Tatsız Tuzsuz
Transkript
Tatsız Tuzsuz
07.09.2015 Tatsız Tuzsuz Haftaya oldukça kötü haberlerle başlıyoruz. Böyle bir ortamda piyasa ile ilgili yorum yapmak son derece boş geliyor. Hepimiz çok üzgünüz... Yine de hayat geride kalanlar için devam ediyor, piyasalar biz istesek de istemesek de çalışmaya devam ediyor. Bu sabah, bu tatsız görünümde, geçen hafta sonundan bu yana piyasalarda yaşanan gelişmelerin bizim için ne ifade ettiğini tartışacağız... Bazen gazetede okuduğunuz, TV’de seyrettiğiniz haberlerin ardından “burada bir şeyler ters” hissine kapılır mısınız? Size aslında bir mesaj verilmiştir, ama siz o mesajın tam tersini alırsınız. Piyasa gözüyle bunun belki de en güncel örneği hafta sonu Ankara’da toplanan G20 zirvesi sonrası yayınlanan açıklama. G20 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının katıldığı ve rutin bir toplantı olacağı gözüyle bakılan zirve, belli ki daha ciddi bir şeye dönüşmüş. Metne bakarsanız küresel ekonominin Çin nedeniyle kaygı duymasına gerek yok. Çin’in hamleleri ihracat rekabetçiliğini artırmaya değil, serbest kur rejimine geçmeye yönelik. Alman Maliye Bakanı Schauble’nin açıklaması ise beni iyice tedirgin etti: “Çin ekonomisinin yavaşlamasından korkmak için bir sebep yok”. Çin’in yavaşlamasının en çok vuracağı yerlerden birinin Alman şirketleri olduğunu söylesem? Üstelik G20 diyor ki “ülkeler para birimlerini, rekabetçi olmak adına devalüe etmekten kaçınmalı”. G20 en son böyle bir ifadeyi 2013’te kullanmıştı, demek ki “kur savaşları” konusundaki korkular da henüz canlı ve bariz bir güvensizlik var. Kitaba göre, ihracatçı ülkeler açısından para birimlerinin değer yitirmesi mukayeseli üstünlük sağlayabilir, ancak son dönemde dünya ekonomisinde parası en çok değer yitirenin ihracat şampiyonu olduğu bir ortam görmüş değiliz. Çünkü dünya ekonomisi de yavaşlıyor, buna bağlı olarak ticaret hacmi geriliyor. Hatta IMF daha geçenlerde dünya büyüme beklentilerini aşağı revize etti. Dünya büyümesi ve Çin deyince gözler, dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’ye çevriliyor. Zira burada yaşanacak bir tur yavaşlama daha, dünyadaki sorunların katlanarak hissedilmesine yol açacak. Neyse ki ABD bu noktada görece rahat. Daha önce, iki ülke arasındaki ticaret ilişkisinin ABD lehine olduğunu, Çin’in yavaşlamasının ABD üzerinde çok belirgin bir etki yaratmasının güç olduğundan bahsetmiştim. ABD’nin milli gelirinin kabaca %68’i tüketim harcamalarından, %13’ü ise ihracattan geliyor. Bu %13’ün %7’si ise Çin’e yapılan ihracatı oluşturuyor. Deutsche Bank’ın hesaplamasına göre Çin’in %1 yavaşlaması, ABD ekonomisinde sadece %0.1 azalmaya yol açıyor. Ekonomik bağlantılara ek olarak finansal piyasalardaki çalkantıyı dahi hesaplasanız, bu kez Goldman Sachs’a göre ABD ekonomisinin karşılaşacağı en fazla 0.2 puan daralma. Peki, ya büyük şirketler? Avrupa’da durum çok daha vahim, ama ABD’ye baktığımızda durum kontrol altında. Örneğin Apple’ın karının sadece %2’si doğrudan Çin’den geliyor. Bankaların Çin riski ise varlıklarının %3’ü ile sınırlı. İşte bu tablo piyasalarda FED’e yönelik beklentilerin hala Çin’e göre çok daha belirgin bir etki yaratacağını düşündürüyor. Bu noktada artık iş ABD’den gelecek verilere kalmış durumda. Bu yüzden de Cuma günü açıklanan ABD istihdam verileri sonrasında gelişen ülke kurlarında yeni bir satış dalgası görüyoruz. Ezbercilikte sınır tanımayan ve sadece aylık istihdam artışına odaklanan piyasalar, veriyi ilk başta, “Ağustos ayında istihdam beklentilerin altında kaldı” eklinde yorumladı. Ancak durum hiç de böyle değildi, çünkü ücretlerdeki artış beklentileri aşmış, işsizlik oranı düşmüş ve ayrıca geçen ayki istihdam artışı da yukarı revize edilmişti. Tüm bu tablo bize net bir mesaj veriyor: FED sadece ABD ekonomisine odaklanıp bir karar verecekse, bu karar faiz artırmak olmalı. Neyse ki bu sorunun yanıtını almamıza çok kalmadı. Haftaya Perşembe akşamı artık durum netleşmiş olacak. Veriye dönersek, ilk bocalamanın ardından piyasa doğru sonuca ulaştı. Yalnız bu bizim hayrımıza bir hareket olmadı. $/TL kuru, diğer gelişen ülke para birimleri ile birlikte hareket ederek 3.01’e yükseldi. Zaten bir süredir yabancı yatırımcıların gelişen ülkelerden çıktıklarını biliyorsunuz. TL de, hem siyasi belirsizlik ortamı hem de ekonomimizin artık bir ışık vaat edememesi nedeniyle yatırımcıların en uzak durmak istediği para birimlerinden biri. Dün gerçekleşen terör saldırıları ve şehit haberlerinin ardından ise Türkiye’ye yönelik kaygılar bir kez daha had safhada. Bu sabah $/TL kuru 3.0475 ile yeni bir rekor kırdı. Evet, TL’deki hareket tedirgin edici, terör haberlerinin çok ciddi bir etkisi olduğu da yadsınamaz. Ancak buna biraz serinkanlı yaklaşmakta fayda var: Kur seviyeleri bir sonuçtur. Yukarıda özetlediğim küresel görünüm ve beklentiler ile yurtiçi ekonomik-siyasi gelişmeler TL’nin seviyesini belirler. İşte Türkiye’ye dönüp baktığımızda, hiçbir cephede işlerin TL açısından olumlu olduğunu söyleyemiyoruz... Ekonomi cephesinde son açıklanan enflasyon verisi, düşen emtia fiyatlarının enflasyonu olumlu etkileyeceği beklentisinin gerçekleşmediğini ortaya koyuyor. TCMB’ye göre hem gıda fiyatlarındaki düşüşün durması, hem de TL’nin zayıflaması enflasyondaki artışın sorumluları. Keza cari açıkta da düşünüldüğü ölçüde bir iyileşme olmayacak. Cari açık nominal olarak düşse bile, TL’deki değer kaybı nedeniyle dolar bazında daha düşük bir GSYH’miz olacak. Bu durumda cari açık/GSYH oranı da daha önce hesaplanana göre yüksek kalacak. Özetle, TL’deki değer kaybının tek sebebi siyasi belirsizlik ya da terör eylemleri değil. Daha derine inmek gerek… FED’in faiz artırması dünya için belki de hiç kötü değil, zira dünyanın hala en büyük ekonomisi olan ABD’de işlerin yolunda gittiği ve daha da önemlisi yolunda gitmesinin beklendiği cümle âleme ilan edilmiş olacak. Bu piyasalar açısından temelde iyi bir haber. Elbette, faiz artırımı sonrasında maliyet hesapları değişecek, cazip olduğu düşünülen ülke, piyasa ve enstrümanlar bir daha sorgulanacak. İşte bu sorgulama esnasında bizim nerede olduğumuz da üç aşağı beş yukarı belli. Türkiye’nin yatırımcılara yeniden bir hikâye sunması için, piyasalarda çok ciddi bir dönüş görmemiz, bizim de bu esnada yatırımcıları cezbedecek bir şeyler sunmamız lazım. Aksi taktirde piyasalarımız için en önemli destekleyici faktör, “ucuzluk” teması olacak. Bu “tatsız tuzsuz” ortamda ise daha da “ucuz” olmayacağımızın hiçbir garantisi yok… Garanti Yatırım Araştırma Ekibi olarak şehitlerimize rahmet, yakınlarına ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyoruz. Tufan Cömert Direktör/Strateji Garanti Yatırım Araştırma [email protected] www.garantiyatirim.com.tr Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Veri ve grafikler güvenirliliğine inandığımız sağlam kaynaklardan derlenmiş olup, yapılan yorumlar sadece GARANTİ YATIRIM MENKUL KIYMETLER A.Ş.’nin görüşünü yansıtmaktadır. Bu bilgiler ışığında yapılan ve yapılacak olan ileriye dönük yatırımların sonuçlarından Şirketimiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Ayrıca, Garanti Yatırım Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yazılı izni olmadıkça içeriği kısmen ya da tamamen üçüncü kişilerce hiç bir şekil ve ortamda yayınlanamaz, iktisap edilemez, alıntı yapılamaz, kullanılamaz. İleti, gönderilen kişiye özel ve münhasırdır. İlave olarak, bu raporun gönderildiği ve yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda kullanıldığı ülkelerdeki yasal düzenlemelerden kaynaklı tüm talep ve dava haklarımız saklıdır