mayıs-haziran 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği

Transkript

mayıs-haziran 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği
Kemaliye (Eğin) Kanyonları
Babalar günü kutlu olsun.
e-mail: [email protected]
web sitemiz: http://ankaraagindernegi.org
MAYIS-HAZİRAN 2013
ağın
DÜȘÜN VE SANAT DERGİSİ
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır
Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258
Baskı Tarihi: 10/07/2013
***
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Adına
Sahibi
Ahmet ÇETİN
***
Genel Yayın Yönetmeni
Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR
***
Yazı İșleri Müdürü
Mustafa Kamil ATEȘ
***
Yazı Kurulu
Mevlüt ÖKSÜZOĞLU-Samettin AKBAȘ Alper BİLGİN - Ahmet DEMİRKOL-Mehmet UĞUR
İletișim: Ömer ÖZTÜRK
***
Yönetim Merkezi:
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği
Hoșdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 A
Y.Ayrancı / ANKARA Tel: 0 312 426 75 90
Faks: 0 312 438 41 96
***
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği,
PTT 101843 no.lu Çek Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb.
IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06
Hesap No: 39775168-5006
Yukarıayrancı- ANKARA
***
İzin alınarak alıntı yapılabilir. Gönderilen
yazılar yayımlansın, yayımlanmasın iade
edilmez ve telif ücreti ödenmez. Dergide
yazının yayımlanması yazarın görüșünün
paylașıldığı anlamına gelmez. Yazılardaki
fikirler yazarlarına aittir.
***
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
***
Grafik-Tasarım
A. Fuat ATEȘCİ
Armonia Reklam Ajansı
0 312 221 06 38
***
Baskı
HAS-SOY Matbaacılık Bas. Tas. Tan. Ltd. Ști.
İvedik O.S.B. Matbaacılar Sanayi Sitesi 1515.
Sok. E Blok No: 26 Yenimahalle - ANKARA
Tel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04
***
Ağın Düșün ve Sanat Dergisi muhabirleri
Ağın - Suat UYANIK • İstanbul - Ahmet SAMUR
İzmir - Akın ERGÜL • Malatya - Sait YALÇIN
***
Ön Kapak
Güncel Konular
***
Arka Kapak
Tarım Bülteninden
İ Ç İN D E K İL E R
Türk Gençliği .....................................................3
Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR
İçimizden Biri (T.İlhami TURAN)...........................6
Mustafa Kamil ATEȘ
Ağın Belgeseli ................................................10
Bülent UĞUR
Ağın Kaymakamı ile Söyleși.............................13
Bülent UĞUR
Ağın Gelenekleri .............................................16
Andiri (Șiir) .....................................................19
Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI
Ekirek’li Șemsettin Efendi ..............................20
Nihat ERTUĞRUL
Savaș ve Barıș ...............................................21
M.Cavit ALPASLAN
Ağın’da Sinema Tarihi......................................25
1937 Gezi İlanı................................................26
Mırat’lara Gezi................................................27
Ahmet SAMUR
Kısa Kısa Haberler..........................................29
Evlenmeler.......................................................30
Doğumlar, Ölümler..........................................31
Türk Gençliği...
Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR
Büyük önderimiz Mustafa Kemal
ATATÜRK en çok onlara güvenmiş, inanmış ve
onlara:
“Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren
sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve
kültür ile insanlık değerinin, vatan sevgisinin en
değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil,
gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu
yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.
Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış
gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve
mesudum.
Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe
güveniyorum. Vatan’ın bütün ümidi ve geleceği
size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine
bağlanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin,
özellikle
bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan
çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten
çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi.
Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa,
ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden
öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur.
Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli.
Fakat zekânı unut! Daima çalışkan ol... diyerek
onlara her koşulda güvenini dile getirmiştir.
İşte İstatistiklerle Türk Gençliği
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “19 Mayıs
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı”
nedeniyle “İstatistiklerle Gençlik, 2012”yi
yayınladı. Yayında, ülkemizdeki genç nüfusun
(15-24 yaş grubu) temel özelliklerini ortaya
koyan istatistiklere yer verildi.
Mayıs
Haziran
: 2013
Türkiye nüfusunun %16,6’sı gençtir
Ülkemizin toplam nüfusu 2012 yılı sonu itibariyle
75 627 384 kişi olup bunun %16,6’sını (12 591 641
kişi) gençler oluşturmaktadır. Genç nüfus oranı
1935 yılında %15,1, 1980-2000 yılları arasında
ortalama olarak %20 iken bu yıldan sonra azalma
eğilimi göstermiştir.
Genç nüfusun %51,1‘ini genç erkekler, %48,9’unu
ise genç kadınlar oluşturmaktadır.
Gençlerin toplam nüfus içindeki oranı, 2075
yılında %10,1’e düşecektir
Nüfus projeksiyonlarına göre, 2023 yılında genç
nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %15,1’e,
2050 yılında %11,7‘ye, 2075 yılında ise %10,1’e
düşeceği tahmin edilmektedir.
Seçilmiş ülkelere göre genç nüfusun toplam nüfus
içindeki oranı incelendiğinde, 2011 yılında 1524 yaş grubundaki genç nüfus oranının yüksek
olduğu ülkelerden birinin Türkiye (%16,8)
olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üye ülkeleri
ortalamasına göre genç nüfus oranı %11,8 iken,
Amerika Birleşik Devletleri’nde %14,1 ve
Kanada’da %13,3’tür. Bu oran, 2010 yılında
Brezilya’da %17,2 ve Meksika’da %18,3’tür.
3
Yükseköğretimde net okullaşma oranı (18-22
yaş grubu) %35’tir
Yükseköğretimde 2011/’12 akademik yılında
net okullaşma oranında cinsiyete göre fark
görülmemektedir.
Yükseköğretime devam eden gençlerde (16-24
yaş grubu) cinsiyetler arasında en önemli fark,
ön lisans programında görülmektedir
Lisans, lisansüstü ve tıpta uzmanlıkta 2011/’12
akademik yılında belirgin cinsiyet farkı görülmez
iken, cinsiyet farkı en çok ön lisans eğitiminde
görülmektedir. Örgün ön lisans programında
genç erkekler (%62,5), açık öğretim ön lisans
programında ise (%62,1) genç kadınlar daha
fazladır.
Genç işsizlik oranı 2012 yılında %17,5’tir
2012 yılında toplam nüfusun işgücüne katılım
oranı %50, işsizlik oranı %9,2 ve tarım dışı işsizlik
oranı %11,5 iken, gençlerde işgücüne katılım oranı
%38,2, işsizlik oranı %17,5 ve tarım-dışı işsizlik
oranı ise %20,8’dir. İşsizlik oranı genç erkeklerde
%16,3, genç kadınlarda ise %19,9‘dur. Tarım-dışı
işsizlik oranı ise genç erkeklerde %18,4, genç
kadınlarda %26,1’dir.
2011 yılında anne ve babalar, 13-25 yaş grubundaki
çocukları ile en çok arkadaş seçiminde (%33,7)
problem yaşamaktadır. Çocuklarının harcama
ve tüketim alışkanlığında problem yaşayan anne
ve babaların oranı %30,6, kılık kıyafet tarzında
problem yaşayanların oranı %29,4, yemek ve ev
düzeni alışkanlığında sorun yaşayanların oranı ise
%23,3’tür.
Gençler ise anne ve babaları ile en çok harcama
ve tüketim alışkanlıkları konusunda problem
yaşamaktadır
2011 yılında 18-25 yaş grubundaki gençler,
anne ve babaları ile en çok harcama ve tüketim
alışkanlıkları konusunda problem yaşamaktadır.
Yemek ve ev düzeni alışkanlıklarında problem
yaşayan gençlerin oranı %24,5, arkadaş seçiminde
problem yaşayanların oranı %22,7, kılık kıyafet
tarzında problem yaşayanların oranı ise %22,4’tür.
Gençlerin %14,8’i fazla kilolu, %3,8’i ise
obezdir
2012 yılında gençlerin vücut kitle indekslerine
göre %69,2’sinin normal değerlerde olduğu
görülmektedir. Gençlerin, %14,8’i fazla kilolu,
%3,8’i obez iken %12,2’si düşük kiloludur.
Genç nüfusun %14,2’si evlidir
Gençlerin %8,6’sı alkol kullanmaktadır
Ülkemizde genç nüfusun %14,2‘si evlidir. 2012
yılında genç erkeklerin %5,5‘i, genç kadınların
ise %23,2’si evlidir. Genç nüfusun evlenme oranı
yıllara göre düşme göstermekle birlikte, evlenmede
cinsiyetler arası fark hala çok yüksektir. Ortalama
ilk evlenme yaşı erkekler için 26,7 iken, kadınlar
için 23,5’tir.
Hiç alkollü içecek kullanmamış olan gençlerin
oranı, 2010 yılında %83,9’dur. Alkol kullanan
genç erkeklerin oranı (%14,7), genç kadınların
oranından (%2,8) yaklaşık 5 kat daha fazladır.
Gençlerin %18,6’sı 14 ve daha küçük yaşta iken
ilk kez alkollü içecek denemiştir.
Yaşamının herhangi bir döneminde eşinden ya
da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya da cinsel
şiddet görmüş genç kadınların oranı %35,3’tür
2008 yılında, yaşamının herhangi bir döneminde
eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya
da cinsel şiddet görmüş kadın oranı %41,9‘dur.
Bu oran, genç kadınlarda %35,3’tür. Son 12 ay
içerisinde eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden
fiziksel ya da cinsel şiddet görmüş kadın oranı
13,7 iken bu oran genç kadınlarda %21,3’tür.
Anne ve babalar, gençler ile en çok arkadaş
seçimi konusunda problem yaşamaktadır
4
Gençlerde internet kullanım oranı %67,7’dir
2012 yılında, genç erkeklerin internet kullanım
oranı %80,6 iken, genç kadınlarda bu oran
%55,4’tür.
Gençlerin%24,1’i sıklıkla kitap okumaktadır
2011 yılında, gençlerin sosyal ve kültürel
faaliyetleri değişik alanlarda incelendiğinde,
gençlerin %52,2’si ara sıra kitap okurken, %24,1’i
sıklıkla kitap okumaktadır. Gençlerin %52,5’i
ara sıra gazete okurken, %26,4’ü sıklıkla gazete
okumaktadır. Bar, gece kulübü vb. yerlere gitme
alışkanlığı olan genç oranı %14,4’tür.
2013 :
Mayıs
Haziran
Mutlu olduğunu beyan eden gençlerin oranı
%64,6’dır
Gençlerin %69,6’sı, 2011 yılında mutlu olduğunu
beyan ederken, bu oran 2012 yılında 5 puan
düşerek %64,6 olmuştur. 2011 yılında gençlerin
%5,4’ü mutsuz olduğunu beyan ederken, 2012
yılında bu oran %9,4’e yükselmiştir.
Gençlerin
umutludur
yaklaşık
%84’ü
gelecekten
Genç erkeklerin %83,2’si, 2012 yılında umutlu
olduğunu beyan ederken, genç kadınların %84,2’si
umutlu olduğunu beyan etmiştir. Umut oranı 25
ve daha üstü yaştaki yetişkinlerde, gençlere oranla
daha düşüktür.
GEZİ PARKI
OLAYLAR…
İLE
BAŞLAYAN
SON
Atalarımız diyor ki: İnsanlar EN BÜYÜK
HATAYI en güçlü olduğunu ZANNETTİĞİ
DÖNEMDE yaparlar… Yani hata yapmamak
için kendini güçlü, vazgeçilmez ve karşı
konulmaz zannetmeyeceksin, hep empati yapıp
kendini karşındakilerin yerine koyacaksın…
Bazılarına göre son zamanlarda
insanlar korkmuştu, insanlar sinmişti,
insanlar tüm tahriklere rağmen uyumluydu….
Ülkemizde yaşanan son olaylar herkesi
üzdü. Herkesi gerdi… Her yer gaz ve su…
Evine gidemeyen, dinlenemeyen, kendi
özel sorunlarına zaman ayıramayan genç
ve deneyimsiz polisler… Emirler, emirler,
emirler… Korkunun yarattığı büyük bir kaos…
Oysa Demokratik ülkelerde POLİS GÜVEN
ve DESTEĞİNİ halktan alır. Polis temel hak
ve hürriyetlerin korunması ve kullanılmasına
yardımcı olur…
Son
günlerde
polisin
muhatap
olduğu iddialar ve ithamlar hepimizi üzmüş,
onarılması zor izlerin doğmasına yol açmıştır.
Geçmiş deneyimlerimiz, zaman içinde herkesin
bir kenara çekileceği, sonuçta ihalenin polis
üzerinde kalacağı yönündedir. Bu hep böyle
olmuş Türk Polisi 1960’lı yılların izlerini yeni
yeni silmeye başlarken halkla karşı karşıya
kalmıştır. Kanaatimiz o dur ki Türk Polisi
Terörün bitirilmesi amacıyla Teröriste bile
açılım yapıldığı bir ortamda kendi halkına
karşı yalnızca yasaları uygulamalı, hukuk
Mayıs
Haziran
: 2013
kuralları içinde kalarak ve desteğini halktan
alarak, halk için yapmalıdır… Türk Polisi;
Suçu önleme, suç işlendiğinde suçluları usulüne
uygun şekilde yakalama ve adli merciiler
önüne çıkarma, halka yardım etme olarak
özetlenebilecek görevlerini hukuk kuralları
içinde kalarak yapmalı, kimsenin kin, nefret ve
düşmanlığını kazanmamalıdır.
Bugün büyük bir çoğunluğu sokaklarda
olan bu gençler bizim GELECEĞİMİZ,
* Onlar bizim en büyük YATIRIMLARIMIZ,
* Onlar bizim GURUR KAYNAĞIMIZ…
* Onlar bizim ÇOCUKLARIMIZ …
* Onları da yaptıklarımızın doğru olduğuna
inandırmak, ikna etmek, bize güvenmelerini
sağlamak zorundayız…
* Onlar da bizimle birlikte yaşıyorlar. Onların
da fikirlerine değer vermeliyiz…Hep ben
bilir, ben yaparım la olmuyor…
DOLDUR PINAR DOLDUR
(Gelin Ağlatma Türküsü)
Atlar eyerlendi anam,geldi kapıya
Kız cehizin topla anam,doldur terkiye
Şimdi kızlar başlar anam,yanık türküye
Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum
Anamı babamı anam terk eder oldum
Anam yoğurdunu anam ayran eylesin
Çıksın yücelerden anam seyran eylesin
Anamın oğlu var anam,beni neylesin
Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum
Anamı babamı anam terk eder oldum
Altın Tas içinde anam,kınam ezildi
Şimşir tarağıyle anam,zülfüm çözüldü
Benim yazım anam,yadellere yazıldı.
Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum
Anamı babamı anam terk eder oldum
Anama deyin ki anam,gele yanıma
Saya altınımı anam,vere elime
İşte gidiyorum anam,yarin evine
Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum
Anamı babamı anam terk eder oldum
5
İçimizden Biri
Tahir İlhami TURAN
Mustafa Kamil ATEŞ
K.ATEŞ : Ankara Ağın Derneği’ne İzmir’den
gönderilen, İçimizde Yaşayan Değerlerimiz-1
isimli dosya ulaştı. Bugüne kadar tanışma şansına
ulaşamadığım değerli bir büyüğümüz, Udi Bestekar
sayın Tahir İlhami TURAN ile ilgili bilgilerin
bulunduğu dosyayı incelediğimde heyecanlandım.
Karşımda 34 tane bestesi olan, bunlardan 7 tanesi
TRT repertuarında bulunan bir bestekar hemşerimiz
bulunuyor. 82 yaşındaki büyümüzü dergimiz
aracılığıyla benim gibi tanımayanlara tanıtmak
istedim. Allah uzun ömürler vesin, kendisiyle
görüşmemde aşağıdaki röportaj fikrimi kabul ettiler.
Şimdi soruyorum.Tahir İlhami TURAN
kimdir? Ailenizi, kardeşlerinizi tanıtır mısınız?
İ.TURAN: Niksarlıgil Eşrafından Hacı
Ahmet kızı Şadiye Hanım ile Reşit Kavas torunu
Komiser Fikri Turan’ın 4 çocuğunda 2 . siyim.
Rahmetli kız kardeşlerimden ablam Saadet
Turan,küçüğüm Emekli İlköğretim Müfettişi Lütfi
Uzunoğlu’nun eşi Melahat Uzunoğlu, 4.kardeşim
emekli yüksek sağlık İdarecisi Gündüz Turan’dır.
Ankara’da Lise 1-2 Ankara Atatürk Lisesi,son
sınıf ise Gazi Lisesinde tamamladım.1953 yılında
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesini kazandım.
Bu fakülteyi Milli Savunma Bakanlığı bursu ile
okuyarak 1957 yılında mezun oldum.1958 yılında
Ankara Veteriner Akademisini bitirdim.
K.ATEŞ: Eğitim ve öğretim yaşamı
tamamlanmış oldu. Çalışma hayatı başlıyor.Milli
Savunma Bakanlığın’dan burslu olmanız, iş arama
gerektirmeyecek, Silahlı Kuvvet’lerde göreve
başlıyacağınız anlamına geliyor. Çalışma hayatınız,
Veteriner Hekim olarak Teğmen rütbesiyle Muvazzaf
Askerlik başlamış oluyor.Görev yerleriniz nereler
oldu?
İ.TURAN: İlk görev yerim, Erzurum
Dumlu 51.Tümen Komutanlığı Veteriner Bölüğü
(1958-1961), Ankara Askeri Veteriner Ana Depo
Komutanlığı (1961-1967),Gelibolu 2.Kolordu
Komutanlığı Gıda Kontrolüğü (1967-1971),Erzurum
3. Ordu Levazım Amirliği (1971-1973), Balıkesir
Ordu Donatım Okulu Gıda Kontrol şubesi (19731982), Ankara Milli Savunma Bakanlığı Teftiş
Kurulunda müfettiş olarak görev yaptım (19821983). 1983 yılında Albay rütbesinde iken kendi
isteğimle emekli oldum.
K.ATEŞ: Mesleğinizi kazanmak ve belirli
bir ekonomik gelire sahip olduğunuza göre ,yuva
kurma yani evlilik dönemi gelmiş oluyor. Eşinizi,
çocuklarınızı tanıtır mısınız?
K.ATEŞ: Sizin çocukluk yılları,öğretim
yaşamınız nasıl ve nerelerde geçti. Babanızın
Emniyet mensubu olması nedeniyle sık sık görev
yeri değişikliği olmuştur.Bu dönemler nerede geçti?
İ.TURAN: 1931 Ağın doğumluyum.
Öğrenim hayatına Ankara Çankaya İlkokul’unda
başladım,2 ve 3.sınıfları Ağın,4-5 sınıfları tekrar
Ankara Çankaya ilkokulu’unda tamamladım.
Ortaokul yıllarımın tümü Elazığ Ortaokul’unda
geçti.Babamın görevi nedeniyle Lise’de tekrar
6
İ.TURAN: 1970 yılında Günay Hanımla
evlendim.Kendisi lise mezunu olup,ev hanımıdır.Bu
evlilikten 2 tane çocuğum oldu.Çocuklarımdan Fikri
Hayrun Turan 1971 doğulu olup,bekardır.Diğer
çocuğum 1973 doğumlu Mehmet Haldun Turan
bekardır.Çocuklarımın ikisi de İktisat Fakültesi
mezunu olup serbest çalışıyorlar. Dayanıklı Tüketim
Mallları bayilikleri var.
K.ATEŞ: Şimdi sizin meslek dışı
görünmesine rağmen zevk aldığınız, mutlu
olduğunuz uğraşınız olan müzik konusuna… Bu
2013 :
Mayıs
Haziran
uğraşınız nasıl başladı. Müzikle ilgi özgeçmişinizi,
anlatır mısınız?
İ.TURAN: 17 Nisan 1931 Elazığ Ağın
Merkez ilçe doğumluyum. Ağın - Eğin - Arapkir
üçgeninin oluşturduğu “bir yörenin kültür ve
ezgileriyle çocukluğumu, yaşadım. Malatya’lı
Fahri KAYAHAN, Erzurum’lu Kemani Haydar
TELHÜNER, Diyarbakır’lı Celal GÜZELSES ve
yöresel düğünlerde dinlediklerimle kendime küçük
çapta bir dağarcık edindim. Annemin, sesi güzeldi,
dayım merhum emekli öğretmen Kemal NİKSARLI
keman ve ud çalardı. Eğin’li olan Vecdi BİNGÖL
Sadettin KAYNAK ikilisinin muhayyer ve hüseyni
ağırlıklı eserleri “bilinir ve söylenirdi.
Babam
Cumhurbaşkanlığı
Köşkünde
emniyet komiseri, olarak görev yapmakta idi İlkokul
1’i Ankara Hamamönü İsmet paşa İlkokulun’da,
2-3’ncü sınıfları Ağın’da okudum. 2’nci dünya
harbi nedeniyle babam tayakkuz dönemi yaşayan
ülke ortamında böyle münasip görmüştü. Savaşa
girme tehlikesi azalmaya başlayınca bizi tekrar
Ankara’ya aldı ve Çankaya’ya yerleştik. İlkokul
4 ve 5 orda okudum Babamın nakli nedeniyle
ortaokulu Elazığ’da okudum. Gene ayni sebeple
Ankara Gazi Lisesi eğitim yuvam oldu. 6 nüfuslu
bir aile idik. Babamın muhalefetine rağmen aileye
yük olmamak için Askeri Veteriner Okuluna girdim.
Babam Atatürk dönemindeki müzikli sofraların
yakın tanığıydı. Sesi güzel olmamasına rağmen o
dönemin taş plaklarına mal olmuş birçok ezgileri
mırıldanmasına kulak misafiri olurdum. Ancak
benim musikiye yönelmeme şiddetle karşıydı.
Dayımın hediye ettiği ağız mızıkası ve mandolinle
ortaokul ve lise çağlarım geçti. Notayı ortaokulda
tanıdım, lisede ise müzik dersi yoktu. Ancak Gazi
Lise’sinde Fransızca öğretmeni merhum Muhtar
ATAMAN’ın kurduğu klasik koroda Itri ve Dede
Efendi’yi meşk etme fırsatı buldum.
Askeri Veteriner Okulu Dışkapı Yıldırım
Beyazıt Öğrenici Yurdu ile iç içeydi. Tanınmış güfte
yazarlarından M. Turan YARAR ve Rauf YEKTA
Beyin torunu Yavuz YEKTA Veteriner Fakültesi, son
sınıfta idiler. Yavuz YEKTA’nın çalıştırdığı Klasik
Mayıs
Haziran
: 2013
koroya korist olarak girdim. Ağabeylerim mezun
olunca koro kapandı. 1954 yılında Yenimahalle’deki
komşularımızın sünnet düğününde o zamanlar
Necdet TOKATLIOĞLU’nun nişanlısı olan (daha
sonra eşi) Birgül Hanım Efendi ile tanıştım. Halen
devam etmekte olduğu Vedia TUNÇÇEKİÇ Türk
Sanat Müziği (TSM) korosuna benim de katılmamı
tavsiye etti. Babam 1 yıl önce vefat etmişti. Musiki
dünyasına, daha rahat girmeye çalışırken bir
taraftan da tahsilime devam ediyordum. Hayalimde
yaşattığım İstanbul şehrini o yıl 1 haftalık bir tatil
ile görme fırsatını buldum, ve 35 TL’ye satınaldığım
bir ud ile döndüm. Koroda ağırlıklı olarak usul,
ikinci planda meşk dersleriyle iştigal ettik. Araya
şark hizmetleri ve bazı nedenlerle giren kopukluklar
dışında 15 yıla aşkın süre birlikteliğimin oldu.
Merhum Kemal ÖNCAN, Merhum Hüseyin
GÖKMEN, Merhum Mustafa SEYRAN, Erol
SAYAN ve ismi hatırıma, gelmeyen birçok
dostlarım oldu. Yaşar ÖZEL benden 1 yıl sonra
koroya dahil olmuştur. (1958-1961), Şark hizmeti
için ERZURUM’da bulunduğum sırada vatani
görevlerini yapan Erol SAYAN, Yaşar ÖZEL ve
Mete SÖZEL (Kemani) ile Orduevinde fasıl kurduk.
Mustafa ERSES merhum da udi ve bateristimiz idi.
1967 ile 1971 yılları arası Gelibolu’da görevli iken
önce Ulvi ERGUNER ve aracılığı ile Avni ANIL
Yayın Ajansını buldum. Neşriyatına abone oldum
Notayı kendi kendime söktürüyordum artık.
1980 yılında emekli olmayı kafama
koymuşken 12 Eylül oldu ve Emeklilik 3 yıl
ertelendi. 1970 yılında evlenmiş ve 2 erkek çocuk
babasıydım. 1980 de ailemi İzmir’e yerleştirmiş,
kendim görev yerim Balıkesir’de kalmıştım,
yirmi dört ay böyle geçti. 1982 de MSB Teftiş
Kurulu Ankara’ya tayinimi çıkardı. Ocat 1983 te
emeklilikler açıldı, başvurumu yaptım ve 31 Mart
1983’te sivilleri giydim.
İzmir Hayatı başlıyordu. Dr. Ayhan
SÖKMEN, Yılmaz YÜKSEL, Nursal ÜNSAL
Şadi ÖZERDEM, Merhum Sadi HOŞSES, Ergin
KAYRAN, Turhan PINAR TSM korolarında udi
ve nadiren de solist olarak görev yaptım. Klasik,
Neoklasik, şarkı ve türkülerle 4.000 civarında bir
repertuvar yaptım. 200 kadar da saz musikisi.
1991 yılında başladığım beste çalışmalarım
devam etmekte. 7 naçiz eserim TRT repertuarındadır.
Sayın Turhan TAŞAN’ın öncülüğünde hazırlanan
TSM Antolojinde bana da bir sayfa ayrılmasının
minnettarıyım. Halen müziğin dışında yazın
mütevazi yazlığımda bahçe işleri, kışın İzmir’de
müzik, gazete bulmacaları ile yaşamımı
sürdürüyorum, HÜDA izin verdiği sürece.
Evvel giden ahbaba rahmet, kalanlara
sıhhat ve afiyetler dileğiyle.
7
K.ATEŞ: Beste yapmak güçlü bir TSM bilgisi ve duygusal bir yapı gerektirir. Bunların sizde
olduğu görülüyor. Bestelerinizi, okuyucularımıza tanıtmak istiyorum. İsimlerini, makamlarını elimdeki
listeye göre sıralıyorum.
ESERİN ADI
Ah Dostum Görme Halimi
Aşkındı Beni Sana Böylesine Bağlayan
Aydan Parlak Yüzünü
Bakışlarından Sevdim
Bir Gonca Gül’ün
Bir Gün Daha Dün Oldu
Bir Hatıra Kalsın Diye Ey Sevgili
Bir Rastlantı,Bir Bakıştı
Bir Nağme Yarat
Bülbüller Şakımaz Viran Bağlarda
Çok Bekledim Gelmedin Vefasız
Dem Bezmi Visalide
Ey Melek Sima ki senden
Gamlı Bir Hazan Günü
Sevdim Seni
Unut Sende Gideni
Gül’e Sitem
Güller Açmış, Bülbül coşmuş
Gece Gözlüm
Gün Olur Bir Hüzün Kaplar
Esip Geçtin
Halden Bilmez
Hep Ağladım Bekledim
Katre Olsam
Neler Ettin
Nerelerden Geliyorsun
Gel
Reh-i Amale Herkes Buldu Yol
Seni Dünya Gözüyle
Sustukça Sana Kalbime Hicran
Yemyeşil Gözlerinle
Ayşem
Yosun Rengi Gözlerinle
Yüce Dağ Başında
SÖZ YAZARI
Bekir S. Erdoğan
Engin Çır
Erman Öcal
Gül Conkara
Talat Nadir
Yalçın Benlican
Sabahattin Ergi
Gül Conkara
M.Nuri Gençosman
M.Nuri Gençosman
Sema Öztürk
O.Veli Kanık
O.Veli Kanık
Mehmet Şendoğan
Şeref Canku
Erman Öcal
Şeref Canku
Galip Yöney
Özen Gülay Atalan
Özen Gülay Atalan
Nazım Duman
Mustafa Töngemen
Kazım Kızıltuğ
Ömer Kayaoğlu
Efkari
Şahin Çandır
Engin Çır
Harput Folkloru
Yalçın Benlican
Bekir Sıtkı Erdoğan
Erman Öcal
Erman Öcal
Erman Öcal
Mehmet Ergönül
K.ATEŞ: Sizin yaş gününe rastlayan 17 nisan
2013 için Sayın Turhan Pınar’ın ‘’Bir Yaş Günü ‘’
isimli yazıyı sizi tanıtması açısından yayınlamak
istiyorum.
BİR YAŞ GÜNÜ
Karşıyaka
caddelerinde
omzunda
udu, ağır adımlarla yürüyen uzun boylu birini
görürseniz musiki çalışmalarına gitmekte olan
İlhami TURAN’ı görürsünüz. İleri yaşına rağmen
amatör ruhunu kaybetmemiş büyük bir heyecanla
hedefine yürümektedir.
Karşıyaka Kültür Sanat ve Eğitim
Vakfı’ndaki
(KARSAV)
çalışmalarımızda
bilgi ve tecrübesinden çok yararlandık. O’ nun
8
MAKAMI
Segah Şarkı
Süzinak Şarkı
Bayati Şarkı
Uşşak Şarkı
Hüzzam Şarkı
Hüzzam Şarkı
Nihavent
Kürdilihicazkar
Saba Şarkı
Gülizar Şarkı
Süznak Şarkı
Hicaz Şarkı
H.Hicazkar
Muhayyer Şarkı
Gülizar Şarkı
Suzidil Şarkı
Acemkürdi Şarkı
Hüseyni Şarkı
Hicaz Şarkı
Hicaz Şarkı
Saba
Süzinak Şarkı
Muhayyer Kürdi
Rast Şarkı
Karciğar
Nihavent Şarkı
Nihavent Şarkı
Nikriz
Segah Şarkı
Suzidil
Acemkürdi
Saba Şarkı
Suzinak Şarkı
Hicaz Türkü
USUL’Ü
Düyek
Curcuna
Curcuna
Curcuna
Düyek
Aksak
Sofyan (TRT-12950)
Düyek (TRT-13138)
Aksak (TRT-12707)
Sofyan
Semai
Aksak
A.Aksak(TRT-12889)
Curcuna
Curcuna
Curcuna-Düy
Curcuna
Curcuna
Semai
Semai
Düyek-Curcuna
Müsemmen
Değişmeli
Düyek
Aksak
Curcuna
Aksak
Düyek (TRT-13107)
D.H.Sema
Aksak
Curcuna
Y.Semai
Curcuna
Curcuna
koroda bulunduğu günlerde çalışmalar daha
neşeli ve akıcı olmaktadır. Hele program dışı
anlattığı olaylar, okuduğu şarkılarla kendinizi
Doğu Anadolu dağlarında gezintiye çıkmış gibi
hissedersiniz. Udu’nu çok sever adeta ud onun
ikiz kardeşi gibidir. Yaptığı taksimlerde makamın
özelliklerini tam manasıyla vermeye çalışır.
Geçkilerde Uşşak ve Hüseyni makamlarına
uğramadan edemez. Eğer bu iki makamdan
birini işliyorsa, çocukluğunun geçtiği sokaklarda
dolaşmakta olduğunu anlarsınız. Daha sonra karar
perdesinde makamı noktalar. Bestelerinde kendi
kişiliği kolayca anlaşılır. Usul ve makam güfteyle
uyumludur. Prozodiye çok dikkat eder. Güftelerin
çoğu halk şairlerimize aittir. Bestelerinin bir
2013 :
Mayıs
Haziran
bölümü TRT Arşivine geçmiş olup yenilerini
denetimden geçirmek üzere hazırlandığını
kendisinden öğrendik.
Genel olarak şarkı formundaki eserlerinin
bir bölümünü konserlerimizde icra ettik. Dinleyici
tarafından takdirle karşılandı. Kırka yakın bestesi
bulunan sn. TURAN sakin tabiatlı, ağır, başlı
samimi, hoş görülü daha pek çok güzel özellikleri
olan kişiliğe sahiptir.
Nice sağlıklı yıllar dileyerek 82. Yaş
gününü kutlarım. 17 Nisan 2013 Turhan PINAR
K.ATEŞ: Ankara Ağın Kültür ve
Dayanışma Derneği,yayın organı olan Ağın Düşün
ve Sanat Dergisi için söylemek istediklerinizi
almak istiyorum.
İ.TURAN: Derneğimizin yaşatılması
bizi sevindirir. Derginin yazı ve tüm yayınlarını
değerli buluyorum.Yaşam koşulları,apartman
hayatı ve televizyon maalesef sosyal ilişkilerimizi
olumsuz etkiliyor.Bu itibarla dernek yöneticileri
olarak işinizin zor olduğunu biliyor ve kolaylıklar
diliyorum. Derginizde müzik köşesi diye bir
bölüm için naciz eserlerimin kabulünü, ilginç
bulduğum özellikle yöremiz ezgilerine kaynak
teşkil edecek eserler ve sahiplerinden bahsetmek
benim ilgi alanımdır. Tüm hemşehrilerime Sevgi
ve Saygılarımla. 8 Ocak 2013 T. İlhami TURAN
Karşıyaka - İzmir
K.ATEŞ: Sayın udi Bestekar İlhami Turan,sizi
tanımak ve tanıtmak benim için bir görev olarak
kabul ediyor, sağlıklı yeni bestelerin olduğu nice
yıllar diliyorum. Saygılarımla.
Yüce Dağ Başında
Yüce dağ başında çiçek mor olur
Tütün tütmez yüreğimde kor olur
Artık senden ayrılması zor olur.
Kadir bilmez bir huysuza düştüm oy
Gam içinde yana yana piştim oy
Aşık odur, aşık kadri bilecek
Gözü yaşta, dudakları gülecek
İnsan sevip günde bin kez ölecek
Ay şavkını sabah oldu sandım oy
Ekmeğimi yokluğa bandım oy
Huzur ektim,gam çiçegi bitirdim
Gül çağını,kul çağına getirdim
Boyun büktüm,elim açtım oturdum
Çok susuzum,Murat suyun içsem oy
Serden geçtim,senden nasıl geçsem oy.
İlhami TURAN Bestesinin Güfte Yazarı
Şair Mehmet ERGÖNÜL’ün şiiri
Güftesi Hemşehrimiz Mehmet ERGÖNÜL’e ait Yüce Dağ Başında’nın bestesi.
Mayıs
Haziran
: 2013
9
Ağın Belgeseli’nin
Arka Planı
Bülent UĞUR
Belgesel Fikrinin Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi
Mesleğim gereği medya alanında bir çok
kişi ile tanışıyorum. Bunlardan bir bölümü sadece
iş ile sınırlı kalırken, bir bölümü ile samimiyet
oluşturuyorum. Hatta bazıları ile daha sonra yakın
dostluğum da oluşuyor.
Bunlardan birisi de TRT’den emekli
yönetmen dostum Hüseyin Özden. Hüseyin ile
farklı ortamlarda zaman zaman bir araya geliyoruz.
Son dönemdeki en önemli ilgi alanımız ise onun,
TRT Avaz için çektiği Karadeniz Belgeselleriydi.
Karadeniz’in tüm şehirlerini kapsayan bu çalışması
benim gıpta ile izlediğim eserlerdi.
Her seferinde bizim Ağın’ın bu
konudaki eksiği aklıma geliyor ve kendi kendime
hayıflanıyordum. Bir gün baklayı ağzımdan
çıkardım ve Hüseyin’e, “Benim ilçemin de
belgeselini çeksene” dedim. Hüseyin, “olur” dedi.
Ama hemen arkadan atladım, “Bizden öyle para,
pul beklemeyeceksin. Bunu bir gönül işi olarak
göreceksin. Biz de seni ‘Fahri Ağın’lı’ kabul
edeceğiz dedim. Sevgili dostum, hiç ikiletmeden,
“Tamam, ben yönetmenim, şirketimde kameraman
ve kamera var, metinleri de yazarım kâr istemediğim
gibi, bunlardan da bedel istemem. Ama bana para da
harcatma” dedi. Bir Gümüşhane’liyi yakalamışım,
bırakır mıyım, “Anlaştık” dedim ve olayın diğer
ayaklarına yöneldim.
10
İlk olarak Kaymakamımız Sayın Nedim
Akmeşe ile görüştüm ve düşüncemi anlattım.
Sayın Kaymakamımız beni ikiletmeden, “İyi
olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Biz de
böyle bir düşünce içindeydik. Kaymakamlık olarak
üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız” dedi. Bu
yaklaşım cesaretimi arttırdı ve bürokraside harcama
zorluklarını bilen bir insan olduğum için, ayrıca
da Kaymakamlığımızın bütçesini ve ilgili kalemin
düşüklüğünü tahmin edebildiğim için, teşekkür
ederek, minimum sayıda tutacağımız çekim ekibinin
yol masrafları ile iaşe bedellerinin karşılanması ve
orada yardımcı olacak bir rehber ile aracın olmasının
yeterli olacağını, belgeselin sahibinin de Ağın
Kaymakam’lığı olacağını kendisine ifade ettim ve
konunun en önemli ayağı bu şekilde çözülmüş oldu.
Sıra gelmişti, yapılan çekimlerin, kurgusu,
metinlerin okunması ile ön görülmeyen masrafların
karşılanmasına. Bu konuyu fazla budaklandırmadan
ve insanları rahatsız etmeden halletmek için Ağın’lı
3 dostumdan maddi destek istedim. Mustafa
Nevzat İlaç Fabrikası Genel Müdürü Halit Gündüz,
Avukat Rüştü Köprülü ve Eczacı Asal Uçkunkaya
sağolsunlar beni ikiletmeden böylesi kalıcı bir eserin
içerisinde yer almayı kabul ettiler ve böylelikle de
süreç başlamış oldu.
Ağın’a olan borcumun hiç olmazsa bir
bölümünü ödeyecek olmak beni mutlu ediyordu.
Ancak, süreç sırasında önemli bir sıkıntım vardı.
Yönetmenimiz Hüseyin ile İstanbul’da haftada bir
2013 :
Mayıs
Haziran
‘okşin’ oynarız. Hüseyin, 10 oyundan en fazla 3’ünü
kazanır. Yani ezici bir üstünlüğüm vardır. Ağın’a
gittiğimiz günden itibaren bizim en önemli stres atma
aracımız olan ‘okşin’i ne yapıp edip saat 22:00 bile
olsa oynuyorduk. Ağın’dan başlayarak, Hüseyin’in
ertesi günü şevkle çekimlerini sürdürebilmesi için
yenilme vazifesini üstlendim. Ancak bu yeterli
değildi, işin bir de İstanbul bölümü vardı.
yüzüne çıkarmaya çalıştık. Özellikle yemek
kültürümüz, el sanatları v.b.. Düğün mizanseni
Ağın’dan Düğün mizansenleri
Beyelması Köyünde yemek
Metin yazımı, kurgu ve seslendirmeler yapılacak.
Sonuçta Temmuz ayı sonuna kadar yenilme işine
devam edeceğim. Aslıma ise belgeselin Ağın
Kaymakam’lığına tesliminden itibaren döneceğim.
Ey sevgili hemşerilerim, ne zulüm içerisinde
olduğumu sanırım tahmin edebiliyorsunuzdur!
Çekim Süreci
Çekimler için yapımcı olarak ben, yönetmen
Hüseyin Özden ve kameraman Erol Zurnacı olmak
üzere 3 kişilik bir ekip ile gittik. 1 hafta süren
çekimlerin ilk günü Elazığ’ın içinde ve Harput’da
geçti. Burada değerli hemşerimiz Günerkan
Aydoğmuş’dan bilgiler aldık. Bizi karşılayan ekip,
Ağın İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfı Müdürü Dursun Kara başkanlığında 3 kişiden
oluşuyordu. Bu kişiler, daha sonra kamera asistanı
olarak görevlendirdiğimiz vakıf personeli Mücahit
Güler ile ulaşım görevlimiz kaymakamlık personeli
Erhan Öztürk’dü. Ağın’da 5 gün süren çekimlerin
ardından 7. günümüzde de Keban Barajı ve Hazar
Gölü’nde çekimler yaptıktan sonra İstanbul’a
döndük.
Ağın’da çekimini yapmadığımız mahalle,
köy, mezra kalmadı. Keban Baraj Gölü’nde,
Karamağara
Koyu’nda,
Hoşirik
Koyu’nda,
Osman Tepesi’nde, Hekemat Tepesi’nde çekimler
yaptık. Ağın’ın yaşayan değerlerini vurgularken,
kaybolmaya yüz tutmuş kültürel değerlerini gün
Mayıs
Haziran
: 2013
ise birçok hemşerimizi yıllar öncesine götürdü.
Onların o güler yüzlü ve heyecanlı bakışlarını
hiç unutamayacağım. Müzik kültürümüz ve
folklorumuzu en renkli şekilde görüntüledik. Şiirler,
türküler, hikayeler çekimlerimize renk kattı. Tarihi
değerlerimizi, coğrafik özelliklerimizi elimizden
geldiğince vurgulamaya çalıştık. Ağın’ın son
dönemde başta, bademcilik, narcılık ve üzümcülük
olmak üzere birçok konudaki, tarımsal ilerlemesini
sadece çekmedik aynı zamanda gururlandık. Arıcılık,
hayvancılık konusunda son durumu belgelendirmeye
Ağın’dan Düğün mizansenleri
çalıştık. İnsan ögemiz ise en dikkat çekici ve çarpıcı
olanıydı. Bir Ağın’lı olarak her zaman gururlandığım
o ‘Ağın’lığın’ en çarpıcı ve etkileyici yanını ekrana
yansıtmaya çalıştık.
Neden Belgesel, Belgesel Ne İşe Yarar
Belgesel geçmişi inceleyerek, geleceğe ışık
11
tutar, tarihe belgeler bırakır. Yazar ve araştırmacıların
başvuru kaynağıdır, onlara yol gösterir. 50 yıl,
100 yıl sonra bile niteliğini yitirmez. Oysa tanıtım
amaçlı yapılan çekimlerde, herhangi bir kurum,
kuruluş, kişi ya da maddenin reklamı vardır, anlıktır
veya kısa sürelidir. Bizim çekimlerimizde sayın
kaymakamımızın da ’olur’uyla kendisi de dahil
olmak üzere, kimsenin ismi zikredilmedi, reklamı
yada tanıtımı yapılmadı. Sade vatandaşın söylevleri
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü
Dursun Bey, programımızı A’dan Z’ye hazırlayan
kişiydi. Böylesi çekimlerde zaman çok önemlidir.
Bunun en ince hesaplamasını dahi yapan Dursun
Bey, dakik olarak bütün programın bir hafta içinde
bitmesini sağlayan kişiydi. Özellikle köylerde ve
çekim yapılacak diğer yerlerde, insanların hazır
bir şekilde bizi beklemesi ve derhal çekimlere
geçişimiz önemli bir detaydı. Mizansen düğün için
ise gerçekten çok çalışmış. Yönetmen Hüseyin
Özden fahri Ağın’lılıkla yetinmeyip, Ağın ile
ilişkisini sürekli kılmak için, oğluna Ağın’dan kız
bakmaya başladı. Kameramanımız Erol Zurnacı
her zaman gösterdiği çalışkanlığına bu sefer
daha dikkatli olmayı ve fedakarlığı da eklemişti.
Kamera Asistanımız Mücahit Güler neredeyse
kameramanlığa terfi etme noktasına geldi. Ulaşım
görevlimiz Erhan Öztürk, o kilosuna bakmadan
dağ, merdiven demedi, materyallerin taşınmasında
da en büyük yardımcımızdı, yeri geldi aç kaldı sesi
çıkmadı.
Kaya Mezarı.(Bademli Köyü Muhtarı)
Halk oyunları ekibimizin Baden Adası’nda, Ağın’a
doğru oyunlarının çekimi
veya mesleğini icra edenlerin öne çıkarılması bu
şekilde sağlandı. Örneğin köprü yapımından ziyade,
köprüye olan hasret, o hasretin dile getirildiği
söylevler önemliydi. Çünkü köprünün bugün
yapımı sırasında çekilen detaylı görüntüler, 3-5 yıl
sonra bir anlam ifade etmeyecekti. Bunun kısa bir
görüntüyle verilmesi yeterliydi. Ama o köprünün
40 yıl gecikmesi nedeniyle kaybedilenler, özlemler
ve insanlarda oluşturduğu olumsuz izler önemliydi.
Onun veciz sözlerle ifade edilmesi bir belgesel için
anlam taşıyordu.
Teşekkürler
Kaymakamımız Nedim Akmeşe, daha ilk
günden itibaren yanımızdaydı, desteğini her daim
üzerimizde hissettik. Sadece belgesel için değil,
Ağın için tüm yaptıklarına baktığımızda, iz bırakan
kaymakamlar arasına şimdiden girdiğini gördük. Bir
de perde arkasındaki kahraman var: Dursun Kara.
12
Sponsorumuz olan hemşerilerimiz, Halit Gündüz,
Rüştü Köprülü ve Asal Uçkunkaya’ya ayrıca
yürekten teşekkür ediyorum. Ama en büyük
teşekkür ise tabi ki Ağın Halkına. Her gittiğimiz
yerde Ağın’lı misafirperverliğini en iyi şekilde
göstermenin yanı sıra, çekimlerdeki yardımlarını
asla unutamayacağım. Düğünü ise gerçek bir düğün
havasına büründürmeleri gerçekten çok hoştu.
Bu dergi elinize geçtiğinde inşallah belgeselimiz
tamamlanmış olacak. Tamamlandıktan sonra
Kaymakamlığımız ve şahsi çabalarımızla birçok
televizyon kanalına vererek yayınlanmasını
sağlayacağız. DVD’si yapılacak. Kaymakamlığımızın
sitesinde ve bazı sosyal
medya organlarında
izlenebilecek.
Derneklerimize
gönderilecek.
Umarım Ağın için kalıcı bir eser sağlanmış olur.
Tüm hemşerilerimi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
2013 :
Mayıs
Haziran
Ağın Kaymakamı Sayın Nedim
AKMEŞE İle Söyleşi...
Bülent UĞUR
ve kendisinin de onayıyla aşağıdaki röportajı
gerçekleştirdik. Umarım, Sayın Kaymakamımızı
hemşerilerimize bu röportajla biraz daha tanıtmış
oluruz.
Nedim AKMEŞE’nin Özgeçmişi
İlçemiz Kaymakamı Nedim AKMEŞE,
20.10.1980 tarihinde Sinop’un Boyabat ilçesinde
dünyaya geldi.
İlköğretimini
Sinop
Gerze’de,
ortaöğretimini Samsun’da tamamladı. 2003 yılında
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Kamu Yönetimi’nden mezun oldu.
2005 Şubat ayında Amasya Kaymakam
adayı olarak Mülki İdare Amirliği mesleğine intisap
etti. Afyonkarahisar Evciler ilçesinde vekaleten
kaymakamlık görevini yürüttü. 28.03.2008 tarihinde
Rize Kalkandere, 25.10.2011 tarihinde ise Elazığ
Ağın İlçesi Kaymakamlığına atandı.
Ağın’ın genç ve dinamik Kaymakamı
Sayın Nedim Akmeşe’yi belgesel çekimi için
Ağın’a gittiğimde tanıma şerefine nail oldum.
Kaymakamımız zeki ve iş bitirici özelliği ile ilk
etapta dikkatimi çekti. O, sakin ve dingin duruşunun
arkasında, konulara hakimiyeti ve kendini geliştirmiş
yapısı ve personeli ile olağanüstü olumlu ilişkileri
dikkat çekiciydi. Başladığı ve bitirdiği projelerle de
bana göre Ağın’ın unutulmayacak kaymakamları
arasına girmeyi çoktan hak etmişti. Ama bana göre
en önemlisi Ağın’ı ve Ağın’lıları kısa sürede çok
iyi tanımıştı. Görev süresinin sona yaklaştığını
öğrenince kendisi ile röportaj yapmaya karar verdim
Mayıs
Haziran
: 2013
Ağın Halkı nezaketiyle beni çok etkiledi...
B.UĞUR : Gelmeden önce Ağın hakkında ne
biliyordunuz? Gelince ne buldunuz? Sizi en çok
etkileyen ne oldu?
N.AKMEŞE: Öncelikle hoş geldiniz diyorum.
Tayinim çıkmadan önce Ağın hakkında çok az
bilgiye sahiptim. Keban Baraj Gölü kenarında küçük
bir ilçe olarak biliyordum. İlk geldiğim zaman da
şirin bir sahil kasabası izlenimi uyandırdı. Geneli
kıraç olan bir coğrafyada yeşilliğini muhafaza
edebilmiş bir vaha gibiydi. Fakat beni en çok
etkileyen Ağın’dan ziyade Ağın’lılar oldu. Nezaketle
yoğrulmuş konuşmalar ve insanlarının kendilerini
ifade etme biçimlerindeki düzey şaşırtıcıydı.
B.UĞUR: Şu ana kadar gerçekleştirdiğiniz en
önemli proje nedir? Görev süreniz bitmeden önce
gerçekleştirmeyi planladığınız en önemli proje ne
olacaktır?
N.AKMEŞE: Ağın kısa bir süre görev yaptığım
bir ilçe. Nüfusu da az olduğundan bütçe imkanları
kısıtlı. Ancak, kabul ettirebildiğimiz projelerle, bu
imkanı genişletebiliyoruz. Ağın eğitimli halkıyla
tanınan, çok sayıda nitelikli, yetişmiş insan gücüne
13
sahip bir ilçe. Yalnız, yaşanan yoğun göç ve diğer
bazı nedenlerle bu durumun değiştiğini, eğitimde
öncülük etme ve örnek olma vasfının kaybolduğunu
görüyoruz. Ulaşım imkanlarının sınırlı olması da
çocuklarımızı şehirlerdeki imkanlardan mahrum
bırakmış. Öğrencilerimiz rekabet ortamından uzak
dar bir çevrede sınırlı imkanlarla başbaşa kalmış.
Bunu aşmak düşüncesiyle bir proje geliştirdik. 33
öğrencimizi tamamen objektif kriterlerle seçtik ve
dersaneye gönderdik. Ağının öğrenci sayısına oranla
33 öğrenci ciddi bir sayı. Çocuklarımız Cumartesi
sabah gittiler pazar akşam döndüler. Dershane,
ulaşım, konaklama masraflarının tümü proje
kapsamında karşılandı. Bu proje büyük şehirlerde
pek anlam ifade etmeyebilir ama bence Ağın için
önemliydi. Çocuklarımız ülke genelinde sınava
giriyorlar ama diğer bölgelerdeki öğrencilerin
imkanlarına sahip değillerdi. Bu projeyle fırsat
eşitliği sağlanmış oldu. Maddi imkanı olan aileler
dahi ulaşım sıkıntısı ve mutat vasıtaların yetersizliği
nedeniyle çocuklarını dershane imkanından
faydalandıramıyordu. Hatta bu yüzden göç eden
aileler azımsanamayacak sayıda. Çalışmalarımızı
yaptık inşallah önümüzdeki sene de çocuklarımız
bu imkandan yararlanacak. Yine eğitime yapılan
yatırım gibi geleceğimize yapılan yatırımların en
önemlilerinden ağaçlandırma çalışmasına kısaca
değinmek gerekir. Sınırlı imkanlara rağmen yaklaşık
60.000 ağaç diktik. Orman ve Su İşleri Bakanlığının
250 hektarlık alanı ağaçlandırması için aracı olduk.
Bu vesileyle bahsettiğimiz ve bahsetmediğimiz
tüm çalışmalarda emeği geçen mesai arkadaşlarıma
teşekkür ederim.
B.UĞUR: Ağın’da görev yapan kaymakamlar
arasında
verdikleri
hizmetler
ile
asla
unutulmayacaklar vardır. Size göre siz de bunlar
arasında yer alabilir misiniz? Neden?
N.AKMEŞE: Bu soruya müsade ederseniz cevap
vermeyeyim. Bunun takdirini Ağın halkına bırakmak
lazım. Ama söylediğiniz gibi başarıyla hizmet etmiş
kaymakamlarımızı da sizlerin aracılığıyla bir kez
daha anarken, vefat edenlere rahmet, kalanlara da
sağlık ve afiyet diliyorum.
B.UĞUR: Ağın’ın en büyük eksiği sizce nedir?
Neyin gerçekleşmesini istersiniz?
N.AKMEŞE:
Ulaşımdır.
Yol
medeniyettir,
gelişmenin, kalkınmanın olmazsa olmazıdır.
Katıldığım bir tabir var, “Keban Barajı tüm
memleketi aydınlattı ama Ağını kararttı” diye. Baraj
Ağının hayat damarlarını kesmiş ama bu talih şimdi
değişiyor. Köprü inşa halinde, yollarımız yapılıyor.
14
Tüm bu çalışmalar tamamlandığında Elazığ’a 45-50
dakikada ulaşabileceğiz. Bir de ulaşım problemine
paralel giden göç ve nüfus azlığı problemi mevcut.
Bütçeden nüfusa oranla pay alıyoruz. Bu da bizi
zorluyor. Yine nüfusun yeterli olmadığı bölgelerde
icra edilen projelerin atıl kalma riski maalesef
yüksek.
B.UĞUR: Ağın’ın ekonomisi hangi yönde ilerliyor?
Gelecekte Ağın’ı bu anlamda ne bekliyor?
N.AKMEŞE: Ağın ekonomisi de ülkemizin diğer
kırsal bölgelerinde yaşanan problemlere benzer
sorunlar yaşıyor. Bu durumu aşmak için yapılan
çalışmaları önemsiyorum. İnanıyorum ki Ağın,
bademcilik alanında marka olacak. Yine bal ve polen
üretiminde öne çıkacak. Şu anda zor ama yaklaşık
70 km. kıyı şeridine sahip olan ilçemiz, yakın
gelecekte turizmden de pay alacaktır. Buna yönelik
çalışmalarımız, yeni olmakla beraber ümit verici.
B.UĞUR: Ağın’da sosyal yaşam nasıl? Bunu
geliştirme yönünde yaptıklarınız ve planladıklarınız
neler var?
N.AKMEŞE: Sosyal yaşam biraz kısıtlı tabi.
Yalnız Ağının güzel insanı bu problemi bertaraf
ediyor. Festival, konferans, konser, tiyatro ve
iftar programlarıyla sosyal yaşamı zenginleştirme
gayretimiz
var.
Düzenlenen
programlara
katılım hususunda Ağın’lı hemşerilerimize de
görev düştüğünü belirtmeliyim. Çünkü bu tür
organizasyonların devamı katılıma bağlı. Diğer
konularda olduğu gibi bu konuda da sevgili
Ağın’lıların dilek ve önerilerine açığız.
B.UĞUR: Görev süreniz ne kadar? Uzamasını ister
misiniz? Mevkidaşlarınıza Ağın’da görev yapmayı
tavsiye eder misiniz?
N.AKMEŞE: Görev süremiz 2 sene ve bu sene
doluyor. Uzamasını isterdim ama bu pek mümkün
değil. Bakanlığımızın politikası bu yönde ve Ağın’a
gelme niyetinde olan çok sayıda kaymakam var.
Bazı meslektaşlarım beni aradı ve şiddetle tavsiye
ettim. Umarım herkes için hayırlısı olur.
B.UĞUR: Bir bürokrat olarak Ağın’da yaşamanın
zorluk ve kolaylıkları neler?
N.AKMEŞE: Bütçe kısıtlılığı, maddi imkansızlıklar,
ulaşım problemi, nüfus azlığı gibi sorunlar zaman
zaman bizi zorluyor. Kolaylığı ise nitelikli insanı.
Nihayetinde muhatabımız insan ve anlaşabildiğimiz
müddetçe çoğu problem kendiliğinden çözülür.
2013 :
Mayıs
Haziran
Ağın’ın doğal güzelliği de ayrıca bizi motive eden
bir unsur.
B.UĞUR: Bir haftanızı nasıl geçiriyorsunuz? Özel
merak ve uğraşlarınız neler?
N.AKMEŞE: Mesaimize devam ediyoruz. Hafta
sonları ise fırsat buldukça il merkezinde dostlarımızla
vakit geçiriyorum ve yakın çevredeki tarihi ve doğal
güzelliğe sahip yerleri ziyaret ediyorum. Kitap,
gazete okumayı ve spor yapmayı seviyorum. Ayrıca
sinemaya da ilgim var.
B.UĞUR: Kaymakamlık olarak, Ağın için bir
belgesel hazırladığınızı biliyorum. Konu hakkında
neler söylemek istersiniz.
N.AKMEŞE: Evet. Uzun zamandır Ağın’ı layıkıyla
tanıtacak, dört başı mamur bir belgesel hazırlama
niyetimiz vardı. Siz aradığınızda, “doktor iyi olacak
hastanın ayağına geldi” diye düşündüm. Çünkü
bahsettiğiniz yönetmen Hüseyin Beyin çalışmalarına
kısmen vakıftım ve tam istediğimiz gibi bir
çalışmanın ortaya çıkacağı inancı bende en baştan
oluşmuştu. Belgeselin çekim aşaması tamamlandı ve
şimdi yayınlanmak üzere hazırlanıyor. İnanıyorum
ki ulusal hatta uluslararası kanallarda yayınlanacak
kalitede, bundan onlarca sene sonrasında dahi keyifle
izlenecek bir çalışma ortaya çıkacak ve Ağın’ın
tanıtımına önemli katkı sunacak. Bu çalışmayı
uygun her platformda öne çıkarmak ve ulusalyerel kanallarda yayınlanmasını sağlamak ise bizim
kadar bu konuda imkanı olan çok sayıda Ağın’lının
da görevi diye düşünüyorum. Başta karşılıksız ve
hiçbir maddi beklenti içinde olmadan bu çekimi
gerçekleştiren Hüseyin Bey ve ekibine, yine hiçbir
maddi beklenti içinde olmadan, ilçenize hizmet
etme amacıyla bu çalışmaya vesile olduğunuz için
size, Köylere Hizmet Götürme Birliği Müdürü
Dursun Bey ve diğer mesai arkadaşlarıma, maddi
katkı sağlayan Ağın’lı işadamlarımıza ve çekim
esnasında bize inanan, büyük katılım ve destek
sağlayan Ağın’lı hemşerilerime ilçemiz adına ayrı
ayrı teşekkür ederim.
B.UĞUR: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var
mı?
N.AKMEŞE: Ağın’da ve Ağın dışında yaşayan tüm
okurlarınıza ve hemşerilerimize saygı, selamlarımı
sunuyor, sağlık, mutluluk ve afiyet diliyorum.
Duyuru
Değerli Hayırsever hemşerilerimiz;
Günümüzde bir ülkenin kalkınabilmesi
ve ilerlemesi o ülkenin sahip olduğu nitelikli insan
gücüne bağlıdır. Derneğimizin başlatmış olduğu
yüksek öğrenim öğrencileri için burs verilmesi bu ana
düşünceden doğmuştur. Ülkemizin kalkınmasında,
bireyin yaşam kalitesinin yükselmesinde, ekonomik
özgürlüğe kavuşmasında tam olarak güvence
olmamasına rağmen eğitim almanın önemi, çok
büyüktür. Eğitime büyük önem veren Ağın’lılar
olarak, gerekli ekonomik güce sahip olamayan
hemşeri çocuklarının yüksek öğrenim görmeleri
büyük önem kazanıyor. Bu amaçla Ankara Ağın
Kültür ve Dayanışma Derneği Üniversite eğitimi
gören veya görecek öğrencilerimize destek olmak
amacı ile karşılıksız burs vermeye başlamıştır.
Dinimiz ve peygamber’imizin okumaya
ne kadar önem verdiği malumunuz, bütün bu
nedenlerden dolayı ekonomik durumu uygun olan
hemşehrilerimizin burs verme konusunda duyarlı
olacaklarını düşünüyoruz. Ayrıca bazı hayırsever
hemşerilerimizin
bireysel
olarak
öğrenci
Mayıs
Haziran
: 2013
okuttuklarını duyuyoruz. Öğrenim bursunun,
kurumsal özelliğe sahip olan derneğimizin
belirleyeceği kurallara göre verilmesi daha objektif
olacaktır.Yardımların bir kaynakta toplanması
daha geniş kitlelere ulaştırma şansını getirecektir.
Bu kaynaklar ancak sizlerin parasal katkıları
ile güçlenecektir. Yardım yapmak veya yardım
almak isteyenlerin derneğimize telefon veya mail
adresinden irtibata geçebilirler.
Burs verme koşulları, dergimiz aracılığı ile
kamu oyuna duyurulacaktır. Derneğimiz, kendi
hesap numarası dışında sadece eğitim bursu için
açmış olduğu hesap numaralarına yardımlarınızı
yapabilirsiniz.Şimdiden hayırlarınızın, hayırlara
vesile olmasını cenabı haktan dileriz.
Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetimi
T.C.Ziraat Bankası Yukarıayrancı Şubesi
Hesap No: 39775168-5005
İban No: TR53 0001 0008 3239 7751 6850 05
T.C. Ziraat Bankası Ağın Şubesi
Hesap No: 39775168-5004
İban No: TR72 0001 0005 4019 7751 6850 01
Hesaplarına bağışlarınızı yatırabilirsiniz.
15
Ağın Gelenekleri
Kaynak: Ağın Haber
KIŞ YARISI
İMECE
Bu gelenek Ağın ve köylerinde çatılı
evler çoğaldıkça azalmaya ve zamanla unutulmaya
başlandı. Kışın yarısına gelindiği zaman çocuklar
ve gençler ağzı açılmış toliğe (Kabak) uzun bir ip
bağlayarak evin damına çıkarlar, bunu bacadan
aşağıya sarkıtırlar. O anda ocak başında oturmakta
olan ev sakinleri evde olan çerez türü yiyeceklerden
ne varsa, bestil, sucuk, ceviz, leblebi gibi bunları
toliğin içerisine koyduktan sonra toliği yukarıya
çekerler. Bazende bacadan sarkıtılan toliğe ocak
başında yakacak olarak kullanılan tezek konulur.
Bunu farkeden çocuklar tezeği bacadan aşağı atarlar.
Yurdumuzun çeşitli yerlerinde yaygın olan
ve yardımlaşmanın en güzel örneği olan birlikte
çalışma “imece” yöremizde de yapılmaktadır.
Genellikle çiftçilikle uğraşanların yarım kalan işleri
diğer komşular tarafından büyük bir neşe ve gayretle
yapılır.
Bu yardımlaşmanın bir örneği de ev
yapılırken görülür. Toprak damlı evlerin “püşürüğü”
(evin tamamını kapatan çamur) yapılırken yardıma
gelinir. Hezan, döşeme ve direklerin üzeri mertekler,
Sal taşları, hasır ve çalı çırpıyla kapatılır. Bir gün
önceden saman karıştırılarak hazırlanan damı
kapatacak kadar bol miktardaki püşürük (çamur)
gelen insanlar tarafından kürekle dama atılır. İşin
erbabı olan usta çamuru düzgün bir şekilde tesviye
eder. Çamur belli bir zaman kuruduktan sonra (loğla)
silindir biçimindeki ağır taşla sıkıştırılır. Yağan
suların aşağıya sızması önlenir.
Yöremizde imece türü yardımlaşmalar;
üzüm dererken, pişirirken, tarla dererken, bulgur
kaynatılırken, leblebi yaparken, pekmez yaparken,
kısacası çok insanla yapılacak işlerde yapılır.
ÇİÇİ MAMA(CİCİ ANA)
Bu gelenekte Bahar aylarında yağmur
yağmayıp mevsim kurak geçtiği zaman yapılır.
Çocuklar bezden yapmış oldukları korkulukla-Çiçi
mama ne ister, Allah’tan yağmur ister, yağ küpünden
yağ ister, bal küpündün bal ister, ver Allahım ver
bir hayırlı yağmur diyerek kapı kapı dolaşırlar.
Çocukların yanlarında taşımış oldukları torbaya ev
sahipleri tarafından bulgur ve yağ konulur, bundan
sonra korkuluğun üzerine bir tas su dökülür, bir evin
önüne gelinerek oluğun altında ocak kurulur, burada
pilav pişirilerek yenilir.
CİRİT OYUNU
Bu oyun Orta Asya’dan gelen bir gelenektir.
Cirit oyunu genellikle düğünlerde oynanır, düz
bir alana çekilen atların etrafına seyirciler birikir,
sürücüler sırasıyla meydana çıkarak, ellerinde
çubuktan yapılmış ciritleri eşlerine vurmaya çalışıp
onları oyun dışı bırakmak isterler. Bu oyun da en son
kalan kazanır.Burada atın ve binicinin ustalığı büyük
rol oynar. Eskiden Ağın ve Civar köylerinde oynanan
cirit oyunları düğünlerin vazgeçilmez eğlencesi idi.
Yakın zamana kadar ise bu oyun İlçemiz Altunayva
köyünde, düğünlerde oynanır ve çevre köylüler
tarafından zevkle izlenirdi.
HERFANE (HERFENE)
Köy ve mahalledeki gençlerin (özellikle
erkeklerin) eğlence amaçlı devam ettirdikleri en güzel
geleneklerden biri “herfanedir.
Herfane yapmak için çoğu kez bir neden
vardır. Askerden gelen biri için, okulu bitiren öğrenci
için, şifa bulmuş bir hasta için, müjdeli bir haberden
sonra herfane için gençlere oğlak (gıdik) horoz gibi
bir armağan vaadedilir. Ayrıca düğünde gelin giderken
alınan armağanlar herfanenin yapılmasına yeterlidir.
Herfane, akran olan gençlerin köyün dışında
soğuk su başlarında geceleri yapılır. Yapılacak
yemeklerin malzemesi ve araç gereçler herkesin eşit
olarak katılımıyla temin edilir. Ay ışığı, fener ve lüks
aydınlatma araçlarıdır. Aşçılığı kendi aralarından
tecrübeli olan yapar. Bu birlik beraberliklerinden
aileler de memnun olur. Bu nedenle gençlerin
sabahlamalarına izin verirler.
KİRVELİK
Yöremizde canlılığını koruyan geleneklerden
biri “kirvelik” tir. Sünnet olacak erkek çocuğu sünnet
anında tutarak yardımcı olan erkek o çocuğun
kirvesidir.
16
2013 :
Mayıs
Haziran
İki aile arasında konuşularak kirveliğe karar
verilir. Kirve ve ailesi en yakın akraba kadar önem
kazanır. Bu nedenle çocuklar arsında evlilikler
yapılmaz. Kirvenin görevi sünnet olacak çocuğun
sünnetliklerini almak. Sünnet anında çocuğu tutmak,
korumak kollamak. Nişanında, Düğününde kendine
düşen görevi yapmaktır. İki aile karşılıklı hediye
alıp vererek her işlerine yardımcı olurlar. Kirve
akrabalardan olduğu gibi, çok değer verdikleri başka
insanlardan da olabilir.
SAĞDIÇLIK
Sağdıçlık geleneği özellikle köylerimizde
devam eden bir başka yararlı gelenektir.
Gelin olacak genç kıza ve damat (güveği) namzetine
düğün sırasındaki hal ve hareketlerini ve evliliğin ilk
gecesinde nasıl davranacaklarını sağdıçları öğretir.
Yöremizde damadın sağdıçlığını evli olan
en yakın arkadaşı yapar. Genç kızın sağdıçlığını
da damadın sağdıcının eşi yapar. Başka yörelerde
sağdıçlığı bekar arkadaşları yapmaktadır. Evlilik
deneyimi olmayan birinin evlenecek birine öğreticilik
yapması yanlıştır bize göre. Denilebilir ki düğün
zamanı damadın sağdıcı damattan, gelinin sağdıcı
gelinden sorumludur. Bu nedenle hiç yanlarından
ayrılmazlar. Gerdek odasına kadar götürüp, sağlıklı
haberleri bekleyenlere duyurduktan sonra sağdıçlık
görevi tamamlanmış olur.
SÜNNET
Dinimiz gereği erkek çocuklarımızın
sünnetinde gelenek halinde yaptığımız işlemler tüm
yurtta olduğu gibidir. Kirve belirlendikten sonra
sünnet günü , akraba ve tanıdıklara duyurulur.
Sünnetçiye haber verilir. Sünnet yapılacak evde
mevlüt okutulur. Yemekler yapılır. Sünnet olan
çocuğa herkes konumuna ve maddi durumuna göre
hediye ve para verir.Durumu müsait olan aileler çalgı
getirterek bir günlük sünnet düğünü yaparken, bazı
aileler normal evlilik düğünlerini fırsat bilerek gelin
eve geldikten olacak çocuğu sünnet ettirirler. Eski
dönemlerde son derece sağlıksız bir şekilde yapılan
sünnetlerin yerini modern tıptan yararlanarak yapılan
sünnetler almıştır.
KIZ İSTEME SÖZ KESME
Ağın’da evlilikler genellikle görücü usülü
ile yapılır. İstenilecek kız komşularından sorulup kız
ve ailesi hakkında tatmin edici bilgiler toplandıktan
sonra, oğlanın yakınlarından birkaç kadın kızı
görmeye giderler.
Kız evine gelince kız gelenlerin elini öper,
onlara kahve ikramında bulunur. Bu arada görücü
kadınlar kızı yakından görme fırsatı bulurlar, kızı
beğendikten sonra, görücü kadınlardan biri Allah’ın
emri, Peygamberin kavli ile kızınızı, oğlumuza
Mayıs
Haziran
: 2013
istiyoruz der. Kız tarafı niyetli ise Allah nasip etmişse
ne diyelim diye cevap verirler. Bu arada kız evine On,
on beş gün düşünme fırsatı verilir.
Kız tarafı, oğlan ve ailesi hakkında , oğlan
tarafının komşularından bilgi ve görüş aldıktan
sonra netice olumlu ise, oğlan evinden kız evine
tekrar gidilir. Kız verildikten sonra söz kesilir. Kıza
dilbağı (söz) olarak bir yüzük takılır ve hayırlı
bir sonuca bağlandıktan sonra kız evi tarafından
hazırlanan şerbet içilir. Kız ve oğlan taraflarının
birlikte kararlaştırdıkları bir tarihte dini nikah kıyılır
ve ardından kız evinde yapılan sade bir törenle nişan
yapılıp yüzük takılır. Resmi nikah ta kıyıldıktan
sonra, düğün tarihi tesbit edilip kız ve oğlan evinde
düğün hazırlıklarına başlanır.
DÜĞÜN
Düğün telaşı ve hazırlıkları günler, hatta
haftalar öncesinden başlar, düğün için kesilecek
hayvanlar hazırlanır. Yemeklerin yapılmasında ve
düğüne gelen misafirlerin ağırlanmasında düğün
evine komşuların büyük desteği olur. Düğünler Salı
veya Cuma günleri tutulur, iki gün ve iki gece devam
eder. Mevsim olarak düğünlerin yapılması ise yaz
aylarında olur ve özellikle harman sonuna bırakılır.
Ancak günümüzdeki düğünler ekonomik sebepler
yüzünden bir gün ve bir gece yapılmaktadır.
Biz bu ara geçmişe dönelim. Günerkan
Aydoğmuş’un; Ak topraklar Üzerinde Bir İlçe Ağın
adlı kitabının 1900’lü yıllarında Ağın’da düğün
başlığı altında derlemiş olduğu bilgileri sunalım.
1900’lü yıllarda Ağın’da düğün çalgısız olurmuş,
gelin dualar ve aminlerle güveyi (damat) evine
getirilirmiş, 1915-1920’li yıllardan sonra Ağın’a
ilk çalgı Elazığ’ın Üngüzek köyünden getirilmiş,
o yıllardaki düğünleri hatırlayanlar defçi Aziz diye
birinden bahsederler. Bu kişi düğünlerde şaklabanlık
yaparak halkı güldürürmüş. Yaşlılardan derlenen
bilgilere göre, Müdürris Hüseyin Efendi Mahallesi
arazisi içinde bulunan Çarıkkol mevkisinde küçük bir
köy varmış, Bu gün halen binaların göl kenarındaki
duvarları görünmektedir. Bu köyden Ağın’a gelin
getirildiği zaman düğüncüler üç dutlar mevkisini
dolanarak, burada durak yapıp eğlendikten, çalıp
oynadıktan sonra Ağın’a yollanırlarmış.
Tekrar günümüze dönelim. Düğün tutulacağı
ilk gün ikindi sularında çalgıcılar yöreye özgü havalar
çalarak çevreyi dolaşırlar, halkı düğüne davet ederler.
Yöremizde buna Köy Çağırma denir. Köylerimizde
ise düğünün tutulmasından bitimine kadar olan
süre içerisinde halkımızın; vatana, bayrağa sevgi ve
bağlılığın bir ifadesi olarak Şanlı Bayrağımız düğün
evinin yüksek bir yerinde nazlı nazlı dalgalandırılır.
Gelin almaya gidilip dönüldüğü zamanda Bayrak bir
genç tarafından düğüncülerin ön tarafında taşınır.
Birinci akşam düğün için düzenlenip, ışıklandırılan
alanda gençler ve düğüne gelen misafirler halay
çekip oynarlar. Ertesi günde öğlene kadar, çalınıp
17
oynandıktan sonra, atlar hazırlanır, düğüncülerle
birlikte kız evine çeyiz almaya gidilir.
Yöremizde buna Sesgane alma denir.
Gelinin eşyaları ata yüklenip getirilmeden önce
gelinin evi önünde bir süre halay çekilerek oynanır,
sonra sesgane ile birlikte güveyinin evine dönülür.
İkinci akşam düğün daha da kalabalık olur. Çalgılar
çalınıp halaylar çekildekten sonra güveyinin (damat)
oynaması beklenir. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar
iyi hatırlar eskiden düğünlerin ikinci gecesinde
güveyi oynamadan önce Müderris Hüseyin Efendi
Mahallesinden Uzun Süleyman ve ekibi tarafından
yöremizde zeybek diye adlandırılan seyirlik oyunları
oynanırdı.
Vücudunun belden yukarısı çıplak, vücudu
ve yüzü tencere karasıyla tanınmayacak derecede
boyanmış bir zeybek oyuncusu, bacaklarının
arasına almış olduğu uzun bir sırık ve elinde yanan
meşalesiyle ve düğün alanına hızla yaklaşır, harman
şeklinde bir daire çizerek düğün ahalisini dağıtır ve
Zeybeğin oynanmasına zemin hazırlardı. Daha sonra
Uzun Süleyman ve diğer oyuncular almış oldukları
rollere ve temsil ettikleri kişilıklere göre orta yere
gelir ve oyunlarını sergilerlerdi. Bu oyunlar düğün
ahalisi tarafından büyük bir coşku ve heyacanla
izlenirdi.
Ağın düğünlerinde; Dede ve kızları, Kız
İsteme, Kervancı, Çingene, Berber ve Çifte bebekler
adlı seyirlik oyunlar temsil edilirdi. Zeybeğin
oynamasından sonra güveyi ve arkadaşları her iki
ellerinde tabaklar da yanan mumlarla çayda çırayı
oynayarak düğün alanına gelirler, oyun biraz devam
ettikten sonra halaya dönüşür, halay büyüğerek
devam eder. Bu arada güveyiğe paralar yapıştırırlır.
Güveyinin oynamasından sonra, kalabalık dağılmaya
başlar. Ama çalgı susmaz, oyunlar oynanıp, halaylar
çekilir. Eğlence geç vakitlere kadar devam eder.
Geç vakitlerde kalabalık iyice dağıldıktan sonra,
düğün evindeki müsait bir odaya girilerek güveyinin
arkadaşları tarafından oyunlar oynanıp paralar
yapıştırılır. Güveyi ve gençler tarafından ellerine kına
yakıldıktan sonra uyumak üzere misafirler evlere
taksim edilirler.
Düğünün ikinci ve son günü gelin alma
hazırlıkları başlar. Öğlene doğru yola çıkan
düğüncüler, gelin evine çalıp oynayarak giderler.
Gelin baba ocağından çıkacağı zaman kız evinde
hüzün başlar, bu hazırlıklar devam ederken dışarıda
klarnetin yanık sesi duyulur.
Atlar eğerlendi anam geldi gapuya
Gız cehizin topla anam doldur terkiye
Şimdi gızlar başlar anam yanık türküye
Doldur pınar doldur anam ben gider oldum
Anamı, babamı terkeder oldum.
Gelin ağlatma havası ile evden çıkan gelin
ata bindirildikten sonra, düğüncüler yola koyulurlar
18
ve çalgının vurmuş olduğu yol havası ile yola devam
ederler. Bu arada kız evi ile erkek evi arasında çocuklar
ve gençler tarafından düğüncülerin önleri kesilir ve
bahşişler alınır. Güveyi, Sağdıç ve arkadaşları evin
damında düğüncüleri bekler. Gelin eve gireceği
zaman kapıda durur, güveyi ise mendil içerisine
konan elma, leblebi ve bozuk paraları gelinin başına
atar, yere düşen paralar çocuklar tarafından kapışılır.
Bundan sonra gelinle güveyi içeri alınır. Kapıda duran
Kaynana Gelin ve Güveyinin üzerine Kuran ve ayna
tutar. Çalgı ise bir süre cezayir havası çalmaya devam
eder.
Bahçeye geçilir, çalgı yöremize ait ağır hava
büyük cevizin dibi, leylani gecegü havalaranı çalmaya
başlayınca gençler halaya kalkar, oyun oynandığı
esnada sağdıç güveyiyi halaya getirir, halay giderek
kalabalıklaşır, Breeey, Maşallah, maşallah nidalarıyla
düğün tamamlanmış olur.
GELİN GÖRE ( YÜZ AÇIMI)
Düğünlerin bitmesinden bir gün sonra Ağın
ve çevresinde önceden hazırlanan düğün evine yakın
bir bahçede gelin göre yapılır. Çevremizde buna
yüz açımıda denir. Çevredeki kadınların ve kızların
çoğu gelin göreye gelirler. Yüz açımına gelenler
geline; para, altın, eşya gibi hediyeler getirirler.
Gelin kendine ayrılan bir yerde sandelyede oturur.
Bütün gözler gelinin üzerinde toplanır. Buna gelinin
süzülmesi denir. Gelin için bu sıkıcı bir durumdur. En
sonunda gelin oyuna kaldırılır. Yemekler yenip gelin
helvası dağıtıldıktan sonra yüz açımı son bulur.
Ağın ve çevresinde ki düğünlerde klarnet, keman,
cümbüş ve davul çalınır. Düğünlerde oynanan
oyunlar ise şunlardır. Leylani, Gecegü, Büyük cevizin
dibi, Ağır hava, Hayriye, Kol havası, Zurna havası,
Maya havası, Çayda Çıra, Dik hava, Delilo, Nurey,
Tamzara, Tirnanna ve Çiftetelli.
YAĞMUR YAĞMASI İÇİN UYGULAMALAR
Harput ve çevresinde kurak geçen belirli
aylarında yağmurun yağmasını sağlamak için, yöre
halkının kültürleme yoluyla dünden bugüne taşıyarak
yaygın bir şekilde yaşattığı değişik uygulamalar
mevcuttur. Bu uygulamalardan Molla Potik, veya
ölü kafasını suya vermek, kırk bir adet taşa okumak,
kırk adet tomurcuğa okuyup , kırk tane kelin adını
saymak, diken batırılan akrebi ters çevirmek gibi yöre
halkının inanç ve düşüncelerine dayanan davranışlar
canlı bir şekilde varlığını sürdürmektedir.Yörede
mevsim itibariyle kuraklığın baş gösterdiği günlerde,
mahallenin çocukları bir araya gelerek Molla Potik
adını verdikleri apaç, ip ve paçavralardan hazırlanan
insan suretini kapı kapı, mahalle mahalle dolaştırırlar,
Bu sırada: Molla Potik ne ister, Allah’tan yağmur
ister,Tenekeden gavurma ister,Küpden bulgur ister,
Çiniden yağ ister, Molla Potik ne ister, Allah’dan
yağmur ister, Gökten rahmet ister, Küpden bulgur
2013 :
Mayıs
Haziran
ister Tenekeden gavurma ister,Çiniden yağ ister
Tekerlemesini hep bir ağızdan söyleyerek, evlerden
bulgur, kavurma ve yağ toplayarak bir akarsuyun
kenarında veya havuz başında toplanırlar. Burada
topladıları gıda maddelerinin hep birlikte pişirip
yedikten sonra Molla Potik’lerini sulayarak akarsuya
veya havuza atarlar. Birbirlerini sulayan bu çocuklar,
yaptıkları hal, hareket ve davranışlara yağmur
bulutlarının geleceğine ve yağmurun yağacağına
inanırlar. Bu inanç büyüklerde de vardır. Zira ev ev
dolaşan çocukların istedikleri erzak verildiği zaman
bazı kadınların Molla Potik denilen sureti su serperek
ıslattıkları da ifade edilmektedir. Bugün Anadolunun
muhtelif yörelerinde , Çömçe Gelin, Godi Godi,
Kepçe Gelin, Bodi Bodi, Bodi Bostan, Çomça Gelin
olarak adlandırılan ve tamamen yağmurun yağmasını
sağlamak amacıyla yapılan uygulamalar vardır.
Yörede taşlarla ilgili olarak yağmur
yağdırma pratiklerine de rastlanmaktadır. Harput’ta
Akyol mezarlığında Hacı Ali Efendi namı ile
bilinen ulu bilge kişinin mezarından alınan nohut
büyüklüğündeki kırk bir adet taşın her birine, yedi
defa Yasin-i Şerif okuduktan sonra, bez bir torbanın
içine bırakılır. Torbanın akarak su da gitmemesi
için suyun kenarına çakılan bir kazığa bağlanır. Bu
davranışlardan sonra yağmurun yağacağına inanan
yöre halkı yağmurun şiddetli olarak yağması halinde
veya yağmurun durdurulması için taş dolu torbayı
sudan çıkarır. Torbadaki taşlar tekrar eski toprağına
iade edilir. Böylece yağmurun yağacağına inanılır.
Yörede yağmur yağdırma ile ilişkili bir
diğer uygulama da henüz tomurcuk halindeki
söğüt ağacından kırk tomurcuklu bir dal kesilip, bu
tomurcukların her birine bilinen dualar okunduktan
sonra akarsuya bırakılmasıdır. Bununla yağmurun
yağacağına inanan yöre halkı , bu uygulamada
özellikle seçilen söğüt ağacının seçilme sebebini
maalesef bilmemektedir. Esasen su kenarlarında
yetişip serpilen söğüt ağacının, suyu kendisine çekme
özelliği be bu itibarla su ile olan ilgili ve temas çok
tabi bir düşüncedir.
Harput
ve
çevresinde
yağmurun
yağdırılmasına dair bir diğer uygulamada, yılanın
yakılması ile ilgilidir. Kuraklık baş gösterdiği zaman,
bir yılan öldürülüp ateşin içine atılarak yakılır.
Sebebini bilmeden yapılan bu davranışla ilgili
olarak, yörede yaptığımız araştırmada yılana, adı
ile hitap edilmediğini ona uzun lakabının verildiğini
görüyoruz.
Harput’ta yağmur yağdırmak için, kırk
tane kelin adı yüksek sesle çağırılır. Bu pratiği
uygulayan kişi elinde tuttuğu ipliğe, her bir kelin
adını çağırdığında bir düğüm atarak bildiği duayı
okur. Daha sonra bu iplik evin kıble yönünde bulunan
yağmur oluğuna bağlanır. Bu davranışla yağmurun
yağacağına inanılır. Yağan yağmurun dindirilmesi
içinde bir miktar eritilmiş yağ dökülür yahut söz
konusu ipliğe atılan düğümler yine kırk elin adları
çağrılarak sökülür
Andiri
Prof.Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI
Vay göresim geldi Berçenek seni
Dumanlı dumanlı oy bizim eller
………..
Otursam ağlasam delidir derler
Aşık Mahzuni
Bahardır Şimdi
Sular Coşkulu Akar
Çiçek Açmıştır Bademler
Toprak Tavındadır
Döl Kokar
Kent Hayellerimizi Süslerdi
Ninemin Ninnisi Kulağımda
“Kesik Baş” Okurduk
Geceleri
Dünyamız
Göklerdi
Gözkırpardı Yıldızlar
Dalardık Saman Yoluna
Olmayan Diyarlara Giderdik
Okuduk
Kentlere Dağıldık
Köy Anılarımızda Kaldı
Gün Biter
Yanlığınızla kalırsın
Bir Sızı duyarsın Yüreğinde
Andiri’dir
Ananın ak sütü
ANKARA 28.05.2013
Mayıs
Haziran
: 2013
19
Ekirek’li Şemsettin Efendi
Nihat ERTUĞRUL
Rahmetli Şemsettin Amcam’ı telefon ile
aradığımda kendisine ‘Selamınaleyküm Ekirek’li
Şemsettin Efendi’ derdim. Cevabı Aleyküm selam
Ekirek’li Nihat Efendi olur. Amcamın uzun bir
kahkahası sonrasında muhabbetimize başlardık
1927 yılında o zamanlar Ağın’ın köyü olan
Ekirek’de (Başpınar mahallesi) doğan amcam namı
değer Ekirek’li ‘Dayı’ ve Feride bacı’nın 2 ci çocuğu
olarak Dünya’ya gelmiştir. Harp yıllarının tüm
yokluğunu 4 kardeşi gibi derinden yaşayan amcam
daha sonra kendisinden önce baba ocağından aileye
destek olmak için gurbete çıkan ağabeyi Hüsamettin
Ertuğrul’un yanına Kırıkkale’ye gider. Bu gidiş o
kadar kolay olmaz. Amcam, bu gidişini anlattığı o
zamanlar yaşadığı açlığı,yokluğu ve perişanlığıda
tabiki açmadan geçemezdi.İnsanoğlunun en önde
gelen ve hiçbir zaman vazgeçilmez olan bu derdi
geçim derdini çok yakından tanımasını sağladı.
Kırıkkale yıllarını her anlatışında da koca adam
olmama rağmen yaşadıklarından dolayı kendisine
çok acırdım, bazen gözlerim dahi dolardı. Amcam
anlatırdı da anlatırdı. Bense dinlemeye doyamazdım
o yılları, o fakirliğin diz boyu olduğu yılları.
için aynı uğraşı vermektedir. Amcam Şemsettin o
zamanlar hem yaştan ufak hemde gösterişsiz bir çocuk.
Fabrikanın kapısına her gidişinde kendisine sen daha
küçüksün denerek geri çevrilmekte. Ağabeyinin tüm
uğraşları ve o çevrede bulunan hemşeriler ve ‘Torpil’
sonrasında kapağı Fabrikanın ‘Tapa’ bölümüne atar
Şemşettin. 14 yaşındaki bir çocuktur daha.
GENÇLİK BURADA GİTTİ
Gençliğini Ağabeyi ile Kırıkkale Silah
Fabrika’sına verir Amcam. Daha sonra Askerlik gelir
ve 4 yılda böyle, yine aynı yer aynı Fabrika.Daha
sonra teskere, ama teskere öncesi kendi kendine
verilen bir söz ile alınan teskere. Amcam askerlikten
ayrılırken kendi kendine söz vermiş ‘Şu Askerlikten
bir kurtulayım, Askeriye’nin çeşmesinden su
içmeyeceğim.’ Hayat zor, hayat acımasız söz verilen
sözleri dahi tutturmamış amcama. Daha sonra
yine askeriye bu kez Ankara 5 Kademe Ana Tamir
Fabrikası bu kez sivil memur, ustalık, derken evlilik
ve 1954 yılında dünya’ya gelen ilk çocuk. Güler,zekai
ve Gülay işte amcamdan geriye kalanlar...
Güler, Erhan Paşa ile evli, Zekai Turgut’luda
öğretmen, Gülay ise Ankara’da.
GENÇ YAŞTA GELEN EMEKLİLİK
1968 yılında 41 yaşında emekli oldu amcam.
Daha sonra Mamak’ta açtığı ufak bir tamirci dükkanı
Şemsettin efendinin. Buda sırf vakit geçirmek için.
Hemen hemen 15 yıl bu dükkanda geçen bir ömür.
Biriyantinli ve özen ile taranmış şaçları, boynundan
düşürmediği kravatı her Sabah olduğu Sinek kaydı
traşı ile tam bir Cumhuriyet insanı idi amcam. 27
yılını Asker olmamasına rağmen Askerlerin arasında
geçirmişti. Belkide o sahip olduğu disiplini oradan
almıştı. Bir diz boyu çamurda yürümesine karşı
paçalarında en ufak bir çamur parçası bulunmazdı
amcamın bu durumuna hep şaşardık.
Şemsettin ERTUĞRUL
ÇOCUKKEN ÇIKILAN GURBET
14 yaşında Kırıkkale’ye indiğini anlatan
amcam buradaki hayata başlanğıcı ağabeyi’nin
ellerinden tutuşu ile başlar. Kendisinden 3 yaş büyük
ağabeyi Hüsamettin uzun uğraşlar sonucu Kırıkkale
Silah Fabrikasına işçi olarak girmiş ve şimdi de
kardeşi için, yani onunda bu fabrikaya girmesi
20
Amcam Şemsettin efendi Ankara’nın Mamak
semtinde şürdürdü hayatını. Etrafı hep hemşerileri ile
doluydu. Orası benimde sıkıştığım anlarda sığındığım
bir liman olmuştu her zaman için, Kendimi o çatının
altında hep güvende hissettim. Orası Amcamın evi
idi, mütavızı ama çok sıcaktı benim için.
Ne zamana kadarmı ayrılığın geldığı 1 Mayıs 2012
tarihine kadar. Nur içinde yat Ekirekli Şemsettin
efendi. Ruhun şad olsun Amcam Şemsettin Ertuğrul
2013 :
Mayıs
Haziran
Savaş ve Barış
M.Cavit ALPASLAN
Lev Tolstoy’un romanlarının en ünlüsüdür.
Bu roman ünlü yazarın 1804 lerde başlayan Fransız
-Rus savaş dönemini anlatan yapıtının adıdır.
Yazar, savaş sözcüğüyle: Yıkıcılığı, açlığı,
sefaleti ve daha öte ölümü anlatır.
Barış ise,savaşa yıkıcılığa,açlığa ölüme
rağmen; insanlar arasında barışın sevginin ve
dostluğun da sürdürebileceğini dile getirir.
Romanı okuyanlar veya filmini izleyenler
acıların ve sevginin nasıl paylaşıldığını gözyaşlarıyla
izlerler.
Şavaşı hem kazanan hem de kaybeden
taraflar; acıları ortak yaşarlar.
PİRUS ZAFERİ:
Yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan
bir zaferin adıdır. Bu ad savaş terminolojisinde
simgeselleşmiştir.
M.Ö.280 -270 Yunan kralı Prus, Roma’ya
saldırır ne pahasına olursa olsun,savaşı kazanmak
için her şeyini feda eder. Sonuçta savaşı kazanır
ama ordusunu ve herşeyini kaybetmiştir. Binlarce
asker ve personelden kalan on beş kişiyle Atina’ya
dönebilmiştir.
Prus bu zaferin ardından ; ‘’Tanrım bir daha
bana böyle bir zafer verme’’ dediği söylenir!
BÜYÜK İSKENDER:
M.Ö :323-281 Adı doğu efsanelerde yaşayan
dünyanının yarısını 13 yılda fethetmiş, Dünyanın en
güçlü devleti olan Pers İmparator’luğunu yenmiş;
yaşadığı 12 yılda on milyonlarca insana boyun
eğdirerek o gün dünyanın tamamı olan üç kıtada
hüküm sürmüştür.
Yaşadığı 13 yıl boyunca öylesine parlak ve
büyük fetihler gerçekleştirmişdi ki büyüklüğü, şan
ve şerefi; yaşadığımız bu günlere kadar 23 Yüz yıl
dilden dile dolaştı. Bugün hala değişik dinlerdeki
insanlar çocuklarına onun adını verebiliyorlar.
Bunları niye anlatıyorum.
Anlatıyorum Çünkü O, BÜYÜK İNSAN’ın
savaşa katılan bir erin’in anasına yazdığı mektubu
sunacağım sizllere
Mayıs
Haziran
: 2013
İSKENDER ORDU’SUNDA
BİR ERİN ANNESİNE MEKTUBU
Bu mektup İsa’dan önce 333 yılında
İskender ordusunda Nakliye eri Symmachos
tarafından
Megara’da
anası Agariste’ye
yazılmıştır:
Sevgili anam, elime fırsat geçmişken yine
sana bir mektup ulaştırayım, dedim. İlkin şunu
haber vereyim ki şu sırada bir Fars köyü olan
Gogemela’da bir barbarın evinde hasta yatıyorum.
Ama doğrusu bir Helen askerine yakışacak şekilde
iyi bakılıyorum. Haftalar var ki burada müthiş bir
meydan savaşı olmuştu, orada yaralandım. Hekim
artık yakında ayağa kalkacağımı söylüyor, yazık ki
yalnız tek ayağımın üstüne kalkacağım, çünkü biri
sizlere ömür! Neyse bundan daha sonra konuşuruz.
Evet, komutanımız batıya bir posta kıtası
yollanacağını söyleyince (Galiba Fars’lıların ulu
yolundan bir küçük Asya limanına) size bir haber
yetiştireyim, dedim.
Kreon, filozof Theofrast’ın kâtibi, şimdi
yanımda oturuyor, ben ne dersem kaymak gibi bir
papirüs kâğıdına yazıyor. Bu pek değerli kâğıttan
ganimet arasında elimize top top geçti.
Okkası bir mine, yalan söylüyorsam sütün
bana haram olsun!
Benden aldığınız son haber kim bilir ne
kadar eskiydi? Gerçi İssus (İskenderun) savaşında
sakatlanıp geri yollanan mızrakçı Agathon’a
Atina’ya vardığında Megara’ya da uğrayıp sizi
ziyaret etmesini tenbih etmiştim ama serserinin bu
zahmete katlandığını hiç sanmam.
Ana, küçücük Megara’nızda bizlerin
buralarda neler görüp geçirdiğimizi dünyada
tasavvur edemezsiniz. Dionysos ve Astarte’ye yemin
olsun ki edemezsiniz! Hey gidi deli zaman heyy!
Hem ana, bu Astarte dediğim Suriye yahut Babil
tanrıçasına öyle güzel din törenleri yapıyorlar ki
sorma, bunların yanında bizim Helen’li Dionysos’a
asma dalları, oyuncular ve sarhoş kızlarla yapılan
ayinler hiç kalır.
Anacığım, sakın küçük kardeşim Agathon’a
askerlik hevesi aşılama, benim izimden yürümeye
kalkmasın. Davulun sesi uzaktan hoş geliyor, macera
21
ve kahramanlık hikayeleri adamın başını döndürüyor
ama çektiğimizi bir biz biliriz, bir de Tanrılar bilir.
Her kahramanlık menkibesinin ardında ne kadar
acı, ne kadar gözyaşı ve ne kadar kan saklıdır,
kimse ondan söz etmez. Bizler bile onları pek tez
unutuyoruz. Ben şimdi ıstırap döşeğinde uzun uzun
yatıyorum da olup bitenler hep gözümde canlanıyor.
İssus zaferinden sonra bize kıralın orduyu
ikiye ayıracağını, asıl ordu general Parmenio emrinde
Suriye yolundan Şam’a doğru giderken İskender’in
de yardımcı Helen kıtaları ve atlılarıyle kıyı boyunca
güneye ineceğini söylediler. Ben arabamın üstünde
hep ordunun toz bulutunu kovalıyarak iki yanı diz
boyu oyulmuş tozlu yollardan ilerliyordum. Sarı
kum dan ve tozdan göz gözü görmüyor, ancak günde
bir defa ya kötü bir göle ya da yıkılmış bir sarnıca
raslanıyordu. Susuzluk hayvanlara insanlardan çok
dokunuyor, acı acı bağrışıp duruyorlardı. Önümüze
çıkan kulübelerde dişe dokunur bir şey yoktu, önden
gidenler herşeyi silip süpürmüşlerdi.
Pek çok şehir ele geçirdik, şimdi adlarını bile
hatırlamıyorum. Fakat biz ağırlık erleri sırtımızda
Fenike erguvanı, parmaklarımızda mücevher
yüzüklerle dolaştığımız günler çok oldu.
Sonra Parmenio geri gelmiş, şimdi Tyrus
şehri üstüne gidilecekmiş dediler. Bu liman şehrinin
adını duymıyan yoktur. Hani biz de bir zaman
Piraus’da sivri külâhlı, uzun esvaplı, kıvrım kıvrım
sakallı yabancı gemicilere gülerdik; işte onlar
bunlardan Sidon yahut Tyrus’lu Fenikeli’lerdi.
Belki Kartaca’lı da ola bilirlerdi, çünkü Kartaca,
Fenike’liler tarafından kurulmuş bir koloni imiş.
Tyrus şehrine girdiğimizde ahalinin korkup
kaçmasın diye Tanrı Baal’i, oturduğu taşa sımsıkı
bağladığını gördük ve gülüştük, Amma bu şehri
almak bize pek çok emeğe mal oldu, kalın ve
yüksek duvarlarında dişimiz söküle yazdı. Tyrus
denize doğru bir kara çıkıntısı üzerine kurulmuş.
Bizim binbaşının dediğine göre burasını almayınca
da olmazmış, çünkü Fars donanması burada
üslendiğinden buraya hâkim olan denize de hâkim
olurmuş.
Makedonya’lılar
tam yedi ay Tyrus
duvarlarına saldırdılar. Sonunda bizim kurnazlar
şehre yine ancak bir hile ile girebildiler: Atina’lı
mühendisler denize doğru bin adım uzunluğunda bir
set ve yol yaptılar da o sayede işi başardılar. Şehirde
çok mal yağma edildi amma, ne çare, gemileri
yakalıyamadık.
Sonra yine sonsuz yürüyüşler başladı: Kızgın
çöl yürüyüşleri! Durmaz dinlenmez kıralımızın
ardından adım adım ilerledik. Doğrusu onun için
yine sunturlu küfürler duydum, üç askerden ikisi
muhakkak sövüyordu.
Fakat bereketli Mısır toprağına ayak
22
basılınca bütün acılar unutuldu.
Hey anam hey, bu Mısır denilen ülkenin
bir eşi daha dünyada bulunmaz! Şehirlere,
muazzam tapınaklara, muhteşem saraylara baktıkça
şaşkınlıktan ağzım açık kalıyordu. Bu dev yapıların
yanında bizim Tanrılar durağı Akropolis bile pek
küçük ve sönük kalır, anacığım, inan bana!
Mısır halkı bizi dost ve kurtancı gibi
karşıladı, belki uzun boylu Fars köleliği altında
yaşamış olmasından. Hem binbaşımızın dediğine
göre iki yüz yıl önce Yunanlı tutmalar Pelusium’da
Mısır’lıların hürriyetini barbarlara karşı başarıyla
savunmuşlar. Bu olay geçmişine pek düşkün olan
Mısır’lılarca hiç unutulmamış. O zamandan beri
Mısır toprakları üstünde koloni kurmak Helen’lere
serbest olmuş. Ahalisi sırf Helen olan bu şehirlerden
Nokratis’i ben de gördüm, tıpkı bizim Megara gibi,
yalnız belki dört kat daha büyük.
Kıral yaveri General Kleomenes’i Mısır’a
komutan yaptı. Kendisi kısa bir dinlenmeden sonra
daha heyecanlı yeni bir maceraya hazırlandı: Libya
çölünde, vaktiyle Fars kıralı Kambyses’in boşuna
aradığı
Zeus’un kutsal yeri «Ammanium» u
yanında bir avuç atlı ile bulmaya çıktı. Tapınağı
pek kutsal sayılan bu yer ağaçsız çölün ortalarında
bir vahada imiş. İskender ne murat eder de elde
etmez! Aradığını bulmuş ve dediklerine göre Zeus
tapmağında Tanrılar sırasına girmiş, oranın kutsal
rahipleri İskenderi Zeus’un oğlu ilân etmişler. Biz
uyanık Helen’ler öyle hikâyelere gülüp geçiyoruz,
ama gel de bunun Mısır’lılarla Asya’lılar üzerindeki
etkisine bak! O zaman bu zaman ona bir Tanrı’ya
bakar gibi bakıyorlar ve çoğu yanına dizin dizin
sürünerek yaklaşıyorlar. Eh, bunun da bize faydası
var, zararı yok.
İskender’in kendisi bu dînî saygı
gösterilerini yalnız hoşgörmekle kalmıyor, hatta
onları arıyor, özel ressamı Apelles’i Ephesus’dan
getirterek kendini «Yıldırım fırlatan Zeus» şeklinde
tasvir ettirdi. Bunu birçokları dinsizlik sayıyorlar..
Ben görmedim ya, resim pek dehşetli imiş. Bundan
sonra artık iki İskender bulunacağını söylüyorlar:
Biri Kıral Filip’in yenilmez oğlu, biri de Apelles’in
tasvirindeki. Ressam da sanatını öyle ucuza satmamış
ha! Tartmaca yirmi talent altın almış diyorlar. Usta
Lysippos’da burada idi, o da yeni bir İskender
heykeli dikti; ama Tanrılık iddia eden İskenderi değil
de tanrısal yiğit İskenderi!
Hem bu tapma ve kutlama törenleri benim ve
arkadaşlarımın hoşumuza gidiyordu. “Nasıl gitmesin
ki, böyle şölen ve törenlerden biz küçüklere de hayli
kırıntı düşüyordu. İssus aşkına böyle, anacığım.
Pharos karargâhtnda geçirdiğimiz yağlı günleri
hatırladıkça hâlâ ağzım sulanıyor. Pharos dediğim
Nil ağzı yakınında bir ada olup oraya Mısır’lılar
2013 :
Mayıs
Haziran
bizim için yassı sandallarıyle erzak getirirlerdi,
çünkü orası ırmak kolları, kanallar ve koylarla ağ
gibi örülüdür. Bize düşen bütün iş bunları pişirmek,
hazırlamak ve yemekten ibaretti. Hem de nasıl
yemek ve içmek: Çatlarcasına!. Çoğumuz bu arada
Suriye’den getirdiği yağma mallannı da kumarda
yedi bitirdi.
Her tarafta arı gibi, karınca gibi çalışan
yalnız «Bilim Kurmayları» idi. Arkadaşım Agisthes
böyle bir Expedition heyeti ile ta güneyde bir yere
gönderilmek bahtsızlığına uğramıştı. Meğersem
İskender’e hocası Aristo, o bilgin oda bekçisi, ta
Atina’dan Nil ırmağı’nın kaynağını bulmasını yazası
imiş. Kitap ehlinin ise İskender üzerinde nüfuzu
büyük olduğundan onların hiçbir arzusu geri kalmaz.
İşte bu sebepten ötürü bizim zavallı Agisthes kara
Habeş ilini boyladıydı. Bu bilginlerin dolaşmadığı
yer, yapmadığı iş yok. Kimi tutar taş toplar, kimi
de ot ve hayvan! Akıllarınca içinde ne bulacaklar
sa bu hayvan ve bitkileri kesip doğrayıp duruyorlar.
Bu satırı yazan Kâtip Kreon diyor ki, bu bilgin av
köpekleri, kokusunu aldıklan herşeyi böyle toplar,
güzel papirüs kâğıtlarına dikkatle not eder, sonra
hepsini Atina’da Aristo’nun lisesine yollarlarmış.
Aristo da onlardan yeni bilgiler düzer koşarmış.
Aristo’nun yeğeni Kallisthenes de bizim ordunun
tarihçisi, ordu ile dolaşıp olanı biteni yazıyor, kitap
yapıyor.
Kıralın Memphis şehrinde olimpiyat
oyunları tertip edip de bizi uzakta bıraktığını
duyunca nasıl üzüldüğümüzü kolayca tasavvur
edebilirsin anacığım. Fakat İskender bir Nil filosu
ile adamıza gelip de karargahımızı ziyaret edince biz
de şeref payımızı almış olduk. Sevgili Homeros İlias
kitabında meğersem bu adayı aramakta imiş. Kâtip
Kreon da o yeri biliyor ve işte yazıyor:
«Nil ağzından ilerde, köpüklü dalgalar
arasında bir ada varki Mısır’lılar ona Pharos
diyorlar.»
Kıral buraları adamlarıyla birlikte birkaç
gün dolaştı. Sonra Nil’in kumsallaşmamış en batı
kolu üzerinde bulunan balıkçı köyü Rhakotis’i
kendi adını taşıyacak bir şehir haline getirmiye
karar vermiş. Eğer bu emir yerine gelirse burası
içinde daha çok Helenle’rin oturduğu ve üç kıta
ticaret gemilerinin buluştuğı büyük bir dünya pazarı
olacakmış diyorlar Kreon diyor ki, şehrin plânını
Milet’li şehircilik ustası Hippodamos ile kıral
kendisi yapmış. Saray mimarı Deinokrates de büyük
tapınaklar sanat enstitüleri, resmi binalar, liman
tesisleri ve bir de göğe baş kaldıran fener kulesi
yapmak emri almış. Biz Helen’lerin beğendiği bi
cihet de bu İskenderiye’nin demokratik bi yasa ile
idare edilmesi kararıdır.
Nil ağzında ve Pharos adasında inşaat
Mayıs
Haziran
: 2013
başlamış, biz biraz dil öğrenip yerli halkla
kaynaşmaya başlamıştık ki’(doğrusunu istersen ana,
işin içinde bir Mısır kızı da var). «Ordu hazırlansın,
doğu’ya doğru sefer var» diye tellâllar bağırtıldı.
Şimdi sen ol da kızma. Aman yine; sövüp saymalar
oldu! Yalnız varları yokları kumarda üttürüp yeni
yağma fırsatı arayan serseriler bu habere sevindi.
Tekrar Suriye’ye vardığımızda Ulu Fas
kıralından barış teklifi alındı: Barış uğruna bize
Fırat ırmağın’dan Çanakkale boğazına kadar bütün
ülkeler, sayısız altın veriliyordu. Tanrılara şükür,
İskender ortaya çıkalıberi barbarların büyük kıralları
DARA ve SERHAS zamanında bize yaptıklarını
kat bat fazlasıyle ödettik. O büyük kırallar şimdi
mezarlarında, ters dönseler yeridir.
Barışın pahası da bizi sevindirecek kadar
yüksekti, daha doğrusu biz öyle sandık. Bizim
gibi düşündüğü anlaşılan general Parmenio kırala:
«Ben İskender olsam teklifi hemen kabul ederdim»,
deyince o ne cevap verse beğenirsin? «Parmenio
olsam ben de ederdim!» demiş. Bu nükteye bol bol
gülündü, barış teklifine aldırış eden olmadı.
Haydi yeniden yollara düş. Yürü babam
yürü! Bir gün on mil, ertesi gün bir on mil daha!
Şu dağı çık şu tepeyi in, şu yaylayı aş, şu ovayı
geç!. Sonra hepsine yeniden başla! Tepende kızgın
güneş, ayak altında kum ve tozlu toprak! Haftalarca
kaderimiz hep bu idi. Bereket versin, halk hiçbir
yerde bize düşmanlık göstermedi, hatta bazı yerde
bizi kurtarıcı gibi şenlikle karşıladı. Yem ve erzak
sıkıntısı çekilmedi.
Haftalarca böyle yürüyüp gittikçe daha
güçleşen dağlık bölgeleri aştıktan sonra nihayet
Asur’ların yurduna, Fırat kıyılarına, en sonunda da
ünlü Dicle ırmağına ulaştık. Gördüğümüz harikaları
artık anlatmıyacağım, pek uzun kaçar, fakat şuncağız
deyim ki bizden önceki hiçbir kuşak yeryüzünden bu
kadar çok şey görmemiştir.
Büyük Fars kıral’ının son meydan savaşını
vermek için bütün kuvvetlerini topladığı haberi
yayıldığı zaman, yurdumuzdan ne kadar uzakta ve
uçsuz bucaksız Fars ilinin neresinde bulunduğumuzu
bilen, hele denize ve Helen sahillerine ne kadar
zamanda varılacağını hesap edebilen yoktu. Zırh
gömlekli, sivri külahlı Fars atlıları görülmiye
başlamıştı, artık sürüden ayrılanı kurt kapıyordu.
Bana uğursuz gelen o Gogamela üzerine
vadi boyu inerken Dicle’nin öbür kıyısında öyle bir
ordu gördük ki, benzeri dünya’da bulunmaz. Biz
nakliyecileri ilkin bir korku kapladı ama az sonra
yanımızdan geçen mızrakçı kıtalarının şen kavga
türkülerini duyduğumuz vakit kendimizi topladık.
Hele İskender’in kısa hitabesine karşı onbinlerce
ağızdan gök gürültüsü gibi çıkan «Yaşa, varol!»
sesleriyle büsbütün korkuyu attık. Ordunun böyle
23
şevkli olduğu yerde zaferden emin olunabilirdi.
Yine Kreon’nun dediğine göre general Perdikkap ile
general Parmenio bu üstün düşman kuvvetine gece
baskın yapmayı teklif etmişler. ‘İskender demiş ki:
«Fars devletini ben çalacak değilim ki! Zaferimi
varsın güneş de görsün» ve geceyi çocuk gibi mışıl
mışıl uyuyarak geçirmiş. Ertesi sabah Parmenio ona:
«Sanki zaferi kazanmış gibi uyudun» deyince: «Öyle
değil mi ya dostum? Artık Darius savaşı kabul etti,
dağlardan, ovalardan ve çöllerden onu kovalamıya
artık ihtiyacımız kalmadı.» diye şevkle gülmüş.
Güneş arabası Medya dağlarını aşıp gelirken
hücum boruları çalındı.
Anacığım, kardeşim, bizim çelikten
Phalanks kıtalarımızın düşman saflarına doğru
atılışının insanda yarattığı duygu ve heyecanları ne
ben anlatabilirim, ne de siz tasavvur edebilirsiniz.
İlk çarpışmanın göğe çıkan gürültüsü yükselen
toz bulutları arasından gelen at kişnemeleri,
vuruşan insanların haykırışları, çarpışan kılıçların
şakırtıları bütün duygularımızı zaptetmiş iken süvari
bölüklerinin nal sesleri yeri gümbürdetti. Darius’un
savaş arabası takımının kendisine doğru geldiğini
gören İskender dayanamayıp at sürdü, kızgın savaş
meydanına daldı. Bir de baktım, ortalık birbirine
karıştı, at ve insan gövdeleri yumaklar gibi birbirine
sarıldı.
Biz nakliyeciler kısa mızraklarımız
elimizide, toplu ağırlık arabalarının yanında nöbeti
bekliyor ve kıyameti uzaktan seyrediyorduk.
Fars
Ordusu’nun birdenbire ikiye
bölündüğünü ve delice bir kaçışmaya başladığını
gördük. Bunu görür de kim dayanır? Yerimizde
sıçrayıp dururken, birer ikişer ileri fırlamıya,
ölenlerin teçhizatını soymıya koyulduk... Derken
ansızın bir zırhlı süvari kıtasının üstüme geldiğini
gördüm. Kendimi toplamaya vakit kalmadan bu
hergelelerden biri mızrağını bacağıma sapladı.
Yine talihim varmış ki, bir arkadaş yaramı
sarıp beni bu eve taşıdı da ölümden kurtuldum,
şimdi bu mektubu sana yazdırabiliyorum. Yara çok
geçmeden kangrene çevirdiği için cerrah Ktesias
kemiği testere ile kesip attı. Ama canım pek acımadı,
çünkü bu kasaplıktan önce bana bolca haşhaş suyu
içirip yarı uyuttular. Ama ameliyattan sonraki
günlerin, haftaların azabını ne siz sorun ne de ben
anlatayım.
Şimdi deniyor ki, kıral bütün sakatları yurda
geri yollıyacak, orada «Kleruch» (emekli asker)
muamelesi yaptıracakmış. Söylenti gerçekleşirse
bütün serüven benim için bitmiş olacak. Bu güne
kadar çektiklerim yetmiyormuş gibi, şimdi eve
dönmek fikri beni sevindirmiyor. İskender’in
Ordusunda bir Helen eri olmak, barbarlara hürriyet
ve medeniyet götürmek kolay ele geçer bir şeref, bir
24
saadet midir? Buralarda gördüğümüz ihtişama ne
derece hayran olursak olalım, Şarkın iç ve dış âlem
hakkındaki bilgisi Kreon’un dediği gibi ne kadar
parlak olursa olsun, hiçbir topluluk içinde kişilerin
kanun güvenliği altında istediği gibi yaşadığı bizim
Helen topluluğumuzla boy ölçüşemez.
Ama dediğim gibi bütün bunlar benim
için bitti, yeni bir hayat başlıyor: Kleruch, (emekli
asker) oluyorum. İskender gibi kıralım var, o
emekli ve sakat yiğitlerinin hayatını en iyi şekilde
güven altına almış bulunuyor. Yurdumuzda bizlere
bedelsiz toprak, faizsiz kredi ve vergiden muaflık
hakkı tanınacakmış. Böyle olursa sevgili anacığım,
tarlalarımızdaki rehin taşlarını kaldırır, şehirde bir
iş tutarım. Orduya katılmadan önce çanakçılığı
öğrenmiştim, Kleomahos’un vazo imalâthanesinde
bir kontrol ödevi bulurum herhalde.
İskender, bu Tanrılar sevgilisi, biz yaralıları
ziyaret edip hatırımızı sordu elimizi sıktı, yatağımın
yanında durup bana birkaç lâkırdı söylediği zaman
biz askerler üzerindeki o eşsiz nüfusunun sırrını
ansızın kavradım, bize çektirdiği bütün ıstıraplara
rağmen onu neden bu derece sevdiğimizi, ona neden
canımızı seve seve verdiğimizi anladım.
İskender yabancılar için «Yıldırım fırlatan
bir Zeus» bir «Tanrı Oğlu» olabilir, fakat biz Helenler
için o ne Tanrıdır ne erguvan mantolar, altın sırmalar
içinde insanüstü bir Şark hükümdarıdır, biz onda
bizimle omuz omuza yürüyen, bizim gibi yorulup
savaşan, aynı katığı yiyip, eziyet ve ganimetleri
bizlerle paylaşan bir genç yiğit, yenilmez bir
kahraman başbuğ görmekteyiz. Kısacası o bizdendir,
biz ondan. Onun için ey aziz ana, izin ver de bu
mektubu, İskender’den ve onun yiğit savaşçılarından
ayrılmanın acısıyle akan gözyaşlarımla kapatayım.
Mübarek ellerini öper, yakında kavuşmamızı
Tanrılardan dilerim,»
Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme
Sen dağları seyret.
Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma.
Kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset.
Işıklar sönmüşse ve karanlıksa ona da aldırma,ay
ışığını seyret,
SABRET…
Sabret ki her şey hissettiğin kadar derin ve
sonsuz olsun…
Sabret ki her şey gönlünce olsun…
MEVLANA
2013 :
Mayıs
Haziran
Ağın’da Sinema Tarihi
(Kaynak AĞIN HABER)
Ağın’ın yakın tarihinine bakıldığında,
üç ayrı ticari amaçlı sinema işletmesinin olduğu
görülür. Bunlar aynı dönemde açılan rakip işletmeler
olmayıp, dönemin imkanları ölçüsünde genelde
yazlık olarak açık havada açılan sinemalardır. İlk
ikisinin açıldığı ve hizmet verdiği tarihler Keban
Baraj Gölü’nün su tutmaya başlamasından önceki
dönemlerdir. Bu dönemlerde ilçenin, özellikle
köylerinin, nüfusu bugüne oranla daha fazladır.
Açılan sinemaların birincisi 1963 yılında
Muharrem Demirkol, Mehmet Odabaşı ve Ziya
Uzunoğlu tarafından açılmıştır. Gösterilen ilk film
“Yetim Ömer” filmidir. Bugünkü Öğretmen Abdullah
Lütfü İlköğretim Okulu’ nun yanındaki bir bahçede
açılan sinema fazla uzun ömürlü olmamıştır.
İlçenin ilk gazete bayiliğini de yapan
İsmail Şemsettin Korkmaz ve Muharrem Demirkol
tarafından açılan ikinci sinema daha uzun soluklu
olmuştur. İlçede sinema denince akla gelen sinema
da budur. 1965 veya 1966 yılında Ağın Şenpınar
Sineması adıyla açılan sinema, faaliyetlerine 1972
yılına kadar devam etmiştir. İlçenin eski aşağı
çarşısında, Aşağı Camii’nin karşısında yazlık
sinema olarak açılmıştır. Cami’nin karşısındaki arsa
tahta çitlerle çevrilmiş ve film gösterileri bu alanda
yapılmıştır. İlçede elektrik yaygın olmadığından
sinema jeneratör yardımı ile çalıştırılabilmiştir. 200
kişilik oturma kapasitesine sahip olan alan, ilgi gören
bir film olduğunda eklemelerle 400 kişi alabilmiştir.
Gösterilen filmler dönemin siyah-beyaz Türk
filmleridir. Sinemanın açık olduğu dönem boyunca
hiçbir yabancı film gösterilmemiştir. Bu dönemde
yıllık çekilen Türk filmlerinin sayısı da günümüze
kıyaslandığında bir hayli fazladır. Siyah-beyaz
filmlerin yanında bazen renkli filmler de gelmiş ve
en çok ilgiyi bunlar görmüşlerdir. Ağın’a ilk gelen
renkli film “Tarkan” ilk gün 400 kişi toplamıştır.
Film gösterimi akşamları yapılmış ve
günde bir gösterim gerçekleştirilebilmiştir. Filmle
birlikte gelen afişler sinemanın dış cephesine
asılıyor, ayrıca afişlerin bir kısmı da çerçeveleniyor
ve ilçenin gençleri tarafından mahalle aralarında
dolaştırılıyordu. Gençler bu arada megafon gibi
araçlarla da yeni gelen filmi halka duyuruyorlardı.
Sinema gösterilerinin en canlı olduğu dönem Ağın’
da yapılan arkeolojik kazılar sırasında yaşanmıştır.
Kazı ekibinde bulunan görevliler ilçenin sosyal
Mayıs
Haziran
: 2013
hayatının en önemli yansıması olan sinemeya yoğun
ilgi göstermişlerdir. Açık olduğu süre zarfında yıllık
ortalama 45 - 50 film gösteren sinema 1972 yılında
sinema olarak kullanılan alanın satılması üzerine
kapanmıştır.
1973 yılından itibaren dönemin Belediye
Başkanı Sadi Kapısız’ın girişimleri ile 1973
yılından itibaren de bir müddet sinema gösterileri
devam etmiştir. 1980-1981 dönemlerinde inşa
edilmeye başlanan ve bugün Niyazi Yıldırım
Gençosmanoğlu Kültür Merkezi olarak kullanılan
binanın sinema salonu olarak kullanılması düşüncesi
de vardı. 1980’lerden günümüze gelene kadar da
belki televizyonun yaygınlaşması ile sinemanın
eski etkinliğini yitirmesinin sonucu olarak
Ağın’da ticari anlamda sinema salonu açılmamış
sinema gösterimi yapılmamıştır. Sadece Niyazi
Yıldırım Gençosmanoğlu Kültür Merkezi’ nin
restorasyonundan sonra özellikle yatılı öğrencilere
yönelik eğitim amaçlı film gösterileri yapılmıştır.
DEVE:
Tüm canlıları bedeninde taşır….
Gözlerini ceylandan, başını attan,
kuyruğunu boğadan, kulaklarını sincaptan,
bacaklarını zürafadan, karnını filden almıştır.
Yani çevresel temsil yeteneği var…
Boynu ırmak, omuzları yayla, hörgüçleri
dağdır. Görüşü keskindir… Üç göz kapağı vardır,
kum fırtınasında saydam olan gözkapağını
kullanarak gözü kapalıyken de görür…
Bilgedir…Beyin yapısındaki olağanüstü
GPS sistemi ile birbirine benzeyen milyonlarca
kum tepesi arasında asla kaybolmaz, yolunu
bulur…
Ariftir…’’Nerem doğrudur ki’’ diye en
doğru yanıtı veren de…
gitmek
’’Bir
eşeğin
peşinden
koyuyor’’diyen de odur.
25
1937 yılında Şehir Hatları Vapur İşletmesi’nin haftasonu gezisi için vermiş olduğu ilan.
26
2013 :
Mayıs
Haziran
“Mırat’lara Gezi”
Ahmet SAMUR
Okulda büyük bir heyecan ve sevinç vardı.
Öğrenciler derslere daha neş’eli giriyor, teneffüslerde
hararetli sohbetler ediyorlardı. Mevsim İlkbahar,
aylardan Nisan’dı. Ancak bütün öğrencileri bu
kadar sevindiren neden bu değildi. Büyük sınıfların
geçen yıllarda yaptıkları, küçük sınıfların ilk defa
yapacakları, “MIRAT’LARA GEZİ”duygusu hepsini
ortak heyecana sürüklenmiştir. Bir hafta sonra Pağnik
Köyü önüne, Mırat’lara (Karasu) gezi yapılacaktı
okulca.
Geçmek bilmeyin bir hafta ne kadar uzun
gelmişti çocuklara... Ellerinde ekmek torbaları, evden
çıkarken annelerinin bin bir çeşit uyarıları, okula
yaklaşınca herkesin yüzündeki heyecan çocukları bir
başka değiştirmişti sanki. Çok mutluydular. Havanın,
bilmem kimin ‘ suratı gibi “kapkara”olduğunun
farkında bile değillerdi.
Zil çaldı.Bahçede sıra oldular. Hemen yola
çıkmak istiyorlardı, öğretmenlerinin de yüzleri pek
iyi gözükmüyordu. Çok beklemediler. Açıklama
yapıldı. “Hava pek iyi gözükmüyordu. Her an yağmur
yağabilirdi. Gezi iptil edilmişti. Başka bir gün
gidilecekti.” Sanki bir felaket olmuştu. Çocukların
yüzü havadan da çok kararmıştı, isteksizce sırayla
sınıflara girdiler. Bir ders sonra neş’eleri yerine
gelmişti. İlk defa öğle paydosunda iyi birşeyler
yiyeceklerdi. Her zamankinden farklı yiyecek
koyulmuştu çantalarına.
Ahmet’in aklı ablasının çantasında kalan
haşlanmış yumurtadaydı. Annesi Papbagil’den ödünç
almıştı iki yumurtaydı. Biri ablasına, biri kendisine.
Öğle paydosunda iştahla yedi yumurtayı. Geziyi
unutmuştu bile.
Eve döndüğünde annesi çok kızmıştı gezi
olmadı diye. Boşu boşuna iki yumarta borçlanmışlardı.
Yumurtanın yerine arpa verecekti simdi...
Bir hafta sonra geziye giderken torba falan
almamışlardı. Ya gezi gene yapılmazsa diye! Aman
olmazsa olmasındı. Hiçmi malları otarırken aç
kalmamıştı. Dayanırdı elbet. Mırat’lara gidek de,
gerisi heç” diyordu.
Şarkılarla
türkülerle
Mazaratlar’dan,
Bozoğlan Deresin’den, Kurtkaya’dan geçtikten
sonra sesler azalmaya başladı. Hem yorulmuşlardı,
hem Ağın’dan uzaklaştıkça yabancılık çekiyorlardı.
Yeşillikler arasından geçip Mırat’ları görünce
yorgunlukları unutuldu.
Mayıs
Haziran
: 2013
“Anaaa ne kadar büyük bir şuymuş
Mırat”... Yazın değirmenlerde gördüğü Çayın suyu
gibi berrak ve az olacağını sanıyordu Ahmet. Oysa
çamur akıyordu Mırat. Hemde gürültülü. “Hiç kimse
karşıya taş atamaz, karşıya geçiremez” diye içinden
geçiriyordu.
Biraz sonra suyun gürültüsüne alışmaya
başladılar. Öğretmenler tehlikeli gördükleri yerlere
nöbetçi öğrenciler yerleştirdiler. Oyun alanlarını
sınırladılar. Herkes kendi kendine arkadaş gurupları
oluşturmuş gezinin tadını çıkarıyordu. İp atlıyorlar,
uzun atlama, yüksek atlama, uzun eşek. güvercin
taklası yapıyorlardı. En sevdikleri oyunları oynama
zamanları boldu. Kızların bir kısmı aç kapıyı bezirgan
başını oynarken, bir kısmı “yağ satarım bal satarım”
bir kısmıda “evcilik oyunları” oynuyorlardı. Kısacası
değişen çevreye çabucak alışmışlardı.
Öğretmenler oturdukları yerden haber
gönderip “herkes yemeğe” diyene kadar yemek
akıllarına bile gelmemişti. Yeni bir heyecan başladı.
Akşamdan hazırlanan, her zamankinden bol ve
değişik yemekleri, kırlarada, birlikte yemenin tadı bir
başkaydı elbette...
Ahmet’in yemeksiz geldiğinin kimse
farkında değildi. Kız arkadaşları ablasını aralarına
almış oturmuşlarda. Herkes yemeklere öyle
heyecanla saldırdı ki kimsenin kimseyi göreceği
yoktu. O’nun istediği de buydu zaten. Kimse farkında
olsun istemiyordu. Karnı çok acıkmıştı. “Keşke geçen
haftaki yumurtayı yemeseydim” diye içinden geçirdi.
Minicik yüreği eziliyor, başının dönmesini “Mırat’a
fazla baktığından” sanıyordu. “Bir kaya. yada bir ağaç
olsaydı şurada, kimse göremezdi”diye düşünürken
Mevlüt öğretmenin kendisine seslendiğini duydu.
Duymamazlıktan geldi. “İşte anladı. Beni yemeğe
çağırıyor. Ben onlarla nasıl yerim” diye düşünüyordu.
El kol hareketleriyle aç olmadığını anlatmaya
çalışıyordu. Öğretmen öyle sert bir sesle çağırdı
ki çaresiz yürümeye başladı. Hem yürüyor hem de
“İnşallah yanlarına oturtmazlar, elime bir parça ekmek
verirler, bırakırlar” diyordu içinden. Tam yanına
yaklaştığında: “Sen karnını doyurmuşsun her halde.
Dolanıp duruyorsun. Al şu çaydanlığı, bak şuradan su
doldur getir haydi”dediğinde içindeki sıkıntılar, Mırat
suyu gibi aktı gitti.
Biraz önce çektiği sıkıntıların yerini büyük
bir mutluluk ve gurur almıştı. Öğretmenlerine
27
Mıratlarda su getiren tek kişi oydu. işe yaramıştı.
Çocukluk ne güzel... Yokluk ne kötü...
Bu olayı çok uzun seneler sonra annesine
anlattığımda, annesi hiç bir şey söylemedi. Sadece
ağladı, ağladı, ağladı...
Yanlışlara mı, yokluklara mı yoksa
eğitimsizliğe mi ağlıyordu. Kimbilir... Belki de
hepsine ağlıyordu.
BAYRAMLIK
Yurdumuzun her yöresinde geleneksel,
çok güzel komşuluk ilişkileri vardır. Ağın’daki her
mahallenin komşuluk ilişkileri akraba ilişkileri kadar
kuvvetli ve güzeldir. Biribirilerinin her türlü işine
severek yardıma koşarlar. Her türlü eşyayı ödünç
alıp verirler. Hamur mayasından, ateş almaya, bulgur
kazanından, bir yumurtaya kadar her şey alınır, verilir.
Aliuşağı Mahallesinde ise bu durum daha da
farklıdır. Her evin kapısı açıktır. Kapalı, yani kilitli
ise, anahtarın yerini bütün komşular bilir. Kendileri
evde bulunmadığı zamanlarda, komşunun ihtiyacı
olan eşyayı rahatça alması için bu yöntem uygulanırdı.
Öğretmen Ahmet Efendiler (Tuncer) her
şubat tatilinde ve dinlenme tatilinde mahalleye
geldiğinde, çantaları komşulara dağıtılacak eşya ile
dolu olurdu. Genç kızların çoğu cehiz sandıklarına
güzel kokular veren portakal kabuklarını onlar
sayesinde koymuşlardır. Her eve belki ancak bir’tane
düşerdi ama, portakalla tanışmaları bu komşuları
sayesinde daha erken olmuştur. Bu mahallede herkes
akraba gibi davranırdı birbirlerine.
İşte gene okullar tatil olmuş, Ahmet Efendiler
eşyalarını katırlarla Arapkir’den getirmişlerdi. Bir
gün sonra komşulara bir şeyler dağıtmıştı. Akşamın
alaca karanlığında mal otarmaktan gelen Ahmet’e:
“Bak sana ne getirmişler...” diye portakal rengindeki
çizmeleri gösterdi annesi.
Bu çizmeler öğretmen Ahmet Efendinin
küçük kızının bir yıl giydiği çizmelerdi. Ama olsundu.
Hem yeni gibiydi, hem böyle bir şeyi nerde bulacaktı.
Ayağına giydirdiler. Tam da ayağına göre oldu.
Yürümesine, arkadaşlarına göstermsine bile fırsat
vermediler. “Bunları bayramda giyersin” diyerek,
çıkardılar çizmeleri...
Aradan bir hayli zaman geçmiş, Ahmet
çizmeleri unutmuştu bile. Kilerde bir şeyler ararken,
saklandığı yerden çizmeleri görünce cok sevindi
“Bunları arkadaşlarıma bir gözterem hele” diye aldı
çizmeleri. İşliğinin (gömlek) altına sokarak kimseye
görünmeden evden uzaklaştı. Mahallenin dışında,
Uzungile giden yolda bir hayli bekledi. Akşama
doğru arkadaşlarıyla “davar öyüne” giderlerdi her
gün. Eşeklere binip süvaricilik oynuyorlardı. Her
akşam Elekçi Bahçesine kadar yalın ayak gidiyordu.
28
Bu akşam çizmelerle gidecekti. Çok geçmeden
Fuat, Bedrettin ve İbrahim geldiler.Onlara uzunca
bir “şşiiiiit” çektikten sonra, karnında, işliğinin
altında sakladığı çizmeleri itinayla yere indirip giydi.
Elinin içiyle, kedi yavrusunu sever gibi okşadıktan
sonra, durumu onlara anlattı. Kimse kimseye bir şey
söylemeyecekti. Verdikleri sözü hiç bozmazlardı. İçi
rahat etti.
Uzungile doğru yürürken tam bir
kumandandı. Fakat gözlerini çizmeden ayıramıyordu.
Bir iki koşmayı denedi. “Yalın ayak daha iyi koşarım”
diye düşündü. Arkadaşlara söylemedi. Çizmeyi
götülerler diye korktu.
Her akşam Uzungil Mahallesinden geçerken
oradaki çocuklarla mutlaka bir muharebe yaparlardı.
Biri birilerine zarar vermezler, ancak rahatta
durmazlardı. Hangi taraf kala-balıksa o taraf galip
gelirdi. Mahalleye yaklaşınca yokuşun başında durup
etrafı kontrol ettiler. Kimseler gözükmüyordu. Ahmet,
hep çizmelerini düşünüyordu. “Şimdi onlar çizmeyi
gördülermi ayağımdan alırlar, hem bunlarla iyi
koşamıyorum da” diyerek ayağından çıkardı. Yolun
kenarındaki çalıların altına sakladı.”Dönüşümüzde
burdan aluruh devül mü la” diye arkadaşlarının
olurunu aldıktan sonra içi rahat etti.
Tam mahalleye girdiklerinde, Kamilgilin
duvarın arkasına saklanmış olan İsmet, Hikmet,
Ünal, Orhan ve Osman’lar “Ihın gelirler” diye onlara
doğru fırlayınca hiç tereddütsüz geri doğru kaçmaya
başladılar. Kaçarken daha düz olan alt yoldan
kaçıyorlardı. Yokuş yukarı koşmak hem zordu, hem
de çalıların altındaki çizmeyi görüp alırlardı neme
lazım.
Yakalayamayacaklarını anlayınca koşmaktan
vazgeçtiler. Aradan bir hayli vakit geçmiş, davar
gelmişti. Ahmet gene üst yoldan çizmeleri almaya
gittiğinde karanlık bastırmıştı. Çalıların altını tek
tek aradı. Bulamamıştı. Sabah erken, davar giderken
tekrar gelerek aradı, aradı. Hiç kimseye soramıyordu.
Arkadaşlarına da anlatamadı. Gitmişti bayramlıklar
Bayramdan üç dört gün önce evdekilerde
gizli bir takım konuşmalar oluyordu. Çizmeden
konuşulduğunu anlıyordu. O’na belli etmemeye
çalışıyorlardı. Unuttuğunu sanıyorlardı. Açıklayıp
üzülmesini istemiyorlardı. 0 ise anlarlar diye korkuyor,
bayramda caka satamayacağına üzülüyordu.
Ahmet, hala o yoldan geçerken bilmem kaç
defa kesilmiş olan çalıların dibine bakmaktan kendini
alamıyor.”Bir de bakarsın çizmelerim bayramlıklarım
orda” diye
Tüm çocuklara yeni bayramlıklar alınsın ve
de kaybolmasın bayramlıkları...
2013 :
Mayıs
Haziran
Kısa Kısa Haberler...
* Ağın Uzungil Mahallesinden Lingirgilin
Nadire - Hikmet ŞAHİN’in oğulları Oğuz ŞAHİN
ile Dünürleri Mine – Emin ÇİMENDAĞ’ın kızları
Z. Şamil ÇİMENDAĞ 29.06.2013 günü Malatya
Destan Düğün salonunda yapılan Kına Gecesi,
30.06.2013 tarihinde Vezir Düğün Salonunda yapılan
düğün töreniyle dünya evine girdiler.
Genç çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.
* Ağın - Hacıyusuf Mahallesi’nden
Kadıngilin Fatma - Ziya Yılmaz’ın oğulları, Beyhan
Mayda,Gülcan Şahin ve rahmetli İbrahim Yılmaz’ın
kardeşleri, Songül Yandımata,Temel Yılmaz ve Şenel
Kortikoğlu’nun sevgili babaları, Meliha Yılmaz’ın
değerli eşi, Ağın sevdalısı emekli öğretmen Kemal
Yılmaz, 19 Haziran 2013 Çarşamba günü Ağın’da
geçirdiği elim bir kaza sonucunda yaşamını yitirmiş
ve ertesi günü Ağın’da toprağa verilmiştir.
Ölene Tanrı’dan rahmet, tüm sevenlerine
ve yakınlarına başsağlığı dileriz.
KÖYDES Projeleri Başladı
Köydes Projeleri kapsamında içme suyu
problemi bulunan Bahadırlar ve Bademli köylerinde
sondaj çalışmaları başladı. 2012 yılı Köydes
İçme Suyu Programı çerçevesinde ihale edilen iki
köyümüzde sondaj çalışmaları ile su probleminin
çözümü amaçlanmaktadır.
Konu ile ilgili bir açıklama yapan ilçe kaymakamı
Sayın Nedim AKMEŞE “Bahadırlar ve Bademli
köylerindeki içme suyu sıkıntısının giderilmesi için
Bahadırlar köyünde 80 metre, Bademli köyümüzde
ise 130 metrede su bulmayı umut ediyoruz dedi.
Bulunacak su ile birlikte tesislerin yapımına hemen
başlanacak diyen Sayın AKMEŞE, 2013 yılında
yatırımların büyük oranda tamamlanacağını” belirtti.
Hatice Uçkunkaya Çeşmesi Restore Edildi
İlçemiz Üçdut Sokak’taki Ağın Belediye’si
Hatice Uçkunkaya Çeşme’si Restore edilerek
hizmete açıldı.
Mayıs
Haziran
: 2013
29
EVLENENLER (MAYIS - HAZİRAN 2013)
MAHALLEKÖY
Yedibağ Köyü
Kuzgeçe Mah.
Dibekli Köyü
Altınayva Köyü
Bahadırlar Köyü
Tatarağası Mah.
Modanlı Köyü
Hacıyusuf Mah.
Beyelması Köyü
Balkayası Köyü
Pul Köyü
Bahadırlar Köyü
Yedibağ Köyü
Akpınar Mah.
Müd. Hüs. Ef.
Mah.
Pul Köyü
Yenipayam Köyü
Dibekli Köyü
Balkayası Köyü
Balkayası Köyü
Demirçarık Köyü
Altınayva Köyü
Beyelması Köyü
Altınayva Köyü
Müd. Hüs. Ef. Mah.
Saraycık Köyü
Saraycık Köyü
Yedibağ Köyü
Öğrendik Köyü
Öğrendik Köyü
Akpınar Mah.
Yenipayam Köyü
Uzungil Mah.
Başpınar Mah.
Şenpınar Mah.
Yenipayam Köyü
Şenpınar Mah.
Şenpınar Mah.
Yedibağ Köyü
Hacıyusuf Mah.
Bademli Köyü
Modanlı Köyü
Tatarağası Mah.
Saraycık Köyü
Demirçarık Köyü
Müd. Hüs. Ef. Mah.
Saraycık Köyü
30
ADI SOYADI
Berat AYDIN
Suat EREN
Metin TURKUT
Nurcan PERKTAŞ
Semra UZUN
Mustafa KINACI
Betül YAKAR
Yeşim ULUDAĞ
Fatma Seza ÇELİK
İnci ERDEM
Öner ÖZER
Zeynep SALTIK
Sabiha Büşra ÇAKAR
Erolcan ERDOĞAN
EVL. ADI SOYADI
Fatma ELEN
Nurgül İNAÇIN
Gülhan BEKDAŞ
Mustafa UĞUZ
Erdal ALTAŞ
Tatiana CHELEŞ
Emre TUNÇ
Uğur KOCA
Yörük DİVANOĞLU
Görkem SARI
Büşra TOPCU
Güven DESTEBAŞI
Egemen YELKANAT
Başak MERT
EVL. YERİ
Üsküdar
Malatya
Gaziosmanpaşa
Beykoz
Elazığ
Ataşehir
Bornova
Seferihisar
Çankaya
Esenler
Fatih
Ataşehir
Üsküdar
Gölbaşı/Ankara
EVL. TARİHİ
28.04.2013
03.05.2013
04.05.2013
04.05.2013
06.05.2013
07.05.2013
08.05.2013
09.05.2013
11.05.2013
12.05.2013
12.05.2013
13.05.2013
16.05.2013
19.05.2013
Mustafa Bülent ÖCAL
Çiğdem AYCAN
Küçükçekmece
19.05.2013
Hatice ÖZER
Vedat ÇELİK
Sinan EYCAN
Nurettin ERCAN
Serkan BİLGİN
Zeynep ÖZTÜRK
Veli ERDOĞAN
Candan KARADAĞ
Burcu AKTAŞ
Nihat ÇAKAR
Esin ÖZDEMİR
Gülşah ŞAHİN
Ebru ORHAN
Serpil POLAT
Selda KARA
Ayşe Esra ERDOĞAN
Hakan KAYA
Oğuz ŞAHİN
Bülent SELÇUK
Kübra GÜNDOĞDU
Duygu SERTTAŞ
Osman Alp YILMAZ
Bahadır YALÇIN
Esra ERDOĞAN
Ayşegül HİÇCAN
Melek YALÇIN
Burak YILMAZ
Hasan Hüseyin DÖNÜK
Ali İKİNCİ
Emre ÖZTÜRK
Esra BİÇİCİ
Hilal ŞAHİN
Mustafa UÇAR
Burcu AKAR
Kader ÖZER
Hülya ALPAY
Başak KARAÖN
İsa TOKTAŞ
Zeynep YEŞİLYURT
Ali GÜLSÜM
Gökhan DERECİ
Nahide AYDIN
Onur GÜRTEKİN
Yakup TAŞ
Ahmet ÇİKO
Önder SELÇUK
Eren ÇAKIRLI
Umut GÜNEŞ
Asiye CEBECİ
Zeliha Şamil ÇİMENDAĞ
Esra Begüm ÇEKİNMEZ
Cengiz Kemal ÖZBEK
Oğuzhan PİRPİROĞLU
Burcu ERGÜL
Esra ÖZGÖBEK
Ali DOĞAN
Sezgin OKKIRAN
İlker HÜYÜKLÜ
Nilüfer ÖZTÜRK
Hava FIRAT
Hayriye POLAT
Hikmet Öznur KAYACAN
Serdar GÜNAYDIN
Mehmet GÜRSES
Esenler
Ağın
Küçükçekmece
Ümraniye
Fatih
Bahçelievler
Kartal
Pendik
Bahçelievler
Yalova
Arapgir
Elazığ
Buca
Malatya
Çigli
Malatya
Tuzla
Malatya
Sarıyer
Buca
Yenimahalle
Milas
Meram
Kadıköy
Çankaya
Konak
Silivri
Malatya
Bingöl
Fatih
Güngören
Kartal
19.05.2013
21.05.2013
22.05.2013
26.05.2013
02.06.2013
02.06.2013
02.06.2013
03.06.2013
04.06.2013
04.06.2013
06.06.2013
07.06.2013
07.06.2013
07.06.2013
08.06.2013
09.06.2013
10.06.2013
11.06.2013
12.06.2013
13.06.2013
14.06.2013
15.06.2013
16.06.2013
16.06.2013
16.06.2013
18.06.2013
17.06.2013
21.06.2013
21.06.2013
21.06.2013
22.06.2013
23.06.2013
2013 :
Mayıs
Haziran
DOĞUMLAR (MAYIS - HAZİRAN 2013)
MAHALLE- KÖY
ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI
DOĞUM YERİ
Saraycık Köyü
Saraycık Köyü
Saraycık Köyü
Bademli Köyü
Pul Köyü
Müd. Hüs. Ef. Mah.
Yenipayam Köyü
Pul Köyü
Hacıyusuf Mah.
Samançay Köyü
Pul Köyü
Balcılar Mah.
Samançay Köyü
Yedibağ Köyü
Bademli Köyü
Aşağıyabanlı Köyü
Pul Köyü
Şenpınar Mah.
Bahadırlar Köyü
Altınayva Köyü
Tatarağası Mah.
Altınayva Köyü
Beyelması Köyü
Demirçarık Köyü
Müd. Hüs. Ef. Mah.
Hacıyusuf Mah.
Bademli Köyü
Saraycık Köyü
İclal PERKTAŞ
Muhammet Aşık PERKTAŞ
Yiğit Emre DEMİR
Çınar ÖZDEN
Enes YALÇİN
İsmail Güney TOKMAK
Merve AYTEKİN
Mustafa Emre ÇELİK
Mert TAYAZ
İdil AYDIN
Mustafa YALÇİN
Atakan DEMİR
Kerem Ali KÖKSAL
Elif Rabia Nur KAYA
Berat AYDIN
Yusuf Sirac TOPALOĞLU
Livza ÖZER
Ada DEMİREZER
Gül Mine ŞAHİN
Salih GÜLTEKİN
Yasin Yusuf KÜÇÜK
Nil Mina PEKTAŞ
Aybars KORKMAZ
Ahmet Halit METİN
Ege DİNCER
Ayten MÜCAHİTOĞLU
Elif Ada EKER
Yiğit KÜÇÜKER
Konak
Konak
Torbalı
Melikgazi
Yenimahalle
Sarıçam
Bafra
Sultangazi
Yenimahalle
Şişli
Altındağ
Denizli
Yenimahalle
Ereğli / Konya
Mamak
Arnavutköy
Malatya
Ataşehir
Malatya
Ağın
Elazığ
Beşiktaş
Elazığ
Güngören
Maltepe
İskenderun
Çankaya
Ümraniye
Cengiz
Cengiz
Hacı
Özden
Tayfun
Tayfun
Hakan
Hüseyin
Özer
Serdar
Murat
Erkan
Berkan
Özkan
Haluk
Savaş
Hakan
Ali
M. Yavuz
Mahmut
Fatih
Gökhan
Davut Bahadır
Fatih
Mürşit
İbrahim Gökmen
Onur
Süleyman
DOĞUM
TARİHİ
10.04.2013
10.04.2013
26.04.2013
27.04.2013
29.04.2013
30.04.2013
02.05.2013
03.05.2013
06.05.2013
07.05.2013
15.05.2013
24.05.2013
24.05.2013
24.05.2013
25.05.2013
05.06.2013
05.06.2013
06.06.2013
09.06.2013
12.06.2013
13.06.2013
14.06.2013
14.06.2013
15.06.2013
16.06.2013
17.06.2013
18.06.2013
21.06.2013
ÖLÜMLER (MAYIS - HAZİRAN 2013)
MAHALLE -KÖY
ADI SOYADI
DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ
ÖLÜM TARİHİ
Pul Köyü
Samançay Köyü
Altınayva Köyü
Öğrendik Köyü
Saraycık Köyü
Yenipayam Köyü
Dibekli Köyü
Akpınar Mah.
Aşağıyabanlı Köyü
Yenipayam Köyü
Müd. Hüs. Ef. Mah.
Altınayva Köyü
Beyelması Köyü
Başpınar Mah.
Pul Köyü
Altınayva Köyü
Nisa Nur ORHAN
Mehmet Vedat TÜRKER
Yağmur KAYA
Fahri ÖZER
İbrahim ERZURUMLU
Duran GÜLER
Duriye YETKİN
Mustafa TÜRKMEN
Ayşe ÜÇER
Ahmet SERTTAŞ
Hadice ERSOY
Emine ÖZER
Salih ÖZPEK
İrem Ayşe YILMAZ
Recep KARAKAŞ
İlhami ÖZEL
11.04.2011
05.09.1934
04.04.2013
30.01.1939
21.06.1927
03.03.1940
01.07.1935
01.07.1930
20.10.1946
25.02.1940
16.02.1946
03.06.1924
01.07.1933
10.06.2001
12.01.1971
01.03.1938
21.04.2013
04.05.2013
19.05.2013
22.05.2013
24.05.2013
28.05.2013
29.05.2013
03.06.2013
05.06.2013
07.06.2013
12.06.2013
15.06.2013
16.06.2013
16.06.2013
17.06.2013
24.06.2013
Mayıs
Haziran
: 2013
Sincan
Çankırı
Küçükçekmece
Nilüfer
Ağın
Ağın
Zeytinburnu
Ağın
Karabağlar
Keçiören
Elazığ
Ağın
Ağın
Malatya
Konak
Beylikdüzü
31
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Bülteni Şubat 2013 sayısından alınmıştır.

Benzer belgeler

sayı: 209-210 - mayıs-haziran 2009

sayı: 209-210 - mayıs-haziran 2009 Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258 Baskı Tarihi: 10/07/2013

Detaylı

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Mevlüt ÖKSÜZOĞLU-Samettin AKBAȘ Alper BİLGİN - Ahmet DEMİRKOL-Mehmet UĞUR İletișim: Ömer ÖZTÜRK

Detaylı

sayı: 213-214 - kasım-aralık 2009

sayı: 213-214 - kasım-aralık 2009 Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258 Baskı Tarihi: 10/07/2013

Detaylı

sayı: 205-206 - ocak-şubat 2009 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma

sayı: 205-206 - ocak-şubat 2009 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258 Baskı Tarihi: 10/07/2013

Detaylı

kasım - aralık 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği

kasım - aralık 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği, PTT 101843 no.lu Çek Hesabı T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb. IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06 Hesap No: 39775168-5006 Yukarıayrancı- ANKARA

Detaylı

eylül - ekim 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği

eylül - ekim 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği, PTT 101843 no.lu Çek Hesabı T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb. IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06 Hesap No: 39775168-5006 Yukarıayrancı- ANKARA

Detaylı

mart - nisan 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği

mart - nisan 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği, PTT 101843 no.lu Çek Hesabı T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb. IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06 Hesap No: 39775168-5006 Yukarıayrancı- ANKARA

Detaylı