VADİDEN ESİNTİLER – II

Transkript

VADİDEN ESİNTİLER – II
AMASYA ŞAİRLERİ
Seçme Şiirler Antolojisi
AMASYA BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI
Amasya – 2013
ISBN
: 978-
Baskı
:
Baskı tarihi
: 1. Baskı - 2013
Amasya Belediye Başkanlığı
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Telefon
Fax
: (0358) 218 48 14
(0358) 218 80 00 (Dahili 130)
: (0358) 218 32 86
e-mail
: [email protected]
-2-
KİTAP HAZIRLAMA KOMİSYONU:
Ali Rıza ATASOY
Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürü
İLESAM Amasya Şube Başkanı
Şair
Fesih AKTAŞ
Taşova Anadolu SML Müdürü
İLESAM Üyesi
Şair
Mustafa AYVALI
İLESAM İl Denetim Komisyonu Üyesi
Şair
Halis BÜYÜKBAYRAKTAR
Amasya Sanatçılar Derneği Başkanı
Şair-Yazar
YAYIN KOORDİNATÖRÜ:
Osman AKBAŞ
Amasya Belediye Başkan Yardımcısı
MİZANPAJ:
Bülent KARAHOCAGİL
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
İç sayfalar bezeme figürü; Gaye ÖZEN (Darüşşifa Taç Kapısı)
-3-
Şairler için;
“Onlar ki, kelâma can verirler”
Şeyh Galip
-4-
Amasya 8500 yıllık geçmişi ile tarihin birçok döneminde
yeniden diriliş ve uyanışların merkezi olmuştur. Bağrında 13
medeniyetin izlerine taşıyan kadim şehrimizdir. Dünyanın gidişatına
yön verecek payitahta hükümdarlar yetiştiren kimliği ile her devirde
bir ilim ve irfan merkezi olmuştur. Sinesinde barındırdığı kültürel
değerler ve entelektüel birikimiyle yaşayan bir abide ve adeta bir
açık hava müzesi görünümdeki gizemli yapısıyla yerli ve yabancı
gezginlerin hayret ve taktirlerine mazhar olmaktadır.
Tarihin her devrinde devletiyle milletiyle hep barışık
yaşamıştır Amasya. Burada yaşayanların asalet ve nezaketiyle, daha
birçok nev-i şahsına münhasır yönleriyle her çağda özel ve güzel bir
şehir olma bahtiyarlığına erişmiş bir kenttir. Dağlarıyla, ovasıyla,
ırmağıyla, tarihi değerleri ve mistik yapısıyla özellikle sanat ehli
gönül insanlarının eserlerine ilham kaynağı olmuştur.
Amasya, aynı zamanda büyük aşk efsanesi Ferhat ile
Şirin’in memleketidir. Ferhat ile Şirin’in aşkı burada filizlenmiştir.
Ferhat’ın Şirin’e olan aşkını amansız dağlara nakşedişinin izlerini
-5-
bugün bile burada görmek mümkündür.
“Beni azade iken aşka giriftar ettin/
Göreyim sen de benim gibi giriftar olasın”
diye aşkını dile getiren Mihri Hatun’da burada yaşamış, en
güzel dizelerini burada kaleme almıştır. Amasya Belediye
Başkanlığı olarak 2011 yılından itibaren düzenlemeye başladığımız
“Amasyalı Mihri Hatun Ulusal Şiir Yarışması” isimli yarışmalarda
bir kültür ve sanat kenti olan Amasya’mız için birbirinden güzel ve
duygu yüklü şiirlerin kaleme alındığını gördük.
Kültür ve sanat alanındaki faaliyetlerimiz bundan böyle de
devam edecektir. Elinizdeki antoloji Amasya’da doğmuş ya da
yaşamış şairlerin şiirlerinden seçilerek oluşturulmuştur. Kitapta
Amasya’da doğmuş ya da bir vesileyle Amasya’da bulunmuş ve
yaşamış 42 şairimize ait seçme şiirler yer almaktadır. İlgili
komisyon tarafından titiz bir çalışmayla hazırlanan bu ilk antoloji
yayınımızda belki ulaşamadığımız ya da tespit edemediğimiz şair
hemşerilerimizin de olabileceği ihtimalini düşünmekle birlikte iyi
niyetle hazırlanmış, güzel bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Elinizdeki bu mütevazi çalışmanın Amasya’nın doğal,
sosyal ve kültürel değerlerinin yaşatılması, yeni nesillere aktarılması
ve tanıtılması noktasında önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
Bu vesileyle Amasya’ya hizmet eden bütün kültür elçilerimize, kitap
hazırlık komisyonunda yer alan sanat dostlarımıza ve emeği geçen
başta Başkan Yardımcım Osman AKBAŞ olmak üzere Kültür ve
Sosyal İşler Müdürlüğü personelimize teşekkür ediyorum.
Cafer ÖZDEMİR
Amasya Belediye Başkanı
-6-
İÇİNDEKİLER ......................................................... 6
Adil ÇITAK …………………………………….15
Kerem Gibi
Bu Gece
Değişmem
Bakış
Görünür
Ağaç
Afet KIRAT ……………………………………..23
Karanfil
Mimoza
Çocuk Düşlü Kadın
Denizin Gözyaşları
Ahmet Ali ÖZTÜRK ……………………………28
Benim Adım Mazi
Yoruldum
Islak Daha Islak
Satırlar Bilir Derdimi
Ahmet Tahsin ÇINAR ………………………….33
Gün Doğarken
Çimen Yüklü Gemi
Kuru Irmak
Ardıç Kuşu Ardıç Dalında Vurulur
-7-
Ali Rıza ATASOY ………………………………38
Serenad / Eylüle Veda
Ferhat
Firari
Veda
Aynalardaki Akis
Kâbus
Kadınlar Bilirim
Çay Şiiri
Bimarhane Şiiri
Ali Ziya ÖĞÜTCEN…………………………….50
Geç Kaldı Bahar
Çiçeklerin Özlemi
Uyanan Düşler
Yangın
Otuz Yedi Yaş Düşünceleri
Atalay DEMİRCİ ………………………………56
Yalan
Yazlar
Yorgun
Emirden
Biz İnsanoğluyuz
Bahattin ÇAK …………………………………62
Gülüşü Solgunum
Eylül
Dilsiz Düşler
Erhan GÜL……………………………………66
Gamzeli
Diyet
-8-
Öp Beni
Seni Sevmek
Buhar
Eva
Aldatır
Fesih AKTAŞ ……………………………………72
Bir Katre Can
Safir Rüya
İç Denetim
Al Başımdan
Naylon Heyelan
Hesaplaşma
İkrarım Urgandır
Ruşen
Bir Avuç Gökyüzü
Filiz ALTIOK……………………………….……81
Günebakan
Depreşir Derdim
Yas Rengi
Siyah Tüller
Endülüs Düş/müş
Kış Güftesi
Halis BÜYÜKBAYRAKTAR ………………..…..89
Hayat Hazeran
Çocuk Gitti
Bez Bebek
Hasan BULDU………………………………..…95
Anemonların Sessiz Senfonisi
Ay Suya Deydiği Zaman
-9-
Bir Yaprak Gibi
Islak Mektuplar
Hüsamettin OLGUN………………………………100
Yedinci Şehre Şiir
Eski Kırkbeşlerde Yandık
Bu Derdine Yok İlacım
Söz Vardır Baldın Ttatlı
Bir Eylül Getirdi Sevgini Bana
Ferhat Olsam Şu Dağları Delsem Ben
Gönülden Sevmeyi Bilmedikçe
Davut Gibi
Hüseyin BACANAK ………………………………111
Yalnızlığım
Bu Şehir
Keşke
Geceler Olmasaydı
Hüseyin Harun YÖRGÜÇ ……………………….116
Hatıralar Yanıyor
Kızar Mısın?
Yaşamaya Bak
İbrahim Çağrı KAYA ……………………………120
Boğazıma Düğümlenen Mısra
Çıkagelsen Düşlerime
Yalnızlığımla Sırdaş
İsmail İLMAZ……………………………………124
Delicesine
Ölümü Özleyenler
Bizim Çocukları Düşlemek
- 10 -
Demeyeceğim
Umut
İsmihan KARACA ……………………………….129
Gizemli Yeşilırmak
Sensiz Geçen Günlerim
Eylül‟e Hüzün Düştü
Ömrümün Can Çiçeği
Kurtuluş ALTUNBAŞ …………………………...134
Deme
Ben Yokum
Sen Büyüdüğünde
Ülkemin Çiçekleri
Mehmet HOPAL …………………………………140
Şehr-i Şiir Amasya
Bu Dağları Aramıza Sen Koydun
Ya Ben Erkenciyim Ya Sen Geç Kaldın
Şimdi Orada Olmalıydım
Mehmet KARAGÖZ ……………………………...146
Gönül Kuşum
Mavi Özlem
Zafer Pırıltısı
Murat ÇAKMAK ………………………………...150
Gülhane
Ben
Sensiz
Ceylan
Uğraşma
Neyleyim
- 11 -
Mustafa AYDOĞAN……………………………..157
Tozlu Yolda Yürümek
Aliş‟in Tarlası
Sitemkar
Hasat
Gecem Geç Gelsin
Yadsı Gülbengi
Mustafa AYVALI…………………………………164
Çınar Gölgesi
Azâde Dağlar
Gül Dalı
İz
Arda Kalanlar
Sorgu
Eylül
Garda
Amasya
Mustafa Nuri İNANÇ ……………………………176
Veda Gibi
Ey Akşam
Vefasiz Zaman
Dut Ağacı
Neşet KARAÇALTI ………………………………181
Yeşilırmak Kıyılarında Mihri
Duraklarda
Gidenlerden
Yaşamın Boş Kalan Sayfaları
Nihal KARATAŞ …………………………………187
Yorum
- 12 -
Öğrenciye Mektup
Balıkçı
Olcay GÖKÇE ………………………………………192
Uzaktan Bir Ah Ediş
Avaz-ı Nihan
Gözlerinden Göçtüm
Aşk Uğurlaması
Orhan BOL …………………………………………197
Her Şeye Rağmen
Bekliyorum
İhtimal
Hepsi Hayal Oldu
Osman BOLULU …………………………………..202
Dağlar
Temel Dert
İçerdeki
İnsanlığın Solmaz Gülleri
Ozan Fedai KOÇ …………………………………..207
Yar Anadolu‟m
Bu Sevda
Ağlatma Sultanım
Unutanlar Unutulur
Ömer CELEP ………………………………………212
Gizler
Çaresiz
Efsane
Sevgi Irmağı
Gördüm Ağladım
Yeşil İkbal
- 13 -
Özkan YALÇIN ……………………………………..220
Masal Gibi
Gözlerin Benimle Büyür
Aşkı Dokumak
Yağmur Kuşları
Ayrılığın Vaktidir
Gül Yorgunu
Sami ASLAN …………………………………….230
Ne Çok İsterdim
Dost Bulamadım
Sensiz Geçti Bayramım Baba
Sercan TAŞ ………………………………………234
Gideceksin
İki Kuşun Öyküsü
Vazgeçmem Senden
Hayatı Tanıyamama
Evlat
Seyfettin KARAHOCAGİL ……………………..240
Senden Uzaksam
İnsan
Umutsuz Sevda
Bir Eski Defter
Sümeyra Bengisu AKKURT …………………….245
Bir Ressamın Tuvalinden
Gölgeler
Yansı
Hayallerim Ne Olur Gitmeyin
- 14 -
Turgut ÖNAL ……………………………………250
Bu Gece son
Kördüğüm
Minik Kuşum
Yunus Gibi
Öpücük
Sevdiceğim
Yavuz ÇETİN……………………………………….255
Gazelceler
Mahzun Kuğu
Kış Lirikleri
Bir Yalnız Kadın Bilir
Yıldız TOKSÖZ …………………………………….263
Hasret
Hilekâr
Sabrıma Zulüm
Boşuna Yorulma
Zeynep Satı YALÇIN ………………………………268
Gecenin Salıncağı
O An
Kuşlarla Git
Hani
Rüya
- 15 -
ADİL ÇITAK
1926 yılında Amasya‟nın Tokluca köyünde doğdu. İlkokulu
ve ortaokulu Amasya‟da okudu. Samsun‟da geçen lise öğrenciliği
yıllarında arkadaşlarıyla birlikte okul gazetesini çıkardı. Şiir ve
edebiyata karşı ilgisi bu yıllarda başladı. Amasya‟da avukat
olarak meslek hayatına atıldı. Bir ara siyasetle yakından ilgilendi,
partisinde yönetim görevlerinde bulundu. Kırk iki yaşındayken
öğretmen Yüksel Atan Hanımla evlendi ve bu evlilikten Perran
isminde bir kızları oldu.
Mesleki hayatının yanı sıra şiir ve edebiyattan hiçbir
zaman kopmadı. Tabiat, insan, vatan, millet sevgisi temalı coşkun
şiirler yazdı. 1973 yılında "Değişmem" adlı şiiri Genç Edebiyatçılar
Kulübü isimli şiir antolojisince birinciliğe layık görüldü. 1975
yılında Ağaç Bayramı nedeniyle yazdığı "Ağaç" isimli şiiriyle yine
birincilik aldı. 1975 yılında hastalandı, hastalığı on yıl kadar
devam etti. Yurt içinde ve İngiltere‟de tedavi gördü. 1985 yılında
vefat etti, geride kalanlara ölümsüz Şiirleri‟ni bıraktı.
- 16 -
KEREM GİBİ
Kavuşmamız günden güne uzarken,
Hayalinle avunarak kandım ben.
Akşam üstü seni gördüm gezerken,
Gökten yere melek inmiş sandım ben.
Aşk yolunda ayağımı kaydırdın,
Ölmeden Adil'i sala koydurdun.
Sırtıma ateşten gömlek giydirdin,
Kerem gibi cayır cayır yandım ben!
- 17 -
BU GECE
Hazırım bu canı sana vermeye,
Sevdanla uykumu böldüm bu gece.
Aya yoldaş oldum seni görmeğe,
Gizilce bahçene geldim bu gece.
Muhabbet çeşmesi sessiz akıyor,
Çiçekler doğrulmuş bize bakıyor.
Dudaklardan kıvılcımlar çıkıyor,
İnan muradımı aldım bu gece.
Saçın, kaşın, yüzün, gözün zinde mi
Elma yanak, turunç meme sende mi.
Aşkın sırrı gerdandaki bende mi,
Ne ararsam sende buldum bu gece.
Mecnunu çöllerde yelerken gördüm,
Kerem'i göz yaşı silerken gördüm.
Ferhat'ı dağları delerken gördüm,
Aşıklara selam saldım bu gece.
Silinirken şu vadinin sisleri,
Kaybolurken gökyüzünün süsleri.
Duyulurken horozların sesleri,
Adil‟e yar olmuş bildim bu gece.
- 18 -
DEĞİŞMEM
Cennet bahçesini İrem bağını,
Gezindiğin tozlu yola değişmem.
Elmas yığınını inci dağını,
Üstündeki çanak, pula değişmem.
Melike, Belkıs'ın şen sebasını,
Atlastan dikilmiş bey obasını.
Çin'in ipeklisi, Hint dibasını
Başındaki pamuk şala değişmem.
Nevcihansın fakat, sözün pir sözü,
Bana mıdır gel kalbime gir sözü.
Senden gelen sevgi dolu bir sözü,
Yetmiş iki çeşit dile değişmem.
Çevirince bana doğru yönünü,
Unuttum ben bugünümü, dünümü.
Beraberce geçen yarını günümü,
Hafta değil, aya yıla değişmem.
Tutuversen yeminini ahdini,
Açıversen şu Adil'in bahtını.
Verseler de kralların tahtını,
Odanda serili çula değişmem.
BAKIŞ
- 19 -
Kalbimizi birbirine,
Bitiştiren bakışın var.
Duyguları tam yerine,
Yetiştiren bakışın var.
Aydan aydın yüzün ile,
Şu gönlüme özün ile.
Söz etmeden gözün ile,
Katıştıran bakışın var.
Senin saçın sümbül gibi,
Gülüşlerin bir gül gibi.
Gül dalında bülbül gibi,
Ötüştüren bakışın var.
Ağustosun sıcağı mı,
Cehennemin ocağı mı.
Evim, barkım, bucağımı
Tutuşturan bakışın var.
Beklemekten oldum hasta,
Gelmedi bu hafta posta.
Düşman edip eşe dosta,
Çatıştıran bakışın var.
Sever hem de çeker çile,
Vurgunum ben şirin dile.
Kadeh, kadeh şu Adil'e,
Atıştıran bakışın var.
- 20 -
GÖRÜNÜR
Şu dünyanın azgınına,
Yular yoksa, gem görünür.
Hırslısına, kızgınına,
Neye baksa kem görünür.
Bilip bulan can kafaya,
Akıl verir şan kafaya.
Gel görelim man kafaya,
Olgun herşey ham görünür.
Şer savrulur harmanında,
Fesat yazar fermanında.
Förilerin ormanında,
Meşeler de çam görünür.
Şuna, buna dudak büzen,
İyiliğe çukur kazan.
Nerde varsa bozuk düzen,
Bakar kör'e tam görünür.
Adil düşmez bu hallere,
Kirlenmemiş pak ellere.
Dürüstlere, güzellere
Neşe gider, gam görünür.
- 21 -
A Ğ AÇ
İnsanlık uğruna gemi yapıldın,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Bir zamanlar put olarak tapıldın,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Eşya iken kapış kapış kaptılar,
Tahtı saraylara senden yaptılar.
Evliyaya lahit oldun öptüler,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Koyun kuzu yaprağınla gevişti,
Aşıklar gölgene gelip sevişti.
Koç yiğitler okun ile dövüştü,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Kağnıda sabanda dövende varsın,
Arının yuvası kovanda varsın.
Tuz biber döğülen havanda varsın,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Her evde kapıya eşik olmuştun,
Yemek sofrasında kaşık olmuştun.
Zengine fakire beşik olmuştun,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Kuşlar yuva kurup senden uçtular,
Köprü yapıp üzerinden geçtiler.
Marangozlar çeşidini seçtiler,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
- 22 -
Cama çerçeveye yakılmış iken,
Odun için diri yakılmış iken.
Kazık diye yere çakılmış iken,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Çeşit çeşit meyve verdin yedik hep,
Tabut oldun omuzlara koduk hep.
Yine döndük sana odun dedik hep,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Kestik biçtik dolap ettik, raf ettik.
Sana karşı nice nice gaf ettik.
Bir de tutup katilini af ettik,
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
Suların sellerin elemi senden,
Kavalın kanunun kelamı senden.
Destanın Adil'den, kalemi senden.
Ağaç seni yıkıp yakıp kül ettik.
- 23 -
AFET KIRAT
1955 yılında Amasya‟da doğdu. İlkokul ve ortaokulu
Suluova‟da, liseyi Amasya‟da okudu. 2003 yılında Mersin‟e
yerleşti ve burada şiir yazmaya başladı. Ünlü şairlerimizden
Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek,
Faruk Nafiz Çamlıbel‟den etkilendiğini ifade etmektedir.
Bilişim teknolojisinin her alanda olduğu gibi edebiyat
dünyasında da yaygınlaşmasıyla birlikte şiirlerini çeşitli kültür ve
sanat sitelerinde yayınlanmaktadır. Ayrıca bazı dergilerde ve
antolojilerde şiirleri yer almıştır. Şiirlerini “ Denizin Gözyaşları”
adlı kitabında toplamıştır.
Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği üyesi olan şair, halen
Mersin‟de ikamet emekte olup, altı çocuk annesi ve beş torun
sahibidir.
- 24 -
KARANFİL
Kar tanesi karanfil al şaraba boyandı
Özlemle bastırdığım kalbimin ateşinden.
Buz dağları tutuştu kızıl güneşle yandı
Nefretle kaçıp giden bir hayalin peşinden
Akşamla düşe dalan acı anlar uyandı
Kar tanesi karanfil al şaraba boyandı.
Rüzgârlarla savruldu kan ağladı karanfil
Gözyaşıyla son bulan suzinak bestesiyle.
Vuslatla yanan gönül şimdi perişan, sefil
Sarardı yaprakları eylülün nefesiyle
İcra kondu düşlere ahlar kahırlar kefil
Rüzgârlarla savruldu kan ağladı karanfil.
Korkmaz mısın karanfil, Allah‟ın gazabından?
Bağrımda saklamaktı seni her an niyetim.
Yudum yudum içerken sunduğun kezzabından
Terk ettin acımadan bıraktın beni yetim
Günler geceye döndü kahroldum azabından
Korkmaz mısın karanfil, Allah‟ın gazabından?
- 25 -
MİMOZA
Kırmızıyla beyazın aşkının tek meyvesi,
Yeşil kırda salınan pembe bir mimozayım.
Küstürmeye yeterli esen rüzgârın sesi,
Dokunmak isteyene eza veren cezayım.
Mızrak çarptı göğsüme için için kanadım,
Afet miydim bilmem ki Afet olsa da adım.
Amacım hoş kokumla dağıtmaktı mutluluk,
Kötü olmasa bile bilinmedi niyetim.
Heybemden akıtmıştım varımı oluk oluk,
Böyle mi olmalıydı can vermek mi diyetim?
Okşanmayı bekledim hak etmedim dayağı,
Çok kötü yaraladı atmacanın tırnağı.
Kor düştü köklerime ince boynum eğildi,
Biliyorum yakında dargınlığım geçecek.
Sonuç acı olsa da niyet böyle değildi,
Esen rüzgâra bile şimdi küstü bu çiçek.
Tutuştum alevlendim sol tarafım yanıyor,
Dokunmayın yarama dokundukça kanıyor!
- 26 -
ÇOCUK DÜŞLÜ KADIN
Bayram çocuğu gibi bir kapının önünde
Aralıktan içeri yavaşça süzüldü göz.
Kapı örtüldü birden her an gibi o günde
Avucundan kayboldu kanatlı iki çift söz.
İsterdi ki bu sefer kapılar kapanmasın
Bayram şekeri dolsun boş duran avuçları.
Soğuktan üşümesin yar narından yanmasın
Son bir defa titredi güçsüz parmak uçları.
Dediler ki; “Fırında ekmek henüz pişmedi
Şöyle biraz kurcala al eline küreği,
Girdiği gönüllerde sevgisi pekişmedi
Biraz daha köz gerek kızart pembe yüreği.”
İçindeki tek umut kayarken arasından,
Parmakları yumuldu acıttı evladını.
Sandılar ki sıkıyor yüreğin yarasından,
Kapıda bıraktılar çocuk düşlü kadını.
- 27 -
DENİZİN GÖZYAŞLARI
Bir tek damla su idim, düştüğümde dünyaya
Yıllar su gibi aktı, göremedim hiç rüya
Bir dereye tutuldum, küçükse de cüssesi
Düşlerimden düş çaldı, haykıran çılgın sesi
Dağları aştı geldi, sel oldu yoldaş dere
“Seni besledim” dedi, göğsünü gere gere
Kimi zaman kurudu, hasretten yandı gönlüm
Kimi zaman kudurdu, çileye kandı gönlüm
Tonlarca kir taşıdı, lekeledi bağrımı
Haykırsam da duymadı; imdadımı, çağrımı
Saat aktı, su sustu; kayboldu an tamamen
Öfkem içimde kaldı, sakin durmama rağmen
Ne aya ne güneşe, ne de muma muhtacım
Küçücük tebessüme, gülen bir yüze açım
Firardadır mutluluk, hüzünlere dost oldum
İnleyen bir ney gibi; nemlendim, sızı doldum
Uykusuz gecelerde, yıktım gönül tahtımı
Anladım kara yazmış; kader, kara bahtımı
Ne külkedisiyim ben, ne de pamuk prenses
Cefayı çekeceğim, gelene dek son nefes
Yaşam gerçekten savaş, olamaz ki bir masal
Ey kalem! Tüm renkleri, tülleşen ufkuma sal
Kayaları döverken, denizin gözyaşları
Sürükledi acıyla, kuma dönen taşları!
- 28 -
AHMET ALİ ÖZTÜRK
1987 yılında Almanya‟da doğdu. İlköğretimi ve liseyi
Taşova‟da okudu. “Buğulu camlara yazı yazarken ve yürüdüğüm
yollarda ayak izlerimi ararken hüzün kokan ama hayatı hep bir
umuda bağlayan şiirlerimi gençliğimin baharında keşfetmiş
buldum” diyor. Şiirlerinde genellikle aşkın acısını, hayatın
zorluklarını, gülerken ağlamayı ve düşünmeyi, duygu
betimlemelerini olabildiğince lirik tınısında işlemeyi denemektedir.
Yerel yayın organlarında ve çeşitli internet sitelerinde
şiirleri yayınlanmaktadır. Bazı antolojilerde şiirleri yer aldı. Dicle
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği bölümünü
bitirdi ve halen Gümüşhane Şiran Yatılı Bölge Ortaokulunda
Matematik öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
- 29 -
BENİM ADIM MAZİ
Adın ne dediler,
Dedim mazi.
Nereden nereye gidersin dediler,
Dedim gönül geçmişe yol olmuş,
Bedeller bedel olmuş,sonuma giderim!
Bırak! maziyi geçmiş geçmiştir dediler.
Diyemedim can candan gitmiş,
Sevdamın yokluğu canıma taketmiş,
Kurumuş dudaklarımda hayat çoktan bitmiş!
Diyemedim, diyemedim.
Dayanmaz artık yürek acısı,
Yetiş! Kanıyor derman yarası.
Hak der, sabır.
Olmuyor! Tükenmiyor da acısı.
Ziftlenmiş kaderim, geçmiyor yarası.
Meğer açılmış yelkenler ümitsizliğe,
Yol olmuş ecele derman yarası.
Bir varmış bir yokmuş,
Sen varken var yokken yokmuş meğer.
Söz yok çarede yokmuş bitmişe,
Sukut gönlüm sukut!
Söyletme yanık türkülerini,
Sukut gönlüm sukut,
Ağlatırsın adamı!
- 30 -
YORULDUM
Umuda olmayan yolu aramaktan,
Umutsuzluğuma ağlamaktan yoruldum.
Seni her bensiz düşündüğümde,
Geçen günlerin çaresizliğinde vuruldum.
Yaşadığımız her anın hatırası,
O çehrenin unutulmazlığı,
Bir de çaresizliğimize yandım da durdum.
Acı doldu hayatım,
Geçmişim geleceğime zindan.
Sense ciğerime hançer,
İçinde kaybolduğum tek derdim oldun.
Kim derdi ki Ahmet‟in gözleri ağlayacak,
Geçmişi geleceğini yıkacak!
Kim derdi ki Ahmet sevecek,
Kendini heba edecek.
Artık sazımı umutsuzluğa çalar,
Başım öne eğik gezer oldum,
Seni ve sensizliği düşünmekten,
Çaresizliğimde boğuldum!
- 31 -
ISLAK DAHA DA ISLAK
Düşler dünyası bu.
İki bacaklı sandalye!
3. ye mahal yok,
Yıkılacak düşlere!
Ayağımda eskimiş çarık,
Kapanmış bulutlar üzerime.
Dizlerim alnımda,
Göz yaşlarım ağlar halime!
Eyvah!
Eyvah!.
Ölümün mü beşiğindeyim ne?
Son nefesim olmasın ninni kedere!
Acıdır,
Ne acıdır bu işkence!
Bir bir çakar derdi kedere,
Sonrasına sığınır bedene!
Eskimiş düşler,
Yıkılmış hayaller,
Islak daha da ıslak!…
- 32 -
SATIRLAR BİLİR DERDİMİ
Satırlar bilir derdimi,
Bir bir dökülür kalemden,
Yaşım aldatmasın seni,
Derdim çoktur çoktur benim.
Gözlerime rüzgar çalmış,
Buğusunda ıslanır derdim,
Kokusu sardı ya bedeni,
Bırakmaz,
Bırakmaz beni.
Dalgalar misali çarpar gözlere,
Gidip, gidip gelir yeniden,
Yakıştıramadı,
Yakıştıramaz ki kendini!
Derdim çoktur,
Çoktur benim!
- 33 -
AHMET TAHSİN ÇINAR
1950 yılında Yozgat‟ın Boğazlıyan ilçesinde doğdu.
İlkokulu ve ortaokulu Boğazlıyan‟da, liseyi Ankara ve Kayseri‟de
okudu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden mezun
oldu. Sosyal Güvenlik Kurumuna memur olarak girdi. Üç yıl
süreyle Amasya Sosyal Güvenlik Kurumu Müdürlüğü‟nde görev
yaptı. Amasya‟yı unutamadığını, buradaki dostluklarının halen
devam ettiğini belirtmektedir. Bir süre daha Ankara‟da
memuriyete devam ettikten sonra emekli oldu ve mali müşavirlik
yaptı.
Uzun yıllardan beri şiirle, edebiyatla ve sanatla yakından
ilgilenmektedir. Sevda Bozlakları, Erdolusu Bade ve Kavganın
Türküsü isimli yayınlanmış üç şiir kitabı bulunmaktadır. Hikaye ve
roman türlerinde de çalışmaları bulunan şairin bu alanlardaki
çalışmaları yayına hazırlık aşamasındadır. Halen Ankara‟da
ikamet etmekte olan şair sanatsal faaliyetlerine burada devam
etmektedir. Biri kız biri erkek, iki çocuk babasıdır.
- 34 -
GÜN DOĞARKEN
Gün doğumunu överken kumrular
Başı sorulmaz yaşamın
Herkes biliyor.
Sonunu düşünerek de yaşanmaz;
Hayat, ilkleri tada tada son bulur.
Her gemi açar denizin düğmelerini,
Ardından kapatır bir sonraki için
Bozmadan dalgaların seyrini.
Düşler derinliklerde kalır;
Oynaşıp balıkların nezdinde,
Kumda ince ince izler bırakır.
Aşkın balına banınca parmaklarını,
Ağlasa da yüzü yumuşar insanın
Gözünün incisi istiridyelere akar.
Soyunur umudun rahmine
Karnı ısınır, mutlu düşlere yatar!
- 35 -
ÇİMEN YÜKLÜ GEMİ
Düşlerin serinlesin diye senin,
Sarı sıcak uykularına
Dağlardan kar toplayan benim
Esintisine ayar tutturup gecenin,
Derin kuyulardan su taşıyan da
Benim;
Ovadan pamuk toplayan,
Temmuz terini silerken
İncinmesin diye tenin.
Hasret güfteleri
Bestelenirken ay doğan çatılarda,
Benim;
Dalına konan lacivert martı
Baktığın uçurumlarda titreyen esrik imge
Sıcak esen aşk yelindeki har
Şekersiz çay gölgeli mutlu kahvaltılarda
Sofranı süsleyen masa örtüsündeki bahar
Benim;
Gözlerinin suyunda çatlamaya yatkın nar ile
Seni kedersiz düşlere taşıyan
Çimen yüklü geminin yelkenindeki rüzgar.
- 36 -
KURU IRMAK
Bu şuursuz eylem intihara sürüklemişti,
Fark ettim bunu.
Uçurumun kenarında tuttum onu
Tuttukça acı geldi elime
Bir yürek sevdadan lime lime.
Mendilimdeki beş elma da duruyordu,
Biri beraber dişlenmiş,
Hala parlıyordu güzel günlerin
Ve nesnedeki hayalin düş izleri.
Gözleri tuzakta öfke,
Elleri tuzaklarda çaresiz.
Şaşkın bir bahtiyarlık sızıyordu testisinden,
Sadece ezgiler tetikliyor yüreğini
Gözlerinde kurusu yaşın
Yeşil rengini kaybetmiş,
Mavisi kan kırmızı
Her saat bir hatırayı yok eden
İnat bir öfke yatmış çamura.
Tuttum onu, kan ellerimiz;
Ağaçları çiçekleri kurutan
Gözlerinin selinden, gözlerime akan
Kuru bir ırmaktı çaresizliğimiz.
- 37 -
ARDIÇ KUŞU ARDICIN DALINDA VURULUR
Bayat bir deniz renginde hasretin demi
Yuvarlanır zincirlerine ayak bilekleri
Sarmal döngülerde düzlemler üst üste
Yaprakların kırılgan nazları sonbahara
Atları dizginlemiyor yılkı bilezikleri
Geç kalsın ayrılık, biraz bekle.
Yoktur aşkın bedensel bir çaresi,
Her akşam aydınlığa gebedir karanlıklar.
Elimden kopup toprağa kaçar nar tanesi
Ardıç kuşu ardıcın dalında vurulur!
Avcısı bir insandır zor sevilerin,
Mezarına yaklaştıkça yüreğine elle.
Hazana bak yine erkenci akasyalar,
Saçların yaprakları bir esinti bekler.
Emekler yaşamaya bir hazin çocuk,
Kıvrımında gizlenir zorba bir kader.
Biraz daha kalsın ellerin ellerimde,
Biraz daha çırpınsın zamana kalbim.
Çayı biraz geç demle!...
- 38 -
ALİ RIZA ATASOY
1958 yılında Ankara'nın Çamlıdere İlçesinde doğdu. İlkokulu
Çamlıdere‟de, ortaokul ve liseyi Ankara‟da okudu. Atatürk Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu. Bir
süre Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında idari görevlerde çalıştı.
Ankara'da öğretmenlik ve okul yöneticiliği yaptı. Çeşitli ilçelerde İlçe Milli
Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptı. 2004 yılında Taşova İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğüne atandı ve halen bu görevini sürdürmektedir.
“Nehir Kıyısı Düşleri” isimli yayınlanmış bir şiir kitabı bulunmaktadır.
Çeşitli yayın organlarında ve edebiyat dergilerinde şiirleri ve makaleleri
yayınlandı, antolojilerde şiirleri yer aldı. Şiirlerinde genellikle sevgi,
tabiat, gurbet, gece, yolculuk, özlem, dostluk, arkadaşlık, umut, yalnızlık,
insan, şehir, hayat, ölüm, tarihi ve kültürel değerler gibi temaları işledi.
“Boraboy Şiir Günleri” ve “Çamlıdere Şiir Günleri” kültür ve sanat
etkinliklerinin düzenlenmesine öncülük etmektedir. Amasyalı Mihri Hatun
Şiir Yarışmalarında seçici kurul üyeliği yapmaktadır. Çamlıdere ve Doğa
Dostları Derneği, İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği),
Türkçe Sevdalıları Derneği ve Amasya Sanatçılar Derneği üyesi olan şair,
evli ve üç çocuk babasıdır
- 39 -
SERENAD / EYLÜLE VEDA
Perdeleri hafif aralık bırak,
Süzülsün içime kalbinden ışık.
Ayın gölgesinde üşürken zambak,
Kırılgan camlarda gezintiye çık.
İhrama bürülü gibi hayalin,
Gezinsin derbeder kızıl akşamda.
Bir titrek yıldıza uzansın elin,
Endamın belirsin buğulu camda.
Geceyi kuşatsın Eylül‟ün hüznü,
Uzakta çağlasın suların sesi.
Geçmişe gömerken bir gamlı günü,
Aksetsin ruhundan hayat busesi.
Veda bestesini çalarken Eylül,
Ürperen tenini okşasın rüzgar.
Anılar boşluğa savrulsun tül tül,
Bitmesin bu beste sabaha kadar.
(2010)
- 40 -
FERHAT*
Dağın yamacına varıp oturdu,
Ah, çekip inledi derinden Ferhat.
Dedi ki:-Şen olsun Şirin‟in yurdu,
Kalktı usul usul yerinden Ferhat.
Bir gün bu aşkımız bilinir dedi,
Şirin için bu dağ delinir dedi.
Belki de yolunda ölünür dedi,
Muştuyu almıştı pirinden Ferhat.
Bir hamlede vurdu kazmayı dağa,
Sular oylum oylum aktı otağa.
Adını yazdırdı bir altın çağa,
Ayrılmaz bilindi Şirin‟den Ferhat.
(2007)
(*) Ozan Fedai Koç tarafından türkü olarak bestelenmiştir.
- 41 -
FİRARİ
Bugün kaçtım kırlardan sessiz sedasız,
İçimde ışıklı kentlerin özlemi,
Bıraktım sükutu yeşil vadilerde.
Bekleyedursun dedim rıhtımda gemi,
Beklesin yolumu o eski vefasız.
Ladik'ten geçtim yeşillikler içinde,
Dilimde en içli hüseyni şarkılar,
Yüreğimin ucunda gurbetin hüznü.
Havza'da ah cıvıl cıvıldı çarşılar,
Hayat ne güzeldi esenlikler içinde.
Denizin maviliğini gördüm önce,
Ve kanat çırpışlarını martıların,
Gemiler yüzüyordu masum denizde.
Kulağımda melodisi şarkıların,
Dolaştım bir firari gibi gönlümce.
(2006)
- 42 -
VEDA*
Kalbini vurmasın ayrılık oku,
Gözyaşın akmasın o veda günü.
Ardımdan en güzel şiirler oku,
Duru şafaklara bırak hüznünü.
Gün gelir su yürür can bulur toprak,
Gün olur gül açar yeşerir yaprak.
Gölgemi kalbinin ucunda bırak,
Maziye gömüver o bahtsız dünü.
Durgun nehirlere bakıp beni an,
Derin ufuklarda bir yerlerde san.
Gözyaşını sakla için için yan,
Guruba çevir de solgun yüzünü.
(2009)
(*) Ersin Kayışlı tarafından şarkı olarak bestelenmiştir.
- 43 -
AYNALARDAKİ AKİS
Günle birlikte hoyrat yüzüme gülen,
Aynalardaki akis nerede şimdi.
Bir kuş kanadı gibi mahur süzülen,
Bakışları çehremden uçuran kimdi.
Anlamam anlatamam ben bu esrarı,
Yüreğim lâl dilim lâl ve lâl düşlerim.
Her şey niçin bulanık ve de sapsarı,
Bunca günahı acep neden işlerim.
Niçindir ki artık su vermez kurnalar,
Nicedir söyleşirler böyle çok sesli.
Söyleyin bu çizgiler nedir aynalar,
Uzak denizler kadar meçhul ve sisli.
(2007)
- 44 -
KÂBUS
Perdenin ardında sanki bir haydut,
Ansızın hançeri çekecek gibi.
Eşikte gerinir azılı bir kurt,
Gözleri kanımı içecek gibi.
Bir tıkırtı holde ayak sesi var,
Aynada sıcacık kan lekesi var.
Karşımda harabe eğreti duvar,
Dokunsam üstüme göçecek gibi.
Çatıda kasırga eser kudurur,
Gözlerim kararır damağım kurur.
Arkamda bir gölge dikilip durur,
Cismimi ikiye biçecek gibi.
Kim acep bu saat ipi gerdiren,
Devler mi delikten sinsice giren.
Önümde upuzun çürük merdiven,
Ayağımı atsam çökecek gibi.
Usulca aralar bir el perdeyi,
Kızıla boyarım siyah geceyi.
Çözemem nafile bu bilmeceyi,
Umarım sabaha geçecek gibi!
(2007)
- 45 -
KADINLAR BİLİRİM
kadınlar bilirim ufukta umuttular
ve mevsimler gibiydiler
onlarda sezerdim baharın gelişini
rüzgarın esişini
bilmem gözlerinin derinliklerinde
beni kaç kez unuttular
kadınlar bilirim belki efsaneydiler
ve gizem dolu evrende
kimi akan nehirdi kimi bir parça güneş
kimi müşfik bir anne
yada vefalı bir eş
gibi bir ömür içimdeydiler
kadınlar bilirim gerçektiler hayaldiler
ve yıldızsız siyah gecelerde
uzakta inleyen neydiler
ışıkta pervaneydiler
şimdi yok onlardan bir iz bir seda
belki hepsi meçhul ve muhayyeldiler
(2007)
- 46 -
ÇAY ŞİİRİ
-Ali Rıza Saklı‟yaher sabah kapım açılırken güne
ayak sesinden tanırım
buğu buğu sıcaklığın
durmadan yayılır içime
sonra avuçlarımda kristal bir bardak
ve dudaklarımda sımsıcak
hiç tükenmeyen hoyratlığın
her gün adına ve rengine dair
şairane sözler dolanır dilime
ilk kez Çayeli‟nde yol kıyısında
dokundum yeşil tenine
deniz ve yosun kokusuna karışan kokun
genzime doldu usul usul
sonra baktım şehir canibinde
eski bir Erzurum akşamından kalma
en gerçek ve en muhayyel günlerin
sıcaklığını taşıyordun kalbinde
Tarhana Sokak‟ta taş merdivenden
yürüyordum kendi halimde
kentin bitmeyen uğultusu içinde
eski bir Ankara evinin viran bahçesinde
nar ağacı çiçek açmış
ve iskarpinlerinin topuğuna basmış
- 47 -
bir Ankara delikanlısının
avuçlarındaydın
ve bir gün Tokat‟ta hasır kahvesinde
şair Kerimoğlu‟yla buluşup
nice kelam ettik senli benli
tavşan kanı rengine sinmiş
o eski sevdaları andık
kim bilir kaç kez çardak altında
sana kavuşmak uğruna
bahar yağmurunda ıslandık
eski bir aşk masalı gibisin anlatamam
mütemadiyen aklımdasın
yol molalarında zeytin gölgesinde
bazen eski bir tren garında
bugün de yarın da
içimde durmadan büyüyen bir özlem
ve sımsıcak bir düş gibisin
(2009)
- 48 -
BİMARHANE ŞİİRİ
Yürürüm ırmak boyu melal ile serbeser,
O tenha kıyılardan ılık rüzgarlar eser.
Çekilirken gölgesi usul usul gündüzün,
Deruni düşler gibi içimde büyür hüzün.
O nehrin üzerine çöker de mavi bir sis,
Yanık bir ney sesi ki duyulur akis akis.
Ipıssız bir mabetten yükselen dua gibi,
İmbik imbik ruhlara süzülen şua gibi.
O gizemli ney sesi dağılır perde perde,
Kulak verir dinlerim şöyle sakin bir yerde.
Sığınıp da bir anlık küçük bir bahaneye,
Yolumu çeviririm birden Bimarhâne‟ye.
Kıyıda görünür de o efsanevi mekan,
Ona kavuşmak hissi tutku olur an be an.
Yakutiye içinden geçip sessiz vadiye,
Ona doğru koşarım ruhuma şifa diye.
Her taşında bir anı belirgin çizgi çizgi,
Her çinisi tarihi terennüm eden ezgi.
Ruhumda yankılanır inleyen neyin sesi,
Bir sestir ki sorarım:-Acep bu neyin sesi?
Sazların nağmesini içimde duya duya,
Süzülürüm sessizce taç kapıdan avluya.
Bir an dalıp tarihe gizemli efsaneye,
Bakarım kimler konuk, diye Bimarhaneye.
- 49 -
O tılsımlı çağlarda gezinip birkaç mevsim,
Nice bahtlı bahtsızı anarım isim isim.
Uhrevi ve gizemli birer sima her sütun,
Sanki açık avluda salınır Ilduz Hatun.
Sonra iki yanında haşmetli iki vezir,
Olcayto Sultan gelir eğilip selam verir.
Yadederim hayırla Anber bin Abdullah‟ı,
Ve cümle bahtiyarı nice bahtı siyahı.
Ne gün ağrısa başım ney sesine koşarım,
İçimde mistik çağı doya doya yaşarım.
Ruhumun kapısını açık bırakıp ney'e,
Veda edip çıkarım, o gün Bimarhane‟ye.
(2008)
- 50 -
ALİ ZİYA ÖĞÜTCEN
1943 yılında Amasya‟da doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise
öğrenimini Amasya‟da, üniversite eğitimini İstanbul ve Ankara‟da
tamamladı. Halen Anadolu Basın Yayın Birliği İzmir Şube
Başkanlığı görevini yürütmektedir.
Şarkısı Biten Sokak, Sevgi Çiçekleri, Özgürlük ve Barış İçin
(Şiirler), Karaduttan Hikayeler (Anı), Muzaffer Tayyip Uslu
(Tiyatro) isimli yayımlanmış kitapları bulunmaktadır. Dikili Ekin
Kültür Sanat Dergisini on dört yıldan beri yayımlamakta ve
yönetmektedir.
- 51 -
GEÇ KALDI BAHAR
elma çiçeklerinde
sevda kokusu
geçen yıldan kalma
çatlak toprak
suya hasret gözler
rüzgar
fırtına
kar
yalnız seni arar
boyun uzatmış kardelen
her taraf nergis kokusu
yumurta kabuğunda
kargapapucu
oturmuş fala bakıyor papatya
sarı çiğdemler sarmış her yanı
bilmem nedense
bu yıl
geç kaldı
gönlümün baharı
- 52 -
ÇİÇEKLERİN ÖZLEMİ
sen geldiğinde
gülüyor asma gülleri
bir başka parlıyor menekşeler
kol atıyor çardağında yasemin
leylak kokusu sarıyor her yanı
seninle açıyor papatya
seni görünce
değişti zakkumun rengi
daha da parlak şimdi zambaklar
boynu bükük değil sarı çiğdemin
sana dönmüş lale
günebakan
akşam sefası
daha fazla bekletme
gel artık
gel de
şenlensin bahçem
bitsin
dört duvar içinde tutsaklığım
bu hasret
- 53 -
UYANAN DÜŞLER
sandık kokulu çamaşırlar
modası geçmiş renkler
unutulup, asılı kalmış iplerde
sarılmış bir yumağa
koca bir ömür
renk renk
alı al
moru mor
bir deniz kıyısı
akşam üstü
atlayan balıkların
yakamozu
inci midyesi
çağanoz
kedinin ağzında aç bir balık
açlık, tokluk
dört köşe masalarda
beş kadeh
etrafında altı kişi
eski bir koltuk üstünde unutulan
yorgunluk
al götür beni buralardan çocukluğuma
eriyen kar sularında yıka
ardından sar, sarmala, kundakla
ninnilerle büyüt yeni düşlerimi
yatırdığın kollarında
- 54 -
YANGIN
sonbahar yağmurları
yüreğimde yangın
solgun bakışlarımda
sarı saçlarına takılı
güz çiğdemleri
bir umuttu beklenişin
gelmedin
kızıl yaprakların doldurduğu
caddeler boyunca
yürüdüm
boşuna bekledim
yaz aşkları
terk etmiş sokakları
şimdi tenha ıssız şehir
saçak altlarında
kirlenmiş balıkçı kedileri
ve kumsalda amaçsızca koşan
sokak köpekleri
- 55 -
OTUZ YEDİ YAŞIN DÜŞÜNCELERİ
dostum diye sarıldığım aynalar
çoğalan çizgileri vurmayın yüzüme
bütün gizlerimi sizinle paylaştım
gün oldu güldük beraber
gün oldu ağladık
bu gün ağaran saçlarımı sermeyin önüme
güneş mi ısıtmıyor, ben mi üşüyorum
güzeller eskisi kadar güzel değil
sevdalı günler geride kalmış
mektuplar kır çiçeği saklamıyor artık
ve yeşil ve de berrak değil
Yeşilırmak‟ın akan suları eskisi gibi
ne portakalların kokusu
ne de kirazların tadı var
- 56 -
ATALAY DEMİRCİ
1976 yılında Ankara‟nın Nallıhan ilçesinde doğdu. İlkokulu
ve ortaokulu Amasya‟da okudu ve Ankara Yenimahalle Ticaret
Lisesini bitirdi.
Şiir ve edebiyatın yanı sıra öncelikle sahne çalışmalarını
yürüten sanatçı, ilk kez 1999 yılında sahneye çıkmıştır. 2008
yılından itibaren Dünya Radyo ve Ankara Sanatevi bünyesinde
toplam 1689 kez sahne almıştır. Yurtiçinde ve yurtdışında sahne
çalışmalarını sürdürmektedir. Halen Ses TV‟de “Akıl Küpleri” isimli
bir televizyon programı yapan sanatçı Stand up şovlarıyla
dünyayı dolaşmaya devam ediyor. “Satılık Gözyaşları” ve
“Kaleme Zeval Olmaz” isimli yayınlanmış iki tane şiir kitabı
bulunmaktadır.
- 57 -
YALAN
Yalan bütün güzelliği kuşların ağaçların,
Sevdalara alkış tutan şarkılar yalan.
Belki de güneş doğmaz yarın,
Hüznün ayak sesidir, kapımızı çalan.
Yalan ümidin pembe gülümsemesi,
Falda çıkan vefa, mutluluk yalan.
Susmuş bülbüller duyulan baykuş sesi,
Acının ırmağıdır gönüllerde çağlayan.
Aldatmaca o atılan barış çığlıkları,
Acımasız savaşlar var gelecekte.
Yalan yıldızların al yeşil ışıkları,
Gönlümüzün rengi var, gecenin mateminde.
Çığlık çığlık martıların sevinci yalan,
Güz renginde açıyor ilkbahar çiçekleri.
Yarınlar endişeli ufuklar duman,
Mutluluğun çamura bulanmış etekleri.
- 58 -
YAZLAR
Çoktan geçti yazların şenlik zamanları,
En sevimli çiçekler dalında kurudu.
Artık bal yapmaz oldu kanadı kırık arı,
Kırık dallarda kuşlar ağladı durdu.
Kör kuyulara düştü bir bir ümitler,
Kopkoyu sisler örttü en masum dilekleri.
Hatıralar kuytu köşelere sindiler,
Koptu elimizdeki uçurtmanın ipleri.
Hüzünle gölgelendi mavisi denizin,
Daha uzak semalara yollandı yıldızlar.
Nemlendi bakışları ufka dalan gözlerin,
İnsafsız rüzgarlarla ihtiyarladı kızlar.
- 59 -
YORGUN
Özgürlük için güvercine özendim,
Sevgi taşıyan yürek için, Ferhat‟a!
Dağları delemedim belki ama,
Temiz sevdim, saf sevdim.
Dertlerimi ortaksız çektim hep,
Aradım, bir ortak bulamadım.
Neşeme ortak çoktu oysa,
Denedim ama kovamadım.
Merhameti yanlış yerde aradım,
Onun peşinden fazla koşamadım.
Ayrılıklar yordu beni tüketti,
Hasretime çare bulamadım.
Gidenlerin hepsi söz verdi,
Ben kendilerinden vazgeçtim.
Selamları bile gelmedi,
Aldananlar ise gene kendileriydi!…
- 60 -
EMİRDEN
Bakarsın bir güzele gönülden,
Göz yaşı akıtırsın hayaline içten.
Seversin ta damardan, derinden
Ve kader onu sana getirir.
Sanki emirden.
Uğruna ölürsen öldürürsün
Vurur, kırarsın
Şehri yakarsın belki
Hayatını silersin defterinden,
Ve kader onu götürür,
Sanki emirden.
Yine anlamaz akıllanmazsın,
Peşine düşersin duygularının ölümüne,
Dostlar kırarsın.
Ve mutlaka yalnız kalırsın,
Bu kez kader seni ona götürür.
Sanki emirden.
Sonra sevemez olursun kimseyi,
Hayaliyle geçirirsin geceleri.
Ellerin boş yüreğin ağzına kadar yar doludur,
Bu kez de kader, ölüm der.
Yine emirden!...
BİZ İNSANOĞLUYUZ
- 61 -
Ne istediğimizi bilmeyiz çoğu zaman,
Babanın tabutunu taşırken anlarız kıymetini.
Sevgiliyi elden gidene kadar sevemeyiz,
Mutluluk dibimizdedir kör olur göremeyiz.
Biz insanoğluyuz!
Rüyaya dosttan daha fazla inanırız,
Bardak kırar gibi kalp kırarız.
Doğruluk gün gibi ortadayken,
Yalanı arar bulmak için kıvranırız.
Biz insanoğluyuz!
Gerçekten seveni neredeyse döveriz,
Eğer kaçarsa nefret eden mutlaka yetişiriz.
Derdi varsa birinin, en uzağına gider
İyi gününde ondan daha fazla güleriz.
Biz insanoğluyuz!
Anayı ölümüne yakın hatırlarız,
Paraya her şeyden daha fazla aşığız.
Ümitlerimiz daha yeşermeden koparır,
Sevgimizi gösteremez herkesten sakınırız.
Biz insanoğluyuz!
Kötünün niyetini, iyinin şefkatini,
Ecel kapısı çalana kadar anlamayız.
Yardımı her şeyden çok bekler,
Küfrü ağızdan asla atmayız.
Biz insanoğluyuz!
Rahatlığın en yücesi hep hayalimiz,
Darlıktan ders almak en zor işimiz.
Burnumuz kanasa isyan eder,
Kuru ekmek, zeytine şükretmeyiz.
Çünkü biz,
İnsanoğluyuz!...
- 62 -
BAHATTİN ÇAK
1968 yılında Doğankent‟te doğdu. Gümüşhane‟nin Kürtün
İlçesi nüfusuna kayıtlıdır. Günyüzü Köyü İlkokulu, Trabzon Fatih
Ortaokulu, Trabzon Lisesi ve Giresun Eğitim Yüksekokulunu
bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Yöneticiliği
ve Deneticiliği Lisans Eğitiminden sonra, Dicle Üniversitesi Eğitim
Programları ve Öğretimi alanında yüksek lisans eğitimini
tamamladı.
Kahramanmaraş ve Ankara‟da öğretmenlik yaptı. 1997
yılında Diyarbakır iline İlköğretim Müfettişi olarak atandı. 20012007 yılları arasında Amasya İlinde İlköğretim Müfettişi olarak
görev yaptı. Halen Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Eğitim
Denetmeni olarak görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
- 63 -
GÜLÜŞÜ SOLGUNUM
ey gülüşü solgunum!
anla!
eksik yalnızlık içindeki,
mülteci yüreğimi.
ve çala paça götürülen
bir çocuk çığlığı gibi
çaresizliğimi.
anla ki,
lacivert gecelerde,
mutluluk boy atsın gölgemin yanında
gölgene.
ey gülüşü solgunum!
ıssızlık tütüyorsa buğulu
gözlerinde,
ve parçalı bulutlu bir geçmişin
izi duruyorsa hala yüreğinde,
bırak kentin dar sokaklarına
yalnızlığını,
ve yağmurlara hüznünü.
gelişin sessiz olsun,
ve de zamansız!...
- 64 -
EYLÜL
Sararmış bir fotoğraf gibi
Duruyorsun karşımda
İri bir yağmur tanesi olup
Düşüyorsun gözlerime
Ay ışığı sıcaklığında bakışlarınla
Üşütüyorsun
Uzakta gökçül bir kuş oluyorsun
Sarı sarmaşıklar arasında
Hüzün diyorum
Gülüyorsun
Çoktan yerini almışsın
Eskimiş takvim yapraklarında
Acıtıyorsun
Eğilip bakıyorum
Kül rengi günler çizilmiş her yanına
Bir dilenci mahcubiyetinde
Titreyen sesimle soruyorum
Sessizce
Eylül diyorsun
DİLSİZ DÜŞLER
- 65 -
Dilsiz bir çocuğun çığlığını duyarım
Her gece
Acısı düşer ellerime
İçimde bütün diller dilsizleşir
Bir damla düşsün diye dilime
Yağmurlar dayarım yüreğime
Ve geceler boyu şimşekler yağar ellerime
Yağmura nasıl baktığımı
Bulutların koynuna uzanıp ölesiye yattığımı
Kimse bilmez
İhanet ve ıssızlık kuyularında Yusuf
Nil kıyılarında Züleyha
Harşena dağı eteklerinde Ferhat
Ferhat‟ın yüreğinde Şirin olduğumu
Kimse bilmez
Musa ağacında yaprak
Hazan mevsiminde toprak olduğumu
Dilsiz gecelerde yağmura durduğumu
Kimse bilmez
Ellerim bilir
İçimde bütün diller dilsizleşir her gece
Her gece kanlı bir baykuş gelir, oturur yüreğime
Her gece bir im gelir oturur ellerime
Ellerim dil olur
Sonra sen gelirsin dilime
Dilsizleşir ellerim
Ellerim eksiltir düşlerimi
Ellerim eksiltir düşlerimi
- 66 -
ERHAN GÜL
1985 yılında Samsun'un Lâdik İlçesine bağlı Sarıgazel
köyünde doğdu. İlköğretimi ve ortaöğretimi Suluova‟da
tamamladıktan sonda, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesinde okudu.
Edebiyat ve şiire ilgisi; içinde bulunduğu kültürel ortamın
da etkisiyle çok küçük yaşlarda başladı. Yakın çevresinde
bağlamaya ve Türk Halk Müziğine olan ilgi nedeniyle, özellikle
ortaöğrenim yıllarında çeşitli halk ozanlarını tanıma ve dinleme
fırsatı buldu.
Şiirlerinde genellikle hece ölçüsünü kullanan şair; Necip
Fazıl Kısakürek, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Cemal Safi gibi
üstatlardan etkilendi. Üniversite öğrenciliği yıllarında Rıza Tevfik
Bölükbaşı, Nazım Hikmet ve Attila İlhan gibi ustaların eserlerinden
feyiz aldı. Bazı antolojilerde ve kültür sanat dergilerinde şiirleri
yayınlandı. Şiirlerinde özellikle içe dönük bir yaşamın izlerini
sürmekte ve insan, hüzün, sevgili gibi temaları sıkça işlemektedir.
- 67 -
GAMZELİ
Bilmem neden kahverengi gözlerin,
Bana kömür görünüyor gamzeli.
Sanma rica dolu bütün sözlerin,
Bana emir görünüyor gamzeli.
Nemli desem elimdeki mendile,
Deniz coşar gözümdeki yaş ile.
Yüreğinde 'sevda' denen taş bile,
Bana hamur görünüyor gamzeli.
Dilersen kalbini sevmekten caydır.
Göklerden gönlüne yıldızlar kaydır.
Yürüdüğün yollar tam sekiz aydır,
Bana çamur görünüyor gamzeli.
Gördün herkes gibi ayrılık denen,
Celladın eline düştük sen ve ben.
Bu gidişle yokluğunla tükenen,
Bana ömür görünüyor gamzeli!...
- 68 -
DİYET
Senin eserindir sevda denilen,
Gönül kitabıma yazılan ayet.
Belki cehennemi düşünürüm ben,
Cennetine layık olursam şayet!
Sen şimdi sadece bana aşkı sun,
Bırak soruları melekler sorsun.
Mademki beni hep unutuyorsun,
Öyleyse hayata bensiz devam et!
Hani yüreğime bir kuş konar ya,
Bazen bir serçedir bazen kanarya.
Neden ellerinle o kafes var ya,
Kırıldıktan sonra kopar kıyamet!
Bende yaşattığın sevgiydi bu din.
Barışın içinde öğretilmez kin.
Ben senin sevgine inandım lakin
Bir ömür tüketti sunduğun diyet!
- 69 -
ÖP BENİ
Nicedir kurudu damağım dilim
Sis, dağları bürümeden öp beni!
Bu sabah mihmanın sen ol sevgilim
Gece günü sürümeden öp beni!
Başucunda ağlaşıyor melekler.
Hepsi bize dair bütün dilekler.
Yeryüzünde bugün doğan bebekler,
Emekleyip yürümeden öp beni!
Bir gece güneşin şavkıyla yun da,
Diyeceksin bir gariplik var bunda
Gönlümün sen yönlü Kuzey kutbunda
Hasret buzu erimeden öp beni!
Bir daha kapanmaz açılan yara
Ayrılmayız gelmez isek nazara
Bir gün elbet gireceğiz mezara
Dudaklarım çürümeden öp beni!
- 70 -
SENİ SEVMEK
Sevgili...
Seni sevmek; insanın öz yurdundan ayrılıp,
Bilinmez bir diyara sürülmesi demektir...
Edep erkân gereği benliğinden sıyrılıp,
Hakikat makamında görülmesi demektir...
Seni sevmek; ilk önce cennette Âdem olup,
Havva'nın sevdasıyla kalpte İblis'i bulup
Ve nihayet huzurun dergâhından kovulup,
İnsanın çile çile örülmesi demektir...
Seni sevmek; bilmeden inanmak şuna, buna
Hatta arsızca girmek cehaletin koynuna.
Her nefeste insanın, Azrail'in boynuna,
Kurtuluş ümidiyle sarılması demektir...
'Aşk' denen yaratığın fitne sokup beynine,
İnsanın insanlara darılması demektir...
BUHAR
Hangi gözün kaynağı nehir taşır dünyada,
Hangi kirpik ıslanır böyle durup dururken.
Kim bilir kaç okyanus buharlaşır dünyada,
Yanağımın üstünde gözyaşları kururken!...
- 71 -
EVA
Kalbime girdiğin o günden beri sevgilim
Umutlarım hasretin badesinden içiyor.
Bir busene muhtacım kuru damağım dilim
Tebessümün kahkahan bin bir hayal seçiyor
Eva! Her günüm seni düşünmekle geçiyor.
Düşündün mü karşında neden bükülür dizler
Adım attığın yere karışsın diye izler.
Sen gezdikçe gönlümde yeşeriyor filizler,
Umudun bahçesinde beyaz güller açıyor
Eva! Her günüm seni düşünmekle geçiyor.
Yokluğunda nedense hasret kaplar sinemi
Söyle kim silebilir kirpiğe dolan nemi?
Hadi anlat sevgilim İstanbul'da yine mi?
Martılar vapurlarla karşı yöne göçüyor.
Eva! Her günüm seni düşünmekle geçiyor.
ALDATIR
Kalemim gece gündüz bin bir türlü söz yazar.
Yazar ama nafile, gülmüyor ki her satır.
Yârden şikayetim yok, öğrendiğim bir şey var;
Beni bu sevda değil, bu şiirler aldatır!
- 72 -
FESİH AKTAŞ
1966 yılında Ağrı‟nın Taşlıçay İlçesine bağlı Aşağıtoklu
köyünde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu memleketinde okudu.
Konya Atatürk Sağlık Meslek Lisesini bitirdikten sonra, bir süre
Adıyaman‟ın Gerger ilçesinde sağlık memurluğu yaptı. 1992
yılında Erzurum İbrahim Hakkı Sağlık Eğitim Enstitüsünden bölüm
birincisi olarak mezun oldu.
Öğrencilik yıllarından itibaren şiir ve edebiyatla yakından
ilgilendi. Kendine özgü tarzıyla hece ölçüsüyle ve serbest tarz
şiirler yazdı ve çeşitli kültür ve sanat platformlarında şiirleri
yayınlandı. Uzun yıllardan beri Taşova Anadolu Sağlık Meslek
Lisesinde öğretmen, müdür yardımcısı ve okul müdürü olarak
çalıştı. Bir süre Amasya Anadolu Sağlık Meslek Lisesi Müdürlüğü
de yaptı. Halen Taşova Anadolu Sağlık Meslek Lisesi Müdürlüğü
görevini sürdürmektedir. Amasya Sanatçılar Derneği ve İLESAM
(İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesi olan şair evli
ve iki çocuk babasıdır.
- 73 -
BİR KATRE CAN
Kopunca yongası bedende canın,
Her bakış kurşuna dönüşür anne.
Kötürüm hislere gebe zamanın,
Lavları içinde kan üşür anne.
Çit çeker çapaklar, yıldızlar âmâ,
Nelere kabildir nelere imâ!
Bu gece çat kapı gir ki rüyama,
İçime bir katre can düşür anne!
(2007)
SAFİR RÜYA
Bu akşam başka güzel, yoksa gece mi safir,
Açtı yar gül sineyi; O konak, ben misafir.
(2007)
- 74 -
İÇ DENETİM
Ey şehvetin izinde sükseye hayran nefis,
Lâmekanda atlasın var mı farkı hasırdan.
Sükutun çığlığında çökünce gözlere sis,
Açılır tüm perdeler, ha şiardan ha sırdan.
Nükse tabi arzular tırpanlarken hicabı,
Bir içimlik havuzda, hep mesuttur kurbağa.
Niyazdır ihtirastan arınmanın icabı,
Hûşu ile rahleyi kur otağa, kur bağa.
Hüsran ile sonlanır, hangi faniyi sevsem,
Hayat serüveninde gaflet sinsi katilim.
Kemirdikçe sanrılar, ateş olur vesvesem,
Terapisi tefekkür, Kuran‟dır kat kat ilim.
Nice sırrın resmidir alnımdaki bu, dağım,
Mübarek nişaneyi sıvadım kusur ile.
Ayrışacak bilirim; köküm, dalım, budağım,
Mahşerin şakağında bir nefeslik sûr ile.
Ar damarı suyundan rızıklanır ıstampa,
Kuşkusuz gizem dolu, lekesiz tek mühürdür.
Aklım! Nefsimi terk et, benliğimi al kampa,
Her lahzanın ötesi iradi tezahürdür.
( 2010)
- 75 -
AL BAŞIMDAN
Şu sevdayı al başımdan ne olur,
Zaptedilmez, terkedilmez bir iştir.
Alır beni terkisine kaybolur,
Dizgin tutmaz bir serseri gidiştir.
Yalpa yapar kasırgalar yaratır,
Bir düzen ver ayarını değiştir.
Uyku bilmez tüm gün seni aratır,
Ya cisminle, ya resminle birleştir.
Toyluktansa bu haşarı uçuşlar,
Ocağında besle büyüt, geliştir.
Hasrettense şu zamansız kaçışlar,
Yüreğinin kıyısına iliştir.
Durak bilmez, mola vermez mekansız.
Bir yön ver ki, otağınla kesiştir.
Zara düştü kurtuluşu imkansız,
Tut elinden bildiğine yetiştir.
(2007)
- 76 -
NAYLON HEYELAN
Haneme tüneyen naylon heyelan!
Aşındı özünden, çırptığın resim.
Muassır ezgiyle raks etti ceylan,
İkazın azmiyle kısıldı sesim.
Dokuya mayınla verildi desen
Bir yanardağ gibi yığıldı cisim.
Şu hazin tabloya az öfkelensen,
Yapışır alnına “çağdışı” isim.
Sarsıldı benliğim fingirdek “fay”da,
Hoşnutmuş suretten münevver kesim.
Bünyemden beynime kalmadı fayda,
Kurduğum konakta yazı, bîkesim!
(2008)
- 77 -
HESAPLAŞMA
Sizedir sitemim oy kahpe yıllar,
Dünümü günümle vuruşturdunuz.
Hani ya uzundu çıktığım yollar,
Ne çabuk sonuyla buluşturdunuz.
Doğmamış günlere randevu verip,
Hem gece hem gündüz çalıştırdınız.
Ki lanet şeytandan mesaj gönderip,
Her gece kaçamak alıştırdınız.
Ve ben ki; dinamik, dağ gibi adam,
Nasıl da köşeye sıkıştırdınız.
Metal çerçeveye kalın iki cam,
Şu çapkın gözlere yakıştırdınız.
Şaraba boyalı al kâkülümü,
Taraksız günlere kavuşturdunuz
Ve harlı közümden kalan külümü,
Yazık ki meçhule savuşturdunuz.
Her bir karesine ektiniz leken,
Ay gibi yüzümü buruşturdunuz.
En çetin ringlerin galibi iken,
Elime bir baston tutuşturdunuz.
Bir yere sığmayan uçuk gönlümü,
Nizacı kafesle barıştırdınız.
Rızamı almadan soğuk ölümü,
Binlerce işime karıştırdınız.
(2006)
- 78 -
İKRARIM URGANDIR
İkrarım urgandır, boynumda gülüm.
İstismar, ölümcül tecellim olsun.
Uyansın sessizce koynumda ölüm,
Mülteci işmarın ecelim olsun.
Suç-günah hurcunu vurup sırtıma,
İnfazın nabzında kopsun fırtına,
Son defa sevgiyle bak suratıma,
Bir ilmek atmaya mecalim olsun.
(2008)
RUŞEN
Farz olurdu her günü siyaha boyamak,
Tek bir geceme girsen
Ruşen!
Neşem olurdu ağlamak,
Çekip gitsen!...
(2006)
- 79 -
BİR AVUÇ GÖKYÜZÜ
Ne doktor,
Ne ebe!
Bir gardiyan komutu ile çıktım,
Sıcak odamdan.
Gözümü açtım ki, çelikten bir dam,
Ne kuzenim oldu, ne akrabam.
Ve çile ve hüzün ve gam.
Ben mapushane çocuğuyum,
Volta atmayı öğrendim,
Emeklemeden.
Tek bir sabah güneş vurmadı yüzüme,
Hiç bakamadım gökyüzüne,
Ne yıldız bilirim, ne deniz!
Yastık altına saklı şişler,
Kâbus dolusu düşler gördüm.
Ne kuş cıvıltısı,
Ne yaprak hışıltısı bilirim,
Demir gıcırtısı oldu
Ninnilerim.
Ne bir ezan sesi geldi kulaklarıma,
Ne besmele değdi dudaklarıma.
Ben mapushane çocuğuyum,
Ayrı bir dünyam var.
Ne mezar bilirim,
Ne çarşı pazar.
- 80 -
Ne gül kokladım,
Ne menevşe sevdim.
Ne sevdam oldu,
Ne sevgilim.
Ne düğün gördüm, ne gelin.
Ama varım,
Olmasa da diyarım,
Ben de varım.
Gelin,
Gelin de görün;
Ne okul gördüm, ne dernek,
Adımı “Kader” koydular,
Bilmiyorum ne demek!
Ben mapushane çocuğuyum,
Suçum; dünyaya gelmek!...
- 81 -
FİLİZ ALTIOK
1967 yılında Amasya‟da doğdu. İlk ve orta öğrenimini
Amasya‟da tamamladıktan sonra, 1990 yılında Selçuk
Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana
Bilim Dalından mezun olmuştur.
“Çocukken bir gün yolum şiire düştü. Yıllar boyu zaman,
zaman uğradım ona. Kıyıda köşede unuttuğum da çok oldu ama
o vefalı bir dost gibi beni hep bekledi. Ne zaman gitsem kapısı
hep açıktı. Sadakatini iyiden iyiye fark ettiğimde, ben de ondan
vazgeçemez oldum” diyor. Şiirleri çeşitli kültür sanat sitelerinde
yayımlanmaktadır. Halen Balıkesir‟de bir okulda öğretmenlik
yapmakta olup, evli ve bir çocuk annesidir.
- 82 -
GÜNEBAKAN
Gönül bahçemi eller tarumar eylemeden,
Renklerden eflatunu sevenimi getirin.
Şimal yıldızım kaymış! Gerçeği söylemeden,
Dönülmez yolda dizin dövenimi getirin.
Kaf Dağı‟nın ardında intizarımı çaldın,
Saklayıp sakınırdın başımı derde saldın.
Aşkın narına yanan nar ağaçlarıydık biz,
Gittiği günden beri adım Günebakan‟dır.
Hayat darına düşen darağaçlarıydık biz,
Batmış olsa bile o güneş beni yakandır.
İrem bağlarında yar uykulara mı daldın,
Saçlarıma düştü kar, sevdiğim nerde kaldın?
- 83 -
DEPREŞİR DERDİM
Güne iner perde, depreşir derdim,
Gönlümün güneşi battığında gel.
Cefana ses etmez, boyun eğerim.
Mahlukat uykuya yattığında gel.
Âşık maşukunu bilir kendinden.
Yıldızlar nedir ki, vazgeçtim günden.
Razıyım sevdiğim, her müşkülünden,
İstersen kaşını çattığında gel.
Baharda meyvesiz dallar gibiyim,
Tek heceye hasret diller gibiyim.
Gonca iken solan güller gibiyim.
Bülbül a hu zarla öttüğünde gel.
İçinde bir nebze merhamet varsa,
İsmimi yâd edip, ruhun kanarsa.
Pişmanlık duyup da, canın yanarsa
Sevdamla tutuşup, tüttüğünde gel.
Artık kalmadı o dudak büküşüm.
Öfkelenip, şimşek gibi çakışım.
Sen ol son nefeste leyli bakışım,
Azrail elimden tuttuğunda gel!
- 84 -
YAS RENGİ
Kimler uyudu yine, düşlerinde dün gece?
Geldiğin gün dün gibi, ruha ahenk gelmişti.
Şu nemrut ihanetler çözülmez bir bilmece,
Gidişin ölüme eş, mahşere denk gelmişti.
Fermanımı elinle mühürledin can gülüm.
Yas rengine boyandı o mağrur bakışlarım.
Ne acı! Senin bana yakıştırdığın ölüm!
Bakamam başkasına, nasıl günah işlerim?
Tenine dokunmaya kıyamazken yârim ben,
Neden aldandın ele? Yuvanı yıkacaklar.
Şimdi hoyrat birine, sevgili mi oldun sen?
Gölgesi göğe vuran bahçeni yakacaklar.
Cehennemim olsan da gel, dayanamıyorum.
Dalda ağlarken filiz, çiy gibi kan düşüyor.
Cinnetli kâbuslardan bak uyanamıyorum.
Toprak sardı saracak, çığ gibi can düşüyor!
- 85 -
SİYAH TÜLLER
Yüreğinde pişmanlık, nasıl olsa gelirsin
Artık sustuğum o gün, ellerinde güllerle.
Bir namazım olacak, onu da sen kılarsın
Ah! Kapat saçlarımı şu simsiyah tüllerle!
Karaçalı uğruna beni neden attın yar,
Gecemde güneşimdin, söyle neden battın yar?
Pârelenen bir lâle olmak varmış kaderde,
Saklı bahçende soldum, yüzüme gülmüyorsun.
Senden başka çare, hiç aramadım bu derde,
Cellâdın nabzındayım, geriye gelmiyorsun.
Bengisuydun can katan, şimdi neden bittin yar,
Gözümü yola koyup, bilmem neden gittin yar!
Nehirler çalkalanıp, tersine aktığı gün,
Dizeler sessiz kalır, şiir seni unutur.
Bir annenin beşikte bebek bıraktığı gün,
İşte o an! Zavallı şair seni unutur.
Onmayan dertlerime, derdi neden kattın yar,
Sen bensiz mutluluğu, nasıl, neden tattın yar!
ENDÜLÜS DÜŞ/MÜŞ
Hayattan bir „düş‟ alacağım var,
- 86 -
Ama kalsın.
O da benim sadakam olsun.
Saat hayale kurulmuş.
Şimdi çalıyor,
Dinle!
Rüzgârın salındığı,
Uçsuz , bucaksız
Papatya tarlasında.
Başım,
Saçlarımın ekin ekin uçuştuğu,
Sevgiyle inip kalkan
Göğsünün şahikasında.
Özlemini çektiğim
Arkaik kelimelerle fısıldadı.
Peri kızıymışım O‟nun,
Endülüs‟ü olmuşum.
Sanki güne bakıyormuşum.
Göklerden izlerken bizi
Bir zamanlar o çok sevenler,
İlk kez gülümsediğim için
Ruhunu ruhuma sarıyordu.
Bizi melekler koruyordu.
Avucumda titreyen dudaklar,
İçimde dağ yürütüyordu.
Gözleri yangın taşıyan,
Maviden bir nehir.
Karışınca gözümün elasına,
Yeşilden aşk filizlendi,
Düş!
Unutulmuş bir rüya gibi
Endülüsmüş!
- 87 -
KIŞ GÜFTESİ
Ben bir cezir idim,
Ah medsiz kaldım.
Aydan kopan hüzün,
Sırlanıp, sâf tutmuşken gözlerinde
Dudağının kıvrımına saklanmıştı,
Mahcup bir gülümseme.
Susmak zorundaydı,
Biliyordum!
İçimden kanatlanırken,
Zapt edilemez güvercinler,
Yüreği yüreğimde çırpınıyordu.
İşte O gidiyordu,
Gidiyordu…
Âh yâr!
Ağyar!
Kavlimizi kim vurdu?
Baharları defnettik,
Güz üşüyor burada.
Şadırvan peykelerinde beklenen
Ezanlar huzuruyla,
Mavera güneş doğrulurken,
Her sabah senin ellerinde.
Gökdenizin kararmış eteğinde,
Yıldız sektirmeyi,
Bana bırak!
- 88 -
Gel karmakarışığım gel!
O ateşi yeniden yak!
Serçelerin kış güftesi.
Dağ gölleri,
Irmak gülleri,
Ve atlas diba üstünde,
Yağlı ilmek.
Ayrılık kapıda
Yüreğim ağzımda!
- 89 -
HALİS BÜYÜKBAYRAKTAR
1957 yılında Amasya‟da doğdu. Amasya Kılıçaslan İlkokulu ve
Amasya Lisesi‟ni bitirdikten sonra Amasya Eğitim Fakültesi‟nden mezun
oldu. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Uludağ Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri bölümünü bitirdi. Öğretmenlik
mesleğine geri dönen sanatçı halen Amasya Bahçeleriçi İlkokulunda
görev yapmaktadır.
Amasya Sanatçılar Derneği‟ni arkadaşlarıyla birlikte kuran
sanatçı, dernek adına Elit Sanat Kültür Sanat Dergisini yine
arkadaşlarıyla birlikte çıkararak sanatsal faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yeşilsahnece Tiyatroları, Beş Yıldızlı Yaşam, Kafalar Değişmeli, İki Eşek
Bir Kişi, Bağlanmak mı Hayır, Filtreli Cadı ve Palyaço, Meşe Kül Tablası
isimli oyunları sahnelenmiştir. “Her Gedikten Yorgun Bir Hece” ve
çocuklar için kaleme aldığı “Renkler Sayfalardan Koptu” isimli şiir
kitaplarını yayına hazırlamaktadır. Amasya Sanatçılar Derneği Başkanı,
Amasya Yeşilay Şube Başkanı ve İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri
Sahipleri Meslek Birliği) üyesi olan şair, evli ve üç çocuk babasıdır.
HAYAT HAZERAN
- 90 -
Zümrüdüanka‟nın kanadından İris
Dök selvi gölgelerine damlalarını.
Bir sarışın dev Harşena‟da görünsün..
Işıklar saplansın dünün adımlarına.
Cilanbolu kör kahır basamak,
Zoraki emek sur;
Kan sıçramış taşları giyin,
Çığlıklar oynaşsın, canhıraş feryatlar,
Krallar kraldılar, karanlıkta kaldılar.
Kirli hatıralarda!
Harşena; yalçın kaya, şahin yuvası,
Tepesine günü ören derviş,
Dervişin zikri cise cise yağar
Karanlık anılardan sökülür,
Surların üzerinde örülür hayat,
Hazeran!
Yağmur sarmalı bulutlar
Renklerin serildiği yerde çözünür.
Sarı dev İris‟te oynar
Oynar ışıltı,
Ve dalgalarda fısıltı.
Ve gölgelerde sevinç.
Avuçlar dolusu, sevgi
Çalınır vadideki bağlardan.
Yorgun benizli, dik duruşlu adam.
Erdem yığılıyor kerpiç döşeli sokaklara,
Giydiğin aba zümrüt vadinin yükü.
Kırk ikindiler kalbindeki yağış,
Ve dolunay‟ın işareti ellerinde ödünç,
İçimdeki bağış,
Ebruli!...
(2010)
- 91 -
ÇOCUK GİTTİ
Bir çocuk çizdim tuvale,
Gözleri renklerden lacivertti.
Saçları aysız karanlık bir gece!
Tan yerini giydirdim çıplak tenine,
Güneş‟i köşeye koydum sarı bir tepside,
Ve kısa bir pantolon çizdim
Masmavi gök rengi.
Çizgi çizgi, renk renk bir ayakkabı çizdim,
Çocuk onca rengi giyindi!
Ve çocuk istedi,
Göğü giydirdim açık mavi sonsuz.
Dağlar, dedi;
Yeşil orman ve doruğun da kar kaplı!
Fırçam yeşile abandı paletten renkler fışkırdı.
Çocuk “ev” dedi ahşaptan;
Toprak kokulu kerpiç, kerpiç
Önünde bir hayat ve içinde yeşil yapraklı,
Dalları kiraz basmalı iki ağaç!
Çocuk “çiz” dedi yeşil çimenden çizgiler
Bir koyun bir kaval ve bir çoban çiz,
Bir ırmak, bir göl, ve engin bir deniz.
Ve denizde küçük köpüklerin kırıldığı bir dalga.
- 92 -
Çocuk “çiz” dedi
Denizde okyanuslara açılacak bir kotra,
Kotrada çizgili elbiseleriyle bir tayfa.
Güvertede bir el “ Haydi gel”
Çocuk koşmak istedi,
Koşamadı,
Kızmak istedi.
Kızamadı,
Ağlamak istedi,
Ağlayamadı
Ve çocuk tuvalden çekip gitti.
Tuval renksiz kaldı.
Renk anılarına daldı!...
(2010)
- 93 -
BEZ BEBEK
Bir oyuncak bebek yaptım, saldırın
Bütün savaşlarınızla!
Bütün ordularınızın, işte karşısında!
Tanklarınız kudursun ,
Alev kussun toplarınız.
Kolu kopsun
O çaputtur, ağlamaz.
Korkusuz ordularınız, bilirim
Korkutamaz sizi, çaputtan bebeğim
Saldırın savunmasız köylere saldırdığınız gibi.
Oralarda küçük gözyaşları bıraktınız,
Ceset tarlalarına kan ektiniz,
Kin!
Ağlamak istese de gözleri yok ki
Bebeğimin.
Bir müfrezeyi solundan yollayın,
Diğerini ardından,
Kuşatın bebeğimi!
En kahraman askerlerinizle basın gece karanlığından,
Korkmayacak, kaçmayacak
Tir tir titremeyecek,
Hatta annesinin eteğine sımsıkı tutunmuşlar gibi.
Korku dolu anlamsız gözleri de konuşmayacak,
Ardınızdan.
Kara elmas için kavganız, bilirim
Küçücük ağzı yok ki yesin.
Tarlalar dolusu ekmeğini çaldınız,
O çaputtandır anlamaz.
- 94 -
Minicik avuçlarında çile,
Çorak topraklara mahkum ettikleriniz gibi.
Cılız kaburgalarını sayamazsınız,
Çaputtandır bebeğim,
Açlıktan öldürseniz de anlamaz.
Sıcacık yatağınıza yatın
Geride bıraktıklarınız,
Kolsuzlarınız ,
Gözünden kan damlayanlarınız.
Çığlıklar, feryatlar,
Rüyalarınızda yakanıza yapışacak.
Dönülmez zamanın ardından,
Anlayacaksınız!
Hadi kalkın!
Yarın,
Benim çaput bebeğime saldırın.
Savaşlarınız adına,
O bezdendir ağlamaz!...
- 95 -
HASAN BULDU
1942 yılında Amasya‟da fakir bir ailenin beş çocuğundan
en küçüğü olarak dünyaya geldi. Üç aylıkken annesini kaybetti.
İlkokulu Erzincan‟ın Tercan ilçesinde yetiştirme yurdunda okudu.
Okumayı çok istemesine rağmen, yaş sınırını doldurması
nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kaldı ve öğrenimini
sürdüremedi.
Matbaacılık mesleğine çırak olarak başladı ve uzun süre
matbaacılık yaptıktan sonra işyerini oğluna devretti. Ankara‟da
düğün salonlarında bas gitarist olarak yıllarca müzikle iç içe
yaşadı. Bağ-Kur emeklisi olup, halen Amasya merkezde ikamet
etmektedir.
- 96 -
ANEMONLARIN SESSİZ SENFONİSİ
rüzgarın sesine karışır
anemonların sessiz senfonisi
doyurur açlığımı
renklerin armonisi
anlatır hüzünlü bir aşk hikayesi
okşayarak anemonları
aşık dağ perisi
sarısı, beyazı, moru, kırmızısı
ilahi bir güzelliktir
ıssız dağlarda
salınırlar huşu içinde
bir o yana, bir bu yana
ince kıvraktır
anemonların dansı
- 97 -
AY SUYA DEYDİĞİ ZAMAN
Bir nehir akar usul usul
yüzer sevdalar sularında
dökülür gözyaşları
kıyısındaki konaklardan.
Ay suya değdiği zaman
sessizlik böler geceyi
duvarlardan sızan çığlıklar
karışır nehrin gümüş rengine.
Çekilir perdeler
gecenin zifirinde
söner ışıklar birer birer
ay kararır
nehir ağlar
uykuya dalmıştır umutlar.
Bir seda olmuştur
yaşanmış
yaşanmamış aşklar.
- 98 -
BİR YAPRAK GİBİ
bir gün
bir yaprak gibi sararacak
düşeceksin dalından
ezileceksin hoyratça
gözyaşının ıslattığı kaldırımlarda
fark edilmeden
bir zamanlar
şuh kahkahalarının
çınlattığı bulvardan
yükselirken çığlığın
yırtacak karanlığı
yansıyacak hüznün
kentin duvarlarından
alaycı gülümsemeyle
duyan, gören olmayacak
kendinden başka
varlığınla, yokluğun arasında
yitip, gideceksin
geride iz bırakmadan...
- 99 -
ISLAK MEKTUPLAR
mektuplar vardı
eskiden
ıslak mektuplar
hüzün veren
özlem gideren
karanfil kokulu
bir köşesi yanmış
nikotin kokan
yürek yakan
mektuplar vardı
mektuplar vardı
tekrar, tekrar okunan
okundukça
öpüp, koklanan
çeyiz sandıklarında saklanan
deste, deste
kenar süslü
şiirli
ruj imzalı
ıslak mektuplar vardı...
- 100 -
HÜSAMETTİN OLGUN
1955 yılında Amasya‟da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini
Amasya‟da tamamladıktan sonra 1979 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp
Fakültesini bitirdi. Bir süre Diyarbakır SSK Hastanesinde hekim olarak
çalıştı, halen Bursa Çekirge Devlet Hastanesinde KBB uzmanı olarak
görev yapmaktadır.
Mesleki çalışmalarının yanı sıra sanat hayatında yirmi beş yılını
tamamladı. Şiirleri ve yazıları Türk Edebiyatı, Töre, Öner Sanat, Çağrı,
Yeni Adım, Tömer, Tarih ve Medeniyet, Milliyet, Cumhuriyet, Türkiye,
Olay, Bursa Hakimiyet, Bursa Haber gibi dergi ve gazetelerde
yayınlandı. Yüz elliye yakın şiiri Türk Sanat Müziği formunda bestelendi
ve tamamına yakını TRT repertuarına alındı. Dünya Kültür Akademisi,
Türk Japon Dostluk Derneği, Türk Musikisi Vakfı, Mesam, İlesam, Türkiye
Yazarlar Birliği, Tema Vakfı üyesi olup, Barış Kültürü Derneğinin
kurucusudur. Bir Lodos Gibi, Gide Gide, Hüznün Hikayesi (Bestelenmiş
Şiirler)
isimli yayımlanmış şiir kitapları bulunmaktadır. Olgunca
Düşünceler ve Rubailer isimli eserleri ise yayına hazırlanmaktadır.
Sanatçı evli olup, biri kız biri erkek iki çocuk babasıdır.
- 101 -
YEDİNCİ ŞEHRE ŞİİR
Harşena kalesinde bir kör kuyu var
İçinde nar ağacı.
Üzerlikler serpilmiş kayalıklara
Nazar olmasın diye aşklar!
Kaç bin yıldır,
Amasya‟yı seyretmeye doyamamış,
Kayaların ortasından krallar.
Krallar vadisinde her akşam,
Buluşur ruhlar,
Ve yüzyılların ardından, barışı kutsar.
Kalenin eteğine,
Dantel gibi işlenmiş,
Yalıboyu evleri.
Hayali döndürür şimdi,
Yalıboyu‟nda su değirmenleri.
Nazlı nazlı akan Yeşilırmak‟ı
Hayranlıkla seyreder,
Senelerdir sevgiyle emzirdiği,
Hezeranlar Konağı.
Tam on üç kez,
Uygarlığa beşik olmuş,
Cumhuriyet güneşinin
Doğduğu kent Amasya.
Umuda çiçek açmış her yıl kiraz dalları.
Memleket sevdasın türkü tutturmuş,
Elma toplayan gençler,
Ve bin coşkuyla hasat edilmiş ekin.
- 102 -
Yüreğine doğru akar Amasyalının,
Toprağının altındaki sıcak su.
Semaver çayıyla birlikte demlenir,
Sohbetlerin koyusu.
İkram faslında sunul
Ne haşhaşlı çörektir,
Ne zeytinyağlı sarma,
Ne de gül reçeli.
Yedinci şehrin havası sinmiş,
Bir avuç huzuru çeker içine
“Ahbaplar oturmuş iki geçeli”
Kapısı sonuna kadar açık hala,
Darüşşifa‟nın,
Fasıl sesleri gelir derinden.
Doysun ruhlar ve mest olsun gönüller.
Ne olur
Kapanmasın kapılar,
Yıkılmasın köprüler.
Ağlar sonra krallar, sultanlar
Ve şehzadeler!...
- 103 -
EKSİ KIRKBEŞLERDE YANDIK
kar denizine gittik biz
beyazdır diye.
temizdik, lekesizdik
çok yakışacağına inandık
beyazın beyaza.
derviş sabrıyla katlandık
çetin kışa
fırtınaya
ayaza
eksi kırkbeşlerde yandık.
kan toplayan ellerimiz yumruklarken ayazı
kaynadı kar denizi, buhar bastı beyazı
soğuktu
iliklerimize kadar işliyordu soğuk... üşüyorduk
yorgunduk, açtık
umut doluyduk ama!
aydınlığa gebeydi zaman
ve biz, yolun başındaydık.
pusu kurdular
ayın tutsak
yıldızların olmadığı bir gecede
önce hançerlendik yüreğimizden
sonra , kurşun yedik
beynimizden.
buza yürek resmi çizdi akan kanımız.
bir daha
kardeş kanı akmasın diye
dua ederken
- 104 -
kaskatı kesildi bedenlerimiz.
açık kaldı gözümüz
ve ellerimiz.
fildişi kulesinden dünyaya hükmedenler
hiç duymadılar bile çığ düşüren avazı
bitmesini iple çektik
dört mevsimlik kışların...
donmuştu günler
ve gelmiyordu yarın.
tipinin hoyrat gürültüsüne inat
kulak verdik şairin gür sesine:
“yarın elbet bizim, elbet bizimdir
gün doğmuş, gün batmış ebet bizimdir! ”
karlı dağın güneşi büyüttü sabrımızı
bir gün değişecekti kulun yazdığı yazı
bir gün
erken uyandırdık güneşi
ve sona erdi yıllardır devam eden kış
“tipi dindi”
buzlar çözüldü
ve eridi karlar.
toprağa ulaşan kan ve gözyaşımızdı,
kardelenler.
“her gün kanayan rengiyle açan”
gonca güller
şehit düşen körpe bedenlerimizdi.
Tanrı‟m bir daha yazma ateşle imtihanı
asla geri dönmezmiş şehitlerin niyazı
- 105 -
BU DERDİNE YOK İLACIM
"Acıları bal eyledin"
Uzakları yol eyledin.
Sen gülmeye hasret iken,
Sevdiğini gül eyledin.
Anam anam oy anacım,
Bu derdine yok ilacım.
Şimdi İrem bağlarında,
Git gülleri say anacım.
Hiç küsmedin kaderine,
Hep sabrettin dertlerine.
Kavuştun “sadık yârine”
Dayanmak zor kederine.
Anam anam oy anacım,
Bu derdine yok ilacım.
Şimdi İrem bağlarında,
Git gülleri say anacım!...
(2004)
- 106 -
SÖZ VARDIR BALDAN TATLI *
Söz vardır baldan tatlı duyan imana gelir,
Gönül aşka düşer de, her dem ilana gelir.
Gönül gözüyle gören aşkın şi'rini yazan,
Yunus'la söyleşirken,bezme Mevlâna gelir.
Söz vardır hançer gibi, duyan imdade gelir,
Gönül derde düşer de, her dem feryade gelir.
Derviş bağrı yanarken, meclis aşka doyarken,
Yunus'la söyleşirken,bezme Üftade gelir.
(*) Yılmaz Karakoyunlu tarafından Uşşak makamında
bestelenmiştir.
- 107 -
BİR EYLÜL GETİRDİ
SEVGİNİ BANA *
Bir eylül getirdi sevgini bana,
İçime ateş düştü ki, sorma!
Yıllardır açmayan gönül çiçeğim,
O sefer bir açış açtı ki sorma!
Yaklaşınca her yıl, hala titrerim
Sevmek zamanına Eylül' dür derim!
O hazan gözlerim hüzün yerine,
Öyle bir sevici seçti ki, sorma!
Susayan yüreğim suyun yerine,
Bir kadeh sevgi içti ki, sorma!
Yaklaşınca her yıl, hala titrerim
Sevmek zamanına Eylül' dür derim!
(*) Avni Anıl tarafından Nihavend makamında bestelenmiştir.
- 108 -
FERHAT OLSAM
ŞU DAĞLARI DELSEM BEN *
Ferhat olsam, şu dağları delsem ben,
Mecnun olsam, sevdalara dalsam ben.
Çöller ortasında yalnız kalsam ben,
Gelir miydin, yardımıma ey güzel!
Köroğlu‟yum desem, yiğidim desem.
Karacaoğlan olup, pınara varsam.
İlle de mavili güzeli sorsam,
Bakar mıydın, hayranına ey güzel!
Gönül der ki çok yalvardım sana ben,
Hiç unutma, çok çektirdin bana sen.
Az dert ile düşmez idim dara ben,
Sen düşürdün beni dara, ey güzel!
(*) İrfan Özbakır tarafından Hüseyni makamında bestelenmiştir.
- 109 -
GÖNÜLDEN SEVMEYİ BİLMEDİKÇE *
Gönülden sevmeyi bilmedikçe,
Güzeli çirkini fark etmezsin.
Pişmanlık duymadan sevmedikçe,
Dostluktan sevgiden bahsedemezsin.
Sözlerde kalanı büyük yalandır,
Aşkın en güzeli kalbe dolandır.
İçinden gurur silinmedikçe,
En küçük hatayı affedemezsin.
Canından çok seven olamadıkça,
Hasrete, çileye sabredemezsin.
Sözlerde kalanı büyük yalandır,
Aşkın en güzeli kalbe dolandır.
(*) Çinuçen Tanrıkorur tarafından Hüseyni makamında
bestelenmiştir.
- 110 -
DAVUT GİBİ *
Muradımız bir bir bizim,
Gönlümüzde sevgi bulmak.
Girip dostun meclisine,
Kardeşliği daim kılmak.
Ömür kısa, emel uzun,
Biçemeyiz ekmeksizin.
Kırıcılık verir hüzün,
Hayal olur mutlu olmak.
Dost Yunus'u anabilmek,
Mevlana'yla yanabilmek.
Gerçek aşka kanabilmek,
Mana alemine dalmak.
Bilmez iken tek heceyi,
Bildik aşka yönelmeyi.
Davut gibi avazeyi,
Hoştur bu aleme salmak.
(*) Erdinç Çetinkol tarafından Hicaz makamında İlahi olarak
bestelenmiştir.
- 111 -
HÜSEYİN BACANAK
1960 yılında Amasya‟nın Suluova İlçesine bağlı Boyalı
Köyü‟nde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve lise öğrenimini
Amasya‟da tamamladı. Meslek Lisesi Elektrik bölümünden mezun
olduktan sonra memuriyet hayatına başladı. Değişik kuruluşlarda
kamu görevlisi olarak çalıştı. Çalışırken üniversite eğitimini
tamamladı, İşletme Fakültesi mezunudur.
Şiir ve edebiyata ilgisinin Şair ve Yazar Göktürk Mehmet
Uytun‟la tanışmasıyla başladığını, bu tanışmanın kendisine şiirin
kapılarını açtığını ifade etmektedir. O gün bu gün
şiir
yolculuğunu devam ettiren şairin şiirleri bazı antoloji kitaplarında
yer aldı. Halen çeşitli kültür ve sanat sitelerinde şiirleri
yayınlanmaktadır.
“Gönül Çağlayanım” isimli yayınlanmış bir şiir kitabı
bulunmaktadır. Ankara Gölbaşı Belediyesinde uzun süre yönetici
olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Amasya‟da ikamet etmekte
olan şair evli ve iki çocuk babasıdır.
- 112 -
YALNIZLIĞIM
Yalnızlığım çöker gecelerime,
Umutlarım söner biter mum gibi.
Teselli edemez hiçbir kelime,
Karamsar duygular sarar içimi.
Düşünce zihnime kör düşünceler,
Duygular umutlar silinir gider.
Çıkmazlara salar beni gel gittiler,
Sinsi kurtlar gibi yerler içimi!
(2010)
- 113 -
BU ŞEHİR
Ne zaman ayrılsam ben bu şehirden,
İçime buruk bir hasretlik çöker.
Düşer iki damla yaş gözlerimden,
Bu garip ayrılık boynumu büker.
Titrer, gitmek istemez ayaklarım.
İçime kor gibi bir ateş düşer.
Artar birden bire kalp atışlarım,
Aklıma bin türlü vesvese düşer.
Kararır gündüzüm, döner geceye.
Simsiyah bulutlar üstüme çöker.
Sevdiklerim bekler hemen dön diye,
Hazan yaprakları üstüme düşer.
Ayrılık vaktidir dönemem geri,
Sarar bedenimi tüm hüzünlerim.
Yollar geri gider bense ileri,
Geride kalır bütün sevinçlerim.
(2007)
- 114 -
KEŞKE
Keşke‟lerim yoktu hayatta benim,
Meğer bilmediğim çok şeyler varmış.
İncitmezdi kimseleri sözlerim,
Hayat ne karmaşık işlerin varmış.
Dostlar! kurt postuna bürünmüş gezer,
En yakın dostuna hileler düzer.
Beni bu riyakâr dostluklar üzer,
Hayat ne karmaşık işlerin varmış.
Sanırdım her zaman dostluklar önde,
Kin, nefret, hasetlik olmazdı bende.
Ha bende bulunmuş ya da ha sende,
Hayat ne karmaşık işlerin varmış.
Anladım ömrümü boşa harcadım,
Kime güveneyim bende şaşırdım.
Kalmadı dostluğa olan inancım,
Hayat ne karmaşık işlerin varmış.
(2010)
- 115 -
GECELER OLMASAYDI
Kim örterdi günahı geceler olmasaydı?
Dolunay masalları yaşanır mıydı bilmem.
Kötüler zulüm için fırsat bulamasaydı,
Sinsice kötülükler yapılır mıydı bilmem.
Sevdalı gönülleri yakmazdı kor alevler,
Görmek için bir ümit olmazdı kör geceler.
Şiirde hece hece yazılmazdı geceler,
Güneş bir gün umuda doğar mıydı bilemem.
Hasretlik duyguları duyulamazdı yare,
Sevdalar gönülleri etmezdi pare pare.
Taşınmazdı ümitler olmayan gecelere,
Sabahlar heyecanla beklenir miydi bilmem.
Kıymeti bilinmezdi ne güneşin ne ayın,
Hiç bir farkı olmazdı gece ile sabahın.
Şarkılarda yazmazdı adı ay'ın şavkının,
Yakamoz pırıltılar olur muydu bilemem.
(2011)
- 116 -
HÜSEYİN HARUN YÖRGÜÇ
1939 yılında Amasya‟da doğdu. İlk ve orta öğrenimini
burada tamamladı. 1964 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesinden mezun oldu. Yurdun çeşitli yerlerinde Veteriner
Hekim ve yönetici olarak görev yaptıktan sonra 1988 yılında
emekli oldu.
Şiirle ilgisi lise yıllarında başladı. “Hiç” isimli ilk şiiri bir
yarışmada ödüle layık görülünce bu gelişme onun şiir yaşamında
olumlu bir başlangıç oluşturdu. Hece ölçüsüyle lirik şiirler yazdı.
Şiirlerinde uyak-vezin-tema ve tenasüp vazgeçemediği ana
öğelerdir. Bu güne kadar on altı şiiri şarkı, türkü ve marş
formlarında bestelenmiştir. TRT Repertuar Kurulundan geçmiş
olan bazı eserleri radyo ve televizyon programlarında
okunmaktadır. Türkiye Şair Yazar ve Ozanlar Derneğinin 2004
yılında açmış olduğu yarışmada “Gönül” isimli şiiri Türkiye
birincisi seçilmiştir. Şiirle yaşantısı halen devam etmektedir.
- 117 -
HATIRALAR YANIYOR
Hâlimi sormadın, perişân mıdır
Ümitsiz dolaşan berduşan mıdır
Mazluma zulmetmek hüner, şan mıdır
Vurma bana, yârelerim kanıyor,
Vurma artık, hatıralar yanıyor.
Ezâya katlandım, sevmişler gibi
Zikrettim adını, dervişler gibi.
Sabrettim cevrine, ermişler gibi.
Çek elini yârelerim kanıyor,
Vurma artık, hatıralar yanıyor.
Dizelerden adın silinmedi ki,
Bu kaçış nedendir, bilinmedi ki
Harun iyimserdi, alınmadı ki
Taştı durmaz yârelerim kanıyor,
Vurma artık, hatıralar yanıyor!
- 118 -
KIZAR MISIN?
Sen uyurken rüyâlarına girsem
Kızar mısın, bana gönül sultanım?
Orkidem yok, bir tek papatya versem
Küser misin, bana gönül sultanım?
Sağım ama, bu can çıktı bedenden
Yıllar yılı, haber gelmedi senden.
Tek selâma bile râzı bu bende‟n
Yazar mısın, bana gönül sultanım?
Şifâ bulmaz, yârelerim hep azar,
Son dileğim, bu dizelerde yazar.
Gümüş saplı kazma ile bir mezar,
Kazar mısın, bana gönül sultanım?
- 119 -
YAŞAMAYA BAK
Görüldüyse ufuk menzil yakındır,
Gününü gün edip yaşamaya bak.
Kendini fenâdan şerden sakındır,
Ne derse desinler, yaşamaya bak.
Bir elin yağ, biri balda değilse,
Dost yâren evlâtlar darda değilse.
Gözlerin para pul malda değilse,
Ne derse desinler, yaşamaya bak.
Ezdirme kendini ağa paşaya,
Eleğini asıp, geçme köşeye.
Fazlada itibar etme şişeye,
Sağlığını koru, yaşamaya bak.
İster az ister çok yaşarsan yaşa,
Âkıbet mutlaka gelecek başa.
“Bu garip gülmedi” yazdırma taşa,
Başını dik tutup, yaşamaya bak.
Muhabbete sarıl, bırakma sakın
Kötüye uzak ol güzele yakın.
Göğsüne kin değil, ak güller takın.
Âşıklar gibi ol, yaşamaya bak.
Harun der bu sözün vardır hikmeti,
Sende bulunsa da Kârun serveti.
Bir gün içilecek ecel şerbeti,
“O güne çok var” de yaşamaya bak!
- 120 -
İBRAHİM ÇAĞRI KAYA
1987 yılında Amasya‟da dünyaya geldi. Babasının
memuriyeti nedeniyle Şanlıurfa‟da başladığı ilköğrenimini
Amasya Akşemsettin İlköğretim Okulunda tamamladı.
Ortaöğretimi Amasya‟nın güzide eğitim kurumları arasında yer
alan Macit Zeren Fen Lisesinde okudu.
Amasya Macit Zeren Fen Lisesi öğrencisi iken Edebiyat
öğretmenlerinin teşvikiyle şiir ve edebiyata karşı ilgi duyduğunu
ve şiir yazmaya başladığın ifade etmektedir. Ord.Prof.Dr.Süheyl
Ünver‟in “Cerrahpaşa‟dan ressam, şair, müzisyen çıkar; arada
bir de doktor çıkar.” Sözleriyle ifade ettiği İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde stajyer doktor ve altıncı sınıf
öğrencisidir.
- 121 -
BOĞAZIMA DÜĞÜMLENEN MISRA
Boğazıma düğümlenen mısra
Biraz karanlık azıcık fısıltılı.
Bir türlü çözemediğim sisli rüya,
Gece gözlüm.
Hayaliyle bülbüle döndüğüm,
Zemheri sığınağı gülüm.
Nasıl desem, bilmediğim bir soru var
Dilimin altına gizledim, kimse görmeden.
Sen sorma desen de sormak var,
Diyemem utanırım erkekliğimden.
Neme lazım, serde delikanlılık var!...
- 122 -
ÇIKAGELSEN DÜŞLERİME
Bir gece ansızın kapımı çaldığında,
Acırım bu şehri saran o karanlığa.
Hasretinin eseri tüm eski şiirler,
Ya kıskanıp alev alırsa varlığında!
Tek katre su serpersem namert olayım,
Sarılıp da sıcağına bir lahza ısınayım.
Isınayım mı gülüm dalarak gözlerine?
Üşüdüm.Çok üşüdüm sensiz gecelerde.
Bu gece yaşamak yok gülüm.
Göz kapaklarıma binen uykuya inat,
Düşlemek var bu gece.
Ve gece gözlüm!
Yalnız sen varsın düşlerimde.
Sen varsan gün var,
Zemheri gecelerin ardından.
Yerle bir olsa koca dünya,
Umurumda mı sen yoksan!
Vur! hadi yine vur yüreğime sensizliğinle,
Yalnız sensizlik de olsa kaderimde.
Her daim yaşayacaksın düşlerimde!...
- 123 -
YALNIZLIĞIMLA SIRDAŞ
Bir gece yarısı, hafif yağmur kokusu
Ay ışığının karanlığa en yakıştığı vakitte,
Sana en çok yakışan şehre gidiyorum.
Pencere kenarında,
Üzerimde gece yarısı sarhoşluğu,
Cama ne de yakıştı bu eylül buğusu.
Al yazmalımı söylüyor bilmem kim
“Dağlarında kar olsaydım,
Gelin sana yar olsaydım.
Dağ çiçeğim yaban gülüm,
Dalında bülbül olsaydım!”
Zihnimde anıları tozlu uykularından,
Uyandırarak anlamlanan bu sözler;
Göz bebeklerinde demlenmiştir.
Zehir misali durmadan yüreğime akıyor.
Ben;
Herhangi bir zamanın herhangi bir yerinde,
Herhangi bir adam, yalnızca ötesi yok!
Yalnızlığımla sırdaş bir yolda,
Göz kapaklarıma binen uykuya inat,
Seni düşleyerek gidiyorum.
Benim aşina olduğum ve bana aşina,
Bu yol sana çok uzak.
Kim bilir, nerdesin?
Gözleri her daim gece kokan güzel!...
- 124 -
İSMAİL İLMAZ
1967 yılında Merzifon‟da doğdu İlkokul, ortaokul ve liseyi
Amasya‟da okudu. 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih
bölümünden mezun oldu. Yurdun çeşitli yörelerinde öğretmenlik yaptı.
Türkiye Sakatlar Derneği bünyesinde şube başkanlığı, genel başkan
yardımcılığı ve onur kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Türkiye
Ortopedik Özürlüler Federasyonu disiplin kurulu üyeliği ve eğitim
danışmanlığı, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu İl Temsilciliği, Anadolu
Özürlüler Derneği Genel Başkanlığı, Amasya Engelliler Spor Kulübü
kurucusudur. Bedensel Engelliler Spor İl Temsilciliği, Özürlüler Şurası
Üyeliği gibi engellilerle ilgili çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif
görevler aldı. Halen Türkiye Beyazay Derneği Amasya Şube Başkanlığını
yürütmektedir.
Anadolu Sevgican isimli bülteni uzun yıllar yayınladı. Beş yıl
süreyle Sevgican Dergisinin genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Çeşitli
gazete ve dergilerde makale, öykü ve şiirleri yayınlandı.
“Demeyeceğim” isimli bir şiir kitabıyla “Yüreğimiz Göçük Altında” isimli
yayımlanmış bir çizgi romanı bulunmaktadır. Amasya‟da ikamet etmekte
olan şair, evli ve üç çocuk babasıdır.
- 125 -
DELİCESİNE
Derdini de seni de sevdim
Delicesine!
Çileni hasretini,
Gurbetini sevdim.
Ben seni çok sevdim
Delicesine!
Söylenmemiş sözünü sevdim.
Özünü,
Ceren gözünü,
Senden gelen hüznü sevdim.
Ben seni çok sevdim
Delicesine!
Gün görmemiş dileğini
Sevgi dolu yüreğini,
Tekerlekli sandalyeni, bastonunu
Yorgun dostluğunu sevdim.
Ben seni çok sevdim,
Delicesine!
- 126 -
ÖLÜMÜ ÖZLEYENLER
Savaş gözlü
Kurşun yüzlü çocuklar
Kanla yıkıyorlar zamanı
Şahadetiniz kutlu olsun
Cibril özlü
Ölümle sözlü çocuklar!
BİZİM ÇOCUKLARI DÜŞLEMEK
Ve yine akşam olur
Çekilir gün sessizce ortalıktan
Çöreklenir hüzün yüreklere
Hasretin koymaya başlar
Bir sigara yakmak geçer içimden
Nemlenir gözlerim
Süzülür bir kaç damla gözyaşı yerinden
Ve yaslanırım geceye
Memleketimin en soğuk yerinde
Büzüşür yüreğim
Ceylan nefeslerde büyüyen
Bir avuç ürkek göz
Öperim saçlarını hasretle
Masum çehrelerine dalarım bir an
O çocuklar, bizim çocuklar
Hüzün sinmiş yüzlerine
Her biri dolunay güzelliğinde!
- 127 -
DEMEYECEĞİM
İlerlerken dede yadigarı bastonumla
Gün ışığının zifiri karanlığında
Sendelersem bir yerlerde
Uzat ellerin, gözüm ol
Tekerlekli sandalyem
Takılır kalırsa bir tümsekte
Düşersem acımasızlık ağına
Ne olur bir omuz da sen ver
Birlikte sevgiliyle aşalım engelleri
Demeyeceğim!
Ve bir gün
Susarsa dilim.
Dökülürse parmaklarımdan kelimeler
Hissedersem tüm hücrelerimde sensizliği
Düşerse can evime ayrılık cemresi
Uzanırsa toprağa yorgun bedenim
Ardımdan bir damla gözyaşı dök,
Demeyeceğim!...
- 128 -
UMUT
Ben umut adamıyım
Umudun yeşerdiği her yerde varım
Işık saçar göz yaşım
Kekik kokar kanım
Ben umut adamıyım
Umudun yeşerdiği her yerde varım
Karıncanın arkadaşı, arının yoldaşıyım
Kardelenin sırdaşı, yoksulun çiğ aşıyım
Ben umut adamıyım kardeşim
Umudun yeşerdiği her yerde varım
Gel desen bir gün
Tükense de ömrüm
Geçse de gönlüm
Hemen ordayım
Söz ordayım!
Ben umut adamıyım
Umudun yeşerdiği her yerde varım
- 129 -
İSMİHAN KARACA
1968 yılında Amasya‟da doğdu. Gazi Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi‟ni bitirdi Bir süre Amasya Merkez Uygur
İlköğretim Okulu ve Gazi İlköğretim Okulu‟nda görev yaptı.
Halen Amasya Merkez Mehmet Varinli İlköğretim Okulu‟nda
Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliği yapmaktadır.
Şiirleri bazı sanat ve edebiyat dergileri ile çeşitli sanat
sitelerinde yayımlanmaktadır. Şiir ve öykü yazmayı çok seviyor.
Bestelenmiş şarkıları da bulunan Karaca‟nın “Gizemli Yeşilırmak”
isimli şiiri 2012 yılında Amasya Belediye Başkanlığı tarafından
düzenlenen 2. Ulusal Amasya‟lı Mihri Hatun Şiir Yarışması‟nda
ödül almıştır. Evli ve iki erkek çocuğu annesidir.
.
- 130 -
GİZEMLİ YEŞİLIRMAK
Ferhat ile Şirin‟i bağlayan aşk perisi,
Suyuna sır üflemiş destan olmuş gerisi.
Bir aşka tanık oldun Ferhat‟ın bileğinde,
Destanlaşan sevdasın dağların eteğinde.
Bil ki hâlâ yanmakta dağın bağrında ateş,
Şirin‟in güzelliği güneş ışığına eş.
İki genci bağrına gömdün ey Ferhat Dağı,
Sırrını çözemedim örülmüş kader ağı.
İster yön bul sevdana ister yüreğime ak,
Yıllar var ki ben sana tutkunum Yeşilırmak!..
Kale burcundan baktım endamında zarâfet,
Aşkına düştü canım acı biraz insaf et!
Yosunların renginde akıp giden zamanın,
İnan tadı olmuyor sensiz geçen bir anın,
Sayısız asırlardır, aşkınla çağlayanım!
Sen süzülüp giderken arkandan ağlayanım,
Kaç yüreğin izi var, sevdalı melteminde?
Yüreğimi soğuttun mevsimlerin deminde.
Ben seyrine dalmakla meftun oldum sana bak,
Bir sevdasın içimde Gizemli Yeşilırmak!
Eyvan kapın hep açık suyunda yeşil buhar,
Berekete müjdesin şenlenir senle bahar.
Endamlı konaklardan dinlenen güzel sesin,
Kaç şairin zihninde, oldun şiire esin.
Suyun mürekkep olsun ovalarınsa kâğıt,
Yaz adını yeşile taşa toprağa dağıt.
Çek yüzünden tülünü yine bak yeşil yeşil,
Bendeki gerçek sevda üç günlük heves değil.
İstersen saçlarına Elma Çiçeği‟ni tak!
Süzül Karadeniz‟e, süzül ey Yeşilırmak!
Efsaneler diyarı tacın gizemli şehri,
- 131 -
İlk Türk divan şairi aşkı anlatan Mihrî.
Şehzadeler büyüttün o kutlu beşiğinde,
Selim ile Fatih‟i eğittin eşiğinde.
Gözlerinde bir sevda yüreğinde bir sır var,
Şu Amasya içinde adın “Yeşil gözlü yâr!”
Kırk mısralık şiire, sığdıramadım seni,
Aşkı yeşille yazdın belli seçmişsin beni.
İstemem hasretinle, seven yüreğimi yak.
Bir umutsun içimde bitmeyen Yeşilırmak!
(2012)
SENSİZ GEÇEN GÜNLERİM
Yıllar geçti de hâlâ aşkın düştüğü yerde,
Binbir eyvahla geçti acı dolu dünlerim.
Geleceğim demiştin dönmedin hani nerde?
Yine bağrımı taşlar, sensiz geçen günlerim.
Yaşıyorum zamanı tersine döndürerek,
Kalbimi mesken tutan ateşi söndürerek.
Gelmedin ey vefasız hasreti dindirerek,
Bittiği yerde başlar, sensiz geçen günlerim.
Gönülde saklı eyvah cümleye aksederken,
Vuslatının özlemi gözümde raks ederken.
Hasret artık aşkımdan elini çekse derken,
Yine bağrımda kışlar sensiz geçen günlerim.
(2012)
- 132 -
EYLÜL‟E HÜZÜN DÜŞTÜ
“Vuslatını beklerken bak saçlarım aklaştı,
Çeşm‟olup aktı ömür son demine yaklaştı.”
Güz gülleri üstüne dökülürken kırağı,
Bir nihavent bestenin, yâd/ına yüzün düştü!
Ne çare ki: düşlerin yakın olmaz ırağı,
Yapraklar titreşirken, eylüle hüzün düştü!
Mahzunlaşır anılar sükût ile andıkça,
Kaç dönence tükendi, gelir diye sandıkça.
Ateşe cemre düşer tutuşarak yandıkça,
Mühürlenmiş yüreğe, sönmeyen közün düştü!
Sükûna gam birikip damla damla taşarken,
Kalp yangını hasretin, hududunu aşarken.
Hüküm giymiş yürekle müebbetti yaşarken,
Kırık saz mızrabına, dinmeyen sızın düştü!
(2012)
ÖMRÜMÜN CAN ÇİÇEĞİ (*)
- 133 -
“Güneşi yedi renge, göğü pembeye boya,
Hep mutluluk içinde, güleyim doya doya”
Baharı müjdeleyen cemrelerden yadigâr,
Şu sevdalı kalbimin, bir tek sensin gerçeği.
Hoş kokunu getirsin, güneyden esen rüzgâr.
Bahar seninle bahar, ömrümün can çiçeği.
Bir deniz kumsalından gözüm daldı engine,
Bin çiçeğin içinde, büyülendim rengine.
Rüzgâr nağmeler yazsın, saçının ahengine,
Bahar seninle bahar, ömrümün can çiçeği.
Sevdaya düştü başım nasıl anlatsam bilmem,
Seni yazdım ömrüme, sürgün etseler silmem.
Çığlık kopar içimden hep ağlarım hiç gülmem,
Bahar seninle bahar, ömrümün can çiçeği.
(2012)
(*) Ersin Kayışlı tarafından şarkı formatında bestelenmiştir.
- 134 -
KURTULUŞ ALTUNBAŞ
1961 yılında Amasya‟nın Merzifon ilçesinde doğdu. İlkokul,
ortaokul ve lise öğrenimimi Amasya‟da tamamladı. Samsun 19 Mayıs
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünü bitirdi. 1986 yılında
Malatya‟da
başladığı
öğretmenlik
mesleğini
Amasya‟da
sürdürmektedir.
“Seyyid Nigarî Divanı” isimli bir bilimsel çalışması “Boşver” adlı bir
şiir kitabı ve Harun Küçük ile ortaklaşa hazırladığı ve Amasya Belediyesi
tarafından yayımlanan Osman Fevzi Olcay‟ın “Amasya Şehri” adlı eseri
ve “Kırmızı Beyaz Çiçekler” adlı bir romanı yayımlanmıştır.
1995 yılında TBMM tarafından açılan Ulusal Egemenlik Destanı
Yarışmasında “Diriliş Destanı” adlı eseri yayımlanacak eserler arasında
yer aldı ve yayımlandı. Aynı yıl Türkiye Çocuk dergisinin öğretmenler
arasında açtığı hikâye yarışmasında Türkiye ikincisi oldu. Amasya‟da
yapılan yarışmalarda da çeşitli dereceleri bulunmaktadır. Çeşitli
dergilerde yazıları ve şiirleri yayınlanmakta olup, halen Kümbet Altında
dergisinde edebi çalışmalarını sürdürmektedir. ESKADER üyesi olan şair
evli ve iki çocuk babasıdır.
- 135 -
DEME
Elini koymadan sinem üstüne
Aşkın erittiği çılgınsın deme
Rakiple el ele gezdikten sonra
Nedendir, bu kadar dalgınsın deme
Peşinden koşturup eza edersin
Yanımda durmayıp çekip gidersin
Yetmezmiş gibi de dalga geçersin
Niye bana böyle kırgınsın deme
Yele verir âşık sermayesini
Bağışla sevdiğim hoş nefesini
Kısmayıp rakibin nahoş sesini
Niye sular gibi durgunsun deme
Özlemin artarak işliyor cana
Aşkından kül oldum ben yana yana
Gülerek bakarsın geçip karşıma
Boş hayal peşinde vurgunsun deme
Yanağın rakibe hoşluk veriyor
Ayrılık acısı yürek deliyor
Yaşlandım yıllarım elde eriyor
Bana niye böyle kızgınsın deme.
- 136 -
BEN YOKUM
Gönül, aşkının denizinde yedi vurgunu
Bir akşam gözyaşlarım sel oldu çağladı
Akıl terk etti yerini yurdunu
Aşkın yakıcı ateşi kalbimi dağladı.
Ayrılıklar daha da betermiş
Her anı onulmaz yara
Ahlar göklere yükseldi
Hüzünler takıldı ağlarıma.
Şimdi gözyaşlarım daha da arttı
Lanetler yağdırır dururum kaderime
Ne bir eş vardır, ne dost, ne sevgili
Ortak olan kimse yok dertlerime.
Bir gün pişman olacaksın gittiğine
Ben o gün ben olmayacağım
Çiçekler alıp gelince ellerine
Bu defa kapıyı ben kapatacağım.
Pişmanlıklar denizinde yüzeceksin
Gözlerinden seller boşalacak
Kapalı kapılar ardında tek başına
Umutların birer birer tükenecek
Bundan sonrasını sen düşün artık
Ben yokum.
- 137 -
SEN BÜYÜDÜĞÜNDE
Hürriyet ortasında zincire bağlı esir gibiyim
Ruhum mengenede azap çekmede
Gönül ülkemde gam askerleri
Sevinçlerimi boğarak bitirmekte
Afganistan, Kudüs, Irak daha bilmem ne
İnsanın insana yaptığı zulüm, işkence
Uykusuz geçmekte neredeyse her gece
Emperyalizmin kolları ne kadar uzun
Hayatları karartmakta zamansız
Filistin‟de bir çocuğun cansız bedeni
Babasının kucağına düşüverir apansız
İnsanın insana kini ne zaman bitecek?
Ne zaman sona erecek zamansız ölümler
Ne zaman anlayacak toprak olacaklarını caniler
Daha ne zamana kadar insan eti yenilecek?
Yetmez mi herkese koskoca dünya?
Niçin hâlâ zamansız biçilmekte ekinler
Yetmedi mi Firavun‟dan beri deliller
Ne zaman dalacak zulüm uykuya?
Doğarken ağlamanın sırrı neymiş anladım
Dünya, zulümle yoğrulmuş taş ve toprak
Ey insanoğlu diyor bebek, dünyana bir bak
Yaptığın zulmü doğduğum an anladım
Çığlık çığlık ağlamayı bilmeden ağladım
Sen büyüdükçe doldun zulümle
Nasıl oldu bu iş
Bir türlü anlayamadım!
- 138 -
ÜLKEMİN ÇİÇEKLERİ
Körpe fidanlar verildi elime,
Ben diktim toprağa özenle.
Papatyaları ben yetiştirdim,
Laleleri gülleri sümbülleri de.
Bir hoyrat rüzgâr kurutmasın diye
Gövdemi siper ettim onlara,
Güneş oldum, yağmur oldum
Yıldırımlar bana çarptı,
Dolular bende eridi.
Sellerin önünde set oldum,
Yellerin önünde bent
İstedim, onlar hiç mi hiç görmesin
Ne sıkıntı, ne de dert.
İlmek ilmek dokudum çiğ iplikleri,
Desen desen halılar, kilimler benim.
Parça parça eridim bütün bütün çoğaldım
Tüm yurdu kapladım nakış nakış
Sevgiler aktı kalbimden
Yüreğimden çıkmadı dertlerim.
Ne fidanlar yetiştirdim, ne fidanlar
Çiçeğe durdu, meyve verdi,
Yıllar yıllar sonraları
Sevgiyle, elleri, ellerime değdi,
O an,
Gözlerimden akan sevinç seliydi...
- 139 -
Ben bir öğretmenim.
Bugün,
Nakış nakış tüm yurt,
Çiçek çiçek bütün ülke,
Desen desen Anadolu,
Bana da biri öğretti bunu.
İlk günden son güne izindeyim,
Ayrılmadım, ayrılmam ilkelerinden,
İnkılâpların yol gösterdi bana
Benden ulaştı tüm çocuklarıma;
Ülküm,
Sen oldun Atatürk‟üm.
Başöğretmen olarak çıktın tahta başına,
Cahillik zehri katılmışken milletin aşına,
Ağıları bal eyledin.
Solgun yanakları al eyledin,
Bilgiyi başta şal eyledin,
Yeni neslin bizim eserimiz olduğunu,
Yürekten gelen sesle sen söyledin.
O gün bu gündür meşale elimizde,
Dün başkası taşırdı bayrağı, bugün ben,
Yarın alacak bizden onu,
Seni tanıyan, bilen ve seven
Bu yarış sürüp gidecek,
Her gün biraz daha, biraz daha
Ülkem çiçeklenecek!
- 140 -
MEHMET HOPAL
1959 yılında Amasya merkeze bağlı Kale köyünde doğdu.
İlkokulu Plevne İlköğretim Okulunda, ortaokulu Amasya Lisesinde, liseyi
de Amasya Ticaret Lisesinde okudu. Kısa süreli ticaret hayatından sonra
Amasya Defterdarlığının açmış olduğu sınavı kazanarak 1987 yılında
başlamış olduğu devlet memurluğuna halen aynı kurumda devam
etmektedir.
Amatör olarak güzel sanatların bütün dallarıyla yakından
ilgilendiğini ifade etmektedir. Bazı gazete ve dergilerde yayınlanmış
olan şiirlerinin ikisi şarkı ikisi de marş olarak bestelenmiştir. İlkokul
yıllarında başlamış olduğu tiyatro çalışmalarına halen devam
etmektedir. Yazmış olduğu oyunlar Amasya‟da ve diğer illerde sahneye
konuldu ve birçok oyunda rol aldı. Amasya Halk Eğitim Merkezi
bünyesinde uygulamalı tiyatro kursu usta öğreticiliği ve Amasya
Sanatçılar Derneği Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Evli, biri
kız ikisi erkek üç çocuk babasıdır.
- 141 -
ŞEHR-İ ŞİİR AMASYA
Ben Amasya'yım
Kuytu bir köşesinde Anadolu'nun
Bakmayın dört yanımın dağ olduğuna
Ben tarihi koynumda
Medeniyeti ayak ucumda
Hürriyeti yüreğimde yatırıyorum
Ben Ferhat'ın balyozuna taş oldum
Ben Şirin'in sevdasına eş oldum
Şehzadeydim, bu devlete baş oldum
Ben tarihte sayfa sayfa öyküyüm
Uygarlığa beşik oldum sallandım
Yanaklarda elma oldum allandım
Damla idim ırmak oldum dellendim
Yüreklerde sevda sevda türküyüm!
(2004)
- 142 -
BU DAĞLARI ARAMIZA SEN KOYDUN
Bu aşkın vebali günahı senin
Dinlemedin, sen konuştun sen duydun
Kaderden şikayet edipte durma
Bu dağları aramıza sen koydun
Sen koydun araya gurbet elleri
Sen koydun araya bunca yolları
Öksüz mektupları yetim pulları
Bu dağları aramıza sen koydun
Kavuşmayı unut hayalini kur
Düşte görsen bile yine hayra yor
Dünyada imkansız, mahşerde çok zor
Bu dağları aramıza sen koydun
(2007)
- 143 -
YA BEN ERKENCİYİM YA SEN GEÇ KALDIN
Ne yaman sevdalar gördüm yıllardır,
Acıya doydum da aşka doymadım.
Düşler ülkesine kalktı son vapur
Ya ben erkenciyim ya sen geç kaldın.
Serseri gönlümün düştüm ardına,
kapandı kapılar ardı ardına,
Ben ki kilit vurdum gönül yurduma,
Ya ben erkenciyim ya sen geç kaldın.
Ne umut doluyum, ne akli selim,
Dokunsan tutuşur ayağım elim,
Zaten başlamadan biter bu film,
Ya ben erkenciyim ya sen geç kaldın.
Yalnız göz hakkıdır sendeki payım,
Ne vurgun peşinde ne hesaptayım,
Sen start almadın sen etaptayım,
Ya ben erkenciyim ya sen geç kaldın.
Sevgi ise sevgi bire beş koydum,
Gözyaşı koydular bense baş koydum,
Ben aşkın adını artık düş koydum,
Ya ben erkenciyim ya sen geç kaldın.
- 144 -
ŞİMDİ ORADA OLMALIYDIM
Altmış beşinde Ağustos‟un harman vakti
Ardıç mazılı kağnıların toza buladığı
Yollarında yürümeliydim ıslık çalarak
Ve Dedeler‟de
Gök yüzünün ta göğsüne sokup parmaklarımı
Duaya durmalıydım nur yüzlü adamlarla
Bağlarbaşı‟nda kar
Kerpiç bacalarda duman
Ve bir sevda olmalıydım bir yüreğe saklanmış
Ey umuda serilen buğday başağı
Ey yaprağına çise düşmüş tekilcan
Ey içimdeki hasret, ayrık otundan inat
Beni görün, beni duyun, beni anlayın
Çözül artık içimdeki kör düğüm
Belki de son olacak seni gördüğüm
Memleketim, ah Vatanım, ah köyüm
Seninle başladı elli dokuzun zemherisinde
Seninle bitsin benim öyküm
Şimdi bir adam can verir her martı çığlığında
Bir adam ki her yanı ateş akrep misali
Dört yanı beton,
Dört yanı rezalet!
Dört yanı hayın!
- 145 -
Al, denizin senin olsun koca kent
Kadınların senin olsun,
Baş döndüren ışıkların, yeditepen
Senin olsun çamurun, çirkefin, ihanetin
Bir çift aygır girer düşlerime deli dolu göğ boncuklu
Bir silah canlanır gözümde mor meneviş, sarı kundak
Ve bir kadın Aydan-Aydın, güneşten sıcak
Topraktan bereketli
Şimdi orda olmalıydım
Halaya durmalıydım yağız delikanlılarla
Ve sinsin de,
Bulutlara değmeliydi naralarımız
Hep bir ağızdan türküler söyleyip
Tırpan sallamalıydık altın sarısı üveyiğe
Ve tarhanaya kaşık çalmalıydık topyekün
Kuşluk vakti, Kuşoturan‟da
Ey çoban kavalında adı konulmamış türkü
Ey Kılçak deresindeki çiğdem tomurcuğu
Ey kekik kokusu, Sıracevizler‟deki ayak izleri
İlk göz ağrım, anayurdum, Ah evim!
Belki de son olacak sana geldiğim.
Memleketim, ah vatanım, ah köyüm
Seninle başladı ellidokuzun zemherisinde,
Seninle bitsin benim öyküm!...
(2002)
- 146 -
MEHMET KARAGÖZ
1958 yılında Amasya‟nın Gümüşhacıköy İlçesine bağlı
Kızık köyünde doğdu. İlköğrenimini köyünde, ortaöğrenimi Çorum
İmam Hatip Lisesinde okudu. 1980 yılında Konya Selçuk Eğitim
Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun oldu. Yurdun çeşitli
yerlerinde ve kendi İlçesi Gümüşhacıköy‟de öğretmenlik yaptı. Bir
süre Merzifon Anadolu Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
ve Müdür Başyardımcısı olarak görev yaptı. Halen Merzifon
Ticaret Lisesi Müdürü olarak görev yapmaktadır.
“Zafer Pırıltıları” isimli bir şiir kitabı bulunan şairin çeşitli
yerel gazetelerde ve dergilerde şiirleri ve çocuk hikayeleri
yayımlanmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
.
- 147 -
GÖNÜL KUŞUM
Neden meçhullere kanat açarsın?
Usul belli, töre belli, yol belli.
Deve dikeninde güller mi biter,
Gönül kuşum, konacağın dal belli.
Uzaklara yapar isen yuvayı,
Bulamazsın bu güzelim havayı.
Bu dağları, bu denizi, ovayı!
Pınar belli, vadi belli, çöl belli.
- 148 -
MAVİ ÖZLEM
Çöker de omzuma katran geceler,
Küçülür küçülür nokta olurum.
Dimağımı zorlar tüm düşünceler,
Gözüm bir noktada saplı kalırım.
Bir perde açılır, görülür Hakan,
Ela gözlerinde şahin bakışlar.
Ardında binlerce feda olan can,
Bir mutlu diyara uçuşan kuşlar.
Kaplar yüreğimi mavi özlemi,
O ummana dalar dalar çıkarım.
Ah, kolay mı yazabilmek o demi.
Elim yüreğimde sıkar sıkarım.
Ey can, bilir misin bu sevda nedir?
Yakar yürekleri kızıl kan olur.
İstersen o şanlı tarihi çevir,
O ummana dalan bir kurban olur.
Yavaş yavaş kirpiklerim ıslanır,
Takatim kesilir çöker dizlerim.
O muhteşem çağa dimdik yaslanır,
Dirilişimizi görmek isterim!
- 149 -
ZAFER PIRILTILARI
Damarlarında kan değil, alev dolaşır
Tüm hücrelerin yangında
Ruhunun ufku aydınlanır,
İmanın berraklığında
Yürürsün büyük bir umutla,
Irmağın denize koştuğu gibi.
Tırmanırsın adım adım,
Ferhat‟ın dağları aştığı gibi.
Gözlerinde zafer pırıltıları,
Alnında domur domur ter.
Süzülür şakaklarından
Yüce Allah‟a gider!
Bazen Yusuf olursun,
İhtirasın kör kuyusunda.
Yıkarsın gönlünü Yakup gibi,
Sabrın tükenmeyen suyunda.
- 150 -
MURAT ÇAKMAK
1979 yılında Merzifon‟da doğdu. İlköğretimi Merzifon
Abidehatun İlköğretim Okulunda, ortaöğretimi Merzifon Anadolu
Lisesinde okudu. 1997-199 yılları arasında Gülhane Askeri Tıp
Fakültesinde eğitim gördü. 2000 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Tıp
Fakültesinden mezun oldu. Bir süre Yozgat‟ın Çekerek ilçesinde
acil hekimi olarak görev yaptı.
Şiirle ve sanatla yakından ilgilenmektedir. Halen Yozgat‟ın
Yerköy ilçesinde aile hekimi olarak görev yapmaktadır.
- 151 -
GÜLHANE
Ben Ankara Gülhane‟sinde,
Sen gönlümün gül hanesinde.
Ne beklersin bahar geldi be güzel,
Buluşalım senle aşk bahçesinde.
Gece olur Ankara da bir hüzün,
Resmolmuş gözüme o tatlı yüzün.
Aklımdan çıkmıyor o bir çift sözün,
Her yaprağın yere düşme sesinde!
- 152 -
BEN
Derinden derine düşünür durur,
Elinde sadece bir sazı kaldı.
Ruhu dosta gider bedeni durur,
Aşkından gönlünde bir sızı kaldı.
Anlatamaz kimselere halini,
Soldurur sadece kendi kendini.
Lale bahçesinde arar gönlünü,
Ayrıldı sürüden bir kuzu kaldı.
Nasıl kalkar şu dağların dumanı,
Gelecektir elbet gönlünün sultanı.
Esti rüzgar viran oldu her yanı,
Denizdi, kaynadı kaynadı bir tuzu kaldı.
İyi Murat öldü kaldı bir yalan.
Kah ağladı kah da güldü bir zaman.
Lâl oldu da sustu şu çarkı devran,
İsim söz silindi, bir özü kaldı!
- 153 -
SENSİZ
Yine sensiz uykusuzum bu gece,
Gözlerim gözünde kaldı ne çare.
İsmini saydıklarım hece hece,
Aşk gölüne gönül daldı ne çare.
Bir gün gelip de gözyaşım silmez,
Herkese gülerde tek bana gülmez.
Kırık kanatlarım uçmayı bilmez,
Beni bir gurbete saldı ne çare.
Rüzgarım kesildi kaldı bak gemim,
Sen deniz isen sade bir kumum.
Sakın bana sorman dostlar ben kimim,
O yar beni benden aldı ne çare.
Zaman beni uzak diyara ata,
Dertlerime nice dertleri kata.
Sensiz bağlanınca güzel hayata,
Beni yerden yere çaldı ne çare.
Bu aralar güzel hayli dardayım,
Gider oldum acep şimdi nerdeyim.
Aramayla bulunmayan yerdeyim,
Murat aşk şehrinde öldü, ne çare!
- 154 -
CEYLAN
Su içmeye gelmiş pınar başına,
Vuruldum da kaldım kalem kaşına.
Avcı oldum hey dost düştüm peşine,
Beni yaktı geçti bir garip ceylan.
Sorar oldum seni kurtlara kuşlara,
Esir etti beni tek bir bakışla.
Gitme güzel gitme gönlümde yaşa,
Beni yaktı geçti bir garip ceylan.
Aslan olup geldi gönlüme yattı,
Yaralarıma bin yara kattı.
Küllerimi göğe savurup attı,
Beni yaktı geçti bir garip ceylan.
Gel ol bahçemde açılan gülüm,
Seni şakır oldu susmuyor dilim.
Yeter artık bana ettiğin zulüm,
Beni yaktı geçti bir garip ceylan.
Yürekte bıraktı onulmaz sancı,
Muradım avladı onu bir avcı.
Şimdi oldu bana hey dost yabancı,
Beni yaktı geçti bir garip ceylan!
- 155 -
UĞRAŞMA
Sorma bana sakın dertli halimi,
Uğraşma sevdiğim sen bilmezsin.
Ateşçi ne anlar közün halini,
Uğraşma sevdiğim sen bilmezsin.
Gönül viran oldu neyler fasılı,
Göz bebeklerimde resmin kazılı.
Aşkın kitabında ismin yazılı,
Uğraşma sevdiğim sen bilmezsin.
Gül oldun açıldın gönül yerinde,
Sökemezsin onu kökü derinde.
Gözyaşıyla sulanmışsın bir kere,
Uğraşma sevdiğim sen bilmezsin.
Gözyaşıyla murat ağlar durmadan,
Bitmez bu gözyaşı çeşme kurmadan.
Bir gün su içmek istersen oradan,
Uğraşma sevdiğim sen bilmezsin.
- 156 -
NEYLEYİM
Bir zaman gülerdi, asıldı yüzler
Dalgalar gelince kaybolur izler.
Uğruna canımı verdiğim gözler,
Yolda görse bana bakmaz neyleyim.
Bulutken yüksekten yerlere indi,
İçine denizin kokusu sindi.
Aşkın ırmağına kurduğu bendi,
Bana inat diye yıkmaz neyleyim.
Bireyledim gündüz ile geceyi,
Belki bir gün gelir anlar gerçeği.
Ellerimle taç yaptığım çiçeği,
Soldu diye şimdi takmaz neyleyim.
Şeytan oldu bana gönül meleği,
Azap çektirmekmiş onun dileği.
Çeksin diye şu dünyada çileyi,
Bir kurşun kalbime sıkmaz neyleyim.
Altın iken yere düşse pullansa,
Benim çektiklerim hepsi yalansa.
Murat dursa devran dönse dolansa,
Aklımdan, gönlümden çıkmaz neyleyim!
- 157 -
MUSTAFA AYDOĞAN
Eski Bir Meyhanedir Dudağın(1980), Toplumsal İnekliğin
Anatomisi(1985), Katlime Ferman İsterim(2010), Gül Bağladım
Saçlarına Ateşten(2011) isimli kitapları okuyucularıyla buluştu.
Asli mesleği olan Ahşap Biblo ve Heykelcilik dalında ürettiği
eserler İzmir Enternasyonal Fuarı ve diğer ulusal fuarlardan
ödüller ve Bölge Turizmine hizmet dalında başarı belgeleri aldı.
Halen mensubu olduğu bazı yayın organlarında basın
temsilciliği ve köşe yazıları yazmaya devam etmektedir.
“Yaşayan her insanın hem idealleri, hem sorumluluğu olduğu bu
evrende bilimin çizdiği yolda güzel şeyler yazmak istiyorum.
Bildiğim orijinal felsefenin hiç değişmeyen kuralı ise insanları
sevmektir. Şair olmak işte bu kavramın içinde bir yerde kendine
yer bulmaktır. Sevginin var olduğu her yerde bu evren yaşamak
için bize yeterde artar bile” diyerek, sanata ve dünya görüşüne
ilişkin duygu ve düşüncelerine açıklık getirmektedir.
.
- 158 -
TOZLU YOLDA YÜRÜMEK
Üç adım aşımı tenha bir yolda,
Başımı omzuma aldım yürüdüm.
Saymakla kelime yetmiyor arş‟a,
Bir acayip düşe daldım yürüdüm.
Baktım ki, bir insan seli akıyor
Ateş donduruyor, ayaz yakıyor.
Levh-i Mahfuz kimliğimi okuyor,
Boynuma günahlar çaldım yürüdüm.
Ruhum bu vücutta, bu suret bende
Masrafsız ödünsüz bin uzuv canda
El benim değil de, can veren elde,
İki arşın kefen sardım yürüdüm.
Yürüdüm de yürüdüğüm neresi?
Üstünden kuş uçmaz Kubur Deresi
Kimde ise Nubuvettin Tuğrası,
Bir yüce serdara sordum yürüdüm.
Aydoğan, çözülmez asrın esrarı.
Var ile yok olmak, bir soğan zarı.
Bin asır dolaşıp ben bu diyarı,
İzlerime destur serdim yürüdüm.
- 159 -
ALİŞ‟İN TARLASI
Acı tohum zehirden
Savrulup ekiliyor.
Tarlada ekin susuz,
Yandıkça bükülüyor.
Aliş dalda uyuyor,
Zeliş kadın tarlada
Salıncaktan bir tabut
Can devşirir tarlada.
Uyu Aliş‟im uyu,
Ağlamaya vakit çok
Her derdin çaresi var
Seninkine asla yok.
Gelecekte sen varsın
Azapta, aşkta, suda.
Aşına kan doğrayan,
Engerekler uykuda.
Hasat tarlada değil,
Ananın ak terinde.
Ümit senin ekmeğin,
Olur her seferinde.
Sür tarlayı koçakla,
Türküler vur diline.
Senin yazgını yazan,
Acep ne der haline.
- 160 -
SİTEMKAR
Sevgilim küsmeye ne gerek vardı,
Yüzüne gamzeler konmuş dediysem.
Cennetten kovulan bir beni-adem,
Melek suretine dönmüş dediysem.
Bana acı hüsran bu sessiz alem
Sen benim aşılmaz utkusuz kalem
Kızıp ağladığın ben nasıl bilem,
Su senin elinde yunmuş dediysem.
Gelincik dudağın iksirden kule
Katlimin fermanı en güzel çile
Hayal kurup düşümdeki gafile,
Ateş ödünç alıp yanmış dediysem.
Ağlama sevdiğim hayat bir akış,
Bir yanı bahardır, öbür yanı kış.
Çehrene dökülen o ince nakış,
Kudreti kalemden yonmuş dediysem.
Döner çarkıfelek yılışır dişler
Ne tükenir nede, biter yokuşlar
Seninle sevdamız her sabah başlar,
Aydoğan ufkunla yunmuş dediysem.
- 161 -
HASAT
Soran sorsun elde cevap,
Emek ektim ter biçerim.
Ufuklardan vurgun yedim,
Ateş yaktım kor biçerim.
Düşte gerçek arıyorken,
Kaf dağında eriyorken
Tam istikbal buluyorken
Hazan ektim kar biçerim!
Yalan yaşadığım yalan,
Elden oyuncak oyalan.
Fikirlerim oldu talan,
Kin büyüttüm şer biçerim.
Kursaktan taştı umutlar,
Kemale döndü ağıtlar.
Beynimde kaynaşır kurtlar,
Deryalara sur biçerim.
Toz dumanım kan içinde,
Beyaz tünemiş saçımda.
Kainatın son ucunda,
Aydoğan‟a yer biçerim.
- 162 -
GECEM GEÇ GELSİN
Gecem geç gelsin
Suskunluğunu değmez bozmaya zemherinin
Yıldızları hizaya koydum bir bir
Sabahı bulur açılması,sabahın şafaklardan.
Gözlerimde uyku durmuyor, gözlerim ağır
Samanyoluna şiirler ısmarladığım,
Yakamozlara bel bağladığım, diz çöktüğüm
Vallahi ondan ötürü.
Gecem geç gelsin
Hava şimdi yağacak, boran sesi geliyor
Gecem ateşe doymuyor,
Gecem hep soğuk
Cemreyi bekliyorum havada, suda, toprakta.
Karakış göz kırparken yalnızlığıma,
Yemin ediyorum!
Bu şiirde gözlerine yemin içmeyeceğim
Ne kadar üşüyorsam o kadar seviyorum yoksunluğunu
Kardan adamın soğuğu
Sevdiği kadar.
Gecem geç gelsin
Gözlerim kan çanağı gözlerim ağır.
İşte çöktüm diz üstü
Kapındayım, eşiğine düştüm bir akşam üstü
Gecem geç gelsin!...
- 163 -
YADSI GÜLBENGİ
Zambaktan düğüm çaldım savrulan saçlarına,
Rüzgara gülbengin verilince sesinden.
Her cemrede gözüne türküler işliyorum,
Bülbülün dikenlere takılan busesinden.
Sen ey kükreyen serçe izin ver beratıma,
Bir harmanda bir başak olup da savrulayım.
Sen İrem bağlarında Leyla ile zemzem iç,
Ben de şu sahralarda tutuşup kavrulayım.
Şarabi gözlerinden yudumlarken zehiri,
Tanrı‟nın zemzeminde bu lezzeti bulamam.
Sensiz ne cennet lazım, nede cehennem
Yerin göğün ortasında seni asla bulamam.
Kana ey şehrazat bu dudağa hasretim,
Uyur uyur uyanır, yüreğimde dalgalar.
Ta ezelden ebede gönlüne düçar olmuş,
Yüreğimde suretin, kolumda prangalar.
Göğün ağardığı yerde, sularken gözlerini,
Şu şuursuz sineme gürleyip yağar mısın ?
Seçeneğin kalmadı ya Aydoğan yada ben!
Cehennem ülkesine benim ile var mısın?..
- 164 -
MUSTAFA AYVALI
1964 yılında Amasya‟nın Suluova İlçesine bağlı Bayırlı
Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Suluova‟da, lise
öğrenimini ise Samsun‟da yatılı olarak okudu. Üniversite mezunu
olup, halen Amasya‟da bir kamu kurumunda görev yapan şair
aynı zamanda kamuya ait bir sendikanın Amasya İl temsilciliği
görevini yürütmektedir.
“Karlı Dağların Mor Menekşesi” adında bir şiir kitabı
bulunan şair, aynı zamanda bir doğa sevdalısıdır. Şiirleri çeşitli
ulusal ve yerel yayın organlarında yayınlanan ve televizyon
programlarında seslendirilen şairin çeşitli kültür sanat
dergilerinde ve antoloji kitaplarında şiirleri yer almıştır. Amasya
Sanatçılar Derneği ve İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri
Meslek Birliği) Amasya İl Denetim Komisyonu üyesidir.
- 165 -
ÇINAR GÖLGESİ
Yandı tüm duygular çıktı sefere,
Çul çaputu aşka serdim sereli.
Çocuk saflığımla bir nilüfere,
Yoksul yüreğimi verdim vereli.
Sûkut-i figanı dağlar duyardı,
Dağda özgürlüğün ruhu doyardı.
Köhne kuytuları dikenler sardı,
Gül diye çalıyı derdim dereli.
Çalkanırken derya düşüp telaşa,
Yılkı düşlerimi vurdun yokuşa.
Tuz kokusu sindi kirpiğe, kaşa
Aşkın girdabına girdim gireli.
Senli rüyalarda alemi tuttum,
Ana sığdırıp da ömrü avuttum.
Gök maviyi, bense günü unuttum,
Çınar gölgesinde durdum duralı!
(2008)
- 166 -
AZÂDE DAĞLAR
Sırtıma dertleri sardığım yerden
Doğrulup da son kez baksam dağlara.
Vadiden, çöllerden denize değil,
Nehirlere inat aksam dağlara.
Varsın essin durgun gölünde rüzgâr,
Şakağa düşerce zirvesinde kar,
Dünyada ne hicap ne de namus var,
Bende yavaş yavaş çıksam dağlara.
Üstü gül döşeli ne gerek söze.
Dil suskun, gözlerde nem geze geze,
Kalmayan mecalde her kula meze,
Körkütük gönlümü yıksam dağlara.
Bakır kızılı gün doğup batarken,
Zamana yenik ben, bir de sen varken,
Tepkisiz bedende nabzım atarken,
Azâde ruhumu döksem dağlara.
Baharında ömrüm derken en başta,
Yanıyor kurunun yanında yaş ta.
Bir ihtimal belki otuz beş yaşta,
Kan terli gömleği sıksam dağlara.
Buralardan gitmek belki sebebi,
Sen ki âlemlere muştu ey Nebi!
Elinde kavalı Serçoban gibi,
Bir türkü tutturup yaksam dağlara.
- 167 -
GÜL DALI
Gül dalım bilir misin, bülbülüyüm bu bağın
Dalına konmak için yıllar yılı bekleyen.
Cemre düşmez bahçenin balmumu toprağında,
Kolu kanadı kırık diz üstü emekleyen.
Ey ömrün dilrûbası! Şafak sökmezden evvel
Hep sınardı sabrımı kırbacıyla karayel.
Çilenin ırgatıyken sırtımda koca bir el,
Aşermiş rüyalarda gülleri yasaklayan.
Köklerinle tutunup kavrulsa için, dışın.
Bildik kaç rüzgâr varsa esip dursa da kışın,
Çitten payandalar ve bir de mahzun bakışın,
Bende fay kırılması, depremi tetikleyen.
Şiirlere tutunan yalnızlığın yolunda,
Bir sen varsın Gül dalı yanağımın alında.
Suskuya yatmış dilin, yosun tutmaz dalında
Bildiğim kaç renk varsa sinesinde saklayan.
- 168 -
İZ
Nerden başlasam bilmem; bir başına koyup da
Güz vurgunu gülleri kırıp gitmek var mıydı?
Şıvgın vermiş gönlüme lanetler okuyup da
Zemheri kundağına sarıp gitmek var mıydı?
Günüm dağlara veda edip sırra ağarken,
Âlemler suskun tende efkârım ahuzârken,
Şu sahilde verdiğin sözünde durmak varken,
Dizginsiz dalga gibi vurup gitmek var mıydı?
Tedirgin umudumun dalına çentik atıp,
Al dudağın mey‟inde serabımı damıtıp,
Ömrün son çeyreğinde tozu dumana katıp,
Saati bir nefese kurup gitmek var mıydı?
Bu kadar kolay mı ki; yeminleri yakarak,
Dağ misali sevdayı bir çırpıda yıkarak,
Tuz buz olmuş bedene kordan mıhlar çakarak,
Subaşında çarmıha gerip gitmek var mıydı?
Yurtsuz gezen düşlerim yalnız seni anmakta
Hatta sûkutuma eş gökler yankılanmakta,
Şu verdiğin mendili gömdüğün sığınakta,
Kefenin olsun diye serip gitmek var mıydı?
- 169 -
ARDA KALANLAR
Hep aynı gemiler kalkıyor sessiz,
Bir o kadar içli dua ardından
Farklı zamanlarda sonsuz mekâna,
Kazası olmayan fani yurdundan.
Ateş dudaklarda buruk bir hüzün
Çıktığı seferde gece gündüzün
Rahmanın aşkına söken şafakta,
Anlamı yok artık baharın yazın.
Son kez veda edip cana cihanda,
Mana iklimine gittiği anda
Çile dergâhının bezgin yolcusu
An-ı dinlendirir topraklı tende.
Diner serde hicran, dilde mersiye
Ömrümüzde firkat kimden hediye?
Arda kalanların en son sapağı
Musalladan geçer, yâr diye diye!
(2010)
- 170 -
SORGU
Gönül hicap duyarken yitik hatıralardan,
Ne sen ne de turnalar döner meçhul diyardan,
Umut etmek yaşamsa kaygılarla birlikte,
Atmak var şu bedeni hâşâ! Hayâdan, ardan.
Mihman edip kalbini vurulduğum her akşam,
Nâra banıp gönlümü gözlerde nem, dilde gam,
Kan oturur dağlara kurşun yer de bir ceylan,
Mekândır ağyâr olan İstanbul veyahut Şam.
Kervanlar kaldırıp da dalga dalga saçına,
Sûret-i hayal edip geceyi soksam kına,
Mermerleri öptüren seneler kemiriyor,
Asıyor sevdamızı dağların yamacına.
Her gün seni dilenip tan vakti saat beşte,
Fersah fersah yol alır kâh yerde, kâh güneşte.
Dili yok ki şu kalbin ondan ne çok bizarım,
Nasıl anlatsam nasıl, bilmem ki! Öyle işte!...
(2010)
- 171 -
EYLÜL
Ey ömrüm!
Ummadığın bir anda geldi
Eylül .
Toy zamanlara inat,
Bak işte;
Türküsünü söylüyor fasl-ı hazan.
Şimdi kuşan kuşanabilirsen,
O yeşil hırkayı.
Bozguna uğrayıp silah bırakan mevsimde
Kümelenirken fırtına rengi bulutlar,
Gömülür akşamın alacasına,
Çeperi küf tutmuş hatıralar.
Topal bir karıncanın yedeğinde
Sürüklenir ah!
Sürüklenir,
Yarım kalan umutlar.
(2010)
GARDA
- 172 -
Nicedir yolunu beklediğim
Umudun son vagonu
Gidiyorken raylarda,
Yakarışın sükût-i figanında
Kömür karası gözlerden
Kan damladı avucuma,
Artarda.
Raylarında kantaronlar
Sarılmış gönlüm
Ayrık otu gibi
Virane bir garda
Sancıda,
Gün akşam olurken
Kahrolası şu diyarda.
Çakıldı bedenim
Hoyrat rüzgârların
Yaladığı
İsimsiz bir banka,
Kâğıt mendile düştü
Şiltesiz ruhum,
Tut ellerimden şair!
Çıkmazında ömrüm bir yarda.
Bir katar geçti raylarda
Fasl-ı hazanın hangi günüydü,
Bilmem hangi aylarda.
(2009)
AMASYA
Boylu boyunca,
- 173 -
Kıvrım kıvrım
Irmak akar
Vadisinde bu şehrin.
Boy verirce
Suya aksi düşen konağın
Tarih sızan çeperinde,
Yankılanır ezanlar
Gümüşlü, Burmalı, Bayezıt‟tan.
Sokaklarda hoş bir sedadır hâlâ
Kurulmuş bir Osmanlı faytona,
Aşkları taşırca
Yağız atın nal sesleri.
Ferhat‟ın külüngü, Şirin‟in nidasına
Şahitlik edercesine
Alev alev
Kırklar, Bar, Harşena.
Çınar yaprakları arasında süzülen
Gün ışığı dinlencelerinde
Sohbetin en hası şadırvanda külliyenin,
Nefes veriyor bilgeler elde asası.
Başkalaşmamış
Bir tarih yürürken yalı boyunda,
Bir başka zamanda soluklanır
İhtişamlı geçmişin veliahtı,
Şehzadeler yolunda.
Bağlar emziren yorgun ırmağın
Ay tozu serpintileri soğuruşu,
Zembilde sarkan yıldızlar arasında
Salkım salkım buhurdan ışığın,
Raksını izlemek bu şehirde.
- 174 -
Sayfiye gecelerde
Yudumlamak demli çayı,
Yudumlamak
Seyir terasında.
Cennetle dünya arasına
Geçit verircesine
Ulanmış ırmağa
Künç‟ü, Çağlayan‟ı.
Kuşbakışı seyreyle gözüm
En yeşilini gökkuşağının!
Düşler tutunurken şehre,
Yıkansın kelimeler,
Kotar gönlünü
Usul usul aksın nehre.
Ey Amasya ey!
Azim ve karara milat, umudun anası,
Teslimiyetin kraliçesi.
Dokunmak,
Uzaklardaki sevgiliyle hasret giderircesine
Dokunmak.
Aralamak,
Tarihin gizemli sayfalarını
Arşınlamak şehrin dar sokaklarını.
Kızlar kayasında oturup
Aynalı mağarada taramak var,
Yârin saçlarını
Dünde, yarında.
Nefsin hicabında ağlamak,
- 175 -
Aşkın sırrına eren Serçoban gibi
İğneci Baba diyarında.
Gel benim her renkten her boydan insanım
Şiire vurulur gibi tutun.
Her dilde yeşeren
Efsaneler yaşar,
Sızar imbiğinde bu şehrin,
Ezelden ebediyete.
Söyleş sen de ey yolcu!
Dökülsün efsaneler
Bir başka medeniyete.
- 176 -
MUSTAFA NURİ İNANÇ
1956 yılında Tokat‟ın Niksar İlçesinde doğdu. İlkokulu
Niksar‟da, ortaokulu ve liseyi Malatya‟da parasız yatılı olarak
okudu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden
mezun oldu. Kastamonu, Tokat, Ordu ve Amasya‟ya bağlı orman
işletmelerinde uzun süre görev yaptı. 2005 yılında Amasya
Orman Bölge Müdürlüğünde görevliyken emekli oldu. Halen
Amasya‟da yaşamakta olup, ormancılık konularında danışman
mühendislik ve müşavirlik hizmetleri vermektedir.
“Ateş Böcekleri” adında yayınlanmış bir şiir kitabı
bulunmaktadır. Edebiyat tarihi, güzel sanatlar ve sporla
yakından ilgilenmektedir. Mümkün olduğu kadar şiir
etkinliklerinden ve şiir yazmaktan uzak kalmamaya özen
gösteriyor. Basıma hazır çalışmaları mevcuttur.
- 177 -
VEDA GİBİ
Bir gün çekilip gideriz, elalemin içinden
Döneriz dengimize dalgalar gibi
Bizar olduk bir ömür sevmekten
Bizde yaşamak, sevmek gibi.
Hüzün kapılarında beklediğimiz yeter.
Yeter artık, anlaşılamamak
Yalnız kalacakmış,
Kalsın sevdiklerimiz
Sevenlerin yüreğinden kopar
Koparda gidermiş sevdiklerimiz.
Bir deniz olur, döner
Döner bize kendilerimiz!
- 178 -
EY AKŞAM
Fasıllar sende coşar,
Tunç bakışlı yollara düşmüş aksin,
Gün boyu yeşille sevişir hayalin.
Ay yıldızları kovalar semada, gizli adın
Suya düşmüş yakamozlarda fotoğrafın.
Her şeyi örtersin kendinle kendin gibi,
Sabahlar olmasın diyor aşıklar.
Ey güneşe uzak sevgili!
Işıklar bahçende çiçek misali
Karanlığın sarılmış her şeye, sarmaşık gibi.
Bir elde bade, her şey dingin her şey asude
Yudum yudum kalkıyor kaybolan kedere.
Yorulmuş gün bırakıyor kendini,
O sonsuz gecelere!
- 179 -
VEFASIZ ZAMAN
Para bize uzak,be usta
Koşsak da bin bir emek bin bir çaba
Ulaşamadık be usta
Yunus gibi avunsak da,
Yaşamaya çalışsak da aşkla
O da ağır, o da hüzünde yasta!
Bir rovelverim bile yok,
Babam memurdu.
Bir bıçak buldum balık avında, ırmak kenarında
Babam gibi kokuyordu,
Ah, usta!..
Ufkumuz mu yok
Yoksa kırıldı da ufuk çizgisi.
Biz mi göremez olduk birbirimizi
Gözlerimizin feri gitti, belli ki
Saklambaç oynadığımız yıllar.
Zaman aynı mekan zamana takılı
Yine deli dalgalar, çığlık çığlığa martılar
Zaman kayıp, zemin kaygan, kayıp insanlar
Hiçbir şey tat vermiyor eskisi gibi.
Terk etti bizi, geleceğin terkisi
Ah usta, ah!..
“Melali anlamayan nesle aşina değiliz”
Öyle değil miydi?...
DUT AĞACI
Salındırmışsın çocukluğumu
Gölgen okşamış yanaklarımı
- 180 -
Kara yağızlığım, o yüzden
Düşüncelerim hep tatlıdır, düşlerimse kanatlı
Büyüdüm hayrandım sana
Çıktım üstüne sarıla sarıla
Hep neşe kaynağı oldun bana
Bir çizik bile atamazdı kimse, dut ağacıma
Okuma vakti geldi, ayrıldım baba ocağından
Hep bir yel esti gurbete, sıladan
O sendendi senden
Bilirdim uçuşan kelebeklerden
Geldim baktım ki yüzüne
Utandım,çöktüm dizim üstüne
Hani dalların, nerde heybetin
Belli ki kimsesizliğe, kurban verdin
Bir hazan mevsimi yine veda
İnsanlarda senin kadar, yok vefa
Hâlâ odun, anlamazlar dar kafa
Kesip atmışlar dallarını fırına
Son buluşmamızsa ne kadar hazin
Dalların pişmiş, gövden mazim
Açtım kanatlarımı, sarıldığım atim
Hala resimlerde seni çizerim,
Benim sevgili dut ağacım
Benden selam olsun sana, dut ağacım
- 181 -
NEŞET KARAÇALTI
1939 yılında Amasya'da doğdu. Yüksek okul mezunu
olup ilk şiirini 1953 yılında Türk Sanatı Dergisinde yayımlandı.
1957 yılında Amasya'nın ilk Edebiyat dergisi olan “Gençliğin
Sesi” dergisini çıkardı ve aynı yıllarda Samsunlu arkadaşlarıyla
birlikte “Filiz” ve “Adım” dergilerinin yayın kurulunda görev yaptı.
1958 yılında Amasya‟da düzenlenen şiir yarışmasında
birincilik, 2007 yılında Balıkesir Ayvalık‟ta yapılan şiir
yarışmasında birincilik, 2011 yılında Amasya‟da düzenlenen Mihri
Hatun Şiir yarışmasında üçüncülük ve yine 2012 yılında
Amasya‟da düzenlenen Mihri Hatun Şiir Yarışmasında ikincilik
ödülü aldı. İlk şiiri Bestekar Cavit Ersoy tarafından bestelendi.
Filizlenen Arzular (1954), Yeşilırmak Kıyılarında (2008),
Küçük İstasyonlara Ağıt (2009), Samsunlu Şair Ruhi Göktekin‟in
Yaşamöyküsü (2011) ve Amasya‟dan Giderken (2012) isimli
yayımlanmış eserleri bulunan şair Samsun Atakum‟da ikamet
etmektedir.
YEŞİLIRMAK KIYILARINDA MİHRÎ
Bu sabah Yeşilırmak köprülerindeyim
- 182 -
Kırık bir kalemin sıcaklığında
Sana şiirler yazıyorum Mihrî diye
İpek kozasında örülmüş saçların
Ne güzellikler gördün Yeşilırmak kıyılarında
Ne sevdalar yaşadın
Dönen dolaplar gibiydi şiirlerindeki çığlıkların
Güllerle sarıp sarmaladım saklımda seni
Sokak sokak dolaştık Amasya'yı
Büyüdüğün yerler bura mıydı
Bura mıydı kandiller yanarken
Yeşilırmak kıyılarında şiirler yazdığın
Yalıboyu evlerinde seni gördüm
Sulara dökülmüş düş yangını bakışların
Köprülerde yıldızlar yağardı saçlarına
Bestekâr Sokakta kaç şiir olurdun
Kaç asırdır özlemini çeker bu şehir
Son içtiğin unutulan Çırçır suyu muydu
Lokman Hekim'in gezdiği bahçelerde
Ay bakışlı gözlerinde bir nefeslikti zaman
Sordular ki bana kimdir bu hüzünlü şair
Ne bileyim gül bahçelerinde solduğunu
Sensiz kaç asır döküldü takvimlerden
Bense hâlâ ellerimdeki kırık kalemin sıcaklığında
Seni yazıyor, seni çağırıyorum Mihrî diye
Eski aşklar müzesinde seni gördüm
Billur aynalarda güz sarısı yapraktın
Ay bakışlı gözlerinde Yeşilırmak akıyordu
Gönlümüzün sularında kaç Mihrî oluyordun…
- 183 -
Sesler geliyor uzak maviliklerden
Dualara açılan ellerinden uçan kuşlar
Nereye gitmektedir
Nedendir gözlerinden dökülen yaşlar
Kırkikindi yağmurları yağıyor
Sen gidiyorsun
Bütün şiirlerin dökülüyor Amasya'nın üzerine
Mihrî diye
Yalıboyu evleri'nin Bestekâr Sokağı'nda
Dökülen sıvalarda ağlayan tarih gördüm
Yaşlılar özlemini tespihlere dizmişler
Seni sordum sustular, gözleri ıslak kaldı
Şimdi bahardır, gül bahçesidir Amasya
Bütün renklerde sen varsın
Bütün şiirlerde, nisan yağmurlarında sen
Kaç asır uzaksan o kadar yakınsın bize
Senin için badem çiçekleri bırakıyorum
Gözyaşlarının döküldüğü Yeşilırmak sularına
Bütün şiirler öksüz kaldı
Bütün kandiller söndü bu gece Amasya'da
Mihrî diye…
(2012)
DURAKLARDA
- 184 -
Bütün duraklarda yeniden ayrılık oluyorum
Bir telaş içinde koşmalar, el sallamalar
Alıp gider her yolcu kalanların gözyaşlarını
Bir bir düşerken gitmelerin çaresizliği
Kaldırımlarda son ayak seslerinin ezgisi
Bütün duraklarda yeniden ayrılık oluyorum
Eski sokakların yıkık evlerine akşamlar düşer
Kırık saksılarda solmuş sarı çiğdemler
Hangi sevgiliden kalan sararmış bir fotoğraf
Kurumuş erguvanlar, musluğu koparılmış bir çeşme
Yanmayan sokak lambalarının üzerinde kuşlar
Susmuş çıngıraklı sesleri faytonların, atları yorgun
Bütün duraklarda yeniden ayrılık oluyorum.
Bütün duraklar ayrılık demektir ve bir ıslak mendil
Her gidenin gözlerinde gizlenmiş öyküler
Zor yaşamlarda sözdür güz yaprakları gibi
Öpülen anne ellerinde çok parça tazelenen acıdır
Bu şehrin bütün duraklarına sen diye baktım
Son akşamda giderken bu şehirden sen yoktun
Ellerimde kaldı solgun badem çiçekleri
Bütün duraklarda yeniden ayrılık oluyorum…
Bütün duraklarda özlenen sen oluyorum!
(2010)
GİDENLERDEN
Ellerinde sarı buğday başakları annem
Saçlarında kına kokusu çocukluğumdan
Göğsünde sen oluyorum sıcaklığında
- 185 -
Kanın damarlarımda dolaşıyor
Gelin duvağın nerde annem
Toprak kokan avuçlarında hasat yaraları
Ağustoslarda susuzluğun
Kaderin miydi
Ağlamasını da bilemezdin
Büyüdüğün kağnı seslerinde bir çığlıktın annem
Ne kadar derin bakışlıydı ufacık gözlerin
Anadolu ağıtıydı kısık sesinin düğümleri
Nehirlerdin sonsuzluğunda akıp giden
Odalarda çocukluğumu arıyorum gölgen gibi
Bu süt kokusu sendendir biliyorum
Uzak tutma ellerini
Toprak kokan ellerin diyorum annem
Hangimiz uzak zamanların son mevsimindeyiz
Badem çiçeği bakışlarında kendimi gördüm
Sen gittin
Toprak kokan ellerinde hasat yaraları
Kaderin miydi annem
(2012)
YAŞAMIN BOŞ KALAN SAYFALARI
Yaşamın boş kalan sayfalarında kırgınlığımız
Yazılmamış öyküler, şiirler, sessiz bir ağıt gibi
- 186 -
Bir yanı kopuk yüreğimizin savruk zamanlarında
Kapılardan geri dönmelerimiz utancımızdan
Söylenir şimdi dalgın düşleri uykularımızın
Ve geçmiş zaman akşamlarında kırılan kadehler
Sevgi yokluğunda gönlümüzün.
Zamansız bırakıp giden gençliğimiz
Yaşamın boş kalan sayfalarında özlediğimiz
Solmuş bütün güz bahçelerinin çiçekleri
Avuntusu boşadır beyaz papatya fallarının
Gün bugünse yaşamak istediğin
Saatler durmadan yüreğini uzak tutma sevgilerden
Yaşamının boş kalan sayfalarına bakma yeniden
Uzaklara yağmur yağar şimdi, mevsim ne olursa olsun
Düşer bir yıldız kaçıncı düşlerin kollarından zamansız
Dönülmez bir yoldayız ki gel git çıkmazında ömrün
Yaşamın boş kalan sayfalarına bakma yeniden
Yaşam denilen kısa bir ömürdür, bir nefes gibi
An bu an'dır yaşadığımız, ötesi yok
Sevgimiz duru sular gibi akıp gitsin sonsuzluğa
Ve saatler duracaksa özlediğin bırak öyle kalsın
Yaşamın boş kalan sayfalarında!
(2010)
- 187 -
NİHAL KARATAŞ
1979 yılında Samsun‟un Bafra ilçesinde doğdu. İlkokul,
ortaokul ve lise öğrenimini Bafra‟da tamamladı. 2000 yılında On
Dokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Amasya Serdar
Zeren İlköğretim Okuluna Türkçe öğretmeni olarak atandı. Bir
süre Amasya Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Halen Amasya Alptekin Anadolu Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı
öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
- 188 -
YORUM
Uzak bir şehrin kapısında bekliyorum
Bavuluma doldurduğum yağmurlar
Vuslat acısıyla yanan toprağa sızıyor
Gökten gelen gökkuşağını yudumluyorum
Yıldız düşmüş saçlarımı kibritimle yakıyorum
Küllerini savuruyorum, havada sis var
Çocuk oyuncağıyla kaybolan buluta koşuyor
Tutamadığım elini hayâl ediyorum
Dargın kuytularda aklımı unutuyorum
Kalemimde biriktirdiğim sırlar
Islak ıslak yorgun defterimde salınıyor
Düşten çıkmış yalnızlığımı kucaklıyorum
Buruk meyveler gibi aşkı tadıyorum
Bahçemde kuruttuğum ağaçlar
Sonbahar zamanı gibi altın oluyor
Yüzümden dökülen hazanları topluyorum
ÖĞRENCİYE MEKTUP
Değerli öğrencim,
Bu mektup sana :
Özür diliyorum senden.
Bir kucak dolusu sevgimi ekliyorum üstüne.
Biliyorum dersti, ödevdi, sınavdı derken
Göremedim acılarını.
- 189 -
Dokunamadım yüreğinin en kanayan yerine.
Sen hayat koşuşturmasında
Yaşına beş on beden büyük acılarla sınanırken
Ben notlar koydum hayatının satır aralarına .
Bazen gözyaşlarına boğdum üstelik.
Sorularıma cevaplarını dinlerken
Unuttum sıkıntılarını, sevinçlerini dinlemeyi.
Oysa ne kadar isterdin kim bilir
Gözyaşlarınla hüzünlerini, kahkahalarınla sevinçlerini
Paylaşmayı.
Sen “Dinle öğretmenim!” demeye
Ben “Anlat bakalım!” demeye bir türlü cesaret edemedik .
Çünkü anlatmalıydım sana özneyi,yüklemi; artıyı,eksiyi;
Atomu, elektronu.
Ama unutuyordum senin bir özne,
Senin bir yüklem olduğunu,
Senin de artın eksin olduğunu,
Bir atomlar elektronlar dünyası olduğunu.
Anlatacağım bu mektupta kararlıyım,
Dinle ve sonra suçla beni.
Sanma ki sana sevgim az
Ayşe‟sin, Ahmet‟sin, Ali‟sin, Gül‟sün.
İsmin, yüzün değişse de
Sen sensin, ne kadar çok olsan da biricik öğrencimsin!
Belki seneler sonra adın olmayacak aklımda
Ama bakışların hep bakışlarımda…
Mesai bitince bitiyor sanma seni düşünmem .
Gece üç beş düşünce nöbetlerimde sıkıntın
Bölmüyor sanma uykumu.
Uykum mu?
Rüyalarıma da misafir olduğunu bil isterim.
Öğrencim, ne kadar çok olsan da biriciğim.
Üzüldüğünde yüreğim nasıl burkulur,
- 190 -
Başarısız olduğunda geleceğinden endişem
Nasıl sarsar,
Mesleğe başladığımdan beri niye arttı yüzümdeki çizgiler
Hiç bilmeyeceksin belki.
Belki bir gün benim yerimde olursan ,
Bir yaralı suçlu öğretmen olursan anlayacaksın beni.
Ben de öyle anladım çünkü.
Öğretmenlerim Nevin‟i, Gülbey‟i
Biri beyin kanamasıyla, biri kanserle ayrılarak aramızdan
Boynu bükük bırakmışlardı biz öğrencilerini.
Oysa hep gülücükleri vardı hafızamızda.
Şimdi anlıyorum neden uykusuzdular,
Sıkıntılarını perdelerken en kutsal oyunla
Ne acılar yaşadılar!
Amacım üzmek değil giderayak seni ,
Sadece bilmeni istiyorum seni ne çok sevdiğimi.
Ve her zaman sen isterdin ya seni affetmemi,
İşte şimdi karşında ben varım!
Seni hak ettiğin kadar fark etmediğim için,
İnsan olma yolunda desteğin olmadığım için,
Umursamayan büyüklerin arasında yer aldığım için,
Bu sefer sen affet beni!
Ayrılmadan önce huzurundan,
Yine bir şey isteyeceğim senden,
Korkma not vermeyeceğim bu defa.
Ödev kontrolü de yapmayacağım.
Yani sen de istersen uygulayacaksın
Dediğimi.
Değerli öğrencim, sevgili öğrencim,
Boyan istiyorum Yunus „un sevdasıyla;
Yaratılmışı Yaratan‟dan ötürü sev.
Dön istiyorum acılara dokunmadan ,
- 191 -
Mevlana misali.
Mektubuma son verirken
Ey canımda canım, canlarım;
Öğrencim, en çok da olsa biriciğim!
Seni, seni en çok sevene emanet ediyorum!
BALIKÇI
biraz huzura attım oltayı
ya yakalarsam
tam kuyruğundan yakalayayım
aşkı da olsun içinde hüznü de
biraz gözyaşı ekerim üstüne
biraz kahkaha
yanımda da
sevdâ çiçeğim var ya
tam oltanın ucunda
- 192 -
OLCAY GÖKÇE
1979 yılında Amasya‟da doğdu. 1997 yılında Amasya
Lisesinden mezun oldu ve aynı yıl Karadeniz Teknik Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü kazandı. 2001
yılında Trabzon‟un Tonya ilçesinde öğretmenlik mesleğine
başladı. 2003 yılında Vakfıkebir Lisesi, 2004-2006 yılları arasında
Suluova Fatih Lisesinde çalıştı. 2006 yılından beri Amasya
Alptekin Anadolu Lisesinde görev yapmaktadır.
- 193 -
UZAKTAN BİR AH EDİŞ
Uzaktan bir âh edişti aşk, yâr diye yandı gönül
Yeis ü elem ile karalara boyandı gönül
Mesrûr esîriyim meşrebi ezâ bir nigâhın Yâ Rab
Azâd etme beni, bir düşü hakikat sandı gönül.
Dîvanlar içinde arar iken sevdanın özünü
Bir bahar gözlü yarda bulup, artık uslandı gönül.
Bir bilse ki bir bigâne nigâhına canım kurban
Yolları eşk-i hicrânımdan, bütün ıslandı gönül
Hâlimi arza ne hâcet, efgânımı duymaz mı hiç
Dilimden düşen her kelam bir ona adandı gönül
Bir kerre teveccüh etsen acep ne olur cânânım
Taht-ı pâyinde bir zerre gubârı kıskandı gönül
AVAZ-I NİHAN
- 194 -
Bu bir düş sancısı
İçimde bir vebalin duyarsız kimliğiyle boğuşmaktayım.
Kalbim Hacerü‟l Esved kadar kutsanmamış taş,
Bir kara yazgının suskun tanığı.
Tevbe bozan bir dilin aymazlığı ile konuşmaktayım.
Dışa vurumsuz sorguların yitik cevabını arıyorum
Bir çocuk hayalhanesinde.
Ötesini almıyor aklım,
Belki bu ezelde üflenen bir keder
Kadid dallarımın beyhûde güneş sarıyorum.
Ölüm soluyan son yeşiline.
Mücrim bir ruhla volkan ağzında kulluğum
Kuşluk vakitlerinde duaya durmuş suskunluk
Temize çekilmiş niyetler ihlastan yoksun
Kokusuz gülzârlarda, bir gül-i zârın dikenine yürek asıyorum
Nefis dürtüsünde boynum bükük, dilim tutuk
Öylece kalıyorum…
Usulsüz bir makamda söylüyorum şarkılarımı
Aynalara hapsedilmiş sesler ve görüntülere ithaf.
Aff için yüzü olmayan can, bir imtihanın geçersiz sorusu.
Hu‟larda demlenen bir güvercin ürkekliği, hıçkırık kırımı
Şakağıma saplı ağrılarla bağrımda kanayan; Araf…
Rahmet, cehenneme bent… Yaaar, iyileştir yaralarımı.
Ömrümden gün gidiyor, heybemde günah götürüyorum
Çıkaramıyorum, yakıyor ellerimi; durdukça sırtımdan lav akıyor.
Bir nidaya bel bağlıyorum ah “Bin kere tevbe bozsan da...”
Ya Vedud! Ellerimden tut. Ufukta bir uçurum görüyorum.
Uğrun bir leyli vakti kalem yazmayı bırakıyor
Bir secdegâh üzre boğazıma düğümler örüyorum…
( 2010)
- 195 -
GÖZLERİNDEN GÖÇTÜM
Gelip durdu hasretin
Işığı sönmüş bakışlarımın en derinine.
Bir sabâ bestesinde, bir yas vakârında,
İnledi gönül…
Üzerimde,
Küstüm çiçeklerine dokunan bir elin ürkekliği
Yalın bir alevin yalımında çırpınışın çaresizliği…
Akşam alacasında sahipsiz sesler gibiyim,
Topla karanlıklardan sabra havale iniltilerimi…
Seni ezgin bir düşün yıkıntılarında yitirip,
Bir âhın âvâre yankısında arıyorum.
Esved bir leyl çöküyor ardın sıra,
Hatırı sayılmamış gönlümün kuytularına.
Kalbe emanet bir melâli içtim gözlerinden,
Gözlerinden göçtüm katar katar, habersizdin.
Ve geçtim sır tutmaz aynalar içinden,
Buğu gibi dağılmış.
Kalbi inkisâr bağlamış,
Eski bir divâneyim şimdi.
Seni, el gibi görmek var mıydı kaderde?
Mısralara sürgün, böyle iki büklüm, korkularım kırk düğüm…
Bir gün,
İnce bir hayal gibi belli belirsiz,
Bir, sesinden mi bilecektim seni.
Ta ciğerimden kopup da gelmiş
Bir yara gibi kanayacak mısın hep böyle?
Sargısız, ilaçsız, şifasız mı kalacağım ben?
Sen, dillenmemiş hükümsüz bir aşka satarken her şeyi
Alem yansın, içinde gönül de yansın,
Yansın ki dayansın…
AŞK UĞURLAMASI
Evvel zaman içre bir diyara yolladık sevdayı
- 196 -
Bir rüzgârın sırtına bindirip el salladık ardı sıra.
Münezzeh bir mevhum oldu artık zamandan ve mekândan
Hangi saatlerdi seninle bakışlarımızın birbirine değdiği
Gamzelerine gönül düşürdüğüm hangi bir demdi?
Ben hicranın yaralı kanadı olmaya hazırdım oysa
Razıydım yokluğunla varlığımı yıkışına
Uçurumdan yuvarlamaya biriktirdiğim yaşlarım vardı
Şiirlerin boynuna urgan geçirmiş bekliyordum
Sen toplayıp geçerken hayalini,
ben sensizliğin taliminde neferdim.
Ayrıldık…
Ayrılırken son kez gördüm kendimi gözbebeklerinde
Hasret zebanileri götürürlerken bütün sevilmişleri
Geride sıcağı tüten bir gönül kaldı.
Sen gidince ben kendimi attım uçurumdan,
Urganı kendi boynuma vurdum.
Öğütülmüş nice elem yutkundum.
Zehirli bir şarkıda boğuldum.
Sonra; gün, ay ve mevsimler sonra!
Yıkık bir mabedin son mum ışığı gibi can çekişirken
Bozuldu büyüsü bir sözle, acı çekmenin.
Anlamı kalmadı bu kutsal duygu adına eriyip tükenmenin
Sen…
Sevdim derken
Eskimiş sandallar bağlanan limanımı,
Ufuklarımı saran bin bir ton kızılı,
Değişken mevsimlerimi
Kışta yazımı, hazanda baharımı,
Günde gecemi, gecede rüyamı,
Saçlarımı karıştıran rüzgârı,
Sesimi, soluğumu, ruhumu…
Anlıyorum sadece bir yalana kanan çocukluğumu!
- 197 -
ORHAN BOL
1968 yılında doğdu. İlk, orta ve liseyi bitirdikten sonra
ticaret hayatına atıldı ve uzun yıllar ticaretle uğraştı. Açık Öğretim
Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümünü bitirdi. Amasya Halk Eğitimi
Merkezi Müdürlüğü bünyesinde tiyatro çalışmalarına katıldı. Bir
çok oyunda oynadı ve yönetti. Amasya‟da TRT1 için çekilen
Keloğlan dizinde, Kanal-7 için çekilen Babam ve Kelebek adlı
dizide ve Son Cellat filminde rol aldı. Amasya Yeşilay Derneği
Yeşil Sahne Tiyatro Ekibi‟nin kurucuları arasında yer almıştır.
Bütün bu sanatsal çalışmalarının yanı sıra şiirle de
yakından ilgilenmektedir. “Kardelen” isminde yayınlanmış bir şiir
kitabı bulunmaktadır. Şiirleri antoloji ve dergilerde yer almıştır.
Amasyalı şair ve sanatsever dostlarıyla birlikte “Elit Sanat” isimli
bir dergi çıkarmakta olan şair, halen Amasya Halk Eğitim Merkezi
Müdürlüğü bünyesindeki tiyatro çalışmalarına; uygulamalı tiyatro
kurs usta öğreticisi, oyuncu ve yönetmen olarak devam
etmektedir.
- 198 -
HER ŞEYE RAĞMEN
Yalnızlığın ve çaresizliğin
Seninle
Son bulacağını sanmıştım.
O zamanlar bir yığın
Sevgi kırıntıları arasında
Çok şeyleri yitirmişiz
Farkında olmadan.
Bir amaç saymıştık belki de
Arkadaşlığı, dostluğu
Herkesi kendimiz bildik
Her şeye rağmen.
Yürekten inanıp sevdiğin bile
Dakikalara sığdırıyorsa ihaneti,
Gerçek sevgiyi yakalamak zor
Yaşadığın sürece.
Nice yitirilen değerler arasında
Bu senin, bu benim
Ayırımı yapmadan
Bir şeyleri paylaşabiliyorsak
Gelecek güzel yarınlar adına
İşte o zaman;
Hiç bir kuvvet engel olamaz
Umutsuzluğa karşı
Umuda yolculukta
İhanetler, sahtelikler devam etse de.
- 199 -
BEKLİYORUM
Kim bilir, kaç gece geçti ararken umutları
Arzular, hep yarım kaldı gönül bağında
Yine karanlık gece, yine sensiz
Günlerse geçiyor belli belirsiz.
Görüyorsun,
Yokluğuna inat zamana karşı
Kendimle savaşıyor gibiyim sanki.
Belli bir şeyler aramışız,
Varlığına inandığımız hiçbir şeylerdi belki.
Biliyorum,
Şimdi ne yapsam boşuna mutluluk için
Kimsenin bulamadığını arayacak değilim.
Bil ki şu an,
İsyanlarım sensiz son noktasında
Lanet olsun,
Çağrılarım yanıtsız kalsa da böyle
Hala aklımdasın
Unutulmadın biliyor musun.
Yeter artık,
Ruhumdaki fırtınayı gel de şahlandır
Varlığınla!
- 200 -
İHTİMAL
Sen yüreğimde açan hüzün çiçeğim
Anlatabilmek ne zor seni sana.
Her güneşin batışıyla gelen
Gecenin karanlığında,
Sensizliğin hasretiyle
Ne hüzünler yaşadım bilemezsin.
Kim bilir, belki yanı başımda,
Belki de, çok uzağımdasın.
Susmak yerine haykırmak isterdim
Sonucu ne olursa olsun
En kötü ihtimal
Sensizlik değil mi zaten.
- 201 -
HEPSİ HAYAL OLDU
Her şey eskiden daha güzeldi
Dostluğa, arkadaşlığa değer verilirdi
Şimdi bakıyorum da hepsi yalanmış
Herkes bir çıkar sevdası içine düşmüş.
Gönül ister ki, değişen zaman olsun
İnsanlar hiç değişmesin
Hep sevgiyle bağlansın birbirine
Unutmayın ki;
Kazanma hırsıyla katılaşan yürekler
İhtirasla birlikte, yok olup gidecektir bir gün.
- 202 -
OSMAN BOLULU
1929 yılında Amasya‟nın Taşova İlçesine bağlı Tekke
köyünde doğdu. Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü, Gazi Eğitim
Enstitüsü Edebiyat Bölümü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsünü bitirdi. İlk ve orta dereceli okullarda
öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. 1981 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişliğinden emekli oldu.
Dalların Ucundaki, Bileşim Çizgisi, Yurtboyu Sevişmek,
Taşın İyisi, Uzun Koşu, Güle Yolculuk isimli yayınlanmış şiir
kitapları vardır. Nabi Uçüncüoğlu, Vedat Güler Pertrol-İş şiir
ödüllerini aldı. Antilâikliğin Önlenmeyen Yükselişi, Belleksiz
Toplum, Korkacaksan Kitapsızlardan Kork, İnsana İnsana Eklene
Eklene yayınlanan deneme kitaplarıdır. 1998 yılında
Cumhuriyetin 75.Yılı nedeniyle Kültür Bakanlığının açmış olduğu
eser yarışmasında deneme büyük ödülünü aldı. Yağmur Sonrası
isimli öykü kitabı başka masal, Türk dili, seçki, inceleme gibi
konularda on iki kitabı yayınlanmıştır.
- 203 -
DAĞLAR
Gök gözlü çiçeğe vurmuş dağlar,
Dibinde ezinçlerim koyaklar.
Acılarımla geçmişim sizi,
Benden aldınız iri gövdenizi.
Yüreğimde kılıç atan,
O güneş bakışlı çocuklar.
Yassıltacak sizi, hey koca dağlar!
Böbürlenmeyin, o kadar.
- 204 -
TEMEL DERT
Her biriniz, su sızdırmaz testi
Kendi içinde bulanmak sizinki.
Yürek vuruşlarınız yeşermiyor,
İçiniz başka dışınız başka diyor.
Burgaçları döllendirmek işiniz,
Ondan çarpık, gönül resminiz.
Ah siz, lal ü ebkemsiniz
İçten çorak/aşıyorsunuz.
Yok uygarlık, yok düzen biçimi.
Derdiniz salt o değil ki,
Sökmedikçe o kalın ve paslı çiviyi.
Zor bulursunuz güzeli, iyiyi!...
- 205 -
İÇERDEKİ
Alnına burgu burgu yara bulut
Çöktüğünde yüreğindeki çavlan.
Şakır şakır ak köpüklü umut,
Bayrağım çeken yağız olan.
Sen misin taş duvarlara sıkışmayan,
Zeytin zehiri tutsak gecelere.
Sabrın altın sırmasını işleyen,
Cendereye vurulmuş düşüncelere!
Ak damgasını basıp kısrak kısrak kişneyen,
Sen misin, yollarının sonsuzunu,
Ateş adımlarla nakışlayan
İğne deliğine sığdırılmış pencereden,
Kıtalar aşımı resimleri süsleyen.
Henüz koparılmış gibi dereden,
Çiçeksi yüzü dört duvara uygun düşmeyen.
Sen misin, sen misin gülüm
Karanlığa yakışmayan?...
- 206 -
İNSANLIĞIN SOLMAZ GÜLLERİ
-ÖğrencilerimeAcının, sevincin tespihi
Kara kuyulardan derin.
Kökün maviliğe dadanan yanı,
Güneşlerin ipini çözün.
Her sabah,
İncecik.
Gözü evrensel, ayağı yerli.
Edimi her toprakta güzel.
Çizgilerle tutsak,
Yüzündeki bulut bundan olacak.
Dolaşıp düşüyorsa
Bizcecik.
Çiçek, umudu eğiren
Geceyi silkeleyen şafak.
Kirin boynunda bıçak,
Uzamın süvarisi,
Biricik.
Tutku deryasında doğur,
Usulcacık
Dillenmiş öpücüktür
Masalında kurt karanlığının,
Küçük.
Ülkelerle el ele
Günebakan yaylasında tomurcuk.
Büyük mü büyük,
Her çocuk!...
- 207 -
OZAN FEDAİ KOÇ
1956 yılında Amasya merkeze bağlı Sarımeşe
köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde, ortaokulu Aydınca
beldesinde okudu. 1975 yılında evlenip aile birleşimi yoluyla
Almanya‟ya gitti. 1976 yılında Türkiye‟ye dönerek vatani görevini
yerine getirdikten sonra, tekrar dönüş yaptığı Almanya‟da
çalışmaya devam etti.
Almanya‟nın
Darmstadt
kenti
yakınlarındaki
Griesheim kasabasında ikamet eden şair; burada kültür ve
sanat şölenleri ile dernek sohbetlerinde yer alarak aşıklık
geleneğini batı Avrupa‟da icra etmektedir. Bu faaliyetleri
sonucunda 1983 yılında “Almanya‟dan Vatana” ve 1989 yılında
da “Anadolu Marşı” isimli kaset çalışmaları yayınlandı. “1990
Yunus Emre Yılı” kapsamında Avrupa Türk İslam Birliği tarafından
düzenlenen şiir yarışmasında birincilik ödülü aldı.
“Azat Eyle” isimli bir şiir kitabı vardır. Saz şairi olarak
şiirlerini yazmaya ve türkülerini seslendirmeye devam
etmektedir. Halen basıma hazır iki adet şiir kitabı çalışması
bulunan şair, evli ve iki çocuk babasıdır.
- 208 -
YAR ANADOLUM
Bana derler aşık senin neyin var,
Yanıyor yüreğim kor Anadolu‟m.
Elbette her derde Lokman hekim var,
Bendeki yarayı sar Anadolu‟m.
Doğudan batıya nazlı bir gelin,
Namahrem eline değmesin elin.
Kem gözler bilirler ağır bedelin,
Uğrunda ölecek var Anadolu‟m.
Ayyıldızlı bayrağımın alında,
Nakış nakış deseninde şalında.
Ozanların kopuzunda telinde,
Senden başka yoktur yar Anadolu‟m.
Fedai‟yim gurbet elde kışlarım,
Yüreğimi hasretinle haşlarım.
Gurbet elde feryat figan başladım,
Senden ayrı kalmak zor Anadolu‟m.
(2008)
- 209 -
BU SEVDA
Çaresiz derde tutuldum
Azar bu sevda bu sevda
Bir köşede unutuldum
Uzar bu sevda bu sevda
Uyandıkça yeni nesil
Yol alınır usul usul
Çeçenistan Kerkük Musul
Gezer bu sevda bu sevda
Kıbrıs dertlidir şu ara
Karabağ kalbimde yara
Amasya Taşkent Buhara
Tozar bu sevda bu sevda
Sorma bana neden niye
Vatan bayrak diye diye
Yaşadıkça Fedaiye
Mezar bu sevda bu sevda
(1996)
- 210 -
AĞLATMA SULTANIM
Sensizliğin beni yakıp gavurur
Hayalinle seyre daldım sultanım
Eser rüzgar yerden yere savurur
Çaresizim naçar kaldım sultanım
Kime dökem senden başka içimi
Anlatmadın bilemedim suçumu
Hasretinle tutam tutam saçımı
Gurbet ellerinde yoldum sultanım
Seherde yel almış güllere döndüm
Sazdaki inleyen tellere döndüm
Tedavülden kalkan pullara döndüm
Dokunsan ağlarım doldum sultanım
Fedai‟yim bitmez figanım ahım
Harap oldu sensiz gönül dergâhım
Bilmiyorum nedir benim günahım
Aşkınla sararıp soldum sultanım
(2006)
UNUTANLAR UNUTULUR
- 211 -
Yanıltırmış bazen hisler,
Unutanlar unutulur.
Gelip geçince hevesler,
Unutanlar unutulur.
Vardır mevsimlerin farkı,
Sevgi döndürürmüş çarkı.
Dostun dostu olmaz terki,
Unutanlar unutulur.
Sevgi sefanın yanında
Saygı vefanın yanında
Kaldım cefanın yanında
Unutanlar unutulur
Gül olamadım ki hardan,
Lâl oldum yazdan bahardan.
El oldum bu ahuzardan,
Unutanlar unutulur.
Gönül döndü viraneye,
Aşk çevirdi sırhaneye.
Uğramadı yâr haneye,
Unutanlar unutulur.
Baktım amma göremedin,
Maksuduna eremedin.
Sarayına giremedin,
Unutanlar unutulur.
Fedaiyim feryadımı,
Duyup atmaz ilk adımı.
Sormadın ki hiç adımı,
Unutanlar unutulur.
- 212 -
ÖMER CELEP
1952 yılında Amasya‟nın Taşova İlçesine bağlı Çambükü
Köyü‟nde doğdu. İlkokulu Taşova‟da, ortaokul ve lise öğrenimini
Tokat‟ta tamamladı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Bir süre kontrol
memurluğu ve profesyonel sendikacılık yaptı. Askerlik görevi
sonunda Van Muradiye Lisesinde öğretmenlik mesleğine başladı.
Ülkemizin değişik yerlerinde öğretmen ve eğitim yöneticisi
olarak görev yapan şair, maceralı ve mücadeleci bir memuriyet
hayatı geçirmiştir. Bir dönem bir siyasi partiden milletvekili adayı,
bir yerel seçim döneminde de Taşova Belediye Başkanlığına
aday oldu. Memuriyetinin son dönemini Taşova Öğretmenevi
Müdürü olarak tamamlayan şair, emeli olup Taşova‟da
yaşamaktadır. Çeşitli yerel yayın organlarında günlük yazıları ve
şiirleri yayınlanmaktadır. Aynı zamanda bir doğa sevdalısı olan
şair çevresinde güzel şiir okuması ve hatipliği ile tanınmaktadır.
Amasya Sanatçılar Derneği ve İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri
Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir. Evli olup bir kız, iki erkek üç
çocuk babasıdır
- 213 -
GİZLER
Bazen güzde kışta, bazen baharda
Hem çiçek hem gülde bazen da harda.
Ovada sahilde bazen da kırda,
Gönül sayfasına yazar da gizler.
Bitmedi bitmedi sevmek hevesim,
Gönlümde yeşerttim aşkın nüvesin.
Saçının telinde gönül yuvasın,
Gözünün yaşıyla bozar da gizler.
Umutsuz çaresiz nemli gözlerle,
Bedenim gezdiğim yolları izler.
Bir ömrü kaplayan bu sonsuz sırrı,
Toprağın altında mezarda gizler.
(2007)
- 214 -
ÇARESİZ
Yeniden köpürdü, sevdanın hüznü.
Okurum yazarım, kalem çaresiz.
Topraklar taşımaz gamın yükünü,
Yüzümden dökülen elem çaresiz.
Birikmiş su gibi sakin durgunken,
Taştan düşen damla gibi dağıldım.
Sensizlik ilinde garip sürgünken,
Dik durduğum çoklarına eğildim.
Nazın ölsün yüzün gülsün istedim,
Sabrederek onca yükü taşıdım.
Yarın olsun seni gelsin istedim,
Yüreğimi yırtan oku taşıdım.
Günlerimi çeke çeke uzattım,
Kemandan dökülen ezgi misali.
Şiirin içine notayı kattım,
Hayatın içinde yazgı misali.
Kederimi onlar taşır umarak,
Yürüdüm dağların sarp yamacına.
Yangınımı nehirlere gömerek,
Sığındım ahtapotun pis kulacına!
(2009)
- 215 -
EFSANE
Cevrine tafrana doyurdun beni,
Başın göğe ersin artık Efsane!
Yün gibi inceltip eğirdin beni,
Kirpik onu örsün artık Efsane!
Sevdamızı sır ettiğim bülteni,
Savcı soruştursun bulsun Efsane!
Taşların altında ezdiğin teni,
Sarar mı ki yılan kolun Efsane!
Başım alıp dağa çıksam demlensem,
Yorar mısın dillerimi Efsane?
Saz olup da bam telinden söylensem,
“Dertli” deyip dinler misin Efsane?
Seni höyüklere koyamaz idim,
Yazık ki çukura düştün Efsane!
Yüzüne bakmaya kıyamaz idim,
Bardakta çağladın coştun Efsane!
Yağmur bekliyordum baharda yazda,
Tipi ne ki, bora döndün Efsane!
Ellerim duada gönlüm niyazda,
Makbul makamında söndün Efsane!
(2010)
- 216 -
SEVGİ IRMAĞI
Zamansızca gönül verdik birine,
Aklımız bulandı zora dolaştı.
Sevgi nehri yeni erdi derine,
Hicran denizine çabuk ulaştı.
Elden tuttu göze baktı gözümüz,
Issız mekanlarda kaldı izimiz.
Can atıyor kabuktaki özümüz,
Vuslatımız kurallarla dalaştı.
Artık sevgimizi teller söylesin,
Yağmurlar yağdıran yeller söylesin.
Damlayla çağlayan seller söylesin,
Bülbül artık dikenlere dilleşti.
Davullar ötermiş dengi dengine,
Su kar etmez yürekteki yangına.
Tabip neyler ciğerdeki algına,
Can bedeni, kasaplarla üleşti.
“Nasıl”ı “Niçin”i nar‟da erittim,
Bedenim suyunu kırda erittim.
Sevgi şefkatini mar‟da erittim,
Tertemiz duygular kana bulaştı.
Gül yüzlüm haber sal can gelsin cana,
Taş olsam erirdim bana bak bana.
Toprak mı sanırsın buna dayana?
Beden ilmik ilmik yüne dolaştı!.
(2010)
- 217 -
GÖRDÜM AĞLADIM
Evvel gezdiğimiz tenha yerleri,
Şöyle bir gezindim, gördüm ağladım,
Beraber diktiğim gonca gülleri,
İncitmeden alıp derdim ağladım.
Nisan yağmurunda saçın yazdığım,
Kirpiğin ucuyla düğüm çözdüğüm,
Çınar ağacına resim çizdiğim,
Çakı bıçağını kırdım ağladım.
Üstüne oturup hayal kurduğum,
Zamanı hep boşa, boşa yorduğum
Gözüm yaşı ile sele verdiğim,
Tuttum o kütüğü yardım ağladım.
Bana çektirdiğin çile gününü,
Nazında nükseden yılan dilini,
Vermeden gittiğin nazik elini,
Tutmadan arkandan durdum ağladım.
Seninle yaşadım mutlu yılları,
İkimiz estirdik serin yelleri,
Gezdiğimiz ince uzun yolları,
Yaşattım düşümde kurdum ağladım.
Andım o günleri gezinip durdum
Gelirsin diyerek hayaller kurdum
Kalemi kağıtta boşuna yordum.
Sonunda kalemi kırdım ağladım.
(2001)
- 218 -
YEŞİL İKBAL
Çekildim dün akşam yine,
Çile dolu odama.
Sayfalar çevirdim eski zamandan.
Göz yaşıyla köpürttüğüm hüznü,
Kimsesiz odamda,
Yudumlayıp ağladım be İkbal!
Kana, kana,
Doya, doya ağladım.
Bir ömür gizlediğim bütün sırları,
Göz yaşımla coşturup,
Bir bebek beşiğinde beleyerek,
Öksüzlüğü bu gönlümde,
Duya, duya ağladım.
Sonra?
Günüme baktım.
Günümde de,
Kendimi,
Kimsesiz kendimi buldum be İkbal!
Kendi kendime,
Diye, diye ağladım.
Derken,
Bir resmin geçti elime.
- 219 -
Tertemiz bir liseli,
O kadar güzelsin ki İkbal!
Baharda çiçek,
Bir gençte gelecek,
Çölde içecek,
Hasatta biçecek,
Tehlikede kaçacak,
Fırtınada açacak,
Avcıdan uçacak,
Kötüden seçecek gibisin İkbal!
Sen var ya sen! Mazisin,
Halsin,
İstikbalsin.
Sen!
İkbalsin, İkbalsin, İkbalsin, İkbal!...
(2003)
- 220 -
ÖZKAN YALÇIN
1949 yılında Sivas‟ın Gürün İlçesinde doğdu. Bursa Eğitim
Enstitüsü Türkçe bölümünü bitirdikten sonra Batman, Sivas,
Konya ve Amasya‟da değişik türdeki okullarda öğretmen ve okul
yöneticisi olarak görev yaptı.
Türk Edebiyatı Vakfı tarafından Mehmet Akif Ersoy‟un 50.
ölüm yıldönümü dolayısıyla açılan şiir tahlili yarışmasında “Uzun
Boylu Hayal” isimli şiiriyle, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından açılan
çevre röportajı yarışmasında “Kuş Köprüden Kuş Masalı” isimli
eseriyle, Milli Eğitim Bakanlığınca Yunus Emre Sevgi Yılı
dolayısıyla açılan şiir yarışmasında “Yunus‟a Çağrı” isimli şiiriyle
birincilik ödülüne layık görülmüştür. Hikaye ve anı gibi türlerde de
ödülleri bulunan şair, Amasya‟yı anlattığı “Yedinci Şehir” isimli
kitabıyla tanındı. “Çok Sesli Senfoni” adlı bir romanı da bulunan
şairin şiirleri “Sevda Çıkmazı” ismiyle yayımlanmıştır.
Özkan Yalçın 17 Mart 1998 tarihinde vefat etti.
- 221 -
MASAL GİBİ
-Kuş Köprü‟den GeçerkenDün akşam köprüden geçerken gördüm,
Çok çakır gözlüydü ve dal gibiydi.
Onu gençliğimin ipiyle ördüm,
Tezgâhtan inmemiş son şal gibiydi.
Ki, Şirin olamaz olsa Aslı‟ydı
Anlamak mümkün mü neden yaslıydı.
Bakışları süzgün rengi pusluydu,
Avcılardan ürkmüş maral gibiydi.
Belki suya bakıp hüsnüne dalmış,
Üç asır sonrası kendine gelmiş.
Bütün makamlardan çok fazla çalmış,
Uşşak da dem tutmuş kaval gibiydi.
Ve Yeşilırmak‟ın en dar yerinde,
Gülerken ben öldüm gamzelerinde.
Dedem Korkut kızlarının dilinde,
Gecelerce sürmüş masal gibiydi!...
- 222 -
GÖZLERİN BENİMLE BÜYÜR
Gözlerin benimle büyür
dört dost omuza yükler taşır giderim
acıların dindiği suskun selviliklere
Patlayacak sanmıştım bir temmuz öğlesinde
kasımlarda çok çalmış bir zilden arta-kalan
bir soylu çizgide hüzündü gülmek
önümde Meriç deli arkanda Fırat kanlı
ve sevmek
bir menzil berisinde ölmek gibiydi
Gözlerin benimle büyür
selamın alıcısı olmayan bir beldede
ben bu derdi gün olur yine kendim gömerim
Son gülüşü güllerle bölüştüğüm gündeydik
önümde serçe gözler gölgesinde sen
yedinci sayfada dondu kanatlar
-bil ki bütün sayfalarda sen vardınsır oldun
Gözlerin benimle büyür
dönüşü olmayan yolculuklara, iki tek
azık diye çıkınlar atar giderim
Uludağ parça bölükmüş
eteğinde ilk çığ mısın
gülistan içinde en hoyrat çiçek
ben ölüysem sen sağ mısın
- 223 -
AŞKI DOKUMAK
Ne çimen artığı gözlerin vardı
ne rüzgar delisi lepiska saçlar
parmakların ince miydi bakmadım
ürkek ürkek konuşurduk o kadar
Dağların ufkunda uçtuk
arzuların ötesinde soyunduk
mavinin ipi koptu
aşka tutunduk
Çobanca bakışların vardı ya
çaya çeker insanı ıslık ıslık
bir derya ortasında çaresiz iki mahi
sahi
biz birbirimizi sevmedik ey gül
aşkı okuduk
Umutlar çiseledik serçe kanatlarından
sevgiler yamadık sızılı yüreklere
buydu bütün suçumuz
-suçlayanlar ar etsündiken içre gül aradık
gerçeğin yünü bitti
aşkı taradık
Çözgüsü koptu ömrün
aşkı okuduk
gerçeğin yünü bitti
aşkı dokuduk
- 224 -
YAĞMUR KUŞLARI
Sizin gelmediğiniz akşam üstleri
nihavend dokurdum gergefim yoktu
adını bilmediğiniz patikalarda
yapracık burunlu meneviş gözlü
iplikten adamlar kesti yolumu
şafaklar yunmamış arınmamıştı daha
bulutlara gömdüm hüzünlerimi
İlk yağmur kuşuydu bir asır beklediğim
mevsimlerin çözüldüğü dar vakit
gönüllere aşk ekecek
halaylarda baş çekecek
acımsı dudaklarımda ıslıklarla muştulu
bir yağmur kuşuydu hepsi hepsi
güzelim, yar leylim
dudakları su kokar
Çok ötelerden çok çok ötelerden
çalınmada kulağıma çengisi aşkın
elveda hemşehrim, elveda dostum
kuş sevdalarına hasret değilsem
boşuna değildir bu yalnızlığım
Bam telinde fire verdi insanlık
duvağına çarçur girdi Leyla‟nın
- 225 -
Sırça saksılarda ince ve uzun
saz yaprağı gibi sürdüğümüzdür
bizi böyle yakıp yandıran çile
hesabı peşinen gördüğümüzdür
acılar içinde düştükse dile
Maviler boyu sustuk soldu alımız
açılsın emredin gayrı falımız
size kalsın “çok çiçekli senfoni”
sizin olsun “gül yorgunu” baharlar
Şehre varsak bile köy sürgünüyüz
yediğimiz bulgur aşı
gemimiz musalla taşı
çekilsin çevremizden çağ berduşları
gelsin üstümüze erkekçe gelsin
dorukları emen gök ırmaklardan
saadet emziren yağmur kuşları
- 226 -
AYRILIĞIN VAKTİDİR
Birazdan
biliriz ki ilk yazdan
yeşeren gök sürgünün döl döktüğü kirazdan
kar yağacak dört iklimin döşüne
iki bahar üşüyecek bir de yaz
Önce bir yaprak düşür dalından
sonra yel olur
Tutuğumuz ilk kadehte bölüşmek varsa
varsa hiçle hepin tokuştuğu yer
-dökülmesin gözlerinden onca yaşsoframı bundan böyle rüzgara serer
orda içerim
yağmur dinerse biraz
Damla damlayı öper kuşkusuz
sevgi sel olur
Bir sevda yitiği balkır geceme
yeşil mi gözleri ela mı bilmem
-renk vermediler ki dünyama bir anniçün dokunduğu yerde en soylu çıban
salkım saçak olur gönlümde patlar
ede ede naz
Kıvranır bu yürek şarkıya düşer
tel tel olur
- 227 -
Her sarı yazmada ayrılık dal dal
her uçuk mavide dünya bölünür
gerçek o ki doğar büyür ve ölür
-toprak görür hava alır su çekerbir köşede çiçek diye açarız
çalmazsa ayaz
Git diyedir işareti cananın
bize gel olur
Böyle gördük bu alemi güzel hey
döndükçe döner felek
-Cem elinden cama giren yakut şarap misalive her seferinde şeb-i yelda adına
siyaha bürünür beyaz
Dile bugün aşinadır simalar
yarın el olur
- 228 -
GÜL YORGUNU
Telve
fincanın böğrüne aşkı düşürmüş
yaşım kırkı beş geçe
hala gurbeti söyler
sözü şeker bir kadın
“Yolunuz iki çatal, ayrımı şurda
kuşun ağzında haber, düştü düşecek”
saçılıp gitti ömrüm
bir avuç darı gibi
her hatıra bir virüs
yüksündükçe dünya düştü başıma
dilden üstün dil istedim
olmadı
Yağız yerin gözlerinde kızılca
kıyametler koptu bir ben üşüdüm
gönlümdeki kuşun kurşunlandığı
o günü hatırlarım, buzdu ayazdı
cüce yollar yokuş kesti önümde
yaşım kırkı beş geçe
kutlu bir özlemle secdeye düşüp
yoldan üstün yol istedim
olmadı
Bakarkörüm, asam bir kırık kalem
azığım tükendi hayvanım terli
alıcı kuşların düğünü mü var
tabanlarım şerha şerha yarılıp
bir süyüm ipliğe muhtaç olanda
çekip beni dergahına götüren
elden üstün el istedim
olmadı
- 229 -
Hep istedim, verdikleri bitti mi
vermediler, çalıverdim, yetti mi
ortak paydamızdı sofra ve kaşık
acıkınca doyduğumu unuttum
bir keman sesiydim cılız ve titrek
bülbül kadar dil dökmeden gülşende
gülden üstün gül istedim
olmadı
Gül yorgunuyum ki gülden özge gül
yaşım kırkı beş geçe
esrük bir yağmur gibi uçarı ıslak
çürüttüğüm ömrün müsveddesi yok
çok çok sevdaları gömüp içine
bir seğah peşreve meze ederken
şarap çiçekleri sunup arıma
baldan üstün bal istedim
olmadı
Siz, ölümden bu yana maratoncular
koştuğunuz noktayı hiç geçmediniz
ipi imam göğüsledi minare diplerinde
yaşım kırkı beş geçe
dilekçemi makamına götüren
puldan üstün pul istedim
olmadı
- 230 -
SAMİ ASLAN
1961 yılında Amasya‟nın Taşova İlçesine bağlı Karsavul
köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra öğretmen
okulu sınavlarına girdi, ancak çeşitli nedenlerden öğrenimini
sürdüremedi. 1974 yılında on iki yaşındayken İstanbul‟a gitti ve
çeşitli işlerde çalıştı. 1984 yılından buyana şiir yazmakta ve kültür
sanatla yakından ilgilenmektedir.
Şiirlerinde aşk, sevgi, dostluk ve memleket sevgisi ve
özlemi temaları belirgindir. Küskün Çiçek, Ağlıyor Gözlerim, Zor
Mu Arayıp Da Bir Hatır Sormak, Mevsim Gibi, Koca Çınar, Kar
Taneleri isimli yayımlanmış şiir kitapları bulunmaktadır. Bugüne
kadar yirmiye yakın şiiri türkü ve şarkı formatında bestelenmiştir.
Çeşitli radyo ve televizyon programlarına konuk olmakta ve
şiirlerini seslendirmektedir. İstanbul‟da yaşamakta olan şair aynı
zamanda Karsavul Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Derneği Başkanlığı görevini yürütmektedir.
- 231 -
NE ÇOK İSTERDİM
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı,
Ardından koşmayı ne çok isterdim.
Dağlarda kırlarda yalnız gezerken,
Sazımla vurmayı ne çok isterdim!
Ceylan gibi döner döner bakarsın,
Sen baktıkca yüreğimi yakarsın.
Peşinden koştukca neden kaçarsın,
Sarıp da sevmeyi ne çok isterdim!
Ceylan gibi bakar kaçar gidersin,
Aşkınla yanar gönlüm neden üzersin?
Leyla ile Şirin kadar güzelsin,
Sarıp da sevmeyi ne çok isterdim!
Ben avcıyım sen ceylan, düştüm peşine,
Girersin her gece bil ki düşüme.
Uzak iklimlere kaçıp üşüme,
Seninle olmayı ne çok isterdim!
(2007)
- 232 -
DOST BULAMADIM
Çıktım gurbet ele kaldım kimsesiz,
Derdimi demeye dost bulamadım.
Neler çektim gardaş, neler bilseniz!
Derdimi açmaya dost bulamadım.
Garip kaldım yalnız gurbet ellerde,
Sılama gidecek yol bulamadım.
Göresidim sılamdaki gerçek dostları,
Gurbet elde kendime dost bulamadım.
Sılamda dostluklar, pek de güzeldi,
Bir sıkıntın var ise dostlar çözerdi.
Bir lokma ekmeğe ortak ederdi.
Gurbet elde candan dost bulamadım.
Şair Sami der ki gerçek dost arar,
Unutamaz asla arayıp sorar.
En zor gününde bile yanına koşar.
Gurbet elde candan dost bulamadım.
(2007)
- 233 -
SENSİZ GEÇTİ BAYRAMIM BABA
Geçiyor gurbette bir bayram daha,
Özledim de seni aradım babam!
Sizleri ısmarladım Yüce Allah‟a,
Sılamı andım da aradım babam!
Bugün bayram garip garip ağlarım,
Taşkın sular gibi coşup çağlarım.
Hayalimde şimdi çocuk çağlarım,
Sizleri andım da aradım babam!
Ne güzel de okunur sabah ezanı,
Kurulmuş Allah‟ın kutlu mizanı.
Geçirdim gurbette böyle bir anı,
Namazı kıldım da aradım babam!
Bir buruk bayram geçti gurbette,
İçimde özlemler yüreğim dertte.
Bize gam çekmeyin ölüp gitsek de,
Hayır duan için, aradım babam!
(2007)
- 234 -
SERCAN TAŞ
1981 yılında Zonguldak ilinin Çaycuma İlçesinde doğdu. İlkokul ve
ortaokul öğrenimini Karapınar İlköğretim Okulunda, lise öğrenimini de
Zonguldak‟ta tamamladıktan sonra Ankara Gazi Üniversitesi Türkçe
Öğretmenliği bölümünü bitirdi. 2005 yılında Amasya‟nın Taşova İlçesine
Türkçe öğretmeni olarak atandı ve halen Taşova Cumhuriyet
Ortaokulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Öğrencilik yıllarından itibaren kültürel ve sosyal
etkinliklerin içinde sıkça yer alan şair, halen birçok resmi ve özel
programlarda sunuculuk yapmaktadır. Görev yaptığı okullarda
çıkarılmasına öncülük ettiği kültür sanat dergisi ve okul gazetesi
gibi faaliyetleriyle de öğrencilerinin duygu ve düşüncelerini
paylaşmalarına öncülük etmektedir. “65 Bin Dev Öğrenci Projesi”
Taşova İlçe Proje Kurulu Üyesi ve rehber öğretmeni olarak
projenin tanıtımı ve geliştirilmesi yönündeki çalışmalarda aktif
görev almıştır. Ayrıca, geleneksel hale gelen “Boraboy Şiir
Günleri” ve “Çamlıdere Şiir Günleri” kültür ve sanat etkinliklerinin
sunuculuğunu yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
- 235 -
GİDECEKSİN
Yürüyorum,
Başım önde göğsüm dik,
Arkamda geçmişimden nağmeler,
Hepsi şimdi birazdan yol keser.
Dağlar başı puslu duman,
Hava geceden kalma
Ve sadece;
Kaldıracaksın başını,
Dikleşeceksin.
Sonra iki kelime söyleyeceksin,
Ve gideceksin!...
- 236 -
İKİ KUŞUN ÖYKÜSÜ
İki kuş uçuşuyor üstümde,
Biri arkada biri önde.
Galiba biri erkek, dişi biri de
İhtimal, kavga ettiler!
Öndeki dişiyse eğer;
Erkek ihanet etmiştir,
Ve dişi de evi terk etmiştir.
Yok, arkadaki dişiyse eğer;
Erkek dırdırından kaçıyor olmalı dişinin.
Yok eğer kavga da etmemişlerse,
Bu dünyadan kaçıyorlar mutlak.
Bıkmışlar belki de her gün,
Aynı güneşle uyanmaktan,
Belki de bu acımasız hayattan.!...
- 237 -
VAZGEÇMEM SENDEN
Var olan en güzel şeyden daha güzel,
Kaf Dağı‟nın ardındaki kuştan daha özel,
Anamızın ak sütü gibi helal
Vazgeçmem senden, en güzel.
Seni sana nasıl anlatayım,
Senden öğrendim ben her şeyi.
Kıskanırlar oyunlar oynarlar,
Vazgeçmem senden en güzel.
Ben yaşadıkça sen de yaşa,
Düşme sakın ele ayağa.
Ecdadın yanında sen çok yaşa,
Vazgeçmem senden en güzel.
Sercan der, eşin yok cihanda,
Altı bin dil varsa ağızlarda.
Sen bir tanesin canım Türkçem,
Vazgeçmem senden en güzel.
- 238 -
HAYATI TANIYAMAMA
Hayat seni anlayamadı güzelim,
Yada sen hayatı tanıyamadın.
Gözlerin gülüyordu,
Çiçekler acıyordu hayal dolu yüreğinde,
Soldurdu hayat hepsini birer birer.
Umutlu bakışlarını yitirdin zamanla!
Bembeyaz bir elbiseyle yasamaya çalıştın,
Kirlendi o da bu pislikte.
Taşıyamazdın zaten üzerinde,
Ne kadar dirensen de!
Tozpembe hayallerin vardı hani senin;
Kara bir duman olup çöktü acı üzerlerine.
Yoruldun sonunda,
Dayanamadın,
Dayanamazdın zaten hiç kimse gibi sen de!
Ya hayat seni anlayamadı,
Yada sen hayatı, ömrünce!...
-
- 239 -
EVLAT
Bağlandık hayata hiç ölmeyecekmiş gibi,
Düşünmedik hiç günahı sevabı.
Yalancı şahitlik sardı her yeri,
Beş paraya satıverdik geçmişi.
Kalp kırmak çok kolay, tamiri zor
Gel sen bunu kalp kırana sor!
Cevap veremez, tarifi zor
Üç günlük dünya yaşamak ne zor.
Söküp atsak yalanı,
Sıksak sevginin içindeki irini.
Dönmesek tek topukta, bir ileri bir geri.
Kaldırsak başımızı yalana dolana karşı.
Akıl unutur belki ama yürek unutmaz,
Bu dünya ne bana ne sana kalmaz.
Eyvahlar, ahlar, keşkeler!
Ne yapsan nafile, hesap günü şaşmaz.
Günü kurtarmaksa eğer hayat;
Kuş tüyü yastıklarda yat!
Ama unutma ki evlat;
Hayat bazen tatlı bazen bayat.
Ayrılık vakti artık kalk,
Nursuz yüzlere şöyle bir daha bak.
Mühürlü kalpleri açar Hak!
Kaçmak çare değil, toprak son durak!..
- 240 -
SEYFETTİN KARAHOCAGİL
1940 yılında Erzurum‟un Olur İlçesine bağlı Olgun
Köyünde doğdu. İlkokulu Olur‟da bitirdi. 1959 yılında Pulur Yavuz
Selim İlköğretmen Okulundan mezun oldu. Aynı yıl Van Başkale
İlçesi Atlılar Köyünde öğretmenlik mesleğine başladı. Samsun 19
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Önlisans programını
bitirdi. 1985 yılında kendi isteği ile emekliye ayrıldı ve on yıla
yakın bir süre özel öğretim kurumlarında öğretmenlik yaptı.
Çeşitli gazete ve dergilerde araştırma yazıları, hikâyeleri
ve şiirleri yayınlanmış olan şairin “Yunuslaşan Yürekle” isimli bir
şiir kitabı bulunmaktadır. Zaman zaman seyahat eden ve uzun
yıllardan beri Amasya‟da yaşayan şair, evli ve üç çocuk
babasıdır.
- 241 -
SENDEN UZAKSAM
Titreyen dizine başımı koyup,
Sonsuzluğa değin yüzüne baksam.
Sadece kalbinin sesini duyup,
Kendimi boşluğa kapıp bıraksam.
Kalbim barut dolu bir küçük fıçı,
Bakışların alev atıp da yaksam.
Büyük ihtilaçla patlarsa içi,
Bir huzme misali gönlüne aksam.
Kapayıp gözümü seni düşünsem,
Ömrümü saçının teline taksam.
Titrerim, ağlarım, hatta ölürüm.
Sevdiceğim eğer senden uzaksam!
(1963)
- 242 -
İNSAN
Ne iğrenç yalanlar gizli gizlidir,
Kahkahanın tebessümün ardında.
Çamurludur dumanlıdır tozludur,
Yeller eser insanlığın yurdunda.
Ne dostluğu belli ve ne de yârı,
Bir perde yapmışlar namusu arı.
Bütün varlıkların en canavarı,
Timsahında aslanında kurdunda.
Niçin dertlenirsin nedir muradın,
Senin de insan değil mi adın?
Bak hele şuraya ne karaladın?
Bu kadar zamandır durdun, durdun da!...
(1970)
- 243 -
UMUTSUZ SEVDA
Aşkın yüreğimde bir çorak toprak,
Döktüm üzerine, gözyaşı döktüm.
Ne bir filiz sürdü ne de bir yaprak,
Eridim tükendim yıkıldım çöktüm.
Sen benim gönlümde kardeş değildin,
Ne kimseler bildi, ne de sen bildin.
Her “Abla” dedikçe bağrımı deldin,
Vurdum içerime ciğerim söktüm.
Bu kara sevdadan kaçamadım ben,
Kanatsız kuş gibi uçamadım ben.
Ah, derdimi sana açamadım ben!
Kabahatim senden üç yaş büyüktüm.
Titrerdi vücûdum tutsam elini,
Kıskanırken elden saçın telini.
Elimle getirdim sana gelini,
Kaderimdir dedim, boynumu büktüm.
Derdim içerime aktı götürdü,
Sevdan yüreğimi yaktı götürdü.
Sonunda da ecel yıktı götürdü,
Kendim bile artık kendime yüktüm.
(1967)
- 244 -
BİR ESKİ DEFTER
Elimde tuttuğum bu tozlu defter,
Hayal meyâl, o andığım yıllardan.
Açtım kapağını bakalım ne der?
Yalanlara inandığım yıllardan!
Düştü arasından bir soluk resim,
“Allah Allah!” derken, titredi sesim.
Rumuzla yazılmış altında isim,
Anımsarken utandığım yıllardan.
Yazıları soluk, sayfa sararmış
Bazı yerleri de hepten kararmış.
Bu defterde güya şiirler varmış,
Hevesleri aşk sandığım yıllardan.
Felekler yanıyor sanki “Ah!” derken,
Bulmuşum yüreğe batacak diken.
Elleri elime değmemiş iken,
Esen yelden kıskandığım yıllardan.
Yaş on altı henüz, çocuk o zaman.
Neler döktürmüşüz meğer elaman!
Mısralara baktım her şey toz duman,
Alev alev o yandığım yıllardan.
Ne sanmışım acep sevda dendi mi,
Çağlamışım, vah! Yıkmışım bendimi.
Ortada bir şey yok, kendi kendimi
Kandırdığım ve kandığım yıllardan.
Çocukluk, gençlik mi bilmem ne deyim?
Elli beş yıl ta geriye gideyim.
Defterden bir şiir takdim edeyim,
Yaşamadan usandığım yıllardan!...
- 245 -
SÜMEYRA BENGİSU AKKURT
1996 yılında Merzifon‟da doğdu. Ailesi Samsun‟un Ladik
ilçesindendir. Şiire karşı ilgisi küçük yaşlarda başladı. Çeşitli kültür
sanat siteleri ile Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu ve Edebiyat Defteri
gibi kültür edebiyat gruplarında şiirleri yayınlanmaktadır.
Babasının memuriyeti nedeniyle öğrencilik yıllarının büyük
bölümünü Amasya‟da geçirdi. 2012 yılından itibaren ailesiyle
birlikte Giresun‟da ikamet etmektedir.
- 246 -
BİR RESSAMIN TUVALİNDEN
Siyah, belki karanlık
Çoğumuza göre.
Sadece gece.
Oysa o düşük bir hece,
Buğulu camlar ardında kayıp
Ve her ayıbın kapalı gözleri.
Yutan çarpık evlerin kusurlarını.
Acıyı, beton binaları,
Issız sokakları, yalanı, kiri,
Savaşı, kanı, yalnızlığı.
Beyaz ise tüm karanlıklara inat.
Barış bir sanat.
Beyaz üstüne yazar yazıyı hattat.
Uçuşan binlerce kanat,
Karanlıklara inat.
Gri , mağaza raflarında donuk.
Beton binalar kadar ciddi.
Eski bir nota gibi
Dağılan her okunuşta.
Gecede biraz daha kalsa,
Neredeyse kara.
Hadi koş,
Kaçan balonunu yakala!
- 247 -
GÖLGELER
Yürürken uzayan gölgemi izliyorum.
Geceler kısalıyor uykular uzadıkça.
Takıldıkça uykular gölgemin saçlarına,
Ürperiyorum.
Yas tutuyorum,
Saksılarda güllerin,
Erken uğurladığı bahara.
Soluksuz koşuyorum.
Kurulan ve kırılan hayallerin,
Dalgakıranlarına.
Soluksuz koşuyor,
Oluksuz çeşmelerden kanıyorum.
Ben kanıyorum da,
Kırmızıdan hoşlanır mıydın sahi?
Daha bulutsuz hatırlıyorum seni ben.
Bir çocuk gülümsemesi,
Mavi benekli..
- 248 -
YANSI
Bir fotoğrafı elinizle kapadığınızda,
Sadece gözlerine bakarak bilebilirdiniz
Yüzün geri kalanını.
Her şeyi ele verirdi gözler.
Dudağın kıvrımlarını,
Pudralı bir tenin kusurlarını..
Hiç atlamadan,
Satır satır anlatıverirlerdi.
Yaşayan bir fotoğraf karesi gibiydi adam.
İlk olarak gözlerine bakmıştı.
-Ki böyle yapardı tanıştığı her insanaBir çırpıda okumuştu hikayesini.
Bazıları ihanet sayabilirdi
Gözlerin yaptığını.
Sahibinden habersiz
İfşa ediliyordu sırlar ne de olsa.
Ama hayır,
Gözler sadece eski aynalardı.
Baktığınız her göz,
Aksinizi taşırdı mutlaka.
Bazen aksinizi, bazen de ta kendinizi.
- 249 -
HAYALLERİM NE OLUR GİTMEYİN
Her şey oyuncaktı benim gözümde.
Kaf Dağı'nın arkasındaki prensimle,
Uçtu gitti hayallerim.
Geri gelmeyecekler bilirim.
Ama ben, hayallerimi hep sevdim
Büyümek istemiyorum.
Hayallerin olmadığı bir dünyada
Nasıl yaşanır bilemiyorum.
Ben hala,oyuncaklarımı seviyorum.
Hayatı durdurabilsem keşke,
Böylece kalsa her şey.
Hayallerim,prensim de dahil.
Kanatlarım her zaman olsa
Hep uçabilsem,
Uçsuz bucaksız okyanusların üzerinde.
Ne olur gitmeyin hayallerim!
Çocukluğum, gitmeyin!
Oyuncaklarım! Hep benim kalın!
Prensim! Ne olur hep sev beni!
Hayallerim! Ne olur çocukluğum gibi,
Hep benimle kalın.!...
- 250 -
TURGUT ÖNAL
1947 yılında Amasya‟da doğdu. İlkokul, ortaokul ve
öğretmen okulunu Amasya‟da okudu. 1966 yılında öğretmenlik
mesleğine başladı. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra 1995
yılında emekli oldu.
1990 yılında ilköğretim öğrencilerine yönelik “Belirli Günler
İçin Okul Şiirleri” isimli kitabı ve 2004 yılında “Bekle” isimli şiir
kitabı çıktı. 2007 yılında “Gönül Penceremden Amasya” isimli
kitabı yayınlandı. Çeşitli yayın organlarında ve dergilerde şiirleri
yayınlanmaktadır. İzmir‟de yayın hayatını sürdüren Dikili Ekin
Kültür Sanat Çevre dergisinin şair ve yazarları arasındadır. Halen
Amasya‟da yaşayan şair, evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
- 251 -
BU GECE SON
Bu gece son billahi anmam seni bir daha,
Kırdığım şu kadehle gönlümde bittin artık.
Anlamını yitirdi neşe, sevinç, kahkaha
Gözlerimden silinen hayalinle git artık.
Uzak olsan ne çıkar kara çaldın bahtıma,
Kurulmuştun ne güzel şu gönlümün tahtına.
Bundan sonra düşürmem seni inan yadıma.
Kırdığım şu kadehle gönlümde bittin artık,
Gözlerimden silinen hayalinle git artık!
KÖRDÜĞÜM
Hep aynı yalanı dinledim ömrümce,
Kendi yalnızlığımın gurbetindeyim.
Günler sıyrılıp soyunuyor avuçlarımda,
Ben geçen yılların nöbetindeyim.
Dalgalar milyon kere dövüyor sahili,
Güneç milyon kere doğup batıyor.
Yüreğimi sevdanın ateşi değil,
Senin yalanların kanatıyor.
Sevgiye, şefkate ihtiyacım vardı.
Vefanın sıcaklığından yoksun büyüdüm.
Güneşe döndüm yüzümü gitmek istedim,
Yazık ki bütün yollar kördüğüm!
- 252 -
MİNİK KUŞUM
Gözü yağmur gözlü bulutta kalmış,
Uçar gurbetlere oy minik kuşum.
Rüyası pembe güle takılmış,
Gider gurbetlere oy minik kuşum.
Yüreğinde sevda yangınları var,
Konduğu her dalda gönül yarası.
Umut kapısından mı seni kovdular,
Gözlerin hep böyle gece karası.
Yıldızlar takılmış ipek saçına,
Alevden bir kuşak sarmış belini.
Ulaşmak kolay mı murat tacına,
O ateşten bir top yakar elini.
Semahlar oynayıp türküler söyle,
Denizler ufkundan bir rüzgâr getir.
Gönül köşklerine kurul da şöyle,
Uzak limanlardan umutlar getir.
Ve sen de artık şen şarkılar söyle,
Gönül kapısını kapatma emi?
Minik kuşum sakın gitme öfkeyle.
Şimdi vuslat vakti, muhabbet demi!
- 253 -
YUNUS GİBİ
Yunus‟um ben cihanda
Yüküm sevdadır benim
İki kapılı handa
Sevgi köşküm var benim
Ne zalime kul oldum
Ne ellerde pul oldum
Gönüllerde gül oldum
Dilde şükrüm var benim
Hem yakınsın hem uzak
Dünya sana bir tuzak
Geçmişine dön de bak
Yerde külüm var benim
Gözlerimden damlayan
Dillerimde çağlayan
Şu sinemi dağlayan
Kalpte zikrim var benim
ÖPÜCÜK
Ben
Yüreğindeki sır
Dilindeki baklayım
Bir öpücük ver yeter
Ömür boyu
Saklayım
- 254 -
SEVDİCEĞİM
Hasretin gözlerimde saklı
Yokluğun acı veriyor bana
Resmine bakmaya doyamıyorum
Sensiz bu yerlerde duramıyorum
Biliyor musun?
Çaresizlik ne kötü şey
Sensizim, yalnızım, yaralıyım
Başımı yastığa koyamıyorum
Aşkımıza bir türlü kıyamıyorum
Biliyor musun?
Erkekler ağlamaz derler, yalan
Yüreğim her gece ağlıyor yokluğuna
Utanmaz sevdalara şaşıyorum
Ben sensiz nasıl yaşıyorum
Biliyor musun?
Koyu karanlıklarda iz bulmak zor
Adresi olmayanı yok sayamazsın
Sen gecenin bir kuytusunda saklısın
Ben sevdaya mahkum, sen yasaklısın
Biliyor musun?
Hırçın bir denizin sahile vuran dalgalarında
Sesini duyar gibi oluyorum
Gönül kanar mı bir gülün dikeninden?
Kanıyor öyle ki...biliyorum kendimden
Ya sen! Ya sen, sevdiceğim!
Biliyor musun?
- 255 -
YAVUZ ÇETİN
1960 yılında Amasya'da doğdu. İlk ve orta öğretimini
Amasya ve Tokat'ta tamamladı. 1983 yılında Gazi Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Resim Bölümü‟nden mezun oldu. Ülkemizin çeşitli
yörelerinde okullarda Resim öğretmeni olarak görev yaptı.
Üniversite öğrenciliği yıllarında Ankara'da profesyonel olarak
tiyatroya başladı ve yıllar içersinde muhtelif gruplarda tiyatro
yaptı.
Şiirleri ve yazıları Varide, Cönk, Bakış, Kültür Dünyası,
İslami Edebiyat, Yaşasın Edebiyat, Türk Edebiyatı, Yağmur gibi
kültür ve sanat dergilerinde yayınlandı. Bir çok TV dizisinde ve
sinema filminde farklı karakterleri canlandırdı. Halen edebiyat,
tiyatro, televizyon ve film çalışmalarına devam etmektedir.
- 256 -
GAZELCELER
Bir sır uğruna insan ser verip candan geçer,
O sırrın derdi bana devrolup kandan geçer.
Hiç sonu yokmuş gibi yaşarken şu dünyada,
Gelir ölüm meleği bir meçhul andan geçer.
Şimdi lüks otellerde kazanılır savaşlar,
Yemen'e giden asker bir köhne handan geçer.
Nice kahraman şimdi haindir bu zabıtlarda,
Onca hainin adı unvandan şandan geçer.
Ah zaman akar şimdi kemirerek her şeyi,
Eskinin yiğit eri bir su-i zandan geçer.
Vitrinde sergilenir tartıda artık aşklar,
Mecnun Leyla'yı görse yüz dönüp yandan geçer.
Her adımda bir çıkmaz çıkıyor bak karşıma,
Oysa ki bütün yollar kavuşup O'ndan geçer!...
- 257 -
MAHZUN KUĞU
Dinmez iç sıkıntım büyür dağ olur,
Dağın eteğinde mahzun bir nehir.
Güller açmış bahar gelmiş ne olur,
Sensiz kışa benzer nedense şehir.
Dinmez iç sıkıntım büyür dağ olur.
Baharı gönlümün meğer senmişsin,
Gözlerin olmazsa gülistan kurur.
Gülistanda gül yaprağı gözlerin,
Beni gül dalında avcılar vurur.
Baharı gönlümün meğer senmişsin.
Sen gitmeden şehir yeşildi, şendi
Gidişin bozkıra kesti her yanı.
Direnirdi gönlüm şimdi yenildi,
Yollar alıp götürünce masalı.
Sen gitmeden şehir yeşildi,şendi.
Kurşunî bulutlar sarınca göğü,
Denizler,mavi gök gittiğin yerde.
Nehir kurur yiter şehirde büyü,
Ben deli divâne oldum dillerde.
Kurşunî bulutlar sarınca göğü.
- 258 -
Çiçekler sen varsın diye açarmış,
Sen gittin gideli bahçem tarumar.
Gözlerinmiş mevsim,bahar saçarmış,
Bu yeşil vadide kalbim sonbahar.
Çiçekler sen varsın diye açarmış.
Aklım gözlerinin içinde gitti,
Artık boz bulanık ırmağın suyu.
Köprüler yıkıldı yollar da bitti,
İçimde karanlık dipsiz bir kuyu.
Aklım gözlerinin içinde gitti.
Kırkikindi yağar naçar ülkeme,
Islanan tenimdir gönlüm kupkuru.
Kimseler uğramaz metruk mülküme,
Sular senle gitti ey mahzun kuğu.
Kırkikindi yağar naçar ülkeme.
Sesin gelse şehre kutlu çağ olur,
Sular bozkırları gümrah bir nehir.
Kıraç tepeleri zümrüt bağ olur,
Bahar güler dört mevsimde bu şehir.
Sesin gelse şehre kutlu çağ olur.
- 259 -
KIŞ LİRİKLERİ
Kimse bilmez,
Kuşlar ve yoksullar bilir!
Kış ne demektir!
Güneşler yitirilir,
Kurşunîdir sabahlar;
Şimdi elem vaktidir,
Söner gökyüzünde nâr
Ardından jilet dudaklı rüzgâr,
Öper yüzünü ve fısıldar
“Kar geliyor, kar!”
Kar kefen olup dökülünce,
Önce dağlar sızlanır, sonra sokaklar.
Sitemkâr çocuklar pencerelerde,
Bir anne camlarda hülyâya dalar,
Yoksul düşler üşür kaldırımlarda;
Babalar kömür telaşındalar.
- 260 -
Ağaçlar üryan düşer,
Hüzün büyütür bağlar.
Bir kadın, koynunda kalbî sorunlar
Saksılarda kalmış baharı sular,
Birkaç mustarip serçe
Dolaşır âvâre,
Rızkını arar.
Sokaklar
Bir gurbet kenti sarar,
Ve şimdi ana kucağıdır odalar.
Viranları düşüyle saray eder bir yoksul,
Göğsünde ateşi donar.
İçine işler acısı,
Elleri kanar.
Kimse bilmez,
Kuşlar ve yoksullar bilir.
Kış ne demektir,
Nedir kar!...
BİR YALNIZ KADIN BİLİR
- 261 -
Kimse bilmez
Bir yalnız kadın bilir
Kış
akşam
ölüm nedir
Kentler uyur
Uyur kozasında sızı
Düşlerine sarılırken bazısı
Yitirilmiş düşlerini arar bir kadın
Yastıkları soğutur
Yalnızlığın acısı
Kimse bilmez
Bir Yalnız kadın bilir
Zil
haber
kapı nedir
Ziller
Bir eski anıdır kapılarda
Antik şarkılar gibi
Derin sularda saklanır da
Hep böyle akşamlarda mı çalar hüzün
Güldükçe saydam gözyaşları
Konuştukça
Yangınlar titrer dudağında
Radyo hicaz bir taksim geçer akşamlarda
Akşam geceye çevrilir
Şarkılar biter
Neden
Hep aynıdır artık bütün mevsimler
Kimse bilmez
Bit yalnız kadın bilir
- 262 -
Zemheri ortasında kavrulmak nedir
Kar altında kavrulurken ten
Buzdan çarşaflarda terlenir
Akşam üstleri kaldırımlar tedirgin
Köşe başları ürkek
Çırpındıkça kozasında bir yürek
Kasaplar et derdindedir
Kimse bilmez
Bir yalnız kadın bilir
Kapanırken geceye bütün kapılar
Odaların iç çekişi nedendir
Vurdukça camlara sokak lambaları
Gözlerinin rengi değişir
Ki sonuçta elâ
Islak bir yastık öper yüzünü
Soğutulmuş yatağında
Bir gece yarısı
Ansızın çıkar gelir
Duvarlar kapılar kiltler devrilir
Hoyrat elleriyle dokundukça
Zarif bir ten örselenir
Bir çağrı titreyen dudağında
Öylece düğümlenir
Kimse bilmez
Bir yalnız kadın bilir
- 263 -
YILDIZ TOKSÖZ
1965 yılında Diyarbakır‟da doğdu, aslen Amasyalıdır.
İlkokulu ve ortaokulu Ankara‟da, liseyi Silivri‟de okudu. Daha
sonra Açık Öğretim Fakültesi‟ni bitirerek yüksek öğrenimini
tamamladı. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladı. Öğrencilik
yıllarında yazdığı bazı şiirleriyle katıldığı yarışmalarda dereceler
aldı. Halen serbest ve hece tarzında şiir çalışmalarını
sürdürmektedir.
Yerel yayın organları ve kültür sanat dergilerinde ve bazı
antoloji kitaplarında şiirleri yayınlandı. Ayrıca internet ortamında
da şiirlerini paylaşmaktadır. “Geldi” isimli şiiri nihavent
makamında şarkı olarak bestelendi. “Acı Tebessüm” isimli
yayınlanmış bir şiir kitabı bulunmaktadır. Halen Tekirdağ‟da
ikamet eden şair BAYŞAD, İLESAM ve Anadolu Basın Birliği üyesi
olup, evli ve iki çocuk annesidir.
- 264 -
HASRET
Sevdanın tahtının sahibi gibi,
Yüreğe oturur uzayan hasret.
Karanlık kuyudur görünmez dibi,
Ömrünü bitirir uzayan hasret.
Gök kubbe alçalır mekânın dardır,
Dört yanın kıvılcım sıçratan hardır,
Yastığı yar kokan beşiği vardır,
Her gece yatırır uzayan hasret.
Ayların zinciri bağlar elini,
Hüzünlü seneler bilmez halini.
Zehirli yılanın çatal dilini,
Gönlüne batırır uzayan hasret.
Koklamak istersin yar nefesini,
Hayalden silinmez vuslat esini,
Gizliden yükselen feryat sesini,
Göklere yetirir uzayan hasret.
İnleyen gönüller gelince dile,
Sazında bestedir hüzünle çile.
Aklıyla öğünen aşığın bile,
Aklını yitirir uzayan hasret.
Ağlayıp sızlarsın yoktur çaresi,
Hüzünler akıtır sevda deresi.
Memleket neresi, sıla neresi?
Ayrılık getirir uzayan hasret.
- 265 -
HİLEKÂR
Vefayı gönlüne servet gösterip,
Sevenin üstüne borç yıkamazsın.
Mevsime uymayan rüzgâr estirip,
Toz duman içinden ak çıkamazsın.
Hakikat yürekte gerisi yalan,
Harcanır gerçekten uzakta kalan.
Yalandan mutluluk ışığı alan,
Yatsıda sönecek mum yakamazsın.
Sadakat ilminin okulu olmaz,
Gönüller eşini sınavla bulmaz.
Çaresiz aşığa hesap sorulmaz,
Suçlayan gözlerle hor bakamazsın.
Gün gelir kalbini ihanet yakar,
Gözlerin maziye özlemle bakar,
Hangi su yokuştan yukarı akar?
Yönünü döndürüp ters akamazsın.
İsyanı naz sandın hüznümü eda,
Çektiğim yetmez mi, ne var sırada?
Hilekâr sevenler ettiyse veda,
Harbiden sevene kulp takamazsın.
SABRIMA ZULÜM
- 266 -
Umutla çıktığım sevda yoluma,
Aşılmaz tuzaklar kurana düştüm.
Güvenip gururla taktım koluma,
Kolumu on yerden kırana düştüm.
Çilenin ipinden ağ ören kader,
Kederi yüzümde misafir eder.
Sevgiyle baktın mı gözlerim ne der?
Gözü de gönlü de körüne düştüm.
Sevene çektirdin bitmez cefayı,
Hakkındır zannedip sürdün sefayı.
Fallara inandın bozdun kafayı,
Sevgimi kötüye yorana düştüm.
Bizimki aşk değil gizli drama,
Senaryo senindir kusur arama.
Tozpembe dünyada yaşardım ama,
Gözünde parlayan karana düştüm.
Muhabbet mülkünü ele kiraya,
Verirken taş attın sırça saraya.
Bir derman istedim derin yaraya,
Olmayan aklını verene düştüm.
Sabrıma zulmettim anlattım bir bir,
Ruhunu karartmış aşılmaz kibir.
Sevdamız mevtadır bedenim kabir,
Ölmeden cehennem koruna düştüm.
Ahiret suali sorana düştüm.
BOŞUNA YORULMA
- 267 -
Ağaca dolanan sarmaşık gibi,
Dünyaya sarılma sonu yok bunun.
Gücenir feleğin gerçek sahibi,
Feleğe kırılma sonu yok bunun.
Fakiri zenginin kölesi görüp,
Kul hakkı yükünün altına girip,
Saltanat postunu otağa serip,
Tahtına kurulma sonu yok bunun.
Günaha tövbenin affı hediye,
Sanarak hatada ısrar ne diye?
Hüzünlü gözlerle bakıp maziye,
Bahtına darılma sonu yok bunun.
Zamanda koşarken dizinde sızın,
Başına vurunca çekilmez nazın.
Kışına hazırlık baharın, yazın,
Bulanıp durulma sonu yok bunun.
Toprakta tümsektir bedenden kalan,
Varlığın yokluğun tamamı yalan.
Ölümsüz sayılır eseri olan,
Çabasız görülme sonu yok bunun.
Geceler boyunca yalnızlık kader,
Nereye gidersen peşinden gider.
Yoldaşın olmuşsa ömrünce keder.
Acıyla gerilme sonu yok bunun!.
- 268 -
ZEYNEP SATI YALÇIN
Amasya‟nın Göynücek ilçesinde doğdu. İlk ve orta
öğrenimini Amasya‟da tamamladı. 1994 yılında Atatürk
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümünden mezun oldu. Kars Sarıkamış 60. Yıl Kız Meslek
Lisesinde Edebiyat öğretmeni olarak mesleğe başlayan şair,
değişik il ve ilçelerde devlet okullarında ve özel öğretim
kurumlarında görev yaptı.
Hedef Radyoda “Edebiyat Günlüğü” programını hazırlayıp
sundu. Esin Sanat, Yedi iklim, İnsanca, Yitik Düşler ve Ay vakti
dergilerinde şiirleri ve öyküleri yayınlandı. Şiir ve öykü dalında
derece aldı. Çeşitli kültür sanat sitelerinde de şiirleri
yayınlanmakta olan şair, halen Şanlıurfa‟nın Suruç İlçesinde
Edebiyat öğretmeni olarak görevine devam ediyor. Üç kız çocuğu
annesidir.
- 269 -
GECENİN SALINCAĞI
gecenin uzun ve yumuşacık ipiyle
bir salıncak kurdum bahçemde
uzun boylu söğüt ağacına
sevgiyi sordum kızıla çalan yapraklara
uzun saçlı bir kız çocuğu pencerede
gülümsedi alnından kan sızan düşlerime
el salladı sonra ağladı gençliğine
veda ediyordum çocuk gülüşüme
çatıda bir kadın gölgesi sakince
yere sarktı dünyaya küsercesine
ağladı sanki gördüm gözyaşı süzüldü elime
daha hızlı sallanıp karıştım geceye
gece soğuk gece yalnızlık
kızıl yapraklarda yeşil çimenlerde
gece kimsesizlik caddelerde evlerde
kimsesizliğin içinde asılı kalan salıncak
gün doğunca kimse bilmeden yok olacak.
- 270 -
O AN
o an
kordan bir dağ yükselir İbrahim‟in bağrında
içimin de içinde nar-ı ahmer
gizlice yanar ve kurur
suyun yüreğinde sonsuz bir azap
med cezirlerin koynunda kıvranır
çalar beni habersizce
Nemrut duruşuyla bu gurur
o an
sevgim bir hardal tanesi kadarsa
yağmalı yeryüzüne aydınlık harfler
yazmak kucaklamaksa sonsuzu
birden bire
birleşip tüm katipler yıkasınlar Divanları
ve uyandırsınlar mumyalanmış ellerimi
uyandırsınlar sonsuz uykusundan kelimeleri
o an
kalem gülüşünü anlatsın her dervişe yeniden
Hira seslensin kalbimin en ücrasına
yitik pişmanlıklarımın
kurbanıyla kutsansın tüm taşlar
çoğalıp taşsın taşsın yeniden
ellerimden tutunca tövbeler
ve boğulsun suyun merhametinde bu gurur
- 271 -
KUŞLARLA GİT
şehrimin kapısını açtım avuçlarına
gül serptim yüreğimden
her yer nisan olsun diye
ve seni anlattım bütün kuşlara
kalbine Kafdağı‟nı taşısınlar diye
dualarımı üfledim gökyüzüne
binlerce çiçek oldular denizde
bahar yağmuru olup yağsın diye içine
hadi anlat bana en sevdiğin masalı
ben susayım sadece
çünkü ellerin yok kalbimin üzerinde
türküler söylesin aşık Daimi
en çok “Bu da gelir bu da geçer” desin
ve görsün kırağısını saçlarımın
yangınıyla şehrimin yanacak belki avuçların
türkümüz yarım soldu güller kuşlar uçtu
kokusunda saklıyım kayısı çiçeğinin
ve nisan bitti sen gideceksin.
- 272 -
HANİ
ağlamayacağım söz verdiğim gibi
her şey hep güzel olacaktı hani
hani yıldızlar toplayacaktık avuçlarla
kalbine değecekti çocukların
rüzgarı savuracaktık sayfalarla
saçlarını okşayacaktı çocukların
bir yıldırım düştü tam ortasına
binlerce tohum ektiğim kalbimin
kurduğum sırça köşkler parçalandı
ve her bir parça bir tohum yaraladı
ama yine de akmayacak gözyaşım
ağlamayacağım söz verdiğim gibi
her şey güzel olacaktı hani
hani kitaplara öğretecektik sözcükleri
defterler biriktirecektik sevgi üzerine
kalemlerimiz yeni şeyler yazacaktı
“dün dünde kaldı cancağızım
artık yeni şeyler söylemek lazım.”
diyorsa Mevlana nerededir yeni?
Havva nasılsa ve nasılsa Adem
öyleyiz biz insanlar öyleyiz sevdiceğim
yok işte yeni bir hayal yeni bir rüya yok
yine de ağlamayacağım söz verdiğim gibi
bazı şeyler bazen güzel olur belki
hani?...
- 273 -
RÜYA
Ashab-ı Kehfin yedi ismiyle
uykularım yorgun bir çilingir
yemyeşil bir ağacın
koyu ve serin rüyasında
yaman tebessümler uzattın
nice aşkın vardı soylu
bir gül tutar gibi narin
Ferhat‟ın külüngü kadar haşin
sevgi sevilmek mi
münzevi kalabalıklarda
sevgi zulmü göğüslemek mi
sevdanın koynunda
sevgi acı çekmek mi
üryan topraklarda
sevgi emek mi
ellerdeki nasırlarda
ne çok sevilmiştin
ne çok zulümler devirmiştin
ne acılar boy vermişti mahcupluğunda
rüya Ashab-ı Kehf‟ten
yıldızlar döküldü avuçlarıma
ne çok yıldız var gökyüzünde oysa
ne çok sevmiştin rüyalarımda
yıldızlar savurdun toyluğunla
kendimi bir şaşkın Belkıs sandım
billur sarayında yolumun
ıslandı eteklerim
sen bir göğsümde tatlı yarasın
bir en uzağımdaki kokudasın
geceyle yandı yüzüm şimdi solgun
yorgun bir çilingir uykularım
Ashab-ı Kehf‟in yedi ismiyle
sen bir rüyaydın.
- 274 -
AMASYA ŞAİRLERİ
Seçme Şiirler Antolojisi
Adil Çıtak
Afet Kırat
Ahmet Ali Öztürk
Ahmet Tahsin Çınar
Ali Rıza Atasoy
Ali Ziya Öğütcen
Atalay Demirci
Bahattin Çak
Erhan Gül
Fesih Aktaş
Filiz Altıok
Halis Büyükbayraktar
Hasan Buldu
Hüsamettin Olgun
Hüseyin Bacanak
Hüseyin Harun Yörgüç
İbrahim Çağrı Kaya
İsmail İlmaz
İsmihan Karaca
Kurtuluş Altunbaş
Mehmet Hopal
Mehmet Karagöz
Murat Çakmak
Mustafa Aydoğan
Mustafa Ayvalı
Mustafa Nuri İnanç
Neşet Karaçaltı
Nihal Karataş
Olcay Gökçe
Orhan Bol
Osman Bolulu
Ozan Fedai Koç
Ömer Celep
Özkan Yalçın
Sami Aslan
Sercan Taş
Seyfettin Karahocagil
Sümeyra Bengisu Akkurt
Turgut Önal
Yavuz Çetin
Yıldız Toksöz
Zeynep Satı Yalçın

Benzer belgeler