Yeni Divriği Gazetesi SAYI-35

Transkript

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-35
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
Divriği'de,
"Gelin Canlar Cem Olalım"
dendi.
Divriği Hacı Bektaş-i Veli Kültürünü Tanıtma, Yaşatma
ve Yardımlaşma Derneği "Gelin Canlar Cem Olalım"
adı altında “cem ” düzenledi.
SAYFA 1
DİVRİĞİ İMAM HATİP ORTAOKULU VE LİSESİ
YENİ BİNADA EĞİTİM ÖĞRETİME BAŞLIYOR.
CUMHURİYET VE ATATÜRK İLKOKULLARI
ORTAOKUL OLDU. SELAVATTEPE İÖO HEM
ORTAOKUL HEM DE İLKOKUL OLACAK.
Divriği Hacı Bektaş-i Veli Kültürünü Tanıtma, Yaşatma
ve Yardımlaşma Derneği "Gelin Canlar Cem Olalım"
adlı altında 08.09. 2012 günü Cem İbadeti düzenledi.
Belediye Taşbaşı Tesisleri'nde düzenlenen Cem’e,
Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök, Sivas Cem Vakfı
Şube Başkanı Ali Akyıldız, da katıldı.
Dernek Başkanı Ali Çankaya, Cem öncesi yaptığı
konuşmada, Divriği'nin kardeşliğin, hoşgörünün,
birliğin ve beraberliğin ilçesi olduğunu belirterek,
"Bizler de bu birlik ve beraberliğe katkı sağlamak için
ilçe halkıyla beraber bugün buradayız" dedi.
Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök ise yaptığı
konuşmada; inşaatı devam eden cemevi ve kültür
merkezi projesine destek beklediklerini ifade ederek,
etkinliği düzenleyen dernek yöneticilerine teşekkür
etti.
“eline, beline, diline sahip ol” öğüdü defa eten
yinelendi. Dede önderliğinde, huşu içinde, saz eşliğinde
özellikle Pir Sultan Abdal’dan deyişler, duvazlar
söylendi;”Allah, Muhammed, Ya Ali”nidaları yükseldi.
İçten içe;
“Ah Hüseyin, vah Hüseyin, yaraların bende İmam
Hüseyin”dendi;
Ehlibeyt saygı ile anıldı, dualar edildi...
Cem İbadetinin belli bir yerinde 40’lar semahı ifa
edildi..
Cem İbadetinin dili tamamen Türkçe idi.
Dede, yaptığı dualarda şu ifadelere de yer verdi:
“Bismişah, Allah, Allah...
Darına durduk Ya Allah, Ya Allah, Ya Allah...
Divanına durduk Ya Muhammed, Ya Muhammed, Ya
Muhammed...
Keremine sığındık Ya Ali, Ya Ali, Ya Ali...
İnayet eyleyin Ya On iki İmam...Ya Pirimiz Hacı Bektaşi
Veli...
Gerçeğe Hu...”
İKTİDARIN KÜRT
MESELESİNDE BİR
DAYANAĞI VAR,
ONU DA KULLANMALI
MUSTAFA
TARAKÇI *
Divriği İmam Hatip Lisesi (yeni bina)
İki yıl kadar önce inşaatına başlanan, Divriği İmam Hatip Lisesi
binası son yasal düzenlenmelere uygun olarak hem İmam Hatip
Ortaokulu hem de İmam Hatip Lisesi olarak faaliyette bulunacak.
Eski hastane binasına çok yakın mesafede olan yeni okul binasını
geçtiğimiz Temmuz ayında bir Pazar günü yerinde görmeye
gitmiştik. Yeni öğretim yılına yetişmesi için günlerden Pazar
olmasına rağmen hummalı bir çalışma dikkatimizi çekmişti.
Kullanılan malzeme de nerdeyse tamamen birinci sınıftı.
Derslikler geniş ve ferahtı. Öğrenciler için ayrılan iki katta
tahminen 400 kadar öğrenci rahatlıkla ders görebilirdi. Bu durum
ister istenmez insanın aklına bir soru getiriyordu. Geçen sene
toplam 70 kadar öğrencisi olan bu okul Divriği için biraz büyük
değil mi?
Zannederim büyük gelecek. Ancak, yurt veya konaklama imkânı
sağlanarak çevre ilçelerden bu okula öğrenci gelmesi
düşünülüyor!
Öte yandan Cumhuriyet ve Atatürk ilkokulları ve Selavattepe
İÖO’nun yarı binasının Ortaokul olarak faaliyet göstermesine
hayırlı uğurlu olsun demekten başka söz bulamıyoruz.
Bu arada Hükümet Binası yakınındaki Askerlik Şubesi binasının da
Milli Eğitim İlçe Müdürlüğü olarak faaliyet göstereceğini de
kaydetmek isteriz.
Kürt Meselesi (kızıyorsanız terör
meselesi) konusunda, eli kalem
tutan, söylenecek sözü olan yıllardır
yazıp çiziyor. Ama30 yıldır kanayan
bu yaramız kanamaya devam ediyor.
Biz “soyut” şeyler yazmaya, askerpolis’te ezberini bozmamaya devam
ettikçe bu sorun çözülecek gibi
gözükmüyor.
İrtibat: [email protected]
4 Eylül 2012 Sivas Şenlikleri
HABER:Fatma Pekşen
4 Eylül tarihi Sivas için çok şeydir. Aslında Türkiye için de
çok şeydir. Cumhuriyetin ateşinin fitillendiği tarihtir. İşte bu
yüzden, “Cumhuriyetin Temellerini Burada Attık” ibareleri
yer alır şehrin birçok yerinde. Bu husustan dolayı Sivaslı
gurur duyar.
Önceleri okullar ve protokol çevresinde şekillenen
kutlamalar, 15-20 senedir daha yaygın, daha coşkulu bir
biçimde, şenlik havasıyla kutlanır oldu. Yıllardır şehir 30
Ağustos Zafer Bayramı’nda al bayraklarla gelin gibi
süsleniyor ve 4 Eylül tarihinde, gece yarısındaki havai fişek
gösterisi yapılana kadar da bayram sevincini yaşıyor. İlçelisi,
köylüsü, şehirlisi ve misafirleriyle tek yürek olunuyor.
İlçe stantları kuruluyor, ili temsilen çeşitli stantlarla gün
geçtikçe bu halka daha da genişliyor.
İşte bu yıl da emekler çekildi, gayretler gösterildive günün
anlam ve önemine binaen hazırlıklar, sunumlar yapıldı.
İl Kültür Müdürü Kadir Pürlü, Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin, Garnizon Komutan Tuğgeneral Mustafa İlter,
Belediye Başkanı Doğan Ürgüp, Vali Zübeyir Kemelek’in
açılışını yaptığı ilk gün, yani 31 Ağustos 2012 gününde
stantları 2000’in üzerinde insan gezdi.
4 Eylül gününde ise Kongre ve Etnografya Müzesiönünde
çeşitli etkinlikler yapıldı. Kongrenin yapıldığı salonda
tiyatrocular tarafından Sivas Kongresi’nin temsili
canlandırılmasını izleyenler arasında Belediye Başkanı
Doğan Ürgüp, Vali Zübeyir Kemelek, CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Milli
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, BBP Genel Başkanı Mustafa
Destici, Garnizon Komutan Tuğgeneral Mustafa İlter, Sivas
Milletvekilleri ve protokol üyeleri vardı.
Müze önünde halka hitaben konuşmalar da yapan
siyasilere, halk oyunları gösterileri sunuldu, şiirler okundu.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz, Sivas Valisi Kemelek ve beraberindekiler daha sonra
stantları gezdiler.
Her ilçenin kendine has özellikleriyle hazırlandığı bu özel
günde, dokumadan bakır işçiliğine, kavundan kavurgaya,
çarıktan yayığa pek çok nesne görücüye çıktı.
Kanserle Yaşam Derneği, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği,
Hayat Ağacı Derneği, Yeşilay Derneği gibi dernekler,
bıçakçısından ressamına, müzisyeninden aşığına kadar pek
çok memleket sever bu özel günlerde yaşanan coşkuya
destek verdiler.
Hat sanatından ebruya, gümüş işlemeden kat’ı sanatına kadar
pek çok görselliğin bir arada olduğu alanda, ilçe
belediyelerinin başkanlarından muhtarlara, halk eğitim
görevlilerinden gözleme yapan kadınlara kadar pek çok
çehreyi bir arada görmek mümkündü.
(devamı: sayfa 8’de)
* www.mustafatarakci.com Özgeçmiş
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
Eski Cumhuriyet İlkokulu, Bugün Halk Eğitim Mrk. olarak kullanılıyor
SAYFA 1
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL2012
SAYI: 35
ANKARA SİVAS TANITIM GÜNLERİ
DEVAM EDİYOR
HABER: Mustafa Tarakçı-Ank.
13 Eylül 2012 günü, Ankara’daki Sivaslı Dernekler Federasyonu’nun
ev sahipliğinde, Hipodrom alanı içindeki Atatürk Kültür Merkezi’nde
başlayan 4 günlük 2. Sivas Tanıtım Günleri açılışında bulunduk.
Açık alanda yapılan açılış tören konuşmaları; Sivas Sevgisi, Sivas
Coşkusu ve biraz da Sivas’ın tarihi misyonuyla mütenasip olmayan
bugünkü durumunu ifade ediyordu.
Protokol katılımı hatırı sayılır düzeydeydi: Meclis Başkanı Cemil Çiçek,
Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,Yargıtay, Danıştay,
Sayıştay Başkanları,Sivas eski yeni Milletvekilleri,Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı, Sivas’ı temsilen Vali, Belediye Başkanı,Rektör ve İlçe
Belediye Başkanları önde gelen katılımcılar arasındaydı.Medya’nın da
ilgisi büyüktü.
Yapılan Konuşmalarda, kimi konuşmacıların en çarpıcı cümlelerini
sizin için not aldım:
Sn. Cemil Çiçek:
-Sizin mahallenizde kendi evimi arıyorum. Bende komşu toprakların,
Yozgat’ın çocuğuyum. Sizin bu gününüzde kendimi kendi ilimdeymiş
gibi hissediyorum.
-Bağımsızlığa giden yol Sivas’tan başladı
-Sivas Türkiye’nin özü ve hülasasıdır.’ İlim İlim bilmektir, ilim kendin
bilmektir’ der Yunus Emre. Kendi illerimizi tanımak önemli bir ihtiyaçtır.
Sn. Faruk Çelik:
-Can Sivaslılar, Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
-Sivas, Kurtuluş Savaşı’nın fitilinin ateşlendiği yerdir.
-Sivas;800 yıllık Divriği Ulu Camisini bünyesinde bulundurmaktadır...
Sn. Nursuna memecan:Sivas Milletvekili)
-Sivas’ta yatırım yapacak kaynaklar vardır
-Bu tür toplantıların Sivas’a yatırım yapılmasına hizmet edeceğine
inanıyorum.
-Sivas’a yatırım yapmaya gelin, turist olarak gelin...
Sn. Malik Ejder Özdemir :( Sivas Milletvekili)
-Sivas, bazı konuşmacıların ifade ettiği gibi “sultan şehri” olmaktan
çok “Cumhuriyet Şehridir”
-4Eylül’ün “Ulusal Gün ve Bayram “ilan edilmesi konusunda TBMM
Başkanlığına teklifte bulundum. Kabul edilmesini arzu ederim.
Sn. Vali Zübeyir Kemelek:
-Bugünü tertiplemekten amaç, Sivas’ı anlama, anlatma ve
tanıtmaktır.
-Sivas, Türkiye’nin ikinci büyük coğrafi şehridir.Sivas’ın dışında önemli
bir Sivaslı nüfus vardır.Bu tür etkinliklerle bu hemşerilerimizle
bağlarımızı korumak istiyoruz.
Bu konuşmalara ilaveten yapılan başka konuşmalardan sonra Kapalı
Alana geçildi. Kapalı Alanda, Sivas Valiliği, Sivas Belediye Başkanlığı,
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tanıtım bölümlerinden sonra İlçelerin
Tanıtım, teşhir ve ikram odacıkları tek tek gezildi.Divriği İlçemizin
önünde kuru baklagiller, bal, kuru kaymak dikkati çekiyordu. Divriği
Belediye Başkanlığı ekibi hummalı bir çalışmayla sabah saat 10’dan
itibaren Divriği Tanıtım Odacığını hazır etmişlerdi.
Ayrıca, Divriği önünde Saz eşliğinde Semah Gösterisi de dikkati
çeliyordu. Divriğili Saygın Hemşerimiz Sn. Mustafa Timisi ile İlçe
stantlarını birlikte gezerken sohbet etme imkânı da bulduk.
Konuşmasının bir yerinde Hastane açılış töreninde Divriği’de
bulunmak istediğini ifade etti.
SAYFA 2
DSİ SİVAS’TA SU İLE İLGİLİ 12
PROJENİN TEMELİNİ 3 BAKANLA ATTI.
DİVRİĞİ İÇME SUYU BUNLARDAN
SONRA MI?
Devlet Su İşleri 19. Bölge Müdürlüğü tarafından 7 İlçeye
yapılacak sulama göleti ve taşkın koruma projelerinin
temeli yarın 3 Bakan’ın katılımı ile gerçekleştirildi.
Temel atma töreni 4 Eylül kapalı Spor Salonu'nda ,31
Ağustos2012 günü saat 10:30'da Milli Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
Binali Yıldırım ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun katılımlarıyla
gerçekleştirdi.Devlet Su
İşleri 19. Bölge
Müdürlüğünün yapacağı
ve 3 Bakanın temelini attığı
yatırımlar arasında, 4 adet
sulama projesi, 4 adet
gölet ve 4 adet taşkın koruma Projesi yer alıyor.
Projelerin maliyeti 133 milyon lira olurken, 235 bin 880
dekar tarım arazisi bu yatırımlarla birlikte sulamaya
açılacak.
12 yatırım arasında Şarkışla Karaca ören Göleti, Yıldızeli
Çağlayan Göleti, Yıldızeli Topulyurt Göleti, Kangal Çat
Köyü Göleti, Pusat Özen sulaması 2'nci kısım, Hafik-Zara
sulaması, Şarkışla Kanak sulaması, Şarkışla Karacaören
Göleti sulaması, Kangal Havuz beldesi 2'nci kısım taşkın
koruma, merkez Mescitli ve Ulaş Kovalı Köyleri taşkın
koruma, Koyulhisar ilçe merkezi Gönenli Deresi 2'nci
kısım taşkın koruma, Gölova Akçataş Köyü taşkın
koruma projeleri yer alıyor.
Divriği içme suyu bunlardan sonra mı?
MURSAL BARAJ GÖLÜ (30 TEMMUZ 2012)
İrtibat: [email protected]
BAŞBAKAN’DAN ÇOK BÜYÜK SÖZ!
HABER/ YORUM
Sayın Başbakan maalesef gündemi belirleyen yegâne
isim. Hem parti hem hükümet işlerini kurduğu düzenle
ister beğenelim ister beğenmeyelim çok güzel
yürütüyor.
9 Eylül 2012 günü, Ankara’da genişletilmiş İl Başkanları
Toplantısında yaptığı, canlı yayınlarla da verilen
konuşmasında çok önemli bir konuya yeniden vurgu
yaptı: Dershaneler! 2013 yılında dershaneler
kapatılacak, önümüzdeki sene sınavlarına dershanelere
gidilmeden girilecek.
Halkın sokakta konuştuğu,
düşününce herkesin aklına
gelebilecek hususları dile
getirdi.
Özetle şunları söyledi:
“ Sınav soruları dershanelerde
öğrenilen bilgilere göre
soruluyor. Dershaneler varsa, sınav soruları
dershanelere göre soruluyorsa devletin okulları neye
yarıyor? Biri varsa diğeri olmamalı.Fakir fukara aileler
çocuklarını dershanelere göndermek için anneler
kollarından bileziklerini çıkarıp satıyorlar, babalar
ahırdan ineklerden birini götürüp satıyor öyle
dershanelere gidiyor.Bu adaletsizliğe, haksızlığa son
vermemiz lazım.
Okulları önemsiz duruma sokamayız. Okullarda en
güzel eğitimi vereceğiz, sınavlarda da bundan
soracağız.
Ancak, dershane sahiplerini ve orda çalışan
öğretmenleri, idari personeli de mağdur etmek
istemeyiz. Dershane sahibi patronlar bu mekanları özel
okullara çevirsinler, veya biz de yeni okul binası
yapmak külfetinden kurtulur onların okullarında bedel
ödeyerek hizmet alabiliriz vs,”dedi. Doğru şeyler, güzel
şeyler...
Ancak, özellikle FEM Dershaneleri, Cemaate yakın bu
dershane ülke genelinde çokça yayılmış durumda.
Cemaat buna ne denli sıcak bakacak? Sayın başbakan
Cemaate rağmen bu projesini hayata geçirirse bravo
Ona! Hem siciline güzel bir not yazdıracak, hem de
liderliğini daha da pekiştirecek!
Bekleyip göreceğiz...
Genel Yayın Yönetmeni
ve
Yayın Koordinatörü
MUSTAFA TARAKÇI
Mizanpaj:
Mutlucan AYDIN
Bünyamin ŞAHİN
Halkla İlişkiler-Tanıtım:
Ayla YERLİKAYA
VERGİ DAİRESİ: Göztepe
VERGİ KİMLİK NO:
8.230.105.579
15 EYLÜL 2012
SAYI:35
SAYFA 2
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYI:35
CHP SİVAS’TA
SAYFA 3
NE GEREK VARDI? BİZE NE?
HABER/ YORUM: MT-İstanbul
4 Eylül 1919,Sivas kongresi’nin yıldönümü nedeniyle
törenlere katılan CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ve
CHP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeleri olağan
toplantılarını da Sivas’ta yaptılar.
Toplantı sonrası İlçemiz CHP heyeti ile de görüşmeler
yapan CHP üst yönetimi Sivas’tan memnun ayrıldılar...
Meşhur avukat CELAL ŞENGÖR Ayşe
Arman’a mektup yazmış!
Ayşe Armanın 16 Ağustos 2012 günü Gazetedeki köşesinde
yayınlanan bu mektubu belki kaçırmış olabilirsiniz
düşüncesiyle ve önemine binaen biz de yayınlayalım
istedik:
“ Ben Celal Şengör, Silivri, Hadımköy ve Hastal’daki
komutan ve arkadaşlarımı ziyaret ediyorum. Özellikle çok
yakından tanıdığım hava kuvvetleri personeli için ortaya
atılan iddiaları dinledikçe kahroluyorum:
Neye dayandığı belli olmayan birtakım şeylerle insanların
yaşamları bu kadar mı kolay karartılabilir?
Bir örnek: Beyazıt Karataş
Tuğgeneral, Amerika da ateşeyken geldi, mahkemeye çıktı.
Kendisine yöneltilen suçlama:”Siz şu tarihte Turgut Ataman
generale şu belgeyi Diyarbakır’da vermişsiniz.”
Sayın Komutanın cevabı:” efendim, ben o tarihte Amerika
da görevimin başındaydım. Pasaport kayıtlarımın
orijinalleri, şu anda elimdedir. Yüce mahkemeye arz
ederim. Tesadüf o gün Sayın Başbakanımız ve Sayın Milli
Savunma bakanımız Washington’dalardı. Kendilerine eşlik
ettim, birlikte fotoğraflarımız hem Türk Basını hem de
Pentagon tarafından çekildi.Onlar da yanımda
arzedebilirim.
Buradan ne beklersiniz? Mahkeme Başkanının Karataş
generali evine yollamasını değil mi?Ne gezer, tutuklandı.
Yani hiçbir delil olmadan tutuklandı.
......Celal Şengör
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
Türkiye’nin Suriye konusundaki dış politikası her geçen gün
zararına olacak şekilde gelişme kaydediyor. Fazla değil iki yıl
önce, başta Suriye olmak üzere tüm komşularımızla bahar coşkusu
yaşıyorduk. Aramızda yaygın tabirle”0” problem vardı. Suriye de
Arap Baharı rüzgârının esmesiyle birlikte süreç tersine bir seyir
izlemeye başladı.
Gerek Tunus, gerek Mısır ve Libya da bu süreç, halkın başarısıyla
sonuçlanmıştı. Demokrasi adına tam bir değişim, dönüşüm
sağlanamasa bile”ehveni şer”bir yönetim her üç ülkede de işbaşına
gelmişti. Yeni Anayasalarını hazırlamaya başlamışlardı...
Suriye de bu süreç belki biraz daha kanlı ve uzun sürebilirdi.Öyle
de oluyor.
Ama şu bir gerçek ki Suriye de de Halk galip gelecek, tüpünden
çıkan macun tekrar geri sokulamayacaktı...
Çağdışı kalmış, Halkına zulmeden, kendine ve kendi çevresine
devletin imkânlarını peşkeş çeken BAAS-ESAD Yönetimi sona
erecektir.
Ama biz sabırsız davrandık!
Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusuna Hatay’da kamp imkânı
tanıdık. Suriyeli mültecileri teşvik eder mahiyette gelmelerini
istiyormuşuz gibi erkenden kamp yerleri hazırladık.
Sonunda ne oldu?
Suriye’nin kadim
dostu İran bize
cephe aldı.
Bağıntısız Ülkeler
toplantısına ev
sahipliği yaparken
120 ülke arasına
bizi gözlemci olarak
biledahil etmedi.
Tahran’a davet edilen
120 ülkenin
devlet veya hükümet
başkanları arasında
biz yoktuk.Rusya ile
aramızda soğuk rüzgârlar esmeye başladı. Rusya Suriye’nin
arkasında olan, Suriye’nin Laskiye Liman Şehrinde deniz üssü
bulunan bir süper güç!
Kimse bu gerçekleri başlangıçta göremedi veya görmemezlikten
geldi.
Bu arada Suriye 23 haziran2012 de uçağımızı düşürdü. Barzani,
Kuzey Suriye deki Kürtlere sahip çıkmaya başladı.
Amerika taşın altına elini sokmak istemeyip Suriye konusunda
bizi Taşeron olarak kullanmak istedi. NATO’yu da buna alet
etmeye kalktı. Biz ne hikmetse, Amerika’nın inisiyatifi
doğrultusunda Suriye’ye müdahale etmeye hazır gibiyiz.
NATO genel sekreteri açıkça şunu söylüyor:
“Türkiye Suriye de tampon bölge açarak müdahale etmeye
kalkışırsa biz NATO olarak Onu destekleriz.”
Niye Türkiye tampon bölge açıyor? Tampon bölgeden
Türkiye’nin çıkarı ne olacak?
Amerika Kuzey Irak’ta Tampon Bölge oluşturduktan sonra orada
Kürt Yönetimi kurdu. Biz ne kuracağız?
Durduk yere İran ile Rusya ile karşı karşıya gelmek!
Sabırlı olmak lazım. Esat zaten gidecek. Biz önceden olduğu gibi
Suriye Halkının, Suriyeli iş adamlarının, Suriye de gelecekte söz
sahibi olabilecek politik kişilerin gönlünü kazanmaya devam
etseydik, Onlarla dostane temasımızı sürdürseydik bu yererdi.
Başkalarının işine daha fazla bulaşmak doğru değil...
Suriye de Arap Rüzgârı biraz şiddetli esiyormuş, bırakalım essin...
Kimi doğumlar daha sancılı olmuyor mu? Hem Suriye ile bu
kadar yakından ilgilenmek gerçekten bizim isteğimiz mi?
SAYFA 3
İrtibat: [email protected]
ÇÖZÜM ÖNERİSİ
1993-95 arasında Beytüşşebap Kaymakamı
olan Mesut Taner Genç’in terörle mücadele
konusunda çözüm önerisi:
Halbuki, PKK’nın dağ kadrosu 3 binigeçmez,
farz edelim 4 bin olsun, 11 bölgeye dağılmış
durumdalar, kabaca herşehre 350 terörist
düşer... Bunlara karşı, 22-25 yaşında, 5 bin
veya 7 binkişilik özel birlik oluşturulmalıdır.
Gerilla harbi’yle eğitilmelidir. Eşlerine her
türlü ekonomik güvence, çocuklarına en üst
seviyede eğitim sağlanmalıdır.Operasyon
yetkisine sahip, tek bir komutana
bağlanmalıdır. Emirlerinde,helikopter, uçak
olmalıdır. Her mangada doktor bulunmalıdır.
Asla sabitdurmayıp, gece gündüz hareket
halinde olmalıdır. Ne zaman, nerede
olduklarıasla bilinmemelidir...
Av durumundan çıkıp, avcı konumuna
geçmelidir.
( İlginç bulduk bilginize sunalım istedik.Sizin
de bu konuda görüş ve öneriniz varsa gönderin
yayınlayalım.)
Yeni Divriği İnternet Gazetesi eski
sayılarını okumak için
www.mustafatarakci.com
Sitesini tıklayınız.
ÜCRETSİZDİR
15 AĞUSTOS 2012
SAYI: 35
BELEDİYE BAŞKANI SN. HAKAN GÖK
CEMEVİ KONUSUNDA İSİM VEREREK
BİLGİLENDİRME AÇIKLAMASI YAPTI.
31 AĞUSTOS2012 GÜNÜ YAPILAN VE
BELEDİYE İNTERNET SAYFASINDAN
YAYINLANAN BU AÇIKLAMANIN BİR
BÖLÜMÜNÜ BİLGİLERİNİZE SUNUYORUZ:
“....İlgili Hüseyin TÜRKER Sivas İl Özel İdaresi’ne yazdığı dilekçe
ile bu şikâyetlerin( İnşaatın durdurulması) kendisi tarafından
yapılıp yapılmadığına dair bilgi istemektedir. Sizlerin dikkatini
öncelikle bir konu üzerine çekmek istiyorum. İnşaatın durma
aşamasında benim herhangi bir demecimde bu şahıslarla ilgili
direkt isim vererek bir yönlendirmem olmamıştır. Zaten
yargıda olan bir konuda açıklama yapıp isim kullanarak direkt
insanları hedef göstermek kanunen suç unsurudur. Bu şahıs
olayı neden kabullenmiştir, onu da anlayabilmiş değilim. Ayrıca
şahsın verdiği dilekçede önemli bir konu var ki halkımızın bunu
gözden kaçırmamasını istiyorum. Aynen şöyle denmektedir;
“Kültür merkezi ve Cemevi yapılan bölgenin sorunlu bölge
olmasına rağmen bilinçli olarak yapılan inşaatın ilgili
kurumlarca mühürlenmiş ve inşaatta durdurulmuştur.”
“Yetkililer bile bile sorunlu bir bölgede inşaat başlatmalarının
yasal olmadığı yönündeki başarısızlıklarını ve bilgisizliklerini
kapatmak ve seçmenlerine hoş görünmek üzere şikâyet
söylentisini çıkarmışlardır.”
Şahsın yazdığı bu dilekçe çarşı esnafına ve halkımıza
dağıtılmakta ve elden ele dolaşmaktadır. Ben yukarıdaki
paragraflara dikkatinizi çekmek istiyor ve soruyorum ;
*Bu şahıs inşaat veya jeoloji mühendisimidir ki; zemin ve inşaat
üzerinde direkt yorum yapma bilgisini kendinde görüyor.
*Aynı şahıs Sivas Kültürel ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu’nda arkeolog veya uzman mıdır ki; bu konuda rahat
yorum yapabiliyor ve kendini aklamak için verdiği dilekçede
üstüne basa basa bu konuları işaret edebiliyor.
Bu mantığı ben çözebilmiş değilim. Konu üzerinde yorumu ve
takdiri sizlere bırakıyorum. Kişisel siyasi ve ticari hesapları için
toplum menfaatine katkı sunan projelerin önüne geçmek,
ilçenin geleceğini karartmaktan başka bir fayda
sağlamayacaktır. Hiç kimsenin ticari ya da siyasi kaybı bu
ilçeden önemli değildir.
Sayın Türker, yaptığımız her olumlu işin önüne çıkmayı
kendinize iş edinmişsiniz… Tuttuğunuz bu yol iyi bir yol değil.
Bilmiş olun ki; Cemevi Projesi Divriği halkının sahiplendiği
büyük bir projedir. Bu kanaldan yaptığınız ticari-siyasi
hesapların (her neyse) halkımızın gözünde hiçbir öneminin
olmadığını çok iyi biliniz ve tertemiz duygularla örülen bu proje
üzerinden ellerinizi çekiniz….
Son olarak, halkımızın tek amaçları ilçenin önünü tıkamak olan
bu kişilere itibar etmemelerini istiyor ve projenin devamı için
destek ve yardımlarını bekliyorum.
Takdiri ve yorumu siz değerli halkımıza bırakıyorum…
Saygılarımla…
Hakan GÖK/Divriği Belediye Başkanı
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA 4
İrtibat: [email protected]
Sivas’ın Yeni Valisi
Sayın Kemelek Divriği’de
Valisi Zübeyir Kemelek, Divriği ilçesini ziyaret etti.
Divriği'deki Ulu Camii ve Daruşşifası'nı eşi ve çocuklarıyla
8Eylül 2012 Cumartesi günü gezen Kemelek, araştırmacı
yazar Ruhan Özaygün ile camii imamlarından Osman
Tek'ten eserlerle ilgili bilgi aldı.
Burada vatandaşlarla bir süre sohbet eden Sayın Vali
Kemelek, Kaymakamlık konutuna geçerek bir süre dinlendi.
Ziyaret sonrası Divriği Eski Kaymakamı,yeni Vali Yardımcısı
Sn. Salih Ayhan, Vali Kemelek'e Divriği Ulu Camii ve
Daruşşifası'nı anlatan ''Cennet Kapıları'' isimli kitabı hediye
etti.
Ulu Camii ve Daruşşifası'nı kağıt üzerinde bildiğini belirten
Kemelek, eserli yerinde görmek için ilçeye geldiğini anlattı.
İlçeye ulaşımın zor olduğunu dile getiren Kemelek, dönüşte
Sivas-Divriği arasındaki yol çalışmalarında incelemelerde
bulundu.
Divriği konaklarını da gezen Kemelek'e eşi ve çocukları da
eşlik etti.
ANKARA UCUZ ŞEHİR
Tarihi Ankara’yı özlerim. Ulus’ta Altındağ’da, Samanpazarı’nda dolaşmak çokları gibi bana da keyif verir.
Orada buram buram, tarih, kültür, medeniyet izleri vardır. Geçmişini anımsarsın, çocukluğuna dönersin,
eski yaşanmışlıklar aklına gelir kimi zaman sevinir kimi zaman üzülürsün...
Bu vesile ile Ankara’nın ucuzluğunu da fark ettim. İki gün önce İstanbul’da tanesi 5 bira olan palamut’un
Ankara’da dört tanesi 10 liraydı... Hal çıkışında bağırıyorlardı, batan geminin malları bunlar...4 tanesi 10
lira ,sanki bedava... (m.t.-ankara)
SAYFA 4
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA 5
DİVRİĞİ’DE SANATKÂRLIK:
TERZİLER
Divriği Sanatkârlar şehridir. Çok değil bundan 40 yıl önce
Divriği çarşısının dört bir köşesinden balyoz sesleri, çekiç
sesleri, hızar sesleri etrafa yayılır; elinde iri iğnesi ile sedir
üzerinde semer diken ustalar, diz üzerinde ceket teğetleyken
terziler,elle yemeni diken ustalar çokça görülürdü.. Bugün
alın teri, göz nuru, el becerisi ile hayatlarını kazanan bu
saygıdeğer insanlarımızın sayısı çok azalmış; gelişen
teknoloji, pazarların küreselleşmesi, yaşam biçiminde
farklılaşmalar Divriği’mizdeki sanat dallarının da her geçen
gün tarihe karışmasına yol açmıştır.
Biz bugün bu sütunlardan Divriği’de terzilik yapmaya devam
eden, en yaşlı terzimiz Sayın İhsan Balcı ile yaptığımız bir
söyleşiyi sizlerle paylaşmak istedik. Rahmetli Babamın da
ilkokul arkadaşı olduğunu bildiğim İhsan Amca ile
sohbetimiz, amca –yeğen havasında geçti.
Ben o söyleşiyi tarihe not düşmek adına biraz tasnif etmeye
çalıştım:
İHSAN BALCI (80)
Bugün Divriği’de bir elin parmaklarını geçmeyecek
sayıdaki terzilerden en yaşlısı Sayın İhsan Balcı
anlatıyor:
-1962’de Divriği’de 68 tane terzi vardı. Kalfasız, çıraksız
çalışan terzi yoktu. Benim 3 makinem vardı. ¾ tane
kalfam-çırağım vardı. Çıraklarımdan bazıları İstanbul’a
gitti, orada dükkân açtılar. Divriği’ye geldiklerinde bana
bugün bile uğrayıp halımı hatırımı sorarlar, elimi öperler.
Şu sözleri çok duyduğum olmuştur: “İhsan ustam senden
hiçbir şey öğrenmesek bile o güzel ahlakın, mesleki
ahlakın,bize çok şey öğretti, ömrün uzun olsun
“demişlerdir.
-1960’lı yıllarda Divriği’de kimler terzilik yapıyordu?
-Bu sorunun cevabını bugün için vermek zor.O yıllarda ve
devamında belli başlı terziler şunlardı:(Bu sıralamayı
yaparken dükkanda bulunan karşı komşusu arkadaşım,
terzi Süleyman Coşkun’dan da yardım almayı ihmal
etmedim.)
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
-Mahmut Yedikardeş ( Berber Recep’in oğlu)
-Mustafa Alpay ( Terziler Cemiyeti başkanı idi)
-Veli Yalçın ( Çankaya’nın Dükkânı yanında dükkânı vardı)
-Necati Özuzun (Halen nalburluk yapıyor)
-Mahmut Tarakçı ( Orta çarşıda dükkânı vardı. 1976’da
vefat etti)
-İhsan Tarakçı ( halen İzmir Karşıyaka da terzilik yapıyor)
-Tahsin Ökten
-Saffet Usta
-Ahmet Çınar
-Ömer Uluçay
- Süleyman Coşkun ( Halen Divriği’de terzi)
-Güzel Metin ( halen İstanbul Kadıköy’de terzilik yapıyor)
-Yusuf Metin ( Halen İst. Bahçelievler de terzilik yapıyor)
-Seyfi Karaman ( halen Divriği de terzi)
-İzzet Usta ( Halen İzmir de yaşıyor.)
-Terzi Dükkânlarını kapatıp Cürek ‘te Etibank Divriği
madenleri Müessesinde terzi olarak çalışan sanatkârlarımız:
-Hıdır Coşkun ( Süleyman Coşkun’un abisi)
-Mahmut Usta,
(Daha belki onlarca sayılacak isim vardı ama bunlar
hatırlanabildi.)
-Necati Özuzun iyi, terziydi Güzel takım elbise dikerdi.
Tahsin Ökten de (İhsan Balcı’nın eniştesi)çok iyi
terzilerdendi. Takım elbise dikerdi.
- Terziler daha çok “Orta Çarşı” da toplanmışlardı.
Dükkânları fazla geniş değildi. İyi havalarda kapı önünde
ayak ayaküstüne atarak hem ellerindeki ceketin
teyellemesini yapar hem de gelen geçenlerle sohbet
ederlerdi.
- Divriği’deki terzileri iki gurupta toplamak mümkündü:
Takım elbise dikenler, Köylüye yönelik iş yapanlar.
-Divriği’de o yıllarda bile Terziler Cemiyetine üye olmayan
terzi yok gibiydi. Orta çarşıda iki sıra dükkân sırf terzi idi.
-terzilerin çırakları diğer dükkânların çırakları arasında daha
eli yüzü düzgün, daha kibar çocuklar olurdu.
-Sayın İhsan Balcı’nın unutamadığı bir-iki anısını şu şekilde
özetlemek Mümkün:
-İhsan Usta’ya bir müşteri gelir. Elinde bir pantolon vardır.
Düzeltilecektir. Müşteri bir ara dükkândaki daha önce
tamiri yapılmış 2 pantolon’a dikkat kesilir. Kimin derken o
pantolonların da gelen müşteriye ait olduğu ortaya
çıkar.”Hanımla durmadan bu pantolonların kavgasını
yapıyorduk. Ona iki pantolonum daha vardı nerede diye
sorardım. Demek kabahat bendeymiş, Senin dükkânından
tamirden sonra almayı unutmuşum!”
Bu ve benzeri şeyler çok olurmuş. İhsan Usta, müşterilerin
unutup almadıkları elbiselerini duruma göre 5-6 sene
saklarmış. Sonra da sahibi gelmeyen bu elbiseleri fakir
fukaraya verirmiş…
SAYFA 5
İrtibat: [email protected]
Dükkânda halen unutulan 10-15 adet gömleği
bana göstererek,”Bunlar 3-4 aydır tamir edildi
burada bekliyor. Sahipleri gelip almadı. Bunlar da
fakir fukarayı sevindirecek herhalde…”
-Divriği Madenlerinde çalışanların özel
elbiselerini de Divriği Terzileri diklerdi. Bu
konuda neler söyleyebilirsiniz?
-Senede 3000 yaz, 3000 kış olmak üzere 6000
mont-ceket ve pantolon dikerdik. Ben o
dönemlerde Terziler Cemiyetinin kâtibi idim.
Cemiyet Başkanı ile Maden Ocağına işçilerin
yanına gider, tek tek onların ölçülerini alır.
Elbiselerini dikilmek üzere terziler arasında
paylaşırdık. Kısa süre içinde işçilere elbiselerini
dikilmiş olarak teslim etmek hedefimiz olurdu. Biz
de dikim paramızı topluca maden müessesinden
alırdık. Sonra bu durum değişti. İşçilere kumaş (ki
Sümerbank’ın kaliteli kumaşlarıydı. Çoğu gri veya
siyah renkli olurdu), elden verilme ye başladı. O
zaman da isteyen istediği terzide elbisesini diktirir
oldu. İşçilere biraz indirimli dikerdik. Sağ olsunlar
bana da çokları diktirmiştir. Çok maden işçisi
parasını yedik, kalanlara sağlık sıhhat, vefat
edenlere rahmet diliyorum.
Süleyman Coşkun- Mustafa Tarakçı /
Divriği
-Divriği Terzileri genel olarak müşteri ile pazarlık
etmezlerdi. Çoğu tek fiyat söyler, müşteri o fiyata
yaptırırsa yaptırır, yaptırmazsa yaptırmazdı. Sayın
İhsan Balcı şimdilerde çok garip durumlar
olduğundan bahisle şu örneği veriyordu:”
-Geçen bana gelen bir müşteriden dinledim.
Üzerindeki etikette 93 lira yazan bir pantolonu 30
liraya almış. Bu dürüstlük değil. Bu esnaflık
değil.Peşin ve taksitli de olsa bu kadar fiyat aralığı
ahlaki değil, vicdani değil…
-İhsan Amcamın dükkânından ayrılmadan
önce Babamı kısa da olsa konuştuk. Onun
hakkında hep güzel şeyler söyledi.Okul
yıllarındaki beraberliklerini anımsadı, sonraki
seviyeli dostluklarını…Bir ara ikimizin de
gözleri dolmuştu, Hem Babamın yerine hem de
kendisi için iki kere elini öperek dükkanından
ayrıldım…
Divriği benim Toprağım; duygularımın
depreştiği vatanım, belki de mezarımın yeri...
(Kaleme alan: Mustafa Tarakçı-Temmuz 2011)
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA 6
İrtibat: [email protected]
13 EYLÜL 2012 ANKARA SİVAS TANITIM GÜNLERİ AÇILIŞ GÜNÜ GÖRÜNTÜLERİ
SİVAS TANITIM GÜNLERİ AÇILIŞI İÇİN GİTTİĞİMİZ ANKARA’DA “HAMAMÖNÜ” RESRERASYON BÖLGESİNİ DE GEZDİK.
DİVRİĞİMİZ İÇİN ALINACAK ÇOK GÜZEL ÖRNEKLER VAR!
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA6
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYFA 7
SAYI: 35
Sivas’ta 4Eylül 2012 de
düzenlenen Kitap Fuarı
Bu yılki kutlamaların heyecan verici tarafı
şüphesiz ki ilki düzenlenen kitap fuarıydı.
Açılışında Sivaslı yazarlardan Doğan Kaya,
Berat Demirci, Kadir Üredi ve Müjgân Üçer’in
konuşmacı olduğu bu günde konu, kitap ve
okuma üstüne idi.
Dört günlük süre zarfında Buruciye Medresesi
içinde yapılan konuşmalarda, Yavuz Bülent
Bakiler, Yavuz Bahadıroğlu, Cemalnur Sargut,
Senai Demirci, Sunay Akın, Hayati İnanç,
Cemal Safi, Ahmet Turan Alkan, Beşir
Ayvazoğlu gibi edipler de hazır bulundu.
Çocuk kitapları yazarı Melek Çe, çiçeği
burnunda yazar Şule Meryem Canpolat,
Sivaslı yazarlardan Bilâl Tırnakçı, İbrahim
Yasak, Fatma-Ahmet Mahir Pekşen’ler de
fuarın diğer isimlerindendi.
Yedi Ulu Ozan-7 (son)
TAM MANASI
Empati : Kişinin kendini bir başkasının yerine
koyması
Mahsuben :Hesabına sayılmak üzere,
Mütedeyyin :Dindar, dinci değil,
Muhtemelen :Umulur, beklenir ki,
Ati : gelecek,
Akabinde .Hemen sonra,
Zinde : Dinç, canlı,diri,
Zülfikar :Hz. Muhammet’in Hz. Ali’ye armağan
ettiği kılıç,
Yavşak :Geveze, yılışık kimse,
Zevahir : Görüntü,
Naçiz : Değersiz, önemsiz,
15 EYLÜL 2012
SAYI:35
İBRETLİK
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
Nevşehir Hacıbektaş Dergahı sınırları içinde
Yedi Ulu Ozan Büstü
Yedi Ulular olarak anılan şairler:
1-Fuzuli(16. yy.)
2-Şah İsmail Hatayi (16. yy.)
3-Kul Himmet (16. yy.)
4-Virani (16. yy.)
5-Yemini (15. yy.)
6-Seyyid Nesimi (14. yy.)
7-Pir Sultan Abdal (16. yy.) 'dır.
PİR SULTAN ABDAL
Döneminin giysileriyle Nasreddin Hoca,
Halide Edip Adıvar, Dostoyevski, Son
Osmanlı Yandım Ali, Ustura Kemal gibi
tiplemeleri canlandırılan kişilerin, kendilerine
ayrılan köşelerde kitap okumaları da renkli
görüntülerdendi.
Kitap fiyatlarının normal piyasa koşullarına
göre %25 ila %50 arasında indirimle satıldığı
fuarda yayınevleri de yazarlar da okurlar da
durumdan memnun kaldı. Gece yarısına kadar
gezme imkânı bulunan kitap fuarının gelecek
senelerde de kurulmasını temenni ettiler.
İl Kültür Müdürü, Vali Yardımcıları ve çeşitli
protokol üyelerinin kitap alışverişinde
bulunması, yazarlarla sohbet etmesi ise ayrı bir
renklilik kattı.
HABER: Fatma Pekşen
İrtibat: [email protected]
Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum
ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi
şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen
menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan
şiirlerinden çıkarılır. Pîr Sultan Abdal on altıncı yüzyılda Anadolu'da, Sivas
yöresinde yaşadı.
Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Bana köyünde
doğmuştur. Pîr Sultan Abdal'in Şah Tahmasb zamanında yaşadığını
söylüyorlar.
Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî
Sultan Süleyman’ın saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar
geçmişteki acı olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasında barışı
sağlayamamışlar, İranlılar ile Osmanlılar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yılı
anlaşmazlıklar, çatışmalar, savaşlarla geçirmişlerdir.
Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptığı doğu seferinde, Iranlılar'in elinde
bulunan Bağdat’ı Osmanlı topraklarına katmış, Sah Tahmasb 1548'de
Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemiş, 1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri
almıştır.
Pîr Sultan'i astıranın Sivas Valisi Deli Hızır Pasa olduğunu söyleyen uzmanların
görüsü doğruysa, şairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradır.
Pîr Sultan'in dili on altıncı yüzyılın ikinci yarısının dilidir.
Pîr Sultan Halk edebiyatı geleneklerinden hiç ayrılmamış, ölçü, uyak, biçim, dil,
söyleyiş özellikleriyle, bir halk ozanı görünümünü hep sürdürmüştür. Siirlerini
genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3)
kalıplarıyla yazmıştır.
Şiirlerinden, Pîr Sultan’ın saza bağlılığı açıkça anlaşılıyor. Iyi bir çalgı ustası
olduğu da düşünülebilir. Konularını yalnızca dinsel inançlardan, mezhep ya da
tarikat inançlarından almamış, yaşamın çeşitli yönleri üzerine kesinlikle din
dışı şiirler de söylemiştir.
Onun şiirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz.
Devlet düzenini bozukluğunu, mezhep ayrılığından doğan iç kavgaları, bu
yüzden Alevîlere yapılan zulümleri, kadıların haram yediğini, müftülerin yalan
yanlış fetva verdiğini, Şiilerin karsılaştığı güçlüklerin Sünnî halktan değil, Sünnî
Osmanlı Devleti'nden geldiğini öğreniriz.
Pîr Sultan Alevî-Bektaşî tarikatındandır.
Pir Sultan Abdal şiirlerini hep dörtlü yazmıştır:
Bir örnek: Gurbet Elde
Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez
SAYFA 7
Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti 30
Ekim 1918 tarihli
Mondros Ateşkesi ile teslim olmuştur. Başkent
İstanbul, arı kovanı gibidir. Kimse ne yapacağını
bilmiyordur. Ve bu karmaşa ortamında, hiç kimse
sorumluluk almak da istemiyordur.
10 Kasım akşamında Sadrazam Ahmet İzzet Paşa,
görevden çekildiğini ve İstanbul’a gelmesinin iyi
olacağını, Mustafa Kemal Paşa’ya bildirir. Yıldırım
Orduları Komutanı Mustafa Kemal Paşa, görevini
Nihat Paşa’ya bırakarak İstanbul’a gelir. Gelir de,
İngiliz, Fransız ve İtalyan savaş gemilerinden oluşan
61 parçalık işgal donanması da İstanbul’a gelmiştir.
Tarih: 13 Kasım 1918.
Mustafa Kemal Paşa, Boğaz’da demirlemiş olan
donanmaya bakar ve yaveri Cevat Abbas’a şöyle
der:
“Geldikleri gibi giderler.”
Onlar, hiç gitmeyecekmiş gibi gelmişlerdir. İşgal
gücünü,
İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri oluşturuyordur.
En çok
İngiltere, en az İtalya asker getirmiştir. İstanbul’da
konuşlanılan yerler, devletlerinin Avrupa
politikasındaki önemine göre belirlenmiş ve
İstanbul, beş yıl sürecek işgal karanlığına
gömülmüştür.
MUSTAFA KEMAL’İN
SAMSUN’A HAREKET
ETMEDEN ÖNCE VEDA
ZİYARETİ:
Mustafa Kemal Paşa
Samsun’a hareket
etmeden önce
Genelkurmay’a
ve bakanlıklarda tanıdığı
bakanlara veda ziyaretinde bulunur.
Bakanlıklar binasına girdiğinde ortalıkta bir
telaş, bir koşuşturma vardır.
İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey:
“Allah Allah bu ne küstahlık, işittiniz mi
efendim Yunanlılar
İzmir’e çıkıyormuş!”
Bu arada Mustafa Kemal’in yanına gelen
Bahriye Nazırı da haberi doğrular.
“Allah Allah” demekten başka bir şey
düşünemeyen nazırlara Mustafa Kemal,
“Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?”
diye sorar.
“Protesto edeceğiz,” derler.
“Protesto neyi halleder? Protesto ile
Yunanlılar geri mi çekilecek,
İngilizler onları desteklemekten vaz mı
geçecekler?”
“Yok,” derler. “Ama başka ne yapabiliriz ki?”
Mücadele, karşı koyma, savaşma, kimsenin
aklına gelmiyordur!
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYFA 8
SAYI: 35
Demokratik Özerklik, Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi, Belediyelerde Türkçenin
yanı sıra ikinci resmi dil olarak Kürtçenin de kullanılması, Yerel Parlamentolar, ilk
ve ortaöğretimde bölgede Türkçe eğitim yapan okulların yanı sıra Kürtçe diliyle
öğretim yapan okulların da açılabilmesi, Kürtçe ibadet, Öcalan’ın bileğinde palanga
ile Diyarbakır’da dolaşması bile konuşulmayacak şeyler değil...
MUSTAFA TARAKÇI
Alb.
Yrd. Doç. Dr./ Em. Kur. Alb.
[email protected]
İKTİDARIN KÜRT MESELESİNDE BİR DAYANAĞI VAR,
ONU DA KULLANMALI !
Kürt Meselesi (kızıyorsanız terör meselesi) konusunda, eli kalem tutan, söylenecek
sözü olan yıllardır yazıp çiziyor. Ama30 yıldır kanayan bu yaramız kanamaya
devam ediyor. Biz “soyut” şeyler yazmaya, asker-polis’te ezberini bozmamaya
devam ettikçe bu sorun çözülecek gibi gözükmüyor.
İmralı-BDP-PKK iç içe; bunu bilmeyen yok. Barzani ve Amerika’da bizden çok diğer
tarafın yanında; bunu da gizlemeye gerek yok. Terör Örgütü bitti, tükendi, bu
onların son çırpınışları. Bu da doğru değil. BDP, Güneydoğu Anadolu’da tabanını
kaybetti, önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde ne bir Belediye Başkanı ne de bir
milletvekili çıkarabilir; bu da inandırıcı değil!
Öyleyse ne yapmalı?
Hem Anaların gözyaşlarının durması, hem de daha fazla maddi kaybın önlenmesi
için, öncelikle CHP’nin çağrısına kulak vermeli, konu ile ilgili hem politik yollardan
hem de akil adamlardan yararlanmalı.
Bunun dışında bir başka güç odağı da düşünülebilir, bu konu da dikkate alınmalı,
bu şans da kullanılmalı: Kim veya ne mi? “Kürt Kökenli İşadamları”.
Başta İstanbul olmak üzere, Batı İllerimizdeki Kürt işadamları Başbakan’ın
çağrısıyla bir araya getirilmeli, Onlarla konuşulmalı, onların bu konunun çözümü
hakkında büyük olasılıkla Cumhuriyetimizin bütünlüğünün korunması
istikametinde oluşacak görüşlerinin kamuoyu ile paylaşılmasında yarar var.
Buna ilaveten, Bu işadamlarının o yörelere yapacağı yatırım vaatleri de, dağa
çıkmayı önleyecek bir başka faktör olarak değerlendirilebilir.
AHMET YOZGATLI
Öğretmen (E)
Divriği Tabiat Varlıklarını
Koruma Derneği Bşk. Yrd.
DİVRİĞİ BARAJI
Her Divriğilinin barajla ilgili mutlaka bir anısı vardır. Hiç yapmamışsa barajda
balık tutmuştur yada barajda yıkanmıştır. Hele bendin üzerinden aşağı akan
kısma uzatılan çu -vallardan bozma filelerle balık tutulmasını da hiç unutamam.
Bu gün her dere üzerine HES adı altında elektrik santralleri yapılırken, yabancı
kuruluşlara milyon dolarlar verilirken ne yazık ki bizim barajımız atıl
durumdadır. Bunu anlamakta zorluk çekmiyorum desem yalan olur.
14 Mayıs1950 seçimlerini kazanan
Demokrat Parti’nin iktidara
gelmesinden sonra şehirlerin ihtiyacı
olan elektrik santralleri süratle
yapılmaya başlanıyor. Divriği’nin de
elektriğe kavuşması için İller Bankası
teşebbüse geçerek Fransız şirketiyle
sözleşme imzalanıyor. Baraj,
Divriği-Bağıştaş arasında 7 km ileride
Çaltı Çayı üzerinde iki tribünlü olarak
yapılıyor. İki tribünün ürettiği azami
enerji 130 kw . Aşağı çarşı girişi ve köy kuyusundaki transfer merkezine oradan
da şebekedeki 400 civarında direkle enerji tevzii ediliyor. İşletme fen memuru,
mesul makinist ve yardımcısı, hat şebeke ustası ve bekçi olmak üzere beş kişiden
ibaret.
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
İrtibat: [email protected]
Akıl ve mantık Türklerle Kürtlerin et ve tırnak gibi birbirinden ayrılamayacağını
işaret ediyor. Bu, yalnız bizim içimizdeki Kürt Toplumu için değil Tüm Kürt Halkları
içinde geçerli bir durum. Biz bunun mücadelesini da hesaba katmalıyız. Adına
Federatif yapı mı deyin, Demokratik özerklik mi deyin ne derseniz deyin, bu bize
özgü bir model olacaktır. Yeter ki kardeşliğimizi hep göz önünde bulunduralım,
Tarihi birlikteliğimizi, ortak kaderimizi, iç içe geçmişliğimizi gözden uzak
tutmayalım...
Bu, bir tarafın galibiyeti, diğer tarafın da mağlubiyeti olarak asla algılanmamalı.
Kanı durdurmak, maddi ve manevi kaybı önlemek, yabancı güçlerin, bölgede sinsi
emelleri olan emperyalist ülkelerin, şu veya bu bahanelerle bu konuya müdahil
olmalarının önüne geçmeliyiz.
Biz iki kardeşiz. Birbirimizi hiçbir zaman düşman görmedik, görmeyiz.
“Hocam, bu konuda durmadan yazıyorsunuz”diyebilirsiniz.
Haklısınız. Ancak, Ülkemizin en büyük sorunu bu. Akan kan duruncaya, anaların
gözyaşları dininceye, şehit cenazeleri son buluncaya kadar yazacağım.
Bir asker emeklisi olarak savaştan yana değilim. Barış en büyük tasarruftur. Barış
içinde yaşamak en büyük erdem ve fazilet örneğidir. Savaşı isteyen “tek dişi kalmış
canavar “gibi adi, gözü dönmüş alçak mahlûktur.Silah tüccarlarıdır...
Savaşın tarih boyunca destekleyicileri hep emperyalist güçler olmuştur. Artık
onların daha fazla ekmeğine yağ sürmeyelim. Yeter artık!
YAPRAK SIKILMIŞTI AĞAÇTAN, SONBAHAR BAHANEYDİ...
Santral sorumluluğuna meslek lisesi elektrik bölümü mezunu olan hemşerimiz
Hasan Basri Budak madendeki görevinden ayrılarak Belediye Başkanı Şeref
Muradoğlu tarafından fen memuru olarak görevlendiriliyor. Santral makine ve
elektrik montajını yapan Alman Wagner şirketinden teslim alınıp Divriği
Belediyesine devrediliyor. Hatlara cereyan verilmeden önce çarşıda tellal
çağırtarak “hatlara dokunulmamasını,
hayati tehlike olduğu” ilan ediliyor.
Artık çarşıdaki bütün direklerde lambalar
yanıyor, sokaklarda ise aralıklı olarak
lambalar yanıyor. O günlerde santralden
çekilen güç 30 kw civarında idi. Evlere
cereyan verilmesi için tesisat çalışmaları
da hızlı bir şekilde başlamış. Divriği’nin
geceleri ışıl ışıl parlamaya başlıyor. Şehir
içindeki motorlara gündüz çalışma izni
veriliyor,geceleri ise ışıklandırma
lambaları yanıyor. Şehrin tamamı için
enerji hattı planlaması yapılmadığından elektrik verilemeyen evlerin taleplerini
karşılamak için sık sık Başkan ile Hasan Basri Budak arasında enerji yetersizliği
nedeniyle tartışmalar yaşanıyor. Enerjinin önemli bir kısmını istasyon
kullanmakta.150 w olarak kullanılan lambalar ise 60 wata düşürülerek mümkün
olduğu kadar daha çok eve elektrik verilmeye çalışılıyor. Santral faaliyete
geçtikten iki sene sonra üretilen enerji Divriği’nin ihtiyacını karşılayamaz duruma
gelmiştir.
Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...
DİVRİĞİLİ, DİVRİĞİ İÇİNDE BİRBİRİNE BİRAZ SOĞUK, MESFELİ DURSA BİLE
CANDIR,CİĞERDİR GARDAŞTIR.DİVRİĞİ DIŞINDA DA SAMİMİ BİR
DOSTTUR.
SAYFA 8
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYFA 9
SAYI: 35
YUSUF TAMER YILMAZTÜRK
×
GELİN EMPATİ YAPALIM
Terör/ Kürt sorunu bizim en büyük sorunumuz. Her gün kan dökülüyor. Kış geldiğinde
inşallah duracak ama baharın yeniden başlamayacağı belli değil. Bu konuda iktidar son
bir yıldır eski klasik tutumunu sürdürmeye başladı. Açılımın lafı edilmez oldu, çareyi
silaha karşı silah olarak görmeye yeniden başladı. PKK’da kimi zaman dağda kimi zaman
kırsalda, şehirde elini kana bulamaktan geri durmuyor...
Bu bela daha fazla sürdürülemez!
Bu sorun yalnız Kürtlerin sorunu, Onların başının altından kaynaklanan bir sorun değil.
Sorun çok boyutlu, sorun Batılı Emperyalist güçlerin, başta Amerika ve İsrail’in de
sorunu.
Kendimizi Amerika ve İsrail’in yerine koyup düşünelim, empati yapalım:
Amerika, sözde demokrasi ve insan hakları adına önce 1991’de,sonra 2003’te Irak’a
müdahale etti.8yıl bu ülkede kaldıktan sonra çekip gitti.Tek dayanağı nerdeyse Kuzey
Irak.
Kuzey Irak merkezli, Suriye, İran ve Türkiye Kürtlerinden oluşan, daha önce haritasını da
çizdiği “Büyük Kürdistan”’ın oluşumu Amerika’nın en büyük hedeflerinden biri. Sözde
Büyük Kürdistan, Onun Ortadoğu’da silahlı güçlerini bulunduracağı önemli bir üs olacak.
Buradan Ortadoğu petrollerini ve doğal gazını yönettiği gibi, İran’a, Rusya’ya daha kolay
müdahale imkanı; hatta Türkiye’ye karşı Ermenistan’ı koruma imkanı bulacak.
Yani bu noktada Amerika’nın milli menfaatleri ile bizim Milli menfaatlerimiz taban
tabana zıt.Bu nedenle Türkiye’ye PKK aracılığıyla vuruyor veya vurulmasına göz
yumuyor.
Her an susturabileceği, abluka altına alabileceği, ekmeğini, suyunu kesebileceği Kandil
Dağı’na göz yumuyor. Diğer kamplara da müdahale etmiyor. Diliyor ve bekliyor ki
Türkiye” pes “etsin v e her geçen gün moral ve ekonomik olarak da yıpransın.
KONUK YAZAR
ŞARK ODASI NEDİR?
İnsanız işte. Öyle seviyoruz ki başkalarına ayak uydurmayı. Kolay hayat diye
sunulan nimetlerden yararlanmak, çağdaşlaşmak adına milletçe seferber oluyoruz.
Eskileri atmak, satmak, yok etmek, yeniliklere kucak açmak için de elimizden
geleni yapıyoruz. Avlulu, hayatlı, sofalı, başodalı evler hayatımızdan çıkıp, adına
apartman denilen kutucuklara sığma harekâtı da baş gösterince oldu olanlar.
İşte bu düşünceden hareketle, daha düne kadar anamızın babamızın, dedemizin
ninemizin kullandığı nice eşyayı elimizin tersiyle itip, gözden ırak ettik. Gaz
lambaları, kandiller, silah, post, minder, nargile, peşkir, tespih, baston, cicim,
kanaviçe işlemeli örtüler, simli çevreler, şal kuşaklar, beşik, şamdan, bakır
bakraçlar, ibrikler…
Lâkin gün geldi vakit çattı; insanımızın elinin tersiyle ittiği bu ata yadigârları rahat
vermemeye başladı. Son sistem eşyalarla donatılan mekânlar dar gelmeye başladı.
Ruhen yakınlık duyulan, huzur bulunan bu ata dede dostu eşyalar yeniden buyur
etmeye başlandı evlere, işyerlerine.
Eski dostlarla gönül diliyle halleşme düşüncesinden hareketle boylar olundu
eskiciler, antikacılar, sahaflar. Gün geldi Hafız’ın bir karasakız plâğı ayakları yerden
kesti, gün geldi sapı nakışlı bir baston ya da el yapımı çerçeve içindeki bir taraklı
ebru...
Gramofondan Yağcıbedir seccadesine, gümüş tabakadan gelin pabucuna, Siirt
battaniyesinden Yörük heybesine bütçe neye yettiyse birer ikişer buyur edilmeye
başlandı. Daha dün kapı dışarı edilen eşyalar hasretle asıldı saten alçılı duvarlara,
laminant döşemeli tabanlara. Yüz senelik olanı ile henüz bir hafta önce imal edilmiş
olanı omuz omuza aynı çatının altını paylaşmaya başladı.
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA 9
İrtibat: [email protected]
İsrail’de keza öyle.
Yalnız kaldığı Ortadoğu coğrafyasında kendisine bir arkadaş, stratejik bir müttefik
arıyor. Bu suretle Araplara karşı Kürtlerle birlikte elinin daha kuvvetli olacağına
inanıyor.
Biz bu gerçeği görmeliyiz! Saf olmamalıyız.
Amerika’nın kendi menfaati, Türkiye ile muhabbetinin devam etmesinden çok daha
önemlidir.
Bize düşen temel görev, bu coğrafyada Amerika’nın yapacağı işi bizim üstlenmemiz,
bizim yapmamız.
Kürt Halkına Amerika’nın sahte dostluğunu, emperyalist yüzünü göstermekle işe
başlamalıyız. Onların gerçek dostunun tarihi süreç içinde biz olduğumuzu göstermeli ve
onları ikna etmeliyiz.
Bu suretle tüm Kürt unsurları bir çatı altında biz toplamalıyız. Türkiye’nin öncülüğünde
oluşacak konfedere bir Kürt yapı, federatif bir şekilde Türkiye’ye bağlanması hem bizim
hem de kardeş Kürt toplumunun menfaatine olacaktır.
Osmanlı’ya gidişin ilk adımı olarak hemen değerlendirme yapmayınız.
Unutmayalım, Atatürk Misak-ı Milli sınırladı içine Kürtlerin çoğunlukta olduğu, Kuzey
Suriye ve Kuzey Irak’ı da dâhil etmişti. O günkü şartlar buraların sınırlarımız ötesinde
kalmasına yol açtı. Bu karmaşık durumda Türkiye Milli menfaatlerini yeniden gözden
geçirip, Amerika kompleksine kapılmadan Tam bağımsız bir dış politika izleme yolları
aramalıdır.
Amerika kendine müzahir, bize düşman bir ülke yaratmadan(Kürdistan) biz elimizi
çabuk tutup bu oyunu bozmalıyız. Bu nedenle tüm Kürt Siyasi ve silahlı güç unsur
temsilcileriyle bir masa etrafında toplanarak bu gerçekler ışığı altında müzakereler
yapmakta yarar var.
Şunu unutmayalım, Türk’ün Kürt’ten, Kürt’ün de Türk’ten daha iyi dostu olmaz!
× Bu ayın Köşe Yazarı mazereti nedeniyle yazı gönderemediğinden “Müstear” adla yazı
yazılmıştır.
“Dikene sormuşlar: ‘Çok güzel kokuyorsun, nedendir?’ Cevap
vermiş: ‘Bir zamanlar güller arasında bulunmuştum."
Ev sahipleri misafirlerini gururla buyur ettiler Şark odalarına ya da köşelerine.
“Şu kadar paraya mal oldu şekerim” li sohbetlere konu edildi asırların izlerini
taşıyan eşyalar.
Ama ne var ki, hasret giderilecek, manevi huzura erişilecek derken, sapla saman
birbiriyle karıştırılır oldu. Sedirin yanı başında kağnı tekeri, onun berisinde yaba,
sininin ortasında ibrik yer almaya başladı. Mekânlara Şark sitili tatbik edilecek
derken, balya balya samanlar bile kullanılır oldu.
Evet, belki hepsi de eskiden kullanılan işe yarayan şeylerdi ama hepsinin yeri
yurdu ayrıydı. Hiçbir zaman insanımız evinin başköşesine kağnı tekerini,
yabasını, dirgenini getirmemiştir. Evlerde boy boy yer alan, eski zamanların
lavabosu sayılacak ibrikler, hiçbir zaman bir sini üstüne oturtulmamıştır. Onun
yeri leğenin üstü ve kapının yanıdır. Küpler testiler de öyle. Hele ot/saman asla
oturulacak, yaşanacak mekânlarda yer alacak şeyler değildir.
Mensubu olmakla gurur duyduğum milletimin hiçbir ferdi kaba, anlayışsız,
oturma, yatma, yemek yeme yerleriyle, diğer mekânlarda kullanılacak eşyaları
ayırt edemeyecek kadar görgüsüz değildir.
Dışarıya kaçırılan nadide Hareke’lerimizin, el yazmalarımızın, çinilerimizin,
oymalarımızın, altın, gümüş takımlarımızın ve daha nice eserimizin, batılı
hemcinslerimizce evlerde sergilenmesinden ilham alarak oluşturulduğunu
sandığım bu köşeler, insanı düşünmeye sevk ediyor.
Niyedir bu sergileme kargaşası? Büyük şehirlere yapılan göç yığınağının
tezahürü müdür? Masum çocukluk günlerine duyulan özlem midir? Yoksa
tamamen kopya mıdır?
Ata dede yadigârı olan eşyalar elbette baş tacımız olarak yer alacaktır. Gözümüzü
gönlümüz bir yerlerde çürümeye terk edilmesine asla tahammül etmeyecektir.
Ama, aması var işte…
Fatma Pekşen
Elim dar olacağına evim dar olsun.
ÜCRETSİZDİR
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
Onur Kalak Yılmaz
Seni tanımak,
Daha bi önce tanımak vardı seni.
Hiç sevilmemiş hiç sevmemişken..
Ve daha önce bulmak vardı seni,
Terk edilmemiş terk etmemişken..
Buluşmak Üzere
Gönderen: Ayla Yerlikaya
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
CAN YÜCEL
15 EYLÜL 2012
SAYI: 35
SAYFA 10
İrtibat: [email protected]
SÜLEYMAN BEKLEDİĞİNİ BULAMADI!
( Önceki Sayıdaki Hikâye’nin devamı)
....Lise den sonra Eğitim fakültesi sınavlarını kazanan
Süleyman,edebiyat öğretmenliği bölümünü bitirir.Mesleğini
çok seviyordur.En büyük tutkusu, okumak, yazmak ve bir de
öğrencileridir.Çarşı pazara çıktığında en dikkatini çeken yerler
kitap vitrinleri, en çok vakit geçirmek istediği mekanlar da
kitapçı dükkanlarıdır.Kitapçılarda geçirdiği vakit hayatının en
anlamlı en güzel dakikalarıdır.Her defasında kitap almasa
bile,yeni hangi kitaplar çıkmış,önsözünde neler yazılmış,yazarın
kitap hakkında söylediği sözler neler,içindekiler sayfasında
neler yazıyor,en çok vakit geçirdiği hususlardır.O,
içindekilerden yazarın bu kitabında asıl üzerinde durmak
istediği, asıl vurgulamak istediği konuyu rahatça anlar;o
bölümü ayak üstü de olsa tetkik etmeye çalıyordur. Birde,
kitabın üslubu O’nun için önemlidir. Konuşma diliyle yasılmış
kitaplardan hoşlanır. O tür kitapları sıkılmadan, zevkle okur.
Kitap okurken insan zorlanmamalı,yazar anlattığını düz ve sade
yazmalı,edebi cümle kuracağım diye kulağı tırmalayan
kelimeler, cümleler olmamalı…
Süleyman bunun da kolayını bulmuştu:
Herhangi bir sayfayı açar, bir paragraf okur,o kitabın üslubunun
kendine yakın olup olmadığını anlardı.Süleyman Hoca’nın çok
okuması, okumayı sevmesi, O’nun elinin kalem tutmasına da
büyük katkıda bulunmuştu.O’na göre “roman” edebi
çalışmanın, yazarlığın en üst sınırıydı.Roman yazmak, gerçekten
yazar olmayı gerektirirdi.”Şiir” bu işin alfabesiydi.Duyguları,
düşünceleri kağıda dökmenin en kolay ve en yaygın yolu şiir
yazmaktı.
Ondan sonra “hikâye” yazmak gelirdi. Kısa da olsa hikaye
yazmaktan çok hoşlanıyordu. Ama her hikâyenin muhakkak
küçük de olsa bir mesajı, iyiye, güzele, doğruya dair bir eğitici,
öğretici yanı olmalıydı. Hikâye için kurgu esastı. Küçük de olsa
bir kurgu yarattı mı gerisi kolaydı.
Süleyman Hoca arkadaşları arasında da çok sevilen, yokluğu
fark edilen, güler yüzü, tatlı diliyle de aranıp sorulan biriydi. Biri
kız, biri erkek iki çocuk babasıydı. Çocuklar Devlet Okullarında
çok başarılı bir şekilde eğitimlerini sürdürüyorlardı. Eşinden
sonra en çok sevdiği bu iki evladı, Süleyman Hoca’nın en büyük
serveti, O’nun gözünün nurlarıydı.
Onlara iyi bir eğitim, güzel bir aile terbiyesi kazandırmak ve
zengin birer kitaplık bırakmak en büyük arzusuydu. Zengin
olmaktan çok “adam olmak” O’nun için çok daha önemliydi.
O gün hava çok yağışlıydı. Durup durup yağmur yağıyordu.
Asfalt üzerinde minibüs ve otobüslerin lastik izlerinin açtığı
çukurlara birikmiş kirli suların yanı sıra, sert geçen kışın
soğuğuna dayanamayıp yer yer soyulan asfalt oyuklarına da
biriken sular vardı. Bu su birikintileri çoğu zaman işine ve
okuluna yürüyerek gidip gelmek durumunda olan çoğu gariban
veya yurtlarda kalan fakir öğrenci gençleri mağdur ediyordu.
Pek kaliteli ve şık olmasa da kıyafetleri, çoğunlukla pantolonlar
diz altı hizasına kadar ıslanıyor, giyilemeyecek bir hal alıyordu.
Trafiğin da akışı an be an değişik oluyordu. Kimi zaman birbiri
ardına ilerleyen neredeyse yarıya yakını sarı renkli ticari
taksilerden oluşan araçlar, zaman zaman ortalıktan kayboluyor,
koskoca yol, eskileri kırmızı, yenileri yeşil renklere boyalı,
çoğunun üzeri reklamlarla dolu Belediye otobüslerine
kalıyordu. Hele şu ambülâns minibüslerin ne yaptıkları belli
değildi. İçlerinde hasta ve yaralı olduğu zaman, korna çalmaları
neyse de, boş yolda ilerlerken yine korna çalmaları doğrusu
insanı rahatsız ediyordu. Kime karşı korna çalıyorlardı?
Kendilerinin bu ayrıcalığa sahip olması, başka araçlara karşı
kendilerinin korna çalarak yol açtırma, her şeridi özgürce
kullanma hakları belki vardı tamam da, boş yolda korna çalmak
neyin nesiydi? Yol kenarında oturan beklide yaşlı ve hasta olan
insanları rahatsız etmenin ne âlemi vardı? “Burası İstanbul,
gemisini yürüten kaptan” misali her isteyen istediğini
yapmalımıydı? Şehir, köy ve kasabalara rağmen daha çok
kurallar içinde yaşanması gereken yerler değiller miydi?
(DEVAMI GELECEK SAYIYA)
SAYFA 10
NURAY ÖDEK’TEN
Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü. Tüm
eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler
oynamaya başladılar.
Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu.
Ona geldiler:
- “Haberin yok herhalde, semercimiz öldü” dediler.
- “Ne olmuş öldüyse?”
- “Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür
olacağız”
- “Nasıl bir özgürlükmüş bu!”
- “Semerci olmayınca artık sırtımıza semer
yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi
dolaşacağız…”
Yaşlı eşek gülmüş:
-“Şaşarım aklınıza”demiş.
-“Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas
tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü
biliyordu, bizi rahatsız etmeyecek semerler
yapmaya çalışıyordu.
Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan
kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten
kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza
bir semer yapan bulunur.”
ÜCRETSİZDİR

Benzer belgeler

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-25

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-25 istemeyiz. Dershane sahibi patronlar bu mekanları özel okullara çevirsinler, veya biz de yeni okul binası yapmak külfetinden kurtulur onların okullarında bedel ödeyerek hizmet alabiliriz vs,”dedi. ...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54 İki yıl kadar önce inşaatına başlanan, Divriği İmam Hatip Lisesi binası son yasal düzenlenmelere uygun olarak hem İmam Hatip Ortaokulu hem de İmam Hatip Lisesi olarak faaliyette bulunacak. Eski has...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-37

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-37 yapmak külfetinden kurtulur onların okullarında bedel ödeyerek hizmet alabiliriz vs,”dedi. Doğru şeyler, güzel şeyler... Ancak, özellikle FEM Dershaneleri, Cemaate yakın bu dershane ülke genelinde ...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42 ödeyerek hizmet alabiliriz vs,”dedi. Doğru şeyler, güzel şeyler... Ancak, özellikle FEM Dershaneleri, Cemaate yakın bu dershane ülke genelinde çokça yayılmış durumda. Cemaat buna ne denli sıcak bak...

Detaylı