indir

Transkript

indir
“HAYATIN RENKLERĐ” PROJESĐ
HUKUK VE
AYRIMCILIK
RAPORU
OYA AYDIN
2007, ANKARA
1
Gökkuşağının altında daha özgür günler
Kaos GL, 1994’den bu yana sadece eşcinsellerin değil herkesin özgürleşmesi için
mücadele ediyor. Toplumun herhangi bir kesiminin diğer kesimlerinden bağımsız ve
kopuk bir şekilde özgürleşemeyeceğini, sorunlarını gerçekten çözemeyeceğini biliyoruz.
Bu yüzden elimizden geldiği kadar, dilimiz döndüğü ve gücümüzün yettiği kadar
toplumsal bir dönüşüm için mücadele ediyoruz. Herkesin rahat nefes alacağı bir
gökkuşağı istiyoruz.
Hayata ve özgürlüğe ilişkin sesimiz her zaman istediğimiz kadar güçlü olmayabiliyor.
Ancak “Sesimizin daha güçlü çıkmasını nasıl sağlarız?” diye mücadele ediyoruz. Đnsan
hakları mücadelesini tek başına hiçbir örgütün yapamayacağını bildiğimiz için 1994’den
bu yana hem lezbiyen, gey, biseksüel, transgender (LGBT) örgütlerle hem de insan
hakları örgütleri ile birlikte mücadele etmeye çalışıyoruz.
Bu kitap insan hakları mücadelemizde ortak bir zemin yaratma çabasının sonucunda
doğdu diyebiliriz. “Eşcinseller için nasıl bir yasal çerçeve var?”, “Bu yasal çerçevenin
eşcinsel bireylerin hayatlarında karşılığı ne?”; bu kitap temelde bu iki soruna yanıt
bulmaya çalışıyor. Bu iki sorunun çözümünün, bu kitabın sayfalarında gizli olmadığının,
ortak bir insan hakları mücadelesi kültürünün yaratılması ile mümkün olacağının altını bir
kere daha çizme gereği duyuyoruz.
Kaos GL Derneği’nin Avrupa Birliği Đnsan Hakları ve Demokrasi Programı, Kampanya 2
kapsamında yürüttüğü Hayatın Renkleri Projesinin “Cinsel Yönelim Ayrımcılığı ve Hukuk
Raporu” Avukat Oya Aydın tarafından hazırlandı.
Hayatın Renkleri Projesi kapsamında eşcinsellere yönelik “Haklarımız anketi”
gerçekleştirildi. Haklarımız anketi kapsamında eşcinsellerin yoğun olarak sorun
yaşadıkları alanlar değerlendirildi.
“Eşcinsel kimliğiniz nedeniyle hiç fiziksel şiddete maruz kaldınız mı?” sorusu anketin ilk
sorusuydu. Fiziksel şiddete uğrayabileceğimiz alanlar olarak; aile, çalışma hayatı, sosyal
yaşam ve ayrıca erkekler için askerlik olarak belirttik. Ankete katılan 1000 katılımcıdan
554’i bu soruya yanıt verdi. Yanıt veren katılımcılardan 50 kişi ailesinden, 12 kişi çalışma
hayatında, 200 kişi sosyal yaşamında, 10 kişi askerlik sürecinde ve 24 kişi de öğrenim
hayatında şiddete uğradıklarını belirttiler. Ancak katılımcıların çoğu “açık eşcinsel
olmadıkları gerekçesiyle şiddete uğramadıklarını eğer açık olsalardı daha fazla şiddete
uğrayacaklarını” belirttiler.
Đkinci soruda ise “Fiziksel şiddet içermeyen ayrımcılığa uğradınız mı?” diye sorduk. Bu
soruyu yanıtlayanların çoğu sosyal yaşam, aile, çalışma hayatı, okul ve askerlik sürecinde
ayrımcılığa uğradıklarını belirttiler.
Haklarını arama konusunda yasal bir güvence olmadığı için haklarını arayamadıklarını,
aksine eşcinsellikleri nedeniyle cezalandırılacaklarını, haksızlığa uğrayacaklarını
düşündükleri için hak arama yollarını kullanmadıklarını belirttiler.
Haklarını aramak için kolluk kuvvetlerine ve yargıya başvuran kişilerin genellikle aleyhine
kararlar alındığını veyahut hak arama sürecinde birçok ayrımcılığa ve şiddete maruz
kaldıklarını belirttiler.
Eşcinsellerin insan hakları ihlalleri sadece işkence ve kötü muamele ile sınırlı değil. Bunun
yanında biz eşcinsellerin yurttaşlık haklarının inkâr edilmesi ile de ihlaller başlayabiliyor.
Eğitim, sağlık, çalışma, barınma gibi en temel insan haklarında gündelik düzenlemeler ve
uygulamalar nedeniyle ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine uğrayabiliyoruz.
Bu kitabın birinci bölümü Avukat Oya Aydın tarafından Hayatın Renkleri Projesi
kapsamında yapılan hukuk araştırmasının sonuçlarını içeriyor. Đkinci bölüm ise Hayatın
2
Renkleri Projesi kapsamında yapılan, Haklarımız anketi ve LGBT Ağ Kurma Toplantılarının
sonuçlarının birleştirilmesi sonrasında ortaya çıkan ve medya taramasıyla zenginleştirilen
ayrımcılık raporunu içermektedir.
Bu kitap Kaos GL Derneği’nin insan hakları ve hukuk alanında yaptığı izleme ve
değerlendirme çalışmasının ilk adımı. Bundan sonraki süreçte -özellikle yasal sürecin
takibinde- dönüp dönüp bakacağımız önemli bir kaynak kitap olacağını düşünüyorum.
Gökkuşağının altında daha özgür günler yaşamak umuduyla!
Umut Güner
Kaos GL Derneği
3
Đçindekiler
Birinci Bölüm: Cinsel Yönelim Ayrımcılığı ve Hukuk Raporu
Anayasa’da Cinsel Yönelim Ayrımcılığı …………………… 5
Çalışma Hukukunda Cinsel Yönelim Ayrımcılığı ……… 7
Ceza Hukukunda Cinsel Yönelim Ayrımcılığı ………….. 9
Medeni Hukuk Ve Eşcinsellik …………………………………. 11
Askerlik Ve Eşcinsellik ……………………………………………. 12
Sonuç ……………………………………………………………………… 13
Đkinci Bölüm: Ayrımcılık Raporu
Yasal Çerçeve …………………………………………………………. 14
LGBTT Bireylerin Kamusal Alanda Algılanması ……… 16
Sosyal Yaşam …………………………………………………………. 18
Aile …………………………………………………………………………. 19
Eğitim …………………………………………………………………….. 20
Đş Hayatı …………………………………………………………………. 24
Sağlık Hizmetleri ……………………………………………………. 25
Medya …………………………………………………………………….. 27
Kültür Sanat ………………………………………………………….. 35
Sonuçlar …………………………………………………………………. 36
4
l. BÖLÜM:
CĐNSEL YÖNELĐM AYRIMCILIĞI VE HUKUK
Bir kişinin cinsel yönelim farklılığı nedeniyle olağandan farklı bir muameleye tabi
tutulması anlamında cinsel yönelim ayrımcılığı Türkiye hukukunda, bu alanda etkinlik
gösteren örgütlerin konuyu gündeme getirmesi üzerine son birkaç yıldır tartışılmaya
başlanmıştır. Tartışmanın taraflarını, eşcinsel haklarını savunan örgütler, dar bir
akademik çevre ve eşcinsel hareketin gelişimine paralel olarak ortaya çıkan yargılamalar
nedeniyle yargı organları oluşturmaktadır. Yasama organı, yürütme organı, sendikalar ve
diğer demokratik kitle örgütleri, ısrarla tartışmanın tarafı olmaktan kaçınmaktadırlar.
Var olan hukuksal tartışmada, büyük ölçüde, eşcinsellere yönelik olumsuz ayrımcılıktan
korunmaya yönelik düzenlemelerin getirilmesi talebi (ayrımcılık yasağı) ve örgütlenme
hakkı bağlamında yürütülmektedir. Yaşamın her alanında, evlenme, miras vs. konularda
eşitliğin sağlanması talepleri henüz dile getirilmemektedir. Eşitlik ilkesinin gereği olan,
farklı özelliklere sahip olan kişilerin toplumsal ve insansal olanaklardan eşit düzeyde
yararlanmasını talep etme yetkisi adeta “lüks” olarak değerlendirilmektedir. Eşitlik
talebinin dile gelmediği bir durumda, toplumsal olarak daha zayıf konumda
bulunanların/bırakılanların öncelikle korunup kayırılması anlamında olumlu ayrımcılık
(affirmative action) taleplerinin olmadığını söylemek gereksiz olacaktır.
Bu genel girişin ardından temel kuruluş belgesi ve pozitif hukukun kaynağı niteliğinde
olan Anayasa metninden başlayarak, eşcinsellik meselesiyle ilgili hukuk dallarında
konunun nasıl düzenlendiği ya da düzenlenmediği anlatılacak ve son olarak da hukuk
uygulamasından örnekler verilerek, somut durum yansıtılmaya çalışılacaktır.
ANAYASA’DA CĐNSEL YÖNELĐM AYIRIMCILIĞI
1982 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, eşcinsellik veya cinsel yönelim
konusunda olumlu ya da olumsuz bir düzenleme bulunmamaktadır. Eşitlik’e ilişkin genel
düzenleyici hüküm 10. maddede düzenlenmiştir.
Anayasanın Kanun Önünde Eşitlik başlıklı 10. Maddesine göre:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Madde metnine bakıldığında, “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep” gibi ayrımcılık sebeplerine açıkça yer verildiği halde “cinsel yönelim” olgusuna
yer verilmediği görülür. Ancak madde metninde belirtilen “…ve benzeri sebeplerle” ibaresi
geniş yorumlanarak cinsel yönelim ayırımcılığı da bu madde kapsamında
değerlendirilebilir.
5
Anayasa’da dolaylı olarak eşcinselleri etkileyen bir diğer düzenleme, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlama nedenleri arasında yer alan “genel ahlak” ibaresidir. Bu ibarenin,
hukuk uygulamasında eşcinselliğin ahlaka aykırı bir eylem olarak değerlendirilmesi
nedeniyle yarattığı sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak
“Özel Hayatın
Gizliliği, Konut Dokunulmazlığı, Haberleşme Hürriyeti, Basın Hürriyeti, Dernek Kurma
Hürriyeti, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” ile“Sendika Kurma Hakkı”na
dair düzenlemelerde “ahlak” ilkesine referanslı sınırlandırmaların ayrımcılık yasağını
zedeler bir şekilde cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri aleyhine yorumlanmasını önleyici
düzenlemelerin getirilmesi de eşcinsel örgütlerin temel anayasal taleplerinden birisidir.
Anayasada düzenlenen ve eşcinsel erkekler için önemli bir konu da askerlik ile ilgili
düzenlemelerdir. Konuya ilişkin anayasa normları, aslında özgürlükçü bir yasama ve yargı
yorumu ile son derece ileri düzenlemeler olarak kullanılabilir niteliktedir.
Anayasa'nın 24. maddesinde vicdani kanaat özgürlüğü düzenlenmektedir.
Madde 24 – Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
…Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Anayasa 15. maddesi ise savaş zamanında dahi “kimsenin din, vicdan, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve bunlardan dolayı suçlanamayacağı” kuralını
getirmektedir.
“V. Vatan hizmeti” başlıklı düzenlemede ise;
Madde 72 – Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı
Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı
kanunla düzenlenir.” denilmektedir.
Bu hüküm kimi hukukçular tarafından, vicdani ret olgusuna olanak tanındığı yönünde
yorumlanmaktadır. Anayasa hukukçusu, yargıç Osman Can’a göre; "Bu hizmetin silahlı
kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı
kanunla düzenlenir" hükmüne açıkça yer verilmesi ve hükmün gerekçesinde de "...vatan
ödevinin yerine getirilmesi sayılacağı hallerin gelecekte kanunlarla düzenlenmesine imkân
vermek ve kanun koyucuya bu yönden ışık tutmak..."tan söz edilmesi bu yoruma olanak
vermektedir. Buna göre; herkes için zorunlu olarak kabul edilen hizmet askerlik hizmeti
değil, vatan hizmetidir. Vatan hizmeti ise Silahlı Kuvvetler’de yapılabileceği gibi kamu
kesiminde de yapılabilir. Vicdan özgürlüğü sınırlama yapılmaksızın, yasama, yargı ve
silahlı kuvvetlerin de parçası olduğu yürütme dâhil tüm devlet aygıtını kategorik olarak
bağlarken, vatan hizmeti alternatifli olarak yerine getirilebilecek bir hizmettir. Dolayısıyla
vicdan özgürlüğü ile vatan hizmeti biçimlerinden yalnızca biri olan silahlı hizmetin
çatışmasında anayasal tercihin vicdani kanaat yönünde olduğu açıktır.
Anayasada eşcinseller lehine uygulanabilecek önemli bir düzenleme de özel hayatın
gizliliği ve korunmansa dair hükümdür. 3-Özel hayatın gizliliği
Anayasa Madde 20 – “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın
korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el
konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma
kendiliğinden kalkar.”
6
Bu maddenin hukuk pratiğinde fazla etkili olmadığı bilinmektedir. Bunda, maddenin 2.
fıkrasında yer alan “genel ahlak”a ilişkin sınırlamanın da etkisi bulunmaktadır. Ancak
yukarıda da belirtildiği gibi, bu sınırlama nedeni, eşcinselliğin ahlaka aykırı yorumuyla bu
etkiyi yaratmaktadır. Cinsel yönelim de özel hayatın gizliliğinin bir parçasıdır. Bundan
dolayı cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılık durumunda, Anayasada düzenlenen özel
yaşamın gizliliği hakkına dayanılabilir. Bu hak Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 8.
maddesinde de düzenlenmiş olup, cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılık durumunda,
başvurucular bu madde üzerinden Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesine başvurmaktadırlar.
22 Mart 2007 seçimlerinden sonra hükümet tarafından gündeme getirilen ve kamuoyunda
değişik kesimlerce tartışılan “Yeni Anayasa” sürecinde, eşcinseller de tartışmaya bazı
talepleri ile katılmışlardır. Ancak hükümetin cevabının olumsuz olduğu, Hürriyet
Gazetesi’nden Bülent Sarıoğlu’nun 20 Ekim 2007 tarihli haberinden anlaşılmaktadır.
Hükümeti temsilen Anayasa Komisyonu üyesi sıfatıyla Dengir Mir Fırat ve Burhan
Kuzu’nun verdiği beyanlar, önümüzdeki “yüz yıl” içerisinde bir değişiklik olmayacağı
izlenimini vermektedir. Dengir Mir Fırat, gazeteye verdiği demeçte;
“21. yüzyılın anayasasında biraz zor, belki 22. yüzyılda olur. Biz, üçüncü kuşak haklar
dediğimiz çevre gibi konulara taslakta yer verdik. Ama bu dördüncü kuşak özgürlüklere
giriyor. Böyle bir özgürlüğü düşünmedik, zannetmiyorum kabul görsün. AB Anayasasında
daha yok zaten. Avrupa’da da bunda bir mutabakat sağlanmadı. Toplumun bunları daha
çok tartışması lazım” diyerek hükümetin yaklaşımını özetlemiştir.
ÇALIŞMA HUKUKUNDA CĐNSEL YÖNELĐM AYIRIMCILIĞI
Çalışma yaşamını düzenleyen temel yasalarda eşcinsellik ile ilgili herhangi bir düzenleme
yoktur. Oysa Avrupa Birliği’nin bu konuda özel direktifleri bulunmakta ve üyelik
sürecindeki ülkelerin iç hukuklarını bu direktiflere uyumlu hale getirmeleri
beklenmektedir. 2000/78/EC sayılı direktifle çalışma yaşamında maluliyet, yaş ve cinsel
yönelime dayalı ayrım yapılamayacağı kuralı getirilmiştir. Buna rağmen 4857 sayılı Đş
Yasası 2003 yılı gibi yakın bir zamanda yürürlüğe girmesine karşın bu konuda olumlu ya
da olumsuz herhangi bir kurala yer vermemektedir.
Ancak işyerinde cinsel yönelim ile ilgili sorunlarda uygulanabilecek dolaylı hükümler
vardır. Bunlar:
“Eşit Davranma Đlkesi” başlıklı 5. maddede iş ilişkisinde ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesi
düzenlenmiştir. Madde metnine göre:
“Đş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri
sebeplere dayalı ayırım yapılamaz.”
Bu maddede yer alan “…ve benzeri sebepler” ibaresi, cinsel yönelim ayrımcılığını kapsar
biçimde yorumlanmalıdır.
Ayrımcılık yasağı ilkesinin iş akdine son verilmesi aşamasına ilişkin kural ise “Feshin
Geçerli Sebebe Dayandırılması” başlıklı 18. maddede yer almıştır:
“Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş
ve benzeri nedenlerle” iş akdine son verilemeyeceğine dair bu kuralda da “ve benzeri”
ibaresi, mahkemelerce, cinsel yönelim ayrımcılığında kullanılabilir.
“Đşçinin Haklı Nedenle Derhal Fesih Hakkı” başlıklı 24. maddesinde, cinselliğe yönelik bir
haksız eylem nedeniyle, işçiye iş akdinin feshi olanağını vermektedir. 24. maddeye göre:
7
“Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin
bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
Đşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde
sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa… Đşveren işçi
hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnat veya ithamlarda bulunursa… Đşçinin
diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu
işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa işçi tazminata hak edecek
biçimde iş akdini feshedebilir.”
Bu düzenlemeler, diğer uluslararası Đnsan Hakları Belgeleri birlikte, cinsel yönelim
nedeniyle işten çıkarılma halinde, işverene karşı Đş Mahkemelerinde, tazminat ve diğer
alacaklara ilişkin dava açabilme olanağı yanı sıra; işyerinde her hangi bir ayrımcılığa
maruz kalma nedeniyle, işçiye, istediği zaman iş akdini haklı nedenle feshederek
tazminatını alma olanağı verecek biçimde yorumlanabilir.
Ayrıca aşağıda ceza hukuku bölümünde değinilecek olan ayrımcılık yasağına aykırı olarak
iş yaşamında bir muamele, Türk Ceza Kanunun 122. maddesinde suç olarak sayılmıştır.
Bu düzenleme, iş yaşamında bir ayrımcılığa uğranılması durumunda, ceza davası açılması
istemiyle cumhuriyet savcılıklarına başvuru olanağı sağlamaktadır.
Kamu görevlileri ile ilgili olarak da doğrudan cinsel yönelim ile ilgili bir madde
bulunmamaktadır. Ancak gerek 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda yer alan disiplin
hükümleri gerekse bu kanuna dayanarak çıkarılan kamu kurumları disiplin
yönetmeliklerinde “memurluk ile bağdaşmayacak ahlaka aykırı tutumlar” eşcinsellere
yönelik olarak da kullanılmaktadır.
657 Sayılı Kanunun ilgili 125. maddesinde disiplin cezası verilecek eylem ve davranışlar
arasında;
uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılan “Devlet memuru vaka rına
yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak”,
kınama cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılan, “görev mahallinde genel ahlak
ve edep dışı davranışlarda bulunmak ve bu tür yazı yazmak, işaret, resim ve benzeri
şekiller çizmek ve yapmak”,
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren, “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak
nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiilleri
uygulamada eşcinsellere yönelik olarak kullanılmaktadır. Keza bu kanuna göre çıkarılan
disiplin yönetmeliklerinde de aynı yaklaşım görülmektedir. Örneğin, Milli Eğitim
mevzuatında, öğretmenlerin disiplin ve yükselmelerine ilişkin “Đlk ve Orta Tedrisat
Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun”un 27. maddesinde, meslekten
çıkarma yaptırımı uygulanan fiiller arasında sayılan “gerek talebeye karşı gerek hariçte
muallimlik sıfatıyla telif edilmeyen iffetsizliği sabit olma” fiili, sadece eşcinsel olmalarının
öğrenilmesi üzerine birçok öğretmen hakkında uygulanmış ve bu kişiler meslekten ihraç
edilmişlerdir.
Oysa benzer durumlarda Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi verdiği kararlarda, cinsel
hayata, ancak kamu düzeni ve korunan diğer menfaatlerle uyuşmazlık halinde müdahale
edilebileceğini kabul etmektedir. Bu durumlar, kişilerin istismarı ve özellikle çocuklara
yönelik istismar durumu ile silahlı kuvvetlerde düzenin sağlanması açısından getirilen
sınırlamalardır. Eşcinsel olmanın kendisi kamu görevinden yasaklanmayı gerektirir bir
durum olarak değerlendirilmemektedir. Belirtilen haller dışındaki yaptırımlar Đnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi tarafından Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 8. maddesinde
düzenlenen
“özel
hayatın
gizliliği
ve
korunması”
hakkının
ihlali
olarak
değerlendirilmektedir.
Anayasa'nın 90. maddesinde 7/5/2004 tarihli değişiklikle şu fıkra eklenmiştir:
8
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu düzenleme iç hukukta, yasalara öncelikle uygulanacağından, cinsel yönelimi nedeniyle
ayrımcılığa uğrayanlar bu sözleşmenin 8. maddesine dayanarak hak arayabilirler.
Bu uygulamalar Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde düzenlenen özel
yaşam hakkına doğrudan müdahale sayıldığı için, Türkiye’de davası kesin olarak
sonuçlananlar, son karardan itibaren 6 ay içerisinde Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesine
başvurabilirler. Ancak bir yaptırımla karşılaşan eşcinsel kişilerin iç hukuk yollarına
başvurmaktan kaçındıkları ve olayın görünmezlik perdesini kaldırmadığı paylaşılan bir
kanıdır.
CEZA HUKUKUNDA CĐNSEL YÖNELĐM AYIRIMCILIĞI
Türk Ceza Kanununda eşcinsellik bir suç olarak görülmemektedir. Yani eşcinsel ilişki
nedeniyle, hiç kimse hakkında yakalama, tutuklama, ceza soruşturması veya ceza davası
açılamaz.
Ancak Türk Ceza Kanununun 135. maddesinde yer alan “kişisel verilerin kaydına” ilişkin
düzenleme cinsel yönelimi farklı olan gruplar aleyhine bir nitelik taşımaktadır. 135.
maddeye göre;
“Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak
ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına
ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre
cezalandırılır.”
Bu düzenleme ilk bakışta cinsel yönelimi farklı olanlar lehine gibi görünse de madde
dikkatli incelendiğinde siyasi, felsefi veya dini görüşler, ırki kökenlerden farklı olarak
“ahlaki eğilim ve cinsel yaşam”a ilişkin verilerin ancak “hukuka aykırı olarak”
kaydedilmesi suç sayılmıştır. Buradan çıkan sonuç açıktır; hukuk, bir biçimde bazı
kişilerin ahlaki eğilimi ve cinsel yönelimini kayıt altına almaktadır. Bu yönüyle bakıldığında
maddenin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan “özel yaşamın
gizliliği ve korunması hakkını” ihlal ettiği açıktır.
Bunun yanı sıra Ceza Kanununda bulunan genel ahlak ve cinselliğe ilişkin bazı hükümler
dolaylı da olsa eşcinselleri ilgilendirmektedir. Zira bu hükümler uygulamada eşcinseller
aleyhine kullanılmaktadır. Bu düzenlemelere örnek olarak Türk Ceza Kanunun, teşhircilik
ve alenen cinsel ilişkiyi düzenleyen 225. maddesi ile müstehcenliği düzenleyen 226.
maddesi örnek gösterilebilir.
225. Madde’ye göre; “Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
226. Maddeye göre: “Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri
veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten,
b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen
gösteren, görülebilecek şekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten,
c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek şekilde satışa veya kiraya arz eden,
d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan
veya kiraya veren,
e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satışları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak
veren veya dağıtan,
f) Bu ürünlerin reklamını yapan,
Kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
9
(2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya
yayınlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır.
(3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan
kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç
eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan
yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten,
ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına
sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır.
(5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya
yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını
sağlayan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
(7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara
ulaşması engellenmek koşuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında
uygulanmaz.
Bu maddelerde kadın, erkek veya eşcinsel ayrımı yoktur. Ancak uygulamada, eşcinsellikle
ilgili yayınlar, kadın-erkek ilişkilerinden farklı değerlendirilmekte ve eşcinsellik görüntüsü
ile ilgili yayınlar, doğrudan müstehcen kabul edilmektedir. Bu durum Ceza kanununda
müstehcenliğin ve teşhirciliğin çok genel tanımlanmasından kaynaklandığı gibi,
uygulamacıların zihniyetinden de kaynaklanmaktadır. Đki erkeğin el ele dolaşması dahi,
kimilerince teşhir ya da hayâsızca hareket olarak görülebilmektedir. Oysa aynı maddeler,
heteroseksüellik için oldukça geniş yorumlanmakta ve çocukların kullanımı veya cinsel
istismar, şiddet öğeleri barındırmama gibi kriterler uygulanmaktadır.
Ceza Kanununda eşcinseller açısından lehe kullanılabilecek dolaylı düzenlemeler de
bulunmaktadır. Bunlardan biri 3. maddede düzenlenen Ceza Kanununun uygulanması
yönünden getirilen ayrımcılık yasağıdır. TCK 3. maddeye göre;
“Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunur.
Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk,
cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken,
doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir
kimseye ayrıcalık tanınamaz.”
Bu maddede yer alan “diğer toplumsal konumlar” ibaresi, cinsel yönelim ayrımcılığını da
kapsar biçimde yorumlanabilir.
Lehe kullanılabilecek bir başka madde ayrımcılık yapılmasını suç sayan “ayrımcılık yasağı”
başlıklı 122. maddesidir. Bu maddeye göre;
“Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım yaparak; (1)
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya
hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını
yukarıda sayılan hallerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.”
10
Burada yer alan “ve benzeri sebeplerle” ibaresi cinsel yönelim ayrımcılığı söz konusu
olduğunda da uygulanabilir.
Cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılık yapan kişi hakkında şikâyetçi olunduğunda ceza
davası teorik olarak açılabilir görünmektedir. Ancak bu iddianın uygulamada ne kadar
karşılık bulacağı bilinmemektedir.
Ceza Kanunu çıkarılırken eşcinsel örgütlerin yoğun çaba ve taleplerine karşın “Ayrımcılık
Yasağı” başlıklı 122. maddeye, “cinsel yönelim” ibaresi eklenmemiştir. Hazırlık çalışmaları
sürerken bir ara gündeme gelmiş ancak daha sonra hiçbir düzenleme yapılmamıştır.
Bunun dışında eşcinsellere yönelik nefret ve ayırımcılığın ayrı bir suç maddesi olarak
düzenlenmesi talebi de, yasama organında hiçbir karşılık bulamamıştır. Oysa Türk Ceza
Kanunu da Đş Kanunu gibi yakın zamanda, 2004 yılında, üstelik Avrupa Birliği ile ilgili
üyelik sürecinin en canlı olduğu dönemde çıkarılmış yeni bir kanundur.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da “…benzer nedenlerle” ibaresi, cinsel yönelim
açısından, diğer hukuk dallarında daha kolay uygulama olanağı vermekle birlikte, ceza
kanunlarında, kanunilik ilkesi gereği açıkça suç sayılmayan bir durumun saç sayılmaması
ilkesi karşısında kolay bir uygulanma olanağını bulamamasıdır. Bu nedenle ceza hukuku
açsından ayrı ve özel bir düzenleme zorunluluk olarak görünmektedir.
MEDENĐ HUKUK VE EŞCĐNSELLĐK
Medeni Hukuk birçok bölümden oluşmaktadır: Şahsın Hukuku, Aile Hukuku, Miras
Hukuku, Eşya Hukuku gibi. Eşcinsellik açısından Medeni Hukuk alanında Şahsın Hukuku
bölümünde dernek kurma hakkı ile ilgili düzenlemeler önem arz etmektedir. Konuya
ilişkin düzenlemeler şöyledir:
47. Madde.- “Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir
amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler
uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.
Amacı hukuka veya ahlaka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz.”
56. Madde – “Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında
belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak
birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.
Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.”
89. Madde.- “Derneğin amacı, kanuna veya ahlaka aykırı hale gelirse; Cumhuriyet
savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin feshine karar verir.
Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dâhil gerekli bütün önlemleri alır.
101. Madde.- “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli
bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.
Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri
veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.
Vakıflarda üyelik olmaz.
Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka,
ahlaka, milli birliğe ve milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.”
Bu maddelere bakıldığında, bunun eşcinsellikle bağını kurmak zor gibi görünmektedir.
Ancak hukuk uygulamasında eşcinselliğin kendisi ahlaka aykırı bir durum olarak
değerlendirilmekte ve bu yolla eşcinsellerin örgütlenme özgürlüğü sınırlandırılmaktadır.
(Kaos GL ile Lambdaistanbul’a açılan davalar.)
11
Medeni Kanun’un Aile Hukuku bölümünde 182. Maddeye göre;
“Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı
dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini
aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin
düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas
tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.
Hâkim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek
yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara
bağlayabilir.”
Bu hükümde yer alan “ahlak” ibaresi de eşcinseller aleyhine kullanılmaktadır. Çekişmeli
bir davada, velayetin, eşcinsel bir ebeveyne verilme şansının olmadığı söylenebilir. Bu
konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 1982 yılında vermiş olduğu bir karar ile lezbiyen
annenin “ahlaka aykırı yaşamı nedeniyle” çocuğunun velayetini alamayacağı hükmü
konuya yargının yaklaşımını açık biçimde göstermektedir.
Bunun dışında gerek aile hukukunda evlenme konusunda gerekse Miras Hukukunda yasal
mirasçılık konusunda eşcinsellerle ilgili bir düzenleme yoktur.
Evlenme hakkı, aynı cinsten olanlar için yoktur. Sosyal güvenlik hakkı ve benzeri aileye
tanınan yetkiler de eşcinsel çiftler açısından söz konusu değildir.
Evlat edinme hakkı açısından özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Medeni Kanuna göre
30 yaşını bitirmiş bekâr bir kimse evlat edinebilir. Buna göre, eşcinsel bir kişi de evlat
edinebilir. Ancak evlat edinme aşamasında mahkemenin gözetimi aşamasında,
eşcinselliğin açıklanması halinde, çocuğun yararına aykırı bir durum olarak
değerlendirilirse; evlat edinme talebi mahkemece reddedilebilir.
Eşcinsel beraberlikler açısından yasal mirasçılık hakkı da söz konusu değildir. Ancak
kişiler mal varlıkları konusunda diledikleri gibi tasarrufta bulunup, istedikleri kişiye
vasiyetname ile mallarını bırakabilirler. Vasiyetname ile bırakılan mirasa saklı pay (yasal
mirasçılarının belli bir orandaki mutlak hissesi) hisseleri sahipleri dava yoluyla itiraz
edebilirler. Bu durumda, Medeni Kanunda belirtilen saklı pay oranında indirim yapılarak
vasiyet geçerli sayılır.
Aile hukuku açısından, Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, evlenme hakkı ve sosyal
güvenlikten yararlanma vs. konularda yapılan başvurularda, bu konunun taraf devlet iç
hukukunca çözümlenmesini tercih etmektedir.
ASKERLĐK VE EŞCĐNSELLĐK
Anayasa hukuku bölümünde, vatan hizmetinin 72. maddede düzenlendiğini ve bu
düzenlemenin bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine
getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği belirtildiğinden; buradan
zorunlu askerliğin çıkmadığını belirtmiştik.
Yukarıda da belirtildiği gibi Anayasa hükmü kimi hukukçular tarafından, vicdani ret
olgusuna olanak tanındığı yönünde yorumlanmaktadır. Ancak bu yorum yasama ve yargı
düzeyinde destek bulmadığından, bugün için zorunlu askerlik kuralı uygulanmaktadır.
Diğer
taraftan
eşcinsellik,
askerliğe
elverişli
olmayan
hastalık
olarak
değerlendirilmektedir. 24/11/1986 Tarih ve 19291 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık
Yeteneği Yönetmeliğinin 17. maddesinde Hastalık ve Arızalar Listesi sayılmaktadır. Bu
maddenin (B) bendinin 3. fıkrasında “Psikoseksüel bozukluklar” ve (D) bendinin 4.
fıkrasında “Đleri derecede psikoseksüel bozukluklar” ibareleri vardır.
12
Silahlı Kuvvetlerde eşcinsellik psikoseksüel bozukluk olarak değerlendirilmektedir. Bu
durumda eşcinsel olan kişilerin psikiyatri bölümünce verilen eşcinsel raporu alarak askere
gitmemeleri söz konusudur. Ancak yönetmelikte bu maddeden yararlanma, belli koşullara
bağlanmıştır. Buna göre, seksüel davranış bozukluklarının tüm yaşamlarında ileri
derecede belirgin olması, askerlik ortamında sakıncalı bir durum yarattığının ya da
yaratacağının gözlem veya belgelerle saptanması gerekir. Bu düzenleme uygulamada,
kişilik haklarının ihlali niteliğinde örneğin, eşcinsel cinsel birleşmeyi gösteren fotoğraf
istenmesi gibi; uygulamalara yol açmaktadır. Bunun dışında, “feminen” davranış ve
görüntü aranması ve sadece “pasif” olarak nitelendirilen kişilere rapor verilmesi,
diğerlerine verilmeyerek askere alma gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ancak eşcinsel
olduğu halde bu raporu alamayanlar Askeri Yüksek Đdare Mahkemesinde dava açarak,
askere elverişlilik raporunu iptal ettirme olanağına sahiptirler.
Halen bu biçimde işleyen Türkiye’deki askeri psikiyatri, tüm dünyada kabul edilen ve
psikolojik hastalıkları tanımlayan Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-IV adlı kriteri yerine,
aynı kuruluşun DSM-II kriterini esas alarak eşcinselliği bir hastalık olarak kabul
etmektedir. Ancak, eşcinsellik, 1974 yılında DSM-II’nin listesinde hastalık olmaktan
çıkarılmıştır.
Vatan hizmeti dışında orduya katılım ve askeri disiplin hukukunda da eşcinselleri
ilgilendiren düzenlemeler vardır. Örneğin; Askeri Ceza Kanununun 162. maddesinde
“Askeri terbiyeyi” bozan kişinin amirince cezalandırılabileceği öngörülmüştür. Burada yer
alan “askeri terbiye tanımı” eşcinselliği belli eden herhangi bir durumda söz konusu
olabilecektir.
SONUÇ
Bu çalışmada eşcinsellerin gündelik yaşamlarını doğrudan etkileyen hukuk alanlarındaki
düzenlemelere yer verilmiştir. Ancak bunun dışında Askeri Yargıtay Kanununun 40.
maddesi, Avukatlık Kanununun 17. Maddesi, Basın Kanununun 3. Maddesi, Hâkimler ve
Savcılar Kanununun 11. Maddesi, Kat Mülkiyeti Kanunu 25. Maddesi, Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununun 8 ve 9. maddeleri, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş Ve
Yayınları Hakkında Kanun’un 5. Maddesi, Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunun 3. Maddesi, Sinema, Video ve
Müzik Eserleri Kanunu 3. Maddesi Siyasi Partiler Kanununun 78. maddesi gibi pek çok
kanunda genel bir sınırlama nedeni olarak kullanılan “genel ahlak” deyimi, ahlaka aykırı
bir durum olarak değerlendirme nedeniyle eşcinsellerin aleyhine kullanılma potansiyeli
içermektedir. Bu nedenle Anayasada cinsel yönelim ayırımcılığının yasaklanması ve bunun
ceza kanununda bir suç haline getirilmesi, diğer hukuk alanlarında da, “ahlaka aykırı”
deyiminin eşcinseller aleyhine kullanılmaması bakımından büyük öneme sahiptir.
13
2. Bölüm, Ayrımcılık Raporu
Ayrımcılık Raporu, STGM tarafından desteklenen LGBTT Örgütleri Ağ toplantılarında
LGBTT Örgütlerinin sorun analizi çerçevesinde hazırlanmıştır. Đnsan Hakları
Mekanizmalarının LGBTT Bireyler Đçin Etkin Kullanımı Projesi sırasında ulaşılan vakalar ve
medya taraması ile genişletilmiştir.
Raporun hazırlanması sırasında katkılarından dolayı, Avukat Özlem Altıparmak’a teşekkür
ediyoruz.
LGBTT Bireylere Yönelik Ayrımcılık
Yasal çerçeve
Türkiye’de LGBTT bireyler cinsel yönelimleri ve/veya
ayrımcığa uğramaktadırlar. LGBTT bireyler yasalar önünde
Hakları ayrımcılığa karşı ulusal hukuk tarafından güvence
bireyler başta olmak üzere ayrımcılığa uğrayan grupları
bulunmamaktadır.
cinsiyet kimlikleri nedeniyle
eşit muamele görmemektedir.
altına alınmamaktadır. LGBTT
koruyacak yasal bir çerçeve
1982 anayasanın 10. maddesi eşit muamelenin temellerini ortaya koyar:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrımcılık gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiç kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”
1982 anayasasının 10. maddesi eşitlik ilkesini düzenlemektedir. Bu maddede cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği sayılmamaktadır. “Benzeri sebepler” ifadesiyle ayrımcılık
alanlarının tümünün sayılmamış olduğu ortaya konmuş olsa da, “cinsel yönelim” ve
“cinsiyet kimliği” maddede açıkça ifade edilmemiştir. Bu alanların Madde 10 kapsamına
dahil edildiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi tarafından oluşturulmuş bir içtihat ta yoktur.
Kaos GL Derneği, “Anayasanın 10. Maddesine Cinsel Yönelim eklensin” talebini ilk kez
2002 yılında 1 Mayıs Mitinginde dile getirmiştir. Aynı yıl gerçekleşen Türkiyeli Eşcinseller
Buluşması Güztanbul’da bu talep LGBT örgütler tarafından da benimsenmiştir.
Mevzuat ve içtihatlarda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği alanlarını tanımlayan bir
uygulama mevcut değildir. Buna karşın “genel ahlak, müstehcenlik, teşhircilik” gibi ahlak
değersel yorumlara açık olan maddeler lgbtt bireylere yönelik ayrımcı uygulamalara
zemin hazırlamaktadır. Ayrımcı uygulamalar genellikle temel hak ve özgürlüklerin ihlalleri
ile birlikte gerçekleşmektedir. Ayrımcılık yapılarak temel hak ve özgürlükleri ihlal
edilmektedir.
Đstanbul’da travesti ve transeksüellerin cinsiyet kimliklerine karşı, fuhuş yaptıkları
gerekçesiyle Beyoğlu Kaymakamlığı Fuhuşla Mücadele Komisyonunun aldığı kararla evleri
mühürlenmiştir. Ayrımcılığa uğrayan travesti ve transeksüellerin aynı zamanda konut
hakları ihlal edilmiştir.
Kabahatler Kanunu gerekçe gösterilerek Ankara’da travesti ve transeksüellere kesilen
para cezaları uygulamalarında ayrımcı uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Ankara’da
yaşayan travesti ve transeksüeller sırf cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğramakta
14
ve “otostop yapmak, kaldırım işgal etmek” gibi suçlarla kendilerine para cezaları
kesilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 122. Maddesi genel anlamda ayrımcılığı ilk kez yasaklamakta ve
ayrımcılığa karşı cezai yaptırım öngörmektedir. Bununla birlikte, hazırlanan ilk taslakta
"cinsel yönelime ilişkin ayrımcılık" da yasaklanmış olmasına rağmen, yasanın kabul edilen
halinde cinsel yönelime ilişkin ayrımcılığın yer almaması üzüntü vericidir. Türkiye’de
ayrımcılıkla ilgili olarak sıkıntı yaratan bir diğer sorun da, Türkiye’nin uluslararası Đnsan
Hakları Sözleşmelerini onaylamak ve uygulamak konusundaki çekinceli tavrıdır.
LGBTT Bireylerin Đnsan Haklarını Đzleme ve Hukuk Komisyonu olarak, LGBTT Bireylerin
Đnsan Hakları Raporu 2007’nin içerisinde temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireylerin
aynı zamanda ayrımcılığa uğradıklarını görmekteyiz. Ayrımcılıkla ilgili ulusal mevzuatın
yetersizliği nedeniyle mağdurların haklarını arayabilecekleri yasal zeminlerin olmadığı
gerekçesiyle genellikle ayrımcı uygulamalara itiraz etmediklerini tespit ettik.
Türkiye’de LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transeksüel) bireyler ve LGBTT
örgütleri gerek kamusal gerekse özel alanda ayrımcılığa ve şiddete uğramaktadır. Bireyler
uğradıkları haksızlıklar karşısında gerekli hukuksal desteği alamayacaklarına, adil
yargılanma sürecinin gerçekleşmeyeceğine inandıkları ve/ya da cinsel yönelimlerinin,
kimliklerinin ifşa edileceği endişesini taşıdıkları için susmak zorunda kalmaktadır. Bu
durum LGBTT bireylerin görünmezlik sorununu çoğaltırken, LGBTT bireylerin
örgütlenmelerini de yavaşlatmaktadır.
LGBTT bireylerin maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri raporun temel hak ve özgürlükler
bölümünde açıklanacaktır. LGBTT Bireylerin Türkiye Hukuk Mevzuatında durumu da
raporun yasalar bölümünde ele alınacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti
LGBTT bireylerin güvenliğini sağlamaya ve haklarını korumaya yönelik herhangi bir yasal
düzenleme yapmadığı, varolanların düzenlemelerin yetersiz kalması
LGBTT bireylere yönelik işlenen suçlarda ağır tahrik indirimine giderek mağdur LGBTT
bireylere yönelik ayrımcılık yaptığı;
yargı süreçlerinde hukuk önünde eşitlik ilkesini çiğnediği için lgbt bireyler ayrımcılığa ve
şiddete maruz kalıyorlar.
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesinin ayrımcılık yasağını
düzenleyen 2. maddesini,
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin, Ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesini
ihlal etmektedir.
15
LGBTT Bireylerin Kamusal Alanda Algılanması
LGBTT bireylerin kamusal alanda algılanması son derece tutucu ve önyargılıdır. Toplum
LGBTT varoluşuna karşı alışageldik önyargılar beslemektedir. LGBTT varoluşu genel
olarak bir “sapıklık” ya da “hastalık” olarak algılanmaktadır. Toplumun aşırı sağcı kesimi
LGBTT bireylerin toplumdan kovulması ya da daha kanlı yöntemlerle ortadan kaldırılması
gerektiğini düşünürken, Đslam başta olmak üzere tek tanrılı dinler LGBTT varoluşunun
aleyhine yorumlanmakta ve/ya da heteroseksist, ataerkil sistem LGBTT bireylere yönelik
nefret suçlarında bir artış zemini oluşturmaktadır. Demokratikleşme süreci ve LGBTT
hareketindeki yükseliş, bir yanda LGBTT düşmanı olmayan heteroseksüellerin sayısını
artırır, LGBTT bireylerin görünürlüğü toplumda bu olgunun tartışılmasının yolunu açarken
diğer yanda LGBTT bireylere yönelik suç ve ayrımcılık oranlarındaki artışı da beraberinde
getirmektedir.
LGBTT bireyler cinsellikleriyle algılanmakta ve birey oldukları görmezden gelinmektedir.
Hayatın her alanında LGBTT bireyler toplumda var olan imgeler ve inançlarla yer almakta,
bu da varlıklarını kanıtlamak için mücadele alanlarını çoğaltmaktadır.
LGBTT bireylerin maruz kaldıkları ayrımcılık ihlalleri içerisinde genellikle işkence ve kötü
muamele ihlalleri ile birlikte yaşanıyorlar. LGBTT bireyleri yasal olarak uğradıkları
ayrımcılığa karşı koruyacak her hangi bir mekanizma olmadığı için lgbtt bireyler
uğradıkları ayrımcılığa karşı haklarını arayamıyorlar.
2007 yılı içinde medya taramasında, din ve eşcinsellik üzerine iki habere ulaşıldı. Bu
haberlerde eşcinsellik günah olarak sunulmakta ve lgbtt bireyler tövbe etmeye
çağrılmaktadır. Bu haberler sadece eşcinsel bireylere zarar vermemektedir. Eşcinsellerin
açılma süreçlerini olumsuz etkileyerek aileleriyle ve sosyal çevreleriyle ilişkilerini olumsuz
etkileyebilmektedir.
Manşet: Müftü Homoları Tövbeye Çağırdı.
Yazar: Sedat Temel
Gazete: Akdeniz Kent Haber
Tarih: 28/03/2007
Haber kaynağı: http://www.akdenizkenthaber.com.tr/haber_detay.asp?ID=8179
Müftü Yeleser homoseksüellere nasihatten de geri kalmadı. Lut Kavmi’nin sapık ilişkileri
yüzünden helak edildiğini belirten Yeleser, bunu bildiği halde buna özenmenin, buna
devam etmenin kötü sonuçlar doğuracağını söyledi. Lut Kavmi ile ilgili surenin lezbiyenleri
de kapsadığını belirten Müftü Yeleser, “Đster gay, ister lezbiyen, isterse travesti. Kim
olursa olsun. Bunu kavrayıp kalben tövbe etmeleri durumunda Allah’ın affetmesi tabi ki
muhtemeldir” dedi.
Antalya Müftüsü Mahmut Yeleser, gazetemizde Pazartesi günü yayınlanan röportajda,
Kur’anda’ki Lut Kavmi ile ilgili sure ve Diyanet’e yönelik eleştirel ifadeler kullanan
homoseksüellere, aralarında öğütler de bulunan cevaplar verdi. Müftü Yeleser ile yapılan
röportajdan öne çıkan ifadeler şöyle;
-“Homoseksüellerin “Yaratıcı, Lut Kavmi ile ilgili suresinde eşcinselliğin var olduğunu
kabul ve ilan etmiştir. Tamam eşcinsel ilişki haramdır ama, bunu yapıyoruz diye de
katlimiz vacip değildir. Katli vacip fetvasını sonraki din adamları çıkarmıştır” şeklinde
iddiaları var. Hatta, bu surenin lezbiyenleri kapsayıp kapsamadığı sorusunu Diyanet
cevapsız bırakıyormuş. Sin ne diyorsunuz?
-Lut Kavmi’nin helak olması, eşcinsel ilişkinin haram ve yasak olmasına işarettir. Yüce
Allah, ruhsal bozukluk ve zührevi hastalık nedeniyle haram kılmış ve bu tür ilişki
yaşayanların helak edilebileceğini Lut Kavmi ile göstermiştir. Eşcinsel ilişkiler, Hz. Adem
(A.S.)’dan bu yana hiçbir dinde kabul görmemiştir. Bunu dinimizce savunulacak bir tarafı
ve hoş görüsü yoktur. Bize düşen görev halkımızı dinimizce bilinçlendirmektir.
-Bilinçlendirmek derken.. Neler yapılmalı mesela?
16
-Bütün insanlar bu sapkınlıktan uzak durmalı ve yavrularımızı bu tür pornografi,
müstehcen sapkınlıklardan uzak tutmalıdır. Bütün insanlarda uzak durmalı, Müslüman
olduğumuz için Türk Milleti’ne de zaten haramdır ve uzak durmalıdır.
-Eşcinsellik sizce bir hastalık mıdır?
-Eşcinsellik ruhsal hastalığın neticesidir. Đnsan fıtratına göre değildir. Đnsan yaşamına
kesinlikle uygun değildir. Dinimizde, erkek, erkeğin, kadın kadının avret yerlerine bakarak
tatmin olması kesinlikle kabul edilmiyor. Dinimiz, bugün zuhur eden lezbiyenlik, travesti,
gey veya buna benzer ilişkilere kapalıdır. Kamuoyunda da bu ilişkiler normal
gösterilmemelidir. Đnsanların sapkınlık yapması, akli dengesinin bozulması demektir. Bu
yasak ilahi emirdir.
-Uzak tutulmalı diyorsunuz ama bir çoğu ekranlarda?
-Bazı sanatçıların da bu tür meyilleri olduğu görülebilir. Tabii ki yanlıştır. Ancak sanatçıları
insan olarak kötü örnek oluyor diye eleştirme hakkımız yok. Güzel sesleriyle sanatını icra
etmesine saygı duyarız. Bu olayın hastalık yönü de var. Zührevi hastalıklar bu yolla
bulaşır ve ailelerimize kadar hastalık riski olur. Çağımızın hastalığı olan virüs AIDS
hastalığı bile hep gündemdedir. Birçok kişi AIDS hastalığı kapmıştır. Antalya’da bile
sayıları beli değildir.
-Bunun terbiyesi var mıdır? Nasıl olmalıdır?
-Toplum olarak ta eşcinsel ilişkileri kabul etmemiz mümkün değil. Birçok vatandaşımız
sert tepki gösterir. Ancak bu sapkınlığı şiddetle, dayakla çözmek mümkün değil. Allah
bunu haram kılmıştır. Đslam’da yeri yoktur ve bunu bu tür insanlarımızı, genel anlamda
toplumumuza anlatarak bilinçlendirerek çözüme kavuşturabiliriz. Diyanet Đşleri, Müftülük,
Milli Eğitim, Salık Bakanlığı ile Sağlık Müdürlüğü, ailelerimizin de katılımıyla, geniş
yelpazeli bir işbirliği yaparak insanlarımızı bu sapkınlıklardan kurtarabiliriz.
-Aileler neler yapmalı?
-Yavrularımızın yetişmesinde aile bireylerine, ana babalara büyük görev düşüyor. Aileler
eğitim süreci içinde çok dikkatli olmalı. Çocuklarımızı yetiştirirken titiz davranmalıyız.
Erkek çocuk, erkekliğiyle gurur duyarak, erkek olduğunun bilincine vararak ikilem
yaşamadan yetişmeli, ruhsal bunalıma sürüklenmemeli. Kız çocuklarımız da annesi gibi
yetiştirmeliyiz, kadınlık olgusunu tanımalı. Oyun olsun diye bile erkek çocuklara bayan
kıyafeti giydirilmemeli. Đleri yaşlarda o erkek çocuğun bilinçaltına yerleşen bu davranış
onu ikilem içine sokar. Ruhsal bozukluğa iter. Yavrularımız bu tür sapkınlıklara meyilli
insanlardan ve görsel tanımlardan uzak tutulmalıdır.
-Bunun ilahi açıdan affı sözkonusu mu?
-Bizim görevimiz insanlarımızı bilinçlendirerek bu sapkınlıktan vazgeçmesini sağlamaktır.
Şu da bilinmelidir ki, Yüce Rabbimiz affedicidir. Dinimiz affedicidir. Bu kişiler hata edebilir
ancak Hak kapısı sonuna kadar açıktır. Kul, ruhen ve kalben tövbe ederse, Rabbimiz
affeder. Allah’ın nimetlerinden ümidinizi kesmeyin. Bu Kur-an’ın ifadesidir. Cenab-ı Hak
çok büyüktür. Tövbe edenleri af eder.
Manşet: Allah bağışlayan ve esirgeyendir
Yazar: Süleyman Ateş
Gazete: Vatan
Tarih: 11/05/2007
Kaynak:http://www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=yazardetay&tarih=11.05.2007&
Newsid=119086&Categoryid=4&wid=31
EŞCĐNSELLĐK güdüsü içinde bulunduğunu yazan bir genç, hayatın kendisine zindan
olduğunu, bir kez işlediği bu günahın affedilip edilmeyeceğini soruyor ve özetle şöyle
diyor: “Kendimden nefret ediyorum. Bu pisliği de yaşadım ne yazık ki. Böyle bir şey
yaptığım için içim içimi yiyiyor. Her şeye tövbe ettim. Şimdi beş vakit namazımı
kılıyorum. ‘Eşcinseller cennete giremez’ diye duyunca dünyam başıma yıkıldı. Kıldığımız
namazlar, tuttuğumuz oruç, haccımız, tövbemiz, korkumuz hep boşa mı gidecek?
Dayanılmaz bir hayat içindeyim.
Eşcinseller tövbe edip ibadetlerini yerine getirmeye çalışmalarına rağmen cehenneme mi
girecek? Biz yanmak için mi yaratıldık? Bu adaletsizlik olmaz mı? Allah, kâinatın en adil
varlığıdır. Çamura batmış eşcinsellerden değilim. Önceden de değildim. Kadınlığa asla
17
özenmedim. Kadına da hiçbir şekilde benzemem. Sınır tanımaz serbest bir düyünceye
sahip değilim. Zaten öyle olsam içim içimi yemezdi. Benim tövbem ve Allah’a dönüşüm
kabul olacak mı? Yoksa artık ben lanetli bir insan mıyım?”
ALLAH tövbe edenin tövbesini kabul eder. Eşcinseller cennete girmez diye Kur’ân’da bir
ifade yok. Arada derece farkı olsa da zina da, eşcinsellik de, hırsızlık da büyük günahtır.
Ama hangi günah olursa olsun Allah tövbe edenin günahını siler. Siz nefse uyup
duygularınıza yenik düşerek bir veya daha çok günah işlemişsiniz. Şimdi bunlardan
pişman olmuşsunuz. Tövbe etmişsiniz. Allah bütün günahları bağışlar, O çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir. Sürekli günah işleyen ve günahından hiç dönmeyen,
ömrünü günahla kapatan insan lanetli olur. Ama siz öyle değilsiniz ki, yaptığınıza tövbe
etmişsiniz. Peygamberimiz, tövbe eden kimsenin, hiç günah işlememiş gibi olduğunu
vurgulamıştır. Siz, öyle lanetli falan olduğunuzu düşünmeyin. Allah sizi seviyor, seviyor ki
kendisine ibadete yöneltmiş. Namaz kılıyorsunuz, ne mutlu size
.…..
Sosyal yaşam
LGBTT bireyler sosyal hayat içinde cinsel yönelim ve/ya da kimliklerini açıklayamayıp,
gizlemek zorunda bırakılmaktadır. LGBTT örgütlenmelerinin içinde olmayan bireyler,
ağırlıklı olarak heteroseksüellere yönelik kurulmuş sosyal ortamlarda var olmaya
zorlanmaktadır.
Đnternetin kullanımının artması bir yanda LGBTT bireylerin sosyalleşmesi için yeni bir
imkân yaratırken diğer yanda LGBTT bireyler için bir tehdit aracına dönüşmektedir.
LGBTT bireylere yönelik fiziksel şiddet çok yoğun olarak yaşanmakla beraber nefret
suçlarında, özellikle de LGBTT cinayetlerinde gözle görünür bir artış vardır. Fiziksel
şiddete uğrayan bireyler karakollara gidip şikâyetçi olmaktan çekinmekle beraber şiddet
olayının polise yansıyacağını düşünerek tıbbi yardım alamamaktadır. Şiddet yaşayan
bireyler LGBTT olmalarından kaynaklı suçluluk duygusuna kapılabilmekte ve kendilerine
psikolojik baskı uygulayabilmektedir. Fiziksel şiddetin çok yoğun olarak yaşandığını
tahmin etmekle beraber şiddete maruz kalan bireylerin bunu gizleme eğilimlerinden ötürü
istatistiksel verilere ulaşılamamaktadır.
Đstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Halil Yılmaz’ın Adli Tıp Kongresi’nde yaptığı sunumda
1996 yılından itibaren rapora geçmiş 34’ü aydınlatılmış, 36 nefret cinayetini açıklaması
dışında konu hakkında hiçbir veri sunulmamıştır.1
Travesti ve transeksüel bireylerin toplu taşıma araçlarını kullanamaması, yine travesti ve
transeksüel bireylere bürokratik işlemlerde ayrımcılık uygulanması, zorluk yaşatılması,
kimliği açık ve görünür olan bireylerin ev kiralamakta zorlanması, LGBTT bireylerin
kamusal alanlarda gizlenmek zorunda kalması LGBTT bireylerin karşısına çıkan
zorluklardandır.
1
Kaos GL Dergisi, 2003, Sayı:18
18
Aile
Türkiye’deki hâkim sosyal atmosferi belirleyen geleneksel aile değerleri LGBTT bireyler
için bir başka engel oluşturmaktadır. Aile içi ilişkiler ve akrabalık ilişkilerinin yavaş yavaş
değişmekte olduğunu söylemek mümkünse de bireylerin tutum ve davranışlarının
üzerinde aile dinamiklerinin etki ve kontrolü halen sürmektedir. Ailelerin otoriter
tutumları, sadece bireyler üzerindeki sosyal güçleri nedeniyle değil, ekonomik güçleri
nedeniyle de sosyal düzeni belirlemede önemli bir etken olmaktadır.
Aile desteğini ve güvencesini kaybetme tehlikesi birçok insanı ailesine açılmaktan
alıkoymaktadır. Çocuklarının LGBTT olduğunu, zorlanarak ya da kolayca kabullenen
aileler varsa da, ayrımcı, katı aileler, LGBTT çocuklarını “değiştirmek”, “tıbbi müdahalede
bulunmak” veya tehdit etmek, baskılamak için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.
LGBTT bireylerin ailelerine açılması “LGBTT annesi, babası” gibi kimlikleri beraberinde
getirmekte, ebeveynler bu durumu gizlemek istemektedir. Çünkü onların da kendilerini
bu toplumda var ederken ördükleri bir sosyal değerler bütünü bulunmaktadır. Bu
bütünden dışarı çıkmak istememektedirler. Toplumun LGBTT bireyi dışlaması sık
karşılaşılan bir olguyken, aynı toplum LGBTT bireylerin anne babalarını da “Ne biçim
anne, baba” etiketiyle yaftalamaktadır. Toplumda birçok kimse birbirlerinin annelik,
babalık vasfını yargılama hakkını kendinde bulabilmektedir. Kendi çocuklarının olumsuz
yorumlanmasını istemeyen ebeveynler de çocuklarına kendilerini acındırmak, onları bizzat
engellemeye çalışmak şeklinde onları değiştirmeye yönelik stratejiler geliştirmektedir.
Evinden kaçtıktan sonra metropollere gelip iş bulamayan LGBTT bireyler zorunlu seks
işçiliğine itilmektedir. Seks işçiliğine itilen geyler travesti alt kültürüyle tanışmakta ve
cinsel kimliğini bir gey olarak kurabileceği bilgisinden yoksun olduğu için travestiliği ve
transeksüelliği tek çözüm olarak görmektedir.
Zorla evlendirilen LGBTT bireyler eşleri tarafından cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri
öğrenildiğinde, bu durumdan ötürü baskı altında tutulabilmekte, bu durum boşanma
gerekçesi olarak gösterebilmekte, hatta velayet davaları LGBTT bireylerin aleyhine
sonuçlanabilmektedir.
Cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri nedeniyle aileleri ve yakın çevreleri tarafından
tacize, fiziksel ve psikolojik şiddete uğrayan, öldürülen, intihara sürüklenen LGBTT
bireylere yönelik verilere ulaşılamamaktadır. LGBTT varoluşu sürekli bastırıldığı, göz ardı
edildiği için, LGBTT bireylere yönelik ayrımcılık konusunda istatistiksel bilgiye ulaşmak
neredeyse imkansızdır.
19
Eğitim
Okul öncesinden başlayarak eğitim-öğretim hayatı boyunca bireylere yalnızca
heteroseksüellik gösterilmekte, eşcinsellik, travestilik ve transeksüellik yok sayılmaktadır.
Öğrenci LGBTT bireyler ayrımcılığa uğrayacakları, eğitimci LGBTT bireyler ise
görevlerinden edilecekleri korkusuyla gizlenmek zorunda bırakılmaktadır.
Türkiye’de cinsel eğitim son birkaç yıldır gündemde olan ve kısıtlı sayıda uygulanan bir
eğitim şeklidir. Bu eğitimlerin ülkedeki eğitim programlarına yerleştirilmesi, sadece
üremeye dayalı cinsel eğitimden kurtarılması, LGBTT varoluşuna dair doğru ve eksiksiz
bilginin okullarda verilmesi gerekmektedir.
Türkiye Aile Planlaması Vakfı tarafından Đstanbul’un ilçelerinde verilen eğitimlerde cinsel
sağlık bilgisi dersi kapsamında cinsel yönelim konusunun anlatılması medyada olumsuz
bir şekilde verildi. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı soruşturma başlattı.
Manşet: Eşcinselliğin anlatıldığı seminerlere inceleme
Yazar: Tuncer Çetinkaya, Ömer Sarı; Đstanbul, Adana
Gazete: Zaman
Tarih: 17/03/2007
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=514702
Okullarda 'aile sağlığı' adı altında öğrencilere eşcinsellik, lezbiyenlik ve homoseksüellik
gibi konuların anlatılmasına Milli Eğitim Bakanlığı el koydu.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Zaman'da dün çıkan "aile sağlığı' diye liseliye
eşcinselliği anlatıyorlar" başlıklı haber üzerine milli eğitim müfettişlerine talimat vererek
konunun incelenmesini istedi. Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı (TAP) Đstanbul'un
bazı ilçelerinde 'aile sağlığı' adı altında eğitim vermek için Đstanbul Milli Eğitim
Müdürlüğü'nden izin almıştı. Vakfın okullarda verdiği seminerlerde kız ve erkek
öğrencilere birlikte sunum yapması, 'eşcinsellik' gibi konuların anlatılması, lezbiyenlik,
homoseksüellik gibi sapık eğilimleri normalmiş gibi sunması öğretmen, okul müdürü, veli
ve öğrencilerin tepkisini çekmişti. Rehber öğretmenlerin raporlarına göre sakıncalı
bulunan derslerde öğretmenlerin dışarı çıkarılması ve öğrencilere 'Burada anlatılanları
ailelerinizle paylaşmayın' denilmesi tepkilere sebep olmuştu.
Cinsel özgürlük propagandaları gençleri olumsuz etkiliyor
Uzmanlara göre, 'bilinçlendirme' adı altında dağıtılan cinsel materyaller gençleri olumsuz
yönde etkiliyor. Gençlerin bilgilendirilmesi amacıyla Dünya Orgazm Günü adı altında
caddelerde dağıtılan haplar ve cinsel eğitim adı altında yanlış bilgilendirmeler gençlerin
yanlış yollara sapmasına neden oluyor. Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri Đsmail Koncuk,
aile kavramının son derece önemli olduğunu ifade ederek, okullarda ya da yapılan
etkinliklerde gençleri olumsuz etkileyecek çalışmalara izin verilmemesini istiyor. Diyanet
Đşleri Başkanlığı yetkilileri ise cinsel eğitimde manevi değerlerin göz ardı edilmemesi
gerektiğini vurgulayarak, "Cinselliğin gelişigüzel bir şekilde tatmini konusunda hiç
kimsenin özgür olmadığı, dinî ve ahlaki prensipleri gözetmenin öneminin yanı sıra
cinselliğin evlilik sonrasına ertelenmesi ve meşruiyet içerisinde tatmini vurgulanmalıdır."
açıklamasında bulundu.
LGBTT bireyler devlete ait lise ve üniversitelerde kulüp olarak temsil edilememekte,
LGBTT örgütleri lise ve bazı üniversite etkinliklerinde stand açamamaktadır. Cinsel
yönelimi ve/ya da kimliği açık olan LGBTT bireyler yurtlardan atılmaktadır.
20
LGBTT varoluşu üzerine yapılmak istenen ödevler geri çevrilmekte, eğitmenler tarafından
geçerli not alamamaktadır. Travesti ve transseksüeller lisans ve lisansüstü eğitime kabul
edilirken ayrımcılık yaşamaktadır.
Đstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Gökkuşağı LGBTT Kulübü kuruldu. Kulübün kurulması
sonrasında medyada geniş yankı buldu. Eşcinsel öğrencilerin örgütlenmesini
magazinleştirerek verilen medyada özellikle sağcı muhafazakar gazeteler bunu
yozlaşmanın belirtisi olarak verdiler. Türk Eğitim-Sen Hatay Dörtyol şubesi YÖK, Bilgi
Üniversitesi hakkında suç duyurusunda bulunarak Bilgi Üniversitesi Gökkuşağı LGBTT
Kulübünün kapatılmasını talep etti. Medyaya yansıyan bu olay sonrasında bir çok
üniversitenin rektörlüğü üniversitelerinde eşcinsel öğrencilerin örgütlenmesine izin
vermeyeceklerini, bunun kendi üniversitelerinde olmayacağını ve üniversitelerine
yakışmayacağını” açıkça söylediler. Rektörlerin açıklamaları, eşcinsellerin eğitim
hayatlarında uğradıkları ayrımcılıkları gözler önüne sermektedir.
Manşet: Müjdemi isterim. Gay kulübümüz açıldı
Yazar: Arif Aytürk
Gazete: Anadolu Manşet
Tarih: 09/04/2007
Kaynak: http://www.mansetgazetesi.com/haber.asp?id=3258&yazar=12
Türk halkından müjdemi isterim. Yıllarca özlemini çektikleri "gay-lezbiyen kulübü" nihayet
açıldı. Bu yüce hizmeti,çok yüce bir üniversitemiz "BĐLGĐ ÜNĐVERSĐTESĐ" öğrencilerin
hizmetine gururla sundu (!)
Fatih Sultan Mehmet, Đstanbul surlarını topa tutarken, Hıristiyan dünyası, hararetle
"meleklerin erkek mi dişi mi olduğunu" tartışıyormuş. Geçim sıkıntısı halkın birinci sorunu
halini almışken, üniversitelerimiz de dahil olmak üzere tüm eğitim sistemimiz felç
olmuşken, adamlara bakın "insan haklarının bir gereği olarak" Bilgi Üniversitesi "gaylezbiyen kulübü" açmış. Biliyorsunuz, gay kavramı, erkek erkeğe ilişki, lezbiyen ise kadın
kadına ilişki anlamına geliyor. Türkçe'de gay'in tam karşılığı ib..e dir.
……………..
Önce inanamadım, üniversitede "ib..e kulübü"nün açıldığına. Acaba dedim üniversite
idaresinin bilgisi dışında bir oluşum mu diye düşündüm. Heyhat! Bilgi Üniversitesi Dekan
yardımcısı, Doç. Dr. Halit Kakınç:"Türk toplum yapısına ters düştüğü için 10-15 kadar veli
tepki gösterdi. Biz li-beral bir bakış açısıyla kulübün açılmasına izin verdik. Onları yok
saymamız ve kulübün kurulmasına izin vermememiz, insan hakları ihlali olurdu. Đyi bir
yaklaşımda bulunduğumuzu düşünüyoruz. Đnsan hak ve tercihlerine saygılı bir üniversiteyiz." (Hürriyet, 6 Nisan 2007.) Şeklinde bir de açıklama ile ib..e kulübünü sahiplenmiş.
Bu ülke nereye gidiyor farkında mısınız? Derhal bu olaya müdahale etmeli veliler. Özel bir
üniversite olan Bilgi Üniversitesi'ne çocuklarını göndermemelidir. Zira gönderilen erkek
çocuklar "i....e"lik , kızlar ise "lezbiyen" lik ithamı altındadırlar.
…..
Ama durun, eğer gerçekten AB'ye girmek istiyorsanız, bunları kabul etmek zorundasınız.
Yarın AB'liler,Türk Medeni Kanununun, iki GAY'ın evlenebilmelerine olanak verecek
şekilde yeniden düzenlenmesini de AB'ye giriş için şart koşabilir. Buna da hazır olun ey
millet! Ya da gelin aklımızı başımıza alalım. Ayağımız yere bassın. Her söze inanmayıp,
kendi yolumuza,bildiğimiz yolumuza devam edelim.
Bu gün Hollanda'da, Danimarka'da iki erkeğin evlenmesi yasal değil midir? Girmek
istediğiniz birlik (AB),kokuşmuş, ahlakı değerleri yok olmuş bir birliktir. Girenler çıkmak
için can atıyor. Siz gireceğiz diye olmadık tavizi veriyorsunuz. Elbette size pembe tablo
çiziyorlar. Kişi başına milli gelirin bir anda 20.000 dolar olacağı yalanını
anlatıyorlar.Elbette bütün kötülükler,güzel ambalajlar içinde sunulur. Müslüman bir
memleketin, Türk örf ve adetleri ile yetişmiş insanları,bu kokuşmuşluğu göremiyor
musunuz?
21
Manşet: Saadet, herkese refah vaadediyor
Yazar:
Gazete: Milli gazete
Tarih: 02/04/2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=news&id=44057
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Erzurum’da düzenlediği bir mitingde iş isteyen bir
vatandaşa ‘devlet kapısı iş kapısı değildir, taşı sık suyunu çıkar’ şeklinde cevap verdi”
diyen Esengün, “Gençlerimiz sahipsiz ve işsiz kalmaktadırlar. Ancak milli manevi
değerlere sahip oldukları için kötü yola düşmüyor, terörist olmuyorlar” dedi.
Esengün, Bilgi Üniversitesinde eşcinsel derneği kurulduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bunları da mı görecektik. AB yolunda geldiğimiz durum budur. Milli manevi değerlere
sahip dernekler kapatılırken bu tür derneklerin açılmasına izin verilmektedir. Onun için
yollara düştük. Bu ülkeyi biz kurtaracağız. 40 yıldır kapısında beklediğimiz AB yanlışına
son vererek yanlıştan döneceğiz.” (aa)
Manşet: Türk Eğitim-Sen'den Gey Klubü'ne Đtiraz
Gazete: bianet.org
Tarih: 17/05/2007
Kaynak: http://www.bianet.org/2007/05/17/96148.htm
Bilgi Üniversitesi LGBTT Kulübü'nün "Türk halkının tasvip etmediği, aile yapısına aykırı,
milli eğitim amacına uygun bir yapı olmadığını" savunan Hatay Türk Eğitim-Sen, kulübün
kurulmasına izin veren YÖK Başkanı Teziç hakkında suç duyurusunda bulundu.
BĐA (Đstanbul) - Hatay Türk Eğitim-Sen yöneticileri Đstanbul Bilgi Üniversitesi'nde
"Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti Transseksüel Kulübü" kurulması nedeniyle Yüksek
Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç ve üniversite yöneticileri
hakkında
suç
duyurusunda
bulundu.
Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Yaşar Gürakan başvuruyu kulubün "Türk halkının asla
tasvip etmediği, aile yapısına aykırı, yasalarla belirlenen milli eğitimin amaçlarına uygun
olmadığı"
gerekçesiyle
yaptıklarını
açıkladı.
Türk Eğitim-Sen ayrıca Đstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aydın Uğur ile Öğrenci
Đşleri Başkanı Prof. Dr. Halit Kılınç hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda
bulundu. (AÖ/NZ)
Manşet: Oynanan oyuna dikkat
Yazar: Đsmail Müftüoğlu
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 29/05/2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=12753
AKP iktidarı, beceriksizliği sebebiyle çöküşe doğru bir gidiş içindeyken, birdenbire oluşan
sosyal ve siyasal olaylar ivme kazanmasını sağlamıştır.
…..
Oysa; zikrettiğimiz hususların hiçbirisi gündem konusu edilmeseydi, AKP’nin kan kaybı
devam edecekti. Belki Cumhurbaşkanı seçilecek ve bugünkü hukuki ayıp yaşanmayacaktı.
Milletin tamamına yakını biliyor ki, AKP hükümeti dönemi içinde ne ekonomide, ne de dış
politikada ve ne de iç siyasette başarılı olamamıştır. 5 seneye yakın bir zaman diliminde
milleti zam ve vergilerle canından bezdiren; milletin inançları gereği hazmı mümkün
olmayan zina, domuz çiftlik kredileri, kilise ve havra yapımları, din bahçeleri oluşumuna
vesile olan; başörtüsü meselesini çözemeyen; üniversiteye giriş haksızlıklarını ortadan
kaldıramayan; YÖK Kanununun çıkarılmasından geri çekilen; AB uyum yasaları gereği
milli ve manevi değerleri rencide eden kanunları çıkaran; üniversitelerde gey kulüpler
kurulmasına göz yuman; TV ekranlarında ar ve haya duygularımızı rencide eden, hatta
berhava eden dizilere, filmlere karşı tedbir almayan; buna mukabil başörtülü öğrencileri
kamusal alan uydurmasıyla üniversitelere sokmayan zihniyete karşı mücadele vermeyen
22
bir iktidarın ardına milletin düşmeyeceği bir vaka iken, yukarıda sayılan sebeplerden
dolayı mevcut AKP iktidarı mağdur pozisyonuna düşürülmüştür.
….
Manşet: Üniversitelerde Eşcinsel Klüp Tartışması
Yazar: Deniz BĐLĐROĞLU
Gazete: Hürriyet
Tarih: 6 Nisan 2007
Kaynak: www.hurriyet.com.tr/gundem/6279919.asp?m=1&gid=112&srid=3603&oid=2
Bilgi Üniversitesi’nde 15 öğrenci tarafından kurulan ve üniversitede paneller düzenleyecek
olan Türkiye’nin ilk gay-lezbiyen öğrenci kulübü, üniversite camiasında tartışma yarattı.
Velilerden tepkiler gelirken, üniversitelerden bu konuda farklı sesler yükseldi.
BĐLGĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
Đzin vermememiz insan hakları ihlali olurdu. Bilgi Üniversitesi Öğrenci Dekanı Yrd. Doç.
Dr. Halit Kakınç, "Türk toplum yapısına ters düştüğü için 10-15 kadar veli tepki gösterdi.
Biz liberal bir bakış açısıyla kulübün açılmasına izin verdik. Onları yok saymamız ve
kulübün kurulmasına izin vermememiz, insan hakları ihlali olurdu. Đyi bir yaklaşımda
bulunduğumuzu düşünüyoruz. Đnsan hak ve tercihlerine saygılı bir üniversiteyiz" dedi.
GAZĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
Bizim öğrencilerimiz bilimle ilgilenirler. Gazi Üniversitesi Rektör Danışmanı Doç. Dr.
Nazife Güngör, "Henüz böyle bir talep gelmedi, gelmez de. Bizim üniversitemizde daha
öncelikli sorunlarımız var. Bunlar demokrasi göstergesi adına yapılan girişimler.
Öğrencilerimizin böyle talepleri olmuyor. Bizim öğrencilerimiz bilimle ilgileniyor ve sportif
tesis, kütüphane istiyor. Bu tür oluşumlarla ilgilenmiyorlar" diye konuştu.
MALTEPE ÜNĐVERSĐTESĐ
Cinsel, dinsel, siyasal oluşumlar, kulüp değil. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Peyami Çelikcan:
"Öğrenci kulüpleri, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerin öğrenciler tarafından
yürütüldüğü ve ortak ilgi alanlarına sahip öğrencilerin buluştuğu oluşumlar olma özelliği
taşıyor. Üniversitemizde bu amaçla kurulmuş 34 kulüp bulunuyor. Dinsel, cinsel, etnik,
siyasal kimlikleri ön plana çıkaran oluşumlar ise kulüp anlayışı dışında kalıyor."
ORTADOĞU TEKNĐK
Böyle bir şey bizim kriterlerimize uymaz. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut ise "Böyle
bir şey bizim kriterlerimize uymaz. Đzin vereceğimizi zannetmiyorum. Çünkü kulüplerin
topluma yararlı aktiviteler olmasına dikkat ediyoruz. Her türlü kulüp kurulmuyor" dedi.
BĐLKENT ÜNĐVERSĐTESĐ
Talep geldiği takdirde senatomuz değerlendirir. Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Kürşat Aydoğan: "Böyle bir talep gelirse senatoda, öğrencilere söz veren
üniversite olarak değerlendirilir. Demokratik bir uygulama sonucunda ve öğrencilerin
istekleri doğrultusunda karar verilir."
SABANCI ÜNĐVERSĐTESĐ
Diğer öğrenci kulüplerine baktığımız gibi bakarız. Rektör Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, "Bu
kulüplere, diğer öğrenci kulüplerine baktığımız gibi bakarız. Yani herhangi bir öğrenci
kulübü kurulurken hangi kriterleri uyguluyorsak ona da aynısını uygularız" diye konuştu.
23
Đş Hayatı
Đşçi sendikalarına üyelik ve işveren kuruluşlarına ilişkin konu anayasanın 51. maddesinde
düzenlenmektedir. Bu maddede “sendika kurma hakkı ancak, milli güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başlarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.” denmektedir. Burada
gene “genel ahlak” kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de LGBTT olmak işe girme sürecinde sorun olabildiği gibi işten atılma nedeni de
sayılabilmektedir. Cinsel yönelimi ve/ya da kimliği açık LGBTT bireyler iş yerinde sosyal
dışlanmaya maruz kalmakta, doğrudan ya da dolaylı olarak tacize ve ayrımcılığa
uğramaktadır.
LGBTT bireyler, Medeni Kanun ve Đş Kanunu’nda cinsel yönelime ve/ya da kimliğe dair bir
madde
bulunmadığı
için
heteroseksüellerin
yararlandığı
sosyal
haklardan
yararlanamamakta,
sendikal
faaliyetlerde
bulunamamakta,
sendikal
haklardan
yararlanamamaktadır.
LGBTT çalışanların LGBTT derneklerine katılımı işten atılma tehlikesini de beraberinde
getirebilmektedir. LGBTT bireyler özgüven eksikliği ve dışlanma korkusu yüzünden
istedikleri iş alanlarında çalışamamakta, çalışılan işin ağır yükümlülüklerine katlanmak
zorunda kalmaktadır. LGBTT bireyleri yıldırmak için işten ayrılmaları talep edilmektedir.
Türkiye’de seks işçiliği özellikle kadın travesti ve transeksüeller için zorunlu iş alanı haline
getirilmekte ve kayıtlı seks işçiliği yapabilen az sayıdaki kadın transeksüel dışında seks
işçilerine hiçbir sosyal hak tanınmamaktadır.
S.Ş Eşcinsel olduğu anlaşıldığı zaman işten atıldı.
Đşe başladığımın 3. gününde personel soyunma odasında 4-5 garsonun beni fark
etmeyerek kendi aralarında benle dalga geçip “bizim otelde bir ibne var” diyerek
dedikodu yapıyorlardı. Bende onların karşısına çıkıp aynen şu cümleleri kullandım:
“Benim ekmeğimle oynuyorsunuz evet ibneyim sizi ilgilendirmez” diyerek iş formamı
çıkarıp “işten çıkacağımı” söyledim. Sonrasında şeflerime durumumu anlattım. Garsonlar
gelip benden özür dilediler ve tekrar çalışmaya devam ettim. Ama otelde bir gey vardı ve
herkes benden konuşuyordu. Çalıştığımın 10. günü bizim departman müdürü beni
odasına çağırıp “sen ibne misin dedi?” Ben de “hayır” dedim. “Ama senin restaurantta
herkese ibneyim dediğini” söylüyorlar dedi. Ben de garsonlarla yaşadığım sorunu anlattım
ve departman müdürümüz A. bey eşcinsellik hakkında bir sürü gereksiz sorular sordu ben
de “özellikle paraya ihtiyacımın olduğunu ve çalışmam gerektiğini söyledim” “kendisi biz
bir ibne ile çalışamayız” dedi ve istifanı yaz dedi. Bunun üzerine ben de istifa dilekçemi
yazdım.
24
Sağlık Hizmetleri
Sağlık çalışanları mesleki eğitim programlarında LGBTT varoluşu üzerine bir eğitim
almadıkları için, sağlık çalışanlarının konuya bakışlarının, toplumun ataerkil atmosferinden
etkilenmesi kaçınılmazdır. Hayatlarının belli bir döneminde psikolog ve psikiyatra giden
LGB bireylerin % 30’u eşcinselliğin psikolog ve psikiyatrlar tarafından hastalık olarak
görüldüğünü, % 22’si istemedikleri halde ilaç tedavisine zorlandıklarını, % 29’u ise
heteroseksüel
olmaya
zorlandığını,
alâkalı-alâkasız
anlattıkları
her
şeyin
eşcinselliklerine/biseksüelliklerine bağlandığını söylemişlerdir.2
LGBTT bireyler, genel tıp etiğine aykırı bir şekilde farklı muameleye maruz kalabildikleri
gibi, sözel ve fiziksel şiddete de maruz kalabilmektedir. Sağlık çalışanlarının olası olumsuz
yaklaşımı nedeniyle kişinin eşcinsel ilişkide bulunduğu bilgisini doktorundan gizlemek
zorunda kalması (özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili olarak) gereken sağlık
hizmetinden mahrum kalması sonucunu doğurmaktadır. Benzer şekilde LGBTT bireyler,
sağlık sisteminin 'gizlilik' ilkesine güvenememekte, haliyle sağlık hizmetlerinden
yararlanamamaktadır.
Türkiye’de sağlık personeli tarafından bile AIDS’in bir eşcinsel hastalığı olduğu
düşünülmekte, Sağlık Bakanlığı’nda HIV+ ve AIDS olmak konusunda güvenilir istatistikler
bulunmamaktadır. AIDS konusunda herhangi bir sistematik eğitimin bulunmaması, HIV+
bireyleri koruyucu bir kanun olmaması, LGBTT bireylerin kan bağışı yapamıyor olması,
test formlarındaki ayrımcı söylem ve mevcut sosyal güvenlik kayıt sisteminin hasta
bireyleri deşifre etmesi sağlık alanındaki ayrımcı politikalardır. 18 yaş altındaki LGBTT
bireylerin zoraki psikiyatrik tedaviye maruz kalmaları, cinsel sağlık alanında danışma
hizmetlerinin ücretli ve/ya da eksik olması, tek tip kondom (lâteks) üretimi,
kayganlaştırıcının bulunamaması ve son olarak askerlik yapmış, çocuk sahibi olmuş kadın
transeksüellerin kısırlıklarını kanıtlayamadıkları sürece cinsiyet düzeltme operasyonu
geçirememesi gibi engellemeler sağlık alanında LGBTT bireylerin karşısına çıkan
sorunlardandır.
Manşet: Kan bağışında 'tutuklu' kriteri
Yazar: VAHĐDE YANIK Antalya DHA
Gazete: Milliyet
Tarih: 03/02/2007
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2007/02/03/yasam/ayas.html
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, kan bağışı yapacak olanlar için ilginç kriterler belirledi.
Buna göre tutuklular ve erkek erkeğe cinsel ilişkide bulunanlar kan bağışı yapamayacak
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kan Merkezi, kan bağışçısı olamayacakların listesini
hazırladı. Buna göre son bir yılda üç günden fazla tutuklu kalmış olanlar veya böyle biriyle
son
bir
yılda
cinsel
ilişkiye
girenler
kan
bağışında
bulunamayacak.
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kan Merkezi'nce hazırlanan "Kan Bağışçısı Bilgilendirme
Formu"nda, "Aşağıdaki durumlardan biri sizin için geçerli ise lütfen kan vermekten
vazgeçiniz" deniliyor. Hastane, bir kez bile olsa erkek erkeğe cinsel ilişki yaşayanları da
kan bağışçısı olamayacaklar listesine ekledi. Ayrıca para karşılığı cinsel ilişkide
bulunanlarla son bir yılda bir kez bile olsa paralı seks yapanlar veya partnerini
değiştirenlerden kan alınmayacak. Merkezin sorumluları, tutuklularla ilgili söz konusu
maddenin
hapishane
koşulları
dikkate
alınarak
hazırlandığını
savundu.
2
Ne Yanlış Ne de Yalnızız! Bir Alan Araştırması: Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları, Lambdaistanbul, haz.
Anket Grubu, kendi yayını, Mart 2006, s. 144
25
Tutuklularla ilgili yasağın mantığını anlayamadığını belirten Kızılay Antalya Şubesi Kan
Merkezi Müdürü Dr. Fevzi Akbulut, herkesin her an nezarethanede ya da hapishanede
tutulabileceğini kaydetti. "Bizde böyle bir uygulama yok" diye konuşan Akbulut, kan
bağışlarının yetersiz olduğunu belirterek, ihtiyacı karşılayamadıklarını kaydetti.
Sakıncalı olarak sıralananlar: Son bir yılda üç günden fazla tutuklu kalmış olanlar veya
böyle biriyle son bir yılda cinsel ilişkide bulunanlar. Bir kez bile olsa erkek erkeğe cinsel
ilişki yaşayanlar. Geçmişte damar yoluyla uyuşturucu kullanmış veya halen kullanmakta
olanlar. Para almak için cinsel ilişkide bulunanlar. Son bir yılda bir kez bile olsa paralı
seks yapan veya partnerini değiştirenler. Frengi, bel soğukluğu gibi cinsel ilişkiyle bulaşan
hastalık geçirmiş olanlar veya son bir yılda böyle biriyle seks yapanlar. Hemofili veya
pıhtılaşma problemi olanlar, bu kişilerle son bir yılda cinsel ilişkide bulunanlar. Sebebi
açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, büyümüş lenf bezi veya kitlesi, deride
mor lekeler, ağız ve boğazda beyaz döküntüler, uzun süren ve iyileşmeyen öksürüğü
olanlar.
Manşet: Travestilerden doktora protesto
Gazete: Sabah
Tarih: 05/03/2007
Kaynak:
Antalya'da bir grup travesti, bıçakla yaralanan arkadaşlarıyla ilgilenilmediğini iddia
ederek, doktorları protesto etti.
Yüzüncü Yıl Bulvarı'nda ''Hülya'' takma adını kullanan travesti, kendisinden haraç istediği
öne sürülen kişi tarafından bıçaklandı. Arkadaşlarının Antalya Devlet Hastanesine
kaldırıldığını öğrenen yaklaşık 20 travesti, hastane önünde toplandı. Hastanede
arkadaşlarıyla ilgilenilmediğini ileri süren travestiler, alkışlı protesto gösterisi yaptı.
Gazetecilere açıklamalarda bulunan travestiler, arkadaşlarının yaklaşık 1,5 saat
hastanede müdahale yapılmadan bekletildiğini öne sürdü. Travesti oldukları için
kendileriyle ilgilenilmediğini savunan travestiler, dört yıl önce de ilgisizlik nedeniyle bir
arkadaşlarını kaybettiklerini söyledi. Bir başka travesti de, devletin kendilerine iş olanağı
sağlamasını ya da yaptıkları işin vergiye bağlanmasını ve rahat çalışmak istediklerini
kaydetti.
Travesti, ''Yani ortada bir çöp var, çöpü temizleyin. Biz çöp değiliz ki. Herkesin çocuğu
bizim gibi olabilir. Yaratık değiliz ki biz. Hepimiz iç içe yaşayan insanlarız'' dedi.
Yaralı arkadaşlarının durumunun iyi olduğunu öğrenen travestiler, hastaneden ayrıldılar.
Hastane yetkilileri ise, iddiaların doğru olmadığını belirterek, getirilen kişiye gerekli
müdahaleyi yaptıklarını ifade etti.
26
Medya
Türkiye’deki yaygın medyada LGBTT bireyler toplumsal imgeler üzerinden kurulmakta,
karikatürleştirilmekte ve var olan toplumsal önyargılar güçlendirilmektedir.
LGBTT bireyler medyada ağırlıklı olarak geyler, kadın travestiler ve kadın transeksüellerle
temsil edilmektedir. Lezbiyenlerin, biseksüellerin, erkek transeksüellerin ve erkek
travestilerin görünmezlikleri medyada da sürdürmektedir.
Dilde ayrımcılık uygulanmakta, manşetler taraflı atılmaktadır. LGBTT örgütleri hedef
gösterilmektedir.
LGBTT bireyler haberlerde çok az temsil edilmekte, buna karşın cinayet ve fuhuşla ilgili
haberlerde ön plana çıkarılmaktadır. Haberlerde cinsel kimlik ve şiddet arasında bağ
kurulmakta, LGBTT olmak şiddete yönelmenin sebebi olarak sunulmaktadır. Ünlü
insanların ve yabancı politikacıların cinsel yönelimleri ve/ya da kimlikleri, haberle hiç bir
ilgisi olmasa bile vurgulanmaktadır.
1994’te faaliyete başlayan RTÜK özellikle AKP iktidarı sırasında politikleşmiş, adeta bir
sansür üst kurulu haline getirilmiş, Türkiye’nin en homofobik, transfobik kurumlarından
birisi olmuştur. Yayınlarda, kurumun yayın ilkelerinin 4’üncü maddesinin z bendinden
(“Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden
programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması” )3 hareketle
yayın kuruluşlarına baskı uygulanmaktadır. Bugün itibarıyla RTÜK ifade özgürlüğünün
önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. RTÜK faaliyetleri takip edilmeli, söz konusu
kurumun kararlarına, eylemlerine cevap verecek devamlı yenilenen bir iletişim ağı
oluşturulmalıdır.
Son zamanlarda, internet kafelerde uygulanan filtre programları ile lezbiyen, gey,
biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin yok sayıldığı, dünyada yapayalnız olduklarını
sanarak bunalımlar yaşadığı, diğer LGBTT bireylerle tanışamadığı toplumumuzda,
internete erişim ve bilgilenme hakkı engellenmekte, LGBTT bireylere hali hazırda
uygulanan ayrımcılıklar bir kat daha arttırılmak istenmektedir.
Erişkinler arasındaki, rızaya dayalı hiçbir duygusal, cinsel beraberlik çocuk pornosuna,
pedofiliye benzetilemez. Asla ve asla birbiriyle karıştırılamaz.
“Müstehcenlik ve genel ahlak” gibi muğlâk kavramların sürekli olarak LGBTT bireyler
aleyhine kullanılması yetmiyormuş gibi, şimdi aynı kavramlar LGBTT varoluşunu
tanımlayan kelimelere yüklenerek sansür uygulanmaktadır.
Eşcinsel/biseksüel bireylerin % 58’inin biseksüelliğin kararsızlık olduğunu, % 56’sının ise
doğru bilgiye ulaşamadığı için cinsel yönelimi ile ilgili olumsuz duygulara kapıldığını,
yalnız kalmaktan korktuğunu söylediği4 Türkiye’de filtre kelimeler yöntemiyle “Her bireyin
eşit ve doğru bilgiye erişim hakkı” ihlal edilmektedir.(33)
3
RTÜK Yayın Đlkeleri
http://www.rtuk.gov.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=5929dd1a-d261-48bf-b707-b123eaa7537f
4
Ne Yanlış Ne de Yalnızız! Bir Alan Araştırması: Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları, Lambdaistanbul, haz.
Anket Grubu, kendi yayını, Mart 2006, s. 53
27
Medya yoluyla ayrımcılık
Medyada eşcinsellik hastalık, iğrenç bir şey olarak veriliyor. Her hangi biri eşcinselliği
“hastalık” olarak değerlendirdiğinde bu manşetten haber yapılıyor. Ve haberin öznesi ve
tarafı olan eşcinsellerin görüşü alınmıyor.
Travesti ve transeksüeller, medya da “terör”, “kargaşa” gibi şiddet içerikli
nitelendirmelerle yer buluyor. Bunun yanında travesti ve transeksüellerin yaşadıkları
insan hakları ihlallerini medyada hiçbir şekilde yer bulmamaktadır.
Türkiye’de medya genel olarak sivil toplum haberlerine çok yer vermemektedir. Ancak
lgbtt örgütlerin eylemlerine, basın açıklamalarına hiç yer vermemeleri medyada gizli bir
sansür mü var sorusunu da beraberinde getirmektedir.
Yurt dışında gerçekleşen “gay pride”lara yer veren medya Đstanbul’da Lambdaistanbul
Derneğinin düzenlediği “eşcinsel onur etkinlikleri”ne yer vermemiştir. Pembe Hayat
LGBTT Derneği’nin travesti ve transeksüellerin maruz kaldıkları şiddet olaylarını protesto
etmek için Ankara’da Ocak-Şubat aylarında yaptıkları “mumlu eylemler” Radikal ve
BirGün gazetesi dışında hiçbir gazete ve televizyonda haber olmamıştır.
Eşcinsellerin insan hakları alanında yaptıkları çalışmalar ve uğradıkları insan hakları
ihlalleri yok sayılarak ve insan hakları kavramlarına saldırarak haberler yapılmaktadır.
Kaos GL’nin Avrupa Birliği Türkiye Temsilciliği’nin destekleriyle gerçekleştirdiği Hayatın
Renkleri Radyo programı üzerine yapılan haberlerde eşcinsellerin “ayrımcılık, maruz
kalma gibi kılıflar” kullandıklarını belirterek bu “yayınların televizyona sıçramasından
korktuklarının” altı çizilmektedir.
Son süreçte AKP Hükümetine ve AB sürecine muhalif muhafazakâr sağ basın AKP
Hükümetinin icraatlarını eleştirmek için eşcinsellere saldırmaktadır: “AKP Hükümetinin
eşcinsellere
haklarını
verdiğini,
Avrupa
Birliği’nin
Türkiye’yi
yozlaştırdığını”
söylemektedirler. Bu gazetelerde eşcinsellerin insan haklarına ilişkin hiçbir haber
yayınlanmakta sadece eşcinsellere yönelik nefreti teşvik eden haberlere yer
verilmektedir.
Bu bölümden medyadan nefret söylemi ile lgbtt bireylere yönelik şiddeti ve ayrımcılığı
kışkırtan örneklere yer verilmiştir. Haberler kaosgl.org ve lambdaistanbul.org sitelerindeki
medya arşivinden hazırlanmıştır.
Manşet: Erkekle öpüşme
Gazete: Takvim
Tarih: 23/01/2007
Kaynak: http://www.takvim.com.tr/gnb120.html
TÜRKĐYE Belediyeler Birliği Başkanı Aytaç Durak, birlik toplantısını şaşırtıcı bir
konuşmayla açtı. Durak, "Ben 20 yıldır erkek erkeğe asla kimseyle öpüşmüyorum. Bu çok
çirkin bir şeydir ve tasvip etmiyorum" dedi.
Manşet: Đbadet için seks
Gazete: Sabah-Pazar,
Tarih: 10/06/2007
Kaynak:http://www.sabah.com.tr/pz/haber,EE25C6CD64664B9A872B61EACD4AAE99.ht
ml
'EŞCĐNSELLĐK BĐR HASTALIK'
Kotb eşcinselliği ise çok sert bir dille eleştiriyor ve eşcinselleri, alkoliklere ve uyuşturucu
müptelalarına benzetiyor. Eşcinselliğin sebebi olarak ne genleri ne de çevresel faktörleri
28
sorumlu bulan seksolog, tedavi ettiği ve heteroseksüel yaptığı 40'dan fazla eşcinsel
olduğunu iddia ediyor: "Tedavi ettiğim hastalarımın birçoğu artık evli ve çocuklu."
Manşet: Kulis Gerçeği
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 24/05/2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=12670
Seçim için geri sayımın başladığı bir dönemde ‘oy vermek, onay vermektir’ deyip harika
bir iş yapmış www.akpgercegi.com sitesini hazırlayanlar. Dünyanın dört bir yanına kan ve
gözyaşı götüren ABD ve Đsrail’e alenen teslimiyetçi bir tavırla yaklaşan AKP ve başta
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül olmak üzere
AKP’nin üst düzey yöneticilerinin son 4.5 yıldaki hezeyanları bu sitede toplanmış.
“Ülkemizin 4.5 yılını emanet ettik. Đkinci bir hata asla! Bizler son iki seçimde AKP’ye oy
verenleri ve önümüzdeki seçimde de oy vermeyi düşünenleri uyarmayı bir vazife bildik”
diye de bir not düşülmüş siteyi hazırlayanlarca. www.akpgercegi.com’u tıklayıp sitede
küçük bir gezinti yapan her kim olursa olsun eminiz ki ‘takiyye’ yalanlarına artık
kanmayacaktır.
Skandal belgeleri merak ediyorsanız;
……
Sorumuzu soralım: Zinanın suç sayılmamasını bu millet ve iradesi mi istedi, yoksa sizin
iradeniz mi? Ya da AB iradesi ve dayatması mı size zinayı TCK’dan çıkarttırdı?
Bir başka soru: Cami ifadesini mevzuatımızdan AB uyum paketiyle çıkarmadınız mı? Cami
yerine mevzuata apartman kiliselere dayanak olan ‘ibadethane’ ifadesini yine AB
koydurtmadı mı? AB ve AKP iradesi mi yoksa millet mi istedi bu değişikliği?
Soru üç: Nüfus cüzdanlarındaki din hanesinden Đslam ifadesinin çıkarılması hangi
iradeyle sağlandı?
Soru dört: Eşcinsellerin dernekleşmesine kimin iradesiyle izin verildi?
Son sorumuz: Domuz etinin satışının yasallaşmasını sağlayan düzenlemeyi de mi bu
millet istedi?
….
Manşet: Taşıma Suyla Değirmen Dönmez
Yazar: Đsmail Müftüoğlu
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 12/06/2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=12986
Bazı Sivil Toplum Kuruluşları, gazetelere verdikleri ilanlarla, milletimizi yanlış istikamete
sevk etmeye çalışmaktadır. Mazide kalan ve ebediyete intikal eden merhum Adnan
Menderes ve Turgut Özal’ın resimlerinin yanına hiç de onların kapasitesi ile, tecrübe ve
birikimi ile alakası olmayan Tayyip Erdoğan’ın resmini ekleyerek, manipülasyon yaptıkları
milletin gözünden kaçmamaktadır.
……
Nüfus cüzdanlarımızdan din hanesini çıkartan, gey dernekleri ve lezbiyen kuruluşlara
adeta onay veren, lezbiyenlerin evlenmeleri için çalışmalarda bulunan bir anlayışın
desteklenmesi akıl kârı olmasa gerek. Đçkili mahallerin cami ve Kur’an kurslarına olan 300
metrelik uzaklık sınırlamasını ortadan kaldıran ve caminin, Kur’an kursunun 50 mt.
mesafesine kadar içkili yerlerin girmesine imkan tanıyan düzenleme de bu hükümet
döneminde yapılmıştır.
…………..
29
Manşet: AKP; Zina'yı, Homoseksüel Đlişkileri, Domuz Etini meşru sayıyor
Yazar: Süleyman Arif Emre
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 14/07/2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=13525
Evet yazıklar olsun ki bu söylediklerimiz ve yazdıklarımız, kesin olarak doğrudur.
Bu sebepten AKP'ye ve AKP zihniyetinde olan partilere oy verilemez.
Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikler iddiamıza delildir, ayrıca:
Sayın Gül 13 Mayıs 2000 tarihli konuşmasında, "BĐZĐM MEDENĐYETĐMĐZ Batı Medeniyeti
karşısında YENĐK düşmüştür, diyerek "Türk Đslâm Medeniyetine karşı olduğunu itiraf
etmiştir.
Sayın Erdoğan ise çeşitli beyanatlarında, bizi, AB'ye almasalar bile, Kopenhag kriterlerine,
ANKARA KRĐTERLERĐ diyerek, batılıların peşinden gitmeye devam edeceğiz diyerek,
GÜL'ün sözlerine katılmıştır.
Gözüken odur ki, bu ikilinin esas hedefi, bizi biz yapan, bütün mânevi ve maddi kişilik
farklarımızı, ortadan kaldırmaktır. Milletimizi tefessüh etmekte olan, çürüyen batı
medeniyeti bataklığına sürüklemektir.
Bizim medeniyetimizin vazgeçilmez unsurlarından birisi ve en mühimi ise AĐLE
YAPIMIZDIR.
Sayın Erdoğan, GÜL ve onun peşinden gidenler ise Asırlardan beri teessüs etmiş, aile
yapımızın temellerine ZĐNA'yı ve EŞCĐNSEL ilişkileri meşru sayarak dinamit koymuşlardır.
Bu çirkin ve iğrenç ve ahlak dışı fiilleri SUÇ OLMAKTAN ÇIKARMIŞLARDIR.
Bu davranış, âdetâ temiz su ile kirli suyun birbirine karıştırılması gibi bir şeydir.
Fransız VODVĐLĐNĐ tedvin ettiren imparator NAPOLYON BONAPART:
"En güçlü asker, Türk askeridir, çünkü Türk askerinin mânevi gücü Türk ailesinin
sağlamlığından kaynaklanmaktadır" diyor.
Görülüyor ki AKP yöneticileri, Napolyon'un bile takdir ve hayranlığını kazanan AĐLE
yapımızı, tahrip etmek gibi tâlihsiz bir fiile imza atmayı bir nevi kahramanlık sayıyorlar.
Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz, zinânın serbest bırakılmasının kıyamet
alametlerinden birisi olduğuna, işaret etmişlerdir.
Aile bağımızın, kutsallığını ve üstün seviyesini teşkil eden yasal duvarın, yıkılması, bunun
tam tersine zina ve eşcinselliğin mübah sayılmasına sebebiyet verenlerin, millet
huzurunda yaptıklarına nedamet getirmeden, tevbe etmeden ve milletimizden alenen
özür dilemeden, yeniden iktidara gelmelerine asla müsaade edilmemelidir. Bu zihniyette
olanlara OY verilmemelidir. Oy verildiği taktirde, OY verenler de aynı suçu işlemiş olurlar.
DOMUZ ETĐ ise hem temiz değildir, hem yenilmesinde sayılamayacak kadar tıbbi ve
içtimâi mahzurlar mevcuttur.
Manşet: Kurda merhamet, koyuna hıyanettir
Yazar: Süleyman Arif Emre
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 19/07/2007
Kaynak:
http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=13600
Bush ve Đsrail ikilisinin, Türkiye dahil Đslâm ülkelerine karşı bir Haçlı Savaşı başlattığı
açıkça ortada. Buna rağmen SaadetPartisi hariç Batı hayranı partilerimiz, hâlâ ABD'ye,
IMF'ye
ve
AB'ye
endeksli
politikalarından
vazgeçmiyorlar.
Genelkurmayımız,
"müttefiklerimiz PKK'ya destek veriyor" diyor. ABD sempatizanlığı ağır basıyor, bu uyarıyı
görmemezlikten geliyorlar.
Oysa ki kurda merhamet etmek, koyuna ihanet demektir.
AKP, Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan cihad, "Allah indinde din, Đslâm dinidir"şeklindeki, 45
terimi resmen yasakladı, temel ahlâkî esaslarımızın ve "aile yapımızın temellerine dinamit
koyarak, zinayı, homoseksüelliği ve domuz eti satışını suç olmaktan çıkardı ve serbest
bıraktı diyoruz.
30
Đslâmî konularda hassas olduğuna inandığımız medya kesimi dahi, etkilenmiyor,
kulaklarını tıkıyor. Başörtüsü yasağı AKPdöneminde daha da yaygınlaştı. Meslek
liselerinde uygulanan katsayı zulmü devam ediyor diyoruz. Sırf Erdoğan'ın oy
kaybetmemesi için, iktidar yandaşlığına devam ediyorlar.Sanki bu affedilmez ayıp ve
kusurlar, başka partilere gitmiş gibi davranıyorlar.
Böylece kurda merhamet, koyuna hıyanet ediyorlar.
Manşet: Bereket niçin kesilir, yağmurlar niçin yağmaz?
Yazar: Ali Haydar Haksal
Gazete: Milli Gazete
Tarih: 18.08.2007
Kaynak: www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=14071
Bir süredir, tartışılan bir “su” sorunu var. Aslında bu, sadece su ile ilgili değil, birçok şey
bulunuyor. Genel anlamda hayatın bütününde tartışılması gereken bir durum.
Tüketimin ve doğayı hor kullanmanın, adaletsizliğin yaşandığı bir dünyada afetlerin
olmamasını beklemek, sonuçlarını düşünmemek safdillik olur. Biraz kendimize, olana
bitene bakmak bile yeterli. Allah niçin insanlara bazen felâketler verir, afetler olur,
bunların üzerinde hiç mi hiç düşünülmez. Kur’an’da birçok kıssadan sonra “Siz hiç
düşünmez misiniz?” ya da Ad ve Semud kavimleriyle ilgili olaylar anlatıldıktan sonra da
bu ve benzeri sorular sorulur. “Siz hiç akl etmez misiniz?” Bu olanların hiç biri nedensiz
değil.
Yeryüzünde olan, oluşan hiçbir olay nedensiz değildir.
Din, hayattan çıkarılmak isteniyor. Bunu ne yazık ki muhafazakâr demokrat Müslümanlar
da yapıyorlar. Görünüşlerinde nasıl görünürlerse görünsünler, niyetleri ve amelleri
görünüşlere uymadıkça sonuç fark etmiyor.
…..
Bunun olmadığını söylemek bile bir felâketin habercisi olmaya yeter. Sorumluluk
makamında olanların sorumluluğu kendisiyle sınırlı değildir.
Bizzat yaşadığım çok çarpıcı iki örneği vermekten kaçınmayacağım.
Bu seçimlerde, Beykoz Soğuksu Mahallesi eski belediye başkanının sokağında bir gurup
başörtülü bayan ile karşılaştık. Saadet Partisi adına oy istedik. Akepe’ye oy vereceklerini
söylediler. Biz ise Saadet Partisi’nin dünya görüşünü, hayata bakışını anlattık ayaküstü.
Bu arada, bizler Akepe’nin Avrupa uyum yasaları çerçevesinde gelinen süreç ile ilgili üç
örnek sunduk. Bunlardan biri “Zina’nın yasalarda serbest bırakılması”, ikincisi Antalya’da
gene aynı süreç sonucunda “Homoseksüller, lezbiyen ve gay’lar için açılan otel”,
üçüncüsü ise o tarihten bir ay öncesi “Tekirdağ’da iki lezbiyen bayanın evliliklerini” örnek
olarak verdik. Bir de bu fakirin sokağında bu süreç sonunda yaşanan bir faciayı örnek
verdik. Bunun üzerine o örtülü bayanlar, bize diklenip dönüp ne deseler iyi: “Siz
insanların özgürlüğünü kısıtlayamazsınız. Zina yaparlar yaparlar size ne!” Gelinen facianın
sonucunu düşünün.
Manşet: Ayıp Reklam
Yazar: Davut Şahin
Gazete: Yeni Asya
Tarih: 09/09/2007
Kaynak: http://www.yeniasya.com.tr/2007/09/09/yazarlar/dsahin.htm
ORTADOĞU'NUN YENĐ YÜZÜ(!)
Kılıf belli: "maruz kalma veya ayrımcılık."
Bu ifadeler toplumu yozlaştırma çabalarına bir katkı...
Radyo ODTÜ şimdi de "eşcinsel"ler için yayına başlıyormuş.
Yerel bir radyo bu... Ama Türkiye'nin en çok dinlenen yerel radyolardan biri olduğu
söyleniyor. Şaka değil, tam 11 yıl yayın hayatında..
Korkarım bu tür yayınlar televizyona sıçramasın.
31
Kaos GL Derneği bu habere ilişkin bir tekzip yayınladı. Medyada eşcinsellerin haberlerinin
değerlendirmesi açısından önemli tespitlerde bulundu.
“Sizin için ‘kılıf’ bizim için ayrımcılık”
KAOS GL, 20/09/2007
http://www.kaosgl.org/node/1372
Sayın Davut Şahin,
Yeni Asya gazetesinde, 12 Eylül 2007 tarihinde yazdığınız “Ayıp Reklam” isimli yazının en
son kısmında “Ortadoğu’nun yeni yüzü”* bölümüne ilişkin yazıyorum.
Kaos GL Derneği, Avrupa Birliği Đnsan Hakları ve Demokrasi Programı Kampanya 2
kapsamında “Hayatın Renkleri” projesini yürütmektedir. “Hayatın Renkleri” programı,
projenin medya ayağında Radyo ODTÜ ile birlikte yapılmaktadır.
Hayatın Renkleri programı, tam da sizin köşenizde sergilediğiniz, homofobik, ayrımcı
tutumları değiştirmek için yapılmaktadır. Programda Türkiye’den ve dünyadan insan
hakları savunucuları, politikacılar, eşcinseller, gazeteciler ve akademisyenler, eşcinsellerin
insan hakları konusunu tartışmaya açmaktadırlar.
Program sadece, neden tırnak içine aldığınızı anlamadığımız eşcinseller için değil
toplumun her kesimi özellikle “sizin” gibi eşcinsellere ilişkin homofobik tutum sergileyen
insanlar için de yapılan bir radyo programıdır.
Bugün televizyona sıçramasından korktuğunuz şey, eşcinseller değil, insan hakları
kavramıdır! Çünkü program insan hakları bakış açısı ile hazırlanmıştır. Yoksa televizyonda
zaten homofobik bir şekilde karikatürize ve kriminalize edilen eşcinsel tipleri dehşetle
seyrediyoruz. Biz sizin bakış açınızın yaygınlaşmasından ve başta televizyon olmak üzere
bütün medyaya sıçramasından endişe ediyoruz
Bugün uluslararası insan hakları hukukunda “ayrımcılığa uğramama hakkı” çok net
tanımlanmakla beraber, ayrımcılığa uğrayan insanları korumak için ekstra düzenlemeler
yapılması istenebilmektedir. Đnsanların dini, cinsiyeti, ırkı, cinsel yönelimi vb. bir nedenle
ayrımcılığa maruz kalma durumları da ayrıntılı bir şekilde uluslararası hukukta karşılığını
bulmaktadır.
Yani sizin “kılıf” dediğiniz ayrımcılık konusu ulusal ve uluslararası hukukta tartışılan bir
konu ve köşe yazınızla siz de radyo programı üzerinden eşcinsellere yönelik ayrımcılık
yapmaktasınız. Ayrımcılığın yanında Basın Konseyinin aşağıdaki ilkelerini de açık bir
şekilde çiğnemektesiniz:
“Yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dini
inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.”
“Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira
niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.”
“Şiddet ve zorbalığı özendirici, insani değerleri incitici yayın yapmaktan kaçınılır.”
Manşet: Yeni Şafak'ın şeriat kokan kültür hizmeti
Yazar: Ali Ekber ERTÜRK/ANKARA
Gazete: Akşam gazetesi
Tarih: 07/06/2007
Kaynak: http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=79833,3
Yeni Şafak Gazetesi’nin kültür yayını başlığı altında yayınladığı Aile ve Sağlık
Ansiklopedisi, karma eğitimi, fuhuşa ve transeksüelliğe yol açmakla suçlayan ve
transeksüellerin öldürülmesini maruz gösteren tanımlarla doldu. Musa Kazım Đren’in
hazırladığı ansiklopedi, ortaçağ zihniyetini andıran ifadeleriyle dikkat çekti. Karma
eğitimin iffetsizliğe yol açtığı ileri sürülen kitapta transeksüellere ve kadınlara yönelik
şiddeti meşrulaştırıcı ifadeler dikkat çekti. Đren Yeni Şafak’ın Aile Ansiklopedisi’nde
“Bugünkü manasıyla ‘dönme’ transseksüeller, toplumda kendilerine ayrı bir statü
verilmesi için de mücadele veriyorlarmış. Çok fazla değil, 30 sene önce, böyle bir ucube,
ara cinsiyet es kaza toplumumuzun içine karışacak olsa, alim Allah bir iki günde, bilmem
32
hangi derede, kokuşmuş et pelteleri olarak bulunurdu. Toplumun bugünkü tekamül ettiği
durumu kimse göremiyor mu? Karma eğitimin bu oluşumlara katkısını araştırabilecek bir
babayiğit de çıkmıyor” ifadelerini kullandı.
Kız Çocukların Eğitimi
Hiç kuşkusuz insan türü, dişi ve erkek olarak, farklı yaratılışlara sahiptir. Erkek ve kız
çocuklar da farklı fiziksel ve duygusal özelliklerin mensubudurlar. Đnsan tünün erkek ve
dişi mensupları, farklı fiziki özelliklere sahip oldukları gibi, farklı yeteneklerinde sahipleri
olduğu gerçeğini hemen herkes bilir. Üç ila oniki yaşında bir erkek çocuk, oyuncaklarını
kendi tercihiyle seçerken, genellikle, araba, tren, tabanca, kılıç, sağlık mesleğine ait alet
adavetten seçerken, aynı yaş grubu kız çocukları ise, oyuncaklarını, barbi bebek, bebek
arabası, biberon, bahçeli bir ev legosu, ağlayan bebek ve sair, anneliğe dönük objelerden
seçmektedir.
Kız ve erkek çocuklarının oyun eğlence, hareket ve davranış biçimleri doğası gereği,
tamamen farklı formasyonlara tabidir.
Kız ve erkek çocukların, anlayış kavrayış, idrak ve öğrenme kabiliyetleriyle, öğrendiklerini
anımsama, pratik olarak kullanma, öğretileni teoriden pratiğe tahvil etme yetenekleri
farklı farklıdır.
Kız çocukları genellikle, lisan ve matematik derslerini, aynı yaş ve zeka seviyesindeki
erkek çocuktan daha çabuk öğrenebilirken, öğrendiklerini pratikte uygulama sıkıntısı
çektikleri görülür. Kız çocuğu, yabancı dil gramer dersini erkek öğrenciden daha yüksek
bir dereceyle teslim ederken, verdiği bu dersten öğrendiğini bir erkek öğrenci kadar,
verimli ve pratik olarak, uygulamaya geçirmemektedir.
Erkek çocukların da ders çalışma yeteneği, kız çocuktan geridir. Aynı şekilde mesuliyet
duyguları da kız çocuklardan birkaç derece geride durmaktadır.
Burada konuyla ilgili yüzlerce örnek ortaya koymak mümkündür. Bizim öz olarak
vurgulamak istediğimiz ise açık ve seçiktir. Đnsan türünün, erkek ve dişisi farklı yetenek
ve kabiliyetlerle donatılı olarak yaratılmışlardır. Bu farklı türlerin, farklı usul ve
yöntemlerle eğitilmeleri de şarttır.
Son yüz yılın ortalarında, Avrupa’yı saran, karma eğitim hevesi çok kısa bir zaman içinde,
ülkemize de sirayet etmiş, Avrupa ülkelerinin çoğundan daha hızlı bir biçimde, ülkemiz
karma eğitime geçmiştir. Avrupa ülkeleri, halen bile tam olarak karma eğitim e geçmediği
halde, ülkemizde mesleki özellikteki okullar bile tamamen karma eğitimin içindedir.
Son yıllarda eğitim kalitesi, ülkemizle birlikte, dünyan hemen her yerinde düşmüştür.
Karma eğitimin standardını ve pratiğini yükletmeye, herhangi bir faydası da olmamıştır.
Farklı unsurların aynı muameleye tabi tutulmasının hiçbir mantığı olamaz. Eğitim ayrı
öğretim de ayrıdır. Ülkemizin eğitim müfredatının esasını eğitim ve öğretim teşkil eder.
Kız ve erkek öğrenciye aynı öğrenimi vermek ve bunlardan da eşit sonuçları beklemek,
eşitlik ilkesine aykırıdır. Aynı zamanda kız ve erkek çocuklara aynı eğitimi verip, farklı
davranışlar beklemek de eşitlik ilkesinin dışındadır. Đngilizlerin dediği; “Unisex” cinselliği
değişken bir eğitim ve öğretimin hiçbir mantığı yoktur.
Bir eğitim formasyonu düşünün ki, bu formasyona kadın tabi kılınırsa, erkekçe öğrenim
görmüş olur. Böyle sihirli bir müfredatı insanlık bilgi ve tecrübesi üretip, tanzim etmeye
yeterli değildir.
Son jenerasyonlar içinde dikkatimizi çeken bazı çarpıklılıklar hemen herkesin dikkatini
çekmiştir. Erişkin hanımlar kızların, davranışlarında, o nazenin kadınımsı davranışlar artık
eskisi gibi görülmüyor. Kadın giyimiyle, kuşamıyla, davranış, hal ve gidişatıyla, kadına ait
özelliklerinden, bir bir sıyrılmış, bacağına geçirdiği bir pantolon, sırtına geçirdiği bir penye
t-shirt ayağına taktığı bir bez ayakkabıyla “ki bu ayakkabı kış günlerinde asker postalı da
olabiliyor” ile herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi kendisini asri bir bayan olarak da
kabul edebiliyor. Ve daha da garip olanı, insanımız bu ucube paçozluğu tabi
karşılayabiliyor. Şu, Avrupalılar bir de bizim demokrasimizi beğenmiyorlar! Hoşgörü ve
toleransta bazen herkesi sinyalsiz solladığımızın biz bile farkında değil miyiz ne?
Şu son yirmi seneye kadar, “dönme” denince, gayri Müslim ekalliyetten bazı
yurttaşlarımızın Đslamlığa girmiş olanlarını anlıyorduk. Bugün ise bu kavramın içinde
başka mana konulmuş, bunun da farkında değiliz. Bugünkü manasıyla ‘dönme’
transseksüel yani (cinselliğini taşımış) cinselliğini erkeklikten, bayanlığa tahvil etmiş
33
kimse olarak tanımlanmakta, bunlar toplumda kendilerin ayrı bir statü verilmesi için de,
mücadele veriyorlarmış. Dahası, kendilerine özgü bir fuhuş sektörünün de mensupları
oluvermişler. Çok fazla değil, otuz sene önce, böyle bir ucube ara cinsiyet es kaza,
toplumumuzun içine karışacak olsa, alim Allah bir iki günde, bilmem hangi derede, neye
benzediği teşhis edilmeyen, kokuşmuş et pelteleri olarak bulunurdu. Toplumun bugünkü
tekâmül! ettiği durumu kimse göremiyor mu?
Karma eğitimin bu oluşumlara katkısını araştırabilecek bir babayiğit de çıkıp, bunu
doktora araştırması yapmayı her nedense düşünmüyor. Đlim yuvalarında eğitim
sosyolojisi diye bir bölüm yok mu acaba?
Bugün bakıldığında, karma eğitim herhangi bir ihtiyaçtan doğmadığı açıkça görülür.
Yıllardır uygulanan bu ucube karmakarışıklık, sosyal yaşantı için, kaoslardan başka hiçbir
somut hal üretememiştir.
Mantıksızlık bir toplumun yaşam tazı olmaya görülsün, orada hiçbir istem, davranış ve
hal, doğru bir mizana ve şaşmaz bir mastara vurulamaz. Bu gün birtakım çevreler,
başörtülü eğitim haklarının elinden alındığını ve bunun iadesi için aktiviteler düzenliyorlar.
Şaşmamak mümkün değil, başörtülü eğitim hakkı tekrar alınsa ne çıkar? Alınmasa ne
çıkar? Hükümetler, karma eğitim saçmalığından, farklı unsurlara, aynı muameleyi
uygulama hevesinden vazgeçmedikçe, bu istemin dayanabileceği mantıklı bir isnat
noktası da yoktur.
Đşin özü şudur ki; erkekçe bir eğitim nasıl bir haksa, kadınca bir eğitim de o şekilde bir
haktır. Beyin loplarına katarakt inmiş, aynı idrakten beslenen bazıları, olayları etraflı ve
net bir şekilde idrak edebilmekten hakikaten nasıl da yoksun oluveriyorlar! Đnancının
gereği örtünmek isteyenlere, aynı inanç, acaba karma eğitimi nasıl mubah görüyor önce
bu izah edilmelidir. Bu nokta izah edilmediği müddet, başörtülü eğitim talepleri, ideolojik
bir talep olarak değerlendirilmekten geri kalınmaz.
Aile ve Sağlık Ansiklopedisi, Sayfa:496-498
Musâ Kâzım Đren
Yeni Şafak Kültür Armağanı
34
Kültür ve Sanat
Türkiye’de LGBTT bireylerin kültür ve sanat üretimlerinde de ayrımcılık uygulanmaktadır.
“Genel ahlak anlayışı” nedeniyle LGBTT içerikli ürünler ya yasaklanmakta ya da
müstehcen sayılıp yaş sınırıyla alıcısına ulaşabilmekte, sanat üreticileri ise otosansür
uygulamaya zorlanmaktadır. Kaos GL Dergisi’nin 30’uncu sayısının pornografik bulunarak
toplatılması, LGBTT filmleri için 18 yaş sınırlandırılmasının getirilmesi bu yöndeki
uygulamalardandır.
Özgür ve yaratıcı olması beklenen akademik sanat kurumlarında LGBTT varoluşuna dair
ayrımcılık, dışlayıcı ahlak anlayışı ve cinsiyetçilik hüküm sürmektedir.(35)
LGBTT görünmezliği nedeniyle Türkiye’de LGBTT kültürü, sanatı halen oluşturulamamıştır.
Ünlü LGBTT kişiler açılmadıkları ve/ya da ikiyüzlü davrandıkları için izler/okur kitleyi
yanlış etkilemektedir.
35
LGBTT Bireylerin Đnsan Haklarını Đzleme ve Hukuk Komisyonu olarak LGBTT Bireylerin
uğradıkları ayrımcılıkların önlenmesine ilişkin taleplerimiz yer almaktadır.
Yasama:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Anayasa’da eşitliği düzenleyen madde ile TCK’da ayrımcılık yasağını düzenleyen
maddelere “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinin eklenmesini talep
ediyoruz.
Ayrımcılığa uğrayan bireylerin haklarını nasıl arayacağı, ayrımcılığa karşı nasıl
yasal bir çerçeve geliştirileceğine ilişkin Ayrımcılık Mevzuatı oluşturulmalıdır. Bu
mevzuat ayrımcılığa uğrayan grupların kurdukları sivil toplum örgütleri ve insan
hakları örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanmalıdır.
Mevcut Ombudsman yasa taslağından hareketle Ombudsman yasasını
çıkartmalıdır.
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesine ek 12 Nolu protokolü onaylamalıdır.
Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin Seçimlik Protokolünü onaylamalıdır. Bu
protokol Đnsan Hakları Komitesine başvuru hakkı tanıyan “ek ihtiyari protokol” ise
Türkiye bunu onayladı artık BM ĐH Komitesine başvuru yapılabiliyor.
Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 26. maddesine yönelik koyulan çekince
kaldırılmalıdır.
Mevcut mülteci mevzuatı gözden geçirilmeli ve mültecilere yönelik ayrımcılığın
giderilmesi için önlemler almalıdır.
Đvedilikle ırk ve etnik kökene dayalı ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili bir yasa kabul
etmelidir. Ancak, ayrımcılığın önlenmesine ilişkin yasal önlemler bununla sınırlı
kalmamalı, ayrımcılığın değişik formlarını kapsamına alan değişik konularda yasal
düzenlemeler yapmalıdır.
Revize edilmiş Avrupa Sosyal Şartını vakit geçirmeden onaylamalıdır.
Hukuk sisteminde doğrudan, dolaylı ayrımcılık ve taciz tanımları yapmalıdır
Yürütme:
•
•
•
•
•
Đnsan Haklarını ilgilendiren her konuda ve bilhassa azınlıkların korunması ve
ayrımcılığın önlenmesini konu alan düzenlemeleri yaparken, Birleşmiş Milletler,
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin ilgili birimlerinden görüş almalıdır.
Đvedilikle bir Ulusal Đnsan Hakları Kurumu oluşturmalıdır. Ulusal Đnsan Hakları
Kurumu’nu Paris Đlkelerine uygun bir şekilde kurmalıdır. Tüm bu çalışmaları sivil
toplum örgütleri ile birlikte yapmalı ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerini
almalıdır.
LGBTT örgütlerinin özellikle bilinç yükseltme alanında faaliyette bulunmaları
yönünde yaptıkları çalışmaları teşvik etmelidir.
AB üyeliği için müktesebatta da yer alan bir zorunluluk olarak, T.C. Hükümeti ırk
ve etnik ayrımcılık için Eşitlik Kurumu oluşturulması için çalışmalar yapmalıdır.
Gerekli görülürse Eşitlik Kurumu Ulusal Đnsan Hakları Kurumu'nun bir parçası
olarak da kurulabilir. Ayrıca, Avrupa Birliğinin Ayrımcılığa ilişkin direktiflerini de
dikkate almalıdır.
Ders kitaplarından, ayrımcı, homofobik, cinsiyetçi, ırkçı, yabancı düşmanlığı ve
hoşgörüsüzlük yaratan kısımları çıkarmalıdır.
Yargı:
•
•
•
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarını ve diğer uluslararası insan hakları standartlarını uygulamalıdır.
Yargıç ve savcılar ayrımcılık konusunda eğitilmelidir. Ayrımcılık konusunu yargıç ve
savcılara yönelik eğitim müfredatının bir parçası haline getirmelidir.
Irk ve etnik köken ayrımcılığı davalarında ceza davaları hariç olmak üzere ispat
yükünün karşı tarafa geçmesini sağlayacak usul hukuku düzenlemelerini
yapmalıdır.
36
•
•
•
Adil yargılanma sürecinin gerçekleşmesi için, ayrımcı uygulamalara son
verilmelidir.
LGBTT bireylerin düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlamaya yönelik
yapılan ayrımcı düzenlemelere son verilmelidir.
LGBTT bireyleri suçları olmadığı halde suçlu konumuna getiren homofobik ve
ayrımcı uygulamalara yol açan “genel ahlak”, “müstehcenlik”, “teşhircilik”, “doğal
olmayan cinsel ilişki” gibi kavramlar net bir şekilde açıklanmalı ve LGBTT
varoluşların cezalandırılmasına son verilmelidir.
Adalet Bakanlığı, Đçişleri Bakanlığı, TBMM Adalet Komisyonu, TBMM Đnsan Hakları
Đnceleme Komisyonunu, bu konuyu gündemlerine almaya ve gerekli düzenlemeleri
yapmaya davet ediyoruz.
37