Hastalık Bilgisi Ders Notlarını İndirmek İçin TIKLAYINIZ.

Transkript

Hastalık Bilgisi Ders Notlarını İndirmek İçin TIKLAYINIZ.
1
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ
SÜREKLİ EĞİTİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ
TIBBI DOKÜMENTASYON VE SEKRETERLIK SERTIFIKA
PROGRAMI
Hastalık Bilgisi Ders Notları
Yrd. Doç. Dr. Ayfer BAYINDIR ÇEVİK
Şubat 2015
2
SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI
Yrd. Doç. Dr. Ayfer Bayındır Çevik
•
SOLUNUM SİSTEMİ ORGANLARI
Burun, Farenks, Larenks, Trakea, Bronşlar
Solunum sistemi yardımcı organları:
•
Diyafragma, Costalar, Costa arası kaslar, Göğüs kasları
•
•
•
•
Trakea;
Larenksten başlayıp alveollerde sona erer.
Trakea, sağlam bağ dokusu ile tamamlanan halkalardan oluşan orta sertlikte kıkırdak yapıda bir
organdır.
Kıkırdak halkalar, hava girip çıkarken trakea duvarlarının birbirine yapışmamasını sağlar
3
•
•
•
•
Trakea, akciğerlere giren sağ ve sol ana bronşlara ayrılır.
Bronşlar solda ikiye, sağda üçe ayrılır.
Bronşlar; bronşiollere ayrılarak alveoller adı verilen hava keseciklerinde sona ererler.
Alveoller, kandaki oksijen ve karbondioksit değişimini sağlarlar
•
•
Akciğerler solda iki, sağda üç lobtan oluşur.
Akciğerlerin dış yüzünü viserial plevral, göğüs boşluğu iç yüzünü parietal plevral adlı ince bir zar
örter.
Bu iki zar arasındaki plevral boşluk, solunum ile nefes alıp verme ritmini düzenler.
Normalde plevral boşluk çok küçüktür ve çok az miktarda sıvı içerir
•
•
SOLUNUM SİSTEMİNİN GÖREVLERİ
Vücuttaki hücrelere oksijen sağlamak.
•
Vücutta metabolizma sonucu üretilen karbondioksiti dışarı atmak.
•
Böylece kandaki karbondioksitin atılması , yerine oksijenin alınması ve kanın temizlenmesi solunum
sistemi ile gerçekleşir.
SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ GENEL TEŞHİS YÖNTEMLERİ
•
Akciğer grafisi,
4
•
•
•
•
•
•
•
Tomografi,
Bronkoskopi
Pulmoner anjiografi,
Balgam incelenmesi,
Torasentez,
Akciğer fonksiyon testleri
Kan testleridir.
SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA GENEL BELİRTİLER
•
Balgam çıkarma
•
Solunumda değişiklikler,
•
Öksürük,
•
Hemoptizi
Balgam ve Çeşitleri
•
Balgam akciğerlerin salgısıdır.
•
Sağlıklı yetişkin bir kişi, bir günde solunum sistemi tarafından 100ml. kadar mukus salgılar.
•
Bu mukus salgı, solunum sistemi hastalıklarında artar.
•
Balgam içerisinde mukus, lökositler, bakteriler bulunur.
•
Balgamın rengi, miktarı, kıvamı, kokusu hastalıklara göre değişiklikler gösterir.
Diabetik asidozda;
•
Hastanın nefesi çürük elma gibi kokar.
•
Göğüs yaralanmalarında hasta öksürüp kanlı köpüklü balgam çıkarabilir.
•
Kalp yetmezliğinde köpüklü balgam çıkartabilir.
•
Bronşitte kıvamlı,yapışkan genellikle sarı balgam çıkar.
Akciğer Kanserinde:
•
Pekmez kıvamında, pis kokulu, yeşil renkli, sümük gibi bir balgam görülür.
Akciğer Ödeminde:Köpüklü balgam görülür
Pnömonide: Paslı, demir renginde balgam vardır.
Akciğer Apsesinde: Kötü kokulu, sarı renkte, çok miktarda ve pürülan balgam görülür.
Astımda: Gri renkte balgam vardır.
Tüberkülozda: Kanlı balgam vardır
Hemoptizi :Solunum yollarından gelen açık kırmızı, köpüklü kanlı balgama denir. Travma ve yabancı
cisimlerin solunum yoluna kaçması sonucu oluşan durumlar sonucu hemoptizi görülür.
POSTURAL DRENAJ;Bu yöntem akciğerlerden balgamın daha kolay çıkarılmasında kullanılır.
• Devamlı dik oturulduğunda balgam akciğerlerin alt kısımlarında birikir.
• Değişik posizyonlar verilerek yerçekiminin yardımı ile sekresyonların ufak hava keseciklerinden hava
yolları ile ana hava keseciklerine ve trakeaya hareketi sağlanır.
• Sekresyon daha sonra öksürük ile çıkartılır.
5
Diyafragmatik solunum;
• Rahat bir pozisyon seçilmeli
• Bir el önde göğüs kafesinin hemen altında diğer el göğüs kemiğinin üzerinde olacak şekilde
konulduktan sonra nefes alınıp verilmeli ve solunum kaslarının hareketleri hissedilmelidir.
• Yavaş derin bir nefes alındıktan sonra kontrollü olarak verilmelidir.
• Dinlenmeli
•
Bu işlem 2-3 kez tekrarlanmalı.
ÖKSÜRME EGZERSİZİ;
• Fazla balgam olduğu zamanlarda bol su içilerek hazırlık yapılmalıdır.
• Nefes sakin oluncaya ve hırıltı geçinceye kadar beklenmeli
• Burundan derin nefes alıp 1-2 saniye bekledikten sonra
sonra ağız açık olarak bir-iki defa
öksürülmelidir.
ÖKSÜRÜĞÜN ÖZELLİKLERİ
Öksürüğün beraberinde balgam bulunup bulunmadığına göre balgamsız (kuru öksürük) ve balgamlı
öksürük olarak nitelendirilir.
•
Hastalıklara göre değişiklik gösterir.
•
Nöbetler hâlinde olabileceği gibi gece veya gündüz de gelebilir.
•
Buna paroksitik öksürük adı verilir.
•
Bu özellikteki öksürük; hava yollarına yabancı cisim kaçtığında, bronşial astımda ve sol kalp
yetmezliğine bağlı akciğer ödeminde görülür.
•
Yatar durumdan artan öksürük, astım ve dolaşım yetmezliğinde görülür.
6
Sabah öksürüğü, sigara içenlerde, bronşektazilerde, sinüzitli hastalarda görülür.
Öksürük akut ya da kronik olarak gelişebilir.
Akut öksürük: Bu öksürük, akciğer ödemi, pnömoni, akciğer embolisi, akciğer apsesi, akciğere
yabancı cisim kaçması gibi durumlarda görülmektedir.
•
Kronik öksürük: Sigara içenlerde, farenjit, bronşektazi, akciğer tüberkülozu, akciğer kanseri, sol
kalp yetmezliğinde ve boğmacada görülmektedir.
•
Vücuttaki canlı hücrelerin oksijene ihtiyacı vardır.
•
Örneğin kalp hücreleri birkaç dakikadan fazla oksijensiz kalırsa hasara uğrar.
•
Beyin ve sinir sistemi hücreleri 4-6 dakika oksijensiz kalırsa ölürler.
•
Bu hücreler, artık bir daha yenilenmez ve sonuçta da kalıcı hasarlar oluşur.
•
Beynin 6 dakika oksijensiz kalması beyindeki kalıcı hasar kesindir..
Solunum sayısı:
•
Normal koşullar altında sağlıklı yetişkin bir insan dakikada 16- 20 solunum yapar.
•
Yaş ilerledikçe solunum sayısı düşer.
Solunum derinliği:
•
Solunum derinliği yüzeysel, normal ve derin olarak ifade edilir.
•
Normal bir solunumla erişkin 500 cc. hava alır, diyafram yaklaşık 1 cm. yükselir.
Solunum ritmi:
•
Solunum ritmi, nefes alma ve verme işinin ritmidir.
•
Normalde solunum düzenli ve kesintisizdir. Buna ritmik solunum denir.
Polipne veya Taşipne :
•
Nefes alma ve vermenin süratli oluşudur.
•
Solunum sayısı dakikada 24 'den fazladır.
Bradipne :
•
Solunum sayısının dakikada 10'un altına inmesidir.
Hiperpne:
•
Solunum derinliğinin artmasıdır. Normalde egzersiz sonrası görülür.
Hipopne :
•
Solunum derinliğinin azalmasıdır, uykuda görülen solunum biçimidir.
Hiperventilasyon:
•
Solunum hızı ve derinliğinin birlikte artmasıdır.
Hipoventilasyon :
•
Solunum hızı ve derinliğinin her ikisinde beraber görülen azalmadır
Dispne :
•
Dispne, zor nefes alma veya vermedir.
•
Başka bir söyleyişle solunum güçlüğü veya nefes darlığıdır.
Cheyne-stoke's:
•
Bu solunum tipi, kalp ve böbrek hastalarında ve üremide görülür.
•
Hastada nefes darlığı ve sıkıntısı vardır. Çoğu zaman hasta komadadır.
•
Solunum yavaşlar, zayıflar ve sonra durur.
•
Bu duruştan (apneden) sonra, tekrar solunum başlar ve derinleşir.
Kusmaul Solunum :
•
Kusmaul solunum, diabet komalarında görülür.
•
Derin nefes alma arkasından bir durma meydana gelir, sonra derin nefes verme arkasından bir durma
(apne) olur ve uzun sürer.
Anoksi:
•
Yerel veya genel olarak oksijenin tamamen yokluğudur.
Hipoksi :
•
Hücrelerin veya dokuların yeterli oranda oksijensizliğidir.
Siyanoz :
•
•
•
7
Oksijen ihtiyacının yeterli karşılanamadığı veya dokuda oksijen
kullanımının arttığı durumlarda deri ve müköz membranların kirli
mavimsi- mor bir renk alması durumudur.
•
Siyanoz dudaklarda, kulak memelerinde, tırnaklarda ve oral
mukozada belirgin olarak gözlenir.
Ortopne :
•
Hastanın daha iyi nefes alabilmesi için belirli bir pozisyonda
oturması ve böylece nefes almaya çalışmasıdır.
•
Bu pozisyonda hasta, dizlerine yastık koyar ve göğsü ile başını
önüne eğer.
•
Böylece daha rahat nefes alır.
Apne :
•
Solunumun geçici veya kalıcı durmasıdır.
•
Bu durum 4-6 dakika sürerse "solunum arresti’ olarak tanımlanır.
ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI
FARENJİT
•
Farenjit, farinks mukozasının iltihabıdır.
•
Genellikle sinüs, burun ve trakeayı tutabilen üst solunum yolu
enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkar.
•
Akut ve kronik olarak seyreder.
Nedenler
•
Mikroorganizmalar,
•
İrritan gazların inhalasyonu
•
Alkol ve sigara kullanımı,
•
Yorgunluk,
•
Soğuğa maruz kalma,
•
Sinüzit ve burun tıkanıklığı,
Belirtiler:
•
Ateş, kızarık boğaz, ağrı ve öksürük görülür.
•
Hastada devamlı yutakta birikmiş muküsü temizleme isteği ve yutkunma ihtiyacı vardır.
•
Kulaklara vuran bir ağrı vardır
Tedavi ve Bakımı:
•
Hasta istirahata alınır,
•
Ilık tuzlu su ile veya antiseptik solüsyonlarla gargara yapılır,
•
Bol sıvılı bir diyet uygulanır,
•
Analjezikler verilir,
•
İnatçı vakalarda boğaz kültürü ve antibiyograma göre antibiyotikler verilir,
•
Sigara bırakılır.
BRONŞ HASTALIKLARI
Bronşit
•
Mukus viskositesinin artması ve bronşlarda oluşan obstrüksiyona bağlı olarak oluşan hastalıktır.
•
Akut ve kronik olarak seyreder.
•
Akut bronşitin etkeni,
8
•
Virüsler ve bakterilerdir.
•
Üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra görülür.
•
Hava kirliliği olan bölgelerde, sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür.
Akut bronşitte,
•
Sadece bronş mukozasında iyileşebilir değişiklikler görülür.
•
Kronik bronşitte ise bronşun tüm tabakalarında irreversibl değişiklikler görülür.
Kronik bronşit;
Nedenler:
•
Sigara, Hava kirliliği, Mevsim (özellikle kış mevsimi), Bazı meslek grupları (kömür işçileri,
öğretmenler), Ekonomik durum Kalıtım Mikroorganizmalar (pnömokoklar)
Belirtiler:
•
Kronik bir öksürük, Balgam, Dispne, Siyanoz, Ateş,
TEDAVİ VE BAKIM
•
Hasta istirahat ettirilir.
•
İhtiyaç duyulduğunda ortalama her saat başı 10 dakikada 4-6 litre oksijen vermek uygun olur.
•
Sigara kesinlikle içilmemeli, hasta sigara içilen ortamdan uzak durulmalıdır.
•
Soğuk, sisli ve kirli havalarda sokağa çıkılmamalıdır.
•
Hastanın yattığı oda sıcak ve nemli olmalıdır.
•
Yumuşak diyet, sıcak, bol sıvılar verilmelidir.
•
Hastaya postüral drenaj uygulanmalıdır.
•
Sekresyonun rahat çıkmasını sağlamak için hastaya buhar inhalasyonu uygulanmalıdır.
•
Hasta sekonder enfeksiyonlara karşı korunmalıdır.
ASTIM
Astım solunum güçlüğü krizleriyle seyreden, bronş
daralması ile karakterize edilen kronik bir inflamatuar
hastalıktır
•
Hava yollarındaki daralma değişik derecelerde
dispneye yol açar.
•
Bronş kaslarının tonusunun artması, koyu kıvamlı
mukus tıkaçları ve bronş mukozasında ödem rol
oynamaktadır.
9
Nedenler:
Ev tozu
•
Kedi-köpek tüyleri
•
Çiçek tozu
•
Boya, saç spreyi, parfüm, sigara gibi irritan maddeler
•
Solunum yolu enfeksiyonları
•
Ruhsal sıkıntılar
•
Kalıtım
•
Astımlı hastalarda allergenlere karşı aşırı duyarlılık
bulunduğu için bu allergenle karşılaşınca bronkospazm
ve astım nöbeti oluşur.
•
Allergenlerden uzak durulduğunda veya allergene karşı
duyarsızlık (desensitizasyon) sağlandığında astma
nöbeti kaybolur.
Belirtiler:
•
Krizler dışında hastanın hemen hemen hiç şikayeti yoktur.
•
Bu krizler de çoğunlukla gece veya sabahın erken saatlerinde başlar.
•
Hasta göğsünde bir sıkışma hissiyle uyanır.
•
Soluk verirken ıslık gibi bir ses çıkarır.
•
Kalkıp yatağında oturmak zorunda kalır.
Tedavi ve Bakım
Bronşial astımda tedavinin iki aşaması vardır:
•
•
•
–
–
Krizin acil tedavisinde bronkodilatatör ve lokal sistemik streoid inhalasyonla verilir.
Krizleri önlemek için yapılan uzun süreli tedavi
Hastalığa neden olan allerjenden uzak durulur: Ev tozlarına karşı hasta yokken odası temizlenmeli,
odasında toz tutan, fazla eşya olmamalı, ıslak bezle sık sık tozu alınmalıdır.
Astım aerosolleri , bronş genişleticiler,
ekspektoranlar, kortikosteroidier, oksijen verilir.
Psikolojik bakım verilir.
BRONŞEKTAZİ
•
Bronşların ve bronşiyollerin geri dönüşsüz
genişlemesi ve pürülan balgam yapımı ile
karakterize durumuna bronşektazi denir.
10
•
Daha sonra dokularda fibroz gelişimi daralma olur.
Belirtiler:
•
Kronik öksürük vardır.
•
Özellikle sabahları kötü kokulu, bazen kanlı, bol balgam çıkarılır.
•
Terleme ile birlikte seyreden hafif ateş, hızlı nabız genel durum
bozukluğu, nefes darlığı ve hatta siyanoz (morarma) görülebilir.
•
Hastaların parmaklarında çomaklaşma olur.
Tedavi ve Bakımı
Hastaya sigara kesinlikle yasaklanır.
• Tozlu, dumanlı ortamda bulunmamalıdır.
• Hasta ağır işlerde çalışmamalıdır.
• Hastalar nemli ortamda bulunmalı veya odası nemlendirilmelidir.
• Hastaya yemeklerden önce ağız bakımı yaptırılır.
•
Diyetinde bol proteinli, sıcak, sulu gıdalar verilir.
•
Su buharı inhalasyonu yaptırılır (balgamı yumuşatıp kolay
çıkmasını sağlamak için).
•
Hastaya postüral drenaj solunum fizyoterapisi uygulanmalıdır.
PNÖMONİ
•
Akciğer dokusunun iltihabına pnömoni denir.
Nedenleri:
•
Pnömokoklar
•
Streptekoklar
•
Stafilokoklar
•
Virüsler
•
Radyasyon
•
Yakıcı gaz irritasyonları
•
Belirtiler:
•
Hastalık titreme ile ani başlar.
•
Ateş 39 °C - 40 °C'ye kadar çıkabilir.
•
Nabız ve solunum sayısı artar.
•
Göğüs ağrısı ve kuru öksürük vardır.
•
Pas rengi balgam çıkmaya başlar.
•
•
•
Tedavi ve Bakım
Temiz, oksijenli bir ortamda hasta yatak istirahatine alınır.
Yutkunma refleksi zayıf olan hastalar dikkatli beslenmelidir
Aspirasyon pnömonisini önlemek için, hastalar yan tarafına yatırılır ve hava yollan temizlenir.
Hastalara hastane bakım verirken izolasyon tekniği uygulanmalıdır.
11
Aldığı ve çıkardığı sıvı miktarı izlenir.
Balgam çıkaranlara özel ağız bakımı verilir ve enfeksiyonun
yayılmaması için önlem alınmalıdır.
•
Ateşinin yüksek olduğu dönemlerde bol sıvı verilir.
•
Diyetinde yüksek kalorili ve proteinli gıdalar yer alır.
•
Hastanın nabzı yüksekse ve siyanoz varsa oksijen verilir.
•
Pnömoniyi önlemek için devamlı yatan hastaların
pozisyonları sık sık değiştirilmeli ve solunum egzersizleri
yaptırılmalıdır.
PLEVRA HASTALIKLARI
Pnömotoraks
•
Göğüs boşluğunda, plevral boşlukta (akciğer dışında) hava bulunmasıdır.
•
Açık, kapalı ve spontan gelişir.
•
Göğüs duvarındaki travmaya bağlı oluşan açık yaradan havanın plevral boşluğa girmesi ile
pnömotoraks oluşur.
•
Plevral boşluğuna hava girmesi ile akciğer küçülür.
•
Akciğerin küçülmesine bağlı olarak solunumla
alınan hava miktarı da azalır.
•
Böylece hipoksi gelişir.
Nedenler:
•
Torasentez esnasında plevra boşluğuna sokulan
iğnenin akciğeri delmesiyle, göğüs duvarı
yaralanmalarında ve göğüs ameliyatlarında, astım
hastalığı olan kişilerde genişlemiş bir hava kesesinin
patlaması sonucu oluşur.
Belirtiler
•
Hastada aniden keskin göğüs ağrısı başlar.
•
Hipotansiyon
•
Siyanoz
•
Taşikardi
•
Dispne
Tedavi ve Bakım
•
Hastanın odası olabildiğince sessiz ve oksijen
yönünden zengin olmalıdır.
•
Hasta öksürük problemi için oturur pozisyona
getirilerek, öksürür ve sıkıntısının kontrolü için
cesaretlendirilir.
•
•
HEMOTORAKS
•
•
•
•
•
Göğüs
boşluğundaki
plevral
boşlukta
kan
toplanmasıdır.
Genellikle pnömotoraksla birlikte olur.
Hemotoraks kapalı ve açık göğüs yaralanmalarında
oluşabilir.
Akciğerler genişlemez, sıkışır.
Daha az hava alabilecek kapasiteye gelir.
ATELEKTAZİ
•
Erişkinde bronş ve bronşiyolleri tıkayan herhangi bir nedenle akciğer dokusunun havasız kalışı
sonucu büzüşmesidir.
12
Solunum yolunda tıkanma meydana geldiğinde; tıkanan yerin arkasında kalan hava, akciğer
alveollerindeki kapiller kan damarları tarafından emilir, akciğerin bu bölümü büzüşür ve
fonksiyonunu kaybeder.
Belirtiler:
•
Dispne
•
Göğüs ağrısı,
•
Hareket etmede dayanıklılığın azalması,
•
Bazen öksürük
•
Atelektaziye yol açan neden ortadan kaldırılarak tedavi edilir.
AMFİZEM
•
Akciğer amfizemi, akciğerlerin uç bronşiollerinin tahrip olması ve hava ile aşırı doluluk durumu
olarak tanımlanır.
•
Sigara trakea ve bronşlarda kronik irritasyonlar yapar.
•
Böylece akciğerde bağ dokusu artımına bağlı liflerin aşırı artımı nedeniyle sertleşme (dejenere) olur.
•
Alveollerin gerilip genişlemesi neticesinde bu hava keseciklerini birbirinden ayıran ince duvarların
yırtılması ve buna bağlı olarak da akciğerler esnekliğini kaybeder.
•
Alveoller arasındaki bağlar yırtıldığı için nefes almak için genişleyen akciğerler sönmez ve içlerinde
hava kalır.
•
Bunun sonucunda da akciğerlerin içindeki hava girişi ve oksijen dengesi bozulur.
•
Belirtileri:
•
Önceleri eforla gelen, sonraları istirahatte kendini belli eden dispne
•
Öksürük
13
•
Balgam
Tedavi:
•
Amfizemin tedavisi semptomatiktir, hasta sigaradan ve tozlu ortamdan uzak tutulur.
•
Solunum egzersizleri yapması öğretilir.
•
Aşırı derecede oksijen yetersizliğine bağlı siyanozu bulunan hastalara sürekli oksijen inhalasyonu
sağlanır.
AKCİĞER TÜMÖRLERİ
•
Akciğerlerde tümörler;
•
1- Bening (iyi huylu) akciğer tümörleri,
•
2- Maling (kötü huylu) akciğer tümörleri olarak görülür.
Maling Akciğer Tümörleri :
a- Primer akciğer kanseri,
b- Sekonder (metastatik) akciğer kanseri olarak görülmektedir.
BELİRTİLER:
•
Akciğer tümörleri, genellikle asemptomatiktir.
•
Ancak büyüyüp baskı yapmaya başladıktan sonra belirtileri ortaya çıkar.
Bu belirtiler;
Öksürük,Balgam,Hemoptizi ,Dispne ,Ayrıca ilerlemiş vakalarda, kilo kaybı, hâlsizlik, iştahsızlık ve anemi
gibi belirtiler gelişir. Eğer tümör bir bronşu tıkarsa, bu bronşun ilerisinde olan bölge havalanmaz ve
büzüşür. Bu durumda atalektazi gelişir.
TEDAVİ
Cerrahi Tedavi:
• Erken tanı konan ve metastaz yapmamış kanser vakalarında cerrahi tedavi başarılıdır.
• Duruma göre bütün akciğer çıkarılacağı gibi, akciğerin bir lobunun çıkarılmasıyla da tedavi
gerçekleştirilebilir.
Radyoterapi:
• Cerrahi tedavinin yanı sıra ışın tedavisi günümüzde önem kazanmıştır.
• Cerrahi tedavi ve kemoterapi ile birlikte de uygulanır.
• Tedavide kullanılan radyasyon tipleri X ışınları, gamma ışınları, elektronlar ve beta ışınlarıdır.
Kemoterapi (İlâç Tedavisi):
•
Cerrahi tedavi, ışın tedavisi ve kemoterapi ile birlikte uygulanabilir.
•
Cerrahi tedavi ve ışın tedavisi uygulanamıyorsa hücre bölünmesini durdurucu ilâç denenebilir.
•
Hastaya tedavinin her bölümünde psikolojik destek verilir, gereksinimleri karşılanır.
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
Yrd. Doç. Dr. Ayfer Bayındır Çevik
•
Dolaşım sisteminin merkezi kalp' tir.
•
Kalp, erişkinin yumruğu büyüklüğünde ve içi boş kaslarla sarılı bir organdır.
KALP
Günde 100,000 defa atar . Yılda 35 milyon kezYaşam boyu yaklaşık
2,5 milyar kezGünde 5250 ml kan pompalar.Yaşam boyu yaklaşık 1
milyon varil = 3 süper tanker
• Kan 96,540,000 m uzunluğunda bir damar ağından geçer.
• Kanı düzgün vurulmuş tenis topu hızında pompalar.
•
Septum denilen bir duvarla ortadan sağ-sol olarak ikiye ayrılır.
•
Üst bölümüne atrium , Alt bölümüne ventrikül denir
KALBİN BOŞLUKLARI
SİSTEMİK DOLAŞIM
•
Oksijenden zengin kan, sol vetrikülden aorta yoluyla çıkar.
•
Aortadan arterlere, arterlerden arteriollere, sonra kapillere geçer.
•
Doku ve organlara ulaşır.
•
Özellikle kandaki oksijen dokulara, karbondioksit ise dokulardan kana geçer.
•
Sistemde dolaştıktan sonra kan sağ atriuma dökülür.
PULMONER DOLAŞIM
•
Sağ ventrikülden başlar, sol atriumda sona erer.
Büyük kan dolaşımı ile sağ atriuma inen kirli kan, burdan sağ ventriküle geçer ve ventriküllerin
kasılması ile kirli kan akciğer atardamarına pompalanır.
•
Burada kirli kandaki karbondioksit alveollere, alveollerdeki mevcut oksijen ise kana geçer.
•
Temizlenen kan dört akciğer toplar damarları ile kalbin sol atriuma döner.
ÖZET OLARAK
•
Kalbin sağ tarafı vücuttaki venlerden kanı toplayarak vena kava superior ve inferior aracılığı ile sağ
atriuma gelir ve sağ ventrikülden pulmoner arter aracılığı ile akciğerlere gönderilir.
•
Böylece akciğerlerde oksijenlenen kan pulmoner ven aracılığı ile sol atriuma ve buradan sol
ventriküle geçer.
•
Buradan aorta ve arterler aracılığı ile vücuda pompalanır.
•
Normalde erişkin bir insanda 6 litre kan vardır.
•
Kalp , bir dakikada 6 litre kanı 6 litre alan sisteme pompalar.
•
Böylece vücut sisteminin her bölümü her dakika belli oranda kan alır.
•
Bu şekilde kanın bir organ veya dokuda dolaşmasına perfüzvon (perfusion) denir.
•
Vücudun kanla perfüzyonu, hücrelerin canlı ve sağlıklı kalmasını sağlar.
•
Kalp, merkezi sinir sistemi, böbrekler ve akciğerler devamlı çalışan organlardır.
•
Bu organlar kan akımı olmadan yaşayamazlar.
DOLAŞIM SİSTEMİ HASTALIKLARININ GENEL BELİRTİLERİ
•
Hastanın göğsünde batıcı-sıkıştırıcı nitelikte anjina pektoris adı verilen ağrı;
•
Solunum sıkıntıları, yürüme, merdiven çıkma gibi efor gerektiren durumlarda takipne , dispne
nöbetleri; Nabız bozuklukları, Taşikardi-bradikardi, Hipertansiyon, Hipotansiyon bulguları,Senkop
görülür. Kardiovasküler sistem değerlendirmesinde kullanılan terimler:
•
Ateroskleroz; damar duvarında lipid parçacıklarının birikmesi ve diğer bir çok faktörle oluşan ve
damarların lümenini tıkayarak normal kan akımını engelleyen patolojik bir süreçtir.
•
Ateroskleroz,Yunanca kökenli bir terim olup
•
‘atero’ ve ‘skleroz’ kelimelerinin birleşmesi ile
oluşmuştur.
•
Atero; Lapa ya da yağ lapası
•
Skleroz;Sertlik
arter
•
Damar endotelinde ortaya çıkan zedelenmeye karşı
duvarında oluşan kronik inflamatuar yanıttır.
•
Ateroskleroz genelde çocukluk yaşlarda başlar ve
ilerleyicidir; ancak hastalık boyutuna ulaşması genelde
40’lı
yaşlardan sonra görülür.
•
Bireyde
ortaya
çıkan
belirti-bulgular
ve
komplikasyonlar koroner aterosklerozun yeri ve arterdeki daralmanın derecesi, trombüs oluşumu ve
obstrüksiyona göre değişir.
•
Klinik olarak hastalarda hiçbir belirti olmayabilir ya da oksijen yetersizliğine bağlı iskemi
sonucunda anjina pektoris adı verilen göğüs ağrısı olabilir.
•
Koroner kan akımının tam ya da tama yakın kesilmesi ile akut miyokart infarktüsü,stabil olmayan
anjina pektoris gibi koroner olaylar ortaya çıkabilir.
Aterosklerozda temel (majör) risk faktörleri
Yaş: Koroner arterlerde patolojik değişiklikler genellikle 40 yaşın üstünde meydana gelir.
Cinsiyet: 40 yaşın üstündeki erkekler, kadınlara göre daha sık olarak koroner arter hastalığına
yakalanırlar.
Genetik yatkınlık:
•
Koroner arter hastalıklarında genetik yatkınlık vardır.
Yüksek kalorili yağ ve karbonhidrat yönünden zengin diyet:
•
Yüksek kalorili yağ ve karbonhidrat yönünden zengin diyet şişmanlığa, lipid anormalliklerine ve
diyabete zemin hazırlar.
•
Bu nedenle koroner arter hastalığına zemin hazırlar.
Sigara içimi: Sigara içimi, koroner arter hastalığına zemin hazırlar.
•
•
Koroner tıkanmalarını hızlandırır.
Hipertansiyon: Hipertansiyonda ateroskleroz nedeni ile myokardın oksijen ihtiyacı artar ve koroner arter
hastalığına eğilim artar.
Diabetes mellitus: Diabetes mellitus, ateroskleroz oluşumunda temel risk faktörleri arasındadır.
Aterosklerozda küçük temel (minör) risk faktörleri
•
Hareketsiz yaşam
•
Duygusal stresler
•
Stresli yaşam
•
Obesite
Koroner yetersizlik:
•
Koroner atardamarlar kalp kasına kan getiren damarlardır.
•
Koroner yetmezliği ile kalp yetmezliği ayrı hastalıklardır.
•
Koroner damarlar tıkanırsa ve daralırsa kalp kasına gerekli kan gelmez ve beslenemez.
•
Bu koroner yetersizliğidir.
•
Bu durum tedavi edilmemesi, sonucu kalp yetmezlikleri oluşabilir.
KORONER DAMAR HASTALIKLARI
Koroner skleroz,
•
Anjina pektoris,
•
Koroner yetmezlik ve
•
Myokard enfarktüsüdür.
Koroner Skleroz
•
Koroner (coronary) arter, kalp kasına kan getiren damarlardır.
•
Koroner damarlar tıkanırsa, daralırsa kalp kasına gerekli kan gelmez ve beslenemez.
•
Koroner kan akımı azalınca, oksijen gereksinimi artar ve kalp kasılması için gerekli enerjiyi
yeterince sağlayamaz.
• Böylece koroner arter hastalıkları gelişir.
Koroner arter hastalıklarının klinik şekilleri,
•
Anjina pektoris,
•
Koroner yetmezliği ve
•
Myokard enfarktüsü, ritim bozukluğu ve ani ölümdür.
ANJİNA PEKTORİS,
Koroner arter hastalığına bağlı ağrı, göğüs ağrısı ya da göğüste hissedilen sıkıntıdır.
Nedenleri:
•
Myokardın oksijenlenmesinin azalması,
•
Oksijen gereksinimin artması ve
•
Kalbin output'un artmasıdır.
Klinik belirti ve bulgular
•
Kalp kasındaki iskemi göğüste ağrı
•
Hazımsızlık
•
Boğulma
•
Ağırlık hissi
•
Ölüm korkusu
Tedavi ve bakım
Anjina pektorisin tedavi ve bakımındaki amaç, oluşabilecek myokard enfarktüsün önlenmesine yöneliktir.
•
Anjina pektoris düşünülen hasta sırt üstü ve gövde kısmı yükseltilerek yatırılır. Hasta sakinleştirilir.
,
Yaşamındaki risk faktörleri (sigara, stres, kolesterol yüksekliği, diyabet, hipertansiyon, obezite)
kontrol altına alınır.
•
Oksijen tedavisi uygulanır.
•
Anjina nöbetleri sırasında nazal kanül ile verilir.
Myokard Enfarktüsü
•
Damarlarda kan akışının azalması sonucu iskemi (beslenme bozukluğu) oluşurken, tam tıkanma ile
de sınırlı nekrozla enfarktüs meydana gelir.
•
Hangi organa ait damar tıkanması olduysa, o organın ismini alır.
•
(Myokard enfarktüsü, beyin enfarktüsü gibi)
•
Myokard enfarktüsünde en önemli etken trombozdur.
•
Tromboz, kan damarlarında bir pıhtı oluşmasıdır.
•
Kan pıhtısı, bir koroner arteri tıkayarak kan akımını engelleyebilir
ve myokard enfarktüsü gelişir.
Myokard enfarktüsünde neden,
•
Arteroskleroz, koroner arterlerin tıkanmasıdır.
•
İskemi uzadığı zaman o bölgede enfarktüs oluşur.
•
Enfarktüs alanı genişse ve iletim yollarını da içine almışsa, hasta
birkaç saat içinde kaybedilebilir.
•
Belirtiler:
•
Devam eden anjina pektoris ağrıları vardır.
•
Ağrı genelde sternumun arkasındadır.
•
Ağrı boyuna, kollara, alt çeneye ve epigastriuma yayılır.
•
Terleme, boğulma hissi, göğüs üzerinde baskı vardır.
•
Ağrının özelliği çok şiddetli ve uzun sürmesidir.
•
Ağrı güç sarf etmekle olduğu gibi uykuda ve istirahat hâlinde iken olabilir.
•
Hasta heyecanlı ve ölüm korkusu içinde olabilir.
•
Bulantı-kusma,
•
Baş dönmesi,
•
Taşikardi vardır.
Akut myokard enfarktüsü geçiren hastada aşağıdaki belirtilerden biri görülür:
Nedeni belli olmayan ani hâlsizlik, mide bulantısı ve sıkıntılı terlemenin başlaması,
•
Göğüste ağrı (Ezici ve sıkıştıran özellikte),
•
Baygınlıkla birlikte ani aritmi,
•
Pulmoner ödem,
•
Ani ölüm.
•
Akut myokard enfarktüsünde aritmiye bağlı ölümler sık rastlanmaktadır.
•
Akut myokard enfarktüsü geçiren hastaların % 40'ı hastaneye ulaşamadan ölmektedir.
•
Bu ölümlerin nedeni, kalbin pompalama gücünü önleyen aritmilerdir.
KARDİYOJENİK ŞOK
Kalbin tüm vücut organlarına yeterli kanı pompalayamaması sonucu oluşur.
•
Kalbin atım gücü azalmıştır.
•
Myokard enfarktüsü, akciğer embolisi ve kalp yetmezliği gibi hastalıklarda gelişebilir.
•
Bu hastalarda nabız düzensizdir ve zayıftır. Kan basıncı düşüktür.
•
Dudaklarında ve tırnak altlarında siyanoz durumu belirgindir.
KALP YETMEZLİKLERİ
•
Kalp kan akınımı, vücudun gereksinimine göre düzenler.
•
Kalp yetmezliği ise kalbin herhangi bir nedenle dokuların ihtiyacı olan miktardaki kanı
pompalayamamasıdır.
•
Kalp yetmezliği akut ve kronik olabilir.
•
Akut olursa ani olarak gelişir ve ölümle sonuçlanabilir.
•
Kronik olursa, kalp yetmezliğinin yavaş gelişmesi sonucu konjestif kalp yetmezliği görülür.
Kalp kası yeterince kasılamıyorsa, uygun atımını sağlamak için başka
yollara başvurur.
•
Bu yol, kalbin hızının arttırılması ve sonucunda pompaladığı kan
miktarını arttırmak için sol ventrikülün büyümesidir.
•
Sol ventrikül yetmezliğinde, yeterince pompalanmayan kan, sol
atrium, pulmoner venlerde ve akciğerde göllenir.
•
Akciğerlerin kılcal damarlarında basınç artar ve sıvı akciğer
damarlarından alveollere sızar ve böylece alveoller dolar.
•
Pulmoner ödem oluşur
Sağ ventrikül yetmezliğinde, yeterince pompalanmayan kan, sağ atrium ve büyük venlerde
göllenir.
•
Bu durumda boyun venleri dolgunlaşır.
•
Karaciğer büyür.
•
Bacaklarda ödem olur.
•
Kalp yetmezliğinin genel belirtisi nefes darlığı ve
çarpıntıdır.
•
İştahsızlık, kabızlık, yorgunluk ve hâlsizlik, uykusuzluk
bunu takip eden belirtilerdir.
•
Hasta fazla hareket ettiğinde oturarak ve ellerini zemine
destekleyerek ve öne eğilerek rahat ederler.
•
Boyun damarları dolgundur.
•
Ayaklarında ödem vardır
•
Kalp yetmezliklerinde, dispne denen solunum güçlüğü
görülür.
•
Bu solunum güçlüğü, özellikle fazla miktarda oksijen
kullanımını gerektiren aktiviteler sırasında kendini gösterir.
•
Söz konusu solunum güçlüğü, hasta yattığı zaman ortaya
çıkarsa ortopne adını alır.
Ortopneli hastalar, yatakta veya sandalyede dik bir durumda desteklenerek durmayı tercih ederler.
•
Böylece rahat solunum yaparlar ve dinlenirler.
•
Bu duruş biçimine ortopne pozisyonu denir.
•
Hastanın önüne yemek masası çekilir ve yükseltilir.
•
Üstüne yastık konur.
•
Hasta kollarını ve başını yastığın üzerine yerleştir.
•
Ortopne, yatağa yatar yatmaz ortaya çıkar.
•
Yattıktan birkaç saat sonra şiddetli bir solunum güçlüğü ve öksürme
ile uyanmasına neden olan solunum şekline paroksismal noktürnal
dispne (gece aniden başlayan solunum güçlüğü) denir.
•
Sol kalp yetmezliği olan hastalar düz olarak sırt üstü yattıklarında
pulmoner damarlara giden kan miktarının artmasına bağlı şiddetli
dispne ve öksürük meydana gelir.
•
Bu hastaların rahat solunum yapmaları ve dinlenmeleri için onları ortopne pozisyonuna getirilir.
Rahatlatmak için de oksijen verilir.
Konjestif Sol kalp Yetmezliği
Konjestif kalp yetmezliği, herhangi bir nedenle kalbin, dokuların ihtiyacı olan miktardaki kanı
pompalayamamasıdır.
•
Kalp yetmezliğinin yavaş yavaş gelişmesi, kronik kalp yetmezliği adı verilen tablonun ortaya
çıkmasına yol açar.
•
Kalp yetmezliği ile birlikte, sistemik venlerde ya da pulmoner ven sisteminde kan dolaşımı
konjesyonu (birikme, göllenme) vardır.
•
Bu konjesyonun nedeni, kalp kasının mekanik gücünün azalmasıdır.
•
Kalbin sol tarafına mekanik pompa gücünün azalmasına sol kalp yetmezliği adı verilir.
Konjestif Sağ Kalp Yetmezliği
Kalbin sağ tarafında mekanik pompa gücünün azalmasına sağ kalp yetmezliği, sol tarafın yetmezliğine
sol kalp yetmezliği he rikisine birden konjestif kalp yetmezliği denir.
•
Kalp yetmezliğinde tıbbi tedavi
•
Diüretiklerle ve damar gevşeticilerle kalbin ön yükü azaltılır.
•
Dijital verilerek myokardın dinlenmesi ve kontraksiyonu gücünün arttırılması sağlanır.
•
Özellikle yaşlı dijital zehirlenmesine karşı dikkatli olunmalıdır.
•
Hastaya dijital verilmeden önce apeksten kalp atımlarını bir dakika saymalıdır.
•
Diyastolik kalp yetmezliklerinde dijital verilmez.
Kalp Yetmezliğinde Bakım
•
Hastanın aldığı ve çıkardığı sıvı kontrol ve kayıt edilmelidir.
•
Hayati belirtiler kontrol edilmelidir.
•
Kan elektrolitleri kontrol edilmelidir.
•
Diüretikler verilecekse, gece hastanın uyumasına engel olmamak için sabah saatlerinde verilmelidir.
•
Hasta her gün aynı saatte aç karnına tartılmalıdır.
•
Ödemli hastalarda cilt bakımı yapılmalıdır.
•
Diyette, tuzu kısıtlı, yağı az, sindirimi kolay sıvı gıdalar verilmelidir.
•
Hastaya rahat pozisyona (ortopne, fowler pozisyonları) getirilmelidir.
•
Hasta tamamen yatak içinde dinleniyorsa, flebiti önlemek için yatak içinde bacaklarına pasif
hareketler yaptırılmalıdır.
•
Kalp hastalığı olanlar konstipasyon önlenmelidir.
•
Konstipasyon, dışkılama sırasında kalbe fazla yük getirebilir.
•
Kalp hastaları yavaş yavaş ayağa kaldırılmalıdır.
Akciğer ödeminde bakım: Akciğer ödemi, sol kalp yetmezliğinin en ağır şekli ve komplikasyonudur.
Acil müdahale gerektirir. Hastada hırıltılı solunum, Ortopne, Öksürük, Pembe köpüklü balgam, Siyanoz
vardır.Hasta sakin,sessiz bir odaya alınarak ortopne pozisyonu verilir.Hastaya sedatif verilerek
sakinleştirilir .Oksijen verilir.
HİPERTANSİYONUN TANIMI
•
Hipertansiyon arter içi kan basıncının artması ile karakterize genetik,edinsel etmenler ve metabolik
bozuklukların birlikte rol aldığı bir sendromdur.
•
Sistolik kan basıncının 140 mmHg ve diyastolik kan basıncının 90 mmHg üzerinde sürekli
yükselişi.
•
Antihipertansif ilaç kullanmayanlarda sistolik kan basıncının 140mmHg veya üzerinde, diyastolik
kan basıncının 90 mmHg veya üzerinde olmasıdır.
•
Bireyin sistolik ve diyastolik kan basıncının belirtilen değerlerin üzerinde olmasının yanısıra
antihipertansif ilaç kullanıyor olması olarak ifade edilir.
HİPERTANSİYON BELİRTİLERİ
•
Hastaların önemli bir kısmında hipertansiyon sinsi bir seyir izler
•
Hipertansiyona ilişkin tek bulgu çoğunlukla arter kan basıncının yüksek bulunmasıdır.
Arter kan basıncı yüksekilğine ek olarak görülebilecek başlıca belirtiler ise;
Baş ağrısı, Nefes darlığı, Halsizlik, Yorgunluk, Burun kanaması, Kulaklarda çınlama, Yürüme ve
merdiven çıkmada zorlanma, Çok sık idrara çıkma, Noktüri, Bacaklarda ödem
Kan basıncı çok yükseldiği durumlarda da ;
•
Çift görme
•
Dilde peltekleşme
•
Yüz veya vücutta karıncalanma
Ancak bu belirtileri hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir,başka hastalıklarda izlenebilir.
Komplikasyonları:
•
Hipertansiyon, kalp, damar, beyin, böbrek ve gözlerde hasar yapar.
•
Bunun sonucu da paralizi ve körlükler oluşabilir.
•
Kalp yetmezliği,
•
Ritim bozukluğu ve
•
Anjina pectorise neden olur.
Tedavi, Bakımı ve Diyet
•
Nedene göre tedavi yapılır.
•
Hasta dinlenmelidir (Eğer hastada kalp yetmezliği gibi ciddi komplikasyon geliştiyse).
•
Antihipertansif ilaçlar verilir, düzenli kullanılmalıdır.
•
Anksiyetesi olan hastalara tansiyonu yüksek olduğu söylenmez, sakinleştirici ilâçlar verilir.
•
Diyette yağ ve tuz oranı azaltılır.
•
Pastırma, sucuk, turşu, konserve, yumurta sarısı, börekler, hamur tatlısı, pastalar, çikolata, yağda
kızarmış yemekler, sakatatlar, yağlı kuruyemişler verilmemelidir.
•
Sıvı yağ kullanımı tercih edilir.
•
Sağlık personeli kan basıncını dikkatli ölçüp, kaydetmelidir.
•
Sağlık eğitimi yapılmalıdır (Tansiyon ve yönetimi hakkında).
PERİFERİK DAMAR HASTALIKLARI
Periferik damar hastalıkları;
Arterioskleroz, Varisler, Çoğunlukla bir ekstremiteyi tutar. En çok tibia arteri, ayak tabanı arterlerini ve
parmak arterlerini tutar.
Varisler
•
Varis, bacak venlerinin anormal derecede genişlemesi, kıvrılması ve uzamasıdır.
Nedenleri:
Kalıtımın bu hastalıkta rolü olduğu bilinmektedir. Fazla ayakta duran kişilerde görülür. Hamilelikte fetüs
ve abdominal tümörler de abdomenin alt kısımlarındaki venler üzerine basınç yaparak venöz drenajı
güçlendirir. Bazı kronik sistemik hastalıkların da (kalp hastalıkları, siroz gibi) kalbe venöz dönüşümünü
etkileyerek varislere yol açtığı bilinmektedir.
Tedavi:
Bacaklar her fırsatta kalp seviyesinden yukarıda istirahat ettirilir,Varis çorapları giyilir,Nedenler ortadan
kaldırılır,Fazla kilolar verilmelidir.Sigara bırakılmalıdır,Sonuç alınmazsa cerrahî tedavi yapılır.
KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA GENEL TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Kalp ve damar hastalıklarında yapılacak genel tedavi, arteriosklerozun önlenmesine yöneliktir.
Bu da sağlıklı beslenme ile olur. Margarin, kırmızı et gibi doymuş yağlar bakımından zengin besinlerle
aşırı beslenme, arterosklerozu hızlandırır. Sigara bırakılır. Düzenli egzersizlerin yapılması, kilo almayı
önleyeceği gibi, kan dolaşımını olumlu yönden etkiler ve kanda lipid birikimini engeller.Kalp ve damar
hastalıklarında yüksek tansiyonun giderilmesi önemlidir. Hastalardan alkol ve tuz alımında kısıtlama
yapılarak yüksek tansiyon önlenmeye çalışılır.
SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI
Yrd. Doç. Dr. Ayfer Bayındır Çevik
Vücuda alınan besin maddelerinin ve içeriklerinin kana ve hücrelere geçebilecek kadar küçük
parçalara ayrılması işlemine sindirim denir.
•
Bu olayı gerçekleştiren sisteme de sindirim sistemi adı verilir.
Sindirim Sisteminin Görevleri
•
Besinleri küçük parçalara ayırmak,
•
Sonra besinin içeriğindeki protein, karbonhidrat, yağ, su gibi molekülleri ayrıştırarak kan
dolaşımı vasıtası ile hücrelere ulaştırmaktır.
•
İnsanda sindirim sistemini meydana getiren organ ve yapılar
•
Ağız boşluğu, dil, diş, tükrük bezleri, yemek borusu, mide, on iki parmak bağırsağı, ince
bağırsak ve kalın bağırsak olarak sayılabilir.
•
Sindirim sistemine yardımcı organlar ise karaciğer ve pankreastır.
Sindirim Sistemi Organları Nelerdir?
•
Sindirim ağızda başlar ve kalın bağırsakta son bulur. En son vücut sindirim atıklarını anüsle
dışarı atar.
• Ağız; sindirimin ilk başladığı organdır. Dişler yardımı ile besinlerin parçalanması ağızda
gerçekleşir.
• Tükrük bezleri; Salgıladığı tükrük sayesinde besinlerin yumuşayarak yemek borusundan kolay
geçişi sağlanır.
• Yutak; Yutma işlemini gerçekleştiren organdır.
• Yemek borusu; Yemek borusunda sindirim geçekleşmez. Besinlerin mideye inişi sağlanır.
• Mide; Mekanik ve kimyasal sindirimin gerçekleştiği, besinlerin bulamaç haline getirildiği
organdır.
• Oniki parmak bağırsağı; Mide ile ince bağırsağın birleştiği bağırsaktır.
• İnce bağırsak; besinlerin sindirilerek kana karıştığı organdır.
• Kalın bağırsak; sindirilmiş besinlerden geriye kalan suyun emildiği ve kalan posanın dışarı
gönderildiği sindirim organıdır.
• Anüs; Sindirim artığı olan posanın vücuttan atılmasını sağlayan organdır.
• Bunların yanın da sindirime yardımcı olan karaciğer ve pankreas da vardır.
•
ÖZOFAGUS
•
İçi boş silindir şeklinde
•
25 cm uzunluğunda
•
2 cm çapında farenksten, midenin kardiyasına kadar uzanan bir organdır
•
Larenks ve trakeanın arkasında, vertebral kolonun önünde yer alır
MİDE
•
Sindirim kanalının en geniş ve
yiyeceklerin depo edildiği
•
Fundus
•
Korpus
•
Pilor
İNCE BAĞIRSAKLAR
•
5-6 m uzunluğunda
•
Duodenum
İnce bağırsağın en kısa ve en geniş
kısmıdır
Jejunumİnce bağırsağın orta
parçasıdır
İleum İnce bağırsağın son parçasıdır
KOLON (KALIN BAĞIRSAKLAR)
•
İleumun sonundan anüse kadar uzanır
•
Ortalama 1,5 m uzunluğunda
•
5 cm genişliğindedir
– Çekum
– Çıkan (asenden) kolon
– Transvers kolon
– İnen (desendan) kolon
– Sigmoid kolon
– Rektum
– Anal kanal
•
•
ÖZOFAGUS HASTALIKLARI
Özofagus motilite bozuklukları
–
–
•
•
•
SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI
Akalazya
Özefagus gövdesinde kasılmaların şiddetinin azalması ve alt özefagus sfinkerinin
yetersiz gevşemesi sonucu basıncın artması ile karakterizedir.
Özofagus divertikülleri
İçi boş organların duvarlarında oluşan kese şeklindeki çıkıntılara divertikül denir.
Sindirim sisteminde farenks, özofagus, mide, duodenum, ince barsaklar, kolon ve safra
kesesi, üriner sistemde idrar kesesi vs. gibi organlarda divertikül oluşumu sıktır.
– Farengo-özofageal divertikül
– Epifrenik divertiküller
Hastalarımızın en sık dile getirdiği şikayet mide yanmasıdır. Bunun yanı sıra göğüste yanma ve
ekşime, ağıza gelen acı bir tat, ağız kokusu, özellikle yemeklerden sonra ve tok karna
yatıldığında geceleri rahatsız eden şişkinlik, geğirme ve boğulma hissi, göğüste takılma ve
sıkışma hissiyle birlikte kalbe baskı ve çarpıntı hissedilebilmektedir.
• Derin nefes almada güçlük çekilebilmektedir. İleri aşamalarda ise kronik farenjit, kronik sinüzit,
alerjik astım ve diş çürüklerine gidilen bir süreç yaşanabilmektedir.
MİDE HASTALIKLARI
•
Gastrit
•
Peptik ülser
•
Mide tümörleri
GASTRİT
•
Gastrit, midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.
•
Mide zarında bölgesel yada yaygın kızarıklıklar şeklinde görülür.
•
Gastrit, yaygın bir hastalıktır.
•
Mide iltihabı yada mide nezlesi olarak da adlandırılan Gastritin nedenleri arasında ilk sırayı
bir virüs ve stres almaktadır.
•
Bunların dışında düzensiz ve kötü beslenme alışkanlıkları da, örneğin ağır yemekler, kuru ve
sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler,alkol ve sigara kullanımı ve
çeşitli ilaçlar Gastrit oluşumunu kolaylaştırır.
•
Belirtiler
•
Mide ağrısı, midede ekşime, yanma, bulantı, kusma, hazımsızlık, şişkinlik gibi durumlar
•
Gastrit tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Tedavi
•
Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır.
•
Düzenli yeme alışkanlığı kazanmaya dikkat edilir.
•
Yiyecekler azar azar ve iyice çiğnenerek yenir.
•
Hafif yiyecekler tercih edilir.
•
Aspirin gibi ilaçlar kullanılmaz.
Belirtileri
•
Bulantı ve bununla birlikte kusma görülür,
•
Ülserlilerde kilo kaybı dikkat çekicidir,
•
Şişkinlik ve geğirme gibi durumlar ortaya çıkar,
•
Hastaların üçte birinde kanama görülebilir. Hayati tehlikeye yol açabilecek kadar şiddetli
olabilir,
Tedavi
•
Enfeksiyona neden olan bakterilerin öldürülmesi için antibiyotik kullanılmasıdır.
•
Midenin asit salgısını azaltacak ilaçlar kullanılmasıdır (histaminin uyarıcı etkisini engelleyen
ilaçlar). Bu ilaçlarla mide salgısı yüzde 70-80 oranında azaltılmaktadır.
MİDE ÜLSERİ
•
Midenin iç yüzeyinin mide asidi gibi tahriş edici maddelerle aşınması sonucu meydana gelen
sancılı yaraya mide ülseri denir.
Nedenleri
•
Midenin iç tabakasında, mideyi koruyan bir tabaka bulunur.
•
Ülserin nedeni Helicobacter pylori adı verilen bir bakteri, bu tabakanın zayıflaması ya da
mide asidinin fazla salgılanması nedeniyle midenin korunmasız bir hal alması ve tahriş
olmasına neden olur
•
Stres, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, karaciğer yetersizliği
veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması,
haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya
bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır.
Belirtiler
•
Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır.
Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir.
Tat alma duyusu azalmıştır, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur.
Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir.
Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3
saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları baş gösterir.
•
Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı
kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir.
Tedavi
•
Mide ülseri tedavi edilebilen bir hastalıktır.
•
Tedavi genellikle mide asidini azaltıcı ve ülsere neden olan bakteriyi yok etmeye yönelik
ilaçlarla yürütülür.
•
Ameliyat çok ender durumlarda gerekir.
•
Stres de ülsere neden olan önemli bir etken olduğundan üzüntüye kapılmamak, aksine bütün
üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarf etmek faydalıdır.
•
- Düzenli ve yeterince istirahat etmek,
•
- Yemekleri belli saatlerde ve aşırıya kaçmadan yemek,
•
- Bağırsaklarınızın düzenli çalıştığından emin olmak,
•
- Sigara,alkol, çay ve kahveden uzak durmak,
•
- Diş sağlığına önem vermek vb.
•
Mide Ülserinden korunmak için beslenme alışkanlıklarını değiştirmek gerekir. Zeytinyağı
ülser ve gastrite karşı koruyucudur.
•
Ayrıca, papatya çayı da faydalıdır.
MİDE KANSERİ
•
Midede oluşan kötü huylu tümör olan Mide Kanseri, en sık rastlanılan 2. kanser türüdür.
•
Mide kanserine neden olduğu bilinen en önemli etkenler;
•
Beslenme alışkanlıkları, genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve
•
Helicobacter pylori adı verilen bir bakteridir. Ailesinde mide kanseri görülen kişilerin, mide
kanserine yakalanma riski artmaktadır.
•
Alkol ve sigara da önemli etkenlerdendir.
•
A kan grubuna sahip kişilerde, kadınlara oranla erkeklerde ve 50 yaşın üzerindekilerde
görülme sıklığı daha fazladır.
Belirtiler
•
En belirgin belirtileri karnın üstünde mide ve çevresinde hissedilen ağrı,
•
İştahsızlık ve kilo kaybı,
•
Kansızlık, bulantı ve kusma
•
Midenin yemek borusu tarafında oluşan tümörler yutkunma güçlüğüne de neden olabilir.
•
İlerleyen vakalarda mide kanaması ve mide delinmesi görülebilir.
Tedavi
•
Erken teşhis tedavide başarı şansını büyük oranda arttırmaktadır.
•
Tedavide, mide kanseri tanısı konulduktan sonra, en kesin çözüm ameliyat olmakla birlikte,
ilaç ve ışın tedavisi ile ancak kısmi başarı elde edilebilmektedir.
•
Mide Kanserinden korunmak için yeterli ve dengeli beslenmek; bol ve taze sebze ve meyve
yemek, konserve ve dondurulmuş, beklemiş gıdaları tüketmemek, eti dengeli tüketmek, fazla
tuz kullanmamak yararlıdır.
•
Ayrıca,alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durulmalıdır.
•
Düzenli spor yapmak ve aşırı şişmanlık ve zayıflıktan korunmak gerekir.
•
Ailesinde mide kanseri vakası görülmüş olanlar, 50 yaş ve üzerindekiler, mide ülseri şikayeti
olanlar ve daha önce ülser ameliyatı geçirenler, yani risk grubunda olanlar daha dikkatli
davranmalıdırlar.
•
•
•
•
BAĞIRSAK HASTALIKLARI
•
Crohn hastalığı (regional enterit)
•
Apandist
Crohn hastalığı (regional enterit)
Chron hastalığı kronik iltihabi barsak hastalığıdır. Barsakda iltihap, ülser, kanama atakları ile
seyreden ciddi iltihaplara neden olur. Ağıdan anüse kadar sindirim sisteminin her yerinde iltihaba
neden olabilir en sık ince barsakların ileum denen son kısmını tutar.
•
Chron hastalığının sebebi belli değildir. İmmün sistemin aşırı cevabına bağlı olarak
barsakların hasar görmesi olarak kabul edilmektedir. İltihabi barsak hastalıklarında (kron ve
ülseratif kolit) genetik, ailesel bir eğilim vardır.
Tedavi
•
Chron hastalığının tedavisinde ilk basamak diet değişikliğidir: şikayetleri arttıran gıdaların
kesilmesi istenir. Her hastada farklı olsa da ortak özellikler olarak:
•
· Kümes ürünleri,Sera ürünleri ve
•
· Yüksek fiber içeren ürünler chron şikayetlerini arttırdığı için ilk etapta kesilir.
•
İkinci etapta ilaç tedavisi gelir.
•
Antibiyotikler
•
İmmun supresif ilaçlar
DİVERTİKÜLER HASTALIK
•
Divertikülozis Divertikülit Meckel divertikülü
HERNİLER
İnguinal herni Femoral herni Umblikal herni İnsizyonel herni
İNTESTİNAL OBSTRÜKSİYONLAR
•
Obstrüksiyona neden olan nedenler:
 Adhezyonlar (yapışma)
○
Batın ameliyatlarından sonra
 Herniler (fıtıklar)
 Volvulus
○ Bağırsağın belli bir yerinde kendi ekseni üzerinde dönmesidir
 Tümörler
 Paralitik ileus (adinamik ileus)
○ Bağırsak peristaltizminin azalması veya tamamen durması
•
İntestinal Obstrüksiyonların Belirti ve Bulguları
•
Karın ağrısı
•
Gaz ve dışkı çıkaramama
•
Kusma
•
Abdominal distansiyon
•
Yüzeyel solunum
Abdominal distansiyonun diyafragmayı yükseltmesi nedeniyle
TEDAVİ
•
Önce obstrüksiyona yol açan sebep bulunur
•
Basınçlı lavman yapılır
•
Cerrahi müdahale
 Enterotomi
 Rezeksiyon-anastomoz
 Adhezyonların açılması
Ostomiler Jejunostomi İleostomi Çekostomi
BAĞIRSAK TÜMÖRLERİ
•
Adenokarsinom
 İnce bağırsağın maling tümörü
•
Polip
 Kalın bağırsağın benign tümörleri
 Endoskopik polipektomi ile çıkarılır
•
Kolorektal karsinom
 Gis en sık rastlanılan tümörleridir.
 ABD ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer alır
 Cerrahi tedavi
İSHAL
•
Sık sık tuvalete gitmek zorunda kalmak ve
•
Normal katılıktaki dışkının sulu veya yumuşak;
•
Sümüklü, kanlı veya yağlı bir şekil alması durumudur.
İshal Belirtileri
•
Bazen ağrı yapabilir. Bulantı ve kusma da görülebilir.
•
İshal, vücudun ciddi miktarda su ve mineral kaybetmesine neden olur.
•
İshal, Özellikle yaz aylarında artış gösterir.
•
Çocuklarda İshal daha tehlikelidir.
•
Çocuk ölümlerinin en önemli sebeplerinden biridir.
•
En sık 0-5 yaşları arasındaki çocuklarda görülür.
İshal Nedenleri
•
Bakteri, virüs ve parazitlerin neden olduğu enfeksiyonlar, ishalin başlıca nedenleridir.
•
Antibiyotik kullanımı da ishale neden olan etkenler arasındadır.
•
Yiyeceklerin bozuk olması veya yiyecek çeşitlerinin değişikliği,
•
Üşütme, bağırsak hastalıkları, kolera, dizanteri, tifo, nefrit, kalp, karaciğer veya akciğer
hastalıkları sayılabilir.
•
Alkol tüketimi vücudun su emme yeteneğini azaltır. Bu nedenle ishale de neden
olabilmektedir.
Tedavi
•
İshal tedavisinde dikkat edilecek en önemli konu vücudun kaybettiği sıvının tekrar vücuda
geri kazandırılmasıdır. Bu nedenle, ishal olan kişiye/çocuğa normalden daha fazla su
verilmelidir.
•
İshal bebeklerde ve çocuklarda ciddi oranda su kaybına yol açtığı için bebeklerin sık sık
emzirilmesi, çocukların da daha fazla su içirilmesi gerekir.
•
ORS (oral rehidratasyon sıvısı) Bu çözelti, normal sudan daha iyi emildiğinden vücudun sıvı
ve mineral kaybını telafi etmesi daha etkili olmaktadır.
DUODENUM ÜLSERİ
•
Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere denir.
Nedenleri
•
Tedavi edilmeyen gastrit,
•
sinir bozukluğu,
•
gürültü, alkol ve sigara kullanmak,
•
fazla çay, kahve içmek,
•
safra kesesi veya karaciğer yetersizliği,
•
kalp hastalıkları, hormon dengesizliği,
•
haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak
bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur.
Belirtileri
•
Mide ekşimesi ve ağıza ekşi su gelmesi
•
Ayrıca dili paslı, rengi solgundur,
•
Baş dönmesi ve fazla terleme de görülür.
•
Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder.
•
Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir.
•
Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar.
Tedavi
•
Hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak,
•
Yemekleri az, fakat sık sık yemek,
•
istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.
KALIN BAĞIRSAK İLTİHABI KOLİT
•
Kolit, kalın barsağın iltihaplanması ile ortaya çıkan bir sindirim sistemi hastalığıdır.
Kolitin Nedenleri
•
Kalın Bağırsak İltihabının Nedenleri henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte,
•
Bağışıklık sistemindeki zayıflıktan ya da
•
bir virüs veya bakterinin neden olduğu hasardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
•
Bulaşıcı değildir, fakat kalıtımsal özellik gösterebilir.
Belirtileri
•
Kalın Bağırsak İltihabının belirtileri aniden ortaya çıkabileceği gibi yavaş yavaş da gelişebilir.
•
Hastada kanlı ishal, karın ağrısı ve yüksek ateş görülür.
•
Ayrıca, halsizlik, kansızlık, iştahsızlık ve kilo kaybı da belirtiler arasındadır.
•
Ruhsal gerginlik belirtileri arttırır.
Kolit Tedavisi
•
istirahat etmek, dengeli ve sağlıklı beslenmek
•
Alkol ve sigaradan uzak durulmalıdır.
•
Bütün hastalarda olmamakla birlikte, bazı hastalar süt, peynir, baharatlı yiyecekler gibi
besinlerin şikayetlerini arttırdığını belirtmektedir.
•
Bu gibi durumlarda, şikayetleri arttıran besinlerden uzak durmak faydalıdır.
•
Tedavi için doğru beslenmenin yanında ilaç tedavisi ve cerrahi müdahale gerekebilir.
•
Tedavide amaç iltihabı kontrol altına almak, şikayetleri azaltmak ve iltihabın neden olduğu
beslenme bozukluklarının önüne geçmektir.
ÜRİNER SİSTEM HASTALIKLARI
Yrd. Doç. Dr. Ayfer Bayındır Çevik
Üriner sistem,
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Böbrekler,
Üreterler,
Mesane ve
Üretradan oluşur.
Vücutta iki adet böbrek bulunur.
Bunlar retroperitoneal bölgede , batın arka kas duvarı
omurganın her iki yanında yer alırlar.
Üreter, idrarı böbrekten mesaneye getiren kanaldır.
Mesanenin içindeki idrar vücut dışına üretra aracılığı
Normal yetişkin günde 1,5-2 litre idrar yapar.
Üretra, idrarı mesaneden dışarı getiren kanaldır.
önünde,
ile atılır.
Böbrek Fonksiyonları
• Sıvı ve elektrolit dengesinin korunması
• Metabolik artık ürünlerin atılımı
• Ekstrasellüler sıvı volümü ve kan basıncının hormonal düzenlenmesi
• Hormon üretimi ve metabolizmasına katkı;
 Eritropoetin ,renin
 Vit-D3 aktif formu
•
Her bir böbrekten dakikada yaklaşık 1200ml kan geçer ve 24 saatlik sürede bu geçen kanın
yaklaşık 180lt’si gromerüllerden süzülür.
•
%99’u geri emilime uğrar.
•
Geri kalan miktar idrar olarak dışarı atılır.
•
Gromerüllerden belirli zaman diliminde süzülen miktar gromerüler filtrasyon hızı olarak
tanımlanır.
Patolojik İdrar Sedimantasyonundaki Bulgular
Bol eritrosit (hematüri): İdrar yolları ve böbrek enfeksiyonlarında görülür.
Silendirüri: İdrarda bulunması patolojiktir. Çok sayıda olması glomeruler proteinüriye işarettir.
Bakteriüri:Bakterilin, taze idrar sedimantasyonunda bakteri bulunmasıdır. Bu durumda idrar kültürü
yapılır.
Kristaller: Az miktarda kristal bulunması patolojik değildir.
•
Kristallerin fazla ve devamlı görülmesi, böbreklerde taş olması ihtimalini akla getirir.
Protein: Normalde idrarda protein bulunmaz.
•
İdrarda protein bulunması patolojik bir durumu gösterir.
•
Kan üre azotu (BUN-Blood-Üre- Nitrogen):
•
Üre, protein metabolizmasının artık ürünü olup, böbrekler yolu ile dışarı atılır.
•
Böbrekler fonksiyonun yapamazsa veya yetersizse; üre kanda birikir.
•
BUN miktarı, tanı için cok önemlidir. Normalde kanda BUN, 25-30 mg/100 ml.
Ürik asit: Kronik böbrek yetmezliği ve gut hastalığında yükselir.
Kreatinin: Kreatin, kas metabolizmasının son ürünüdür, böbreklerden atılır.
•
Kandaki normal değeri, 0,7-1,5 mg/100 ml'dir.
Böbrek hastalıklarında kullanılan terim ve tanımlar
Anüri; 24 saatlik total idrar miktarının 50 ml’nin altında olması
Oligüri; Günlük idrar miktarının (24 saatlik) 400 ml’nin altında olması
Poliüri; Günlük idrar idrar miktarının 2500 ml’den fazla olması
Pollaküri; Sık ve az idrar yapma
Dizüri; Ağrılı ya da zor idrar yapma
Proteinüri; İdrarda protein bulunması
Piyüri; İdrarda cerahat bulunması
Hematüri; İdrarda eritrosit bulunması
Bakteriüri; İdrarda bakteri bulunması
Glomerül; Browman kapsülünün ortasındaki damar yumağıdır ve filtrasyonun olduğu nefronun bir
kısmını oluşturur.
Nefron; Böbreğin idrar oluşumundan sorumlu olan yapısal ve fonksiyonel ünitesi
Osmolilite; Her kilogram idrarda çözünmüş partikül sayısı, idrar konsantrasyonu derecesi ile ifade eder.
Osmalarite; Her litre idrarda bulunan partikül sayısı, idrarın konsantrasyon derecesini ifade eder.
Özgül ağırlık; idrardaki çözünmüş partiküllerin ağırlığını ifade eder. İdrar konsantrasyonunun derecesi
hakkında bilgi verir.
Klirens; Bir dakikada spesifik bir partikülün böbreklerde temizlenen plazma miktarı
İdrar inkontinansı;İstemsiz idrara çıkma
Vezikoüretral Reflü; İdrarın mesaneden üreterlere geriye akımı
•
Bir dakikadaki GFH 20-30ml’nin altına inerse, böbrek yetmezliği tablosu görülür.
•
GFH bir dakikada 10 ml’nin altına inerse bu durumda son dönem böbrek hastalığından söz edilir.
BÖBREK HASTALIKLARI
BÖBREK YETMEZLİĞİ
• Böbreklerin metabolik artıkları atma, sıvı-elektrolit dengesini devam ettirme gibi temel
fonksiyonlarını kaybetmesi durumudur.
• Bir dakikadaki GFH 20-30ml’nin altına inerse, böbrek yetmezliği tablosu görülür.
• GFH bir dakikada 10 ml’nin altına inerse bu durumda son dönem böbrek hastalığından söz edilir.
ABY’NİN EVRELERİ
1- BAŞLANGIÇ EVRESİ
Yetmezliğe yol açan faktörlerin renal fonksiyonları azalttığı dönemdir.
Bu dönemde etiyolojik faktörlere yönelik girişimlerle ABY’yi önleme olasılığı vardır.
2-OLİGÜRİ EVRESİ:
Günlük idrar miktarı 400 ml’nin altında, 100 ml veya hiç olmayabilir. Bu nedenle üre, ürik asit,
kreatinin, potasyum gibi böbrekle atılan maddeler yükselir. Kalsiyum-fosfor dengesi bozulur.
Hastalarda proteinüri, hematüri, halsizlik, bulantı, kusma ve hipertansiyon vardır. Bu evre 1-2 günden
birkaç haftaya kadar sürebilir.
3-DİÜREZ (POLİÜRİ) EVRESİ:
Bu evrede nefronlardaki bozukluk düzelmeye başlamış ve hasta bol miktarda idrar çıkarır.
(günde 1-2 lt, bazen de 3-4 lt)
Kanda biriken K, P, Kreatinin, BUN düşmeye başlar.
Üremik semptomlar devam edebileceğinden tedaviye devam edilir.
4- İYİLEŞME EVRESİ
Diürez evresinden 3-12 ay sonra renal fonksiyonlar normale dönebilir.
Tedavi , Bakım
Tedavide İlke;
Nedeni ortadan kaldırmaktır.
Sıvı-elektrolit dengesini düzenlemektir.
Metabolik komplikasyonlar ve enfeksiyonları önlemektir.
1. Hastanın çıkardığı sıvı dikkatle ölçülerek kaydedilir
2. Hastaya oral ve parenteral verilecek sıvı miktarı bir gün önceki idrar ve diğer sıvı kayıplarının
toplamının +500 ml (fizyolojik kayıplar) fazlasını aşmamalıdır. İdrar miktarı arttıkça verilen sıvıda
artırılır.
3. Sıvı ve elektrolit dengesinin kontrolü sağlanır.
4. Enfeksiyonlardan korunur (ziyaretçilerden uzak tutulur). Enfeksiyon varsa antibiyotikler verilir.
5. Cilt ve ağız bakımı yapılır.
6. Vücut ağırlığı sıvı tedavisinde iyi bir yol göstericidir. Bu bakımdan hasta her gün tartılmalıdır. Doğru
bir tedavi uygulanıyorsa hasta her gün vücut ağırlığından 300-500 gr kaybeder.
7. Vücut ağırlığının artması fazla sıvı verildiğini gösterir. Ancak tartım çok doğru yapılmalı, hasta her
gün aynı giysilerle, aynı tartıda ve aynı saatte tartılmalıdır.
8. Diyet; protein, sodyum ve potasyumdan fakir olmalıdır.
Tuz; hipertansiyonlu ve ödemli hastalara verilmez. .
Na+; suyu tutarak ödem ve kalp yetmezliği neden olur.
Protein; BUN miktarını artırarak üremiye neden olur.
Diürez evresinde hasat bol idrar çıkardığından sıvı kısıtlanmaz, aksine bol sıvı verilir. Biyolojik
değeri fazla olan et, süt gibi besinlerden 25-30 hatta 60 gr verilir.
9. Ağızdan beslenemeyen hastalara gerekli kalori parenteral yoldan konsantre glikoz eriyikleri ile verilir.
10. Akut böbrek yetmezliği nedenlerinden her hangi biri karşısında idrar miktarı yakından
izlenmelidir.(SİT)
11. Akut böbrek yetmezliğinde uygulanan diğer bir tedavi de diyaliz yöntemidir.
ETİYOLOJİ:
•
Böbrek hastalıkları,
•
Hipertansiyon,
•
Diabetes mellitus,
•
Nedeni bilinmeyenler vb.
BELİRTİLER
•
Bulantı, kusma,
•
İştahsızlık,
•
Stomatit,
•
•
Kilo kaybı
•
Ağız mukozasında ülserasyonlar görülebilir.
Tedavi ve Bakım
Tedavi ancak semptomatiktir, tedavi ve bakımın amacı hastanın böbrek fonksiyonlarını diyaliz ve
transplantasyon için uygun olan zamana kadar sürdürmektir.
Sıvı-elektrolitler, diyet ve sıvı düzenlemesi, düşük proteinli (20-40 gr) ve günde 35-50 kcal / kg içeren
K+ ve fosfor kısıtlı diyet. Sık olarak tartılması ve aldığı-çıkardığı sıvıların dikkatlice izlenmesi gerekir.
Hipertansiyon varsa;
*Antihipertansifler verilir.
*Yaşam belirtilerinin yakından izlenmesi,
*Olası kalp yetmezliğinin ve akut kalp tamponadının ön belirtilerinin zamanında farkedilmesi,
*Hipertansiyonun da kontrol altına alınmasını sağlar.
*Kemik iliği baskılanması nedeniyle ortaya çıkan ANEMİNİN tedavisinde;
Hastanın Kan Sonuçlarına Göre
Kalbin yükünü arttırmamak için küçük miktarlarda kan transfüzyonları,
Gerekirse parenteral demir preparatları,
Eritropetin
Enfeksiyon bulguları yönünden izlem.
*Kalsiyum ve fosfor değişikliğine karşı ağızdan kalsiyumla birlikte D vit vermek (kalsiyumun barsaktan
emilimini sağlamak için) kan kalsiyum seviyesini arttırabilir ve fosfor düzeyini düşürebilir.
*Nörolojik belirtiler için güvenlik önlemleri,
*Cilt bakımı.
DİYALİZ Vücut sıvısının semipermiabl bir membrandan (yarı geçirgen bir zar) geçirilerek
temizlenmesi işlemidir. Hemodiyaliz veya Periton diyalizi şeklinde uygulanır.
HEMODİYALİZ Hastadan alınan kanın, hemodiyaliz cihazından geçirilerek metabolik atıklardan
temizlenmesi ve yeniden hastaya verilmesi işlemidir. Bu işlem sırasında yarı geçirgen zar olarak
diyalizör kullanılır.
HEMODİYALİZ ENDİKASYONLARI:
Akut böbrek yetmezliği, Son dönem kronik
böbrek yetmezliği, Şiddetli zehirlenmeler, Hiperkalemi ve diğer elektrolit boz. Vücutta sıvı volümünün
arttığı durumlar.
HASTA EĞİTİMİ
Fistül bakımı Fistülün korunması, Sıvı alımı, Diyet Diyaliz programına uyumu
Hemodiyalizin Komplikasyonları
Hipotansiyon, Kramplar,Bulantı ve kusma,Baş ağrısı,Göğüs ağrısı,Sırt ağrısı, Kaşınma,
Ateş ve titreme, Antikoagülasyona bağlı komplikasyonlar
BÖBREK TAŞLARI
İdrarda erimiş hâlde bulunan kalsiyum, oksalat, kalsiyum fosfat, ürik asit gibi maddelerin böbrek
kalikslerinde veya pelvislerinde kristal şeklinde çökmesi ile taşlar meydana gelir.
•
Kolik tarzında sırta, bele ve karın alt kısmında yan ağrılar olur.
•
Genellikle bulantı, kusma ve terleme vardır.
•
Hasta huzursuzdur.
•
Hastaya sıcak su dolu küvete girmesi önerilir.
•
Böylece kasların gevşemesi sağlanır.
•
Hastanın kullandığı ağrı kesici ve kas gevşetici ilâçları alması önerilir.
•
Bulantının kontrol altına alınması için antiemetikler alınır.
•
Hastaya günde üç litreye yakın su içmesi önerilir.
•
Böylece bol idrara çıkması sağlanarak taşların idrar yolundan atılması sağlanmaya çalışılır.
Mesane Hastalıkları
SİSTİT
Sistit, mesane mukozasının inflamasyonudur.
Genellikle idrar yollarının bir başka kısmında meydana gelen enfeksiyon veya tıkanma sonucu olur.
Sistit, daha çok kadınlarda, genellikle üretrit ile birlikte olur.
Vajina travması veya üretraya, vajina veya rektumdaki mikroorganizmaların bulaşması sonucunda da
sistit gelişir.
Belirtiler: Mesanenin sıkışma hissi, sık idrara çıkma, idrar yaparken şiddetli yanma, bazen hematüri
görülür.
Tedavi: Enfeksiyona karşı antibiyotikler kullanılır.
Sıcak küvet banyoları ağrıyı hafifletir.
İdrar Retansiyonu İdrar yapma, istemli olarak kontrol edilen otomatik bir fonksiyondur.
Mesane doluluk ölçüsüne gelince, mesanedeki duyu hücreleri beyne haber vererek boşaltılmak için
uyarılır. Uyarı, sıkışma ve idrar yapma istemidir.
Ancak, bazı patolojik durumlarda idrar tutulması gelişir.
İdrar retansiyonu, idrarın mesanede toplanıp kalmasıdır.
Genellikle prostat bezinin büyümesi nedeniyle idrara çıkamama zorluğu olur.
Bir enfeksiyon gelişmesi, kanama veya mesanenin aşırı derecede gerilmesi olayı hızlandırır.
Hastalar genellikle sıkışmadan, idrar akışının gücünde ve çapında azalmadan, idrar yaparken
zorlanmadan yakınırlar.
İdrar çıkaramama, rahatsız edici ağrılara neden olur.
İdrar retansiyonunda acil bakım girişimi, kateterizasyon yöntemiyle gerçekleşir.
Bu yöntemle de mesane içine bir foley sonda yerleştirmektir.
Aşağıdakilerden hangisi akciğerin bazı
bölümlerinin veya birinin büzüşerek
fonksiyonunu kaybetmesini ifade eder?
a) Astım
b) Atelektazi
c) Konjestif kalp yetersizliği
d) Bronşit
e) Ampiyem
2. Aşağıdakilerden hangisi akciğer dokusunun
iltihaplı hastalığıdır?
a) Bronşit
b) Renal hastalık
c) Pnömoni
d) Amfizem
e) Plörit
3. Aşağıdakilerden hangisi dispnesi olan hastaya
verilecek poziyondur?
a) Ortopne
b) Cheyne stokes
c) Kussmaul
d) Pursed lips
e) Radyoterapi
4. Aşağıdakilerden hangisi solunum güçlüğü
krizleriyle seyreden, alerjik etkenlerin neden
olduğu ,bronş daralması ile karakterize edilen
kronik bir inflamatuar hastalıktır?
a) Amfizem
b) Enterit
c) Hepatit
d) Astım
e) Kardiyomegali
5. Aşağıdakilerden hangisi kalp hastalıklarında
atheroskleroz gelişimine zemin hazırlayan
faktörlerden biri değildir?
a) 40 yaş üstü olma
b) Sigara
c) Hipertansiyon
d) Diyabet
e) Kirli hava şartları
6. Akut Miyokard Infaktüsü geçiren hastanın
bakımında aşağıdakilerden hangisinin yapılması
doğru olmaz?
CEVAP ANAHTARI
a)
b)
c)
d)
1.
1. B 2. C 3. A 4. D 4. E 5. E 6. D 7. E 8. A 9. B 10. C
7.
8.
9.
10.
a)
b)
c)
d)
e)
48-72 saat kesin yatak istirahati
Diyetinin tuz ve yağ kısıtlı olması
Konstipe olmamasını sağlama
Ağrısı varken unutması için yürütüp hareket
ettirme
e) Fawler pozisyonu verme
Aşağıdakilerden hangisi hipertansiyonu olan
kişinin dikkat etmesi gereken konulardan biri
değildir?
a) Düzenli olarak tansiyonunu ölçüp kaydetmek
b) Yağ ve tuz kısıtlı diyet
c) Haftada 5 gün, günde 30 dk. egzersiz yapmak
d) Antihipertansif ilaçlarını düzenli kullanmak
e) Antibiyotiklerini düzenli kullanmak
Mide ülseri olan kişinin dikkat etmesi
gerekenlerden biri değildir?
a) Acı, ekşi, baharatlı yemek
b) Sigara içmemek
c) Çay ve kahveden uzak durmak
d) Yemekleri belli saatte, aşırıya kaçmadan
yemek
e) Antiasit içerikli ilaçlarını düzenli kullanmak
Aşağıdakilerden hangisi diyare nedenlerinden biri
değildir?
a) Bakteri, virüs ve parazitler
b) Çok su içmek
c) Antibiyotik kullanımı
d) Yiyeceklerin bozuk olması veya yiyecek
çeşitlerinin değişikliği,
e) Kolera, dizanteri, tifo gibi hastalıklar
Aşağıdakilerden hangisi böbrek yetersizliği olan
hastanın bakımında yer almaz?
Hastanın çıkardığı sıvı ölçülerek kaydedilir
Enfeksiyonlardan korunur
Antibiyotik ve kalp ilaçlarını düzenli kullanmalı
Her gün aynı giysilerle, aynı tartıda ve aynı
saatte tartılmalıdır
Diyet; protein, sodyum ve potasyumdan fakir
olmalıdır.

Benzer belgeler