dil yetisi - Ress Enstitüsü

Transkript

dil yetisi - Ress Enstitüsü
ROTA KARİYER
DİL YETİSİ
Dil yetisinin konuşma oluğunda gerçekleşmesi ve dil/kültür etkileşmesi ile, kültürün
geometrik bir büyüme çizgisine oturadurduğuna kesin gözüyle bakabiliriz. Günümüzden otuzotuz beş bin yıl kadar önce yeryüzünden silinen Neandertal insanının aynı çevreyi
paylaşmakta olduğu Kro-Manyon'lara yenik düşmesinde, bu iki sapiens alt-türü arasında
konuşma becerisi bakımından farklılığın olası büyük payını daha iyi anlarız.
Aşağıda sıralayacağım durumlarda, şempanzeler ile elde edilen sonuçların, öğretilmiş
becerilerin tekrarından başka birşey olmadığı kuşkusu destek bulacaktır: (a) gönderici ve alıcı
arasında yalnızca tek yönlü bir etki-tepki ilişkisi bulunuyorsa; b) göndericinin ilettiği etki dil
özellikli olsa bile, alıcının tepkisi davranışçıl bir nitelik taşıyorsa; c)istenilen tepkiler elde
edildiğinde alıcı ödüllendiriliyorsa (şempanzeler için, "gıdıklanma" dahil!). (Bkz. ayrıca,
Mounin, 1976:3).
Gardnerler, Washoe denemesinde insan ve şempanze arasında gerçek bir iletişim
köprüsü kurulmuş olduğunu, Washoe'nun kendisine dil ortamında iletilen etkilere yalnız
davranışçıl olarak değil, aynı zamanda yine dil ortamını kullanarak yanıt verebildiğini
savunmuşlardır. Ancak Washoe'¬nun tepkilerini aynı oluk (iletişim kanalı) ve aynı kodlama
dizgesini kullanarak eğiticilerine iletiyor olmasına karşın, iletişim çevrimi başlangıcında
hemen herzaman alıcı durumunda olması, yani iletişimi başlatıcı rolüne girmemesi dikkate
değer. Kısacası Washoe istenilen doğrulukta olumlu yada olumsuz iletilerle yanıt verebiliyor,
fakat soru sormuyordu. Acaba Washoe, kendisi için düzenlenen bu yapay sosyal çevrede,
eğiticilerini üstleri olarak gördüğü için mi böyle bir davranış çekingenliği içindeydi ? Konuya
açıklık kazandırabilmek için, Washoe'nun Nevada'daki Gardner'lar evinden Oklahoma'daki
Primatlar Araştırma Enstitüsü'ne nakledilmesini beklemek ve diğer şempanzelerle iletişim
konusunda nasıl bir tavır takınacağının gözlemek gerekmiştir. Burada Washoe'nun kendi
türdeşleri ile (ve fakat hatta Enstitü'nün köpeği ile de) Ameslan yoluyla anlaşmağa çalıştığına
tanık olunmuştur.(8)
Konunun can alıcı noktası da budur. Her ne kadar dil becerisini, bir Bilişsel Kuram
çerçevesinde, bir nöro-psikolojik yetenek olarak kavramlaştırmak olanaklı ise de, dil
davranışlarının evrensel özelliği, her zaman için bir iletişim ve haberleşme çerçevesi içinde
gerçekleşiyor olmalarıdır. Dil bütün görünümleri ile sosyal bir davranıştır. Bu bakımdan belki
de, Kortlandt'ın dediği gibi (1973:14), şempanzeler konuşmuyor, çünkü "birbirlerine
söyleyecek pek az şeyleri var". Washoe başlangıçta, bir şempanze için doğal olmayan bir
çevrede büyütülmüş, eğitilmiştir. Bu eğitimin sonuçları, ancak Primatlar Enstitüsü'ne, yani
asıl kendi türü arasına nakledilip, kendisi için olağan sayılması gereken bir sosyal çevre
içindeki davranışları gözlemlendiğinde geçerlik kazanacakır.
Aynı koşulu, Premack'ların Sarah'ı için de öne sürebiliriz. Sarah'ın becerileri bir hayli
şaşırtıcı olmakla birlikte, ne yazık ki bunun gerçek bir dil yeteneğinin görünümleri mi, yoksa
iyi öğrenilmiş "numara"ların sergilenmesi mi olduğu tartışması, ancak Sarah için doğal bir
çevrede, günlük davranışları gözlenerek bir sonuca bağlanabilir. Oysa Sarah ile bu olanak
dışıdır. Çünkü bir şempanzenin sırtında koca bir manyetik levha, elinde bir çuval dolusu
ROTA KARİYER
plastik işaretle ormana dalıp kendi türü ile iletişim ve anlaşma girişiminde bulunmasını
beklemek, herhalde çok şeyler beklemek olur!
Durum böyle iken, Premack'ların, araştırma amaçlarının "dilin temel doğasını daha iyi
tanımlamak" (1972:92) ve "asıl soru: dil nedir?" (1971a: 808)'e bir yanıt aramak olduğunu
ileri sürmeleri, eleştiriye açık görünüyor.(9) Çünkü dil, herşey bir yana, "sosyal birşey"dir, ve
herhalde bir şempanze için "sosyallik"in tarifi, insan düzenlemesi bir dünyadan çok, kendi
doğal çevresi içinde, kendi türü ile olan ilişkileri olarak anlaşılsa gerektir.
Ayrıca, Sarah programında da, Washoe programında olduğu gibi, belirli bir HintAvrupa dilleri bizmerkezciliği (etnosantrizm) dikkati çekmektedir. Her iki programda da,
iletişim birim ve düzeyleri İngilizce üzerine modellendirilmiştir. Durum böyle olunca
şempanzenin kendisi için de anlamlı ve sistemli bir dil becerisi sağlayarak mı insanlarla
iletişimde bulunduğu üzerinde haklı kuşkular doğuyor. Özellikle de, belli bir etki-tepki
zincirinin sonucu, kendisinin çok sevdiği şeylerle ödüllendirilmesi oluyorsa, bu şaşırtıcı
becerilerin (şempanzelerin "zeki" yaratıklar olduklarına hiç kuşku yok!) defalarca
tekrarlanmaması için herhalde neden kalmayacaktır. Kendimize göre anlamlı bir simgeler
dizilişini her seferinde çikolata ile ödüllendiriyorsak, şempanzelerin kısa zamanda bizleri nasıl
hoşnut kılacaklarını öğrenmelerinden doğal birşey düşünülemez...
Örneğin, İngilizce bir tümcede "-e" durumunun (the dative) kullanılma zorunluğu çoğu
zaman yoktur. "Mary gives Sarah chocolate" tümcesini, Türkçe'ye "Mary, Sarah'a çikolata
veriyor/verir" şeklinde çeviririz. Sarah'ın kullanımına sunulan "Mary / vermek / Sarah /
çikolata" dizilişi ile Sarah'a kurdurulan tümceyi, İngilizce konuşan araştırmacılar kendi
dillerine "anlamlı" bir sözdizim (syntax) olarak çevirebiliyorlarsa da, yine aynı diziliş, örneğin
anadili Türkçe olan bizler için ancak "şempanzelerden beklenebilecek" bir kullanım örneğidir.
Şempanzelerin, rastlantı bu ya, tıpkı Hint-Avrupa dillerindeki gibi bir sözdizim mantığına
sahip olduklarını ileri sürmek, fazla itibar edilebilecek bir görüş olmasa gerek.
Doğaldır ki, programları düzenleyen araştırmacılar da bu tür güçlükler ve olası itirazların
farkındadırlar ve denemelerini bunları asgariye indirecek şekilde düzenlemeye ve kuşkuları
yanıtmağa çalışmaktadırlar. Benim bu satırlardan amacım, yukarıda da belirtmiş olduğum
gibi, konunun ne denli yorum ve eleştirilere açık olabileceğine ve ne ölçüde dikkatli bir
denetimden geçirildikten sonra inandırıcı sonuçlardan söz edilebileceğine değinmektır.
Şempanzeler üstüne yürütülen araştırmaların bir amacı da, insandaki dil yeteneğinin
tanımlamasını yapmak olduğu kadar, bu yeteneğin başlangıcı ve evrimi üstüne de bilgi
edinmeğe çalışmaktır. Evrim tarihinin derinliklerinde kaybolmuş insansı atalarımızın dil
yetenek ve becerilerine ilişkin, çağımız primatları dil davranışlarından yola çıkılarak kimi
kavramlaştırmalara ulaşmak olanaklı görünüyor. İlk insansı türleri arasında el işaretlerine
dayalı iletisim dizgelerinin kullanılmış olacağı düşünülebilir. Ancak görme yoluyla
duyumlanan simge dizgelerinin karanlıkta kullanılamaması ve ayrıca sık ormanlık arazide
veya kötü hava koşullarında geçerliğinin azalması nedeniyle, işitme oluğuna dayalı dizgeler
bunlara göre üstünlük taşır. Konuşma dilinin bu yönü, başka iletişim olanakları ile
karşılaştırıldığında taşıdığı açıkara üstünlüğün bir diğer yönüdür. Homo türlerinin,
ROTA KARİYER
geçirdikleri fizyolojik ve nöro-psikolojik evrim sonucu, dil yeteneklerini sese dayalı bir
sistemde gerçekleştirebilmeleri, kültür yaratma ve birikim olanaklarında büyük gelişmelere
baz oluşturmuştur. O halde, insandaki konuşma dili'nin kaynak ve başlangıcını nerede aramak
gerekir? Bu konuda Amerikalı antropolog Lieberman'ın (1975) Neandertal ve Kro-Manyon
insan fosilleri üzerine yaptığı incelemelere dayanarak ileri sürdüğü görüşlerini burada
anmamızda yarar var:
Lieberman'a göre, Neandertal insanı ile Kro-Manyon insanı arasında, konuşma
aygıtının sağlayabileceği konuşma kolaylığı bakımından büyük farklar vardı. Dil yetisinin
konuşma oluğunda gerçekleşmesi ve dil/kültür etkileşmesi ile, kültürün geometrik bir büyüme
çizgisine oturdurduğuna kesin gözüyle bakabiliriz. Günümüzden otuz-otuzbeş bin yıl kadar
önce yeryüzünden silinen Neandertal insanının aynı çevreyi paylaşmakta olduğu
Kromanyon'lara yenik düşmesinde, bu iki sapiens alt-türü arasında konuşma becerisi
bakımından farklılığın olası büyük payını daha iyi anlarız.
Ne var ki konuşma dili, dil yetisinin olası görünümlerinden (yüzel yapı -- surface
structure) yalnızca birisidir. Konuşmanın mevcut olmaması, hiçbir şekilde dil yeteneğinin de
mevcut olmayışı anlamına çekilemez. Burada söz konusu edilen konuşma oluğunun sağladığı
kolaylık ve zenginliktir. Bu bakımdan, 1930'lardan başlayarak en az yirmi-otuz yıl sürdürülen,
şempanzelere "konuşma" öğretme çabalarında başarısızlığa uğranmış olması şaşırtıcı değildir.
Nörolojik nedenler kadar (insan dışı primatlarda beyin evrimi konuşma aygıtı organları
arasında yeterli eşgüdüm elverişli değildir), anatomik nedenlerle de (ses aygıtının yapısı)
konuşma becerisine yatkın olmadıkları biliniyor. Ancak bu durum, bu canlı türünün dil yetisi
hakkında bize kesin birşey söylemez. Nitekim, ancak 1960'lardan itibaren konuşma dili dışı
iletişim olanakları denenmeğe başlandıktan sonradır ki, "önemli" ve "şaşırtıcı" sonuçlar elde
edilir olmuştur.
Tartışmamızın bu noktasında, konuşmanın iletişim davranışı olduğu kadar, alet
yapımcılığı ile de atbaşı gittiği ve konuşma becerisinin ancak belli bir kültür aşaması çizgisine
girmiş, kültürel geçişlilik ilkesinin tam geçerlik kazanmış olduğu topluluklarda görülebileceği
yolundaki yaygın olan bir görüşe de yer verebiliriz.
Gerçi, şempanzelerde de toplu yaşam ve alet kullanımı hatta yapımı açısından
(örneğin, termit yuvalarını deşmek için uygun boyutta çubuklar biçimlendirmek gibi) belli
aşamalar sözkonusudur. Ama insanda bu iki çizgi, bütün canlı türlerine kıyasla bir doruk
noktasında birleşmiş görünüyor. Çevreye uyum ve giderek çevreye egemen olma yolunda,
iletişim gereklerine yanıt veren nörolojik ve anatomik evrim, konuşma becerisinin iki temel
gerekirliği ve itici gücü olmuştur:
Dr. Premack'ın, Mounin'in iletişime ağırlık veren eleştirilerine yanıt verirken değindiği gibi,
Dilin evriminde acaba iletişim eğilimi mi asıl itici gücü oluşturmuş ve Mounin'in bu
derece güvenle sözünü ettiği gelişme yolunu izlemiştir? Mounin, şempanzelerin yalın bir
topluluk yapısına sahip olmaları nedeniyle birbirlerine söyleyecek pek birşeyleri olmadığı için
dil becerilerinde gelişmemiş oldukları konusunda kendisinden pek emin görünüyor.
Şempanzeler, asıl işleri meyve toplamak olan küçük topluluklar teşkil ediyorlarmış. Oysa bu
ROTA KARİYER
tanım, yanlız şempanzelere değil, avcı-toplayıcı ilkel insan topluluklara da pekâlâ uyuyor.
Özellikle de, şempanzelerin yalnız meyve toplamakla kalmadıklarını, bir miktar avcılık da
yaptıklarını burada unutmayalım. Buna karşılık, ne derece yalın bir toplumsal yapıya sahip
olurlarsa olsunlar, bütün avcı-toplayıcı insan kültürlerinde dil gelişmiştir. (1976: 518).
İnsandaki dil yetisi ve becerilerinin açıkara boyutlarını asla küçümsemek eğiliminde değilim.
Ama insan ve öteki türler arasında gözlemlenen farkların temel bir nitelik farklılığı mı, yoksa
yalnızca bir derece farklılığımı olduğunun karara bağlarken acele edilmemesi gerektiği
kanısındayım. Yeni araştırma sonuçlarının beklemek, bunları değerlendirilirken
insanölçekçilik (antropomorfizm) ve insanmerkezcilik (antroposantrisizm) tuzaklarına
düşmemek gerekiyor.(10)
---------------------------------------------------8. Washoe, Primatlar Enstitüsü'ne ilk getirildiğinde, diğer şempanzeleri görünce, ya¬nındaki
eğiticilerine onları göstererek, "pis böcekler" işareti ile düşüncelerini belirtmiş, "dil bilmeyen"
bu yaratıklarla münasebet kurmaktan uzun süre kaçınmıştı: "Bununla birlikte, aylar geçtikçe,
VVashoe önce onları müsamaha ile karşılamağa ve nihayet ger¬çekten sevmeğe başladı.
Mamafih, onları rrâlâ insanlarla aynı kefeye koyup koymadığı tartışılmağa değer. Muhakkak
olan odur ki, Steve veya Roger adaya geldiğinde, VVas¬hoe onları mübalâğalı
kucaklamalarla karşılıyordu. Tıpkı, haksız olarak kendi.seviyesin¬den aşağıda kimselerle
birlikte kapatılmış, ve nihayet kendi seviyesinde konuşup anla¬şabileceği bir kişiye kavuşmuş
asil bir hanımefendi edasıyla..." (Linden. 1976: 130).
9. Dil çalışmalarında, birisi meseleyi dilin yapısı yönünden, diğeri ise işlevleri yönünden ele
almak eğiliminde olan yaygın iki yönelim olduğuna işaret eden Premack. kendi yak¬laşımını
şu sözlerle savunuyor: "Ne yapı yönünden ne de işlev yönünden dile yaklaşım benim ilgi
duyduğum sorulara tam cevap verebiliyor: Dilin temelindeki psikolojik . yetenekler nelerdir?
Bu yetenekler ile zekâ arasındaki genel ilişkiler nelerdir? Dilin incelenmesi, benim aradığım
cevaplar için ikinci derecede kalmaktadır. Çalışmalarımda, ister'dilin yapısı bakımından, ister
işlevleri bakımından olsun, ortadaki bütün veriler benim için aynı ölçüde değerlidir" (1976:
517). Premack. bütün ağırlığı dilin haberleş¬me işlevine vermenin meseleyi çarpıttığını
savunarak, insanda dil olsun, karmaşık bir sosyal yapı yaratma yeteneği olsun, her ikisinin de
gelişmesinde insan zekâsında he¬nüz tam tanımlanamamış bir evrimleşme çizgisinin başrolü
oynamış olduğunu ileri sürüyor (1976: 518).
NOT: Şempanzelerde "insandaki gibi" bir dil yeteneğinden söz edilemeyeceği yönünde, geniş
araştırma sonuçlarına dayalı ve güclü bir tez geliştiren bir görüş için, bknz. Terrace, H.S. ve
diğerleri, 1979. "Neam Chimpsky Projesi" nin sonuçlarını açıklayan ve değerlendiren bu
kaynaktan, yazımı Dergi yazı kuruluna sunduktan sonra yayınlanmış olduğu için,
yararlanmam mümkün olmamıştı.
DİPNOT & KAYNAKÇALAR İLGİLİ METNİN ALTINA EKLENMİŞTİR.

Benzer belgeler

Hayvanlar ve İnsan Dili - FELSEF e

Hayvanlar ve İnsan Dili - FELSEF e kullanamayacaklardır. Bir köpeğin otur, yat, yuvarlan komutlarını anlaması dili anladığından değil sesin farklılıklarına göre uyarıcı aldıklarındandır. Bu kesinlikle kelimeyi anladıkları anlamına g...

Detaylı