yeni dönem neler getirir? - Arıyorum İTÜ Gazetesi

Transkript

yeni dönem neler getirir? - Arıyorum İTÜ Gazetesi
Eski Rektör Gitmeden Bize Konuştu!
Cumhurbaşkanının YÖK atamalarını imzalamadan 5 saat önce Rektör ile beraberdik. Prof. Dr. Muhammed Şahin Arıyorum
İTÜ Gazetesi’ne 4 yıllık süreci anlattı.
arıYORUM
“En Özgür Üniversite İTÜ” “Bizim üniversitede
de tartışmalar oldu: “Benim öğrencilerimden
saklayacak hiçbir şeyim yok” dedim. Kampüs
içinde polis öğrencilerime müdahale edemez. Eylem yapan grubu kontrol edebilir ama her hangi
bir müdahalede bulunamaz.”
“Öğrencilerim hep ilk sıradadır.”
“Öğrenciler yeni fikirleri oluşturur. Bu fikirlerin
finansal olarak desteklenmesi gerekir.
itü kültür ve sanat birliği basın yayın kulübü
ondokuzuncu sayı, eylül ikibinoniki süreli yayın ISSN: 1305 - 4785
Şampiyonlar
İTÜ’lü olur!
itü gazetesi
YENİ DÖNEM NELER GETİRİR?
14 Haziran 2012 İTÜ Rektör Adayları Belirleme
Seçimi’nde 317 oyla ikinci sırada yer alan Prof. Dr.
Mehmet Karaca YÖK’ün listesinde birinci sırada
köşke yollandı ve yeni İTÜ Rektörü olarak atandı.
19 üniversiteye rektör atayan Cumhurbaşkanı Gül,
16 üniversitede YÖK’ün listesini değiştirmedi ve
ilk sırada yer alan adaylar koltuğa oturdu İki üniversitede seçimde 1. olan ancak YÖK’ün 2. sıraya
koyduğu adaylar atandı. Fatih Avcı yorumluyor.
İTÜ Güneş Teknesi
Takımı
Yıllar içinde üçüncülük yetmedi,
ikinci oldular. O da yetmedi bu yıl
şampiyonluk trofesini Türkiye’ye getirdiler. Onlar Dünya 1.’si.
İTÜ Uyarı Model Uydu
Takımı
GİRİŞİMCİLER PROJELERİNİ SUNDU
ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU
Tasarladılar, yaptılar ve fırlattılar!
Tüm rakiplerini geride bırakarak
hem tasarım hem performans bakımından yarışma jürisinden tam not
aldılar. Bir başka Dünya 1.’miz.
İstanbul Teknik Üniversitesi ve ARI Teknokent’in, inovatif projelerini hayata geçirmek ve şirketlerini kurmak
isteyen genç girişimcileri desteklemek amacıyla hayata
geçirdiği “ARI Çekirdek Yarışması” finali 7 Temmuz’da
İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
KULÜPLER ŞENLİĞİNİ
KAÇIRMAYIN!
Kerem Cankoçak:
popüler bilim
kitaplarının önemi
unutmayın!
Onların mezun olduklarında işleri
hazır! Uluslararası Çevreci Şehirler
(Go Green In The City 2012) yarışmasında Cansu Çelik ve Hasan Erdem Harman Dünya 2. si oldu.
Şu dersleri
bütünletebilir misiniz?
İ S TA N B U L T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ AYA Z A Ğ A Y E R L E Ş K E S İ
ISTANBUL
TECHNICAL
UNIVERSITY
AYA Z A G A
CAMPUS
İTÜ Kuzgun Takımı
Bakkal mı
evladım burası?
İTÜ Geliştirme Vakfı’nın katkılarıyla...
2012
NNU
AÖD
“Motor Tasarım Yarışması”nda
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin
“Kuzgun Takımı” hazırladıkları
TURKjet-1 isimli tasarım projeleri
ile Dünya ikincisi oldu.
www.gazete.itu.edu.tr
SİYAH MAVİ KIRMIZI
O
rta sayfadaki
kampüs haritanızı
Cansu ve Hasan
SAYFA
İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür ve Sanat Birliği
Kulüpleri’nin katılımı ile gerçekleştirilen “İTÜ Kulüpler Şenliği ‘12” yaklaşıyor. Şenliğe KSB bünyesinde bulunan yaklaşık
85 kulübün katılımı bekleniyor. İTÜ Ayazağa Kampüsü 75.Yıl
Öğrenci Merkezi önündeki trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilen şenlik bu yıl 2 -3 Ekim tarihlerinde yapılacak.
SAYFA
SİYAH MAVİ KIRMIZI
2
ARIYORUM
EYLÜL 2012
Serdar Erbay
[email protected]
Merhaba değerli okurlar.
Şu anda Arıyorum İTÜ Gazetesi’ni takip etmektesiniz. Bu süreçte ister ilk defa karşılaşmış
olun ister yıllardır aşina olun göreceksiniz ki
yayın süremiz ve kalitemiz gün geçtikçe daha
da artacak. Her kulübün karşılaştığı engelleri
aşma tecrübemiz artıyor. Daha büyük engeller
çıksa da başaracağımıza inancımız hiç bitmeyecek. Sizi bu konularla fazla sıkmadan son
sayımızdan bu yana gelişen bir kaç olaydan kısaca söz edeceğim.
Bütünleme Sınavları Tüm Üniversitelerde
YÖK’ün aldığı karar ile tüm üniversitelerde
bütünleme sınavlarının olması ve 2011 - 2012
öğretim yılında uygulanması kararı alındı.
Yetkililer, bu kararın kolay sınav hakkı demek
olmadığını, İTÜ’nün gereken kalite ve standartlarda sınav hazırlayacağı sinyallerini verdi.
Nitekim ilk bütünleme dönemi böyle oldu.
Rektörlük Seçimleri Hareketli Geçti
Editörümüz Fatih Avcı’nın da köşesinde bahsettiği üzere YÖK’ün seçme - atama ikileminde
4 yıl öncesi tekerrür ederken, oy kullanma hakkı olan öğretim üyelerinin ellerindeki iradeyi
kullanıp kullanmama durumları daha da sorgulanır oldu. Kendi açımdan muzdarip olduğum bir konu ise İTÜ Rektörü Gitmesin kampanyası her ne kadar aidiyet duygusu içerip
göğsümü kabartsa da öğrencilerin çözüme yö-
İTÜ Kültür ve Sanat Birliği (KSB), geçtiğimiz akademik yılın en başarılı kulüplerini seçti. Başarılı üç kulübün yönetimlerine hediye olarak bir aylık yüzme veya kondisyon merkezi aboneliği verildi.
KSB, kulüplerin işleyişini, rektörlük ile iletişimini ve düzenini kontrol eden birimdir. Son
iki yıldır uygulamaya koydukları sistemle
kulüplerin yaptıkları işler, kurumsallıkları ve
KSB ile olan iletişimlerini göz önünde bulundurarak başarılı kulüpleri seçiyorlar.
Harçlar Ne Olacak?
2011 - 2012 akademik yılında en başarılı üç
kulüp; İTÜ Gönüllülük Kulübü, İTÜ Mizah
Kulübü ve İTÜ Basın Yayın Kulübü olarak
belirlendi.
yaşanmış ve bunların bir çoğunda büyük bir
felaket yaşanmaması mucize olarak yorumlanmaktadır.
Gazete kupürlerinde ‘ucuz kurtulduk’ tarzında bahsedilen boğaz içi tanker kazalarından
birinin gerçekleşmesi, İstanbul Boğazının
iki yakasında 15-20 km yarıçapındaki alanda
oluşacak hasarlara sebebiyet verecek derecededir. 2001-2009 yılları arasında 518 kaza
Doğa ile Barış derneği kurucularından, Makine Mühendisi Utku Kızıltan şunları söyledi:
“1993 yılından beri sürdürdüğümüz eylemlerimizin yararlarını günümüzde görmekteyiz.
Bu nedenle eylem ve etkinlikler çözüme kadar sürdürülecektir.”
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
SEÇİMLERDEN SONRA
REKTÖRLÜK
14 Haziran 2012 İTÜ Rektör Adayları
Belirleme Seçimi’nde 317 oyla ikinci sırada yer alan Prof. Dr. Mehmet Karaca
YÖK’ün listesinde birinci sırada köşke
yollandı ve yeni İTÜ Rektörü olarak
atandı. 19 üniversiteye rektör atayan
Cumhurbaşkanı Gül, 16 üniversitede
YÖK’ün listesini değiştirmedi ve ilk sırada yer alan adaylar koltuğa oturdu
İki üniversitede seçimde 1. olan ancak
YÖK’ün 2. sıraya koyduğu adaylar atandı. İTÜ’de ise eski Rektör Prof. Dr.
Muhammed Şahin’in seçimden birinci
çıkması atanmasına yetmedi.
TASARIM
Rektör seçilmesinin ardından Karaca, İTÜ
mensuplarına gönderdiği mesajında “Asıl
misyonu bilim olan insanlar için idari görevler, geçicidir ve bir bayrak yarışından ibarettir. Bir süre sonra benim de bu görevi aynı şekilde bir başka meslektaşıma devredeceğimin
bilinci ile; bir yandan seçim öncesi ve seçim
sürecinde karşılaşıp yaşadığımız tüm olumsuz hatıra ve duyguları hafızamdan tamamen
sildiğimi, öte yandan tercih ve düşüncesi ne
yönde olursa olsun, İTÜ’nün geleceği adına
bu sürece aktif katılan, yapıcı katkı veren her
arkadaşımın emeğini, beklentisini ve heyecanını zihnimde ve gönlümde tekrar tazeleyerek göreve başladığımı özellikle bilmenizi
arzu ederim. “ dedi.
Muhammed Şahin 458
Mehmet Karaca
317
Hasan Can Okutan 112
Dilek Boyacıoğlu
14
Hamit Alpay Er
2
Aydan Turanlı
2
Haluk Karadoğan
1
İbrahim Akduman
1
Metin Hayri Acar
1
Geçersiz
45
HABER ŞEFİ
Rektör Yardımcıları da Değişti
ARIYORUM İTÜ GAZETESİ
YAYIN KURULU
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
FATİH AVCI, [email protected]
GENEL KOORDİNATÖR
SERDAR ERBAY, [email protected]
BARAN SERDAR SARIOĞLU
FATİH ÇELİK
GRAFİK/WEB TASARIM KURULU
OĞUZ ONUR KUL
FERİT ÇAĞLAR GÜNDÜZ
BATUHAN HOŞTAŞ
CEYDA BAŞ
HABER KURULU
Aldığı oy
YÖK’ün köşke yolladığı sıralama
1. Prof. Dr. Mehmet Karaca
2. Prof. Dr. Muhammed Şahin
3. Prof. Dr. Hasancan Okutan
Uluslararası
Petrol
Mühendisleri Derneği
“Society of Petroleum
Engineers (SPE)” ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından
organize edilen ve Endüstriyel ve Uygulamalı Matematik Derneği
“Society of Industrial
and Applied Mathematics (SIAM)” tarafından desteklenen “Akışkanlar Dinamiğinde
Matematiksel Metotlar
ve Büyük Petrol ve Gaz
Rezervlerinin Simülasyonu” konferansı, 3-5 Eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Swissotel The Bosphorus’ta ve
İTÜ’de gerçekleştirildi.
Konferansa, ExxonMobil, Chevron, Conoco,
Total, PetroChina, Rosneft, Aramco gibi dev
petrol şirketlerinin yanı sıra Intel, HP, IBM ve
Nvidea gibi süper bilgisayar şirketleri, Stanford
ve MIT gibi üniversitelerden akademisyenler
katıldı ve alanında dünyanın en iyilerinden
olan birçok bilim insanı ilk defa Türkiye’ye
geldi. İTÜ’den Prof. Dr. Serdar Celebi ve Doç.
Dr. Ahmet Duran Konferans Organizasyon ve
Bilim Komitesi’nde görev aldı.
BASKI: STAR MEDYA YAYINCILIK
Prof. Dr. Ali Fuat AYDIN
İnşaat Fakültesi
Prof. Dr. İbrahim ÖZKOL
Uçak ve Uzay Bilimleri Fak.
Prof. Dr. Mehmet Sabri ÇELİK
Maden Fakültesi
Konferans Başkanı Dr. Ali Doğru hesaplama
teknolojisinin son yıllarda çok ilerlediğini, bilgisayar gücündeki artışın petrol akışının simülasyonunda bugün milyarlarca ızgaranın (grid)
kullanılmasının hayal olmaktan çıkardığını; bu
işin sadece petrol mühendislerinin işi olmadığını söyledi.
Saudi Aramco İleri Araştırma Merkezi Direktörü Samer AlAshgar petrol endüstrisindeki
gelişmeleri ve rezerv simülatörlerinde yapılması gereken iyileştirmeleri özetledi.
İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’ndan
Prof. Dr. Şehvar Beşiroğlu’nun organize ettiği,
Klasik Türk Müziği Konseri bu tarihi mekanda misafirleri 300 yıl öncesindeki güzelliklere
götürdü.
KULÜPLER ŞENLİĞİ
İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür ve Sanat Birliği (KSB) Kulüpleri'nin katılımı
ile gerçekleştirilen "İTÜ Kulüpler Şenliği
'12” yaklaşıyor. Şenliğe KSB bünyesinde
bulunan yaklaşık 85 kulüp katılacak. Her
akademik takvimin ikinci haftasında gerçekleştirilen etkinliğin üçüncüsü 2 - 3 Ekim
2012 günlerinde gerçekleştirilecektir.
İTÜ Ayazağa Kampüsü 75.Yıl Öğrenci Merkezi önündeki trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilen şenlik öğrencilerin yoğun ilgisini
İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ
ARIYORUM İTÜ GAZETESİ
[email protected],
www.gazete.itu.edu.tr
05533066644
*İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri Arıyorum
İTÜ Gazetesi yayın kurulunun doğal üyeleridir.
İsimleri belirtilen kişiler 19. sayıya doğrudan
katkısı bulunan üyelerimizdir.
Matematiksel Yöntemler Konferansı’nın Ev Sahibi İTÜ
bekliyor. Basın Yayın Kulübü, Endüstri Mühendisliği Kulübü, Endüstriyel Proje Geliştirme ve İşbirliği Kulübü, İşletme Mühendisliği Kulübü, Kontrol ve Otomasyon Kulübü,
Moleküler Biyoloji ve Genetik Kulübü, Rock
Kulübü, Sinema Kulübü, Dağcılık Kulübü, Yapısal Tasarım ve Yarışma Kulübü, Amerikan
Futbolu Takımı ve Uluslararası Mühendislik
Kulübü gibi birçok kulüp, yıl boyunca yaptıkları çalışmalar ile şenlikte yer alacak ve
tanıtımlar yapılacak. Ayrıca kulüpler tarafından alana kurulan standlarda üye kayıtları da
yapılacaktır.
SİYAH MAVİ KIRMIZI
DAMLA BAYRAK
DOĞA ÖZGÜR KIZIL
EMİNE HİKMET KÜSTÜ
GİZEM AKIN
KAMİL CAN ERDEM
SEDA GAZİOĞLU
SELÇUK KESER
ŞAHAN GÜL
ŞEYDA ALBAYRAK
TEKİN KARATEPE
UTKU SÖNMEZ
VOLKAN ZENGİN
Yeni rektörün belirlenmesiyle birlikte yeni
görevlendirmeler yapıldı. Rektör Yardımcılıklarına 2547 sayılı kanunun 13.maddesi uyarınca, Prof.Dr. Mehmet Sabri ÇELİK
(Maden Fakültesi), Prof.Dr. İbrahim ÖZKOL
(Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi), Prof.Dr.
Ali Fuat AYDIN (İnşaat Fakültesi) atandı. Doç.
Dr. Tayfun KINDAP ise 22 Ağustos tarihinde
Genel Sekreterlik görevine atandı.
Uluslararası Petrol ve Gaz Rezervlerinde
Konferansa, 2012 yılında SPE tarafından uluslararası en prestijli ödüllerden biri olan “SPE
John Franklin Carll Award” ödülüne layık görülen, İTÜ Petrol Mühendisliği mezunu değerli bilim adamı Dr. Ali Doğru başkanlık etti.
Rektör Adayları
Belirleme Seçimi 2012
3
SAYFA
sirenler, alkışlar ve el sallayışlar arasında tüm
eyleme katılanların vedalaşması ile eylem sona erdi.
ARIYORUM
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Süreç içerisinde YÖK’ün listesinin basında
duyurulması ile birinci seçilen adayın sıralamada yer değiştirmesine sosyal ağlarda İTÜ
öğrencilerinin gösterdiği tepki haber konusu
olsa da kısa sürede tepkisizlik arttı. Bunun yerini yeni dönemde ne olacak soruları alırken,
öğrencilerin gelişmeleri merakla izledikleri
görülüyor.
Üniversitemizin güz dönemi 24 Eylül’de açılıyor. Yeni öğrenciler, yeni dersler, yeni sınavlar...
Bu dönemin bütün İTÜ mensupları için başarılı ve hayırlı geçmesi dileğimizi tekrarlıyoruz.
Bizim için ise yeni dönem; yeni gazeteler, yeni
haberler, yeni heyecanlar ve yeni arkadaşlar demek. Bunun için hem bütün İTÜ’lüleri 2 ve 3
Ekim’deki Kulüpler Şenliği’ne ve 2 Ekim saat
17.00’da Eski Kütüphane binasındaki tanışma
toplantımıza bekliyoruz.
Doğa İle Barış Derneği önderliğinde Türkiye Çevre Kozası’nın gerçekleştirdiği ‘İstanbul’u Seviyorum’ etkinliğinde
2183 tekne ile birlikte İstanbul Boğazı, yakıt ve tehlikeli madde yüklü tankerlerin geçişine kapatıldı. Etkinliğe İTÜ
adına katılım, Kültür ve Sanat Birliği çalışanları ve sosyal kulüpleri tarafından sağlandı.
U
KSB Başkanlığı’ndan yapılan duyuruda: “Kültür ve Sanat Birliği’nin 23 Mayıs 2012 tarihinde yapılan Birim Yürütme Kurulu Toplantısında 2011 - 2012 öğrenim yılı en başarılı 3
kulübümüz arasında seçilmiş bulunmaktasınız. Bu nedenle, kulüp yönetiminde aşağıda
isimleri yazılı bulunan öğrencilerimize İTÜ
Beden Eğitimi Bölümünce Kondisyon Merkezi ya da yüzme için bir ay süreyle abonelik
verilecektir.” ibaresi yer aldı.
Yeni Dönem Başlıyor!
İSTANBUL’U SEVİYORUM !
luslararası düzeyde kutlanan ‘Türk Boğazları Günü’ olan 10 Haziran 2012
günü yapılan etkinliğe saat 11:00’de Kabataş
motor iskelesinden tekneye binerek başlandı.
Saat 14:00 itibariyle Doğa İle Barış Derneği
teknesinin koordinesinde, konvoy halinde
eyleme başlayan topluluk tüm boğazı kaplayarak Kabataş iskelesine kadar kornalar
eşliğinde devam etti. Kabataş iskelesi açıklarında öncü tekne protokol duruşuna geçerek,
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
KSB EN İYİLERİ SEÇTİ
nelik taleplerinin yeterli seviyeye ulaşamaması
eksiklikti. YÖK’ün bu yasası düzenlenmedikçe
her 4 yılda bir bu olay tekrarlanacaktır, bunun
farkında olmak önemlidir aslında. Bununla beraber yeni dönem Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ve ekibine başarılar diliyoruz.
İTÜ mensupları, harçların kaldırılmasına
-okulu uzatanlar hariç- çok sevinmiştir. İkinci
öğretimin olmaması kampüs içinde bu tartışmaların pek alevlenmeyeceğini gösteriyor. Fakat yüzyılları aşkın eğitim hayatında öncü ve
çağdaş olmayı hedefleyen İTÜ öğrencisi hiç bir
zaman çevresinden soyut kalmayacaktır. Umarım bu düzenlemenin iyileştirmeleri yakın zamanda sağlanır.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
ÜNİVERSİTE - HOCA - ÖĞRENCİ
ÜÇLÜ İLİŞKİLERİ ELEŞTİRİSİ
Üniversite İTÜ veya herhanği bir Anadolu
veya Trakya üniversitesi de olabilir. Üniversite sadece, derslik, toplantı, konferans,
spor yapıları demek olmadığına göre, cansız olan yapıların dinamik olan öğrencilerle bir ön hareketliliğinin ve canlılığının
sağlanması gereklidir.
Ü
niversiteler, evrensel bilim üretiminin yapılması için gençlerin akılcı düşüncelerle mantık kuralları
çerçevesinde tetiklenmelerini sağlamak için çok eski dönemlerden beri var olan kurumlardır. Bugün üniversite-sanayi-devlet
(ÜSD) üçlüsünden bahsedilirken, bu üçlünün bile kökenini teşkil eden üniversitehoca-öğrenci (ÜHÖ) üçlüsünden hiç söz
edilmemektedir. Aslında ÜHO üçlüsünün
verimli ve üretken olabilmesi için öncelikle
bu üçlü arasında bir ahengin ve her şeyden
önce karşılıklı güven ortamının ve paylaşımın bulunması gereklidir.
EYLÜL 2012
Popüler Bilim Kitaplarının
Önemi
Eski medeniyetlerde, mesela eski Yunan
zamanlarında Atina’da tabir-i caiz ise “hıyar” tarlalarında öğretici önde yürürken
onu hemen arkasında öğrenciler yürüyerek takip ederlerken sorularını sorarlar ve
cevaplarını o temiz havada alırlar ama alınan her cevabında öğrenci tarafından tam
algılanamaması veya hoca tarafından iyi
anlatılamaması halinde öğreticiye rahatlıkla sorular yöneltilerek ayrıntılara girilerek
bilgi paylaşımı sesli olarak yapılırdı. Bu
eğitim sisteminde bir binaya gerek duyulmamaktadır. Bugün bazı dallarda, mesela
yer bilimlerinde, saha çalışmalarının yapılması bu modele uymaktadır. Daha sonra
İslam medeniyetinde bugünkü üniversitelerin ilk şekilleri olan medreseler ortaya
çıkmıştır. Burada da genel olarak camilerin
bitişiğinde medreseler inşa edilerek her
bir odacıkta hoca etrafında yerde oturarak
halka yapan öğrenciler bulunurdu. Burada
da serbestçe sorular sorulmaktaydı, ancak
cilerdir. Hocalar ise satıcı rolünde kişilerdir. Hür piyasa ekonomisinde müşteri satıcının sattığı malları beğenmezse almaz
veya onun yerine daha verimli, uyumlu ve
üretken olan başka bir satıcıya gider. İşte
bu durum bugün bizim üniversitelerimizde söz konusu bile edilemez, çünkü herşeyi
hocalar bilir, yönetimi onlar oluşturur ve
ne kadar demokratik denilse bile (tabii ki
sözde veya çıkarda) öğrenci görüşlerine
yer verilmez. Hocaların değerlendirilmesi
müşterilere yani öğrencilere kağıt üzerinde yaptırılır ama otoriter yönetim gerekli
yaptırımları uygulayamaz. Kendilerine sorulduğunda bunu sisteme mâl ederler, ancak sistemi hocalar isteseler bal gibi değiştirebilirler ama nedense yine her türlü ilk
hareket politikacılardan beklenir. Halbuki
onları bu konularda tetikleyecek ÜHÖ
üçlüsünün öğeleridir. Nedense bu yönde
sesleri pek çıkmaz ve ellerindeki otoriteyi
kaybetmek istemezler. Öğrenciler ancak
mezuniyet törenlerinde, öğrenci kulüp işlerinin üniversite yönetimini eleştirmemeleri kaydı ile hocalarla bir araya gelebilirler.
Bu arada değişik öğrenci kulüpleri ile de
zaman zaman hocaların sosyal çalışmalar
alanında bir araya geldikleri görülür ama
burada temel sorunlara değinilmez. Mesela rektör seçimlerinde belirli bir yüzde de
bu tür özerk, hür düşünce, güven, vb. aydınlanma öğelerinden ziyade genel olarak
her devirde politikacıların güdümünde
varlığını sürdürmektedir. Otoriter üniversite yönetimlerinden, politikleşmiş YÖK
kurumlarından ÜHÖ üçlüsü için bir tetikleme ve cesaretlendirme beklenemeyeceğine göre her üniversitede ÜHÖ üçlüsü aşağıdaki etkinliklerle seslerini duyurabilirler.
1
Değişik hocaları belirli platformlara
zaman zaman davet ederek sorunlarını
açıklayarak onlardan kişisel görüşlerini almak ve böylece tutulan çeteleleri ilgili makamlara iletmek,
2
Üniversitelerde öğretim üyelerine dünya görüşlerine göre değil, gençlerin
akıllarına işlerlik kazandırarak aydınlanmalarına yol açanların seçkinliklerinin belirtilmesi,
3
Bir öğretim üyesinin ülke ve o ülkenin
bilim ve teknoloji varlığına katkısı ancak akılcı öğrencilerin yetiştirilmesi ile olur. Yoksa birçok kurum ve kuruluş ödüller
vermektedir, ancak bunların hemen hepsi
politiklik ve/ya dünya görüşlülük çarpıklığı içerir,
4
Öğrenciler derslerde anlamadıkları
yerlerde hocaları sıkıştırarak onlardan
akılcı, mantıklı ve sözel temel bilgileri almaya çalışmalılar. Zaten seçimlik olan
dersleri öğrenciler seçmeyerek hocaya gerekli dersi verebilmektedirler, ancak bu pek
işe yaramamaktadır, çünkü böyleleri hala
üniversitelerde tutunabilmektedirler,
5
daha sonraları ve özellikle 1600 yılları sonrasında bu dinamik kültürün yerini bugün
bile bulanık derecede de olsa hükmünü
sürdüren bir otoriter yönetim hakimiyetini sürdürmektedir. Aslında Endülüsteki
bu medrese sistemi ve hocaların özgürce
eleştirilebilmeleri oradan Avrupa’ya yayılarak aydınlanmayı bir bakıma tetiklemiştir.
Bugün ise özgür düşüncenin Batı Kültürüne kaydığını hepimiz biliyoruz. Buradan
çok önemli bir çıkarım yapmak gerekirse,
eğitim ve öğretimde özgür düşünce nereye
kayarsa orada aydınlanma olabilmektedir.
İşte bu noktada ‘’Bugün acaba üniversitelerimizde özgürce öğrenmek için dersler esnasında hocalara soru sorulabiliyor mu?’’
diye bir anket yapılsa sanırım %67-%80’lerden fazlası ‘’Hayır’’ diye cevap verecektir.
Aslında üniversitelerin dinamik işleyişinin
esas kaynağı müşteri rolünde olan öğren-
bile olsa öğrencilerin görüşleri alınabilir
ve böylece onlarda üniversitelerine faydalı
olabilecek kişilerin seçilmesinde kendilerine de güvenildiği duygusu ile daha etkin
ve yetkin olurlar. Böylece üniversite sistemi içine bütünleştirilmeleri (entegrasyon)
sağlanabilir.
Öğrenciler belirli şartları yerine getirmedikleri zaman atılabilmelerine karşılık, öğretim üyelerinin üniversitelerden atılmaları söz konusu bile edilmemektedir. Türkiye
Cumhuriyeti bilim ve teknolojide atılımlar
yapmak için öncelikle ÜHO üçlüsünün
karşılıklı güvenlerini sağlamalarına gerekli
yolları göstererek işler hale getirilmelidir.
Üniversiteler özerk olmadıkları için bugünün sisteminde bunu Yükseköğretim Kurumunun (YÖK) yapması gerekir, ancak
bu kurumda politikleşmişliğinden dolayı
Akılcı öğretimde kibarlık, dürüstlük,
efendilik gibi özellikler sosyal ilişkilerden farklıdır ve üniversite veya orta eğitimde bile akılları güzelleştirebilen eğitici
hocalar üstün tutulmalıdır. Yoksa yöremden, benim dünya görüşümden, vb. taraflılıkların bilim dışına bırakılması gerekir.
Bu durum maalesef üniversite yönetici ve
öğretim üyeleri arasında çok anlamsız bir
şekilde sürüp gitmektedir. Üsttekiler bu tarafsızlığı başaramıyorlar, fakat söylemlerde
rahatlıkla bulunabiliyorlar, ama alttaki geleceğin üstü olacak öğrenciler kendilerini
şimdiden bu durumlara göre yetiştirmeye
çalışması,
6
Üniversite içi “öğrenci çalıştayı” düzenleyerek ÜHÖ üçlüsü ilişkilerinde bulunan olumsuzlukları tartışarak, bir çalıştay
bildirisi ile üniversite yöneticilerine duyurmalıdır. Bu tür çalıştaylara mutlaka konu
ile ilgili olan öncelikle aynı üniversiteden
veya başka üniversitelerden hocalar davet
edilmesi,
7
Üniversite dışı benzer çalıştaylar yaparak YÖK’ten konu ile ilgili kişileri
öğrenci sorunlarını dinleyerek ve ÜHÖ
sorunlarını gerekli otorotilere taşıyarak çözümler araştıracak çalışmaların yapılması.
Ü
lkemizde popüler bilim kitapları alanında büyük bir açık
var. Aslında bütün dünyada
popüler bilim kitaplarının çok önemli
bir işlevi vardır, ama ülkemizde bu işlevin önemi biraz daha fazladır. Bunun
da temel nedenleri, eğitim sistemimizin
bilimsel kültüre uygun olmayışı ve genel
olarak geri kalmış bir toplum olmamızdır.
Bilimin popülerleşmesi çok önemli.
Bir toplum ancak bilimsel kültüre sahipse ilerleyebilir. Avrupa’nın bize göre
daha ilerde olmasının en önemli nedeni budur. Orada 400 yıldır bilim yapılmakta, Türkiye’de ise 80-90 yıldır bilimsel faaliyetten söz edilebilir. Türkiye’de
modern bilim cumhuriyetle birlikte
başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında neredeyse bizimle neredeyse benzer
koşullara sahip Rusya’da bile 1917’den
çok önceleri ciddi bilimsel çalışmalar
vardı. Oysa Osmanlı’da bilimsel faaliyet sıfırdı. Halk ise tamamen ortaçağda
kalmıştı. Bilimin topluma yayılması bilimin popülerleşmesi ile gerçekleşebilir
ancak. Bilim sadece elit bir takım insanların yaptığı bir faaliyet değildir. Aslında Alan Sokal’ın (Şakanın Ardından,
AYBD) dediği gibi musluk tamircileri
bile bilimsel yöntemler kullanırlar. Popüler bilim kitaplar, sokaktaki insanın
zaten yapmakta olduğu bilimi daha
bilinçli yapmasını, daha fazla bilgiyle
donanmasını sağlar. Özetle, popüler
bilim topluma donanım kazandırır. Bilimsel kültürün topluma yayılmasının
sosyo-politik sonuçları vardır. Bilim
sorgulayıcı insanlar yaratır. Binlerce
yıllık mitolojilere değil, kendi keşfettiği, sorgulayıp bulduğu, test ettiği ve ispatladığı kuramlara inanan bir toplum
yaratır bilim. Oysa Türk toplumu çevrelerindeki dünyayı yüzlerce yıldır hurafelerle açıklamış bir toplumdur. Bu durum ancak Cumhuriyet’le birlikte biraz
kırılmaya başladı, ancak günümüzde
Cumhuriyet’le hesaplaşmak adına tekrar bir geriye dönüş görüyoruz. Bu nedenle bilimin popülerleşmesi Türkiye’de
daha fazla önem kazanmaktadır.
Bilim İnsanı Özgürleştirir
Gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemine bakarsanız, daha ilköğretimden
itibaren bilimi çocuklara sevdirmeye ve
öğretmeye başladıklarını görürsünüz.
Televizyonlarda her gün popüler bilim
programları gösterilir. Bilimsel kuramlar ve yeni gelişmeler sürekli topluma
aktarılmaya çalışılır. Türkiye’de ise tam
ters yönde bir gelişme yaşanmakta. Bilim yerine “din” ve “inanç” gibi konular
ön plana çıkartılmaya çalışılıyor. “İnanç
özgürlüğü” en moda kavram günümüzde. Oysa inanç insanı özgürleştirmez,
bilim özgürleştirir. Eğitim sistemimiz
ise çocuklara bilimi sevdirmek yerine
ondan nefret ettirmeye yönelik, ezberci
ve tamamen sınava odaklanmış. Zaten
artık Türkiye’de lise öğrenimden bahsetmek pek mümkün değil. Lise dönemi
sadece üniversiteye hazırlık süreci haline dönüşmüş durumda. Öte yandan televizyonlarda neredeyse hiçbir bilimsel
program, belgesel yok. Bol bol magazin
ve belli kanallarda da dini programlar
var. Bu durumun yansımalarını İTÜ’de
de görüyoruz. Türkiye’nin en iyi üç üniversiteden biri olan İTÜ’ye gelen öğrenciler Türkiye’nin en iyileri arasındadır.
Oysa İTÜ öğrencilerinin genel kültür
düzeyi, dünyayı anlama yetileri, özetle
bilimsel kültürleri sokaktaki insandan
hiç de farklı değil. Bunun temel nedeni
toplumun genelindeki bilimsel kültür
eksikliği. Bu öğrenciler ne ailelerinden
ne de eğitim kurumlarından herhangi
bir bilimsel kültür almış durumda değiller. “En iyi” sıfatını almalarının tek
nedeni üniversiteye giriş sınavında kazandıkları puanlar. Hurafelere inanan
bir üniversite öğrencisi profili ile karşı
karşıyayız. Hal böyleyken, Türkiye’de
popüler bilim kitaplarına çok iş düşüyor.
Bu yazıda amacımız Türkiye’deki popüler bilim kitaplarının tarihini yazmak
değil. Şüphesiz Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren az sayıda da olsa güzel
popüler bilim kitapları yayımlanmıştır.
Ancak bu konuda 90’lı yılların ortalarından itibaren TUBITAK’ın çıkarttığı
popüler bilim kitaplarını milat olarak
alabiliriz. Prof. Namık Kemal Pak başkanlığı dönemindeki TUBITAK hem
konusunda en uzman insanların yazdığı kitapları basarak, hem de bu kitapların fiyatlarını çok ucuz tutarak popüler
bilim yayımcılığına büyük bir ivme
kazandırmıştır. TUBITAK’daki yönetim değişikliğinden bu yana pek kitap
basılmasa da, hala piyasadaki en iyi
kitaplar arasında TUBITAK’ın bastığı
kitaplar yerini korumaktadır. Örneğin
Dawkins’in “Gen Bencildir” ve “Kör Saatçi” kitaplarının baskıları tükenmiş olmasına rağmen sahaflarda kapak fiyatlarının 10 katına satılmaktadır. Sadece
bu örnek bile Türk toplumunun gerçek
bilimsel kitaplara ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösterir.
Popüler bilim kitapları nereden gelip nereye gittiğimizi
anlamamızı sağlar
Popüler bilim kitaplarının birçok
önemli işlevi vardır: konunun uzmanı
olmayanlara, son bilimsel gelişmeleri
aktarır, bilim insanlarına kendi konularında bile farklı bir yaklaşım sunabilir. Okurlar arasında bilim insanları da
olabilir, lise öğrencileri de. Günümüzde
artık bilim o kadar branşlaşmıştır ki,
aynı bilim dalında olanlar bile, kendi
konularının dışındaki konuları takip etmekte zorlanırlar. İşte popüler bilim kitaplarının önemi burada devreye girer.
Örneğin bir fizikçi, biyolojideki ya da
nörobilimdeki son gelişmeleri popüler
bilim kitapları okuyarak takip etmeye
çalışır. Bir lise ya da üniversite öğrencisi, popüler bilim kitabı okuyarak hangi
dalda uzmanlaşmak istediğine karar verir. Belli bir yaşa gelmiş, işinde gücünde
olan ama aynı zamanda okumayı seven
bir insan, yaşadığı dünyayı anlamaya
çalışırken popüler bilim kitapları okumak durumundadır. Özellikle Türkiye
gibi temel bilim eğitiminin çok zayıf olduğu, televizyonlarda bilimsel belgesellerin hemen hemen hiç gösterilmediği
bir ülkede, içinde yaşadığımız evreni ve
kendimizi anlamanın başka yolu yoktur.
Popüler bilim okurları ırkçı, cinsiyetçi, türcü düşüncelerin anlamsızlığını
görür, kozmik bir perspektif kazanır.
Hazırlanmasında yardımcı olduğum
Alfa Yayınevi Bilim Dizisinden (AYBD)
çıkan kitaplardan örnek vererek bu
söyledikleri açmaya çalışayım. Popüler
bilim kitapları okuyanlar, dünyamızın
bu evrende özel bir yeri olmadığını (Üç
Adımda Evren, AYBD), biz insanların
diğer hayvanlardan pek farklı olmadığımızı (İlk Şempanze, AYBD), var oluşumuzun bir takım doğa yasalarına ve
rastlantısallığa bağlı olduğunu (Rastlantı ve Zorunluluk, AYBD), insan zekasının teknoloji kullanımı sayesinde geliştiğini (Yapay Maymun, AYBD), modern nörobilimin Descartes’ın beden/
ruh ikiliğine son verdiğini (Madde ve
Bilinç, AYBD) görürler; empatinin kaynağını (Empatik Beyin, AYBD), beynin
nasıl işlediğini (İnanan Beyin, Sınırların
Ötesi, Düşüncenin Kökeni, AYBD), haz
duygusunun kökenini (Hazzın Bilimi,
AYBD), vücudumuzun nasıl işlediğini ve canlı yaşamı (Nasıl Yaşarız Nasıl
Ölürüz, Dost ve Düşman Bakteriler,
Virüs Gezegeni, Sevişen Beden) öğrenirler. Ayrıca, modern bilimin ışığında
toplum bilimlerine yeni yaklaşımlardan
haberleri olur (Mem Makinesi, Memetik Evrim, Kültürün Darwincileşmesi,
AYBD).
Ancak kitapçı dükkanlarında “popüler
bilim” raflarında gördüğünüz her kitap
gerçek bir popüler bilim kitabı değildir. Piyasada “Big Bang ve Tanrı” gibi
çok sayıda sahte-bilimsel ve şarlatanlık kitapları mevcuttur. İyi bir popüler
bilim kitabının başlıca kıstasları vardır.
Her şeyden önce kitap konunun uzmanı tarafından yazılmalıdır. Örneğin söz
konusu olan kuantumla ilgili bir kitapsa, mutlaka bir fizikçi tarafından, hem
de tercihan kendini kanıtlamış, bilimsel
olarak sağlam bir fizikçi tarafından yazılmalıdır. AYBD’den çıkan “101 Soruda
Kuantum” ve “Biraz Kuantumdan Zarar
Gelmez” bunlara iyi birer örnektir. Raflarda gördüğünüz “kuantoloji”, “kuantum düşünce” gibi kitaplar asla birer popüler bilim kitabı değildir. İkinci olarak,
popüler bilim kitabı herkesin anlayacağı
bir dille yazılmalıdır. Hayatında hiç fizik dersi görmemiş bir okura da kuantum fiziği okutmayı hedeflemelidir.
Hayatında hiç evrim dersi görmemiş bir
tıp doktoruna (ki maalesef ülkemizde
bunlardan çok vardır) evrim gerçeğini
basit bir dille anlatabilmelidir. Son olarak, çeviri meselesi de çok önemlidir.
Piyasada çok sayıda çevirisi kötü popüler bilim kitapları var. Bu kötü çevirilere
yazık oluyor, çünkü kitapların orijinalleri aslında çok güzel, ama kötü çeviri
ve kötü editörlük yüzünden okunacak
gibi değiller.
101 Soruda Kuantum
Kenneth W. Ford / Çev.: Barış Gönülşen
’Kuantum fiziğindeki “büyük fikirlerin”
kesin bir listesi yok. Ancak kuantum
fiziğinin doğa kavrayışımıza kazandırdıklarının özünü yansıtan on iki fikir
var. Bunların tümünün ortak noktası
fiziksel dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine dair gündelik deneyimimize
dayanarak kazandığımız beklentilerle,
bir diğer deyişle “sağduyuyla” çelişiyor
olmaları...’’
Konusunda uzman bir fizikçi olan
K.W.Ford, dikkatlice seçilmiş 101 sorunun ceabını herkesin anlayabileceği
bir şekilde vererek, kuantum kuramının
üzerindeki gizemi kaldırmayı amaçlıyor. Son yıllarda çok sık rastladığımız ‘yanlış kuantum önyargılarını’ bu 101 soru-cevap ile çürütüyor.
Kuantumun en temel özelliklerinin birer özetinin yer aldığı kitap, kuantum konusunda bilmeniz gereken herşeyi özetliyor.
‘Çok harika bir kitap. Okumaktan kendinizi almayacaksınız’ Frank
Wilczek, 2004 Fizik Nobel ödülü sahibi.
“Kenneth Ford’ un soru-cevap yöntemi, kuantum tuhaflıklarını bir referans kitabı olacak şekilde açıklıyor.”—Amanda Gefter, New Scientist
“Onlarca yıl boyunca piyasada yayınlanan genel okur kitlesine yönelik
modern fizik kitapları içinde en iyisi’’ Jack W. Weigel, Library Journal
Çoklu Ev re nl e r
John Gribbin / Çev.: Emin Karabal
Evrenimiz birçok evrenden sadece biri
midir?
Modern fiziğin en büyüleyici gizemleri
bize bunu gösteriyor gibi. Diğer evrenlerin bizden önce geldiği, bizimkinin
yanı sıra süzüldüğü veya bizimkini
yansıttığı ne kadar imkansız gözükse de
buna dair kanıt şaşırtıcı biçimde ikna
edicidir.
Şaşırtıcı ve karmaşık fikirleri en basit
ifadelerle anlatmadaki yeteneğiyle bilinen ünlü bilim yazarı ve astrofizikçi
John Gribbin,Çoklu Evren Arayışında
kitabında okuyucuyu gerçekliğin sınırlarına doğru sıradışı bir yolculuğa çıkartıyor. Kuantum fiziği, termodinamik, sicim teorisi ve Evren’in doğası hakkındaki en yeni araştırmaları ele alarak, güncel kozmolojiye
yaptığı bu harikulade gezinti aynı zamanda yerleşik bilim dünyasının
ötesine, teorik fizikçilerin daha henüz sormaya başladığı hayret verici
sorulara doğru yol alıyor.
Eğer evrenimiz üç boyutlu ve sonsuz ise, nasıl başka bir şeyin içinde
olabilir? Bu alternatif evrenlerin birine seyahat etmek mümkün müdür? Parçacıklar oraya her an seyahat ediyorlar mıdır? Bilim adamları
ona seyahat edemeden nasıl Çoklu Evren’in varlığını kanıtlayabiliyorlar?
Atoml ar ın D an sı
Marcus Chown / Çev.: İmge Tan
‘Atomların dansı’, popüler bilim dalında bir çok ödüle sahip olan İngiliz yazar
M. Chown’un en kapsamlı kitaplarından biridir. Sonsuz küçükten sonsuz
büyüğe, evrendeki hemen her olguyu
mercek altına yatıran bu kitap, her bölümde gündelik bir gözlemden yola çıkarak, bu gözlemin nihai gerçekliğiyle
ilgili daha derin bir konuya dikkat çekiyor.
‘’Bu kitabın amacı basittir: Dünyanın aşina olduğumuz özelliklerini ele alarak,
onların nasıl olup da bize gerçekliğin
temel doğası ile ilgili derin gerçekleri anlattıklarını bilim alanındaki
mevcut bilgilerimizin ışığında göstermek; olağan dünyanın kozmik
işaretlerini okumaktır. Ya da William Blake’in ifadesiyle “Bir Kum Taneciğinde -düşen bir yaprakta, bir gülde veya yıldızlı bir gökyüzündeDünya’yı görmektir.”
SİYAH MAVİ KIRMIZI
Üniversitelerimiz ve eğitim modelimiz hep
dışarıdan gelen etkilerle şekillenmekte ancak bu şekillenmede ülkenin kültürel, sosyal ve ekonomik yapısı göz önünde tutularak uyarlamalar yapılmamaktadır. Bunlar
arasında ÜHO üçlüsünü teşkil eden bireylerin arasında en önemli ve herşeyin ilk
harfi gibi olan “karşılıklı güven” bir türlü
sağlanamamaktadır. Bunun değişik nedenleri arasında genel ölçekte politikanın üniversite işlerine değişik kamu kuruluşları ile
karışması gelirken asıl sorun üniversiteyi
oluşturan bu üçlünün ortak ve paylaşımcı
davranış biçimlerinin bulunmamasından
gelmektedir. Genel olarak “neme lazımcılık” hüküm sürmekte ve bunun en önemli
sebebi ise üniversite yönetiminde üçlüyü
meydana getiren öğeler arasında görev
paylaşımının bulunmaması gelmektedir.
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
SAYFA
Ülkemizde üniversite sayısı yapay olarak
arttırılırken öğrenci ve öğrenmek isteyenlerin sayısı doğal olarak artmakta, ancak
öğretici yani öğretim üyesi sayısında istenen artışa ulaşılamamaktadır. Birçok
üniversitemizde öğrenci bulunmasına
karşılık öğretim üyesi bulunmasında sıkıntılar vardır. ÜHO üçlüsünün işlerlik
kazanarak,ÜSD üçlüsüne daha da ivmeli
işlerlik kazandırılması, maalesef, gözardı
edilmektedir. Nasıl olurda ÜHO arasında
bir ahenk bulunmazken ÜSD üçlüsünden
medet umulabilir? İşte bu sorunun oldukça
ayrıntılı ancak kısa bir açıklaması aşağıdaki paragraflarda verilmektedir.
5
ARIYORUM
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Doç. Dr. Kerem Cankoçak
[email protected]
Prof.Dr.Zekâi Şen
[email protected]
SAYFA
SİYAH MAVİ KIRMIZI
4
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
ARIYORUM
SAYFA
SİYAH MAVİ KIRMIZI
6
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
ARIYORUM
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
İTÜ’NÜN DÖRT YILI: 2008 - 2012
2008 Ağustos ayında İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlük görevine gelen Prof. Dr. Muhammed Şahin, görev süresi bitmeden verdiği röportaj ile
4 yıllık süreci anlattı. Rektörlük odasında başlayan röportaj İnşaat Fakültesi çıkışında son bulurken, “Bundan sonra beni nerede görmek istersiniz?” sorusunu bizlere yönelterek rektörlüğünün ardından yeni projeleri olacağı sinyallerini verdi.
Ö
ğrenci Projeleri:
“Öğrencilerimize ne verdiysek
fazlasıyla geri aldık.”
Öğrenciler yeni fikirleri oluşturur. Bu fikirlerin finansal olarak desteklenmesi gerekir.
Yönetim olarak biz İTÜ öğrencimize güvendik ve fikirlerini desteklemeye başladık.
2008’de projelere ayrılan bütçe 70.000 TL
idi. 2011’de 1.500.000 TL harcadık. Meyvelerini de hemen aldık. Uluslararası yarışmalarda dereceler aldık. Bu başarılar hem
ulusal hem de uluslararası platformda üniversitemizin algısını değiştirdi. Algı değişikliği süreç gerektiren bir durumdur, fakat
biz bunu çok çabuk başardık. Milyonlarca
dolar ayırıp, reklam yapsak ulaşamazdık.
Öğrencilerimizin bu başarılarından dolayı
hem ülke olarak hem de üniversite olarak
gurur duyduk. Bundan dolayı öğrencilerime
teşekkür ediyorum. Öğrencilerimize ne verdiysek fazlasıyla geri aldık.
Yurt dışında üniversiteler yüksek duvarlarla çevrili değildir. Bina güvenliği esas
önemli. Dışarıya kapalı olamayız.
G
ıda Hizmetleri ve Yemek
Bursu:
etkin Mühendislik:
İTÜ, Mühendislik Programı mezunlarının, yetkin mühendisler olarak uluslararası projelerde görev alabilmesi için dünya çapında yapılan sınavlarla Yetkin Mühendislik
Belgesi veren ABD’deki NCEES’e (National
Council of Examiners for Engineering and
Surveying) başvurdu. NCEES’in denetim
ve incelemeleri sonucu İTÜ, Yetkin Mühendislik Sınavı’nın Türkiye’deki merkezi
oldu. Sınava girme hakkı sadece İTÜ mezun
ve öğrencilerine verildi. İlk sınav 15 Nisan
2012’de Ayazağa Yerleşkesi’nde gercekleştirildi.
S
anatta Yandal Programı:
Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın
varlığının üniversitemizin her köşesine kattığı rengi yaygınlaştırmak için Müzikoloji,
İTÜ, öğrencilerine sağladığı yurt imkanlarını 2008 - 2012 döneminde de sürekli
arttırdı. Toplam kapasite 2008’de 2951 öğrenciyken, 2011’de bu sayı 3349’a çıktı. Böylece 2011’de kız öğrenciler için yurt sorunu
çözümlenmiş oldu. 630 kişilik İTÜ Denizcilik Fakültesi Binali Yıldırım Öğrenci Yurdu
ile toplam 4000 kişilik yurt kapasitesine erişildi. İTÜ Mezunlar Konseyi’nin Mezunlar
Meydanı projesi gelirleriyle daha fazla Öğrenciye yurt olanağı sağlanacak.
ve idari personelinin çocukları için eğitim
ücretlerinde %60 indirim olanağı sağlandı.
İ
TÜ Kamu Konutları:
2008’in Ağustos ayında 263 olan kamu
konutu sayısı, bir sonraki yıl 23 yeni konutla
286’ya çıktı. 2010’da akademik ve idari per-
K
urumsal Kimlik
Çalışmaları ve 1773 İTÜ
Satış Mekanı:
Üniversite kurumsal kimlik kılavuzunun
hazırlanması ile ilgili çalışmalar ve İTÜ logosunun her türlü telif hakkının korunmasına yönelik tescil işlemleri tamamlandı.
İTÜ’nün kurum içi ve kurum dışı iletişim ve
tanıtımlarında hedef kitlelere göre ayrışmış
ürünlerin tasarım ve uygulamaları yanında
çeşitli armağanlar ve satışa yönelik tasarım
ürünlerinin yer aldığı 1773 İTÜ Satış Meka-
İTÜ, lisans 1. sınıf öğrencileri için
Mezunlar Konseyi ile birlikte Mentorluk
Sistemi Projesi’ni hayata geçirdi. İş yaşamında aktif bir İTÜ mezunu ve üst sınıflardan bir lisans öğrencisinin yol göstericiliğini içeren proje kapsamında, ilk aşamada 200 öğrenciye ders seçiminden sosyal
toplam sayısı 82 bin olan Ar-Ge personelinin 2013’de 100 bine ulaşması durumunda,
Türkiye’deki tüm Ar-Ge personelinin onda
birini bünyesinde toplayan Ayazağa Yerleşkesi tam anlamıyla bir teknoloji üssü olacak.
İ
TÜ-KKTC:
2007 yılında ortaya çıkan İTÜ-KKTC
Eğitim Araştırma Yerleşkeleri kurma düşüncesi, ulusal ve uluslararası mevzuat oluşturma ve kurulum çalışmaları, 2011-2012
Eğitim-Öğretim Yılı’nda; Gemi Makineleri
İşletme Mühendisliği Programı, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Programı ve
Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Programı’na lisans öğrenci kabulü ile
yeni bir aşamaya geldi. Lefkoşa, Gazimağusa
2008-2012 döneminde Teknokent yatırımlarına önem verildi. 2009’da projelendirilen
ARI-3 binası, 56.000 m2’lik alanda birçok
yeni fiziksel ve işlevsel olanakla Ağustos
2012’de hizmete girecek. 2010’da 6500 m2’lik
ARI-4, Türk Telekom iştirakleri ile hizmete
girdi. 7000 m2’lik ARI-5’in ve 2600 m2’lik
Akademik Kuluçka Merkezi’nin ihale süreçleri son aşamaya getirildi.
Bütünleme sınavının düzeyi aynı olacak. İTÜ kaliteden ödün veremez.Yaz okullarının esas amacı başarılı öğrencileri desteklemektir. Çap
yapan, yandal yapan ya da erken bitirmek isteyen öğrencilere olanak tanımaktır. Bu arada da geçemeyen öğrencilere de şans tanınmış
oluyor ki öğrenci geçemediği dersi sene içinde iyi öğrenememiş demektir. Yaz okulları aynı zamanda geçemediği dersi pekiştirip geçmesine
yardımcı oluyor. Umarım bu bütünleme sınavı yaz okulları felsefesine zarar vermez. İTÜ’de dışarıdan algılandığı gibi hocalar yazın ders
vermek için öğrenci bırakmaz. Hatta ders açmıyorlar. Bizim hocalarımız araştırma odaklı çalışır, yaz döneminde proje hazırlar, raporlar
hazırlar, yurt dışına gider. Yazın bunlara vakit ayırmak istiyorlar.
K
antinler:
SKS’ye bağlı bir İTÜ Sosyal Tesisler
İşletmesi kurulacak. Hocalar danışmanlık
yapacak. Profesyonel çalıştıracağımız kısımlar da olacak. Özellikle mutfakta. Ayrıca
S
taj Otomasyonu:
Staj otomasyonu, öğrencilerin zorunlu
staj sürecini yönetmek amacıyla tasarlanmış web tabanlı bir uygulama olarak devreye sokuldu. Uygulama 2010 yılında İnşaat
Fakültesi’nde başladı; 2011’de de diğer fakültelerin kullanımına açıldı. 56 bin staj bilgisi
içeren sistemden bugüne kadar 8 bin öğrenci yararlandı
A
kademik Kadro Yükseltme
ve Atama Sayısında Artış:
2008-2012 döneminde profesörlük, doçentlik ve yardımcı doçentlik kadrolarında, sırasıyla, 104, 119 ve 151 atama ve yükseltme
gerçekleştirildi. 2008’de 908 olan öğretim
üyesi sayısının, devam eden atama ve yükseltme sürecinin tamamlanmasıyla 2012’de
1028’e yükselmesi bekleniyor.
E
ğitim Öğretim Desteği:
İTÜ akademik ve idari personelinin çocukları için Ayazağa Yerleşkesi’nde 200 öğ-
İTÜ kadar özgürlüklerin sınırsız olduğu bir üniversite yok Türkiye’de. Biz geldiğimizde bazı olaylar olmuştu. Öğrenci başkanını biz senato
yönetim kuruluna aldık. Her konuda gelebiliyorlar. Fakat gelmiyorlar orası ayrı. Diğer ünilversitelerde sadece öğrencilerle ilgili konularda
toplantılara katılabiliyorlar. Bizim üniversite de de tartışmalar oldu fakat benim cevabım “benim öğrencilerimden saklayacak hiçbir şeyim
yok” oldu. Üç buçuk senedir polisin müdahale edeceği bir olay olmamıştır. Kampüs içinde polis öğrencilerime müdahale edemez. Eylem yapan grubu kontrol edebilirler ama her hangi bir müdahalede bulunamazlar. Onlar da eylemlerini yaparlar dağılırlar. Benim üniversitemde
etrafı yakıp yıkan öğrenci yok. Burası gençliğinizi kullanabileceğiniz son yer. Çünkü mezun olunca ister istemez kapitalist olacaksınız. Benim tek istediğim eylemlerde birbirinize zarar vermemeniz. Benim bu yaklaşımıma da öğrenciler olumlu cevap veriyorlar.
renci kapasiteli İTÜ Kreş ve Anaokulu’nun
yapımına başlandı. 960 öğrenci kapasiteli
İTÜ Geliştirme Vakfı Beylerbeyi Yerleşkesi Anaokulu ve İlköğretim Okulu ise
Anadolu yakasında açıldı. Geliştirme Vakfı
Okulları’nda uygulanan özel Rektörlük ve
bağışçı bursları kaldırılarak İTÜ akademik
• Ulusal Membran Teknolojileri Ar-Ge Merkezi
• Nanobilim ve Nanoteknoloji Ar-Ge Merkezi
• RF/Karışık İşaret Ar-Ge Merkezi
• Bilim Muhendislik ve Teknolojide Kadın
Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi
sonele tahsis edilen blok ile bu sayı 350 oldu.
Ayrıca genç akademisyenler için 126 adet
stüdyo daire yapıldı ve eşyalı olarak tahsis
edildi. Son olarak yapımı biten 16 adet konutun hizmete girmesiyle toplam konut sayısı 492’ye ulaştı.
nı açıldı.
U
IUC ile Lisans ve Yüksek
Lisans Ortaklığı:
İTÜ, dünyanın önce gelen üniversiteleri
arasında bulunan ve inşaat mühendisliğinde
dünyanın en iyisi kabul edilen University of
faaliyetlere, staj ve yurtdışı tecrübesine
kadar pek çok alanda yardımcı olunmaya
başlandı.
A
RI Teknokent:
2012-2013’te bitmesi planlanan projeler sonucu, mevcutta ARI-1 ve 2’de 2000 olan Ar-Ge personeline ek olarak, Dijital Türkiye Üssü’nde 3000, ARI-3, 4 ve 5’te 4000,
Enerji Teknokenti’nde 1000 Ar-Ge personelinin çalışması öngörülüyor. Halen yaklaşık
1000 öğretim üyesi bulunan İTÜ’de, bu projelerle birlikte; 2013 sonuna kadar Ar-Ge çalışması yapan 11 bin kişi olacak. Türkiye’deki
Dernekler, vakıflar sürekli yönetim ve
birbiriyle sorun yaşardı önceden. Bu birimler tek ses çıkarmaya başladı ve başarıya odaklandı. Üniversitedeki barış
ortamı başarıyı büyük oranda arttırdı.
ve Yenierenkoy’de toplam 600 hektarlık bir
alan İTÜ’ye tahsis edildi. Lefkoşa’da idari
faaliyetler icin kiralanan 600 m2’lik tarihi
binanın restorasyonu 2011 yılında ihale edilerek tamamlandı ve hizmete girdi.
Y
eni Araştırma Merkezleri:
2008-2011 döneminde İTÜ bünyesinde dört yeni araştırma merkezi kuruldu:
öğrenciler de serviste çalışabilecek. Kampüs
Gıda istediğimiz kalitede hizmet veremedi. Bundan dolayı da öğrenciler ve öğretim
üyeleri tercih etmedi. AVM yokken özellikle
öğretim üyeleri İstinye Park’ta yemek yiyordu. Öğrencilere Kampüs Kafe’den memnun
musunuz diye sorduğumda öğrenciler hayır
cevabını verdi. 14 Haziran’da kantinlerle ilgili sözleşme bitti. Diğer birimlerde devam
edip edemeyeceği hizmet kalitesine bağlı.
Üniversiteye kira ödeyemiyor, zarar ediyor,
çünkü tercih edilmiyor. Fakat kaliteli bir
hizmet yaparlarsa devam ederler. Öğrenci
memnuniyeti çok önemlidir. Yoksa giderler.
Kampüs Kafe kolektifin karşı çıktığını, diğer
öğrencilerin memnun olduğunu söylüyor.
Ayrıca benim de onlara daha yakın olduğumu. Buradaki her öğrencinin geleceğinden
ben sorumluyum. Öğrencilerim arasında
ayrım yapamam. Her öğrenci benim için
önemlidir. Bir tane öğrenciyi bile kaybedemem. O öğrenciyi yetiştiren anne babaların
emeklerine saygısızlık olur.
Ö
ğrenci Bursları:
2008 yılında yıllık 5.5 milyon TL olan
öğrenci burs desteği 2012 yılında yıllık 12.5
milyon TL’ye yükseltildi.
L
isans Eğitiminde Abet
Akreditasyonu:
İTÜ, eğitim kalitesini küresel ölçekte sürdürdüğünü kanıtlamak için 2009’da tam
akreditasyon almak amacıyla ABET’e (Accreditation Board for Engineering and Technology) başvurdu. 2011’de açıklanan sonuç
raporuna göre 23 mühendislik programında
tam akreditasyon alan İTÜ, 2011’de dünya-
nın en fazla sayıda akredite olmuş mühendislik programına sahip üniversitesi oldu.
Y
eni Ders Planları Ve %100
İngilizce Programlar:
İTÜ, ABET akreditasyonu ve Bologna süreci çerçevesinde 57 lisans programının ders
planlarını yeniden düzenledi. Genel eğitim
altında, İnsan ve Toplum Bilimleri, Sanat ve
Beden Eğitimi derslerinin yanı sıra kredisiz
Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Japonca
dersleri de açıldı. Bilim dili olarak Türkçe’yi
geliştiren %30 İngilizce lisans programlarına paralel olarak tüm programların en az
birer şubesinde, uluslararası düzeyde lider
mezunlar yetiştirebilmek için %100 İngilizce lisans programları açıldı.
Ö
ğrenci Konseyi Seçilirken
Siyasi Bakılmamalı:
Öğrenci konseyi çalışan bir konsey değil.
Umarım eylülde daha aktif bir konsey
seçilir. Senatoya dahi gelmiyorlar. Sonuçta
biz orda sizin adınıza karar veriyoruz
sizden birisi olması lazım orda. Konsey
seçilirken siyasi bakılmaması lazım. Hepinizin sorunları aynıdır burada öğrencisiniz
hepiniz. Zaman zaman biz sizin haklarınızı
verirken yeterince cömert olamayabiliriz
bunun için konseyin aktif olması lazım.
2008’de uluslararası işbirliği çerçevesinde
imzalanan protokol sayısı 86 iken 2012
Mayıs itibarı ile 162’ye yükseldi
Y
abancı Diller
Yüksekokulu’nda Cea
Akreditasyonu:
Yabancı Diller Yüksekokulu, 2009’da yabancı dil eğitimi akreditasyonu icin CEA’ya
(Commission on English Language Program Accreditation) başvuruda bulundu. Bu
süreç sonunda, 2012’de İTÜ Lisans ve UOLP
İngilizce Hazırlık Programları 5 yıl süre ile
akredite edildi.
A
nabilim Dalları:
Anabilim dallarını kaldırmak doğru
bir karardı. Dünyanın gelişmiş üniversitelerinde zaten böyle bir uygulama yok. Üniversitemize dinamizm kattı. Hocalarımızın
yayınlarının kalitesi arttı. Öğretmenlerin
projeleri arttı. Savunma sanayinden endüstriden çok sayıda proje aldık.
A
VM:
Avm komple bir tesis. Tek tek kiraya
verilirse tek tek muhatap olmak zorunda kalınır. Ayrıca ortak alanlar var ve oralarda eleman çalıştıramayız. Kendi fakültelerimize
bile yetiştiremiyoruz. Kirayı alan grup oraya
1,5 milyon TL yatırım yaptı. Biz bunu yapamazdık ve sıradan bir kantin gibi olurdu.
Röportaj: Serdar ERBAY, Şeyda ALBAYRAK, Selçuk KESER, Baran Serdar SARIOĞLU, Volkan ZENGİN
SİYAH MAVİ KIRMIZI
Y
Y
urt Olanakları:
560’ın üzerinde öğretim üyemiz var İngilizce eğitim veren ve YÖK’ün kriterlerini
sağlayan. ODTÜ nün 720 öğretim üyesi
var fakat ODTÜ tamamen İngilizce eğitim veriyor.
M
entorluk Sistemi Projesi:
EYLÜL 2012
SAYFA
Eylül 2008’den itibaren öğrenci ve idari personel yemek ücretlerinin düşürülmesinin
yanı sıra son dört yıldır akademik ve idari
personel ile öğrenci yemek ücretleri arttırılmadı. Yemek ücretlerinin artmaması için
gereken 1,5 milyon TL’lik fark, üniversite
tarafından sübvanse edildi. 2008’de 788 öğrencinin yararlandığı karşılıksız yemek bursunun kapsamı genişletildi; ihtiyacı olan her
öğrenciye yemek bursu verildi. Bu burstan
2009 yılından itibaren 2000, 2011 ve 2012’de
ise 2500 öğrencinin faydalanması sağlandı.
Çalgı ve Türk Halk Oyunları Bölümleri’nde
tüm İTÜ öğrencilerinin yandal yapabilmesine Senato tarafından karar verildi. Ülkemizde ilk olan bu uygulama ile amaç; mühendis
ve mimarlık eğitimi alan öğrencilerimizden
sanata ilgi duyanları teşvik etmektir.
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Illinois Urbana-Champaign (UIUC) ile 3+2
lisans ve yüksek lisans ortaklık anlaşması
imzaladı. Anlaşmaya gore İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencileri, lisans programlarının
dördüncü yılını ve bir yıllık yüksek lisans
programını UIUC’de tamamlayarak iki diploma almaya hak kazanabilecekler.
7
ARIYORUM
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SAYFA
SİYAH MAVİ KIRMIZI
8
Yerleşkede
Ne
Nerede
Yapılır?
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
ARIYORUM
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
ARIYORUM
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
İ S TA N B U L T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ AYA Z A Ğ A Y E R L E Ş K E S İ
ISTANBUL
TECHNICAL
UNIVERSITY
AYA Z A G A
CAMPUS
Yemek Yemek
Kampüsün merkezinde bulunan yemekhane haftaiçi saat 11.30 - 14.00 ve 18.00 - 20.00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Ayrıca yemek yiyilip,
sohbet edilebilecek mekanlar içinde AVM Sosyal
Merkezi, Kampüs Kafe ve bütün fakültelerdeki
kantinler mevcut alanlardır.
İTÜ BASIN
YAYIN KULÜBÜ
Kültür - Sanat ve Kulüplere Katılım
Organizasyon ve etkinlikler genel olarak Süleyman Demirel Kültür Merkezi(SDKM) ve Kültür
ve Sanat Birliği (KSB) Binasında yapılır.
KSB Binası’ndaki yönetimden üniversitedeki kulüp ve etkinliklerden haberdar olmak, katılım göstermek için bilgi alabilirsiniz.
Öğrenci İşleri: Öğrenci Belgesi ve Transkript
Öğrenci Otomasyon Merkezi’nden öğrenci belgelerinizi alabilirsiniz. Yeni kayıt olan öğrenciler öğrenci kartlarında bulunan belirli bir hak ile direk
öğrenci belgesi alabilirken, bu kullanım hakkını
bitirenler Vakıfbank’a gerekli ödemeyi yaparak
öğrenci belgesi, transkript gibi belgeleri alabilmektedir. Ayrıca otomasyon binası ders kayıt işlemlerinin de düzenlendiği yerdir.
Sistem veya İTÜmail şifrenizi kaybederseniz!
Bilgi İşlem Merkezi öğrenci kartınız ile giderek
şifrelerinizi yenileyebilirsiniz ve bu birimdeki çalışanlar üniversite içindeki internet ağını kullanamama gibi kullanıcı sorunlarınızda size yardımcı
olacaklardır.
Öğrenci Kartınız Kaybolursa, Kırılırsa!
Kart İşlem Merkezi bu tip durumlarda veya kart
ile giriş yapacağınız mekanlarda(yemekhane vb.)
öğrenci kartınızın senkronizasyonunu sağlamaktadır. Kartınızı yeniden çıkartmanız için Kart
İşlem Merkezi görevlilerinin belirteceği meblayı
İTÜ’nün Vakıfbank hesabına yatırmanız gerekmektedir.
Bir Kitap Alayım da Evde Okurum Diyorsanız!
Kütüphanelere öğrenci kartınız ile girerek istediğiniz dökümanı inceleyebilirsiniz. Bunun dışında
bir kitabı kütüphane dışında okumak için kütüphane görevlilerinden öğrenci kartınıza barkod istemelisiniz.
Her İşin Başı Sağlık!
Medikososyal Merkezi ile gün içinde başınıza
gelebilecek yaralanmalar, hastalıklar konusunda
merkezde bulunan doktorlar ile ön kontrolleriniz gerçekleştirilir, gerek görülürse daha kapsamlı
hastanelere sevk edilirsiniz.
Rektörlük
Rektörlük ile ilgili dilekçelerinizi Rektörlük binasında bulunan Kayıt Bürosuna ulaştırmanız gerekmektedir.
Erasmus Düşünenler!
İTÜ Avrupa Birliği Merkezi Erasmus ile ilgili bilgi
alabileceğiniz birimdir. Öğrenci Otomasyon Merkezi binasında yer almaktadır.
Sıkıldım,
Bir Kahve İçecek Birileri Olsa Diyorsanız!
İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri, KSB’nin hemen
yanındaki Eski Kütüphane Binasında sizleri bekliyor olacaktır.
2012
NNU
AÖD
İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ
İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ
9
10
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
ARIYORUM
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
ARIYORUM İTÜ GAZETESİ
YENİ DÖNEM TANIŞMA TOPLANTIMIZA
DÜŞÜNEN,ÜRETEN
PAYLAŞAN
YAZAN
ÇİZEN
OKUYAN
VEYA
BASIN YAYINLA İLGİLENEN;
FARKLI FİKİRLER ÜRETEN,
YENİLİKÇİ OLAN;
2 EKİM
Toplantı Yeri:
2012
SALI
ESKİ KÜTÜPHANE
KSB BİNASI YANI
17.00
www.gazete.itu.edu.tr
[email protected]
TASARIM YAPAN
BUNLARI YAPMAK İSTEYEN;
FOTOĞRAF ÇEKEN
ÜNİVERSİTE
HAYATINA RENK KATMAK İSTEYEN;
BİR ÖZELLİĞİ OLDUĞUNU VEYA HİÇBİR
ÖZELLİĞİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEN;
MÜZİKLE UĞRAŞAN,
FİZİKLE UĞRAŞAN,
SPORLA UĞRAŞAN
VEYA
HİÇBİR ŞEYLE UĞRAŞMAYAN;
BİR GAZETENİN BAŞTAN
AŞAĞI HER ŞEYİ İLE İLGİLENEN TAKIMDA
GÖREV ALMAK İSTEYEN İTÜ'LÜLERİ,
KISACA BÜTÜN İLGİLENENLERİ BEKLİYORUZ...
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
YENİ REKTÖR VE
YENİ BEKLENENLER
S
evgili okular,
Bildiğiniz üzere son iki Rektörlük
seçimi bir hayli heyecan yarattı
İTÜ kamuoyunda. 2008 yılındaki seçimlerde en yüksek oyu alan Prof. Dr.
Faruk Karadoğan yerine ikinci sıradaki aday Prof. Dr. Muhammed Şahin’in
önce Yüksek Öğretim Kurulu’nun
(YÖK) sıralamasında birinci sıraya konulması, ardından da Cumhurbaşkanı tarafından Rektör olarak atanması,
öğretim üyeleri arasında ciddi tartışmalara yol açmıştı. Tüm okula yapılan
duyurulardan tutun, fısıltılarla yayılan
dedikodular çalkalamıştı ortalığı. Nitekim o kadar laf söz tabi ciddi tartışmalar derken hepsi o kadar da akademik
ciddiyet çerçevesine sahip tartışmalar
değildi. Daha popülist, daha ‘kahve ağzı’ denilen türdendi. E hal böyle olunca
da Şahin’in icraatları merak ediliyordu. Tam o dönemde Arıyorum olarak
Şahin’le bir röportaj yapmış, yapmak
istediklerini ve İTÜ kamuoyunca konuşulanları sormuştuk. Hatırlamak
isteyenler web sayfamızdan arşive göz
atabilirler (www.gazete.itu.edu.tr).
11
ARIYORUM
4 yıl sonraki seçimlerde de eğer Karaca
aday olursa, en yüksek oyu alacaktır.
Tabi bu süreçte kafalarda oluşan sorular, yapılan yorumlardan daha fazla yer
kaplıyor. Öncelikle bu seçim/atama süreci mantıklı mı?
Nihai karar atanmayla verilecekse neden seçim yapılıyor?
Yapılan seçimin ardından sanki öğretim üyelerinin sağlıklı karar veremedikleri mi düşünülüyor?
Atanan rektör, bir sonraki dönem en
yüksek oyu aldığında, ‘evet biz ‘sağlıksız’ düşünüyormuşuz’ diyor mu öğretim üyeleri?
Gerçekten, İTÜ’deki uzun öğrencilik
hayatının son demlerini yaşayan birisi
olarak bu ve bunun gibi birçok sorunun yanıtını merak ediyorum. Tabi bu
soruları, seçme hakkına sahip öğretim
üyelerinin yanıtlaması gerekiyor.
Fatih Avcı
[email protected]
rastlamadım henüz.
Laf arasında, yeni rektörümüz Prof. Dr.
Mehmet Karaca’yı tebrik ediyoruz tabi.
Yeni görevinde güzel işler yapmasını
umuyoruz.
Peki İTÜ, yeni rektöründen neler bekler, ne ister?
Öncelikle adaylık kitapçığında yazan
konuları yapması beklenir tabi. Bu konuda, söyledikleri ile yaptıkları yüzde yüz örtüşen bir program olacağını
zannetmiyorum. Ama yakın oranlarda
olabilir.
Tabi Rektörle birlikte beraber çalışacağı yardımcı ve danışman seçimleri de
çok önemli. Şahsen, dersini aldığım ve
benim fakültemde de çok sevilen bir
hocamızın (Prof. Dr. İbrahim Özkol)
rektör yardımcısı olması sevindirici.
Diğer yardımcılar için de benzer bir
durumun olduğunu duyuyoruz. Dikkat çekici konu ise kadın yardımcı olmaması, kadın danışman sayısının da
çok az olması. Belki bu konuya biraz
Derken, 4 yıl geçti, yeni seçimler için
çalışmalar başladı ve bu seçimlerin de
en az bir önceki seçimler kadar konuşulacağı belliydi. Bu sefer de oklar
ters yöne kaymış, daha önce Şahin’in
rektörlüğünü istemeyenler, şimdi
Şahin’den tarafa yön çevirmişti. Bu
süreç aslında diğer üniversitelerde de
benzer şekilde seyrediyor. En çok oy
almadan Rektör olarak atanan öğretim üyeleri, eğer 4 yıllık görevlerinden
sonra yeniden aday oluyorlarsa bu sefer en yüksek oyu alıyorlar. Galiba bu
istisnasız olarak böyle olmuştur Türk
üniversitelerinde. Tabi durumun böyle
olması, ‘evet, biz öğretim üyeleri başka
bir adayı seçmiştik ama gördük ki bizim seçmediğimiz adayın Rektör olarak atanması sağlıklı bir kararmış!’
Üstüste ilginçlikler işte...
Bu yıl haziran ayında yapılan seçimlerdeki prototip ise önceki seçimin benzeriydi. 4 yıl önce bir nevi Karadoğan’ı
‘mağdur’ bırakan Şahin, bu sefer ‘mağdur’ koltuğuna kendisi oturmuştu çünkü en yüksek oyu almasına rağmen
YÖK, kendisini ikinci sıraya koyarak
Cumhurbaşkanı’na göndermişti. O zamandan itibaren zaten söylentiler dolaşıyordu, ‘Karaca kesin Rektör olacak!’
diye. Yine talih bu ya, beklenen şekilde
Üniversitelerin olmazsa olmazı ‘özgür düşünce, özgür fikir, özgür ifade’
konularında mümkün olan en üst düzeyde bir anlayışın olması da, başarılı
bir Rektörlük için önem arz eder. Bunun aksi ne üniversite kültürüyle ne de
mevcut üniversiteler arasında İTÜ’nün
duruşuyla bağdaşmaz. E haliyle bu konunun önemine, akademik kişiliğini
ön planda tutan öğretim üyelerinin sahip çıkması da gerekiyor. Yoksa dünya
üniversitesi olmayı amaçlayan bir üniversitenin, bir liseden farkı kalmaz. Bu
konuda da endişelerin olduğunu belirtelim.
Tabi bilimsel çalışmalar, akademik kalitenin arttırılması ve verimlilik için
yapılacak her türlü gayret takdire şayan
olacaktır. Bununla birlikte, bizim de
önceden beri ‘Bir Üniversiteyi Öğrenci
Projeleri Üniversite Yapar’ sloganıyla
üzerinde ısrarla durduğumuz öğrenci projeleri konusunda mümkün olan
en üst seviyede desteklerin yapılması
gerekir. Yalnızca bilimsel projelerde
değil, sosyal, kültürel ve sanatsal üretkenlik gösteren öğrenci kulüplerinin
de ciddiyetle desteklenmesi yerinde
olacaktır.
Kampüs yaşamı ve yerleşke alanlarının
yüksek faydalı düzenlenmesi konusunda da yapıcı adımların atılması gerekiyor.
Daha katılımcı bir yönetim anlayışının
benimseneceği vaadinin de lafta kalmaması, somutlaştırılması, yeni yönetime duyulan güveni de arttıracaktır.
Katılımcı bir yönetim demek, öğretim
üyesi, öğrenci, mezun ve idari personelin paydaş olarak kabul edilmesiyle
mümkün olur.
İşin siyasi boyutuna hiç girmek istemiyorum. Siyaseten yakın adayların Rektörlük makamına daha yakın olduğu
mevzusu zaten her dönem konuşuluyor. Hangi hükümet döneminde olursa
olsun konuşuluyor. Dolayısıyla bizim
aslında söz etmemiz gereken konu seçim/atama tartışmasından ziyade ortaya konulacak olan ‘icraat’lar olacaktır.
Seçim sistemi konusu ise zaten mevcut
rektörlerin de rahatsız olduğu, değişmesini arzu ettiği bir sistem. Bu sistemi
savunan tek bir öğretim üyesine dahi
dikkat edilebilirdi.
Rektörün, herkese olabildiğince eşit
mesafede durması meselesi çok önemli. Özellikle ikinci sıradan atama yoluyla Rektör olunduğu için, kamuoyunda
ister istemez endişeler oluyor. Bu Şahin
döneminde de böyle olmuştu. Bu konuda ikna edici açıklamalar, uygulamalar yapılması gerekiyor. Bu konuları
zaten eğer mümkün olursa Karaca ile
yapacağımız bir söyleşide ayrıntılı olarak ele alabiliriz.
Tabi, beklentiler yazmakla bitmez. Ama genel gidişatla ilgili ilk izlenimler
de yapılanlarla birlikte şekillenecektir.
Umudumuz İTÜ’nün daha özgür, daha yaşanılır, daha başarılı bir üniversite olması. Bu konuda kim güzel işler
yaparsa destek görmemesi mümkün
olmaz.
Yeni yönetime başarılar dilerken,
İTÜ’ye yeni katılan arkadaşlara da ‘hoş
geldin’ diyelim.
Fatih Avcı
12
ARIYORUM
EYLÜL 2012
Dünya Birincisi Bizden:
İTÜ Uyarı
Model Uydu Takımı
İTÜ’lü Öğrenciler Uluslararası Çevreci Şehirler 2012 Yarışması’nda Dünya 2.si Oldu
Schneider Electric tarafından düzenlenen Uluslararası Çevreci Şehirler (Go Green In The City 2012) yarışmasında İstanbul
Teknik Üniversitesi öğrencileri Cansu Çelik ve Hasan Erdem Harman Dünya 2. si oldu. İTÜ’lüler, 9 ülkeden 600 projenin yer
aldığı yarışmanın Paris’te yapılan finalinde “Şehirde Günışığı” projeleriyle ikinciliğe layık görüldü.
Schneider Electric tarafından düzenlenen
“Uluslararası Çevreci Şehirler” yarışmasında
üniversite öğrencilerinden şehirler için hayati önem taşıyan konut, üniversite, perakende,
su ve hastane sektörlerine yönelik uygulanabilir enerji yönetimi çözümleri tasarlamaları
istendi. Brezilya, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, ABD, Rusya, Türkiye ve Polonya’dan
üniversite öğrencilerinin katılımına açık
olan yarışmaya 600 proje katıldı. İlk elemeyi
geçen 100 proje Paris’te düzenlenecek final
yarışması için ABD’li mentorlarıyla 4 ay çalıştı. Finale en az biri kadın olmak üzere iki
öğrenciden oluşan 25 takım kaldı. Takımlar
20-23 Haziran 2012 tarihlerinde Paris’teki
Schneider Electric HIVE binasında gerçekleştirilen finalde şehirlerde enerji kullanımını azaltmak için geliştirdikleri projeleri
sundu.
İstanbul Teknik Üniversitesi Cevher Hazırlama ve İmalat Mühendisliği Çift Ana Dal
öğrencisi Cansu Çelik ile İmalat ve Makine
Mühendisliği Çift Ana Dal öğrencisi Hasan
Erdem Harman “Şehirde Günışığı” isimli
projeleriyle Dünya 2. si oldu. Projeyle ilgili
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay
Araştırmaları Merkezi (NASA), Amerikan Havacılık ve Uzay Enstitüsü (AIAA) ve Amerikan Astronomi Topluluğu
(AAS) katkılarıyla her yıl ABD’nin Texas
eyaletinde düzenlenen geleneksel Mikro Uydu Yarışması’nda İstanbul Teknik
Üniversitesi’nin İTÜ UYARI Model Uydu
Solar Splash
Solar Splash, IEEE (Uluslar arası elektrik ve
Elektronik Mühendisleri Odası) ve ASME
(Amerikan Makine Mühendisleri Odası)
tarafından düzenlenen bir organizasyondur.
Geneli üniversitelerden olan takımların yarışmacı olarak katıldıkları bu yarış pek çok
etaptan oluşmakta ve yarışmada derece alabilmek için bu etapların tümünde başarıyla
yarışıp puan toplamak gerekmektedir. 1000
puan üzerinden en yüksek puanları toplayan
takım birinci olmaktadır.
Türkiye’nin İlk Güneş Teknesi : Nusrat
Solar Splash 2007 - Nusrat Teknesi
Genel Toplam 3.
Slalom Etabı 3.
Elektrik Sistemi Tasarımı 1.
Güneş Enerjisi Sistemi Tasarımı 1.
Görsel Sunum 1.
En İyi Çaylak Takım 1.
İkinci Tekne Çıtayı
Yükseltiyor : Muavenet
bilgi veren Cansu Çelik “Amacımız güneş ışığını elektik enerjisine çevirmeden metro, yer
altı otoparkları, alışveriş merkezleri gibi kapalı alanları aydınlatmaktı. Önce güneş ışığını kollektörler yardımıyla topladık. Estetik
görünüme uygun özel tasarım yapıldı. İkinci
aşamada toplanan günışığı fiberoptik kablo
yardımıyla mekana iletildi. Son olarak reflektörler aracılığıyla mekana dağıtıldı. ”dedi.
İTÜ’lü öğrencilerle Schneider Electric’in 9
ülkedeki merkezinden birinde çalışmak
üzere iş görüşmesi yapıldı.
Yarışmanın ardından röportaj yapma
fırsatı bulduğumuz Hasan Erdem
Harman sorularımızı yanıtladı:
Yarışmaya katılma sürecinizi anlatır
mısınız?
Bir reklam filminde fakir bir mahallede insanlar tren vagonlarında
yaşıyordu ve evlerin içi karanlıktı.
Şöyle bir çözüm geliştirmişti yaratıcı bir insan; vagonun çatısını
oyup, içi su dolu bir plastik kola şişesini yerleştiriyor ve yansıyan güneş
ışığı içeriye dağılıyordu. İlk başta bu
gözle izlememiştik. Güneş ışığını nasıl
kullanabileceğimizi düşündük. Herkes
gibi elektriğe çevirsek çok klişe olacaktı.
Birden aklımıza fiberoptikler geldi. Fiberoptik %92 verimle ışığı, sesi yani bilgiyi
iletebiliyor. Işığı toplamak için ve dağıtabilmek için iki tane daha sistem tasarladık.
Sistemin uygulanabilirliği nedir?
Mantık olarak çok basit bir düzenek. Uygulanabilirliği yüzünden jüri üyeleri de
üzerinde çok durdu. Tek dezavantajı fiberoptik kabloların maliyetinin fazla olması.
Bu sisteme yatırım yapacak kişi maliyetini
üç dört yılda amorti edebilir fakat sonrasında hep kar edeceğinizi hesaba da katmalısınız.
İTÜ’nün size kattığı değerler nelerdir?
Yarışma tamamen bir firma organizasyonu
olduğu için maddi konuları onlar karşıladılar. İTÜ’nün bilinirliği sayesinde yarışma
duyurusuna ulaştık. Başka bir üniversitede
haberdar olmama olasılığımız daha yüksekti.
Ayrıca aldığımız eğitim ve İTÜ kültürü bize
çok şey katmakta.
Yarıştığınız kişi sayısı arttıkça işler zorlaşır,
600 proje arasından göz önüne çıkmak nasıl
bir durum?
Bulduğumuz fikir çok basitti fakat bu basitliği avantaja çevirebileceğimizi gördük ve
çalışmalarımızın sonucunu görünce yarışmaya 1. olmak için gittik. Orada gördük ki
bizim gibi herkes iddialı. Özellikle Hintliler
ve Çinliler çok hırslı. Bu tip yarışmaların ülkelerinden çıkmak için bir fırsat olduğunu
düşünüyorlar. Biz Türkler, yurtdışına çıkmak
isteriz ama burada da mutluyuzdur. Bunu
dert edinmeyiz kendimize. Ben de kariyerimi yurtdışında sürdürüp, ardından ülkeme
geri dönmeyi isterim.
Bir proje grubunda önüne çıkabilecek engeller
nelerdir?
İTÜ’lü olmak bizi herkesten bir adım öne
taşıyor. Potansiyelini ortaya çıkarıp, olumlu işler yapmak isteyen çok kişi var. Belirli
fedakârlıklar ve tartışmalar sonucunda ortak bir ürün çıkartıyorsunuz. Nasıl başarılı
olunur dersek, öncelikle anlayış çok önemli.
Süreçte kendini ön plana çıkarmak isteyen
insanlar olabilir. Bu yüzden bir projeye başlamadan önce çevrenizdekilerle konuşarak,
insanları tanıyarak başlamalısınız. Bulunduğum projelerde hep biz kelimesini kullandık.
Anlaşabildiğiniz, sizinle aynı potansiyele sahip insanlar varsa, aynı şeyleri istiyorsanız ve
bir gelecek kaygısı varsa insanlarda yapılması
gerekenler daha çabuk çözülüyor. Teknik ve
akademik bilginin eksikliği giderilebilirken
insanlar arası iletişim bozulduğunda proje
tamamen çöpe gidiyor.
Solar Splash 2008 - Muavenet Teknesi
Genel Toplam 2.
Manevra Etabı 1.
Hız Etabı 2.
Sıralama Etabı 2.
Görsel Tasarım 1.
Sistem Tasarımı 1.
Görsel Sunum 2.
Ticari Uygulamaya Uygunluk 1.
Kendini En İyi Geliştiren Takım 1.
Dünyanın İlk Hava Yağlamalı
Güneş Teknesi: Odabaşı..
Solar Splash 2011 - Odabaşı Teknesi
Genel Toplam 3.
Manevra Etabı 1.
Hız Etabı 2.
Teknik Rapor 2.
Görsel Tasarım 1.
Sistem Tasarımı 1.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
13
ARIYORUM
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
EYLÜL 2012
Takımı Dünya birincisi oldu.
Mikro Uydu Yarışması Tasarla, Yap,
Fırlat (Annual CanSat Competition
-Design Built Launch)’a katılan İTÜ
UYARI Model Uydu Takımı tüm rakiplerini geride bırakarak hem tasarım
hem performans bakımından yarışma
jürisinden tam not aldı. Öğrenciler
mikro uydu ile ilgili çalışmalarını Elektrik-Elektronik Fakültesi bünyesindeki RF Elektronik Laboratuvarı'nda
gerçekleştirdi. Yarışmaya İstanbul
Teknik Üniversitesi’nden Uyarı dışında Devrim, UUMK ve Lagari takımları da katıldı. Lagari Model Uydu Takımı da 4. Oldu.
İTÜ Güneş Teknesi Takımı Dünya Şampiyonu Oldu
Önceki sayımızda şampiyon olacağını sür manşetten duyurduğumuz İTÜ Güneş Teknesi Takımı, bizi şaşırtmadı. İstanbul Teknik Üniversitesi Güneş Teknesi Takımı ABD’de düzenlenen Solar Splash yarışlarında Dünya
Birincisi oldu. Türkiye’den katılan tek takım olarak ABD’li 22 takımı geride bırakan “Odabaşı” Dünya Şampiyonu oldu.
ABD’nin Iowa eyaletinde
bu yıl 18’incisi düzenlenen
yarışlarda Türkiye’yi İstanbul Teknik Üniversitesi
Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden oluşan Güneş Teknesi Takımı’nın Odabaşı
isimli teknesi temsil etti.
Solar Splash disiplinlerarası yeteneklerin birleştirilerek takım çalışmasını
geliştirmeye yardımcı olan
bir yarışmadır. Yarışmanın
temel amacı, farklı alanlarda yetişen mühendis ve
tasarımcı adaylarının birbirleriyle iletişimini
ve beraber ortaya bir çalışma koymalarını
sağlamaktır. Yarışma Teknik Rapor, Görsel
Sunum, Sıralama Etabı, Hız Etabı, Manevra
Etabı, Dayanıklılık Etabı ve İşçilik gibi alanlar
üzerinden puanlandırılmaktadır. Güneş Teknesi takımı aynı zamanda, “Sıralama Etabı”
ve “Manevra Etabı”nda 1.lik, “Teknik Rapor
ve Sunum dalında 2.’lik “Hız Etabı”nda 3.lük
ve tasarımda mükemmellik ödüllerini de aldı.
İTÜ Güneş Teknesi Takımı Solar Splash’ta
2007’de dünya üçüncüsü, 2008’de dünya ikincisi, 2011’de dünya üçüncüsü olmuştu.
2012 Ekibi Toplanıyor..
2012 yılı yarışları için 2011 ekim ayında
çalışmalara başlayan ekip yeni üyelerin
dahil olmasıyla tekrar toplanmış, Takımın kurucusu Münir Cansın Özden’in
araştırma görevlisi olarak fakülteye geri
dönmesi ve takıma danışman hoca olması ile daha da güçlenmiştir. Bir yandan güneş teknesi Odabaşı’nın sistemlerini yenileyip iyileştirerek Odabaşı-II’yi
yaratan ekip diğer yandan tasarımına
başladıkları denizaltı projesi ile ilgili çalışmalarını sürdürmüştür.
Yarış Başlıyor..
2011 yarışları için mayıs ayının başında konteynere yüklenerek İstanbul’dan
New York’a uğurlanan tekne maalesef
New York’ta gümrüğe takılmıştır. Konteynerin muayene edilmesi yüzünden
4 gün kaybeden ekip yaklaşık 3 gün de
gümrük belgelerinin Amerikan Gümrüğü tarafından incelenmesindeki sorunlar
yüzünden kaybetmiştir. Ekstra masraf
yapmak pahasına ve zorlukla Iowa’ya
getirtilen tekne gece gündüz çalışılarak
tekrar donatılmış ve Iowa’daki çeşitli
göllerde testlere tabi tutulmuş ve performansından emin olunduktan sonra yarışa sokulmuştur.
Dünya Şampiyonu: Odabaşı II
Gümrük ve nakliyede kaybedilen zamanı
verimli ve yoğun bir çalışma temposu ile
İTÜ Kuzgun
Takımı
Motor Tasarım
Yarışması’nda
Dünya İkincisi
Oldu
Amerikan Havacılık ve Uzay Enstitüsü (AIAA) ve Amerikan Makine Mühendisleri Odası
Uluslararası Gaz Türbin Enstitüsü (ASMEIGTI) tarafından ortaklaşa düzenlenen “Motor Tasarım Yarışması”nda İstanbul Teknik
Üniversitesi’nin “Kuzgun Takımı” hazırladıkları TURKjet-1 isimli tasarım projeleri
ile Dünya ikincisi oldu.
ABD’de on yılı aşkın süredir düzenlenen yarışmanın 2012 yılı konsepti; F-35 Müşterek
Taarruz Uçağı’nın yarı boyutlarında olacak
bir insansız savaş uçağı (UAV) hava aracının
yüksek elektrik ihtiyacını motor performansından taviz vermeden karşılayacak bir ardyakıcılı turbofan motor tasarımı gerçekleştirilmesiydi.
Değişik ülkelerden otuzun üzerinde takımın
başvuru yaptığı yarışmada 8 takım rapor değerlendirme sürecine kaldı. Değerlendirme
sonucunda seçilen üç finalist, tasarımlarını
jüri üyeleri karşısında savunmaları için davet edildi.
48. Joint Propulsion Conference etkinliği kapsamında 1 Ağustos 2012 tarihinde
Amerika’nın Atlanta Kenti’nde düzenlenen
finallere, İTÜ Uçak Mühendisliği Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Onur Tunçer danışmanlığında Uçak Mühendisliği öğrencilerinden
Coşku Çatori (Takım Kaptanı) Başar Burak
Özkahya, Cihat Akın ve Oğuz Eren’den oluşan ekip katıldı.
kapatan ekip yarışın ilk günü teknik rapor dalında ikinci olmuş ve yarışın ikinci
günü sıralama etabında rakiplerine ciddi
fark atarak birinciliğe oturmuştur. Yarışın ikinci günü yapılan manevra etabında rekor kıran ekip rakipleriyle arayı iyice açmıştır. Dördüncü gün Türkiye’nin,
İTÜ’nün ve takımın tanıtımının yapıldığı görsel tasarım panosuyla kazandığı puanlarla rakiplerinden iyice kopan
güneş teknesi takımı bu etapta Türk
lokumu ve Türk Kahvesi ikramı yaparak tüm yarışma izleyicilerini çadırında
ağırlamıştır. Yarışmanın dördüncü günü
sprint etabında üçüncü olunması ve son
gün yapılan dayanıklılık etabında dördüncü olunması takımın daha önceden
kazandığı puan farkının kapatılmasına
yeterli olmamış ve en yakın rakibine yirmi puandan fazla fark atarak takım dünya şampiyonu olmuştur. Daha önce birkaç defa Japonya’ya gönderilen Yarışma
Birincilik Trofesi bu sene bir yıl boyunca
Türkiye’de kalacak ve İTÜ’de sergilenecek.
14
ARIYORUM
7/24
“
EYLÜL 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
İTÜ’DE OLMANIN TEK YOLU”
Haberi internetten okuyacaksanız!
Teknik Üniversite kimliğimizden sıyrılmış olarak çok iyi başardığımız işlerden biri de internet üzerindeki İTÜ paylaşım ağının çeşitliliği ve zenginliğidir. Bu
sayımızda İTÜ24 haber sitesinin genel yayın yönetmeni Gökçe Sezgin ile internet haberciliği üzerine bir söyleşi yaptık.
2007 yılında tasarlanmaya başlanan İTÜ24’ün
ilk düşünülen adı AktivİTÜ. İTÜ’nün asosyal
olduğu iddiasına tepki olarak çıkan fikir ile
2009 yılında bugünki yapısına kavuştu. Gökçe Sezgin’in fikrini ilk Onur Güzel ile paylaşmasıyla bu yola çıktılar. Sezgin: “Varacağımız
noktayı şimdiden biliyoruz.” derken, 20 Ekim
2009’da itu24.com adresine 10 günlük geri
sayım sayacı koyarak girdikleri bu yolda beklediklerinden de büyük bir ilgi gördüklerini
sözlerine ekledi.
Her geçen gün daha fazla tanınan site, zamanla İTÜ24 ekibini de genişletmekte. Eğlenceli bir arkadaş ortamına sahip olduklarını
ve işlerinin haberin ve etkinliğin olduğu her
yerde bulunmak olduğunu belirten İTÜ24
Genel Yayın Yönetmeni Gökçe Sezgin, bütçelerini ise cep harçlıkları ile oluşturduklarını
anlattı. Yeşil ve çevreci sunucularda barındırılan sitenin en büyük maliyeti sunucu kirası.
İTÜ24’ün sloganı ise “Mürekkep yerine pikselleri tercih ettik.” Bunun yanında takipçilerini şimdilik reklamlarla muhattap etmemek
için gelen teklifleri geri çevirdikleri de konuştuğumuz konular arasında.
Sitenin haber içeriğini ise İTÜ mensuplarını
ortak olarak ilgilendiren herşey olarak tanımlamaktalar. Bunun dışında öğrenci kulüpleri
veya üniversite birimlerinin talepleri doğrultusunda ellerinden geldiğince yardıma açık
bir topluluk.
Yönelttiğimiz sorulara samimi cevaplar veren
Gökçe Sezgin röportajın ilerleyen kısmında
şunları belirtti:
Köşe yazıları ile ilgili kriterleriniz nelerdir?
Kimler sizde yazar olabilir?
İTÜ24’ün İTÜ’ye
ait olduğunu düşündüğümüz için
sitemiz
herkese
açık. Bize ulaşan
her İTÜ’lüye sağladığımız
panel
sayesinde
giriş
yaparak kendi yazısını gönderebiliyor. Yazıların konusu İTÜ,
üniversiteler, eğitim, kampüs hayatı, bilim,
kültür-sanat olabilir. Bir kısıtlama koymuyoruz. İnsanlar buna inanmakta güçlük çekiyor
ama gidip de birilerinin kişisel haklarını ihlal
etmediğiniz sürece yazılarınızı İTÜ24 üzerinden yayınlayabilirsiniz. Yazdıklarınızı binlerce İTÜ’lüye okutmanın daha kolay bir yolu
olmasa gerek.
İTÜ’den yeterli ilgi gördünüz mü?
Doğrusunu söylemek gerekirse beklediğimizin çok üzerinde bir ilgi gördük. İTÜ’de
‘merak eden’ bu kadar insan olduğunu tahmin etmiyorduk. Bu yüzden yola çıkarken
ziyaretçi sayılarının hiçbir şekilde moralimizi
bozmaması gerektiği konusunda fikir birliğine varmıştık.
Bugün geldiğimiz noktada ise 6500’ü aşan
facebook takipçimiz, günlük ortalama 2000
tekil ziyaretçi sayısı gerçekten yerel
bir site için önemli
rakamlar. Kampüse indiğimizde ve
İTÜ24 dediğimizde bizi duymamış
gerçekten çok az
bir kesim kalmış
durumda. Gücümüzün ana kaynağı sosyal medya
olduğu için bizi duymayan İTÜ’lüler de sosyal medyadan uzak kalmayı başarmış azınlık.
Şimdiki hedefimiz de onlara ulaşmak. İTÜ24
henüz birkaç yıllık bir öğrenci topluluğu ve
en iyi olmaya sadece bir adım uzaklıkta.
İleriye dönük projeleriniz nelerdir?
İTÜ24’ün habercilik geleceğini hesaplarken
de özellikle Harvard Üniversitesi Crimson
öğrenci gazetesini model alıyoruz ve bu çerçevede üniversite üzerinde etkimizi arttıracak
hamleler yapmayı planlıyoruz. İTÜ24; İTÜ
öğrencilerinin sosyal hayatlarını kolaylaştıran bir yapı. Bu öğrencileri daha güçlü kılıyor. Daha güçlü öğrenciler de üniversite içinde daha önemli bir role sahip oluyor. Bizim
de hedefimiz bunu sağlamak. Bu aşamada
kısa süre içinde ziyaretçilerle interaktif ilişki
kurabileceğimiz sürpriz bazı yapılar üzerinde
çalışıyoruz.
İTÜ öğrencileri İTÜ24’te ne yapabilir?
İTÜ24 hızla İTÜ’nün en geniş kitleye ulaşabilen öğrenci topluluğu haline geliyor. İTÜ öğrencileri bize katılarak bu imkanları kullanmalı bence. Birşeyler yazmak isteyenler, birşeyler çizmek isteyenler, web veya photoshop
tasarımcıları, php yazılımcılar kısacası sosyal
olarak birşeyler yapmak isteyen herkese açık
bu imkanlar. Herşeyden önce kafasından tilki
eksik olmayan proje insanlarıyız hepimiz; o
yüzden sadece beyin fırtınalarımızda bile bizimle birlikte olmak isteyebilirsiniz.
Kendilerine ulaşmak isteyen İTÜ’lülerin
itu24.com’ da iletişim kısmındaki formu
kullanabileceklerini belirtirten Gökçe Sezgin, bütün tepkilerin çok değerli olduğunun
altını çizdi. Sözlerini tamamlarken sosyal
bir mühendis olmanın gerekliliğine değinen
Sezgin “Üniversite, lise gibi sadece öğrenim
gördüğünüz yer değil; hayatınızın geri kalanına her anlamda hazırlandığınız bir donanım
tamamlama yeridir. Sosyal, kültürel, sanatsal,
mesleki donanımlarınızı burada tamamlamak için gerekli şartları İTÜ size sunuyor. Bu
fırsatları mutlaka değerlendirin.” dedi.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Dikilitaş
M
ezopotamya tarih boyunca bütün güçlerin ilgi odağı olmuştur. Antik doğuda
bu bölgeye Dünya demişler. Tarih günümüzden 36 y.y. öncesini gösterdiğinde Mısır’ın firavunu III. Tutmosis Mezopotamya’yı ele geçirmiş
ve artık dünyanın hakimi olduğunu dosta düşmana göstermek için Karnak Tapınağı’na Amon-Ra
şerefine Dikilitaş(Obelisk)’ı diktirmişti. Obelisk;
güç, zafer ve azamet sembolüydü. İmparator II.
Constantinus, Roma’nın gücünü göstermek için
gözünü hakimiyet simgesi olan Obelisk’e diker.
Constantinus, Mısırlı yetkililere şöyle bir mesaj
yollar: “Taşı vermeniz yerinde olur.” Tabii ki de
Mısır bu mektuba cevaben taşı vermez. Obeliskten vazgeçmeyen Roma, taşı İskenderiye’ye getirtir. Taş bir süre İskenderiye’de kalır. Lakin taşı
İstanbul’a getirtip, bugünkü yerine diken I. Theodosius olacaktır. Orijinal yüksekliği 30 m olan taşın bugün sadece 18.45 m’lik kısmı vardır. Büyük
ihtimalle İskenderiye’den İstanbul’a gelirken kırılmış olabileceği düşünülmektedir. Ağırlığı yaklaşık
200 ton olan taşın şu anki yerine dikilmesi Vali
Proclus tarafından 32 günde tamamlanmıştır.
Obelisk’in kuzeybatı cephesinde: “18. sülaleden
Yukarı ve Aşağı Mısır’ın sahibi 3. Tutmosis, Tanrı
Amon’a kurbanını sunduktan sonra Horus’un yardımıyla bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına
15
ARIYORUM
EYLÜL 2012
Hipodrom
alarak hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramında
bu sütunu daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikti.” Kuzey cephesinde: “Gizli ve
kutsal ismin her tecellisine mazhar olan tanrı Amon’a
kurbanını büyük bir acz içinde sunduktan sonra, ondan yardımlar dilenerek güneyin dostu, dinin nuru
iki tacın (Aşağı ve Yukarı Mısır) sahibi, kudretli hükümdar ülkesinin sınırlarını Mezopotamya’ya kadar
götürmeye azmetti.” Güneydoğu cephesinde: “Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, kuvvetli
sevgi, saygıyı taşıyan ve Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş
olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.” Güney
Cephesinde: “Tanrı Horus’un lütfuna mazhar olan
ve Güneş’in oğlu unvanını taşıyan Aşağı ve Yukarı
Mısır’ın hükümdarı olan firavun, kudret ve adaletle
bütün ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti.
Akdeniz’de dolaştı, bütün dünyayı mağlup etti. Sınırlarını Naharin’e kadar yaydı. Mezopotamya’ya azimle
gitti, büyük savaşlar yaptı”. yazmaktadır. Kaidesindeki Grekçe yazı bir anlatıcı ağzından şöyle diyor: “Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini
İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proclus
çağrıldı. Bu şekilde otuz iki günde yerine dikildi.”
Latince metinse taşın ağzından yazılmış: “Önceleri
direnmiştim; fakat yüce efendimizin emirlerine itaat
ederek, yenilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam gerekti. Her şey Theodosius ve onun kesintisiz
sülalesine boyun eğiyor. Bana da galip geldiler ve reis Proclus’un idaresi altında otuz günde yükselmeye
mecbur oldum.”
B
ir zamanlar dünyanın en büyük spor ve toplanma yeri olan hipodromun içine 40.000 ya da bazı kaynaklara
göre 100.000 kişi sığabiliyordu. Günümüzde Sultanahmet
Meydanı’nın bulunduğu yerde olan hipodrom, 3 yıl süren şiddetli kuşatmanın ardından şehri Byzantion’lulardan alan İmparator
Septimus Severus tarafından M.S. 196 yılında halkı memnun
etmek amacıyla yaptırılmıştı. İmparator Büyük Constantinus İstanbul’u başkent yaptığında bu Hipodromu yenileyerek
o zamana kadar dünyanın gördüğü en büyük yapılardan biri
haline getirtmişti. 320 m uzunluğunda ve 120 m genişliğinde
olan hipodrom roma tarihinin en önemli olaylarına sahne oldu.
Burada neler olmadı ki; insanlar aslanlara yem edildi, büyük
gladyatörler hünerlerini gösterdi, bugün ki Nascar yarışları kadar heyecanlı arabalı at yarışları yapıldı, İmparator Andronikos
Komnenos kendi kanı içirtilerek idam edildi ve Roma tarihinin
en kanlı olayı Nike ayaklanması burada bastırıldı. Nike ayaklanması sonunda 30.000 Romalı hipodromun içinde kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Belki de İmparator Justinianus’un muhafız
alayının kılıçlarıyla can veren insanların çığlıkları hala meydan
da yankılanıyordur inceden inceye. Hipodrom çok uzun bir konu
olduğu için burada çok kısa bahsedip okuyucularımıza biraz
merak uyandırıp, onları biraz araştırmaya sevketmek istiyorum.
Bu konu uzun uzadıya daha sonra ele alınacaktır ama öncesinde
efsanevi hipodromdan günümüze kalabilmiş birkaç parçayı söylemeden geçmek olmaz. Obelisk, Örme Sütun ve Yılanlı Sütun
gibi hipodromu süsleyen öğelerin dışında hipodromun bodrum
katı halen Sultanahmet Meydanı’nın altındadır. Hatta hipodromdan günümüze kalan tek parça “U” şeklindeki güney ucu
“sphendon”dur. Günümüzde sphendonun üzerinde Sultanahmet
Ticaret Lisesi bulunuyor. Bu görkemli yapının günümüze ulaşan
son parçasını görmek isterseniz lisenin alt tarafına dolaşmanız
yeterli olacaktır. Hipodromun kapasitesinden bahsetmiştim. O
binlerce kişilik yapının binlerce koltuğu zaman içerisinde nasıl
yok oldu ama sadece bir tanesi terkedemedi hipodromunu. O
son kalan koltuğu hipodromun. Üzerinde oturan insanlar yu-
OTOMOBİL TEHLİKELİ
CO, CO2, NOx ve diğer organik bileşenleri soluduğumuz atmosfere yayan egzoz gazlarının
sağlığa zararı otomobilin hayatımıza girişinden 50 yıl sonra, 1960’larda anlaşılmıştı.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre 1 metreküp havada bulunan toz ve kurum
miktarı 90 mikrogramı geçmemelidir. Acaba
fabrikaların ve araçların kirlettiği kentinizde
bu miktarın ne kadar olduğunu hiç soruşturdunuz mu? ABD Enerji Bakanlığının raporuna göre 2020 yılında öngörülen emisyon
artışlarının % 40’ı otomobil ve diğer taşıtlardan kaynaklanmaktadır. İtalya’da örneğin her
üç kişiye iki otomobil düşmektedir. Çağdaş
ulaşım aracı bisikletin başkenti kabul edilen
Amsterdam’da bile otomobil kullananların
sayısı artmaktadır. Otomobiller bugün dünya
petrol üretiminin 2/3’ünden mesuldür.
Bir Amerikan arabasının hurdaya çıkana kadar ortalama 166 bin kilometre yol aldığını
kabul edersek bu süre içinde atmosfere yaydığı CO2 emisyonu 35 tonu bulmaktadır. Anketlerde 2000 yılında Amerikalılar’ın ancak %
5’nin toplu taşıma araçlarından istifade etmiş
olduğu anlaşıldı. Oysa tren otomobilden en az
Yılanlı Sütun
T
6 kat daha verimlidir. Trenler zamanında kalkar, havayı kirletmez, ekonomiktir, yol alırken siz bir yandan kitap okur veya bir makale
yazar, sohbet edebilirsiniz. Tren trafikte tıkanmaz, kent merkezine sizi doğrudan ulaştırır.
1940 yılında General Motors (GM) ve bazı
menfaat ortakları paravan bir şirket kurarak
45 kentte 100 kadar tren ve tramvay hattını bir
yolla satın alıp, sökmeyi başardı. Elbette yerlerine ağaçlar ve tarım arazileri yok edilerek
otoyollar yapıldı. Ancak 1949 yılında Federal
Mahkeme bunu suç kabul edip GM ve ortaklarını ciddi bir para cezası ödemeye mahkum
etti.
İnsanlığın en büyük oyuncağı, “yüksek kaliteli takma bacak” olarak anılan araba üretimi
zaman içinde dünyanın en büyük endüstrisi haline geldi. İnsanlar hızla şişmanlamaya
başladı. Çünkü yürümez oldular. Nerede ise
mahalle bakkalına otomobille gider oldular.
Otomobil insanlarda “bağımlılık” yapıp baştan çıkarttı. 1990 yılında ABD’de arabaların
haftada bir gün trafiğe çıkması engellenince
tüm aileler hemen ikinci bir araba satın alma
yolunu seçti.
Biraz para sahibi olan bir kişi ilk iş olarak bir
araba satın aldı. Sanki arabası olmayan “fakir”
kabul edilmektedir. Gene ABD’de gerçekleşen
bir ankette hayatımızın en önemli ve en vazgeçilmez buluşu sorulmuş. Sonuç elbette “otomobil” çıkmış.
Unutmayın, Ecevit döneminde yakıt kıtlığında ülkemizde insanlar 6 – 7 saat benzin kuyruklarında beklediler ama gene de arabalarından vazgeçemediler.
CNN Televizyonunda seyrettiğim ilginç görüntüleri hiç unutamıyorum. Bangkok’ta bir
aile sabahın 4’ünde çocuklarını okula götürmek için yola koyulmuş. Arabanın arka koltuğunda kahvaltı yapıyorlar ama nedense toplu
taşıma aracı kullanmak istemiyorlar. Diğer bir
aile ise evlerinden 5 kilometre uzaklıktaki havaalanına ulaşmak için on saat önce araçları
ile yola koyulur. Yolculuk on iki saat sürünce
bu arada uçak kaçmış oluyor. Bu nasıl bir inat-
tır, nasıl bir mantıktır?
Otomobile olan bu tutku ve heves acaba zaman içinde azalacak mı? Otomobil lobisinin
gücünü kırabilecek miyiz?
Araçlardan daha fazla vergi almak.
Hız limitlerini düşürmek.
Benzin ve mazotu daha pahalı yapmak.
Ev ve işyerlerinde park yeri bulundurmayı
zorunlu ve park yerlerinin tamamını ücretli
yapmak.
Halkı elektrikli araçlara ve toplu taşıtlara yönlendirmek!
Trafik cezalarını artırmak.
Beş yıldan yaşlı araçları trafikten men etmek.
Çift – tek plaka uygulamasına geçmek.
Belli saatlerde kent merkezlerinde içinde sa-
dece bir şoför olan özel araçları engellemek.
Sabah 08 - 10 ve akşam 16 - 20 arası kent
merkezlerine özel araçların girişini engellemek.
Acaba bir çözüm olur mu ?
arihin çanı M.Ö. 479’u vurduğunda Yunanistan topraklarında Platea’da Persler ve Yunanlar için savaş vaktidir. 31 Yunan
şehir devleti birleşerek ülkelerini işgal eden büyük Pers ordusu bozguna uğratır ve ülkelerini kurtarır. Bu zaferi tarihe bir mıh
gibi çakmak isteyen Yunanlar mağlup Pers orusunun geride bıraktığı kılıç, ok, mızrak ve kalkanlarını toplar ve eritip bir abide olarak
tekrar dökerler. Ağızları açık ve birbirine dolanmış üç yılanın altın
bir kazanın 3 ayağı şeklindeki abideye, bu direnişe katılan 31 şehir
devletinin isimleri sonsuza kadar anılmaları için kazınır. Hazırlanan
abide Delphi’de bulunan Apollo Tapınağı’na dikilir ve kazanın içindeki ateş hiç söndürülmeden yanar. Büyük Constantinus İstanbul’u
Roma’nın başkenti yaptığında bu eseri de getirtip bugünkü yerine diktirir. Günümüzde “Yılanlı (Burmalı) Sütun” olarak bilinen
bu abide Osmanlı döneminde şehri yılan ve haşerelerden koruyan
bir tılsım olarak görülmüştür. Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre
bir yeniçeri kılıcıyla yılan kafalarından birisini koparmış ve o yıl
İstanbul’da çok fazla yılan vak’ası olmuştur. Kırılan 3 başın 2 tanesi
günümüze ulaşabilmiştir. Meraklıları İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde
bu başı görebilirler. Diğer baş ise British Museum’da sergilenmektedir. 8 m boyundaki yılanlı sütun Perslere karşı Yunan zaferini ve
sahiplerinin kanlarıyla ıslanmış Pers silahlarını gösteriyor bize. Bu
eserde yılanın seçilmesinin amacı ne derseniz, onunda cevabı Yunan
tanrısı Apollo’da saklı. Tanrı Apollo’nun öldürdüğü 3 başlı yılana öykünerek kendileriyle tanrılarını özdeşleştirmek istemiş olsalar gerek.
Bir hatırlatma; Yılanlı Sütun, Obelisk ve örme Sütun’un oturduğu
zemin, hipodromun tabii zeminidir.
karıda bahsedilen olayları ve nicesini kimi zaman hayretle,
kimi zaman heyecanla ve kimi zaman da dehşetle izledi. İşte
o son koltuk bugün Sultanahmet Camii’nin bahçesinin meydana bakan duvarının dibinde beklemekte, geçmiş yüzyılları ya’d
ederek.
GEZİ
BİR OYUNCAK MI ?
Prof. Dr. Orhan KURAL
[email protected]
Tekin Karatepe
[email protected]
Yorum
“İYİ FİKİRLER ARI ÇEKİRDEKTEN YETİŞİR”
İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) ve ARI Teknokent’in, inovatif projelerini hayata geçirmek ve şirketlerini kurmak isteyen genç girişimcileri desteklemek
amacıyla hayata geçirdiği “ARI Çekirdek Yarışması” finali 7 Temmuz’da İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
İ
TÜ ve ARI Teknokent’in, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Elginkan Vakfı gibi birçok
değerli kurumun desteğiyle gerçekleştirdiği “ARI Çekirdek: İnovasyon Atölyesi” projesi
kapsamında yapılan Çekirdek Yarışması’nın
finali 7 Temmuz Cumartesi günü İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
Özel Ödülü olarak verilen 10.000 TL ve ARI
Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofis hakkını
“Akıllı Ayna” projesi ile Soner Demiray ve
Sinan Güney kazandı.
Yarışmayı, 500 girişimci arasından yapılan ön
eleme sonrası proje hazırlamaya hak kazanan
15 finalist içerisinden bulut bilişim pazarına
yönelik geliştirdiği “Imona Cloud” isimli
proje ile Bahadır Ödevci kazandı. Çok değerli
akademisyenler, iş adamları, danışmanlar ve
yatırımcılardan oluşan büyük jürinin değerlendirmesi sonucu 1. olmaya hak kazanan
Ödevci, Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü olarak verilen 100.000 TL’lik büyük ödülün ve
ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofisin sahibi
oldu.
ARI
Çekirdek
Yarışması
Final
Programı’nın açılışında bir konuşma
yapan Eski İTÜ
Rektörü Prof Dr.
Muhammed Şahin ARI Çekirdek
projesi ile ilgili
olarak “En önemli yatırım gençlere
yapılan yatırımdır.
Biz de İTÜ ve ARI
Teknokent olarak
genç girişimcilere
imkan sağlayan ARI
Çekirdek projesini
hayata geçirmekten
büyük memnuniyet
duyuyoruz. ‘Kendi
teknolojisini üreten
bağımsız bir ülke
olmak’ vizyonundan
yola çıkarak her gün
yeni yatırımlar ve
projelerle
hizmet
alanlarımızı genişletiyoruz. Üniversite olarak inovasyon ve girişimciliğe önem
veriyoruz. İnovasyon ve girişimcilik alanında
yapılacak her türlü çalışmaya her zaman destek vermeye hazırız. Bu kapsamda yapılacak
çalışmaları desteklemek amacıyla ARI Çekirdek
projesini hayata geçirdik. Bu sene ilkini gerçekleştirdiğimiz bu projenin önümüzdeki yıllarda
da devam etmesi ve sürdürülebilir bir proje olarak genç girişimcileri desteklemesi ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlaması en büyük temennim”
Yarışmada kendisine 1.lik ödülü kazandıran
projesi ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan Bahadır Ödevci: “Projenin amacı, bulut
bilişim altyapısı üzerinden merkezi olarak ve
ortak kullanılabilen iş yazılımlarının (SaaS)
geliştirildiği ve satılabildiği web bazlı bir platform oluşturmaktır. Bu proje ile KOBİ’lerin;
maliyeti düşük, donanım, yazılım lisansı gibi
ilk yatırıma gerek olmayan, kiralama yöntemi
ile sahip olunan yazılım ihtiyacının karşılanması hedeflenmiştir.” dedi.
Yarışmada 2. liği savunma sanayi alanında geliştirdikleri “Sıvı Zırh” projesi ile Ares Grup
adıyla yarışan Alper Keçeli ve Emre Tok
kazandı. 2. olan Keçeli ve Tok, 50.000 TL’lik,
ödülün ve ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz
ofisin sahibi oldular. Yarışmada 3. lüğü ise
geliştirdikleri “Hidrojen Teknesi” çalışması ile İTÜ öğrencilerinden Murat Gürhan,
Cansu Karabulut ve Ömer Faruk Çinko’nun
oluşturduğu NETA isimli grup kazandı. NETA grubu 25.000 TL’lik üçüncülük ödülü ve
yine ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofis
hakkı kazandı. Yarışmada ayrıca Akademi
“ARI Çekirdek Projesi Kapsamında Tüm Girişimcilere Kapımız Her Zaman Açık”
dedi. Ayrıca, aslında ARI Çekirdek’in ‘kaybedeni’ bulunmadığını, tüm projelerin ve grupların birbirinden başarılı olduklarını ve İTÜ
tarafından bunun elbette takdir edileceğini
vurgulayan Şahin: “Bugün finalde ödül olarak
ofis kazanan 7 grubun dışındaki 8 gruba da İTÜ
olarak 1 yıl boyunca faaliyet gösterecekleri ofis
şimciliğin teşvik edildiği merkeze kabul edilen
girişimciler sürece eğitimler alarak başladılar.
Sırasıyla iş planı hazırlamayı, fikirlerini olgunlaştırmayı, ürüne düştürmeyi ve pazarlamayı
öğrendiler. Bu süreç boyunca ihtiyaç duydukları tüm danışmanlık hizmetleri konusunda
kendilerine destek olduk. Bugün ise 6 aylık bu
temin edeceğiz” diyerek tüm girişimcileri sevindirdi.
çalışmamızın meyvelerini toplamak için buradayız. Girişimcilerimiz sonunda projelerini
hayata geçirebilecekleri hale getirdiler. Bundan
sonra projelerini yatırımcı kuruluşlara ve yatırımcılara takdim edecekler. Bu süreçte onlara
destek olmak ve projelerini geliştirmelerine
yardımcı olmaktan gurur duyuyoruz” Peker,
finale kalan ve dereceye giren tüm girişimcilere bundan sonraki hayatları boyunca başarılar
dileyerek sözlerini noktaladı.
ARI Çekirdek projesinin finalinde ARI Teknokent Genel Müdürü Nazire Peker’de bir
konuşma yaptı. Peker konuşmasında şunları söyledi. “ARI Çekirdek bünyesinde ‘Ortak
Çalışma Alanları, Laboratuar imkânları, Ön
Kuluçka, Kuluçka’ gibi birbirine bağlı yapılar
bulunan bir MERKEZ. Teknoloji tabanlı giri-
ARI Çekirdek
Bilgi için: www.aricekirdek.com.tr
ARI Çekirdek Projesi, kendi teknolojisini geliştirebilen bir ekosisteme
sahip olmadıkça ‘bağımsız bir ülke’
de olunamayacağı gerçeğinden hareketle, tam bir ‘sosyal sorumluluk’
anlayışı ile genç girişimcilere yönelik olarak modellenmiş bir girişimci
destek ekosistemidir.
Girişimcileri işin mutfağından yetiştirmeyi hedefleyen ARI Çekirdek,
•
Bir fikrin projeye/ürüne/
hizmete dönüşebilmesi için genç girişimcilere öncelikle araştırmalarını
yapabilecekleri altyapı ve üstyapı
olanaklarını bir MERKEZ bünyesinde temin etmekte;
•
Fikirden projeye giden süreçte genç girişimcilere kimi zaman başarılı birer mühendis kimi
zamansa yetenekli birer iş adamı
olmayı öğreten eğitim ve öğrenim
imkânlarını bir KAMP süresince
sunmakta;
•
Projelerini hayata geçirilebilmek için genç girişimcilerin ihtiyacı olan finansal destekleri rekabet
koşulları altında, sinerji ve işbirliği
olanaklarını kullanarak elde edebilecekleri bir YARIŞMA modeli ile
sağlamaktadır.

Benzer belgeler