Eurozine - the netmagazine

Transkript

Eurozine - the netmagazine
Sebnem Senyener
Terapi Divanındaki Türk Halısının Sırrı: İtiraf
Psikanalizde Sigmund Freud'un yarattığı Türk divanı, o zamanlarda bile çoğu
hastasının ve meslektağının merakını uyandırdı; Türk motifleri, desenlerinin
seninle ne alakası var?" sorusuyla sık sık karşılaştı Freud. Freud'dan sonra
psikanaliz literatürüne "Terapi Divanı" olarak geçen ve psikanalitik tedavide
vazgeçilmez bir nitelik kazanan divan, hastaları rahatlatan, gevşeten ve
doktorun odadaki varlığını tarafsızlaştıran özellikleriyle tedaviye yardımcı
oldu. Bir hasta Freud'un divanındaki ruh halini şöyle anlatıyordu:
"Eskimiş, delik deşik olmuş divana yerleşir yerleşmez içim eridi sanki.
Vücudum yumuşak pamuğun içine çöktükçe ruhum da onunla birlikte çöktü.
Sürekli gözlerim yaşardı. Koltukta otursaydım aynı etkiyi yapmayacaktı,
sırtımı dayayınca kendimi çok daha kuvvetli hissediyorum." Nereden geliştirdi
Freud psikanalizde bu denli önemli bir unsur haline gelen ve dekoru
tamamlayan Türk divanı fikrini? Freud'un ilk Türk kilimi, kız kardeşi Mitzi ile
evlenen uzak akrabası Moritz Freud'un hediyesi. Selanik'te tüccarlık yaptığı
dönemde İzmir'den gelen kilimi Freud'a getiren Moritz, müstakbel
kayınbiraderine Selanik'te o dönemde yaygın olan beyaz kadın ticaretinden ve
halılara sarılarak saraylara, paşalara hediye götürülen odalıklardan bahsetmiştir
kuşkusuz. Viyana'yı uzun yıllar tehdit altında tutan Türklerin poligamik cinsel
hayatı, o dönemde Avrupa'nın önemli merak konularından biriydi. Bu merak
daha sonra ünlü "Ölüm ve Cinsellik" makalesini yazdığı dönemde Freud'u,
Türklerin tuhaf cinsel alışkanlıklarını bizzat gözlemek amacıyla Bosna
Hersek'e, Trebinje'ye kadar götürecekti. Üstelik bu seyahat, psikanalistin,
baldızıyla ilişkisi olduğu cinsel bunalımlı bir dönemine rastlayacaktı. İşte bu
nedenlerle, terapi divanındaki Türk halısı, cinsel sorunlarını çözümlemeye
uğraşan Batı'ya ayna tutarak itirafı teşvik eden estetiğin vazgeçilmez bir
parçası haline geldi. Freud, 1886'da Viyana'da ilk muayenehanesini açtığında
terapi sofasının üzerine, Selanik'ten hediye gelen İzmir kilimini örttü. Divanın
başarısını fark edince, o günden itibaren kilim ve halı koleksiyonunu her
fırsatta zenginleştirdi. Hem Viyana'da, hem Londra'da muayenehanesini
kilimlerle süsledi.
Freud'un hem Viyana'daki, hem Londra'daki çalışma odasını süsleyen kilimler
rengârenk ve kadifemsi bir dokuya sahipti. Kırmızı ve mavi ile işlenmiş olan
İran−Kaşka halısı, divanı rüyalara en uygun hale getiren kilimler arasında yer
alıyordu; geometrik şekillerin yanı sıra, ceylanlar, tavuskuşları ve çiçeklerle
bezeliydi.
Terapi divanının ayak ucundaki masa Asmalık kilimiyle kaplıydı. Hazer
denizinden gelen Tekke göçebelerinin dokuduğu kilim Afganistan'a kadar
uzanan bölgenin tipik işlemelerinden. Asmalık halının beş tarafını temsil eder.
Kuşlarla bezeli ipek kalitesinde bir yünle dokunmuştur.
An article from www.eurozine.com
1/3
Freud uzmanı Peter Swales, Freud'un baldızıyla olan ilişkisini belgelediği
makalesinde, Terapi Divanındaki psikanalitik estetiğinde Türklerin poligamik
yaşantısı ve cinsel hayatlarına dair o dönemde Avrupa'da mevcut olan bakış
açısının oynadığı rolü açıkladı. Arc de Cercle dergisinde yayınlanan "Freud,
Ölüm ve Cinsel Zevkler" başlıklı makalesinde Swales, Freud'un "Ölüm ve
Cinsellik" tezini geliştirdiği dönemde, baldızıyla "meşgul olduğunu" ve
"Türklerin tuhaf alışkanlıklarını" yerinde izlemek üzere Bosna Hersek'e bile
gittiğini belgeledi.
Swales makalesinde belgelerle, Freud'un 1898 yazında Bosna Hersek'i, Ragusa
yakınlarındaki Trebinje'yi ziyaret ettiğini kanıtlıyor. Sonra bu seyahat
hakkındaki gözlemlerini Viyana'daki meslektaşı, kulak−burun mütehassısı
Wilhelm Fleiss'a aktarırken, "Türklerin cinsellikle ilgili bir yığın acayiplikleri"
terimini kullanıyor. Freud'u bu bölgeye getiren ve burada yerleşik olan,
"Türkler" adıyla nitelendirilen Bosnalı nüfusun genel karakteri ve
duyarlılıklarına yönelik ilgisini başlatan kişi, asistanı Alois Pick'tir. Pick,
Macar−Hırvat ordusunda doktor olarak görev yaparken 1885−1887 yıllarında
bu bölgede bulunur. Bu sırada Trebinje'de yaşayan Türklerin kadere teslim
olan hayat anlayışının yanı sıra, cinsel doyum ve zevke aşırı önem veren
niteliklerini gözlemler. Pick, daha sonra Viyana'da üniversitede verdiği
derslerden birinde bu gözlemini bir Türk hastasının, "kesinlikle efendim, o
meselenin sonu geldiğinde hayatın hiçbir değeri kalmadığına sizi temin
ederim" şeklindeki sözlerini aktararak kayda geçirir. Swales'e göre, Türklerin,
cinsel gücün sona ermesiyle hayatın değerini kaybettikleri yönündeki
yaklaşımı ve cinsel zevke aşırı önem verdikleri gözlemi, o dönemde Avrupa'da
yaygın olan ve Türkleri haremleri, birden fazla kadınla birlikte yaşayışları ile
değerlendirerek gıptayla karşılayan "hurafe"den ibaret bakış açısının ürünüdür.
Swales, makalesinin bir dipnotunda bu görüşünü şu sözlerle dile getirir: "Türk
erkeklerinin kadına ait güzelliğin ve her türlü erotik deneyimin sırrını iyi
bildiği, o zamanlar Batı'da dillere destan hikayelerden biriydi. Batı'da, hayatın
tadını çıkarmaktan mahrum kalan erkekler açısından Türkler, poligamide ya da
cinsel kölelikte gocunacak hiçbir şey olmadığı görüşünü benimseyen İslamcı
geleneğin mirasçıları olarak gıptayla karşılanmaktaydı. Müslüman hastalarını
tedavi ederken şüphesiz Pick'in duymuş olabileceği ünlü bir Türk atasözü var:
Baldız baldan tatlıdır. Bu sözü Freud'un zamanla etrafında −Martha, Minna,
Emma, Fanny, Marie, Helene, Lou, Anna ve diğerlerinden oluşan− ve
merkezinde bir divan bulunan de facto haremi yarattığını söyleyerek
bitireceğim." Freud'u "Cinsellik ve Ölüm" başlıklı çalışmayı üretmeye
zorlayan şey, bir hastasının cinsel sorunlarıyla başa çıkamayarak intihar
etmesiydi. Bu gelişme Freud'a, Bosnalı Türklerin cinselliğin bitişini hayatın
sonu olarak nitelendiren yaklaşımlarını hatırlatmıştı. Bu dönemde, Freud'un
baldızıyla ilişkisi olduğunu kanıtlayan Swales, "Cinsellik ve Ölüm"ü bir çeşit
"itiraf" belgesi olarak nitelendirir. Swales, 1884'te geçirdiği bir kalp sıkıntısı
nedeniyle kısa bir süreliğine kalbinin hasta olduğundan şüphelenen Freud'un,
"kalp hastalıklı bir organ olarak bastırılmış düşüncelerde rol alır" ifadesini
kullanışı da itiraf zincirinin bir parçası olarak nitelendirir. Freud daha sonra
kalbinde bir sıkıntı olduğu görüşünden vazgeçer.
Swales aynı makalede bir başka dipnotta şunları yazar: "Freud'un 1898 yazında
'Ölüm ve Cinsel Zevkler' konusuna kafasını takmış olmasının kişisel sebebi
çıplak bir şekilde gözler önüne serildiğine göre, geriye Freud'un 'Türklerin
çeşitli tuhaflıkları' ile olan meşguliyetini aydınlatacak kültürel matriksin
biçimlendirilmesi, buna bağlı olarak da Trebinje kasabasını ısrarla ziyaret
etmekteki kararlılığına bir açıklık getirilmesi konusu kalıyor. 1898'deki
makalesinde, Freud, meslektaşı Pick'in bu (Bosnalı Türklerin) cinsel zevklere
ne denli büyük bir önem atfettiklerinden söz ettiğini belirtir ve 1901'de
An article from www.eurozine.com
2/3
"buradaki Türkler cinsel zevki her şeyin üzerinde tutuyor." der. Bunlara
bakılırsa Freud, Türklerin cinselliği konusunu genel geçer bir şekilde Pick ile
tartışmıştır; daha sonraki yıllarda hatırladığı kadarıyla, meslektaşının
gözlemleri ve değerlendirmesinden öğrendiği şeyler −ki bu durumda Freud'un
Pick'ten öğrendiklerinin bir kısmının aynı dönemin diğer yazılarında yer
alacağını düşünmek de mümkün− "Ölüm ve Cinsel Zevkler" konusundaki iki
konuşmayla özetlenmiştir. 1898'deki "Nevrozun temelindeki Cinsellik" adlı
çalışmasında Breuer gibi muhafazakâr meslektaşlarını yermek amacıyla,
psikonörotik hastalarının cinsel hayatlarından örnekler vererek, hastalarının
evlilik mahremiyetini ihlal ederek avantaj kazanmaya çabaladığı yolundaki
suçlamaları, "Türkiye'de mi yaşıyoruz... ki hasta eş (kadın) doktora kolunu
duvardaki delikten uzatıp göstersin?" ifadesini kullanarak yerer. 1910'da
verdiği "Psikanalitik Terapi'de Geleceğin Getirecekleri" adlı seminerde Freud,
psikolojinin tıbbi bir müdahale niteliğine sahip olduğu yolundaki tartışmada
görüşünü savunurken aynı analojiyi kullanarak, "Türkiye'de bir jinekoloğun
hastasının duvardaki delikten uzattığı kolundan nabzını dinlemekten başka bir
şeye izni olmadığı"nı hatırlatır. O dönemde Batı'da yaygın olan yanlış
anlamaya göre, sadece zengin ve öncelikli bir azınlık değil, her Türk erkeği
çok eşliydi. Çok eşlilik, Levant'dan Doğu'ya, Hindistan ve Çin'e dek
Haremlik−zanana−andarün−purdah diye giden ortak bir sistemdi. Harem, evin
kadınlara ve çocuklara ait kendi girişi olan bir avlu ve bahçesinden ibaretti. O
vakitler sadece erkeklerin elinde olan tıp mesleğinde Doğu'nun geleneği
sorgulanmadan geri, çarpık ve kültürsüz olarak nitelendirilirdi. Freud'un
Türkiye'yi böyle her şeyin arasından tek başına cımbızlaması tuhaf; tabii Alois
Pick'in Trebinje'de çalıştığı dönemde karşılaşmış olabileceği bir ya da iki
hanım dışında Osmanlı geleneği konusunda otoriter bir şekilde konuşmuş
olması da mümkün. Gerçi Trebinje'de en azından içinde haremlik bulunan
zengin bir Bosnalı Türk'e ait ev, daha sonra turistlere de gösterildiğine göre, o
dönemde mevcuttu. Freud Türklere olan merakıyla 1898'de burayı da ziyaret
etmiş olabilir. Swales makalesinde söz konusu Bosnalı Türk evini Rebecca
West'in 1937'deki Trebinje ziyaretinden aktarıyor.
Published 2004−01−14
Original in Turkish
Contribution by Varlik
(c) Varlik
(c) Eurozine
An article from www.eurozine.com
3/3