Reggio Emilia Yaklaşımı

Transkript

Reggio Emilia Yaklaşımı
Eğitim
ÖĞRENME MUCİZESİ:
REGGIO EMILIA YAKLAŞIMI
Elif Kayran
İzmir Çocuk Atölyesi
Erken Çocukluk Gelişimi Epistetik Topluluğu
Reggio Emilia Yaklaşımı
Reggio Emilia, İtalya’nın kuzeyinde yaklaşık 150.000
nüfuslu, tarihi geçmişinde liberal hakların savunulduğu küçük bir şehirdir. II. Dünya Savaşı sonrasında savaşın
olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve daha sağlıklı bir
nesil yetiştirmek amacıyla burada yaşayan anne babaların
bir araya gelerek kurdukları bir okulla başlayan eğitim yaklaşımı bugün “Reggio Emilia” adıyla tüm dünyaya yayılan
bir okul sistemidir.
Yaklaşıma kuramsal bir bakış açısı kazandıran kişi Loris Malaguzzi isimli bir öğretmendir. Malaguzzi, eğitimin
bir hak olduğunu ve çocukların kaliteli bir eğitim alabilmesi için okul, aile ve toplumun işbirliği içinde çalışması
gerektiğini savunur. Reggio Emilia yaklaşımında çocukların düşünce ve duygularını ifade etmek için çok sayıda dil
kullandığına inanılır. “Çocuğun 100 Dili” olarak ifade edilen bu bakış açısı nedeniyle Reggio Emilia okullarında çocukların kendilerini farklı “dil”lerle ifade edebilmeleri için
azımsanmayacak bir malzeme zenginliği ve etkileyici bir
fiziksel ortam bulunmaktadır. Çocuklar sınıflarında bulunan mini sanat atölyelerinde sanat öğretmeninin de yönlendirmesiyle pek çok yaratıcı etkinliği kolayca yürütebilmektedirler.
Günümüzde Reggio Emilia’da yaşayan 3-6 yaş arası çocukların yaklaşık %90’ı ve 3 yaş altındaki çocukların yaklaşık %40’ı belediyelere bağlı olarak yürütülen bu anaokullarında ve kreşlerde eğitimlerine devam etmektedirler.
Çoluk Çocuk
Reggio Emilia Yaklaşımı Konferansı ve Sergisi
25-26 Şubat tarihlerinde Işıkkent Ulusal Erken Çocukluk Gelişimi Konferans dizisinin altıncısı “Öğrenme Mucizesi: Reggio Emilia Yaklaşımı” adı altında gerçekleştirildi.
Konferans’ın ilk gününde Reggio Emilia okullarının tarih
ve felsefesi ile çocukluk kültürüne bakışı, çevrenin 3. öğretmen olarak kullanılması, eğitim programını planlamada
gözlem ve dokümantasyonun rolü gibi konular ele alındı.
Birinci günün programı anaokulu ve kreşlerdeki dokümantasyonların sunumuyla noktalandı.
Konferansın diğer gününde katılımcılar iki ayrı gruba
ayrıldılar ve küçük gruplar hâlinde “malzemeyle diyalog”
ve “mekânla diyalog” konularını içeren atölye çalışmalarına katıldılar. Gün boyunca Reggio Emilia okullarında yapılmış projeler görüntülerle örneklendirildi, “dokümantasyon, öğretmen, pedagog ve atelieristanın rol ve görevleri,
çevrenin kullanımı, çocukların öğrenmeleri” konuları derinlemesine irdelendi.
Konferansın yanı sıra Reggio Emilia “Öğrenme Mucizesi: Çocuğun Yüz Dili” gezici sergisi de 22 Şubat-22 Mart
2012 tarihlerinde Reggio Emilia deneyimini keşfetmeye hevesli pek çok eğitimci ve anne babayla buluştu.
Konferansta irdelenen konuları derinlemesine anlayabilmek için sergiyi gezme fırsatı yarattım. Özellikle video kayıtları okullarda bir günün nasıl geçtiğini, öğretmenlerin çocuğa yaklaşımını, çocukların öğretmen ve çevre desteğiyle
kendi öğrenme deneyimlerini nasıl yapılandırdıklarını daha
9
Mart 2012
net anlamamı sağladı. Konferans ve sergide vurgulanan ve
önemli bulduğum alt başlıklara ait gözlemlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Çocukluk kültürü ve kent kültürüyle ilişkisi: Sergi,
Loriz Malaguzzi’nin bir konuşma kaydıyla başlıyor. Malaguzzi, Birleşmiş Milletler ve UNESCO’nun Çocuk Hakları
tanımının çocuklar için yeterli olmadığını, bizlerin yetişkinler olarak çocukların sadece haklara değil kendilerine ait bir
kültüre de sahip olduklarına ikna olmamız gerektiğini, çocukların bu kültürü üretirken ve yapılandırırken bizim kültürümüzün gelişmesine de katkı sağladığını belirtiyor.
Konferans da çok benzer bir şekilde Reggio Emilia okullarının çocukluk kültürünün inşa edildiği ve kent kültürüne sunulduğu mekânlar olarak algılandığının altı çizilerek
başladı. Konuşmacılar, toplumun buluştuğu mekânların
kültürün aktarıldığı ve yeniden inşa edildiği yerler olduğunu ve okulların da kentin önemli birer kültürel buluşma
noktası olduğuna inandıklarını belirttiler.
Bu görüşten hareketle anne babalar aile gelirleri oranında maddi bir katkı koymanın yanı sıra okuldaki çalışmalara birebir katılarak bu kültürün üretilmesine destek oluyorlar. Kent, yuvalara belediye düzeyinde finansal katkı sağlıyor ama bunun karşılığında yuvalar da kent kültürüne katkı koyuyor ve bu sayede çocuklar kentin kamusal boyutunda var olabiliyorlar. Bu anlayışla çocukların eserlerinin
kentin en prestijli yerlerinde sergilenme hakkı var Reggio
Emilia’da. Örneğin, “Beklemekte Olan Şehir” sergisi şehirdeki bir ayakkabı dükkânının çocukların ilgisini çekmesiyle oluşmuş bir sergi… Çocuklar dükkândaki ayakkabıları bir “ayakkabı ulusu” olarak hayal etmişler, ayakkabıların dükkândan çıkarak şehri keşfetmek istediklerini düşünmüşler ve ayakkabıların gözüyle şehri tanıtan bir sergi
hazırlayıp şehir sokaklarında sergilemişler. Bir diğer örnek de Şehir Tiyatrosu perdesinin çocuklar
tarafından süslenmesi ve çocukluk kültürünün şehrin önemli bir
noktasında izini bırakması…
Sergideki bir diğer kayıtta çocuklar öğretmenleriyle birlikte şehirde zaman geçiriyorlar. Meydanlarda kuşların ardından koşuyor, çan seslerini dinliyor, mağaza
vitrinlerini izliyorlar. Şehrin farkÇoluk Çocuk
lı noktalarında saatlerce oyalanıyor; merdivenleri inip çıkarak, duvar dokularını inceleyerek, öğretmenleriyle bina
süsleri hakkında konuşarak, yoldan geçen şehir sakinleriyle
sohbet ederek dışarıdaki yaşama katılıyorlar.
Kayıtlarını izlediğim ve beni çok etkileyen bir diğer proje de Türkçe’ye “Şehrin Hikâyeleri” olarak çevirebileceğimiz
Reggionarra Projesi oldu. Bu projede ana tema şehirde yaşayan herkesin çocuklarla paylaşacağı bir hikâyesi olduğu…
Projenin başlangıç aşamasında anneler, babalar, şehirde yaşayan ve projeye ilgi duyan kişiler için bir dizi atölye çalışması yapılıyor ve katılımcıların kendilerine ait hikâyelerini
anlatacakları birer gösteri hazırlamaları sağlanıyor. Nisan
ayında 2 gün boyunca şehrin dört bir tarafına ve hatta Çocuk Hastanelerine minik sahneler kuruluyor ve gece gündüz konserler, çizgi film gösterileri, tiyatro gösterileri ve kitap okuma etkinlikleri gibi bir dizi etkinlik sahneleniyor.
Çocukluk kültürü ve kent kültürü arasındaki ilişkiyi çok
güzel anlatan bir diğer önemli kayıt da Remida Günü’nde
düzenlenen etkinliklere ait kayıt idi. REMIDA yani Yenilikçi Dönüşüm Merkezlerinde, Reggio Emilia’daki 200 kadar sanayi firmasının zararlı olmayan tonlarca atığının eğitim amaçlı kullanılması sağlanıyor. Remida Günü’nde şehir
meydanlarında çocuklar aileleriyle birlikte atık malzemelerden yepyeni şeyler üretiyorlar ve ürettikleri şeyleri “şehre ait
bir iz” olarak şehre hediye ediyorlar. Yani Reggio Emilia’da
yaşayan çocuklar kendilerinin ve arkadaşlarının şehirde bıraktıkları izlerle büyüyor ve şehrin önemli birer bireyi olmanın keyfini sürüyorlar.
“Özel hakları olan” çocuklar: Sergi kayıtlarında bir diğer önemli bulduğum konu özel gereksinimi olan çocukların “özel hakları olan” çocuklar olarak tanımlanması ve bu
tanıma uygun bir ortamda eğitiliyor olmalarıydı. Özel ge-
10
Mart 2012
reksinimi olan çocuklarla birebir ilgilenen bir öğretmen var
sınıflarda fakat bu çocukların da yüz dili olduğuna ve bu
dilleri kullanarak diğer çocuklarla iletişim kurabileceklerine inanılıyor. Reggio Emilia yaklaşımının çevre ve malzeme
zenginliği sayesinde özel gereksinimi olan çocukların gelişimi çok farklı araçlarla destekleniyor. Diğer çocuklar arkadaşlarının etkinliklere katılabilmesi için sabırla ve teşvik
eden bir yaklaşımla öğretmenlerine destek oluyorlar. Reggio Emilia’da her çocuğun özel ve benzersiz olduğu herkesin ortak kabulü ve yaşam pratiğine dönüşmüş gibi hissediliyor kayıtlardan.
Bilginin yapılandırılması sürecinde zaman ve dil esnekliği: Konferansta ele alınan konular ve serginin içeriğinde en çok önemli bulduğum noktalardan biri de çocukların
yeni bir konuyu ele alırken ve bu konuyla ilgili bilgilerini
yapılandırırken harcadıkları zaman ve kullandıkları dil konusunda ne kadar özgür bırakıldıkları oldu.
Tek bir deneyim sınıftaki çocuklar için çok farklı üretim aracına dönüşebiliyor Reggio Emilia’da. Bir merkezi ziyaret eden bir grup çocuk, ziyaretin ardından bambaşka öğrenme deneyimlerini başlatabiliyor. Kimisi gezdikleri merkezin sütunlarını daha güzel hâle getirmek için seramik çamuruyla kolon tasarlamaya girişiyor, kimisi sütunları kumaşlarla giydirip farklı dokular elde etmeye… Üretilen kolonların fotoğrafı çekilerek bilgisayara yükleniyor. Kolonların olduğu bölümün fotoğrafı da çekilmiş ziyaret sırasında,
bu fotoğraf sınıf duvarına yansıtılıyor projektörle. Çocuklar kolonlara ait görselleri fotoğrafa taşıyorlar bir bilgisayar
programı sayesinde. Programın kullanımı, boyut, perspektif gibi pek çok konu da bu arada hep birlikte keşfediliyor.
Ziyaret sonrasında bir grup çocuk, kolonların etrafında
koşarken attığı çığlıkları anımsayıp bir dans koreografisinin peşine düşüyor. Önce deneyim derinlemesine irdeleniyor, koşmanın resmi çiziliyor, bu resimden koşmanın yazıya benzer bir kodda tanımlanmasının çalışması yapılıyor ve
çocukların tasarladığı bir dans gösterisini sunmalarıyla noktalanıyor bu deneyim.
Mekân öğrenme süreci boyunca defalarca ziyaret edilebiliyor ve her bir ziyaret yeni bir algının aracı olabiliyor çocuklarda… Tek bir deneyim bambaşka öğrenme mucizelerine dönüşebiliyor.
Konferans ve Serginin Ardından
Konferans boyunca ve sergiyi gezerken bir yandan da bu
yaklaşımdan ilham alarak mevcut uygulamada neleri değiştirebileceğimizi düşündüm arka planda. Bizler öğrenme deneyimini çocuklar için bir keşfe ve dolayısıyla bir mucizeye
dönüştürebiliyor muyuz? Çocuklar bilgiyi yapılandırırken
ne kadar özgürler? Kendilerini ifade edebilecekleri sayısız
dilin ne kadar farkındayız? Çocukları ne kadar etkin dinliyoruz? Sınıf içinde yapılacak çalışmaları çocukların geri bildirimleriyle yeniden şekillendirebiliyor muyuz? Her çocuğun özel ve benzersiz olduğu düşüncesi uygulamada da yer
buluyor mu? Anne ve babalar öğrenme deneyiminin ne kadar içindeler? Okullar çocukluk kültürünün yaşatıldığı ve
hatta yeniden üretildiği, kent kültürüne ait önemli bir nokta
olarak algılanıyor mu? Çocuklar okulları kanalıyla yaşadıkları kentle ne ölçüde temas hâlinde olabiliyorlar?
Sanırım bu yaklaşımı mevcut uygulamalarımıza dahil
edebilmek için son derece basit bir karar almamız gerekiyor; bırakalım çocuklarımız neyi merak ediyorlarsa onu öğrensinler ve bu sayede hepimiz öğrenmenin nasıl bir mucizeye dönüşebildiğini yaşayarak görelim.
©Preschools and Infant-toddler Centers-Istituzione of the Municipality of Reggio Emilia and Reggio Children, from “The Wonder
of Learning” exhibition catalogue, published by Reggio Children,
2011. www.thewonderoflearning.com-www.reggiochildren.it
Bu yazıda yer alan, “The Wonder of Learning” fuar kataloğundaki fotoğrafları kullanmamıza izin veren Reggio Children yönetimine teşekkür ederiz.
Çoluk Çocuk
11
Mart 2012

Benzer belgeler

okul öncesi eğitimde reggio emilia yaklaşımı

okul öncesi eğitimde reggio emilia yaklaşımı görüş, çocukların somut yaşantıları sembolik ifadelere dönüştürdükleri çok sayıda dili ifade etmektedir. Çocuk problemlerinin çözümünde akranlarıyla birlikte çalışmakta, öğretmen ise bu sırada ona ...

Detaylı

reggio emilia türkiye için biçilmiş kaftandır!

reggio emilia türkiye için biçilmiş kaftandır! sürekli olarak çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre öğretmenler ve çocuklar tarafından dizayn edilir ve çocukların projelerini destekleyecek şekilde zenginleştirilir. Mimarların dahi hayranlıkla g...

Detaylı