İslam Öncesi Ortadoğu ve Medeniyetler,Ortadoğu`da İslam II

Transkript

İslam Öncesi Ortadoğu ve Medeniyetler,Ortadoğu`da İslam II
DERS III
ĠSLÂM ÖNCESĠ ORTADOĞU VE MEDENĠYETLER
Ortadoğu eski bir medeniyet merkezidir. İslamiyetin doğduğu VII. Yüzyıldan
önce ortadoğuda büyük medeniyetler mevcuttu.
Ortadoğu dünyanın ilk medeniyet merkezidir. MÖ. 4000 yıllarına inen
Mezopotamya medeniyeti dünyanın ilk medeniyetidir. Yazı burada icad
edilmiş, tarih çağları burada başlamıştır. Mezopotamya Dicle ve Fırat
nehirlerinin arasında yeralan bölgedir. Aslı yunanca olan bu kelimenin anlamı
nehirler arasında kalan ülke demektir.
Mezopotamya yukarı ve aşağı Mezopotamya olmak üzere ikiye ayrılır. Babil
şehrinin güneyinde kalan kesim aşağı mezopotamyadır. Kuzeyinde kalan kesim
ise yukarı mezopotamyadır. Sumer, Elam ve Akad aşağı mezopotamyadadır.
Asur ise yukarı mezopotamyadadır. Babil her iki mezopotamyanın birleştiği bir
noktada bulunmaktadır. Buraya orta Mezopotamya diyebiliriz.
Eski Mezopotamyalılar şehirler kurmuşlardı. Krallıklar ve hatta imparatorluklar
oluşturmuşlardı. Sulamalı ziraat yapmışlardır. Eski Mezopotamyalılar ın dini
çok tanrılı idi. Ziggurat adı verilen tapınak gözlemevlerinde gökcisimlerini
gözleyerek geleceğe ait kehanetlerde bulunurlardı. Aşağı ve yukarı
mezopotamyada semitik diller adı verilen sami dilleri konuşulurdu. Her iki
mezopotamyada da ziraat, ticaret ve sanat gelişmiş idi. Babil ile yukarı
mezopotamyadaki Ninova (Musul yakınlarında) şehirleri dünyanın en önemli
şehirleri idi. Mezopotamyalılar ilk kanunları yapmışlardı (Hammurabi kanunları,
MÖ 1760)
Mezopotamya medeniyeti zamanla İrana, Anadoluya ve Mısıra yayılmıştır.
Anadoluda en eski medeniyet ve devlet Hitit medeniyetidir. Kuruluşu MÖ.
2000 lere inmektedir. Hitit medeniyetinin en önemli hususiyeti dünyada ilk kez
demiri kullanmalarıdır. Buğday ziraati yapıyorlar, üzüm yetiştiriyorlardı.
Hititiler döneminde doğuda Van civarında yaşayan Urartular vardı. Hititliler
mısırlılar ile de çağdaştı. İki devlet arasında siyasi münasebetler oluyordu.
Hititliler yıkılınca Batı Anadoluda Eskişehir merkezli (Gordion) Frig devleti
kuruldu. (MÖ. 750). Bunların batısında Lidya devleti bulunuyordu. Merkezi
Salihli (sardes) idi. Lidyayı MÖ. 500 Persler yıkmıştır.
Anadolunun sahil kesiminde denizci bir devlet olan Ġyonya vardı. Büyük
Menderesten Edremit körfezine kadar olan sahil İyonya idi. Efes ve Milet en
tanınmış iyonya şehirleridir (M.Ö 1000).
Mısırda, Mısır medeniyeti ve Mısır Krallığı vardı. Bu medeniyet muhtemelen
Mezopotamyadan Mısıra gidenler tarafından kurulmuştu. Mısır medeniyetinin
temelleri M.Ö 4000 e yani 6000 yıl öncesine inmektedir. Mısır sulamalı ziraatin
ilk olarak tatbik edildiği ülkelerden biridir. Nil nehri Mısır medeniyetinin
doğmasında etken olmuştur. Nilin düzenli taşkınları ziraat hayatını teşvik
ediyordu. Taşkınlarla nehir kıyısındaki bir kısım arazi adeta kendi kendine
sulanıyor ve gübreleniyordu. Bu toprağı biraz çapalayıp ekince kısa sürede ve
bol verim alınıyordu. Hatta bir yılda iki ürün almak mümkündü. Fakat nilin
taşkınlarında gecikme veya azalma olursa ülkede kıtlıklar baş gösteriyordu.
Mısır aslında çöl idi. Hayat çölü kateden Nilin sularının ulaştığı yere kadardı. Bu
nedenle yerleşmeler Nil boyunca dizilmişti. Nilin delta kesiminde ekilebilen
arazi çok genişliyordu. Fakat burada da bataklıklarla mücadele etmek
zorunluluğu vardı. Deltanın olduğu bölgeye aĢağı Mısır deniliyordu Buranın en
önemli şehri Menfis idi. . Güney kesim yukarı Mısırdı. Buranın en önemli
şehri Teb idi. Mısırda Nüfus yoğunluğu fazlaydı. Mısır krallıkla idare
ediliyordu. Krallara firavun denirdi. Mısırın meşhur piramitleri (ehram)
firavunların anıt mezarlarıydı. Nil nehrindeki ulaşım imkanı Mısır denizciliğinin
temellerini oluşturmuştur. Mısırlılar yazı kullanmışlardır. Bazı sembolik
resimlerinde kullanıldığı bu yazıya hiyeroglif yazı adı verilir. Hititler ve ,
Giritlililer de bu çeşit bir yazı kullanmışlardır. Denizcilik Mısırda başlamış,
Doğu Akdeniz ve Girite yayılmıştır. Bu kıyılardaki Biblos (Lübnanda) ve
Ugarit çok önemli limanlardı. Doğu Akdeniz kıyılarında yaĢayan Fenikeliler
M.Ö. 2000 yıllarında denizciliğin Akdenizdeki üstadları olmuşlardır. Her tarafa
yayılarak kıyılarda koloniler kurmuşlardır. Sayda (sidon) ve Sur (Tir)
Fenikelilerin MÖ 1000 yıllarındaki önemli liman şehirleri idi. Yunanlılar
denizcilikte Fenikelilerin çırakları olarak kabul edilebilirler. Tunustaki
Kartaca şehrini MÖ. 800 yılları civarında Fenikeliler kurmuşlardır. Antalyaya
bağlı Finike ilçesinin adı da Fenikeliler ile alȃkalıdır. Latin alfabesi Fenike
alfabesinden doğmuştur.
Girit adasında MÖ. 2000 yıllarında ortaya çıkan uygarlığa Girit uygarlığı adı
verilir. Girit medeniyeti Mısır ve Fenike medeniyetinin etkisi ile gelişmişti.
Denizci bir medeniyetti. Başşehirleri Kandiye (Iraklio, Heraklion) şehri
yakınlarında bulunan Knossos kenti idi.
İran eski bir medeniyet merkezidir. Burada MÖ. 2000 yıllarında bir medeniyet
kurulmuştur. Pers imparatorluğu (MÖ 600-300) iran medeniyetinin en parlak
dönemidir. Anadolu 200 yıl kadar pers egemenliğinde kalmıştır. Bu devleti
Büyük Ġskender yıkmıştır (MÖ 300). Perslerin başkenti ġiraz yakınlarındaki
Persepolisti. (Taht ı CemĢid).
*Büyük iskenderden sonra imparatorluğu parçalanmış ve hellenistik krallıklar
ortaya çıkmıştır. Bunlar Anadolunun doğusu ve iranda selevkoslar, mısırda
ptolomeler ve Anadolunun batısında Bergama kırallığı idi. (MÖ 241-133)
Apenin yarımadasında ortaya çıkan (MÖ. 750) Roma medeniyeti ortadoğuda da
etkili olan bir medeniyettir. Büyük İskenderden sonra Romalılar Anadoluyu
fethetmişler ve idari birimlere ayırarak yönetmişlerdir. Roma imparatorluğu
ikiye ayrılınca (M.S. 395) Anadolu doğu Romanın payına düştü. Roma
döneminde Anadoluda bir çok şehir kuruldu. Daha sonra bu bölgelerde Bizans
Devleti gelişti. İslamiyet ortaya çıktığında (VII. yy) Bizans devleti Anadolu,
Suriye ve Mısıra egemendi. Romalılar ve Bizanslılar Doğu Anadolu hakimiyeti
için bir İran devleti olan Sasanilerle çarpıştılar. Sasanilerin başkenti Dicle
kıyısında bu günkü Bağdat şehrinin 35 km kadar güneydoğusuna düşen Medain
kenti idi (Ktesifon, Tizfun, Selevkiya-Ktesifon).
Arabistan yarımadasında gelişmiş uygarlıklar arasında Yemende ortaya
çıkanlar önemlidir. Burada MÖ. 800 yıllarında Saba krallığı kurulmuştu. Saba
melikesi Belkıs Hz Süleyman ile aynı çağlarda yaşamıştı. Saba’lılar barajlar
yaparak sulardan istifade etmişler. Yüksek çok katlı binalar yapmışlar ve ziraat
için eğimli yamaçlarda taraçalar oluşturmuşlardır. Kendilerine mahsus bir
yazıları vardı.
Daha sonraki yüzyıllarda (MÖ. 100) yine yemende Himyeri krallığı ortaya
çıkmıştı. Bunlar Afrikaya da geçmişlerdi. MÖ. 400 lerde yarımadanın
kuzeyinde Nebati uygarlığı gelişmişti. Bunlar kayalara oyulmuş şehirler
yapmışlardı. Bunlardan en tanınmış olanı günümüz Ürdününde bulunan Petra
(El Batra) antik kenti (Maanın 40 km kadar kuzeybatısında) ile Medine nin
4 00 km kadar kuzeyinde bulunan Medayin Salih harabeleridir. Burada da
kayalara oyulmuş mezarlar ve evler vardır. Nebati uygarlığının eseri , M.Ö
100yıllarına ait olan bu antik kentte Salih Peygamberin zamanındaki Semud
kavminin yaşadığı belirtilmektedir.
Ortadoğuda ki eski kavimlerin dinleri çok tanrılı idi. Bunlar inandıklarını
tanrılarının heykellerini yaparak tapınaklarına yerleştirmişlerdi ve belirli
günlerde onlara ibadet ediyorlardı. İranlılar da ateşi tanrının bir tezahürü
sayıyor ve ona saygı gösteriyorlardı. Bunların hiç sönmeyen ateşleri vardı.
Ortadoğu tek tanrılı dinlerin çıkış yeridir. İsrailoğulları adı verilen kavim tek
tanrıya inanan ilk kavimdir. Atalarının Yukarı Mezopotamyada MÖ. 2000
yıllarında Urfa dolaylarında (Harranda) yaşamış Hz İbrahim olduğu
belirtilmektedir. Daha sonraları Akdeniz kıyılarına gitmişler oralara
yerleşmişlerdi. Mısırlılar o toprakları (Kenan diyarı) fethedince esir edilerek
mısıra getirildiler. Hz Musa israiloğullarını Mısırdan çıkararak (M.Ö. 1300)
tekrar Kenan diyarına getirdi. Burada krallıklar kurdular. Hz Süleyman MÖ.
800 lerde yaşamış peygamber kraldır. Hz . Süleyman Kudüste büyük bir mabed
yaptırmıştır. İslam literatüründe buraya Mescid i Aksa denir. M.Ö 600 lerde
Babilliler İsrail kırallığını yıkarak Yahudileri Babile sürmüşlerdir. Daha sonraki
dönemde Yahudiler buradan eski dünyanın her yanına yayılmışlardır.
Hristiyanlık dini de ortadoğuda Filistinde ortaya çıkmıştır. Bu dinin peygamberi
Hz Ġsa Filistinin Nasıra (Nazareth) kasabasında doğmuştur. O sıralarda Filistin
Romalılara bağlıydı. Hz İsadan sonra Havari adı verilen ona inanan arkadaşları
Hristiyanlığı Suriye ve Anadoluda ve daha sonraları da orta ve batı Akdeniz
havzasında yaymışlardır.
3. Derse BĠBLĠYOGRAFYA
Akurgal, E. ; (1988), “Anadolu Uygarlıkları”, Net Turistik Yayınlar
A.Ş.,İstanbul.
Macqueen,J.G.; (2001), “Hititler ve Hitit Çağında Anadolu”, Arkadaş
Yayınevi, Ankara.
Moscati, S. ; (2004), “Fenikeliler”, Dost Kitabevi, Ankara
Oates, J.; (2004), “Babil”, Arkadaş Yayınevi Ankara.
***
***DERS IV- ORTADOĞUDA ĠSLÂM 1
İslamiyet Arabistan yarımadasının batı kesiminde bulunan bir şehir olan
Mekkede MS 610 yılında ortaya çıkmıştır. Bu dinin peygamberi Hz.
Muhammed bir Arap kabilesi olan KureyĢ kabilesindendir. MS. 571 yılında
Mekkede doğmuştur. Kendisine 40 yaşında iken peygamberlik gelmiştir
(MS. 610). İslȃm dininin kutsal kitabı kendisine ilk olarak 610 yılının Ramazan
ayında Hira mağarasında vahiy olarak gelmiştir. İlk vahyedilen Alak suresinin
sözleri Oku “Ikra” ayetidir. Ikra, bismi Rabbikellezi Halȃk “Yaratan
Rabbinin adıyla oku”
Hz Muhammedin tebliğ ettiği islȃm dininin esası Tek ve Kudret sahibi bir
Tanrının varlığına inanmaktı. Kuran dilinde bu yüce ve tek Tanrıya “Allah”
deniyordu. Bu sözcüğün Ġlȃh kelimesi ile ilgisi vardı. O çağlarda Araplar yüce
bir Tanrının yanı sıra Lât, Menat, Hübel, Huzaa adını verdikleri diğer tanrılara
da tapıyorlar ve bunların heykellerini yaparak onlara saygı gösterip onlara dua
ediyorlardı. Mekkede Kȃbe adı verilen kutsal tapınakta bu tanrıların heykelleri
vardı.
İslam inanışı bu tanrıları ve heykelleri ortadan kaldırıyordu. İslam inancına
göre Allahın eşi benzeri ve şeriki (ortağı) yoktu. Allah tekdi, yüce bir kudret ve
güç idi. Herşeye hakimdi. Hiçbir şeye muhtaç değildi, her şey ona muhtaçtı ve
kainat adı verilen varlık alemini o yaratmıştı. İslamiyetteki “Lȃ İlȃhe İllallah”
cümlesi Allahtan başka İlȃh olmadığının ikrar edilmesiydi.
**Hz. Muhammed Mekkede islȃmiyeti tebliğ etmeye başladıktan sonra manevi
ve maddi büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Kendisine inananların sayısı fazla
artmamıştır. İlk inanan eşi Hz. Hatice olmuştur. Hz. Ebubekir ve Amcasının
oğlu Hz. Ali ilk inananlardandır.
Mekke halkı genelde ticaretle uğraşan insanlardı. Kervanları Yemen ve Şam
arasında çalışırdı. Afrika mallarını Suriyeye , Suriye ve havalisinin mallarını da
Arabistanın en uzak yerlerine götürüp satarlardı. Kervanları genelde deve
(Camelus dromedarius) katarlarından oluşuyordu. Develer çöl şartlarına en iyi
uyum gösteren evcil hayvanlardandı. Hem yük ve binek hayvanı idi, hem de
bunların etleri yenir, sütleri içilir, deri ve kıllarından giysiler ve çeşitli araç
gereçler imȃl edilirdi. Araplar deveye kendi dillerinde “Cemel” adını
vermişlerdi. Bu kelime batı dillerine Kamel olarak geçmiştir.
Arabistan yarımadasında bilhassa yemende o çağlarda çok katlı evler mevcuttu.
Bunlar taş kerpiç ve ağaç malzeme kullanılarak yapılırdı. Hatta yemende 8-10
katlı binalara rastlamak mümkündü.
Arabistan yarımadası çöl iklimi şartlarının egemen olduğu suyu kıt bir bölge
idi. Yer altı suyunun kendiliğinden yüzeye çıktığı vahalar dışında insan eliyle
açılmış oldukça derin kuyulardan içme kullanma ve sulama suyu temin edilirdi.
Mekke sit olarak zemzem adı verilen bir su kaynağının başında kurulmuş olan
bir şehir idi. Bu şehrin 450 km kadar kuzeydoğusunda Medine (Yesrib)
bulunmaktadır. Medinenin de kuruluş yeri de (siti) yer altı su kaynaklarınca
zengin bir alandı. Yer altı sularına kuyular vasıtasıyla erişiliyordu.
Mekkede İslamiyeti tebliğde zorluklarla karşılaşan Hz. Peygamber yanında Hz
Ebubekir olduğu halde gizlice Medineye gitti. 622 miladi yılında cereyan eden
bu hadiseye Hicret (göç) adı verilir. Mekkeliler islamiyete karşı çıktıkları halde
Medineliler Hz. Peygamberi ve yanındakileri sıcak karşıladılar. Onları misafir
ettiler. İslam tarihinde bu Medinelilere “ensar” adı verilir. Göç edenlere de
“muhacir” denir. Hicret İslȃm takviminin başlangıcı sayılır. Mekke ile
Medinenin arası 473 km dir. Bu yol develerle 13-14 günde alınırdı . Hz.
Muhammed sahil yolundan giderek bu yolu 8 günde katetmişti (Ülkü, 1977).
İslȃmiyetin Medine dönemindeki en önemli olayları arasında yapılan savaşlar
(Gazve) yeralır. Bu savaşlardan ilki 624 yılında Mekkelilerle yapılan Bedir
savaĢıdır. İslam ordusu bu savaşta galip gelmiştir. Bedir, Mekke-medine
kervan yolu üzerinde kızıldenize 30 km yakınlıkta, büyük bir su kuyusunun
bulunduğu mevkidir. 300 kişilik İslam kuvveti 900 kişilik Mekke kuvvetini
mağlup etmiştir.
Miladi 625 yılında Müslümanlarla Mekkeliler arasında yeni bir savaş olmuştur.
Bu savaşın adı Uhud savaĢıdır. Adını Medinenin 4 km kuzeyindeki Uhud
dağından almıştır. Savaş bu dağın güneyine düşen bir düzlükte olmuştur.
Mekkeliler 3000, Müslümanlar 1000 kişi idi. Savaş Müslümanların
mağlubiyeti ile neticelendi. Hz Peygamber bu savaşta hafifçe yaralandı. Galip
olmasına rağmen çok hırpalanan kureyş ordusu Medine üzerine yürümeyip
Mekkeye geri döndü.
İslamiyetin gittikçe kuvvetlenmesi üzerine kureyşliler ve müttefikleri
(Yahudiler) 10 000 kişilik yeni bir ordu hazırladılar. Maksatları Müslümanları
tamamen yok etmekti. Miladi 627 yılında bu ordu Medineyi kuşattı.
Müslümanlar daha evvel Medinenin etrafına derin geniş bir hendek kazdılar ve
müdafaya çekildiler. 20 günlük bir muhasaradan sonra netice alamadan
çekildiler. Tarihte bu savaşa Hendek SavaĢı adı verilir.
Müslümanların gittikçe kuvvetlenmesi karşısında Mekkeliler ve müttefikleri
Müslümanlarla barış yapmak zorunda kaldılar (628). Bu barışa Hudeybiye
barıĢı denir. Hudeybiye Mekkeye 17 km kuzeydoğusunda su kuyularının
bulunduğu bir mevkinin adıdır.
Kuvvetlenen Müslümanlar birkaç yıl sonra 10 000 kişilik bir ordu ile başlarında
Hz. Peygamber olduğu halde Mekkeye yürüdü. Mekkeliler önemli bir
mukavemet göstermeden teslim oldular (630). Kâbenin içindeki 360 put
tamamen kırıldı.
Hz. Peygamber Veda Haccını yaptıktan sonra aynı yıl Medinede vefat etti (632).
**Bundan sonraki döneme İslam tarihinde Hulefâ-i RâĢidin devri denir.
Ashab (sahabeler) Hz. Ebubekiri Halife olarak seçti. İki yıl halifelik yapan Hz.
Ebubekir zamanında İslâm orduları Irakın güney kesimlerini fethetti, Filistin ve
Suriyeye ayak bastı. Hz. Ebubekir 634 yılında vefat etti. Yerine Hz. Ömer
seçildi.
Hz. Ömer zamanında Irakın geri kalan kısımları, İran, Suriye ve Mısır
fethedilmiştir. O sıralarda İranda Sasani devleti hükümsürüyordu. İranın yanı
sıra Irakın kontrolü de bu devlete aitti. İslâm orduları biribiri ardı sıra yaptıkları
üç savaşta İran kuvvetlerini mağlup ederek, Sasani devletini yıktılar ve İrana
tamamen hakim oldular. Bu savaşların ilki Miladi 636 yılında Necefin 50 km
kadar güneyinde, Necef ile Şinafiya arasında, Fırat nehri yakınlarında Kadisiye
mevkiinde yapılan savaşıdır. Bu savaş hiç durmadan 4 gün sürmüş ve İslâm
ordusu galip gelmiştir. Savaştan sonra Sasanilerin merkezi Medayin
(Ctesiphon) zaptedilmiştir. Daha sonra 637 yılında Hanikin yakınlarında yapılan
Celulâ savaşını da İslam ordusu kazanmıştır. En son olarak İran içlerinde
Hemedan yakınlarında 642 yılında yapılan Nihavend savaşını da kazanarak
İranı tamamen fethetti. İranda bu tarihten sonra İslamiyet hızla yayıldı. İslam
orduları Amuderya kıyılarına kadar geldiler.
*Hz. Ömer zamanında Suriyenin geri kalan kısımlarının fethi için Bizanslılarla
çarpışılmıştır. Burada 636 yılında Taberiye gölü güneyinde, Şeria nehrine
doğudan karışan vadide yapılan çarpışmanın adı Yermük savaĢıdır. Altı gün
süren bu savaşta Bizans ordusu mağlup olmuş , İslam orduları Suriyeyi baştan
başa fethetmiştir. Bizans ordusunun başında imparator Heraklius, İslam
ordusunun başında ise Halid bin Velid vardı. Hama, Humus, Antakya ve Maraş
bu savaştan sonra ele geçirilmiştir.
M.S. 639 yılında Hz. Ömer devrinde Mısıra ordu gönderildi. Başında Amr
Ġbnül As vardı. Bu sırada Mısır Bizans devletine aitti. Onlar bu ülkeye Egypt,
halka ise Kıpt adını veriyorlardı. Kıpti sözcüğü buradan türemedir ve mısırın
yerli halkı anlamına gelir. Bunlar esmer tenli, siyah gözlü, siyah ve kısmen
dalgalı saçlı ince yapılı, uzunca boylu insanlardı. Mısır çiftçisine ise fellah adı
verilmiştir. Mısırda çiftçiliğin tarihi 6000 yıl önceye uzanır ve bu çiftçilik
sulamalı ziraat yapılan çiftçiliktir.
İslam orduları yapılan savaşlarda Bizans ordusunu yendiler. Ġskenderiyeyi
teslim aldılar. 645 yılında Mısır tamamen Müslümanların eline geçti. İslâmiyet
hızla yayıldı. Hristiyanlık bir azınlık dini haline dönüştü. Kahire şehri İslâm
yönetiminin ilk zamanlarında kuruldu. İlk adı Fustat idi. Daha sonraları Kahire
adını aldı. Manası sayıca güçce üstün olan anlamına gelmektedir.
IV. Derse Bibliyografya
Ülkü, H. (1977), “Başlangıçtan Günümüze İslâm Tarihi”, 3. Baskı, Türdav-Çile
Yayınevi, İstanbul.
DERS V-ORTADOĞUDA ĠSLÂM 2
Dört halife (Hülefa-i RaĢidin) devrinden sonra halifelik Emevi sülâlesine
geçti. İslâm tarihinde bu soyun halifelik yaptığı döneme Emeviler Devri adı
verilir. Bu sülâle Mekkeden ve Kureyş kabilesinin ümeyye oğulları kolundan
olan Hz. Muaviyeye (Muaviye bin Ebu Süfyan) dayanır. Hz Muaviye dedeleri
yoluyla Peygamber Efendimizin uzaktan akrabası olmaktadır. Hz. Muaviye
Mekke fethedildiği zaman (M. 630) Müslüman olmuştu. Hz. Ali döneminde
Şam valisi iken isyan etti. Hz. Alinin şehid edilmesinden (M.S. 661)sonra da
Halifeliği ele geçirdi (M.S. 661). Bu soydan gelen Halifeler M.S. 750 yılına
kadar hüküm sürdü. Daha sonra halifelik Abbasilere geçti.
Emeviler zamanında bazı iç huzursuzluklara rağmen İslâm yayılışı devam etti.
Kuzey Afrika tamamen fethedilerek Atlas okyanusu kıyılarına ulaşıldı (Ukbe
bin Nafi, M.S. 681). İslâm orduları kuzey Afrikayı fethederken berberi ve
Bizanslılarla çarpışmıştır. 711 yılında Tarık bin Ziyad komutasındaki İslam
ordusu cebelitarıkı geçerek İber yarımadasına ayak basmıştır. Burada karşısına
çıkan vizigot ordusunu yenerek ilerlemiş ve pirene dağlarına kadar tüm
yarımadayı (ispanyayı) fethetmiştir. Daha sonra bu yarımadada Endülüs Emevi
Devleti kurulmuş ve 1492 ye kadar sürmüştür. Cebelitarık adı Arapçada Tarık
dağı anlamına gelir. Avrupalılar Afrika ile Avrupa arasındaki bu boğaza septe
boğazı adını verirler.
Emeviler zamanında İstanbul fethedilmeye çalışılmıştır.
ORTADOĞU (1517-1918)
Osmanlı imparatorluğu Ortadoğunun İran dışında hemen hemen tamamını yüzyıllarca
yönetmiş olan bir Türk devletidir. Ortadoğuda bugün Osmanlı Türklerininden geriye kalan
çok önemli bir tarih ve kültür mirası söz konusudur. Osmanlılar Fatih Sultan Mehmet Han
döneminde doğu Anadoluyu kısmen fethetmişlerdi. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Han,
Safevileri mağlup ederek (1514 Çaldıran) doğu Anadoluyu tamamen ele geçirdi. Sonra Suriye
ve Mısırı fethetti (1516-1517). Böylece tüm Arabistan yarımadası (Medine, Mekke,şehirleri
ile Hicaz ve Asir bölgeleri) Libya hatta Sudan, Habeşistan ve Somali Osmanlı
imparatorluğuna tabi oldu.
Irakın Osmanlı impatorluğuna katılması Kanuni Sultan Süleymanın Irak seferi sonucunda
(1534) gerçekleşti. Bağdat fethedilerek Iraktaki İran nüfuzuna son verildi. Osmanlılr Irakı
Musul, Bağdat ve Basra eyaletleri olarak üç birim halinde yönettiler.
Osmanlı devleti daha sonraki yıllarda Babülmendep boğazını kontrol eden Adeni ve Yemeni
yönetimi altına aldı. (1539). Osmanlılar XVI-XX yüzyıllar arasında Aden körfezinde Umman
denizinde ve Basra körfezinde önce Portekizlilerle daha sonra da İngilizlerle hakimiyet
mücadelesine girişmişlerdir. Osmanlılar 1571 senesinde Kıbrıs adasını Venediklilerden
fethederek Ortadoğudaki ve doğu Akdenizdeki hakimiyetlerini tamamlamışlardır. Kıbrıs
adasına fetihten sonra Konya ve İçel vilayetlerinden çok sayıda Türk kökenli nüfus getirilerek
iskân edilmiştir.
Ortadoğuda XIX. Yüzyılda gerçekleşmiş olan önemli hadiselerden biri de Süveyş kanalının
açılmasıdır. Mısır Osmanlı devletine bağlı olduğu sırada 1854 yılında kanalın yapımına
başlanmış ve 16 kasım 1869 tarihinde kanal hizmete girmiştir. (Bu sırada Osmanlı padişahı
Sultan Abdülaziz idi. Mısır Hidivi ise Said Paşaydı).
Osmanlılar Suriye, Irak ve Arabistanda hakimiyetleri perçinlemek ve bölgeyi batılı devletlerin
tehditlerinden korumak amacıyla iki önemli demiryolu hattının inşasını gerçekleştirmişlerdir.
Bunlar II. Abdülhamit döneminde inşa edilen Bağdat demiryolu (1873) ile Hicaz
demiryoludur (Şam-Medine arası, 1900-1908).
Ortadoğudaki Osmanlı yönetimi Birinci dünya savaşının sonuna (30 ekim 1918) kadar sürdü.
Birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı ordusu Filistinde İngiliz ordusu ile çarpışmıştır. Bu
savaşlar Gazze ve Birüssebi (Beerşeba) yerleşmeleri yakınlarında cereyan etmiş, Osmanlı
ordusu 13 000 şehit, 15 000 esir vererek geri çekilmiştir (31 ekim 1917). Bu savaşlarla Filistin
cephesi çökmüştür.
Osmanlı yönetimi sırasında ortadoğunun bir çok bölgelerine önemli sayıda Türk kökenli
nüfus yerleşmişti.
ORTADOĞU 1918-1945
Sykes Picot***
I.Dünya savaşının sonunda (30 ekim 1918 Mondros mütarekesi) ve (10 Ağustos 1920) galip
devletler (İngiliz, Fransız, İtalyan) günümüz ortadoğusunun haritasını çizdiler ve Osmanlı
mirasını paylaştılar. Fransızlar doğu Akdenizde Suriye ve Lübnan adı altında kendilerine
bağlı iki devlet kurdular. Bunlardan Lübnan, hristiyanların cumhurbaşkanlığı seviyesinde
temsil edildiği bir devlet konumundaydı. Suriyede ise mezhep ve etnik ayrımcılığa dayanan
bir devletin kurulmasına özen gösterdiler. Aslında tüm güneydoğu Anadolu Sevres
antlaĢmasına göre Fransaya bırakılmışken, bu bölgede Maraş, Antep, Urfa ve Adanadaki
Milli direnişler nedeniyle Fransızlar TBMM Hükümetiyle Ankara Ġtilafnamesini imzalamak
ve bu bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardır (20 ekim 1921). Bu anlaşma ile Hatay dışında
bu günkü Türkiye-Suriye sınırı çizilmiştir. Bu sınır Bağdata giden demiryolu hattını esas alan
bir sınırdı (demiryolunu Türkiyeye bırakarak hattın 7.5 m güneyinden geçer).
Ankara itilafnamesine göre özel bir statü tanınmak suretiyle Suriyeye bırakılan İskenderun
sancağı Türkiyenin çabaları sonucu özerklik kazandı (1936). Daha sonra bağımsız oldu
(1938) ve bu devlet kendi kendini feshederek Türkiyeye katıldı (23 haziran 1939) ve Hatay
adını aldı. Böylece bugünkü Türkiye –Suriye devlet sınırı oluştu. Bu sınır Türkiyenin en uzun
sınırıdır (911 km ) ve günümüzde mayınlanmış durumdadır.
(Nihayet Fransa Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında yapılan anlaşmaya
uygun olarak, Hatay Millet Meclisi'nin 23 Haziran 1939'da oybirliği ile aldığı karar gereğince
Hatay Devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı.
Hemen uygulamaya konan bu karar sonucu, Hatay'da görevli son Fransız birliği 7 Temmuz
1939 günü Antakya kışlasında yapılan törenle Hatay'dan ayrıldı)
Türkiye Irak sınırı da I.Dünya savaşının bitiminden sonra çizilmiş bir sınırdır. San Remo
konferansıyla (18-26 nisan 1920) Fransızlar Suriyeyi ve Lübnanı kendi nüfuz alanlarına dahil
etmişlerken İngilizler de Irak, Filistin, Ürdün ve Arabistanı kendi nüfuz alanları olarak ilan
ettiler. Bu sebeple Türkiyenin Irak sınırı Ġngilizlerle 5.6.1926 yılında imzalanan Ankara
anlaĢmasıyla çizilmiĢtir. Bu sınır da Suriye sınırı kadar olmasa bile gibi coğrafi temelleri
zayıf bir sınır olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü coğrafi birliği olan bir bölgeyi bölmektedir.
I. Dünya savaşının bitimini takiben (30 ekim 1918) galip devletler (Fransa, İngiltere)
Ortadoğudaki Osmanlı mirasını paylaşırken kendilerine bağlı devletler ve devletcikler kurmak
için San Remo konferansında bir araya geldiler. Fransızlar Lübnan dağlarını (Cebel Dürüz)
kapsayacak şekilde ve hristiyanların yönetimde etkin olduğu bir Lübnan devleti oluşturdular
(1926). Bu devletin Akdenizde oldukça uzun bir kıyısı mevcuttu. O dönemde henüz İsrail
devleti kurulmadığı için bu devlet adeta batılıların ortadoğudaki bir köprübaşısı
konumundaydı. Bu gün Lübnan üzerinde hala Fransanın çok önemli bir nüfuzu vardır.
Fransızca bu ülkede kullanılan adeta ikinci bir resmi dil gibidir.
*Aslında I.Dünya savaşında İngilizlere yardım eden Araplar tüm Arabistan yarımadasını ve
Mezopotamyayı kapsayacak ve Akdenizden Basra körfezine kadar uzanan bir büyük Arap
devleti kurmak istiyorlardı. Fakat İngilizler ve Fransızlar buna rıza göstermediler ve Suriyeyi
Fransızlara bıraktılar. Mezopotamyada da kendilerine bağlı bir Irak krallığı kurdular.
Arabistanda da yine kendilerine bağlı ve başında Vehhabi mezhebinden Suud ailesinin
bulunduğu bir krallık kurdular. Filistini diğer bölgelerden ayırarak burada İsrailin temellerini
hazırladılar. 1918-1947 yılları arasında Filistini manda rejimi ile yönetiler ve bu topraklara
dünyanın bir çok yerinden gelen Yahudilerin yerleşmesini kolaylaştırdılar. İngilizler ayrıca
Mekke Şerifi Hüseyinin oğullarından birini kendilerine bağlı bir krallığın başına getirdiler.
(Transürdün. (Transjordan) krallığı). Basra körfezinde bir köprübaşı konumunda olan
kendilerine bağlı küçük bir Kuveyt Emirliği kurdular. Basra körfezinin kıyılarında da küçük
küçük kendilerine bağlı devletcikler oluşturdular. Böylece Arapların bir araya gelmesini ve
birleşmelerini önlediler. Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman Sultanlığı bu
şekilde kurulmuş devletlerdendir: Osmanlı imparatorluğu 1.dünya savaşı sonunda Yemenden
çekildikten sonra Yemenliler İngilizlere direndiler. Böylece Yemen İngiliz hakimiyetine
girmedi. Yıllarca dışa kapalı bir devlet olarak Yemen imamlığı olarak yaşadı. Yalnız
İngilizler Güney Yemen adı verilen Adeni bırakmadılar. Çünkü burası Babülmendep boğazına
giden yolu kontrol ediyordu.
1945-1990 ORTADOĞU
II.Dünya savaşının sona ermesini takiben batılı devletler ortadoğunun siyasal coğrafyasını
tekrar düzenlemişlerdir (dizayn etmişlerdir). Bu dönemin başlangıcındaki en önemli olay
Ġsrail devletinin kuruluşudur. Mayıs 1945 yılında II.Dünya savaşının sona ermesini
müteakiben Filistinde bir Yahudi devleti kurulması faaliyetleri hız kazanmıştı. İngilere ve
ABD bu faaliyetleri tamamen destekliyordu. İngilterenin etkisi altındaki BM 1947 yılında
aldığı bir kararla, Filistin topraklarını Yahudiler ve Araplar arasında bölüştürdü. Ortadoğunun
Arap dünyası BM nin bu kararını kabul etmedi.
1990 sonrası ORTADOĞU
1990 yılı ortadoğunun siyasi coğrafyası bakımından bir dönüm noktasıdır.
Görülüyor ki Ortadoğunun son siyasi mimarları İngilizler ve Fransızlar olmuşlardır. Çizilen
sınırlar ve oluşturulan devletler kağıt üzerinde bağımsız olsalar da bunların kontrolü altında
bulunmaktadırlar. Türkiye ve İran dışındaki Ortadoğu devletleri, kendilerine konan kırmızı
çizgileri aşmaları halinde batının müdahalesini beklemelidir. Mesela Irak, Saddam
dönemindeki tam bağımsızlık denemesini çok pahalıya ödemiştir. Bu sebeple Ortadoğu
devletleri batılılar için “uslu çoçuklar” olmaya mecburdurlar. Ortadoğudaki halihazır durumu,
bu bölge içinden çıkacak bir devletin değiştirmesi ufukta görünen bir hadise değildir. Tam
tersine, Ortadoğu haritasını son olarak kimler çizmişlerse yine onlar, ortadoğunun
jeopolitiğiyle oynama hakkını kendilerinde bulmaktadırlar. Ortadoğunun bu kötü yazgıdan
kurtulabilmesi için, bölge devletlerinin ortak paydalarda buluşup anlaşarak bir nevi birlik ve
entegrasyon içinde bulunmaları zaruridir. Bunu başarabilecek tek ülke ise tarihi bir mirasın
yükünü üzerinde taşımakta olan Türkiyedir. Türkiye iç siyasi istikrarını sağladığı ölçüde
bölge sorunları üzerine eğilecek ve bunları başaracak güçte bir ülke olarak ortaya çıkmaktadır.
*** YRD.DOÇ. DR. SÜLEYMAN SÖNMEZ

Benzer belgeler