DERSİYAD Özel Sayısı

Transkript

DERSİYAD Özel Sayısı
DERSİM’Lİ BİR ERMENİYLE
DERSİM’DE ALTI GÜN*,
DERSİM ALEVİLİK VE
ERMENİLİK*, BASINDA MİRHAN
PİRGİÇ GÜLTEKİN VE DERSİYAD*,
DERSİM’DE MANASTIR VE
KİLİSELER*, DERNEĞİMİZİN
İLERİDE YAPACAĞI ÇALIŞMALAR*
ÖZEL SAYI
Diran Lokmagözyan (syf. 8)
Diran Lokmagözyan (syf. 16)
Basında Mirhan Pirgiç Gültekin ve DERSİYAD (syf. 20)
Araştırma (syf. 28)
Dernek Çalışmaları (syf. 30)
31
ÖZEL SAYI
DERSİYAD
ÖZEL SAYI
DERNEĞİMİZİN
İLERİDE YAPACAĞI
ÇALIŞMALAR:
30
İki önemli çalışmamız henüz proje aşamasındadır. Ergen Manastırı’nın koruma altına alınması, Mazgirt
Kilisesi’nin yapılıp ayine açılması, Dersim Ermenileri için güzel bir çalışma olacaktır. Çünkü Dersim’de Ermeni’leri
ifade eden bizden iz bırakan kiliselerimizin neredeyse tamamı, ya yıkılmış, ya yıktırılmış veya define avcılarının
kurbanı olmuştur. Ergen Manastırı ve Mazgirt Kilisesi tahrip olmalarına rağmen ayakta kalabilmişlerdir. Yapılan
araştırmalara göre Dersim’de yüzün üzerinde kilisenin (manastır ve şapel) var olduğu anlaşılmıştır. Bugün geriye
çok az sayıda yıkık kilisemiz kalmıştır, mezarlarımız ise tamamen tahrip olma aşamasına gelmiştir. Bu mezarları
tespit edip onarılabilecekleri onararak değerlerimize sahip çıkmayı amaçlıyoruz. Avrupa’da gece etkinliği
ve değişik kurumları ziyaret ederek, bizimle ilgili kamuoyunu bilgilendireceğiz. Avrupa’da yaşayan duyarlı
insanlarımızdan isteğimiz, bu alandaki çalışmalarımıza sahip çıkmalarıdır. Bu çalışmalarımız yüzyıllık gerçeği
çıplaklığı ile ortaya koyacaktır. Ermenistan ile ilişkilerimizi güçlendirmek için oradaki insanlarımızla bütünleşme
duygusunu Dersimli Ermeniler’e aşılamak, dil birliğini oluşturmak ve değerlerimize sahip çıkmayı güçlendirmek
için bir köprü görevi görüp oraya turlar düzenlemek istiyoruz.
Bu çalışmaların bir program dâhilinde yapılabilmesi için yine katkılarınıza ihtiyacımız olacaktır. Mazgirt ilçemizde Hrant Dink anısına bir kütüphane açmayı hedefliyoruz. Mazgirt belediye başkanımız Tekin Türker
böyle bir kütüphanenin uygun olacağını ifade etmesi üzerine Derneğimiz, Anadolu Kültür Vakfı ile birlikte bu
çalışmayı başlattı.
Derneğimizin güçlenmesi ve daha iyi işler yapabilmesi için, öncelikle Dersimli Ermeniler’in, diğer Ermeniler’in
ve tüm dostlarımızın katkı ve görüşlerini almak için daha iyi bir mekân oluşturmak istiyoruz. Bu konuda da her
kişinin katkısı ile yol alabileceğiz.
EDİTÖR
OLACAKSA BÖYLE OLSUN
Evet yaşım 50 ömrümün testisi doldu dolacak.
Bu güne kadar gün oldu Türk oldum okula
başladım,Türküm ,doğruyum çalışkanım dedim.
Gün geçti Kürt oldum Zaza’ca öğrendim zamanı
geldi Alevi oldum, Cem tutup semah döndüm, bir
de baktım devrimci olmuşum. “Yaşasın halkların
kardeşliği” dedim. Oysa benim gerceğim bunlar
değildi. Ben zulme uğramış kadınları kızları toplu
tecavüze uğramış yol kenarlarında insanlarımın
cesetleriyle dolu soykırıma uğramış kadim bir
halk olan bir Ermeni çocuğuydum. Türk oldukça
dilimi unuttum Kürt olduğumda halkımı unuttum
Alevi olunca dinimi unuttum. 50 yaşımdan sonra
kim olduğumu hatırlayıp öğrenince de milliyetçi
oldum. Neyse, benim milliyetçiliğim bana kalsın.
Devrimci kardeşlerim, eleştirileriniz kabulümdür.
Geçmişimizle ilgili kitaplar yazılmaya başlayınca
bizde okuyup öğrendik dedelerimizin neler
yaşadığını gözleri yaşlı çıktık yola. Dersim’den ne
kadar geçmişi Ermeni olan var mı, bir öğrenelim
dedik. Dernek kurmaya karar verdik. Gördük
ki Avrupa’dan Türkiye’nin değişik yerlerinden
bizi bekleyenler varmış. Dersim Emenilerinin
tabusunu yıkıp kendimizi bulacağımız günlere
kavuşmak dileğiyle.
HABERLER 6
ÖZE DÖNÜŞ - Ermenistan ve Dersim ziyaretleri
HABERLER 7
Dersimli Ermenilerin İstanbul Buluşması
DOSYA 8
Dersim’li Bir Ermeni’yle Dersimde 6 Gün
DOSYA 16
Dersim Alevilik ve Ermenilik
BASINDA DERNEĞİMİZ 20
Basında Mirhan Pirgiç Gültekin ve DERSİYAD
ARAŞTIRMA 28
Dersim’de Manastır ve Kiliseler
DERSİYAD 30
Derneğimizin İleride Yapacağı Çalışmalar
GÖRÜŞÜRÜZ( PARİ OR)
Dersim Ermenileri Sosyal İnanç ve Yardımlaşma Derneği Organıdır. Sahibi ve Genel Yayın yönetmeni: Miran Pirgiç Gültekin
Grafik tasarım ve Uygulama: Emel Akgül Yönetim Yeri: Hamalbaşı Caddesi Conga Apt. No 14 6 Beyoğlu İstanbul
www.dersimermeni.com [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Baskı - Anadolu Ofset - Tel: (0212) 567 89 93 Davutpaşa cad. Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/87 Topkapı, İstanbul
Dergide yer alan tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
ÖZEL SAYI
Dear Sirs,
4
We, the Armenians of Dersim (Mentsour in Armenian and Tunceli in present-day Turkey), for over a
hundred years have been physically living in this
geographical region without the free practice of our
identity, mother tongue, culture, beliefs and generally our traditions. But we have still tried to preserve
ourselves in this situation until now, without freedom of culture or ethnic identity and living under
the danger of assimilation. This is due to the Turkish
government’s historical and present character. We
believe that to have kept our identity even under
such pressure of assimilation has been thanks to the
resistance we have put forth against such forces. This
State repression and assimilation policy and its genocidal nature are still underway currently. But we as a
community, despite all the repression, have tried to
pull ourselves together. We have tried to return to our
Armenian roots. Hrant Dink’s murder has once again
reminded us that a return to our real Armenian roots
and identity is of utmost necessity.
In this context, the first attempt was to establish an
association of Dersim Armenians. This association
has been in operation for two years. Since we started
this association and its outreach network, we have
helped bring together many hidden Armenians,
as well as assimilated Armenians and also those
who have spread in different metropolitan centers
globally and doubt their Armenian roots. We have
succeeded in bringing a big number of these people
together. We have helped introduce them to each
other by trying to develop joint activities, emotions
and consciousness of ethnic identity. This work and
effort have been only partially successful because
we have not had the support of any specific institution. Whatever success we have had, it was due to the
collective efforts of many individuals and their ethical
beliefs and consciousness. At first we were a small
number in this association but slowly it has grown. To
declare our identity as Christian Armenians, we first
went through a series of family baptism ceremonies
at the Armenian churches and thus issued a manifesto declaring our Christian roots. We also began
publishing a magazine called DERSIYAD with articles,
news, analysis, data and information that encourage
all Armenians to connect with each other and share
the same emotions and expression. We also publish
in this magazine a lot of data facts about the physical,
cultural and architectural remnants of Dersim Armenians from past history as well as of the present day.
We have visited France and Armenia and participated
in cultural events. Also, through exposure in the TV
and newspaper media, we have tried to establish
closer ties with all Armenians in order to create the
conditions for coming together and connecting with
each other. It is well known that Istanbul is really a
mosaic of different ethnic cultures. For this reason we
invited many artist and intellectuals from Armenia
and also organized a first Dersim Armenian Night in
2011.
There are still many important projects our association wants to undertake. The first one is a project to
realize a factual study of the historical and cultural
remains of Armenians in Dersim, such as churches,
tombs, chapels and Khatchkars. The collected facts
and the establishment of an archive will help identify
and record all the cultural and historical heritage and
artifacts so that they become part of the official State
Records. Along with all the above we are also aiming
for the establishment of an Armenian cemetery in
Dersim in such a successful way that it can set an
example for all other communities like us all over Turkey. We believe that this project of the cemetery will
encourage many Dersim Armenians who live overseas, to come back and visit their birthplace Dersim.
As everyone knows, all these projects require certain
financial funds and resources. All members of our association have been contributing financially through
their own pockets. It is a well-known fact also that the
Istanbul Armenian community is quite well off financially but unfortunately they are unable to assist us
because of their fear of the State and regime reprisal.
It is clear and understood that this situation will not
change in the next long while. Therefore in order to
realize all the projects we have mentioned above, we
as Dersim Armenians have to turn towards Europe
and North America to look for financial support and
funding assistance. We are hoping for the support
of Armenian associations, institutions and caring
individuals who have the awareness and conscience
to help.
Thank you
78. INİ KİLİSESİ Hozat - İn köyü
79. DZAĞGATSOR KİLİSELERİ Hozat - İn köyü
80. HAYRUR KİLİSELER Nazimiye Hakis Köyü
81. PILUR KİLİSESİ Dersim Kırsalı
82. LUSNAG KİLİSESİ Ovacık Merkez
83. XACELİ KİLİSELERİ Deşt - Xaçeli Köyü
84. XORXORUN ÇİFT KALESİ Ovacık Xorxor Köyü
85. XER VANKI Dersim Kırsalı
86. HARSİ VE DANTZİK VANKLARI Harsi Köyü
87. PEL VANKI Dersim Kırsalı
88. CIKNAVOR VANKI Dersim Kırsalı
89. SURP PIRGİÇ KİLİSESİ Hozat
90. GARMİR VANKI Peri
91. S ASDVADZAMAYR KİLİSESİ Mazgirt
92. S HAGOP KİLİSESİ Mazgirt
93. S ATANOS VANKI Mazgirt
94. S YEĞİYA VANKI Mazgirt
95. S MESROP VANKI Mazgirt
96. S SARKİS VANKI Mazgirt
97. S PIRGİÇ VANKI Mazgirt
98. BOĞOS BEDROS VANKI Mazgirt
99. S KEVORK VANKI Mazgirt
100. SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ Pertek
101. S ŞİMAVON KİLİSESİ Pertek
102. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek
103. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Hoşe Köyü
104. S BOĞOS VANKI Peri Hoşe Köyü
105. S MİNAS KİLİSESİ Peri Poğnik Köyü
106. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Xuşin Köyü
107. S ANDON VANKI Peri Xuşin Köyü
108. S KİRKORLUSAVORİÇ KİLİSESİ Peri Basu Köyü
109. S MİNAS KİLİSİESİ Peri Urts Köyü
110. S KEVORK KİLİSESİ Peri Kotariç Köyü
111. S GAREBET KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü
112. S VARVAR KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü
113. S MİNAS KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü
114. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Gayacin Köyü
115. S MİNAS KİLİSESİ Mazgirt Hayvatlı Köyü
116. S GİRAGOS KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü
117. S HUĞİTA KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü
118. S SARKİS KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü
119. S. HUSİG KİLİSESİ Mazgirt Xozınkeğ Köyü
120. S LUSAVORİÇ KİLİASESİ Mazgirt Lamk Köyü
121. S ASDVADZADZİN VANKI Mazgirt Lamk Köyü
122. S TOROS VANKI Mazgirt Lamk Köyü
123. S TAKAVOR KİLİSESİ Mazgirt Şordan Köyü
124. S KEVORK KİLİSESİ Mazgirt Tarmutağ Köyü
125. S ASDVADZADZİN KİLİSEİSİ Mazgirt Lazvan köyü
126. S ANDON VANKI Mazgirt Lazvan köyü
127. S SARKİS KİLİSESİ Mazgirt Lazvan köyü
128. SURP GAREBET KİLİSESİ Mazgirt Göktepe köyü
129. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt Kızılcık Köyü
130. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt Gorcan Köyü
131. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt İsmayeltsi
132. SURP LUYS VANKI Mazgirt İsmayeltsi
133. S HOVANNES KİLİSESİ Pertek Urek Köyü
134. S SARKİS KİLİSESİ Pertek Til Köyü
135. S KEVORK KİLİSESİ Pertek Vahna Köyü
136. S SARKİS KİLİSESİ Sağman Köyü
137. S KEVORK KİLİSESİ Pertek Havşakar Köyü
138. S HOVANNES KİLİSESİ Pertek Mercimek Köyü
139. S TOROS KİLİSESİ Pertek Vazgert Köyü
140. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek Vazgert
141. MAYR MARİAM KİLİSESİ Pertek Vazgert Köyü
142. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Paşağak Köyü
143. S. GARABET KİLİSESİ Pertek Gadosan Köyü
144. S. HAGOP KİLİSESİ Pertek Xırnek Köyü
145. S. ASDVADZADZİN KİLİSESİ Pertek Xaresik Köyü
146. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Sımax Köyü
147. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Norkeğ Köyü
148. S. MİNAS KİLİSES Pertek Havsek Köyü
149. S. ANDON KİLİSESİ Pertek Havsek Köyü
150. S. HAGOP KİLİSESİ Pertek Sıvcoğ Köyü
151. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Sıvcoğ Köyü
152. S. HAGOP KLİSESİ Pertek Lusadariç Köyü
153. YEREK MANGUNK VANKI Pertek Lusadariç
154. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü
155. S. TOROS KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü
156. S. KRİKOR KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü
157. S. PIRGİÇ KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü
158. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Sorpiyan Köyü
159. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Tants Köyü
160. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek Ağmezre
161. S. MİNAS KİLİSESİ Hozatın İncığak Köyü
162. S. SARKİS KİLİSESİ Hozatın Ağzunik Köyü
Yukarıda okuduğunuz gibi 1915’e kadar bu inançsal
yapılar ve tarihi yapılar işlevini görüyordu. Her “Vank”
denilen yerde okul görevini üstlenmiştir, burdan
da anlaşılabileceği gibi bu tarihlerde çok sayıda
Ermeni’nin Dersim’de yaşadığı gerçeği ortaya çıkmış
oluyor. Dersim Kızılbaş Alevileri bu inanç yerlerini hem
kutsal görüp hem de korurlar. Bugün baktığımızda
ise, bir kaç yıkık kilise dışında, ayakta kalmış hiçbir
kilisenin olmadığını görüyoruz.
ÖZEL SAYI
ARAŞTIRMA
29
ARAŞTIRMA
ÖZEL SAYI
Elimizdeki belgelerden yola çıkarak sizlere
Dersim’deki manastır ve kilisellerin isimlerini belirtmeye calışacağım.
28
1. HALVORİ SURP GAREBET VANKI
2. YERGAN(ERGAN) INGUZİK VANKI
3. AKRAG( AKİREK)SURP NİŞAN VANKI Çemişgezek
4. XARDİŞAR(HADİŞAR)VANKI Çemişgezek 5.
GOĞUNTS SURP LUSAVORİÇ VANKI Çemişgezek 6.
SURP OHAN( SURP EHAN) KİLİSESİ Hozat Surpiyan
7. SEGEDİK KİLİSESİ Hozat Segedik köyü
8. ZIMEX VANK VE KİLİSELERİ Hozat Zımek köyü
9. RABAT’INSURP ASDVADZADZİN VANKI Hozat
10. ÇEMİŞGEZEKK’İN SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ
11. SURP ZORAVORVANK (AZİZ KUDRETLİ MANASTIRI)...Çemişgezeğin kuzey doğusunda
12. YEREK MANUNK VANK Çemişgezek Brasdik köyü
13. VASİLGA VANK Çemişgezek Vasgavan köyü
14. VANK Çemişgezek
15. ABŞODİ VANKI Çemişgezek Pazapon köyü
16. SURP TOROS VANKI Çemişgezek Xarasar köyü
17. XARAVENK VANKI Çemişgezek Xaravenk köyü
18. KARSUN MANGANTS VANK Çemişgezek Garmırı
19. GOÇOLİ VANKI Çemişgezek Gocoli köyü
20. SURP SARKİS VE VALASLA VANKLARI Çemişgezek
21. KARSUN MANGANTS VANK Çemişgezek Bırexi
22. SURP GİRAGOS VANKI Çemişgezek Uskeğ köyü
23. ASOREMAYR ANABAD Çemişgezek Sağu mah.
24. SURP HAGOPA VANKI Çemişgezek Sağu mah.
25. PEMGENUT VANKI Çemişgezek
26. ASURİ MANASTIRLARI Çemişgezek
27. S. TOROS KİLİSESİ Çemişgezek uşpak mah.
28. S YERORTUTYUN KİLİSESİ Çemişgezek Hazari
29. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Mamsa köyü
30. S KEVORK KİLİSESİ Çemişgezek Mamasa köyü
31. S HOVHANNES KİLİSESİ Çemişgezek Sinsa köyü
32. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Garmırı
33. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Murna
34. S XAÇ KİLİSESİ Çemişgezek Yertis Akarak köyü
35. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Morişxan
36. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Pazopon
Sevgili Dostlar,
37. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Xarasar köyü
38. S. LUSAVORİÇ KİLİSESİ Tuma Mezre köyü
39. ASDVAADZADZİN KİLİSESİ Bardizak köyü
40. S KEVORK KİLİSESİ Bırexi köyü
41.42.43. DEĞİŞİK YERLERDE SURP ASDVADZADZİN
KİLİSESİ
44. S KEVORK KİLİSESİ Çemişgezek Aşkani köyü
45. S HAGOP KİLSESİ Çemişgezek Akarag köyü
46. YEREK MANUK KİLİSESİ Çemişgezek Hağtug köyü
47. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Dekke köyü
48. S. ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Brasdig
49. S.TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Otskeğ köyü
50. S MİNAS KİLİSESİ Çemişgezek Ulukale köyü
51. SURP GİRAGOS VANKI
52. SURP GAREBET VANKI
53. TATVA VANK
54. MİANTSUM VANKI
55. SURP ASDVADZADZİN VANKI
56. AMENA PIRGİÇ VANK
57. POZ VANK
58. TAŞTAK VANKI
59. KURKENA VANK
60. SURP TOROS VANKI
61. SURP NİGOĞOS VANKI
62. BOĞOS-BEDROS VANKI
63. MİAVOR SURP GAREBET VANKI
64. SURP ŞOĞAGAT VANKI
65. SURP HAGOP MIDZPINA HAYREBET VANKI
66. SURP SEROVPE VANKI
67. AVAK VANK
68. SURP KRİKOR LUSAVORİÇ VANKI
69. SURP GİRAGOS VANKI
70. DİRAŞEN( SURP NERSES HAYRABET)VANKI
71. SURP KEVORK VANKI
72. ÇARÇARANATS LUSAVORİÇ VANK ya da ZİARE
MERCAN
73. DUJİK DAĞI’nın SURP SARKİS KİLİSELERİ
74. GARMİR VANK (KIZIL KİLİSE)
75. PERİ’nin SURP ASDVADZADZİN KİLİSELERİ
76. PERTEK’İN SURP TOROS (yada SURP DİGİN KİLİSESİ
77. SİN KİLİSESİ Deşt - Sin köyü
Biz Dersim Ermenileri, yüzyıldır, fiziken ve biyolojik
olarak yaşadığımız coğrafyada; kimliğimizi, dilimizi,
kültürümüzü, inancımızı ve genel olarak beşeri
aidiyetimizi yaşayamadan, ancak yine de kendimizi
koruyarak bugüne kadar geldik. Bu durum, yani
kültür ve etnik aidiyetten uzak kalma, asimilasyon
tehlikesi altındaki yaşam, Türkiye devletinin tarihsel
ve siyasal niteliğiyle ilgilidir. Biz, üzerimizdeki baskı
rejimine karşı asimile olmadan bugüne gelmiş isek,
bu önemli bir direniş demektir diye düşünüyoruz.
Devletin baskıcı ve asimilasyoncu, soykırımcı niteliği
halen devam etmektedir, ancak Türkçe deyim ile
“minare çuvala sığmamaktadır” ve biz de her şeye
rağmen, kendimizi toparlamak, yeniden özümüze
dönmek ve kimliğimizin gereklerini yaşayarak ve aynı
durumdaki Ermenilere cesaret vermek amacıyla bir
girişim başlattık. Hrant Dink’in katledilmesi ile birlikte,
öze dönüşün ne kadar hayati, önemli ve değerli bir
girişim olduğu bir kez daha açığa çıktı. Bu çerçevede,
ilk girişimimiz, Dersimli Ermeniler Derneği’ni kurmak
oldu. Dersimli Ermeniler Deneği, yaklaşık iki yıldır
faaliyete girmiş bulunuyor. Faaliyetimizi başlattığımız
günden itibaren, gerek Dersim ve çevresinde bugüne
kadar kimliğini saklayarak yaşamak zorunda kalan,
hatta çoğunlukla asimile olmuş kimseleri bir araya getirmek, gerekse de Türkiye metropollerine yerleşmiş,
ancak kendi etnik kökenleri hakkında belli bir sorgulama yapma eğiliminde olanları bir araya getirmek,
tanışmak ve tanıştırmak, ortak etkinliklerde duyguda
ve bilinçte sosyal aidiyeti geliştirmek için çalıştık. Bu
çalışmalarımız kısmen başarılı da oldu. Zira herhangi
bir kurumdan destek almamamıza rağmen, tamamen
sözünü ettiğimiz vicdani ve etik kurallar uğruna bir
araya gelen insanların imkanlarıyla önce dar kapsamlı
toplantılar, sonra daha da genişleyen geceler ve
tanışma, bir araya gelme şenlikleri organize ettik.
yaparak çeşitli etkinliklere katıldık. TV, gazete vs
medyada söz konusu çalışmalarımızı duyurarak
Dersimli ve başka Ermenilerin ilgisini toplamaya, bir
araya gelmelerinin koşullarını yaratmaya çalıştık.
Ayrıca bilinmektedir ki, Türkiye’nin İstanbul şehri,
Ermeniler de başta olmak üzere çeşitli kültür ve
etnik kökenlerden insanların mozaiğidir. Bu nedenle,
Ermenistan’dan da sanatçı ve entelektüelleri davet
ederek düzenlediğimiz gecelerde bu insanları bir
araya getirdik.
Önümüzde halen yapmamız gereken önemli projeler
de vardır... İlk çalışmamız, Dersim’deki tarihi ve kültürel
kalıntıları, (kilise, mezar, şapel, tarihi taşlar vs) tespit ettirerek resmî kayıt altına aldırtmak, örnek teşkil edecek
şekilde de bir Ermeni Mezarlığı yapmaktır. Bu çalışma,
kökleri bu topraklarda olan, ancak halen kendileri
Avrupa, Ermenistan ya da dünyanın başka herhangi
bir yerinde olan insanların buralara ziyaretlerini
teşvik edecektir. Bu amaçla planlama ve navigation
çalışmalarına başlamış durumdayız. Ancak herkes
bilmektedir ki, bütün bu çalışmalar belli bir ekonomik
güç gerektirmektedir. Biz ise bu çalışmayı tamamen
kendi sınırlı olanaklarımızla, asgari geçimimizden
kısarak yapmaya çalışıyoruz. Oysa İstanbul’daki Ermeni
kurumları, son derece yetkin iktisadi güce sahiptirler,
ancak bu kurumlardan sözünü ettiğimiz çalışmalara
katkı yapılmamaktadır. Bu kurumların rejimden
çekindikleri, sadece Ermeni vakıf ve benzeri varlıkların
gelirleriyle konumlarını korumakta oldukları biliniyor.
Bu durumun değiştirilmesinin kısa vadede mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, sözünü
ettiğimiz çalışmalarımızın gelişmesi, çeşitlenip sonuç
alıcı hale gelmesi için, Avrupa ve başka yerlerdeki
duyarlı kişi, kurum ve örgütlerin bize katkılarını beklemekteyiz. Selamlar…
Mirhan Pirgiç Gültekin
Bunun yanı sıra kendi kimliğini açıklamak ve bunu
bir manifesto olarak topluma sunmak için önce kendimiz, ailemiz vaftiz olarak kimliğimizi deklare ettik.
Hemen ardından DERSİYAD adında bir dergi çıkarttık.
Bu dergide, Ermenileri ortak duyguda birleştirecek
olan haber, yorum, analiz, bilgi ve verilere yer verdik.
Dergide ayrıca, Türkiye ve özellikle Dersim’de Ermenilere ait varlıklar, kültür kalıntıları ve halen yaşayan
kültür, dil ve folklorik değerler ve formlar üzerine
yazılar yayımladık. Fransa ve Ermenistan’da ziyaretler
ÖZEL SAYI
DERSİM’DE MANASTIR VE KİLİSELER
5
HABERLER
BASINDA DERNEĞİMİZ
6
3-8-2010 tarihinde Bakırköy adliyesi
6. Asliye hukuk mahkemesinden
almış olduğum isim değişikliği
kararıyla artık yeni kimliğime yani
Miran PIRGİÇ ismiyle yaşamıma devam edecektim. İlk iş olarak dinimi
Hıristiyan olarak değiştirip dayım
YUSUF İRES, oğlum ÖNCÜ EGEMEN ve yeğenim ULAŞ DEVLETLİ ile
birlikte vaftiz olup patrikhanenin
kayıtlarına geçmiştik. Bu girişimimiz
özellikle 70 yaşındaki dayımın
özüne dönmesi kamuoyunda ve
basında geniş yer bulmuştu, bu bir
ilk oluyordu bugüne kadar Alevi
olararak yaşamını sürdüren Dersimli Ermeniler artık Ermeni olup
kendi kimliğine dönüyorlardı. Bu
girişimimiz akrabalarımız ve Dersimliler tarafından ilgiyle izlendi. Bir
tabu yıkılıyordu özellikle memur
olan akrabalarımız kaygılanmaya
başlamışlardı çünkü kendi Ermenilikleri ortaya çıkıyordu bu da
kendilerince bir tehlikeydi. Bu korku
ve şaşkınlığı kısa sürede üzerlerinden attılar ama henüz kendilerinin
bu öze dönüşe hazır olmadıklarını
söylüyorlardı. Daha sonra dönmek isteyenler de patrikhanenin
şartlarının zor olduğunu söyleyerek
zamana bıraktılar.
Akunq.net
YIKILMAYA YÜZ TUTAN
DERSİM’DEKİ İKİ ERMENİ KİLİSESİ
KORUMA ALTINA ALINACAK
DERNEK FAALİYETLERİ
ERMENİSTAN ZİYARETİ
Bu yeni kimliğimle Yerevan ziyaretimi gerçekleştirdim. En çok Hayastan
da olumlu karşılanmıştı. Dünyanın
her yanına dağılmış olan Ermeniler yaşadıkları ülkenin vatandaşı
olurken benim bu girişimimi dikkate değer bulup sıcak ilgi gösterdiler. TV kanallarında programlar
yaparak çabamızın tüm dünyada
duyulmasını sağladılar. Bir hafta
oradaki kurumları ziyaret ederek
kendimizi anlatmaya çalıştık. Onlara
da dedelerinin topraklarına gelme
çağrısında bulundum. Bu çağrıma
cevap verdiler 28 temmuz 2011 de
Munzur doğa festivaline 100 kişi ile
katıldılar.
DERSİM ZİYARETLERİ
Akung’un katkıları ile Maratuk
folklor ekibiyle birlikte İstanbul
‘Hay’ları da dahil olunca 100 kişi
ile 28 Temmuz-31 Ağustos 2011
tarihlerinde gerçekleşen 11.
Munzur Kültür ve Doğa festivaline
katılmak için Dersim’e geldiler.
Festival standlarının bulunduğu
alanda Dersim Ermenileri Derneği
olarak standığımız açtık ve ilgili
kitaplarımızın okuyucuya ulaşmasını
sağladık. Diran Lokmanyan bu
buluşmayı güzel bir makale ile
anlattı.
Mihran Pırgiç Gültekin
Harutyan (Yusuf) İres
Hrant Gültekin
Ulaş Devletli
Sarkis Seropyan
ÖZEL SAYI
ÖZEL SAYI
ÖZE DÖNÜŞ
Dersim Ermenileri Sosyal Yardımlaşma
Derneği Başkanı Miran Pırgiç Gültekin
‘Akunq’a konuştuğunda Dersim’deki tamamen yıkılmaya yüz tutan iki Ermeni kilisesinin
koruma altına alınacağını söyledi.
Anahit Kartaşyan / Akunq.net
Ermenistan Ziyareti
Haykazun Alvrtsyan
Kötereç Köyü
Yıkık Kilise
Gültekin ‘‘Derneğimizin İstanbul çalışmaları içerisinde
zamandan beri önümüzde köyduğumuz bir proje
çerçevisinde HAYCAR Ermeni derneğimizle birlikte
Anadolu Kültür’ün de katkısıyla Ağustos’un otuzunda
ya da otuz birinde altı kişiyle Dersim’e gidip Hozat’ın
Ergan köyündeki, bir de Mazgirt’teki Ermeni kiliseleri daha kötüye gitmemesi için bir konsept altına
alarak korumaya çalışacağız. Projemiz korumayla
kalmıyacak tabii. Koruma altına alma sebebi ilerleyen
süreçte onarabilmek, ama şimdi bunu yapmaya
gücümüz yetmez. Zaten maddi destek olursa, yarın
da yapabileceğiz. Destekleyecek kurumlar çıkarsa,
Ermenistan’daki mimarlarla, belki de İtalya’dan gelen
mimarlarla daha önemli çalışmalarla Ergan kilisesinin
yerinde tekrar bir kilise yapılmasını istiyoruz. Zaten
çok görkemli bir kilise olduğunu herkes biliyor. Bunu
bilmeyen kalmadı’’ dedi.
Dersim Ermenileri Sosyal Yardımlaşma Derneği,
Mazgirt ilçesinde Hrant Dink anısına bir kütuphane
açmayı da planlıyor. Dersim’den döndükten sonra
proje olarak Anadolu Kültür’e sunacak. Anadolu
Kültür de finanse işine girecek. Eğer finanse işi erken
halledilebilirse, proje erken gerçekleştirilir.
27
HABERLER
BASINDA DERNEĞİMİZ
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi
Sinema Televizyon Bölümü 4. sınıf öğrencisi
Uğur Egemen İres, 65. Cannes Film Festivali’nin
kısa film bölümüne katılma hakkı elde etti. T.C
Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Sinema
Genel Müdürlüğünün “Geleceğin Sineması
Projesi” kapsamında desteklediği film,
uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant
Dink’in bir hikâyesinin uyarlaması.
ÖZEL SAYI
ÖZEL SAYI
‘’SU ÇATLAĞINI BULDU”
CANNES YOLCUSU
DERSİMLİ ERMENİLERİN İSTANBUL BULUŞMASI
Hayastan’dan getirdiğimiz sanatçı 550 arkadaşımızın katılımıyla İstanbul’da ilk etkinliğimizi yaptık.
26
7
2007 yılında öldürülen Dink’in, her yıl Fransa’dan
Türkiye’ye gelen ve Sivas’ın bir köyünde yaşamı son
bulan Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
kadının yaşımını anlatan ‘’Su Çatlağını Buldu’’ adlı
hikâyeyi okuduğunda çok etkilendiğini belirten Uğur
Egemen İres, hikâyenin tamamen hümanist bir yapıya
sahip olduğunu dile getirdi. İres: ‘’Köy halkının, o
kadını sahiplenmesi beni duygulandırdı. Hikâyeyi çok
samimi buldum. Bunu 2010 yılında kısa film senaryosu haline getirmek istedim. Agos gazetesi yetkilileri
ve Hrant Dink’in kızıyla görüştüm. Hikâyenin özünün
bozulmasını istemediler. Görüntü yönetmenim Şükrü
Özçelik ile bu projeyi uzun uzun konuşup senaryomuzu yazdık. Geçtiğimiz yaz da filmin çekimini
bitirdik. Fakülte dekanımız Prof. Dr. Nezih Orhon,
filmi çektiğimiz Hamidiye köyüne her gün bizim için
yemek getirdi. Prof. Dr. Sezen Ünlü hocamız bize
lojistik destek sağladı. Bazı ekipmanlarımızı bir film
şirketinden sağladık. İmece usulü bir film yapmaya
çalıştık. Teknik ekip olarak on beş kişiydik. Filmde üç
ana karakterimiz vardı. Köy halkı da filmde rol aldı.
Çekerken bazı sıkıntılar yaşadığımız filmimiz 4 bin
liraya mal oldu.’’ dedi.
Filmi çekerken Cannes Film Festivali’ne katılmak gibi
hedeflerinin bulunmadığını söyleyen İres: ‘’Filmimiz, insanlığı ve hümanizmi anlatıyor. Yaptığım
filmlerle insanların sıkıntıları ile toplumsal sorunları,
bireysel hikâyeler üzerinden anlatmayı hedefliyorum. Filmde, Hrant Dink’in öldürülmesiyle her yıl
yürüyüş düzenleyen insanların sesi olmaya çalıştık.
Çektiğimiz kısa filmimizi, hocalarımızın da teşvikiyle
bir uluslararası film festivaline göndermeye karar
verdik. Yaptığımız araştırmalarda ilk film festivalinin
Cannes olduğunu öğrendik. Geçen ay, Cannes Film
Festivali’ne filmi gönderdik. Filmimiz, 31 Mart’ta
festivalin Short Corner bölümünde yayınlanma hakkı
kazandı. Bu çok abartılacak bir bölüm değil. Film
belli aşama ve kriterlerden geçtikten sonra kabul
edildi. Bundan sonraki aşamada ülkemizdeki çeşitli
festivallerinde filmin gösterimini yapacağız. Eskişehir
Uluslararası Film Festivali’nde de filmin gösterimi
gerçekleştirilecek.’’ diyerek filmin 16-27 Mayıs’ta
Cannes’de gösterileceğini ve festivale Prof. Dr. Nezih
Orhon ile gitmeyi plânladıklarını söyledi.
DERSİME ZİYARET
Yurtdışından ve İstanbul’dan gelen birçok gazeteci televizyoncu ve fotoğrafçı Dersim’e götürerek Ermeni köylerini gezdirip bilgilendirme yaptık. Dersim Ermenilerinden bugüne kalan eserleri gördük.
BASINDA DERNEĞİMİZ
DOSYA
DERSİM’Lİ BİR
ERMENİYLE
DERSİM’DE
ALTI GÜN
YENİ AKTÜEL
İLK KEZ KIMLIKLERINI TARTIŞIP
YAŞADIKLARINI ANLATIYORLAR
DERSİM’İN ERMENİLERİ
8
Ne ben, ne babam, hatta ne de büyükbabam Van’da doğmamışız. Dedemin
dedesiymiş Vanlı olan, fakat ben kendimi Vanlı olarak kabul ediyorum, tıpkı
babamın kendisini Vanlı olarak kabul
ettiği gibi. Sanırım bu Ermenilere özgü
bir durum. Toprakla olan bağ. “Herhangi” bir toprakla değil, “ön toprakla”.
Bir başka husus da, Batı Ermenistan
ve Doğu Ermenistan’ın farklı yörelerine karşı farklı duygular hissetmem
olmuştur. Üzerimde özel bir çekim gücü
yaratan yerlerden biri de Dersim’dir.
Bu olguyu irdelemeye çalıştım, fakat
mantıklı bir açıklama bulamadım. Van,
anlaşılabilir, kökenim oradan, fakat
neden Dersim veya Karabağ? Cevabını
bulamadım, fakat olgu mevcut. Bu
yüzden de Dersim’i ziyaret etme imkânı
doğduğunda çok heyecanlandım. Pek
uygun bir zaman da değildi ve ikilemdeydim. En son gün gitmeye karar
verdim ve şimdi, bunun çok yerinde bir
karar olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Doğru olan, fırsatı kaçırmamaktır.
Sadece 3 gün Dersim’de kalıp, geri
kalan 7 günü Diyarbakır, Muş, Van ve
Kars’ta geçirmeyi düşünüyorduk.
Bazı sebeplerden dolayı Dersim’de
6 gün geçirdik ve Dersim’i daha iyi
tanıyabilmek için 16 veya 26 günümüz
olmadığından dolayı hayıflananın sadece ben olmadığıma eminim.
Türkiyeli olarak, bu ülkeyle devamlı
bağlantı içindeyim ve tabii ki, benim
Türkiye’ye bakış açım diğerlerinden
“GÖKTE HIZIR DA OLSAM
ERMENİ DİYORLAR”
farklıydı. Ben Türkiye’nin hem doğusunu
hem de batısını biliyor, insanları tanıyor,
onları etnik ve dini özelliklerine göre
ayırt edebiliyorum, insanların haletiruhiyesine ve kültürüne vakıfım vs.
Hayatlarında ilk defa Türkiye’yi ziyaret
edenler için ise Türkiye, bu yolculuk
esnasında gördüklerinden ibarettir.
Dersim, son yıllara kadar “kapalı bölge”
olduğundan dolayı, bu bölge ve orada
yaşayan insanlarla ilgili veriler son
derece azdır. Dersim’le ilgili “en bilgililerden” biri olmama rağmen şaşırmıştım.
Birincisi, bambaşka bir Türkiye buldum.
Bu bölge ve insanları, ülkenin diğer
bölgelerinden farklıydı, özellikle de
kültürel alanda. Kültür kelimesi burada
dar anlamda kullanılmamaktadır. Kültür
olarak giyim-kuşam, davranış, kadınerkek ilişkilerinden bahsetmekteyim.
Etnograflar için burada zengin,
işlenmemiş ve Armenoloji’yle yakın
ilişki içinde olan bir alan var.Dersim’le
ve burada yaşayan “Zazalarla” ilgili
Osmanlı’nın erken dönemlerinden itibaren veriler bulunmaktadır. Lakin bu
veriler bilimsel olmaktan çok uzaktır.
Bunlar daha çok, doğu ülkelerine
sefere giden hangi Osmanlı sultanının
Dersim’den geçerken “eli değmişken”
kaç Alevi-Zaza katlettiğiyle ilgili
kayıtlardır. Yanlışlıkla (bilinçli olarak da)
“Zaza Kürtler” olarak anılan Zazalar,
Bu bölge ve
insanları, ülkenin
diğer bölgelerinden farklıydı,
özellikle de kültürel
alanda.
Tarihi Travmalarla Dolu Bir Bölgenin, Geçmişi
Acılarla Dolu İnsanları: Dersim Ermenileri.
Onlar Şimdi Travmalarla Dolu Tarihlerini
Hatırlıyor. Aktüel, Dersim’de Ermenilerle
Görüştü.
Gökçen B. Dinç / Yeni Aktüel
Annem Kürt ama babamın ailesi Ermeni. 12 Eylül’de
öğrendik Ermeni olduğumuzu, kendimizi Kürt
sanıyorduk, devlet biliyormuş, biz bilmiyorduk. O
zaman Ankara’da çalışıyordum, eşimin, ailemin yanına
köyüme gidemiyordum. Gelsem de tokat yemeden
dönemiyordum. Sonra ailemi yanıma aldırdım,
annem babam kaldı bir tek. Zaten köylerde sadece
yaşlılar kaldı. Ama onlar Ermeniliğini söylemiyor
baskıdan, buradan göçen gençler söylüyor özgürce.”
Resmi adıyla Tunceli’nin Alanyazı, halkın diliyle
Dersim’in Xozun köyündeyiz. Bir zamanlar Ermeni
kilisesinin olduğu alanda, kiliseden kalan tek taşın üzerine oturmuş Hasan Polat böyle anlatıyor hikâyesini.
Alanyazı köyünde doğan, Ankara’da köy hizmetlerinden emekli olan Polat, başkentte sorun yaşamamış,
çünkü kimliğinde “İslam” yazıyormuş. “Beş çocuğum
henüz kimliğimizin tam farkında değil” diyen Polat
aslında Türkiye’de ilk kez konuşulmaya başlayan bir
topluluğun üyesi: Dersim Ermenileri. Bugüne kadar
1915 Ermeni tehcirinde Dersim bölgesine sığındıkları
söylenen, 1937-38 Dersim olaylarında bölgede
yaşanan acılara ortak olan Dersim Ermenileri, 12
Eylül’de ve 90’lı yılların terör ortamında da büyük
travmalar yaşadılar.
“Dersim hiçbir yere benzemez”
Dersimli bir Ermeni olan Mirhan Prgiç Gültekin’in
dernek kurmaya hazırlandığını öğrenince kendisiyle
görüştük. Bölgede yaşayanların bu girişim hakkında
ne düşündüğünü öğrenmek, onların hikâyelerini
dinlemek için Dersim’in yolunu tuttuk.
Tarihi travmalarla dolu bir bölgede, hele Ermeni
olmanın hâlâ “küfür” addedildiği, basında “Türkiye’de
yaşayan ‘gizli Ermeniler’ bölücülükte önemli rol
oynuyor” gibi cümlelerin kolayca sarf edildiği
düşünüldüğünde, neyle karşılaşacağımızı tahmin
ediyorduk aslında. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in,
Şubat 1926’da hükümete sunduğu raporda, “Cumhuriyet hükümeti için bir çıbanbaşı” dediği Dersim’de
ilk gün, Munzur nehrine tepeden bakan bir kahvede
uzun süre sohbet ettiğimiz Ermeniler, katliamları,
acıları yaşadıklarını anlattılar; yıllardır Ermeni kökenli
oldukları için dışlandıklarını söylediler ama ses kayıt
cihazını açmamızı veya fotoğraf çekmemizi istemediler.
ÖZEL SAYI
ÖZEL SAYI
DİRAN LOKMAGÖZYAN
25
BASINDA DERNEĞİMİZ
YENİ AKTÜEL
ÖZEL SAYI
DERSİM ERMENILERİ
SAKLAMANIN
CEZASINI MI ÇEKTİ?
Dersimli Zazalar, fiziki
yapılarından dolayı da,
özellikle Diyarbakır,
Muş, Van ve Kars gibi
komşu bölgelerde
yaşayan Kürtlerden
ayrılmaktadır.
Aktüel Dersim Ermenilerinin hikâyelerini anlatmaya
devam ediyor. Uzmanlara göre 1937-38’de devlet, Kürt,
Alevi ve Ermeni sorununun birleştiği yer olan Dersim’e,
Ermenileri 1915’te sakladıkları için daha acımasız
davrandı.
24
Gökçen B. Dinç / Yeni Aktüel
Fotoğraf: Ergun Candemir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 14 Ağustos 2010’da
“vergi vermiyorlar diye CHP Dersim’de 50 bin kişiyi
öldürdü” demiş ve “katliam” kelimesini kullanmıştı.
O tarihten beri, Dersim 37-38 olayları Türkiye’de
konuşuluyor, oysa on yıllardır büyük bir suskunluk
hâkimdi. İstisnalardan Necip Fazıl Kısakürek, 1969’da
“Şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit
ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez” demişti.
Dersim’de yaşananları okuyunca, dinleyince Necip
Fazıl’a hak vermemek, yaşanan acılarla yaralanmamak mümkün değil. Dersim’in Ermenileri hakkında
yaptığımız bu haber kuşkusuz taraftarlığı ve
kaçınılmaz sonucu öfkeyi bertaraf etmeyi amaçlıyor;
acıların ancak anlatılarak anlaşılacağı, paylaşıldıkça
azalacağı ön kabulünden yola çıkıyor.
Dersim tarihi hakkında araştırma derinleştikçe,
“başka hiçbir yere” benzemediği anlaşılıyor. Etnik
kökeni hakkında hâlâ tartışılan Dersim, Osmanlı’nın
son dönemlerinden beri devlet için “Kürt, Alevi ve
Ermeni” sorunlarının birleştiği yer olmuş. Tunceli ili,
Erzincan’ın Kemah ve Tercan ilçeleri ile Bingöl’ün
Kiğı ilçesini içeren Dersim bölgesinde etnik gruplar arasında yaşanan problemlere devlet diyalog
ve işbirliği yerine şiddet ve zor ile cevap vermiş.
“Iskalanmış Barış” kitabında dile getirilen, özellikle
1921’deki Koçgiri Ayaklanması’nda kendini gösteren
bu tespit, bölgede şiddetin neden hiç dinmediği
sorusuna cevap niteliği taşıyor. 1937-38’den önce,
Harput bölgesinde 1895-96’da yaşanan olaylarda
Hıristiyanlara ait binlerce (8 bin ile 28 bin arasında) ev
yakıldığı, binlerce kişinin öldürüldüğü (15 bin ile 39
bin arasında) ve zorla Müslümanlaştırıldığı söyleniyor.
“Yüzyıllarca kardeş
gibi yaşadık” deyimi
Türkiye’de son yıllarda
bir slogana dönüşmüş
gibi, lakin bu sloganı
hemen bir “fakat”
takip edip, yabancı
devletlerin kandırması
ve Ermeniler’in ihanetiyle ilgili az veya çok
suçlamalı tonlamalarla
“resmî tarih” kalıpları
sunulmaktadır.
genelde, ormanlarla kaplı Dersim
dağlarında yaşamışlardır. Zazalar, Alevi
dinine ait olmuş ve yüzyıllar boyu baskı
altında olmalarından dolayı kendilerini, Şii mezhebinin bir koluna ait olan
Müslümanlar olarak takdim etmeye
çalışmışlardır. Zazalar’ın ezici çoğunluğu
Alevi olmasına rağmen, Dersim’in
dışında yaşayan Sünni Zazalar da vardır.
Diğer taraftan, Kürt ve Türk Aleviler
de mevcuttur. Alevilik ve Bektaşi-Alevi
inanışı hakkında daha uzun konuşmak
mümkün olmasına rağmen, burada
sadece Alevilik’in özgün bir din olup,
bir Müslüman mezhebi olmadığını
vurgulamakla yetinmek istiyoruz.
Güneşe tapınma üzerine kurulu olan
Alevi inanışı, zamanla bazı Hıristiyanlık
unsurlarını da içinde eritmiştir. Aleviler
camiye gitmemekte ve Alevi kadınlar
örtünmemektedir. Bu son nokta da, bu
bölgenin, Türkiye’nin diğer bölgelerinden ayrıldığı en belirgin özelliğini
göstermektedir. Dersimli Zazalar,
fiziki yapılarından dolayı da, özellikle Diyarbakır, Muş, Van ve Kars gibi
komşu bölgelerde yaşayan Kürtlerden
ayrılmaktadır. Bu bölgeyi, Türkiye’nin
diğer bölgelerinden ayıran bir başka
özellik ise, Ermeni olmanın burada
sadece bir gurur vesilesi olmasıdır. Bir
örnek verelim, sondan bir önceki gün,
akşamüzeri Ovacık’a vardık.
Ermenistan’dan bizimle gelmiş olan
“Maratuk” dans grubu da başka gruplarla birlikte sahneye çıkacaktı, fakat
ertesi günü kapanış konseri olduğundan
dolayı “Maratuk” gücünü kapanış
konseri için saklamaya karar vermişti.
Ermeni ekibinin olmaması, seyircileri
son derece müteessir etti. Özellikle bir
kız büyük hayal kırıklığına uğramıştı.
Suçu o günlerde ortaya çıkmış olan
ve Afrika çöllerinden gelen kırmızı toz
bulutuna dahi yükleyip, bin bir çeşit
argümanla grubun neden gelmediğini
açıklamaya çalışıyorduk. Lakin kızı
ikna etmek mümkün değildi, devamlı
olarak “Biz Ermenileri çok sevdik, komşu
köylerden sırf Ermenilerin oyunlarını
seyretmek için geldik, Ermeniler yoksa,
biz de hemen şimdi kalkar gideriz”,- diye
tekrarlamaktaydı. Benzer bir “Ermeni
yakınlığının” dışavurumu, beni ailesinde
Ermeni olup olmadığı sorusunu yöneltmeye sevk etti. Cevabı beni şok etti ve
o kızın içten sözlerini bugüne kadar
hayretle hatırlamaktayım. “Bilmiyorum,
fakat keşke öyle olsa”! Türkiye’nin hiçbir
yerinde benzer bir şey duyamazsınız.
Üstelik, “Ermeni atalar bulma ümidiyle”
köklerini araştıracağını da ekledi. Biz ise
Ermeniler bulduk, hem de öyle bir bollukta ki, şayet ben görmeden önce biri
tüm bunları bana anlatmış olsaydı abartma olarak kabul ederdim. Her taraftan
Ermeni “fışkırmakta” veya Ermeniler
hakkında anlatılanları duymaktaydık.
Köy olsun, orman olsun, bağ olsun,
hemen hiçbir yer yoktu ki Dersimliler, oranın Ermenilerin olduğunu,
Ermenilerin inşa etmiş olduğunu veya
Ermenilerin dikmiş olduğunu söylemesin. Hemen tüm ağaçlar (meyve
ağaçları) bize “Ermenile-rin diktiği
ağaç” olarak gösteriliyor, ağaçların genç
olduğu durumda da bunlar “Ermeni
kültürünün devamı” olarak sunuluyordu. Tüm bunlar bizim için son derece
hüzünlüydü. Vefalı insanları görmek
sevinçli bir hüzün bahşetmekteydi.
Dahası, Ermeni olmak, boynunda
haç asılı olara sokaklarda gezmek bir
onurdu burada. Ermeni olduğumuzu
duyunca, insanlar büyük bir ilgi ve
sevgiyle yaklaşıyorlardı. “Yüzyıllarca
kardeş gibi yaşadık” deyimi Türkiye’de
son yıllarda bir slogana dönüşmüş gibi,
lakin bu sloganı hemen bir “fakat” takip
edip, yabancı devletlerin kandırması
ve Ermenilerin ihanetiyle ilgili az veya
çok suçlamalı tonlamalarla “resmî tarih”
kalıpları sunulmaktadır. Türkiye’de artık
slogana dönüşmüş olan bu sözler,
ÖZEL SAYI
DOSYA
9
BASINDA DERNEĞİMİZ
DOSYA
SABAH GAZETESİ
10
burada başka türlü çınlamakta, öncelikle, büyük bir samimiyetle kardeşlikten
söz edilmekte ve Ermeniler’in ihaneti
yerine, Ermeniler’i nasıl kurtardıklarına
dair hikâyelerle son bulmaktaydı. Biz ise
bunun gerçekliğini iyi bilmekteyiz. Ermeni kökenlerinden bahsedenler çoktu,
hatta kendilerinin safkan Zaza olduğunu,
yani Ermeni köklere sahip olmadıklarını
belirtenler hayli azdı diyebiliriz. Maalesef, çok az sayıda saf Ermeni bulduk.
On yıllar boyunca Ermeniler sadece
dillerini kaybedip Zazaca, Kurmançice
ve Türkçe konuşmakla kalmayıp, dinlerini de kaybedip Alevilik’i kabul ederek
Zazalar’la evlenip karışmışlar. Sebebi ise
büyük bir ihtimalle evlenmek amacıyla
kendi aralarında eş bulamamaktı.
Aleviler’in genellikle, Zaza Aleviler’in
ise özellikle Ermeniler’le akraba gibi
olmaları ve onlara karşı sevgi ve saygı
duymuş olduklarını da göz ardı etmemek gerekir. Bunu biz de 6 gün boyunca
hissettik.Kendimizi kardeş ve kız kardeş
çevresinde hissediyorduk. Geçmişte
Alevi pirleri ve Ermeni rahipler birlikte
ayin düzenliyor, Ermeniler ve Aleviler
birlikte aynı kutsal mekânları ziyaret
edip, birlikte dua ediyorlardı. Bu konuyla
ilgili çok sayıda anı vardır. Günümüz
Türkiye’sinde artık çok sayıda insan aile-
sindeki Ermeniler’den bahsetmektedir.
Bunlar ise ezici bir çoğunlukla “Ermeni
ninelerdir.” Biz Ermeniler, “kurtarılmış”
Ermeni ninelerin hikâyele-rini iyi biliriz. Dersim’de ise durum farklı. Burada,
“Ermeni nineler” yerine komple aileler
var ve burada şu sözleri duymak mümkündür “Baba tarafım saf Ermeni, anne
tarafım ise yarı Ermeni.”
Dersimliler arasında Mihran Pırgiç
Gültekin adında, sonsuz bir enerjiyle
donatılmış olup, faal volkana benzeyen
bir fenomen var. Mihran Zazalaşmış
Alevileşmiş olup, köklerine geri dönmeye karar vererek ismini ve dini
değiştirmiş Ermenilerdendir. Mihran,
“Dersim Ermenileri Derneğini” kurar ve
neredeyse tek başına tüm derneğin faaliyetini üstlenir. Kertenkele gibi, bir var,
bir yok. Sabah Paris’tedir, akşam Köln’de,
ertesi gün Yerevan’da, bir de bakmışsın
Dersim’e ulaşmış. Dersim’deki “Munzur
Tabiat ve Kültür Festivaline” katılımımızı
o organize etmişti. Şüphesiz, Dersim
ziyareti her bir Ermeni’nin yüreğinde
bir coşku uyandıracaktı, fakat Mihran’ın
düşüncesi Ermenistan’lı Ermeniler’in
coşkusu değildi. Ermenilerin Dersim ziyaretinin, ilk başta Dersim Ermenileri’nde
yaratacağı coşkuyu, yaklaşık yüzyıl
Tunceli’de doğup büyüyen Ermeniler, Dersimli Ermeniler
Derneği’ni kurdu. Hazırlıklarına sekiz ay önce başlanan
derneğin resmi kuruluşunu bir hafta önce yapan
Dersimli Ermeniler, ilk kez örgütlü bir yapıyla kimliklerine sahip çıkacak. Derneğin hedefi Türkiye genelinde
bulunan 600 aileye ulaşarak, vaftiz olmalarını sağlayıp
dil, din, ibadet ve kültürlerini yaşatabilmek. Derneğin
faaaliyet listesinin ilk sıralarında ise Ermeni olmasına
rağmen dilini bilmeyenlere Ermenice kurs vermek var.
Bölgede bulunan Ermeniler’e ait mezar, kilise, demir ve
altın ocağı gibi tarihi yapıları belirleyip, çeşitli fonlar
aracılığıyla onarmak da hedefleniyor.
Pervin Metin / SABAH
On yıllar boyunca
Ermeniler sadece dillerini kaybedip Zazaca,
Kurmançice ve Türkçe
konuşmakla kalmayıp,
dinlerini de kaybedip
Alevilik’i kabul ederek
Zazalarla evlenip
karışmışlar.
ADINI VE DİNİNİ DEĞİŞTİRDİ
Dernek fikri, Tunceli doğumlu Selahattin Gültekin’in
8 ay önce mahkeme kararıyla Türkçe adını ve dinini
değiştirmesiyle ortaya çıktı. Nüfus cüzdanının isim
kısmında Miran Pirgiç, din hanesinde ise Hıristiyan
yazan Gültekin, akrabalarının “Bizi deşifre ediyor-
sun” tepkisine aldırmadan dernek kurdu. “Dersimli
Ermeniler’in artık Kürt ve Türk ismi taşımasını istemiyorum. Kendimizi gizlemeden yaşamalıyız” diyen
Gültekin’in aylar süren çalışmaları bir hafta önce
olumlu sonuç verdi. Kendisi gibi Tunceli’de doğup
büyüyen yedi arkadaşıyla “Dersimli Ermeniler İnanç
ve Yardımlaşma Derneği”ni kurdu.
VAFTİZ OLDU
Daha önce gazetecilik yapan 50 yaşındaki Gültekin’in
ikinci somut adımı ise, oğlu, dayısı ve yeğeniyle birlikte vaftiz edilmek oldu. Dernek kuruluşunun resmi
belgesini eline aldığında çok heyecanlandığını, iki
saat boyunca kararı okuyamadığını anlatan Gültekin,
“50 yıl başkalarının inancıyla yaşadıktan sonra kendime sahip çıkmanın huzurunu yaşıyorum. Her nehir
kendi yatağında akmalı. Dersimli Ermeniler, bölgenin
ideolojik yapısı nedeniyle kaygı taşıyor” diye konuştu.
ÖZEL SAYI
ÖZEL SAYI
Mihran Zazalaşmış
Alevileşmiş olup, köklerine geri dön-meye karar
vererek ismini ve dini
değiştirmiş Ermenilerdendir. Mihran, “Dersim
Ermenileri Derneğini”
kurar ve neredeyse tek
başına tüm derneğin
faaliyetini üstlenir.
DERSİMLİ ERMENİLER
DERNEKLERİNİ KURDU
23
AGOS GAZETESİ
ÖZEL SAYI
DERSİM ERMENİLERİ SOSYAL
YARDIMLAŞMA DERNEK GİRİŞİMİ
29 Temmuz – 1 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen
10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde, Dersim’in
merkezinde bulunan sanat sokağında açılan stantlar arasında, Dersim Ermenileri Derneği’ni kurma
hazırlığında olan Mirhan Prgiç Gültekin’in standı da yer
aldı. Gültekin ile kısa bir görüşme yaptık.
Sahak Güryan /Agos Gazetesi
22
Sizi tanıyabilir miyiz? Ailenizin hikâyesi neydi?
Ben 1960 Dersim doğumluyum, anne babadan
Ermeni’yim. Eski ismim Selahattin. Biz, 1915’ten
önce dünyaya gelmiş, Serkiz, Arut ve Boğos isimli
üç kardeşin torunlarıyız. Dersim Ermenileri Tunceli
merkezde, eski ismi ‘Gazik’, şimdiki adı Cumhuriyet
Mahallesi olan yerde, toplu halde yaşıyorduk. Kendi
mahallemizde özgünlüğümüzü korumuşuz.
Dersim’de Ermeniler tanınır mıydı?
Ermeniler burada çoğunlukla meslekleri, zanaatlarıyla
kendilerini kabul ettirdiler. Baki Devletli, buralarda en
çok tanınan, dönemin önde gelenlerinden biri olarak
kendini kabul ettiren Ermenilerden biriydi. Ali Kemik
kalaycı olarak, Hasan İrez ise dokumacı ve meyve
özünden ilk kez dondurma yaparak tanınmış. Burada
yaşayanlar, Ermenileri mesleklerinden biliyorlar. “Ermeni Demirci Mustafa” denerek, Mustafa’nın Ermeni
olduğu vurgulanıyor. “Ermeni semerci, nalbant, taşçı”
dendiğinde, Ermeniler kimliklerini korumuş oluyor.
Dersim Ermenileri geçmişte ne gibi zorluklar
yaşadı?
Çocukluğumda, okula giderken, aynı okulda
okuduğum diğer çocuklarla okul çıkışında kavgalar
olurdu. “Ermeni, Ermeni, Ermeni!” diyerek ve taş
atarak bizi kovalarlardı. Munzur’da çamaşır yıkarken,
karşı tarafta çamaşır yıkayanlar Ermeni olduğumuz
için bize hakaret ederlerdi. Ermeniler de bu topraklarda çok acılar yaşadı. Bu nedenle, Kürtlerin acılarını
anlıyorum ben. Kürtler savaşarak acı çekiyor, ama
savaşıyor. Savaş koşullarında her şey olur, ben bunu
anlarım. Ama Ermeniler bu acıyı savaşarak değil,
varlıklarını korumak için çekiyor.
Dersim Ermenileri Derneği neyi amaçlıyor?
Dernek henüz kurulmadı, girişim aşamasındayız.
Sosyal, siyasal, inanç ve kültürel konularda faaliyetlerimiz olacak. Buradaki Ermeni yapılarını, kiliseleri ve mezarlıkları korumaya almak, eski Ermenice
köy isimlerinin iadesini sağlamayı amaçlıyoruz. Eski
Ermeni köylerini gezerek mezarlıklarını, kiliseleri,
tarihsel ve kültürel yerlerini tespit etmek, onarmak,
benim boynumun borcu. Ama Dersimli Ermeniler
korkarak geri dururlarsa bir yere varamayız. Yaşam
biçimlerinden dolayı korkuyorlar. Yıllarca, Ermenilik
küfür olarak kullanılmış. Oysa ben Dersim’e geldim,
standımı açtım, Dersim Ermeni türkülerini çaldım,
Ermenilerle ilgili kitaplar sattım. Hiçbir tepki almadım.
Standıma gelen herkes beni duygulandırdı. İnsanlar
Ermenileri seviyor. Alevi Kızılbaş toplumu, Ermenilerin
bu topraklarda akan gözyaşlarını silmek istiyor.
Dersimli Ermeniler artık kendilerini gizlemeden
yaşamalı. Ben artık Dersimli Ermenilerin Kürt ve Türk
ismi taşımasını istemiyorum. Dükkânına yine Ermenice tabelasını assın istiyorum. Dersim Ermenileri onurlu olsun ve kimliklerine kültürlerine sahip çıksınlar.
Özlerine dönsünler, çocuklarını kiliseye göndersinler.
Bunun için kurumlaşmamız lazım. Başta Dersimliler
olmak üzere, tüm Ermenileri derneğe destek vermeye
çağırıyorum.
DOSYA
dış dünyadan kesilmiş, anadillerini
unutmuş, dinlerini değiştirmiş, kaygılar
içinde, asimilasyon batağına gömülmüş
Dersim’li Ermeniler’i düşünmekteydi. Bu
insanlar Ermeni kökenlerinin bilincini
kaybetmemekle birlikte, yeni kimlik ve
dinlerini sanki kabullenmiş durumdalar.
Mihran, bu insanların yüreğinde Ermeni
olma bilincini tekrar uyandırabilmek
için çaba sarf etmektedir. Lakin bu,
insanların kendilerini Alevi olarak dahi
ifade etmekten kaçındıkları, çok sayıda
Alevi’nin, kimliğini deşifre etmemek
için camiye gittiği Türkiye şartlarında
devasa bir uğraştır. Ermeniler de deşifre
olmak istememektedir ve kendilerini
“Dersim Ermenileri Derneğine” üye
olmaya, toplantılara gelmeye, Ermeni
olarak yaşamaya ve Ermeni kimliklerini
çevrelerinden saklamamaya ikna etmek
büyük çaba gerektirmektedir. Mihran,
çok sayıda Ermeni’nin ve dans grubunun ziyaretinin, Dersim dağlarında
Ermenice’nin, Ermeni müziği ve dansının
yankılanmasının, Dersimli Ermeniler
arasında coşku yaratıp damarlarındaki
Ermeni kanını harekete geçireceğini
düşünmekteydi. Munzur Nehri’nin
kaynaklarının bulunduğu “Gözeler”den
dönerken, Mihran’ın omuzlarına aldığı
işin ne kadar zor olduğuna bir kere
daha şahit olduk. Mihran bizi, kimliklerini saklamayıp Mihran’ın kurmuş
olduğu derneğe de üye olan Ermenilerin
yaşadığı Yeşilyazı Köyü’ne götürmeye söz
vermişti. Otobüsün yanında toplanırken,
yaşlıca bir kadın sorgusuz sualsiz otobüsümüze bindi. Mihran, bu otobüsün
köyler arasında ulaşımı gerçekleştiren
otobüslerden olmadığını açıklamaya
gitti ve biraz konuştuktan sonra gülmekten kırılarak yanımıza döndü. Bu
kadının, tam da bizim ziyaret etmek
istediğimiz kişilere gittiği ortaya çıkmıştı.
Yolda giderken, teyzeyle sohbet etmeye
başladık. Kendilerini açıkça Ermeni olarak
tanımlayan bir ailenin üyesi olarak,
Ermeni olduğunu kesinlikle inkâr ediyor
ve kendisini “Alevi-Müslüman” olarak
tanımlıyordu. Köyde, teyzenin öz oğlu
olan 30 yaşlarında bir genç, kendisini
açıkça Ermeni olarak takdim edip, annesinin de Ermeni olduğunu, fakat bunu
gizlediğini söylüyordu. Tüm çabalarımız
boşunaydı, “Alevi Müslümanlığından”
taviz vermedi. Sadece, aramızdakilerden
biri haç çıkardığında, bir anlığına
gözlüklerini çıkartarak, belli etmeden
yaşlı gözlerini sildi. Bu teyzenin 10-12
yaşlarındaki torunu ise kendisini ne Ermeni, ne Kürt, ne de Zaza, doğrudan Türk
olarak kabul etmekteydi. Tam gitmeye
hazırlanıyorduk ki, bu teyzenin bir başka
akrabası geldi ve geceyi kendilerinde
geçirmemiz için rica etti. Ne kadar şey
vardı konuşacak, öğrenecek, fakat maalesef gitmemiz gerekiyordu. Yıllarca
uzak kalmış akrabalar gibi bize sarıldı.
Gerçekten de öyle değil mi? Hem
insanlara, hem de toprağa yönelik bu
akrabalık hissi yolculuğumuzun sonuna
kadar bizi bırakmadı.Hozat’tan geçiyorduk. Türkiyeli bir Ermeni olarak yabancı
ortamlarda insanlarla ilişkiye girmekten genellikle kaçınırım. Bu, Türkiye’de
yaşayan tüm Ermenilere has bir nevi
savunma içgüdüsüdür ve bu yaklaşımın
radikal dışavurumunu o yaşlı kadının
örneğinde görmüştük. Ermenistanlı’lar
ise, benzer bir “savunma” içgüdüsünden
yoksun olduklarından dolayı herkesle
samimi sohbetlere girip, Ermeni
olduklarını ve Ermenistan’dan geldiklerini açıklıyor, milli konular hakkında
çekinmeden konuşuyor, bir an bile
karşılarındakinin kim olduğu hakkında
düşünmüyorlardı. Yukarıda belirttiğim
gibi, Dersim, sanki Türkiye değildi ve
benim “elde edilmiş” temkinliğimin
tamamen manasız, Ermenistanlı’ların
“temkinsizliğinin” ise yerinde olduğu
ortaya çıktı.
Çay bahçesinde oturan bir grup genç,
Ermeni olduğumuzu duyduklarında
hemen aralarından bir kızı Ermeni olarak
ÖZEL SAYI
BASINDA DERNEĞİMİZ
11
DOSYA
ÖZEL SAYI
gösterdiler. Gerçekten de Ermeni olduğu,
hem de karışmamış bir Ermeni olduğu
ortaya çıktı. Mersin Üniversitesi’nde
okuyordu ve tatilini geçirmek üzere
Munzur festivaline gelmişti. Bu festival gerçekten de, dünyaya yayılmış,
sayıları hiç de az olmayan Dersimlilerin
burada toplanmaları için bir fırsat teşkil
etmekteydi.“Ermeni Sorunu” 1915 yılında
son derece karakteristik bir şekilde
çözüme ulaştığında, on binlerce Ermeni,
Dersim’in ormanlarla kaplı dağlarına
sığındı. Dersimli Zazalar, takibata
uğrayanlara sadece sığınma vermekle
kalmayıp, birçok kez devletin tacizlerine
karşı da korudular.
12
Osmanlı, Dersimlinin hürriyetperver ruhuna tahammül etmeyip
düzenli aralıklarla onlara karşı
katliamlar gerçekleştirmiş olduğu
gibi, bağımsızlığını yeni elde etmiş
olan Türkiye devleti de bu durumu
hazmetmedi. İttihatçıların bir devamı
niteliğindeki Kemalist hükümet, “basit”
katliamlarla yetinmeyip, nihai bir darbe
planlayarak, bu “çıbanı” bir operasyonla
temizlemeye karar verdi. Tıpkı 1915’te
yapıldığı gibi. 1938 yılında tüm Dersim
bölgesi çembere alındı. Yaş ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin herkes katledildi.İnsanları kurşuna diziyor, kılıçtan
geçiriyor, diri diri yakıyor ve kayalardan
aşağı atıyorlardı. Dersimde, Soykırım
yıllarında binlerce Ermeni’nin aşağı
atıldığı yerler gösterilmekte, bu kayalar,
halk tarafından “Ermeni kayaları” olarak
anılmaktadır. Başka yerlerde ise, 1938
yılında Zazalar’ın aşağı atıldığı yerler
gösterilmektedir. Aynı el yazısı, aynı
alınyazısı.
1938 katliamlarının bir nedeni de,
Zazalar’ın, Ermeniler’i korumaya cüret
etmesiydi. Zazalar bunun için yüksek
bir bedel ödedi. Halkın büyük bir kısmı
katledildikten sonra, kalanlar Türkiye’nin
batı bölgelerine sürgün edilerek, Sünni
Türkler arasına dağıtıldı. Binlerce Zaza
Alevi çocuk, Sünni Türk ailelere teslim
edildi. Dersim katliamının, büyük oranda
gerçekleşen bir amacı daha vardı. Bu da,
oraya sığınmış olan binlerce Ermeni’yi
yok etmekti. 60’lı yıllarda af ilan edilip,
sürgüne gönderilmiş olanlara geri dönüş
izni verildiğinde insanların büyük bir
kısmı geri döndü ve bugün, sürgüne
gidip de tekrar geri dönmüş ailenin
ferdi olmayan bir Dersimli bulmak
hayli zordur. Lakin Dersimli’lerin gailesi
bu kadarla sona ermedi. Süregelen
baskılar yeni isyanlara sebebiyet verdi
ve bunlar da yeni takibatlar getirdi.
Tüm bunların sonucunda, çok sayıda
Dersimli İstanbul ve Avrupa’ya göç
etmiş olduğundan dolayı, Ermenistanlı
ailelerde olduğu gibi, burada da her
bir aileden bir veya birkaç kişi gurbette
yaşayıp geri kalanlara bakmaktadır. Bu
arada, gurbetten dönenler de yok değil.
Mihran, bizi Dereova’ya, harikulade bir
yere götürdü. 50-100 metre yükseklikteki
kayalar boyunca sular akmakta, aşağıda
toplanıp nehre dolmaktadır. Aşağıda,
bir açık hava restoranı kurulmuş. Burada
Mihran bizi kalabalık bir aileyle tanıştırdı.
Geçlerin bazıları İstanbul’da, bazıları
ise Almanya’da yaşıyordu, ailenin reisi
ise Almanya’dan dönerek topraklarına
sahip çıkmıştı. Tabii ki elinde kalanına…
“Nerde bu gâvurlar” diyerek yaklaştı
bize. Türkiye’de yıllar boyunca duymuş
Tıpkı 1915’te yapıldığı
gibi. 1938 yılında tüm
Dersim bölgesi çembere
alındı. Yaş ve cinsiyet
farkı gözetilmeksizin
herkes katledildi.
60’lı yıllarda af ilan edilip, sürgüne gönderilmiş
olanlara geri dönüş izni
verildiğinde insanların
büyük bir kısmı geri
döndü ve bugün,
sürgüne gidip de tekrar
geri dönmüş ailenin ferdi
olmayan bir Dersimli
bulmak hayli zordur.
BASINDA
MİRHAN
PİRGİÇ
GÜLTEKİN
VE
DERSİYAD
DOSYA
Ermenileri, Ermenice
konuşamadıklarından
dolayı suçlayanlar bunu
hiçbir zaman anlayamazlar, tabii, bu konuda Ermenistanlı’ların
sesi sıcak yerden gelmektedir.
Aniden, ailenin İstanbul’da yaşayan
fertlerinden biri, çantasından,
İstanbul’dan yanında getirdiği söz konusu kitabı çıkardı. Hepimiz şaşkınlıktan
donup kalmıştık, fakat en büyük
heyecanı ben ve o kız yaşadık. Dersim
dağlarında, biri çantasından çevirmiş
olduğun kitabı çıkarsın veya okuduğun
kitabın çevirmenine Dersim dağlarında
rastlayasın…
Maalesef, topraklarına sahip çıkmak
için Almanya’yı terk etmiş olan kişinin
köyünü ziyaret edip, bahçesini göremedik. Dersim için zaman gerekiyor,
çok zaman. Görecek, duyacak, hazmedecek, öncelikle de tüm bunları
şahsi dimağında düzenleyecek onca
şey, onca veri var, heyecanlar o denli
çeşitli ki…Kahvaltı yapacağımız Kestun Köyü’ne gittiğimizde, bizi davul
zurnayla karşıladılar. Oranın yerlileri ve
diğer köylerden gelenler, uzun bıyıklı
ve 80 yaşlarında birinin başkanlığında
halaya başladı. “Maratuk’un” gençleri de
toplandı ve bu sefer Ermeni “Koçarisi”
çınladı. Yöre halkının oyunu sona
erdi ve içlerinde bıyıklı barbaşının da
olduğu bazıları, Ermenilerin çemberine
girdi. Sağdan soldan, o amcanın Ermeni olduğu, fakat hiçbir zaman bunu
kabullenmediği konusunda haber verdiler. Lakin oyunun sonunda, ken-disinin
de Ermeni olduğunu gizlice gençlere
ilettiğini öğrendik.Türkiye’de Ermeni olmak, pasta yemek değildir. Ermenistan’ı
ziyaret eden Türkiyeli Ermenileri, Ermen-
ice konuşamadıklarından dolayı suçlayanlar bunu hiçbir zaman anlayamazlar,
tabii, bu konuda Ermenistanlı’ların sesi
sıcak yerden gelmektedir. Her yerde,
köyün, ağacın, bağın “Ermenilere” ait
olduğunu anlattıkları gibi, Ermeniler’in
artık bu bölgede yaşamadıklarına dair
de üzüntü duyulmaktaydı. Dersimliler’e
göre, Ermeniler burada olsa, hayat daha
iyi olacaktı. Çoğu kez doğrudan “burası
sizin topraklarınız” diyorlar ve ekliyorlardı
“gelin, topraklarınıza sahip çıkın.”
Şahane ve görkemli bir kilisenin
kalıntılarını gördüğümüz Ergen
Köyü’nde, buranın bir Ermeni köyü
olduğunu ve Ermeniler’in zamanında
140 haneye sahip olduğunu anlattılar.
Bugün ise sadece 12 ev vardı. Köyün
sakinlerinden biri, Ermenilerin, suyu
“hagah” olarak anılan künklerle
dağlardan getirmiş olduklarını anlatıp,
bunun Ermenice’de ne manaya geldiğini
sordu. Ancak evde, notlarımı gözden
geçirirken, bu kelimenin “hagag” (boğaz,
gırtlak) olduğunu keşfettim. Hozat’ın
buğdayının, zamanında Ergan ve
çevredeki 47 köyden gittiğini anlattılar,
bugün ise… “Ermenilerin” üzüm bağları
kurumuş, sadece ceviz ağaçları kalmış,
tabii ki onlar da “Ermenilerin.” Lakin
hiçbir şeyi satamadıklarından dolayı,
hiçbir şey de yetiştirmiyorlar. Şimdi,
hazine bulmak ümidiyle mezar soymakla
ÖZEL SAYI
Kahvaltı yapacağımız
Kestun Köyü’ne
gittiğimizde, bizi davul
zurnayla karşıladılar.
Oranın yerlileri ve diğer
köylerden gelenler, uzun
bıyıklı ve 80 yaşlarında
birinin başkanlığında
halaya başladı.
“Maratuk’un” gençleri
de toplandı ve bu sefer
Ermeni “Koçarisi” çınladı.
olduğum bu terim ilk defa olarak beni incitmedi.Kanda gerçekten de bir “çekme”
özelliği olmalı. Tüm aileyle oturup
“her konuda” sohbet etmeye başladık.
Onlar anlattıkça daha fazla sorular hâsıl
oluyordu. Söz dönüp dolaşıp, benim
çevirdiğim ve 1-2 ay önce yayınlanan bir
kitaba geldi. Kitabın konusu, Pertek’ten
canını zor kurtarıp Dersim’e sığınan bir
çocuğun anılarıydı.
13
ÖZEL SAYI
DOSYA
14
meşguller. Bu işi o denli ilerletmişleri ki,
artık kendi mezarlarını dahi soymaya
başlamışlar. Almanya’dan izne gelmiş
olan köyün eski sakinlerinden biri, altın
dişlerini sökmek için kendi ninesinin
mezarının dahi açılmış olduğundan
şikâyet etmekteydi.
Yaşlılar, son Ermeni ailelerin çocuklarıyla
büyümüş olduklarını anlatıyorlardı ve
yaşlıca bir teyze Ermenice bir şiir okuyarak, bu şiirin manasını (bunca yıl sonra)
bizden öğrenmek istiyordu.Çevredeki, at
figürlü mezar taşlarıyla dolu mezarlıklar
da, Ergan’ın bir zamanlardaki nüfus
yoğunluğunun işaretiydi. Belirttiğimiz
gibi Dersim, Türkiye Cumhuriyeti tarihi
boyunca kapalı bölge olmuştur. Bunun sebebi, Dersimliler’in isyankâr, baş eğmeyen
tabiatlarıyla ilintilidir. Gerçekten de Dersimli, çağlar boyu devlete başkaldırmış,
Osmanlı döneminde vergi verip askere
gitmeyi reddetmiş, kendile-rine telkin
edildiği gibi Ermenileri öldüreceğine,
onları kurtarmıştır. Dersim, günümüzde
de Kürt kurtuluş mücadelesinin bir
halkasıdır.
Dersimli, her zaman olduğu gibi bugün
de kaderini, diğerlerinin kaderiyle
birleştirmekte, derdini diğerlerinin derdiyle “kaynaştırmaktadır.” Dersim, yeniden
adaletsizliğe karşı verilen mücadelenin
bayraktarıdır, fakat bu genel mücadelede
kendine özgün yerini korumaktadır.
Türkiye şartlarına vakıf olduğumdan
dolayı, devletin güvenlik güçlerinin
bu bölgedeki “varsızlığı” beni hayrete
düşürdü. Daha Dersim bölgesine girerken askeri noktadan geçecektik. Lakin
genel alışkanlığın tersine, bizimle ilgilenmediler. Hayret, fakat Dersim’e giriş
serbestti. Şehre girerken tekrar bir askerî
kontrol noktasından geçecektik ve burada
sadece kim olduğumuzu ve nereye
gittiğimizi sordular. Kalan günlerde de,
iki köy arasında gördüğümüz küçük bir
konvoy haricinde, hiçbir asker veya polis
gözükmedi. Silahlı kuvvetler tamamen
görünmez olmuşlardı. Dersim’de güvenlik açısından bir şeyler mi değişmişti,
yoksa festivalle ilgili bir durum muydu,
cevaplamak zor, fakat bir şey kesindi, bu
da, tüm Dersim bölgesinde hâkim olan,
zincirlerden kurtuluş haliydi.Festivalin
kapanış konseri esnasında kızıl bayrak
ve Mao posterleri taşıyan 100-200 kişilik
bir grubun alana girmesi, genel Türkiye
resmine hiçbir şekilde uymamaktadır.
Genelde de, tüm kasaba ve köylerde
Öcalan, Mao, Che Guevara ve 1938 yılında
darağacına gönderilen Dersimli önder
Seyit Rıza’nın resimlerine rastlamaktaydık.
Türkiye gerçeğinde inanılmaz, fakat gerçek. Her halükârda, tüm bunlar, ordunun
Dersim’den uzaklaşmış olduğu veya askerî
operasyonların sona erdiği anlamına
gelmemektedir. Ordu, yüksek duvarlar, tel
örgüler ve kum torbalarıyla çevrelenmiş
garnizonlarında toplanmıştı. Devletin
gözü hâlâ her şeyi kontrol etmekteydi ve
ordu bir anda duvarların dışında olabilirdi.
1938 yılında Türk askerleri tarafından
binlerce Zazanın atılmış olduğu Halvori
yakınlarında bulunan bir askerî üssün
duvarında hâlâ, “vatan söz konusu
olduğunda, gerisi teferruattır” sloganı
yazılıydı. Türkiye’de çok yaygın ve çok kez
tenkit edilmiş olan bir slogandır bu ve o
“gerisi” içinde söz hürriyeti, insan hakları,
insan yaşamı vb. yer bulmaktadır. Tam
DERSİYAD
Şimdi, hazine bulmak
ümidiyle mezar soymakla meşguller. Bu işi
o denli ilerletmişleri ki,
artık kendi mezarlarını
dahi soymaya
başlamışlar.
DERSİYAD dergisinin bugüne kadar beş sayı cıkararak okurlarla buluşturduk calışmalarımızı ve Dersimli Ermenilerin yaşamış oldukları sorunlarını kamuoyuna ulaştırabilmemizin etkili yolunun yayınla olduğunun
bilncindeydik bizde cıkarmış olduğumuz dergilerimizi üçretsiz olarak dağıtıp okurlarımızla ve ilgili arkadaşlarla
bilgilerimizi paylaşmış olduk özellikle dersimde festival döneminde çok sayıda dergiyi dağıtarak calışmalarımız
hakkında insanlarımızı bilgilendirmiş olduk fransa,almanya’da dergimizi yolladık böylece insanlarımızı Dersim Ermenilerin sorunları hakkında duyarlı hale getirmiş olduk bundan sonrada dergimizi üçretsiz olarak
insanlarımıza ulaştırmaya calışacağız dergimiz içerik olarak daha çok dersimde yaşanan Ermenilerin uğradıkları
soykırımdaki kırımları anlatmaya calıştık Dersiimdeki var olan manastır ve şapel olan kiliselerimizin ismlerini ve
konumlarınıda anlatarak Dersim deki hrıstiyan kalıntılarına dikkat cekmeye calıştık.
DOSYA
ÖZEL SAYI
başladılar. Kürtler, Osmanlı hükümetinin, her zaman
olduğu gibi Dersim’i tekrar aniden kuşatmış olduğunu
zannederek “havar-ha-havar” haykırmaya başladı.
Sesleri havada yankılanıp, uzaktaki Kürtler anında
bunu duyarak, aşiret reisleriyle birlikte ve tamamen silahlı olarak bölük-bölük burada toplanmaya
başladılar. Birçoğu da, uzakta olup hemen buraya
yetişemediklerinden dolayı, bulundukları yerde veya
yolda gelirken tüfekleri ateşlemeye başlayıp, hemen
yardıma yetişmeye hazır olduklarını bildirdiler.
18
Sonunda, askerler aşağı indi, fakat Kürtler önlerini
keserek sordular. –“Kimsiniz, neden geldiniz ve ne
istiyorsunuz”. Binbaşı, durumun başka bir şekil aldığını
görerek, çok yumuşak bir şekilde “Hastaydım, Halvori
Surb Karapet’e gitmeye niyet etmiştim, fakat uzun
süre niyetimi yerine getiremedim, imansızlıktan
değil, işlerim olduğundan dolayı. Daha sonra geceleri
rahatsızdım, devamlı kâbus görüyordum, vs.
Nihayet bugün, layık olmayarak gelip Surb Karapet’in
eşiğini öpmeye şansım oldu”,- dedi. Binbaşının, yalan
olduğu hemen belli olan sözlerini duyan Kürtler,
“Manastırımıza ayak basıp, orayı kirletmene hiçbir zaman izin vermeyeceğiz” diyerek izin vermediler. Tüm
Kürtler “Hayır, izin vermeyiz, kirletirsin”,- diye hep bir
ağızdan haykırıp elleri silahlı olarak bölüğü kuşattılar.
Binbaşı bana dönerek, niyetini yerine getirmek için
yalvardı. “Ziyaretçi olarak kiliseye girmeye hakkınız
var”,- dedim, fakat Kürtler tekrar kabul etmedi ve “Papaz efendi, bu Osmanlının manastırımızı kirletmesine
izin vermeyiz”,- dediler. Ne başını ağrıtayım. Sonunda
uzun uzadıya konuştuktan sonra, kilisemizin herkese
açık olduğuna ve girip niyetlerini yerine getirmelerine
dair Kürtleri zorlukla ikna ettim. O ana kadar 10.000
kişiden fazla Kürt farklı yerlerden gelip toplanmıştı
ve her taraftan bölük-bölük geliyorlardı hâlâ. Tüm
ordunun veya niyet edenlerin, kiliseye girmeden önce
gidip Mındzur Nehri’nde yıkanıp, temizlendikten sonra niyetlerini yerine getirmelerini şart koştular. Bunun
gereksiz olduğunu, kalplerinin temiz olmasının yeterli
olduğunu söyleyerek engelledim. “O halde önce
manastırın dış eşiğini öperek, diz üstü içeri girip dua
etsinler”,- diye kesinlikle şart koştu Kürtler ve bunun
da kabul edilmediği durumunda Halvori Surb Karapet
manastırı uğruna ölmeye ve “Dersim’in manastırını”
kirletmeye cesaret edecek tüm orduyu öldürmeye
hazır olduklarını belirttiler.
da bu üssün yakınında bize Laç veya
Laş, yani lats (ağlama) veya leş olarak
anılan, 1938 yılında kan akmış olan bir
nehir gösterdiler.En dokunaklı anları ise
Medskert dönüşünde, Kestun Köyü’nde
yaşadık. Giderken, hem Mihran’dan,
hem de başkalarından, bu yol üzerinde hâlâ Ermenilerin yaşadığı köylerin olduğunu duyup dönüşte ziyaret
etmeye karar verdik. Mihran, bizi sadece
1-2 evin bulunduğu bir yere götürdü.
Sevgi ve şaşkınlıkla karşılandık,
çünkü benzer bir ziyaret son yüzyıldır
gerçekleşmemişti. Bizi felçli, duyma ve
konuşma kabiliyetlerini yitirmiş yatalak
bir yaşlı adamın yattığı odaya götürdüler, son Ermeniydi… Yaşlı adamın oğlu
yarı Ermeniydi ve kendisi de Zaza bir
kadınla evlenmişti.
“Binbaşı, yavaş-yavaş Kürtlerin önerisini kabul etti
ve tamamen silahsız olarak önce kapının eşiğini
öptü, sonra da tüm birliğiyle birlikte dizüstü içeriye
girdi. Ana kiliseye ulaştıklarında yürekten dua etmeye başlayıp gözyaşları dökmeye başladılar (tabii ki
yalandan). Bütün bir çeyrek saat dua edip ağladılar ve
kilisenin kumbarasına da beşer kuruş bağış yaparak
dışarı çıktılar.
Masa kurdurttum ve tüm birliği kahvaltıya davet ettim. Kahvaltıyı yaptılar. Kürtler etraflarını çevirdiler ve
bilinçli olarak nezaketli bir şekilde askerleri soymaya
başladı. “Bu tabanca sadece bana uyar, bana ver, bu
kama çok iyi, bana ver, bu şapka çok güzel, bana ver,
amma mermin var, benimkiler bitmiş, yarısını (veya
hepsini) bana ver” vs.
Askerlerden bazıları bunu bir hakaret olarak kabul
ederek karşı koymaya kalktı ve bunun sonucu mutlak
bir kan dökülmesi olurdu, fakat binbaşı durumu fark
ederek, askerleri sakinleştirdi ve “Ne istiyorlarsa verin
ve benim hesabıma yazın, sağ salim tekrar Khozat’a
döndüğümüzde herkese öderim”,- dedi.
Son soydaşımızın odasında hep birlikte
bir dua okuduk. Duydu mu veya anladı
mı? Bunun hiç önemi yoktu. Görevimizi yerine getirmiş olmaktan dolayı
memnunduk, başka ne yapabilirdik ki?
Bu, bu adam sayesinde, ne duaları, ne
de mezarları olan binlercesine sunulan,
kendine özgün bir ayin-i ruhaniydi. Az
sonra, gelirken görüp de, muhakkak
ziyaret etmeye karar verdiğimiz bir
yere geldik. Tarif edilemez bir olaydı.
Dev bir kayayı oyarak, içine bir kilise
yapmışlardı.
Nihayet, birlik yarı yarıya soyulduktan sonra, binbaşı
ve Zeyno’nun önderliğinde yola düştüler Khozat’a
doğru. “Üç-dört saat içinde buraya toplanan sayısız
silahlı Kürt, askerleri yolcu ettikten sonra onlarca koyun kesip, çevirerek, yediler, içtiler ve at yarışına, atışa
başladılar… askerlerin Khozat’tan ek güçlerle tekrar
gelip Dersim’de savaş yapacaklarını düşünerek sekizon gün boyunca burada kaldılar, fakat gelen-giden
olmadığını görerek, manastırı terk edip yerlerine gittiler”.
[1] Vardavar, pagan
dönemlerden kalmış
olup Hıristiyanlığa
uyarlanmış olduğu
tahmin edilen bir
bayramdır. Vardavar
yortusu günü, insanlar birbirlerini suyla
ıslatırlar.
Ermenistan’daki Geğart manastırı
gibi, dünyanın farklı yerlerinde kayalara oyulmuş kiliseler vardır, fakat
bir başka yerde, tek başına duran bir
kaya parçasının içi oyularak meydana
getirilmiş bir kilisenin var olduğunu
zannetmiyorum. Dayalı bir merdivenle
kiliseye girdik. İnanılmaz bir şeydi, bu
küçücük alanda, sunağıyla birlikte komple bir kilise vardı. Ancak bir Ermeni’nin
aklından geçebilecek bir şey. Tekrar dinî
şarkılar okuduk ve ben, kilisede ayin
okurken bu denli heyecanlandığım bir
başka anı hatırlamıyorum. Gözyaşları
hepimizi boğuyor ve ilahi okumamızı
engelliyordu, fakat hiç kimse oluk
oluk akan gözyaşlarından dolayı
utanmıyordu.Genel olarak, Dersim’de
bulunmak değişken ruh halleri yaşamak
demektir. Bir üzüntü, bir hüzün, bir
teessüf, bir infial. Bir gün sevinip, ertesi
günü gözyaşlarına hâkim olamamak.
Vardavar’ı[1] Dersim’de kutladık. Hem
de nasıl… Vakit gece yarısını çoktan
geçmişti ve hepimiz (“Maratuk” grubu,
İstanbul’dan bize katılan büyük bir grup
ve diğer katılımcılar) bahçede kurulu
masaların etrafında kümelenmiştik.
Ermeni kimliğine rücu etmiş olan
Mihran Pırkiç, vaftizinin bir yılını
daha doldurmamıştı ve bu, onun ilk
Vardavar’ı olacaktı, hem de soydaşları
arasında. Esaslı bir Ermeni olabilmesi
için kendisine bir de Vardavar “vaftizi”
gerektiğine karar verdik. Aynı zamanda
Mihran’ın vaftiz babası olan “Agos”
redaktörü Sargis Seropyan, Mihran’ı
çemberin ortasına getirerek onunla ilgili
bir şeyler anlatmaya başladı. Bu arada
bizden biri yaklaşıp Mihran’ın elinden
cep telefonunu aldı. Zavallı Mihran,
her şeyden habersiz, arkadaşımızın
neden elindeki telefonu aldığına
bir anlam vermeye çalışırken, vaftiz
babasının Mihran’ın “ikinci vaftizinden”
konuşmaya başladığını fark etmedi bile,
o anda da başından aşağı bir kova su
yedi… Böylece Vardavar başlamış oldu.
Yerinden kalkan, diğerini suluyordu.
Sonunda hepimiz iç çamaşırlarımıza
kadar ıslanmıştık. Hayatım boyunca, Dersim’deki gibi bir Vardavar
kutlamamıştım. Biz Mihran’ı Vardavar’la
“vaftiz” etmek isterken, hepimiz
Dersim’de, Dersim’le “vaftiz” olduk.
ÖZEL SAYI
DOSYA
15
DERSİM ALEVİLİK VE ERMENİLİK
DOSYA
Pazar sabahı özel olarak hazırlanan “lokhme”yle
bağlaşma elde ederler. Bu lokhme, mayasız ve hamuru yağla hazırlanıp, ocağın taşında buharla
pişirilen bir ketedir.
TAPARAKAN
Roce des u dı imami, oniki havarilerin günü, bu
günde de oruç tutup sonunda bağlaşma kabul ederler.
Çeviren: Diran Lokmangözyan
Erkena’nın ziyaret günü (kutlu evin ziyaret günü)
Roce ziaran-deran, manastır ve ziyaret yerlerine
ziyarete gitme günü.
ÖZEL SAYI
Bu makale Ermenistan arşivlerinden çevrilen Dersim Alevilik ve Ermenilik başlıklı çalışmanın bir
bölümünün özetidir.
16
Ğurban, adak, gulbenk ve “caye khovano”,
bağlaşmadan sonra cennette yer edinebilme
amacıyla yapılan ikrar ve din büyükleri tarafından
günahların affedilmesi.
Dersim, sadece biz Ermeniler için değil, yüzyıllardır
tüm Anadolu’ya hükmetmesine rağmen, Türk
hükümeti için de, bilinmez kalmaktadır.
Dersim’in sınırları iki nehirle çizilidir. Aradsani ve
Karasu, Yeprat’ın kaynaklarından başlayarak, iki kola
ayrılmış bir halde Dersim Sıradağları’nı tecrit edip,
Kapan Maden’in önünde birleşerek Silbur, Mındzur,
Sel, Mal, Dujik Baba, Mercan sıradağlarını, Ğızıl Kilise,
Ğuru Baba, Şeytan Ğaya, Bakur dağlarını, irili ufaklı
tepeleriyle içine alır.
Dağlık Dersim’in bu geniş alanında 40’tan fazla aşiret
yaşamakta ve ovalık Dersim ‘de yaşayan Alevi ailelerine hükmetmektedir.
Dersimlilerin siyasi yönetim şekli aşiret yönetimidir
(eski beylik veya meliklikler), dini ise İslam adı altında
Aleviliktir. Bu yüzden de Alevi, Kızılbaş veya Dımıli
olarak anılırlar.
Dersim’in içinde veya dışında, Türkiye sınırları içinde
yaşayan ve 700.000 nüfusa sahip Alevilik, İslam’ı sadece dış görünüş itibarıyla kabul etmiştir. Aleviler
İslam değildir ve olamaz, çünkü İslam dininden
uzaktır ve kendi dinine sahiptir, bu ise Aleviliktir,
Hıristiyan dininin geleneklerine uydurulmuş ve
kısmen de İran dininden katkı almış olarak.
Kürtler başlıca üç mezhebe bölünmüşlerdir ve bunlardan biri olan Alevilik, Türkler tarafından aşağılayıcı
manayla “beşinci mehsep olarak adlandırılır.
Alevilerin günümüze kadar kendilerinin olarak kabul
ettikleri Ermeni bayramları ise; vartevore ma, khaçi
esa, gağınde ma.
Haze sur, kırmızı yumurta günü, yani Zatik’tir . Daha
çeşitli Ermeni yortularını da Ermenilerle aynı gün ve
aynı şekilde kutlarlar.
Aynı şekilde Alevilik de;
1- Kureş veya Kureşan
2- Ağucan
3- Bamasur veya Bamasuran
4- Devriş Cemal veya Devriş Cemalan
olarak başlıca dört mezhebe ayrılmıştır.
Alevilerin Ramazan’ı, bayramı yoktur.
Onların başlıca azizleri:
Hazreti Ali, Hazreti İsa, İmam Hüseyin
Hazreti Hızır (Surb Sargis)
Çue Hekği (Tanrı’nın asası), Musa’nı asası anlamına
gelmektedir
Erkena (asanın saklandığı kutlu ev)
Ziar, Venk veya Der
Bayramları ise:
Roce Hazreti Khızıri, Surb Sargis günüdür. Genç kızlar
veya erkekler Khızır’ı rüyalarında beyaz atlı, cüsseli ve güçlü olarak görüp, imanlı halka nasihatler
vererek, gelecekte de nişanlısı olacak şu kızın eliyle
bu delikanlıya veya tersine soğuk pınardan “bir tas”
su vermesi için, son gece Khızır’dan “murat” isterler.
Alevilerin, bizim dört İncilcilerin halefleri olan, başlıca
dört ocakları vardır. Bu dört ocağın her birinin kendi
dini dereceleri vardır. Bu dereceler seçilerek değil,
miras yoluyla elde edilir ve öncelik her zaman büyüğe
verilmiştir, fakat sadece erkeğe.
Böylece:
Reyber , peder anlamına gelir.
Seyit, rahip.
Murşid , önder veya vaiz.
Dede, manastır başrahibi.
Pir, episkopos veya patrik.
Pire piran, başpatrik.
Halk ise “talıp” olarak anılır. Bu ise cemaat, öndere gereksinim duyan halk veya müminler ifade etmektedir.
Halk, herhangi bir sebepten dolayı cezalandırılan
“rayera teber” ve yoldan çıkmış şahıslarla ilişkisini
keser ve yolundan sapmış olanı manevi baskı suretiyle günahlarından arınmak için ikrar etmeye ve günün
birinde genel dini önderin bağışlamasına nail olmaya
itmektedir. Bu ise, evin dini önderinin (cezalandırmış
olan) aracılığı ve birkaç dini önderin telkiniyle
gerçekleşir.
Musaiplik, Aleviler için en kutsal bağdır. Musaip,
kardeşten önce gelir. Musaiplerden biri adam öldürüp
hapse atılır veya bir hata yapıp cezalandırılırsa, onun
musaibi de dolaylı olarak aynı cezaya çarptırılır. Musaiplerden biri hapse düşerse, hür kalan, musaibinin
eşi ve çocuklarına bakmak ve korumakla yükümlü
olup, onların namusunu da kendi namusu gibi
kollamalıdır. Musaiplerden biri cezalandırıldığında
ise, arkadaşı resmen cezalandırılmış olmamasına
rağmen, manevi olarak onun çilelerine maruz kalır
ve dini toplantılardan veya ayinlerden uzak durur, ta
ki musaibinin günahları affedilene kadar. Musaipler,
ölene kadar birbirlerine sadık kalır.
Alevilerin Ermeni din adamları ve kilisesine olan
inançları ve Ermeni halkına yönelik yakınlıklarına
bir yazarın “Dersim” adlı araştırmasından bir bölüm
aktarayım: (bk. Andranik“Dersim”)
Manastırın bazı sorunlarıyla ilgilendiğimde manastır
başrahibi 4-5 yıl önce vuku bulan bir olay anlattı:
“Khozat’taki Türk hükümetinin görevlileri arasında,
burada, Halvori manastırında silahlı asilerin
bulunduğuna dair söylentiler dolaşıyormuş. Bu asiler
sözde manastırın altın madenlerini işleterek sayısız
silah ve cephane tedarik edip, Dersim çevresindeki
Türk köylerine saldırmaya hazırlanıyorlarmış. Yerel
mutasarrıf, binbaşıya hemen bir bölük asker alıp
manastırda arama yapma talimatı verir. Binbaşı kabul
eder, fakat bölgenin ve yolların yabancısı olduğundan
dolayı Khozat’ta yaşayan ve Zeyno’nun oğlu olarak
tanınan bir aşiret reisini rehber olarak yanına alır.
Bunlar, Halvori manastırına gelmek için sabahleyin
Khozat’tan yola çıkarlar ve altı saatten ulaşabilecek
olmalarına rağmen, yolu yine de kaybederek, sık orman örtüsü içinde kalıp, akşama kadar ve tüm gece
boyunca sağa sola düşerek sabah güneş doğarken
kendilerini karşıdaki dağın tepesinde bulurlar.
Kendilerini aniden manastırın karşısında bularak,
yokuştan hızla inmeye başladılar. Kalabalığı görüp,
önce ne olduğunu anlamadım. Kardeşimi çağırdım
ve manastırdan çıkıp, gelenlerin kimler olduğunu
öğrenmesini söyledim. Kardeşim daha manastırdan
çıkmadan, çevredeki Kürtler ellerinde silahlarıyla
evlerinden fırlayıp, dağdan inen askerleri karşılamaya
ÖZEL SAYI
DOSYA
17

Benzer belgeler