Untitled - Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi

Transkript

Untitled - Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi
Sayfa 2
ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR
Nisan-2011
Cilt 1, Sayı 1
Sayfa 3
Bu sayıda:
ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ
Aylık Dergisi
İlk Sayımız
Röportaj
4
Makale
5
Biyografi
6
Makale
8
English
9
Okulumuz, Eskişehir’in en
eksiklerimizi kapatıp, da-
gözde ve de tek Sosyal
ha güzel sayılar hazırlaya-
Bilimler Lisesidir. Eti Gru-
cağız.
Tarihte Bugün
10
Bu derginin bir özelliği de
Makale
11
Eğlenelim
12
Germany
13
Makale
14
Film Köşesi
15
bu tarafından yaptırılan
okulumuz geçen yıl ilk
mezunlarını da vermiştir.
tümüyle öğrenciler tarafından üretilen bir dergi
Başarılı, öz güveni yüksek,
oluşudur. Öğrencilerimiz
çalışkan bir öğrenci toplu-
hazırladıkları yazı ve re-
muna sahip olan okulu-
simleri, mutlaka öğret-
muzun tarihinde hiç dergi
men ve idarecilerimizden
çıkmamış olduğunu gö-
oluşan bir yönetim kuru-
rünce ve de öğrencileri-
luna
mizden sürekli dergi çıkar-
yayınlanır.
talım çabasını hissedince
dergi çıkarmak boynumuzun borcu oldu.
Ama zevkle ilk sayımızı
gösterir.
Uygunsa
YAYIN KURULUMUZ
Umarım beğeneceğiniz bir
dergi olur…
Sorumlu Öğretmenler
Saygılarımızla…
çıkardık.
İlk sayımızda siz okurları-
Cem ÖNER
mıza röportajdan, makalelere, eğlence sayfasın-
Başkan: İlhan ŞAN
Formatör Öğretmen
dan, İngilizce ve Almanca
sayfalarına kadar dopdolu
bir sayı hazırladık.
İlk sayı olmamızın etkisiyle bazı eksiklerimiz olacaktır. Diğer sayılarda bu
ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR
Cem ÖNER
Mehmet KONUKÇU
Seyfi ERDOĞAN
Mehmet Ali ERSÖZ
Ayşe ERZİNCANLI
RÖPORTAJ
Sayfa 4
Okul Müdürümüz
İlhan ŞAN
okul müdürü olmayı tercih
ettim.
Okulumuzun idaresinde
bulunurken neler yapmayı planlıyorsunuz?
Meslek hayatınıza nerede başladınız? Bugüne
kadar nerelerde ve hangi
konumlarda çalıştınız?
Meslek hayatıma Kırşehir’in Merkez Köylerinden
Dedeli İlköğretim Okulu’
nda Fen Bilgisi Öğretmeni
olarak başladım. Daha
sonra Eskişehir’in Beylikova ilçesi Halilbağı Orta
Okulu’nda Fen Bilgisi Öğretmeni, Beylikova Lisesi
Fizik Öğretmeni ve Okul
Müdürü olarak çalıştım.
Daha sonra Sivrihisar
(Eskişehir) ilçesi Kaymaz
Lisesi okul müdürlüğünde
bulundum. Son olarak
Eskişehir Eti Sosyal Bilimler Lisesi’nde bir buçuk yıl
Fizik öğretmeni olarak
çalıştıktan sonra okul müdürü oldum.
Öğretmenlik mesleğini
seçmenize neden olan
etkenler nelerdir?
Mesleğimi seçmemi sağlayan en önemli etken
öğretmenlerimi çok sevmemdi. Özellikle ilkokul
öğretmenimi, ortaokul ve
lise öğretmenlerimi çok
severdim. Mesleğimi bilinçli bir biçimde severek
ve isteyerek seçtim ve çok
seviyorum.
Öğretmenlik mesleğinizi
isteyerek seçtiğinizi ve
çok sevdiğinizi söylediniz. Peki öğretmenlikten
idareciliğe
geçmenize
neden olan nedir?
Öğretmenlikten idareciliğe geçmeme bazı okul
müdürlerinin doğru bulmadığım davranışları neden
oldu. Daha farklı bir bakış
açısı ile idarecilik yapılabileceğini düşündüğüm için
Burası bizim için bir yaşam alanı, bu nedenle
okulumuzun daha temiz
daha kaliteli bir eğitim
ortamı olması öncelikli
amacımız. Aynı şekilde
başka bir amacımızda
öğrencilerimiz ve çalışanlarımızın okulumuza severek ve isteyerek gelmesini
sağlamak. Pansiyonumuzda da çalışmalar yaparak
büyük oranda iyileştirilen
şartları daha da iyi bir hale
getirmek, özellikle fiziki
şartları iyileştirmek de
amaçlarımızdan. En büyük amacımız okulumuzun Eskişehir’deki Liseler
ve Sosyal Bilimler Liseleri
arasında kendisine en
uygun yere gelmesini,
beğenilen ve istenilen bir
okul olmasını sağlamak ve
iyi insanlar yetiştirmek.
muzda istediğiniz öğrenci profili nedir? Şuan ki
durumun buna ne kadar
yakın olduğunu düşünüyorsunuz?
Adı üzerinde Sosyal Bilimler Lisesi olduğumuz
için sosyal alanda ön plana çıkabilmiş, kendini geliştirmiş, okulumuzun felsefesini anlayabilmiş, iyi
huylu, karakterli, kendine
ve çevresine yararlı öğrenciler istediğimiz profile
uygun öğrencilerdir. Her
toplulukta olduğu gibi elbette okulumuzda da bize
yakışmayan, felsefemizi
anlamamış öğrencilerimiz
var ancak yok denebilecek
kadar az. Büyük çoğunluk
akademik, davranış biçimi
ve uygun felsefe açısından beklentileri karşılıyor.
Okulumuzda bir Sosyal
Bilimler Lisesi olarak
İyi, öncelikle
kendisine,
ailesine,
Yapmayı planlayıp uyguladığınız projelerin başarı durumu nedir?
Yapmayı planlayıp uyguladığımız
projelerimiz
tamamen başarılı sonuçlandı. Başlıca projelerimizden, konferans salonumuzdan yüzde yüz başarı
aldık. Kısa sürede geri
dönütlerle tamamlanacak
birkaç eksikliği olabilir
fakat şu an salonumuzu
gayet verimli kullanabiliyoruz, hatta başka okullarda
ve kurumlarda salonumuzdan yararlanabiliyor. Okulumuzun yirmi sınıfına
yetecek bilgisayar projeksiyon ve akıllı tahta projemizde yüzde yüz başarıya
ulaşan çalışmalarımızdan.
Kütüphanemize de istekler
doğrultusunda kitap desteği ve fiziki iyileştirme sağlıyoruz. Tüm bu çalışmalarımızı Devlet Desteği olmadan bağış yolu ile temin edebiliyoruz.
Bir müdür olarak okulu-
ülkesine
Bu durum okul yönetimi
konusunda sıkıntı oluşturmuyor. Bazen alanlar arası farklılıklar yaşanıyor.
Anadolu Üniversitesi mezunuyum, sosyal bilimler
mezunu olsaydım belki bu
alandaki
hocalarımızla
okulumuz için daha sıkı
ilişkiler kurabilirdik. Ancak
bu büyük bir sorun değil,
istediğimizde hocalarımızla iyi iletişim kurabiliyoruz.
9- Bir idareci olarak çocuğunuz okul kurallarına
aykırı bir davranışta bulunursa
tepkiniz
ne
olur? Tepkilerinizde baba ve idarecilik pozisyonlarınızın etkisi ne
olur?
Bir baba olarak çocuğumu yanlıştan önce uyarıyorum, kuralları aktarıyorum. Böyle bir durum olduğunda baba olarak kızıyorum. Beni diğer idarecilerin yanında utandırmamasını söylüyorum burada
idarecilik pozisyonu daha
etkili.
yararlı
bireyler
yetiştirmek
istiyorum.
yeterli sosyal etkinlik ve
çalışmaların olduğunu
düşünüyor musunuz?
Bence yapılan çalışmalar
yeterli değil, geliştirilebilir.
Tiyatro, spor alnında faaliyetler, resim sergisi, konser vb. yapılabilir. İlimizde
bulunan iki üniversiteden
en iyi şekilde yaralanabiliyoruz. Bazı etkinliklerimize
olumlu dönütler alıyoruz.
Bu da bizi sevindiriyor.
Branşınız fizik ancak
sosyal bilimler alanında
olan idarecilik mesleğini
Sosyal Bilimler Lisesinde sürdürüyorsunuz. Bu
durumun avantaj ve dezavantajları var mı? Varsa nelerdir?
ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR
10- Kısa ve uzun vadede
Eti Sosyal Bilimler Lisesi’ni nerede görüyorsunuz?
Kısa vadede iyi tanıtımların olacağını düşünüyorum. En iyi tanıtım başarılarla
(ÖSS, etkinlikler), ödül ve
derecelerle
yapılabilir.
Uzun vadede ise Eskişehir’de eşit ağırlık ve sözel
alanda, aynı şekilde Sosyal Bilimler Liseleri arasında en uygun noktaya geleceğini düşünüyorum.
11-Mesleğinizi bırakmadan önce kesinlikle yapmalıyım dediğiniz şeyler
nelerdir?
İyi, öncelikle kendisine,
ailesine, ülkesine yararlı
bireyler yetiştirmek istiyorum.
MAKALE
Sayfa 5
MEHMET AKİF’İ ANLAMAK
Uygarlık tarihini
incelediğimizde, Doğu
medeniyetinin bilim ve
teknoloji alanında altın
çağını yaşamaktayken,
Batı medeniyeti karanlık
dönemini yaşamakta idi.
Batı medeniyeti, Doğu
İslam medeniyetinin bu
gelişmişliğinden yararlanarak kendini geliştirmiş
ve hatta Doğu medeniyetinin üzerinde bir medeniyet kurmuştur. Yani Batı;
medeniyetini Doğu İslam
medeniyeti üzerine inşaa
ettiğini söylemek daha
doğru olur. Batı medeniyetleri bilim ve teknoloji
alanında büyük atılımlar
yapmışlardır ve teknolojik
üstünlükleri sayesinde
başka coğrafyalardaki
ülkeleri sömürge yapmış,
insanlarını köleleştirmiş,
yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmüştür.
Gittikleri her yerdeki yerli
halklara kan ve gözyaşı
döktürmüşlerdir. Bazı
çevrelerce hayran olunan
Batı medeniyeti kendi
coğrafyalarında bile 19.
yüzyılda milyonlarca insanın katledilmesine sebep
olmuştur. 1. ve 2. Dünya
Savaşları bu durumun en
somut sonuçları değil
midir?
Medeniyet olgusunu, eserlerinde en realist ve bilgece işleyen
Mehmet Akif Ersoy’un
medeniyet olgusundan
kastı Batı medeniyetidir.
Akif Batı’yı ve Doğu’yu
derinlemesine araştırmış
bir gözlemcidir. Edindiği
gözlem ve izlenimlerini
şiirleriyle ifade etmektedir. Avrupalıların yapmış
olduğu acımasız ve zalim-
ce davranışlarını göz ardı
etmeyen Mehmet Akif,
şiirlerinde Batı medeniyetini ağır bir üslupla eleştirmiştir. Dinine son derece
bağlı olan Akif, Batı’nın
rahatlığından hoşnutsuzluğunu ve örnek alınmaması gerektiğini defalarca
şiirlerinde konu edinmiştir. İstiklal Marşımızın
dördüncü kıtasında geçen
“Medeniyet! Dediğin tek
dişi kalmış canavar?” mısrasında Batı’nın bilimsel
ve teknolojik gelişmişliğinde maneviyat ayağının
eksik olduğunu vurgulamak istemiştir
“Medeniyet”
kelimesi Akif’in şiirlerinde
sıkça geçmektedir. Şiirlerinde işlemiş olduğu Batı
medeniyeti ve Doğu medeniyeti arasındaki ilişkidir. Akif, şiirlerinde Batı’nın ahlâkını eleştirmektedir ve tedirginliği, Türk
vatandaşının Batı’nın İslam dinine uygun olmayan alışkanlıklarına özenip
hakiki İslam’dan uzaklaşmasıdır. “Demek; İslam’ın
ancak namı kalmış Müslümanlarda;/ Bu yüzdenmiş
demek, hüsran-ı millî son
zamanlarda./Eğer çiğnenmemek isterlerse seylâb-ı
eyyâma;/Rücû etsinler
artık Müslümanlar sadr-ı
İslâm’a.” Dizeleri onun bu
endişesini ne de güzel
anlatır.
Mehmet Akif
Avrupalıların bilimsel ve
teknolojik gelişmişliklerinin inkâr edilemeyeceğini
fakat onların insaniyetlerinin, kendilerinin bu maddiyattaki gelişmeleriyle
kıyaslamanın büyük bir
yanlış olduğunu ifade
eder ve Avrupalıların sadece bilimsel
gelişmişliklerini
örnek almamız
gerektiğini insaniyetlerinden ise
uzak durmamız
gerektiğini vurgular. Akif’in bu tutumu Batı’nın bilim
ve teknoloji alanındaki üstünlüğünü
kabul ve takdir
ettiğini fakat insaniyetlerine gelince
onları cani ve hain
bulduğunu göstermektedir. Bilim ve
teknoloji bir medeniyetten başka bir medeniyete aktarılabilir. Ancak
bu sadece bilimsel ve teknolojik anlamda olmalı ve
bununla sınırlı kalmalıdır.
Mehmet Akif Ersoy’un
öngördüğü yargı bu şekildedir. Akif’e göre Batı’nın
ilim ve teknolojisini alıp
kendi maneviyat, ahlâk ve
kültürümüzle birleştirdiğimiz zaman ancak daha
üstün bir medeniyet yaratabiliriz.
Eğer bir uygarlığa
medeniyet denilecekse bu
uygarlığın insanlığa huzur,
refah ve mutluluk getirmesi gerekir. Ancak o
zaman medeniyet medeniyet olur. Mehmet
Akif’in arzuladığı medeniyet böyle bir medeniyettir. O yüzden eserlerinde Batı uygarlığını yermiş,
insanî ve ahlâki yönünden
noksan bir medeniyet
olduğunu vurgulamıştır.
Böyle bir medeniyet Mehmet Akif’in ön gördüğü
gibi gün gelecek kendini
yok edecektir. Çağdaş
olduğunu ileri süren Batı
medeniyeti devletleri
ülkesinde üretilen ileri
teknoloji ürünü silahların,
savunma gücü Batı medeniyeti devletleri kadar
yüksek olmayan devletler
üzerinde uygulamaktadır.
Ve bir başka açıdan baktığımızda Batı medeniyeti
devletlerinin payına düşen temiz su miktarının,
Afrika ülkelerindekine
oranla çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Bütün
dünya devletleri, özellikle
Batı medeniyeti devletleri, Afrika ülkelerinin durumundan haberdar olmasına rağmen bu durumu
görmezden gelmektedirler. Bu tam anlamıyla bir
adaletsizliktir. Akif bu
haksızlığa isyan etmiştir.
Bu yüzden Batı medeniyetini canavara benzetmiştir, tek dişli bir canavar
olmasıyla da can vermek
üzere olduğunu vurgulamıştır. Vermiş olduğum
bu örnekler Mehmet
Akif’i haklı çıkartmıyor
mu?
ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ AYLIK YAYIN DERGİSİDİR
Esra ÜTÜKLER
Sayfa 6
BİYOGRAFİ
Yüreği aşkla tanışmadan mümkün müdür şair olabilmek?
Aşkı hissettiğini sanmıştı birçok kez. Ama bu farklıydı hem de çok farklıydı diğerlerinden. Onu her gördüğünde damarlarından geçen sıcak kanın tüm vücudunu ısıtmasına bir saniye yetiyordu. Hayatında hiç bir şeyin kolay olamadığı gibi bu da kolay olmayacaktı. Çünkü tek bir kadın iki büyük aşk vardı ortada.Üniversite yıllarında arkadaşı Sezai Karakoç ile kendisi aynı kadına aşık olmuşlardı. Öyle ki birbirlerini kırmadan ancak galip olarak çıkmak istiyordu ikisi de bu aşka karşı açılan savaştan. Sonunda bir iddaya girdiler. Kaybeden soyadından bir harfi feda edecekti aşkına. Ve anlaşıldığı üzere soy ismindeki “y” harfini işte böyle kaybetti Cemal Süreya.
"1931 yılında Erzincan'da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim" der şair yazdığı bir mektupta. Asıl adı
“Cemalettin Seber” olan Cemal Süreya zor bir çocukluk
geçirmiş belki de doğum gününü bu yüzden silmişti hatırından. Daha yedi yaşındayken Dersim İsyanı sonucu ailesiyle
birlikte Bilecik‟e sürgün edilmişti. Çevresinde olup bitenleri
anlayabilecek yaşta bile değildi o yıllarda. Ancak sürgünün
yarattığı derin etki ona yıllar sonra şu dizeleri yazdırmıştı.
“Bir yük vagonunda açtım gözlerimi./ Bizi bir kamyona
doldurdular./Tüfekli iki erin nezaretinde./Sonra o iki erle
yük vagonuna doldurdular./ Günlerce yolculuktan sonra bir
köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu./Aklımdan hiç
çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler./ Duyarlığım biraz
da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.
Yine çeşitli zorluklarla ilk ve ortaokulu bitirdi. Parasız yatılı
sınavını kazanarak lise öğrenimi için İstanbul‟a geldi. 1950
yılında Haydarpaşa Lisesi‟ni, 1954 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi‟ni bitirdi. Maliye Bakanlığı'nda müfettişlik,
darphane müdürü, Kültür Bakanlığı'nda yayın kurulu danışma üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yayınevlerinde danışmanlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik yaptı.
Papirüs dergisini üç kez
çeşitli aralıklarla çıkardı.
Pazar Postası, Yeditepe,
Oluşum, Türkiye Yazıları,
Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000'e Doğru gibi
yayın organlarında şiir ve
yazılarını yayımladı.
İkinci Yeni şiirinin en
önemli isimlerindendir.
Geleneğe karşı olmasına
karşın geleneği şiirinde en
güzel kullanan şairlerden
birisiydi. Şiirin akıl, mantık ve düzlemle uyuşmayacağını, tüm kural, gelenek ve baskıya bir isyan
olarak görür şair. Bunu da
“şiir anayasaya haykırıdır.” diyerek açıklar. Kendine özgü söyleyiş biçimi
ve şaşırtıcı buluşlarıyla,
zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini
vermiştir.
“Çok şükür büyük şair
değilim
Ama bir sır söyleyeyim mi
kulağına
Cins şairim ben!
Çıkar giderim
Nişancı bir şairim
Gözünden haklarım imgeyi”
Cemal Süreya‟nın şiirlerinde dünyayı bir ressamın
gözünden görürsünüz sanki. Eşyayı, canlıları ve
duyguları dokunmamızı
ister gibi somutlaştırır.
Soyut kavramları muhteşem bir şekilde cisim halinde sunar . Bu ona kalıcılık ve özgünlük katmıştır.
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne koydum kuralları
Siz, saatleri yaşadınız.
Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış
durumlar yarattınız. Tanığınızım.
Cemal Süreya hayatını
gizler hep şiirlerinde.
Sizin hiç babanız öldü
mü?
Benim bir kere öldü kör
oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım
bunu kör oldum
Sayfa 7
Bir çocuk masumluğuyla belki de
babasının yanında hep çocuk kalanlar için yazmıştı. Asla babasının karşısında rahat sigara içemeyen, içki içemeyen, babasının
karşısında bacak bacak üstüne
atarken rahatsız olanlar içindi.
Babası daha hayattayken iliklerine
kadar hissetmişti bu acıyı. Daha o
gün anlamıştı babası ölünce bir
daha hiç çocuk olamayacağını.
"Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir
noktada, yanı başımızdan küçük
bir kol da alarak büyük bir nehir
meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep
de böyle olacak. Denize dökülene,
ölene dek." Eşine yazdığı bir
mektup da işte böyle dile getirir
şair duygularını. Yani sevmek ne
uzun kelimedir…
Aşkın ve hüznün sürgün şairi olan
Süreya aşkı şiirlerinde tılsımlı bir
anlatımla sunar karşımıza. Her
okuduğumuzda farklı tatlar bırakır. Her yaşa hissettirir masum ve
saf aşkı. Onu okuyan her kadın
imrenir Süreya‟nın aşkına ve bir
Zühal olmak ister belki de.
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Aşkım‟ların, canım‟ların sıradanlaştığı zamanlarda sahip olabileceğin en güzel şeydir kendi sevgi
sözcüğün. Cemal Süreya herkesten zengindir bu konuda.
“Güvercin kanadı” ndan türettiği
“üvercinka” onun sevgisinin sembolüdür. Şair kıvrak zekasını yaptığı imgeler kadar bu konuda da
göstermiştir. “üvercinka” şiirinden;
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi
eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dâhil
Cemal Süreya‟nın aşk hayatı
da karışıktır. Belki de biraz
çapkındır. Ancak ben şairlerinde kaptanlar gibi aşka aşık olmak zorunda olduklarını düşünürüm hep. Aşık olmadan nasıl
yazar şair insanın içine işleyen
o dizeleri, nasıl hissettirirler
tatmadıkları duyguyu bize? Bu
yüzdendir beklide şairlerin her
limanın gerisinde bir sevda bırakmaları. Ancak yaşadıkları
kimi zaman karşılıklı bir aşkken, bazen de tek yanlı bir tutkudur bu belki de.
Ne kadar yakından ve arada
uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde
düşeli
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Platonik aşkı bile bu denli güzelleştirebilir bir şair ve ancak
bu kadar doğru ifade edebilir.
Aşkın yalnız da yaşanabildiğini,
yokluğa bile en güzel anlamların yüklenebildiğini gösteren
şair her okuyanın kendini farklı
noktalarda buldurur. İnsanın tek
yanlı bir aşka, çaresizliğe düşesi
gelir san ki…
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Geride bir başına kalmışlığına
inat aşkını gözlerde sürdürür
şair. Ve ilk gözlerde biter aşk.
Gözler haykırır o iki kelimeyi.
Seni seviyorum der gözler, yasaksa bile aşk. Ve yine ilk göz-
ler söyler sana gitme vaktinin geldiğini.
Cemal Süreya 9 Ocak 1990‟da hayata gözlerini
yumdu, bizi kendinden mahrum bıraktı ve nihayet
ölümü sonsuzlaştırdığı o eşsiz dizeleri kaldı geriye.
Ölüyorum tanrım
bu da oldu işte
Her ölüm erken ölümdür
biliyorum tanrım
Ama ayrıca aldığın şu hayat
fena değildir
Üstü kalsın.
CEMAL SÜREYA HAKKINDA
- Orhan Kahyaoğlu: “İnsan denen karmaşık
varlığa bütün yüzleriyle kucak açan ilk şair Cemal
Süreya‟dır. Klasikleşmiş toplumcı gerçekçiliğin
hiçbir zaman kavrayamadığı noktalardan biri de
budur.”
- Gülten Akın: “Bir geleneği, hazır bir durumu
sürdürmekle kalmayıp ona yeni şeyler katabilmiş
bir ozandır o. „Gülün ortasında ağlıyorum‟. Anlamı
kullanıyor, zorluyor. Duyarlığı işliyor. Kendini
alayla bitiriyor. Anlam, anlamsızlığın önüne
geçiyor.”
- Melih Cevdet Anday “Şiiri bütün fazlalıklardan
kurtarmak istiyor, usun özgürlüğünden ne güzellikler doğabileceğini gösteriyor.”
- Ülkü Tamer: “Tanrı binbirinci gece şiiri yarattı
Binikinci gece Cemal‟i.
Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı.”
- Ceyhun Atuf Kansu: “Soylu duyarlığın şairi.”
- Can Yücel: “Aşk yok gayri memlekette
Cemal Süreya beri gideli”
- Ahmed Arif: “Eros‟tu kendi okuyla kendini
vuran”
- Aziz Nesin: “Jean Paul Sartre ve Cemal Süreya,
dünyanın en küçük devletleri. İkisinde de bir devlet
olabilecek kadar birikim var”
- Turgut Uyar: “Cemal Süreya ölmüş diyorlar
ilahi azrail!..
Cemal Süreya ölür mü hiç!”
MAKALE
Sayfa 8
MUTLU– LUK
Şu dünya hayat denilen pürüzler, sevgilinizle çıkan olabilmek imkânsız. Topluma zaten çünkü insansınız ama
oyunu sergilememiz için bir anlaşmazlıklar,
ekonomik aykırı, ahlaka aykırı, dine aykı- tabi buna bir itirazınız varsa
sahne ve herkes kendi oyu- problemler ve yatılı öğrenci- rı, geleneklere aykırı bir kere hiç karşı çıkıp ta Darvin teorinunu çevirmekle meşgul. Bu liğinde verdiği yük altında insanlığa aykırı hoş insanlığın sini benimsemiş bir şeyle
oyunun sonu nasıl bitecek ezilmek bir de aile ile olan tanımını da yapacak durumda burada şey dememden kasıt
bilen yok ama oyunun akışı- husumetler var tabi. Bütün değilim sizlere çünkü bende kendini insan olarak görmena göre kimi zaman gülüyor
unuttum. Artık ne ‘yaratılanı yen şeyden: D bahsediyorum
kimi zaman eğleniyoruz keş-
severim’ nede ‘ne olursan ol tartışmaya girmeye niyetim
ke hep gülebilsek ya da göz-
gel’ lafları geçerli hepsi tarihte yok.
yaşları mutluluktan dolayı
unutulmuş, okulların ve bazı
olsa ama öyle olmuyor bu
kuruluşların yıllık planları için-
oyun hep lehimize işlemi-
de düzenlenecek olan makale
yor. Hatta ..
ve kompozisyon yarışmaların-
Hayat
bizlere
genelde
hüzünlü sahneler yaşatıyor.
Maalesef .. Evet,
mutlu
olmak mumla aranır bir şey
oldu artık, zaten olduğu
yerde de paylaşmak isteyen
o kadar çok ki sana ufak bir
kırıntı kalıyor o da şanslıysan. Sizler kendinizi şanslı
görüyor musunuz? Umarım
bu soruya cevabınız evettir.
Çünkü bu yazı hayır diyenlerde daha da karamsar
olmaya yol açabilir.
Üzülmek günümüz dünyasında ve bu yaşlarda pek de
sık rastlanan bir durum çünkü o kadar çok sebep var ki
üzgün olmak için; bir yandan sınav stresi, gelecek
kaygısı, arkadaşlılarımızdaki
bunların arasında insan du- da konu başlığı olarak kalmış,
rup da demeden edemiyor ‘ hapis olmuş durumda.
ben nasıl mutlu olacağım
arkadaş’ diye. Ben cevap
vereyim olamayacaksın kusura bakma şartlar böyle
hem artık üzüntün için uğraşacak dost diye anılan kişilerde kalmadı. Aslında büyük
sorun da bu zaten. Yanında
duracak sana zor zamanında
destek çıkacak birileri artık
yok ama mutluysan o ayrı
paylaşımda bulunabilirsin.
Çevremize
Şimdi buraya nasıl mı geldik
ilk başta üzüntü dünyasından
girdik lafa daha sonra neden
üzüntülü olduğumuzdan devam ettik en son suçu kendimizde bulduk çözüme kavuş-
Bu yazıda o tarz beylik laflar turamasak ta bir farkındalık
üzerine yazılmış bir deneme oluşturduk o halde amacımıza
sadece ne okuyan bunda mut- da ulaştık. Keşke kalemim ya
luluğun formülünü bulacak da klavyem daha güçlü olsaydı
nede yazan çevresine karşı da sizlere mutluluğun formüaşırı duyarlı, herkesi düşün- lünü yazabilseydim ama olmamekten yorulmuş biri. Sadece dı ileride belki diye beylik bir
farkında bu durumun. Zaten laf etmeyeceğim zaten yazı da
yazının amacı da bu farkındalı- yeterince böyle laflara yer
ğı sizlerde de yayabilmek. Hiç verdik. Umarım aklınızda kakimse bu konu beni ilgilendir- lanlar ‘aman saçmaladı işte’
miyor, ben öyle değilim deyip gibi beylik laflar ettirecek cins-
baktığımızda kendini kandırmasın Pollynna ten değildirler. Kendinize iyi
ne kadar da bencil insan bu zamanda yaşasaydı kim bakınız yarınlar daima güzel
mevcut değil mi? Herkes ben bilir kimlerin arkasından oyun olacak
bir kendimi güldüreyim de çeviriyor olurdu. Bizler yine
başkası neyime lazım gözüy- iyiyiz yani öyleyizdir inşallah.
le bakıyor buda tabi genel O yüzden hepiniz boş bir anıbir mutsuzluğa yol açmakta. nızda bunu düşünün ki isteBu tarz bir düşüce ile mutlu meseniz de düşüneceksinizdir
( bugün dünün yarını değil
güzel bir günün öncesidir)..
ENGLISH
Sayfa 9
English Part of Magazine
How are you, Sir Thomas?
Shopping in “Fortnum and Mason‟s” Sir Thomas
Beecham saw a lady. He half-recognized her
but could not put a name to her face. He tried to
retreat, but it was no good.
„Good afternoon, Sir Thomas How are you?‟
said the lady.
„I‟m very well, thank you. And how are you?‟ replied the famous conductor.
„Very well thank you. And how is your family?‟
„Very well, thank you. And how is your family?‟
„Very well, thank you, Sir Thomas. But my sister is rather unwell.‟
„I‟m sorry to hear it‟
„Oh, it‟s not serious. She‟s just tired really. She‟s been working rather hard lately‟
„I hope she can get some rest. Err… What does your sister do? I‟ve forgotten.”
„She is the Queen of England!‟
Special Delivery
At 1980‟s, someone called Steve Smith met a German girl while he was on holiday in Spain. One of a million similar meetings.
Back in Germany Angela lost Steve address. But she wrote to him all the same. She simply put his name
and telephone number on the envelope.
There are more than thirty pages of Smiths in the London telephone directory and the Post Office handles
about fifty million letters per a day.
But this later arrived in Steve‟s letterbox only four days later.
Steve and Angela were obviously very grateful to Post Office. They were married next year.
But the Post Office prefer it if you address the envelope in the conventional way.
TARİHTE BUGÜN
Sayfa 10
T AR İ HT E B U A Y SÖ ZL Ü ĞÜ
Her ay içinde tarihin hazinelerini saklar. Yıllar aylardan müteşekkeldir. Her ay her gün hatta her dakika tarihin
mahzenidir. Bu mahzenden elimizden geldiğince kıt anlayışımızla sizleri bilgilendirmeye çalışacağız.
Hepsini anlatmamız elbette mümkün değil. Anlatabildiğimiz kadarını anlatmaya çalışacağız. Sosyal bilimcileri alakadar eden konu başlıklarını seçmeye çalışacağız.
İBN-İ KEMAL’İN VEFATI
Asıl adı Şemseddin Ahmet bin Süleyman. Tokat doğumlu. Dedesi Kemal Paşaya izafeten
bu ad verilmiş. Gençlik yıllarında bir sipahi olarak yetişir. Askerliği bırakıp ilim adamı olmaya şu şekilde karar verir. Katıldığı bir seferde orduyla Filibe’ye gelir. Oranın müderrisi
hiç kimseye ehemmiyet vermeyerek vezirin huzuruna gelerek o zamanın en büyük kumandanlarından Evranoszade Ali Bey’in üstünde bir yere oturur. İbn-i Kemal düşünür.
Evranoszade kadar meşhur olamayacağını bilir. Ama çalışırsa bu molla gibi olabileceğine
inanır ve askerliği bırakıp ilim adamı olmaya karar verir.
Daha iyi hatırlamanız açısından şu kıssayı da anlatayım. İbn-i Kemal Yavuz ile çıktığı seferde atının ayağındaki çamur Yavuz’un kaftanına sıçrar. Yavuz da “Bilginlerin ayağından
sıçrayan çamur kaftanımızın süsü olur” diyerek ölümünden sonra bu kaftanın sandukasının üstüne örtülmesini vasiyet eder.
HZ MUHAMMED’İN DOĞUMU
İnsanlık tarihinin en mükemmeli, insanlığın kurtarıcısı, , üzerine binlerce kitap yazılan, getirdiği
kurallar yıl geçtikçe eskimeyen aksine gençleşen ve kıyamete kadar sünnetine uyulacak olan Hz Muhammed 20 Nisan 571’de dünyamızı şereflendirmiştir. Dostunun ve düşmanın kararıyla insanlık
tarihinin en mükemmel insanıdır. Getirdiği din “İslam’dan önce Ömer, İslam’dan sonra” muvazeneTÜRK TARİH KURUMU’NUN KURULUŞU
Türk tarihinin araştırılması amacıyla Mustafa Kemal’in direktifleriyle
15 Nisan 1931’de kurulmuştur. Topluluğun ilk hedefi Orta Asya’dan
4 farklı bölgeye giden Türklerin oraları uygarlaştırdıkları fikrini savunan kitabın ana fikrinin okul kitaplarına uygulanması olmuştur. Atatürk vasiyetinde Türk Tarih Kurumuna maddi bir miras bırakmıştır.
Çeşitli kazılar yapmış, arşivcilik çalışmalarında bulunmuş ve dört
TURGUT ÖZAL’IN VEFATI
TC’nin 45 ve 46. dönem hükümetini kurmuş ardından 8. cumhurbaşkanı seçilmiştir. Görevi
başındayken hayatını kaybetmiştir.12 ülkeyi kapsayan bir gezinin ardından vefat etmiştir.
Bir suikasta kurban gittiği hala tartışılmaktadır. Vasiyeti üzerine İstanbul’a defnedilmiştir.
Malatya doğumludur. Asıl mesleği elektrik mühendisliğidir. Texas Üniversitesinde ekonomi
alanında ihtisas yapmıştır. Milli Selamet Partisinde siyasi hayatına başlamıştır. Anavatan
Partisi’ni kurmuştur. Bir suikast sonucu yaralanmıştır.
Başbakanlık döneminin en önemli olayı 1. Körfez Savaşı’dır. Saddam’ı bir tehdit olarak görmüş bu sebeple ABD’nin açık desteğini almıştır. Savaşa Türk ordusunun da katılıp MisakMilli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük’ü alması gerektiğini savunmuştur. Bunun üzerine dönemin genelkurmay başkanı kendi isteği üzerine süresi dolmadan emekli olmuştur.
MAKALE
Sayfa 11
SUSSAM ROMAN OLUR
SUSUŞUMUZ
Düşünürüm bazen; keşke „güzel susma‟ dersleri de olsa diye… Güzel
konuşma ve yazma, dil bilgisi dersleri
gibi. Nasıl yüzyıllardır yüksek sesle
dinlenen güzel besteler yapan ustalar,
gürültülü bir ortamdan kurtulmak için
kullanılabilecek bir „sessizlik bestesi‟
yapmadılarsa; hiçbir dilbilimci de
susmak üzerine, konuşmada kullanılan mikroskobik aygıtlar kadar bile
derinlemesine bir araştırma yapma-
mıştır. Neredeyse herkes, kelimelerin
kifayetsiz kalabildiğini bilir. Ancak
susmada böyle bir durum yoktur. Susmanın tek riskli görünen kısmı, yanlış
yorumlanabilmesi olsa da, susup sabretmek insanın kendisini en iyi terbiye etme yoludur. Hem insan kendisi
için susar zaten, diğerleri için değil.
Kime, neyi, niye, kaç kere ispatlayacaksın ki? Şartlanmış kurşungeçirmez
beyinlere söz geçirilmez!
Susmak, kabul etmek midir habersiz
geleni? Bazen acı çekmek, haklılığını
bile bile boyun bükmek mi? Kelimelere mi küsmektir üzmemek için sevdiğini? Hüznü sessizliğe zincirlemek
midir, göstermemek için toprağa düşeni? Sevmek midir yoksa adını haykıramadığın kişiyi? Gitmesin diye
örtmek midir sıkı sıkı yüreğini? Hapsetmek midir aşamadığın çaresizliği?
Dostluk adına çiğnemek midir gururunu? Birleştirmek midir kaderle yaşamı? Kaçıp gitmek, teslim olup kaybetmek de olabilir mi yoksa? Ya da
sinsice doğru anı beklemek… Her
susan haksız mıdır? Belki de her suskunluğun arka planında ciltler dolusu
anlamlar vardır. Belki de susmak,
yaratılmamış halidir dünyanın…
Aslında bunların hepsidir susmak ya
da hiçbiri. Hepsinden biraz da olabilir, daha fazlası da. Susmamız bazen
abeslik ve mantık dışılığın, mücadele
gücümüzün kat kat üstünde olmasındandır. Belki sessiz bir onaydır susuşumuz… Biraz utangaçlık belki, ama
içten bir katılıştır söylenenlere. Sessiz
bir bekleyiş olur susmak… Ya kendimizin ya da karşımızdakinin ortak
değerlerinin yeniden gözden geçirilmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz… Ya da birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış
bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle
biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak… Dile getirilmeyen bir öfkedir
bazen suskunluğumuz… Öylesine
yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz,
yüreğini acıtmak ve kanatmak… Ve
biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen… Hassas
ve kırılgan bir tepkidir. Kırıcı olmamak için sustuğumuz da olmuştur, ne
de olsa “yuttukları zehirli sözler nedeniyle mide rahatsızlığına yakalanan
kimse görülmemiştir”(!) Küçücük bir
hatırlatmadır belki… Fark edilmesi
ve onarılması incelik ister. Ya yeniden bir kazanıştır ya da aleyhte bir
delil olarak kalır karşımızdaki
için… Ayağımız yerden kesilmiş,
bulutların üstündeyizdir ve çiçek bahardır yüreğimiz… Sevdiğimizle „yan
yana, can cana‟yızdır… Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki; hiçbir söz ta-
nımlamaya yetmez hissedilenleri ve
susarız… Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu andır suskunluğumuz… Kabul edilmiş bir hata ya da
suçtur susuşumuz ve söylenecek her
söz kaybetme riskidir… Korku eşlik
eder suskunluğumuza… Susmak,
avazın çıktığı kadar bağırmaktır da…
Yazık ki; bazen de sadece sustuklarımız duyulur. Kaçtı derler. Varsın
desinler. Derin denizleri her rüzgâr
dalgalandıramaz…
Susmak her şeye rağmen güzeldir.
Her zaman her yerde her istenileni
anlatamayacağın için. Tarif edemediğin acıları, hayal kırıklıklarını susuşlarınla örtebildiğin için. Anlamsız
konuşmalardan kaçıp sığınabileceğin
güvenli bir yer; ya da yüreğinin en
ücra köşelerine inen zehirli okların
ıskalaması için bir yakarış olduğu
için.
EĞLENELİM
Sayfa 12
BEYİN EGZERSİZİ
MD-2005-1. 1 Yumurta Olayı. Adamın biri her biri 2 YTL’den bir düzine yumurta satın alıyor. Adamın satın aldığı yumurta
sayısını
Yanıtı: Adam bir düzine yumurta aldıysa oniki tane yumurta satın almıştır tabi ki ! J
MD-2005-1. 2. Doğumgünü pastasında 9 mum var. Üçü söndü. Kaç mum kaldı ?
Yanıtı: Dokuz mumdan üçü sönerse bile o mumlar pastada durur! Yani gene dokuz mum kalır.
SUDOKU
BİL BAKALIM
Koyun, keçi ve inek besleyen bir çiftçiye kaç hayvanı olduğu sorulduğu
zaman "koyunlarımı saymazsanız 36, keçilerimi saymazsanız 54, ineklerimi saymazsanız 72 tane hayvanım var demiş. Bu çiftçinin kaç hayvanı
vardır?
TEK HAMLEDE MAT
GERMANY
Sayfa 13
JOHANN WOLFGANG von GOETHE
Er is im Jahre 1749 in Frankfurt geboren. Siene erste Werk war “ Goetz von Berlichingen “ . Er hat das Buch
im Jahre 1773 geschrieben. Er is im Jahr 1775 nach Weimar gefahren. Er hat Weimar als Kulturhaupstadt
bekannt gemacht. Er hat für 60 jahre über siene wichtige Werk ( Faust ) gearbeitet, das ist sehr wichtig für
Weltliteratur. Siene Familie war sehr reich und Zeitgenosse. Sie haben eine sehr große Bibliothek. Er hat
Französischi Latenisch und Griechisch gelernt. Er interessierte sich für französische Literatur, weil Frankfurt
war Besetzung von Franzosen. Er ging nach Leipzig um Künstler, Dichter und Archaologier seiner Epoche zu
kenen. Siene Interesse an die griechische Kunst fing in der Zeit an. Er kam nach Hause im Jahre 1768 zurück,
weil er sehr krank wurde. Als er nach Hause hami interessierte er sich für Astrologie und Alchemie.
Seine erste Roman ist “ Die Leiden des Jungen Werther “ . Er hat es im Jahre 1774 geschrieben. Er wurde
mit diesem Roman bekannt. Er schrieb kurze Geschichten. Im Jahre 1775 ruft Kaiser Karl August Goethe
nach Weimar. Er verliebte sich ib Charlotte von Stein. Er schrieb Gedichtee und Balladen über Charlotte von
Stein. Z.B : Iphiginei auf Tauris(1787) und Tarquato Tassı(1780-87) . Er ging nach Italien im Jahre 1786. Italien
war ein Versteck und ein Neugeburt für Goethe. Er entschloss sich, wieder zu finden. Er lernte Altgriechische
und Römische Kunst. Im Jahre 1794 befreundete er sich mit Friedrich von Schiller. Die Briefe zwischen Goethe und Schiller sind für Deutsche Literatur sehr wichtig. Sie wurden mit diesem Brief bekannt.
Er ist im Jahre 1832 in Weimar gestorben.
Sayfa 14
TÜRKÜLER
Türküler... Anadolunun asırlardır biriken, gelişen, duygularını, yaşadıklarını, özlemlerini, şikayetlerini dillendirdiği, dinleyeni mest eden,
sehli mümteni harikası, türküler...
İş Adı
türkülerin.
Hey onbeşli onbeşli
tokat yolları taşlı
onbeşliler gidiyor
kızların gözü yaşlı
diyenin derdini de neden dediğini de ne zaman dediğini
de biliyoruz. Çanakkale için
yazılmış binlercesinden biri...
Türküler bir başkadır. Bu
aslında türkü yazılmaz, yakıcoğrafyada bir garip çoban- lır. Ağıt da bir türküdür, türdan tutun da beğlere, ağala- kün dertlerini anlattığı... kırk
ra, padişahlara kadar herke- okkalık adamcıkların, çocuksin söylenecek sözü olduğu- ların ölüme gidişine yakılan
nu ve herkesin işitmesi gere- ağıtlar, türküler.
ken sözler olduğunu isbat
eden türküler...
Ayıplarım gönül seni hal bil-
meze hal sorarsın
yanında bülbül dururken kargalardan gül sorarsın
nalbant olmayan şehirde aşk
atına nal sorarsın...
Acı, tatlı, hüzünlü, komik
hepsinin bir hikayesi, hepsinin anlatmak istediği birşey
olan, dedelerimizin biz torunlarına bırakltıkları en güzel miraslardan biri, türkçe
ve türküler...
Nasihtir aynı zamanda her
biri. Atalar sözü kadar derin,
değerli. Asırlık tecrübelerle
dolu, insani ilimlerin, özellikle
felsefenin alanına girecek o
kadar bol örneği vardır ki
türkülerin. Her birinden bir
araştırma, bir kitap bir film
çıkarmak sizin maharetinize
kalmıştır. Öylesine ironiktirler
ben derdimi söyleyemem
dilim yaralı
bülbülüm amma ötemem
gülüm yaralı
derken derdini ne güzel demiş, kim demiş, ne zaman
demiş, derdi neymiş bilemesek de bizden birşeyler olduğunu biliyoruz bu türküde.
Hani denir ya, bu beni anlatıyor. Dilimiz yaralı olabilir,
dil hem gönül hem dildir. Çift ki, hem gerçek hem hayal,
anlamlıdır. Derinliği böyledir hem ahiret hem dünya için
MAKALE
dört aç da beni dinle
der. Bak ben yaşadım
gördüm, görenlerin
sözüyüm, ona göre...
ey zahit şaraba eyle
ihtiram
insan ol cihanda bu
dünya fani
ehline helaldir na-ehle
haram
biz içeriz bizde yoktur
bir sözde iki mana, bir dizede vebali
iki rüya meyva verir de sazın
tellerinde tıngır tıngır kulak- onun gözünden hiç bir
tan gönüle giden yola girive- şey kaçmaz. Sadece
söyleyenin değil söylerir.
tenin yüceliği de karışmıştır bunlara çünkü.
Nerden geldim istanbula
Türkü bir aynadır, kentutuldum kaldım avare
şimdi bin kere pişmanım
dimize, geçmişimize
dönük. Onun tasavvufi
vakit geçti ah ne çare
istanbulun kış denizi
derinliği, zihni altyapısı,
kavramsal analize zorlagemileri dizi dizi
merhametin insafın yok mu yan mazmunları, imgesel zenginliği, kapsayıcıniçin mahzun ettin sen bizi
lığı insanı hayrete düşüTüm çıplaklığı ile, sayfalarca rür. Geçmişi ile bu günü
yazıya, filme ve diğerlerine
arasında bir köprü kurgerek kalmadan nice gerçek- mak derdinde olan inleri açıklayan türküler vardır. sanların ilk başvuru kayHayatın görünmeyen yönleri- nağı olmayı hak eder
ni görmek için bizi dürten,
türküler. Böyle bir dert
uyandıran, uyandıran türkü- ile dertlenmeyenlerin
ler... kaldır başını ey gafil,
yaklaşımları zaten belli
değil midir? Sanat tellallığı yapmalarına rağmen
türküyü değersiz gören
çağdaşlarımız da vardır.
Olacaktır da. Mevzu
onların gafleti değil,
türkünün tahrik gücü
yüksek birşey olması
bizim meselemiz. Muharriktir türküler. Insanı
harekete geçirir. Coşturur, ağlatır, meraklandırır, düşündürür. Eylem
için hazırlar. Moral değeri vardır. Türkü müthiştir kısacası. Anlatılmaz dinlenir... :)
uyan, bir yoldasın, hayat
denen şeyin ne olduğunu
anlamak istersen kulağını
Ali Kıvrak
FİLM15
KÖŞESİ
Sayfa
İş Adı
Sayfa 15
Canınız mı sıkıldı,yapacak bir şey bulamıyor musunuz? Gününüzü güzel bir filmle geçirmeye karar verdiniz.film arşivinize şöyle bir baktınız ama film bulamadınız. İşte tam o
noktada devreye giriyor ve birbirinden güzel bu filmleri sizlere öneriyorum
İyi seyirler…
Dövüş Kulübü (1999)
Fight Club
Y: David Fincher O: Brad Pitt, Edward Norton
Tam bir şaheser. Fincher'ın dünyaya ve insanlara sunduğu eşsiz bir sanat eseri.Gerek konusu olsun, gerek oyunculuklar, gerekse müthiş replikleriyle dört
V (2006)
V For Vendetta
Y: James McTeigue O: Natalie Portman, Hugo Weaving
Oyunculukları ve senaryosuyla göz dolduran olağanüstü bir film..Natalie Portman'a bir kez daha hayran kaldım..düzene karşı sorgulayıcılık oldukça çarpıcı
bir şekilde yansıtılmış..
Yıldız Tozu (2007)
Stardust
Y: Matthew Vaughn O: Robert De Niro, Michelle Pfeiffer
büyüleyici bir akış var filmde;masalsı,destansı,yaratıcı bir senaryoyla sağlam
görsellik ve oyunculuğun birleşmesi sağlamış bu akıcılığı. Gerçek aşkı,aksiyonu,komediyi ,macerayı ve heyecanı aynı pastadan tatmak isteyenlere
Prestij (2006)
The Prestige
Y: Christopher Nolan O: Christian Bale, Hugh Jackman
kurgu ve entrika filme o kadar hakim ki takip etmek oldukça güçleşiyor ama
merakı da aynı oranda kışkırtıyor film..ve finaliyle de enfes bir sinema yapıtı
ortaya çıkıyor..
Pers Prensi: Zamanın Kumları (2010)
Prince of Persia: The Sands of Time
Y: Mike Newell O: Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton
güzel bir fantastik filmdi. görsel efektler renk katmış filme. konusu ve oyunculuklar gayet iyiydi. sıkmadan izlettiriyor kendini. hoş vakit geçirmek için izlenilebilir.

Benzer belgeler