Thomas Michel, S.J.

Transkript

Thomas Michel, S.J.
Radikal Tektanrıcılılık Olarak Teslis
Thomas Michel, S.J.
1. Kur’an Hristiyan Öğretiyi Yanlış mı Anlamış? (Yorum: Bir Müslümana göre Vahiy olan
Kuran’ın şu veya bu teslis inancını yanlış anlaması mümkün mü? Anlamak fiili ve hele de
yanlış anlamak ancak beşer için söz konusu. Kur’an için bilmek ve tarif etmek uygun düşer.)
Müslümanların Hristiyanlık aleyhindeki esas suçlamalarından bir tanesi, Hristiyanların Tanrı
tabiatına- bizim “Birde Üç olan Tanrı” doktrinimize- çoğulculuğu sokmuş olmalarıdır. Daha yaygın
biçimiyle pek çok Müslüman basitçe Hristiyanların üç tanrıya taptıklarına inanmaktadırlar. İslam
ve Yahudilik gibi temel tasdikleri Tanrının birliği olan dinlerin takipçileri için bundan daha esaslı ve
korkunç bir hatayı düşünmek zordur. Konuyu Müslümanlarla tartışmak zordur, çünkü eleştirileri
doğrudan, kelimenin tam anlamıyla Allah’tan geldiğine inandıkları Kur’an’ın ifadelerinden
kaynaklanmaktadır.
Teslisi inkâr eder gözüken Kur’an ifadeleri çok sayıda olmamakla birlikte, Teslis kavramlarını
kuvvetle reddetmektedirler. İkisi de Maide Suresinden alınmış pasajlar buna tipik misallerdir:
“’Allah üçten biridir’ diyenler inanmayanlardır” (5:77)1 ve “Hatırla ki Allah ‘Ey Meryem oğlu İsa,
insanlara, beni ve annemi Allah’tan ayrı iki ilah olarak kabul edin, diyen sen mi idin?’ dediğinde O
şöyle demişti: ‘Şanın yüce olsun!, Doğru olmayanı söylemek bana düşmez. Eğer söylemiş olsa
idim, siz onu bilir idiniz.’ ” (5: 116)2 Hristiyan doktrininin Tanrıyı Allah, Meryem ve İsa’dan
müteşekkil gördüğünü ima eden bu tür beyanlar Müslüman ve Hristiyanların Tanrı’nın tabiatı
üzerinde birbirlerini anlamalarına/anlaşmalarına aşılmaz bir engel koyuyor gözükmektedir.
Hristiyanlar, Tanrının üçlü tabiatının İslam’da reddinin, Hristiyan doktrininin yanlış
anlaşılmasından kaynaklandığını sık sık iddia ederler. Bazıları bu yanlış anlamayı Kuran’ın
ifadelerine bağlamak suretiyle daha da ileri giderler. Bu iddia Allah’tan çok Muhammed’in,
Kur’an’ın müellifi olduğu ve daha da saygısızcası Kur’an’ın İlahi müellifinin Hristiyan öğretisini
yanlış anladığı imasında bulunduğu için Müslümanlarca mütecaviz bulunmaktadır. (Allah için
müellif ifadesi bile beşeriyet kokmaktadır.)
Fakat adı geçen Kur’anî ifadeler tarihi bağlamlarında değerlendirilmelidir. İsa’ nın zamanından
asırlar önce, “Semitik Üçlü Tanrı” hem bedevi kabilelerin hem de Suriye-Arabistan bölgesinde
yerleşik nüfusların dini inanışlarında açıkça vardı. Her ne kadar ilahların adları mahalden mahalle,
kabileden kabileye göre değişse de çok yaygın bir biçimde Yüce İlaha (bazı Araplarca Allâh diye
anılırdı), Onun eşi İlaheye (bazan Allât diye çağrılırdı)ve ilah oğulları Ba’l ‘a (ya da Ba’l
Shamîm) inanılırdı. Hristiyanlaşan ve inançlarında yeterince bilgilenemeyen Araplar için bu
geleneksel üçlemenin kişilerini “Baba” olan Tanrı, “Tanrının Annesi” Meryem ve oğulları “Rab” İsa
ile özdeşleştirmeleri tabii idi.
1
Bu ayet Diyanet işleri Bşk.lığı Kuran-ı Kerim Türkçe mealinde şöyle geçmektedir “Andolsun, ‘Allah üçün
üçüncüsüdür’ diyenler kafir oldu.(5:73) Ayet numarası 77 değil 73 tür.
2 Bu ayet Diyanet işleri Bşk.lığı Kuran-ı Kerim Türkçe mealinde şöyle geçmektedir:
Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve
anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım
olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen
bunu bilirdin. ….” (5:116)
Kur’an tarafından şiddetle reddedilen bu ilkel, sözde-Hristiyan anlayışı İsa’nın Tanrı’nın
Meryem’le cinsi bir birleşmesi sonucu fiziksel oluşumunu ima ettiğini ileri sürebilir ki öyledir.
Ayrıca bu anlayış Hristiyan ilahiyatçılar, piskoposlar ve konsüller tarafından da istikrarlı bir
biçimde reddedilmiştir. Aslında Muhammed’in zamanından önce ve sonrasına ait güvenilir/yetkin
Hristiyan kaynaklarda, Kur’an’da Tanrı ile alakalı her çeşit şirk ve ortaklıkların her türlü
mahkûmiyetine paralellikler bulunabilir. Böylece Kur’an’ın, Tanrı ile ilgili aynı yakışıksız anlayışları
reddettiği ve Tanrının bu tür uygunsuz ilişkilere karışmaktan uzaklığını ilan ettiği ve Hristiyanlığın
benzer hatalı yorumları lanetlediğini onayladığı şeklinde anlaşılabilir. Ortodoks Hristiyan doktrini
hakkında Kur’an ne olumlu ne de olumsuz beyanatta bulunmaz, çünkü bu tarz öğreti Mekke ve
Medine’nin bulunduğu Hicaz bölgesindeki az sayıda yarı- Hristiyanlaşmış Araplar arasında
rastlanmazdı.
(YORUM: Yazar Kur’an’da şirk, küfür ve yanlış olduğu ifade edilen Teslisin tarihi Arap anlayışından
kaynaklandığını ifade ederek Kur’an’ın(dolayısıyla Kur’an müellifinin) sadece bu lokal tarihi
anlayışı tanıdığı için onu hedef aldığını satır arasında ifade ediyor. Kur’an’ın bir beşer eliyle telif
edildiğini ve müellifin bu mahallî teslis anlayışına vakıf olduğu için sadece bu teslis anlayışına karşı
çıktığını ima ediyor. Hatta eğer Ortodoks Hristiyan doktrini Kur’an müellifi tarafından bilinseydi bu
doktrinin Kur’an’da bırakın mahkûm edilmesi bilakis onaylanacağı ima edilmektedir. Yazarın şuur
altındaki ya da okurun şuur altına atmaya çalıştığı asıl tehlikeli fikir Kur’an’ın ezeli ve ebedi,
mutlak ilim sahibi, ilmi zaman ve mekânla sınırlı olmayan Allah’ın kelamı değil de bilgisi sadece
Hicazla sınırlı olan ve ötesindeki Ortodoks Hristiyan doktrinini bile bilmeyen bir müellifin eseri
olduğudur. Diğer tehlikeli fikir ise Ortodoks Hristiyan doktrinin meşruiyetini Müslümanlara haşa
Kur’an eliyle benimsetmeye çalışmasıdır. )
Bu değerlendirmenin zayıflığı, yedinci yüzyıl Arabistan’ında Hristiyanlığın aldığı şekil ya da şekiller
hakkında veya hatta Hristiyanlığın Mekke bölgesinde Hristiyanlık inancının bazı unsurlarına alaka
göstermiş veya onları uyarlamış münferit bireylerin ötesine geçip geçmediği hakkında bilgimizin
çok az oluşunda yatmaktadır ki tahmin ve varsayımın ötesine geçmek çok zordur.
2. Arap teslis formulasyonları (Özet)
Ortadoğunun Müslümanlarca fethinden sonra Arap Hristiyan ilahiyatçılar Müslümanların itirazları
noktasında teslis teolojisini geliştirdiklerini ve bunun elit eğitimli Bizans ile Batı Avrupa Hristiyan
teologların geleneksel teslis teolojisinden farklı bir ortamda oluştuğunu dile getiriyor. Arap
Hristiyan ilahiyatçılar ilk Konsüllerin hypostases ile anlattığını arapça sifat ile dile getirmişler ve
teslis anlayışları hep “Üç farklı temel sıfatlı Bir Tanrı” şeklinde ortaya çıkarken, Batı geleneğinde
hypostases Latin dilinde persona ile ifade edilmiş. Bu da modern Avrupa dillerinde “Üç ayrı kişili
Bir Tanrı” anlayışını doğurmuştur.
3. Three persons in One God or One God in three modes of subsisting? (kısa özet)
Bu bölümde kadim ve modern Hristiyan teslis anlayışlarını karşılaştırıyor. Burada dikkat çeken bir
iddia şudur:
“Nasıl ki Kur’an Ortodoks Hristiyan Teslis Akidesi dışında bir şeyi muhatap alıp red
ediyorsa, günümüz Müslümanları da Hristiyan Teslisini inkâr etmekle aslında bu
doktrinin içeriğini ifade etmeyen Hristiyan önerilerini inkâr ediyor olabilirler.”
4. Mutual challenge of monotheist believers (Tek Allah’a inananların karşılıklı
Meydan Okuması)
Bir yanda Müslümanlar (ve Yahudiler) Hristiyanlara sürekli olarak, onların “Birde Üç” Tanrı’ya
iman mesleğinin gizli bir Üç Tanrı inancına dönüşüp dönüşmediğini sorması gerekir. Diğer yandan
diyalog halindeki Hristiyanlar da Müslümanlara (ve Yahudilere) Hristiyanların teslis doktrininde
ifadesini buldukları Radikal Tektanrıcılığa ulaşmak için daha da ileri gitmeleri gerekip
gerekmediğini sürekli olarak sorması gerekir.
Hristiyan ve Müslümanların Yaşayan Tanrı idrakleri/algılamaları arasındaki anahtar farklar ikiye
inmiş gibi gözükmektedir. İlki Vahiy ile Kendini-Gösterme (Tezahür) arasındaki farktır ki bu bir
Mesaj ya da bir Kitap gönderen Allah ile Yaşayan Kendi Öz Varlığını Gösteren (İsa suretine
bürünerek göstermeyi kastediyor) bir Tanrı arasındaki farktır. İslam inancı vahiyden söz ederken,
Hristiyan inancı ise Kendini-Göstermeden bahseder.
İkincisi eğer insan Tanrı’nın insanlık tarihinde radikal bir biçimde mevcut olduğuna ve yaratılan
her şeyin özünde üstün/aşkun bir kıvılcım olarak var olduğuna inanırsa, Tanrı’nın nasıl mevcut
olduğunu sormaya yönelir. “Nasıl”dan bahsetmek modalitelerden / varlık biçimlerden Tanrı’nın
İlahi mevcudiyetini gerçekleştirme yollarından söz etmek demektir. İslam inancı modalite
meselesini ele almazken, Hristiyanlık inancı Tanrı’nın iki varlık biçimi olduğunu kabul eder: biri
Tanrının İsa’nın insani şahsiyetindeki tarihi Kendini-Göstermesi (Tezahürü) ve diğeri de Tanrı’nın
yaratmanın kalbindeki/özündeki aktif varlığı ve aşkınlığı/hülulu, ki buna Kutsal Ruh deriz. Bunlar
klasik Teslis teolojisinin iki ilahi tezahürü ve iki misyonudur.
………………..
…………………..
İslam ilahiyatının esas meselesi ise İlahi Birliği kuvvetle beyan eden Tevhid meselesidir. Ben bir
Hristiyan olarak bunun dini inancın ve bu inanç üzerinde düşünmek olan teolojinin bir amacı
olduğunu kabul ediyorum. Müslümanlarla birlikte bir yanda ta’til, yani inançtaki coşkulu
mukabeleyi önleyecek derecede tanrıyı farklı ve uzak düşünmek, diğer yanda teşbih yani Tanrıyı
yaratılanlara benzetmek ve onlarla karştırmak/içiçe geçmek anlayışlarından sakınmak istiyoruz.
Ben Teslisi, ‘Ezeli, Ebedi Bir Tanrının, şahsi hayatlarımızda, tarihimizde ve kâinatta “bizim için,
bizimle ve bizde” olarak var olma biçimleri ve yollarını (ilgisizlik ve uzaklığın ta’tilinden ve gizli
çoktanrıcılığın/şirkin yaratılmış vasıtalarını varsaymak demek olan teşbihten sakınarak)tasdik
demek olan Radikal Tevhid olarak tarif etmek isterdim.‘
Şüphe yoktur ki Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki bu tartışma gelecek yüzyıllarda da devam
edecektir. Her biri diğerine meydan okuma ile görevlidir. Eğer İslam’ın dünyamızdaki
çağrısı/görevi Allah’ın gerçek birliğine şahitlik ve bu Birliği inkâr ya da ortadan kaldıracak
kavramsallaştırmalara ve formülleştirmelere karşı koymak olarak kalmaya devam edecekse,
Hristiyanlığın misyonu ise bu Bir ve aynı Tanrı’nın insanlığa radikal olarak yakın olduğuna,
değişebilen insanlık tarihinin bir parçası olduğuna, aralıksız diri olduğuna, kâinatın kalbinde faal
olduğuna şahitlik etmek olacaktır. Diyebiliriz ki, Müslümanlar Ulûhiyete “Kim?” temel sorusu ile
yaklaşırlar ve İslami inancın cevabı da “Bir olan Allah”tır. Hristiyanlar bunu kabul eder ve ilaveten
ikinci olarak “Nasıl?” sorusunu sorarlar ve Hristiyan inancın cevabı da “üç temel
moddaki/biçimdeki İlahi varlıkla” şeklindedir.

Benzer belgeler