, Adanur üç ay
sonra kardeşi askere gidince, baba
evine getirdiği beyaz eşyasıyla birlikte
otobüse atlayıp İstanbul'a gelmiş.
KABUS DOLU GÜNLER
Telefonda iyi olan adam, gerçekte öyle
değilmiş. Dört çocuğu varmış ve eski
karısı eroin kaçakçılığından
Romanya'da hapis yatıyormuş.
Adanur çaresiz adamla birlikte olmuş.
Adam onu adeta eve hapsetmiş,
sürekli tecavüz etmiş ve sürekli
dövmüş. Günler bir kabus olmaya
başlamış, Adanur böyle giderse
öleceğini düşünmüş ve bir fırsatını
bulup Polis İmdatı 155'i aramış.
Polisler gelip onu almışlar. İki gün
karakolda kalmış, ailesini aramış, ailesi
“madem bizi bırakıp kaçtın ne halin
varsa gör” demiş. Çaresizlik
içindeyken, Kadıköy Belediyesi'nin
konukevi imdadına yetişmiş.
HAYATI DEĞİŞİYOR
Adanur, bundan sonrasını şöyle
anlatıyor: “Burada kendimi buldum.
En önemlisi babasının yanında kalan
oğlumu yanıma aldım. Okula başladı,
büyük bir mutluluk bu. Geldiğinde
koskoca çocuk, ilgisizlikten altını ıslatıyordu. Burada herkes onu sevdiği, ilgilendiği için hastalığı geçti. En önemlisi
burada bir iş edindim ,Önce belediyenin yemek atölyesinde çalıştım, şimdi
çay ocağında çalışıyorum. Kendi evim
var. Taksitle her bir şeyini almaya inat
ettim. Hayal etmeye korktuğum bir
hayatı edindim.”
NİSAN'IN ÖYKÜSÜ
Konukevinde kalan kadınların en çok
kullandıkları sözcük güven.
Konukevinde her şeyden öte bu
duyguyu öğreniyorlar, yaşıyorlar. En
çok da Nisan'ın dilinden düşmeyen bir
sözcük bu, güven. Nisan hikayesine
şöyle başlıyor: “Buraya geldiğim
günlerde benim için hayatın hiçbir
anlamı yoktu. Düşündüğüm tek şey,
kendimi öldürmekti. Hayatım için
hiçbir çözüm göremiyordum. Bir
adamı sevmiş, sadece bu sevginin
peşinden gitmiştim. O zamanlar 19
yaşındaydım, güzeldim. Adamın
yanında sekreter olarak çalışıyordum,
sonra birbirimizi sevdik. O bana bir ev
tuttu, orada yaşamaya başladım.
Ailemi, arkadaşlarımı reddetmiştim.
Ama mutluydum. Onu seviyordum. İki
yıl her şey güzel gitti. Bu arada ben
gebe kaldım ve her şey değişti. Artık o
iyi, şefkatli adam gitti, yerine çok
gaddar bir adam geldi. Sürekli beni
dövmeye başladı. Karnımdaki çocuğu
bile düşünmüyordu. Bir gün çok
şiddetli dövdü, ağzımdan burnumdan
kan geliyordu, can havliyle oradan
kaçtım. Saatlerce sokaklarda yürüdüm,
intihar etmek istiyordum, böyle
yollarda yürürken polisler beni kurtardı
ve buraya geldim.”
ÇARESİZLİĞE ÇARE
Nisan anlatmaya devam ediyor: “İlk
zamanlar çok kötüydüm. Aklım fikrim
kaçmak ve kendimi öldürmekti.
Kaçtım da. Kaçınca önce evime gittim,
kapalıydı, anahtar değiştirilmişti. Sonra
adamın işyerine gittim, gene beni
dövdü, gene sokaklarda dolaştım.
Baktım ayaklarım beni konukevine
götürüyor. Gittim, müdire bana kızdı,
bağışlamasını istedim. Bir daha
yapmayacağımı söyledim. Gerçekten
de yapmadım. Usul usul insanlarla
konuşmaya başladım. Burada
anneleriyle beraber kalan çocuklar
beni çok etkiledi. Çocuğumu
doğurmaya karar verdim. Burada
doğum yaptım, çocuğuma bütün
kadınlar hep birlikte bakıyoruz.
Hepimizin oğlu sayılır. Şimdi
belediyenin yemek atölyesinde iş
öğreniyorum. Babalık davası
açacağım, avukat hanım öyle dedi.
İyiyim. Bir daha asla intiharı
düşünmüyorum, çünkü oğlumu
büyütmek istiyorum. Ve biliyorum,
eğer böyle kurumlar varsa, benim gibi
çaresizlere bile bir çare bulanabilir.”
ÇOCUKLARIN MUTLULUĞU
Konukevi'nin en mutlu konukları hiç
kuşkusuz çocuklar. Nasıl mutlu
olmasınlar? Anneleri hemen yanı
başlarında. Üstelik hiç kimse kimseyle
kavga etmiyor, kimse kimseye dayak
atmıyor. Ama bazı kurallar da var.
Büyük çocuklar küçüklerine göz kulak
olacak. Büyüklerin işi bununla
bitmiyor, birbirlerine derslerinde
yardım edecekler. Sırayla sofra kurup
kaldıracaklar. Herkes kendi yatağını
yapacak. Geceleri diş fırçalamadan
yatmak yok. Ve çocuklar hep bir
ağızdan haykırıyorlar: "Burada
mutluyuz!" Evet, yaşam sürüp gidiyor
ve Kadıköy'de geceleri ışıkları umutla
parlayan, geleceğe güvenen
kadınların, çocukların olduğu bir
korunak var. Umut ediyoruz ki, bu
korunakların, konukevlerinin sayısı
hızla artar ve yaşam herkes için biraz
daha güzel olur.
Not: Konukların adları yazar tarafından değiştirilmiştir.
HAZİRAN 2005
HABER
Futbol takımları taraftarlarının web sitelerinde dayak animasyonlarına kadar fanatizm giderek tırmanıyor
SANAL ORTAMDA ŞİDDET
Siteleri inceleyen Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Değirmencioğlu, taraftarlarının internetteki yayınlarının Futbol Federasyonu'nun dikkatini çekecek boyuta ulaştığını bildirdi.
FUTBOLDA şiddet tartışmalarında
pek önemsenmeyen taraftar web
sitelerinin önemli bir şiddet kaynağı
olabileceğine ilişkin bilimsel
çalışmalardan yola çıkan İstanbul Bilgi
Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr.
Serdar M. Değirmencioğlu ve öğrencisi
Arda Coşkun, İstanbul'dan Fenerbahçe,
Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon'dan
Trabzonspor İzmir'den Göztepe ve
Karşıyaka'nın da bulunduğu internet
sitelerini inceledi; futbolda yasaklanmış
eylemlerden karşı takımın taraftarına
acı vermeyi içeren animasyonlara dek
şiddeti teşvik eden öğeler buldu.
Özellikle son senelerde doruk noktasına
ulaşan ve “taraftar terörü” teriminin
kullanılmasına neden olan şiddetin,
taraftarların kendilerini stadyum dışında
en rahat ve özgürce ifade edebildikleri
alanların internet siteleri olduğunu
saptayan araştırmacılar, çalışmalarını
bu alanda yoğunlaştırdı.Bu girişimin ilk
adımı olarak, araştırmacılar Türkiye'de
dört büyükler olarak bilinen Beşiktaş,
Fenerbahçe, Galatasaray ve
Trabzonspor ile hem rekabetleri hem de
taraftarlarının çıkardığı olaylar ile
tanınan İzmir'in iki köklü takımı
Göztepe ve Karşıyaka'nın web sitelerini
inceledi.
RAKİP TARAFTAR DÖVÜLÜYOR
Bu inceleme, kulüplerin resmi web
siteleri şiddet içermese bile Futbol
Federasyonu tarafından örneğin
stadyumda meşale yakılması gibi
yasaklanmış eylemler içerdiğini
gösterdi. Araştırma asıl şiddet içeren
web sitelerinin ise taraftar web siteleri
olduğunu ortaya koydu. Araştırmada
taraftar web sitelerinde gerek yasak
eylemler, gerekse şiddeti teşvik eden
veya şiddeti haklı gösteren yazılı ve
görsel öğeler bulundu. Özellikle web
sitelerinin forum bölümlerinde şiddet
içeren veya körükleyen ifadelerin yer
aldığı görüldü. Araştırmada ele alınan
taraftar sitelerinin bazılarının şiddet
içeren fotoğraflar yayımladığı ve
özellikle bir başka takımın karşısında
olma teması üzerine kurulu web
sitelerinde daha çok şiddet sergilendiği
belirlendi. İncelenen web sitelerinden
birinde, ezeli rakip takımın taraftarını
dövme içeren bir animasyon bile
bulundu. Sporda centilmenliği savunan
ve fakat geçmişte silahlı saldırıya da
uğrayan Türkiye'nin en popüler spor
yazarlarından birinin bu siteye övgü
yazısı yazdığı da saptandı.“Tribünlerde
Kavgaya Son, Gelin Burada Sinir Atın”
başlığı ile verilen bu animasyonda karşı
takımın taraftarı değişik şekillerde
dövülebiliyor, nasıl zarar gördüğü ve acı
çektiği izlenebiliyor.
YASAK PANKARTLAR
İnternet sitelerinin “resmi kulüp web
siteleri” ve “taraftar web siteleri” olmak
üzere iki ana kategoride incelendiği
çalışma, sitenin ismi, amblemi veya
simgesi, metinlerin, fotoğrafların ve
video-animasyon-mp 3'lerin analizi ve
site penceresinin üzerinden altından
geçen akan yazılardan oluşan altı ana
değişken açısından ele alındı. Sitedeki
metin analizleri ana sayfa, ana
sayfadan bir tıklama ile ulaşılabilen
diğer sayfalar, forum bölümündeki
yazılar ve sabit yazarların yazıları olarak
dört gruba ayrıldı. Sitedeki fotoğrafların
analizinde ise yasak olan eylemler
şiddet içeren pankartlar, fiziksel şiddet,
acı ve zarar verme eylemleri
değerlendirildi. Araştırmanın
sonucunun bir uyarı niteliğini taşıdığını
belirten Değirmencioğlu ve Coşkun,
web sitelerinde şiddetin önlenebilmesi
için şu önerilerde bulundu: “Kulüplerin
resmi web sitelerinde stadyumlarda
yasaklanmış davranışlara yer
verilmemelidir. Futbol Federasyonu ve
kulüpler şiddete karşı olan taraftarlar
işbirliği yaparak taraftar internet
sitelerinde görülen şiddetin
engellenmesini sağlayacak adımlar
atmalıdır. Spor yazarları, web
sitelerindeki şiddet yanlısı tutumlara
açıkça karşı çıkmalı ve şiddet içeren
web sitelerinde yazmamalı, bu gibi
siteleri hazırlayan kişilere ve
derneklerine destek vermemelidir.”
FUTBOL'DA ŞİDDETE SON
Futbol web sitelerinde Şiddet
Araştırmasının devam edeceğini
belirten Değirmencioğlu ve Coşkun,
hedefin futbol web sitelerinde şiddetin
azalması olduğunu ve incelenen web
sitelerinin yeniden ele alınacağını
vurguladı. Ayrıca Değirmencioğlu,
araştırmanın Süper Lig'deki bütün
takımları içerecek şekilde
genişletileceğini ve bu araştırmanın
“Futbol'da Şiddete Son” temalı bir web
sitesinde düzenli olarak yayınlanmasının çok yararlı olacağını belirtti. Araştırmacılar, Türkiye'de bu konuda bilimsel
veri sağlayan bir kaynağın bulunmasının çok önemli bir eksiklik olduğunu
ve “Futbolda Şiddete Son” temalı web
sitesi için Futbol Federasyonu'ndan
destek beklediklerini söyledi.
HAZİRAN 2005
HADDİNİ DEĞİL
HAKLARINI BİL
HAYATIN İÇİNDEN
Kitaplar arasında:
TEMEL YURTTAŞLIK
BİLGİLERİ
YILLARDIR hasretini
çektiğimiz bir yurttaşlık kitabı.
Devlet ve yurttaş ilişkilerinin
nasıl bir düzen içinde
gelişmesi gerektiğini,
özgürlük kavramını, insan
haklarını, bir bağımsızlık
destanı olan Kurtuluş
Savaşı'nı, bu savaşın
ardından kurulan Türkiye
Cumhuriyeti'nin temel
taşlarını, yasalarını anlatan,
anlattıklarını örneklerle
destekleyen hemen her
yurttaşa gereken bir kitap.
Kitap, Kadıköy bölgesinde on
yıldır çalışmalarını yürüten
Kadıköy Belediyesi Aile
Danışma Merkezlerinde
okutulmak üzere, gene
yıllardır Aile Danışma
Merkezlerinde görev alan
eğitimciler tarafından
hazırlanmış. Kitapta ayrıca
bir yurttaşa gereken her türlü
pratik bilgi, son derece
açıklayıcı, aydınlatıcı bir
biçimde yeralıyor. Örneğin,
aile planlaması, hijyen, çocuk
eğitimi, dengeli beslenme,
aile içi iletişim, bulaşıcı
hastalıklar. toplumsallaşma,
doğru alışveriş, sevginin
doğru biçimde gösterilmesi,
kent bilinci gibi. Pek çok
değerli yazarın yazılarıyla
katkıda bulunduğu kitap
ayrıca pek çok çizerin
çizgileriyle de son derece
çekici bir hale getirilmiş.
Kitabı elde etmek için
Kadıköy Belediyesi'nin Aile
Danışma Merkezlerinden
birine başvurmak yeterli.
Kitapta büyük önder Kemal
Atatürk'ün çeşitli
söylevlerinden derlenmiş çok
önemli bir önsöz de yeralıyor.
Kemal Atatürk şöyle diyor:
“Bilgi bütün hayatın ruhudur.
İnsanlara saadet getiren
bütün medeniyet, bilginin
eseridir. En önemli ve feyizli
görevlerimiz milli eğitim
işleridir. Milli eğitim işlerinde
HAZİRAN 2005
Çocuk, eğitimle aynı amaçlara yönelik oyun ve
eğlenme konusunda tüm olanaklarla donatılır;
toplum ve kamu makamları çocuğun bu haktan
yararlanma olanaklarını artırmaya çaba gösterir.
(Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 7)
İlgili işçilerin temsilcisi olan sendikalarla işverenler
ya da işveren örgütleri arasında özgürce görüşülerek sonuçlandırılacak toplu iş sözleşmeleri
yoluyla en az ücretlerin belirlenmesi özendirilir.
(Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/1)
mutlaka muzaffer olmak
lazımdır. Bir milletin hakiki
kurtuluşu ancak bu suretle
olur. Bir millet, savaş
meydanlarında ne kadar
parlak zaferler elde ederse
etsin o zaferlerin sürekli
neticeler vermesi ancak
kültür ordusunun varlığına
bağlıdır. Türkiye
Cumhuriyeti'nin temeli
kültürdür. Kültür; okumak,
anlamak, görebilmek,
görebildiğinden mana
çıkarmak, uyanık
davranmak, düşünmek,
zekayı terbiye etmektir. Biz
cahil dediğimiz zaman
mektepte okumamış olanları
kastetmiyoruz. Kastettiğimiz
ilim, hakikat bilmektir. Yoksa
okumuş olanlardan en
cahiller çıktığı gibi, hiç
okumak bilmeyenlerden de
hakikati gören alimler
çıkabilir. Bir takım şeyhlerin,
dedelerin, seyitlerin,
çetelerin, babaların, emirlerin
arkasından sürüklenen ve
falcılara, üfürükçülere,
muskacılara, tarih ve
hayatlarını emniyet eden
insanlardan oluşan bir kitleye
medeni bir millet nazarıyla
bakılabilir mi? Dünyada her
şey için, medeniyet için,
hayat için, başarı için en
doğru yol gösterici bilimdir,
fendir. Bilim ve fennin
dışında yol gösterici aramak
gaflettir, cehalettir, dalalettir."
Kamu çalışanları örgütleri, kamu
makamlarından tam bağımsızdır.
(Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı
Sözleşmesi/ Madde: 5/1)
Devlet, kadınlara ülkenin kamusal ve siyasal
yaşamıyla ilgili hükümet dışı örgüt ve
derneklere katılma hakkı sağlar.
(Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması
Sözleşmesi/ Madde: 7/c)
Devlet, aynı düzeydeki tüm kamu eğitim kurumlarında eğitim standartlarının eşdeğerde olmasını
ve yine sağlanan eğitimin niteliğine ilişkin koşulların eşdüzeyde tutulmasını güvence altına alır.
(Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/b)
Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve
gönenci için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım
hakkı vardır. Herkes; işsizlik, hastalık, sakatlık,
dulluk, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki
koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda
güvenlik hakkına sahiptir.
(Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi/ Madde: 25/1)
Yakalanarak ya da tutuklanarak özgürlüğünden
yoksun bırakılmış olan bir kimsenin
tutuklanmasının yasallığı konusunda
gecikilmeksizin karar verilmesini ya da yasal
değilse salıverilmesi için mahkeme önüne
çıkarılmasını isteme hakkı vardır.
(Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 25/1)
Bir üstten ya da resmi bir makamdan alınan emir,
işkencenin gerekçesi olamaz.
(İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da
Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/3)
Musa
KART

Benzer belgeler