Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri

Transkript

Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri
Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi
Cilt 4, Sayı 2 (Haziran 2007)
Mak. #27 ss. 163-178
Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri
Fahri Atasoy
KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (Ankara) ÖZET
Küreselleşmenin ortaya çıkmasında iki ana unsur vardır. Bunlardan birisi Bilişim Devrimi
adı verilen teknolojik ilerleme; ikincisi Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle meydana gelen tek
kutuplu bir siyasal yapı. Özellikle elektronik ve bilgi işlem alanındaki gelişmelerin dünyayı
etkisi altına alması farklı coğrafyalar ve kültürler üzerinde çok etkili olmuştur. Aynı
zamanda bu kültürlerin varlıklarını devam ettirme dirençleri gözlenmektedir.
ANAHTAR KAVRAMLAR
Küreselleşme, Bilişim Devrimi, Millî Kültür, Kültürel Homojenleştirme
ABSTRACT
There are two basic facts for globalisation. The first, the technical progress called
information revolution, and the second is the post-Cold War unipolar political structure.
Especially, effect of developments in information and communication technologies
on the world has impacted strongly on different regions and cultures of the world.
Meanwhile it is observed the resistance of these cultures to survive.
KEY WORDS
Globalisation, Information Revolution, National Culture, Cultural Homogenization
1. Konunun Çerçevesi
Her dönemin popüler tartışma konuları ve kavramları vardır. Bu konular bazen
kasıtlı olarak gündeme sürülseler de, gerçeklik boyutu ile bağlantıları zayıfsa çabuk
silinirler. Bunların sadece zihinleri meşgul etmekten öteye anlamları yoktur. Fakat bir
de dünya gerçekleri dediğimiz gelişmeler vardır ki, açıklanması, çözümlenmesi,
yorumlanması büyük bir zihinsel emek gerektirir. Farklı bakış açılarından çok sayıda
164 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
düşünürün yüzlerce cilt kitabı tartışılan konuyu tüketemez. Sanayi devrimi
sonrasında şekillenen kapitalist süreç buna en çarpıcı örnektir. Günümüzde ise bilişim
devrimi ve soğuk savaşın sona ermesiyle başlayan ve küreselleşme adı verilen yeni
süreç benzeri bir özellik taşımaktadır. Küreselleşmenin bütün yönleriyle burada
tartışılması söz konusu olmadığı için, konuyu kültürel etkileşim ve yayılmacılık
çerçevesinde ele almamız faydalı olacaktır. Daha çok ekonomik ve siyasal boyutta
dünyanın küreselleşmekte olduğu iddiaları karşısında biz kültürlerin etkilenmesi
konusu üzerinde yoğunlaşabiliriz. Tartışma çerçevesinin dar tutulması ve
belirginleştirilmesi karşımıza çıkan sosyolojik olguyu daha iyi görmemizi sağlar. Bu
yüzden küreselleşme adı verilen süreçte kültürel etkileşimi en fazla etkileyen bilişim
devriminin sonuçları üzerinde sürdürmeyi istiyorum. Bilişim alanındaki gelişmeler
tıpkı sanayi devrimi gibi sosyal süreçleri kökten etkileyen güçte bir değişime yol
açmıştır. Siyasal ve ekonomik alandaki soğuk savaş sonrasında meydana gelen
değişmelerin etkisiyle “tarihin sonu”nu ilân eden küreselleşmecilerin dünya
üzerindeki yayılmacılığına en büyük imkânı sağlayan bu gelişme, üzerinde
durulması gereken önemli bir konudur. Dünyanın “global köy” olduğunun dayanak
noktası da bu alandaki teknolojik gelişmelerin etkisidir.
2. Yeni Çağın Doğuşu: Bilişim Devrimi
Sanayi devriminin etkisini kaybederek bilgi ve iletişim teknolojilerinin kökten sarstığı
yeni dönem araştırmacıların 1970’li yıllarda dikkatini çekmiştir. Sanayi toplumunun
dünya üzerindeki egemenliği ve yaygınlaşma eğilimi bu döneme kadar devam
etmiştir. Bütün toplumlar henüz tam anlamıyla sanayi toplumu hâline gelemediği
halde, ileri teknoloji geliştiren ve belli bir zenginlik ve refah düzeyi sağlamış
toplumlarda yeni süreçler değer kazanmaya başlamıştır. Özellikle nükleer silahlar ve
uzay çalışmalarının iki kutuplu siyasî yapısı olan bir dünyada yoğunluk kazanması ve
rekabetin artması dünyanın artık yeni bir döneme girmekte olduğu kanaatini
güçlendirmiştir. Elektronik ve telekomünikasyon alanındaki gelişmeler bu kanaatlerin
oluşmasında önemli etkileri olmuştur. Büyük çoğunluk bu yeni çağın uzay çağı
olacağını düşünürken, gözlerden uzak yaşanan gelişmeler değişmenin farklı
boyutunu ortaya koymuştur. Artık insanlık şöyle veya böyle sanayi sonrası bir dönem
yaşamaktadır ki, bu ister uzay çağı, isterse bilgi çağı olarak adlandırılabilir.
Önümüzde açılan bu yeni devrim de sanayi devrimine benzer şekilde bütün
toplumları etkileyecek biçimde ilerlemektedir.
Sanayi devrimi geleneksel tarım ekonomisi yerine bütün alışılmış yapıları alt üst
eden bir dönüşüm meydana getirerek ‘sanayi toplumu’ kavramının doğmasına yol
açmıştı. Üretimin sanayileşmesi sonucunda sosyo-ekonomik yapıların ve ilişkilerin
buna göre şekillendiği bir toplum yapısı ortaya çıkarmıştır. Sanayi toplumu adı
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
verilen ve kapitalist ekonomik sistemin bir parçası olan yeni tarihi süreç, iletişim ve
bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin sonucunda gittikçe eskimeye başlamıştır. Bu
anlamda meydana gelen değişmeler toplumların sosyal ve ekonomik yapısında da
gözlenebilir değişmelere yol açmıştır. Bunu gözleyen düşünürler, ortaya çıkmakta
olan sosyal süreci çeşitli isimlendirmeler ile açıklama yoluna gitmişlerdir. Bunlardan
Peter Drucker, İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkmaya başlayan gelişme
sonucu oluşan toplumu ‘kapitalist ötesi toplum’ (post business society) olarak
adlandırmaktadır. Drucker kapitalist sonrası topluma doğru bir kayış olduğunu İkinci
Dünya Savaşı sonrasında gözlemlediğini belirtir. 1960’larda ‘bilgi işi’ ve ‘bilgi işçisi’
terimlerini ilk defa kullanan yazar, 1969’da Süreksizlik Çağı (The Age of Discontinuity)
adlı kitabında ‘örgütsel toplum’ kavramından söz eder. Yeni ve farklı bir topluma
geçmekte olduğumuzu gören Drucker, bunun komünizmin çökmesinden sonra daha
kesin belirgn olduğunu iddia eder. Buna göre, yeni toplumun temel ekonomik
kaynağı, yani iktisatçıların deyimiyle üretim araçları; sermaye, emek ya da doğal
kaynaklar değil bilgidir ve bilgi olacaktır (Drucker 1994: 16).
Daniel Bell ise 1970’lerde gelmekte olan toplumu tanımlamak için ‘sanayi sonrası
toplum’ (post‐industrial society) ifadesini kullanmıştır. 1973 yılında yayınladığı Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi (The coming of Post‐Industrial Society) ve 1976’da yayınladığı
Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri (Cultural Contradiction of Capitalism) isimli çalışmalarında
Bell, sanayi sonrası toplumun toplumsal yapısı ve bunun politik sonuçları konusunda
kendi teorisini geliştirir. Batı dünyasının sanayi toplumundan, sanayi sonrası topluma
geçiş sürecinde olduğu görüşü Bell’in temel tezidir (Poloma 1993: 326). Sanayi sonrası
toplum üzerine çalışmalarıyla tanınan Bell ve Alain Touraine, gelişmiş ülkelerde artık
sanayi toplumunun yer almadığını düşünmektedirler. Bell’e göre, sanayi sonrası
toplum, profesyoneller, mühendisler, teknisyenler ve bilim adamlarının oluşturduğu
hâkim bir sınıf eşliğinde teorik bilginin merkezîleşmesi ve ekonomide hizmetlerin
payının artması ile tanımlanmaktadır. Touraine ise yeni bürokratik ve uzman
sınıfların ortaya çıkması, bilgi ve organizasyona dayalı yeni iş eğilimleri ve boş zaman
faaliyetleri ile tanımlanan programlı bir toplumdan söz etmektedir (Akın 1999: 3). Bilgi
toplumu, işgücünün önemli bölümünün bilişimle ilgili işlerde çalıştığı ve ekonomide
en etkili faktörün bilginin kullanılması ve uygulanması olduğu toplumdur.
Yeni doğmakta olan bu toplum yapısına Fritz Machlup ‘Bilgi Ekonomisi’,
Zbignev Brezenski ‘Teknotronik Çağ’ (The Tecnotronic Era), Alvin Toffler ‘Üçüncü
Dalga’ (Third Wave), Amitta Etzoni ‘Modernlik Sonrası Çağ’(Post‐modern Era), Ralf
Dahrendorf ‘Hizmet Sınıflı Toplum’ (The Service Class Society) adını kullanmışlardır.
Günümüz toplumuna "Bilgi Toplumu" demek için henüz zamanın erken olduğu
söylenmesine rağmen, elektronik sanayiinde dünyada söz sahibi olan Japon
araştırmacılar ve özellikle Yoneji Masuda yeni ortaya çıkmakta olan topluma
‘Enformasyon Toplumu’ (Information Society) adını kullanmış ve yeni oluşan toplum
165
166 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
için son zamanlarda bu tanımlama daha fazla kabul görmüştür (Bozkurt 2000a: 21;
Çoban 1996: 11).
Teknoloji devriminin somut olarak görüldüğü dönem 1970’li ve 1980’li yıllardır.
İki kutuplu dünyada bir yandan silah sanayii ve diğer yandan uzay teknolojisi
alanında çalışmalar devam ederken, bunlara alt yapı sağlayacak ve destek olacak bilgi
ve iletişim teknolojisi hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu dönüşümün ‘bilişim devrimi’
veya ‘bilgi çağı’ gibi adlandırmaları olmuştur. Özellikle telekomünikasyon ve bilgi
işlem teknolojisindeki hızlı ve yaygın gelişmeler insanların kurumsal veya bireysel
olarak anında haberleşmelerine ve veri transferine imkân sağlamıştır. Yaygınlaştırılan
elektronik iletişim ağı (network) sayesinde sesli, görüntülü ve yazılı veriler anında bir
noktadan çok sayıda noktaya dijital olarak ulaştırılabilmektedir. Internet adı verilen
sistem ile bu hızlı ve pratik iletişim ağı gittikçe dünyada yaygınlaşmaktadır.
İki binli yıllarda yaygınlaşmış olarak karşımıza çıkan bu yeni dönemi
tanımlamak için yeni isimlendirmeler de kullanılmaktadır: ‘sanal toplum’, ‘dijital
kültür’, ‘bilişim çağı’, ‘enformasyon ekonomisi’, ve ‘yeni ekonomi’ gibi kavramlar
bunlara örnektir. Sanayi toplumunun genel özelliklerinin artık değiştiğini kabul eden
sosyal bilimciler, toplumsal değişme sürecinin yeni bir evreye girdiği konusunda
hemfikir görünmektedirler (Bozkurt 2000: 21). Aralarında yeni dönemin
tanımlanması konusundaki ayrıntılarda farklılıklar vardır. Fakat öz olarak ortak
noktaları çoğunluktadır. Toplumsal değişme süreci özellikle bilişim alanındaki
gelişmelerin etkisiyle önemli değişimler yaşamaktadır. Yeni milenyumla birlikte bilgi
ve iletişim teknolojisinin toplumsal hayatımızı her yönden etkilemeye başladığı açık
olarak görülmektedir.
3. Bilişim Devriminin Kültürel Etkisi
20. yüzyılda insanoğlu teknoloji alanında her geçen gün farklı bir yenilikle karşı
karşıya gelmiştir. Bu anlamda elektronik alanındaki gelişmeler insanoğlunu bilgisayar
teknolojisiyle tanıştırmış ve yüzyılın ikinci yarısından itibaren önceleri sadece
araştırma ve savunma amaçlarıyla kullanılırken, sonraki yıllarda mikro bilgisayarların
geliştirilmesi ve maliyetlerinin azalmasıyla kişisel kullanıma açılarak daha geniş bir
alana yayılmıştır. Bunun yanı sıra bilgisayar sistemlerini birbirlerine bağlayan sistemin
‘internet’ adıyla insanoğlunun dünyasına girmesi küresel iletişimin kapılarını açmıştır.
Bu anlamda ortaya çıkan gelişmeler bu teknolojilerin hayatına girdiği toplumların
ekonomilerinden eğlencelerine, kültürlerinden eğitimlerine, haberleşmelerinden
bilimsel araştırmalarına, hukuklarından siyasal/bürokratik yapılarına kadar birçok
değişimi yaşamalarına sebep olmuştur.
Bilgisayarların kablolu telefon hatlarıyla birbirine bağlanmasından oluşan
internet ağı toplumların hayal edilemeyecek derecede farklı yönlerinden hayatlarına
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
girmiştir. Bu gelişme uzay çağı ifadesi yerine bilgi toplumu ve bilişim devrimi
ifadelerini destekleyerek yeni bir olguya işaret etmektedir. Bugün hayatımızın her
alanına girmiş olan bilgisayarlar ve internet bağlantıları, bankalardan marketlere,
basından televizyonlara, eğitimden eğlenceye, evlerden karakollara, polisten suç
örgütlerine kadar, hayatımızın her alanına nüfuz ederek artık hepimizin ayrılmaz bir
parçası hâline gelmiştir. Günümüz toplumları hiçbir sınır tanımayan internet ağının
etkisinde kalarak benzer durumlarla karşı karşıya gelmektedirler. İnternetin dünya
çapında yaygınlık kazanması ile mekân kavramı bir anlamda ortadan kalkmış,
kıtalararası iletişim ve bilgi aktarımı bir tuşa basmaktan ibaret hâle gelmiştir.
Bilgisayar ve iletişim ağlarının oluşturduğu İnternet teknolojisi yerkürenin bir
"elektronik köye" dönüşmesine sebep olmuştur. Sanayi toplumunda yeryüzünün en
zenginleri ya büyük sanayiciler, ya bankacılar, ya da petrolcüler idi. Ama şimdi
yeryüzünün en zengin adamı, artık bir petrolcü değil, yazılımcı Bill Gates. On bin yıl
önceki tarım, 250 yıl önceki endüstri devriminden sonra, insanoğlu şimdi ‘bilişim
devrimini’ yaşıyor. Japonların 1960'larda ‘johoka shakai’ adını verdikleri yeni toplum
biçimine 1970'ten bu yana "bilişim toplumu" diyoruz. (Köksal 2002: 1) Bilgi Çağına
kapı açtığı tarihsel süreç son on beş yılda dinamik bir görünüm almıştır. 1990’lara
tekellerin hızla etkisini yitirdiği ve rekabete tam olarak açılmış bilgisayar donanım
(özellikle kişisel bilgisayarlar), yazılım ve telekomünikasyon endüstrilerinin daha da
hızlanması ile girilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda bilgi teknolojisi yeni dönemin
liderliğini ele geçirmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojisi alanındaki hızlı ve köklü değişim, toplumsal boyutta
da aynı oranda etkili olmuştur. Hem mevcut sosyal yapıyı değiştirmeye başlamıştır,
hem de beklentileri artırmıştır. İlerlemeci ve evrenselci düşüncenin iddialarının artık
gerçekleşebileceği inancını güçlendirmiştir. Buna göre dünya ekonomik, siyasal ve
kültürel bütünleşmeye doğru gidecek ve farklılıklar gittikçe törpülenecektir. Bilişim ve
iletişim teknolojileri dünyanın küçülmesine ve en ücra köşelere kadar aynı kaynaktan
gönderilen mesajları almasına imkân hazırlamıştır.
Her yeni teknoloji özellikle de iletişim teknolojisi ilk çıktığı sıralar gözleri
kamaştırmış, önümüzdeki güzelliklerin müjdecisi olarak algılanmıştır. Sanayi
devriminin bütün insanlığa nasıl barış, refah ve mutluluk getireceği öngörüldüyse,
dönemin en önemli icadı telefonun ilk yıllardaki etkisi de dünyayı bütünleştireceği
düşüncesiyle küreselleştirmeci yorumlanmıştır. 1907'de AT&T şirketinin baş
mühendisi olan Corty, bir gün uluslar arası telefon şebekesinin kurulduğunda bunun
yeryüzüne barış getireceğini iddia etmiştir. Corty’e göre “bir gün bütün halkların aynı
dili konuşmasını ya da aynı dillerle anlaşmalarını zorunlu kılacak bir dünya telefon
sistemi kuracağız ve bu, yeryüzündeki bütün halkları bir kardeşlik ortamı içinde bir
araya getirecek” (Uğur 2002: 5). Bugünkü internet ağının dünyayı her alanda
küreselleştireceği ve dünyanın artık bir küresel köy gibi olduğu iddiası bundan çok
167
168 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
daha güçlü görünmektedir. Bilgisayarların telekomünikasyon sisteminden birbirine
bağlanarak oluşturulan sistemin günümüzde, Corty'nin telefondan beklediğini
gerçekleştireceğini düşünen sayısı hiç de az değildir. 1900'lerin başından günümüze,
aradan bir yüz yıl geçtikten sonra iletişim teknolojilerinden beklenenlerin azalmamış,
fakat giderek fazlalaşmış olduğu söylenebilir.
Telekomünikasyon alt yapıları git gide daha stratejik bir konuma oturmaktadır.
Bu ağlarla örülmüş sistemde ekonomiden eğlenceye, kültür ve sanattan sosyal
ilişkilere kadar birçok alanda insan bilgisi ve insan zekâsının üretme imkânları
devreye girmektedir. Bütün bu değişikliklerin itici gücünü ise dijital teknoloji
oluşturmaktadır. Bu teknolojinin dili de makine dilidir. Bu dil, bilginin ilk kez geniş
kapsamlı üretilmesine, işlem görmesine, dağıtılmasına ve iletişim kurulmasına imkân
tanımıştır. Millî sınırları zorlayan yeni oluşumların tüm alt yapısı telekomünikasyon
sistemi üzerine bina edilmektedir. Aynı anda binlerce insan internet üzerinden
haberleşmekte, milyarlarca bilgi saniye içinde transfer olmaktadır. İnsanlar her gün
telekomünikasyon sistemini daha fazla kullanmaktadır. Öyle ki, evinden bankacılık
işlemi yapmakta, birçok ihtiyacını telefon veya internet ile giderebilmektedir. Bilgi ve
iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, özellikle de internetin oluşumu, bilgiye erişimi
inanılmaz ölçülerde kolaylaştırarak insanların sosyal ve ekonomik hayatlarında yeni
bir çığır açmaya başlamıştır.
Bilgisayar ve telekomünikasyon teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve bilgisayarlar
arasında bir ağ şebekesi kurulması yeni bir dünyanın doğmasına yol açmıştır. Bu
anlamda İnternet bir bilgi teknolojisi sistemidir. İnternet, insanların her geçen gün
gittikçe artan "bilgi üretme, üretilen bilgiyi saklama/paylaşma ve ona kolayca ulaşma"
isteklerine ucuz ve pratik cevap geliştiren bir teknolojidir. Bu teknoloji yardımıyla pek
çok alandaki bilgilere insanlar kolay, ucuz, hızlı ve güvenli bir şekilde
erişebilmektedir. İnternet bu hâliyle bir bilgi denizine, ya da büyükçe bir kütüphaneye
benzetilebilir. Kablolu veya kablosuz kullanılan internet toplumsal hayatımıza
teknolojik tabanlı bir değişim sunmaktadır. Bu değişim alışılmış usullerimizi
değiştirerek adeta yeni ve dijital bir kültür yaratmaktadır. İnternet toplumsal hayata
öyle bir girdi ki, klasik yaşama biçimlerini, değer yargılarını değiştirip; hayatımıza
yeni kavramlar, yeni kolaylıklar, yeni uğraşlar, yeni sorunlar getirdi. Bu anlamda
toplumsal hayatın bütün boyutlarını etkiledi, önemli dönüşümlere yol açtı ve bir
devrim meydana getirdi. Bu devrimin etkisinde kalan bütün toplumlarda benzeri bir
süreç yaşanmaktadır. Bir yandan aynı teknolojinin benzer sonuçlar doğurduğu bir
bütünleşme / aynılaşma yaşanırken, diğer yandan her toplumun kendi yapısı ve
problemleri ile farklı yansımaları gözleniyor.
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
3.1 Sanal Ortamda Kültür Etkileşimi
Bilişim teknolojisi alanındaki hızlı ve etkili gelişmeler doğrudan toplumsal hayatı
etkilemektedir. Günümüz toplumsal hayatında vazgeçilmez olarak yer almaya
başlayan, “bilgi ve iletişim teknolojileri”nin (BİT) gelişmesine dayanan bilişim
(bilgileşim) devrimi ekonomide, toplumsal hayatımızda ve kültürümüzde kalıcı ve
köklü değişimler meydana getirmiştir. Elektronik haberleşmenin temel dayanağı olan
dijital sistemler aynı zamanda sosyal hayatımızı tanımlamak için de kullanılmaya
başlamıştır. Bilginin analogdan dijitale dönüşmesi, fiziksel varlıkların sanal hâle
gelmesine imkân vermektedir. Dijital hayat veya kültür kavramlarının temelinde yer
alan dijital terimi ses veya görüntüyü (data) bir sayısal dizi şeklinde kodlayarak
saklanmasını veya iletilmesini sağlayan elektronik sistemler için kullanılır. Veri
iletişiminde dijital yöntemler muazzam bir kolaylık ve hız kazandırmaktadır. Sanal,
İngilizce “virtual” kelimesinin karşılığı olarak “bir şeyin gerçeğe çok yakın olması ya
da bir şeyin fiilen olması” anlamını taşımaktadır. Bir şeyin sanal olabilmesi için başka
bir şeyin gücünü ve yeteneğini içermesi gerekmektedir. 1950’lerin sonunda bilim
adamları sanal bilgisayar adını verdikleri, birkaç kişinin aynı anda kullanabildiği
ancak, kullanıcıların bilgisayarı tek başlarına kullandıkları izlenimini verecek şekilde
hızlı makineler geliştirmişlerdir. Bu sırada, sanal terimine, etkileşim ve adapte
olabilme anlamları da eklenmiştir.
Dijital kültür, dijital hayat kavramlarında olduğu gibi interneti destekleyen yeni
teknolojinin hayatımıza kattığı yeni birçok unsur da karşımıza çıkmaktadır.
Telekomünikasyon ve elektronik alanındaki son yıllardaki hızlı gelişmeler sosyal,
kültürel, ekonomik ve siyasal hayatı derinden etkilemektedir. Bilgi akışının hızlanması
ve her alanda etkili bir araç olarak kullanılması toplumsal hayatımızda önemli
yansımalar bulmaktadır. Bireysel olarak her geçen gün birikimlerimiz artarken, bütün
insanlık da adeta bir bilgi denizinde yüzme noktasına gelmiştir. Bilgi birikiminin
artması ve anında piyasaya sürülmesi belli bir yoğunluk meydana getirmiştir. Bilgi
toplumunun veya bilişim devriminin ortaya çıkardığı süreç, internet ve bilgi iletişim
teknolojilerinin hayatımıza hızlı girmesi ve mevcut yapımızı değiştirmeye
başlamasıdır. Yeni ekonomi, yeni kültür, yeni devlet ifadeleri internete ve elektronik
teknolojisine dayalıdır. Kimi zaman sanal, kimi zaman dijital ifadelerini kullandığımız
bu yeni süreçte sosyal ve ekonomik hayatımızı köklü dönüşümlere uğratacak etkiler
yaşanmaktadır. Örneğin yeni ekonomide internet teknolojilerinin ekonomi alanının
bütün bölümlerinde kullanıldığını görüyoruz. Alım satımdan para aktarmaya, ortak
ürün geliştirmeden planlamaya, ihaleden sözleşmeye, ekonomide ne kadar işlem
varsa bu yolla gerçekleştirmek mümkün hâle gelmiştir. Dijital hayatın toplumlara ve
bireylere getirdiği imkânlar ve kolaylıklar yanı sıra olumsuz yansımaları da
yaşanmakta ve gözlenmektedir. Bu olumsuzluklar bazen siber suçlar olarak karşımıza
169
170 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
çıkarken, bazen de insanların çeşitli şekillerde mağduriyeti olarak çıkmaktadır.
Önümüzde şimdiye kadar görmediğimiz bir dönüşüm yaşanmaktadır.
Küreselleşme olarak da adlandırılan yeni süreçte, bundan böyle başında 'e' olan farklı
hayat yaklaşımları ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsanlık tarihinde ilk kez bireysel
bilgisayarlardan telekomünikasyon sistemi vasıtasıyla birbirine bağlı milyonlarca
kullanıcıya ulaşan bir ağ kurulmuştur. Bu ağ sayesinde biçimlenen yeni sosyal ve
ekonomik ilişki biçimi eski paradigmayı altüst etmiş durumdadır. Yeni paradigmaya
göre ilişkiler değişmiş, süreç hızlanmış, etkileşim artmış, yeni ufuklar ve vizyonlar
doğmuştur. İlk etkili olduğu alan eğlence, haberleşme ve ticaret alanıdır. İnternet
kullanımının yaygınlaşması sonucu özellikle bu iletişim kanalında ticarî faaliyetlerin
başlaması ve artması yeni bir hayat tarzının şekillenmesine büyük etkisi olmuştur. Bu
alan üreticilere, aracılara ve tüketicilere yeni alım satım imkânları ve ödeme şekilleri
sunarak yeni bir sosyal ilişki türünün de doğmasına yol açmıştır.
Sanayi devriminden sonra ortaya çıkan teknolojik ve ekonomik gelişmelerin
toplumsal yansıması nasıl çok uzun ve yaygın olduysa, bilişim devriminin toplumsal
kültürel hayatımızı köklü bir biçimde değiştirmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu
kaçınılmaz yeni gelişme karşısında toplum olarak bunun imkânlarını kendi
irademizle ve kendi menfaatlerimiz doğrultusunda kullanma şansımız vardır. Bunun
dışında tamamen kontrolü zengin ve güçlü ülkeler, özellikle küreselleşmenin hamisi
konumundaki ABD hegemonyasında bir internet ortamında aktif olmadan, kendi
ekonomik ve kültürel varlığımızı hissettiremeden kaybolup gitme ihtimalimiz de
kaçınılmaz görünmektedir. Bilgi toplumu adı verilen ve Batı’daki teknolojik
gelişmelere dayalı olarak inşa edilen bir toplumsal yapıda, tıpkı sanayi toplumundaki
gibi figüran olmaktan öteye gidemeyiz. Küreselleşen dünyada kimliğimizi,
şahsiyetimizi ve varlığımızı kaybederek istenen homojenleşmeye belki katkı
sağlayabiliriz. Çünkü kendi varlığını hissettiremeyen toplumlar bu hızlı ve güçlü
dönüşümde dünyadaki bilişim alanında yer alma imkânı bulamayacak
görünmektedir.
4. Bilgi Akışının Hızlanması
Bilginin büyük oranda artması ve iletişim kanallarıyla piyasaya sürülmesi insanları
böylesine büyük ölçekte üretilen bilgi arasında seçim yapma imkânı ve
mecburiyetiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu olay insanlık tarihinde ilk olarak
bireyleri bir bilgi denizine sürüklemiş ve konusu ne olursa olsun onları bilgiyi
seçmeye zorlamıştır. Bu anlamda yeni toplumu yaratacak gücün bilgi olduğu
görülmektedir. Bu toplumdaki bireyler artık bilgiyi çabuk kazanan, onu iyi kullanan,
uzmanlaşmış ve bilgi sahibi olarak güçlenmişlerdir. Sanayi toplumunun emek ve
sermaye önceliğinden bilgi önceliğine geçiş bir ara dönem olarak görülebilir. Ama
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
bilginin daha da etkin hâle gelmesi bu dönemde alınacak tavra bağlıdır. Gelecekteki
toplumun nasıl bir şey olacağı bu geçiş dönemine gösterilecek tepkilere bağlıdır.
(Drucker 1994: 29) Kesin olan şey, geleceği biçimlendirecek günlerin bugünler
olduğudur çünkü, herkes bu girdaba kapılmış durumdadır. En büyük değişiklik
bilgide olacaktır; bilginin şeklinde, kapsamında, anlamında, sorumluluğunda ve
eğitimli insan için taşıdığı önemde kendini gösterecektir. (Drucker 1994: 203)
Bilgi toplumu insanlara büyük imkânlar sunmakta ve geleneksel toplum
yapılarını değişmeye zorlamaktadır. Artık insanlar çok kısa zamanda hem uzak
mesafelere ulaşabilmekte, hem de çok süratli olarak ihtiyaç duydukları bilgileri elde
edebilmektedir. Bir insan isterse ve gerekirse aynı gün dünyanın farklı yerlerinde
olabiliyor, ihtiyaç duyarsa internet ortamına verilen her türlü bilgiye anında
ulaşabiliyor duruma gelmiştir. Bu toplumların geleneksel yapılarını değişmeye
zorlamakta ve buna uyum sağlayamayan toplumsal yapılar geri kalmak, zarar
görmek ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu sebepten bilgi
toplumunun gerektirdiği süreçleri ülkeler yakından takip etme eğilimindedirler.
Sanayi devriminden sonra ortaya çıkan toplumsal dönüşüme benzer şekilde yeni bir
dönüşüm evresi yaşanmaktadır. Bu dönüşümü yakalayamayan ülkelerin zarar
göreceği açıktır.
Teknolojinin değişim hızındaki artış, dolaşıma giren bilgi miktarını, dolayısıyla
iletişim hacmini artmaya zorlamaktadır. Bilgi sirkülasyonundaki artış son yıllarda
olağanüstü boyutlara ulaşmıştır. Artık kırsal kesimde oturanlar bile dünyadaki politik,
sosyal ve ekonomik olaylardan haberdar olmaktadırlar. Gelişmiş bilgi ve iletişim
teknolojileri bilgi patlamasına sebep olmakta ve bu bilgileri okul dışı faktörlerle geçmiş
dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde dağıtarak, toplumun her kesimine
ulaştırmaktadırlar. (Çoban 1996: 7) Anthony Giddens’ın verdiği bir misalde
görüldüğü gibi, Orta Afrika’da bir köyde bile henüz İngiltere’de bile vizyona
girmemiş bir sinema filminin video kasetinin seyredilebildiği bir süreçle karşı
karşıyayız. (Giddens 2000: 19) Bu süreç yaşadığımız çağın küreselleşme çağı olarak
adlandırılmasına ve dünyanın bütününü etki altına almaya yol açmaktadır.
Küreselleşmenin “her şey her yerde” anlayışı doğrultusunda sınırlar ortadan kalkarak
piyasaya sürülen mal, hizmet veya bilgi dünyanın en ücra köşelerine çok kısa
zamanda ulaşabilmektedir.
Bilgi çağı olarak adlandırılan bu yeni sosyal süreç gelişen elektronik teknolojisine
dayalı olarak dünyayı küçültmüş durumdadır. Global köy olarak tanımlanmaya
başlanan yerküre, insanlar için büyük imkânlar sunmaktadır. İnsanlar istedikleri
zaman her yerle anında haberleşebilmekte, istedikleri yere çok kısa sürede
ulaşabilmektedir. Dünyanın en kapalı toplumlarına bile nüfuz edilebilmekte, yüksek
duvarlar ve sağlam kapılar bile aşılabilmektedir. Özellikle de medya ve satış sistemleri
vasıtasıyla tahmin edilemeyen noktalara kadar girilmektedir. Bilgi çağı elektronik
171
172 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
altyapısı ile hızlandırdığı etkileşim ve akış trafiğini dünyanın küreselleşmesi
hizmetine vermiş görünmektedir. Bilgi teknolojisinin kontrolünü elinde tutan ülkeler
ve buralarda filizlenen ulus-ötesi şirketler gittikçe ekonomi başta olmak üzere pek çok
alanda kontrolü ellerinde tutma imkânı elde etmişlerdir. Bunun içinde dünya siyaseti
ve kültürel faaliyetler de vardır. Ulus-ötesi tekel kurmuş şirketlerin egemenlik alanı
dünyanın tek süper gücü ile paralel olarak küreselleşmeye devam etmekte
görünmektedir.
Küreselleşmenin en önemli dinamiklerinden birisi olarak Bilgi Çağı, bir tez olarak
Fukuyama'nın ifadesiyle "Tarihin Sonu mudur? Yoksa Alvin Toffler’in üçüncü dalga
olarak sınıflandırdığı bilgi çağının arkasından bir dördüncü dalga düşünülebilir mi?"
Batılı bilim adamları geleceğe yönelik düşünce biçimlerinde herhangi bir şansa yer
vermiyorlar. Buna göre toplumların ilerleme şeması, bir üçüncü dalga ile son bulacak
şekilde düşünülmektedir. Bu görüş, bir historisizm izi taşısa da, Batılıların bu
benmerkezli veya Avrupa merkezli düşüncelerinden vazgeçmeleri mümkün değildir.
(Türkdoğan 2002: 4) Bu durumda Bilgi toplumu, Yeni Dünya Düzeni veya Tarihin
Sonu benzer şekilde dünyanın vazgeçilmez bir doğal süreç içinde küreselleştiği
varsayımını desteklemekte kullanılmaktadır. Bu varsayıma göre dünyanın daha
gidecek başka bir tarihsel safhası söz konusu değildir. Modernleşen dünya ürettiği
bilgilerle varabileceği son noktaya ve kurabileceği son toplumsal sisteme varmış
durumdadır. Artık geriye dönüş olmadan varılan noktada çevre toplumlar ve
kültürler de bunun gereğini yerine getirerek insanlık âleminin bütünlüğünü sağlamak
durumundadırlar.
5. Tek Yönlü ve Tek Biçimli Kültür Akışı: Kültürel Hegemonya
Küreselleşmenin en önemli iddialarından birisi de teknolojinin yol açtığı iletişim
imkânlarının toplumlar arasındaki sınırları kaldırdığı ve bütün toplumların ister
istemez birbirine benzeyerek aralarında farklılığın kalmayacağı şeklindedir. Bilgi ve
iletişim çağında kültürel etkileşimin çok fazla olacağı bir gerçektir. Fakat nedense bu
etkileşimin sadece tek taraflı bir kültürel egemenlik şeklinde popüler Amerikan ve
Batı kültürünün lehinde olacağını öngörüldüğü gözlenmektedir. Batı’nın tüketim
kültürünün insanlığın ulaştığı son varılabilecek nokta olarak sunulması Batı dışı
kültürlerin varlığının yok sayılması veya müzelere kaldırılması demektir. Bu süreç
doğrudan Batı dışı millî kültürleri ve hatta Batı dünyası içindeki bazı köklü kültürleri
yok etme tehdidi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Hatta tarihteki köklü kültürleri dahi
kendi tüketim kültürüne benzeterek bozma eğilimindedir.
Küreselleşme, dünyayı global bir köy hâline getirmek iddiasında olan veya böyle
yorumlanan bir süreçtir. Küreselleşmenin meydana getirdiği "global köy"de tüketim
kalıpları, kurumlar, gruplar birbirine benzeşmektedir. Küreselleşme, Koçdemir'in
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
Dahrendorf'tan yaptığı bir aktarmaya göre, büyük bir aynılaştırıcı (ein großer Gleicmacher) olarak görülmektedir. Bir başka ifadeyle, farklı hayat tarzları
zorlaşmaktadır. Yemekten giyime, eğlenceden dinlenmeye kadar birçok alanda
"tektipleşme" yaşanmaktadır. (Koçdemir 1999: 8) Küreselleşme insanların toplum
hâlinde yaşamalarında temel esas olan değerleri tehdit etmekte, dayanışmadan çok
rekabet, sosyalleşmeden çok aşırı bireycilik ve yalnızlık, normlardan çok ölçüsüzlük,
toplumsal kurumlara bağlılık ve inancın kopması sonucunda toplumsal birliğin
dağılması tehlikesini getirmektedir. Sunulan global kültür tamamıyla tüketim esasına
göre üretilen, insanlar arasındaki bağları düzenleyici olmayan, bir anlamda
Hobbes'un "insan insanın kurdudur" ilkesini haklı çıkartacak şekilde yeni bir Leviathan
doğurmaktadır. Yeni Leviathan’ı ironik bir şekilde ele alan Robert Ross (1990: 2), bunu
bir devlet olarak değil, yeni küresel kapitalizmin güçlenmesi anlamında
kullanmaktadır.
Küreselleşmenin, hayat tarzları ve hedeflerde aynılaşma sağlayarak, millî
kültürleri aşındırıp yok edeceği, bu kültürlerin “yüksek değerler”i temelinde yeni bir
“dünya kültürü” ortaya çıkaracağı iddiası ilgi toplamaktadır. Eldeki bazı veriler farklı
dünyaların böyle bir benzeşmeye girdiklerini, çeşitli iletişim araçlarıyla Batı kültürü
temelinde bir evrensel homojen kültür yapısı oluşturmaya başladıkları yönünde
ipuçları vermektedir. Örnek olarak Batı’nın ürettiği ve genel kabul gören birtakım
evrensel ilkeler ve kavramlar gösterilebilir. Ancak bunun tek kültürlü ve tek biçimli bir
dünya kurmaya yetmediği ortadadır. Kültürün taşıyıcıları muhtevaya bakamadığı
için etkileşim sadece tek taraflı değil, karşılıklı gerçekleşmektedir. Dolayısıyla
küreselleşmenin kültür üzerinde bir homojenizasyon yerine, özellikle CD, kaset,
radyo-televizyon, medya ve internet yoluyla tam aksi yönde etkide bulunduğu da
ileri sürülebilir. Robertson’a göre, içinde bulunduğumuz süreçte hem münferit olanın
evrenselleşmesi hem de evrensel olanın içselleştirilmesi aynı anda yaşanmaktadır
(Robertson 1992: 100). Güçlü olan canlı kültürler kendi ürünlerini yeni şartlara adapte
edip insanların kullanımına küresel boyutta sunabilmektedirler. Bundan hem kendi
mensupları, hem de bütün insanlık faydalanabilmektedir. Fakat zayıf ve statik
kültürlerin bunu yapma şansı görülmemektedir.
Kültürel alanda öne sürülen küreselleşme, Batı-Amerikan kültürünün dünya
egemenliği kurarak bütün toplumlarda homojenlik sağlama eğilimini göstermektedir.
Homojenleşen toplumlar birbirine benzemenin ötesinde kendileri olmaktan çıkarak,
etkilerine girdikleri hâkim kültürün kötü kopyaları olmaktadırlar. Kendi kültürel
kodlarını, kimliklerini ve karakteristik özelliklerini kaybetmekle karşı karşıya
kalacaklardır. Bu toplumların kendine özgülükleri, millî değerleri ve hedefleri
kalmayacaktır. Kültürel hegemonya milletler arasındaki farklılıkları ortadan
kaldıracağı için, her milletin fertleri birbirine benzer tarzda davranış kalıplarına
girerken kendi kültürünün canlılığını ve gelişmesini sağlayacak dinamikliği
173
174 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
kaybettirecektir. Bu toplumlara mensup fertler kendiliğinden böyle bir küreselleşme
akımına katılacaklar ve adeta gönüllü temsilci gibi olacaklardır. Artık onlar için
küreselleşme tıpkı aydınlanma, sosyalizm veya modernizm gibi bütün insanlığı
kapsayan zorunlu ve kaçınılmaz bir süreçtir. Onlara göre bizler de böyle bir
zorunluluğa boyun eğmek durumunda olan aciz insanlar konumundayızdır.
Küreselleşmenin en önemli iddialarından birisi de teknolojinin yol açtığı iletişim
imkânlarının toplumlar arasındaki sınırları kaldırdığı ve bütün toplumların ister
istemez birbirine benzeyerek aralarında farklılığın kalmayacağı şeklindedir. Bilgi ve
iletişim çağında kültürel etkileşimin çok fazla olacağı bir gerçektir. Fakat nedense bu
etkileşimin sadece tek taraflı bir kültürel egemenlik şeklinde popüler Amerikan ve
Batı kültürünün lehinde olacağının öngörüldüğü gözlenmektedir.
Modern dünyada farklılıkların ortadan kalkmakta olduğu bir küreselleşme
efsanesinin dolaşması, milliyetçi çevrelerin tedirginleşmesine yol açmaktadır. Kültürel
kimliklerin modernleşme, Batılılaşma ve Amerikanlaşma adına teknolojik imkânların
da kullanılmasıyla medya ve iletişim araçlarıyla siliniyor olması, millî kimlikler için bir
tehdit oluşturmaktadır. Hâlbuki kültürel farklılıkları tamamen ortadan kaldırmak ve
evrensel kalıpları olduğu gibi buralara dayatmak mümkün değildir. Küreselleşmenin
modernleşmeden beri gelenekleşen dönüştürücü ve tektipleştirici yaklaşımı her
dönemde tepki çekmiştir. Sanayileşme döneminde en üst düzeye çıkmış olan
modernleşme süreci, bu dönemde bile çevre kültürleri beklendiği gibi
etkileyememiştir. Kapitalist üretim biçiminin ve sanayi uygarlığının ihraç edilmesi
sürecinde farklı kültürel geleneklere sahip her ülke bunları kendi farklılıkları içinde
yorumlayarak algılamıştır. Mercedes’in kültürel yaşam öyküsü Almanya’da veya
Afrika’da aynı değildir. Yine aynı şekilde Türkiye’nin Atatürk önderliğinde bir
taraftan Batılılaşmak için Batı’nın kurumlarını ve değerlerini ülkesine taşırken, diğer
taraftan gücünü Türk milletinden alan bir siyasî yapının yanı sıra Türk kültürünü
köklerine inerek geliştirme gayretleri görülür. Bunlar birbirinden tamamen kopuk
olarak değil, büyük oranda yan yana ve iç içe sürdürülmüştür.
Bilişim devrimiyle birlikte dünyamızı etkisi altına alan dijital teknoloji insanlara
muazzam bir iletişim imkânı sunmuştur. Bu iletişim imkânını en iyi kullanan yeni
kapitalist sistem bu yolla dünya üzerindeki etkinliğini ve hegemonyasını pekiştirmeye
çalışmaktadır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle siyasî egemenliğini de “tek kutuplu yeni
dünya düzeni” olarak ilân eden bu sistem küreselleşme adıyla dünyaya yeni bir
cazibeli sistem sunmaktadır. Kitle iletişim araçlarının, teknolojinin ve sermayenin
imkânlarını yedeğine alan bu sistem, millî kültürleri yerle bir etme niyetinde
olduğunu, üstelik bu niyetinin insanlığın hayrına olduğunu, insanlığın böyle bir
dönüşüme, tektiplileşmeye ve aynılaşmaya ihtiyacı (mahkûmiyeti) olduğunu ilân
etmektedir. Üstten zorlayıcı, dayatmacı, değerlerden bağımsız yeni bir kültürün, hatta
dinin empoze edilmek suretiyle bunun gerçekleştirilebileceği varsayılmaktadır. Bu
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
kültür (global mono-kültür), tüketimin artırılması esasına dayanmaktadır (Sklair
1991).
Bilişim devriminin yarattığı yeni teknoloji ve bilgi çağı dünyadaki farklı kültürler
ve gruplar arasındaki etkileşimi artırdığı bir gerçektir. Soğuk Savaş sonrası dönemde
bu teknolojik gelişmelerin de etkisiyle kültürler arası etkileşimin etkisi millî kimlikleri
zorlamakta ve evrensel kimlikler oluşturmaya yönelmektedir. Bu alanda özellikle bazı
güçlerin elinde bulunan medya, reklamcılık ve görsel sanatlar yoluyla hayli yol
alınmışa benzemektedir. İnsanlar evrensel medya gücünün etkisiyle kendi kültür
unsurlarından uzaklaştırılmaya ve farklı kimlikler oluşturmaya zorlanmaktadır.
İnternet tarafından da desteklenen medyanın bir dünya kültürü yaratma süreci, bu
çevrelerin istedikleri doğrultuda gelişme gösterdiği konusu da tartışma
yaratmaktadır. Bütün insanların kabulüne sunulan evrensel değerler ve hayat tarzı
büyük oranda kabul görüyor olsa da, farklılığın dayandığı tarih ve din kaynaklı
kültürel yapı kendi gücünü göstermektedir. (İlhan 1999: 94) Kültür genel olarak
değişime ve etkileşime açıktır. Fakat dayandığı derin kökler yüzünden ani ve toptan
değişimler görülmez. Dolayısıyla kültürün tamamen kendi kimliğini kaybettirecek bir
tehlikeyle karşılaştığında doğal tepkileri görülecektir
5.1 Kültürel Homojenleşmeye Direnen Kaleler
Sosyal gerçeklik olarak milletlerin ve farklı kültürlerin varlıkları birtakım kültürel
sembollere ve imgelere dayanmaktadır. Bu sembol ve imgelere sahip olan
toplumlardaki insanlar kendilerine birer sosyal kimlik oluşturur. Milletler bu
bakımdan tarihsel kimlikler olarak anlaşılabilir veya en azından onlardan kaynaklanır.
Fakat kurulmaya çalışılan bir global kültür bundan mahrumdur. Millî kültürden
farklı olarak bir global kültür temelden hafızasızdır. Üretilen ve global olduğu iddia
edilen bir popüler kültür, bir halk veya millet kimliği vermez. Bu kültüre dayalı olarak
insanlar kendilerini bir dünya vatandaşı ve insanlık milletinin bir üyesi olarak
göremezler. Orada ortak bir dünya hafızası ve sembolleri yoktur. Kollektif kimlik her
zaman tarihsel olarak spesifiktir ve o sosyal gruba özgüdür. (Smith 1990: 180)
Milletlerin dayandığı temel olarak tarihî kökleri olan millî kimlik ve hafıza ancak
spesifik olarak varlığını devam ettirir. Küresel boyutta bu farklılık unsurlarının
silinmesi ve yerine bütün insanlığı kapsayacak şekilde kültür üretmenin ve hafıza
oluşturmanın imkânı görünmemektedir. Dolayısıyla bir insanlık milletinden ve buna
dayalı bir dünya milliyetçiliğinden bahsetmek doğru olmayacaktır. Bunun politik
olarak da sağlanması ve milletlerin kültürel kimliklerini silerek üst milliyetçilikler
(Avrupa milliyetçiliği ve dünya milliyetçiliği gibi...) üretmek mümkün
görünmemektedir.
Bugünün dünya sahnesinde kendini gösteren küresel kültür, ancak eklektik ve
175
176 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
kimliksiz olabilir. Bu kültür tekbiçimli bir elbise giyecek ve standartlaşarak ticarî bir
meta hâline gelecektir. Amerika’nın tek kutuplu dünya düzeninde tek süper güç
olarak bilişim teknolojisini kullanarak yaptığı budur. Medya imaj çağının ürettiği kitle
kültürü belli bir milliyete dayalı ve köklü değildir. Teknolojiye dayalı olarak yeni inşa
edilen bir kültürdür. Milletlerin de yeni inşa edildiği iddialarına rağmen, milletler
modern öncesi geleneksel millî ve folklorik unsurlara dayalıdır. Yeni kurulmakta olan
küresel kültür global ekonomik ve politik kurumlar ile kozmopolit bir biçim
oluşturur. Küreselleşmenin millî kültürü, ekonomiyi, devleti geçersiz kılacağına ve
kozmopolit-evrensel bir dünya kültürü oluşturacağına dair iddialar daha çok
ideolojik-kasıtlı olarak değerlendirilmektedir. Kültürlerin, maddî ve manevi sayısız
etkenin buluşmasıyla ortaya çıkan olgular olduğu düşünülürse, küreselleşmenin, millî
kültürleri benzeşmenin ötesinde bir bütünlüğe götürebileceğini kabullenmek
mümkün değildir. Her kültür, ister istemez daha doğuşunda özgündür ve bu
özelliğinden, küreselleşme içinde bir şeyler kaybetse de, bütünüyle ne içerik ne de
üslup olarak kaybolması imkânsızdır (Kösoğlu 2002: 123).
Modern dünyada farklılıkların ortadan kalkmakta olduğu bir küreselleşme
efsanesinin dolaşması, milliyetçi çevrelerin tedirginleşmesine yol açmaktadır. Kültürel
kimliklerin modernleşme, Batılılaşma ve Amerikanlaşma adına teknolojik imkânların
da kullanılmasıyla medya ve iletişim araçlarıyla siliniyor olması, millî kimlikler için bir
tehdit oluşturmaktadır. Hâlbuki kültürel farklılıkları tamamen ortadan kaldırmak ve
evrensel kalıpları olduğu gibi buralara dayatmak mümkün değildir. Küreselleşmenin
modernleşmeden beri gelenekleşen dönüştürücü ve tektipleştirici yaklaşımı her
dönemde tepki çekmiştir. Sanayileşme döneminde en üst düzeye çıkmış olan
modernleşme süreci, bu dönemde bile çevre kültürleri beklendiği gibi
etkileyememiştir. Kapitalist üretim biçiminin ve sanayi uygarlığının ihraç edilmesi
sürecinde farklı kültürel geleneklere sahip her ülke bunları kendi farklılıkları içinde
yorumlayarak algılamıştır. Mercedes’in kültürel yaşam öyküsü Almanya’da veya
Afrika’da aynı değildir. Yine aynı şekilde Türkiye’nin Atatürk önderliğinde bir
taraftan Batılılaşmak için Batının kurumlarını ve değerlerini ülkesine taşırken, diğer
taraftan gücünü Türk milletinden alan bir siyasî yapının yanı sıra Türk kültürünü
köklerine inerek geliştirme gayretleri görülür. Bunlar birbirinden tamamen kopuk
olarak değil, büyük oranda yan yana ve iç içe sürdürülmüştür.
Küreselleşme etkisinde kalan toplumların kendi millî kültürel özellikleri terk
etmek zorunda olduğundan söz ediyorsak, bu toplumlara mensup olan insanlar
hâkim kültürün temsilcisi toplumların kültürel özelliklerini aynı şekilde benimsemek
durumundadır. Artık müzik zevkinden, yemek alışkanlığına, giyim tarzından eğlence
tarzına, dilinden sanatına, kültürel değerlerinden millî ülkülerine ve tarihine kadar
pek çok alanda kendi karakteristiklerini terk etmek zorunda kalacaktır. Eğer
küreselleşme zorunlu bir sosyal süreç ise ve bütün toplumlar bu süreci yaşamak
Kültürler Üzerinde Bilişim Devriminin Etkileri Fahri Atasoy
zorunda olan bir kadere sahipse fazla söze gerek yoktur. Sosyal gerçekliğin evrensel
yasalarından kaçış olmadığını kabul ederek buna boyun eğmek son çaremiz olacaktır.
Hâlbuki sosyo-kültürel alanda böyle bir gerçeklik gözlenmemektedir. Bu anlamdaki
küresel hareketlerin karşısında milliyetçi hareketlerin ve yerelleşme eğilimlerinin
canlandığı da dikkate değer boyutta güçlendiği görülmektedir. Bazılarının
yaşadığımız sosyal ve tarihsel süreci küreselleşme olarak adlandırmasına rağmen, bu
sürecin aynı zamanda kendi antitezini içinde barındırarak milliyetçiliği yükseltmesi
söz konusudur.
Popüler kültür bütün dünyayı iletişim teknolojisi vasıtasıyla etkisi altına almış
olmasına rağmen, bütün toplumların sosyal hayatına yerleşmediği, millî kültür
kodlarını tamamen silemediği ve kullanımda geçici olduğu gözlenmektedir. Aynı
zamanda küreselleşmeciliğin karşısında en önemli yerel ve milliyetçi tepkiler kültürel
temelli olarak gelişmektedir. Çeşitli küreselleştirme araçları vasıtasıyla kontrol altına
alınan dünya toplumlarının girilemeyen en önemli dünyaları kültürel kökleridir.
Bunlar ne kadar bastırılır ve sindirilirse de bir şekilde fırsatını bulduklarında yeniden
filizlenebilmektedirler.
Kaynaklar
AKIN, H.Bahadır (1999) 2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir
Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri, http://www.dergi.org/071999/1601.htm>,
10.7.2002
BOZKURT, Veysel (2000) Enformasyon Toplumu ve Türkiye, İstanbul: Sistem Yayıncılık,
ÇOBAN, Hasan (1996). Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş; Bilgi Toplumuna Geçmek İçin
Stratejik Planlama ve Yönetim Bilgi Sistemi, Ankara: DPT, Mart 1996.
ftp://ftp.dpt.gov.tr/pub/ekutup96/cobanh/biltop*.zip/, 14.7.2002
DRUCKER, Peter F. (1994) Kapitalist Ötesi Toplum, Çev. Belkıs ÇORAKÇI, İstanbul:
İnkilap Kitapevi.
GIDDENS, Anthony (2000) Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Çev. Osman AKINHAY, İstanbul:
Alfa Yayınları.
İLHAN, Suat (1999) Dünya Yeniden Kuruluyor: Jeopolitik ve Jeokültür Tartışmaları,
İstanbul: Ötüken Yayınları.
KOÇDEMİR, Kadir. (1999) “Küreselleşme ve Türk Kültürü”, Kök Araştırmalar Dergisi, Cilt I,
Sayı 1, Ankara: KÖKSAV.
KÖKSAL, Aydın. (2002). Bilişim Sözcüğü Üzerine,
http://dergi.tbd.org.tr/yazarlar/11022002/aydin_koksal.htm, 27.02.2002.
KÖSOĞLU, Nevzat (2002) Küreselleşme ve Millî Hayat, İstanbul: Ötüken Yayınları.
POLOMA, Margaret (1993) Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev. Hayriye ERBAŞ, Ankara: Gündoğan
Yayınları,
ROBERTSON, Ronald (1992) Globalization: Social Theory and Global Culture, London: Sage.
ROSS, R., T. KENT (1990) Global Capitalism: The New Leviathan, New York:
177
178 Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 4. Sayı 2. Haziran 2007
State University of New York Press.
SKLAIR, Leslie (1991) Sociology of the Global System, Baltimore: The Johns Hopkins
University Pres.
SMITH, Anthony (1990) Towards a Global Culture, Theory, Culture & Society, Volume 7,
171-191.
TÜRKDOĞAN, Orhan (2000) Bilgi Çağının Neresindeyiz?, Orkun Dergisi, Sayı 24, Şubat.
UĞUR, Aydın (2002) Bilgi Toplumu ve Medya, Bilgi Toplumuna Geçiş Toplantısı, TÜBA 25-26
Mart 2002, http://www.ibun.edu.tr/communication/articles/augur1.htm, 18.7.2002,
Fahri ATASOY
Dr., Sosyolog. KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı.
KÖKSAV Gülseren Sok: 13/9 06570 Tandoğan Ankara
Tel: 0312 232 43 73
e-posta: [email protected]
Yazı bilgisi :
Alındığı tarih: 15 Haziran 2006
Yayına kabul edildiği tarih: 15 Eylül 2006
E-yayın tarihi: 29 Haziran 2006
Çıktı sayfa sayısı: 16
Kaynak sayısı: 17

Benzer belgeler