Basın - Kolektif Kitap

Transkript

Basın - Kolektif Kitap
 Resimli Başyapıtlar Dönüşüm (Die Verwandlung) Franz Kafka Resimleyen: Luis Scafati Çeviren: İlknur İgan Kolektif Kitap Kolektif Kitap’ın Resimli Başyapıtlar Serisi, edebiyat tarihinin en sevilen, en çok okunan edebiyat eserlerini usta çizerlerle buluşturuyor. Serinin ilk kitabı Kafka’nın dünyaca ünlü eseri Dönüşüm... Kafka’nın yalın ama keskin anlatımı ile edebi yoğunluğuna bu kez de Luis Scafati’nin eşsiz çizimleri eşlik ediyor. Gregor Samsa’nın hayatının sıkıcılığı ve boğuculuğu, kıskacında kaldığı sorumluluklar, dev bir böceğe dönüşmesi ile daha da korkunç bir hal alıyor. Scafati’nin, hayal gücünü tetikleyen çizimleriyle bambaşka bir güce ulaşan Kafka’nın Dönüşüm’ü, ilk kez okuyacaklar kadar, yeniden okumak isteyenlere de bambaşka bir okuma zevki verecek. Günlük hayatın tekdüzeliğine kapılıp gitmeyelim, okumaya devam edelim. Resimli Başyapıtlar’dan çıkan ikinci eser, Edgar Allan Poe’nun en çarpıcı üç öyküsünün yer aldığı Kara Kedi. Kitapta ayrıca Kuyu ve Sarkaç ile Diri Diri Gömülmek adlı öykü yer alıyor. Usta çizer, siyah rengi cesur ama bir o kadar da zarif biçimde kullanan Arjantinli çizer Luis Scafati... Çizer, Poe’nun dünyasına kolaylıkla giriyor ve yazarın yarattığı gerçek ile fantezi arasındaki tekinsiz eşikte kalarak, öykülerin atmosferini okurun –bu noktada artık okur izleyiciye de dönüşmüş durumdadır –iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor. Kara Kedi’de kendini akıldışı güçlerin, mantıksız davranışların eline bırakan adamın, belki de hak ettiği dramını okurken; Kuyu ve Sarkaç’ta Engizisyon’un alçak karar ve uygulamalarının kıskacındaki bir adamın aklı ve mantığı ile bulunduğu korkunç durumla nasıl mücadele ettiğini göreceksiniz. Diri Diri Gömülmek’te ise öykü anlatıcısının geçtiği yollardan geçecek, onunla ölüp onunla dirileceksiniz. Luis Scafati’nin çizimleri ile tüm edebiyat severleri Edgar Allan Poe’yu bir kere daha keşfe çağırıyoruz. “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık,” der Dostoyevski, çünkü ona göre bu eser Rus edebiyatında yepyeni bir döneme açılan kapıyı aralamış, ardından gelenlerin önünü açmıştır, öyle ki Melville’in Bartelby’si, Kafka’nın Gregor Samsa’sı, Akakiy Akakiyeviç’in neslindendir. İşte, devlet dairesinde çalışan sessiz, sakin ve neredeyse görünmez Akakiy’in hikayesi anlatılır Palto’da... Öykü acıklıdır acıklı olmasına, ama Gogol’un kalemi inatla okuyucuyu güldürür. Sert gerçekçiliği ile dalgasını geçer hayatla ve ne kadar içimiz parçalansa da gülümsemekten alıkoyamayız kendimizi. Palto’nun çizimleri otuzdan fazla kitabı resimleyen, pek çok ödül alan çizer Noemí Villamuza. Şimdi Palto’yu okumanın, Akakiy Akakiyeviç Başmaçkin ile bir kez daha tanışmanın tam sırası! Arka Kapak “Gregor Samsa bir sabah yatağında huzursuz düşlerden uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Kabuklu sert sırtının üzerinde yatıyor, başını birazcık yükselttiğinde, kayıp düşmek üzere olan yorganın tepesinde zar zor tutunduğu kahverengi, bombeli ve yay şeklinde şeritlerle bezeli karnını görüyordu. Gövdesine göre acınacak incelikteki pek çok bacağı gözlerinin önünde çaresizlikle titreşiyordu.” Kafka işte bu sarsıcı, tuhaf cümlelerle başlıyor yirminci yüzyılın en etkileyici eserleri arasında yer alan Dönüşüm’e. Keskinliği ve yalınlığıyla Kafka’nın edebi yoğunluğunu en iyi anlatan bu başyapıt, Arjantinli çizer Luis Scafati’nin hayal gücüyle birleşince, ortaya seyre doyulmaz bir edebi ziyafet çıkıyor. “Kafka’nın sanatı okuyucuyu onu yeniden okumaya zorluyor. Eserlerinin sonları –ya da olmayan sonları– açık açık ifade edilmeyen, ama hikayenin başka bir bakış açısıyla yeniden okunmasını gerektiren açıklamalar sunuyor.” Albert Camus “[Kafka] ziyadesiyle bürokratikleşmiş bir toplumun şiirsellikten yoksun kumaşını romanın o muazzam şiirine; bir adamın gayet sıradan öyküsünü... bir mite, destana, daha önce görülmemiş bir güzelliğe dönüştürüyor.” Milan Kundera Yazar hakkında: Franz Kafka “Yazmamak cinnete davetiye çıkarmaktır.” Ölümünden sonra yayımlanan romanlarında yirminci yüzyıl insanının yabancılaşmasını anlatır Kafka. Çek asıllı yazarın, insanlıktan çıkarılmak, bürokratik labirentler ve totaliter toplum kabusları, George Orwell’in eserlerine de (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, 1949; Hayvan Çiftliği, 1955) nüfuz etmiştir. Kafka'nın kötü sağlığı, Açlık Sanatçısı (1924) ve Dönüşüm’de (1915) dramatize edilen fiziksel ve zihinsel çöküş korkusunun ardındaki önemli bir etkendir. Franz Kafka, 3 Temmuz 1883’te Prag’da doğdu. Babası Hermann Kafka büyük bir manifatura dükkanının sahibiydi; annesi Julie (Löwy) Kafka, Prag’ın Almanca konuşan Yahudi çevrelerinin önde gelen ailelerinden birine mensuptu. Hermann Kafka, despot bir aile babasıydı ve tüm öfkesini oğluna yöneltiyordu. Yazarın öykülerinde sık sık baba ile oğul arasındaki mücadeleye ya da uzak otorite figürlerinden merhamet dileyen aşağılanmış bir bireye rastlanır. Babaya Mektup’ta (1919) şöyle demişti Kafka: “Tüm yazdıklarım senin hakkındaydı; nihayetinde o sayfalarda yaptığım, göğsüne yaslanıp da yakınamadığım şeyler üzerine yakınmaktı. Bile bile uzun vakitlerdir bekleyen bir vedaydı bu.” Kafka ailevi gerginliklerin ve Prag’daki Yahudi azınlığa mensup olmanın yarattığı toplumsal reddedilişin hakim olduğu bir atmosferde büyüdü. Yahudi köklerine bakış açısı değişkendi. Bir günlüğünde, “Yahudilerle ortak neyim var? Kendimle bile ortak yanlarım az; bir köşede sessiz sedasız durup, nefes aldığım için memnun olmalıyım,” diye yazmıştı. Kafka, 1901’de Ferdinand-­‐Karls Üniversitesi’ne girerek hukuk okudu ve 1906’da doktorasını aldı. Bu dönemde, aralarında Franz Werfel, Oskar Baum ve hayat boyu arkadaş kalacağı Max Brod gibi isimlerin olduğu entelektüel bir çevreye girdi. 1904’te yazmaya başlayan yazar, gün içinde ofisteyken, iş kazaları ve sağlık tehdidi üzerine raporlar hazırlıyor, geceleriyse öyküler yazıyordu. Hayatı boyunca pek çok kız arkadaşı olan Kafka, 1912’de arkadaşı Max Brod’un evinde yirmi dört yaşındaki Berlinli Felice Bauer’le tanıştı. Yazar, kendisiyle hayatın “aksi, melankolik, konuşmayan, tatminsiz ve marazlı bir adamla baş başa yaşayacağı bir manastır hayatı” olacağı yönünde uyarmıştı Felice’i. İlişkileri beş yıl sürdü. Kafka’nın ilk yaratıcı dönemi Hüküm ve Gogol’un Akakiy Akakiyeviç’inin edebi neslinden gelen Gregor Samsa’nın hikayesinin anlatıldığı Dönüşüm gibi öykülerle başladı. I. Dünya Savaşı, Kafka’nın romancı ve öykücü olarak üretkenliğine sekte vurdu, ama o mektuplarla günlükler yazmaya devam etti. 1910’da tutmaya başladığı defterlerde Kafka edebi fikirlerine, düşlerine, günlük olaylara ve deneyimlere yer verdi. Gördüğü tiyatro oyunları ve filmler hayatının önemli bir parçasıydı. Bir Yiddiş tiyatro grubunun bir kafede sergilediği performansın ardından şöyle yazmıştı: “Hiçbir şey kazanmayan, hak ettikleri saygıyı göremeyen ve üne kavuşamayan bu iyi mi iyi aktörlere duyduğumuz sempati, kendimizinkilerden öte, pek çok asil mücadelenin hazin kaderine duyduğumuz sempatidir ancak.” 1914’te Kafka ikinci romanı Dava’yı yazmaya başladı ve Ceza Sömürgesi adlı kısa öyküsünü kaleme aldı –bu öykü Kafka’nın hayattayken yayımlanan birkaç eserinden biridir. Ağustos 1917’de Kafka verem olduğunu öğrendi. Kız kardeşi Ottla’yla birlikte on ay boyunca Zürau’da kaldı. 1919’da grip nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Kafka gitgide artan sürelerle çeşitli sanatoryumlarda istirahata çekildi. Aynı dönemde, öykülerini Çekçeye çeviren, yirmi dört yaşındaki yazar Milena Jesenská’ya aşık oldu. İlişkileri bittikten sonra Milena gazeteciliğe başladı ve Direniş kahramanlarından biri oldu. Jesenská, 1944’te bir toplama kampında öldü. Yazar 1922’de emekli oldu. Sonraki yıl, bir tatil kampının mutfağında çalışan ve Ortodoks Yahudi bir aileye mensup, yirmi beş yaşındaki Dora Diamant ile tanıştı. Kafka, hastalığı yüzünden burjuva hayatın günlük sorumluluklarından kurtulmuştu, ama öte yandan geliri de düşmüştü –Prag’daki ailesi ona erzak ve para gönderiyordu. Sürekli olarak mektup yazan Kafka sık sık kartpostal göndermek zorunda kalıyordu, çünkü mektup göndermeye parası yetmiyordu. Sağlığı hızla bozuldu. 1924’te Dora’yla birlikte Viyana dışındaki Kierling Sanatoryumu’na taşındı. Evlilik teklifinin ardından Dora’nın babasına yazdı, ama aldığı cevap olumsuzdu. Gelgelelim, sonraları Dora kendini “Franz Kafka’nın karısı” olarak gördü. Dora, Nazi Almanya’sından, Stalin Rusya’sından ve II. Dünya Savaşı’ndan kurtuldu ve 1952’de Londra’da öldü. Kafka hayatının son altı haftasını sanatoryumda geçirdi. Ailesine yazdığı son mektupta, çocukluk anılarından, babasıyla bira içtiği zamanlardan bahsetmişti. 3 Haziran 1924’te gözlerini hayata yumdu. Bitiremediği romanı Amerika 1927’de yayımlandı. Kafka, Yahudi olduğu için Prag’daki Alman cemaatinden dışlanmıştı, ancak hem arkadaşı hem de biyografisinin yazarı olan Max Brod, onun yazarlık kariyerini teşvik etmek için elinden geleni yaptı. Buna rağmen Kafka ancak birkaç öyküsünü yayımladı. Hayatının son iki buçuk senesinde en iyi işlerinden birkaçını bitirdi –bunların arasında Açlık Sanatçısı ve Şarkıcı Josephine ya da Fare Ulusu Yer alıyordu. Kafka ölmeden önce tüm müsveddelerinin yok edilmesini istedi –arkadaşı Max Brod’a yazdığı bir mektupta şöyle demişti: “Sevgili Max, son isteğim şudur: Arkamda bıraktığım her şey... günlükler, müsveddeler, mektuplar (kendi yazdıklarım ve bana yazılanlar), taslaklar ve diğerleri okunmadan yakılsın.” Ancak Brod bu isteği dikkate almadı ve modern edebiyat klasikleri sayılan Dava, Şato ve Amerika’yı yayımladı. Dora Diamant da onun isteğini göz ardı ederek, Kafka’nın yirmi defterini ve otuz beş mektubunu sakladı, ancak Gestapo 1933’te hepsine el koydu. Yazara ait kayıp belgeleri bulmak üzere uluslararası bir araştırma sürdürülmektedir. Çizer hakkında: Luis Scafati 1947 yılında Mendoza, Arjantin’de doğan çizer Luis Scafati, ailesinin sahip olduğu gazete ve dergi bayisinde çizgi romanlar okuyarak büyüdü. 17 yaşına geldiğinde yerel gazeteye kendi karikatürlerini vermeye başlamıştı bile. Üniversitede heykel okuyan çizer, daha sonra da çeşitli dergi ve gazetelere çizgi band, karikatür ve sanatsal çizimler vermeye devam etti. Luis Scafati, Franz Kafka, Edgar Allan Poe, Gogol, Ray Bradbury, Ricardo Piglia ve Miguel de Cervantes gibi pek çok edebiyatçının eserlerini resimledi. Muhteşem bir güzellik ve büyük bir özenle kullandığı siyah rengin hakim olduğu ve ağır taramaların zarif çizgilerle buluştuğu çizimleri; karanlık, hassas ve bir o kadar da ironik bir dünyanın kapılarını aralar. Scafati’nin, usta işi, rafine ve keskin bir hayalgücünün ürünü olan çizim ve resimleri ülkesi Arjantin’in yanı sıra İspanya, Meksika, Çek Cumhuriyeti, İtalya, Brazilya, Kore, İngiltere ve Yunanistan’da yayınlandı. Şimdi de Kolektif Kitap ile Türkiye’de yayınlanıyor. Buenos Aires’te yaşayan Luis Scafati, elliden fazla eseri resimledi ve çalışmaları için sayısız ödül aldı. “Çalışırken elim kolum başım, her yanım hareket eder. Çizim dans etmek gibi olmalı, hareketle ilişkili olmalı. Çizerken, çoğu zaman ayakta ve hareket halinde olurum; tuvalimizi odanın içinde gezdirir, bazen de yere yatırırım. Bu dansla birlikte bir iz bıraktığımı hissederim, işte bu iz benim çizimimdir.” 

Benzer belgeler

Agatha Christie _ İskemlede Beş Ceset

Agatha Christie _ İskemlede Beş Ceset ile tanıştı. Kendisinden 12 yaş küçük ve evli olan Milena'yla -birleşmelerinin umutsuz ol¬ duğunu bildiği h a l d e - yıllarca mektuplaştı. Sağlık sorunlarının artması üzerine emekliliğini istedi, ...

Detaylı

Franz Kafka – Mavi Oktav Defteri

Franz Kafka – Mavi Oktav Defteri Koltuğuma gömülmüş, başımla onayladım. Odama çıkan sayısız basamak, birbiri ardı sıra, yorulmak bilmez küçük dalgalar gibi, gözümün önünde hop hop zıplıyordu. "Burası neden bu kadar soğuk?" diye so...

Detaylı

Basın - Kolektif Kitap

Basın - Kolektif Kitap Kolektif  Kitap’ın  Resimli  Başyapıtlar  Serisi,  edebiyat  tarihinin  en  sevilen,  en  çok  okunan  edebiyat  eserlerini   usta  çizerlerle  buluşturuyor.    

Detaylı