İslam Öncesi Ortadoğu ve Medeniyetler,Ortadoğu`da İslam II
Transkript
İslam Öncesi Ortadoğu ve Medeniyetler,Ortadoğu`da İslam II
DERS III ĠSLÂM ÖNCESĠ ORTADOĞU VE MEDENĠYETLER Ortadoğu eski bir medeniyet merkezidir. İslamiyetin doğduğu VII. Yüzyıldan önce ortadoğuda büyük medeniyetler mevcuttu. Ortadoğu dünyanın ilk medeniyet merkezidir. MÖ. 4000 yıllarına inen Mezopotamya medeniyeti dünyanın ilk medeniyetidir. Yazı burada icad edilmiş, tarih çağları burada başlamıştır. Mezopotamya Dicle ve Fırat nehirlerinin arasında yeralan bölgedir. Aslı yunanca olan bu kelimenin anlamı nehirler arasında kalan ülke demektir. Mezopotamya yukarı ve aşağı Mezopotamya olmak üzere ikiye ayrılır. Babil şehrinin güneyinde kalan kesim aşağı mezopotamyadır. Kuzeyinde kalan kesim ise yukarı mezopotamyadır. Sumer, Elam ve Akad aşağı mezopotamyadadır. Asur ise yukarı mezopotamyadadır. Babil her iki mezopotamyanın birleştiği bir noktada bulunmaktadır. Buraya orta Mezopotamya diyebiliriz. Eski Mezopotamyalılar şehirler kurmuşlardı. Krallıklar ve hatta imparatorluklar oluşturmuşlardı. Sulamalı ziraat yapmışlardır. Eski Mezopotamyalılar ın dini çok tanrılı idi. Ziggurat adı verilen tapınak gözlemevlerinde gökcisimlerini gözleyerek geleceğe ait kehanetlerde bulunurlardı. Aşağı ve yukarı mezopotamyada semitik diller adı verilen sami dilleri konuşulurdu. Her iki mezopotamyada da ziraat, ticaret ve sanat gelişmiş idi. Babil ile yukarı mezopotamyadaki Ninova (Musul yakınlarında) şehirleri dünyanın en önemli şehirleri idi. Mezopotamyalılar ilk kanunları yapmışlardı (Hammurabi kanunları, MÖ 1760) Mezopotamya medeniyeti zamanla İrana, Anadoluya ve Mısıra yayılmıştır. Anadoluda en eski medeniyet ve devlet Hitit medeniyetidir. Kuruluşu MÖ. 2000 lere inmektedir. Hitit medeniyetinin en önemli hususiyeti dünyada ilk kez demiri kullanmalarıdır. Buğday ziraati yapıyorlar, üzüm yetiştiriyorlardı. Hititiler döneminde doğuda Van civarında yaşayan Urartular vardı. Hititliler mısırlılar ile de çağdaştı. İki devlet arasında siyasi münasebetler oluyordu. Hititliler yıkılınca Batı Anadoluda Eskişehir merkezli (Gordion) Frig devleti kuruldu. (MÖ. 750). Bunların batısında Lidya devleti bulunuyordu. Merkezi Salihli (sardes) idi. Lidyayı MÖ. 500 Persler yıkmıştır. Anadolunun sahil kesiminde denizci bir devlet olan Ġyonya vardı. Büyük Menderesten Edremit körfezine kadar olan sahil İyonya idi. Efes ve Milet en tanınmış iyonya şehirleridir (M.Ö 1000). Mısırda, Mısır medeniyeti ve Mısır Krallığı vardı. Bu medeniyet muhtemelen Mezopotamyadan Mısıra gidenler tarafından kurulmuştu. Mısır medeniyetinin temelleri M.Ö 4000 e yani 6000 yıl öncesine inmektedir. Mısır sulamalı ziraatin ilk olarak tatbik edildiği ülkelerden biridir. Nil nehri Mısır medeniyetinin doğmasında etken olmuştur. Nilin düzenli taşkınları ziraat hayatını teşvik ediyordu. Taşkınlarla nehir kıyısındaki bir kısım arazi adeta kendi kendine sulanıyor ve gübreleniyordu. Bu toprağı biraz çapalayıp ekince kısa sürede ve bol verim alınıyordu. Hatta bir yılda iki ürün almak mümkündü. Fakat nilin taşkınlarında gecikme veya azalma olursa ülkede kıtlıklar baş gösteriyordu. Mısır aslında çöl idi. Hayat çölü kateden Nilin sularının ulaştığı yere kadardı. Bu nedenle yerleşmeler Nil boyunca dizilmişti. Nilin delta kesiminde ekilebilen arazi çok genişliyordu. Fakat burada da bataklıklarla mücadele etmek zorunluluğu vardı. Deltanın olduğu bölgeye aĢağı Mısır deniliyordu Buranın en önemli şehri Menfis idi. . Güney kesim yukarı Mısırdı. Buranın en önemli şehri Teb idi. Mısırda Nüfus yoğunluğu fazlaydı. Mısır krallıkla idare ediliyordu. Krallara firavun denirdi. Mısırın meşhur piramitleri (ehram) firavunların anıt mezarlarıydı. Nil nehrindeki ulaşım imkanı Mısır denizciliğinin temellerini oluşturmuştur. Mısırlılar yazı kullanmışlardır. Bazı sembolik resimlerinde kullanıldığı bu yazıya hiyeroglif yazı adı verilir. Hititler ve , Giritlililer de bu çeşit bir yazı kullanmışlardır. Denizcilik Mısırda başlamış, Doğu Akdeniz ve Girite yayılmıştır. Bu kıyılardaki Biblos (Lübnanda) ve Ugarit çok önemli limanlardı. Doğu Akdeniz kıyılarında yaĢayan Fenikeliler M.Ö. 2000 yıllarında denizciliğin Akdenizdeki üstadları olmuşlardır. Her tarafa yayılarak kıyılarda koloniler kurmuşlardır. Sayda (sidon) ve Sur (Tir) Fenikelilerin MÖ 1000 yıllarındaki önemli liman şehirleri idi. Yunanlılar denizcilikte Fenikelilerin çırakları olarak kabul edilebilirler. Tunustaki Kartaca şehrini MÖ. 800 yılları civarında Fenikeliler kurmuşlardır. Antalyaya bağlı Finike ilçesinin adı da Fenikeliler ile alȃkalıdır. Latin alfabesi Fenike alfabesinden doğmuştur. Girit adasında MÖ. 2000 yıllarında ortaya çıkan uygarlığa Girit uygarlığı adı verilir. Girit medeniyeti Mısır ve Fenike medeniyetinin etkisi ile gelişmişti. Denizci bir medeniyetti. Başşehirleri Kandiye (Iraklio, Heraklion) şehri yakınlarında bulunan Knossos kenti idi. İran eski bir medeniyet merkezidir. Burada MÖ. 2000 yıllarında bir medeniyet kurulmuştur. Pers imparatorluğu (MÖ 600-300) iran medeniyetinin en parlak dönemidir. Anadolu 200 yıl kadar pers egemenliğinde kalmıştır. Bu devleti Büyük Ġskender yıkmıştır (MÖ 300). Perslerin başkenti ġiraz yakınlarındaki Persepolisti. (Taht ı CemĢid). *Büyük iskenderden sonra imparatorluğu parçalanmış ve hellenistik krallıklar ortaya çıkmıştır. Bunlar Anadolunun doğusu ve iranda selevkoslar, mısırda ptolomeler ve Anadolunun batısında Bergama kırallığı idi. (MÖ 241-133) Apenin yarımadasında ortaya çıkan (MÖ. 750) Roma medeniyeti ortadoğuda da etkili olan bir medeniyettir. Büyük İskenderden sonra Romalılar Anadoluyu fethetmişler ve idari birimlere ayırarak yönetmişlerdir. Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca (M.S. 395) Anadolu doğu Romanın payına düştü. Roma döneminde Anadoluda bir çok şehir kuruldu. Daha sonra bu bölgelerde Bizans Devleti gelişti. İslamiyet ortaya çıktığında (VII. yy) Bizans devleti Anadolu, Suriye ve Mısıra egemendi. Romalılar ve Bizanslılar Doğu Anadolu hakimiyeti için bir İran devleti olan Sasanilerle çarpıştılar. Sasanilerin başkenti Dicle kıyısında bu günkü Bağdat şehrinin 35 km kadar güneydoğusuna düşen Medain kenti idi (Ktesifon, Tizfun, Selevkiya-Ktesifon). Arabistan yarımadasında gelişmiş uygarlıklar arasında Yemende ortaya çıkanlar önemlidir. Burada MÖ. 800 yıllarında Saba krallığı kurulmuştu. Saba melikesi Belkıs Hz Süleyman ile aynı çağlarda yaşamıştı. Saba’lılar barajlar yaparak sulardan istifade etmişler. Yüksek çok katlı binalar yapmışlar ve ziraat için eğimli yamaçlarda taraçalar oluşturmuşlardır. Kendilerine mahsus bir yazıları vardı. Daha sonraki yüzyıllarda (MÖ. 100) yine yemende Himyeri krallığı ortaya çıkmıştı. Bunlar Afrikaya da geçmişlerdi. MÖ. 400 lerde yarımadanın kuzeyinde Nebati uygarlığı gelişmişti. Bunlar kayalara oyulmuş şehirler yapmışlardı. Bunlardan en tanınmış olanı günümüz Ürdününde bulunan Petra (El Batra) antik kenti (Maanın 40 km kadar kuzeybatısında) ile Medine nin 4 00 km kadar kuzeyinde bulunan Medayin Salih harabeleridir. Burada da kayalara oyulmuş mezarlar ve evler vardır. Nebati uygarlığının eseri , M.Ö 100yıllarına ait olan bu antik kentte Salih Peygamberin zamanındaki Semud kavminin yaşadığı belirtilmektedir. Ortadoğuda ki eski kavimlerin dinleri çok tanrılı idi. Bunlar inandıklarını tanrılarının heykellerini yaparak tapınaklarına yerleştirmişlerdi ve belirli günlerde onlara ibadet ediyorlardı. İranlılar da ateşi tanrının bir tezahürü sayıyor ve ona saygı gösteriyorlardı. Bunların hiç sönmeyen ateşleri vardı. Ortadoğu tek tanrılı dinlerin çıkış yeridir. İsrailoğulları adı verilen kavim tek tanrıya inanan ilk kavimdir. Atalarının Yukarı Mezopotamyada MÖ. 2000 yıllarında Urfa dolaylarında (Harranda) yaşamış Hz İbrahim olduğu belirtilmektedir. Daha sonraları Akdeniz kıyılarına gitmişler oralara yerleşmişlerdi. Mısırlılar o toprakları (Kenan diyarı) fethedince esir edilerek mısıra getirildiler. Hz Musa israiloğullarını Mısırdan çıkararak (M.Ö. 1300) tekrar Kenan diyarına getirdi. Burada krallıklar kurdular. Hz Süleyman MÖ. 800 lerde yaşamış peygamber kraldır. Hz . Süleyman Kudüste büyük bir mabed yaptırmıştır. İslam literatüründe buraya Mescid i Aksa denir. M.Ö 600 lerde Babilliler İsrail kırallığını yıkarak Yahudileri Babile sürmüşlerdir. Daha sonraki dönemde Yahudiler buradan eski dünyanın her yanına yayılmışlardır. Hristiyanlık dini de ortadoğuda Filistinde ortaya çıkmıştır. Bu dinin peygamberi Hz Ġsa Filistinin Nasıra (Nazareth) kasabasında doğmuştur. O sıralarda Filistin Romalılara bağlıydı. Hz İsadan sonra Havari adı verilen ona inanan arkadaşları Hristiyanlığı Suriye ve Anadoluda ve daha sonraları da orta ve batı Akdeniz havzasında yaymışlardır. 3. Derse BĠBLĠYOGRAFYA Akurgal, E. ; (1988), “Anadolu Uygarlıkları”, Net Turistik Yayınlar A.Ş.,İstanbul. Macqueen,J.G.; (2001), “Hititler ve Hitit Çağında Anadolu”, Arkadaş Yayınevi, Ankara. Moscati, S. ; (2004), “Fenikeliler”, Dost Kitabevi, Ankara Oates, J.; (2004), “Babil”, Arkadaş Yayınevi Ankara. *** ***DERS IV- ORTADOĞUDA ĠSLÂM 1 İslamiyet Arabistan yarımadasının batı kesiminde bulunan bir şehir olan Mekkede MS 610 yılında ortaya çıkmıştır. Bu dinin peygamberi Hz. Muhammed bir Arap kabilesi olan KureyĢ kabilesindendir. MS. 571 yılında Mekkede doğmuştur. Kendisine 40 yaşında iken peygamberlik gelmiştir (MS. 610). İslȃm dininin kutsal kitabı kendisine ilk olarak 610 yılının Ramazan ayında Hira mağarasında vahiy olarak gelmiştir. İlk vahyedilen Alak suresinin sözleri Oku “Ikra” ayetidir. Ikra, bismi Rabbikellezi Halȃk “Yaratan Rabbinin adıyla oku” Hz Muhammedin tebliğ ettiği islȃm dininin esası Tek ve Kudret sahibi bir Tanrının varlığına inanmaktı. Kuran dilinde bu yüce ve tek Tanrıya “Allah” deniyordu. Bu sözcüğün Ġlȃh kelimesi ile ilgisi vardı. O çağlarda Araplar yüce bir Tanrının yanı sıra Lât, Menat, Hübel, Huzaa adını verdikleri diğer tanrılara da tapıyorlar ve bunların heykellerini yaparak onlara saygı gösterip onlara dua ediyorlardı. Mekkede Kȃbe adı verilen kutsal tapınakta bu tanrıların heykelleri vardı. İslam inanışı bu tanrıları ve heykelleri ortadan kaldırıyordu. İslam inancına göre Allahın eşi benzeri ve şeriki (ortağı) yoktu. Allah tekdi, yüce bir kudret ve güç idi. Herşeye hakimdi. Hiçbir şeye muhtaç değildi, her şey ona muhtaçtı ve kainat adı verilen varlık alemini o yaratmıştı. İslamiyetteki “Lȃ İlȃhe İllallah” cümlesi Allahtan başka İlȃh olmadığının ikrar edilmesiydi. **Hz. Muhammed Mekkede islȃmiyeti tebliğ etmeye başladıktan sonra manevi ve maddi büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Kendisine inananların sayısı fazla artmamıştır. İlk inanan eşi Hz. Hatice olmuştur. Hz. Ebubekir ve Amcasının oğlu Hz. Ali ilk inananlardandır. Mekke halkı genelde ticaretle uğraşan insanlardı. Kervanları Yemen ve Şam arasında çalışırdı. Afrika mallarını Suriyeye , Suriye ve havalisinin mallarını da Arabistanın en uzak yerlerine götürüp satarlardı. Kervanları genelde deve (Camelus dromedarius) katarlarından oluşuyordu. Develer çöl şartlarına en iyi uyum gösteren evcil hayvanlardandı. Hem yük ve binek hayvanı idi, hem de bunların etleri yenir, sütleri içilir, deri ve kıllarından giysiler ve çeşitli araç gereçler imȃl edilirdi. Araplar deveye kendi dillerinde “Cemel” adını vermişlerdi. Bu kelime batı dillerine Kamel olarak geçmiştir. Arabistan yarımadasında bilhassa yemende o çağlarda çok katlı evler mevcuttu. Bunlar taş kerpiç ve ağaç malzeme kullanılarak yapılırdı. Hatta yemende 8-10 katlı binalara rastlamak mümkündü. Arabistan yarımadası çöl iklimi şartlarının egemen olduğu suyu kıt bir bölge idi. Yer altı suyunun kendiliğinden yüzeye çıktığı vahalar dışında insan eliyle açılmış oldukça derin kuyulardan içme kullanma ve sulama suyu temin edilirdi. Mekke sit olarak zemzem adı verilen bir su kaynağının başında kurulmuş olan bir şehir idi. Bu şehrin 450 km kadar kuzeydoğusunda Medine (Yesrib) bulunmaktadır. Medinenin de kuruluş yeri de (siti) yer altı su kaynaklarınca zengin bir alandı. Yer altı sularına kuyular vasıtasıyla erişiliyordu. Mekkede İslamiyeti tebliğde zorluklarla karşılaşan Hz. Peygamber yanında Hz Ebubekir olduğu halde gizlice Medineye gitti. 622 miladi yılında cereyan eden bu hadiseye Hicret (göç) adı verilir. Mekkeliler islamiyete karşı çıktıkları halde Medineliler Hz. Peygamberi ve yanındakileri sıcak karşıladılar. Onları misafir ettiler. İslam tarihinde bu Medinelilere “ensar” adı verilir. Göç edenlere de “muhacir” denir. Hicret İslȃm takviminin başlangıcı sayılır. Mekke ile Medinenin arası 473 km dir. Bu yol develerle 13-14 günde alınırdı . Hz. Muhammed sahil yolundan giderek bu yolu 8 günde katetmişti (Ülkü, 1977). İslȃmiyetin Medine dönemindeki en önemli olayları arasında yapılan savaşlar (Gazve) yeralır. Bu savaşlardan ilki 624 yılında Mekkelilerle yapılan Bedir savaĢıdır. İslam ordusu bu savaşta galip gelmiştir. Bedir, Mekke-medine kervan yolu üzerinde kızıldenize 30 km yakınlıkta, büyük bir su kuyusunun bulunduğu mevkidir. 300 kişilik İslam kuvveti 900 kişilik Mekke kuvvetini mağlup etmiştir. Miladi 625 yılında Müslümanlarla Mekkeliler arasında yeni bir savaş olmuştur. Bu savaşın adı Uhud savaĢıdır. Adını Medinenin 4 km kuzeyindeki Uhud dağından almıştır. Savaş bu dağın güneyine düşen bir düzlükte olmuştur. Mekkeliler 3000, Müslümanlar 1000 kişi idi. Savaş Müslümanların mağlubiyeti ile neticelendi. Hz Peygamber bu savaşta hafifçe yaralandı. Galip olmasına rağmen çok hırpalanan kureyş ordusu Medine üzerine yürümeyip Mekkeye geri döndü. İslamiyetin gittikçe kuvvetlenmesi üzerine kureyşliler ve müttefikleri (Yahudiler) 10 000 kişilik yeni bir ordu hazırladılar. Maksatları Müslümanları tamamen yok etmekti. Miladi 627 yılında bu ordu Medineyi kuşattı. Müslümanlar daha evvel Medinenin etrafına derin geniş bir hendek kazdılar ve müdafaya çekildiler. 20 günlük bir muhasaradan sonra netice alamadan çekildiler. Tarihte bu savaşa Hendek SavaĢı adı verilir. Müslümanların gittikçe kuvvetlenmesi karşısında Mekkeliler ve müttefikleri Müslümanlarla barış yapmak zorunda kaldılar (628). Bu barışa Hudeybiye barıĢı denir. Hudeybiye Mekkeye 17 km kuzeydoğusunda su kuyularının bulunduğu bir mevkinin adıdır. Kuvvetlenen Müslümanlar birkaç yıl sonra 10 000 kişilik bir ordu ile başlarında Hz. Peygamber olduğu halde Mekkeye yürüdü. Mekkeliler önemli bir mukavemet göstermeden teslim oldular (630). Kâbenin içindeki 360 put tamamen kırıldı. Hz. Peygamber Veda Haccını yaptıktan sonra aynı yıl Medinede vefat etti (632). **Bundan sonraki döneme İslam tarihinde Hulefâ-i RâĢidin devri denir. Ashab (sahabeler) Hz. Ebubekiri Halife olarak seçti. İki yıl halifelik yapan Hz. Ebubekir zamanında İslâm orduları Irakın güney kesimlerini fethetti, Filistin ve Suriyeye ayak bastı. Hz. Ebubekir 634 yılında vefat etti. Yerine Hz. Ömer seçildi. Hz. Ömer zamanında Irakın geri kalan kısımları, İran, Suriye ve Mısır fethedilmiştir. O sıralarda İranda Sasani devleti hükümsürüyordu. İranın yanı sıra Irakın kontrolü de bu devlete aitti. İslâm orduları biribiri ardı sıra yaptıkları üç savaşta İran kuvvetlerini mağlup ederek, Sasani devletini yıktılar ve İrana tamamen hakim oldular. Bu savaşların ilki Miladi 636 yılında Necefin 50 km kadar güneyinde, Necef ile Şinafiya arasında, Fırat nehri yakınlarında Kadisiye mevkiinde yapılan savaşıdır. Bu savaş hiç durmadan 4 gün sürmüş ve İslâm ordusu galip gelmiştir. Savaştan sonra Sasanilerin merkezi Medayin (Ctesiphon) zaptedilmiştir. Daha sonra 637 yılında Hanikin yakınlarında yapılan Celulâ savaşını da İslam ordusu kazanmıştır. En son olarak İran içlerinde Hemedan yakınlarında 642 yılında yapılan Nihavend savaşını da kazanarak İranı tamamen fethetti. İranda bu tarihten sonra İslamiyet hızla yayıldı. İslam orduları Amuderya kıyılarına kadar geldiler. *Hz. Ömer zamanında Suriyenin geri kalan kısımlarının fethi için Bizanslılarla çarpışılmıştır. Burada 636 yılında Taberiye gölü güneyinde, Şeria nehrine doğudan karışan vadide yapılan çarpışmanın adı Yermük savaĢıdır. Altı gün süren bu savaşta Bizans ordusu mağlup olmuş , İslam orduları Suriyeyi baştan başa fethetmiştir. Bizans ordusunun başında imparator Heraklius, İslam ordusunun başında ise Halid bin Velid vardı. Hama, Humus, Antakya ve Maraş bu savaştan sonra ele geçirilmiştir. M.S. 639 yılında Hz. Ömer devrinde Mısıra ordu gönderildi. Başında Amr Ġbnül As vardı. Bu sırada Mısır Bizans devletine aitti. Onlar bu ülkeye Egypt, halka ise Kıpt adını veriyorlardı. Kıpti sözcüğü buradan türemedir ve mısırın yerli halkı anlamına gelir. Bunlar esmer tenli, siyah gözlü, siyah ve kısmen dalgalı saçlı ince yapılı, uzunca boylu insanlardı. Mısır çiftçisine ise fellah adı verilmiştir. Mısırda çiftçiliğin tarihi 6000 yıl önceye uzanır ve bu çiftçilik sulamalı ziraat yapılan çiftçiliktir. İslam orduları yapılan savaşlarda Bizans ordusunu yendiler. Ġskenderiyeyi teslim aldılar. 645 yılında Mısır tamamen Müslümanların eline geçti. İslâmiyet hızla yayıldı. Hristiyanlık bir azınlık dini haline dönüştü. Kahire şehri İslâm yönetiminin ilk zamanlarında kuruldu. İlk adı Fustat idi. Daha sonraları Kahire adını aldı. Manası sayıca güçce üstün olan anlamına gelmektedir. IV. Derse Bibliyografya Ülkü, H. (1977), “Başlangıçtan Günümüze İslâm Tarihi”, 3. Baskı, Türdav-Çile Yayınevi, İstanbul. DERS V-ORTADOĞUDA ĠSLÂM 2 Dört halife (Hülefa-i RaĢidin) devrinden sonra halifelik Emevi sülâlesine geçti. İslâm tarihinde bu soyun halifelik yaptığı döneme Emeviler Devri adı verilir. Bu sülâle Mekkeden ve Kureyş kabilesinin ümeyye oğulları kolundan olan Hz. Muaviyeye (Muaviye bin Ebu Süfyan) dayanır. Hz Muaviye dedeleri yoluyla Peygamber Efendimizin uzaktan akrabası olmaktadır. Hz. Muaviye Mekke fethedildiği zaman (M. 630) Müslüman olmuştu. Hz. Ali döneminde Şam valisi iken isyan etti. Hz. Alinin şehid edilmesinden (M.S. 661)sonra da Halifeliği ele geçirdi (M.S. 661). Bu soydan gelen Halifeler M.S. 750 yılına kadar hüküm sürdü. Daha sonra halifelik Abbasilere geçti. Emeviler zamanında bazı iç huzursuzluklara rağmen İslâm yayılışı devam etti. Kuzey Afrika tamamen fethedilerek Atlas okyanusu kıyılarına ulaşıldı (Ukbe bin Nafi, M.S. 681). İslâm orduları kuzey Afrikayı fethederken berberi ve Bizanslılarla çarpışmıştır. 711 yılında Tarık bin Ziyad komutasındaki İslam ordusu cebelitarıkı geçerek İber yarımadasına ayak basmıştır. Burada karşısına çıkan vizigot ordusunu yenerek ilerlemiş ve pirene dağlarına kadar tüm yarımadayı (ispanyayı) fethetmiştir. Daha sonra bu yarımadada Endülüs Emevi Devleti kurulmuş ve 1492 ye kadar sürmüştür. Cebelitarık adı Arapçada Tarık dağı anlamına gelir. Avrupalılar Afrika ile Avrupa arasındaki bu boğaza septe boğazı adını verirler. Emeviler zamanında İstanbul fethedilmeye çalışılmıştır. ORTADOĞU (1517-1918) Osmanlı imparatorluğu Ortadoğunun İran dışında hemen hemen tamamını yüzyıllarca yönetmiş olan bir Türk devletidir. Ortadoğuda bugün Osmanlı Türklerininden geriye kalan çok önemli bir tarih ve kültür mirası söz konusudur. Osmanlılar Fatih Sultan Mehmet Han döneminde doğu Anadoluyu kısmen fethetmişlerdi. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Han, Safevileri mağlup ederek (1514 Çaldıran) doğu Anadoluyu tamamen ele geçirdi. Sonra Suriye ve Mısırı fethetti (1516-1517). Böylece tüm Arabistan yarımadası (Medine, Mekke,şehirleri ile Hicaz ve Asir bölgeleri) Libya hatta Sudan, Habeşistan ve Somali Osmanlı imparatorluğuna tabi oldu. Irakın Osmanlı impatorluğuna katılması Kanuni Sultan Süleymanın Irak seferi sonucunda (1534) gerçekleşti. Bağdat fethedilerek Iraktaki İran nüfuzuna son verildi. Osmanlılr Irakı Musul, Bağdat ve Basra eyaletleri olarak üç birim halinde yönettiler. Osmanlı devleti daha sonraki yıllarda Babülmendep boğazını kontrol eden Adeni ve Yemeni yönetimi altına aldı. (1539). Osmanlılar XVI-XX yüzyıllar arasında Aden körfezinde Umman denizinde ve Basra körfezinde önce Portekizlilerle daha sonra da İngilizlerle hakimiyet mücadelesine girişmişlerdir. Osmanlılar 1571 senesinde Kıbrıs adasını Venediklilerden fethederek Ortadoğudaki ve doğu Akdenizdeki hakimiyetlerini tamamlamışlardır. Kıbrıs adasına fetihten sonra Konya ve İçel vilayetlerinden çok sayıda Türk kökenli nüfus getirilerek iskân edilmiştir. Ortadoğuda XIX. Yüzyılda gerçekleşmiş olan önemli hadiselerden biri de Süveyş kanalının açılmasıdır. Mısır Osmanlı devletine bağlı olduğu sırada 1854 yılında kanalın yapımına başlanmış ve 16 kasım 1869 tarihinde kanal hizmete girmiştir. (Bu sırada Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz idi. Mısır Hidivi ise Said Paşaydı). Osmanlılar Suriye, Irak ve Arabistanda hakimiyetleri perçinlemek ve bölgeyi batılı devletlerin tehditlerinden korumak amacıyla iki önemli demiryolu hattının inşasını gerçekleştirmişlerdir. Bunlar II. Abdülhamit döneminde inşa edilen Bağdat demiryolu (1873) ile Hicaz demiryoludur (Şam-Medine arası, 1900-1908). Ortadoğudaki Osmanlı yönetimi Birinci dünya savaşının sonuna (30 ekim 1918) kadar sürdü. Birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı ordusu Filistinde İngiliz ordusu ile çarpışmıştır. Bu savaşlar Gazze ve Birüssebi (Beerşeba) yerleşmeleri yakınlarında cereyan etmiş, Osmanlı ordusu 13 000 şehit, 15 000 esir vererek geri çekilmiştir (31 ekim 1917). Bu savaşlarla Filistin cephesi çökmüştür. Osmanlı yönetimi sırasında ortadoğunun bir çok bölgelerine önemli sayıda Türk kökenli nüfus yerleşmişti. ORTADOĞU 1918-1945 Sykes Picot*** I.Dünya savaşının sonunda (30 ekim 1918 Mondros mütarekesi) ve (10 Ağustos 1920) galip devletler (İngiliz, Fransız, İtalyan) günümüz ortadoğusunun haritasını çizdiler ve Osmanlı mirasını paylaştılar. Fransızlar doğu Akdenizde Suriye ve Lübnan adı altında kendilerine bağlı iki devlet kurdular. Bunlardan Lübnan, hristiyanların cumhurbaşkanlığı seviyesinde temsil edildiği bir devlet konumundaydı. Suriyede ise mezhep ve etnik ayrımcılığa dayanan bir devletin kurulmasına özen gösterdiler. Aslında tüm güneydoğu Anadolu Sevres antlaĢmasına göre Fransaya bırakılmışken, bu bölgede Maraş, Antep, Urfa ve Adanadaki Milli direnişler nedeniyle Fransızlar TBMM Hükümetiyle Ankara Ġtilafnamesini imzalamak ve bu bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardır (20 ekim 1921). Bu anlaşma ile Hatay dışında bu günkü Türkiye-Suriye sınırı çizilmiştir. Bu sınır Bağdata giden demiryolu hattını esas alan bir sınırdı (demiryolunu Türkiyeye bırakarak hattın 7.5 m güneyinden geçer). Ankara itilafnamesine göre özel bir statü tanınmak suretiyle Suriyeye bırakılan İskenderun sancağı Türkiyenin çabaları sonucu özerklik kazandı (1936). Daha sonra bağımsız oldu (1938) ve bu devlet kendi kendini feshederek Türkiyeye katıldı (23 haziran 1939) ve Hatay adını aldı. Böylece bugünkü Türkiye –Suriye devlet sınırı oluştu. Bu sınır Türkiyenin en uzun sınırıdır (911 km ) ve günümüzde mayınlanmış durumdadır. (Nihayet Fransa Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında yapılan anlaşmaya uygun olarak, Hatay Millet Meclisi'nin 23 Haziran 1939'da oybirliği ile aldığı karar gereğince Hatay Devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. Hemen uygulamaya konan bu karar sonucu, Hatay'da görevli son Fransız birliği 7 Temmuz 1939 günü Antakya kışlasında yapılan törenle Hatay'dan ayrıldı) Türkiye Irak sınırı da I.Dünya savaşının bitiminden sonra çizilmiş bir sınırdır. San Remo konferansıyla (18-26 nisan 1920) Fransızlar Suriyeyi ve Lübnanı kendi nüfuz alanlarına dahil etmişlerken İngilizler de Irak, Filistin, Ürdün ve Arabistanı kendi nüfuz alanları olarak ilan ettiler. Bu sebeple Türkiyenin Irak sınırı Ġngilizlerle 5.6.1926 yılında imzalanan Ankara anlaĢmasıyla çizilmiĢtir. Bu sınır da Suriye sınırı kadar olmasa bile gibi coğrafi temelleri zayıf bir sınır olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü coğrafi birliği olan bir bölgeyi bölmektedir. I. Dünya savaşının bitimini takiben (30 ekim 1918) galip devletler (Fransa, İngiltere) Ortadoğudaki Osmanlı mirasını paylaşırken kendilerine bağlı devletler ve devletcikler kurmak için San Remo konferansında bir araya geldiler. Fransızlar Lübnan dağlarını (Cebel Dürüz) kapsayacak şekilde ve hristiyanların yönetimde etkin olduğu bir Lübnan devleti oluşturdular (1926). Bu devletin Akdenizde oldukça uzun bir kıyısı mevcuttu. O dönemde henüz İsrail devleti kurulmadığı için bu devlet adeta batılıların ortadoğudaki bir köprübaşısı konumundaydı. Bu gün Lübnan üzerinde hala Fransanın çok önemli bir nüfuzu vardır. Fransızca bu ülkede kullanılan adeta ikinci bir resmi dil gibidir. *Aslında I.Dünya savaşında İngilizlere yardım eden Araplar tüm Arabistan yarımadasını ve Mezopotamyayı kapsayacak ve Akdenizden Basra körfezine kadar uzanan bir büyük Arap devleti kurmak istiyorlardı. Fakat İngilizler ve Fransızlar buna rıza göstermediler ve Suriyeyi Fransızlara bıraktılar. Mezopotamyada da kendilerine bağlı bir Irak krallığı kurdular. Arabistanda da yine kendilerine bağlı ve başında Vehhabi mezhebinden Suud ailesinin bulunduğu bir krallık kurdular. Filistini diğer bölgelerden ayırarak burada İsrailin temellerini hazırladılar. 1918-1947 yılları arasında Filistini manda rejimi ile yönetiler ve bu topraklara dünyanın bir çok yerinden gelen Yahudilerin yerleşmesini kolaylaştırdılar. İngilizler ayrıca Mekke Şerifi Hüseyinin oğullarından birini kendilerine bağlı bir krallığın başına getirdiler. (Transürdün. (Transjordan) krallığı). Basra körfezinde bir köprübaşı konumunda olan kendilerine bağlı küçük bir Kuveyt Emirliği kurdular. Basra körfezinin kıyılarında da küçük küçük kendilerine bağlı devletcikler oluşturdular. Böylece Arapların bir araya gelmesini ve birleşmelerini önlediler. Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman Sultanlığı bu şekilde kurulmuş devletlerdendir: Osmanlı imparatorluğu 1.dünya savaşı sonunda Yemenden çekildikten sonra Yemenliler İngilizlere direndiler. Böylece Yemen İngiliz hakimiyetine girmedi. Yıllarca dışa kapalı bir devlet olarak Yemen imamlığı olarak yaşadı. Yalnız İngilizler Güney Yemen adı verilen Adeni bırakmadılar. Çünkü burası Babülmendep boğazına giden yolu kontrol ediyordu. 1945-1990 ORTADOĞU II.Dünya savaşının sona ermesini takiben batılı devletler ortadoğunun siyasal coğrafyasını tekrar düzenlemişlerdir (dizayn etmişlerdir). Bu dönemin başlangıcındaki en önemli olay Ġsrail devletinin kuruluşudur. Mayıs 1945 yılında II.Dünya savaşının sona ermesini müteakiben Filistinde bir Yahudi devleti kurulması faaliyetleri hız kazanmıştı. İngilere ve ABD bu faaliyetleri tamamen destekliyordu. İngilterenin etkisi altındaki BM 1947 yılında aldığı bir kararla, Filistin topraklarını Yahudiler ve Araplar arasında bölüştürdü. Ortadoğunun Arap dünyası BM nin bu kararını kabul etmedi. 1990 sonrası ORTADOĞU 1990 yılı ortadoğunun siyasi coğrafyası bakımından bir dönüm noktasıdır. Görülüyor ki Ortadoğunun son siyasi mimarları İngilizler ve Fransızlar olmuşlardır. Çizilen sınırlar ve oluşturulan devletler kağıt üzerinde bağımsız olsalar da bunların kontrolü altında bulunmaktadırlar. Türkiye ve İran dışındaki Ortadoğu devletleri, kendilerine konan kırmızı çizgileri aşmaları halinde batının müdahalesini beklemelidir. Mesela Irak, Saddam dönemindeki tam bağımsızlık denemesini çok pahalıya ödemiştir. Bu sebeple Ortadoğu devletleri batılılar için “uslu çoçuklar” olmaya mecburdurlar. Ortadoğudaki halihazır durumu, bu bölge içinden çıkacak bir devletin değiştirmesi ufukta görünen bir hadise değildir. Tam tersine, Ortadoğu haritasını son olarak kimler çizmişlerse yine onlar, ortadoğunun jeopolitiğiyle oynama hakkını kendilerinde bulmaktadırlar. Ortadoğunun bu kötü yazgıdan kurtulabilmesi için, bölge devletlerinin ortak paydalarda buluşup anlaşarak bir nevi birlik ve entegrasyon içinde bulunmaları zaruridir. Bunu başarabilecek tek ülke ise tarihi bir mirasın yükünü üzerinde taşımakta olan Türkiyedir. Türkiye iç siyasi istikrarını sağladığı ölçüde bölge sorunları üzerine eğilecek ve bunları başaracak güçte bir ülke olarak ortaya çıkmaktadır. *** YRD.DOÇ. DR. SÜLEYMAN SÖNMEZ