TÜRKONFED Aylık Ekonomik Görünüm Raporu Temmuz 2014

Transkript

TÜRKONFED Aylık Ekonomik Görünüm Raporu Temmuz 2014
TÜRKONFED Aylık Ekonomik
Görünüm Raporu
Temmuz 2014
Doç. Dr. Ümit İzmen, Zuhal Özbay Daş ve Yasemin Özbal tarafından hazırlanan TÜRKONFED Aylık Ekonomik
Görünüm Raporu’nun Temmuz sayısı WBT Tarım’ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.
Giriş:
1
Gözler sonbahara çevrilmiş durumda
Seçimlerden sonra ihracattaki artışın da etkisiyle canlanmaya başlayan ülke ekonomisi,
önce Soma faciası, ardından da Irak’ta meydana gelen olaylar nedeniyle sarsıldı.
Bölgedeki gelişmeler çatışma sürecinin bir süre daha devam edeceğine işaret ediyor.
Arap Baharıyla başlayan post kolonyal döneme özgü devletlerde kırılma süreci
Türkiye’nin komşularına da yansıdı. 3 yıldır devam eden Suriye iç savaşının yanı sıra
Irak’ta da IŞİD’in Musul’u ele geçirmesiyle başlayan süreç bölgedeki mezhep
çatışmasına dönebilme riski taşıyor. Ukrayna’da bir yolcu uçağının düşürülmesi ve
İsrail’in Gazze’de başlattığı kara harekatı, küresel jeopolitik riskleri daha da yükseltti.
Ortadoğu’daki gelişmelerin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinden kaçınabilmek
imkansız. Zira Irak Türkiye’nin en çok ihraç yaptığı ikinci ülke. TİM verilerine göre Irak’a
yapılan ihracatta Haziran ayında daralma var. Özellikle güney Irak’a iş yapan
girişimcilerimiz, yatırımcılarımız, ödemelerde ve sevkiyatlarda büyük sorunlar çekiyor.
Küresel gelişmeler
Türkiye ekonomisi
açısından elverişli değil.
Türkiye’de ihracatın
büyümeye olan katkısı
ilerleyen dönemde
azalabilir.
Ortadoğu’da siyasi risklerin tırmanması, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin
yavaşlamış olduğu, gelişmiş ülkelerde ise büyümenin henüz dünya ekonomisini olumlu
etkileyebilecek bir yörüngeye girmemiş olması, Türkiye’de de büyümenin nereden
geleceği sorusunun açıkta kalmasına yol açıyor.
Bu gelişmelerin yarattığı belirsizliklerin ve risklerin yanına, cumhurbaşkanlığı seçimleri
sonrasında ekonomi yönetiminin yeninden şekillenme ihtimalini eklemek gerekiyor.
Her ne kadar göstergeler ikinci çeyrekte ekonominin normal patikasında ilerlediğini
gösteriyor olsa da, yılın kalanında iç talep ve dış talebin büyümeye katkıları konusunda
soru işaretleri var. Dış gelişmeler nedeniyle ihracatın katkısının yüksek olmayacağı
görünüyor. İç talepte ise büyümeyi sürükleyecek bir canlanmadan bahsetmek mümkün
değil. Yatırımlarda hızlanma görülmezken sanayi üretimi bir önceki çeyreğe paralel bir
seyir izliyor.
Türkiye uzunca bir süredir işaret ettiğimiz “düşük büyüme, yüksek enflasyon, yüksek
cari açık” patikasında ilerlemeye devam ediyor. Ancak bu patikada uzun süre yol
almanın mümkün olamayacağını dikkate almamız ve önümüzdeki dönemde risklere
daha çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Küresel ekonomi:
Dünya ekonomisinde büyüme trendi gelişmekte olan ülkelerde farklılık gösterirken,
gelişmiş ülkelerde istikrar kazanıyor. OECD Bölgesi büyüme ivmesi yakalamışken BRIC
ülkelerinden Brezilya’nın ivme kaybettiği, Çin ve Rusya’nın trend yönünde hareket
ettiği, Hindistan’ın ise hızlı büyüme patikasına girebileceği belirtiliyor.
Bir süredir ABD'nin faiz artırımına gitmesi durumunda Türkiye'nin de arasında olduğu
bazı gelişmekte olan ülkelerin ciddi finansal sorunlarla karşı karşıya kalacağı endişeleri
ifade ediliyordu. Oysa son veriler bu endişelere rağmen bu ülke piyasalarının
beklentilerin çok üzerinde bir performans sergilediğini gösteriyor. Nicedir uygulanan
gevşek para politikası Kırılgan Beşli olarak adlandırılan ülkelerin borsalarının en fazla
kazandıran borsalar olmasına yol açtı.
ABD ekonomisinde güçlü iyileşmeye işaret eden göstergeler dikkati çekiyor. Kötü
geçen kış koşullarının etkisiyle ilk çeyrekte daralan ABD ekonomisinin ikinci çeyrekte iyi
bir performans sergilemesi bekleniyor. İstihdam piyasaları beklentilerin üzerinde bir
1
TÜRKONFED Aylık Ekonomik Görünüm Raporu’ndaki değerlendirme ve yorumlar 16 Temmuz 2014
tarihi itibariyle bilinen son verilere dayanmaktadır.
1
Ekonomisi iyiye giden
ABD’de faiz artırımı
konusu gündemde.
iyileşme gösteriyor. Haziran ayında işsizlik 2008 Eylül ayından bu yana %6,1 ile en
düşük seviyeye geriledi. Sanayi üretiminde ve tüketici güveninde de beklenenin
üzerinde bir artış var. Bu olumlu gidişatın Fed’in faiz oranlarında artış kararını erkene
taşımasına neden olabileceği ve beklenen faiz indiriminin 2015 başında hatta daha da
önce gelebileceği konuşulmaya başlandı. Hep söylediğimiz gibi yükselen ekonomiler
için önemli bir finansman riskine işaret eden bu gelişme, jeopolitik risklerdeki
tırmanışla birleşmesi durumunda Türkiye’nin işini zorlaştıracaktır.
AB’de deflasyon riski
devam ediyor
AB ekonomisinden gelen son verilerin arzu edilen seviyenin yakalanmadığına işaret
etmesiyle parasal genişleme tartışmaları hız kazandı. IMF de Avrupa Merkez
Bankası’nın bu politikayı değerlendirmesi gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca deflasyon riski
de devam ediyor. Bu kapsamda olası bir parasal genişleme özellikle dış borcu yüksek
ekonomiler için bir fırsat yaratabilir.
Çin ekonomisinde iyileşme sinyalleri görülüyor. Son açıklanan veriler Çin yönetiminin
aldığı önlemlerin ekonomiyi harekete geçirmeye başladığına yönelik ipuçları veriyor.
Nitekim Çin ekonomisi ikinci çeyrekte %7,5 ile beklentilerin üzerinde büyüdü.
Öte yandan, OECD’nin son raporu KOBİ’lerin tüm dünyada küresel krizden en fazla
etkilenen kesim olduğunu ortaya koyuyor. Birçok ülkede parasal genişleme
önlemlerine ve ekonomide gözlemlenen düzelmelere karşın KOBİ’lerin finansal sıkıntısı
devam ediyor. 31 ülkede yapılan araştırmaya göre 2007-12 yılları arasında parasal
genişleme politikaları özel sektöre özellikle de KOBİ’lere kredi akışını artırmadı. Hatta
bazı ülkelerde toplam kredi miktarı azaldı. Türkiye KOBİ kredilerinin en fazla arttığı ülke
olmasına rağmen, toplam ticari kredilerden KOBİ’lerin aldığı pay 2007’de %40,1’den
2012’de %37,5’e geriledi.
OECD’nin son açıklanan Türkiye raporu da ülkedeki mikro KOBİ’lerin verimliklerine
ilişkin çarpıcı bilgiler içeriyor. 21 ülke içerisinde en büyük firmaların en küçük firmaların
verimliliğine oranının en yüksek olduğu ülke 4,29 ile maalesef Türkiye. KOBİ’lerin
verimsizliğine ilişkin bu saptama, Türkiye’nin rekabet gücünün bozulmasının KOBİ’lerin
ihracat imkanını hepten zora sokacağına işaret ediyor.
Dünya Bankası’ndan sonra OECD de Türkiye ekonomisinin 2014 yılı büyüme
öngörüsünü %3,5 olarak açıkladı. Ancak, bölgesel sorunlar Türkiye için risk taşıyor.
Irak’ta gelişen olaylar ve bölgenin yeniden şekillenmesi, ülkenin siyasi ve ekonomik
hayatı için büyük önem arz ediyor. Bu kapsamda bu aylık raporumuzda Ortadoğu’daki
gelişmeleri mercek altına almak istedik.
Ortadoğu’daki gelişmeler:
Ortadoğu’da gerilim tırmanışa geçti. IŞİD’in, şimdiki adıyla İslam Devleti’nin Musul’u
işgalinden bu yana her gün yeni bir olay diğerine ekleniyor. Suriye’de iç savaş devam
ederken Irak’taki gelişmeler ve akabinde İsrail’de de hız kazanan çatışma ortamı,
Bölge’ye yönelik endişeleri artırıyor. Ortadoğu’da haritaların yeniden değişeceği bir
döneme girerken, Türkiye’nin bu durumdan etkilenmemesi imkansız.
Öncelikle çok önemli siyasi ve ekonomik sonuçlar doğurabilecek bu sürecin kısa vadede
en büyük etkilerinden biri en büyük ikinci ticari partnerimiz olan Irak’a olan
satışlarımızın yavaşlaması. TİM’in Haziran verilerine göre Irak’a yapılan ihracat %21
oranında azaldı. Özellikle Irak’ın güneyine ihracat yapan şirketlerin satışları durma
noktasına geldi. Kuzey Irak ise nispeten güvenli bir bölge olduğu için bu bölgeye
satışların devam ettiği belirtiliyor. Hatay, Mersin ve Adana’da bulunan üyelerimizden
aldığımız bilgilere göre bu bölgelere iş yapan özellikle, nakliye, narenciye, mobilya,
inşaat ve gıda sektörleri bu süreçten çok olumsuz etkilendi. Son altı ayda
2
Küresel krizden en fazla
KOBİ’ler etkilendi.
KOBİ’ler ve büyük
şirketler arasındaki
verimlilik farkının en
yüksek olduğu ülke
Türkiye.
Diyarbakır’dan yapılan ihracat %26 artarken, Haziran ayında %20 daraldı.
Diyarbakır’dan Irak’a yapılan ihracat ise bu ayda bir önceki yıla göre %19,5 azaldı.
Bu sürecin petrol fiyatları üzerindeki etkisi ise kısa sürdü. Musul işgalinden sonra hızla
yükselişe geçen petrol fiyatları, IŞİD’in Irak’ın güneyindeki yataklara ulaşamayacağı
anlaşılınca düşüşe geçti. Ancak, IŞİD’in bölgedeki varlığı petrol üretim sahaları, rafineri
tesisleri ve boru hatları üzerinde ciddi bir risk unsuru oluşturmaya devam ediyor.
Orta Doğu’da IŞİD
nedeniyle yaşanan
gerilim, enerji ve döviz
piyasalarına olumsuz
yansıdı.
Bölgedeki çatışmaların en önemli sonuçlarından biri ise maalesef milyonlarca insanın
savaşlar yüzünden göçe zorlanması. Türkiye halihazırda Suriyeli göçmenler sorunuyla
baş etmeye çalışırken, devam eden çatışmaların yeni bir göç dalgası yaratması
kaçınılmaz. Dolayısıyla, uzun vadede göçmen sorununa ilişkin yeni önlemler alınması
gerekiyor.
Üretimde gelişmeler:
Haziran ayında beklentiler kısmen bozulmuş görünüyor. Soma faciasının ardından
Ortadoğu’da gelişen olaylar gerek üretim gerekse tüketim tarafında bir tedirginliğe
neden olmuş gibi. Özellikle ülkedeki ekonomik aktörler genel ekonomik durum
beklentisine çok hızlı tepki veriyorlar. Üretimde kısmen bir gerileme olmasına karşılık
kapasite kullanım oranlarının seyrini koruması, önümüzdeki aylarda üretimin çok
değişmeyeceğini gösteriyor. Ancak, seçimlerin yaklaşmasıyla politik gerilimin artması
ve Ortadoğu’daki çatışmaların hız kazanması ekonomik görünümde bozulmalara
sebep olabilir.
Ağustos’ta yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçimi
ve Ortadoğu’daki
tansiyon, ekonomik
görünümü bozabilir.
Tüketici güveni gerilemeye devam ediyor.
Seçim sonrası hızla yükselen tüketici güveni Mayıs ayından sonra Haziran ayında da
sert bir şekilde daraldı. Tüketiciler genel ekonomik durum beklentisinde bir bozulma
öngörüyor. Genel ekonomik durum beklentisi endeksi 95,1 ile Mart ayının dahi
gerisinde. Özellikle konut ve otomobil sahipliği beklentisinde sert daralmalar
görülüyor. Mayıs ayında TL’nin değer kazanması bu kalemlerde güven artışına neden
olmuştu. Oysa Haziran ayında bölgesel risklerin tırmanışa geçmesiyle birlikte TL’de de
değer kaybı yaşandı. Dolayısıyla, tüketicinin ekonomideki risklerin artmasından ve
TL’nin değer kaybetmesinden etkilendiği görülüyor.
Risklerin artması ve
TL’nin değer kaybı
tüketici güvenini
olumsuz etkiliyor.
3
Sanayi üretimindeki
yatay seyir devam ediyor.
Reel kesim güven endeksinde de Haziran ayında bir miktar gerileme söz konusu.
Mevsimsellikten arındırılmış endeks Haziran’da 107,3 değerini aldı. Reel kesim güven
endeksinin bu ay gerilemesinde gelecek üç aylık üretim hacmi ve ihracat sipariş
beklentisindeki azalışlar etkili oldu. En önemli ihracat partnerlerimizden birinde
görülen bu siyasi istikrarsızlığın son dönemde büyümenin motoru görevi gören
ihracatta düşüşe neden olması beklenen bir durum. Nitekim, üreticilerin de tüketiciler
gibi genel gidişat beklentilerinde bir bozulma görülüyor. Öte yandan, üreticiler hala
yatırım yapmak için dönemin uygun olduğunu düşünüyorlar. Bu ise uzun vadede ülke
ekonomisine olan güveni yansıtıyor.
Kapasite kullanım oranı Haziran’da bir önceki aya göre artarak 74,8 değerine ulaştı. Bu
ay kapasite kullanım oranının tüm alt sektörlerinde yükseliş gözlendi ancak en dikkat
çekici olanı 76,1 değerine yükselen dayanıklı tüketim malları grubu endeksi. Mayıs
ayında üretim hacmi beklentisinde yükselme beklentisi hakimdi dolayısıyla Haziran
kapasite kullanım oranının yüksek olması şaşırtıcı değil. Temmuz ayında da bu oran
paralel seyredebilir.
4
Düşük tüketici güveni
dayanıklı tüketim malları
üretimini olumsuz
etkiliyor.
Mayıs ayında sanayi
üretiminde Soma
faciasının etkileri
görüldü.
Geçen Eylül ayından bu yana yatay bir seyir izleyen sanayi üretimi mevsim ve takvim
etkilerinden arındırılmış verilere göre Mayıs’ta bir önceki aya göre %1 geriledi ve 119,6
değerini aldı. Nitekim kapasite kullanım oranı da Mayıs’ta bir önceki aya göre
gerileyerek bu durumun sinyalini önceden vermişti. KKO’da Haziran ayında görülen
küçük artışa bağlı olarak sanayi üretim endeksinin Haziran ayı verisinde de bir artış
gözlemleyebileceğiz.
Mevsim etkilerinden arındırılmış endekslerde imalat sanayindeki gerileme %1 olurken,
maden ve taş ocakçılığı sektöründeki gerileme %2,6 oranında oldu. Doğal olarak Soma
faciasının bir sonucu olarak kömür ve linyit çıkarma endeksi de bir önceki aya göre
%10,2 azaldı.
İmalat sanayiinin alt kırımlarına bakıldığında, tüketici güvenindeki zayıflığa paralel
olarak dayanıklı tüketim malları üretiminin bir önceki aya göre gerilediği görüldü.
Dayanıksız tüketim malları üretiminde ise bir önceki aya göre %0,4 artış oldu.
Ortadoğu’da artan politika riskler ve Irak’a ihracatın yavaşlaması, Ramazan ayının ve
bayramın dayanıksız tüketim talebi üzerinde yarattığı etkinin geçmesi, yılın üçüncü
çeyreğinde sanayi üretiminde hızlanmanın kolay olmayacağına işaret ediyor .
5
Yılın üçüncü çeyreğinde
sanayi üretiminde
hızlanma zor görünüyor.
İşsizlik görünümü
değişmedi.
İstihdam piyasası
Nisan ayında işsizlik oranı bir önceki aya göre gerileyerek %9 seviyesinde gerçekleşti.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı ise %9,1 ile aynı kaldı. Mevsim
etkilerinden arındırılmış diğer verileri incelediğimizde işgücüne katılım oranının
%50,4’e, istihdam oranının ise %45,8’e gerilediği görülüyor. Genç işsizlik oranı da %16,1
ile aynı seviyede kaldı. Tarım dışı işsizlik oranı ise bir önceki aya göre 0,1 puan artarak
%11,1 seviyesinde gerçekleşti.
Yeni yaratılan istihdamda sektörlerin paylarına baktığımızda Nisan’da en fazla katkı yine
hizmetler sektöründen geliyor. Sanayinin katkısı sınırlı bir seviyede gerçekleşirken,
tarım ve inşaat sektörü istihdamı geriliyor. İnşaatta gerileme özellikle belirgin zira 2014
Ocak-Nisan dönemi konut satışları da bir önceki yılın aynı dönemine göre %8 geriliyor.
6
Kamu Maliyesi
Seçimlerin etkisiyle bozulmaya başlayan kamu maliyesi Haziran’da toparlanmış
görünüyor. Haziran ayında bütçe sadece 613 milyon açık verirken, geçen yıl aynı ay 1,2
milyar TL açık vermişti. Öte yandan vergi gelirleri düşerken, vergi dışı gelirlerde görülen
%114,8 oranında artış dikkat çekici. Özellikle sermaye gelirleri kaleminde muazzam bir
artış var. Gayrimenkul satışları vesaireden oluşan bu kalemdeki artış vergi
gelirlerindeki düşüşü dengelemiş görünüyor. Ocak-Haziran döneminde ise bütçe
dengesi geçen sene 3 milyar TL fazla verirken bu sene 3,3 milyar TL açık verdi.
Hep vurguladığımız gibi mali disiplin ülke ekonomisinin en güçlü yanlarından biri.
Ancak vergi gelirlerinde bir önceki yıla göre düşüş, özellikle kurumlar vergisindeki
düşüş dikkat çekici. Gelirler kaleminde vergi dışı gelirlerin artıyor olması bütçe
disiplinin çok da sürdürülebilir olmadığının bir göstergesidir. Dolayısıyla, vergi tabanını
genişleten daha adil bir vergi reformu bir an önce yürürlüğe konulmalıdır.
Kamu maliyesi Türkiye
ekonomisinin en güçlü
ayağı olmaya devam
ediyor…
…ancak vergi
gelirlerinde dikkat çekici
bir gerileme var.
Bütçe gelirlerini vergi
dışı gelirlerdeki artış
destekliyor.
Dış Denge
Bütçe harcamalarının
artışı mali disipline
ilişkin soru işareti
yaratıyor.
AB ekonomisindeki toparlanma eğilimi Mayıs ayı dış ticaret rakamlarında da kendini
gösteriyor. Nitekim AB ihracatının toplam ihracattaki payı geçen yıla kıyasla yaklaşık
%5 arttı. Ayrıca TL’nin kısmen değerlenmesi ve ekonomideki canlanma ithalatı da
artırıcı bir etki yapmışa benzer. Ancak Haziran ayında yeniden değer kaybeden TL ve
bölgesel istikrarsızlıklar dolayısıyla ihracat ve ithalat rakamlarında kısmen aşağı yönlü
bir seyir izlenebilir. Nitekim Haziran ayında Irak ihracatında önemli oranda bir düşüş
var. Bu eğilim bir süre daha devam edebilir. Ancak, AB’de de ekonomiyi canlandırıcı
politikaların devam etmesi durumunda Ortadoğu Bölgesi’ne yapılan ihracatta
görülecek azalmalar, AB’deki canlanmayla kısmen dengelenebilir.
Dış açıktaki iyileşme sürdürülebilir mi?
Mayıs ayında, dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına kıyasla %29 azalarak 7,1 milyar
dolara geriledi. İhracat geçen yılın aynı ayına göre %3,6 artarak 13,75 milyar dolara
yükselirken, ithalat %10,3 oranında azalarak 20,86 milyar dolara geriledi. Ancak,
7
İç talepteki yavaşlama ve
AB ekonomisindeki
toparlanma sonucunda
dış açık daralıyor.
mevsim ve takvim endeksinden arındırılmış ithalat bir önceki aya göre artmaya devam
ediyor.
Altın ticareti dış ticaret verilerini etkilemeye devam ediyor. Altın ithalatı ve ihracatı
hızla azalmaya devam ediyor. Bu nedenle altın hariç ithalatın gerileme hızı daha düşük,
altın hariç ihracatın artış hızı ise daha yüksek. Geçtiğimiz yıllar ile kıyaslandığında,
enerji ithalatında ise herhangi bir azalma görülmüyor.
İhracat yapısına baktığımızda bir önceki yıla göre orta-yüksek teknolojili ve düşük
teknolojili ürün ihracatlarında artış görülüyor. Dolayısıyla, üretim yapımızı orta gelir
tuzağını aşmak perspektifinden tekrar değerlendirmek gerektiği bir kez daha ortaya
çıkıyor.
İthalatın gerilemesindeki
en büyük pay altın
ithalatında yaşanan
düşüş…
Dış açıktaki azalma cari
açığı düşürmeye devam
ediyor…
Cari açık gerilemeye devam ediyor.
Cari açık Mayıs’ta bir önceki aya göre 1,4 milyar dolar gerileyerek 3,4 milyar dolar
seviyesinde gerçekleşti. Geçen yıl Ocak-Mayıs döneminde 32,2 milyar dolar olan cari
açığın bu yıl 19,8 milyar dolara gerilediği görülüyor. Gerilemede 33,5 milyar dolardan
22,7 milyar dolara gerileyen dış ticaret açığının payı büyük.
Cari açığın düşmesi, finansman sorununu da hafifletiyor. Cari açığın finansmanında
bankalar ve diğer sektörlerin kredi kullanımındaki artışın yanı sıra portföy
yatırımlarında görülen artış da etkili. Özellikle borç senetlerinde Nisan ve Mayıs
aylarında artış var. Öte yandan aylık bazda yurtdışından doğrudan yatırımlar ise
gerilemeye devam ediyor. Ocak-Mayıs döneminde net doğrudan yatırım seviyesi 3,8
milyar dolar düzeyinde, zira yerleşiklerin yurtdışı doğrudan yatırımında kısmen bir
canlanma söz konusu. Rezerv varlıklarda ise bu ay 1,9 milyar dolar artış olması
sevindirici. Net hata ve noksan kalemi eskisi kadar yüksek olmasa da yine de 948
milyon dolar ile yüksek bir seviyede. Her ne kadar kısa vadede bir finansman riski
görünmüyorsa da borçların yapısı ve cari açık seviyesi, finansman olanaklarının
daralmasının beklendiği bir küresel ortamda Türkiye ekonomisinde kırılganlığa neden
oluyor.
8
…cari açığın finanmanı
olumlu yönde seyrediyor.
Faizlerde düşüş imkanı
sınırlı, faiz indirimi
enflasyonla birlikte
gitmeli.
.
Parasal Göstergeler
Zayıf seyreden iç talebe bağlı olarak tüketici kredilerindeki gevşemenin Mayıs ayına
kadar devam etmiş olduğu görülüyor. Mayıs ayından sonra taşıt hariç olmak üzere
tüketici kredilerinde bir miktar hızlanma olsa da, kredi artış hızı finansal istikrar
açısından makul sayılabilecek bir hızda seyrediyor.
Büyümeyi desteklemek üzere faiz oranlarının aşağı çekilmesi konusunda hükümetin
politika tercihi, kredi artış hızının kontrol altına alınmış olması ve cari açık ve finansman
risklerinin geçmişe oranla gevşemiş olması ile birlikte düşünüldüğünde, önümüzdeki
dönemde, küresel gelişmeler izin verdiği ölçüde faiz oranlarında düşüş olacağına işaret
ediyor.
Nitekim, Haziran ayındaki 75 baz puanlık indirimden sonra Merkez Bankası Temmuz
ayında da beklendiği gibi faizi 50 baz puan daha aşağıya çekti ve politika faizi %8,25
oldu. Önümüzdeki aylarda yurtiçi ve yurtdışı talebin enflasyonist baskı yaratmaması ve
enflasyon beklentilerinin hedefler doğrultusunda gerilemesi durumunda Merkez
Bankası politika faiz oranlarında indirime devam edecek.
Haziran ayında Avrupa Merkez Bankası’nın aldığı faiz kararının ardından gerileyen
Euro, Temmuz itibariyle tekrar artışa geçti. Avrupa Merkez Bankası, Euro Bölgesi’nde
deflasyon riskinin devam etmesi durumunda önlem almaya gidecek. Bu durum
ilerleyen haftalarda Euro’nun tekrar gerilemesine neden olabilir.
ABD’de istihdam verilerinin olumlu gelmesi doları bir süre geriletti ancak Ortadoğu’da
IŞİD nedeniyle yaşanan gerilim, doların uluslararası piyasalarda değer kazanmasına
neden oldu. Ukrayna’da düşürülen yolcu uçağı ve İsrail’in Gazze’ye başlattığı karar
operasyonu jeopolitik riskleri arttırarak yen ve doların değer kazanmasına yol açtı.
Bununla birlikte, Fed bu ayın ortasında yılın ilk yarısına dair para politikası raporunu
açıkladı. ABD’de parasal normalleşme sürecinin temkinli yürüyeceği beklentileri,
uluslararası piyasalarda gerginliğin azalmasına katkıda bulundu. ABD ekonomisinde
beklenenden olumlu gelişmelerin devam etmesi durumunda beklenen faiz indiriminin
2014 sonbaharında gelmesi durumunda, kur-faiz-enflasyon üçgeninde son derece dar
9
Olumlu istihdam verileri ile
gerileyen dolar,
Ortadoğu’daki gerilimle
tekrar yükselişte.
bir alanda hareket eden Türkiye için makasın zamansız biçimde biraz daha kapanması
anlamına gelecek.
Temmuz’da Merkez
Bankası beklenen
düzeyde faizi 50 baz puan
indirdi.
Önümüzdeki dönemde de
enflasyonun düşmesi ile
faizler 50 ila 75 baz puan
inebilir.
Enflasyon hız kesti ancak hala beklentilerin üstünde.
Enerji fiyatlarının bu sene nispeten yavaş seyretmesi ve TL’deki değer kaybının
gecikmeli etkilerinin sürmekle birlikte yavaşlamasına rağmen, enflasyonda hız kesme
eğilimi arzulanan seviyenin gerisinde kalıyor. Haziran’da aylık %0,31 oranında artan
enflasyon oranı yıllık bazda %9,16’ya geriledi. Bu ay enflasyonda en fazla düşüş “giyim
ve ayakkabı” kaleminde görülürken, en fazla artış ise “eğitim” kaleminde görüldü.
Eğitim kaleminde görülen yüksek artış, Haziran ayında özel okul fiyatlarına yapılan fiyat
artışından kaynaklanmış olabilir.
Çekirdek enflasyonu simgeleyen kapsamlı I endeksindeki artış hızı ise bu ay bir önceki
aya göre sınırlı bir gerileme gösterdi. Çekirdek enflasyonda yaşanan gerileme eğilimi
önümüzdeki aylarda enflasyondaki artışın hız kaybedebileceği yönünde yorumlanabilir.
Ancak Ramazan ayı boyunca gıda fiyatlarında görülen artışın da enflasyonu yukarı
yönlü etkileyebileceği göz ardı edilmemeli.
Haziran ayında enflasyonun %9,16 seviyesine gerilemesi ile birlikte Merkez Bankası’nın
yıllık %7,6 enflasyon hedefine ulaşması mevcut durumda zor görünüyor. Merkez
Bankası’nın yürüttüğü Beklenti Anketi de bu durumu destekler nitelikte. Temmuz ayı
Beklenti Anketi’ne göre enflasyonun yılsonunda %8,30 seviyesinde gerçekleşeceği
öngörülüyor. Reel sektör enflasyon konusunda temkinli davranıyor.
10
Enflasyon hız kaybetti
ancak Ramazan’ın gıda
fiyatlarına etkisi bir
sonraki ay
gözlemlenecek.
Gelecek Senaryoları
Türkiye’deki ekonomik aktörler açısından ülkenin genel ekonomik görünümü yatırım ve
tüketim kararlarında çok etkili. Bu nedenle genel ekonomik gidişatı etkileme
potansiyeli taşıyan siyasi gelişmeler özel önem taşıyor. İç siyasete Türkiye tarihinin ilk
halkoyuyla seçilecek cumhurbaşkanı seçimleri hakimken, seçimlerin sürpriz unsurunun
düşük olması, iç siyasi riskleri sınırlıyor. Buna karşılık cumhurbaşkanlığı seçimlerinden
sonra hükümette ve ekonomi yönetiminde gündeme gelmesi olası değişiklikler,
sonbaharla birlikte ekonomi politikası risklerini yükseltiyor.
Dışarıda ise sonbaharda ABD’nin tahvil alımlarını durduracak olması ve bir ihtimal
beklenen faiz artışının gündeme gelecek olması, finansman riskinin mutlaka dikkate
alınması gerektiğine işaret ediyor.
Dışarıda ekonomik
risklerin yansıra siyasi
riskler mevcut
Dışarıda sadece ekonomik riskler değil, siyasi riskler de ilave sıkıntı yaratıyor.
Ukrayna’da düşürülen yolcu uçağı ile birlikte yeniden gündeme gelen Ukrayna krizi ve
Ortadoğu’da tırmanışa geçen çatışma ortamı, döviz kurlarından petrol fiyatlarına,
ihracatta gerilemeden siyasi türbülansın Türkiye’ye sıçramasına kadar geniş bir etki
alanına sahip.
Bu tatsız iç ve dış siyasi çerçevenin yanı sıra, ekonomik göstergeler hiçbir biçimde
pembe bir tablo ortaya koymuyor: cari açık, her ne kadar düşme eğilimi gösterse de
yüksek; enflasyon oranı küçük düşüşe rağmen hala yüksek; işsizlik oranı %9 seviyesinde
sabitlenmiş; bütçe açığındaki bozulmayı engelleyen tek şey sürdürülebilirliği olmayan
bir seferlik gelirler.
Bu tablo altında iki temel senaryo ortaya çıkıyor. ABD'de faiz artırımının 2015'in ilk
çeyreğinden sonraya bırakılması durumundaki senaryoda, gelişmekte olan ülkeler
uluslararası piyasalardaki olumlu hava ile yelkenlerini şişirmeye devam ederler.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini geride bırakan Türkiye'de siyasi tansiyondaki düşüş
ekonomik reformlara eğilmek için fırsat sağlar ve kazanılan altı aylık süre içinde
ekonomi ABD'deki faiz artışına hazırlıklı hale getirilir. Böylece ekonomi bu sene %4
civarında büyüdükten sonra gelecek sene de %4 ve üstü bir hızla yoluna devam eder.
11
İki senaryo var:
ABD faiz indirimine
hazırlıklı olduğumuz
durum…
ya da ekonomik
önlemlerin zamanında
alınmasına fırsat
kalamadığımız durum.
İkinci senaryoda ise jeopolitik riskler, iç siyasetteki gerilim ve ABD'de beklenenden önce
gelen faiz kararı, ekonomiyi güçlendirecek önlemlerin zamanında alınmasına fırsat
tanımaz.
ABD’nin beklenenden önce faiz yükseltmesi, çok dar bir alanda kurulan faiz-enflasyonkur dengesinin kaybolması riskini taşıyacak. Ekonomi yönetiminde değişiklik ihtimali ise
bu riskin yönetiminde sorunlarla karşılaşılabileceğini akla getiriyor. Düşük verimlilik
yapısı ve karşı karşıya oldukları finansman riskleri KOBİ’lerin bu süreçte özellikle
temkinli olmasını gerektiriyor.
KOBİ’lerin temkinli
olması gerekiyor.
.
12
Kaynakça
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
Türkiye İstatistik Kurumu
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
T.C. Maliye Bakanlığı
EUROSTAT
Financial Times
http://ichef.bbci.co.uk/naturelibrary/images/ic/credit/640x395/o/oc/octop
us/octopus_1.jpg (sayfa 1)
http://www.emek.org.tr/wp-content/uploads/2014/06/%C4%B1%C5%9Fid-7.jpg (sayfa 2)
http://www.fraserway.com/discover/blog/fraserway-blog/2013/10/09/ordering-rv-parts--what-s-the-holdup- (sayfa 3)
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcR_Wk8G91mAW56qes7F2yueLRGovTLnvBQob0LgfUuPS8soIa6 (sayfa 4)
http://www.fxevi.com/wp-content/uploads/2013/12/611x395_istihdam.jpg (sayfa 5)
http://s.wsj.net/media/sm_taxblogpig_D_20110118133244.jpg (sayfa 6)
http://www.angumruk.com.tr/news_index.php?category_code=1274745817&news_code=1307
115048 (sayfa 7)
http://economictimes.indiatimes.com/slideshows/economy/fms-take-on-various-issues-torevive-growth/current-account-deficit-biggest-worry/slideshow/18805263.cms (sayfa 8)
http://www.gercekgundem.com/images/posts/201407/c8879982bcd2da3d_480x270.jpg (sayfa
9)
Bu çalışma yalnızca bilgilendirme amaçlı hazırlanmıştır. Çalışmada yer alan analiz ve değerlendirmelerin
kullanılması tamamen tercihe bağlı olup, hiçbir koşulda yatırım tavsiyesi biçiminde yorumlanmamalıdır.
Çalışmada kullanılan veriler kamuya açık ve güvenilir olduğu düşünülen kaynaklardan derlenmiştir. Yine de, bu
çalışmadaki bilgilerin ve yorumların kullanılmasının ve/veya sunulan verilerdeki hata ve eksikliklerin
doğurabileceği her türlü olumsuz sonuçtan dolayı Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu ve her ne akitle
bağlı olursa olsun her türlü çalışanı hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Doç. Dr. Ümit İzmen, Zuhal Özbay Daş ve Yasemin Özbal tarafından hazırlanan TÜRKONFED Aylık Ekonomik
Görünüm Raporu’nun Temmuz sayısı WBT Tarım’ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.
13
TÜRKONFED Ana Sponsoru DenizBank’ın 14 Temmuz 2014
tarihli Haftalık Ekonomi Bülteni’nden Alınmıştır.
Makro Ekonomi & Strateji
ECB Hamlelerine TLTRO ile Devam Ediyor…
AB krizinin en yoğun yaşandığı 2011 sonu ve 2012 başlarında ECB beklenmedik bir hamle
yaparak AB bankalarına o zamanlar için oldukça düşük sayılan %1’lik faiz oranı ile toplamda
1 trilyon €’luk likiditeyi 3 yıl vade ile verdi. LTRO adı verilen bu fonlama mekanizmasının
Aralık 2011’deki ilk ayağına 523; Şubat 2012’deki ikinci ayağına ise 800 banka katıldı.
Özellikle bu cesur hamle sonrasında AB krizinin giderek artan bir oranda toparlanma
eğilimine girdiği; bankaları içine alan likidite krizinin ortadan kalkmaya başladığı; bankaların
rahatlaması ve likiditeye kavuşması ile yeniden kamu tahvili iştahlarının artmaya başladığı
(bu kaynakların çoğunu zaten kamu tahvili almak için kullanmışlardı) görüldü. O tarihlerde
%7’nin üzerinde olan İspanya ve İtalya 10 yıllık tahvil getirilerinin bugünlerde %3’lü
seviyelerin altına kadar geriledi.
ECB şimdi yeni bir LTRO programı açıkladı. Yine yüklü bir program (1 trilyon €). Yine düşük
faizli (%0.25). Yine uzun vadeli (4 yıl). Ama eskisinden temel farkı bu sefer bu kaynak likidite
krizi için değil kredileri canlandırmak için veriliyor. Bu nedenle başına T harfi eklenerek
“hedeflenmiş” LTRO, ya da TLTRO adını aldı. Bankalar bu sene Eylül ve Aralık’ta
gerçekleşecek 2 operasyonla toplam kredi portföylerinin (konut kredileri hariç) %7’si kadar
bir kaynak almaya hak kazanacaklar. Bankalar bu imkandan maksimum düzeyde
faydalanırsa 400 milyar €’luk ek kaynak elde etmiş olacaklar. Önümüzdeki sene Mart
ayından itibaren de çeyreklik bazda düzenlenecek toplam 6 farklı operasyonla
kullandırdıkları net kredi bakiyesinin 3 katına kadar ek kaynak alabilecekler ki ECB bunun da
toplamda 600 milyar € olabileceğini açıkladı…
TLTRO’dan bir mucize beklemeli miyiz?
Temel amaç bankaların reel sektöre ve hanehalkına kredilerini arttırmaları (gayrimenkul
kredileri kapsam dışında); bu yolla ekonomik aktivitenin canlandırılması. LTRO’da bankalarla
kamu kesimi (tahvil getirileri) arasındaki fasit daire (yani sorunlu bankalar nedeni ile kamu
bütçe açıklarının daha da bozulacağı endişesi → bütçe açığı artıyor korkusuyla tahvil
getirilerinin yükselmesi → aktifinde tahvil tutan bankaların daha da kötü duruma düşmesi)
kırılırken; TLTRO’da bankalarla ekonomik büyüme arasındaki fasit dairenin kırılması
amaçlanıyor Açıklamanın ardından bazı AB üyelerinden oldukça olumlu değerlendirmeler
geldi. Örneğin İtalya Merkez Bankası başkanı LTRO’nun İtalya’nın 2015 büyüme beklentisini
(ki şu anda %1 civarında) 0.5 ila 1 puan arasında yukarı çekebileceğini açıkladı. Fakat ülke
bazından çıkıp büyük resme bakıldığında bazı soru işaretleri var.
Birincisi, AB bankalarının sermayeleri ile ilgili sorunları devam ediyor. AB’nin en büyük 120
bankası ile ilgili stres test çalışmaları halihazırda devam ediyor ve sonuçlar yılsonunda
açıklanacak. Bu süreçte bankalar sermaye açıklarını kapamak için yoğun çaba sarf ediyor.
Son 1 sene içinde AB bankaları birinci kuşak sermayelerini toplamda 45 milyar € arttırdı.
Yeterli olmadığı durumlarda aktif satışı yapılıyor. Unicredit iştiraki olan İtalya’nın en büyük
online bankası Fineco’yu 2.2 milyar €’ya sattı. 2013’te 64 milyar € olan kredi satışının bu
sene 100 milyar €’ya çıkması bekleniyor (çünkü kredi bakiyesi azaldığında sermaye ihtiyacı
azalıyor). Tüm bunlara AB bankalarının 300 milyar € sermaye açığının olduğu tahmin
ediliyor. Geçen yıla göre 100 milyar €’luk iyileşme olmuş olsa da halen çok büyük bir rakam
ve bankalar bu ortamda kredilerini daha da arttırıp neden sermayelerini daha da zorlasınlar
sorusu açıkta kalıyor.
14
İkincisi, 2011 ve 2012’de kullandırılmış olan LTRO’nun 404 milyar €’luk geri ödemesi Ocak
ve Şubat’ta geliyor. TLTRO ile piyasaya sağlanan fonlama piyasadaki likiditeyi 2014 yılı son
çeyreğinde artırsa da LTRO geri ödemeleriyle likidite 2015 yılı başında tekrar şu anki
seviyelerine geri dönecek. Bankalar ilk iki TLTRO fonlamasından maksimumda yararlansalar
(400 milyar €) bile bu kaynak aynen geri ödemede kullanılacak. Kaldı ki yandaki tablodan
görülebileceği gibi ülke bazında asimetrik bir durum söz konusu. Aslında bu kaynakları en
çok kullanması beklenen İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin bankaları nette likidite
açığında olacaklar. Önümüzdeki sene Mart’tan itibaren başlayacak çeyreklik fonlamalardan
sonra zamanla artıya geçebilirler ama bu da zaman alacak.
TLTRO ve
(Milyar €)
Krediler* TLTRO** LTRO*** LTRO farkı
Almanya
1,350.1
95
13
82
Fransa
1,099.3
77
56
21
İtalya
1,075.1
75
184
-109
İspanya
768.6
54
161
-107
Hollanda
413.8
29
38
-9
Avusturya
219.0
15
5
10
Belçika
139.7
10
14
-4
Yunanistan
139.0
10
1
9
Portekiz
119.6
8
39
-31
İrlanda
110.3
8
23
-15
Finlandiya
97.5
7
0
6
Euro Bölgesi
5690
398
534
-136
* Nisan 2014 sonu itibarıyla TLTRO için baz alınacak kredi stoku
** Kredi stokunun %7'si ile maksimum olabilecek TLTRO miktarı
*** En son verilere göre LTRO stoku
Kaynak : Avrupa Merkez Bankası, Ülke Merkez Bankaları Aylık Raporları
Üçüncüsü, bankaların sermayeleri yeterli ve likiditeleri uygun olsa bile bu kredileri
kullanmak isteyebilecek talebin olduğu konusunda soru işaretleri var. TLTRO gereği
bankaların sadece AB ülkelerine kullandıracakları krediler kapsam içinde tutulacak.
Büyümenin bu kadar yavaş gittiği, işsizliğin %12’de takıldığı, enflasyonun deflasyona doğru
gitme sinyalleri verdiği bir ortamda hem şirketlerin hem de hanehalkının kredi kullanım
iştahı çok çok güçlü değil. Faizler de zaten bugün itibarı ile çok düşük. Şirket kredileri
(kurumsal, ticari ve kobi ortalaması) Fransa’da %2.22, Belçika’da %2.01, İspanya’da %3.67
ve İtalya’da %3.39. Bu 4 ülkenin faizleri ortalamada 2011 sonuna göre 60, 2008 sonuna göre
ise 170 baz puan gerilemiş durumda. Keza bireysel kredilerde de durum aynı. Uzun vadeli
mortgage kredi faiz oranları Euro Bölgesi ortalamasında 2008’e göre 200, 2011’e göre de 80
baz puan gerileyerek %3.14’lere kadar gerilmiş durumda.
Dördüncüsü, büyümenin ve iç talebin limitli; işsizliğin de yüksek olduğu bir ortamda
bankalar NPL endişesi nedeni ile kredi vermeye çok istekli olmayabilirler. 2013 sonu itibarı
ile İtalya, İspanya, İrlanda, Portekiz ve Yunanistan’da NPL oranları sırasıyla %15.1, %8.2,
%24.6, %11.0 ve %31.3. ECB’nin testi sonrasında bu oranların daha da yükselme durumu
varken bankaların daha fazla kredi batırma konusunda isteksiz olacakları çok açık.
Bu tarzda kredi canlandırıcı önlemler daha önce İngiltere ve Danimarka gibi ülkelerde de
uygulandı fakat istenilen sonuçlar alınamadı. Çünkü bu tarzda radikal para politikaları krizi
çözmekte etkili olsa da ekonomi ayağa kaldırmayı başaramıyor. Yine bir başka örneği
Japonya’da görüldü. 1990’lardan sonra senelerce sıfıra yakın seviyede götürülen politika
faizine karşın büyümede istenilen sonuçlar alınamadı. Ne zaman para politikaları bütçe
politikaları + (çok az da olsa) reformlarla desteklenmeye başladı büyüme kıpırdandı. Bu tarz
politikaların işe yaraması için yapısal olarak sağlam ekonomi ve bankalar lazım. Japonya’da
15
bu yoktu o yüzden işe yaramadı. AB de aynı durumda. Zaten Draghi de son zamanlarda
politikacılara “Toparlanmanın sadece para politikası ile olması mümkün değil acil olarak
reformların hayata geçirilmesi gerek” şeklinde mesaj veriyor.
Özetle, AB tarafından atılan adım kesinlikle önemli ve gerekli. 2 sene önce herkes Euro’nun
dağılacağına ilişkin senaryoları gözden geçirirken bugün AB’nin düşük hızlarda da olsa
büyümeye geçmiş olması, bankaların tekrar normale dönmesi, kamu tahvil getirilerinin
tarihi düşük seviyelere inmiş olması zaten Draghi sonrasında ECB’nin yaptığı doğru
hamlelerin bir sonucu. TLTRO’da bunun bir devamı. Ama yukarıdaki çekinceler ışığında
TLTRO’nun tek başına banka kredisini canlandıracağını ve buna bağlı olarak ekonomileri
ayağa kaldıracağını beklemek çok gerçekçi değil. Son günlerde Portekiz’in en büyük 3
bankasından biri olan Banco Espirito Santo’nun (BES) yaşadığı sorunlar sonrasında AB
bankalarının hisse senetlerinde görülen olumsuz seyir ve artan endişe bunun tipik bir
örneği. BES’in yaşadığı sorunlar tamamen bireysel olmasına karşın tüm bankaların
etkilenebileceği paniğinin ortaya çıkması bölgede toparlanmanın halen çok kırılgan
olduğunun ve uzun yıllar alacağının önemli bir göstergesi. Bu nedenle önümüzdeki
dönemlerde ECB’den yeni TLTRO’lar, varlık alımları (ABS) ve hatta FED tipi parasal
gevşemeler görmek kimseyi şaşırtmamalı…
16

Benzer belgeler

Ekonomi Bülteni - DenizBank Özel Bankacılık

Ekonomi Bülteni - DenizBank Özel Bankacılık göstermemesi beklenen sanayi üretiminin %1.8 gerilediği açıklandı. Nisan ayında %0.2 olarak açıklanan artış oranı da -%0.3’lük daralmaya revize edildi. Mayıs ayında görülen son 2 yılın en sert dara...

Detaylı

Ağustos 2014 - Kuveyt Türk

Ağustos 2014 - Kuveyt Türk Reel kesim güven endeksinde de Haziran ayında bir miktar gerileme söz konusu. Mevsimsellikten arındırılmış endeks Haziran’da 107,3 değerini aldı. Reel kesim güven endeksinin bu ay gerilemesinde gel...

Detaylı