Köy-Koop Haber Gazetesi 15. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 15. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
ŞUBAT 2013
Yıl:2 Sayı:15
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
“Bütünleştirilen Şehir,
Parçalanan Kırsal”
»»Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından, Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 167 nci
Yıldönümü nedeniyle 14 Ocak 2013 günü, “Bütünleştirilen Şehir, Parçalanan Kırsal” konulu bir
Sempozyum düzenlendi.
Büyükşehir Yasası’nın tarım sektörü,
toprak ve su kaynakları, doğal varlıklar, çiftçi, köylü ve tüm halkımız, dolayısıyla Türkiye’nin bugünü ve yarınını
nasıl etkileyeceği, 13 ilde büyükşehir belediyesi kuran ve 16 bin
köyün tüzel kişiliğini ortadan
kaldıran Büyükşehir Yasası tüm
yönleriyle ele alındı.
Ankara’da, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen
Sempozyuma, siyasi parti temsilcileri,
öğretim üyeleri, bürokratlar ve sivil
toplum örgütü yöneticilerinin de aralarında bulunduğu alanında uzman pek çok
konuşmacı katıldı.
Sempozyumun açılışında bir konuşma
yapan; ZMO Başkanı Dr. Turhan Tuncer,
Türkiye’nin çeyrek yüzyılı aşkın süredir
uygulanan yanlış politikalar sonucu bugün ot ve samanı bile ithal etmek zorun-
da kalan bir ülke haline geldiğini belirtti.
Tuncer, “İktidar temsilcileri her ne kadar, ‘Türkiye’yi dünyanın en büyük 17.
ekonomisi yapmakla övünseler de, 2011
yılı Dünya Ekonomik Forumu Küresel
Raporuna göre, ülkelerin gelişmişlikleri
açısından Türkiye, 134 ülke arasında 125.
sırada yer almaktadır.” dedi.
12. Ulusal Tarım ve Gıda
Kongresi Yapıldı
‘Geleceğin Köyleri
Hareketi’ Başladı
»»Türkiye Ziraatçılar Derneğinin düzenlediği
“12. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi” 17 Ocak
2013 tarihinde Ankara’da gerçekleşti.
Türkiye Ziraatçılar Derneği, geleneksel
hale getirdiği ‘Ulusal Tarım ve Gıda
Kongresi’nin 12.’sini kutladı. KöyKoop Genel Başkanı Yakup Yıldız’ın da
konuşmacı olarak katıldığı kongreye,
Milletvekilleri, bürokrat ve sivil toplum
örgütü temsilcileri katıldı. Kongrenin
ana teması olarak belirlenen “Tarım
Sektöründe Finansman Sorunları ve Çözüm Yolları” çerçevesinde, Denizbank, Garanti Bankası, İş Bankası, Ziraat Bankası ve
Şekerbank yetkilileri sunum gerçekleştirdiler. » Syf 4’de
“Tarımın saklan(a)maz çöküşü
2012 Yılında da devam etmiştir”
Köy-Koop Haber
yazarlarımızdan
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı ile
“Tarımın 2012’in Bilançosu”
konusunda bir söyleşi yaptık.
Röportaj
» Syf 12’de
‘Türkiye`nin tarımda dünyanın
7. Avrupa‘nın 1. ülkesi` olduğuna
dair çizilen pembe tabloya karşın,
TÜİK rakamları sektörün hemen
hemen tüm alanlarında olağanüstü geriye gidişlerin yaşandığını
açıkça ortaya koymaktadır” diye
belirtti.
Tuncer, 2000`li yıllarda çiftçilerin
3,3 milyon hektar araziyi ekmekten vazgeçtiklerini, tarımda girdi
ve çıktı fiyatları kıyaslandığında
toprağı ekmemenin daha karlı bir
hal aldığını, 2000 yılı sonrası dönemde buğday üretiminin yerinde saydığını,
arpa üretiminin önemli ölçüde gerilediğini, başta tütün ve pamuk olmak üzere endüstri bitkilerinin; nohut, kuru fasulye ve
mercimek gibi kuru baklagillerin; patates
ve kuru soğan gibi yumru bitkilerin üretimlerinin azaldığını belirtti. » Syf 7’de
Yeni Büyükşehir Yasası’yla köylerin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasını protesto eden Seferihisar köylüleri İzmir Konak
Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.
“Burada 16 bin köy var yakında!” sloganıyla gerçekleştirilen
basın açıklamasına Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve İzmir Barosu da destek verdi. » Syf 9’da
Muğla Ormanları FSC’li Oldu
Muğla Orman Bölge Müdürlüğü’nce FSC (Forest Stewardship
Council) kapsamında iki yıldır sürdürülen çalışmalar başarıyla sonuçlandı. Muğla Orman Bölge Müdürü Ali Yıldırım, “FSC
belgesini alan ilk Orman Bölge Müdürlüğü olduk. Sorumluluk
alanımızdaki tüm ormanlar artık FSC sertifikalı. işçisinden
memuruna, işletme şefinden Şube Müdürüne kadar emeği geçen tüm personelime teşekkür ediyorum” dedi. » Syf 3’de
Köy-Koop Merkez Birliği
‘Eğitim Çalıştayı’ Düzenliyor
10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında Antalya-Kemer Rose Residance Otel’de düzenlenecek olan Çalıştaya; “Yönetim
ve Denetim Kurulların Yetki ve Sorumlulukları” konusunda eğitmen Prof. Dr. Selahattin KUMLU, “Girişimcilik” konusunda eğitmen Ufuk PEKER, “Lider Yöneticilik”
konusunda ise eğitmen: Arzu AKALIN, üç gün süresinde
katılımcı kooperatif ortaklarına eğitim verecekler.
“Kooperatifçiliğimizin Temel
Sıkıntıları Yasal Altyapının
Yeterli Olmayışından
Kaynaklanmaktadır”
BM tarafından ilan edilen “2012 Yılı
Uluslararası Kooperatifler Yılı”nın
ardından,
kooperatifçiliğimizi ve
geçtiğimiz aylarda açıklanan ‘Türkiye Kooperatifçilik Strateji ve Eylem
Planı’nı Türkiye Milli Kooperatifler
Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı ile konuştuk. » Syf 8’de
Kadın Kooperatiflerine
Pozitif Ayırımcılık
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı, kadınların “kooperatif”
çatısı altında örgütlenmeleri yönünde özel bir eylem planı hazırlandığını söyledi.
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın uygulanmasına yönelik çalışmalara
başlandı. Bu kapsamda 9 Ocak
2013 tarihinde Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’le bir araya
gelerek, strateji kapsamında ‘kadın kooperatifleri’ ile ilgili
yapılabilecekleri masaya yatırıldı. » Syf 5’de
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T.Ayhan ÇIKIN
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -15» Syf 2’de
Avrupa Kooperatif
Üniversitesi
» Syf 14’de
Böceklerin Babası:
İbrahim Akif Kansu
» Syf 10’da
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Esengül ERDEM
Köy Yoksa
Geleceğimiz de Yok!
Dr. Erhan EKMEN
» Syf 4’de
Mısır: Herşeyin
İçindeyim -III» Syf 15’de
Erol AKAR
Mehmet VAROL
Ünal ÖRNEK
Kooperatiflerde
İhtisaslaşmaya Gidilmesinin
Yarattığı Sorunlar » Syf 6’da
Bu İnsanlar Nereye
Bakıyor?
» Syf 3’de
Kooperatifler Saadet
Zinciri Değildir
» Syf 18’de
Başarı Hikayeleri
» Syf 10’da
KOOPERATİFÇİLİK
10 Eylül 1968 de kooperatifin
kuruluş işlemleri biter ve
çalışmaya başlar. İlk iş
olarak Taşucu’nda bir balık
alım ve satım yeri açılır.
Kurucu yönetim kurulu yeni
seçimlere kadar kooperatifin
sermayesini kullanmak
istemediği için Aslan Eyce
ilk çevirme sermayesi olarak
kooperatife 1500 TL. borç
verir. Kurucu Yönetim Kurulu
ikinci başkanı İbrahim
serbest de karşılıksız olarak
kooperatifin alım satım işlerini
yürütme görevini üzerine alır.
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait
farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve
işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik,
fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Alper Serdar ANLI
• Dr. Umut TOPRAK
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
SA
M
LA
AÇLI KOO
PE
R
BİR
LİKLERİ M
E
RK
Böylece artık balıkçı balığını kooperatife getirmeye başlar. O zamana değin
simsara balığını 6 liraya satan balıkçı
kooperatife 10 liraya satar. Kooperatif
de tüketiciye balığı 12 liraya satmaya
başlar. Oysa, o zamana değin 6 liraya
balığı alan simsar tüketiciye 15 liraya
satıyordu. Yani kooperatif hem tüketicinin balığına daha yüksek fiyat ödemeye, hem de tüketiciye daha ucuza balık
satmaya başlar. Bunlar birinci kalite
balık fiyatlarıdır. Bir hafta sonra kooperatif Aslan Eyce’den aldığı 1500 lirayı
iade eder. Yani bir hafta içinde 2-3 bin
liralık bir kar sağlanmıştır. 6 aylık b ir
çalışma sonunda kooperatifin ana sermayesi 11-12 bin lirayı bulur. Balıkçılar
bu durumda çok memnundur. Ancak
üretim araçları henüz çok yetersizdir.
3-5 tane sandal kürekle çalışmaktadır.
Yalnız iki tane motorlu balıkçı teknesi
vardır3-4 mil uzağa kürekle gidip kürekle geliyor teknesi olan balıkçı. Gerisi
ise dinamitle balık avlamaktadır. Kooperatif kurulunca ilk iş olarak dinamit
i yasaklar. Bunu yaparken ortaklara şu
sözü verir. “kooperatifimiz güçlenince
dinamit atanlara üretim araçları sağlayacağız. Kooperatifin kısa zamanda
güçlenmesi bu sözü etkili kılar ve o
zamana kadar dinamitle balık avlayan
büyük kesim dinamiti bırakarak kooperatifin güçlenmesini beklemiştir.
Ayrıca, daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, 31.12.
2012 dönem sonu işlemlerini bitirerek, defter kapanışlarına hazır hale geldiğimiz zaman, kooperatiflerimizin Denetçileri ile bir an evvel bağlantı kurarak yapılacak incelemeler sonrasında Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu
Raporlarımızı oluşturarak Genel Kurul’a şimdiden hazırlık yaparak ileriki zamanda Genel Kurul’larımızın yapılmasında her hangi bir sıkışıklık veya sıkıntı yaşanmaması
lehimize olur.
M
Bu arada kooperatife karşı olan kesim
yine aleyhte propagandaya başlamıştır.
Toplanan 3000 TL. parayı başkanın yediği söylentileri yayılır. Kurucu üyeler
bütün bu kuşkuları sabırla karşılayarak
gidermeye çalışırlar.
Çünkü, önümüzdeki ay defterlerin kapanış tasdikleri yapılacağından dolayı herhangi bir sıkıntı yaşamamak için gerekli tedbirleri önceden almak gerekir. Yukarıda söylemiş
olduğumuz yapılması gereken işler le ilgili elbette ki Mali
Müşavirlerinizin bilgisi vardır. Ama sizlerinde bilgi sahibi
olmanız herhangi bir eksikliğe veya unutulmaya karşı bir
önlem almanız için yaptığımız hatırlatmalardır.
RI
O zaman Türkiye ‘de kooperatifçilik
uygulaması da hızlı değildir. Ticaret
Bakanlığına gönderilen kuruluş belgeleri ancak dört beş ay sonra onaydan
çıkardı.
V E D İ Ğ E R TA
Aslan Eyce
Silifke’de yayınlanan yerel gazeteler de
konuya gen iş yer ayırırlar.
Bunların yanı sıra geçen ay Aralık-2012
dönemine ait işleri bitirdiğimiz için
defterlerin kapanışlarını yapmamız için
gerekli olan çalışmaları bu ay bitirmemiz
gerekiyor.
MA
Müteşebbis İdare K. Başkanı
5- 28.02.2013 Ocak 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs
Formlarının Verilmesi
IN
Kooperatifimiz seni üye olmaya çağırır.
4- 25.02.2013 Ocak 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
Ödeme tarihi: 26.02.2013
K
Taşucu Deniz Ürünleri İstihsal, Yardımlaşma ve Satış Kooperatifi senin
bütün çile ve ıstırabına son verecektir.
3- 25.02.2013 Ocak 2013 Dönemine Ait Aylık Prim
ve Hizmet Belgesinin Verilmesi
Ödeme tarihi: 28.02.2013
F
Eyce balıkçıların bu konudaki yardım
isteklerini kabul eder ve hemen o akşam kahvede toplantı yapmaya ve kooperatifi kurmaya karar verirler. Aslan
Eyce o günü şöyle anlatıyor: “O zamanlar benim kooperatifçilik konusunda,
kuruluş işlemleri konusunda geniş bilgim yoktu. Daha önce Tarım Kredi Kooperatif Kredi Kooperatiflerinin, Esnaf
Kefalet Kooperatifinin kuruluşunda
bulundum ama, Balıkçılık Kooperatifi
ayrı bir dal, ayrı bir konu olduğu için
bu konuyu tam bilmiyordum. 1962 yılında getirtmiş olduğum Balıkçılık Kooperatifi ana sözleşmesini kaybetmemiştim. Akşam kahveye giderken onu
da yanıma aldım. Kooperatifin ana
sözleşmesinden amacı belirten ilkeleri
okuduk, anlattık. O zaman 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu henüz çıkmamıştı. En az 30 kişi bir araya gelerek
kooperatif kurabiliyordu. Artıca, her
ortağın en az 100 lira para yatırması
zorunluydu. Kahvede 50-60 b aşlıkçı
var ama ancak 3 kişinin cebinden 100
lıra çıktı.” Balıkçılar 100 lirayı nereden bulacaklarını düşünürlerken sonradan kooperatifin ikinci başkanı olan
İrfan Erdal “yakında Taşucu’nda
belediye başkanlığı seçimi var, üç
tane der adayı var. Biz gidelim
aday adaylarına diyelim ki, bizim
kooperatifin sermayesini yatırırsanız biz size oyumuzu vereceğiz.”
Böylece, bu fikir kabul edilir ve ertesi
günü belediye başkan adaylarına bu
yolda başvurulur. Adaylar, bu 30 ki-
Hastalanırsın, bakanın yok, sandalların
parçalanır yaptıran yok.
Muhasebeci
İ
AT
Anadolu’da karayollarının gelişmesi
üzerine, Mersin ve Antalya’nın ticaret
Merkezi ve liman olarak ön plana geçtiğini, Taşucu’nun da bir ihracat limanı olmaktan çıktığını ve halkının liman
işlerini yitirdiğini görüyoruz. Bu durum, çoğunluğu topraksız olan Taşucu
halkını balıkçılığa itmiştir. Ancak, verimli bir balıkçılığın gerektirdiği üretim
araçları (motor, sandal, kayık, öbür av
gereçleri gibi) yoktur. Tek üretim aracı
olarak kullanılan dinamit ise, hem balık
neslini yok edici bir olumsuz etki yapmakta ve balıkçılığın gerilemesine yol
açmaktaydı; hem de birçok balıkçının
kaza sonucu elini, kolunu, gözünü yitirmesi sonucunu doğurmaktaydı. Örneğin, Kumandar Hasan, Şaftırın İsmet,
Kösenin oğlu Yaşar, Zoptiri Mustafa,
Ovacıklı Memet birer kollarını ve kimisi de aynı zamanda bir gözünü yitirmiş
olan balıkçılardı.
“Arkadaşlar dedim, bizim tuttuğumuz
balıkları simsar, kabzımal ucuza alıyor. Ve her gün bizim sırtımızdan bizden daha çok para kazanıyorlar. Biz
ise yine açız. Bu durumu önlemek için
bir birlik kuralım, birlikte çalışalım.”
Anlaştıktan sonra kalkıp hemen notere
giderler. Notere “Biz kendi balığımızı kendimiz satmak istiyoruz. Bunun için bir birlik kuracağız.” derler. Noter onlara “birlik kolay bozun
yerine kooperatif kursanız daha
iyi olur” der. Balıkçıların “biz kooperatif nasıl kurulur bilmiyoruz” demeleri üzerine, noter hemşerileri Aslan
Eyce’yi bulmalarını, Onun b u konuda
kendilerine yardım edebileceğini söyler.
Senelerdir sahipsizliğinin çilesini çekersin. Fırtınada, yağmurda, yuvadan
uzakta, gece-gündüz çalışır tuttuğun
balığı en ucuza satarsın.
Murat AKBABA
2- 25.02.2013 Ocak 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/
Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı
Ödeme tarihi: 26.02.2013
L
Türkiye’nin En Büyük
Balıkçılık Kooperatifi
Bu sıkıntılı durumun verdiği ruhsal
gerginliği gidermek için balıkçılar kendilerini içkiye vermiş durumdalar. Ama
rakı, şarap alacak paraları olmayan bu
insanlar ancak 25-30 kuruşluk ispirto
alabiliyor ve suyla karıştırıp içiyorlar,
sigarayı bakkaldan tane ile satın alıyorlardı. Bu durumda olan balıkçılardan
İrfan Erdal, İbrahim Serbest, Abbas
Türkeş, İsmet Şahin, Mustafa Akyatan
ve Hüseyin Gençler bir araya gelerek
“Aramızda bir birlik kuralım arkadaşlar” derler. Burada sözü kooperatifin ikinci başkanı olan İrfan Erdal’a
bırakalım;
KA
Kooperatif girişiminin sonuçsuz kalması, 1963 Kıbrıs olayları üzerine adaya
balık ihracatının durması Eyce’yi balıkçılıktan ve balıkçılarla sıkı ilişkilerden
bir sürte uzaklaştırmıştır. Ancak, ticari faaliyetleri, yukarıda belirtilen aile
özellikleri, akrabalık, komşuluk ilişlileri, ayrıca amatör balıkçı olması gibi
nedenlerle geniş bir çevre ile ilişkilerini
sürdüre gelmiştir.
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
7 Mart 1968, Taşucu Deniz
Ürünleri, İstihsal, Yardımlaşma
ve Satış Kooperatifinden Çağrı
1- 14.02.2013 2012/4. Dönemine
(Ekim-Kasım-Aralık/2011) Ait Kurumlar Geçici Vergisinin beyanı;
Ödeme tarihi: 18.02.2013
Ğİ • KÖY
Sonradan öğrendim ki simsar, kabzımal ve küçük tüccarlar balıkçılara
“sakın bu adamın dediğini yapmaya kalkmayın. Bunun sonu komünistliktir. O zaman bugünkü kazancınızı da cebinize atamazsınız,
devlet elinizden alır” diye bir propagandaya girişmişlerdi.”
Mehmet Hadi İLBAŞ
Değerli Kooperatif yöneticileri ve Kooperatif Üyeleri,
Bu ay ki yazımızda yine küçük ama
önemli hatırlatmalar da bulunacağız.
Bu ay muhasebe olarak yapacağımız işleri kısaca aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
RLİ
“1962 yılında balıkçılık yapma hevesine kapılarak Yenişehir adında büyük
bir balıkçı motoru aldım ve Kıbrıs’a
balık ihracatına başladım. Bu arada
Taşucu’nda dinamitle balık tutan balıkçıların balığını da alıp Kıbrıs’a ihraç
ediyordum. 1963 yılında bir gün Taşucu’ndaki balıkçıları toplayarak “Ben
sizin balıklarınızı 4 liraya alıyor,
6 liraya satıyorum. Sizin sırtınızdan %50 kar ediyorum. Gelin bir
balıkçılık kooperatifi kuralım,
siz de kendi balıklarınızı, ben de
kendi tuttuğum balığı hep birlikte satarak her birimizin yararına
olmak üzere değerlendirelim” dedim. Bu amaçla köyün bir kahvesinde
toplandık. Toplantıya köyün bütün balıkçıları katıldı. Onların dışında Taşucu’ndaki simsarlık yapan kişilerle öbür
tüccar durumunda olanlar da gelmişlerdi. Bunlar genellikle küçük balıkçıları 50 – 100 lira avans vererek kendilerine bağımlı kılan ve sürekli ve sürekli
olarak onların balığını alan kişilerdi.
Toplantıda kooperatifçiliğin yararları
üzerinde konuşmaktayken balıkçıların
birer ikişer kahveden dışarı çıkmaya
başladıklarını gördüm. Sonunda kahvede yalnız başıma kalmıştım.
şiden 18-20 kişinin parasını yatırırlar.
Öbür bazı balıkçı arkadaşlar da evlerindeki kızlarını çeyizi olan kilimleri, bazıları evlerindeki eşeklerini satarak100’er
lira parayı yatırırlar. O akşam alınan
karar üzerine balıkçılara şu duyuru yayınlanır. Bİ
İlk Balıkçılık Kooperatifi:
Taşucu’nda 1968 de kurulan ve büyük
ölçüde başarılı olan Taşucu Balıkçılık
Kooperatifinin öncüsü olan Aslan Eyce,
1962’de ilk balıkçılık kooperatifi girişiminde bulunmuştur. Bu incelemenin
konusunu oluşturan ve Türkiye’nin en
güçlü balıkçılık kooperatifi olan Taşucu Balıkçılık Kooperatifinin başarısında Aslan Eyce’nin çok büyük öncülük
ve yürütücülük payı vardır ve bu payda
Eyce’nin toplumsal-ekonomik kökeninin yine çok önemli rolü bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen bu elverişli koşullarına rağmen Eyce’nin 1962 de giriştiği ilk
balıkçılık kooperatifi denemesinin başarısızlıkla sonuçlandığını görüyoruz. 1962
girişimini kendisi şöyle anlatmaktadır.
Z
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -15-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Şubat 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
BİRLİKLERDEN HABER
Bu İnsanlar Nereye Bakıyor?
Gerçekten bu insanlar nereye bakıyor, insanlar derken ortaya konuşmuyorum.
Sözünü ettiğim insanlar, bizleriz. Yani Biz
üreticiler.
Biz üreticiler, iki cami arasında kalmış
beynamaz’a döndük.
Devlet’i bakıyoruz, her şey cennet, piyasaya
bakıyoruz, cehennem. Öyle bir cehennemden bahsediyorum ki, cadı kazanları kaynıyor. Hele bugünlerde cehennem zabanileri
tehdit üstüne tehdit savuruyor.
Neden bunları yazmak zorunda kaldım biliyor musunuz? Amacım birilerini övmek,
birilerini dövmek, yada birilerine sövmek
falan değil, kesinlikle değil.
Çok canımız yanıyor bugünlerde. Bir tercih
yapmak zorundayız, ya maldan vazgeçeceğiz
ya candan.
Hükümet adına, Bakanlık adına birileri
açıklama yapıyor. Her şey yolunda, piyasaya
bakıyoruz, yangın yerine dönmüş. Amacım,
birilerini suçlamak ya da zan altında bırakmak değil, ama birileri de bunları konuşmalı. Et piyasası, süt piyasası ve yem piyasasında cadı kazanları kaynıyor bugünlerde.
Et üreticide ucuz, rafta pahalı, nedenini soran, sorgulayan yok.
Süt piyasası allak bullak. Serbest bölgelerde
süt 78 krş. İhaleli bölgelerde 93 krş. Sanayici sütü almak istemiyor, piyasa şartlarından
hacmini düşürdü. Süt Kooperatiflerin elinde
kaldı. Sebep; sebebini sorduğunda, gerekçe
açık. Ya, yağı düşük, ya kuru maddesi, asitiği yüksek, ya da süte antibiyotik bulaşmış.
Doğru mu? Doğruluğu, tartışılır. Şirket rotasyon yapacaksa bahane hazır.
2008 yılında, krizin ayak sesleri duyulmaya
başladığında, bizler Bakanlığımızı uyardık.
Tedbir alın batıyoruz diye, ancak dikkate
alan olmadı.
2009’u hep birlikte yaşadık. 1 milyon’un
üzerinde damızlık sağmal hayvanımızı kestirmek zorunda kaldık.
Arkasından 0 faizli krediler damızlık düve,
karkas et ithalatı başladı. Birileri para kazandı, ama gerçek üretici zarar etti. Kimse
bizim feryadımızı dinlemedi.
2010 yılına gelindiğinde, Bizler gerçek üreticiler işletmelerimizi ayakta tutabilmek için,
Bankalara koştuk. Her birimiz bankalardan
aldığımız kredilerle diğer bankaların borçlarını ödemeye başladık.
Borçlarımızı en az 3’e katladık. Bankalar
paralar kazandıkça bizler, iflasın eşiğine geldik. Bakanlığımız, bir şeylerin farkına vardı
ve bizi dinlemeye başladı.
2011 yılında, olumlu tedbirler almaya başlanıldı. Süt piyasasını rahatlatabilmek için,
süt tozuna teşvik verdi, yetmedi teşvikleri
yükseltti, okul sütü proğramı başlattı. Et ithalatı, damızlık ithalatına izin verdi, piyasadaki açığı kapatmaya başladı, Bakanlık, süt
ihalelerinde müdahil oldu, iyi de oldu. Sütte
dengeyi korumaya başladık, ama yine denge
bozuldu.
Yem fiyatları tarihin en yüksek fiyatlarına
çıktı. Bakanlığımız uyarılarımızı dikkate
aldı, İthal edilen yem hammaddelerinde,
vergi ve fonları düşürdü. Birkaç ay fiyatlar
geriledi, ne hikmetse, bu aylarda yine zirveye çıktı. Arpa ucuz. Buğday, çavdar, mısır v.s. ucuz. Peki, yem fiyatı neden pahalı?
Efendim, kepek çok pahalı. Meğerse keramet, kepekte imiş.
2012 yılında yaşanılan kötü hava koşulları
ve kuraklıktan dolayı, saman altın oldu.
Samanda yaşanılan sıkıntıları çözebilmek
için, ithalatı serbest bırakıldı, yetmedi. Sayın Bakanımız açıklama yaptı saman bedelinin %25 ini ödeme taahhüdünde bulundu.
Et piyasası gerçekten berbattı. İç piyasa çökmüş, alıp satan yoktu.
Et ithalatı durduruldu, yetmedi. Etteki KDV
% 1’e çekildi, maalesef çözüm olmadı.
Et üreticisi feryat ediyor. 1 kg. etin maliyeti
16 TL. Satışımız 13,5 TL. Hemen değil, 3 ay
sonrasına gün veriliyor, ya da daha ucuz fiyatlarla kesim yapılıyor.
Bakanlığımız, dişi hayvan kesimini yasakladı. Ama üretici çaresiz, ineğini kestiriyor.
İnek karkas et fiyatı 8-9 TL. Yasağa rağmen
3
Muğla Ormanları FSC Sertifikalı Oldu
»»Muğla Orman Bölge Müdürlüğü’nde FSC (Forest Stewardship
Council-Orman Yönetim Konseyi) kapsamında iki yıldır sürdürülen
çalışmalar başarıyla sonuçlandı.
Mehmet VAROL
Köy-Koop Genel Başkan Vekili
son 3 ayda dişi hayvan kesimi % 300 arttı.
Yakın bir tarihte, hem de çok yakın iken,
yine birileri bizim sırtımızdan çok paralar
kazanırken, Bizler iflasın eşiğindeyiz.
Şunu, samimiyetim ile söylüyorum ki; Bizim
süt fiyatlarından şikâyetimiz yok. Et fiyatlarından şikâyetimiz yok. Üretmekten de şikayetimiz yok. Neden biliyor musunuz?
Avrupa borsa fiyatlarının üzerinde süt satıyoruz. Avrupa fiyatlarının üzerinde et satıyoruz. Ama bir yerde yanlış var.
Ülkemizde girdi maliyetleri çok yüksek. Nedir girdi maliyetleri; Tarımda kullanılan mazot, elektrik, gübre, ilaç v.b. o kadar yüksek
ki, Avrupa Ülkelerinin yaklaşık 3 katı. Öyle
olunca, maalesef böyle oluyor.
Piyasa serbest, biz grekoromen, aynı minderde güreşiyoruz.
Serbest piyasa ekonomileri, rekabetçi piyasa
ile oluşur ve bağımsız kurumlar tarafından
denetlenir. Maalesef bizde, piyasa serbest
ama denetleyen yok.
Yem fiyatları zirveye çıktı, vergi ve fonlar geriye çekilmesine rağmen. Peki, yem fabrikaları üretim ve maliyet fiyatları denetleniyor
mu? Hayır…
Et fiyatları, kasapta ya da marketlerde 35
liraya çıktı. Tüketici et tüketemiyor diye ithalat yapıldı. İç piyasaya 11 liraya et verildi.
Fiyatlar düştü mü? Etteki KDV %1’e indirildi, fiyatlar düştü mü? Hayır… Yine, kıyma 25
lira, kuşbaşı 30 lira- 35 lira.
Piyasadaki et fiyatları denetleniyor mu? 11
liraya alınan et, 35 liraya satılırken, neden
bu fiyata satıldığı; Sorgulanıyor mu? Hayır.
Ben, biliyorum ki; Gelişmelerden Bakanlığımız mutlu değil. Üretici mutlu değil, Tüketici mutlu değil. Mutlu olanlar; Bankalar,
AVM’ler yani Aracı-tefeci grubu.
Şartların uyuyorsa, sağlam kefilin ve vereceğin ipoteğin var ise bankalar kredi yarışında.
Üretici, bir bankadan alıyor, diğer bankanın
borcunu ödüyor, yetmiyor, üçüncü bankayı
devreye sokuyor, kredi borçları dağ gibi büyüyor.
Bu paralar, işletmelerimizi sürdürebilmek,
ayakta kalabilmek için alınıyor. Her yıl biraz
daha borçlanarak, itiraf edeyim, Ben kabuğumu kırdım. Bankam 1 idi, 2 oldu. Yetmedi
3 oldu, 2013 yılında 5 ayrı banka ile çalışıyorum.
Sorunlar var dedik, çözümleri de var
• Tarım Kanununa uygun olarak, bütçeden tarım’a ayrılan pay, %1’in altında olmamalıdır.
- Tarımsal üretimde kullanılan mazot,
gübre, ilaç ve elektrikten alınan vergi
ve fonlar kaldırılmalı, girdi maliyetleri düşürülmelidir.
- Piyasalar, devlet tarafından mutlaka
denetlenmelidir.
- Yem fabrikalarının maliyet ve satışları denetlenmeli, kesif yem’de destekleme verilmelidir.
- Et piyasası denetlenmelidir.
- Geçici bir süre için de olsa, gerçek
üreticiye, orta vadede faizsiz kredi
kullanımı sağlanmalıdır.
Haa, demiştim ya; Bu insanlar nereye
bakıyor? Kendine bakıyor, kendisi haklı.
Devlete bakıyor; devlet elinden geleni yapıyor, devlet haklı. Sanayiciye bakıyor; Sanayici feryat, figan içinde, sanayici haklı. Tüketiciye bakıyor; Tüketici, satın alamamaktan
yakınıyor. Tüketici haklı. Hoca Nasrettin’in
söylediği gibi; Herkes haklı.
Neye bakacağına, neye inanacağına, şaşırmış durumda.
Muğla Orman Bölge Müdürlüğü’nce Muğla Valiliği Özer Türk Toplantı Salonu'nda düzenlenen sertifika tanıtım toplantısına Muğla Valisi
Fatih Şahin, Garnizon Komutanı Jandarma
Kurmay Albay Fevzi Kurşun, İl Müdürleri, Orman Bölge Müdürü Ali YILDIRIM, Köy-Koop
Muğla Birlik Başkanı Eray ÇİÇEK, Orman
Bölge Müdürlüğü Şube ve İşletme Müdürleri, Sivil Toplum kuruluşu temsilcileri ile Akköprü Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı
Salih Karahan, Otmanlar Tarımsal Kalkınma
Kooperatif Başkanı Mehmet KAPLAN, Akyer
Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Sabri
ÇİMEN, Sazak Tarımsal Kalkınma Kooperatif
Başkanı Mehmet OKUR ve Şenyayla Tarımsal
Kalkınma Kooperatif Başkanı İsmail BÜTÜN
ve kooperatif başkanları katıldı.
Muğla Orman Bölge Müdürü Ali Yıldırım FSC
(Forest Stewardship Council-Orman Yönetim
Konseyi) kapsamında iki yıl süresince yapılan çalışmaları bir sunum halinde anlattı. Değerlendirmeler sonunda Muğla Orman Bölge
Müdürlüğü’nün FSC sertifikasını almaya hak
kazandığını belirten Bölge Müdürü Yıldırım;
“Geçen 2 yıl süresinde Bölge Müdürlüğümüz
ve Bölge Müdürlüğümüze bağlı İşletme Müdürlüklerinde öncelikli olarak bilgilendirme
ve eğitim çalışmaları yapıldı. Ardından sertifikasyon uzmanları ve teknik elemanlarınca FSC
kriterleri konusunda incelemeler yapıldı. Yapılan değerlendirmeler sonunda Bölge Müdürlüğümüze FSC sertifikası verilmesi uygun görüldü. Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak
FSC belgesini alan ilk Orman Bölge Müdürlüğü
olduk. Bölge Müdürlüğümüz sorumluluk alanındaki tüm ormanlar artık FSC sertifikalı. Ben bu konuda işçisinden memuruna,
işletme şefinden Şube Müdürüne kadar
emeği geçen tüm personelime teşekkür ediyorum” dedi.
Muğla Valisi Fatih Şahin, orman
ürünleri konusunda uluslararası
prestije sahip FSC belgesini almaya
hak kazandıkları için Muğla Orman
Bölge Müdürlüğüne tebrik etti. Aralık 2012 tarihi itibariyle FSC Belgesini almaya hak kazanan Muğla Orman Bölge Müdürlüğü, Orman
Genel Müdürlüğü bünyesinde FSC Belgesini
alan ilk Bölge Müdürlüğü olmuş oldu.
FSC –ORMAN YÖNETİM
SERTİFİKASI NEDİR?
Global orman ve ormancılık çalışmalarına yön
veren FSC Orman Yönetim Konseyi, dünya
ormanlarının yönetiminin oluşturulması ve
geliştirilmesi için kurulmuş bağımsız yapı bir
organizasyondur. 2008 yılından beridir süregelen orman yönetimi sistemi yaygınlaştırılmakta ve yaygınlaştırılma çalışmaları devam
ettirilmektedir. Dünya’nın birçok ülkesinde
milyonlarca hektardan fazla orman alanı FSC
Orman Yönetimi standartlarına uygunluğu ile
belgelendirilmiştir. Halen belgelendirme çalışmaları artarak devam etmektedir.
Orman Ürünleri üzerinde bulunan FSC etiketleri ile tüketicinin kereste, ahşap, kâğıt ürünü
gibi ürünleri alırken tercih yapmasını kolaylaştıran, ürüne güven ve kalite katan bir durum ortaya çıkarmaktadır. Hem üreticiler hem
de tüketiciler bu durumdan oldukça memnun
olmaktadır.
FSC FAYDALARI NELERDİR?
1) Dünya’da el değmemiş, insan girmemiş doğal ormanların ve diğer ekolojik yapının, floranın ve habitatların değişimini engeller,
2) Dünya’ da tehlikeli olan böcek ilaçlarının
kullanımını, pestisit risklerini ortadan kaldırır,
3) Ormanı oluşturan Dünyanın Havasına
ve dengesine en büyük destek olan ağaçların genetik yapısının değiştirilmesine
engel teşkil eder,
4) Dünya’da orman bölgelerinde yaşayan
ve o yöreye mahsus yapıda olan insanları
veya taşralıların haklarına saygı oluşturur,
5) Ormanların azalmasına mani olur,
6) Orman ürünlerinin tüketimini kontrol ve
kayıt altına alır,
7) Yılda en az bir kere sertifikalı organizasyonların uygunluğunu kontrol eder,
8) Ürünün iyi yönetilmiş ormanlardan ve
kontrollü kaynaklardan elde edildiğini ispatlar
ve bu ürünlerin kontrolsüz ağaçlardan üretilen
ürünlerle karışmadığını doğrular. Örneğin etiket üreten bir matbaanın, etiketi oluşturduğu
kağıdın üretiminde kullanılan hammaddenin
iyi yönetilmiş bir ormandan elde edilmesi ve
bu kağıtla oluşturulan etiketin gerek üretim
aşamalarında gerekse depolama ve sevkiyat
aşamalarında karışmasını engelleyici bir sistemin olması sağlanır.
Kastamonu Köy-Koop ‘Eğitim’ Diyor
»»Kastamonu Köy-Koop Birliği 2013 yılının ilk eğitimini Kastamonu
ilinin Duruçay köyünde gerçekleştirdi.
Köy-Koop Kastamonu Birliği eğitim projesi doğrultusunda Alman Kooperatifleri Konfedarasyonu (DGRV) ve Kastamonu Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü ile ortaklaşa yapılan
eğitim çalışmalarına devam ediyor.
Eğitim çalışmaları hakkında Kastamonu KöyKoop Başkanı Erol Akar, “Süt hijyeni, kooperatifçilik, hayvan sağlığı, hayvan bakımı ve
beslenmesi, ayrıca benzeri konularda birliğimiz
personlellerinden, Ziraat Yüksek Mühendisi
(zooteknist) Ahmet Çorbacıoğlu, Ziraat Mühendisi Dilek Özdemir ve Ziraat Mühendisi Volkan
Öztürk tarafından verilmekte olup, Gıda Tarım
ve Hayvancılık İl Müdürlüğümüzce veteriner
hekim desteği sağlanmaktadır.” dedi.
Eğitim çalışmalarının büyük ilgi gördüğüne
değinen Akar, “Eğitim çalışmalarımız talepler
doğrultusunda belirlenmekte olup, özellikle
bayan üreticilerin eğitilmesi ön planda tutu-
larak, her bölgede iki grup halinde eğitim çalışmaları sürülmeketedir. Verilen eğitimlerdeki temel amaç çiğ sütte kalite standartlarının
yükseltilmesi ve hayvancılığın daha bilinçli bir
şekilde yapılmasını sağlamaktır” diye konuştu.
Köy-Koop Kastamonu Birliği, KUZKA ve
TKDK’nın proje teklif çağrısına çıkması üzerine, proje sunmak için çalışmalarına başlamış
ve faaliyetlerini hızla sürdürmeye devam ettirmektedir.
4
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
12. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi Yapıldı
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
Köy Yoksa
Geleceğimiz de Yok!
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, ”Geleceğin Köyleri Hareketi’ni başlatıyor”. Soyer, “Büyükşehir yasasıyla
birlikte 16 Bin köy kapanacak. Biz Seferihisar Belediyesi
olarak ilçemize bağlı dokuz köyde bir imza kampanyası
başlatarak Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağız. Köylerle ilgili bir manifesto hazırladık ve adını Geleceğin Köyleri koyduk. Köylerimizin kapanmaması için büyük bir
mücadele başlatıyoruz” dedi.
Tunç Soyer’in hazırladığı manifestoda
şunlar dile getirilmiş:
“KÖY YOKSA GELECEĞİMİZ DE YOK!
Biz bu topraklarda hep vardık.
Doğadan aldığımız kadarını ona verdik.Bunu
yaparken, insanla ve tüm canlılarla uyum içinde
yaşadık.Toprağı, suyu ve tohumu candaş bildik.
Dünyada ilk köy burada, Anadolu’da kuruldu.
İnsanların ilk evleri, bu topraklarda inşa edildi.
Tohum ilk önce bizim analarımızın avucuna düştü. Buğday, arpa, erik ve daha nicesi…
Anadolu’dan yayılıp kimbilir kaç insanın rıskı
oldu. Sayısız oyun, türkü, horon, zeybek, halay,
ağıt… Bizim meydanlarımızda oynandı, söylendi
ve buralardan dalga dalga yayıldı.
Evlerimiz sessiz sedasız yıkıldı. Yüzlerce yıl, nesilden nesile taşınan tohumlar kayboldu. Tohum,
yaşamın kaynağı, patent altına alındı. Düğün
yerlerinde oyunlarımız oynanmaz oldu. Deyişlerin, manilerin, masalların anlamını hatırlayan
kalmadı. Son elli yılda köylerimizin büyük kısmı
boşaldı. Şehre göç etmek zorunda kaldı.
»»Türkiye Ziraatçılar Derneğinin düzenlediği “12. Ulusal Tarım Ve Gıda Kongresi” 17 Ocak 2013
tarihinde Ankara Gür Kent Otelin toplantı salonunda gerçekleşti.
Kongreye konuşmacı olarak, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, Ziraat Mühenisleri Odası Genel Başkanı Turhan Tuncer,
Amasya Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birlik Başkanı, DSP Genel Başkanı Masum
Türker, CHP Genel Başkan Yardımcısı
Gökhan Günaydın, Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi, Doç.
Dr. Okan Gaytancıoğlu, Denizbank Tarım Bankacılığı Pazarlama Grup Müdürü
Levent Öztürk, Ziraat Bankası Tarımsal
Pazarlama Grup Başkanı Yüksel Cesur,
Şekerbank Tarım Bankacılığı Bölüm Müdürü İbrahim Turgutalp, Garanti Bankası
Tarım ve Kırsal Kalkınma Bankacılığı Danışmanı Bora Sürmeli, İş Bankası KOBİ
Kredileri Tahsis Bölüm Müdürü Hasan
Bolat, Çay-Kur Şube Müdürü Halil Yılmaz
katıldı.
Kongrenin açılışında bir konuşma yapan
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel
Başkanı İbrahim Yetkin, tarıma verilen
desteklemelerin ortaya çıkan açığı kapatmaya yetmediğini belirterek, “Bir örnek vermek gerekirse, ülkemizde buğday
üreticisinin dekar başına yaptığı mazot
harcaması 56 TL’dir. Buna karşılık mazot
desteği olarak aldığı prim 4 TL’dir. Yani
destek yapılan masrafın sadece yüzde
7’sini karşılamaktadır. Ülkemiz tarımında
yılda 3.5 milyar ton mazot kullanılmaktadır. Bu mazotun ÖTV ve KDV’si yaklaşık 9
milyar TL tutmaktadır. Başka bir deyişle,
bütçeden tarıma destek olarak bu yıl ayrılacak olan 9 milyar TL’nin tamamı, önümüzdeki yıl yalnızca çiftçinin ödediği mazot parasından alınan ÖTV ve KDV olarak
geri alancaktır.” dedi.
Köylere en son ve belki de en büyük darbeyi yeni
kabul edilen Büyükşehir Yasası vurdu. Büyükşehirlerdeki 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle kapatıldı. Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu bir coğrafyada binlerce köyün üzerine te
bir cümleyle çizmek mümkün mü? Değil elbette.
Köy, köktür ve tohumdur. Köy, hem geçmişimiz
hem geleceğimizdir. Tüketen insanın savaşların
içine sürüklendiği bir çağda, köyler sakince üreten geçmişle geleceğin harmanlandığı yerler olmalıdır.
Şehirde veya köyde, nerede yaşarsak yaşayalım
sağlıklı bir doğal çevre ve kırsal alana ihtiyacımız
var. Köy olmazsa şehirde ne yiyebiliriz? Fabrikasyon sebze ve meyveleri mi, yoksa büyük şirketlerin GDO’lu ürünleri mi?
Biz, geleceğin köyleri, köy olma hakkımızı anayasal düzeyde savunmak için bir araya geldik.
Daha da önemlisi, yasaların hiç düşünmediği
bir görevi sürdürmek, geçmişle gelecek arasında
köprü kurmak için bir araya geldik.
Bereketli ve sağlıklı bir toplum için geleceğin
köylerini yeşertmeye niyet ettik.
GELECEĞİN KÖYLERİ HAREKETİ”
Geleceğin Köyleri Hareketi’ne Sahip
Çıkalım.
Tunç Soyer’in örgütlediği bu hareket çok önemli. Yazık
ki bu toprağın insanı ,köklerini kaybetme noktasına geldi. Anadolu ve Trakya köylerinden yayılıp dünyaya ilham
veren kadim kültürün sırtını döndü. Geçmişini geleceğinden ayırdı.Bu nedenle,başta köylüler olmak üzere, köy
muhtarları,tarımın bütün örgütleri ve sağlıklı gıda tüketmek isteyen kentliler bu harekete sahip çıkmalı,milyonları
geçecek imza vermeli ve eylem yapmalı.
Neden köyler bitirilmek isteniyor? Köylülüğü bitirme
salt Türkiye’ye özgü değil. Dünyada da küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleriyle yapılan köylülük, endüstriyel
dev ölçekli işletmeler ikame edilerek bitirilmek isteniyor. Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla kentlere gelecek,
ancak iş ve aş bulamayacak yoksul köylülerin denetimi
daha kolay olacak. İzleyen yazıda bunun ideolojik kökenini kısaca açıklamaya çalışacağım.
Geleceğin Köyleri Hareketi’ne katkı vermek isteyenler, “[email protected]” ile bağlantıya geçebilirler.
Hayvancılıkla uğraşan üreticilerin et ithalatı nedeniyle ağır zarara uğradığını,
tarım sektöründe ciddi sıkıntılar yaşandığını, bu sorunlardan öncelikli olanının finansman olduğunu söyleyen Yetkin, “Bir
diğer önemli konu da, tarımsal desteklerin kullandırılmasında özel bankaların
kamu bankalarına sağlanan imkanlardan
yararlandırılmasıdır.” diye konuştu.
Yetkin, tarım sektörünü olarak kenetlenmeleri gerektiğini kaydederek, ”Tarımda
bir lobi yok. Bu konuda güçlü olmamız
lazım” dedi.
Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Turhan Tuncer, “Türkiye’deki tarımı tek kelimeyle özetleyecek olursak,
üretmemek daha karlı duruma geldi ise
üreticilerin hala üretime devam ediyorsa
alınlarından öpmek gerekir. Çünkü girdi
maliyetlerinin çok yüksek oluşu üretimi
imkansız hale getirmiştir. Samanda yaşanan olay, ekilmeyen alanın boş halde
tutulmasından kaynaklanmaktadır.” dedi.
Tuncer, “Bugün ülkemizde alt yapısı yetersiz Türkiye tarımı, girdi-çıktıdan, üretim
pazarlamaya kadar sorunlu bir yapı sergilemektedir. Türkiye’nin tarımda kendi
kendine yeterliliğini yakalamak istiyorsak,
tüm değerlerimize sahip çıkarak, tarım
arazilerimizi koruyarak, su ile buluşturmalıyız. İthalat yerine akılcı bir politikayla
ülkemizin tarım potansiyelini değerlendirmede üretimi desteklemeliyiz. Bugün
yeterince desteklenmeyen üretici çareyi
banka kredilerinde aramaktadır” diye konuştu.
DSP Genel Başkanı Masum Türker, çiftçilerin toplumun kamburu olmadığını
ifade ederek, parlamentoda çiftçilere yönelik ‘Çiftçiyi Güçlendirme Komisyonu’
kurulması gerektiğini söyledi. Çiftçilere
‘tehlike altındasınız’ diyerek, 2001 yılında 41 milyon hektar olan tarım alanının
33 milyon hektara düştüğünü, 3 milyon
hektar alanın tarım alanı olmaktan çıktığını, bunun çiftçiye gitmediğini söyledi.
Geçtiğimiz günlerde yasalaşan Belediyeler Kanunu’nun en çok çiftçiye zarar vereceğini belirten Türker, “Bir gece ansızın
daha önce o köye hiç uğramamış belediye
başkanı, imar planı ile gelerek sizi zorlayacaktır. Sizin topraklarınız el değiştirecek, rantı başkası alacak” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan
Günaydın ise, Türkiye’de hayvan sayısının da azaldığını vurgulayarak, ”1980′de
Türkiye’nin 50 milyon koyunu vardı, bugün 22 milyon koyun var. 19 milyon keçisi
vardı, şimdi 6,5 milyon keçi kalmış. Yine
1980′de 1 milyon mandamız vardı, bugün
ise 80 bin mandamız var. 1980 yılında
16 milyon sığırımız vardı, günümüzde 12
milyon sığırımız kaldı” diye konuştu.
Türkiye’de ayçiçeği, mısır ve çeltik üretiminin arttığını belirterek, bu üç ürün dışında üretimi sürekli artan başka bir ürün
bulamadığını savundu.
Denizbank Tarım Bankacılığı Pazarlama
Grup Müdürü Levent Öztürk, tarım bankacılığında üretim planlamasının olmaması, fiyat istikrarsızlığı, sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımın yetersizliği
gibi bazı risk ve sorunların olduğunu söyledi.
Geçmiş dönemde, tarım sektörünün karlı görünmemesi, riskin fazla algılanması ve hitap edilen müşteri profillerinin
özellikleri nedenleriyle bankaların tarım
kesiminden uzak durduğunu ifade eden
Öztürk, bugün gelinen noktada ise birçok
bankanın tarım sektörüne hizmet verdiğini ve kredi portföyü oluşturduklarına dikkati çekti.
Kongrede bir konuşma yapan Köy-Koop
Genel Başkanı Yakup Yıldız, tarımda birçok sorun yaşandığını, siyasilerin seçimler
öncesi birçok vaadlerde bulunduklarına
dikkat çekerek, “İktidar olduğumuzda,
Türk tarımına yön vermek için sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışacağız diye
söz verirler ama maalesef bu güne kadar
hiç bir iktidar bu sözlerini yerine getirmedi” diye konuştu.
Üreticilerin çok acı günler yaşadığını savunan Yıldız, “Düşünebiliyor musunuz,
saman satan bir tüccar, samanın içine buğday ya da arpa koyuyor. Niye? Çünkü saman 1 TL’yi geçti, arpanın, buğdayın fiyatı
ise 60 krş. Neden bunu yapmasın, sonuçda
o da kar edecek” dedi.
Finansman sorununun önemini vurgulayan Yıldız, “Sıfır faizle kredi alıp hayvancılık yapanların bugün zarar etti. Çünkü 7
binliraya aldığı hayvanı, 2 binliraya satamaz duruma geldi. Maliyetlerin yükselmesi bu duruma hız verdi” dedi.
Yıldız, “Eğer bu ülkede 35 milyon dönüm
arazi tarımın dışında bırakılıyorsa bu çok
düşündürücüdür. Temelde yaşadığımız
sorunlar eğitim ve örgütlenme alanınındadır. Bir üretici birden çok kooperatifle
üye olmak durumunda kalıyor. Üretici
şaşkınlık yaşıyor. İneğin memesi dört, sahibi beş’ diye konuştu.
Örgüt kirliliği konusuna da değinen Yıldız,
“Örgüt kirliliğine karşıyız diye ilan ediyorlar, fakat yeni yeni birliklerin oluşumuna
da izin verilyor. Dikeyde bir örgütlenmeye
ihtiyaç var.” diye konuştu.
Kongrede ayrıca; Namık Kemal Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Okan Gaytancıoğlu, “Tarım Sektörünün Kredilendirilmesinde Mevcut Durum” konulu bir
sunum gerçekleştirdi.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM VE KADIN
5
Kadın Kooperatiflerine Pozitif Ayırımcılık
Kadın!...
»»Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, kadınların “kooperatif” çatısı altında
örgütlenmeleri yönünde özel bir eylem planı hazırlandığını söyledi.
»»Kimi zaman bir güneştir o.Temiz saf sıcacık.Annedir
çocukdur kadındır.Ailesini korur kollar,nice çocuklar
yetiştirir.Azimlidir ve çalışkandır,kadındır!
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve
Eylem Planı’nın uygulanmasına yönelik çalışmalara başlandı. Bu kapsamda 9 Ocak 2013 tarihinde Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin’le bir araya gelerek,
strateji kapsamında ‘kadın kooperatifleri’ ile ilgili yapılabilecekleri
masaya yatırıldı. Bakan Yazıcı, Türkiye kooperatifçiliği ile ilgili olarak
ilk kez Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
koordinasyonunda ‘Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı’
hazırlanarak, 17 Ekim 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini hatırlattı.
Kooperatiflerin üretim ve istihdama
katkısı olacak projelerine kamu kaynaklarından destek sağlanması için
hazırladıkları Kooperatifleri Destekleme Programını anlatan Yazıcı,
projeyle kadın kooperatiflerine pozitif ayırımcılık yapılacağını bildirdi.
Bakan Yazıcı, kooperatiflerin kadın girişimcilerin talepleri doğrultusunda kurulmaya başlandığı
ve ortaklarının yüzde 80 ila yüzde
100'ünün kadın olduğu ifade etti.
Kooperatiflerin kadınların ihtiyaç
ğu kadın kooperatifleri, bu açıdan
önem kazanıyor'' değerlendirmesinde bulundu.
Koop-Des Hazırlık
Çalışmalarına Başlandı
duydukları hizmetleri ürettiği, yeni
dayanışma alanları yarattığı, ihtiyaç ve taleplerini gündeme taşıdığına dikkat çeken Yazıcı, TÜİK verilerine göre, Türkiye'de 15 yaş üstü
kadınların istihdam oranının yüzde
24 ve işgücüne katılım oranının ise
yüzde 27,6 olduğu söyledi.
Bakan Yazıcı, bu oranların erkek
nüfusa göre oldukça düşük olduğunun altı çizerek, ''Kadının ülke
istihdamındaki yerini gösteren bu
veriler, kadının mutlaka ekonomide daha fazla yer almasını gerektiriyor. İstihdam ve yoksullukla mücadele noktasında özellikle ekonomik
yönden güçsüz kişilerin oluşturdu-
Konuşmasında Bakan Yazıcı ayrıca kooperatiflerin ve kadınların
ticari işletme kurarken karşılaştıkları en önemli sorunlardan birinin
finansman olduğuna dikkat çekerek, bu sorunu çözme noktasında
Koop-Des Programı ile kooperatiflerin üretim ve istihdama katkısı
olan projelerinin desteklenmesinin
planlandığı belirtti.
91 Kooperatif Kuruldu
Bakan Yazıcı, kadınların kurduğu
kooperatif sayısının hızla arttığını, 80 adet işletme kooperatifinin,
4 adet küçük sanat kooperatifinin,
2 adet üretim ve pazarlama kooperatifinin, 4 adet tüketim kooperatifinin ve 1 adet de yayıncılık
kooperatifi olmak üzere toplam 91
kooperatifin kadın girişimciler tarafından kurulduğu söyledi.
İsterse dünyaları kurar,her işin üstesinden gelir. Sabırlıdır sebatkardır,
sevgilidir, yardır. Tehlike anında
sanki aslandır.
Kilim dokur,halı dokur,tezgah başında. Kızgındır öyle dokur ilmekleri, istekleri vardır. Halıya kilime desen olur. Duaları vardır, renk olur,
sabır olur, ilmekleri olur.
Tarla da çalışır, çocuk gibi büyütür
sever ürünü. Sabırla toprağı çapalar, umutla yağmur yağdırır ,suyu
toprağa vardırır. Ekin toplar sevgi
ile umutla.
Hayvanlarına bakar, süt sağar. Görünmez bir eldir sanki ailenin, toplumun üzerinde. Varlığını her yerde
hissettirir.
Hele istemeye görsün,elinden hiç
bir iş kurtulmaz. Her işin üstesinden gelir. Köyde köylü, şehirde şehirlidir. Analığını kadınlığını hiç
kaybetmez. En yüce görevide iyi evlatlar yetiştirmekdir.
Ödemiş Kadın Kooperatifi Gıda Market Açtı
»»26 girişimci kadın tarafından kurulan Ödemiş Yöresi Kadın Çevre Kültür ve
İşletme Kooperatifi¸”Sini Ev Yemekleri ve Börekleri” adı ile ikinci işyerlerini açtılar.
Ortaklarının ekonomik, sosyal ve
kültürel ihtiyaçları ile ekonomik faaliyetleri kapsamında yer alan mal
ve hizmet üretimi ile pazarlanmasına yönelik ihtiyaçlarını karşılamak
suretiyle ekonomik, sosyal ve kültürel menfaatlerini korumak, geliştirmek, desteklemek ve ortaklarının sağlıklı ve gelişmiş bir çevrede
yaşamalarını sağlamak amacıyla
2012 yılında kurulan 26 ortaklı bir
kooperatif.
Yöresel el işleri ve gıda sektöründe
üretim yapan kooperatif el işlerinde;
iğne oyaları, takılar, Ödemiş çarşafı, tel kırma, tel sırma, kök boyalı
ipekler, efe oyalı fular, ev tekstili,
gıda sektöründe; Yöresel yemekler ve tatlar, kahvaltı, ev salçasıreçel,tarhana, erişte, mantı, börek
çeşitleri ile faaliyette bulunuyor.
Ödemiş Yöresi Kadın
Çevre Kültür ve İşletme
Kooperatifi Ocak ayında
açtıkları gıda marketi
“Sini”, sunduğu damak tadı
ile büyük beğeni topluyor.
Açılışa Ödemiş Belediye Başkanı
Bekir Keskin, Kooperatif Başkanı
Ülkü Zerdali, siyasi parti temsilcileri, kooperatif üyeleri ve vatandaşlar
katıldı. Açılışta konuşan Kooperatif Başkanı Zerdali, “Kadınlardan
oluşan Kooperatifimiz kısa zaman
da uzun yol kat ederek güzel çalışmalara imza attı. Bugünde sizlerin
desteği ve hünerli üyelerimiz ile
Sini’yi hizmete sokuyoruz ve üyelerimizin ve Ödemişli bayanların
sunacakları lezzetleri burada teşhir
ederek halkımızın beğenisine sunduk. Hem gelir elde edeceğiz, hem
de kooperatifimiz daha da aktif şekilde çeşitli dallarda da faaliyetlerini sürdürecek. Yurt çapında katıldığımız fuarlarda dikkatleri üzerine
çeken Ödemiş Kadın Kooperatifimiz ayrıca yöremizin tanıtımında
önemli bir rol oynayarak, Ödemişli
kadınların ekonomik hayatına destek sağlıyor. Bize destek veren herkese teşekkür ederim.” dedi.
Belediye Başkanı Keskin ise,
“Ödemiş’te kadınlarımızın bir araya gelerek kooperatif kurmaları ve
işletmeleri benim de gurur kaynağımdır. Kadınlar kooperatifinden
bizler alışveriş yaparak bu kooperatife destek olmalıyız. Bu sayede kooperatifimiz de büyümeli. Burada
kadınlarımız kendilerini buluyorlar.
Hazırladıkları börekler, kurabiyeler
ve çeşitli gıdalar ile aile ekonomisine de katkı sağlayarak kazanç elde
ediyorlar. Yeni mekanlarında kendilerine başarılar diliyorum” dedi.
K.Maraşlı Kadın Çiftçinin Başarı Öyküsü
»»Evinin geçimine katkı sağlamak amacı ile 400 m2 alanda çilek üretimine başlayan
Kahramanmaraşlı kadın çiftçi Hatice Kaya, üretimini 4 yılda 31 dekara çıkarttı.
Hatice Kaya, Kahramanmaraş'ta
yaptığı girişimlerle 30 kadına
da işveren bir iş kadını olmayı
başardı.
Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinin Kılılı beldesinde
yaşayan evli ve 3 çocuk annesi
olan Hatice Kaya, 4 yıl öncesine kadar gündelik işlere giderek evinin
geçimine katkı sağlıyordu. Kahramanmaraş Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünün desteği ile
400 metrekare alana çilek dikerek
iş hayatına başlayan Hatice Kaya,
yıldan yıla çilek üretimini artırarak
şu an 31 dekar alana çıkardı.
Yeniliği çok sevdiğini ifade eden
Kaya, ''Geçmişte tarlada çalıştım,
gündelik işlere gittim ama
hayalimde hep kendi işimin patronu olmak vardı.
Allah da nasip etti, bugün
hem üretiyorum hem de
kadınlara iş imkânı sağladım” dedi. Bayanların her işi
başarabileceğine inanan Kaya, tüm
kadınların iş hayatına katılmaları
gerektiğini vurguladı.
Komşusu ve arkadaşı olan 30 kadınla birlikte üretim yaptıklarını bildiren Hadice Kaya, hem onların hem
de kendisinin kazandığını bildirdi.
Hatice Kaya, girişimci olduğu kadar da yenilikçi. Modern tarım sistemleri kullanmaya başlayan Kaya,
internetten gördüğü çilek tarımın-
da kullanılan bir makineyi alarak
işini kolaylaştırmış.
Kahramanmaraşlı kadın girişimci,
Kılılı beldesindeki TARGEL personeliyle de sürekli irtibat halinde.
TARGEL personelinin tüm önerilerini harfiyen uyguluyor.
Çilek üretiminin yanında deneme
amaçlı ahududu fidanı diktiğini
söyleyen Kaya, başarı sağlaması
halinde üretim alanını arttıracağını
aktardı.
Yetkililerden bir de traktör isteyen
Kaya, verilmesi halinde bölgesindeki tüm kadın çiftçilere traktörü
ücretsiz olarak kullandıracağını da
sözlerine ekledi.
Pratik zekasıyla her zaman evine
katkıda bulunur.becerilerini kullanır. Hele de elele verirse, bir araya
gelirse üstesinden gelemeyeceği iş,
açamayacağı kapı kalmaz .
İyi organize olmuş kadınların gücü
daha da çoğalır. Çığ olur! Toplumda
ses getirir. Başarı sağlar. Sağduyulu,
kendilerine ve topluma faydalı kadınlar çoğalır. Kadınlar kalkındıkça
toplumun gücü artar. Kendine güvenen kadın çocuklarının ve eşinin
gözünde farklı bir değer kazanır.
İster köyde ister şehirde olsun kadın
kalkındıkça refah düzeyide artacaktır.
Bunu sağlamanın en iyi yollarından
biride kooperatifçilikdir. Bir araya
gelmek bir olmak için iyi bir araçdır.
Bir araya gelip büyük işlere imza atmak daha da fazla insana fayda getirecektir. Daha fazla kadın kooperatifleri kurulması dileğiyle sevgiler.
HAL VE GİDİŞ
Aynur DOĞAN
Köy-Koop Manisa Birliği
El Sanatları Öğretmeni
Çalışkandır kadın üretkendir. Hayalgücü ve becerisi öyle geniştir ki
olmadık malzemelerden harikalar
yaratır. Gerek evinde gerekse dışarıda bu böyledir. Yokluk da bile mutfağında tenceresini kaynatır, el becerisi ile örer üretir. Elinin emeği ile
para kazanmasını bilir. Bu kadınlar
her zaman kendi ayaklarının üzerinde durur. Türkiye’nin kalkınma yolunda kadının önemi çok büyüktür.
Üretimin küçüğü büyüğü olmaz. Küçük damlalar birleşip dereleri, dereler nehirleri, nehirler denizleri besler. Küçük hayaller ile başlayıp, bir
çok insana iş imkanı sağlayan birçok kadın var Türkiye’de. Bu yüzden
yılmadan üretmeye devam etmeli
kadın. Desteklenmeli, yol gösterilmeli, elinden tutulmalı. Eğitilmeli,
olanaklardan haberdar edilmeli. Bir
araya gelmenin ve birlik olmanın
önemi anlatılmalı. Küçük hayaller
birleşerek çığ gibi büyümeli.
Kooperatifçilik bu yolda en
iyi köprü. Bu işin içerisinde
ki insanlar bilgilerini
paylaşarak, bunu bir sosyal
sorumluluk projesine
dönüştürmeli. Paylaşmalı.
Paylaşmak kooperatif
olmanın başlangıcı değil
mi? Sevinçleri sıkıntıları,
kazanımları paylaşmak.
Türkiye de nice kadınlar
var paylaşmayı bir araya
gelmeyi bekleyen.
El ele vermeye güçleri ve gönülleri
birleştirmeye, kooperatif çatısı altında toplanmaya ihtiyacları var. Bizler
Manisalı kadınlar olarak bu işde
adım atmayı üst birliğimiz sayesinde başardık. Bizler halen üretiyoruz.
Halen öğreniyoruz. Büyüyerek mutlu oluyoruz. Kendimize güvenerek
etrafımızda ki insanlara da iyi enerji
veriyoruz. İyi bir geleceğe ancak elele ve üreterek ulaşabiliriz.
Sait MUNZUR
6
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Kooperatiflerde İhtisaslaşmaya
Gidilmesinin Yarattığı Sorunlar
Soğuk Hava Deposu Şartı Yumurta
Sektöründe Sıkıntı Yarattı
»»Tarımsal kalkınma kooperatifleri 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununa
göre köylerde kurulmaktadır. Kuruluşlarına Tarım İl Müdürlüklerince
İzin verilmekte ve Ticaret siciline tescil ettirilerek tüzel kişilik
kazanmaktadır.
»» Yürürlüğe 2008 yılında giren Yumurta Tebliği'nde yumurtanın
sadece soğuk hava deposu olan yerlerde satışına izin verilmesinin 1
Ocak itibariyle zorunlu hale gelmesi sektörde sıkıntı yarattı.
Kuruluşlarında, genellikle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca hazırlanan Tarımsal
Kalkınma Kooperatifleri ana sözleşmeleri esas
alınmakta olup, ana sözleşmenin 7. Maddesinde çalışma konuları belirlenmiş olup, üreticinin tarım, hayvancılık, orman üretimi, çay
bitkisi üretimi ve ürünlerinin pazarlanması ile
girdi temini gibi konulardaki tüm ekonomik
faaliyetlerini yürütmektedir.
Köylerde çok amaçlı Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri kurdurulurken, İl düzeyinde ve
merkez birliği düzeyinde konu bazında Tarım
Kooperatifleri Birliği (Tar-Koop), Hayvancılık Kooperatifleri Birliği (Hay-Koop), Ormancılık Kooperatifleri Birliği (Or-Koop),
Çay Ekicileri Kooperatifi (Çay-Koop) şeklinde ayrıştırma yapılmıştır. Diğer taraftan çok
amaçlı olarak nitelendirilen Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler (KöyKoop) Merkez Birliğinin kuruluşuna da 1998
yılında Bakanlıkça izin verilmiştir.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun bazı
maddelerinde değişiklik yapan 3476 S.K. yürürlüğe girdiğinde, Bakanlıkça yeni bir düzenlemeye gidilmiş, Köy Kalkınma, Ormancılık, Hayvancılık ve Çay kooperatiflerinin ana
sözleşmelerini değiştirerek, Bakanlıkça hazırlanan tip ana sözleşme türü olan Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Ana sözleşmesine
1988 yılında yürürlüğe giren 3476 sayılı yasa
gereği intibak zorunluluğu getirilmiştir.
Ancak, 3476 S.K. Geçici 2. Maddesi ile “Bu
Kanunun yürürlük tarihinden önce tüzel kişilik kazanmış olan kooperatif üst
kuruluşları bu kanun hükümlerine göre
kurulmuş sayılır” hükmü getirilerek bölge
birliklerinin statülerinde her hangi bir değişikliğe gidilmemiş ve intibak zorunluluğu da
getirilmemiştir.
Bu düzenleme, köylerde kurulmuş bulunan tarımsal kalkınma kooperatifleri çok amaçlı olarak öngörüldüğü için, faaliyet konuları ile ilgili
tüm bölge birliklerine ortak olma zorunluluğunu doğurmuştur. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin tek bir bölge birliğine, bölge birliklerinin de tek bir merkez birliğine ortak olması
ile ilgili hiçbir yasal veya idari bir düzenleme,
dolayısıyla bir zorunluluk da getirilmemiştir.
Bakanlık verileri de zaten bu durumu teyit etmektedir.
1163 S.K. Tabi Tarımsal Kooperatif
Merkez Birlikleri Bünyesinde
Yer Alan Kooperatif Birliklerinin
Aşağıda Gösterilen Mevcut Durumu:
1- Köy-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
9 Köy. Kal. ve Diğer T.A + 4 Tarım + 7 Hayvancılık = 20 Koop. Birliği,
2- Tar-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
5 Tarım + 4 Köy. Kal. ve Diğer T.A +1 HayKoop.+1 Ormancılık = 11 Koop. Birliği,
3- Hay-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
31 Hayvancılık + 2 Köy. Kal. ve Diğer T.A = 33
Koop. Birliği,
4- Or-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
18 Ormancılık + 8 Köy. Kal. Ve Diğer T.A +1
Hay-Koop.= 27 Koop. Birliği,
5- Tüs-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
10 Sulama + 3 Köy. Kal. Ve Diğer T.A. = 13
Koop. Birliği,
6- Sür-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
13 Su Ürünleri Koop. Birliği,
7- Çay-Koop Merkez Birliği Bünyesinde:
5 Çay-Koop Birliği mevcuttur.
Yukarıda görüldüğü üzere Tüm merkez birliklerine ortak bölge birlikleri çeşitlilik arz
etmektedir. Bakanlığın her bölge birliğinin
kendi ihtisas konusunda örgütlenmesini sağlayamadığı, bizzat bakanlıkça yapılan uygulama sonucu ihtisaslaşmanın gerçekleşmediği
görülmektedir.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
Sulama kooperatifi ana sözleşmesinin çalışma
konularında değişiklik yapılmasına Bakanlıkça izin verilmekte ve tarımsal kalkınma kooperatifi gibi faaliyet yürütebilmesine imkân
sağlanabilmekte ve Bakanlıkça uygulanan hayvancılık kredilerinden yararlandırılmaktadır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yayınlanan “2012/49 sayılı Hayvancılık
Desteklemeleri Hakkında Uygulama
Esasları Tebliği” nin 3. Maddesinin (gg) fıkrasında yapılan Yetiştirici/Üretici Örgütünün
tanımında, üretici örgütlerinin hiyerarşik yapılanması net bir şekilde belirtilmiştir. Buna
rağmen; Bakanlıkça, bir kooperatif, 5996 Sayılı Yasaya göre kurulmuş bulunan Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliğine veya 5200 Sayılı
Yasaya göre kurulmuş bulunan Süt Üretici
Birliklerine üye olmaları halinde, tebliğe aykırı
olmasına rağmen, merkez birliği düzeyinde örgütlenmiş olarak kabul edilebilmektedir.
Kooperatif bazında ihtisaslaşma, Bakanlığın
bizzat kendi uygulaması ile zaten ortadan kalkmıştır.
Aslında bu örgüt yapısı beklenilenin
tam aksine ihtisaslaşmaya değil
karmaşaya neden olmuştur.
Kooperatiflerin çalışma konularının
ve faaliyet alanlarının birbiriyle
örtüşmesine rağmen bu kadar
ayrıştırılması, diğer taraftan
Bakanlığın bazı örgütlere
tarımsal desteklemelerde ve
yetkilendirmelerde ayrıcalık
tanıması nedeniyle haksız bir
rekabet ortamı yaratılmış,
örgütlerin yeterince gelişmesinin
önünde bu durum bir engel teşkil
etmiştir.
Ege Bölgesi Sanayi Odası tarafından yılın başarılı kadın girişimcisi ödülüne layık görülen
Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (YUMBİR) Başkanı Derya Pala, sektörle ilgili gelişmeleri ve yeni uygulamaları değerlendirdi.
Pala, önümüzdeki dönemde sektör açısından iyimser olmadıklarını, özellikle küçük
üreticileri ve küçük tüccarları çok zorlayacak
uygulamaların geldiğini dile getirdi. 2012
boyunca işletmelerde onay ve kayıt mekanizmasının değiştiğini hatırlatan Pala, bakanlıktan ruhsatları, çalışma ve gıda üretim
izinleri olmasına rağmen ruhsat verme yetkisinin tamamen belediyelere devredildiği
için bakanlığın vermiş olduğu ruhsatların
geçersiz kaldığını dile getirdi. Pala, yeni yönetmelikle tüm gıda işletmelerinin tekrardan bir onay mekanizmasının içine girdiğini
belirterek, "Kriterlerde bir değişiklik olmadıysa da uygulamada farklılıklar gündeme
geldi. Yumurta Tebliği 2008'de çıkmıştı ama
bazı maddeleri çok uygulanmıyordu. Mesela
yumurtaların 5-12 derecede paketlenmesi,
muhafaza edilmesi ve satılması 2008'den
beri yönetmelikte var. AB uyum süreciyle
birlikte gıdada HACCP şartlarının da yerine getirilmesi gündeme gelince kurallar katı
bir şekilde uygulanmaya başlandı. Sadece
üreticilerde değil üreticilerden alıp toptan
pazarlayan, toptan alıp piyasada perakende
pazarlayan bakkallar ve pazarcılara servis
yapanlar da bu yönetmelik içine giriyor. Dolayısıyla onlara yatırım yükü getirdi, işletmelerine soğuk depo yaptırmaları gerekti.
Onların ortadan kalkması ve işlerin zorlaşması küçük üreticiyi çok etkiliyor. Sektörün
neredeyse yüzde 80'ni küçük ve orta ölçekli
işletmeler oluşturuyor. Bunların çoğu kendi
yumurtalarını marketlerde ve piyasada perakende olarak pazarlamıyor. Toptancılara
veriyorlar. Son düzenleme bu aradaki toptancıların düzeninde bir değişiklik gerektirdiği için bu yatırımı yapamayacak durumda
olanlar aradan çıktılar ve çıkacaklar. Böyle
olunca küçük üreticilerin pazarlaması zora
girecek" dedi.
Zamanla küçük üreticiler
kapanacak, büyüklere devredilecek
Pazarlar ve bakkallar için de 5-12 derece
zorunluluğu getirildiğini ifade eden Pala,
"Pratikte bunun sağlanması çok zor. Büyük
illerde bile elektrik olmayan pazarlar var.
Bu satışı ciddi anlamda zorlaştıracak. Küçük
üreticilerin en büyük pazarı buralar. Tüketici
de taze ve ucuz yumurtayı pazardan alamayacak. Büyük üreticiler ve büyük marketler
avantaj sağlarken, küçük üretici ve küçük satıcı ortadan kalkacak, tüketici zarar görecek.
Zamanla küçük üreticiler kapanacak ya da
büyüklere devredilecek. Bu da sektörü tekelleşmeye doğru götürecek" diye konuştu.
Bakkal ve pazar yerlerine istisna
getirilsin
Pala, yumurtanın güvenilir koşullarda saklanmasını, paketlenmesini ve depolanmasını
arzu ettiklerini belirterek, "Dolayısıyla bizim
işletmelerden alanların depolarında soğuk
hava depoları olsun, büyük marketlerde de
soğuk zincir devam etsin ama 7-8 saatte tüketilecek pazaryerlerinde ve bir iki günde tüketilecek küçük bakkallarda soğuk zincire bir
istisna getirilmesini istiyoruz. Başka ülkelerin Yumurta Tebliği'ni inceledik. Avrupa'da
da Amerika'da da Avustralya'da tebliğde
5-12 derece ibaresi geçiyor. Ama pratikte
gördüğümüz hiçbir pazaryerinde yumurta
buzdolabında satılmıyor" diye konuştu.
Birikim ve deneyimden doğan
büyük güç.
Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş.
Kooperatifler ve birlikler, ayrıştırılması sonucu küçük ve etkisiz kaldığından arzulanan
amaca uygun yapılar olmaktan da giderek
uzaklaşmıştır.
Kooperatiflerin yanında, damızlık birliği, üretici birliği, ziraat odası, tarım kredi ve tarım
satış kooperatifleri, pancar kooperatifi vb.
benzeri birçok aynı veya benzer faaliyetleri yürüten ve çalışma konuları ve alanları birbiriyle
örtüşen birçok üretici örgütünün varlığıda üreticinin mağduriyetine neden olmuş ve üretici
tüm bu örgütlere kaynak sağlamak durumunda kalmıştır.
Görülüyor ki kooperatifleşmede
ihtisaslaşma olmamış, Ülke
gerçekleri ile bağdaşmayan
ihtisaslaştırmada sorunları
çözmemiştir.
Tarımsal planlamaların yapıldığı, Ülkemizdeki köylülük nüfusu makul oranlara düştüğü,
işletmeler büyüyüp aile işletmeciliğinden ekonomik işletmeciliğe dönüştüğünde ihtisaslaşma zaten kendiliğinden oluşacaktır.
Sonuç olarak;
Kooperatiflerin ihtisaslaşma adı altında ayrıştırılmadan, bir iktisadi işletme olarak
görülmesi halinde sorunların çözümü daha da
kolaylaşacaktır.
322 4591212
www.serinler.com
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
7
“Bütünleştirilen Şehir, Parçalanan Kırsal”
»»Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından, Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 167 nci Yıldönümü nedeniyle 14 Ocak 2013 günü, “Bütünleştirilen
Şehir, Parçalanan Kırsal” konulu bir Sempozyum düzenlendi.
Büyükşehir Yasası’nın tarım sektörü,
toprak ve su kaynakları, doğal varlıklar, çiftçi, köylü ve tüm halkımız,
dolayısıyla Türkiye’nin bugünü ve yarınını nasıl etkileyeceği, 13 ilde büyükşehir belediyesi kuran ve 16
bin köyün tüzel kişiliğini ortadan kaldıran Büyükşehir Yasası
tüm yönleriyle ele alındı.
Ankara’da, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen Sempozyuma, siyasi parti temsilcileri, öğretim üyeleri, bürokratlar
ve sivil toplum örgütü yöneticilerinin
de aralarında bulunduğu, alanında
uzman pek çok konuşmacı katıldı.
Sempozyumun açılışında bir konuşma yapan; ZMO Başkanı Dr. Turhan
Tuncer, Türkiye’nin çeyrek yüzyılı
aşkın süredir uygulanan yanlış politikalar sonucu bugün ot ve samanı
bile ithal etmek zorunda kalan bir
ülke haline geldiğini belirtti. Tuncer,
“İktidar temsilcileri her ne kadar,
‘Türkiye’yi dünyanın en büyük 17.
ekonomisi yapmakla övünseler de,
2011 yılı Dünya Ekonomik Forumu
Küresel Raporuna göre, ülkelerin
gelişmişlikleri açısından Türkiye,
134 ülke arasında 125. sırada yer almaktadır.” dedi.
Prof. Dr. İsmail KARACA, Prof. Dr.
Selim KAPUR ve Doç. Dr. Mehmet
KARACA’ya ZMO Bilim Ödülü verildi. Törende ayrıca meslekte 50.
yılını dolduranlara da plaket verildi.
Ödül töreninin tamamlanmasının
ardından Sempozyuma geçildi. Sempozyumun “Şehirleşme Açısından
Büyükşehir Yasası Ne Getirir Ne
Götürür?” başlıklı ilk oturumunu
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi`nden Prof. Dr. Ruşen KELEŞ yönetti. Oturumda, CHP Genel
Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan
GÜNAYDIN, İzmir Y. Tek.Ens.Şehir
ve Bölge Planlama Böl. Başkanı Doç.
Dr. Semahat ÖZDEMİR, Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman GÜRÜN,
Balıkesir Belediye Başkanı İsmail OK
ve ZMO avukatı Zühal DÖNMEZ birer konuşma yaptılar.
milyon kişiye düşmüştür. Son 10 yıldan 7`sinde tarım ürünleri ithalatı
ihracatı geçmiştir. İthal edilen başlıca ürünler bitkisel ham yağ, yağlı
tohumlar, pamuk ve buğdaydır. İthalata izin verilmesinden bugüne
kadar ülkeye yaklaşık 2.7 milyon baş
sığır, koyun ve keçi girmiş; ithal edilen canlı hayvan, et ve et ürünlerine
ödenen bedel 3 milyar doları bulmuştur.” dedi.
Tuncer, ziraat
mühendislerinin uzmanlık
alanı olan bitki koruma
ürünlerinin, eczacılar, ziraat
teknikerleri ve teknisyenleri
tarafından da satılmasına
olanak sağlanmasını
eleştirdi.
‘Türkiye`nin tarımda dünyanın 7.
Avrupa‘nın 1. ülkesi` olduğuna dair
çizilen pembe tabloya karşın, TÜİK
rakamları sektörün hemen hemen
tüm alanlarında olağanüstü geriye
gidişlerin yaşandığını açıkça ortaya
koymaktadır” diye belirtti.
Tuncer, 2000`li yıllarda çiftçilerin
3,3 milyon hektar araziyi ekmekten
vazgeçtiklerini, tarımda girdi ve çıktı
fiyatları kıyaslandığında toprağı ekmemenin daha karlı bir hal aldığını,
2000 yılı sonrası dönemde buğday
üretiminin yerinde saydığını, arpa
üretiminin önemli ölçüde gerilediğini, başta tütün ve pamuk olmak
üzere endüstri bitkilerinin; nohut,
kuru fasulye ve mercimek gibi kuru
baklagillerin; patates ve kuru soğan
gibi yumru bitkilerin üretimlerinin
azaldığını belirtti.
Tuncer, “Bitkisel üretim alanında
yalnızca mısır, çeltik ve ayçiçeğinde
anlamlı üretim artışları sağlanmıştır. Bitkisel üretimdeki azalmaya
koşut olarak istihdam da gerilemiş,
2000 yılında tarımdan geçimini
sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon kişi
iken, 2011 sonunda bu rakam 6,1
Son TARGEL alımında istihdam edilecek personelin % 60‘ının veteriner
hekim olarak belirlenmesine tepki
gösteren Tuncer, bu tercihte, bilimsel, teknik ve ekonomik ölçütlerin ve
bu kapsamda gereksinim duyulan
personel ihtiyacının göz önüne alınmadığını, sadece mesleki taassupların ağır bastığını kaydetti.
Açılışta, Kimya Mühendisleri Odası
Başkanı Mehmet BESLEME, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK, Çankaya
Belediye Başkanı Bülent TANIK,
Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman
GÜRÜN ve CHP Bursa Milletvekili
İlhan DEMİRÖZ de birer konuşma
yaptılar.
Daha sonra yapılan ödül töreninde, ZMO tarafından Kars Boğatepe
Peynir Müzesi Koordinatörü İlhan
KOÇULU, SÜTAŞ Yönetim Kurulu
Başkanı Muharrem YILMAZ, SÜRKOOP Başkanı Ramazan ÖZKAYA
ve Öner ÜNALAN`a Özel Ödül verildi. Öner ÜNALAN, 2 yıl önce vefat
ettiği için ödülünü eşi aldı.
Ege TV program yapımcısı İsmail
UĞURAL, ZMO Basın Ödülü’ne değer görüldü.
“Tarım ve Kırsalın Geleceği
Açısından Büyükşehir Yasası
Ne Getirir Ne Götürür?” konulu
ikinci oturumu da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Ahmet ÇOLAK yönetti. Oturumda ZMO Yönetim Kurulu Üyesi ve
AÜZF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Mehmet Ali ÇULLU, Akyaka
Belediye Başkanı Ahmet ÇALCA ve
Muhtarlar Konfederasyonu Başkanı
Hüseyin AKDENİZ konuşmacı olarak yer aldılar.
Büyük Şehir Yasası’nın ekonomik boyutu ile ele alındığını, oysa ki Sosyolojik, çevresel ve ekolojik boyutunun
göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, “Bu yasayla 591 belde
belediyesi ile 16.082 köy ve 29 ilde İl
Özel İdaresi ile İl Genel Meclisinin
tüzel kişiliği ilk Mahalli İdareler Seçiminden sonra kaldırılıyor.” dedi.
Gülçubuk, çıkan ‘Yasa’nın; Toplumsal uzlaşıyı, katılımcılığı, toplumsal
talebi, eşitlik ve adaleti, hiç kimse
zarar görmeksizin toplumsal çıkarları, gereksinmeleri gidermeyi, yetkileri toplum yararına kullanmayı ve
dağıtmayı karşılamadığını belirtti.
nun kaldırılarak Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’na bağlı Ulusal Biyolojik
Çeşitlilik Kurulu oluşturulduğunu,
Kentsel Dönüşüm Yasası olarak da
bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakında Kanun
çıkartıldığını, Kıyı Kanun’unda değişiklikler yapıldığını, 2-B Yasası olarak da bilinen “Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve
Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”
çıkartıldığını, TMMOB Yasası ili
ilgili girişimlerin olduğunu söyledi.
Yasanın ne gibi sonuçlar
doğuracağından da
bahseden Prof.Dr.Gülçubuk,
“Büyükşehir sınırlarına
dahil edilen köylerde
yaşayanlar; içme suyu,
atık su gideri, alt yapı
yatırımları ve benzerleri
için zamanla ‘bedel, katılım
payı’ adı v.b. adlarla yeni
harcama kalemleri ile
karşılaşacakları gibi, bu
giderler metropol alandaki
fiyatlar düzeyine ulaşarak
gittikçe daha ağır maliyetli
bir yaşama mahkum
olacaklar.” dedi.
Prof.Dr. Gülçubuk, Çıkan bu yasayı
sadece Büyükşehir Yasası olarak nitelendirmenin doğru olmadığını, bu
yasanın göründüğünden de çok daha
büyük olduğunu, bu maksatla Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı kurulup farklı
yetkiler verildiğini, Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kanunu’nun değiştirildiğini, Milli Parklar Kanunu’
Prof.Dr. Gülçubuk, Madde 3, (4) Bu
Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan il
özel idaresi, belediye veya köy tüzel
kişiliklerine şartlı olarak bağışı yapılan taşınır ve taşınmazların
devrinin yapıldığı kurum veya
kuruluş, bu taşınır ve taşınmazların bağış amacına uygun
olarak kullanılmasını sağlamakla sorumludur. - Bu maddenin önemini vurgularken, “Bunlar
üzerinde herhangi bir yaptırım ya da
görüş yok” diye konuştu.
Tarıma, Toprağa Zarar
Prof.Dr. Gülçubuk, Madde 7 ile ilgili
olarakta (3213 sayılı Kanuna göre
maden üretim faaliyetleri ile bu
faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma
ruhsatına ilişkin yetki ve görevler,
il özel idarelerinin tüzel kişiliğinin
kaldırıldığı illerde valiliklerce yürütülür.) Tarıma ve toprağa vereceği
önem açısından bunu nasıl değerlendireceğiz? Sorusunu yöneltti.
Gülçubuk, “Büyükşehir ve
ilçe belediyeleri tarım ve
hayvancılığı desteklemek
amacıyla her türlü faaliyet
ve hizmette bulunabilirler.”
yasa maddesi ile ilgili
olarakta, “Ziraat Fakülteleri
ile Belediyeler arasında
hizmetler arası bir çatışma
sürecine mi girecek?” dedi.
Yasa, Merkezin Etkisini
Daha da Arttırıyor
Büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi (YİKM) adıyla
bir kurum oluşturuluyor. Bakanlar
Kurulu Kararı ile bu illere bağlı ilçeler ve diğer illerde de YİKM kurulabilecek. Yatırım izleme ve koordinasyon merkezinin sevk ve idaresi
illerde valilik, ilçelerde ise kaymakamlar tarafından yerine getirilecek.
3, (1) İlçe belediyeleri veya ilçe belediyelerinin talep etmeleri halinde
büyükşehir belediyeleri bu Kanuna
göre tüzel kişiliği kaldırarak mahalleye dönüşen köylerde yapılacak
ticari amaç taşımayan yapılar için
yürürlükteki imar mevzuatı doğrultusunda yörenin geleneksel, kültürel ve mimari özelliklerine
uygun tip mimari projeler yapar veya yaptırır.- Örneğini verdi.
IPARD Uygulama Esasları’da da değişiklik yapmak durumunda kalınacağını vurgulayan Prof.Dr.Gülçubuk,
“Yasa ile yalnızca büyükşehir belediyesi olan iller değil, diğer illerde de
559 belediyenin, nüfusun 2000’in
altına düşmesi nedeniyle kapatılması öngürülmüştür. Yalnızca nüfus
kriterini esas alan bir düzenleme söz konusudur. Böyle bir
düzenleme, hizmetin yerelden sağlanması ve toplumun kararlara katılması açısından büyük dengesizliklere neden olacaktır.” diye konuştu.
‘Yasa’ da belirsizliklerin ortaya çıktığını söyleyen Gülçubuk, -Madde
Konuşmasının sonunda Yasa ile ilgili genel bir değerlendirmede bulunan Gülçubuk, Kırsal Arazinin
kentleşeceğini, kentsel arazinin ise
arsaya dönüştürüleceğini, daha sonra da arsalar imarlaştırılarak rant
alanı açılacağı değerlendirmesinde
bulunarak; “Eğer üretiminiz sınırlıysa, dış ticaret açığınız fazla ise, sanayiniz yeteri kadar üretimde bulunamıyorsa, bir dönem sonra görüldüğü
gibi doğal kaynakları servete dönüştürme hesabını yaparsızın. Türkiye
gibi ülkelerde de en büyük servet
ve sermaye, doğal kaynaklar olarak
karşımıza çıkar.” dedi.
8
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
Röportaj:
Emel Tuğrul
“Kooperatifçiliğimizin Temel Sıkıntıları Yasal
Altyapının Yeterli Olmayışından Kaynaklanmaktadır”
»»BM tarafından ilan edilen “2012 Yılı Uluslararası Kooperatifler Yılı”nın ardından, kooperatifçiliğimizi ve geçtiğimiz
aylarda açıklanan “Türkiye Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı”nı Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı
Muammer Niksarlı ile konuştuk.
Köy-Koop Haber - Kooperatifçilik
anlayışından bahseder misiniz?
Nedir önemi?
Her ne kadar
nicel anlamda bir
gelişme görülse
de güçlü bir
kooperatifçilik
yapısı ve anlayışı
ne yazık ki
oluşamamıştır. Bu
da kooperatifçiliğin
ülkemizde kısıtlı
alanlarda faaliyet
göstermesine
neden olmuştur.
Türkiye’de daha
çok konut yapımı
ve tarım alanında
yoğunlaşan
kooperatifçilik,
diğer ülke
uygulamalarında
olduğu gibi
perakende, kredifinans, sigortacılık,
enerji üretimi,
eğitim, sağlık gibi
sektörlerde yer
alamamıştır.
Muammer Niksarlı - Kooperatif,
ortak ekonomik, sosyal ve kültürel
ihtiyaçlar ve istekleri müşterek sahip
olunan ve demokratik olarak kontrol
edilen bir işletme yoluyla karşılamak
üzere gönüllü olarak bir araya gelen
insanların oluşturduğu özerk bir teşkilattır. Ekonomik ve ticari hayatta
kendine has artıları bulunan başarılı
girişim örnekleridir. Aslında kooperatif bir ortaklık kültürüdür.
Tarım, toptan ve perakende ticaret,
konut yapım, su, elektrik ve sağlık
sektörleri, bankacılık ve sigortacılık,
bilgi ve iletişim teknolojisi, bakım hizmeti, el sanatları, turizm gibi alanlarda kooperatifçilik yapılmaktadır.
Dünyada, kooperatifler ekonomik krizin derinleşmesi, işsizliğin artması,
toplumsal dışlanma ve yoksulluğun
yaygınlaşması gibi problemlerin giderilmesi için ekonomik açıdan en
bereketli ve karlı yapılanma olarak
etkin işlevlere sahiptir. Bu konuda en
çok kooperatif işletmesine sahip ülke
Amerika’dır. En etkin faaliyetler ise
Fransa’da görülmektedir.
Birleşmiş Milletler, 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı” ilan etti.
Amacı;
• Farkındalık oluşturmak,
• Kooperatiflerin kurulması ve güçlendirilmesini desteklemek ve
• Hükümetleri bu yönde teşvik etmek.
Bu çerçevede ülkemizde de Kooperatifçilik ile ilgili sorunların belirlenmesi ve çözüm yolları üretilmesi için,
“Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve
Eylem Planı” hazırlandı.
K.K. - Ülkemizde kooperatifçilikle ilgili temel sorunlar nelerdir?
M.N. - Ülkemizde 1920 ile 1938 yılları arasında kooperatiflere yönelik
yapılan tüm hukuki düzenlemeler,
Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Bugün ise 28 farklı türde
84 binin üzerinde kooperatif bulunmakta. Ancak günümüzün dinamik iş
dünyası ve dönüşen kamu anlayışı dolayısıyla kooperatifçilikte de bazı düzenlemeler yetersiz kalmış ve sorunlar
ortaya çıkmıştır.
Kooperatifçiliğimizin temel sıkıntıları
yasal altyapının yeterli olmayışından
kaynaklanmaktadır. Örneğin, eksik
üst örgütlenme nedeniyle, kooperatiflere yönelik eğitim, finansman, denetim, danışmanlık, teknik ve yasal
destek sunumu yetersizdir. Dolayısıyla Türkiye’de kooperatiflerin, “Milli
Gelir, Üretim, İstihdam, Yatırım, Dış
Ticaret” rakamları içindeki payı ile faaliyet gösterdikleri sektör içerisindeki
payları yeterince bilinmemektedir.
Her ne kadar nicel anlamda bir gelişme görülse de güçlü bir kooperatifçilik
yapısı ve anlayışı ne yazık ki oluşamamıştır. Bu da kooperatifçiliğin ülkemizde kısıtlı alanlarda faaliyet göstermesine neden olmuştur. Türkiye’de
daha çok konut yapımı ve tarım alanında yoğunlaşan kooperatifçilik, diğer ülke uygulamalarında olduğu gibi
perakende, kredi-finans, sigortacılık,
enerji üretimi, eğitim, sağlık gibi sektörlerde yer alamamıştır.
Neticede;
• Kamu hizmet sunumu ve kooperatifçiliğe elverişli bir ortam oluşturulması
konusunda yaşanan aksaklıklar,
• Eğitim, bilinçlendirme ve araştırma
faaliyetlerindeki yetersizlikler,
• Örgütlenme ve kooperatifler arası işbirliği sorunu,
• Sermaye yetersizliği ve uygun finansmana erişim sorunu,
• Denetim ve imaj sorunu,
• Kurumsal ve profesyonel yönetim
eksikliği,
• Mevzuat ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar
Kooperatifçilikte bir strateji ve eylem
planını oluşturmayı ve hayata geçirmeyi gerektirmiştir.
K.K. - Strateji belgesi nasıl oluşturuldu?
M.N. - Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
koordinasyonunda kooperatiflerden
sorumlu Bankalıklar, ilgili kamu kurum ve kuruşları ile sektör temsilcilerinin katkılarıyla yoğun ve katılımcı bir
sürecin sonunda oluşturuldu bu belge.
Toplamda 47 ayrı kuruluştan 104 temsilci ile gerçekleşen bir dizi yoğun çalışma toplantıları yaptık. Çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, finans kuruluşları,
sendikalar, meslek örgütleri ve üniversiteler vardı bu toplantılarda.
Sonunda bir vizyon belirledik: “Güvenilir, verimli, etkin ve sürdürülebilir
ekonomik girişimler niteliğini kazanmış bir kooperatifçilik yapısına ulaşmak”.
K.K. Bu yoğun çalışmalar sonucu
ortaya çıkan strateji belgesi neyi
öngörmektedir?
M.N. - Ülkemizde Kooperatifçiliğin
gelişmesiyle;
• Ekonomik ve toplumsal kalkınma
sağlanacak,
• Yoksullukla mücadelede etkinleşilecek,
• Atıl kaynaklar harekete geçirilecek,
• Mikro kredi ve finansman olanakları
genişletilecek,
• Sermaye birikiminin sağlanmasına,
yeni istihdam alanları oluşturulmasına, üretimin arttırılmasına destek
olunacak,
• Tarımın ve küçük çaplı üretimlerin
sanayiye entegrasyonuna, piyasaların
olumlu yönde regülâsyonuna, girişimcilik ve ortak iş yapma kültürünün geliştirilmesine önayak olunacak,
• Toplumsal sermayenin arttırılmasına, gelirin daha adil paylaşımına ve
dolayısıyla ülkemizin bir bütün olarak
kalkınmasına katkı sağlanacaktır.
Bu stratejiyle; kooperatifçiliğe daha
elverişli bir ortam oluşturmak, sektöre olan güveni artırmak, verimsiz ve
etkin olmayan uygulamaları kaldırmak, sürdürülebilirlik, rekabet edebilirlik ve yenilikçilik sağlamak amacıyla çözümler geliştirilmiştir.
K.K - Stratejide ne gibi çözümler
önerilmekte?
M.N. - 7 stratejik hedef belirlendi.
Öncelikle kamu teşkilatlanması ve
kooperatiflere hizmet sunum biçi-
uygulamaya konması gerekir. Kooperatiflerin yaşaması ve büyümelerine
elverişli bir yasal çerçeve hazırlanması
için devlete çok önemli görevler düşmektedir. Devlet desteği kooperatifçilik değerleri ve ilkeleri ışığında olmalıdır.
mi yeniden yapılandırılacaktır. İlgili
bakanlıkların kapasitesi arttırılacak,
bazı sorumlulukları kooperatif üst kurumuna devredilecek. Bunun için de
kooperatiflere özel veri tabanı oluşturulacak.
İkinci olarak eğitim, danışmanlık
bilgilendirme ve araştırma faaliyetleri
geliştirilecektir. Kooperatif denetim
ve yönetim kurulu üyelerine eğitim ve
sertifikasyon zorunluluğu getirilecek,
bilgilendirme ve eğitim programları
hazırlanacak. Kooperatifçilik konusunda, eğitim, araştırma ve yayın faaliyetinde bulunan gönüllü kuruluşların projeleri de desteklenecek.
Üçüncü olarak, örgütlenme kapasitesi ve kooperatifler arası
iş birliği olanakları arttırılacaktır. Yeni alanlarda kooperatifler
kurulması için özendirme çalışmaları
yapılacak, kooperatifler arası birleşmeler özendirilecektir. Türkiye’de ve
dünyadaki kooperatiflerle iş birliği
yapılacaktır. Ayrıca kadınlarımızın
kooperatifler içerisinde daha fazla yer
alması da sağlanacaktır.
Dördüncü olarak sermaye yapısı ile kredi ve finansmana erişim
olanakları güçlendirilecektir.
Ortaklık payı üst sınırı kaldırılacak,
kooperatiflerin finansman kaynakları
çeşitlendirilecek, yasal mevzuat düzenlenecektir. Uluslararası kaynaklardan faydalanmak için proje
üretme kapasitesi arttırılacak,
kooperatiflere sürdürülebilir kredi desteği sağlanacaktır.
Beşinci strateji iç ve dış denetim sistemlerinin tümüyle revizyonuna ilişkin. Önce
uluslararası örnekler incelenerek
dış denetim sistemi oluşturulacak, sonra iç denetimle ilgili yasal
düzenlemeler yapılacak. Bu çerçevede
kooperatif üst kuruluşlarına denetim
görev ve sorumluluğu verilecek.
Altıncı strateji olarak kurumsal
ve profesyonel yönetim kapasitesi arttırılacaktır. Kurumsal
Yönetim ilkelerinin kooperatiflerde
hakim olması sağlanacaktır. Bu ilkeler arasında üst kuruluşların interneti etkin olarak kullanması, kurumsal
strateji belgesi hazırlama zorunluluğu
ve ortaklarla periyodik bilgi paylaşımı
sağlayacak tüm gerekli mecraların geliştirilmesi var. Elbette kuruluşlarda
profesyonel yöneticilerin çalışması da
çok önemli.
Son olarak mevzuat altyapısı
uluslararası esaslara ve ihtiyaçlara göre geliştirilecek ve kooperatifçilik mevzuatı çağdaş bir yapıya kavuşturulacaktır.
K.K. - Strateji belgesinin hayata
geçmesi için neler yapılmalı?
M.N. - Öncelikle yasal altyapının hızla
Gerek kamu gerekse kooperatifçilik
sektörü ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımıyla hazırlanan
“Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve
Eylem Planı” Türkiye’deki kooperatifçilik sektörünün gelişmesi ve toplumda kooperatif bilincinin oluşturulması açısından ne kadar önemliyse, bu
belgede belirtilen hedeflere ulaşılması
ve doğru politikalarla istikrarlı ve sürdürülebilir bir ülke kooperatifçiliğinin yaratılması için iş bu stratejinin
uygulama, izleme ve değerlendirme
aşamaları da o kadar önemlidir. Bu
nedenle, Eylem Planı çerçevesinde yer
alan faaliyetlerin Belge ile tutarlı ve
etkin bir şekilde yürütülmesi ve ilgili
hedeflere zamanında ulaşılması amacıyla bir uygulama, izleme ve koordinasyon mekanizmasının kurulması
zorunludur.
K.K. - Bu plan içinde yeni kurumsal yapılar var mı?
M.N. - Bahsettiğim uygulama, izleme ve koordinasyon sisteminde Çalışma Birimleri, Stratejik Hedefler
İzleme Birimi ve Değerlendirme ve
Yönlendirme Komitesi olmak üzere
üç birimin yer alması öngörülmüştür.
Bu birimlerin çalışmalarında; kamu
kurumları, kooperatifçilik sektörü ve
ilgili sivil toplum kuruluşları arasında
işbirliği halinde paylaşımcı ve katılımcı bir anlayışın hakim olması ve şeffaflığın sağlanması esas alındı.
Çalışma Birimleri; Belgenin yürürlüğe girmesini takiben bir ay içinde
ve işbirliği yapılacak tüm kurum ve
kuruluşların da katılımıyla ilk toplantılarını yapacaklar. Bu kapsamda sorumlu kuruluşlar gerekli hazırlıkları
yürütecek. Çalışma Birimleri toplantılarında; işbirliği yapılacak kurum ve
kuruluşların ve sorumlu kuruluşların
ilgili faaliyet başlığı altında gerçekleştirdikleri çalışmalar ele alınarak, karşılaşılan aksaklıklar veya ileride sorun
yaşanmaması için yapılması gereken
işbirliği ve koordinasyon konuları değerlendirecek.
Stratejik Hedefler İzleme Birimi’nin
toplantılarında ise, Çalışma Birimleri
raporları kapsamında her bir faaliyet
için değerlendirmede bulunarak faaliyetlerle ilgili tespit edilen sorunların
çözümüne yönelik öneriler hazırlayacaklar.
Değerlendirme ve Yönlendirme Komitesi de Eylem Planının uygulanmasını değerlendirmek ve yönlendirmek
amacıyla Çalışma Birimlerinin hazırladıkları “Gelişim Raporları” ve Stratejik Hedefler İzleme Birimi’nin hazırladığı “İzleme Raporu”nda yer alan
önerileri dikkate alarak konuyla ilgili
çalışmalar yapacak, karşılaşılan sorunların çözümü için gerekli kararları
alacak. Değerlendirme ve Yönlendirme Komitesi; Belge’nin uygulanmasında karşılaşılan sorunların çözümü
için ilgili stratejik hedefler altında yeni
faaliyetler düzenleyebilir, var olan faaliyetleri değiştirerek gerekli yönlendirmeler yapabilir, Performans Göstergeleri ile ilgili değişiklik yapabilir
veya ihtiyaç halinde yeni Performans
Göstergeleri getirebilir.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
9
Hayvancılığımız Nereye Gidiyor?
‘Geleceğin Köyleri Hareketi’ Başladı
»»Bundan 5 yıl öncesinde bir yerel gazetede sütle ilgili yazı yazmıştım.
Tekrar okuduğumda hayvancılığımızda pek bir şeyin değişmediğini, bu
gün daha ağır sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
»»Yeni Büyükşehir Yasası’yla köylerin tüzel kişiliklerinin
kaldırılmasını protesto eden Seferihisar köylüleri İzmir Konak
Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.
Bu günlerde yine süt fiyatlarının geri çekileceği
söylenmektedir, çekilecektir de. Yem fiyatları
sürekli yükseliyor. Buna bu yıl birde saman
sıkıntısı eklendi. 5 yıl öncesine göre çok şey
değişti, Süt konseyi kuruldu. -Türkiye’de süt
fiyatlarını belirliyor iddasında- Süt birlikleri
kuruldu, canlı hayvan ithalatına izin verildi, et
ithalatına izin verildi. Şimdi yeni durum görülerek durduruldu. Var olan örgütler zayıflatılarak içlerinden yeni çiftçi örgütleri çıkarıldı.
Müteahide, sanayiciye, doktora, sanatçıya,
faizsiz krediler verilerek yeni çiftlikler kurduruldu. Bakanlıkça hayvan başına anaç desteği verildi. Okul sütüne başlanıldı. Ama hiçbir
derde çare olmadı. Olmayacakta! hepsi birer
birer kapanıyor. Hayvanlar bakılamaz duruma
gelinerek kesime gidecek, tekrar ithal hayvanlar ülkemize sokularak ülkenin değerleri başka
ülkelere akacaktır.
Gerçek Üretici ve Köylülerimizle
Onların Gerçek Örgütleri
Desteklenmedikçe Bir Beş Yıl Sonra
Gelinecek Nokta Bu Günlerden Kötü
Olacaktır.
02.04.2008 Tarihinde kaleme aldığım yazımı aynen aktarıyorum.
Süt’te Oynanmak İstenen Oyunlar
Geçen ay içinde iş adamımız Sayın Ethem
SANCAK “Türkiye de üretilen 12 milyon ton
sütün 10 milyon tonu lağıma dökülecek süttür demiş” ve üreticilerimizin büyük tepkisi ile
karşılaşmıştı.
Önceki yıl da SET-Bir (SÜT ET GIDA SANAYİCİLERİ BİRLİĞİ) başkanı Sayın ERDAL
BAHÇIVAN ‘da “Süt bulamıyoruz 1000 km
den süt getiriyoruz,sütün fiyatı çok yüksek”
demişti.
Bunun akabinde hayvan ithalatının açılması
gerekmektedir denildi ve belli şartlarda hayvan ithalatına izin verildi. Ülkemize normal
ve kaçak yollardan çok sayıda hayvanın girdiği
herkesçe söylenmektedir.
Şimdi geldik bu günlere süt fiyatlarında bazı
bölgelerde 150 ykr ye varan geri çekmeler yaşamaktayız. Ne oldu da süt fiyatları geri çekiliyor, raflardaki fiyatlar mı düştü?
Üretim birkaç kat mı arttı? Hayır hiçbiri değil
sütte oynan oyunlar, sonunda buralara gelindi.
Daha ne olacak bilemiyoruz. Yıllardır malımızı
verdiğimiz firmalar ben bir süre malınızı
Nurettin DİNGAZ
Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı
almayacağım diyor. Veya fiyatı indiriyorum,
süt kötü diyor. Bu güne kadar iyi di de, bugün
mü kötü oldu? Bu şekilde bir ticaret dünyanın
neresinde var. Üreticiye yapılanlar hangi ticari
ahlakla bağdaşıyor acaba...
Biri çıkıyor, ‘süt bulamıyoruz bin km de süt
getiriyoruz’ diyor. Çünkü süt fiyatlarının düşmesini istiyor, hayvan ithalatının açılmasını
istiyor. Biri çıkıyor, üreticilerin ürettiği süte dil
uzatıyor, çünkü kendi üretmek istiyor, üreticileri kendine rakip görüyor.
Tarım bakanlığımız da hayvan başına teşvik
vereceğiz diyor. Ve ortalık toz duman gidiyor.
Olan üreticilerimize köylülerimize oluyor. Süt
fiyatları düşüyor, yem fiyatları yükseliyor.
Böyle gider ise üreticilerimiz köylülerimiz
hayvanlarını bakamayacak ve kesime sevk
edecektir. İşte o zaman sütü 1000 km’de de
2000 km’de de bulamayacak sanayicimiz.
Lağıma dökecek değil, süt bulunamayacak hale
geleceğiz. İthal ürünlerimize birde süt katılacak ve o kötü dediğiniz sütleri çok arayacağız.
Ama biz üretici örgütleri buna izin vermemeliyiz. Vermeyeceğiz. Bizimle oynuyorlar bu
oyunu bozmamız lazım. Biz üretmeye devam
edeceğiz. Üretimden gelen gücümüzü bazı
aşamalarda kullanmamız gerekiyor. Tüm üreticilerimiz eğer başarabilirsek sütlerimizi çok
değil 10 gün evde değerlendirelim, dökelim,
kimseye satmayalım bakalım neler oluyor ülkemizde! O sanayici nasıl dolaşıyor peşimizde,
bunu yapmalıyız başka çıkışımız yok.
Buradan tüm üretici örgütlerine sesleniyorum, ‘Gemisini kurtaran kaptan’ hesabıyla
hareket edildiği sürece kimsenin gemisi kurtulmayacak, gemilerin hepsi batacak. Üretici
batarsa, herkes batar. Sanayici de batar. Gelin
hep beraber soruna çözüm bulalım, oynanmak
istenen oyunları bozalım. Köyümüz için köylülerimiz için ülkemiz için Köy-Koop olarak
buna biz hazırız.
Okul Sütü İhalesi Onaylandı
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 20 Aralık 2012
tarihinde yapılan, ancak itiraz üzerine iptal edilen Okul Sütü İhalesi, 9
Ocak’ta yeniden yapıldı.
İki ihale arasında kamu yararına 18 milyon TL
fark oluştuğunu açıklayan Bakanlık, ihale yetkilisi tarafından onaylanan ihaleyi kazanan
firmaların 11 Şubat 2013 tarihinde okul sütü
dağıtımına başlayacağını duyurdu.
İhalede Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi’nden
oluşan 1. Kısım için en avantajlı teklifi, 45,4
kuruş birim fiyat ve 27.850.851 TL toplam fiyatla ile Pınar-Dimes iş ortaklığı verdi.
İç Anadolu Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nden oluşan 2. Kısım için en avantajlı
teklif, 40,85 kuruş birim fiyat ve 39.417.217 TL
toplam fiyatla Aynes’in oldu.
Marmara ve Karadeniz Bölgesi’ni kapsayan 3.
Kısım için en avantajlı teklifi, 51 kuruş birim fiyat
ve 52.511.313 TL toplam fiyatla Ak Gıda verdi.
Akdeniz Bölgesi’nden oluşan 4. Kısım’da da Aynes, 40,85 kuruş birim fiyat ve 14.477.155 TL toplam fiyatla en avantajlı teklifi veren firma oldu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 9 Ocak’ta
4734 Sayılı yasanın 21/b maddesine göre “Pazarlık Usulü” ile yapılan Okul Sütü İhalesi’nin,
10 Ocak 2013 tarihinde İhale Yetkilisi tarafından onaylandığını açıkladı. Açıklamada, şöyle
denildi:
“İhaleyi kazanan firmalar 11 Şubat 2013 tarihinde okul sütü dağıtımına başlayacaktır.
Program kapsamında; 2012-2013 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde, özel okullar dahil, 30.752 okulda, anasınıfı ve ilkokul olmak
üzere toplam 6.171.692 öğrencinin tamamına, pazartesi, çarşamba ve cuma günlerinde,
haftada 3 gün süreyle 200 ml UHT içme sütü
dağıtılacaktır. Önceki iptal edilen ihalede toplam bedel 152 milyon TL olarak gerçekleşmişti.
Yeni yapılan ihalede toplam bedel 134 milyon
TL olarak gerçekleşti. İki ihale arasında kamu
yararına 18 milyon TL fark oluşmuştur.”
“Burada 16 bin köy var yakında!” sloganıyla
gerçekleştirilen basın açıklamasına Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve İzmir
Barosu da destek verdi.
İzmir Konak Meydanı’na geleneksel kıyafetleriyle gelen Seferihisar’daki 9 köyün
muhtarları ve köylüler, kendi ilçeleriyle aynı
kaderi paylaşan 16 bin köyü oluşturdukları
Geleceğin Köyleri Hareketine katılmaya davet etti. Köylüler, Büyükşehir Yasası’ndaki
ilgili maddelerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvuracaklarını dile getirdi.
Köy Yoksa Geleceğimiz de Yok!
İzmir Seferihisar köylüleri adına Geleceğin Köyleri Manifestosu’nu okuyan Turgut
Köyü’nden Aylin Bostan, “Büyükşehirlerdeki
16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle
kaldırıldı. Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu bir coğrafyada binlerce köyün üzerini
tek bir cümleyle çizmek mümkün mü? Değil
elbette. Biz, geleceğin köyleri, köy olma hakkımızı anayasal düzeyde savunmak için bir
araya geldik. Daha da önemlisi, yasaların hiç
düşünmediği bir görevi sürdürmek, geçmişle
gelecek arasında köprü olmak için bir araya
geldik. Bizlerle aynı kaderi paylaşan 16 bin
köyü, Geleceğin Köyleri Hareketi’ne katılmaya davet ediyoruz. Köy yoksa geleceğimiz
de yok!” dedi.
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer,
“Köylerin yok olduğu bir Türkiye, kısırlaşmış, çoraklaşmış ve umudu tükenmiş bir yurt
demektir. Küçük üreticinin yok edileceği bir
yurttaysa sadece endüstriyel tarım ve hayvancılık yapılabilir, bu, yerel lezzetlerin kaybolması, tohum çeşitliliğinin yok edilmesi,
GDO’lu ürünlerden başka seçenek kalmaması
ve kentler için yeni bir potansiyel gecekondu
nüfusu yaratmak demektir.” diye konuştu.
Köylülerin avukatlığını üstlenen İzmir Baro
Başkanı Sema Pekdaş, “16 bin köyün bir kalemde kapatılması ne hukukun evrensel ilkelerine, ne anayasaya ne de demokratik kurallara uygundur. Yeni yasa, Anayasamızın
44. ve 45. maddelerine aykırıdır. Anayasada
düzenlenmiş en küçük kamu tüzel kişiliği niteliğindeki köyler, referandum yapılmaksızın
veya en azından onlara danışılmadan kapatılamaz. 16 bin köyün kapatılmasını düzenleyen yasanın açıkça Anayasaya aykırı olması
sebebiyle buradan Cumhurbaşkanına, ana
muhalefet partisine ve milletvekillerine sesleniyor, bu kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine dava açmalarını talep ediyoruz” dedi.
Büyükşehir yasası ile Türkiye’de 16 bin
köyün tüzel kişiliği sonlanacak ve mahalle olacak. Bu yasayla birlikte köylüler çeşitli vergilere tabi tutulacak, köyler imara açılacak ve tarım arazilerinin
de maden ocağı, turizm işletmesi veya
özel mülk olmasının önü açılacak.
İmece ortadan kalıyor, bahçedeki
suya para ödeniyor
Köylerin ellerindeki gelirleri alan ve köylülerin daha önce ödemek zorunda olmadığı yeni
harcamalara neden olan bu yeni kanun, hem
geleneksel anlamda köylülerin biraraya gelerek ortaya çıkardıkları geliri ortadan kaldırıyor, hem de köylülerin bahçesinden aldığı
suya bile ücret ödemesine neden oluyor.
İnşaat ve mülk ile alakalı yetki ve vergilerin
de köy yönetiminden alınarak, belediyelerde
toplanıyor oluşu da, köylülerin -yeni mahallelilerin- yüzleşmek zorunda oldukları gerçeklerden sadece biri.
İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı
Zorunluluğu Kalktı
»» Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelikte
yapılan değişiklikle işletme kayıt ve onay belgeleri almak için işyeri
açma ve çalışma ruhsatı alma zorunluluğu kaldırıldı.
Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine
Dair Yönetmelik’te değişiklik öngören yönetmelik, 10 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlandı. Buna göre, İşletme kayıt ve onay
belgeleri almak için gerekli olan işyeri açma ve
çalışma ruhsatı alma zorunluluğu kaldırıldı.
Yönetmelikte yapılan değişiklik gereği kayıt
kapsamındaki depo, perakende ve toplu tüketim işletmelerinden artık sadece dilekçe
ve yönetmelik ekinde yer alan beyanname
istenecek. Bu durumda işletmelerden işyeri
açma ve çalışma ruhsatının sureti, meslek
odası bulunan meslek mensupları için odadan alınmış belge, meslek odası bulunmayanlardan ise gıda işletmecisiyle yapacağı
sözleşme artık istenmeyecek.
Kayıt kapsamında bulunan gıda üretim işletmelerinden ise sadece dilekçe ve yönetmelik
ekinde yer alan beyanname istenecek.
İşyeri açma veya deneme izin belgesinin sureti, kapasite raporu veya ekspertiz raporu,
kurum beyanı, gıda işletmecisinin güncel
bilgilerini içeren Ticaret Sicil Gazetesi veya
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Sicil Gazetesi,
meslek odası bulunan meslek mensupları
için odadan alınmış çalışma belgesi, bulunmayanlar için gıda işletmecisiyle yapacağı
noter onaylı sözleşme artık istenmeyecek.
Kayıt kapsamındaki işletmeciler ‘İşletme
Kayıt Belgesi’ almak için il veya ilçe müdürlüklerine başvuracak.
Et ve Balık Kurumu'ndan Doğrudan Müdahale
»»Et ve Balık Kurumu geniş yetkilerle donatılacak.
Et ve Balık Kurumu, süt üretiminin azaldığı dönemlerde sütü alıp, süt tozuna çevirirken,
süt üretiminin bütün aylara yayılması, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların doğum dönemlerinin ayarlanması gibi politikalardan
sorumlu olacak.
Kurum, Kurban Bayramı döneminde değişen et fiyatlarına müdahale için hayvan kesim tarihlerini ayarlayacak, spekülatörlerin
girişimini engellemek için gerektiğinde ithal
etle piyasaya et sürebilecek. Yerli et üretimini ve verimini artırmak için hayvan ırklarının değiştirilmesine ilişkin politikalar da Et
ve Balık Kurumu'na emanet edilecek.
Bakan Mehdi Eker, TBMM'de yaptığı konuşmada, bunun ilk ipucunu vererek, et ve süt
fiyatlarındaki dalgalanmalara EBK ile müdahale edeceklerini açıkladı.
10
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Böceklerin Babası: İbrahim Akif Kansu
1999 yılıydı. Sonbahardı, yerler hafif buzlu ama
hava güneşliydi. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bitki Koruma Bölümü’nün bahçesinde, bütün öğrenciler 15 dakikalık ders
arasının keyfini sürüyorduk. Derken ara
yoldan bölümün yan kapısına doğru yavaşça yaklaşan fötr şapkalı,70 yaşlarında, 1.70
boylarındaki takım elbiseli o kişiyi gördüm.
Gitgide yaklaştı bize. Sonra bize gülümseyerek, “bu merdivenin basamakları eşit değil”
dedi. Sima hiç yabancı değildi. Ara bitip “Entomoloji dersine” girdiğimizde aklım hala o
tanıdık simada kalmıştı. Entomoloji kitabına
bakarken o tanıdığımı sandığım simanın resmini karşımda buluverdim: Prof. Dr. İ. Akif
Kansu… Evet aslında o tanıdığımı sandığım
sima, evde, okulda, otobüste okuduğumuz
entomoloji kitabındaki fotoğraftaki yüzden
başkası değildi... İşte Akif Hoca’yla ilk karşılaşmam böyle oldu.
Akif Hoca 7 yıl önce emekli olmuştu. Biz ondan hiç ders alamadık. Ama zaman geçtikçe ve entomolojiye olan ilgim arttıkça Akif
Hoca’yı daha çok merak eder oldum ve onu
tanımak istedim. Günler ayları kovaladı, aylar yılları derken okul bitti ve asistan oldum.
İlk görüşümde Akif Hoca’nın yanına gidip
kendimi tanıtmaya karar verdim. Yanına gidip biraz da ürkek bir sesle,
-“Merhaba hocam” dediğimde;
-“Merhaba Umut” deyişiyle çok şaşırmıştım.
-“Sen yeni asistansın değil mi?”
Hoca’nın benim adımı bilmesi beni çok
onurlandırmıştı. Öyle ya, kitabını okuduğumuz, entomolojinin duayeni Akif Hoca
adımı biliyordu! Şimdi o günü neden çok iyi
hatırladığımı anlamışsınızdır. Çünkü hayatını bilime adamış, böyle büyük bilim insanlarıyla ilk tanışma hep çok özel ve hayat boyu
unutulmazdır...
Akif Hoca 16 Mart 1925 tarihinde
İstanbul’da doğmuş. 1947 yılında
Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü
Ziraat Fakültesi’nden mezun
olmuş, 1950 yılında Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde
asistan olarak girmiş. 1953
yılında aynı üniversitede
doktora derecesini almış, 1957
yılında doçentliğe, 1964 yılında
profesörlüğe yükselmiş. 1950
yılından emekli olduğu 1992 yılına
kadar tam 42 yıl sadece Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne
değil aslında ülkemizdeki bilime ve
bilimin yuvası diğer üniversitelere
ve kuruluşlara da hizmet etmiş.
Nitekim 1967 yılında Adana’nın yollarını tutmuş ve 1967-1970 yılları arasında Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kurucu Dekanlığını yapmış. 1972-1981 yılları arasında
TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyeliği, 1974-1975
yılları arasında TÜBİTAK Genel Sekreter Vekilliği, 1974-1976 yılları arasında YÖK Üyeliği, 1978-1981 yılları arasında Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu Danışma Kurulu Başkanlığı ve 1979-1981 yılları arasında TÜBİTAK
Bilim Kurulu Başkan Vekilliği gibi daha pek
çok önemli görevde bulunmuş. 1982-1988
yılları arasında Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bitki Koruma Bölüm Başkanlığı ve
1988-1991 yılları arasında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı yapmış… Tabi
bu emek ve başarı dolu akademik hayatta bir
sürü ödül de almış. 1994 yılında TÜBİTAK
Hizmet Ödülü ise bunlardan en bilineni.
KOOPERATİF
Başarı Hikayleri
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Yazımın başında da belirttiğim üzere biz
Akif Hoca’yı kitaplarıyla tanıdık. Hepimizin
başucu kitabı “Entomoloji” ve “Böcek Çevre Bilimi” öğrencisinden profesörüne kadar
herkesin elinin altında olmuştur hep. Akif
Hoca’nın akademik hayatını incelerken dikkatimi çeken bir nokta da hocanın yaptığı
pek çok derleme ve çeviri. Nitekim bu derlemeler ülkemizde şimdiki o müthiş laboratuvar imkanlarının olmadığı dönemlerde
bilginin yaygınlaşması ve pek çok entomolojik konunun anlaşılabilir hale gelmesinde
binlerce öğrenciye ve akademisyene kılavuz
olmuştur. Bugün ülkemizde Bitki Koruma
Bölümlerinden mezun olmuş binlerce kişi,
öğrenci, akademisyen ve Ziraat Mühendisi
onun doğrudan öğrencisi olmuştur. Bizler
Akif Hoca’dan entomoloji derslerini alamasak ta aslında Akif Hoca’dan çok şey öğrendik. Kitaplarında, makalelerinde, konferanslarında hatta bölüme her geldiğinde
koridordaki sohbetlerimizde…
Duruşuyla, felsefesiyle,
bizlere olan desteğiyle,
alçakgönüllülüğüyle, bizleri
dinlemesiyle, babacanlığıyla ve
duygulandığında yaşarıveren
gözleriyle, bize sadece hocalığı ve
araştırıcılığı değil erdemli ve olgun
insan olmayı da öğretti aslında.
Evet, Akif Hoca kendinden yaşça çok küçük
olanları da büyük bir saygıyla ve dikkatle
hep dinlemiştir. Yıllar önce Ankara Üniversitesi Entomoloji Kulübünü bir grup idealist
genç böcek sever olarak kurduğumuzda Akif
Hoca’nın kulübümüze verdiği candan desteği
ve gençlere verdiği büyük önemi çok iyi görmüştük. Nitekim kulübün düzenlediği ilk etkinlik Akif Hoca tarafından verilen “Tarım ve
Doğa” konulu seminer olmuştu... Akif Hoca
emekli olsa da “üniversitede emeklilik olmaz”
lafının en güzel örneğidir. 80’inine merdiven dayadığı yıllarda vazgeçmeyip bilgisayar
klavyesini öğrenmesi ve kitaplarının yeni
baskılarını yapması aslında hepimize müthiş
bir ilhamdır. Akif Hoca diyince yine bütün
seminerlerde ve konferanslarda en önde dikkatle not alan o resim aklıma gelir ve bilimin
bir yaşam biçimi olduğunu bir kez daha anlarım. Akif Hoca aynı zamanda müthiş bir dil
ustasıdır. Bizlere hep doğru ve saf Türkçe’yi
anlatmıştır ve hatalarımızı düzeltmiştir.
Çukurova Üniversitesi’ne her
gidişimde İ. Akif Kansu Toplantı
Salonu’nun önünden geçerken
Akif Hoca’nın gülümseyen yüzü
aklıma gelir ve böyle büyük bir
bilim insanını tanıdığım için ne
kadar şanslıyım derim.
Evet, bu yazının başlığını koyarken Akif
Hoca için ne diyebilirim diye çok düşündüm.
Ve “Böceklerin Babası”’nda karar kıldım.
Çünkü Akif Hoca bizlerin hocası olsa da aslında böceklerin babasıdır. Dünyada bilim
dallarının en büyük üstatları o bilimin babası olması ile atfedilir. Akif Hoca “Entomoloji Bilimi”’nin babasıdır. Bizlere böcekleri,
ekolojiyi, doğayı ve her canlının bu dünyada
yaşama hakkı olduğunu öğreten kişidir. Akif
Hocam, iyi ki varsınız, bizler sizin gibi gerçek
bilim insanlarının ve üstatların kılavuzluğuna hep ihtiyaç duyacağız.
Sevgili Kooperatifçi Dostlar;
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl “2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı” idi. Yıl boyunca bir takım
faaliyetler gerçekleştirildi. Bunlar kooperatifçiliğe gönül vermiş kişiler için belki tatminkar
eylemler değildi. Ama bardağın yarısı boş mu
yoksa iyimser yaklaşıp dolu mu diye düşünmek
gerektiğine inanıyorum. Bu sayıda sizler ile kooperatifler yılının ardından bir durum muhakemesi yapmayı ve içinde bulunduğumuz bu yıl
için basit bir öneride bulunmak istiyorum.
Geçen sene gerçekleştirilen faaliyetlerin başında topluma kooperatifçiliği tanıtmak geliyordu.
Şunu ifade etmek isterim ki bence en zor faaliyet bu tanıtım konusuydu. Çünkü bir topluma
hiç bilmediği bir şeyi kısa sürede tanıtabilirsiniz.
Fakat bildiğini sandığı bir şey hakkındaki inançlarını değiştirerek doğrusunu anlatmak belki de
deveye hendek atlatmaktan daha zor durum. Kooperatifçilik konusu da ne yazık ki böyle…
Özellikle son 50 yıldır ülkemiz insanı çeşitli vesileler ile
kooperatif kelimesine aşina
oldu. Her ne kadar kelimenin tam olarak Türkçe’de
karşılığı bulunmadığı için
beyinlerde tam bir anlamının olmadığı ve milletimiz
tarafından benimsenemediği söylense
de; 10 yaşının üstünde hemen herkes kooperatif denilince üç aşağı
beş yukarı ne olduğunu biliyor.
Burada dikkat çekici olan durum, kooperatif kelimesini duyan insanların büyük çoğunluğu bu konudaki
olumsuz deneyimlerini ve sorunları dile getiriyorlar, cahil olanlar ise bunu sadece siyasi
bir düşünce şekli sanıyorlar. Bu nedenle geçen
yıl gerçekleştirilen faaliyetler arasında tanıtım
faaliyetleri oldukça önemli idi. Tanıtımın özellikle toplumun 3 kesiminde etkili sonuçlara
neden olduğunu düşünüyorum. Birincisi gelecek açısından genç beyinlerde olumlu intibalar
oluşturmak için eğitim kurumlarında yapılan
tanıtım faaliyetleri oldukça önemli idi. İkincisi kamu kurumlarında bu konunun tekrar
hatırlatılması ve gündeme getirilmesi topluma
çözüm modelleri oluşturma noktasında tıkanan teknokrat ve bürokratlar açısından faydalı
oldu. Üçüncüsü toplumun çeşitli katmanlarında farklı sektörlerde sorunlarına çare arayan
yalnız kişiler için bir alternatif umut kapısı
olabilir mi düşüncesi oluşmaya başladı.
Her ne kadar bu faaliyetler yetersiz gibi görülse
de, köhneleşmiş bir zihniyeti yıkmak ve ülkemiz insanının ihtiyaç duyduğu bir hakkı teslim
etmek için bir yerden ve yeniden başlamak adına güzel adımlar atıldığını düşünüyorum. Bu
nedenle kötü örneklerin yanı sıra başarılı uygulamalarında olduğu, işin sırrının insan faktöründe olduğu konusu üzerinde durulan tanıtım faaliyetleri hiç durmaksızın sürdürülmeli.
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu
Sorumlusu
Avrupa Birliği ülkelerindeki önder kooperatif
merkez birlikleri de benzer düşünceler içindeler. İnternet sitelerinde, “2012 Uluslararası
Kooperatifler Yılı”nın ardından 2013 yılını da
kooperatif eğitim yılı olarak kabul ettiklerini ve
bu doğrultuda hem örgün hem de yaygın eğitimde kooperatifçilik konusunun öne çıkması
için çalışacaklarını belirtiyorlar.
Ülkemizdeki Kooperatifçilik Strateji Belgesi Eylem Planı da
aynı konuda direktifler içeriyor.
Tanıtım
konusunda bir başka
çalışma ise, “Başarılı Kooperatif Hikayeleri” adı etkinlikler. Uluslararası Kooperatifler
Birliği’nin (ICA) kıta örgütü Cooperatives Europe tarafından kurulan Avrupa
Kooperatifçilik ve Sosyal Girişimcilik
Araştırma Enstitüsü’nün (EURİCSE), http://
stories.coop adlı web sayfasında; hikaye anlatma geleneği ile kooperatifçiliğin yararları
yaymak için Dünya’nın bu konudaki ilk dijital
kampanyası kuruldu. Site aracılığı ile “Kooperatif işletmelerin daha iyi bir dünya
kurar” sunar mesajı verilmeye çalışılıyor. Bu
sitede Avrupa Birliği’nden ve Dünya’nın bir
çok gelişmiş ülkesinden başarı hikayeleri var.
Burada ülkemizden gönderilen hikayeler de
yer aldı. Bunun yanı sıra ülkemizdeki çeşitli yayın organlarında geçtiğimiz yıl boyunca
başarılı kooperatifleri tanıtan çeşitli yazılar
yayınlandı. Bu yayınlar bu yıl daha da artmalı, çok daha fazla yayın organında yayımlanarak kamuoyunun doğru yönde aydınlatılması
sağlanmalıdır. Avrupalı meslektaşlarımızın bu
konudaki girişimleri örnek alınmalıdır.
Sevgili kooperatifçi dostlar, unutmamak
gerekir ki; kooperatifçilerin görevi kooperatifleri kurmakla ve geliştirmekle bitmez. Kooperatifçilerin belki de en önemli
görevi; kooperatifleri geleceğe taşıyacak
çalışmalar yürütmektir.
Bu nedenle bir başarı hikayesi ile geleceğe iz bırakmak sorumluluğunuz olduğu kadar, kooperatifçilik geçmişimize
karşı da bir vefa borcudur.
Marmaris'te Milyonlarca Arı Telef Oldu
»»Marmaris'te etkili olan şiddetli yağmurun ardından bazı köylerde
meydana gelen su taşkınları dolayısıyla 4 bin kovandaki milyonlarca
arı telef oldu.
Muğla- İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü
Nazif Çiftçi, yaptığını açıklamada, ilçede etkili
olan yağmurun bölgedeki çok sayıda arıcıyı zarara uğrattığını söyledi.
Köyleri dolaşarak arıcıların zararlarını tespit etiklerini belirten Çiftçi, ''İlk belirlemelere
göre 4 bin kovan zarar gördü. Tespit çalışmalarımız devam ediyor. Zarar gören kovan sayısı
daha fazla olabilir'' dedi.
En fazla zararı Hisarönü köyünün Değirmenyanı Mahallesi'ndeki yağmur sularına kapılan
arı kovanlarının gördüğü öğrenildi.
Ordu'dan çam balı üretmek için geldiği Değirmenyanı'ndaki bir vadiye kovanlarını koyan
Naci Aktaş, bin 400 kovanının yaklaşık bininin
kaybolduğunu söyledi.
Yaklaşık 200 bin lira zararı olduğunu ifade
eden Aktaş, ''Kovanlarımızın yüzde 90'ı hasar
gördü. Yüzde 70'i sel sularına kapılarak kayboldu. Kovanlarda milyonlarca arı vardı. Şu anda
burada kalanlar, kovanların yüzde 30'u. Ancak
bunların da çoğu hasar görmüş durumda. Kalan
arıları hayata döndürmeye çalışacağız. Tekrar
arıcılığa devam etmeye çalışacağız. Yetkililer de
yardımcı olursa çok iyi olur'' diye konuştu.
Aktaş, İlçe Tarım gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü yetkililerinin bölgeye gelerek ilk tespit çalışması yaptığını kaydetti.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
Biyoyakıtlar ve Enerji Tarımı
»»Günümüzde kullanmakta olduğumuz enerjinin hemen hemen hepsi fotosentez yoluyla
toplanmış ve depolanmış enerjidir.
Tüketmekte olduğumunuz fosil yakıtların
(kömür, petrol, doğalgaz) tamamı basit birer antik biyokütledir. Dünya ekonomisindeki hızlı büyüme beraberinde
enerji talebinde de büyük artışlara yol
açmıştır. Fosil yakıt rezervlerinin sınırlı oluşu, kullanımlarındaki artışa bağlı
olarak çevre sorunlarının hızla artması
ve zaman zaman enerji güvenliği açısından yaşanan sorunlar (1973 ve 1976 yıllarında yaşanan petrol krizleri ile Körfez
krizi) nedenleriyle yeni ve yenilenebilir
özellikte alternatif enerji kaynakları arayışı, biyoyakıtları daha fazla gündeme
getirmiştir.
Atmosferdeki karbondioksitin (CO2)
fotosentez yoluyla organik bileşiklere dönüştürülmesi esnasında bağlanan
her bir karbonda tutulan güneş enerjisi
biyoyakıtların enerji kaynağını oluşturmaktadır. Fotosentez yapan bitkilerde
depo edilen bu enerji insanların (aynı
zamanda hayvanların) yaşaması için gerekli olan enerjiyi sağlar. Bitkilerde depo
edilen bu enerji (biyoenerji) aynı zamanda doğrudan veya çeşitli işlemlerden geçirdikten sonra katı, sıvı veya gaz haline
dönüştürülerek hem araçların ve makinelerin çalışabilmesi için gerekli olan
enerjiyi sağlar hem de evlerin ısınmasında ve günlük ısı ihtiyacının (pişirme gibi)
karşılanmasında kullanılır.
Biyokütle
Güneş enerjisinin, bitkilerde ve hayvansal ürünlerde kimyasal formda depo
edildiği biyokütle, dünyanın en değerli
ve çok yönlü kaynakları arasındadır. Biyokütle için en iyi örnek odundur. Ancak yetişmesi uzun yıllar alan ağaçların
bilinçsizce kesilmesi, ormansızlaştırma,
yangın gibi nedenlerle ormanlar yok olmakta bunun sonucu olarak da büyük
çevre felaketlerine yol açılmaktadır.
Odunun yanı sıra, tarımsal atıklar, kentsel atıklar, ağaç sanayi atıkları (yonga),
enerji bitkileri ve hayvansal atıklar biyokütle kaynağı olarak sayılabilirler.
Günümüzde biyokütle enerji kaynaklarını klasik ve modern kaynaklar olarak iki
sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar;
• Klasik biyokütle enerji kaynakları: Odun ve tezek
• Modern biyokütle enerji kaynakları: Enerji bitkileri, enerji ormanları,
tarımsal atıklar, ağaç endüstrisi atıkları
ile bu bitkilerden ve atıklardan elde edilen
biyodizel, biyoetanol gibi çeşitli yakıtlar.
Enerji Bitkileri
Enerji bitkisi türü denildiğinde tek yıllık
veya çok yıllık türlerin katı, sıvı veya gaz
enerji hammaddesi (feedstock) üretmek
için yetiştirilebilen türler olarak tanımlanabilir. Biyoenerji bitki türü sayısı oldukça fazladır ve dünyanın hemen hemen her bölgesinde yetişebilen birkaç
tür mutlaka vardır.
Öncelikli olarak karbonhidratları veya
yağları depo eden tüm bitki türleri sıvı
enerji kaynağı (biyoetanol ve biyodizel)
üretimi için uygundur. Bitkilerde depo
edilen selüloz, nişasta ve şeker biyoetanol üretimi için kullanılmaktadır. Yağ
bitkilerinden elde edilen bitkisel yağlar
ise biyodizelin hammaddesini oluşturmaktadır. Lignoselüloz içeren bitki kısımları ise katı yakıt olarak doğrudan
enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Bitkisel ham maddelerden alkol elde
edilmesi tarımda eski bir gelenektir.
Etanol üretimi için uygun türler nişasta
içeriği yüksek olan bitkiler (patates, kassava), tahıllar (mısır, tane sorgum) ve şeker bitkileri (şeker pancarı, şeker kamışı,
şeker sorgum)’dir. Dünyada etanol üretmek için en çok kullanılan bitki türleri ve
bu türlerden elde edilebilecek biyoetanol
miktarı aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
Günümüzde bitkilerde bulunan selülozdan da etanol üretilebilmektedir, ancak
büyük oranlarda bir üretimi yoktur.
Biyodizel kaynağı olan yağ bitkilerinin
çok azı yüksek bir birim alan yağ verimine sahiptir. Başlıca yağ bitkileri soya
fasulyesi, kolza, Aspir ve ayçiçeğidir. Bazı
yağ bitkileri ve verim potansiyelleri Çizelge 2’de listelenmiştir.
Çizelge 1.
Etanol elde edilebilen bitki türlerinin verimlik yönünden karşılaştırılması
Dr. Güray AKDOĞAN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarla Bitkileri Bölümü
ülkemizde bitki seçimindeki en önemli
sınırlayıcı faktör bitkinin su tüketimidir.
Bu bölgeler için bitki seçimindeki en önemli faktör kuraklıŞeker Nişasta
Etanol
Verim
ğa dayanıklılıktır (McKendry,
Bitki Türü
Verimi
Verim
(t/ha) % İçerik
2002a).
(L/ha)
(yaş)
(t/ha)
Biyokütlenin kullanım alanına
Arpa
5.8
58.0
3.36
2150
göre, enerji bitkisi yetiştiriciliği için bitki seçiminde dikkat
Kassava
9.0
35.0
3.15
2900
edilmesi gereken noktalar;
Hayvan Pancarı 98.5
8.2
8.08
4923
• Etanol üretmek için nişasta
Mısır
6.9
65.0
4.49
2874
ve şeker bitkisi türleri yetiştiriciliği
Patates
32.4
17.8
5.77
3693
• Biyodizel kaynağı olarak yağ
Şeker Pancarı
57.4
16.0
9.18
5600
bitkileri yetiştiriciliği
• Yakıt olarak kullanmak için
Şeker Kamışı
80.0
10.0
8.00
5400
ya doğrudan yakarak ya da doTatlı Patates
12.0
25.0
3.00
2400
laylı olarak dönüştürerek ısı
ve elektrik sağlamak için katı
Şeker Sorgum
90.0
10.0
9.00
5400
biyokütlenin üretilmesi. LigBuğday
7.2
62.0
4.46
2854
no-selülozca zengin hammaddeler metanol, biyodizel, senKaynak: El Bassam, 1998
tetik gaz ve hidrojen gibi yakıt
Çizelge 2.
üretimi için kullanılabilir.
Biyodizel elde edilebilen yağ bitkisi türle• Biyogaz üretimi için biyokütle yetiştirinin verimlilik yönünden karşılaştırılması
riciliği olarak özetlenebilir (El Bassam,
1998).
Tane
Yağ Oranı Yağ Verimi
Bitki Adı
Dünya çapında 450 000 bitki
Verimi
%
t/ha
türü tespit edilmiş ve bunun
Kolza
2-3.5
40-45
1.26
yaklaşık 3000 türü gıda, giyim
vb kaynağı olarak insanlar
Çiğit
1.2
15-25
0.29
tarafından kullanılmaktadır.
Keten
1.8
30-48
0.70
Yaklaşık 300 bitki türü insanlar tarafından kültüre alınmış
Yerfıstığı
2.0
45-53
1.00
ve bunlardan 60 türü büyük
Zeytin
1-12.5
40
0.4-0.5
öneme sahiptir. Son yıllarda,
yüksek büyüme hızlarına saAyçiçeği
2.5-3.2
35-52
0.88-1.67
hip ve oldukça verimsiz topAspir
1.8
18-50
0.63
raklarda bile yetişebilen enerji
bitkileri üzerine yapılan çalışSoya
2.1
18-24
0.38
malar yoğunlaşmıştır. Bu bitSusam
0.5
50-60
0.25
kilerle, günümüzde enerji tarımı olarak da tanımlanabilen
Kaynak: El Bassam, 1998
yeni bir tarım türü geliştirilmiştir. Enerji bitkileri arasınKatı yakıt olarak değerlendirilebilecek
da şekerkamışı, mısır, sorgum gibi çok
bitki tür sayısı, etanol ve yağ üretimine
iyi bilinen ürünler yanında, ülkemizde
uygun bitki tür sayısından oldukça fazfazla tanınmayan Miscanthus spp. (dallı
ladır. Bu bitkilerin üretim seviyelerini
darı) ve Panicum virgatum (switchgrass)
genetik potansiyellerinin yanı sıra su
gibi bazı türlerde bulunmaktadır.
ve diğer girdilerin alınabilirliği oldukça
etkilemektedir. Genel olarak, ideal bir
Dünyada biyoyakıtlara olan ilgi
enerji bitkisinin sahip olması gereken
ve bunların kullanılabilirliğine
karakteristik özellikleri;
olan araştırma ve geliştirme
• Yüksek verim (birim alandan maksiçalışmaları her geçen gün
mum kuru madde üretimi)
artmaktadır. Ülkemizde de
• Üretim için düşük enerji girdisi,
biyoyakıtlar, enerji politikasına
• Düşük maliyet,
dahil edilmiş ve üzerinde
• Düşük bitki besin maddesi isteğidir.
durulan bir konu olmuştur.
Bu istenen karakterler bölgesel iklime ve Bu çerçevede çeşitli çalıştaylar
toprak şartlarına da bağlıdır. Bunların düzenlemiş, biyoyakıtların
yanı sıra, dünyanın pek çok ülkesinde ve ülkemizdeki mevcut durumu,
potansiyeli, kullanılabilirliği
ve yaygınlaştırılması için
gerekli olan adımları ortaya
koymuştur. Bir sonraki
yazımızda biyoyakıtlar ve enerji
bitkilerini daha yakından
tanıtılacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar
El Bassam, N. 1998. Energy Plant Species. Their Use
and Impact on Environment and Development. James and James (Science Publishers) Ltd. London, UK.
McKendry, P. 2002a. Energy Production from Biomass (Part 1): Overwiev of Biomass. Bioresource Technology 83 (2002) 37-46.
Özer, Z. 1996. Bitkilerdeki gizli güç, biyokütle enerjisi. Bilim ve Teknik 342:56-61.
11
‘Süt Kuzusu’ Projesi ile
İzmir’de 80 Bin Aileye Süt
Dağıtılacak
»»Geçtiğimiz yıl 0-5 yaş grubunda çocuğu
olan 46 bin aileye süt desteği veren
Belediye bu yıl 350 mahallede tam 80 bin
aileye ulaşacak.
21 Ocak’ta başlayacak olan yeni dönemde evlerin kapısına kadar
götürülen sütlerin dağıtımı için
51 ekip görev yapacak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nın
17 Eylül 2012’de başlattığı Süt
Kuzusu Projesi, adım adım büyüyor.
‘Süt Kuzusu’ projesinin kapsamını 80 bin aileye çıkaran Büyükşehir Belediyesi, Tire Süt
Koopratifi’yle 4 milyon litrelik sözleşme imzaladı.
Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, 2013’e
üreticinin büyük yaralarla gidiğini, kaderine terk edilen
üreticiye İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlunun sahip çıktığını söyledi.
Eskiyörük, “Alt üst olan yem-süt fiyatı dengeleri nedeniyle yem dahi almaza duruma gelen üreticilerimiz, Aziz
Başkan’ın destekleriyle bir nebze nefes alabilecek” diye konuştu. Kocaoğulu’nun çocuğuna süt almaya gücü olmayan
yoksul ailelerin kapısana kadar süt götürülmesini sağladığını belirten Eskiyörük, “Başkan, sosyal belediyecilik konusunda tüm Türkiye’ye bir kez daha kılavuzluk yapmıştır.
Aynı hassasiyeti tüm başkanlarımızın gösterimesini bekliyoruz” dedi.
Geçtiğimiz dönemde 1 milyon 288 bin litre UHT süt dağıtan
Büyükşehir Belediyesi, bu rakamı iki katından fazla artırarak 3 milyon 200 bin litre süt dağıtmış olacak.
Toplanan İnek Sütü
Yüzde 2 Azaldı
»»Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) süt
ürünleri üretim istatistikleri Kasım ayı
verilerini açıkladı. TÜİK’e göre, kasım
ayında toplanan inek sütü miktarı 575 bin
292 ton olarak gerçekleşti.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) süt ürünleri üretim istatistikleri Kasım ayı verilerini açıkladı. TÜİK’e göre, kasım
ayında toplanan inek sütü miktarı 575 bin 292 ton olarak
gerçekleşti. Toplanan inek sütü miktarı Kasım ayında bir
önceki aya göre yüzde 2 azaldı. İçme sütü üretimi, Kasım
ayında bir önceki aya göre yüzde 5,7 azaldı ve 94 bin 993
ton olarak gerçekleşti. Peynir üretimi, önceki aya göre yüzde
2,9 geriledi ve 41 bin 102 tona düştü. Yoğurt üretimi de bir
önceki aya oranla yüzde 2,6 azalarak 82 bin 77 tonda kaldı.
Öğretmenlere Süt Eğitimi
Verildi
»»MEB, Okul Sütü Programı kapsamında 81
ilden 218 öğretmene eğitim verdi.
Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı süt dağıtımının başlamasına günler kala
81 ilden 218 öğretmene proje ile ilgili eğitim verdi. Öğretmenlere süt dağıtılmadan önce, süt dağıtımı sırasında ve süt
içildikten sonra okullarda yapılacak uygulamalar hakkında
bilgi verildi. Eğitim alan öğretmenler Okul Sütü Programı
uygulanacak okulların müdürlerine, valiliklerce önceden
belirlenmiş tarih ve plan doğrultusunda eğitim verilecek.
Okul müdürleri de bu kapsamda öğretmenleri ve velileri
bilgilendirecek.
11 Şubat itibariyle 30 bin 885 okulda başlayacak olan Okul
Sütü Programı öncesi, 81 ilden gelen Okul Sütü Komisyonlarıyla koordinasyon toplantısı düzenlendi. İlgili bakanlıkların yetkilileri, il okul sütü komisyonlarına programın
işleyişi, süt dağıtımının öncesi ve sonrasında yürütülecek
faaliyetler, sütlerin depolama ve dağıtım koşulları, karşılaşılabilecek sorunlar ve bu sorunlar karşısında alınabilecek
önlemler konusunda bilgi verdi. Toplantıya, 81 ilden valilikler, il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlükleri, il milli eğitim
müdürlükleri, defterdarlıklar ve il sağlık müdürlüklerinden
temsilciler dâhil olmak üzere 650 kişi katıldı.
12
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
“Tarımın saklan(a)maz çöküşü 2012 yılında da devam etmiştir”
»»Köy-Koop Haber yazarlarımızdan Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı ile “Tarımın 2012’in Bilançosu” konusunda bir söyleşi
yaptık. Mustafa Hoca’nın; “Türkiye Tarımı Üzerine Notlar, 2009”, “Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları, 2010”, “Tarım
Bağımsızlıktır, 2011”, “Açlık Ve Emperyalizm, 2012” gibi tarım üzerine çok sayıda kitabı bulunmakta.
Röportaj:
Ayhan Elmalıpınar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı, kendine
yeterli tarımsal üretimi olmayan ülkelerin egemenliklerini kayıp edeceğini
yazılarında vurguluyor. Tarım beslenmemizden sağlığımıza , ekonomiden
dış güvenliğe değin her konu ile bağlantılı olduğunu ve bu açıdan en az
çiftçiler kadar kentlileri de ilgilendirdiğini söylüyor.
Köy-Koop Haber - Hocam, öncelikle tarımımızın en zayıf halkalarında biri olan hayvancılıkta,
2012’ın bilançosunu yapabilir
misiniz?
M.K. - Hayvansal üretimde dayanılmaz çöküş, geçen yıl olduğu üzere bu yıl
da artarak devam etti. Et ve perakende
süt fiyatları artış hızını kesmedi. Çiftçi
para kazanamadığı gibi tüketicilerde
pahalı tüketmeye devam etti. Siyasi
iktidar, iç piyasayı terbiye etmek amacıyla başta canlı hayvan olmak üzere
kemikli et ve hayvansal ürünler ithalatına sonuna kadar kapı açtı. TÜİK’in
bildirişine göre,2012 yılı Ocak-Kasım
aylarını kapsamak üzere 2.165.157 bin
TL’lik canlı hayvan, 861.868 bin TL’lik
Et ve Ürünleri olmak üzere toplam
3.027.025 bin TL’lik ithal yapıldı.
İthalattan, ithalat lobileri ve bu amaca
yönelik olarak kurdurulmuş şirketler,
merkez ülkelerin firmaları ve biraz da
çiftçileri yarar sağladı ve sağlamaya devam edecek.
Hayvansal
üretimde
dayanılmaz
çöküş, geçen
yıl olduğu üzere
bu yıl da artarak
devam etti. Et
ve perakende
süt fiyatları artış
hızını kesmedi.
Çiftçi para
kazanamadığı
gibi tüketicilerde
pahalı tüketmeye
devam etti.
Siyasi iktidar, iç
piyasayı terbiye
etmek amacıyla
başta canlı
hayvan olmak
üzere kemikli et
ve hayvansal
ürünler ithalatına
sonuna kadar
kapı açtı.
Kimler kaybetti ve kaybetmeye
devam edecek? İthalattan,
küçük ve orta ölçekli
işletmeler kaybedecek ve
kaybetmeye devam edecek.
Son zamanlarda bunlara,
seslerini çıkaran büyük
işletmeler de eklenmeye
başladı.
K.K. - Bildiğimiz kadar, Türkiye
tarihinde ilk kez saman ithal ettik. Nedeni nedir?
M.K. - Bu yıl anılan olumsuzluğa kaba
yem sıkıntısı da eklendi. Yonca fiyatları yüzde 100’ün,saman fiyatları yüzde
300’ün üstünde bir artış gösterdi. Kimi
yetkililer bu sonucu, yağışların yetersizliğine bağlıyorlar. Aslında ortaya
çıkan sonucu iklime bağlamak kolaycılık. Arkasında yatan neden, uygulanan
tarım politikaları yüzünden dikkate
alınacak miktarda tarım toprakların
ekilemediğini ve kaba yem sıkıntısından yarar sağlayan iç ve dış spekülatif
çıkar gruplarının olduğunu görmek ve
söylemek gerekiyor. Bildirişlere göre
çiftçiler, 3.3 milyon hektar tarla arazisi
işlemekten vazgeçmişlerdir. Kaba yem
sıkıntısına düşen çiftçiler, bir yıl öncesi
6000-7000 TL’ye aldıkları hayvanları
2000-3000TL’ye ellerinden çıkarmak
zorunda kaldılar, kalıyorlar.
K.K. - Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın et kıtlığını giderme
konusunda çalışmaları yok mu?
M.K. - Var. 2012 yılı sona ererken Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker’den bir açıklama daha geldi; “Et
ve süt piyasası için müdahale kurumu
oluşturulacak. Bakanlar Kuruluna sunulmak için hazır hale geldi. EBK’ya
sütü de ilave ederek piyasaya müdahale edecek, üretici ve tüketici adına
fiyat dengesi yaratacak bir kurum kuracağız.” Üretici ve tüketici açısından
olumlu sayılabilecek bu düzenlemenin,
üretimin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin
ekonomik olarak örgütlenmesiyle ele
alınması durumunda işe yarayabileceğini belirtmek gerekiyor.
K.K. - Bitkisel üretim, örneğin
buğday üretimi ne durumda?
M.K. - 2012 yılında da başta buğday
olmak üzere, yağlık bitkilerde, bakliyatta, yem ham maddesi olan tahıllarda önemli düşüşler yaşandı. Örneğin,
2011 yılında 21 milyon 800bin ton
olan buğday üretiminin 2012 yılında 17
milyon ton civarında gerçekleşti. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, buğday ile ilgili bir sorunsalın
olmadığını belirttiler, ancak Toprak
Mahsulleri Ofisi’ne buğday ithali için
görev verildi. TÜİK’in rakamlarına
göre;2012 yılı Ocak-Ekim aylarını kapsayan süreç içinde Türkiye,3.148 bin
ton buğday,652 bin ton mısır,200 bin
ton çeltik,662 bin ton ayçiçeği ve 967
bin ton soya ithal etti.
Son 10 yıllık dönemin
rakamlarına gelince;21 milyon
ton buğday ithalatı yapılarak
karşılığında 6 milyar dolar
ödenmiştir. Mısırda 8 milyon
tonluk ithalatın karşılığı 1,7
milyar dolar olmuştur. İthal
edilen 2,8 milyon ton çeltiğin
bedeli ise yaklaşık 1,2 milyar
dolardır.
K.K. - Ege Bölgesi’nin en önemli
ürünü olan pamukta da ithalci olduğumuzu söylüyorsunuz?
M.K. - 2012 yılının ilk dokuz ayında
da 492 bin ton pamuk ithal edildi. Pamukta yıllık ithalat 1,5 milyar doların
üzerindedir. 1980’lere kadar pamuk
ihracatçısı olan Türkiye, kullandığı pamuğun yarısını ithal eder hale gelmiştir. Aynı dönemde ithal edilen 7 milyon
ton pamuğa ödenen döviz yaklaşık 11
milyar dolardır.
K.K. - 2012 yılında tarıma yapılan
desteklemeler yeterli oldu mu?
Desteklemelerden kimler yararlanıyor?
M.K. - Tarımsal destekleme ödemeleri
2012 yılında da artmadı. 2006 yılında
çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21. maddesine göre, her yıl tarımsal destekleme
için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’i düzeyinde olmak zorunda iken bu rakam
ancak binde 5–6 dolayında gerçekleşti.
2-Üstelik, devlet tarıma verilen desteğin çok daha fazlasını tarımsal girdilerden aldığı Özel Tüketim Vergileri(ÖTV)
ve Katma Değer Vergisi(KDV) ile geri
almaktadır. 2012 yılında tarıma verilen
destek 7.5 milyar TL dolayında kaldı.
Örneğin, salt mazottan alınan toplam
vergiler ise 9 milyar TL’dir. 2010 yılında uygulamaya konulan havza bazlı
modelde, prim desteklerine 2012 yılı
için kimi ürünlerde çok küçük artışlar
yapıldı. Üretimi yaygın olmayan soya,
kanola ve aspir gibi yağ bitkilerine verilen primler artırılırken; hububat, bakliyat ve pamukta son 4 yıldır hemen
hemen aynı düzeyde destek verilmiştir.
Desteklemelerde arz, talep, üretim, ihracat, ithalat, maliyet gibi temel kriterler dikkate alınmamıştır. Diğer yandan
tarımsal destekleme ve kredilerden aslan payının, 2012 yılında da küçük ve
orta ölçekli işletmelerden daha çok büyük dev işletmelerin yararlandığı görüldü. Bunun en göze çarpan örnekleri,
hayvancılıkta gözlemlendi.
K.K. - 2012 yılında göze çarpan
başlıca yasa ve düzenlemeler neler oldu?
M.K. - 2012 yılında en önemli düzenlemelerden birisi, “Kooperatifçilik
Stratejisi ve Eylem Planı- 2012-2016"
belgesinin açıklanması oldu. Ancak
stratejide, kooperatif ile ilgili mevzuatta birden çok yasanın ve üç bakanlığın
işlevini sürdürmesi konusu uzmanların
eleştirisine neden oldu. Bunun yanında kooperatifçilik ile ilgili bir bankanın
stratejiye konmaması da bir eksiklik
olarak görüldü.
13 Haziran 2010 tarihindeki Resmi
Gazete’de yayınlanan,1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 50. Maddesinin
değiştirilmesiyle ilgili bakanlığın genel
kurullarca seçilmiş kooperatif yöneticilerini görevden alabilmesi konusu, demokratik kooperatifçilik hareketi üzerindeki baskısını sürdürdü. Üstelik bu
alanda yeni bir örgütlenmeye de olanak sağlandı. Daha açık deyişle, KöyKoop’ların karşısına Tar-Koop’lar çıkarıldı. Diğer yandan, meraların amaç
dışı kullanımına yol açmakta olan 5 Şubat 2011 tarihli “Mera Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik” yetmemiş olacak ki, bu kez de
“Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik”te Değişiklik yapıldı ve zeytin alanları madencilik ve enerji yatırımlarına açıldı.
K.K. - Çiftçiler neden para kazanamıyor?
M.K. - 2012 yılında da ürünlerde çiftçi
eline geçen fiyatlarla tüketicinin ödediği fiyatlar arasında önemli farklılıklar
devam etti. Sebze ve meyvede üretici
ve marketler arasındaki fiyat farkının
yüzde 400’leri geçtiği bildiriliyor. Sütte ise tüketicinin ödediği para 2-5 kat
daha fazla oldu. Kısaca, pazarlama sürecinde, ne üretici, ne de tüketici memnundur. Pazarlama kanalında bir avuç
aracı, üretici ve tüketicilerin yeterli
örgütlenmesi olmayışı nedeniyle çıkar
sağlıyor.
K.K. - Türkiye’de çiftçiler yeterli
örgütlenmeye sahip değil mi?
M.K. - 2012 yılında da çiftçi örgütleri,
tarım politikalarına ağırlıklarını koyamadılar. Çiftçilerin ekonomik örgütlenmeleri, çok düşük düzeyde devam
ediyor. Çiftçilerin büyük bir çoğunluğu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin kooperatif örgütlenmeleri,
Türkiye genelinde tarımsal üretimin
ancak yüzde 3-4’ü denetliyor. Örneğin,
hayvan ve hayvansal ürün ithalatının
hayvancılığı yıkıma götüreceğini herkes görüyor ve söylüyordu.
Çiğ süt fiyatlarının düşüşü
karşısında birkaç cılız ses
çıktı. Ancak örgütler kitlesel
tavır geliştiremediler. Bunun
nedenlerinden birisi, tarım
kesiminde aynı doğrultuda
çok örgüt olması yanında,
örgütlerin görev alanlarının
da çatıştırılmış olması. Bu
konu yeterince irdelenmiyor.
Diğer yandan kırsal kesimin en önemli
ekonomik örgütleri olan Köy-Koop’lar,
hala tarımsal desteklemeler konusunda ayrıcalıklara sahip olamadılar.
Üstelik üzerlerindeki siyasal iktidarın
baskıları da giderek artırıldı. Ve 2012
yılında yeterince denetlemedikleri sanılan Köy-Koop’lara rakip örgüt de
oluşturuldu.
K.K. - Türkiye, dışarıdan neden
tohumluk ve damızlık hayvan ithal ediyor?
M.K. - Tarımsal Ar-Ge Etkinliklerinin
geldiği noktada, 2012 yılı içinde gözlemlenen tespitler şöyle özetlenebilir:
Tohum üretiminde, özellikle sebze
tohumculuğunda dışa bağımlılık en
yüksek düzeyde sürdü. Tohumculuk
yasası da bu dışa bağımlılığı kırmaktan uzak, daha açıkçası bağımlılığı artıracak doğrultuda işlevine devam etti.
Hayvan yetiştiriciliğinin dalları olan;
Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde anababa ve büyük ana-baba soylarında
dışa bağımlılık, bu yıl da sürdürüldü.
Bu bağımlılığı kıracak çalışmalar ise
yetersiz kaldı. Sığır yetiştiriciliğinde
Türkiye’nin elinde yeterli stok olmasına karşılık, damızlık dışalımları devam
ettirildi. Sığır, koyun ve keçi yetiştiriciliğinde yerli gen kaynaklarının koruma
ve geliştirme çalışmaları yetersiz düzeyde devam etti. Tohum ve damızlık
hayvan gibi girdilerin dışındaki diğer
girdilerde de Türkiye tarımının gereksinmesini karşılayacak Ar-Ge etkinlikleri yeterli olmaktan uzak kaldı.
Tarım alanında üretim teknikleri ve
yenilikler konusunda da özgün çalışmalar yapılamadı, daha çok merkez
ülkelerindeki yeniliklerin uyarlanması
söz konusu oldu.
K.K. - Açıklamanızdan, Tarımda
bağımsızlığımızın kalmadığını,
ithalci bir ülke durumuna geldiğimizi TÜİK’in rakamlarına dayanarak belittiniz. Neden bu duruma düştük?
M.K. - Evet, söylemlerinin tam aksine,
tarımın saklan(a)maz çöküşü, 2012 yılında da devam etmiştir.
Tarımda ortaya çıkan bu
sonucun dışsal ve içsel birçok
nedeni vardır. Sorunların
giderek ağırlaşmasında,
dünyada 1980’li yılların
başından itibaren
uygulanan küreselleş(tir)
me politikalarının başat rol
oynadığı görülüyor.
Tarımdaki olumsuz dönüşüm sürecinde, dışa bağımlı iç dinamiklerin rolü de
yadsınamaz. Öncelikle, tarımsal desteklemelerin kara delik olduğu, köylülüğün yok edilmesi gereği ve tarımsal
üretimin dev tarımsal işletmelerle yapılabileceği algısı konularında siyasi
partiler ile kent bileşenlerinde beyin
yıkama gerçekleştirilmiştir. Diğer yandan özellikle yine kentlerde, beslenme
kültürü de değiştirilmiştir. Örneğin
hayvancılıkta kımızı et ve süt denilince, ithal ile yönlendirilen sığırcılık
öne çıkarılmış, koyun ve keçi ürünleri
kötülenmiştir. Bundan ithal lobileri
büyük kazanç sağlamıştır. İç etmenler
arasına, üretimin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli
işletmelerin örgütsüzlüğü yanında sınıf bilincine sahip olmaması ve günlük
kısa çıkarların da egemen olması eklenebilir.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
13
Denizbank’ın Şubesine İnek ve Tavuk Girdi!
Yaş Meyve Sebze İhracatına 'Karantina'
»»Denizbank’ın Ziraat Bankası’ndan sonra tarım bankacılığında en yüksek paya
sahip olduğunu söyleyen Denizbank Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Sun,
“Ziraat’e rakip değiliz. Allah başımızdan eksik etmesin, biz tamamlayıcıyız.
Ziraat SGK ise, biz özel sağlık sigortasıyız” dedi.
»»AB ülkelerinin ardından, Rusya Federasyonu, Romanya,
Bulgaristan, Ukrayna gibi ülkeler de 'karantina' başlattı.
DENİZBANK Tarım Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Sun, Denizbank’ın
400 bin tarım bankacılığı müşterisiyle Ziraat Bankası’ndan sonra
Türkiye’de bu alanda en çok müşteriye sahip banka olduğunu hatırlatarak, “700 bin tarım bankacılığı
müşterisi olan Ziraat sektörü için
SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu),
biz ise, özel sağlık sigortasıyız”
dedi. Ziraat Bankası’nın maliyetlerini Hazine’nin üstlendiği sıfır
faizle tarım kredisi gibi ürünlerle
çiftçilere ciddi avantajlar sunabildiğini kaydeden Sun, “Ancak yine
de bu zorlu rekabet koşulları içinde biz Denizbank olarak sektörde
önemli bir pazar payı elde etmeyi
başardık. Nasıl Türkiye’de bugün
herkes sağlıkta SGK’dan ücretsiz
yararlanabildiği halde geniş bir
kesim özel sağlık sigortası yapmayı tercih ediyorsa, çiftçiler de, hizmet ve ürünlerimizle fark yaratma
çabalarımıza karşılık veriyorlar,
bizimle çalışmayı seçiyorlar” diye
konuştu.
Tarlaya Kadar Gidiyoruz
Ziraat Bankası’ndan farklı olarak
Denizbank çalışanlarının çiftçilere özel ürün ve hizmetlerle
tarlasına, üretim tesisine kadar
gittiklerini belirten Sun, şunları
söyledi: “Ziraat ile ancak bu şekilde rekabet edebiliyoruz. Çiftçinin ihtiyaçlarını önceden görüp
ona göre ürünler geliştirerek fark
yaratmaya çalışıyoruz. Böylece
müşterilerimiz başka yerde sırada
beklemek yerine, tarlasına kadar
gelmiş Denizbanklı ile çalışmayı
tercih ediyor.”
Tarım temalı ilk şube
Gökhan Sun, Tarım Plus adını verdikleri özel temalı içinde
inek ve tavuk maketlerinin yer
aldığı şubelerin ilkini Adapazar’ı
Hendek’te açtıkları bilgisini verdi.
Denizbank’ın 250 şubede tarım
bankacılığı yaptığını belirten Sun,
kurumsal mimari ve marka geliştirme alanında faaliyet gösteren
‘SKM Projects +’ ile işbirliği yaparak Tarım Plus şubelerini geliştirdiklerini söyledi. Sun, özellikle
hayvancılık, süt hayvancılığı, bodur meyvecilik ve seracılık alanındaki yatırımlara destek verecekleri Tarım Plus şubelerinin ilk
etapta Antalya, İzmir, Konya ve
Şanlıurfa’da açılacağını kaydederek, “Bunları daha sonra 10’a çıkaracağız” dedi. Denizbank’ın sadece
15-16 yıllık bir geçmişi olduğunu,
2003’te Tarişbank’ı bünyesine
kattıktan sonra da tarım bankacılığına odaklanmaya başladıklarını
söyleyen Sun, bugün tarım bankacılığı için özel konsept şubeler
hazırlayacak kadar bu alanda uzmanlaştıklarının altını çizdi.
Banka şubesine vitrin koyduk
Denizbank’ın tarıma özel olarak
odaklanan ‘Tarım Plus’ şubelerinin konseptini geliştiren SKM
Projects + Kurucu Ortağı Mimar
Hakan Sekmen projeyle ilgili şu
detayları anlattı: “Tarım Plus şubesinin konseptini oluştururken
buranın bir deneyim merkezi olduğu gerçeğinden hareket ettik.
Fiziki ortamı tarım bankacılığı ile
ilgili hizmetlerin alınabileceği bir
şube olduğunu gösteren simgelerle oluşturduk. Buranın Denizbank
yazılı olmadan da Denizbank şubesi olduğunu anlatan simgeler
koyduk. Kaptan köşkü tasarımı ile
Denizbank algısı yaratmayı hedefledik. Müşterinin kalbine dokunmak için ise, tarım sektörüne ilişkin simgeler olan inekleri, meyve
ağaçlarını ve tavukları şubenin
girişine yerleştirdik.Şubeye tıpkı
perakende sektöründe olduğu gibi
bir vitrin koyduk.”
“Sağlıklı Ürünler Üstün Teknolojiyle Üretilir”
»»Kromel A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Çalışkan ile sektörü
ve Kromel’in 2013 hedeflerini konuştuk.
Köy-Koop Haber - Öncelikle 2012 yılıyla
ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Hayvancılık sektöründeki genel durum ve
Kromel olarak iş potansiyelinizle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
İsmet Çalışkan - Türkiye’de süt hayvancılığı politikalarının gelişimi için gıda
güvenliği düşünülerek çiğ süt kalitesinin
arttırılması ve süt işleme tesislerinde modernizasyon sağlanması için son yıllarda
birtakım yaklaşımlar geliştirilmiş ve sektörde ilerleme kaydedilmiştir. T.C.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptırımları ve izlediği politikalar sektörde gerekli
koşulların sağlanması için
bir alt yapı oluşturmaktadır. Bu durum sektörde zincirleme bir hareket
geliştirirken Kromel’e de
yansımaları olumlu yönde olmuştur. Özellikle, AB
uyum yasaları çerçevesinde Bakanlık tarafından
sunulan hibe projeleri ile
yatırım
potansiyelinin
arttığı bir yıl olmuştur.
Süt soğutma tankı satışlarımız adet bazında % 30 artarken makine ekipman bazında da birçok proje
hayata geçirilmiştir. Komple tesis olarak
Şanlıurfa’da ciddi bir yatırımı portföyüne
katan firmamız bu doğrultudaki çalışmalarını uzun vadede her zaman ki titizliği ile
takip edecektir.
K.K. - 2013 yılında yeni ürün ve hedeflerinizle ilgili bilgi verir misiniz?
İsmet Çalışkan - Misyonumuz çerçevesinde firma olarak her zaman yenilik
ve yatırım diyerek uzun süreli AR-GE &
UR-GE & Pazarlama faaliyetlerine önem
verdik. Dünya piyasasının ekonomik üretime yönlendiği günümüzde KROMEL de
piyasanın şartlarına göre ekonomik üretim
ve seri üretimi sağlayan ürün gruplarına
yönelmiştir. 2013 yılında da seri ve tasarruflu üretimin adresi olmayı hedefleyen
firmamız, son yıllarda geliştirdiği projelere
ile bu hedefini destekleyerek birçok üretim
grubunda süt endüstrisine fayda sağlayacak fonksiyonel makine ve ekipman üretmiştir. Sektör için tam otomatik üretim
hatları geliştirilerek üretici firmaların hızlı
ve seri üretim yapabilmelerini sağlayacak
çalışmalara ağırlık veren firmamız misyonu
çerçevesinde, hijyenik
ve sağlığa yararlı gıda
ürünlerinin tüketimini
artıracak tüm yeniliklerin öncüsü olmayı ve
bu amaçla her gün yeni
bir teknolojiyi ülkemize
katma hedefi doğrultusunda çalışmaya devam
edecektir.
K.K. - Bir üreticinin
işletmesini uluslararası çapta rekabet edebilir düzeye
getirmesi için sizce
nelere sahip olması
gerekir?
İsmet Çalışkan - Hedeflerin çok açık ve ulaşılabilir olması
gerekmektedir. Yöneticilerinin yetileri,
işletme yönetimi, ürün kalitesi ve özellikleri, pazarlama görüşü, satış ağı ve marka
imajından oluşan bütünlüğü ile yaklaşık
20 yıldır ihracat yapan Kromel özellikle
son 10 yıldır anahtar teslim otomasyon
sistemleri ile birçok projeye imza atmıştır.
Profesyonel bir yönetimle dış ticarete yönelerek sektörde ihracata yönelmiş firmaların başında yer alan ve yaklaşık 32 ülkeye
ihracatı bulunan Kromel, Sakarya ve Türkiye ekonomisine önemli katkı sağlamakta
ve Dünya arenasında Almanya ve İtalya ile
üretim teknolojisinde yarış edebilir hale
gelmiştir. Bu Türk makine sektörü açısından çok önemli bir gelişmedir.
Yaş meyve sebze ihracatına karantina
engeli konusunda açıklama yapan
Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB) Başkanı Dr. Salih
Çalı, karantina uygulamasını “böcek,
akar, fungus, bakteri, virüs gibi varlığı
istenmeyen bir organizmanın ülkeye
girişini engellemeye yönelik işlemler”
olarak tanımlayarak, “Her ülke kendini korumak amacıyla karantina önlemleri alabilir. Ancak uygulama tarife
dışı engele dönüşmüş durumda” dedi.
Türkiye’den Rusya’ya ihraç edilen
ürünlerin, Akdeniz meyve sineği olduğu iddiasıyla geri gönderildiğini bildiren Çalı, Bulgaristan sınırında Türk
yaş meyve sebze yüklü araçlarının karantina incelemesi gerekçesiyle durdurulduğunu belirterek, "Uygulama, ticareti zorlaştırıyor. Rutin olarak yapılan
tarım ilacı kalıntı analizlerinin dışında
yaklaşık 350 Euro indirme-bindirme
ve inspection adı altında alınan para-
lar da karantina uygulamasını bir başka boyuta taşıyor." diye konuştu.
Karantina uygulamalarının yeni ihracat pazarlarının kapılarını da yaş
meyve sebzecilere kapattığını vurgulayan Çalı, “Bazı ülkelerin karantina
önlemlerini gerekçe göstererek, yaş
meyve sebze ihracatının önüne engeller koyuyor. Bunun örneklerini ABD,
Güney Kore, Japonya gibi ülkelerde
yaşıyoruz. Bu ülkelere ihracat yapmak
için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Yeni
pazarların elde edilmesinde önümüze
engel olarak çıkartılan tarife dışı uygulamaların önüne geçmemiz gerekiyor.” diye konuştu.
Dr. Salih Çalı yatığı açıklamada, özellikle Bulgaristan’da karantina uygulamalarına ilişkin sorunların Ekonomi
Bakanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın girişimlerine rağmen
devam ettiği belirtildi.
Samana 25 Kuruş Destek
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndanyapılan açıklamada, saman fiyatlarında istikrarı sağlamak ve yetiştiricilerin ihtiyacını karşılamak üzere,
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri
Genel Müdürlüğü aracılığıyla saman
temin edileceği bildirildi.
Buna göre, Bakanlık tarafından
da kilogram başına 25 kuruş kar-
şılıksız destek verilerek yetiştiriciye, maliyet fiyatının altında saman satılacak.
Açıklamada, Türkiye genelinde saman teslimatının, 21 Ocak 2013 tarihinde başlayacağı belirtilerek, ihtiyaç
sahibi yetiştiricilerin, Tarım Kredi
Kooperatifleri'ne başvurmaları gerektiği kaydedildi.
14
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Avrupa Kooperatif Üniversitesi
»»Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ), “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir.
Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ)
2003’de kurulmuş açık bir Avrupa
internet ağıdır. Bu ağ içinde kooperatif kolejlerinin tüzel kişilikleri ile
gerçek kişiler toplanmıştır. Amacı,
sosyal girişimciler tarafından gerçekleştirilen üretim, sermaye birikimi (capitalisation) ve bilgi iletim
alanının canlandırılması ve yapılandırılmasıdır. AKÜ, Avrupa düzeyinde dinamik bir sosyal girişimci
modelinin gelişmesine katkıda bulunur. Avrupa Kooperatif Üniversitesi,
Leonardo da Vinci Avrupa programı
çerçevesi içinde “kooperatif kolejleri
birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir
proje birliğidir. Bu projenin konusu, “sosyal ve dayanışma ekonomisi işletmecilerinin eğitimiyle yükümlü üniversiteler ve
eğitim kuruluşları için Avrupa
düzeyinde kooperatifçilik deneyim ve araştırma alanı” yaratmaktır.
Akü Kaynak Merkezi
AKÜ Kaynak Merkezi, Sosyal ve
Dayanışma Ekonomisi işletmecilerinin bilgilerini, uygulamalarını ve
yenilikçi araçların kullanımını ve
araştırma, sermaye birikimi (capitalisation), yardımlaşma ve yayılma süreçlerinde besleyici pedagojik
kaynaklar sunar.
Ağ olarak AKÜ’nün başta gelen hedeflerinden biri, kooperatif pedagojisiyle ilgili akılcı bir eğitim yöntemi
açısından ve sosyal ekonomi girişimlerinin farklı ailelerinin kurallar
sisteminin ve özel ilkelerinin büyük
bir kısmının, içerik açısından, bizzat
kendilerine bağladığını kabul eder;
sosyal ekonomi girişimcilerinin formasyonunun özelliği de, eylem ve
kuram düzeylerinde kaynakla beslenmesi gereğini önemser.
Akü Projesi
“Avrupa Kooperatif Üniversitesi” projesinin kuruluş teklifi,
“Kooperatif Kolejleri Birliği” (Groupement des Collèges Coopératifs)
tarafından getirilmiştir.Bu projenin
orijininde ikili bir meydan okuma
vardır:
1. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinin yeni mesleki niteliklerinin ihtiyaçlarına yanıt vermek
Tatmin edilemeyen ihtiyaçlara cevap vermeye uygun yenilikçi projeler, onların destekçileri ve işletmecileri için yeni becerileri gerektirir.
Bu projeler, küresel yaklaşımlar ve
stratejik uyarlamalar isterler. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nin
aktörlerinin bölge içinde kökleşmesi
ve uzaktan eğitim uygulamalarının
gelişmesi, pedagojik araçların ve
yöntemlerin gelişmesini ve yeniden
kurulmasını gerektirir:
• Avrupa düzeyinde nöbetleşe uygulamalar,
• Eylem araştırması,
• Kooperatif eğitim.
Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi aktörlerinin kazandığı yeni beceriler
pek az bilinmektedir ve bu becerilerin bir doğrulanma sisteminden geçmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
2. Avrupa düzeyinde Sosyal
Ekonomi ve Dayanışma Ekonomisi profesyonellerinin, eğiticilerinin, araştırıcılarının, ve
“Kahraman Pazarcı AVM’lere Karşı”
»»Türkiye genelindeki yüzbinlerce büyük alışveriş
merkezlerini tercih eden müşterileri pazara çekmek için
post makinesi sistemine geçiyor
Türkiye sebzeciler meyveciler federasyonu, marketlerin kaldırım önlerinde stant açmasını engellemek için
dava açtı.
Türkiye genelinde 330 bin
pazarcı esnafı marketlere
savaş açtı.
Süper marketlerin kaldırım önlerine
stant açmasını engellemek için hukuki yollara başvuran Türkiye Sebzeciler Meyveciler ve Seyyar Satıcılar Federasyonu (TÜSPAF), esnafın
post makinesini kullanır hale getirmek istediklerini söyledi.
Türkiye genelinde pazarcı esnafı
büyük alışveriş merkezlerini tercih
eden müşterilerini tekrar pazara
çekmek için çaba sarf ediyor. Pazarcılar, artık nakit alışveriş yanı
sıra vatandaşları tekrar eskisi gibi
pazara yönlendirmek için post sistemini de hayata geçirmeyi hazırlıyor. TÜSPAF, 2014 yılında sistemi
Türkiye’de yaymayı hedefliyor. Türkiye genelinde 330 bin pazarcının
tezgah açtığını dile getiren TÜSPAF
Başkanı Mehmet Çakman, post makinesi sistemine en yakın zamanda
geçeceklerini dile getirdi. Çakman,
“Bütün esnafımızı post makinesi
kullanır hale getireceğiz. Marketler
ile bu şekilde rekabet edeceğiz. Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının
kötü ve çöp mal almasını engellemek
istiyoruz. Biz bu yıldan itibaren bazı
şehirlerimizde çalışmalara başladık.
2014 yılından itibaren Türkiye’nin
genelinde bu sistemi yaymayı plan-
lıyoruz. Çünkü insanlar kredi kartı
olduğu için marketleri tercih ediyor.
Artık bize gelecekler” dedi.
Marketlerin kaldırım önünde meyve
ve sebze standı açmalarına izin vermeyeceklerini kaydeden Çakman,
marketlere yönelik hukuki savaş başlattıklarını söyledi. Çakman, şöyle
devam etti: “Marketler ruhsat aldıkları alanlar içerisinde dururlarsa bizim için hiçbir sıkıntı yok. Kaldırım
önlerinden bütün marketlerin pislik
içinde satılan mallarını kaldırtacağız. Ben bu konuda çok iddialıyım.
Yasaya da aykırı. Belediye Ruhsatlandırma Kanunu’na da baktığınızda
ruhsat aldıkları alanlar gayrimenkulün içidir. Kamuya ait kaldırım değildir. Kanuna göre 500 metrekarenin
üstünde dükkanı var olan marketler,
en az yarısı kadar otoparkı olmak
zorundadır. Bu davayı kazanarak,
bütün kapılarının önüne mal çıkaran
marketleri temizleyeceğiz.”
Çakman, Türkiye genelinde belediyeler tarafından yapılan kapalı Pazar
yerlerinin kayıt dışılığı da önlediğini
söyledi.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
bilgi birikiminin yakınlaşmasını teşvik etmek
Bu başlığı üç amaç altında özetlemek mümkündür :
• Avrupalı sosyal girişimcilerinin
uygulamalarının araştırılması, kimlikleştirilmesi ve profesyonelleşmesi
için bir referans belgesi oluşturmak;
• Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’
nde girişimcilik ve toplumsal yenilikçilik için bir Avrupalı eğitim mekanizmasını başlatmak.
• Kısa sürede, Avrupa Kooperatif
Üniversitesi çerçevesinde bu eğitimi
geliştirmek ve sürekli kılmak.
Akü Projesinin 3 Evresi
1999-2009
Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin ilk evresi: 20012004
Bu projeyi yürütme sorumluluğunu
“Provence Alpes Méditerranée
(P.A.M) Kooperatif Koleji” üstlenmiştir. Bu ilk dönem bir hazırlık
dönemidir:
• Sosyal girişimcilerin günlük faaliyetlerinde kooperatifçilik ilkelerine uygulamaya koyan , bir Avrupa girişimci
Referans belgesinin geliştirmesi;
• Bir AKÜ Şart’ının hazırlanması;
• 5 grup (Belçika, İtalya, İspanya,
Fransa, Portekiz) sosyal girişimcilere uzaktan deneysel eğitim kursunun açılması;
• Kaynak merkezinin ve web sitesinin ilk belgesel temelinin kurulması.
Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin ikinci evresi:
2005-2007
Bir önceki proje evresini tamamlayan, “2005-2007 Avrupa Kooperatif Üniversitesi Ağı” evresinde, sosyal ekonominin genel
ilkelerini ve demokratik yönetim
pratiklerini uygulamaya koyması,
dayanışmanın sonuçlarını takip ederek karakterize olmuş girişimlerin
yöneticilerini, sosyal girişimcilerin
formasyonu üzerine bir Avrupa ağı
yapılandırmayı ve geliştirmeyi hedeflemektedir.
Projenin bu evresinde 3 eksen
geliştirildi :
1. Dört uzmanlık konusuna göre yenilikçi eğitim araçları ve uygulamaları, bilgi-bulgularının toplanması,
yardımlaşma, bunların yayılması ve
kullanımına olanak veren bir “Avrupa sosyal girişimcilik eğitimi
kaynak merkezi” kurulması : kooperatif eğitim araçları ve uygulamaları, sosyal ekonomi girişimcileri
eğitiminin özel içeriği, sosyal girişimcilik ve formasyon mühendisliği,
sosyal girişimcilikte eğitim aktörleri
sistemi;
2. Sosyal Ekonominin mesleki
örgütleri ( Kooperatifler, Yardımlaşma Sandıkları ve Dernekler) ve
formasyon aktörleri (öğretici-araştırıcı, eğitici) arasında
değişimi geliştirme ve sağlamlaştırma;
3. Sosyal Ekonomi birlikleri ve federasyonları, formasyon aktörleri ve
yerel belediyelerin , Avrupa düzeyinde, bir mobilizasyon stratejisiyle bu
ağın sürdürülebilir koşullarının
oluşturulması.
Avrupa Kooperatif
Üniversitesi projesinin
üçüncü evresi: 2009
UCE-GIFES projesi
1999’dan beri AKÜ projesini yükümlenen “P.A.M Kooperatif Koleji”, projenin bu evresinde, eğitim
aktörleri ağını açma ve remobilize etmeyi amaçlamaktadır. Bu
bağlamda, P.A.M Kooperatif Koleji,
“Avrupa Kooperatif Üniversitesi Uluslar arası Sosyal Ekonomi Eğitimcileri Birliği Ağı”
(UCE-GIFES) için yeni bir proje geliştirir. Bu projenin iki amacı vardır:
• Ağın önemli araçlarını teşkil eden
“Kaynaklar Merkezi’nin ve sitesinin
kooperatif çalışma sürecini kayıt altına almak;
• Kendi bilgilerini ve pratiklerini
yardımlaşmacı bir yaklaşım içinde
ve sosyal girişimcilerin formasyonunda sürekli yükümlü eğitici bir
topluluğu oluşmasına (ulusal ve
uluslar arası düzeyde) teşvik etmek
ve organize etmek.
SONUÇ ?
Türkiye’de kooperatifçilikle ilgili
eğitimi, araştırmayı, vb… ne zaman
ve nasıl gerçekleştirebiliriz ?
2B Başvuruları
1 Ay Daha Uzatıldı
2014 yılı "Avrupa Gıda İsrafına
Karşı Aksiyon Yılı" İlan Edildi
»»Kamuoyunda 2/B olarak
bilinen orman vasfını
kaybetmiş arazilerin
satışında 28 Ocak olan son
başvuru tarihi 1 ay daha
uzatıldı. İade başvuruları için
süre ise 2 ay daha uzatıldı.
»»Her yıl milyonlarca ton gıdanın çöpe gittiği
ülkemizde de benzer önlemlerin uygulamaya
geçirilmesi için çalışmalara başlanacak.
Bakanlar Kurulu'nun konuya ilişkin kararı,
Resmi Gazete'de yayımlandı.
Resmi Gazete'nin yayımlanan Bakanlar
Kurulu kararına göre, 6292 sayılı Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanun'da belirtilen ve
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
düzenlenen güncelleme listelerine veya
kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş
mahkeme kararlarına göre oluşturulan
tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre
2/B alanlarındaki taşınmazların kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilerin başvuru süresi 1 ay uzatıldı.
Aynı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
sonra düzenlenen güncelleme listelerine
veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulan tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre 2/B alanlarındaki taşınmazların
kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilerin başvuru süresi de 2 ay uzatıldı.
2B arazilerinin satışı için başvuru geçen yılın Mayıs ayında başlamış ve 30 Ekim 2012
tarihi 28 Ocak 2013 tarihine uzatılmıştı. 2B
alanlarının satışından bu yıl 4,8 milyar lira
gelir elde edileceği tahmin ediliyor.
Avrupa Birliği’nde 79 milyon
insan fakirlik sınırının altında yaşıyor, 16 milyonu ise
yardım kuruluşlarının gıda
yardımı ile hayatını devam
ettiriyor. Avrupa’daki evlerde, süpermarketlerde, restaurant ve tedarik zinciri içinde
tüketilebilir gıdanın yüzde
50’si israf ediliyor. Avrupa
Parlamentosu, bu sorunla
başa çıkmak için 2025 yılına
kadar gıda israfını yarı yarıya
azaltma hedefi koydu ve bu
doğrultuda 2014 yılı, “Avrupa
Gıda İsrafına Karşı Aksiyon
Yılı” ilan edildi.
EUPC İcra Kurulu Üyesi Yavuz Eroğlu, ”Gıda israfı konusunda ne yazık ki, ülkemizdeki tablo Avrupa’dakinden
farklı değil. Son verilere göre
12 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı
Türkiye’de, her yıl 3,6 milyar
liralık ekmeğin çöpe gitmesi,
üretilen yaş sebze ve meyvedeki kaybın 16 milyar liraya
ulaşması ciddi ve çözülmesi
gereken bir sorundur.Ambalaj
sektörü, her yıl 1,5 milyon ton
taze sebze ve meyvenin çöpe
değil,sofralara gitmesini sağlayabilir. Ülkemizde her gün
10 milyon ekmek israf ediliyor. Ekmeğin ambalajlanması, daha uzun süre saklanmasını sağlar.” diye konuştu.
Yavuz Eroğlu, Avrupa’da yürüttükleri Gıdanı Koru projesi
kapsamında alınan önlemlerin Türkiye’de de uygulamaya
geçmesini hedeflediklerini,
aşevleri ile okullarda çocuklara süt dağıtımı gibi geniş
kapsamlı projelerde israfın
artması nedeniyle yeni bir
modele ihtiyaç duyulduğunu
söyledi.
Gıdanı Koru projesi neleri hedefliyor
-Tüketicilerin ihtiyaçlarından
fazla gıda satın almalarını
önlemek için gıda ambalajlarının değişik ölçülerde ve
gıdayı gerçekten koruyacak
şekilde olması gerekiyor.
Çift etiket uygulaması yapılsın.
Gıdaların üzerinde yazan son
kullanma tarihine ek olarak
son tüketim tarihinin de yazılması ile son kullanma tarihi
yakın olan gıdaların indirimli
fiyatlarla ihtiyaç sahiplerine
satılmasının da önü açılacak.
- Gıdanı Koru projesi, özellikle kamu catering ihalelerinde,
yerel gıda ürünleri kullanan
ve kalan fazla yemekleri atmak yerine ihtiyaç sahiplerine ve gıda bankalarına ücretsiz veren firmalara öncelik
tanınması şeklinde yeniden
düzenlenmesi gerekliliğine
dikkat çekiyor
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Mısır: Herşeyin İçindeyim -III“Il
pessimismo della ragione e
l’ottimismo della volontà...” der
İtalyan düşünür Gramsci diyerek kimi
insanlarda hafif kızgınlık uyandıracak
bir ifade ile başlayalım yazımıza. Bu söz
“aklın kötümserliği iradenin iyimserliği” anlamına gelir. Yazımız da tamamen
bu düstur üzerine kurulu olacak. Bunun
üzerine çok fazla tartışılabilir ve felsefe
dünyası tartışıyor da; ama biz burada
bunu yapmak yerine, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun biyoyakıt kullanımı
ile ilgili yeni düzenlemesi ve mısır üreticisine olası etkilerini tartışmaya çalışacağız. Çünkü kötümserlik ile iyimserlik
arasında her zaman diyalektik bir ilişki
vardır. Biyoyakıt düzenlemesi tartışmasına geçmeden önce biyoyakıt (biz herşeye yapıştırılan biyo yaftasını kullanmak istemesek de başka bir tartışmaya
girmemek için bu şekilde kullanacağız.
Doğrusu agroyakıt olmalıdır.) bugünün
dünyasında ne anlama geliyor ve nasıl
bu yüzyılın en önemli konularından biri
haline geldiğini anlamak için ürkek bir
bakış atalım olmakta olana ve de bitene.
EPDK’nın biyoyakıt üretimi
ile ilgili tebliğine göre, benzin
türlerindeki yerli tarımla
üretilmiş etanol içeriğinin 1
Ocak 2013 itibariyle en az %2, 1
Ocak 2014 itibariyle de en az %3
olması gerekiyor.
Biyoyakıtlar
ülkemizin
gündemine
ilk olarak 1931 yılında Birinci Ziraat
Kongresi’nde konu olmuştur ve bir çok
alt konuya sahip olan kongrenin ziraat
aletleri bölümünde tarımsal üretimin
arttırılmasında tarım alet ve makinelerinin önemine değinilmiş ve bu makinelerde kullanılan yakıtı ithal etmek yerine
yerel kaynaklarla üretmenin önemine
değnilmiştir. Fakat açıktır ki o günden
bugüne kadar klasik tabir ile bir arpa
boyu kadar yol alınamamış ve ülkemiz
ne o tarımsal atılımı gerçekleştirebilmiş
ne de petrole bağımlı bir ülke olmaktan
kurtulabilmiştir.
Atatürk’ün talimatı ile 1934
yılında “Tarım Traktörlerinde
Bitkisel Yağın Yakıt Olarak
Kullanılması” adıyla imzalanan
belge, Türkiye’de biyoyakıtlara
ilişkin ilk resmi belgedir ve
bu belge ile Atatürk Orman
Çiftliği’ndeki traktörlerde
bitkisel yağlar yakıt olarak
kullanılmıştır. Yani Türkiye’nin
ilk biyoyakıtı biyodizeldir.
Biz bu yazıda biyodizelden çok biyoetanol konusuna odaklanacağız. Çünkü konu
ile ilgisi olan herkesin bildiği gibi Türkiye kullanmakta olduğu bitkisel yağların
yüzde doksanından fazlasını dışarıdan
almaktadır ve bunun için biyodizelin ve
buna bağlı olarak yağ bitkilerinin bugünkü düzenleme ile birlikte yakıt katkısı için
bir alternatif olabileceğini düşünmüyoruz.
Biyoetanolün hikayesi ise 1936 yılında
hazırlanan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı
ile başlar. Bu plandaki başlıklardan biri
Esengül ERDEM
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Ali Kürşat ŞAHİN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
de ülke kaynaklarını kullanarak gerçekleştirilecek olan sentetik
benzin üretimidir. Tabi işler yolunda gitmemiştir;
belki henüz Türkiye’nin
tarımsal üretiminden
istifade edebilecek bir
sanayi ülkesi olmaktan uzak olması belki
de Atatürk’ün ölümü ve
İkinci Dünya Savaşı’nın
başlaması sebebi ile bu plan
uygulanamamıştır.İşte tam da o
sıralarda büyük savaşın arifesinde Amerika devlet başkanı Franklin
Delano Roosevelt ünlü konuşmasını
gerçekleştirirken ilk olarak etanolün
yakıt katkısı olarak kullanılmasından
bahsediyordu. Ve kullanıldı da... Savaş
boyunca her nasıl olduysa Birleşik Devletlere bazı ülkelerin uyguladığı petrol
ambargosuna rağmen uçaklar uçmaya
ve bombalamaya devam ettiler! 1800’lü
yıllar boyunca gaz lambalarında yakacak
olan etanolün kaderi değişmişti artık.
Türkiye’ye baktığımızda da benzer bir
durumu görebiliriz aslında. 1942 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullandığı
benzin yüzde yirmi oranında biyoetanolle karıştırılarak kullanılmıştır. Fakat
bu yıllardan sonra kaydadeğer herhangi
bir gelişme olmamış ancak son on yıllık süreçte biyoyakıtlar tekrar gündeme
gelmeye başlamıştır. Bunun sebebi ise
yaşam standartlarımızın ve dünya nüfusunun artmasına bağlı olarak doğada
sınırlı olan fosil yakıtların giderek azalması, yükselen petrol fiyatları ve fosil
yakıtların çevreye ve insan sağlığına verdiği zararlar neticesinde bütün dünyada
alternatif düzenlemelere gidilmesidir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yazıda
biyoetanol ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulunacağız. Bir çoğumuzun
bildiği gibi biyoetanol üretim sürecinde
hammadde olarak arpa, buğday, mısır,
şekerpancarı, şeker kamışı, patates gibi
içeriğinde şeker, nişasta veya selüloz bulunduran bitkiler kullanılmaktadır.
Her ülke biyoetanol
üretimleri için arazi, iklim ve
ekonomik önceliklerine göre
farklı hammadde bitkileri
kullanmakla birlikte, bütün
dünyada en çok kullanılan
biyoetanol hammaddeleri şeker
pancarı ve mısırdır.
Biyoyakıt üretim politikalarına baktığımızda ise ülkelerin bu üretim sürecinde
kullanılmakta olan hammaddeleri ithal
etmekten ziyade ülkelerinde yetişmekte
olan tarımsal ürünlerden sağladıklarını
görüyoruz. Bu şekilde yeni istihdam ve
gelir olanakları yaratılmaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda
ülkelerin politikalarına baktığımızda, üretimde tek tür biyoyakıt üretimine ağırlık
vermekte olduklarını
görüyoruz. Yani aynı
anda yoğun bir biçimde hem biyodizel
hem de biyoetanol
üretmeye çalışan bir
ülke bulunmuyor.
Buradan Türkiye’nin
de seçimini biyoetanolden yana yapma-
sı gerektiği sonucuna varabiliriz. Bunun
için kullanılan bitkilerin üretiminde ülkemizin durumuna baktığımızda ise öncelik buğday, şeker pancarı ve mısırda
gibi görülüyor. Bu yıl için zorunlu hale
getirilen en az yüzde ikilik katkı için son
yıllarda ortalama 3 milyar litre dolaylarında olan benzin tüketimimizi karşılanmasında, senelik ortalama 60 milyon litre
biyoetanole ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Şu anda Türkiye’nin biyoetanol üretim kapasitesi senelik 170
milyon litre civarındadır. Yani
ihtiyaç duyulan miktarları üretmek için gerekli
altyapıya sahibiz.
1 litre biyoetanol
üretmek için gerekli olan tarımsal
hammadde ihtiyaçlarına baktığımızda
ise bu üretim için en uygun
bitkiler (kurulu tesislerin yapısını da düşündüğümüzde)
ülkemiz koşullarında mısır ve
şeker pancarı olarak görülüyor
Bir önceki yazımızda değindiğimiz gibi mısır üretimimiz her
nekadar her geçen gün artsa da ve
2012 yılı sonunda dışardan mısır ithal
etmek zorunda değilmişiz gibi gözükse
de, bu durumun korunması ve çiftçinin
üretime devam etmesi için teşvik edilmesi gerekmektedir. Çünkü biyoetanol üretimimizin yarısının mısır diğer yarısının
şekerpancarından karşılanacak olacağını
farzedersek en iyi ihtimalle ilaveten 2030 bin ton mısır ihtiyacımız olacaktır.
15
Balıkta Ağır Metal
İddialarına Tepki
»»Su Ürünleri Merkez Birliği Genel Başkanı
(SÜR-KOOP) Ramazan Özkaya, Marmara
Denizinde avlanan 11 çeşit balıkta ağır
metal kalıntısı için “Bu balıkçılık sektörüne
darbe olarak nitelendirilmedir” dedi.
Marmara Denizi’nden avlanan 11 çeşit balıkta ağır metal kalıntısına rastlandığı
iddialarına Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’ndan
sonra bir tepki de Türkiye
Su Ürünleri ve Merkez Birliği Genel Başkanı Ramazan
Özkaya’dan geldi.
Kalıntı ve ağır metal konusunda çok hassasiyet içerisinde olduklarını, bu balıkların
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı farafından sürekli
olarak ayda iki kez analiz edildiğini, bugüne kadar hiçbir
olumsuz sonuç alınmadığın söyleyen Özkaya, “Bu konuda
üniversiteler daha geniş kapsamlı bir araştırma yapması gerekiyor. 11 Balıkta çıkan bu sonuç, bütün balıklar için söylenemez. Bu Türkiye genelinide bağlamaz. Ayrıca böyle bir
açıklama balıkçılık sektörüne darbe olarak nitelendirilmesi
gerekiyor” diye konuştu.
Özkaya, Türkiye balık ihracatından 665 Milyon TL’lik bir
gelir elde ettiğini vurgulayarak, “Geniş araştırma yapılarak
bu konuda halkı bilinçlendirmek gerekiyor. Balıkçılık sektörü için bu konuda yapıcı açıklama yapılması gerekir. Ağır
metal çıkan balıklar İstanbul bölgesinden alınan yani, tezgahtan alınıp analiz yapılan balıklar. Halkın en ucuz fiyata
alıp sağılık açısından besin değeri yüksek bu balıkların tüketimine lütfen engel olmayalım” dedi.
Arıtma Çamuru Tarım
Alanlarında Kullanılacak
»»İzmir Büyükşehir Belediyesi,
arıtmalardan çıkan günlük 800 ton
çamuru kurutarak tarım alanlarında
kullanılır hale getirecek.
Bu da belki çok az da olsa mısır fiyatlarını biraz yükselmesine sebep olabilir.
Şekerpancarındaki kota rejimini de düşünürsek belki bu durum biraz daha değişebilir ve daha fazla mısır ekmemiz gerekebilir. Yani iki durum çıkıyor ortaya:
Ya mısır üretiminin desteklenmesi ya da
şeker pancarı üretimindeki kotaların artırılması. Tabi bu senaryolar minumum
yüzde ikilik zorunlu katkı içindi. 2014
yılı ile birlikte bunun yüzde üçe çıkacak
olması rakamları biraz daha etkileyecek
ve özellikle mısır üretiminin artırılmasına yönelik önlemleri gerektirecektir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız şeyler
temel olarak yazılabilecek en klasik senaryodur. Biz sadece bu pencereden bakmak istemiyoruz. Heryerde bu yakıtların
kullanımı ile birlikte artık çevreye daha
az zarar verileceği, ülkelerin petrole daha
az bağımlı olacağı, yeni iş kapıları açacağı, biyoyakıt üretiminin kırsal kalkınmaya destek olacağı gibi şeyler okuyoruz,
duyuyoruz. Bir de başka bir pencereden
bakalım olaya... Gelecek Sayıda aklın kötümserliği iradenin iyimserliği daha açık
bir anlam kazanacak.
Çamur Çürütme ve Kurutma Tesisi devreye girdiğinde, halen
Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi sahasında yapılan çamur depolama işlemi sona erdirilecek ve bu alanlar rehabilite edilecek.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, arıtmalardan çıkan çamuru
yüzde 90 oranında kurutarak tarım alanlarında kullanılır
hale getirecek 'Çamur Çürütme ve Kurutma Tesisi' inşaatını
hızla sürdürüyor. Mayıs ayında Başkan Aziz Kocaoğlu’nun
temelini attığı tesisin yüzde 30’u tamamlandı. İZSU Genel
Müdürlüğü yetkilileri, tesisin kurutma ünitesinin 2013 yılı
yaz başında tamamlanarak çalışmaya başlayacağını bildirdi. Bugünkü döviz kuruyla yaklaşık 60 milyon liraya mal
olacak tesisin “Çürütücü Ünitesi”nin ise 2014 yılı Ocak
ayında tamamlanması planlanıyor.
Çamurdan Biogaz Üretilecek
Tesis içinde 30 bin metrekarelik alanda kurulan Çamur
Çürütme ve Kurutma Tesisi devreye girdiğinde, halen Çiğli
Atık Su Arıtma Tesisi sahasında yapılan çamur depolama
işlemi sona erdirilecek ve bu alanlar rehabilite edilecek.
Çamurda kokuya neden olan organik bileşikler çamur çürütme işlemi sonrasında biyogaz olarak tanımlanan ve yanabilen gaz bileşenine dönüşeceği için kalan çamurda koku
problemi olmayacak. Tesis hizmete girdiğinde, diğer arıtma
tesisleriyle birlikte günlük 800 tona ulaşan çamur miktarı yaklaşık 4 kat azaltılarak 200 tona düşürülecek. Ayrıca
yüzde 90 oranında katı madde içeriğine ulaşan kurutulmuş
çamur, tarım alanlarında, kentsel yeşil alanlarda veya ek yakıt olarak sanayide kullanılabilecek. Ayrıca çamur çürütme
tesisinde günde tahmini olarak üretilecek 50 bin metreküp
biogaz da çamurun kurutulmasında kullanılacak.
16
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
HAYVAN SAĞLIĞI
TÜBERKÜLOZİS (VEREM)
»»Tüberkülozis: Sığır Tuberkülozu, bütün dünya için önemli bir hastalık olduğu gibi, ülkemizde de üzerinde durulması gereken zoonozlardandır.
OIE raporlarına gore ülkemiz de tuberkuloz hastalığının görüldüğü ülkeler arasındadır.
Hastalık, Türkiye’de 3285 sayılı hayvan sağlığı
zabıtası kanununa ve yönetmeliğine göre
ihbarı mecburi hastalıklardan birisidir
ve hastalıkla mücadele zorunludur. Bakanlığın hastalıkla ilgili bir yönetmeliği vardır.
Ülkemizde koyun ve keçi tubekulozu ile ilgili
kayıtlı bir bilgi bulunmamaktadır. Vahşi hayvan tuberkulozuna ilgilide birkac rapor dışında ciddi bir bilgi yoktur. Kanatlı tüberkülozu
özellikle tavuklarda 1970’li yılların ortalarına
kadar sorun olurken, tavukçulukta entegrasyona geçilmesi ve bakım şartlarının iyileşmesine
paralel olarak hastalığa ilgili sorunlar minimal
düzeye inmiştir. Ülkemizde tuberkuloz hastalığı özellikle sığırlarda önemli bir sorundur.
En fazla bu hayvanlarda görülmektedir. Buna
bağlı olarakta bu hayvanların etini, sütünü
kullanan aynı ortamda yaşayan insanlar içinde
hastalığın bulaşması ve yaygınlığı için önemli
bir kaynaktır.
Memelilerde hastalık yapan tuberküloz bakterileri, Mycobacterium tuberkulosis ve Mycobacterium bovis’tir. Myco. tuberkülozis, insandan insana, Myco. bovis, sığırdan insana
bulaşmada rol oynar ve Myco. tuberkülozise
benzer klinik belirtilere ve patogenik lezyonlara yolaçar. Tuberküloz, hayvanlar arasında en
çok sığırlarda görülür. Bunun dışında koyun,
keçi, domuz, at ve kanatlılar gibi evcil hayvanlarla birçok yabanıl hayvanın enfeksiyona duyarlılığı bildirilmiştir. Hastalığın inkubasyon
süresi, mikroorganizmanın virulansı, dozu,
inokulasyon yolu ile ilişkilidir.
Hayvanların sıkışık ahırlarda bir arada bulunmaları, hijyenik koşulların iyi
olmaması, uygun olmayan bakım ve
beslenme, infekte hayvan sütleri ile buzağıların beslenmesi gibi nedenler hastalığın bulaşmasını ve yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
Bulaşma:
Hijyenik koşulların sağlanamadığı ahırlar hastalığın çıkışında ve yayılmasında önemli rol
oynarlar.
Hastalık hayvandan hayvana bulaştığı gibi insanlara bulaşır. Hastalık solunum, sindirim,
derideki yaralar ve çiftleşme ile bulaşmasının
yanı sıra gebelik döneminde anadan yavruya
geçmesi de söz konusudur. Hastalık hasta hayvanlara ait et, süt ve süt ürünlerinin yeterince
kaynatılmadan tüketilmesi ile insanlara bulaşmaktadır.
Sığırlarda tüberküloz genellikle kronik seyreder. Sığırlarda lezyonlar hastalığın yerleştiği
organa göre değişir.
Belirtiler
Etken alındıktan sonra hastalık belirtileri 10-50
gün içinde ortaya çıkar. İlk olarak iştahsızlık,
durgunluk gibi genel belirtiler görülür. Zamanla
özellikle akşamları beden ısısında artış meydana gelir. Tüberküloz etkeni çeşitli iç organlarda
ve deride lezyonlar oluşmasına neden olursa da
hastalığın en sık görülen şekli akciğer tüberkülozudur. Akciğerlerde meydana gelen lezyonlar
sonucu hayvanda şiddetli ve kronik öksürük,
nefes almada güçlük şekillenir.
Hasta hayvanlarda yem yediği halde sürekli
zayıflama, tüylerde matlaşma ve bozulma, yorgunluk ve halsizlik dikkati çeker. İleri hastalık
durumlarında solunum zorluğu, solunum sayısında artış görülür. Burundan kanlı eksudat
gelir. Bu aşamada akciğer sesleri anormalleşir.
Lenf yumrularının şişerek trakea’ya basınç yaptığı durumlarda solunum güçlüğü belirginleşir.
Mediastinal lenf yumrularının şişmesine de
bağlı olarakta rumende timpani gelişir. Trakea
ve larinkste lezyon varsa bu bölgenin duyarlılığı
artar ve öksürük sık ve sert olur. Pleuranın etkilendiği durumda, göğüs üzerine basıldığında
hayvan kendini büzer ve öksürük oluşur. Etkenin gıdalarla ağızdan girdiği veya kraşe ile oluşan alimenter tuberkülozda ise ağızdan itibaren
sindirim yollarında lezyonlar gelişir ve buna
bağlı olarakta gıdaların çiğnenmesi ve yutulmasında aksamalar oluşur. Atipik olarak ishal gelişebilir. Dışkı bazı durumlarda kanlı olur.
Tüberkülozlu akciğerin görünümü
Teşhis:
Hastalıklı hayvanlar sürüden ayrılmalı
ve Veteriner Hekime başvurulmalıdır.
Klinik ve otopsi bulguları tüberkülozdan şüphelendirse bile kesin teşhis laboratuvar muayeneleri ile olur. Laboratuvar muayeneleri için
hayvan hasta iken süt, sperma, idrar, kraşe,
ponksiyon sıvıları gönderilebilir. Öldükten
sonra ise lezyonlu doku ve organlar ve lenf
yumruları steril bir şekilde alınıp labortuvara
gönderilebilir.
Laboratuvarda sırasıyla; Bakteriyoskopi (Ziehl
Nelson boyama), kültür, hayvan deneyi muayene yöntemleri uygulanarak tanı konur.
Serolojik testlerin teşhiste bir önemi olmayıp,
allerjik testler önemlidir.
Alerjik testler:Tüberküloz etkenlerinin sıvı
ortamda üretilip konsantre edilmesiyle elde
edilen tüberkülin allerjeni canlı hayvanlarda
tüberkülozun teşhisinde en önemli kriterdir.
Daha önce hastalık etkenine maruz kalan hayvanların derisinde allerjenin uygulanmasıyla
gecikmiş tip aşırı duyarlılığı bağlı olarak bir
reaksiyon meydan gelmektedir. Uygulama;
intradermal, subkutan, oftalmo, intradermo
palpebral ve skarifikasyon şeklinde yapılabilmekle beraber yurdumuzda intradermal olarak yapılmaktadır. Avian ve mamalian PPD
(Purufiye Protein Derivate) tip allerjen aynı
zamanda kullanılmakta mamalian tip insan ve
sığır tip infeksiyonlarını, avian tip ise kuş tipi
enfeksiyonlarını ortaya koymaktadır.
Testin uygulanışı ve değerlendirilmesi tüberküloz talimatnamesine göre yapılmaktadır. Yapı-
lan testler sonucu tüberküloz olduğu saptanan
hayvanlar mecburi kesime sevk edilmelidir.
Korunma:
Özellikle sütleriyle tüberküloz etkenlerini dışarıya çıkaran sığırlar hem kendi buzağıları hemde insanlar için çok önemli bir bulaşma kaynağı durumundadır. Tüberkülozla mücadele, bir
korunma stratejisi ve eğitimle mümkün olabilmektedir. Bu hastalık yönünden hayvan yetiştiricilerinin ve bakıcılarının eğitimi şarttır.
Hastalığın yayılmasında ahır ve barınakların
hijyenik durumu, tek yönlü beslenme, uygun
olmayan bakım şartları, portörlerin zamanında tespit edilip ayrılmaması, dışarıdan sürüye
kontrolsüz hayvan katılması, infekte hayvanların sütleriyle buzağıların beslenmemesi, tüberkülozlu bakıcılar, etkenle bulaşık meralar
büyük önem taşımaktadır. İnsan tüberkülozu
bir çok gelişmekte olan ülke için hala büyük bir
problemdir. Akdeniz ülkeleri zoonoz kontrolu
merkezinin bildirdiğine göre önümüzdeki on
yıl içinde dünya'da yaklaşık 88,2 milyon yeni
tüberküloz vakasının oluşacağı ve bu vakalardan 30 milyon kadarının ölümle son bulacağı
tahmin edilmektedir.
Hastalıktan korunmak için dışarıdan
alınan hayvanlara tüberküloz testi yapılmasına özen gösterilmelidir. Ahırlar
çok kalabalık olmamalı, havalandırılması yeterli olmalıdır. Hayvanlara iyi
bakım ve besleme yapıldığında hastalığa yakalanma riskinin azalacağı unutulmamalıdır. Hayvan bakıcıları ve hayvan
ile teması olan diğer kişilerin her yıl
tüberküloz yönünden muayeneden geçirilmesi insan ve hayvan sağlığı açısından önemlidir.
bir arada bulunan damızlık sığırlara tüberkülin testi uygulanır. Test neticesi müspet olanlar
aynı şekilde tazminatlı olarak kestirilir.
c) Yurt dışından getirilen damızlık sığırlara
mahallinde veya tahaffuzhanede uygulanan
tüberkülin testinin neticesi menfi ise gittikleri yerlerde iki ay sonra tekrar tüberkülin testi
yapılır. Bu testte de menfi sonuç verenler hastalıksız kabul edilir.
d) Süt sığırcılığı yapanlar her yıl ineklerini tüberküloz hastalığı bakımından muayeneye ve
tüberkülin testi yaptırmağa mecburdur. Hükümet veteriner hekimi hastalıksız hayvanlar
için sağlık belgesi düzenler ve sahibine verir.
Bu testi yaptırmayan hayvan sahipleri, haklarında kanuni işlem yapılmak üzere savcılığa
bildirilir.
e) Tüberkülin testi uygulaması ve neticesi ile
ilgili hususlarda Sığır Tüberkülozu Yönetmeliği uygulanır.
f) Tüberküloz hastalığı çıkan ahırlara dezenfekte edilmedikçe hayvan konulamaz. Hasta ve
hastalıktan şüpheli sığırların yemleri ve maddeleri yakılarak veya gömülerek imha edilir. Süt
kapları buharla yahut ilaçla dezenfekte edilir.
g) Tüberküloz hastalığı çıkan yerlerdeki ineklerin sütü çiğ olarak satışa verilmez.
h) Tüberkülozda karantina, hastalık çıkan
ahır, ağıl veya yerle sınırlıdır.
Hastalar dışındaki hayvanlarda test sonucu
menfi ise test iki ay sonra tekrarlanır. İkinci
test neticesi menfi olan hayvanlar hastalıksız
kabul edilir ve karantina dezenfeksiyon yapılarak kaldırılır.
3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve
Zabıtası Kanunu'na Göre;
HSZK. Madde 37 - Sığırlarda tüberküloz
ve ... yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir, öldürülür veya imha
edilir. Ticari amaçla sütçülük yapan yerlerdeki
ineklerin tüberküloz testine, ... tabi tutulmaları mecburidir.
HSZK. Madde 41 - (Değişik: 27/12/19933951/1 md.)Bu Kanun hükümlerine göre .... sığır tüberkülozu, ... şap hastalıklarından dolayı
öldürülen veya kestirilen hayvanların sahiplerine, Bakanlık bütçesinden aşağıda belirtilen
miktarlarda tazminat verilir.
HSZY. Madde 93 - Canlı hayvanlar kesilmeden...
e) Ayakta yapılan muayene ve kontrollarda;
Sığırda;..., tüberküloz, ..hastalığı tespit edilenlere el konularak imha edilir.
HSZY. Madde 97.’e göre: - Kaşeksi ile birlikte seyreden generalize olmuş Tüberküloz hastalığı seyreden hayvanlarda gövde, kan bütün organlara el konularak imha edilir. Aynı maddeye
göre yağlar dışında hayvan vücudunun el konularak imha edileceği hususlar şunlardır:
1 - Çok dar sahada tüberküloz lezyonları tespit
edilmesine rağmen aşırı derecede kaşektik bulunan etler,
2 - Kaslarda veya lenf yumrularında tüberküloz lezyonları bulunan etler,
3 - İç organlarda ve özellikle dalakta tüberküloz lezyonları bulunan etler,
4 - Göğüs ve karın boşluğundaki organlarda
yaygın tüberküloz lezyonları tespit edilen etler,
HSZY (Sığırlarda Tüberküloz) Madde
110 - Ticari amaçla süt sığırcılığı yapılan yerlerdeki ineklerin sistematik muayenelerinde
veya tüberkülin testi yapıldığında yahut Bakanlıkça uygulamaya konulan projelerle ilgili
çalışmalarda tüberküloz hastalığı tespit edildiğinde hayvan sağlık zabıtası komisyonu toplanır. Hükümet veteriner hekimince düzenlenen
hastalık raporuna göre hastalık çıkış kararı alınır ve ilan edilir.
a) Tüberkülozlu hayvanlar tazminatlı olarak
kestirilir. Etleri hakkında bu yönetmelik ve Etlerin Teftiş Talimatı'na göre işlem yapılır.
b) Tüberküloz hastalığı tespit edilen hayvanla
Tuberküloz. Karaciğer, sığır
Sığır tüberkülozunun
insanlara doğrudan
bulaşma olabildiği
gibi et, süt hayvansal
ürünlerden bulaşabildiği
düşünüldüğünde öncelikle;
• Tüberkülin testi ile portörlerin saptanarak imha edilmesi.
• Sağlam hayvanlara sağlık sertifikası verilmesi ve bu sertifikanın alım satımda
mutlak aranması
• Mezbahalarda kesimden sonra tüberkülozlu hayvanların saptanması ve bunların
geldiği sürülerin öncelikle izlenerek başka
portörlerin varlığının araştırılması.
• Sütlerin herhangi bir bulaşmaya neden
olmaması için uygun pastörizasyon veya
sterilizasyona tabi tutulup tutulmadığının
işletmelerde izlenmesi ve sokak sütçülüğünün engellenmesi,
• Yurt dışından kaçak hayvan gelişinin önlenmesi, hayvan İthallerinin Tüberküloz
ari ülke veya bölgelerden seçilmesi,
• Sığır tüberkülozunu yok etmek için ülke-
sel proje ve programlarların kar zarar hesabına göre değil insan sağlığı ön planda
tutularak hazırlanması,
• Sığır populasyonlarıdaki portörler yok
edildikten sonra, yabanıl hayvan portörlüğü ile mücadele edilmesi,
• Ülkede sığır tüberkülozu ile mücadele
edilirken insan tüberkülozu ile de eş zamanlı mücadele edilmeli insan kaynaklı
tüberkülozun hayvanlara bulaşması önlenmelidir.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
HAYVANCILIK
17
Hayvancılıkta Nerede Yanlış Yapılıyor? -I»»24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması‘na göre Türkiye, Osmanlı‘nın 85 milyon altın liralık borcunun 2/3’ünü ödeyecekti. Ayrıca 5 yıl süreyle
gümrüklerindeki düşük koruma oranlarını değiştiremeyecek, iç üretimi desteklemek üzere gümrük vergilerini artıramayacaktı.
Sermaye birikimi olmayan, üstelik
yüklü bir borcun altına giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, nüfusunun
%75’ inin köylerde yaşaması dolayısıyla tarım öncelikli bir kalkınma modeli benimsedi. İlk iş olarak
da 1924 yılında bütçe gelirlerinin
%22’sini oluşturan aşar vergisini
1925 yılında kaldırıldı. 1926 yılında
çıkarılan Hayvan Islahı Kanunu ile
her köyde bir damızlık bulundurulması şartı getirildi (Bu kanun 2001
yılında yenilendi, 2010 yılında yürürlüğe giren Veteriner Hizmetleri,
Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile
tamamıyla kaldırıldı). 1924-1929 yılları arasında tarımsal hasılanın yıllık
büyüme hızı ortalaması %8,9 oldu.
Ülkemizde gerçek anlamda bir et sanayinin kurulması 1936 yılında gerçekleştirilen ‘sanayi kongresinde’ ilk
kez dile getirildi. Bu konudaki çalışmalara çeşitli nedenlerle ancak 1949
yılında başlanabildi. Sonuçta, 1952
yılında hayvancılığın geliştirilmesi
ve verimliliğin artırılması amacıyla
Et ve Balık Kurumu (EBK) kuruldu.
Ülkenin çeşitli yerlerinde kombinalar açıldı. Ardından, yem konusunu
istikrarlı bir zemine oturtmak, hazır
yem üretmek üzere var olan yem çeşitlerini ve kaynaklarını işleyip, bu
maddelerin tedarik, imal ve ticaretini yapmak, amaca uygun her türlü
tarımsal ticari ve sınai girişimlerde
bulunmak, özel sektörle işbirliği ve
ortaklık yoluna gitmek amaçlarıyla
1956 yılında Yem Sanayi Türk AŞ
(YEMSAN) kuruldu. Bu kurumun
açtığı yolda 1964 yılından itibaren
özel sektör de yem fabrikası kurmaya başladı. Hayvancılık, et ve yem
üretiminde verim ve kalite çabalarından sonra sıra süte gelmişti. 1963
yılında üretilen sütü işlemek için
tesisler kurmak, özel sektörü özendirmek üzere ona önderlik etmek,
kooperatifleşmeyi özendirmek (639
sayılı KHK ile 2011 yılında Tarım
Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması sonucunda “kooperatifciliği
teşvik etmek” görevleri arasından
çıkarıldı), eğitim ve araştırma yapmak, üreticinin desteklenmesini
sağlamak, kalite ve verimin artırılmasını sağlamak, işlenen ürünleri
yurt içinde ve dışında satmak amacıyla Süt Endüstrisi Kurumu (SEK)
kuruldu.
Kurulan bu tarımsal KİT’ler üretimi,
verimi ve kaliteyi teşvik etti, üreticinin ucuz girdi kullanarak daha çok
kazanmasını, tüketicinin ucuz ve güvenilir gıdaya ulaşmasını sağladı.
1980’li yıllarda 12 Eylül askeri darbesinin ardından ABD ve İngiltere
ile eşzamanlı olarak ülkemizde uygulamaya konan neoliberal politikalarla serbest piyasa ekonomisine
geçildi ve tarım alanındaki kamu
kurumları yeniden yapılandırıldı.
Bu doğrultuda 1984 yılında Tarım
Bakanlığı’nın pek çok kurmay kurumu (Ziraat İşleri, Zirai Mücadele,
Hayvancılığı Geliştirme, Gıda İşleri,
Veteriner İşleri, Su Ürünleri, TOPRAKSU Genel Müdürlükleri) kapatıldı. Eş zamanlı olarak iç piyasayı
terbiye etmek adına hayvan ve havyasal ürün ithalatı iç üretime balta
vurdu. Terör olayları nedeniyle doğu
ve güneydoğu bölgelerimizdeki meraların yasaklanması hayvancılığı
geriletti.
Bu yıllarda halkımız özelleştirme
kavramı ile tanıştı. Önce zarar eden
KİT’ler satılacaktı. Ancak, uzun yıllar zarar eden bir kit bulunamadı.
O zaman KİT’lerin zarar ettirilmesine karar verildi ve 1990’lı yıllarla
birlikte özelleştirmeler başladı. Günümüzde ise zarar edip etmediğine
bakılmadan kamu malları hızla satılmaktadır.
1993-1995 yılları arasında YEMSAN
özelleştirildi. Kurum faiz yükü ile zarar ettirildi. 1989 yılına kadar zarar
etmeyen kurumun 1992 yılındaki
zararı 55 bin TL iken ödediği faiz 75
bin TL idi. Özelleştirilen fabrikaların
yarıdan fazlası kapatıldı. Yem fabrikaları ülkenin batısına yığıldı.
1993-1998 yılları arasında SEK özelleştirildi. Bu kurumun da pek çok
KİT gibi kuruluş sermayesi verilmeyerek, özel bankalardan yüksek faizli
kredi almaya zorlandı. Tüm kârı özel
bankalara aktarılarak batırıldı. Sektör yerli ve yabancı 6 holdinge teslim
edildi. Süt fiyatları sürekli artarken,
çiğ süt üreticisinin kazancı çoğu zaman maliyetin altında kaldı. Özelleştirmenin etkilerine bir örnek vermek
gerekirse, Kars süt fabrikasının, satılışından kısa süre sonra makineleri
söküldü ve fabrika kapatıldı.
1995-2000 yıllan arasında EBK özel
leştirildi. Kurum faiz yükü ile zarar
ettirildi. 1987 yılında zararı 9 bin
TL iken 1991 yılında 55 bin TL’ye,
1992 yılında ise 186 bin TL’ye yükseldi. Aynı yıl faiz gideri 754 bin TL
idi. Özelleştirilen kombinaların çoğu
kapatıldı. Devletin elinde sadece 7
kombina kaldı. Piyasanın ancak %
1 ‘ine hakim olabilen bu kombinalar
üretimi ve fiyatları yönlendiremedi.
EBK özelleştirmelerine de
bir örnek vermek gerekirse,
Ankara Yenimahalle’de 100
dekar bir alan üzerinde
kurulu bulunan kombina,
amacı doğrultusunda
kullanacaklarını söyleyen
bir grup iş adamına 29,2
milyon dolara satıldı.
Satışın hemen ardından bu
iş adamları arazinin yarısını
yıllığı 10,5 milyon dolardan
Koç Holding bünyesindeki
Migros’a kiraladı. Araziye
Ankara’nın ve Balkanların
en büyük alışveriş
merkezi kuruldu. Uyanık
iş adamlarımız, alışveriş
merkezinin içindeki 100
mağazadan kendilerine
verilen 70 mağazayı da
yıllığı 15 milyon dolardan
kiraya verdi. Ayrıca,
arazinin kalan diğer yarısını
da 100 milyon dolara bir
Alman şirketine sattılar.
Günümüzde, AKP’li yıllarda da hayvancılık sektörü için oldukça büyük
hatalar yapıldı.
Fakir çiftçilere yönelik
olarak 2003 yılında Kırsal
Alanda Sosyal Destek
Projesi uygulamaya kondu.
Fakirliğini belgeleyen
çiftçilere kurdukları
kooperatifler üzerinden
ikişer inek dağıtıldı. Proje
çerçevesinde bir çiftçi
diğerine, kooperatif ise
tüm çiftçilere kefil oldu. Bu
amaçla 400 milyon TL’lik
kredi kullanıldı. Ancak, fakir
çiftçilerin pek çoğu kredi
mış oldu. Diğer yandan ilk kararda
süt pirimi tamamen kaldırılırken,
yeni kararla 4 kuruş pirim verileceği
belirtildi.
Ahmet ATALIK
ZMO İstanbul Şube Başkanı
geri ödemesini bitiremeden
hayvanını kaybetti.
Borcunu ödeyebilen fakir
çiftçilerin pek çoğu, borcunu
ödeyemeyen çiftçilere
kefilliklerinden dolayı
sıkıntılı günler yaşadı.
2005 yılında, hayvancılık sektöründe hedefleri belirleyen “Hayvancılık
Stratejisi 2005-2013” belgesi açıklandı. Buna göre kültür ırkı sağmal
inek sayısının 4,6 milyon baştan 6
milyon başa, çig süt üretiminin 10
milyon tondan 23 milyon tona, endüstride işlenen süt oranının %20
’den %80’in üzerine, kırmızı et üretiminin 800 bin tondan 1,3 milyon
tona, kişi başına et tüketiminin 10
kilodan 16 kiloya, yem bitkileri ekim
alanının 1,2 milyon hektardan 4 milyon hektara, ot üretiminin 23 milyon tondan 70 milyon tona çıkarılması hedefi kondu.
2007 yılında yaşanan
kuraklık ve genel seçim
önemli bir dönüm noktası
oldu. Girdi maliyetleri hızlı
bir şekilde yükseldi. çiğ süt
fiyatları yem fiyatlarının
gerisinde kaldı. Diğer
taraftan tarım desteklerinin
neredeyse tamamı seçim
öncesinde dağıtıldı. Bu
dağıtımdan hemen hemen
hiç pay alamayan hayvan
üreticisinin alacağı 2008
bütçesine bırakıldı. 750
TL olarak öngörülen
hayvancılık destekleri
verilen sözlerle 1,2 milyon
TL’ye ulaştı.
2008 yılının büyük bölümünde kuraklık yine devam etti. Buna karşın,
hayvancılık desteklerini artırmak
yerine aşağı çekebilmek için birçok
kalem destek kaldı, hayvan başına
destek modeline geçildi. Bu kapsamda 15 Nisan 2008 tarihli Resmi
Gazete’de (RG) “Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Karar” yayımlandı. Karar’a göre hayvan başına
melez ırklar için 300 TL, saf ırklar
için 350 TL, hastalıktan ari ırklar
için 400 TL, manda başına 300 TL,
damızlık koyun ve keçi başına da
10 TL ödeme yapılacaktı. Ancak,
üzerinden daha 1,5 ay gemişken bu
karar 24 Mayıs 2008 tarihli RG’de
yayımlanan yeni bir kararla değiştirildi. Irk kavramı kaldırılarak destekler 50 TL aşağı çekildi; destekler
anaç sığır başına 250 TL, soy kütüğüne kayıtlı anaç sığır başına 300
TL, hastalıklardan ari işletmelerde
anaç sığır başına 350 TL, manda başına 250 TL oldu. Ayrıca, sayı sınırı
getirildi. En az 5, en çok 200 hayvana tam destek yapılacak, 200-500
baş arası için desteğin %50’si, 500
baş üzerine ise %25’i verilecekti. Bu
kararla fakir çiftçinin aldığı 2 inek
destekleme kapsamı dışında bırakıl-
Bu karardan da yaklaşık 20 gün sonra, 13 Haziran 2008 tarihli RG’de
“Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Uygulama Esasları Tebliği”
yayımlandı. Bu tebliğ destekleri alabilmenin hiçte kolay olamayacağını
gösterdi. Destekten yararlanacak
anaç ineğin 2008 yılında doğum
yapması şartı getirildi. Buzağının
hangi suni tohumlama ile doğduğunun belgelenmesi, destekten yararlanacak ineğin aşılarının tam ve
belgeli olması gerekiyordu. Bugüne
kadar herhangi bir belge zorunluluğu olmadığından pek çok çiftçi belge
almamış, alanlar da saklamamıştı.
30 Ocak 2009 tarihli RG’de yayımlanan “Tarımsal Desteklemelere
Ilişkin Bazı Bakanlar Kurulu Kararları Uyarınca 2009 Yılı Bütçesinden Yapılacak Desteklemelerin
Birim Fiyatlarından %10 Kesinti
Yapılması Hakkında Karar” ile anaç
sığır ve manda desteği 250 TL’ den
225 TL’ye, koyun keçi desteği de 10
TL’den 9 TL’ye düşürüldü. 4 kuruşluk süt pirimi de 3,6 kuruşa indirildi.
Sonuç olarak, 2009 yılı bütçesinde
hayvancılık destekleri 908 milyon
TL’ye geriledi (Çizelge 1). 20072008 yıllarındaki kuraklık ve girdi
fiyatlarındaki artışa karşın, yapılan
önemli hatalar sonucunda yaklaşık 1
milyon süt ineği ve 250 bin damızlık
hayvan kesime gitti. Bu kötüye gidiş
Tarım Bakanı tarafindan, yanlış bir
bakış açısıyla, kırmızı et üretiminde
artış olarak değerlendirildi. Aynı yıl
yürürlüğe giren GDO yönetmeliği
nedeniyle ülkeye mısır ve soya ithalatı durma noktasına gelince yem fiyatları daha da artış gösterdi.
Çizelge:l Hayvancılık Destekleri (milyon TL)
2002 2003 2004 2005 2006 2007
83
107
248
622
661
741
Kaynak: Muhasebat Genel Müdürlüğü
2010 yılına gelindiğinde yapılan 3
hayvan sayımının ardından Tarım
Bakanı Eker, yeterli besi hayvanı
bulunduğunu ve ithalata gerek olmadığını açıkladı. Bu açıklamanın
üzerinden bir ay bile geçmeden 30
Nisan 2010 tarihli RG’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile
kasaplık canlı hayvan ve et ithalatının önü açıldı. Bu noktadan sonra
Türkiye’nin hayvancılık politikası
gümrük vergisini indirmeye ve yükseltmeye endekslendi. Hatta Türkiye
tarihinde ilk kez kurbanlık ithalatı
yapıldı.
Bir yandan ithalat
yapılmaya çalışılırken,
diğer yandan sektöre Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatifleri vasıtasıyla
01.08.2010 tarihinden
itibaren sıfır faizli kredi
sağlandı. Artan et fiyatları ve
verilen kredinin cazibesiyle
para kazanma peşine
düşen sektör dışından
pek çok kişi hayvancılık
işletmeleri kurdu.
Para sahibi bu kişiler,
yem bitkileri üretimini
düşünmediklerinden yem
açığı giderek büyümeye,
fiyatlar yükselmeye başladı.
Sektöre yatırım yapanlar 2011 yılı
sonu itibarıyla 6,3 milyar TL kredi kullandı. Her ne kadar sıfır faizli
kredi kullansalar da hayvan fiyatlarının iki katına çıkmış olması kredinin avantajını ortadan kaldırdı.
Türkiye ile AB arasında 1998
yılında yapılan Ortaklık
Konseyi toplantısında
Türkiye, birlik ülkelerinden
her yıl 19.500 ton kırmızı
et, 3.500 ton besilik
büyükbaş hayvan ithal
edeceğini taahhüt etmişti.
Ancak Türkiye, et ithalatına
dönük taahhütlerini hem
Avrupa’da yayılmaya
başlayan deli dana hastalığı
yüzünden hem de iç
piyasadan gelen büyük
tepkiler nedeniyle yerine
getirmedi.
Türkiye 2010 yılından Ekim 2012’ye
kadar 26 ülkeden canlı hayvan ve et
alımı gerçekleştirdi. Canlı hayvan
ithalatına yaklaşık olarak 3,4 milyar TL ödendi ve bu alımın %46’sı
AB ülkelerinden, yaklaşık 1,3 milyar
TL’Iik kırmızı et alımının ise tamamı AB ülkelerinden gerçekleştirildi.
Yapılan ithalat karşımıza “deli dana
hastalığı” riskini de ortaya çıkardı.
Zira, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü
verilerinde bu 26 ülkenin 14’ünde
devamlı olarak ya da aralıklarla deli
dana hastalığı olduğu görülmektedir.
Türkiye’de 2012 yılına gelindiğinde bir ilk daha yaşandı ve
saman ithalatı yapıldı. Durum
yaşanan kuraklılığa bağlandı.
Sorunu sadece kuraklığa bağlamak, gerçekleri görememek,
yanlış politikaları devam ettirerek sektörü daha da kötü
bir duruma sürüklemek olur.
2008
2009
2010
2011
2012
1,095
908
1,252 1,700 1,883
Zira ülkemiz topraklarının
%75’inde buğday tarımı yapılmaktadır. Dolayısıyla samanın da
en büyük hammaddesi buğday sapları olmaktadır. Bu noktada ülkemizde uygulanmakta olan tarım politikalarının ciddi anlamda gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
AKP iktidarı süresince tarım arazileri 30 milyon dekar küçüldü (Çizelge
3). Bu alan Belçika’nın yüzölçümüne eşit bir alan olup, AB içindeki 5
ülkenin yüzölçümlerinden daha büyük bir alanı oluşturmaktadır. Diğer yandan buğday ekim alanları da
aynı süreçte 12 milyon dekar daraldı
(Çizelge 4). Bu alan da AB ülkeleri
içerisinde 2 ülkenin yüzölçümlerinden daha büyük bir alana karşılık
gelmektedir. Tüm bu olumsuzlukları görmeksizin, hayvan sayıları artarken, saman tedarikinde meydana
gelen aksamaları sadece kuraklığa
bağlamak, ilerleyen süreçte daha da
derin sorunların karşımıza çıkmasına neden olacaktır.
Çizelge:3 - Tarım Alanı
(milyon dekar)
2002
2005
2008
2011
410
410
390
380
Çizelge:4 - Buğday Ekim Alanı
(milyon dekar)
2002
2005
2008
2011
93
93
81
81
18
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK
Kooperatifler Saadet Zinciri Değildir
»»Geçtiğimiz günlerde televizyonlarda yeni kurulan bir kooperatifin ortak bulmak için uzun dönemden beri süren yüksek maliyetli reklam
kampanyası dikkatimi çekti.
Reklamlarda öylesi ifadeler kullanılıyordu ki. Tarım sektöründe bugüne
kadar faaliyet gösteren dev gibi kooperatiflerimizin yapamadığı işleri
bir çırpıda çözüyorlardı. Kooperatifçiliğe yıllarca hizmet vermiş devlet
içinde ve dışında onca yönetici ve
çalışanın şaşkın bakışları arasında bu kooperatif bir anda mucize
projelerle ortaya çıkmıştı. Kurulan
yeni kooperatifler sınırlı kaynaklarla oluşturdukları kooperatifleri,
geçmişte yaşanan olumsuzluklardan
uzak tutmaya özen göstererek, büyütmeye, kendilerini ortaklarına ve
kamuoyuna ispat etme ve tanıtma
çabasında iken yeni bir kooperatif
hiçbir yatırımı olmadan sınırlı sayıdaki kurucu ortakları, muhtemelen
sınırlı miktardaki sermeye payları
ile yüksek maliyetli reklamlarla ekranları süslüyordu. Tarım sektörünün yıllardan beri bir türlü çare
bulamadığı üretim ve pazarlama sorunlarını vaat ettikleri sayıları binleri aşan projelerle çözüyorlardı.
Tabii bu arada çevremdeki tarım
sektörü ile ilgili insanlar ve basından
arkadaşlar böyle bir oluşumun nasıl
ortaya çıktığını, nasıl oluyor da daha
kurulma aşamasında iken büyük
reklam harcamaları ve büyük vaatler
ile ortaya çıktığını birbirlerine soruyorlardı. Bende kendimce hemen
web sayfalarını taradım konu ile ilgili haberlere göz attım. İlgililerden
bilgi almaya çalıştım. 25 civarındaki
kişinin kurduğu kooperatif, yöneticileri ve çalışanları çeşitli şehirleri
gezmiş, kooperatiflerinin projelerini
tanıtmıştı. Bu konuda yapılan haberlerde çelişkili açıklamalara yer
veriliyordu. Kimi haberde kooperatifin tesisleri olduğu, kimi haberde
de projeler ile tesislerin kurulacağı
anlatılıyordu. Ortada gerçekleşen
projeden çok ortaklardan toplanan
kaynaklarla yapılacak binlerce proje
önerileri vardı.
Kooperatif daha yeni kurulmuşken,
daha ortakları ile tarım ve pazarlama
adına bir faaliyet gerçekleştirmeden
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
yerelde kendilerini ortaya koymadan
ülke genelinde yeni ortaklar bularak birden büyüme ve kaynak toplama kampanyasına başlamışlardı.
Bir zamanlar titan zincirini hatırlatan ifadelerle ortak olacaklara mavi
boncuk dağıtıyorlardı. Hatta tarım
sektörü ile ilgili daha önce deneyimi
bulunmayan insanlara dahi hayvancılık konusunda girdi temini, uygun
şartlarda kredi ve pazarlama hizmetleri vereceklerini öneriyorlardı. Ama
mevcut konum ve faaliyetleri ile ortada henüz böylesi bir hizmet yoktu.
Herşey bir proje ve vaatten ibaretti.
Web sayfasından verilen telefonu
aradım. Yıllardan beri hizmet ettiğim kooperatifçilik hareketi ve proje
deneyimlerim çerçevesinde yer alan
tanıdık, deneyimli ve güven veren
bir yüz, tanıdık bir ses aradım. Böylesi büyük reklam bütçesi ile yola
çıkan kooperatifin web sayfasından
gerek ana sözleşme gerekse yönetim
kurulu üyelerini öğrenmek istedim.
Birde çevremdeki insanların biz ko-
operatif kurmada zorlanırken böylesi büyük bir reklam harcaması ile
neden ve nasıl böyle bir kooperatif
kurulmuş? Ne yapmak istiyorlar?
Amaçları ve hedefleri nedir? Gibi
sordukları sorular benimde aklıma
takıldı. Ne yazık ki tatmin edici bir
sonuca ulaşamadım. Yasaların ve
yetkililerin bizler için yarattığı iyi niyetli fırsatların niçin bizlerce böylesi
bir şekilde kullanıldığı noktasında
rahatsızlık duydum. Kooperatifin
kurulmasına devlet müdahale etmemişti. Yasalar önümüzü açmıştı.
Yetkililer kolaylıklar göstermişti.
Ama neden bu kişiler daha kendilerini ispat etmeden kooperatifçilik
hareketini bir saadet zinciri gibi gösterme çabasına girmişlerdi.
Bu resim bana bir zamanlar ortağı
olduğum konut kooperatifinde yaşadıklarımı ve sahilde bir arsa kooperatifine ortak olan yakınlarımın
yaşadıklarını hatırlattı. Kooperatif
kurucularının oluşturdukları ekibin
içine sonradan ortak olan kişileri almak istememelerini, hatta denetim
kurulu içinde bile yer
vermek istememelerini,
her konuda çok açık bilgi
vermekten kaçınmalarını, hatta görevli personellerin bile ortaklarına
bilgi vermeden kaçınmalarını, kooperatiflere
giren ve çıkan ortaklara
yönelik
uygulamaları
hatırladım. Yönetim işinin kooperatifin ortaklarına hizmet eder konumdan çıkıp bir grup kişiye
profesyonel bir gelir getirici konuma
dönüştürülmesini, her biri ülkenin
bir tarafına dağılmış ortakların genel kurullara bile gelmekte güçlük
çektiklerini ve ortakların çaresizliklerini anımsadım.
Bu olayları kooperatifçiliği yıpratmak için haber yapanları ve kürsülerden bu olaylar ile kooperatifçiliği
karalayanları düşündüm. Tabii bir-
de son yıllarda proje yapma adına
Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yapılan çalışmaları, toplantıları, size
büyük paralar kazandıracağız diye
proje için ön para toplamak isteyen
kişileri ve grupları. Bu gelişmeler
ile ilgili beni arayan dostlarımı, arkadaşlarımı ve tarımsal örgütlerin
yönetici ve çalışanlarını aklımdan
geçirdim. Hatta ziraat odalarımızdan bazı yöneticilerle görüştüm.
Onlarında benim gibi tereddütlü
olduklarını ve tüm ziraat odalarının
da bu konuda uyarıldıklarını öğrendiğimde yalnız olmadığımı anladım.
Ziraat Odalarının duyarlılığını da
takdirle karşıladım. Bu konularda
en büyük korku Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planının
kabul edildiği ve en üst açıklamalar
yapıldığı ortamda, yetkililerin olumlu mesaj ve desteklerinin verildiği
bir süreçte yeni kurulan kooperatiflerde yöneticilerin yıpratıcı hatalar
yapmasıdır. Kooperatif hareketinin
yeniden çıkışının engellenmesidir.
Öncelikle hepimizin bilmesi gereken ve göz önüne alınması gereken
husus kooperatifleri yatırımcılar
için kolay kazanç kapısı değildir.
Özellikle de tarımsal üretim ve pazarlamada ortakların daha dün bu
işe başlayıp kazanç elde edecekleri alan değildir. Tarım sektöründe
çalışmak bilgi ve beceri isteyen bir
faaliyettir. Tarıma yatırım yapmak
isteyenlerin de bankaya para yatırıp
faiz geliri elde eder gibi bir gelir elde
etmeleri mümkün değildir. Ayrıca
kooperatifler birilerinin çalıştığı birilerinin de gelir elde ettiği yapılar
hiç değildir. Kooperatifler sosyal
ve ekonomik olarak bir dayanışma
yerleridir Kooperatifler ortaklarının
sınırlı kaynaklarını ülkedeki yasalar
çerçevesinde kayıtlı ekonomi içinde
değerlendiren ve makul gelir düzeyleri ile üretici ve tüketicileri dikkate
alan, sosyal hedefleri de olan sosyo
ekonomik oluşumlardır.
Kooperatifler ticari bir ortaklık ya-
pısıdır. Kooperatif ortakları kooperatifin zararından da sorumludurlar. Ayrıca öylesi kolay kazanç elde
edilmesi de günümüz şartlarında o
kadar mümkün değildir. Toplumsal
sosyal görevleri de olan kooperatiflerin sadece gelire odaklanması da
günümüz kooperatifçilik hareketinin
şiddetle karşı çıktığı bir görüştür. Kooperatifçilik hareketinde doğaya ve
insana saygılı aşırı gelir hırsı içinde
olmayan üretimden tüketime kadar
demokratik hak ve adaleti dikkate
alan bir düşünce hâkimdir. Kooperatifçiliğin gelişmiş olduğu ülkelerde
sosyal politikalarda kamunun sosyal
hizmetlerinin önemli bir kısmını da
kooperatifler üstlenmektedir. Yüksek gelir beklentisi içinde olan kişilerin ve grupların kooperatif değil ticari şirket çatısı altında toplanmaları
kendileri için daha uygundur.
Sonuç olarak;
kooperatifçilik 150 yılı aşan
deneyimler sonucu ortaya
konulan uluslararası ilkeleri
olan, ilkeleri doğrultusunda
kurulan ve yönetilen,
toplumsal değerlere önem
veren sosyo ekonomik
örgütlenmelerdir. Bu
ilkeleri dikkate almayan
oluşumları kooperatif
olarak nitelemek doğru
değildir.
Birleşmiş Milletlerin 2012 yılını
Uluslararası Kooperatifler Yılı ilan
etmesinde temel neden kooperatiflerin yoksulluk karşısında sosyal ve
ekonomik avantajları ve başarılarıdır. Kooperatifler doğru, şeffaf, bilgilendirici, demokratik, toplumsal
sorumlulukla hareket etmek zorundadır. Aldatıcı reklamlardan özellikle kaçınılmalıdır. Kooperatif yöneticileri uygulamaları ile topluma
örnek olmalıdırlar. Kooperatifleri
bir saadet zinciri gibi göstermekten
özellikle kaçınmalıdırlar.
Kooperatifçilikte Yerel Yönetim
»»Birleşmiş Milletler kooperatiflerin sosyo-ekonomik kalkınmaya, özellikle yoksulluğun azaltılmasına, istihdam yaratılmasına ve sosyal
bütünleşmeye olan katkılarını vurgulayarak geçen 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı” olarak ilan etmişti.
Bu yılın ilanı “Kooperatif İşletmeler
Daha İyi Bir Dünya Kurar” ana temasıyla, tüm dünyada kooperatiflerin kurulması ve gelişmesini teşvik
etmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca;
bireylerin, toplulukların ve devletlerin Binyıl Kalkınma Hedefleri gibi
uluslararası kabul görmüş hedeflere
ulaşmasına, kooperatif kuruluşlarının katkısının önemine vurgu yapmaktadır.
Kooperatifçilik alanında, yerel yönetimler ile kooperatiflerin, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın
kaldıracı olduğu “21 Aralık kıyamet
günü değil, kooperatifçilik günüdür”. 2012 yılının kooperatif yılı
olması, dünyada kooperatifçiliğin
yeniden canlanmasının, yeniden
önemli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmasının somut göstergesidir.
Yerel yönetimler ile kooperatiflerin,
insan ve toplumsal odaklı örgütlenmesinin, hayatı kolaylaştırmaya,
yaşam kalitesini arttırmaya yönelik
olduğu “yerel yönetimler ile kooperatifler arasında somut işbirliği
olmalı. Sosyal, toplumsal belediyecilik anlayışının kooperatiflerle iş-
birliğinde, özellikle tarımsal alanda
olmak üzere kooperatiflerle ciddi ve
anlamlı, çok güzel işbirliği olması
gereklidir. Belediyenin ihtiyacı olan
çiçekleri, fidanları, ayrıca Belediye
tanzim satışlarında Tarımsal Amaçlı
Kooperatiflerin ürettikleri ürünlere
destek vererek bu ürünleri kooperatiflerden alması, kooperatifçiliğe
verilen desteğin bu şekilde canlandırılması, Bu uygulamalar yapılarak kooperatifliliğe gerekli önemim
verilmesi lazımdır. Bu sistemin
Türkiye’ye yayılacağına inanıyorum
Kooperatif birlik ruhunun kalesidir.
‘Birlikten kuvvet doğar’ sözü bunu
en iyi şekilde açıklamaktadır. İnsanlar bireysel olarak yapamadıkları
şeyleri, kooperatifler kurarak ortaklaşa başarabilirler. Bu güç; tek insanın yapamadığı ya da iyi yapamadığı
çoğu işin üstesinden gelebilir. Bunu
yapmak istiyorsak da insanları kooperatifleşmeye yönlendirmeliyiz.
Türkiye’deki tüm kentlerin zaman
içerisinde yeni bir modele ihtiyacı
var. Bu modelin adı da; kooperatifçiliktir. Yapı kooperatifleri hele hele
malıdır. Örnek bir kentsel dönüşüm
projesi kent ortaklığı temel alınarak,
hazırlık, proje, uygulama ve sürdürebilirlik aşamaları ile başarılı bir
şekilde uygulanabilecektir.
İlhan SARIKAYA
[email protected]
işletme kooperatifçiliğini de benimsemesi halinde sürece çok büyük
katkılar sağlar. Kentsel dönüşüm
entegre yaklaşımla kentin alt ve
üstyapısını kapsayacak bir şekilde
bütüncül olarak ele alınmalı. Dönüşüm projelerinin örgütlenmesi, tüm
hak sahiplerinin katıldığı ve etkin
rol aldığı bir kent ortaklığı çatısı altında olmak zorunda. Bu çatının bir
sivil toplum kuruluşu kapsamında
örgütlenmesi gerekmektedir. Kent
ortaklığının temel elemanlarını ‘özel
sektör, kamu sektörü ve yerel unsurlar’ oluşturmalıdır. Yani buradaki
paydaşlar yerel yönetimler, merkezi
hükümet, konu sahipleri, muhtarlar
ve kooperatif üst birliklerinden oluş-
Büyükşehir statüsünde değerlendirilip yeniden yapılandırılmasıyla,
hayvancılık sektörü ister istemez
büyük sorunlarla karşı karşıya kalacak, hayvancılık işletmeleri kurmak
mümkün olmayacaktır.
Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler, yerleşim yerinden en az 500
metre uzağa alınarak yapıldığı zaman, işletmelerin kapatılma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu konuda
hazırlanan nazım planları incelendiğinde, hayvancılık faaliyet alanı olarak hiçbir yerin gösterilemediği de
görülmektedir.
Büyükşehir ile birlikte, 10 yıldan bu
tarafa yüzde 195 artış gösteren hayvancılık sektörü yok olacaktır. İşte bu
uygulama hayata geçtiğinde sektör
çökecek, küçük ve orta ölçekli işletmeler kapanacak, köylerden şehir
merkezine doğru yeni bir göç olayı
başlayacaktır. İstihdam sağlanama-
yacağı için işsizlik artacak, gelir dengeleri bozulacak ve yeni bir ekonomik
kargaşa baş gösterecektir.
Bu nedenle köy ve kasabaların çevresinde hayvancılık için alanlar açılmalı, hayvancılık bölgelerinin yol,
su, elektrik, kanalizasyon gibi alt
yapıları hazırlanarak hak sahiplerine tahsis edilmelidir. Tahsis edilen
alanlar için, tüm üreticilere uzun vadeli, çok düşük faizli yeni kredilendirmeler yapılmalı.
Hükümet ve yerel yönetimler sürdürülebilir kırsal kalkınmaya ortam
sağlanmasına katkıda bulunmalı.
Sosyal ve ekonomik özgürlükleri
sağlayacak temel yasa ve kurumları
oluşturmalı ve uygulamalı.
Gıda, konut, sağlık ve eğitim gibi temel insan ihtiyaçlarını karşılamak
için çaba göstererek, eşitliği ve adaleti sağlamalı.
Vatandaşların yaşamlarını etkileyen
kararlara katılmalarını sağlamalı,
yerindeliğe dikkat ederek, ekonomik
kalkınma ve olumlu toplumsal gelişmeden toplumun tüm kesimlerinin
faydalanmasını sağlamalıdır.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -I»»Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı
döneminin başlamasından dolayı, bu ayki yazımda; kooperatif
yöneticilerinin görev ve sorumluluklarının neler olduğunu sizlere
hatırlatmış olacağım.
Yönetim Kurulunun Yetkileri
Yönetim Kurulu
• Yönetim kurulu (YK), kanun ve ana sözleşme hükümleri içinde kooperatifin çalışmasını yöneten ve onu temsil eden yürütme
organıdır.
• Yönetim kurulu kooperatif hükmü şahsiyetinin kanuni temsilcisi olup, kooperatif idaresinde işletme sahibi gibi bir yer tutar.
• YK asil ve yedek üyeleri GK’da ortaklar
arasından 3 asıl 3 yedek olmak üzere en az
bir, en fazla dört yıl için seçilirler.
• GK süre tespiti yapmaz ise 1 yıl seçilmiş sayılırlar.
• Görevi biten üyelerin yeniden seçilme hakkı vardır.
• Tüzel kişiler de yönetim kurulu üyeliğine
seçilebilirler.
Görev Bölüşümü Ve Temsil
• YK üyeleri, seçildikten sonra yapacakları
ilk toplantıda gizli oyla başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üyeyi tespit eder.
• Bu toplantıda, YK’nın yapacağı mutat toplantı tarihlerini ve yerini belirler.
• YK başkanı olmadığı zaman yardımcısı kooperatifi temsilen birinci derecede imzaya
yetkilidir. İkinci imza yetkisi yönetim kurulunca muhasip üyeye verilir. Kooperatifin
hukuken bağlanabilmesi için kooperatif unvanının yazılıp altının imzaya yetkili olan iki
kimse tarafından imzalanması gerekir.
• Kooperatifi temsile yetkili olanlar kooperatifin konularının sınırları içerisinde çeşitli işleri hukuki işlemleri, kooperatif adına
yapmak ve kooperatifin unvanını kullanmak
hakkına sahiptirler
• YK üyeleriyle, kooperatifi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları tescil ve ilana tabidir.
Yönetim Kurulu Üyelik Şartları
• Türk vatandaşı olmak,
• Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim
kurulu üyesi olmamak,
• Türk Ceza Kanunundaki zimmet, ihtilas,
irtikap, rüşvet, görevi suiistimal, sahtekarlık,
hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, emniyeti
suiistimal ve Devletin şahsiyetine karşı işlenen
suçlardan veya 3476 Sayılı Kanunla değişik
1163 sayılı Kanuna göre mahkum olmamak,
• Orman Kanununa muhalefet suçundan
mahkum olmamak,
• Birbirleriyle ve denetleme kurulu üyeleriyle 3. dereceye kadar (3. derece dahil) akraba
olmamak,
• Aralarında herhangi bir iş ortaklığı bulunmamak,
• Hacir altında bulunmamak,
• 18 yaşından küçük olmamak,
• En az ilkokul mezunu olmak,
• Kooperatifin çalışma konuları ile ilgili işlerin ticaret ve komisyonculuğunu yapmamak
gerekmektedir.
Üyelik şartları denetçiler tarafından araştırılır. Şartları taşımayanların ve sonradan kay-
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
bedenlerin görevine YK son verir.
Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak
kamu davası açılmış olanların görevleri ilk
GK’ya kadar devam eder ancak genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar
alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gündemine madde konulur.
• YK en az iki üyenin katılımı ile toplanır ve
kararları çoğunlukla alır.
• YK üyeliğine seçilenler, denetçiliğe, hakem
kurallarına hesap tetkik komisyonuna seçilemez.
• YK seçilenler ortaklık işlemleri dışında
kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle kooperatif konusuna giren bir ticari muamele yapamaz.
Çalışma Şekli
• Yönetim kurulu toplantılarında üyeler, vekalet veya temsil yoluyla oy veremezler.
• Yönetim kurulu ayda en az bir defa toplanır.
• Birbiri ardına üç defa mazeretsiz olarak
mutat toplantıya gelmeyen üye istifa etmiş
sayılır.
Üyelikte Ayrılma Ve Sorumluluk
• Yönetim kurulu üyeleri her zaman görevinden ayrılabilir.
• Ancak, ayrılan üyenin görevli olduğu zamana ait sorumluluğu zararın ve bunun sorumluluklarının öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl,
• Zararı doğuran fiilin oluş tarihinden itibaren tazminat davası açma hakkı beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Üyelikte Ayrılma Ve Sorumluluk
• Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden üyelerin yerini
dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerce, olmadığı takdirde Bakanlıkça olağanüstü genel kurul toplantısına çağrılarak,
yeniden yönetim kurulu üyelerini seçer.
• Yönetim kurulundan bir üye istifa edip de,
yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu, ortaklar arasından birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak
ilk genel kurulun onayına sunar.
• Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar eskileri göreve devam eder. Eski yönetim
kurulu görevi devretmemiş ise devredene
kadar, genel kurulca karara bağlanmış ödemeler ile önceden ödeme planına bağlanmış
ödemeler, vergi , resim ve harç ödemesiyle
görevleri sınırlıdır.
Yetki Kullanma
• Yönetim kurulu üyeleri ve temsile yetkili
şahıslar genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamaz.
www.marking.com.tr
teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger
19
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
IPARD Programı Uygulaması
42 İl’e Çıktı
Daha önce 20 ilde uygulanan IPARD programı
uygulaması ikinci safhası başladı ve 9.uncu
teklif çağrısı yeni illerin katılımıyla 42’ye çıktı. Daha önceki teklif çağrılarına verilen proje
tekliflerinin giderek arttığı ve sekizinci çağrıda verilen proje sayısının muhtemelen tatmin
edici düzeye yaklaştığı ilgililerce ifade edilmektedir. Program kapsamındaki il sayısının
artmasıyla çok daha tatminkâr sayıda ve kalitede proje teklifi hazırlanması beklenebilir.
Ancak bu konularda faaliyet gösteren, proje
hazırlayan, yatırımcılara danışmanlık yapan
bir kişi olarak karşılaştığım sorunlar yanında
birçok girişimcinin yanlış
bilgilerle yönlendirilmek
istendiğini gözlemledim.
Bu konuları bir kez de sizlerle paylaşmak istiyorum.
• Bazı yatırımcılar hem
IPARD programından hibe
alabileceklerini hem de
Ziraat Bankasının sübvansiyonlu kredilerinden kullanabileceklerini düşünmektedirler. Üstelik bunun
bazı proje hazırlayan kişiler tarafından söylendiğini de belirtiyorlar. İlgili kurumun “ Bir
hibe programından faydalanan projenin başka
bir kamu desteğinden faydalanamayacağını”
altını çizerek, her toplantısında belirtmesinde
fayda vardır. Tabi bunun sadece yatırım dönemini kapsadığını da belirtmek gerekir.
• Yine girişimcilerin bazıları yatırımın neredeyse tamamını hibe programından karşılayabilecekleri düşüncesine sahip olarak yola
çıkmaktadır. Gerçi bunlara girişimci demek
mümkün değilse de bunun mümkün olmadığı
mutlaka anlatılmalıdır.
• Girişimcilerin önceden bilgi sahibi olmaları gereken bir diğer konu da, kiralık arazide
(tahsisli değil) yapılan yatırımlarda nelerin
hibe kapsamında olmadığı konusunda öncelikle bilgilendirilmeleri yatırım kararı için çok
önemli bir faktör olacaktır.
• Yeni çıkan teklif çağrısında her ilde, her
tedbirin kapsama alındığı dikkati çeken bir
başka husustur. Uygulama başladığına göre
doğru ya da yanlış olduğunu tartışmak gereği kalmamıştır. Bizim il bazında veya bölgesel bazda sektörel desteklere ağırlık verilmesi
gerektiği (önceki uygulamanın doğru olduğu)
konusunda daha önceki yazılarımızda açıklanan temel düşüncemiz değişmemiştir. Ancak
bu durumda il bazında, proje sahiplerinden
istenen“kapasite yeterlidir ya da yeterli değildir” şeklinde bir belgenin proje ekine konulmasının anlamı
kalmamıştır. Dolayısıyla bu
belge artık istenmemelidir.
• IPARD programından hibe
alan girişimcinin beş yıl süreyle söz konusu proje kapsamındaki taşınır ve taşınmaz malları herhangi bir banka lehine
ipotek ve/veya rehin verememesi nedeniyle yatırımcının
kredi kullanımını kısıtlamaktadır. Yatırım yapan kişi ancak
başka varlıklarını teminat olarak kullanarak
veya öz sermayesi ile hibe dışındaki yatırımı
finanse edebilmektedir. En kısa sürede çözüm
getirilmesi gereken konulardan biri de budur.
Tarım ve tarıma dayalı sanayi yatırımcılarının
ve kooperatiflerin tesis kurma düşüncesi yanında buralarda çalışacak ara eleman olarak
nitelendirilen işgücünün mesleki standartları sağlayacak şekilde eğitilmeleri için başka
hibe programlarından da faydalanabilirler. Bu
programlar için www.ikg.gov.tr adresi sık sık
ziyaret edilmelidir. Bir yandan tesisleri kurarken diğer taraftan yetişmiş elemanların eğitilmesi ve istihdam edilebilir nitelikler kazanması fonların daha verimli kullanılması anlamına
gelecektir. Bu fonlarla ilgili açıklamaları gelecek sayılarımızda yapacağız.
Sağlıcakla kalın.
Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapıldı
»»Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliğinde Değişiklik
Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Değişiklikle yönetmeliğin ekleri güncellendi, Türkiye'de kullanımı sonlandırılmış yasaklı pestisitler ayrı
bir listede toplandı. İşletmecilere, yönetmelikte yapılan değişikliklere uyum sağlamaları için
1 Mart 2013 tarihine kadar süre tanındı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca
396/2005/EC sayılı AB Tüzüğü dikkate alına-
rak hazırlanan ''Türk Gıda Kodeksi-Pestisitlerin
Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği'' 29
Aralık 2011'de yürürlüğe girmişti. Söz konusu
tüzüğün eklerinde değişiklikler yapılarak, Bakanlıkça daha önce sebze veya meyve gibi genel
ürün grubunda ruhsatlandırılmış aktif maddeler için zararlı organizma dikkate alınarak, sadece konukçu oldukları bitkisel ürünlere maksimum kalıntı limit (MRL) değerleri belirlendi.
Bu değişikliklerin Yönetmelik eklerine yansıtılması amacıyla da söz konusu değişikliğe gidildi.
TKDK Hibe Desteği İçin Proje Arıyor
»»Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) tarafından
Ankara’nın Beypazarı ilçesinde düzenlenen toplantıda, kırsal kalkınma
destekleri anlatıldı.
TKDK Ankara Koordinatörlüğü yetkilisi Uzman
Okan Şükrü yaptığı tanıtımda; yüzde 65'e varan hibe desteği verileceğini, kırsal alanla ilgili
her alanda hibe destek programlarının mevcut
olduğunu söyleyerek ilk çağrı için başvuru tarihlerinin 15 Şubat-15 Mart 2013 tarihleri arasında olacağını ifade etti.
Okan Şükrü, hedeflerinin ilk aşamada en az
30 proje ve 5 milyon Euro hibe desteği vermek
istediklerini söyleyerek," Bu yıl kurum olarak
ülke çapında 265
Milyon Euro destekleme yapacağız.
Ankara
Koordinatörlüğü olarak
Beypazarı bizim için çok önemli. Beypazarı
hem kültürü hem tarihi hemde girişimciliği
ile Türkiye'ye örnek olabilecek durumda. Bu
nedenle biz yatırım sizden desteği bizden diyoruz." şeklinde konuştu
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
20
SAĞLIK
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
Ben size bu köşeden,
1- Ağız ve diş sağlığı konusunda bilgiler vereceğim, sohbetler
edeceğim;
2- Siz okurlardan gelen soruları cevaplandıracağım, lütfen ileti
adresime sorularınızı yazınız.
Dişlerimiz ne işe yararlar, önce bunu saptayalım:
a) Çiğneme b) Konuşma c) Estetik
Dişlerimizin üç işlevinin de önemini vurgulayan şu meşhur hikayeyi çok severim, umarım beğenirsiniz:
Tavşan bir gün eczaneye girer, ön dişleri fırlak bir şekilde:
-Havuç va mı havuç?
Eczacı kibarca cevaplar:
-Bizde havuç bulunmaz.
Tavşan dışarı çıkar, az sonra geri döner:
-Havuç va mı havuç?
Eczacı kızarak cevaplar:
-Bizde havuç bulunmaz.
Tavşan dışarı çıkar, az sonra geri döner:
-Havuç va mı havuç?
Eczacı dayanamaz, ön dişlere yumruğu çakar, ön dişleri döker.
Tavşan dışarı çıkar, az sonra geri döner:
-Afedeessiniss, açeba siste havucc süyu bulunu mu, havucc
süyu?
Şimdi dişlerimizi tanıyalım;
Süt Dişleri
Yaklaşık 6 aylıkken alt önden 2 süt dişi
çıkmaya başlarlar. Bazen dişli doğan bebeklere rastlanılabildiği gibi yaklaşık bir
senelik gecikme de normal sayılır, bu süreden sonra bir hastalıktan şüphelenmek
ve bir dişhekimine başvurmak gerekir.
Süt dişleri, yaklaşık 2-2,5 yaşına kadar
Süt Dişlerinin
Çıkma Zamanları
tamamlanırlar. Toplam 20 süt dişi
vardır.
Süt dişleri 6-7 yaşından itibaren düşerek
yerlerini daimi dişlere bırakmaya başlarlar, tam bu yaşlarda arkalarda yepyeni,
büyük daimi dişler çıkarlar, yer değiştirme yaklaşık 12-13 yaşlarına kadar devam
eder. Altta daimi diş olmadığı için ağızda
kalan (persiste) süt dişlerine de rastlanmaktadır. Bu durumda
ağızda kalan süt dişinin durumuna, yerine ve saptandığı yaşa
göre hareket edilerek ağızda kalıp kalmayacağına karar verilir.
Daimi Dişler
Yaklaşık 6-7 yaşlarında çıkmaya başlarlar
ve yaklaşık 19-20 yaşlarında tamamlanırlar. Yirmi yaş dişleriyle birlikte
toplam daimi diş sayısı 32’dir. Yine
daimi dişlenmenin, bir iki sene gecikmesi
normaldir.
Kuzu Dişleri: Bazen 90-100 yaşlarında insanların yeniden diş çıkardıkları
Daimi Dişlerinin
Çıkma Zamanları
ve halk arasında bunlara ‘kuzu dişleri’
dendiğini duymuştum. Bunlar, ya daha
önceden gömülü kalmış dişlerdir ya da
dişler çekilirken kırılıp kalmış köklerdir
ve damaklar eridikçe yükselerek ortaya
çıkarlar. Yani ‘kuzu dişleri’ diye üçüncü
bir dişlenme yoktur.
Diş sağlığı için daima belirteceğim bir
konu var: ‘Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum’ yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine, şikayet olmadan
6 ayda bir, en geç yılda bir gidiniz.
Unutmayalım, ‘Can boğazdan gelir’ ama dişlerin de arasından geçer!
Bundan sonraki yazımda, süt dişlerini korumaya yönelik yapılabileceklerden bahsedeceğim.
İleti adresime çekinmeden olumlu-olumsuz eleştirilerinizi ve
sorularınızı yazınız. (Ad soyadınızın yayınlanmasını isteyip istemediğinizi de belirtiniz.)
NOT: Sizden önce ben bir soru sorarak yazıma son vereceğim:
Soru: Ağızda en son hangi dişler çıkar?
Cevap: Takma dişler.
Sonraki sayılarda buluşmak üzere; Sağlıklı dişler,
mutlu gülüşler…
Yerel ve Doğal Değerler: Narenciyelerin Bilinçli
Kullanımı-Erdemli Limonu
»»Tüketici Hakları Derneği Mersin Şubesi Basın Açıklaması
Derneğimiz 2000 yılından bu yana, “Yerel
ve Doğal Değerlerimiz” in; bilinçli farkındalığı, korunup geliştirilmesi, konularında çalışmalara yoğunlaşmıştır. Anılan
çalışmaları; “Gençlerimiz ve çocuklarımız geleceğimizdir, onlar doğal kaynaklarımızdır.” Ve “Kadınlar Doğanın en
güçlü varlıklarıdır.” savlarını önceleyen,
ana konular üzerinde durmaktadır.
Bu bağlamda, yerel ve doğal değerlerimiz üzerine titreyen tüm çalışmalarımızı; çocuklarımız ve onlar kanalıyla
analar-babalar, toplum, kurum ve kuruluşlar üzerine yoğunlaşarak uygulamak,
onları anılan konularda içselleştirebilecek, arayışlarımız, başarıya doğru yol
almaktadır. Bu anlamda inatçı ve doğal
keçilerimiz gibi tüm zorlukları aşarak,
kayalara, yellere ektiğimiz tohumların,
çimlenmeye- yeşermeye başlaması, hep
uzağımızda gördüğümüz umut ışığımızı
ve gücümüzü tetiklemektedir.
Anılan durumun içinde önemli bir vurgu olarak, yerel ve doğal değerlerimizin
en başta gelen yerli mi yerli, sağlıklı,
ekonomik,psikolojik imgesi olan endüstriyel girdileriyle de hepten değer
kazanan narenciyelerimiz üzerinde de
yoğun çalışmalara odaklanmışızdır.
1995 yılında Tece İlköğretim Okulunda başladığımız çalışmalarımızı, tüm
öğrencilere yaparak yaşayarak eğitimle
hep okullarımız kanalıyla sürdürmekte-
yiz. Bu gün narenciye etkinlikleri büyüdü, gelişti, konuyu vurgulayıcı önemli
etkinlikler, aldı başını gidiyor. Ne yazık
ki tüm çabalara karşın,narenciye kullanımı ve değerlenmesi olması gereken
durumlara ulaşamadı.Soruna çözüm
yolları arayışıyla; çocuklara ve velilerimize, tüm halkımıza, seçilen ve atananlara ulaşma çabamızı sürdürmekteyiz.
Anılan istemle ilgili olarak, çocuklarımızın annelerinin, gerekirse babalarının da
katkıları alınarak, narenciyelerimizinerdemli limonunun, greyfurtların, kaybolma eğilimlerinde olan turunçların,
ayrıca yöreye özgü, ilimizin adını aldığı
Mersin- murtlarımızın bilinçli kullanım
artırımına yönelik, ürünler elde edilebilir. Bunlar, akıllarına gelen çeşitli üretkenliklerini, beceri ve yaratıcılıklarını
harekete geçirecek, çeşitli çalışmaları
içeren konulara odaklandık. Sözü edilen
çalışmalar içinde, doğal yaşamla doğrudan örtüşen; sağlıklı toprak(organik tarım), sağlıklı bitki ve hayvanlar, bunun
paralelinde sağlıklı gıda, sağlıklı düşünme ve sağlıklı ilişkiler, sağlıklı çevre-doğa, ahlakı düzgün ekonomi… geleceğimizin umut ışıkları olacaktır. Bu bağlamda,
“Yavaş Yemeklerimiz başlığı altında;
yöremizin ve veya doğa ve kültürümüzün bir boyutu damak tatlarımızın da
unutulmaması üzerinde durarak, çoğu
organik sertifika karnesi almış ürünleri
sanatsal yaratıcılık becerileriyle, katılımcılara sunulacaktır.
İlgili her girişimimizde önümüzü açan,
Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğüne;
okula dikmek için alıç fidesi gönderen,
M. İl Orman Müdürlüğüne; etkinliğimize katılan, Mersin 2013 Akdeniz Oyunları masasına, etkinliğimizde bize ev
sahipliği yapan, düşünceyi, emeği paylaşan, ilke ve amacımızı gereğince yorumlayıp, uygulayan, Mezitli Kız Teknik ve
Meslek Lisesi müdürlüğüne, öğretmen
ve velilere, gene aynı anlayış ve destekle
katılımcı okullara, onların okul idaresi,
öğretmen, veli ve umudumuz, tüm öğrencilere teşekkür ediyoruz.
Yerli ürünlerimiz, yerli değerlerimizle, Yerli ve doğal yaşamımızı
sürdürerek, hemen yanı başımızdaki, Yerel ve Doğal Değerlerimize sahip çıkalım.
Saygılarımızla…
Etkinliği Hazırlama Komitesi.
Gıdalarda Mide Bulandıran 45 Teşhis
»»Türkiye’de birçok ürün üzerinde yapılan incelemelerden çıkan çarpıcı sonuçlar tükeyici
dehşete düşürecek cinsten.
Uluslararası bir gıda araştırma şirketi tarafından Türkiye’de onlarca ürün üzerinde yapılan incelemeden çok çarpıcı
sonuçlar çıktı.
Önce etler üzerinde yapılan hilelerin
ortaya çıkması ile gündeme gelen gıda
skandalları çorap söküğü gibi süt ve süt
ürünlerinde, salam, sosis ve sucuklarda, yağlarda, çikolatalarda, şekerleme
ve bisküvilerde bir bir deşifre oluyor.
Bu tarz haberlerin ardı ardına yayınlanması soframıza gelen gıdaların ne tarz
ortamlarda üretildiği ve ne gibi karışımlar ile üretilip satışa sunulduğu ile ilgili
vatandaşın aklına çok ciddi tereddütleri
getirirken, tüketicilerinde sektöre olan
güvenini kaybetmesine neden oluyor.
Söz konusu firmalara Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı ilgili kurumlar tarafından yüklü miktarlarda
para cezaları kesilmesine ve ticaretten
men etme gibi çok ağır yaptırımlar uygulanmasına rağmen gıdalar üzerinde
oynanan oyunların sonu gelmeyecek
gibi görünüyor...
İnceleme yapılan binlerce farklı ürünün
kimisinden boya ve domuz jelâtini çıkarken kimisinde ise tebeşir ve kiremit
tozu gibi insanın aklının almayacağı
katkı maddeleri tespit edildi.
Tereyağına Patates, Baharata Kiremit Tozu!
Çünkü dünya çapında 100’e yakın ülkede kalite ve güvenlik hizmetleri sunan
uluslararası bir şirketin Türkiye’de birçok gıda ürünü üzerinde yaptığı araştırmadan mide bulandıran sonuçlar çıktı!
Söz konusu araştırmada inceleme yapılan ürünler et ve süt ürünleri, yağlar,
ballar, içecekler, baharatlar ve diğer gıdalar şeklinde gruplandırılarak selüloz
aranması, boya aranması, soya aranması, domuz DNA’sı tespiti ve histolojik muayene gibi onlarca farklı analiz ve
tespit yöntemlerinden geçirildi.
Ortaya çıkan sonuçlar ise gözü dönmüş
işletme sahiplerinin daha fazla para kazanmak uğruna halkın sağlığını nasıl
hiçe saydıklarını ortaya koydu.
Okuyanların gıda ürünlerine konulan
katkı maddelerini öğrendikten sonra
yediği tüm ürünleri sorgulamasına sebep olacak araştırmada en çarpıcı olan
ise baharatlara inşaat malzemesi olarak
bilinen kiremitin tozunun konulması
olarak gözükürken, tereyağına patates
konulması ve küflenmiş peynirlerin eritilerek krem peynir şeklinde tekrardan
piyasaya sürülmesi ise gıda simsarlarının işi hangi noktalara taşıdığını gözler
önüne seriyor.
Aynı araştırma kapsamında incelenen
süt ve süt ürünlerinin içinden yoğurdun kıvam alabilmesi ve su tutabilmesi
için bebek bezlerinde kullanılan jel katılırken, süt tozuna ise tebeşir ve kemik
tozu katılması okuyanlara ‘pes’ dedirtti.
Zeytinin Hası, Zeytin sütü
ÇiVi
Bir dişhekimi ağzını açmayan hastalar için
koltuğa bir mekanizma düşünür.
Oturma yerine, ayak pedalına basınca ortaya çıkan bir çivi yaptırır.
Bir gün korkak bir hasta ağzını açmaz, zorlanır, yine açmaz, zorlanır.
Dişhekimi pedala basınca hastanın malum
yerine çivi batar.
Hasta can havliyle bağırmak için ağzını açtığında dişhekimi alt dişi çeker.
Hasta koltuktan fırlar, poposunu tutarken
dişhekimine bağırır:
Dohtur Beğ, tişimin kokünü niremde hissettim, biliyon muuuuuu?
»»Kalp ve damar hastalıkları ile kansere karşı iyi geldiği
belirtilen zeytin sütü, hücre yeniliyor, cildi besliyor.
Zeytinyağı üretiminde önde gelen Edremit Körfezi'nde soğuk baskı yöntemiyle üretilen "zeytin sütü", E vitamini zengini, doğal ve şifalı bir besin.
100 kg zeytinden 1-1,5 litre alınıyor
Burun yağı ve ilk yağ olarak da adlandırılan zeytin sütü, oldukça zahmetli
bir yöntemle elde ediliyor.
Taş değirmende hamur haline getirilen zeytinler, liften yapılmış torbalara dolduruluyor ve ardından baskı
tepsisinde üst üste dizilerek kendi
kendilerine sızmaya bırakılıyor.
Sızma işlemi bittikten sonra su ilave
edilmeden kuru sıkımı yapılıyor ve
yağ alınıyor. Soğuk baskı denilen bu
yöntemle elde edilen zeytinyağı, filtre
edilmeden kullanılıyor. 100 kilogram
zeytinden 1-1,5 litre alınıyor. Zeytin
meyvesinin suyu ve yağını içeren, bir
meyve suyu niteliğinde olan zeytin
sütü, besin değeri yüksek, başta E vitamini olmak üzere A, D, K vitaminlerince zengin bir ürün. En önemli
özelliklerinden biri de kalp ve damar
hastalıkları üzerindeki olumlu etkisi
olarak gösteriliyor. Zeytin sütü, hücreleri yeniliyor, cildi besliyor, saçları
koruyor, mide ağrılarına iyi geliyor.
̇
̇ Şubat 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
ETKİNLİKLER
ŞUBAT 2012
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
ŞUBAT AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Bazı ılık bölgelerde illkbahar ekimleri için
toprak işlemesi yapılır. Kaymak bağlamış
ekili tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır ve
toprak kabartılır. Fazla kabarık ve kesekli
tarlalar ise loğlanır. Hafif ve süzek topraklar
için mutlaka suni gübreler ve çiftlik gübreleri
verilmelidir.
Akkort Fuarcılık
07 Şubat - 10 Şubat 2013
Mersin Agrodays
8. Uluslararası Tarım Fuarı
Tarım, Tarım Makineleri, Gübre, Tohum, Seracılık, Hayvancılık, Sulama
Forza Fuarcılık
20 Şubat - 24 Şubat 2013
Aegeanagri - Denizli
9.Ege Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı
Tarım , Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohum, Fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri, Süt Endüstrisi
Orion Fuarcılık
20 Şubat - 23 Şubat 2013
HAYVANCILIK
b) Sıcak yastıklara sebze tohumları ekilir.
Bazı bölgelerde ay sonuna doğru fideler bahçeye alınabilir. Kışlık sebzelerin ılık bölgelerde hasadı devam eder.
b) Çeşitli yemlerle hayvanlar ahır beslemesine tabi tutulur. Çeşitli bakım işleri yapılır.
c) İlkbaharı erken gelen bölgelerde yazlık
sebze ekimi için toprak işlemesi yapılır, gübrelenir.
d) Havanın uygun olduğu günlerde hayvanlar meraya çıkarılır
e) Çeşitli zararlı ve hastalıkla mücadele yapılır.
Gapfood - Gaziantep
Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj
SEBZECİLİK
a) Seralarda turfanda sebzeler hasat edilmeye başlanır.
d) Sera ve sıcak yastıklarda sulama, çapalama ve ayıklama (sereltme) işleri yapılır.
07 Şubat - 10 Şubat 2013
9. Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı
b) İklimi ılık bölgelerde çavdar, arpa, bezelye, bakla gibi çeşitlerin ekimi yapılır.
Frutech
Meyve Yetiştiriciliği ve Teknolojileri Fuarı
Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç,
Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve
MSK Fuarcılık
b) Kuluçka mevsimi başlayacağından gerekli
tedbirler alınır.
a) Fidan çukurları açılır, toplu meyvelik kurulacak sahalar sürülür ağaç dipleri kabartılarak gübrelenir.
b) Mutedil bölgelerde ay ortasına kadar fidan
dikimleri devam eder. Fidan sökümü ve katlaması yapılır.
c) Kümeslerde tane ve suni yemler verilerek
dengeli beslenmeleri sağlanır.
d) Çeşitli koruyucu aşılar devam eder ve ilaçlar verilir.
a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde
derin belleme (Krizma) yapılır, gübrelenir.
d) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla kış mücadelesine devam edilir.
b) Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder.
e) Özellikle turunçgillerin hasadı devam
eder. Ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Yaz
için depolama da yapılır.
c) Budama yapılmaya başlanır.
b) Soğuk bölgelerde şerbet verilmelidir.
d) Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar
bordo bulmacası ile yıkanırlar.
c) Oluşabilecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
Mevzuat
05-08 Mart 2013 tarihleri arasında Japonya’nın Chiba kentinde
Makuhari Messe (Nippon Convention Center)’da düzenlenecek
olan Foodex Japan 2013 38.Uluslararası Gıda ve İçecek Fuarına
Birliklerimizce Türkiye milli katılım organizasyonu gerçekleştirilecektir. Ekonomi Bakanlığı’nca belirlenen 2013 hedef ülkeler
arasında yer almakta olup, %70 oranında desteklenmektedir.
Sia Tarım Hayvancılık Fuarı Fransa - Paris 23.02.2013 – 03.03.2013
Ürün Grupları:Hayvancılık, veterinerlik, tavukçuluk, bahçeçilik
www.salon-agriculture.com • www.comexposium.com
4.Gıda,Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon,
Hayvancılık Teknolojileri, Hayvan Sağlığı, Yem,
Tohum, Fidancılık, Sulama, Gıda ve Gıda Endüstrisi, Ambalaj
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
KONYA TARIM 2013 Konya 11. Uluslararası Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri Fuarı ve KONYA HAYVANCILIK 2013 Hayvancılık Ekipmanları ve Süt Endüstrisi Fuarı- TÜYAP Konya Fuarcılık A.Ş
Nasıl Bir Organik Tarım?
Yazar: Tayfun Özkaya Yayın
Evi: Yeni İnsan
KİTA P
Prof.Dr. Erhan REHBER
ARICILIK
a) İklimi uygun yerlerde yavaş yavaş arılar
dışarı çıkarılırken, soğuk bölgelerde ise arılar içerde olduklarından havalandırma işleri
dikkatle yapılmalıdır.
c) Her türlü meyvelerde (ılık bölgelerde) budama çalışmaları başlar ve devam eder.
Muğla Milas GıdaTarım ve Hayvancılık
KİTAP
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde temizlik işleri ve havalandırma devam eder.
MEYVECİLİK
28 Şubat - 03 Mart 2013
Expolink Fuarcılık
e) Hayvan hastalık ve zararlarına karşı koruyucu aşılar ve ilaçlar uygulanır.
BAĞCILIK
d) Ambarlarda gerekli muhafaza ve mücadele işleri devam eder. Tohumluklar ayrılarak
temizlenir, ilaçlanır. Ekime hazır duruma
getirilir.
YU RT D I Ş I F U A R L A R
28 Şubat - 03 Mart 2013
c) Doğumlar başladığından gerekli tedbirler alınır. Yavrular için özel bakım ve besleme yapılır.
c) Ekimi yapılan sulak tarlalarda ilk cansuyu
verilir.
20.Uluslararası Yiyecek ve İçecek Fuarı
Anfaş Fuarcılık
a) Hayvanlar ahırda olduklarından temizlik
ve dezenfeksiyona önem verilir
f) Seralardan elde edilen ilk turfanda sebzeler ambalajlanarak piyasaya sevkedilir.
Anfaş Food Product - Antalya
Et, Süt, Pastacılık ve Su Ürünleri, Dondurulmuş
Gıda, Yağlar, Doğal Ürünler, Kuruyemiş, Baharatlar, Gıda Ambalaj Ekipmanları.
21
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi
Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik
Yaşam Kooperatifi, Marmariç
Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. “Katılımcı sertifikasyon”, “bilge
köylü tarımı”, “topluluk destekli tarım”, “ev yapımı ilaçlar” gibi seçenekler enine boyuna konuşuldu. Bu kitap, bu
tartışmaları Türkiye geneline
yaymak için tasarlandı.
▶▶30 Aralık 2012 Tarihli ve 28513 Sayılı Resmî Gazete, Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş
Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve
Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ
▶▶2 Ocak 2013 Tarihli ve 28516 Sayılı Resmî Gazete, 2012/4076
Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören Gerçek veya Tüzel Kişi
Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli Kredi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamındaki Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar.
▶▶3 Ocak 2013 Tarihli ve 28517 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda
Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
▶▶5 Ocak 2013 Tarihli ve 28519 Sayılı Resmî Gazete, Yem Hijyeni Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
▶▶10 Ocak 2013 Tarihli ve 28524 Sayılı Resmî Gazete,
2012/4146 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 6 ncı Maddesinin Üçüncü Fıkrasında Yer Alan Başvuru Sürelerinin Uzatılmasına İlişkin Karar.
▶▶10 Ocak 2013 Tarihli ve 28524 Sayılı Resmî Gazete, Gıda
İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik.
▶▶16 Ocak 2013 Tarihli ve 28530 Sayılı Resmî Gazete, Bitki
Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
▶▶18 Ocak 2013 Tarihli ve 28532 Sayılı Resmî Gazete, Hububat, Baklagiller ve Yağlı Tohumlar Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
▶▶18 Ocak 2013 Tarihli ve 28532 Sayılı Resmî Gazete, Zeytin
Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
▶▶18 Ocak 2013 Tarihli ve 28532 Sayılı Resmî Gazete, Zeytinyağı Lisanslı Depo Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik.
▶▶23 Ocak 2013 Tarihli ve 28537 Sayılı Resmî Gazete,
2012/4138 Tarım Sigortaları Havuzu Tarafından Kapsama Alınacak Riskler, Ürünler ve Bölgeler ile Prim Desteği Oranlarına
İlişkin Karar
̇
̇
Şubat 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
22
SPOR - TARIM BULMACA
Her Derde Deva... Spor Macunu
Derler ki, 41 çeşit baharattan yapılan
her derde deva Mesir Macununu yiyenin, ne sıkıntısı varsa geçermiş!
500 yıllık geçmişi olan Mesir Macununun hikayesi ise şudur:
Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni
Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa
Sultan Manisa’da rahatsızlanır. Ardından Sultan Camii Medresesinin
başındaki Merkez Efendi tarafından
41 çeşit baharattan yapılan macundan yiyerek iyileşir. Bunun üzerine
Hafsa Sultan, herkesin şifa bulması
amacıyla macunun Sultan Camii’nin
kubbelerinden halka saçılmasını
emreder. Bu gelenek yüzyıllardır devam etmektedir.
Günümüze kadar devam eden böyle güzel geleneklerin olması güzel.
Bununla birlikte her derde deva macunlar, otlar, karışımlar, alternatif
tıp önerileri, aktiviteler ve daha bir
sürü şeyden sağlığımız için medet
umuyoruz. Ancak, bunların hiçbirisi
spor adı altında yapılan ve gerçekten
her türlü sağlık sorunumuza çare
olan uğraşının yerini tutmaz.
Gelişen teknoloji ile birlikte insanoğlunun boş zamanı gitgide artmaktadır. Çoğumuzun evlerinde sadece
uzaktan kumanda sayısı bile 3-5
adetten yukarıya doğru tırmanmaktadır. Çok değil, evlerinde sadece tek
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
kanallı ve kumandasız televizyon
seyredildiğini hatırlayanların sayısı
hala çok fazladır. Ya şimdi? Evlerimizde neredeyse her şey uzaktan
kumanda ile çalışır hale geldi. Televizyon, klima, fırın, kombi, ışıklar,
perdeler ve günden güne artan rahatlık, konfor. Her şey insanlar için.
Ancak bu kadar konfor, insanoğlunun daha az hareket etmesine neden
olurken, aynı zamanda hareketsizlikten dolayı sağlık problemlerinin
de artmasına neden olmaktadır.
İnsanın sağlıklı olması için hareket
etmeye ihtiyacı vardır. İnsan yaratılış bakımından deyim yerindeyse,
mükemmel bir makinadır. Makinanın merkezi sinir sistemi yaşam
dinamizmini kontrol ederken, kalp,
bir ömür boyu düzenli olarak vücuda kan pompalar. Sürekli hareket
ise solunum, sindirim, boşaltım ve
iskelet kas sistemlerinin yaşam için
istenen düzeyde çalışmasını sağlar.
Hareket etmeyen insan bedeninde
zamanla, hareket edenlere göre daha
fazla arıza meydana gelir. Bazen bu
arızaların tamirinde geç bile kalınabilir. Mükemmel makina dedik ama
her makinanın da bakıma, özene ihtiyacı vardır.
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Ekonomisi toprağa bağlı ülke halkları 2- Okuyan kimse, okuyucu... Muğla’nın bir ilçesi... Bir işaret sıfatı 3- Kir... kurttan küçük
bir yaban hayvanı 4- Rolls-Royce’un kısaltılmışı... Pamuk veya
ipekten sicim... Bir nota 5- Baston... İskambilde papaz... Bir cetvel 6- Fasulye, nohut, mercimeğin genel adı 7- Bir veya iki çalgı
için yazılmış, üç veya dört bölümden oluşan müzik eseri... Hitit 8Damarlarımızda dolaşan sıvı... Türk Dil Kurumu... 9- Dinî tören,
ritüel... Ma... İlgilendiren, ilişkin 10- Üzüm yaprağıyla hazırlanan
etli veya zeytinyağlı yemek.... Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan
tüy demeti. 11- Nağme, hava... Simgesi olarak kabul edilmiş resim,
harf veya şekil... Anne 12- Temiz soylu... Bir pamuk türü.
Yukarıdan Aşağıya
1- Köyde, malı, toprağı çok olan, sözü dinlenen kimse .. Binek hayvanı 2- Irmak...Vücutta oluşan derin kesik 3- Doğu Slav halkı... Utanma
duygusu... Leke 4- Uzak... Yılmak, bezmek, bıkmak 5- Canlı varlıkların
aslını oluşturan ve yandıktan sonra kömür durumuna geçen element..
Mesafe 6- Derviş selamı... Çin para birimi... Manganez elementinin
simgesi. 7- Kırmızı... Tahta havan, döveç. 8- Yüz, çehre, surat. Limitet
şirketi 9- Karşı, zıt... Bir kış sporu 10- Aşırı sevgi ve bağlılık... Sahip,
koruyucu... İran’ın resmi haber ajansı 11- Eski dilde soru... Bir binek
hayvanı... Üzerine resim yapılan, gerdirilmiş keten 12- Doğal ya da yapay kauçuklara halk dilinde verilen ad.
Hareketin en anlamlı yapıldığı aktivite ise “SPOR” adı altındaki uygulamalardır.
Konunun başında belirttiğimiz gibi
41 çeşit faydalı baharattan yapılan
macun misali, sporun da yüzlerce
yararından 41 tanesini sizlerle paylaşarak bir “Spor Macunu” da biz yapalım dedik. Bu yararlar:
1- Dolaşım ve solunum sisteminin
kapasitesinde artış sağlar.
2- Kas kuvvetinin ve dayanıklılığının
artışını sağlar.
3- Eklem hareketliliği sağlayarak kas
yaralanmalarına ve ağrılarına karşı
yüksek direnç göstermeyi sağlar.
4- Düzenli spor yapanlarda dinlenme
halindeki kalp atım hızı düşüktür.
5- Spor yapmak endorfin hormonunun artışını sağlar. Bu hormonun
ağrı kesici, yatıştırıcı özelliği vardır.
6- Spor sayesinde dolaşım hızlanır,
bununla birlikte metabolik artıkların atımı kolaylaşır.
7- Fiziksel performans gelişir.
8- Yüksek tansiyon riskini ve ya ilerlemesini azaltır.
9- Kandaki iyi kolesterolü (HDL) artırır.
10- Çabuk yorulmayı ve kanda laktik asit birikiminin erken oluşmasını
engeller.
11- Kalp rezervini artırır.
12- Akciğer kapasitesini artırarak,
oksijenin akciğerlerden kana geçme
yeteneğini artırır.
13- Kandaki yoğunlaşmayı azaltır.
14- Çarpıntı riskini azaltır.
15- Çeşitli sebeplere bağlı baş ağrılarından daha kolay kurtulmanızı
sağlar.
16- Sıcaklığa karşı tahammülünüzü
artırır.
17- Streslere karşı direncinizi artırır.
18- Üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı direncinizi artırır.
19- Varsa şeker hastalığınızın gelişme riskini azaltır.
20-S igarayı bırakmanıza yardımcı
olur.
21- Eklem rahatsızlıklarından dolayı, eklemlerin bozulma oranını yavaşlatır.
22- Eklemlerdeki kıkırdak dokunun
yoğunluğunu artırır.
23- Yaralanmaya karşı korunmayı
sağlar.
24- Kabızlıktan kurtulmanıza yardımcı olur.
25- Soğuk ortamlara çabuk uyum
sağlama özelliğinizi artırır.
26- Bel ağrılarından doğan sıkıntıların azaltılmasına yardımcı olur.
27- Zihinsel uyanıklılığınızı artırır.
28-Kilonuzu korumanıza yardımcı
olur.
29- Sağlık harcamalarınızın ve ilaç
Çocuk Gözüyle Açlık; Artık Bir Umudum Var
Babam geçen akşam eve oldukça geç bir saatte
gelmişti. Her halinden yorgun ve sinirli olduğu kolayca anlaşılabiliyordu. Annem aç
olup olmadığını sordu. Hiçbir şey yemek istemediğini söyledi. Kardeşimle merak ederek babama ne olduğunu sorduk. Hadi siz
yatın sabaha görüşürüz dedi. Babam o kadar üzüntülü gözüküyordu ki ısrar etmeden
odalarımıza döndük.
İyi geceler öpücüğü almak için babamın
yanına geldiğimde annem O’na hazırladığı
yorgunluk kahvesini içiyor ve bilgisayarında
bir şeyler yazıyordu. Bir yandan da anneme
sorunlar, çocuklar ve kokartif gibi bir şeylerden bahsediyordu. Hiçbir şey anlamadım.
Kardeşim de bir şey anlamamıştı. Bana kopartik ne diye sordu. Sonra sütlerimizi içip
hemen yatağımıza geçtik. İçeriden babamın
bilgisayarının tuşlarının sesi geliyordu.
Ne kadar uyumuşum bilmiyorum. Bir süre
sonra uyandım. Çok susamıştım ve biraz
da açıktığımı hissettim. Kendimi uyanmak
için zorladım. Elektrikler yoktu ama ortalık
hafif aydınlıktı. Mutfağa doğru gittim. Ama
burası mutfak değildi. Sanki başka bir yerdi.
Kenarda plastik kötü bir çukur tabak vardı.
İçinde sarı üzerinde saman çöpleri olan çamurlu bir su vardı. Bu pis şeyin burada ne işi
vardı. Yiyecek bir şeyler aradım. Buzdolabını
göremiyordum. Tencereye benzer paslı bir
kap gördüm. İçinde lapa gibi bir şeyden çok
az kalmıştı. Belli ki daha sonra yenmek üzere
bırakılmış son bir lokmaydı. Ölsem böyle bir
şey yemem diye düşündüm.
Birden köşede 5 yaşlarında küçük bir çocuk
gördüm. Yere çömelmiş bekliyordu. Bunun
yeğenim Arda olduğunu sandım. Ankara’ya
ne zaman gelmişti. Hemen koşarak yanına
gittim. Fakat bu yabancıydı. Sanki daha önce
gördüğümüz biriydi. Çocuğun kocaman bir
kafası vardı. İri simsiyah gözleri vardı. Fakat
gözleriyle sanki derin bir boşluğa bakıyordu.
Karnı kocaman şişmandı. Ama vücudunun
tamamında derisi kemiklerine kadar yapışmıştı. Bir de boynunda fildişinden yapılmış
küçük beyaz bir kolye vardı.
Sen kimsin dedim, burada ne arıyorsun ?.
Zayıf bir sesle benim adım Kinte dedi. Burası bizim köyümüz. Nasıl olur, burası bizim
mutfağımız olmalıydı. Ama gerçekten de bir
gariplik vardı. Ben neredeyim diye sordum.
kullanımın azalmasına yardımcı
olur.
30- Yabancı madde kullanımı ile
mücadeleye yardımcı olur.
31- Fazla kalorilerin yakılmasına
yardımcı olur.
32- Denge ve koordinasyonunuzun
gelişmesine yardımcı olur.
33- Yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerin
daha işlek olmasına yardımcı olur.
34- İyi bir fiziksel görünüş almanızı
sağlar.
35- İş veriminizi artırır.
36- Uykusuzluktan kurtulmanızı
sağlar.
37- Sellülite karşı en etkili savunma
yöntemlerindendir.
38- Beynin daha iyi oksijen alması
sayesinde zekasal etkinlik artar.
39- Yaşlı insanlarda kemik erimesini
yavaşlatır.
40- İnsanın kendine olan güvenini
artırır.
41- Bedeninizin farkında olmanızı
sağlar, cinsel yaşamın düzenine katkı sağlar.
Son söz, her derde deva,41 çeşit yararı ile “SPOR MACUNU”
Spor dolu günler sizinle olsun…
- Gökçen-Gökhan EKMEN
Bizim köye geldin dedi küçük çocuk. Sonra sen de fotograf çekip gidecek misin diye
sordu. Anlamadım ne demek istediğini. Aklımda susuzluğum vardı. Su var mı diye sordum. Evet var dedi. Eliyle az önce gördüğüm
o çamurlu su dolu tabağı gösterdi. Olmaz
dedim. O pis şeyi içmem. Burada başka su
yok dedi fısıltıyla. Peki yiyecek bir şeyler yok
mu, halbuki yatmadan önce sütümü içmiştim dedim. Küçük çocuk süt ne demek dedi.
Sonra da tencereyi göstererek çok ihtiyacın
varsa bunu yiyebilirsin. Annem kendi hakkını benim için saklamıştı diye ekledi. Bu
iğrenç lapa gibi şeyi asla yemeyeceğimi düşündüm. Ama bu yemek O’nun bulabildiği
tek şeydi ve ben beğenmiyordum. Kendimden utandım.
Kinte’nin çaresizliğine ağlıyordum. Annemin de gözlerinin dolduğunu gördüm. Sen
kızım dedi, belki sen büyüyünce bir şeyler
yapabilirsin. Ama içimde büyük bir öfke
hissediyordum. Dünya böyle bir yer olmamalıydı. Ne insanlık ne de dinimiz bunu izin
vermiyordu. Bu yanlıştı.
Annem hadi kalk dedi. Okula gitme zamanı.
Banyoya giderken babamın sesini duydum.
Hala bilgisayarında bir şeyler yazıyordu.
Baba koştum. Rüyamı anlattım. Böyle çocukların nasıl kurtulabileceğini sordum.
Babam bu soruma çok şaşırdı. Hayret, ben
de tam bu konuda çalışıyordum dedi. Dünya da her 5 saniyede bir çocuğun açlıktan
öldüğünü söyledi. Bu inanılamayacak kadar korkunç bir sayıydı. 1-2-3-4-5 bir çocuk
açlıktan öldü. 1-2-3-4-5 bir çocuk daha açlıktan öldü. 1-2-3 hayır bu olamaz….dedim.
Babam başımı okşadı, ağlamaklı bir sesle
üzgünüm ama gerçek bu dedi.
Peki ne yapılıyor diye sordum. Çünkü mutlaka bir şeyler yapılmalı.
Şimdi daha iyi anlamaya başlamıştım. Nasıl geldiğimi bilmiyorum ama Afrika’ya
gelmiştim. Bu çocuğun resmini de babamın kitaplarından birin de görmüştüm. Bu
açlıktan ölen çocuklardan birinin resmiydi.
Biliyorum biraz sonra ölecekti. Buna izin veremezdim. Ne yapabilirim diye düşünmeye
başladım. Evimizdeki buzdolabımız olsaydı,
hiç olmazsa ona hiç içmediği süt içirebilirdim. Ama burada hiçbir şey yoktu.
Çok sıcaktı. Babam aklıma geldi. O bir şeyler yapabilirdi. Annemi aradım O da yoktu.
Sonra annemin bana seslendiğini duydum.
Kızım ne oldu, yavrum diyordu. Annem karşımdaydı. Her yer sanki birden aydınlanıverdi. Anne dedim çabuk Kinte’ye bir şeyler
vermelisin, yoksa … diye bağırırken bir anda
her şeyin rüya olduğunu anladım. Çok terlemişsin kızım dur sana su getiriyim. Annemin getirdiği su prrıl pırıl parlıyordu. Ama
o temiz suyu içemezdim. Kinte orada aç ve
susuzken ben o suyu içemezdim. Annem ne
olduğunu sordu.
Olanları
anneme
anlattım.
Anlatırken
Babam, Birleşmiş Milletler Teşkilatı denilen
bir uluslararası örgütün yıllardır bunun için
çalıştığını söyledi. Bu örgüte bağlı Gıda ve
Tarım Teşkilatı ya da kısaca FAO adı verilen
bir yerin yıllardır yiyecek yardımları yaptığını anlattı. Ama çalışmalar yeterli olmamış.
Bu yüzden artık yeni yollar arıyorlarmış. Bu
yol, kooperatif denilen bir grup kurarak sorunları insanların kendisinin çözmesiymiş.
Bu nedenle Birleşmiş Milletler 2012 yılını
“Kooperatifler Yılı” ilan etmiş. FAO da her
yıl kutladığı Dünya Gıda Günü için yapılan
toplantının bu seneki konusunu “Tarımsal
Kooperatifler: Dünyayı Beslemenin Anahtarı” olarak belirlemiş. Dünyayı beslemek için
kooperatifler altında çalışmak gerekiyormuş. Bir Çin atasözü var; “Aç bir insana balık verme; onun yerine balık tutmayı öğret”
Gerçekten de aç insanlara yiyecek yardımı
vermek yerine, kendi sorunlarını çözdürmek için bir araya getirmek çok iyi bir fikir.
Artık bir umudum olduğunu hissetmeye
başladım.
Bu arada kardeşim geldi. Elinde fildişi bir
kolye vardı. Babam bunu nereden bulduğunu sordu. Kardeşim dün gece süt içen Kinte
adında küçük bir çocuğun buna kardeşime
gönderdiğini söyledi…

Benzer belgeler