1 gürlek mağarası atuşlu mağarası aksu mağarası soğanlı dağları

Transkript

1 gürlek mağarası atuşlu mağarası aksu mağarası soğanlı dağları
Nisan - Mayıs - Haziran 2010 SAYI 13
w w w. b u m a k . b o u n . e d u . t r
I
R
A
L
Ğ
A U
D
I UC SI
L
N YL RA
A
I
Ğ
U
A
S
SO LI K AĞ RA
M
Ğ
A
K
A
Ğ
I
D LE MA
S
A
R U
R
Ü
G ŞL ĞA
U
A
T
A UM
S
K
A
HEEYOO!
editörden
Hasretle beklenen Heeyoo’ları bir gayret çıkaralım
dedik ve işe koyulduk. Oldukça zorlu olan yazıları
toparlama işinin ardından dergi yavaş yavaş (oldukça)
şekillenmeye başladı. Dergiyi hazırlamaya başladığımda
kar yağıyordu, kışın ortasındaydık ve yaz bize çok
uzaktı. Geçen yaz hepimizin soluğunu kesen bir keşif
yapmıştık ve bu keşfin heyecanını gezi raporunu
okurken bir kez daha hissediyordum.
Devasa Çem Düdeni’ne tekrar gideceğimiz gün giderek
yaklaşıyor ve artık kar yağmıyor, baharın son günlerini
yaşıyoruz. Bunca zaman sonra derginin hazırlanma
sürecinde de sona geldik. Keyifle okuyacağınızı
umduğumuz 44 sayfalık dolu dolu bir dergi hazırladık.
Bu sürede bir sürü mağaraya girdik, çıktık, ölçtük,
baktık. Ufak bir taşın yankısıyla yüreğimizi hoplatan
Çem Düdeni’nden ufak kovuklara kadar her deliğe
girdik, heyecanlandık, ürktük, üşüdük. Buyrun...
Adil Ayar
büdütör yaman özakın sayfa düzeni, editör adil ayar yazarlar ahmet şener, betül filikçi,
dilek barlas, ilker özden, pelin kurt, v. barış kaya fotoğraflar adil alibaş, adil ayar,
ecem öznalbant, elif canseza kaplan, ismail o. gürses, melis oktay, pelin kurt
Bu dergideki yazılar ve fotoğraflar izinsiz olarak başka bir ortamda kullanılamaz. Tüm hakları saklıdır elbet.
içindekiler
4
6
8
16
24
28
aksu mağarası eğitim gezisi
barış ve erberk’in mağaradaki korku dolu dakikaları
gürlek mağarası eğitim gezisi
ekip ruhunu güçlendiren bir başka eğitim gezisi
soğanlı dağları ikinci araştırma gezisi
zorlu şartlarda mağara aramanın derdine düşen genç ve azimli mağaracıların hikayesi
ihbar: atuşlu mağarası
bir ilker özden gezisi
dağlı kuylucu eğitim gezisi
kuylucun derinliklerine doğru
soğanlı dağları üçüncü araştırma gezisi
içimizdeki dağlı
HEEYOO!
12.7
DAKİKA
V. BARIŞ KAYA
3-4 NİSAN 2010 / Düzce-Aksu
Efendim, öncelikle bu sayının uzun sürelerce gecikmesine sebebiyet
vermemden ötürü özrü borç bilirim.
Geçen sene yapılan bir gezi olmasına rağmen sadece okula teslim
edilecek formatta bir rapor hazırlamış, Heeyoo için bir şey
yapmamıştım- nedenine gelecek olursak; gezi notlarımı tuttuğum
defter gezi dönüşü kayboldu ve hatırımda kalan şeyler ne yazık ki
oldukça sınırlıydı. Bu sebeple keyifle okuyacağınız bir gezi güncesi
sunamayacağım sizlere. Yine de anlatılmaya değer bir sürü olaydan
birini aktarmak isterim. Mağara içinde yaşanan bu vaka ile farkında
olmadan mağarada neler biliyoruz, neler yapılmalı, bizlerin neler
yaptığı hususunda ilginç bir tecrübe oldu benim için- keyifli bir yazı
okumanızı dilerim. Uzatmayayım... Ana hatları ile yaşanan olay
aşağıdaki şekildedir:
Ne oldu? Aksu mağarası içerisinde mağara girişinden itibaren ilk
tepeye çıkılıp devam edildikten sonra Özgün ve Murat’ ın takıl-geçten
geçip mağaraya devam etmesi ve aynı döşemeyi kullanarak daha
sonra arkadan gelen grup içerisinde, mağaraya geçen yıl giren Dilek’
in “Burda geçen yıl döşeme vardı yeaa..” demesi üzerine sarkıtılan
bacaklar vs. ile cadı kazanın derinliğinin anlaşılamaması, devam
edilecek yolun net bilinememesi, hava ve su sıcaklığı vs. sebeplerle
komple ıslanmanın göze alınmaması; alınan kararın Özgün ve Murat’
ın beklenilmesi ve onların kaptırıp geri dönmemeleri...
Ne düşünüldü? “Yaf Özgün gider öyle ama geri gelirdi yahu? Niye
gelmedi ki?”
Neden oldu? O anki psikoloji ile farkedilemedi.
Nasıl gelişti? (chapter 1) İleride birisinin başına bir iş gelmiş olduğu
düşünülerek geride beklemekte olan 4 kişi 2+2 olmak üzere
bölündü(Ben ve Erberk Özgün’ lerin geri gelme ihtimaline karşı
bekleyecek; Cem ve Dilek kampa dönüp Kayhan’ a haber verecek.).
Nasıl gelişti? (chapter 2)
Erberk: Olum ya gelmezlerse? Kesin bişi oldu bak... Niye bölündük ki
...na koyim dedim o kadar!
Barış: Olum bişi olmamıştır yahu. Yardırmışlardır, onlar da bizi
bekliyolardır he. (Ulan cidden bişi olmuş olmasın sakın yahu?)
E: Ya olum Özgün daha önce de böyle hızlı giderdi sonra geri dönerdi,
kesin bişi oldu...
B: Abi bişi olmamıştır telaş yapma bak şimdi biz zaten rescue saatini
vermiştik. Cem’ ler gidiyorlar işte şuan. Kampa gitmek 1 saat olsa...
Kayhan’ ın hazırlanışı, dönüşü falan da 1 saat... Olum her türlü verdiğimiz
saatten geç çıkmamış oluyoruz. ( Harbi bişi mi oldu ki lan?) Saat var mı
abi?
E: Yok, sende? Aferiiimm...
B: Abi her 5 dakika olduğunu hissettiğimizde şu dry-bag’ in üzerine bi
taş koyarız?.. (Bir şey çıkmasa bari...)
E: ...
İki buçuk taş zaman sonra.
Özgün: Olum niye gelmiyorsunuz?!
(akabininde durum izahı vs.)
Kamp cephesi- Dışarıda neler olmuş?
Cem ya da Dilek: Kayhan, içeride bişeyler oldu galiba... Durum böyle
böyle…
Kayhan: Bişi olmaz yeaa... Hadi siz maaraya geri dönün...
Olay nasıl sonuçlandı? Tarafımızca yazılan senoryoların tümü asılsız
çıktı. Sol taraftan boyu aşan cadı kazanı meğer sağ taraftan bele kadar
ıslanmak fedakarlığı ile geçilebilinir konumda imiş. Özgünler ise döşeme
yapılacak yere bakarken biraz(!) uzaklaşmışlar.
Tarafımca ne çıkarıldı?
-Herşeyden önemlisi mağara içerisinde yaşanılabilitesi olan vakalar
karşısında nasıl tutumlar sergilenilmeli imiş,
-Neden ve nasıl sakin kalınmalı imiş,
-Gerçek bir durum karşısında neler yapılabilinirmiş, bizler, yeniler olarak
neler yapabilmişiz,
-(Tekrar) Sükunet neden ve nasıl korunmalı imiş.
HEEYOO!
Gürlek Mağarası
Dilek Barlas
K
ulübe yeni katılan üyelere
ölçüm eğitimi vermek amacıyla dönemin son eğitim
gezisinde 23 Nisan’ın cuma gününe gelmesini fırsat bilerek, akabinde gelen hafta sonuyla birleştirdik ve 3 günlük gezimiz için
cuma sabah Maslak’tan 8.30 sularında yola çıktık. Sebze-meyve ve
ekmek alımı için Hacıllı köyünde
kısa bir molanın ardından 11 civarında kamp alanına ulaştık. Dümdüz çimenlik alana yerleşmenin
ardından ilk ekip mağaraya girmek için hazırlanmaya başlamıştı bile. İlk ekibin mağaraya girmesiyle kampta kalanların bir kısmı
trekkinge bir kısmı da odun toplama, yemek hazırlama vb gibi olağan kamp işlerine girişti. İlk ekibin mağaradan çıkmasından sonra ikinci ekip mağara için hazırlıklara başladı. Bu arada uzun süre
“yaralı ceylan” olarak anılmama sebep olacak hadise meydana geldi; Kayhan’ın mağara içine
götürmek için hazırladığı termosun içinde ne var diye merak etmemin sonucunda kaynar çay çeneme döküldü. Neyse bir şey olmaz diye düşünüp mağaraya gittim. İlk iki ekip gün bitiminde mağaranın sonuna kadar ölçümü tamamlamıştı. Günümüz her kamp-
Mağaradaki tek eğitmen
olmanın sorumluluğuyla poz
veren Kayhan Ata.
ta olduğu gibi yine ateş başı muhabbetleriyle sona erdi.
Uyandığımızda kampımızın yanında kendi hallerinde takılan komşularımız olmuştu artık, birkaç aile
piknik amaçlı gelmişti. Uzunca bir
kahvaltının ardından yine mağaraya girme hazırlıkları başladı. Öğleden sonra sınavlarından çıkıp kendi imkânlarıyla kampa gelen Murat, Betül, Oktay, Ozan ve Cem de
aramıza katıldı, kamp daha da hareketlendi. Mağaranın kısa bir mağara olması nedeniyle dışarıda
geçirecek vaktimiz oldukça fazlaydı. Bir kısmımız kamp alanına
100 m yürüme mesafesindeki kayalıkta tırma​nmaya gitti, geri kalanlardan bazıları yürüyüşe, bazıları da mağara ağzının yanındaki
gölcükte yüzmeye.
Çalışkan Betül, matematik
sınavına mağarada çalışıyor.
Akşam olduğundaysa neredeyse mağaraya girmeyen kimse kalmamıştı ve Gürlek mağarasının
ölçüleri alınmıştı. Yemek ve sucuksosis kızartma faslının ardından
muhabbet koyulaşmış, geceye
doğru öncülüğünü Erdi’nin yaptığı çocukluğumuzun korku dolu
hikayeleri anlatılmaya başlanmıştı.
İlk başta geniş bir yuvarlak halinde ateşin etrafına sıralanmış olan
herkes yavaş yavaş çemberi daraltmaya başladı. Herkes birbirine kenetlenmiş halde bir yandan
eğleniyorduk bir yandan da ufak
bir çıtırtı duyduğumuzda bile dönüp bakar hale gelmiştik. Bu arada kamp alanının derenin karşısın-
da kalan kısmına bir grup genç de
gelmişti. Gün içinde pek varlıklarını hissettirmeyen bu insanlar gecenin ilerleyen saatlerinde hep
birlikte bağırma ve ateşlerini sürekli yakıp söndürme gibi çeşitli atraksiyonlara girmeye başladılar. Sonraki gün ise kamptaki son
günümüzdü ve kahvaltımızı yaptıktan ve biraz daha o güzel havada vakit geçirdikten sonra eşyalarımızı toplayıp yola koyulduk.
Not: Geziye tek eğitmen olarak
katılıp bıkmadan usanmadan üst
üste Gürlek yollarını aşındıran
Kayhan’a teşekkürler.
Geziye katılanlar:
Aybike Batuk,
Betül Filikçi,
Cem Yekta Binici,
Dilek Barlas,
Erdi Canbay,
Ezgi Tok,
Erberk Alpan,
Hazal Hacıbeyoğlu,
Hakan Ürgüp,
Hulusi Uslu,
Kayhan Ata,
Mehmet Özgün Demir,
Murat Buğu,
Oktay Özdemir,
Ozan Küçükbağış,
Sercan İlbantekin,
Serkan Yıldız,
Volkan Aksoy,
Vural Barış Kaya
HEEYOO!
SOĞANLI DAĞLARI
Yeni bir araştırma bölgesi bulmak
için internet üzerinden yapılan bir
araştırmada Türkiye Kuvaterner
Sempozyum’nda İsmail Ege ve
Saadettin Tombul tarafından sunulmuş
olan “Soğanlı Dağında Karslaşma Buzullaşma İlişkisi” adında bir rapora
rastlanmıştı. Rapora göre Soğanlı
Dağı’ndaki dolinlerin tabanlarında
birçok düden bulunuyordu. Bunun
üzerine Ekim 2009’da bölgede bir
ön araştırma yapılmıştı. Bu gezi,
bölgeye yapılan ön araştırmaların
ikincisini oluşturmakla beraber ilk
araştırma gezisinde tespit edilip GPS
ile koordinatları alınan mağaraların
(bir obruk ve bir suçıkan) devam
edip etmediğine bakmak ve zaman
yettiğince yeni mağaralar bulmak amacı
taşımaktadır. Araştırmalar özellikle
Küçük Arslantaş, Büyük Arslantaş, Çem
ve Şefreceören Yayları’nı kapsamaktadır.
Ancak yaylarda bulunan yoğun kar,
araştırmaları Soğanlı Dağı’nın eteklerine
kaydırmıştır.
>>
İSMAİL O. GÜRSES
İKİNCİ ÖN ARAŞTIRMA GEZİSİ
HEEYOO!
PELİN KURT ile AHMET ŞENER yazdı
ULAŞIM
Kayseri’den Tomarza Yoluna girilir. Buradan da Toklar Beldesi’ne girilip Arslantaş Köyü’ne sapılır.
KAMP YERİ
Asıl kamp yapmayı planladığımız Çem Yaylası’nda
aşırı kardan ötürü kamp yapamayıp Kurubel Yaylası yolu üzerinde, köyden bir iki km uzaklıkta bulunan
Dipsizini Mağarası’nın hemen aşağısındaki düzlükte kamp atıldı. Kamp alanı hemen dere kenarının yanında bulunduğundan su sorunu yoktur. Ancak ateş
yakacak odun bulunamadığından ocak götürülmesi
gerekmektedir.
İLETİŞİM
Harun Bağırgan Arslantaş Köyü Muhtarı
0537 500 23 50
Kadir Saraç
0352 682 10 44
ail
Pelin
Nurkan
Alperen
Meh .
S
met
Utku
İSMAİL O. GÜRSES
İsm
İlker
Aam
et
Gezi Günlüğü
Cuma öğlene doğru Arslantaş
Köyü’ne varıldı. Köylülerden, çıkmayı planladığımız yayların durumu ile ilgili bilgi aldık. Yola çıkmadan önce köyün muhtarını arayıp yayların durumunu sorduğumuzda bize “Biraz kar olur oralarda ama engelleyici olmaz.” demişti. Ancak köylüler yaylalarda çok kar olduğunu, çıkamayacağımızı söylediler. Gene de, köy
muhtarı gelinceye kadar önceden Çem Yaylası’na çıkmayı planlamış olduğumuz kestirme yolun durumuna bir göz atma kararı aldık. Yolun başına vardığımızda vadinin tamamının karla kaplı olduğunu gördük ve buradan
yaylaya çıkmama kararı aldık. Buradan ilk araştırma gezisinde bulunan İnpınarı Mağarası’na (suçıkan) bakmaya gittik. Mağara köye
gelmeden birkaç km gerideki maden ocağının az ötesinde bulunuyor. Ahmet, Utku ve Alperen mağaraya girip ölçümünü tamamlayıp çıktılar.
Vadi etrafında yürürken Kadir
isminde bir köylüyle karşılaştık.
Kadir Dayı, zamanında çobanlık
yapmıştı ve kendisi o bölgeyi en
iyi tanıyanlardan biriydi. Bu mevsimde yaylaların uygun olmadığını ancak daha uygun bir zamanda
geldiğimizde bizimle dolaşıp bildiği mağaraların yerleri gösterebileceğini söyledi.
Ölçüm işi tamamlandıktan sonra toparlanıp köy muhtarının evine gittik. Muhtar ve orada bulunanlarla birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk. Bize kardan ötürü mağaraların ağzının kapalı olabileceğini söylediler. Orada bulunan Remzi Dayı bize, Dipsizini
dedikleri bir mağaradan bahsetti. Ayrıca Arslantaş Yaylası’na çıkmak istiyorsak traktör yolundan
çıkmamızın daha rahat olacağını
söyledi. Yaylada bildiği mağaraları
Google Earth üzerinden gösterdi
ve biz de mağaraların koordinatlarını aldık.
HEEYOO!
Muhtarın evinden çıkıp Remzi
Dayı ile birlikte Dipsiz İni’ne bakmaya gittik. Mağaranın ağzından
koordinat aldık. Çem Yaylası’nda
kamp yapma planımızın değişmesi üzerine Dipsiz Mağara’sının hemen aşağısındaki düzlüğün kamp
yapmaya uygun olduğunu görüp
eşyalarımızı buraya indirdik. Kampı kurduktan sonra Ahmet ve Pelin, mağarayı döşediler. Mağarayı
diğerlerinin de görmek isteyeceğini düşünüp ölçümü ve döşemenin toplamasını diğer ekiplere bırakıp çıktılar.
İSMAİL O. GÜRSES
24.04.2010, Cumartesi
İkinci gün Mehmet ve Nurkan
kampta kaldı. Diğerleri traktör yolunu takip ederek ilk gezide bulunan mağaraların girilebilir durumda olup olmadığına ve Remzi Dayı’nın bahsettiği mağaralar
ile ilk gezide bulunan mağaraların aynı mağaralar olup olmadığına bakmaya gitti. Remzi Dayı’nın
söylediğine göre traktör yolunun
bitiminde bulunan Şefreceören
Yaylası’nda bir mağara bulunuyordu. Ancak traktör yolunun bitiminden itibaren yoğun kar başlıyordu. Yayla üzerinde gezindiğimiz ve su yolu nedeniyle kahveleşen karları takip ettiğimiz halde söz konusu mağarayı bulamadık. Buradan Dökülgen Vadisi yönüne devam ettik. Küçükaslantaş Yaylası’nı geçip Büyükaslantaş Yaylası’na vardık ve Remzi Dayı’nın bahsettiği mağaralardan birini bulduk (bkz. Şekil 2.a)
Küçük bir kısmı da olsa ağzı açık
halde bulabileceğimiz tek mağara
burası olacaktı. Karların altından
su yolu akışına devam edip mağaradan içeri giriyordu. Gene de giriş yapmaya uygun değildi. Mağaranın konumu ilk gezide bulunan
mağaranın konumuna benziyordu. Mağaranın girişinde ‘BUMAD’
yazısının olup olmadığına bakıldı,
yazı görülmedi. Duvarın bir kısmı
karla kaplı olduğundan yazının karın altında kalmış olduğundan aynı
mağara olup olmadığından emin
olunamadı. Yeni bir koordinat alıp
oluşturuldu. Ahmet, Pelin, Nurkan
ve Mehmet, Kadir Dayı ile birlikte kamp alanının 300-500m ilerisinde yolun sol tarafında yer alan
Şefreceören Yaylası’ndan gelen
vadinin duvarında yer alan Aşçıyurdu Mağarası’na bakmaya gittiler. Yatay olan bu mağaranın ölçümünü alıp çıktılar. İkinci ekip,
yani İsmail, Utku ve İlker, madende bulunan deliğe bakmaya gittiler. Mağaranın girişi olduğu tahmin edilen yer, göletin kenarında
kalıyordu. Gerekli ekipman yetersizliğinden ötürü buraya bakılamadı. Oradan İlker kampa bırakılıp Kurubel’de bulunan Çığçöküğü
Mağarası’na gidildi. Döşemesi yapılıp iple ölçümü alınıp krokisi çizildi. İki ekip de kampa döndükten
sonra Mehmet ile Alperen, Dipsiz
Mağarası’na girdi. Son olarak da
İsmail ve Utku mağaraya girip ölçüm aldılar ve döşemeyi topladılar. İsmail ve Utku’nun mağaradan
çıkmasıyla Kadir Dayı’nın evine gidilip yemek yenildi.
SPELEOLOJİK
RAPOR
PELİN KURT
Şekil 2.a
İki mağaracı, nedüğü belirsiz bir
mağara girişini yokluyorlar.
İstanbul’da karşılaştırma yapmaya karar verdik (İstanbul’a döndüğümüzde mağaranın aynı mağara olduğunu anlayacaktık). Dökülgen Vadisi’nin Çem Yaylası’na
bağlandığı düzlüğe geldik. Burada Pelin, İlker ve Alperen dinlenmek için kaldı, diğerleri ise Çem
Yaylası’na çıkıp daha önce burada bulunan düdenin ağzının açık
olup olmadığına bakmaya gitti.
Düdenin bulunduğu düzlük ufak
kaya tepecikleri gözükmeyecek
kadar 2-3 m karla kaplıydı. Düdenin bulunmasının olanaksız olduğunu karar verildi ve diğerleriyle buluşulup 18.00’da dönüş yoluna geçildi. Kampa dönüldüğünde
bir durum değerlendirmesi yaptık.
Buna göre dağın yüksek kesimlerinde yüzey araştırması yapılamayacağına ve dikey mağaralara girilemeyeceğine karar verilip dağın
eteklerinde araştırma yapılmasına
karar verdik.
25.04.2010, Pazar
Sabah İlker ve Nurkan Dipsiz
Mağarası’na girdiler. Bu sırada Ahmet, Utku, İsmail ve Mehmet yanlarına Kadir Dayı’yı alarak Kurubel Yaylası’nın karşısında yer alan
düzlükteki bir obruğa bakmaya
gittiler. Obruğun koordinatını alıp
kampa döndüler. Kampta iki ekip
Aşçıyurdu Mağarası
Aşçıyurdu Mağarası, Şefreceören
Yaylası’ndan gelen vadinin duvarında yer alıyor. Vadiden mağaraya bakıldığında bir kovuk izlenimi uyandırıyor. Ancak mağaranın
içerisine girildiğinde buranın kuru
bir kol olduğu ve sol tarafta bulunan sulu kol ile birleştiği anlaşılıyor. Sulu kol üç ayrı yerde basamak oluşturup yukarıya doğru
devam ediyor. Büyük bir ihtimal,
Şefreceören Yaylası’ndan batan
su bu koldan sızıyor. Sulu kolun
üçüncü basamağından itibaren
mağara bir süre yataylaşıyor ve
burada traverten havuzlarına ve
oluşumlara rastlanıyor. Sulu kolda görülen oygu izleri bu kısımda daha belirgin bir hale geliyor.
Yatay kısmın artı değerde devam
etmesi beklenirken 25 derecelik
HEEYOO!
bir eğimle 15m uzunluğunda bir pasajın sifonuyla sonlanıyor. Sifonun çevresinde çok miktarda kumun biriktiği ve sifondaki kayalarda
gene oygu izlerinin bulunduğu gözlendi. Sifonun bulunduğu kayanın altından dar bir pasajın
devam ettiği görüldü.
Mağarada bol miktarda çöküntü kayası yer
alıyor. İçerisinde insana ait olduğu tahmin edilen bazı kemik parçaları mağaranın iki ayrı noktasında dağınık bir şekilde yer alıyor. Ancak
mağaranın içerisinde herhangi bir ekolojik sistem bulunmuyor.
Dipsiz Mağarası
Doğal bağlantıyla döşeme yapılabilen Dipsiz
Obruğu’nun tabanına 25 metrelik tek bir inişle
varılıyor. Aşağıya doğru ilerledikçe genişleyen
mağaranın tabanı geniş bir salona dönüşüyor.
Tabana 10 metre kala bakıldığında beyaz kayadan oluşan salonun duvarları buz mağarasına
girildiği izlenimi yaratıyor.
İp inişi sırasında mağaranın duvarlarında bulunan mantarları görmek mümkün oluyor. İçerisinde yarasa bulunuyor. Sadece mağara ağzından çıkarlarken gördüğümüz yarasaların türü
hakkında bir fikir edinemedik.
İnişin olduğu hizada, tabanda koni şeklinde
toprak birikmiş. Ağzından uzaklaşıldığında tabanın birçok oluşum tortusu barındırdığı görüldü. Ayrıca birbirlerine yakın konumlarda insan kemiklerine, iki insan kafatasına ve neredeyse bütün bir halde bulunan bir adet çömlek
bulundu.
Dpsiz Mağarası’nın ağzı
İSMAİL O. GÜRSES
Dipsiz Mağarası’nın içinden
enstantaneler.
Dipsiz Mağarası’nda bulunan
ve karbon testleri sonucunda
yaklaşık 3000 yaşında olduğu
tespit edilen Faber-Castell.
İSMAİL O. GÜRSES
Çığçöküğü Mağarası
İSMAİL O. GÜRSES
Suçıkan Mağarası
Beklenilenen aksine mağaradan
çıkan su herhangi bir mağara sisteminden beslenmiyordu. Yalnızca vadiden akan suyun bir kısmı
İSMAİL O. GÜRSES
Maden Mağarası
Mağaraya ulaşmak için hemen yanında bulunan göletin yüksek su
seviyesini duvardan bağlantı alarak aşılması gerekiyordu. Yetersiz malzemeden ötürü mağaranın
yanına ulaşılamadı.
mağara ağzının 15-20 metre gerisinden vadi duvarına sızıp mağaranın ağzından tekrardan dereye kavuşuyordu. Mağaranın tavanında dışarıya açılan iki baca bulunuyordu.
Çökme sonucu oluşan mağaranın
kayaç yapısı bolt yapmaya müsait değil ancak; doğal bağlantıyla döşeme yapılabiliyor. Mağaranın sonu ya çökme sonucu düşen
ya da köylülerin attığı taşlardan
dolayı kapanmış durumda. Köylülerin söylediğine göre mağaranın
ağzı on yıl önce çökerek yer yüzüne açılmış. İçeride herhangi bir
canlıya ya da oluşuma rastlanılmadı.
HEEYOO!
Zonguldak’da bir
avuç mağaracı
ADİL AYAR
İlker Özden
ATUŞLU
MAĞARASI
14 - 16 Mayıs 2010, Zonguldak
Nereden bilebilirdik ki gezimize, 14 Mayıs Cuma akşamı Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Müslüm
Gürses Konseri ile başlayacağımızı? Bu kez mağara ihbarı, Zonguldak’a bağlı Gökçebey ilçesindeki Namazgah köyündendi. Kadromuz yeni ve
eski isimlerle dolu, baksanıza: İngilizce hocamız
Elif Canseza Kaplan, Kunter lakaplı (Bu ismi Yaman vermişti) genç yetenek, sakin güç
Nurkan İlbahar, kulübümüzün neşesi ve güzel esprileriyle Melis
Oktay, sorunlu yenilerimizden (sorun anlatılacaktır)
Adil Ayar ve ben. Benim
hakkımda fazla söze gerek yok, bilen bilir işte.
Cuma
günü
evde bir şeyler içtikten sonra Fulya’ya gidip İsmail’in emektar
Volkswagen
Golf’ünü (kalpsiz) aldım ve okula gittim.
Okulda ne göreyim?
Müslüm Baba Güney
Otopark’ta insanları coşturmuş – muhakkak ki yine
içip gelmiş – şarkılar, türküler
tüm öğrenciler kendi benliklerini bulmuşçasına içip eğleniyorlardı.
Gerçekten de bir konserde bu kadar çok eğlenildiğini görmemiştim. Herkesin içindeki arabesk ruh adeta ortaya çıkmıştı. Ortama uyum
sağlamak için biraz da konserde içtikten sonra, geziye gelecekleri toplamak çok zor oldu. Nurkan’a telefonla ulaşamıyordum ve daha fenası Adil Ayar cinsel organındaki bir ağrıdan ya da sancıdan şikâyet ediyordu. Geziye gelip gelmeme konusunda kararsızdı. İşte sorunlu Adil’in sorunu buydu.
Hemen Adil’i de alıp
yukarıya Boğaziçi Tıp
Merkezi’ne gittik; ama
Adil’e “Bak koçum,
burada
muayene
olursun ama paranı
da alırlar” deyince,
Adil duraksadı. Birden yüzünün rengi
değişti, dik durmaya çalıştı. Sonra nedense (sebebi ekonomik olabilir) omuzlarını silkerek tıp merkezine girmekten vazgeçti ve
sonrasında da toparlanarak
Zonguldak’a doğru yola çıktık.
Arabada Melis ön tarafa oturmak
ADİL AYAR
Uzakta kamp alanı ve arkadaşlarından hiçbir fedakarlığı
esirgemeyen İlker.
istedi, bense bunu masumane bir istek olarak algıladım. Nereden
bilebilirdim ki yol boyunca Melis’in benim başımı ağrıtacağını,
ilginç psikolojik testler yapacağını, camileri erkeksi yapılara
benzeteceğini. Bilemezdim, zaten bilemedim. Zonguldak –
Gökçebey’e varıncaya kadar ömrümden ömür gitti. Artık yolun
bitmesini ve Melis’ten kurtulmayı diliyordum Allah’tan.
Neyse ki sabah erken vakitte Namazgah Köyü’ne ulaştık. Bütün
köy uyuyordu, köyün aşağısında yol kenarında biraz uyuyalım
dedik ve arabamızı yolun kenarına çektik. Ormanın içine doğru
giden bir patikaya matımı serdim, uyku tulumumu açtım, çok
yorgundum sabaha kadar araç kullanmıştım. Hemen baş ucuma
da Elif uzandı. Etrafımızda envai çeşit sinek ve böcek uçuşuyordu.
Uykuya tam dalmıştım ki çığlıklar, feryatlar, figanlar arada
“İlkeeerrr” sesleri birbirine karışıyordu. Sandım ki Elif’i birileri
kaçırıyor o da bana bağırıyordu. Ben de korkmuştum hemen
uyandım ama ne göreyim: zavallı Elif uyku tulumunun içinde
kâbus görmekte ve debelenmekteydi. Büyük ihtimalle sinekler
onu rahatsız etmiş o da çığlık atıyordu.
Buldukları küçük fırsatları
ufak mutluluklara dönüştürmeyi
amaçlayan İlker ve Elif’in yol
kenarındaki balta girmemiş
çalıların arasında uyuma
girişiminden hemen önce.
ADİL AYAR
HEEYOO!
MELİS OKTAY
Test sonuçlarının negatif
çıkmasından endişelenen
Adil ve arkadaşlarının bu zor
anında ona destek olan İlker
ve Elif.
Tahmin edersiniz ki bu çığlıklara köylüler de uyandı. Biz de pılımızı
pırtımızı toparlayıp hemen köye çıktık, muhtara (kendisi çok soğuk
birisiydi) ulaştık. Muhtar, mütemadiyen ayak parmaklarını kaşıyan
bakkalla yan yana oturmuş bizi bekliyordu. Zorunlu olarak bakkalla da
tokalaştık. Hepimiz ellerimizin kirlendiğini hissediyorduk. Muhtar’dan
mağara hakkında bilgi aldık ve Adil’in yine artan şikâyetiyle de
ilçeye inmeye karar verdik. Hem Adil’i Gökçebey Devlet Hastanesi’ne
götürecek hem de gerekli alış-verişi yapacaktık.
Adil Ayar’ı hemen hastaneye götürdük. Hâlâ “şeyim ağrıyor”
diyordu. Çok endişeli görünüyordu, beti benzi atmıştı zavallı
yavrunun. Adil, kan, idrar tahlilleriyle uğraşıyorken ve acil serviste
genç-yaşlı-kadın-çocuk inim inim inleyen hastalar bekliyorken, Melis’in
ise acil servis’in önünde (hatta içerisinde) Elif’in fotoğraf makinesine
tuhaf pozlar vermeye çalışması nedendi? Bizler çok ilginç yaratıklar
mıydık gerçekten? Melis bu cesareti kimden alıyordu? Kafamdaki bu
soru işaretleri bugün bile yok olmamıştır.
Neyse ki Adil iyi çıktı. Sorun yoktu. Sonra kahvaltı yapmaya bir
pastaneye gittik. Alış-verişimizi yaptık. Sonra neden Muhtar’ın
hâlâ bizi köyde bekliyor olduğunu hatırladık. Vakit öğleni geçmişti.
Vardığımızda muhtar burnundan soluyor, bakkal bu kez de burnunu
karıştırıyordu. Köyün bir de delisi vardı.
Muhtar bizi mağaraya götürecek genç birini ayarlayamamış, bizi
kendisi götürecekti. Havanın sıcak, muhtarın çok da genç olmaması
MELİS OKTAY
İlker ve muhtarın biraderi Mehmet
Ağabey .
Ekip, mağaranın durumuyla ilgili
olarak muhtara bilgi veriyor.
onu sanırım daha da kızdırmış olacak ki samimiyeti arttırmak amaçlı
şirin sorularımıza sürekli tek kelimelik cevaplar veriyor, yürürken
sürekli terliyordu. Anlaşılan daha da kızmıştı. Çantalarımızı almamıştık.
Yanımızda sadece içinde kaskların ve tulumların olduğu iki çanta
vardı. Hep birlikte mağaraya vardık ama kan ter içerisindeydik.
Vakit kaybetmeden mağaraya ben ve Nurkan girdik. Mağaradan
çok az su çıkıyordu, ilk girişinde biraz süründükten sonra genişliyor
ve dikey yönde dar bir çatlak gibi mağara ilerliyordu. Kimi yerlerde su
birikintileri, cadı kazanları mevcuttu. Az sonra 2 – 2,5 m’lik bir şelaleye
ulaştık. Biraz tırmanmak gerekiyordu. Önce ben çıktım, arkamdan
da Nurkan (Kunter) çıktı ve birlikte ileriye doğru 3-5 adım atmıştık ki
foşur foşur bir su patladı bir yerlerden. Nurkan bir anda paniğe kapıldı
ve yüzü oldukça endişeli görünüyordu. Tabii ki aklına sel ihtimali
gelmişti. Ama su sesi arkamızdan geliyordu. Yaklaşık 1-2 dakika kadar
gerimizde bir yerlerden, gürültülü bir şekilde, bir hayli su boşaldı. Ne
olduğunu anlamamıştık. Duraksamadan devam ettik. 20-25 dakikada
mağaranın sonuna gelmiştik. Hemen geri döndük. Bizim çocuklarla
beraber Muhtar ve bir arkadaşı bizi beklemekten sıkılmış olacaklar
ki mağaranın çıkışındaki bu küçük vadiye “Acaba buraya köyün su
ihtiyacını karşılamak için baraj yapabilir miyiz?” konulu bir sohbet
gerçekleştiriyorlardı.
Anlaşılan Muhtar artık gitmek istiyordu. Ben, Nurkan ve Adil
ile Muhtar diğer çantaları getirmek için köye gidecektik, Melis ve
Elif ise mağaraya gireceklerdi. Ancak Melis ve Elif’e sadece küçük
şelalenin olduğu yere kadar gitmelerini rica ettim. Biz Muhtar’la
hemen yola çıktık. Bu kez farklı bir yoldan gittik, bu yol biraz daha
uzun ama daha rahat bir yoldu. Yolda yürürken köyün mezarlığını
göremediğimden merak edip Muhtar’a mezarlığın nerede olduğunu
ansızın soruverdim. Bir anda Adil, Nurkan ve Muhtar bana şaşkınlıkla
baktı. O anda anlayamamıştım ama bizden zaten hoşlanmamış olan
Muhtar’ın bu sorumun altında neler düşünmüş olabileceğini sonradan
kavradım. Köye vardığımızda Bakkal bu kez daha müstehcen yerlerini
kaşımaktaydı. Yine selamımızı verdik ona. Sonra köyün bir delisi daha
olduğunu öğrendik. Sanki bir köye iki deli bana fazla gibi geldi.
Çocuklarla hemen çantaları yüklendik. Mağaranın aşağısındaki bir
sırta varınca bıraktık çantalarımızı. Mağara ağzına gidip Elif ve Melis’i
aldık. Kampı kurduğumuz sırt oldukça rüzgâr alıyordu ama manzara
görülmeye değerdi. Aşağı vadide bir çeşme, bu çeşmeye sürekli
MELİS OKTAY
HEEYOO!
MELİS OKTAY
İlker ve Elif yıldızların
konumlarından mevsimi
hesaplamaya çalışırken diğer
mağaracılar da henüz yedikleri
yemeği sindiriyorlar.
ADİL AYAR
İlker, köyün mezarlığının yerini
öğrenebilmek için muhtarla
yakınlık kurmaya çabalarken.
gelip giden büyük baş hayvanlar ve elinde tüfekle dolaşan bir çoban
kamptan görünüyordu. Dağlar, tepeler, düzlükler yemyeşildi. Her şey
güzeldi. Yemeğimizi yaptık. Biraz dinlenelim dedik. Bu sırada yine
olağan dışı sohbetler tahmin edersiniz ki devam etti.
Mağarayı ölçmemiz gerekiyordu. Ölçüm biraz vakit alacaktı.
Cumartesi akşamı 8.30 gibi ben ve Adil ölçüm için mağaraya girdik.
Adil ilk kez giriyordu ölçüme. Ona ölçüm yapmanın en ince noktalarını
tecrübelerime dayanarak öğrettim. Mağaraya girdikten sonra Adil’in
ağrı ya da sancı şikâyeti kalmamıştı. Demek ki ilacı mağaraydı. Bu
delikanlı iyi mağaracı olacaktı. Ondaki ışığı mağaranın içinde bile
görmüştüm desem çok mu abartmış olurum? Mağaramızın uzunluğu
yaklaşık 310 m çıkmıştı. O mevkiye Atuşlu dendiği için mağaramızın
adı “Atuşlu Mağarası” olmuştu. Gayet şirin, kendi halinde, tertemiz,
içerisinden su çıkan, sadece sonunda kısa bir yan kola sahip yatay bir
mağaraydı kendisi. Gece 12.00 gibi ölçümümüz bitmişti. Kampa varıp
hemencecik uyuduk. Gece de rüzgârlıydı.
ELİF CANSEZA KAPLAN
16 Mayıs Pazar sabahı 8.30’da uyanıp kahvaltımızı yaptık. 9.30 gibi kampı toplayıp ayrıldık. 1 saat içerisinde köye vardık. Başka ihbarlar da vardı ancak, Adil’in rahatsızlığı yüzünden yaşanan vakit kayıpları ve mağaranın da fena sayılmayacak uzunlukta çıkması enerjimizi tüketmişti. Diğer ihbarlara (biraz uzak sayılabilecek yerler) bakmadan, cami avlusuna bıraktığımız arabanın yanına gidip önce temizlendik sonra eşyalarımızı arabamıza yükledik.
Tam da o anda küçük minibüsüyle tabak çanak satan birisi cami
önünden geçiyordu ve arabanın camında “Beni terk edeni, ben
kazanmaya çalışmam” yazıyordu. Arkasında çok derin felsefik
bir kuramın bulunduğundan şüphe duymadığımız bu sözün bir
fotoğrafını çekmek için, uzaklaşmakta olan aracın peşinden koşan
Melis’i unutmak mümkün değildir. Az sonra Melis fotoğrafları
çekmiş olmanın sevinciyle koşarak geri gelmişti. İlerleyen günlerde
Melis yine “Beni terk edeni, ben kazanmaya çalışmam” başlıklı
fotoğraf albümünü facebook’daki kendi hesabında yayınlayacaktı.
Köyden ayrılırken hatırlarda kalan: gülmeyen bir Muhtar, köyün iki
delisi ve sürekli bir yerlerini kaşıyan Bakkal Amca’ydı. Sorunsuz bir
şekilde İstanbul’a vardığımızda, yorgunluğun da hissedildiği akşam
saatlerinde hepimizin yüzünden yeni bir mağara keşfetmiş olmanın
haklı sevinci okunuyordu. Mağaracılar olarak BÜMAK’a katkıda
bulunmak her şeye bedeldi.
MELİS OKTAY
HEEYOO!
İ ÜNİVE
ZİÇ
RS
ĞA
BO
Çizim:
Serkan Çimen
Giriş 0m
Giriş
Ölçüm: BCRA 3C, 15 Mayıs 2010
İlker Özden
Adil Ayar
Uzunluk: 310 m.
Derinlik: +69 m.
Namazgah Köyü, Gökçebey
ZONGULDAK
ATUŞLU MAĞARASI
1973
İ MAĞARA
ES
A
İT
BÜ
IRMA KUL
ŞT
Ü
A
R
B
AÇIK KESİT
PLAN
0
15
30
Ölçek (m):
0m
60
+69m
K
A
M
Ü
Nm (Mayıs 2010)
HEEYOO!
Dağlı Kuylucu ve
İstanbul Mağaracıları
Betül Filikçi Kastamonu’dan bildiriyor
Haziran
ortalarında
bir vakit,
Kastamonu’da
bir yerde
ADİL AYAR
11
Haziran gece yarısı İTÜ den
yola çıkıp Boğaziçi’ne
uğrayıp herkesi aldıktan
sonra koyulduk yola. Erdi’nin
Kastamonu’ya 8 saatte gideriz
biz iddialarına rağmen 13 saatte
ancak merkeze varmıştık. Yemek
konusunda herkesin; “Aman
elinizi korkak alıştırmayın.”
demesi üzerine adam başı yarım
kangal sucuk alacak kadar olayı
abartıp merkezdeki alışverişimiz
için manava uğradık. Manav
amca, “Evli değilseniz çadırlarda
araya perde çekin.” diye sıkı sıkı
tembihleyip epeyce de bizi
kazıkladıktan sonra Şenpazar’a
doğru yolumuza devam ettik.
Katılımcı listemiz jandarmaya
ulaşmadığı için jandarma
kapısında saatlerimizi geçirdik.
Bu arada da kene konusunda bizi
uyardıkları için eczanelerde kene
ilacı aradık. Bulamayınca da
sağlık ocağında birine kene
yapışırsa nasıl çıkaracağımızı
öğrettikleri sıkıştırılmış bir eğitim
yanında bir de aparat aldık, tabii
ilerleyen günlerde kene
mağdurlarımızın üzerinde pratik
HEEYOO!
Vuhuuu’nun
fotoğrafı
yapmadık. Jandarmadan kurtulup
kamp alanına vardığımızda
jandarma da peşimizden balık
alıp gelmişti. Tabii biz
ayıklayamayınca ayıkladılar,
pişiremeyince pişirdiler biz de
afiyetle yedik ve ertesi gün
Dağlı’ya girecek olmanın
heyecanıyla beklemeye başladık.
Döşeme ekibi mağaradan
vuhuuulayarak çıktılar. ‘Vuhuuu’
noktası diye anlata anlata
bitiremedikleri bir yer vardı ve
sıramız gelse de artık görsek diye
beklemek daha da zorlaşmıştı.
Neyse ki kampta da oyalanacak
birçok şey vardı. Şenpazar
Belediye Başkanı kampı ziyarete
geldi. Belediyenin internet
sitesine koymak için fotoğraf
çekmek istedi ve sevgili Mustafa
belediye başkanının arkasından
elinde adeta American Psycho
gibi bıçak tutarak başkanın
makinesine çok hoş pozlar verdi.
Sonradan belediyeye adam gibi
fotoğraflar yollayarak başkanın
gönlünü almaya çalıştık. Serkan
(Yıldız) ise aç kalmayalım diye
ADİL AYAR
ECEM ÖZNALBANT
elinden gelen her şeyi yaptı,
patates yemeklerinden tutun da
nohut çorbalarına kadar her bi’
şeyi. Hatta yanında salamura
yaprak, bulgur, limon getirip bize
tencere tencere yaprak bile sardı.
Eee, kampın kızları da boş
durmadı bu sırada ve Serkan’a
yardım ettiler.
Kampın daha 2. günü 40
Trabzon Ekmeği bitirdik. Bu
yüzden bir gurup, otobüsümüzle
Cide’ye ekmek almaya gittik,
gitmişken de Cide’nin altını
üstüne getirdik. Sonra da etli
ekmek yiyerek kampa döndük.
Döndüğümüzde Kırmızı Merve’nin
koluna kene yapışmıştı. Hemen
Utku ve Evrim, Merve’yi Cide’ye
hastaneye götürdüler. Tam bu
korku bize yetti derken kampın 4.
günü Volkan’ın da boynuna kene
yapıştı. Birkaç kişi hemen onu da
hastaneye götürdü. Neyse ki
ikisinin de tahlillerinde bir şey
çıkmadı. Biz de nasılsa herkes
Dağlı’ya girdi, uzatmanın âlemi
yok diyerek ertesi gün toplanarak
İstanbul’a döndük.
HEEYOO!
SOĞANLI 3L. ÜM
BÖ
DAĞLARI
ARAŞTIRMA
GEZİSİ
ADİL AYAR
yazdı
PELİN
KURT
(Çem Düdeni’nin döşemeye başlanması ve yüzey
araştırmalarının devamı)
20 Haziran, Pazar
Bir önceki akşam Adil Ayar, Adil Alibaş, Serkan
Çimen, Melis Oktay, Ahmet Şener, Alperen Yüncü,
Barış Kurt ve ben, Kayseri’ye doğru üçüncü gezimizi gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştık. Tomarza’da
yüzey araştırması her zamanki gibi devam edicekti;
ancak asıl amacımız Çem Düdeni’ni keşfetmekti.
Trenimiz 14.30’da 3 saatlik bir rötarla Kayseri’ye
vardı. Burada bizi Tomarza/Aslantaş minibüsü gelip
aldı. Minibüs sadece bizim için gelmeyip köye
çıkacak bir sürü kişiyi de toplamıştı. Hem trenin
gelmesini hem de şehirde alışveriş yapmamızı
bekleyen minibüs halkından isyankar sesler yükseldiği için açlıktan kırılan bizler alal acale alışverişimizi yaptık. Bir grup da herkese döner yaptırdı ve
bütün gün bizi idare edicek olan dönerlerimizi
yedik. Zaten Ahmet’den midir nedir, tren yolculuğu
boyunca yetecek yiyeceği yanımıza almamıza
rağmen yemekleri trene biner binmez bitirmiştik.
Böylece hala aç, ıslanmış -yağmur karşılamıştı biziolarak 17.00‘da Aslantaş Köyü’ne vardık. Kadir
ADİL AYAR
HEEYOO!
Dayı’ya bir merhaba deyip Kurubel Yaylası’na geldik.
Burada yörüklerle konuştuk. Yörükler bulundukları
yerde iki tane mağaranın ve daha birçok deliğin bulunduğunu söyledi. Dönüşte söyledikleri yerlere bakacağımızı söyleyip çantalarımızı sırtladık, mağara çantalarını
yüklendik ve dere yatağından Çem Yaylası’na doğru
tırmanmaya başladık.
Bir kamp alanına
varmak hiç bu kadar
zor olmamıştı.
Kurubel ile Çem arası kuş uçuşu sadece 2km olmasına
rağmen dere yatağı çok dikti. Ben ve Melis kendi
çantalarımızın dışında ufak tefek şeyler almıştık, ama
geri kalan zavallı mağaracılar birer mağara çantası
yüklenmişti. Bu ağırlığa, bu kadar dik ve uzun yolda
önce eşyaları sonra insanları bıraka bıraka
ilerleyecektik. Herkesin kampa varması bir gün sonrayı,
tüm eşyaların kampa varması ise 3 günü bulucaktı.
18.30’da Kurubel’den ayrıldıktan sonra bir yarım saat
sonra Barış, bu ağırlıkla çıkamayacağını söyleyip
mağara çantasını yolda bir yere bırakmaya karar verdi.
Sırt sistemi bozulmuş olan çantası da epey bir zorluk
çıkarıyordu. Nurkan da, madem geri dönülecek deyip,
o da kendi mağara çantasını bırakmaya karar verdi.
Görünür bir yere bırakılan çantaların koordinatları
GPS’e kaydedildi. Yaklaşık 40dk sonra yola devam
etmekte zorlanan Alperen’e çantasını bırakmasını
söyledik. Bırakılan çantanın koordinatını alıp yola
devam ettik. Ahmet ve Adil Ayar önden arayı açarak,
Nurkan da hemen peşlerinden ilerliyordu. Diğerleri de
ağlaya sızlaya yola devam ediyordu. Havanın kararmasıyla birlikte ekip çıkmakta daha da zorlanmaya başladı. İşin iyi yanı yolun yarısı bitmişti, kötü tarafı daha bir
o kadar daha yol vardı. Bu noktada Ahmet görüldü.
BARIŞ KURT
20.30’da yaylaya inen belin başına varmış
ve geri kalanlara bakmak için geri gelmişti.
Ahmet, Adil Alibaş’ın mağara çantasını
alıp tekrar yukarıya tırmanmaya başladı.
Alperen ve Barış daha da geride kalmıştı.
Mola verip onları beklemeye başladık, gelen olmayınca Adil sesini duyarabileceği
bir mesafeden iletişime geçti. Barış’ın kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı ve devam
edemeyecekti. Serkan, Melis, Adil ve Pelin
yapabileceklerini konuştular. Zaten onlar
da bitap düşmüş olduğu için yapılabilcek
en iyi şey yaylaya çıkmak ve yayladan suyla beraber dönmekti. Çünkü ciddi bir su
problemi yaşamaya başlamıştık. Bıraktığımız çantaları kontrol etmeden bıraktığımız
için, 2 su şişesi Alperen’in bıraktığı çantada
unutulmuştu.
Bu
şekilde
ekip
Ahmet’lerle iletişime geçebilceği bir nok-
taya gelip durumu anlattı. Yorulmak bilmez Ahmet, Barış ve Alperen’e bakmaya gitti. Alperen’i alıp geri geldi.
Yaylaya inen belin başında, birkaç konserve açıp suyunu içtik. Burada ip gibi bir suyun
aktığını gördük ve bolt
temizleme hortumunu
çıkarıp yerdeki suyu
içerek az da olsa
susuzluğumuzu giderdik.
Son durumda Barış dere yatağında
uyku tulumunu sermiş yatıyordu.
Barış’ın dışındaki herkes sonunda belin başına varabilmişti. Herkes yorgunluktan ve daha da kötüsü sususuzluktan bitap düşmüştü. Birkaç
konserve açıp suyunu içtik. Saat
00.30’ü gösterdiğinde tekrar bir durum değerlendirmesi yaptık. Buna
göre Ahmet ve Nurkan, Barış’ın yanına gidip geceyi aşağıda geçireceklerdi. Diğerleri kamp yerini bulup
kampı kuracaktı.
21 Haziran, Pazartesi
Ahmet ve Barış, 13.00 civarı belin başına vardılar. DaAhmet ve Nurkan, Barış’ın yanınyanamayıp oldukları yere kamp atan ekip ise uyanıp
da vardıklarında yağmur epey bir
komik bir şekilde kampı bir 200m ileriye, Çem
yağmaya başlamıştı. Barış ıslak tuDüdeni’nin yanına, taşıdılar. Bütün bir gün aç kallumun içinde yatıyordu. Son anda
mış ekip sabah umutsuz bir şekilde çantalarda yiyanlarına çadır almaya karar vermeyecek olup olmadığına baktı. Çünkü yiyecek
leri epey isabetli bir karar olmuştu. Olçantasının aşağıda kalan çantalardan biri olabidukça eğimli ve taşlık bir yer olmasına
leceğini düşünüyorlardı. İçinde yemek ve en
rağmen, hemen bulundukları yerde çaönemlisi lavaş dolu çantayı görünce, bir sedır kurup uyudular. Diğer ekip ise Çem
vinç dalgası oluştu. Lavaşların tadını çıkaran
Yaylası’na inen yolda yağmura yakalandı.
ekip, hala açlıkla boğuşan diğerlerinden ha800 metrelik yolun neredeyse 600‘ünü biber beklemeye başladı. Sonunda, Ahmet
tirmişken yorgunluktan bitap düşen ekip ve
ve Barış yaylaya vardı. Haberler kötüydü;
üstüne bir de ıslanmayalım diyerek oldukları
Alperen’in çantayı bulamamışlardı ve
yere çadır kurup uyudular.
Nurkan dehidre olmuştu. Bunun üzerine
Alperen’e içi yemek ve su dolu bir çanSabah, Ahmet, Nurkan ve Barış 8.30’da uyanta hazırlandı. Plana göre Alperen bir an
dılar. Ahmet ve enerjisini toplayan Barış yolda
önce Nurkan’ın yanına varacak ve
bıraktıkları çantaları almaya indiler. Epey bir araonunla birlikte aşağıdaki çantayı aramalarına rağmen 3 çantadan 2‘sini yani Barış ve
yacak birini bekleyecekti.
Nurkan’ın bıraktığı çantaları bulabildiler. Alperen’in
bıraktığı çantayı GPS koordinatı olmasına rağmen
Yayladakiler nasıl olsa Nurkan’a su
bulamadılar. Çantayı aramaktan vazgeçip Nurkan’ın
ulaşıyor deyip, bir rahat oturup
yanına geri döndüler ve Nurkan’ı dehidrasyona uğrabundan sonrası için plan yaptılar.
mış olarak buldular. Nurkan’ın midesi bulanıyor, başı
Çantaları boşaltıp bir liste çıkarağrıyordu ve halsiz düşmüştü. Değil kampa varmak, iki
dılar ve kaybolan çantada ne
adım atacak hali yoktu.
olduğunu tespit ettiler. Listeden anlaşılan kayıp çantada
Önceki akşam Barış’ı bıraktığımız yerde şimdi Nurkan yaboş çanta, birkaç drybag,
tıyordu. Ahmet ve Barış, Nurkan’ı bırakıp kampa varacak,
metre ve içi dolu su şişeleri
birini su ve yiyecekle beraber Nurkan’ın yanına gönderebulunuyordu.
ceklerdi. Nurkan’ın ve ekibin geri kalanının su krizi yaşamalaİkinci kez Alperen ile karının en büyük nedeninin bıraktığımız çantaların içlerinde ne
yıp çantayı aramaya Aholduğunu kontrol etmememiz olduğunu anlayacaktık. Nitekim
met gönüllü oldu. AnAlperen’in kayıp çantasının içinde su şişeleri bulunuyordu.
cak Nurkan’ın yanına
ADİL AYAR
HEEYOO!
vardığında, daha Alperen’in buraya hiç ulaşmamış
olduğunu gördü. Alperen kaybolmuştu. Ahmet,
Alperen’i bulup Nurkan’ın yanına götürdü, sonra da
çantayı aramaya tek başına gitti. Alperen ve Nurkan
kampa döndüler, daha sonra da Ahmet çantayı bir
kez daha bulamayarak kampa geldi.
1
DÜDENİN
DURUMU
Olaylar bir yandan bu şekilde gelişirken Adil Alibaş
ve Serkan 17.00’da Çem Düdeni’ni döşemeye girdiler
ve 00.30’da mağaradan çıktılar.
PELİN KURT
Bu ilk vardiya mağaranın girişini doğal bağlantıyla
döşedi ve 2 tane de bolt çakıp çıktı. Döşeme yapmak
çok uzun sürüyordu, çünkü kayalar kötüydü ve bolt
çakacak bir yer bulmak sorun oluyordu.
22 Haziran, Salı
Sonunda tüm ekip eksiksiz bir şekilde güne merhaba
dedik. Kayıp çantanın dışında hiçbir problemimiz
kalmamıştı. Artık topladığımız enerjimizi Çem
Düdeni’ni döşemeye ve yüzey araştırmasına harcayabilecektik.
12.00’da Barış ve Nurkan, SOGOB1’e yani daha
önceki yüzey araştırmasında bulunan obruğa bakmaya gittiler. Obruk, Çem Düdeni’nin 700m yukarısında
kalıyordu. Obruğa 2 bolt ve 3 doğal bağlantıyla
10m’lik bir iniş yaptılar ve kar tabanına ayak bastılar
(ilk araştırma gezisinde gelindiğinde kar kalınlığı bir
10m daha azdı). Burada insanın geçmesi mümkün
olmayan ve yaklaşık 1,5m sonra tıkalı olduğu düşünülen bir çatlak vardı. Burayı kazıp kazamayacağımızı
düşünmek ve kaybettiğimiz metreyi bulduğumuzda
ölçüm yapmak için döşemeyi toplamadan 19.00’da
HEEYOO!
kampa döndüler.
12.00’da bir diğer grup Melis ve Alperen, obruğun
bulunduğu yerden Akdağ Tepesi’nde bulunan araştırması bırakılmış 2 sirkten birine, obruğun doğusunda kalan sirke, bakmaya gittiler. Aynı şekilde Ahmet
ve Adil Ayar ise obruğun batısında kalan sirke baktılar. İki ekip de mağara bulamadılar. Melis ve Alperen
16.30’da, Ahmet ve Adil Ayar ise obruk ekibiyle
birlikte kampa döndü. Adil Alibaş ise bugün kampta
kalmıştı.
1
YÜZEY
ARAŞTIRMASI
Daha önceki yüzey araştırmalarıyla beraber bugünkü
araştırmaya göre geriye Çem Düdeni’nin hemen
arkasında bulunan sirk ve Üst Çem dediğimiz Aygörmez Mevkii’nin araştırılması kalmıştı. Elimizde şimdilik sadece SOGOB1 obruğu vardı.
2
BARIŞ KURT
DÜDENİN
DURUMU
13.00’da Pelin ve Serkan, düdeni döşemeye indiler ve
21.00’da çıktılar. Döşemeyi su yolundan kaçırmaya
çalışmak, mağara duvarlarının kötü olmasıyla birleşince mağarada ilerlemek oldukça zor oluyordu.
Bunlara bir de tavanları kaplayan çöküntü kayalar
eklenmeye başlamıştı. Pelin ve Serkan, iki tane bolt
çakıp sadece 15m daha inebildiler. Buradan aşağıda
bir oda olduğu gözüküyordu ve su sesi gelmeye
başlamıştı.
ADİL ALİBAŞ
Pelin, mağaradaki uzun shiftin ardından daha fazla dayanamayarak yere mi yıkılıyor?
ADİL ALİBAŞ
Her ne kadar 20-30 metre sonra
sonlanacak bir mağaranın ağzı gibi
görünse de burası mağaracıları daha
önce hiç görmedikleri türden bir
mağaraya götüren Çem Düdeni’nin
başlangıç noktası.
ADİL AYAR
ADİL AYAR
HEEYOO!
23 Haziran, Çarşamba
13.00’da Pelin, Adil Ayar ve Nurkan,
Alt Çem, Orta Çem ve Aygörmez
Tepesi’nin bu yaylalara bakan sağ yamaçlarına yüzey araştırması yapmak
üzere kamptan ayrıldılar. 1,5m’lik bir
kovuğun (SGMNK) haricinde herhangi bir mağaraya rastlamadılar. Ancak
Alt Çem’den aşağıya doğru inen sirk
umut verici gözüküyordu ve burayı
bir sonraki seferde araştırmaya karar
verdiler. Ancak 16.30 gibi kampa döndüklerinde oralara daha önce bakılmış olduğunu ve sirkten aşağıya inen
suyun mağara oluşturmadan yaylaya
yayılmış olduğunu öğrendiler.
18.00’da Melis ve Nurkan bir gün önce
döşenmiş halde bırakılan obruğu, ölçmeden (metremiz hala kayıptı) toplamaya gitti. 20.00 gibi kampa döndüler.
20.15’de yaylada yağmur yağmaya
başladı ve 20.30 gibi iyice şiddetlendi. Kampa yakın bir yere yıldırım düştü. 20.30’da Barış, yağmur yağdığını
mağaradakilere haber vermeye gitti.
Barış’dan bir rescue saati istemek
unutulduğu için bu sefer, kamp halkı
tarafından mağaradakilerle birlikte
Barış da merak edilecekti. 21.30 gibi
yağmur durdu. Mağaranın ağzına çok az
bir su girişi vardı, ama korkutucu olan
mağaranın başka birçok su yoluyla besleniyor oluşuydu. 21.40 gibi sesleri duyulmaya başladı ve 22.00’da mağaradan
çıktılar.
Barış’ın gecikmesinin nedeni, yağmur
yağdığı sırada Ahmet ve Adil’in bir menderesin sonunda bulunmaları ve Barış’ın
seslerini duymak için yanlarına kadar gitmek zorunda kalmasıydı. Yağmur haberini duyan Ahmet, gene dayanamayıp bir
bolt daha çakmış ve hep birlikte öyle çıkışa geçmişlerdi. Bu yağmur olayı olmasa aslında bugün herkes için çok sevinçli
bir gündü. Serkanlar kaybolan çantayı
bulmuşlar ve mağara devam ettiğine dair
önemli bir işaret vermişti. Akşam küçük
bir kutlama yapmak istemiştik ama yağmur planlarımızı gerçek anlamda suya
düşürmüştü.
MELİS OKTAY
HEEYOO!
06.00’da Serkan ve Alperen, Tomarza’ya alışveriş yapmaya
gitmek için kalktılar. Çantaya da bakınarak Kurubel’deki Yörüklerin yanına 8.30’da vardılar. Yörüklere çantadan haberleri olup olmadığını sordular, ama Yörüklerin haberi yoktu.
Köye doğru yürümeye başladılar. Köylülerden biri, ikisini aracına aldı ve bu şekilde köye vardılar. Daha önceden konuştuğumuz üzere, muhtar Serkan ile Alperen’i alıp Tomarza’ya
inecekti, ama öğrendiler ki muhtar onları almadan şehre inmişti bile. Bu sırada Kadir
Dayı, Serkan ve Alperen’i
evine alıp bir güzel ziyafet
yürüyün paranızı onlara yedirmeyin.” deyince
çekti. Kadir Dayı bu sırada
Serkan ile Alperen, köyün ortasında arabasıyla tur
şehre inecek olan sütçü araatan Ali’ye pas vermeden yolun kenarına oturup
basını ayarladı, ama sütçü
beklemeye başladılar. Köye parke getiren damde son anda başka yerde
perli kamyon şoförü Selim Abi, ikisini kamyonuna
süt çıkmış deyip vazgeçti.
aldı. Halıfleks kaplı araca ayakkabılarını çıkararak
Bu arada köyün eski muhtabindiler ve Tomarza’ya gittiler. Burada bir yarım
rı Ali, ikisini parayla şehre
saat harcayıp yiyecek ve metre alarak 15.15’de
götürmeyi teklif etti. Kadir
Yörüklerin yanına döndüler. Yolda İstanbul kontağı
Dayı’ya göre sütçüyü de o
İsmail’i arayarak kamptan bilgi verdiler. Yörükler
engellemişti. Kadir Dayı,
Serkan ve Alperen’i çaya davet ettiler. YörüklerSerkan’lara “Gerekirse
den biri “Sizi geçireyim ben.”deyip bizimkileri alıp
çantayı sakladığı yere götürdü. “Çantayı sormuşsunuz, keçiler yemesin diye sakladım ben onu.”
diyerek üstü dallarla kapatılmış çantayı gösterdi.
Serkan’lar çantayla beraber 15.45’de oradan
ayrılıp 19.15’de kampa vardılar. Yolda yağmura ve
sise yakalandılar.
BARIŞ KURT
BARIŞ KURT
2
YÜZEY
ARAŞTIRMASI
Bugünkü yüzey araştırmasında da mağaraya rastlanmadı. Sadece
Aygörmez Tepesi’nde bulunan SGMNK kovuğu bulunduğu. Böylelikle
Çem Yaylaları’nda (Üst Çem, Orta Çem ve Alt Çem) bakılmadık yer
kalmadı.
3
DÜDENİN
DURUMU
10.30’da döşemeye giren Adil Alibaş ve Ahmet, son iki boltun üzerinden es geçen bir takıpgeçle fosil bir kola girdiler. Bu fosil koldan
ilerleyip bir önceki döşemede gözüken odaya dümdüz bir iniş döşediler. Asıl su girişinin burada olduğunu anlayıp burayı iptal ettiler ve
diğer bir kol bulup gene aynı su yolunu ulaştılar. Suyun bir seviye
üstünden inişi döşemeye başladılar. Bu sırada Barış yanlarına geldi ve
hep beraber 22.30da çıktılar.
24 Haziran, Perşembe
Akşamdan başlayan yağmur bütün gün kampı esir almıştı. Bir metre
önümüzü dahi göremediğimiz bir sisle uyandık. Haziran ayında olmamıza rağmen çadırların saçakları buz tutmuştu. Neyse ki hava bize
kıyak yapıp mağaradan son çıkanlarla birlikte sislerin ortasında bir
nokta çatladı ve incecik bir şerit halinde batmakta olan güneşin
ışınları yayılmaya başladı. Sonunda yıldızlara tekrar kavuştuk. Mutluyduk!
BARIŞ KURT
HEEYOO!
4
DÜDENİN
DURUMU
Bugün Serkan ve Adil Alibaş kampta kaldı, geriye kalan herkes mağaraya girdi. 11.00’da Barış ve
Nurkan, dün bırakılan yerden sonra odaya indiler. Mağara buradan itibaren geniş bir salona
dönüşüyor ve yanlardan duşlarla beslenen sulu bir menderesle devam ediyordu.
Mendereslerin sonundaysa büyük çöküntü kayaların balkon yaptığı büyük bir inişi
açılıyordu. Her tarafın çöküntü kaya olması, inişin geniş çapı ve taş atıldığında uzun
saniyeler sonrasında gelen ses hem heyecan verici hem de oldukça ürkütücüydü. Barış
ve Nurkan, bu çöküntü balkonun üzerinden takılgeç, kısa bir iniş ve tekrar bir
takılgeçle inişe başlamak için emniyet hattı döşediler. Buradan döşenmez deyip,
oturup düşünmeye başladılar ve o sırada Ahmet ve Melis yanlarına geldi.
14.00‘da Melis ve Ahmet döşemeye girdi. Yan kol ile ana kolun birleştiği
odaya kadar ölçtüler. Burada, 16.30’da eğlencesine mağara giren Alperen,
Adil Ayar ve Pelin yanlarına geldiler. Beş mağaracı buradan odaya
indiğinde Barış da oradaydı. Hep birlikte “İçimizdeki Dağlı” dediğimiz
büyük inişin başına gidildi. Barış ve Nurkan’ın yaklaşma hattı döşediği sol duvara bakıldı. Duvarda çok büyük kayalar asılı durduğu
ve ana kayaya ulaşmak zor olacağı için, aynı zamanda çarşak
üzerinde durduğumuz için, burayı toplayıp sağ duvardan
inişe yaklaşmaya karar verildi. İnişin sağ tarafında bulunan
çarşaklı düzlükten yürünerek karşı düzlüğe geçildi. Buradan tekrar duvara bakıldı. Duvarın
alt kesimlerinde bolt çakacak ya da
doğal bağlantı alınacak
herhangi bir yer
olmadığından
ötürü duvarın sağlam olan üst kesimlerinden takılgeçlerle duvarı takip
ederek tam karşımızda bulunan noktadan aşağı inilmeye karar verildi.
Daha fazla döşeme yapılmadan 20.30’da mağaradan hep birlikte
çıkıldı.
”
Ne de haklıymış meğer su yolundan inenler
Çarşakların altından salınarak geçenler
25 Haziran, Cuma
11.00’da Alperen ve Adil Ayar, köye Hilti’yi şarj etmek üzere yola
çıktılar. 14.30’da köye vardılar. Kadir Dayı’nın evinde Hilti şarj edildi.
16.30 gibi yörüklerin oraya geri döndüler. 20.00’da kampa vardılar.
Pelin ve Melis, bugün kampta kaldı. Bir ara telefon tepesine çıktılar,
İstanbul kontağına durum bildirdiler. Telefon tepesi, Yörüklerden
yukarı çıkarken dere yatağının bittiği noktadaki belin başında sanılıyordu. Hâlbuki telefon bele doğru bakıldığında kampın yanındaki ilk
tepede çekiyordu. Daha önce fark edilseydi, her akşam İstanbul ile
iletişime geçilebilecekti.
Nurkan, bütün gün uyudu. Hastaydı ve ateşi çıkmıştı.
MELİS OKTAY
“
Planda Ahmet ve Adil Alibaş’ın akşam vardiyası vardı. Ancak Ahmet
herkesi şaşırtarak “Ben iptalim” dedi. Ahmet’i ilk defa böyle gören
kamp halkı olarak Ahmet’i sağlık kontrolünden geçirdik. Gözlerinin
beyazı ve dişlerinin normal olduğuna karar verip rahat bir nefes aldık.
Dağılan sisin keyfini çıkardık.
HEEYOO!
3
BARIŞ KURT
YÜZEY
ARAŞTIRMASI
Adil ve Alperen Kurubel Yaylası’nda, Yörüklerin bahsettiği iki ihbara
baktılar. Hemen Yörük çadırlarının yakınında bulunan ihbar 3m’lik bir
çukurdu. 17.00’da uzakta bulunan ihbara bakmak için tırmanmaya
başladılar. Uzaktan iki mağara gözüküyordu, bunlar küçük birer kovuk
da olabilirdi. Daha da tırmanmak uzun süreceği için oldukları noktadan
GPS aldılar ve kampa doğru yola koyuldular.
5
DÜDENİN
DURUMU
11.00’da Serkan, Barış, Adil Alibaş ve Ahmet döşemeye
girdiler. Fotoğraf çekerek inişe başladılar. En son bıraktığımız kocaman galeriye gelip burada da fotoğraf çektiler.
Dün planlandığı üzere sol taraftaki döşemeyi topladılar
ve sağ tarafa geçip yukarı tırmandılar. Ahmet buraya
iki tane bolt çaktı. Yerine Adil geçti ve takılgeç
döşemeye başladı. Bu sırada Barış ve Serkan
yemek almak için kampa döndüler. 18.20’de
tekrar mağaraya girdiler. Geri döndüklerinde
Ahmet’ler yatıyordu. Onlar yukarıdayken 2
bolt ve 2 doğal ile takılgeç yapmışlardı ve
diğerlerinin fikrini almak için bekliyorlardı.
Bu sefer Barış ve Serkan yukarı çıktı.
Duvar çok kötüydü, buraya bolt çakılamazdı. Tekrar soldan mı inişe yaklaşsak
diye düşünmeye başladılar ve solu
sökerek sağı döşedikleri için pişman
oldular. Hâlbuki iki taraf da durabilirdi. Kara kara düşünen ekip
çıkmaya karar verdi ve hep
beraber çıkışa geçti.
26 Haziran, Cumartesi
Bu büyük galeriden inişe
bir türlü geçemememiz
mağarada çok fazla
ilerleyememize
neden olmuştu.
Ancak çok uzun bir inişin başında olduğumuz
anlaşılıyordu. Mağara hem yaylanın kar suyunu
kucaklaması hem de taş attığımızda uzun saniyeler sonra duyulan sesle, epey bir devam
edeceğe benziyordu. Buraya tekrardan gelmemiz artık şarttı.
Haziranın sonunda olmamıza rağmen çok soğuk
ve kapalı olan hava, bu sabah ilk defa güneşliydi.
Ertesi gün çok erken bir saatte kalkıp yola
çıkacağımız için son günümüzü döşemeyi toplayarak ve çantalama yaparak geçirdik.
6
DÜDENİN
DURUMU
Bir önceki gün bıraktığımız yerden daha fazla
ilerleyemedik. Ertesi gün de erkenden yola
çıkacağımız için bugün döşemeyi topladık.
BARIŞ KURT
27 Haziran, Pazar
05.00‘da uyandık. Çıkış kadar olmasa da onca
eşyayla köye inmek epey bir yorucu oldu. Ekmeğimiz ve kahvaltılık malzemelerimiz kalmadığı
için gene aç karnına çadırları ve çantalarımızı
toplayıp 11.00 civarı yörüklerin yanına vardık.
Burada bizi bekleyen minibüsle tren istasyonuna
vardık ve İstanbul’a doğru yola çıktık.
Bir moladan sonra, tren haraket ederken, Adil
Ayar’ı elinde kola şişesiyle istasyondan bize baka
kalırken görenlerimiz oldu. Neyse ki Adil,
Ankara’da tekrar aramıza katıldı ve Çem
Yaylası’na vardığımız gibi bu sefer de eksiksiz bir
şekilde İstanbul’a vardık. Hem elimiz boş da
dönmemiştik, bu yaz büyük ekspedisyonu
nereye yapacağımız belli olmuştu!
HEEYOO!
HEEYOO!
Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Sayı 13

Benzer belgeler