TÜRKĠYE GÜNDEMĠ ..........................................................

Transkript

TÜRKĠYE GÜNDEMĠ ..........................................................
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 2
Boşnak lider İzzetbegoviç Ankara'da ..................................................................................... 2
Çiçek: Türkiye bu toplantılara katkı vermeye çalışıyor ......................................................... 2
Kim korkarmış eleştiriden, muhalefetten? – Yasin Aktay – Yeni Şafak Gazetesi ................. 3
Freedom House ve 17 Aralık ortaklığı – İbrahim Karagül – Yeni Şafak Gazetesi ................ 5
AK Parti‟nin başarısının sırları – Nuri Elibol – Türkiye Gazetesi ......................................... 8
Demokratik İslam Kongresi – Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi .......................................... 9
AVRUPA GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 10
Slavyansk'ta sandıktan "bağımsızlık" çıktı ........................................................................... 10
Litvanya‟da devlet başkanı seçimi ikinci tura kaldı ............................................................. 10
Araplara silah satışı Almanya'nın ihracatını katladı ............................................................. 11
Yaptırımlar AB'yi vurabilir .................................................................................................. 11
Ukrayna krizi neyin provası? - Richard Lourie – Al Jazeera ............................................... 11
Belediye, bölge ve Avrupa seçimleri - İoannis N. Grigoriadis – Taraf Gazetesi ................. 14
Erdoğan Seçim Kampanyasına Hazırlanıyor - Deutsche Welle-İnternet – Senada Sokullu 15
Erdoğan eleştirel konuşmacıya karşı öfkeleniyor - Spiegel ................................................. 16
ORTADOĞU GÜNDEMĠ...................................................................................................... 17
Sisi: İslam'ı İhvan'dan kurtaracağız ...................................................................................... 17
İsrail, Suriye sınırını "askeri bölge" ilan etti ........................................................................ 18
Kuzey Irak'ta hükümet için son pazarlıklar .......................................................................... 18
ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ ................................................................................................. 18
İran ile Pakistan arasında stratejik yakınlaşma ..................................................................... 18
Ruhani: Nükleerden geri adım yok ....................................................................................... 19
30'dan fazla saldırı düzenlendi ............................................................................................. 19
Çin‟deki gösterilerde 39 kişi yaralandı ................................................................................. 20
AFRĠKA GÜNDEMĠ ............................................................................................................. 20
Güney Afrika yine 'Zuma' dedi ............................................................................................. 20
Güney Sudan'da 'uzlaşı' toplantısı ........................................................................................ 21
AA Etiyopya Ofisi bugün açılıyor ........................................................................................ 22
Boko Haram ve „emperyalizm – Mustafa Akyol – Star Gazetesi ........................................ 22
Boko Haram – İbrahim Kiras – Star Gazetesi ...................................................................... 24
1
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Sahilistan'daki terör – Fehim Taştekin – Radikal Gazetesi .................................................. 25
AMERĠKA GÜNDEMĠ ......................................................................................................... 27
Kız Öğrencilerin Kaçırılması Vicdansız Bir Eylem ............................................................. 27
İşsizlik Azalırken Büyüme Yavaşlıyor ................................................................................. 27
ABD dış politika tartışmaları – Soli Özel – Haberturk Gazetesi .......................................... 28
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
BoĢnak lider Ġzzetbegoviç Ankara'da
Al Jazeera
Ekonomik olarak zor günler geçiren Bosna-Hersek'in Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi lideri
İzzetbegoviç'in ziyaretinde ticari ilişkiler başta olmak üzere Türkiye-Bosna Hersek ilişkileri
ele alınacak.
Hafta sonu konuyla ilgili açıklama yapan İzzetbegoviç, Türkiye'nin iş adamlarını Bosna
Hersek'e yatırım yapması için teşvik ettiğini hatırlattı ve Bosna Hersek tarafının da işlemleri
kolaylaştırmaya yönelik adımlar attığını belirtti.
Bosna Hersek‟te idarenin başında, Boşnak, Sırp ve Hırvat üyelerden oluşan üçlü
cumhurbaşkanlığı konseyi var. Konseydeki üç üye altı aylık dönemlerde sırayla
cumhurbaşkanlığını yürütüyor. İzzetbegoviç Mart ayında konsey başkanlığını devralmıştı.
'Sadece Konsey BaĢkanı'na yapılan ilk davet'
Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanlığının Sırp üyesi Neboya Radmanoviç,
İzzetbegoviç ve Hırvat üye Jelyko Komşiç ile 7 Mayıs 2014'de yaptığı toplantıdan sonra,
Türkiye‟den ilk kez Konsey‟e değil sadece Konsey Başkanı‟na davet gönderildiğini
söylemişti:
“Konsey Başkanı İzzetbegoviç ile beraberindeki heyet, Türkiye'yi ziyaret edecek. Ancak, şunu
da belirtmek istiyorum ki, hatırladığım kadarıyla Türkiye'den ilk defa Üçlü Devlet Başkanlığı
Konseyi'ne değil, Konsey Başkanı'na davet gönderildi. Tabiki bu, buna karşı çıkmak için bir
sebep değildir. Ben gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye ile ilişkilerin geliştirmesi
gerektiğini, fakat tüm Bosna Hersek'in bunu yapması gerektiğini düşünüyorum."
Çiçek: Türkiye bu toplantılara katkı vermeye çalıĢıyor
AA
Moldova ve Romanya ziyaretlerini değerlendiren TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Moldova‟nın
Türkiye için önemli bir ülke olduğunu belirterek, ilişkilerin "stratejik ortaklık" niteliği
taşıdığını vurguladı.
2
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Çiçek, Moldova'daki Gagavuz Türklerinin Türkiye için önemli olduğunu, milli kimlikleri,
kültürleri ve dillerini muhafaza edebilmeleri için çaba gösterdiklerini dile getirdi.
Türkiye, Güneydoğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin bir arada olmasının önem taşıdığını,
geçmişteki acıları geride bıraktıklarını aktaran Çiçek, GDAÜ PA'nın güzel gelecek inşa etme
noktasında sürdürülen çok yönlü çabaların parlamento ayağını oluşturduğuna işaret etti.
Geçmişte bölgenin yeteri kadar acı yaşadığını anımsatan Çiçek, “Bu coğrafyanın barışa,
huzura, istikrara ve refaha ihtiyacı var. Buranın en kilit ülkesi Türkiye‟dir. Türkiye, bu
toplantılara katkı vermeye çalışıyor. 'Mevcut şartlar içerisinde başarılı bir toplantı yaptık
diyebilirim” değerlendirmesinde bulundu.
Ukrayna‟daki geliĢmeler
Türkiye‟nin Ukrayna‟daki gelişmelerle ilgili görüşünü anımsatan Çiçek, Türkiye‟nin kendi
bölgesinde ve tüm dünyada daima barıştan yana olduğunu belirtti.
Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu temenni etmek ayrı bir şey, temin etmek ayrı bir şey. Barışın temini noktasında da
Türkiye, uluslararası hukukun verdiği imkanlar ve sorumluluk çerçevesinde diyalogla, barış
yolu ile tüm sorunların çözülmesi noktasında çabanın, arayışın içindedir. Şüphesiz burada
belirleyici faktör ve kriter, uluslararası hukuktur. Uluslararası hukuka aykırı, emrivakilerle
ortaya çıkan durumları Türkiye'nin kabul etmeyeceğini, dün ve bugün bu toplantıda biz de
ifade ettik.”
Çiçek, bu konunun toplantıya katılan 11 ülke arasındaki Sırbistan dışında diğer GDAÜ PA
üyelerinin onayladığı ortak bildiriye de yansıdığını sözlerine ekledi.
Kim korkarmıĢ eleĢtiriden, muhalefetten? – Yasin Aktay – Yeni ġafak Gazetesi
Tutuklu gazeteciler meselesi, neresinden bakılırsa şuyuu vukuundan beter bir hadise haline
gelmiş durumda. Çok kısa ve kolay bir araştırma ile yanlışlanabilecek iddialar kolaylıkla
kesin bilgi muamelesi görerek tedavüle sokulabiliyor. Bunda, batılı çevrelerde oryantalist bir
yaklaşımın Türkiye ve AK Parti hakkındaki bu işporta düzeyindeki bilgilere nasıl şehvetli
alıcılar haline getirdiğini söylemiştik. Kuşkusuz bu şehveti hisseden yerli oryantalistlerin onu
daha da azdıracak ve o şehvete hitap edecek servisi tam bir fırsatçı anlayışla vermeleri çok
daha belirleyici. Neticede ortaya neresinden tutup düzelteceğimizi bilemediğimiz bir şayia
çıkıyor.
Bu şayiaların üretmeye veya beslemeye çalıştıkları asıl iddia AK Parti'nin ve başbakanın
diktatörlere özgü bir eleştiriden korkma hastalığına yakalanmış olduğudur. Öyle ki, iktidar
eleştiriden korktuğu için, eleştiren her gazeteciyi hemen tutuklatır, değilse işten attırır, çok
eleştiri var diye twitter ve youtube gibi sosyal merya araçlarını kapatır.
Son yazımızda basit bir yoklama ile Freedom House'ın da son raporunda mal bulmuş şehvetli
gibi üzerine atıldığı tutuklu gazeteciler listesinin aslını ortaya koyduk. Listesi verilen isimlerin
15'inin çoktan tahliye edilmiş olduğu bir yana geriye kalanlardan hiç birinin tutukluluk
3
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
gerekçesi yazdığı bir yazı veya bir fikir değil. Esasen onları tutuklamış, yargılamış veya
hüküm giydirmiş olan AK Parti değil, o yere göğe bugünlerde sığdıramadıkları yargıdan
başkası da değil. O bile olsa, isnad listesi olarak cinayetten tecavüze, hırsızlıktan gaspa,
bombalama ve silahlı eylemlerin her türlüsünün olduğu kabarık bir suç listesi var. Bu suç
listesinde bir tek gazetecilik veya fikir yok, buna rağmen bu listeyi yapanlar nasıl
beceriyorlarsa bütün bu suçları irtikab edenlerden bir 'tutuklu gazeteciler' listesi
oluşturabiliyorlar.
Diğer yandan, AK Parti'nin 13 yıllık tarihine bakıldğında kendisine en son yapışacak
suçlamanın 'eleştiriden korkmak' olduğunu söylemek durumundayız.
Bir defa eleştiri yapıcı ise AK Parti bunlardan en verimli şekilde faydalanmasını bilmiştir.
Diğer türlü, yıkıcı niyetli eleştirilerin bile AK Partinin bugüne kadarki başarısında son derece
işlevsel bir rol oynamış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha açıkçası AK Parti kurulduğu
günden bu yana hiç bir zaman ana akım medyanın desteğini görmüş değil, dolayısıyla
başarısını hiç bir zaman bir medya desteğine borçlu olmamıştır. Aksine, baştan beri ana akım
medya muhalefetini her türlüsünden sergilemekten geri durmamıştır.
Esasen bu medya ve eleştirilerin gözünden bakıldığında Türkiye ve AK Parti gerçeği hep
yanlış okunmuştur. Geriye dönük son on seçimin her birinin arefesinde bu medyanın tahmin
ve hesaplarına bir göz atın isterseniz. Bu kadar çok vakada bu kadar sıkça çuvallamış bir
medyanın hala ana akım olabilmesi alrı bir muamma dabi, kuşkusuz bunun da kendine özgü
ekonomi-politik dinamikleri var. Sadece twittera bakılsaydı son seçimlerde AK Partinin
muhtemelen yüzde otuzların altına düştüğü yönünde çıkarımlar bile yapılabildi.
Bir bakıma, AK Parti'nin bu medyaya bir borcu varsa onların bu akıl almaz saldırıları ve
eleştirilerinin yaptığı bir katkının hakkını teslim ediyoruz. Türkiye ve halk gerçeğinden o
kadar uzaklar ki, bunların saldırıları, halkı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye daha fazla
yaklaştırıyor.
Binaenaleyh, hiç bir ilkesel neden olmasa bile (ki, elbette ki var), salt bu açıdan bile AK
Parti'nin eleştirileri kendi iktidarının devamının güvencesi gibi görmesi mümkün.
Akıl var izan var. Erdoğan, muhalefeti susturmayı neden düşünsün? Onlar saldırdıkça hem
kendisi hem de partisi daha fazla kazanıyor. Bu artık çok açık bir gerçek haline gelmiş
durumda. Türkiye gerçekliğinin alfabesini bilen hiç kimsenin dikkatinden kaçmayacak bu
duruma birilerinin hala gözlerini açamamış olması da ayrı bir gerçek.
Belki bu yüzden, Erdoğan'ın ve partisinin eleştirilerden korktuklarını zannediyor olabilirler.
Oysa bir de durumu bilip gerçekliği açıkça ve bilerek çarpıtanlar var. Başbakana, hükümetine
karşı her türlü eleştiriyi hakaret boyutuna kadar her türlü medyalarında rahatlıkla
yapabildikleri bir ortamı bile 'düşünce özgürlüğüne baskı ortamı' diye yansıtabiliyorlar.
Düşünceye baskı demişken, asıl bugünlerde bu konuyu çokça gündeme getiren
4
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Gülen camiasının vermesi gereken bir hesap olmalı. Halihazırda tespit edilenler hesaba
katıldığında 1500 kadar gazeteci, akademisyen ve siyasetçi ifade ettikleri düşüncelerden
dolayı Gülen'in açtığı fahiş tazminat ve ceza davalarında ifade vermek zorunda kalıyorlar.
Bu davaların nasıl sonuçlanacağı bilinmez, ama bu kadar çok dava açma eğiliminin 'düşünce
ve ifade özgürlüğüne baskı' için başka bir örneğe ihtiyaç bırakmadığı da ortada. Oysa Gülen'e
ait oldukça güçlü ve geniş bir medya ağı var, eleştirilere oralarda istediği gibi cevap verebilir,
onun şakirtleri verebilir, veriyorlar da. Ama o cevapla yetinmiyor, dava açmayı asla ihmal
etmiyor, kendisine dokunanı yakmaya aht etmiş.
Gülen davalılarından Sevgili kardeşim Hakan Albayrak'ın da sorduğu gibi, bir sivil hareketin
başındayken bile hiç bir eleştiriye tahammülü olmayan Gülen, Allah muhafaza bir de iktidar
olsa neler yapmaz?
Şimdi, kimmiş korkan, eleştiriden, muhalefetten?
Freedom House ve 17 Aralık ortaklığı – Ġbrahim Karagül – Yeni ġafak Gazetesi
Türkiye'ye yönelik son saldırı Freedom House üzerinden yapıldı. Bir 'düşünce kuruluşu'
olarak pazarlanan, aslında Amerikan istihbaratının yan kuruluşlarından biri olan, derin
Amerika'nın beşinci kol faaliyetlerini yürüten kuruluşlardan biri olan örgütün raporu,
hazırlanış aşamasından rapor sonrası açıklamalara kadar tamamen Türkiye karşıtlığı üzerine
kurgulanmış.
Türkiye'yi basın özgürlüğü sıralamasında 134. sıraya yerleştiren, 'Türkiye'de açılım değil
alçalma görüyoruz' diyebilen bir yapının raporu üzerinden neden Türkiye'ye ayar vermeye
çalıştılar.
Rapor; 2003'ten beri darbe senaryolarının içinde olan, Gezi organizasyonunda yer alan, 17
Aralık darbe girişimini bir fırsat bulup onlarla ittifaka giren çevrelerle söz konusu örgütün
organize işinden başka bir şey değil.
FREEDOM HOUSE CIA KURULUġUDUR
Öncelikle bu yapının ne amaçla kurulduğuna, bugüne kadar ne tür faaliyetler yaptığına,
dünyanın başka bölgelerinde hangi eylem ve işlerle meşgul olduğuna kimse bakma gereği
duymadı. Bu gerçek ortadayken, kimse, bu örgütü ve raporunu Türkiye'de pazarlayanların
nasıl bir istihbarat operasyonun aparatları olduğunu sorgulamadı.
Demokratik değerler üzerinden ülkelere istikrarsızlık ve rejim değişikliği projeleri ihraç eden,
rejim değişikliği yapamayacakları ülkelerde iç politik istikrarsızlık ve yeniden dizayn
çalışmaları yürüten, bir çok ülkeye yönelik işgal ve iç savaş projelerinin öncü gücü olarak
çalışan kuruluşlardan biridir Freedom House.
1990'dan bu yana yaşadığımız bölgeye yönelik her askeri/ güvenlik projesinin her aşamasında
var. İslami yükselişin dizginlenmesine yönelik küresel ve bölgesel projelerin hepsinde görev
üstlenmiş. Terörle mücadele adı altında Müslüman ülkelere yöneltilen ve yıllardır devam eden
kanlı operasyonlara ortam hazırlayan yapılardan biri.
5
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Doğu Avrupa'yı çözdüler, ABD çıkarlarına uygun hale getirdiler, lime lime ettiler. Benzer bir
senaryoyu yıllardır Ortadoğu'da uyguluyorlar. ABD'nin jeopolitik çıkarlarına paralel biçimde
her ülke ile gündemleri var, o ülkelerde ortak çalıştıkları vakıflar ve bireyler var.
Kısaca Freedom House bir CIA kuruluşudur. Bugün Türkiye'de bu örgüte rapor hazırlayanlar
da, bu örgütle paralel biçimde organizasyonlara girişenler de bu yönden sorgulanmalı. Çünkü
raporları doğrudan istihbarat odaklıdır, ABD istihbaratının hesaplarıyla paraleldir.
Böyle olunca da, Türkiye raporunu bir başka gözle okuma zorunluluğu ortaya çıkar. Yıllardır
benzer örgütler ve raporlar üzerinden Türkiye'ye ayar verildi. Aynı yöntemi devam
ettiriyorlar. İçeriden bazıları da hala bu ayar vermelerle Türkiye'nin pozisyonunu
değiştireceklerini sanıyorlar. Bu yüzden de canla başla onlara sarılmışlar.
'ÖRGÜT LĠDERĠ RECEP TAYYĠP ERDOĞAN'
Bunun son örneği 17 Aralık darbe girişimidir. Ukrayna'yı batıran bu kuruluşlardır. Gezi
olayları başarısız olunca hep birlikte 17 Aralık cephesinde saf tuttular. 17 Aralık'çılar da
onları ortak bildi. Kısaca bir karanlık ortaklık oluştu. Yani 17 Aralık da devam ediyor,
ortaklık da.
Türkiye'nin Başbakanı için hazırladıkları dosyaya 'Örgüt lideri Recep Tayyip Erdoğan'
yazdıran da işte bu kirli ortaklıktır. Bu ifadeyi yazabilenler ile Freedom House raporunu
hazırlayanlar aynı iradenin yönetimindedir. Aynı örgütlü yapının parçalarıdır, 17 Aralık darbe
girişiminin figüranlarıdır.
ABD'nin hegemonya harekatını 'Dördüncü Dünya Savaşı' olarak niteleyen CIA eski Direktörü
James Woosley'nin de başkanlığını yaptığı propaganda ve operasyon merkezi Freedom
House, 2005 yılında dünyanın özgürlük haritasını çiziyor, renkli devrimler yaşanacak
bölgelerin listesini yayınlıyordu. Aynen de öyle oldu ve bur çok ülke bu rapor doğrultusunda
istikrarsızlıklara sürüklendi.
Yine 29 Mart 2005'te Financial Times gazetesinin yayınladığı ve ABD'nin istikrarsız olarak
gördüğü askeri müdahale edebileceği 25 ülkelik liste hazırladığına ilişkin haberi ile Freedom
House Kadife Devrimler listesi arasında tam bir paralellik vardı.
UKRAYNA'YI ONLAR BU HALE GETĠRDĠ...
Habere göre, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı, bu ülkelerle stratejik
planlama için ilgili istihbaratı çalışmaları başlattı, altı ayda bir güncellenecek gizli bir liste
hazırladı. Çalışmanın amacı askeri müdahale sırasında acil bilgi ihtiyacını karşılamak.
Freedom House, o günlerde bu stratejik planlamanın pazarlamasını yapıyor, ona paralel
özgürlük haritaları yayınlıyordu.
Çünkü 21. Yüzyıl için Yeni Dünya İmparatorluğu kuruyorlardı: The National Endowment for
Democracy (NED), National Democratic Institute for International Affairs (NDI),
International Republican Institute (IRI), Freedom House, International Center on Nonviolent
6
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Conflicts gibi örgütler, söz konusu ülkelerde askeri işgallerden daha yoğun biçimde yapısal
değişimlere hazırlanıyordu.
Mesela Orta Asya'da yoğun insani yardımlarla yeni bir nesil yetiştiriyor. İlkokuldan
üniversiteye kadar gençleri FLEKS adlı programlar eğitiyor, yine AYREKS adıyla bilinen
programla genç saha uzmanları yetiştiriyor. Sivil toplum örgütleri kuruyor, gazeteler
çıkarıyor, televizyon kanalları açıyor, siyasi partiler kuruyor. Demokratik reform adı altında
yürütülen beşinci kol faaliyetleriyle ABD operasyonlarının önü açılıyordu.
O dönemlerde Gürcistan'da 'Kadife Devrim', Ukrayna'da 'Turuncu İsyan' planlıyorlar, bu
ülkelere yüz milyonlarca dolar aktarıyorlardı. Freedom Hose tarafından yönetilen 'PolandAmerica-Ukraine Cooperation Initiative (PAUCI) üzerinden Ukrayna'ya milyonlarca dolar
akıttılar mesela. Bugün Ukrayna'nın ne hallere düştüğünü görüyorsunuz.
Demokrasi şebekesi bunlar.
NGO faaliyetleri üzerinden istihbarat operasyonları yapan, bunları da o ülkelere özgürlük
projeleri diye yutturan örtülü operasyon aparatlarıdır...
Israrla, bıkmak tükenmek bilmeyen bir hırsla Türkiye'ye Mısır ya da Ukrayna senaryolarını
dayattılar. Gezi ile Ukrayna senaryosu tutmadı ardından Türkiye'de yeni ortaklar bulup 17
Aralık Mısır senaryosunu uyguladılar. Bu ülkede çok büyük bir tasfiye projesi yürüttüler.
Elbette bütün darbe planlarında, son darbe girişiminde bu kuruluşlarını üstlendiği rollerin
sorgulaması yapılacaktır. İlişkiler ağı çarşaf çarşaf ortaya serilecek, kirli ortaklık deşifre
edilecek, demokrasi ve özgürlük gibi değerlerle kamufle edilen istihbarat operasyonları
kamuoyunun dikkatine sunulacaktır.
BU ÜLKEYE KĠMSE AYAR VEREMEZ
Bir şeyi farketmiyorlar: Türkiye artık böyle ayar vermelerle yönetilebilecek bir ülke değil.
Türkiye'deki ortakları da eski imtiyazlı, güçlü konumlarını çoktan kaybetti. Yeni Türkiye'yi
algılama yeteneğinden yoksun, zihinsel saplantılar arasında kilitlenip kalmış, giderek
kendilerini gettolarına hapseden çevrelerle yeni Türkiye'yi algılamaları mümkün değil. Bu
yüzden de hala onlarla iş tutuyor, hala on yıl öncesi gibi bir-iki raporla taşları yerinden
oynatacaklarını sanıyorlar.
Türkiye'nin genç kuşakları, ülkemizin onlarca yılını çalan bu tür yapılara, örtülü operasyon
merkezlerinin faaliyetlerine karşı çok dikkatli olmalı. Bu istihbarat aparatlarının ve
Türkiye'deki ortaklarının kirli tuzaklarını boşa çıkarmadan, onları etkisiz hale getirmeden yeni
Türkiye olamayacak, başı dertten kurtulamayacak.
Ümitliyiz. Eski güçleri yok, imtiyazları yok, operasyon yetenekleri yok. Son planlarını millet
30 Mart'ta başlarına geçirdi. Bu yüzden 30 Mart sadece bir seçim değildi, Türkiye'yi kurtarma
kararlılığıdır. Müthiş bir bilinç ve idrakle insanlarımız Türkiye'ye yönelen son tehdidi yok
etti.
7
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Üstelik bu seferki ortakları yeniyken, devlet ve toplum içinde bu kadar güçlüyken
başaramadılar. Bundan sonra da başaramayacaklar.
Artık Washington'dan, Brüksel'den ayar vermeler, uzman nitelemeleri, tepeden bakan
buyruklar bu ülkede para etmiyor. Onların istihbarat-güvenlik karışımı demokrasi ve özgürlük
değerlendirmelerine, raporlarına kulak asan yok.
Siz de ciddiye almayın. Almayın ama bunları bilin..
AK Parti‟nin baĢarısının sırları – Nuri Elibol – Türkiye Gazetesi
AK Parti‟yi 13 yıldır yenemiyorlar. Siyaset içi ve siyaset dışı muhaliflerinin başvurdukları
yeni yöntemlere bakılırsa uzunca bir süre daha AK Parti‟nin yenilmezliği devam edecek gibi.
17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerine, Paralel Yapının emniyet-istihbarat ve yargı
içindeki kayda değer gücüne ve uluslararası küresel desteğine güvenen tüm muhalifler 30
Mart günü milletten çok ağır bir tokat yediler. “Tayyip Erdoğan kaybetsin de ne olursa olsun”
diyen İstanbul sermayesi ve bazı medya patronları paralel yapıya ve onun küresel desteğine
bel bağlamışlardı. Ama millet oyunu bozdu ve kurdukları tuzakları bunların başına geçirdi.
Fakat hâlâ akıllanmış değiller.
“
Oysa AK Parti‟nin kullandığı sihirli formülleri anlamaya çalışıp en azından Tayyip Erdoğan‟ı
izleseler bence daha başarılı olacaklardır. AK Parti üç önemli iş yapıyor ve bunlardan hiç
taviz vermiyor.
Birincisi; tüm faaliyetlerinin, hedeflerinin merkezine milleti koyuyorlar. Her adımlarında önce
Allah rızasını sonra da milletin rızasını arıyorlar. Tüm politikalarını, önceliklerini ve
hedeflerini milletin isteklerine göre belirliyorlar. Milleti rahatsız edecek, üzecek ve milletin
gönlünde karşılık bulmayacak hiçbir adım atmıyorlar.
Bu maksatla neredeyse her ay ama en azından 3 ayda bir veya önemli kararlardan önce
kamuoyu araştırmaları yapıyorlar. Milletvekillerini, haftada en az üç gün kendi bölgelerinde
seçmenin içinde tutuyorlar. İl başkanları ile ayda bir kez bir araya geliyorlar. Kısacası hem
kamuoyu yoklamaları ile hem de kendi teşkilatları aracılığı ile milletin nabzını tutuyorlar.
Milletin hangi konuda ne düşündüğünü, beklentilerini, ihtiyaçlarını, önceliklerini, rahatsızlık
ve eleştirilerini öğreniyorlar. Bu bilgiler ışığında kararlar verip politikalarını belirliyorlar. O
politikalar da milletten karşılık buluyor. Eğer AK Parti‟nin Cumhurbaşkanlığı adayının
Tayyip Erdoğan olmasını millet istiyorsa bu istek karşılık bulacaktır. Milletin istediği bir aday
da ilk turda seçilecektir.
AK Parti‟nin en iyi yaptığı ikinci iş, istişarelerle ortak aklı bulmak ve oradan çıkan sonuçlara
göre hareket etmek. Daha milletten yeni yüzde 46‟lık bir oy oranı ile destek almış olan iktidar
partisi, hiç şımarmadan-kibire kapılmadan neredeyse nisan başından bu yana partisinin
Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için istişareler yapmaktadır. Konuya ilişkin yapılan
kamuoyu araştırmalarına ilave olarak gençlik kollarından kadın kollarına, milletvekillerinden
il başkanlarına-ilçe başkanlarına, belediye başkanlarından partinin kurucu üyelerine kadar "Bu
partinin Cumhurbaşkanı adayı kim olmalıdır?" sorusuna cevap aranmaktadır. Bu kadar
istişarelerden ve çabalardan çıkacak sonucun yanlış olma ihtimali çok düşüktür. Bu kadar ince
eleyip sık dokunarak ve millete danışılarak tespit edilen adayın 10 Ağustos‟ta başarısız olma
ihtimali yok gibidir. AK Parti‟nin Afyon kampından sonra artık Cumhurbaşkanı adayı
bellidir. Ana muhalefet partisi daha bugün görüşmelere başlayacağını söyledi. MHP lideri
8
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
üçgenler çizerek, „Çatı adayı‟ arayışını sürdüredursun iktidar partisinin adayı, programı ve
kampanya çerçevesi belirlenmiştir. Muhalefet partilerimiz umutlarını; Paralel Yapıya, yüksek
yargı organlarının çıkışlarına ve Erdoğan‟dan hazzetmeyen küresel aktörlere bağlayacaklarına
millete yönelmelidirler. Hiçbir şey bilmiyorlarsa AK Parti‟yi takip etsinler.
AK Parti‟nin yaptığı en iyi işlerden birisi de disiplinli çalışmak ve bu çalışmalarını
kurumsallaştırmasıdır.
Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının çalışma temposu ortadadır. 30 Mart ertesi de sanki bir ay
sonra seçim varmış gibi çalışmaya başladılar. Bu planlı, yoğun ve disiplinli çalışmanın bir
karşılığı elbette vardır. Milleti, milletin isteklerini ve değerlerini merkeze alan, politikalarını
istişarelerle, ortak akılla belirleyen ve sistemli-disiplinli çalışan bir yapının başarılı olması
kaçınılmazdır.
Demokratik Ġslam Kongresi – Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi
BÖYLESİNE iddialı bir isimle düzenlenen bir kongreyi kaçıramazdım. İşte bunun için
Diyarbakır‟da, Demokratik İslam Kongresi‟ndeyim.
Kimler yok ki katılımcılar arasında. Türkiye, Suriye, Irak ve İran‟dan gelmiş 300‟ü aşkın
İslam âlimi burada... “Antikapitalist Müslümanlar”dan İhsan Eliaçık da kongrenin çağırıcıları
arasında. Buradaki varlığının bazı arkadaşlar tarafından yadırgandığının farkındayım.
Yaklaşıp eleştirileri kendisine soruyorum. Net konuşuyor: “İslam‟ın anlatıldığı her yere
giderim.”
Kongrenin eleştirilen başka yanları da var. “Demokratik İslam denilerek yeni bir din mi icat
ediliyor?” diyerek atarlananlar da oldu. Bazıları da fikrin Öcalan„dan çıkmış olmasına takıldı.
Öcalan eleştirilere kongrede okunan mektubuyla yanıt verdi. Ateist diyenleri “kavram kölesi”
olmakla suçladı. “Biz çağdaş bir Hüseyni ve Selahaddini akımın senteziyiz” diyerek
tartışmayı apayrı noktaya taşıdı. Kongrenin ilham kaynağı Medine Sözleşmesi. Hazreti
Muhammed„in (S.A.V.) hicreti sonrasında imzalanan Medine Vesikası, Müslüman, müşrik,
Yahudi, Habeşi gibi 4-5 farklı toplumun birlikte yaşamasına imkân tanımış. İslam‟ın ilk
anayasası. Konuşmacılar, kongrenin, Medine Vesikası‟nın devamı yönünde atılmış bir
evrensel adım olarak algılanması gerektiğini söylüyor. Vesikanın temel alındığı kongreyi, İran
merkezli Şii Hizbullah‟a ve gücünü Vahabi akımlardan alan El Kaide‟ye karşı bir panzehir
olarak sundular.
Artuklu Üniversitesi‟nden Prof. Kadri Yıldırım, Said Nursi„nin “Türkler ve Kürtlerin toplamı
bir adam eder” sözünden hareketle çarpıcı tespitlerde bulundu. Bölgenin tüm halklarının birer
yarım adama dönüştüklerini söyledi. Birlikte yaşamayı beceremedikleri sürece de bundan
kurtulamayacaklarını anlattı. Tüm konuşmalarda Medine Vesikası, yarım adamlıktan çıkışın
yol haritası olarak önerildi.
Ben izlenimlerimi aktardım. İslam dünyasının hali ortada. Siviller Suriye‟de, Irak‟ta kadınçocuk demeden diri diri yakılıp doğranıyor. Nijerya‟da bir örgüt tüm dünyayı, kaçırdığı 300
kız çocuğunu satmakla tehdit ediyor. Bütün bunlar ne yazık ki Müslüman kimliğini öne
çıkaran örgütler tarafından yapılıyor.
Böyle bir manzaranın gölgesinde düzenlendi Demokratik İslam Kongresi. İslam‟ın barışçıl
özü Medine Vesikası ışığında anlatıldı. “Halkların güncel hastalıklarına derman olabilir mi?”
umuduyla bakıldı Medine Vesikası‟na. Mesajlar da son derece barışçıl olduğuna göre bu
kongreye kimlerin katıldığının veya fikrin kimden çıktığının bir önemi var mı?
9
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Feyzioğlu‟nun adaylık manifestosu
BAROLAR Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu„nun konuşmasını dinlemedim. Lakin yol açtığı
krizi duyunca metni önüme alıp satır satır okudum. Mübarek ne Roboski bırakmış ne Van ne
de Balyoz... Toplumun tüm kesimlerine çiçek dağıtmaya çalışmış.
Bu tavrının nedeniniyse konuşmanın sonunda “Tüm Cumhurbaşkanı adaylarına başarılar
diliyorum„ diyerek açıklamış.
CHP ve MHP‟nin Cumhurbaşkanı aday adayları listesinde olduğunu biliyorduk zaten. Belli ki
bu skandal konuşmayla şansını yükseltmek istemiş. Kutuplaşmayı artırarak istediğini de almış
gibi görünüyor. Çünkü kazanmak için germekten başka şansı olmayan muhalefet de tam
olarak bunu istiyor. En çok geren isim, muhalefetin çatı adayı ilan edilecek.
Bunun nedenini cuma günkü yazımda anlattım. Lakin muhalefetin yarış listesi oldukça
kabarık. Feyzioğlu daha yarışın başındaki atağıyla çıtayı yükseltti. Diğer adayların şansını
azalttı. Şimdi onların da daha fazla kutuplaştırıcı hamlelerle Feyzioğlu„nu geride bırakmaları
gerekiyor. Bu işin en zor tarafıysa Başbakan Erdoğan„a düşüyor. Rakiplerin kontrataklarına
hazırlıklı olması gerekiyor.
AVRUPA GÜNDEMĠ
Slavyansk'ta sandıktan "bağımsızlık" çıktı
AA
Ukrayna'nın doğusunda ayrılıkçıların kontrolündeki Slavyansk'ta dün yapılan referandumda
seçmenlerin yüzde 90'ının, bağımsızlıktan yana oy kullandığı bildirildi.
"Donetsk Cumhuriyeti"nin seçim komisyonu başkanı Roman Lyagin, bölgede üç milyon
seçmenin yaklaşık yüzde 75'inin sandık başına gittiğini ve yüzde 90'ının bağımsızlığı
desteklediğini söyledi.
Seçimleri izleyen uluslararası gözlemciler olmadığından ayrılıkçıların verdiği bu sonuçları
doğrulamak mümkün değil.
Bu arada dün Lugansk bölgesinde yapılan referandumun sonuçları konusunda ise şimdiye
kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.
Litvanya‟da devlet baĢkanı seçimi ikinci tura kaldı
Euronews
Litvanya‟da halk yeni liderini seçmek için dün sandığa gitti. Resmi olmayan ilk sonuçlara
göre; seçimi yüzde 47 oy alan Devlet Başkanı Dalia Grybauskaite kazandı.
Grybauskaite‟nin en yakın rakibi Zigmantas Balcytis‟in oyları ise yüzde 14 düzeyinde kaldı.
Seçimi ilk turda kazanması için adayların en az yüzde 50 oy toplaması gerekiyordu. Buna
göre Litvanya‟da yeni devlet başkanını 25 Mayıs‟ta yapılması planlanan ikinci tur oylama
belirleyecek.
10
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Devlet başkanlığına ikinci kez talip olan Grybauskaite, Avrupa Birliği yanlısı tutumuyla
biliniyor. Litvanya lideri, Ukrayna krizinde de Moskova yönetimine yönelik ağır eleştirileri
ile dikkat çekmişti.
Araplara silah satıĢı Almanya'nın ihracatını katladı
Dünya Bülteni
Almanya'nın silah ihracatı 2012'ye göre yüzde 24 artarak 5,8 milyar avroya ulaştığı
bildirildi. Sol Parti'nin soru önergesine Alman hükümetinin verdiği yazılı cevaba
göre, Almanya'nın silah ihracatı 2013 yılında önemli oranda arttı. Geçen yıl yapılan silah
ihracatı miktarının 5,8 milyar avro olduğunu belirtildi.
Yaptırımlar AB'yi vurabilir
Deutsche Welle
AB ülkelerine seyahat yasağı uygulanan ve malvarlıkları dondurulan 48 kişilik listeye yeni
eklemeler yapılmasının gündemde olduğu belirtiliyor.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcilerinin çalışmasını engelleyen
Ukrayna ve Rusya vatandaşlarına uygulanacak yaptırımların da toplantıda görüşülmesi
bekleniyor.
Ukrayna krizi neyin provası? - Richard Lourie – Al Jazeera
Vladimir Lenin, Rus İmparatorluğu çapında geniş yankı bulan ancak başarısızlığa uğrayıp
bastırılan 1905 Rus Devrimi'ni, kendisinin öncülük ettiği '1917 Bolşevik Devrimi'nin provası'
şeklinde tanımlardı. Peki 2014 yılında Ukrayna'da yaşananlar neyin provası olabilir?
Ukrayna krizinin ana sonucu zaten belli: Batı, Rusya'dan yüz çevirecek; Rusya ise Batı'dan
uzaklaşıp Doğu'ya yönelecek. Tek bilmediğimiz, bunun ne hızda ve ölçüde gerçekleşeceği.
Rusya'nın ne zaman ve ne kadar Doğu'ya döneceği, Ukrayna krizinin hangi aşamada
çözüleceğine bağlı. Birinci aşamada Kırım'ın emrivaki ile Rusya'ya bağlanması, daha
şimdiden büyük ölçüde kabullenildi. Gerçi ABD ve bir kısım ülke, ilhakın yasal olarak
tanımayacağı ve bununla ilgili olarak getirilen yaptırımların kaldırılmayacağını söylüyor.
Lakin Rusya, Avrupa için hem bir doğalgaz tedarikçisi hem de bir ihracat pazarı konumunda.
Avrupa'da hiç kimse, yüksek ilkeler uğruna kârlı bir ticaretten vazgeçmek istemez. Bu
senaryoda Rusya ve Batı, ciddi bir bölünmeden muzdarip olmaktan ziyade birbirinden
uzaklaşıyor.
Rusya, Ukrayna'nın doğusunu ve/veya güneyini işgal ettiği takdirde krizin ikinci aşamasına
girilir. Bir süre işler kontrolden çıkar; taraflar eliyle işlenen muhtemel zulmün görüntüleri
anında yayılır. İkinci aşamada gerek Avrupalılar gerekse de Ruslar, ekonomik anlamda ciddi
zarar görecek; Rusya, biraz daha Doğu'ya çark edecektir.
Üçüncü aşamada ise Ukrayna ile Rusya arasındaki silahlı çatışma, topyekûn savaşa dönüşür.
Böyle bir durumda ise Batı, Sovyetler Birliği'nin 1956'da tanklarını Budapeşte'ye soktuğu ya
da 1968'te Prag'ı işgal ettiğinde olduğu gibi, bir kenarda öylece durup Rusya'nın Ukrayna'yı
ezmesini izlemek zorunda kalacaktır. Ukrayna'nın, kontrol altına alınamayan bir yangına
11
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
dönüşmesi riskini Batı'nın asla göze almayacağının tüm taraflar zaten farkında. Rusya,
Ukrayna'yı hızla ezip geçecek fakat savaş birden tümüyle sona ermeyecektir.
Nitekim İkinci Dünya Savaşı'nın (1939-45) ardından milliyetçi Ukraynalı gerillalar, 1950'lerin
başına kadar Sovyet gücüyle savaşmıştı. Rusya, hâlen bir takım bağımsızlık tuzaklarının
bulunduğu Ukrayna'nın kontrolünü ele geçirdi. Uluslararası ilişkiler, uzunca bir düşmanlık
dönemine girdi.
Ukrayna krizi, nihai olarak çözülünceye dek ne dereceye kadar ilerlerse ilerlesin, Rusya, her
halükarda pazar, müttefik ve nüfuz arayışı için Doğu'ya dönecektir. Bu noktada, Rusya'nın
hem kendi mamüllerinin ihracatı hem de doğalgaz ve petrolünün alıcısı olarak Avrupa'yı
ikame edeceği ismin Çin olduğu aşikar.
Bu da elbette hâlâ Soğuk Savaş'ta alınan utanç verici yenilginin karın ağrısını çeken Rusya ve
Devlet Başkanı Vladimir Putin açısından dezavantaj teşkil edecek. İngiliz akademisyen Bobo
Lo'nun da dediği gibi, "Son 300 yılın yarısını aşkın bir süredir kendini üstün gördüğün bir
ülkeye ham madde tedarik eden ülke konumuna düşmek çok zor."
Merkez Bölge: Orta Asya
Çin, bir yandan Rus doğalgaz ve petrol girişimlerine ciddi yatırımlar yapmak istediğini
gösterirken, diğer yandan kendisine doğrudan gaz ve petrol sağlayan ya da enerji kanalı işlevi
gören Orta Asya ülkeleriyle ekonomik ittifak oluşturmaya da gayret ediyor. Ancak Çin, enerji
konusunda Rusya'ya bağlı kalmaya hiçbir surette razı gelmeyecektir.
Tibet ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi gibi kendi içindeki gergin batı bölgeleri nedeniyle
endişeye kapılan Çin, Kırım'daki gibi ayrılıkçı hareketleri tasvip etmekte hep tereddüt
etmiştir. Ama Rusya ile Batı arasında büyüyen uçurumdan da bir derecede memnuniyet
duyuyor olsa gerek.
Zira Pekin açısından güçlü bir ABD-Rusya ilişkisinden daha kötü pek az şey olabilir. Buna bir
de ABD ile Japonya, Tayvan ve Güney Kore arasındaki kuvvetli ilişkiyi de eklediğimizde
Çin, esasen hem denizden, hem de karadan çembere alınmış olur.
Tam da bu bağlamda, Orta Asya daha da önem kazanıyor. Modern jeopolitiğin babası olarak
da anılan Halford J. Mackinder, 'The Geographical Pivot of History' başlıklı ünlü
konuşmasında, 'Merkez Bölge' (Heartland) Orta Asya'yı kontrol eden, sonunda "dünyaya
hükmedecektir" demişti. Onun bu görüşü şimdi her zamankinden daha çok doğruluk arz
ediyor.
Bir Rus-Çin meselesi
Orta Asya konusundaki rekabet, büyük ölçüde bir Rusya-Çin meselesi olacaktır. Kırgız
hükümeti, Rus baskısı nedeniyle ABD'yi, Afganistan ile insan ve malzeme trafiğinde son
derece faydalı olan Manas Hava Üssü'nü boşaltmaya zorluyor. Kırgızistan'ın ABD'nin üssünü
tahliye etme kararı, Rusya'nın, Amerikan medyasında pek yer verilmeyen bir jeopolitik
başarısıydı. Artık Orta Asya'da bir tutunma noktası kalmayan ABD, şimdilerde planlandığı
gibi 2014'te Afganistan'dan çekildikten sonra insansız hava araçlarını konuşlandırabileceği bir
yer arıyor.
Orta Asya'da en çok önem taşıyan iki ülke, Özbekistan ve Kazakistan. Her iki ülke de,
ekonomik anlamda Ukrayna'dan daha başarılı. Özbekistan, son yedi yıldır en az yüzde 8,
12
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Kazakistan ise yüzde 5-7 arasında büyüme rakamları elde ediyor. Yine her iki ülke de otoriter
bir rejimle yönetiliyor, ancak Kazakistan, belki de halkla ilişkiler alanında (İngiltere Eski
Başbakanı) Tony Blair gibi isimlerle çalışıyor olmasından mütevellit, daha iyi bir imaja (ve
gerçekten de daha iyi koşullara) sahip.
2006 yılında, dönemin İngiliz Büyükelçi Craig Murray, Özbek Cumhurbaşkanı İslam
Kerimov liderliğindeki rejimi, siyasi muhaliflerini canlı canlı haşlamakla suçlamıştı.
Özbekistan daha baskıcı olduğundan, düşmanları da daha öfkeli. Bunların başında da
Özbekistan İslami Hareketi geliyor. Kazakistan'daki radikal İslamcıların sayısının,
Özbekistan'a oranla çok daha az olduğu tahmin ediliyor. Bununla beraber, devlet tekelindeki
medya, asiler tarafından yapıldığı aşikar olan bombalama olaylarında bile genellikle suç
çetelerini suçladığından, tam bir sayıdan bahsetmek zor.
Kerimov ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, pek çok kritik açıdan
birbiriyle aynı. Her ikisi de Sovyet dönemlerinden bu yana iktidarda, her ikisi de 70'lerinde ve
her ikisinin de ciddi sağlık sorunlarından muzdarip oldukları bildiriliyor. Ne Kerimov ne de
Nazarbayev, ölümünün ardından düzgün bir geçiş sürecinin yaşanabilmesi için herhangi bir
hazırlık yapmış durumda.
Her iki ülke de düzenli ya da düzensiz bir iktidar geçişi yaşamadı ya da bu geçişi
kolaylaştıracak herhangi bir mekanizma ya da kurum oluşturmadı. Bu tespitin yanında, iktidar
eliti içinde İslamcıların ve rakip kesimlerin varlığını göz önünde bulunduracak olursak,
Kazakistan ya da Özbekistan'ın liderlerinin ölümünden sonra çalkantılı bir döneme girmesi
gayet muhtemel.
Rusya'nın hedefi: Kazakistan
Rusya, böyle bir karışıklığın; daha büyük bir nüfusa, ülkeyi idare etmeyi daha zorlu bir hale
getiren eski bir kültüre ve az sayıda jeopolitik avantaja sahip Özbekistan yerine Kazakistan'da
çıkmasını tercih eder. Daha zengin ve (Türkiye'nin neredeyse dört katı büyüklüğündeki
yüzölçümü ile) daha geniş bir ülke olan Kazakistan'ın Çin ile de uzun bir sınırı bulunuyor. Bu
sınırın bir bölümü, Çin'in Sincan Eyaleti'nden geçiyor.
Sincan'da yaşayan Türkçe konuşan Müslüman Uygur isyancılar, bir Orta Asya Baharı'ndan
memnuniyet duyacaklardır. Rusya, bu toprakları kontrol edebildiği takdirde, Çin üzerinde
ciddi baskı kurabilir. Ve böylece, Pekin'in salt küçük ortağı ve ham madde tedarikçisi olarak
kalmaktan kurtulur. Çin ayrıca Kazakistan'ın o bölgesi üzerinden mal ve enerji sevk edip
teslim alıyor.
Kazakistan nüfusunun dörtte birini Ruslar oluşturuyor. Üstelik bu oran, Kazakistan'ın
kuzeyinde yüzde 50'lere yaklaşmakta. Aradaki duygusal bağ aynı ölçüde derin olmasa da, pek
çok Rus, tıpkı Ukrayna'da olduğu gibi, Kazakistan'ın da büyük bölümünün Rusya'nın bir
parçası olduğunu düşünüyor. Nitekim ünlü Rus yazar Aleksandr Soljenitsin, 1994 yılında
Amerikan Forbes dergisine verdiği mülakatta, bunu açıkça ifade etmişti
"Kazakistan'ın tüm kuzeyi ve kuzeybatısı aslında güney Sibirya'nın bir parçasıdır."
13
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Siyasi çalkantılar, Rusya'ya, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte yabancı topraklarda
sıkışıp kalan kardeşlerini yeniden bir araya getirme imkanı verecektir. Rusya'nın Batı'dan
Doğu'ya yönelmesinin mantığı, Kazakistan'dan büyük bir lokma koparmasını gerektiriyor.
Avrupalı iş adamları, Rusya açıkça bağımsız bir Avrupa ülkesine tecavüz ettiği halde, onunla
imzaladıkları kârlı ticaret anlaşmalarından vazgeçmediler. Öyleyse Kazakistan'ın kuzey
yarısının Moskova tarafından koparılıp alınmasına da kayıtsız kalacakları söylenebilir. İşte o
zaman Rusya, Asya merkez bölgesinin (yani Heartland'in) kontrolünü ele geçirecektir.
Moskova belki böylelikle Mackinder'ın söylediği gibi "dünyaya hükmedemeyecek" ama Çin
ve ABD karşısında, o her şeyden çok arzuladığı eşit mevkiye kavuşacaktır.
Belediye, bölge ve Avrupa seçimleri - Ġoannis N. Grigoriadis – Taraf Gazetesi
Yunanistan, seçim havasına iyice girmiş durumda. 18 Mayıs tarihinde belediye ve bölge
seçimlerinin birinci turu yer alırken, 25 Mayıs tarihinde belediye ve bölge seçimlerininikinci
turu ve Avrupa seçimleri yapılacak. Eskiden, Türkiye‟deki gibi valiler hükümet tarafından
atanıyordu. 1993 senesinde valiler, belediye başkanları ve muhtarlar ile beraber seçilmeye
başlandı. 2010 yılında yapılan idari reform çerçevesinde alınan kararla, Yunanistan‟ın 52 ili,
13 bölgeye birleştirilirken, artık bölge başkanları seçime tabi oldu. Böylece parlamento
seçiminin gündemde olmadığı bir senede, siyasi gündem ısınmaya başladı. Seçimlerin siyasi
ağırlığını küçültmeye ne kadar çalışırsa çalışsın, 2012 senesinden beri iktidarda olan Yeni
Demokrasi- PASOK koalisyon hükümeti ciddi bir siyasi sınava girecek.
Buna karşın muhalefet partileri, yaklaşan seçimleri önemli bir siyasi fırsat olarak
değerlendiriyor. Ana muhalefet partisi SYRİZA, adaylarının belediye ve bölge seçimlerinde
iyi bir performans sergileyip, Avrupa seçimlerinde birinciliği kazanacağından ümitli.
Dolayısıyla, seçimlere koalisyon hükümetine karşı bir referandum niteliği kazandırmaya
çalışıyor. Hâlbuki SYRİZA‟nın adaylarının, belediye ve bölge seçimlerinden galip çıkması
zor görünüyor. SYRİZA‟nın şansı Avrupa seçimlerinde çok daha güçlü. Muhtemelen
SYRİZA birinci parti olacak, fakat bu başarının etkisi, seçime katılma oranı ve partinin oy
oranına endeksli. Eğer katılma oranı çok düşük ise veya partinin oyu yüzde 20‟nin altında
kalırsa, siyasi neticeleri olacağı bir zaferden bahsetmek ve hükümeti istifaya çağırmak zor
olacak.
Hükümetin koalisyon ortaklarının durumu ise pek parlak değil. Yeni Demokrasi, hükümetin
icraatları sayesinde sanki krizin sonuna gelindiğini vurgulamaya çalışıyor. Fakat gerçekler
öyle bir iyimser tutumu desteklemez. PASOK ise, kritik durumda. Son parlamento
seçimlerinde tarihî buhrana maruz kalıp yüzde 40‟lardan düşüp yüzde 13‟ünü kazanan
PASOK, bu orana bile yaklaşamaz. Diğer merkez sol hareketler ile kurduğu „Elia‟ adlı
ittifakına rağmen, anketler hiç olumlu sonuçlar çıkarmaz. Onlara göre „Elia‟, yüzde 5 ila 7 oy
toplayacak. Yeni kurulan ve anketlerde yüzde 10‟a yakın oy toplayan „To Potami‟ partisinin
„Elia‟ya büyük zarar vereceği aşikâr. Bu mesajı alan PASOK Başkanı, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Evangelos Venizelos, eğer partisi büyük bir siyasi yenilgiye uğrarsa,
koalisyon hükümetinden çekilebileceği uyarısında bulundu. Bu tehdidin partisinin kayıplarını
durduracağını ümit ediyor.
14
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mamafih, Avrupa seçimlerinden siyasi bir sonuç çıkarmak mantıklıyken, aynı süreç belediye
ve bölge seçimleri için hiç uygun olmayabilir. Son senelerde belediye seçimlerinde büyük
parti disiplini yıpranmış durumda. Dört sene önce, ülkenin en büyük iki
belediyesinde, Atina veSelanik‟te, bağımsız adaylar, büyük zaferler elde edebildi. Şimdi ise
şansları pek parlak gözükmüyor. Atina Belediye Başkanı Yorgos Kaminis, ikinci tura kalıp
seçimi kazanacak gibi gözüküyor. Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris ise, Kaminis‟ten
daha popüler, seçimden rahat galip çıkacağı tahmin ediliyor. Artık eski parti sistemiyle alakalı
olmamak bir avantaja dönüşmüş durumda. Yeni bir siyasi mesaj taşıyıcısı olarak bir türlü
tanımlanamayan SYRİZA bu tablonun dışında kalamaz. Bundan dolayı Yeni
Demokrasi ve PASOK‟un kayıpları,SYRİZA‟nın kazanımları olmaz. Eski parti sistemine
karşı hoşnutsuzluğu, Avrupa seçimlerinde katılan „To Potami‟nın oy oranı belirleyecek.
Erdoğan Seçim Kampanyasına Hazırlanıyor - Deutsche Welle-Ġnternet – Senada
Sokullu
Bu Yaz Türkiye‟de Cumhurbaşkanı İlk Defa Doğrudan Halk Tarafından Seçilecek. Başbakan
Erdoğan Yüksek İhtimalle Aday Olacak. Gözlemciler, Erdoğan‟ın Hükûmet Sistemini Ters
Yüz Etmesinden Korkuyor-İstanbul‟daki Gezi Parkı nedeniyle çıkan protestoların yıl dönümüne (28.05.2014) sadece
haftalar kala, Türk hükûmeti aleyhine düzenlenen kitlesel gösterilere aktif olarak katılmış 255
muhalifin ifadesinin alınmasına bu hafta başlandı. Bu protestocular arasında yedi yabancı
muhalif de bulunuyor. Haklarında dava açılanlar, gösteri yapma hakkını ihlal etmekten, kutsal
mekânlara zarar vermekten ve sivillerin yaralanmasından sorumlu tutuluyor.
Pek çok insan, devlet tarafından haksız muameleye uğradıklarını düşünüyor. CNN Türk
televizyonuna konuşan grafiker Seçkin Cebeci, “Dört arkadaşımla Taksim Meydanı‟nda
buluştuk. Sonra birden polis bizi gözaltına aldı. Bize ne olacağını bilmiyorduk. Ben suçsuzum
ve beraatimi talep ediyorum.” diyor. Kameraman Görkem Celiloğlu da haksız yere suçlandığı
kanaatinde. Celiloğlu, “Kameramla bir grup protestocunun arasında yürüyordum. Polis göz
yaşartıcı gaz kullanınca grup kaçıp dağıldı ve ben ortada kalakaldım. Sonrasında da
tutuklandım. Bu adil değil.” diyor.
Ankara Üniversitesinden siyaset bilimci Fethi Açıkel, yargılamanın zamanlamasının tesadüfi
olmadığını düşünüyor. “Recep Tayyip Erdoğan, ağustos ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri
öncesinde otoriter yönetim tarzını göstermek istiyor. O, protestolar başladığından beri dostdüşman stratejisi izliyor.” diyen Açıkel, Erdoğan‟ın ülkeyi böldüğünü ifade ederek sözlerine
şunları ekliyor: “Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimleri için bu protestoların yıl
dönümünden kendisine malzeme çıkarırsa hiç şaşırmam.” Açıkel, protestoların başlangıcının
yıl dönümünün yaklaştığını, oysa sayısız insanı yaralayan ve hatta bazılarını da öldüren polis
ve güvenlik görevlilerinin hâlâ bulunamadığını söylüyor. “Halkta karamsar bir hava hâkim.
Yargılama süreçleri de hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor.” diye ekliyor.
--Otoriter Cumhurbaşkanı Erdoğan-10 Ağustos‟ta ilk kez bir Türkiye Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecek. İlk
turda sonuca gidilemezse 24 Ağustos‟ta iki adayın yarışacağı ikinci tur yapılacak. Gel
gelelim, bu makama kimin aday olacağı henüz belli değil. Pek çok gözlemci, Başbakan
Erdoğan‟ın aday gösterilmeyi sağlayacağını düşünüyor. Nitekim İslami-muhafazakâr,
15
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AKP‟nin parti yönetimin geçen haftaki son toplantısında kuşkuya mahal verilmedi ve hiçbir
AKP‟li politikacının üç yasama döneminden fazla aynı görevde kalamayacağı kesin olarak
kararlaştırıldı. Bu iç düzenlemeyle artık Erdoğan yeniden Başbakan olamayacak. Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç, AKP‟nin cumhurbaşkanı adayının şayet isterse “yüzde yüz Erdoğan
olacağını” bildirdi.
Erdoğan, cumhurbaşkanı olduğu takdirde makamın bütün yetkilerini kullanacağını duyurdu.
İstanbul Yıldız Üniversitesinden siyaset bilimci Evren Balta, bunun Türkiye için yeni bir şey
olduğunu söyledi. Anayasa‟da cumhurbaşkanına oldukça fazla yetki tanındığını ifade eden
Balta, “Fakat bu yetkiler bugüne kadar hiç tam olarak kullanılmadı. Türkiye‟de
cumhurbaşkanları nispeten tarafsızdır ve sembolik bir role sahiptir.” dedi. Ancak Erdoğan,
bunu değiştirmek istiyor. “Bu yüzden, ağustos ayında cumhurbaşkanı seçildiği takdirde,
Erdoğan‟ın başkanlık sitemindeki bir devlet başkanı gibi hareket etmek isteyeceğini
düşünebiliriz.” diyen Evren Balta, Erdoğan‟ın bunu otoriter bir yönetim tarzıyla icra
edeceğine inanıyor.
--Erdoğan İdaresindeki Türkiye “Özgür Olmayan” Bir Ülke mi?-Balta, 2002‟den 2007‟ye kadar Erdoğan idaresinde ülkenin demokratikleşmesinde önemli
ilerlemeler kaydedildiğini vurguluyor. “AB‟nin üyelik için Türkiye‟den temel taleplerinden
biri de ordunun zayıflatılmasıydı. Erdoğan, bunu başaran ilk politikacı oldu. Onu bir reformcu
olduğu için alkışlamıştık.” diyen siyaset bilimci Balta, 2010‟dan sonra ise özellikle medya
üzerindeki kontrolünden de anlaşılacağı üzere AKP‟nin giderek otoriterleştiğini belirtiyor.
Amerikan insan hakları örgütü Freedom House‟un son raporuna atıfta bulunan Balta, raporda
Türkiye‟nin artık “özgür olmayan” ülkeler sınıfına girdiğini, yani Türkiye‟ye, basın
özgürlüğün çok az veya hiç olmayan ülkeler arasında yer verildiğini hatırlatıyor.
Fethi Açıkel de Erdoğan‟ın, ilk iktidar yıllarında reform yanlısı görüldüğü fikrine katılıyor.
“Ama ne zaman ki arkasında seçmenlerinin sadık desteğini hissetti, o zaman otoriter yönetim
tarzı başladı. Basın, daha sıkı kontrol edilir oldu. 60‟tan fazla gazeteci işini kaybetti ve devlet
televizyonu Başbakan‟ın şahsi denetimi altına girdi.” diyen Açıkel, Erdoğan‟ın Türkiye‟yi,
İslami-muhafazakâr bir yönetimi olan ve Putin modeli bir ülkeye dönüştüreceğini ifade
ediyor. Türkiye‟nin başkanlık sistemi değil parlamenter sistem olduğunu hatırlatan siyaset
bilimci Açıkel, “Ama hepimiz biliyoruz ki Erdoğan, seçildiği takdirde cumhurbaşkanı olarak
yetkilerini sonuna kadar kullanacaktır.” diyor.
Erdoğan eleĢtirel konuĢmacıya karĢı öfkeleniyor - Spiegel
10.05.2014
Nasıl bu kadar kaba olabiliyorsunuz? Başbakan Erdoğan açık toplantıda ayarı kaçırdı. Sinirle
konuşmacıya çıkıştı sonra salonu terk etti.
Erdoğan için bile alışılmadık bir davranıştı. Başkentte Cumartesi günü Anayasa
Başkanlığı‟nın kuruluş yıldönümünde canlı yayında olay oldu. Türk Başbakanı aniden ayağa
kalktı ve Barolar birliği Başkanı Metin Feyzioğlu‟na edepsizlik yapma diye bağırdı.
Ayrıca Feyzioğlu‟nun protokolü bozup bir saat konuşması saygısızlıktır dedi.
16
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Kendisi öngörüldüğü gibi 25 dakika konuştuğunu ifade ederek öfkeli bir şekilde salonu terk
etti.
"Siz nasıl bu kadar kaba olabilirsiniz, gerçeği yansıtmıyor konuşmanız? Bu yalanlarla dolu
tamamen siyasi bir konuşmadır," diye yüksek sesle bağırdı.
Feyzioğlu daha önce Türkiye‟de artan otoriterliği dile getirmişti ve Van depreminin ardından
o bölgedeki hizmetleri eleştirmişti. Ünlü hukukçu alkışlardan sonra yapıcı ve anayasaya
uygun bir konuşma yaptığını ifade etti.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde gerginlik
Erdoğan ve Feyzioğlu arasında husumet biraz daha geriye gitmektedir. Hukuk profesörü
Erdoğan‟ın ailesini ve partisini yolsuzluk ilişkilerinin ve Gezi Parkı'nda sivil protestolara
karşı tavrından dolayı Erdoğan‟ı ve İslamcı muhafazakâr hükümetinin yaptıklarını sert bir
dille eleştirmişti. Diğer eleştirmenler gibi Feyzioğlu‟da Erdoğan‟ın farklı görüşleri
bastırdığını düşünüyor.
Erdoğan eleştirilere karşı fazla duyarlı ama bu tavır onun gibi popüler bir siyasetçi için hoş
değil. Daha bir ay önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç‟a yaptığı konuşmadan
dolayı tepki göstermişti.
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck Türkiye‟deki demokrasinin tehlikede olduğunu ve
basın özgürlüğünün olmamasını eleştirmesinin üzerine Erdoğan iç işlerine müdahale diye
diplomatik krize yol açmıştı.
Bu sinirin nedeni yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri. 2003 yılından bu Başbakanlık yapan
Erdoğan güçlü ve prestijli konum için adaylığını açıklaması gerekir.
ORTADOĞU GÜNDEMĠ
Sisi: Ġslam'ı Ġhvan'dan kurtaracağız
Dünya Bülteni
Mısır'da darbenin mimarı olan eski savunma bakanı ve cumhurbaşkanı adayı Abdulfettah esSisi, halkın ülkedeki sorunlarla ilgili bilgilendirilmemesi durumunda üçüncü bir devrimin
yaşanmasının hiç de uzak olmadığını savundu. Sisi, İslam'ı ve Mısır'ı İhvan'dan
kurtardıklarını söyledi.
Mısır'da bir özel televizyon kanalındaki programda konuşan Sisi, Müslüman Kardeşler
Teşkilatı'na (İhvan) yönelik tutumuna değindi. Program sunucusunun, "Sen, Mısır'ı ve İslam'ı
İhvan'dan kurtarmaya mı çalışıyorsun? sorusuna "Tabi ki" cevabını veren Sisi, 80 yıllık
geçmişi olan İhvan'ın Mısır devletini yönetmekte başarısız kaldığını ileri sürdü.
"Onlara, siz siyasi anlaşmazlığı dini anlaşmazlığa dönüştürüyorsunuz, bu da kabul
edilemez dedim" diye konuşan Sisi, Mısırlıların İhvan'ı, devletin yönetim şeklini
değiştirmeleri ve yargı kurumlarını kuşatmaları için değil anayasayı ve yasaları
çıkarmaları için seçtiğini söyledi. Sisi, "Mısırlıların dini eksik değildi. Bu tecrübenin
tekrarlanmasına izin verilemez. Az kalsın Mısır'ı felakete sürükleyecekti" diye konuştu.
17
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġsrail, Suriye sınırını "askeri bölge" ilan etti
Dünya Bülteni
İsrail'in, muhaliflerle rejim birlikleri arasındaki çatışmalar nedeniyle Suriye sınırını "askeri
bölge" ilan ettiği bildirildi.
İsrail radyosunun haberine göre, İsrail, Suriye'yle arasındaki Kuneytra Sınır Kapısı civarında,
ÖSO ile rejim birlikleri arasında devam eden çatışmalardan dolayı bölgeyi giriş
çıkışlara kapatarak, "askeri bölge" ilan etti.
İsrail güçleri, daha önce Kuneytra Sınır Kapısı'nın Nusra Cephesi'nin eline geçtiğini
duyurmuş ve bölgedeki askeri varlığını artırma kararı aldığını açıklamıştı.
Kuzey Irak'ta hükümet için son pazarlıklar
Dünya Bülteni
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin liderliğini yaptığı Kürdistan
Demokrat Partisi (KDP) ile Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin partisi Kürdistan
Yurtseverler Birliği'nin (KYB) kurulması planlanan yeni hükümet kabinesi üzerine
pazarlıkları devam ediyor.
Bugün iki taraf son pazarlıklar için Erbil'de toplanıyor. Geçenlerde İçişleri Bakanlığı'nı
almakta israr eden KYB, KDP'den ret cevabı almıştı.
21 Eylül'de yapılan seçimin üzerinden yaklaşık 8 ay geçmesine rağmen hükümet kurulamadı.
Seçimde KDP 38, Değişim hareketi 24, KYB 18, İslam Birliği Partisi 10, İslami Toplumu 6
sandalye kazanmıştı.
KDP, kurulması planlanan koalisyon hükümeti için KYB dışında tüm partilerle anlaşma
imzaladı.
ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ
Ġran ile Pakistan arasında stratejik yakınlaĢma
Dünya Bülteni
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, iki ülke arasında
planlanan doğal gaz boru hattını ele aldı ve projeyi bitirmek için kararlılık ifade etti.
Pakistan Başbakanı Muhammed Navaz Şerif, resmi ziyaret dolayısıyla geldiği İran‟da
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir araya geldi.
Sadabad Sarayı‟nda yapılan görüşmede iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin
gerekliliğine işaret eden Cumhurbaşkanı Ruhani, “İran İslam Cumhuriyeti, İran ve Pakistan
sınırlarının demiryolu, karayolu ve fiber optik ağlarla birbirine bağlanması için gerekli
hazırlığa sahip” dedi.
18
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ruhani, İran ile Pakistan arasındaki "Barış Boru Hattı" olarak bilinen ve yapımı planlanandan
uzun süren doğal gaz boru hattı projesine ilişkin, Tahran‟ın bu projeye çok büyük yatırım
yaptığına ve tüm taahhütlerini yerine getirdiğine işaret etti. Ruhani, “İran, karşılıklı olarak
tüm taahhütlerinin yerine getirilmesiyle iki ülke ilişkilerinin yükseltilmesini arzu ediyor” diye
konuştu.
Pakistan Başbakanı Şerif de hükümetinin doğal gaz boru hattı projesi önündeki engelleri
kaldırma ve projeyi hızlandırma konusunda kararlı olduğunu söyledi. Pakistan‟daki elektrik
sıkıntısına işaret eden Şerif, İran‟dan elektrik temini konusunda yardım istedi.
Ruhani: Nükleerden geri adım yok
Reuters
Sağlık alanında üç yeni nükleer projenin tanıtım toplantısında konuşan Ruhani, "Nükleer
teknoloji alanında geri adım atmayacak ve bu alandaki ayrımcılığa boyun eğmeyeceğiz" diye
konuştu.
Bilim ve teknoloji çalışmalarının yanında yasal, siyasi ve tanıtım faaliyetlerini de eşzamanlı
yürütmek zorunda olduklarını belirten Cumhurbaşkanı Ruhani şöyle konuştu.
"Bu konuda eşzamanlı ve çok yönlü bir çabaya ihtiyaç var. Sadece bilim alanında
faaliyetlerinizi sürdürüp, hukuk, siyaset ve propaganda alanlarında aktif olmazsanız hayal
ürünü bahanelerle size sorun çıkarabilirler ve uluslararası kamuoyunda aleyhinize olumsuz
bir atmosfer oluşturabilirler."
Politikalarının tüm bu faaliyetleri dengeli bir şekilde yan yana yürütmek olduğunu ifade eden
Ruhani, "Niyetimiz teknoloji alanında bir adım dahi geri adım atmak değil, hukuk alanında
yeni adımlar atmaktır" dedi.
Ġran ile anlaĢmada ilk adım 15 Mayıs'ta
İran Batı'nın kuşkuyla baktığı nükleer programının tamamen barışçıl olduğunu savunuyor.
P5+1 ülkeleri olarak bilinen ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Çin ve Rusya ile İran arasında
kasım ayında imzalanan geçici anlaşma İran'ın ilerde nükleer silah yapmamayı taahhüt etmesi
karşılığında Batı ve BM'nin yaptırımlarının hafifletilmesini öngörüyor.
Bu anlaşmanın ardından İran ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) arasında bir
anlaşma yapıldı.
Bu anlaşmayla Tahran'ın nükleer programıyla ilgili iddiaların açıklığa kavuşturulması için
adım adım ilerlenecek bir yol haritası belirlendi.
Toplam yedi adımdan oluşan takvimin ilk aşaması 15 Mayıs'ta hayata geçirilecek ve İran
patlatma kablolarıyla ilgili bilgileri UAEK ile paylaşacak.
30'dan fazla saldırı düzenlendi
Reuters
19
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Başbakanlık Güvenlik Danışmanı Paradorn Pattanathabutr, saldırılarda bir alışveriş merkezi
ile elektrik direklerinin de hedef alındığını söyledi. Saldırganların alışveriş merkezini ateşe
verdiğini ifade etti.
Güvenlik danışmanı, ölen kişinin kadın olduğunu ve saldırganların isyancı Müslüman gruplar
olduğunu savundu.
Polis de, Tayland‟ın Malezya sınırındaki Narathiwat eyaletinde bombalı saldırıların 10‟dan
fazla yerde yapıldığını ve bir patlamada ölen kadının Müslüman olduğunu açıkladı.
Tayland‟da ağırlıklı olarak Budistler yaşıyor. Ancak güneydeki Pattani, Yala ve Narathiwat
bölgelerinde çoğunluk Müslüman. Buradaki Müslümanların, merkezi hükümete karşı direnişi
2004‟teki şiddet olaylarıyla başladı.
Ocak 2004‟ten beri ülkenin güneyinde 5 bin 700‟den fazla kişi öldü. Sadece 2014‟te şimdiye
dek ölenlerin sayısı 40‟tan fazla.
Ulusal Devrim Cephesi ve Pattani Birleşik Özgürlük örgütü uzun süredir ihmal edildiğini
söyledikleri bölge için özerklik istiyor ve bunun için savaşıyor.
Çatışmaların sona ermesi adına hükümetle isyancıların geçen yıl başlattığı barış görüşmeler
için girişimler de şiddeti sona erdirmeye yetmedi. Başlayan görüşmeler de kısa süre içinde
ertelendi.
Çin‟deki gösterilerde 39 kiĢi yaralandı
Euronews
Çin‟in doğusunda polis ve göstericiler arasında yaşanan şiddet olaylarında 39 kişinin
yaralandığı bildirildi. Zhejian eyaletinen başkenti Hangzhou‟da çöp yakma fabrikasını
protesto eden şehir sakinleri, söz konusu tesislerin şehirdeki çevre kirliliğini daha da
büyüteceğini öne sürüyor ve yapıma karşı çıkıyorlar.
AFRĠKA GÜNDEMĠ
Güney Afrika yine 'Zuma' dedi
AA
Açıklanan resmi sonuçlara göre, Devlet Başkanı Jacob Zuma‟nın da desteklediği Afrika
Ulusal Kongresi (ANC) partisi, oyların yüzde 62,15‟ini alarak beşinci kez seçimleri kazandı.
Sonuçların ilanının ardından teşekkür konuşması yapan Cumhurbaşkanı Zuma, ANC‟nin bu
zaferini Güney Afrika'nın eski Devlet Başkanı Nelson Mandela‟ya adadıklarını söyledi.
Zuma, ANC‟nin zaferinin partinin ne kadar köklü olduğunu gösterdiğini belirtti.
Bu başarının partinin „ulusal geliştirme‟ planını bitirmek için yeşil ışık yaktığını ifade eden
Zuma, devam eden altyapı çalışmalarına daha da hız vereceklerini vurguladı.
20
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Halk desteğini arkasına alan Zuma'nın, yeni
kabineyi teknokrat bakanlardan kurması ve
ülkenin en büyük sorunu olan yüzde 25
oranındaki işsizliğe yabancı yatırımları
arttırmaya
çalışarak
çözüm
bulması
bekleniyor.
Oy dağılımı
Resmi kayıtlara göre, 25 milyon 388 bin 82
seçmenin bulunduğu ülkede genel seçimlere
katılım yüzde 73,5 oldu.
Ana muhalefetteki Demokratik İttifak (DA)
oyların yüzde 22,23‟ünü aldı. İktidar partisi
ANC, bir önceki seçime oranla yüzde 3,7 oy
kaybına uğradı.
Genel seçimin sürprizini ise oyların yüzde 6,35‟ini alarak üçüncü olan Ekonomik Özgürlük
Savaşçıları Partisi (EFF) yaptı.
Güney Sudan'da 'uzlaĢı' toplantısı
AA
Eski yardımcısı Riek Machar ile ülkedeki savaşın sonlandırılması için kapsamlı barış
anlaşması imzalayan Kiir, Etiyopya dönüşü Cuba Havaalanı'nda konuştu, "Başkent Cuba'da
vatandaşlar arasında uzlaşı toplantısı düzenlenecek, ardından geçici hükümet kurulması için
çalışmalar başlayacak" dedi.
Anlaşmanın üzerinden bir gün geçmesine rağmen bazı ihlallerin olduğuna dikkati çeken Salva
Kiir, "Machar'ın imzalanan anlaşmaya uyacağını açıklamasının üzerinden çok geçmeden
birtakım ihlaller gerçekleşti. İsyancılar Birlik ve Yukarı Nil eyaletlerinde hükümet güçlerine
ait bazı noktalara saldırdı" ifadesini kullandı.
Kiir, genel seçimlerin ise en az iki yıl sonra yapılabileceğini kaydetti.
Ġlk kapsamlı barıĢ anlaĢması
Kiir ve Machar, geçen aralık ayındaki darbe girişiminden sonra ilk defa geçen Cuma akşamı
Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn, arabuluculuğunda bir araya gelmiş ve savaşın
sonlandırılması için kapsamlı barış anlaşması imzalamıştı.
"Yol haritası" niteliğindeki anlaşma, 24 saat içinde ateşkesin sağlanması, çatışmalardan zarar
görenlere insani yardımların ulaştırılması, geçiş hükümetinin kurulması, daimi bir anayasanın
hazırlanması, BM ve uluslararası ajanslarla şartsız iş birliğine gidilmesini içeriyor.
21
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Güney Sudan'da, Kiir'in, 16 Aralık 2013'te görevden aldığı yardımcısı Riek Machar'ı darbe
girişiminde bulunmakla suçlamasının ardından ordu ile Machar yanlıları arasında çatışmalar
başlamıştı.
Krize çözüm bulunması amacıyla hükümet yetkilileri ile Machar'a bağlı heyetler
arasında Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da 3 Ocak'ta başlayan ve IGAD'a bağlı arabulucu
heyetin gözetiminde yürütülen müzakerelerin ilk turu kapsamında, 23 Ocak'ta çatışmalara son
verilmesini öngören anlaşma imzalanmış ancak bu, kağıt üstünde kalmıştı. Taraflar son
olarak insani yardımların ulaştırılması için güvenlik koridorları açılması konusunda
anlaşmıştı.
AA Etiyopya Ofisi bugün açılıyor
AA
Anadolu Ajansı (AA),100. yıl hedefleri kapsamında yurtdışı operasyonlarını güçlendirme
çalışmalarına, Doğu Afrika'daki Bölge Merkezi, Etiyopya Ofisi'nin açılışıyla devam edecek.
AA'nın, 100. yılında dünyanın ilk 5 ajansı arasında yer alma hedefine önemli katkı
sağlayacak, Addis Ababa'daki ofisi, Etiyopya Hükümet ve İletişim İşleri Bakanı Rıdvan
Hüseyin, Türkiye'nin Addis Ababa Büyükelçisi Osman Rıza Yavuzalp ve AA Yönetim
Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk tarafından açılacak.
Eritre, Cibuti, Somali ve Kenya, Tanzanya ve Güney Sudan'ın da bağlı olduğu AA Ortadoğu
ve Afrika Direktörlüğü Doğu Afrika Bölge Ofisi, Etiyopya hükümeti nezdinde tüm izinlere
sahip ilk yabancı medya ofisi olma özellliğini de taşıyor. Ofis 4 ay önce faaliyetlerine
başlamıştı.
Boko Haram ve „emperyalizm – Mustafa Akyol – Star Gazetesi
Nijerya‟daki Boko Haram örgütü, iki yüzden fazla kız çocuğunu kaçırmakla yeni bir
zulme daha imza attı. Dünya çapında sansasyon meydana getiren bu suçu sözde
“Allah adına” iĢlemekle de, Ġslam algısına yeni bir leke daha sürmüĢ oldu.
Önce Boko Haram nedir, bir hatırlayalım: “Boko” Nijer dilinde “Batı usulü eğitim” demek.
Söz konusu grup da bu eğitimi “haram” ilan eden Selefi çizgide bir örgüt. Ama haram
saydığından sadece kendisi kaçınsa neyse; bu taassubunu tüm Müslümanlara dayatıyor. Farklı
düşüneni de “tekfir” edip (yani “kafir” addedip) meşru hedef sayıyor. Boko Haram
militanları, bu mantıkla 2002‟den beri yürüttükleri saldırılarda 4000‟e yakın cana kıydılar.
Burada karşımıza çıkan taassubun Müslüman dünyada çok marjinal bir tutum olduğunu
vurgulamak lazım. “Batı usulü eğitim” (yani fizik, kimya gibi modern bilimleri içeren, kara
tahtayla, sırayla yapılan eğitim) Osmanlı‟da Tanzimat‟la gelişti, ciddi bir tepkiyle
karşılaşmadı. Bediüzzaman Said Nursi gibi alimler, bilakis modern eğitimi çok gerekli
görmüş, sadece bunun yanında dini ilimleri de içeren “karma” bir sistem öngörmüştü.
Bugün de Türkiye dindarlarının modern eğitime itirazı olmadığı gibi aksine büyük talebi var.
(Yakın zamana dek süren başörtü yasağı gibi engellere rağmen.) Dini eğitim isteyen de bunu
22
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
çoğunlukla imam-hatip okullarıyla karşılıyor. Boko Haramcılar ise öyle fanatik ki, görseler,
bizim imam-hatipleri dahi tekfir edip hedef haline getirebilirler.
Bu açıdan, ana akım Sünni geleneğe yaslanan, dahası ciddi bir modernite tecrübesi yaşamış
Türkiye İslamcılığı ile, Selefiliğin en katı yorumuna yaslanan, dahası modern dünyaya karşı
Harici fanatizmiyle savaşan Boko Haram gibi gruplar arasında paralellik aramak abes olur.
Kimi öfkeli muhaliflerin “Türk hükümeti ile Boko Haram arasında” kurmaya çalıştığı
zorlama bağlantılar da aynı sebeple abestir.
Sebep ne?
Gelelim asıl deşmek istediğim meseleye: Boko Haram ve benzeri militan örgütlerin nasıl
ortaya çıktığı sorusuna.
Bu soru ne zaman gündeme gelse, bizim medyada hazır bir cevap bulur: Emperyalizmin
oyunları. Yani söz konusu gruplar sahici değildir, birer “taĢeron”dur. Emperyalist Batılı
devletlerin Ortadoğu ve Afrika politikalarına hizmet etmektedirler.
Teslim edelim ki, bu hazır cevabın tarihsel bazı dayanakları vardır. İngilizlerin Mekke Şerifi
Hüseyin‟i Osmanlı‟ya karşı kullanması, ABD‟nin El Kaide‟nin öncüllerini Sovyetler‟e karşı
desteklemesi gibi.
Fakat, bu tekil örnekler dünyadaki tüm diğer örnekleri açıklar mı? Batılı ülkeler hakikaten
“her yerde radikal örgüt çıksın, biz de oraları iĢgal edelim” diye can atmakta mıdır? Bu
onlar için sahiden kârlı mıdır? Aynı Batılıları, hiç bir Ģey yapmadıklarında, bu sefer
“seyirci kalmakla” suçlamıyor muyuz? Ve dini fanatizm, bir “taĢeronluk” durumu
olmadan, kendiliğinden ortaya çıkamaz mı?
Sanırım bu soruları yeterince tartışmıyoruz. Dahası, etkilememiz mümkün olmayan Batı
politikalarına odaklanmakla, asıl etkileyebileceğimiz alanı, yani İslam-içi tartışmaları göz ardı
ediyoruz.
Bu açıdan ezber bozucu ve ümit verici bir yazıyı geçen Cuma günü Yeni Şafak‟ta İbrahim
Karagül‟ün köşesinde okudum. Meselenin “komplo” boyutunu her zamanki gibi vurgulayan
Karagül‟ün şu sözleri kayda değerdi:
“Yüz yıldır yaĢananlara duyduğumuz öfke ile, coğrafyaya yönelik müdahalelere çok
ciddi reaksiyon gösterdik ama ne yazık ki bu [radikal] örgütlerin kirli yöntemlerini o
kadar baĢarı ve cesaretle sorgulamadık... [Oysa] sadece son yirmi yılda öyle çirkin
örnekler gördük ki, bu örnekleri içimizden temizlemeden coğrafya için, insanlık için bir
gelecek kurmamızın mümkün olmadığını bilmeliyiz .”
Bence de öyle. Peki ama bu sorgulamayı nasıl yapalım? Boko Haram gibi terör örgütleriyle
İslam arasına tam olarak nasıl çizgi çekelim?
Cevabı, Çarşamba‟ya.
23
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Boko Haram – Ġbrahim Kiras – Star Gazetesi
Afrika kıtası, bilimadamlarına göre insan türünün ilk ortaya çıktığı coğrafya. İslami
rivayetlere ilişkin yeni ortaya çıkan bazı yorumlarda da cennetten kovulan Hz.
Âdem‟in “yeryüzüne indiği yer”in Afrika olduğu varsayılıyor. Yani bu demektir ki aslında
hepimiz Afrikalıyız!
Özellikle Martin Bernal isimli bir İngiliz “Sinolog”un kaleme aldığı Kara Atena başlıklı
eserin 1987‟de yayınlanmasının ardından batı medeniyetinin Afrikalı kökleri konusu popüler
bir mesele olarak tartışılmaya devam ediyor.
Medeni gelişmenin temeline eski Yunanistan‟ı bir nevi milat şeklinde yerleştiren Avrupa
merkezli Aryan ırkçısı yaklaşım beşeriyetin sosyal ve kültürel gelişiminin birdenbire
başlamadığını, bir devamlılığa sahip olduğunu ve bu arada Yunan kültürünün kaynağının da
Mısır ve Afrika olduğunu kabulde hâlâ zorlanıyor.
Nitekim sömürge ve kölecilik çağında Afrikalı zencilerin insan sayılmayacağına ilişkin Kilise
fetvası yayımlandığı düşünülürse “kara” Afrika‟nın beyaz Avrupalı açısından “medeniyetin
beĢiği” olarak kabullenilmesi zor gerçekten.
Afrika‟nın bugünkü sorunlarının temelinde de büyük ölçüde Avrupa kültürüyle karşılaşması
sonrasında başına gelenler var. Gerçi Afrika‟nın Avrasya güçleri karşısında uğradığı
mağduriyetlerin tarihi çok daha eskilere kadar gidiyor ama özellikle son birkaç asırdır kara
kıta kara bahtlı bir coğrafyaya dönüşmüş durumda.
Kısmen kendi jeokültürel özellikleri yüzünden, kısmen de Avrupa kıtasındaki gelişmelere
bağlı olarak Afrika dünya üzerindeki iktisadi ve sosyal gelişmelerin dışında kaldı. Bunun
sonucunda da iktisadi kalkınma yöntemi olarak emperyalizmi keşfetmiş bulunan batılı güçler
tarafından kaynakları sömürülen, hatta insanları zorla köleleştirilip gemilerle yenidünya
denilen Amerika kıtasına taşınarak merhametsiz kapitalizmin ucuz işgücüne dönüştürülen
kara bahtlı bir kıta olarak geçti yakın tarihin sayfalarına.
Ne var ki batı emperyalizminin bu coğrafyaya verdiği hasar geçmişte kalmış değil. Geçmişin
etkileri de devam ediyor, bugünün yeni mekanizmaları içinde eski düzenin işleyişi de devam
ediyor. Afrika yoksullukla boğuşuyor, yolsuzlukla boğuşuyor, kabile kavgalarıyla, din ve
mezhep çatışmalarıyla boğuşuyor... Çünkü bu coğrafyada yaşanmakta olan post-kolonyal
dönemde hâlâ sağlıklı bir iktisadi ve siyasi düzen kurulamadı.
Nijerya‟daki Boko Haram isimli sevimsiz örgütün bugünlerde bütün dünyayı ayağa kaldıran
eylemlerini ve duruşunu Afrika‟nın maruz kaldığı sömürü sürecinden bağımsız anlayamayız.
Diğer yandan Nijerya‟da yaşananları sadece bir boyutuyla değerlendirme konusu yapmak,
yani buradaki Müslüman ahaliye yönelik baskıcı uygulamaları gözden kaçırarak meseleye
bakmak yanlış olur. Batılı güçlerin bu ülkeye yönelik ilgilerinin sadece insani sebeplere istinat
ettiğini düşünmek de saflık olur kuşkusuz...
Ama ne olursa olsun hiçbir gerekçe “Boko Haram zihniyeti”ni meşrulaştırma yönünde kaale
alınamaz! Zira bu zihniyet ne siyasi gerekçelerle, ne İslami gerekçelerle, ne de insani
gerekçelerle savunulamayacak kadar hastalıklı ve tehlikeli bir zihniyet.
24
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Dolayısıyla batı kamuoyunda bu örgüte yönelik olarak oluşan tepkileri “islamofobik bakıĢın
yansımaları” diye görmek hatalı olur. Bilakis bu örgütün ve benzeri yapıların ortaya
koydukları anlayışın islamofobiyi beslediğini düşünmek gerekir. Dolayısıyla Boko Haram
zihniyetine ve benzerlerine öncelikle Müslümanların tepki göstermeleri, bunların İslam‟ı
temsil etmediğini ve edemeyeceğini bütün dünyaya en yüksek sesle haykırmaları lazım.
Boko Haram zihniyeti sadece Nijerya‟nın sorunu değil. Bu zihniyet bugün Mali‟de de,
Mısır‟da da, Suriye‟de de işbaşında. Yakın coğrafyamızdaki Kafkaslar ve hatta Balkanlar bu
zihniyetin yol açtığı tehditlerle karşı karşıya. Bu zihniyetin fikirlerini beğenmedikleri insanları
kaçırıp domuz bağıyla bağlayarak işkenceyle öldüren versiyonuna kendi ülkemizde de şahit
olduk.
Boko Haram zihniyetine ses çıkarmayıp veya cılız bir tepkiyle geçiştirip meseleyi komplo
teorilerine bağlamayı tercih edersek doğru yapmamış oluruz. Boko Haram‟ın Nijerya‟da
gelişmesi, güçlenmesi bir batı komplosu olabilir. Tıpkı El Kaide‟nin ortaya çıkışı gibi... Ama
bu örgütlerin ve taşıdıkları zihniyetin laboratuvarlarda üretildiğini söyleyemeyiz herhalde.
Bunlar İslam dünyası olarak hep birlikte yaşadığımız kafa karışıklığının, bilhassa
sosyokültürel yapıları dinle karıştırmamızın ürettiği problemler.
Önce problemin kendi üzerimize düşen kısmını çözmeye girişelim, sonra batı
emperyalizminin Boko Haram zihniyetinin işlediği cinayetleri kendi amaçları doğrultusunda
bahane olarak kullanmasına kolayca karşı çıkarız.
Sahilistan'daki terör – Fehim TaĢtekin – Radikal Gazetesi
Başta Mısır olmak üzere İslam dünyasında 1970'lerden beri ötekine karşı şiddeti meşru gören
hareketler, Müslüman dünyanın makul kesimlerinden çok anlamlı reddeyilerle karşılaşmadığı
için palazlandıkça palazlandı.
Başta Mısır olmak üzere İslam dünyasında 1970‟lerden beri ötekine karşı şiddeti meşru gören
hareketler, Müslüman dünyanın makul kesimlerinden çok anlamlı reddeyilerle karşılaşmadığı
için palazlandıkça palazlandı. Ve dün Sudan‟da siyah kadınlara karşı iğrenç suçlar, bugün
Suriye‟de Kaide-Selefi dehşeti ve Nijerya‟da Boko Haram haydutluğu bile Müslüman
dünyanın şiddetle muhtaç olduğu iç hesaplaşmayı başlatamadı. Maalesef şiddet kendi
cenahına yönelmediği sürece mazur görülüydr ya da önemsizleştiriliyor. Mahcup edalarla
“İslam‟da yeri yok” ve “İslam‟ı lekeliyor” çıkışları yetersiz. Hele hele kendini İslam‟a nisbet
eden grupların sapkınlıkları minberlerden sanal kürsülere, özel seminerlerden uydu
kanallarına kadar sayısız platformda alenen destekleniyorsa bu çıkışlar „barış dini‟ üzerindeki
gölgeyi kaldırmaya yetmez. Cihad adı altında şiddeti teşvik ve finanse edenlerin
dokunulmazlıkları ortadayken birileri çıkıp Boko Haram‟ın CIA‟in güdümünde olduğu ve
ABD‟nin petrol zengini Nijerya‟yı işgal için bahane aradığına dair komplolarla odağı
kaydırıyor. Bu, tipik hiçbir özeleştiriye girmeden her illetin müsebbibi olarak dış mihrakları
görme hastalığı.
Teröre değil Michelle‟e reddiye
25
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Keşke Amerikan „first lady‟ Michelle Obama‟nın poz verdiği “Kızlarımızı geri getirin”
pankartı Müslüman „first hanım‟ların elinde olsaydı! Birçok konuda aynı anda onlarca yerde
mobilize olabilenler, Boko Haram‟ın zorla eş yapmak ve pazarlarda satmakla tehdit ettiği
kızlar için de meydanlara dökülebilseydi! Eylemsizlik yetmezmiş gibi karşı kampanyalar
düzenleniyor. Mesela MPACUK (Birleşik Krallık Müslüman Halkla İlişkiler Komitesi),
Michelle Obama‟ya “Senin kocan Boko Haram‟ın yaptığından daha fazla Müslüman kız
öldürdü. Ölülerimizi geri getiremeyiz” ve “Dronlarını geri getir” pankartlarıyla poz verdi.
Kendi terörünü Amerikan terörü ile aklamaya çalışan bir anlayış. İdeoloji bir yana bu, her
şeyden önce Hıristiyanıyla Müslümanıyla birlikte kızları için eylem yapan annelere karşı
duygusuzluk. CIA terörünü mazur görecek ya da bu tür örgütleri kullanma ihtimalini
dışlayacak değilim. Mesele bu değil; mesele yolsuzluktan arsızlığa, örgütsel terörden devlet
terörüne kadar geniş yelpazede kendi bahçemizde dönen kirli işler ve suçu dışarda arayan
anlayıştır. Elbette Boko Haram‟ı besleyen sosyolojik, ekonomik ve siyasal nedenler önemli.
Önce İslam dünyasının kahdeden haline değinmek istedim. Asıl adı „Davet ve Tevhid için
Ehli Sünnet Cemaati‟ olan Boko
Haram‟a gelince:
Boko Haram‟ın etkin olduğu Kuzey Nijerya, Nijer ve Kamerun‟da 19. yüzyılda Hausa
Krallığı‟na cihat ilan etmiş Osman bin Fudi‟nin kurduğu Sokoto Halifeliği vardı. Bazıları
tarihsel izdüşüme dikkat çekse de Fudi kızların eğitimine önem veren bir Sufi davetçi iken
Boko Haram‟ın lideri Ebubekir Şeku kızları okuldan kaçırıp zorla evlendiren bir zorba. Fudi
gücünü Fulanilerden alırken Boko Haram‟ın lider kadrosu, Kanem-Bornu Devleti‟nin aslı
unsuru Kanuri halkından geliyor. Boko Haram‟ı „Sahilistan‟ diye anılan ve Mali, Çad ve
Güney Sudan‟ı da kapsayan Sahel bölgesinde güçlenen cihadi militanizmin bir parçası olarak
görmek lazım. Şeku, daha çok „Maitatsine‟ (Bedduacı) takma adıyla nam salıp 1970‟lerde
Kano‟da başlattığı isyanla 5 bin cana mal olan Muhammed Merva‟dan rol çalıyor. Merva
kendisini „nebi‟ sanıyordu, Şeku da Allah‟la konuştuğunu iddia ediyor. İkisinin sicilinde de
kız kaçırma var.
Libya‟nın silahları
Kuzeyin ekonomik sefaleti Boko Haram‟ın zemin bulmasını sağladı. Çad Gölü‟nün 40 yılda
yüzde 90 küçülmesiyle tarlalar susuzluktan çöle dönerken kuzey, petrol gelirlerinden mahrum
bırakıldı. Bölgenin yüzde 70‟i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Boko Haram‟ı 1999‟da
kuran Muhammed Yusuf, Borno eyaletinde devletin umursamadığı fakirlere imkânlar sunan
Kanuri kökenli bir mollaydı. Belki bu yapılanmayı ortaya çıkaran nedenlerden biri de 12
eyalette 12 yıldır uygulanan şeriat hukukunun 2001‟de kaldırılmasıydı. Örgütten kopan
gruplar 2003‟ten itibaren güvenlik güçlerine saldırılara başladı. Yusuf‟un 2009‟da işkenceyle
öldürülmesi üzerine karakolları basan Boko Haram, operasyon adı altında terör estiren
güvenlik güçlerinin örgüt liderlerinin eşleri ve kızlarını kaçırıp işkence etmesi üzerine hepten
kör şiddete yöneldi. Örgüt son yıllarda Nijerya sınırlarını aşıp Sahra altındaki selefi cihadizme
eklemlendi. Hatta 2011‟de Türkiye‟nin de omuz verdiği „devrim‟ sonrası Libya‟dan kaçırılan
silahlar Boko Haram‟ın eline de ulaştı.
Devlet müflis, ordu aciz
26
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Şimdi devlet yıllık 6 milyar dolarlık savunma bütçesine rağmen örgüte karşı etkisiz.
Amnesty‟ye göre ordu, 14 Nisan‟da 276 kızın kaçırıldığı olaydan 4 saat önce örgütün
Chibok‟a ilerlediğini öğrendiği halde önlem almadı. Yazılanlara bakılırsa etnik-dinsel
bölünme yüzünden ordu gönülsüz ve moralsiz; sivil ve askeri bürokrasi de savunma
bütçesiyle ceplerini şişirmekle meşgul. Hıristiyan Devlet Başkanı Goodluck Jonathan terörle
mücadeleyi kazandığını savunadursun Boko Haram‟ın tehditleri yüzünden son üç ayda 15 bin
çocuk eğitimi bıraktı. Ancak Jonathan 2015‟teki seçimi riske atmamak için meselenin
uluslararasılaşmasını istemiyor. ABD ve Britanya‟nın kızların yerini bulmak için yardım
önerisine direnmesinin nedeni de bu. 2011‟de BM binasına saldırıdan sonra ABD‟nin örgütü
terör listesine almasını 2 yıl geciktiren de „küresel desteği artar‟ endişesi taşıyan
Jonathan.Ama örgüt giderek Kamerun, Çad ve Nijer‟in de sorunu haline geldiği için mesele
ister istemez uluslararasılaşıyor.
AMERĠKA GÜNDEMĠ
Kız Öğrencilerin Kaçırılması Vicdansız Bir Eylem
Amerika‟nın Sesi
First Lady Michelle Obama, Nijerya‟da kız öğrencilerin kaçırılmasını, “genç kızların
hayallerini söndürmeyi amaçlayan yetişkinlerin vicdansız eylemi” diye niteledi.
Başkan Barack Obama‟nın her cumartesi yaptığı haftalık radyo konuşmasını bu kez, Anneler
Günü dolayısıyla eşi Michelle Obama yaptı. Michelle Obama, kız öğrencilerin kaçırılmasının
eşi Barack Obama ve kendisinde büyük üzüntü yarattığını söyledi.
First Lady Michelle Obama, kaçırılan kız öğrencilere atfen “Barack ve ben kendi kızlarımızı
onların yerine koyuyoruz” diye konuştu. Obama çiftinin Malia adına 15 yaşında ve Sasha
adında 12 yaşında iki kızı var. Michelle Obama, Nijeryalı anne-babaların umutlarını,
hayallerini ve şu anda yaşadıkları acıyı hissedebildiğini söyledi.
300‟e yakın Nijeryalı kız öğrenci, şeriatçı Boko Haram örgütü tarafından üç hafta önce
kaçırılmıştı. Nijerya hükümetinin rehineleri kurtarma konusunda bir girişimde bulunmaması,
tüm dünyada öfke yarattı. Başkan Obama, rehin kız öğrencilerin bulunması için Nijerya
hükümetine teknik uzman gönderdi.
İşsizlik Azalırken Büyüme Yavaşlıyor
Amerika‟nın Sesi
Amerika‟da uzun ve sert bir kış sonrasında bahar havası istihdam rakamlarına da yansıdı.
Hemen hemen tüm sektörlerde net yeni iş sahaları açıldı. Ekonomist John Silva
anlatıyor: “Kamu sektörü hariç tüm alanlarda yeni iş alımları oldu. Ortalama çalışılan saat
sayısı da artış gösterdi.”
Ancak bazı ekonomistler hala ihtiyatlı. Örneğin Skype üzerinden konuşan Mark Hamrick,
27
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
sektörel bazda artış olsa da, kalifiye işlerin azlığına işaret ediyor: “Gelir artışı hala pek parlak
değil, son bir yılda saat başına alınan ücretlerde sadece %2‟lik bir artış oldu. Dolayısıyla
istihdam pazarında iyileşme olacaksa, ücretlerde de iyileşme beklenmeli.”
Yine de genel eğilim olumlu. Geçen yıl ekonomiye her ay 200 bin yeni iş sahası eklendi.
Beyaz Saray ekonomi danışmanı Jason Furman, bunun yılda 2 milyon 400 bin iş anlamına
geldiğini söylüyor: “Son bir yılda işsizlik rakamı bir puan düştü. Bu trendin devamını
bekliyoruz.”
Küçük işletmelerin haklarını savunan John Arensmeyer, bu grubun da 2014 yılına büyük
iyimserlikle baktığını söylüyor: “İşe alımlar arttı. İstediğimiz hızda olmasa da işsizlik
azalıyor. Bu genel hava, küçük işletmelerin 2014‟e umutlu bakmasını sağlıyor.”
Yılın ilk üç ayında büyüme rakamları yerinde saysa da, ekonomistler, düzelen hava koşulları
ve artan tüketici güveniyle, ikinci çeyrek ve sonrasında daha iyi bir performans bekliyor.
ABD dıĢ politika tartıĢmaları – Soli Özel – Haberturk Gazetesi
ABD‟nin dünya ile daha mesafeli bir ilişki kurması bir dünya gücü olarak kendi çıkarları
doğrultusunda saldırganlık yapmadığı anlamına gelmiyor. Hatta Guantanamo kampının
kapatılamamasında görüldüğü gibi Bush döneminin aşırılıklarından bile tam anlamıyla
dönülemiyor.
Türkiye‟de nedense üzerinde çok az durulan, Almanya-ABD ilişkilerini kopma noktasına
getiren NSA (National Security Agency-Ulusal Güvenlik Kurumu) skandalı arka planda
olanların bir örneğiydi. NSA‟nın kendi kafasına göre davranıp, yetki almadığı işler yaptığı
ortaya çıktı. Edward Snowden‟in büyük cesaret göstererek paylaştığı belgeler kurumun
Amerikan vatandaşlarını da yasal olmayan şekilde izlediğini göstermişti.
Bu durumda hem dış politika hem de içeride vatandaşlık hakları açısından NSA‟nın yeniden
kurgulanması ve kurumun dizginlenmesi gündeme geldi. Ne var ki eldeki veriler 21. yüzyılın
stratejik mücadelelerinde önemli bir payı olacak belki de başat mücadele haline gelecek
elektronik-siber savaşlarda NSA‟ya çok iş düşeceğini gösteriyor. Bu da güvenlik-özgürlük
denkleminde güvenliğin ağır basması nedeniyle bu türden “derin devlet” operasyonlarının
sürebileceği anlamına geliyor.
Nitekim El Cezire-Amerika‟nın yayınladığı bir habere göre, Sürekli Güvenlik Çerçevesi
(Enduring Security Framework) adlı bir program uyarınca NSA Google gibi önemli teknoloji
şirketleriyle işbirliği yapıyordu. Onları korumak için sistemler geliştiriyor ama aynı zamanda
da onların veri tabanlarına erişmeye de çalışıyordu. Yine el Cezire‟ye göre Snowden‟in
açıkladığı belgelerin ardından Google‟da ve diğer şirketlerde bir tepki doğdu.
Obama yönetimi, ülkeyi belalı savaşlardan çekip yeni belalı savaşlara girmeme konusunda
büyük gayret gösterirken aslında tam anlamıyla kabuğuna çekilmiyor. Giderek ABD güvenlik
anlayışı insansız hava araçları ve özel kuvvetlere ağırlık veren bir “mukabele” ve
“cezalandırma” anlayışını benimsiyor. Afganistan, Yemen veya herhangi bir başka yerdeki
sivillerin askerler tarafından değil insansız bir uçaktan açılan ateşle öldürülmeleri ölenler
28
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
açısından durumu pek değiştirmiyor.
Tüm bunların ışığında Obama döneminde ABD‟nin klasik anlamda, ya da yeni
muhafazakârlar dönemindeki gibi her yere saldıran bir ülke olmadığını söyleyebiliriz.
Obama‟nın Amerikan dış politikasına getirdiği birinci farklılık bu. İkincisi, yukarıdaki
değişimin bir uzantısı olarak giderek Amerikan dış politika seçkinleri ABD‟nin dünyaya ayar
vermekten vazgeçmesi gerektiği noktasında birleşiyor.
Tüm bunların ışığında önümüzdeki yıllarda ABD giderek daha fazla realist bir dış politika
uygulayacaktır. Bu realist politikanın içerideki izdüşümü, eğitim altyapı ve gelir eşitsizliği
konularına daha fazla kaynak ve enerji harcanmasıdır. İran, Asya‟ya açılan kapı olarak
giderek önem kazanırken, Ortadoğu‟nun gerisi biraz da kendi kaderine terk edilecek gibidir.
Harvard Üniversitesi‟nden Stephen Walt‟ın yazdığı gibi “büyük güç rekabetinin canlandığı
bir dünyada Amerikalı liderler dostlara da düşmanlara da daha katı davranmalıdır, ki rakipler
Amerikan gücüne saygı duymayı öğrensin, dostlarsa bu gücü istismar etmesin.”
Jeopolitik ve askeri gücün yeniden ön plana çıktığı bir dünyada Obama Asya‟ya yönelik
önceliklerinin ışığında zaten kendince gerekli gördüğü hamleleri yapıyor. Düşüşteki güç
Rusya‟nın veya yükselen güç Çin‟in saldırgan tavırları etraflarındaki ülkelerin hoşlansalar da
hoşlanmasalar da radarı Washington‟a çevirmelerine yol açıyor. Japonya, Kore, Vietnam hatta
Malezya ABD‟nin korumasına ihtiyaç duyuyorlar. O nedenle ABD‟nin taahhütlerine sadık
kalacağına inanmak istiyorlar.
Son tahlilde jeopolitiğin dönüş yaptığı bir dünyada Amerikan hegemonyasını yeniden kurmak
mümkün değil. Ancak onun yerine geçecek başka bir liderli veya alternatif düzen modeli
olmadığı için de ABD‟nin muarızları karşısındaki avantajlı konumu sürecek gibidir.
29

Benzer belgeler

Ġçindekiler

Ġçindekiler kendinize ve devletinize güvenin” diyen bir devlet adamı; yeni Türkiye‟nin gücünü ve Almanya‟nın bunu fark ederek AB‟ye katılım sürecine destek olması gerektiğini ortaya koyan bir lider vardır. Alm...

Detaylı

AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER

AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER AİHM'nin Kıbrıs kararı, Kırım'a emsal olabilir .................................................................................. 7 Boşnak lider İzzetbegoviç Ankara'da ................................

Detaylı