diyarbakır camileri 1

Transkript

diyarbakır camileri 1
DİYARBAKIR CAMİLERİ
1
PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT
DİYARBAKIR CAMİLERİ 1
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Tür
Araştırma
Sayfa Tasarımı
Erdinç Baş
Birinci Baskı
AĞUSTOS 2014(e-kitap)
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir.
Tanıtım amacıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla
çoğaltılamaz.
ISBN: 978-605-9064-01-9
e-mail:[email protected]
Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk
Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında
profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde
Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk
babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri
Bedüzzaman ve Diyarbakır
Dicle İlçesi
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3
Diyarbakır Yeraltı Kaynakları
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2
Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)
Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden
Eğil ve Turizm
Ergani İlçesi ve Turizm
Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu
Hani İlçesi
Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri
Karacadağ
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)
Sema (Şiir)
Tabiattan Fısıltılar (Şiir)
Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır
Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm
Ümit (Şiir)
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm
Diyarbakır Hz. Süleyman Camii
Diyarbakır Camileri 1
İÇİNDEKİLER
1- Diyarbakır Camileri
1 - 140
1.BÖLÜM
DİYARBAKIR CAMİLERİ 1
DİYARBAKIR CAMİLERİ 1
Prof. Dr. Kenan Haspolat
Diyarbakır Ulu Cami ve Hz.Süleyman Camii ayrı kitap olarak ele alındı
Mimari süsleme; herhangi bir yapıda işlevselliğin dışında, bir beğeni unsuruolarak yer alan
bezemedir. Başka bir deyişle insanın kendi içsel arzusunun tatmini ve başkalarının beğeni
anlayışını harekete geçirmek için, sanatın başlangıcından beri var olan bir unsurdur. İnsan
yaşadığı mekânı, kutsal gördüğü eşyayı ve onlarla ilgili mekânları, güzelleştirme çabası
gütmüştür. Paleolitik Çağ insanlarının mağara duvarlarına çizdiği resimler de, güzeli
yakalama çabasıdır. Bu resimlerdeki plastik ifade; binlerce yıl sonra ortaya çıkan çağdaş sanat
akımlarını etkileyebilecek bir arayışın varlığını gösterir
Mimari ve ona bağlı plastik unsurlar aynı zamanda çevresel faktörlerle birlikte, üsluplar arası
farklılıkları ortaya koyan ve insanlık tarihini en iyi yansıtan sanat dalıdır. Her dönemin
özellikleri o devrin yaşam şeklini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını arzu ve isteklerini
yansıtmış, böylece üsluplar, devirler, dönemler ortaya çıkmıştır. İslam Sanat ve mimarisinde
de aynı durumun söz konusu olduğunu görebiliriz. İslam mimarisi de kendi kutsal
değerlerinin sınırı içerisinde, kendi kültürel ortamını ve süsleme anlayışını oluşturmuştur.
İslam sanatçısı kendi stilini oluştururken birçok yerden değişik etkiler alarak özümsemiş,
yeniden yorumlamıştır. Bu yeni dinin mimari ürünlerinden en önemlisi camilerdir. Bu nedenle
camiler ve ona bağlı elemanların süslenmesi önemli bir inceleme alanıdır.
Her ne kadar İslam Sanatı açısından önemli olan cami v.b. mimari yapılarda, namaz
ibadetinin düzen ve kurallarına ters düşecek şekilde, aşırı süslemeye sıcak bakılmamış ise de
her dönemde ve her coğrafyada, bu tür yapılar içten ve dıştan olmak üzere süslenmiştir
İlk cami olarak bilinen Hz. Peygamber’in Medine’deki evi, çok sade bir
yapıydı. Yapı kerpiç duvarlı ve üzerleri hurma dalları ile kaplanmış bir gölgelik şeklindeydi.
Evin avlusunun bir bölümü namaz için ayrılmıştı. İslamiyetin doğuşuyla birlikte din kavramı,
devlet içinde önemli bir hale gelmiş ve devlet yapılarının çoğunu dini yapılar (başta camii
olmak üzere) oluşturmuştur. Yani, devlet kendisini dini yapılar üzerinden halka tanıtmaya
çalışmıştır. Bu nedenle, kent merkezinde yer alan ve Cuma Camisi olarak da bilinen Ulu
Camiler; sultanların kendi otoritelerini kurdukları, büyük kalabalıkların toplandığı, ticaretin
yoğunlaştığı
camiler olarak inşa edilmiştir. Özellikle Emeviler döneminde, bu durum artarak devam
etmiştir.
1
Türklerin İslam topluluklarıyla tanışması; Fergana, Taşkent, Maveraünnehir bölgelerine
gitmesiyle Abbasi halifesi Mu’tasım zamanında Bağdat’a ve oradan da yeni kurulan Samarra
şehrine yerleşmesi ile olur. Halifenin ordusunda, Hassa ordusu denilen güçlü bir ordu yapısını
oluştururlar. Bu ilişkiler 11. Yy.la kadar devam edip, aynı yüzyılda Karahanlı dönemiyle
birlikte, Türkler kitleler halinde Müslüman olmuştur. Bunun sonucunda da mimari ve süsleme
anlayışı, yeni din kapsamında yer
alan yapılarda, şekillenmeye başlamıştır
Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklular yoluyla Anadolu’ya taşınan kültür 1071’den sonra
Anadolu topraklarında yeşermeye başlamıştır. Anadolu’da Selçuklu
döneminde; başta Diyarbakır, Erzurum, Sivas, Kayseri, Tokat, Amasya, Ankara, Konya,
Niğde daha sonra da batıya doğru gelişen dini mimari anlayışıyla birçok camiler yapılmıştır.
Bu camilerin süsleme programında, yoğun olarak kesme taş işçiliği, tuğla ve sırlı tuğla
malzemeye dayanan dekorasyon yer alır. İç mekanda mihrap ve duvarlarda, kubbe içlerinde
zengin çini dekorları görülür. Tuğla ve sırlı tuğla malzeme ise cephe ve minare örgüsünde çok
yaygındır. Kemerlerde, iki renkli taş süslemesi göze çarpar. Camilerin taç kapıları, mihraplar;
genellikle taş işçiliğine
ait bezeme unsurlarıyla süslüdür. Mukarnaslı kavsaralar, rozet çiçekler, kabaralar,
yazı kuşakları, lotus, akantus zincirleri, hayat ağaçları, sarmaşıklar arabesk tarzı süslemeler ve
geometrik unsurlar Selçuklu döneminin bezemeleridir8. Ayrıca bu dönemde, çok değişik
teknik ve süsleme unsurlarıyla yer alan, her biri birer sanat eseri olan ceviz, armut, abanoz
gibi sert ağaçlardan yapılmış ahşap minberler dikkat çekicidir
Anadolu Selçuklu camilerinin en güzel ve anıtsal olanları Diyarbakır Ulu
Cami, Erzurum Ulu Camisi, Sivas Divriği Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii, Konya Alaeddin
Camii, Niğde Alaeddin Camileri burada söz konusu edilebilir. Selçuklu camilerinin birçoğu
içi çok destekli geniş camilerdir. 13.Yy.ın sonlarına doğru, malzeme ve yapım açısından daha
kolay olan ahşap tavanlı ve ahşap sütunlu camiler çoğalmaya başlamış ve Türk İslam Sanatı,
cami mimari ve süsleme açısından en güzel örneklerini yansıtmaya başlamıştır. İç mekânda
bir orman görüntüsü veren bu tür camiler; ahşap tavan çatkı sistemleri, mukarnas oyma sütun
başlıkları, ahşap boyalı nakış bezemeli tavanları, konsol çıkmaları, minber ve vaaz kürsüleri
hatta
ahşap mihrapları ile çok güzel örneklerdir .(28)
Estetik değerler, insan hayatının var oluş nedenlerinden biridir. İnsan, toplumları
oluştururken, toplumların yaşam alanları da köy, kasaba ve şehirlerdir. Şehirler insanların bir
2
arada yaşadığı merkezlerdir. Tarih boyunca insanlar şehir inşasında bulunurken, temel
amaçlarından biri de güzel biçimde bunu gerçekleştirmeleridir. İşte bu, toplumsal hayatın
geçtiği şehirler her yönü ile estetik değerler ile donatılmalıdır
Tarihçiler bir toplumu inceleyip değerlendirirken, artık savaş ve zaferlerden çok; sanat
eserlerini inceliyorlar. Çünkü bir toplumu ve onun zeka, tasarım düzeyini en iyi yansıtan
ayna, toplumsal eserlerdir. İşte güzel sanatlar şüphesiz; insana, insanlığa yeniden asli
fonksiyonlarını kazandıracak bir araçtır. Güzel sanat eserleri, toplumların onurlarını
yüceltmekte, ruhlarını temizleyip ıslah etmekte, insanlara bedensel ve ruhsal bir tazelik ve
canlılık vermektedir. Toplumun günlük yaşantılarındaki uygunsuzluklarından, hatalarından,
kusurlarından ve kötülüklerinden uzaklaşmalarına güzel sanatlar vesile olur.
Güzel sanatlar, insanda; doğuştan gelen ve ayrı ayrı zamanlarda beliren nitelikleri geliştirmek,
insanda en iyi, en güzel ve en yüce olan insanlık duygularını eğitmek ve geliştirmek suretiyle
insanın en mükemmel şekli almasını sağlayacak bir araçtır.
İlimizde ve çevresinde Taş Devrinden başlayarak çeşitli uygarlıklara ait şehir
kalıntılarına, kültür ve sanat eserlerine rastlanmaktadır. Bunlardan günümüze kadar ayakta
kalan en eski eser Diyarbakır Kalesi'dir. Diyarbakır'da ayrıca Artukoğulları, Akkoyunlular ve
Osmanlı dönemlerinden kalma çeşitli eserler bulunmaktadır
Diyarbakır kalesi ve süslemeciliği başlı başına bir konu olduğundan burada sadece
cami estetiğine yer vereceğiz (1).
Diyarbakır ve çevresine ait arkeolojik bulgular MÖ. 3000 yıllarına, Hurri ve Mitanni
dönemlerine kadar dayanır. Bu tarihten Müslüman Devletlerin fethine kadar geçen 3500 yıllık
dönemde bölge sürekli el değiştirerek Asurlular, İskitler, Medler, Makedonya İmparatorluğu,
Romalılar ve Bizanslılar gibi çeşitli uygarlıkların egemenliği altına girmiştir. Bu çağlarda
yerleşmelerin etrafının koruma amacıyla surlarla çevrildiği, inşaat malzemesi olarak da bazalt
taşının kullanıldığı görülmüştür. Diyarbakır yöresindeki bazalt oluşumun Karacadağ
Volkanının patlamasıyla ortaya çıktığı, bu nedenle bölgede bol miktarda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Daha sonra bölgeye yerleşen Abbasiler, Büyük Selçuklular, Artuklu, Akkoyunlu ve
Osmanlı gibi İslam Uygarlıkları bazalt taşını mimari ve mimari süslemede kullanmaya devam
etmişlerdir. Bazaltın yanı sıra bazalta göre daha az dayanıklı olan, ancak daha yumuşak yapısı
ile taş süsleme işlerinde elverişlilik gösteren kireç taşı da hem yapının taşıyıcısında hem de
süslemesinde bazaltın yanında yer almıştır.
Diyarbakır mimari ve süslemesinde taşın kullanım nedenleri şu etkenlere bağlanabilir:

Taş bölgede bol bulunan bir malzemedir.
3

Yakın çevreden elde edildiği için kullanımı ekonomik olmuştur.

Bölgenin İslam kültürleriyle kaynaşmış olması mimari ve süslemede Irak, Suriye
ve İran etkilerinin bölgede egemen olmasına yol açmıştır. Bu etkiler
Anadolu’nun köklü yapı geleneği ile birleşerek yepyeni bir sentez oluşturmuştur
Genel olarak Diyarbakır'da taş işçiliğinde Suriye etkili iki renkli kullanım, kapı ve
pencere kemerlerinde, kilit taşlarında, mihraplarda ve revak kemerlerinde görülmektedir.
Ayrıca taş üzerine kabartma olarak çeşitli hayvan ve geometrik figürlerin işlenmesi yörenin
Anadolu ile süslemedeki benzerliğini vurgulamaktadır.
Diyarbakır'da taş kabartma ve süslemenin en güzel örnekleri Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı
dönemlerinde görülmüştür. (8)
İnsanoğlunun hayatında önemli bir yer tutan taş,dünyanın oluşumundan beri çeşitli şekillerde
bize hizmet etmiştir.İlk akla gelen ifade olarak sağlamlığıyla öne çıkan taş, teknolojinin
gelişmesi ile , eskisi kadar değilse bile yine de hayatımızda ,özellikle inşaat alanında önemini
korumaktadır.
Geçmişte ecdadımız , yapıları ,yolları taş ile inşa ederken ,onu sevimli ve sıcak bir şekilde
kullanmaya gayret etmiş ve diğer süsleme sanatlarımızda olduğu gibi taşı da oya gibi
işleyerek
kullanmıştır.
Bu
şekilde
ortaya
apayrı
bir
süsleme
dalı
çıkmıştır.
Selçukluların Anadolu’da başlattıkları inşaat faaliyetlerinin taş süslemesine yansımasında ilk
göze çarpan eserler olarak dini ve sivil yapıların portallerini , camilerin minare,minber ve
mihraplarını,kemerleri,eyvanları,tonoz
ve
sütun
başlıklarını
söyleyebiliriz.
Portaller taş işçiliğinin en güzel sunulduğu muhteşem yapılardır. Mimari eserlerin adeta
vitrini olarak niteleyebileceğimiz portallerde, niş dediğimiz girinti,genellikle önce sivri bir
kemerle
sonra
da
dikdörtgen
bordürlü
bir
çerçeve
ile
kuşatılmıştır.
Niş içindeki kapı üzeri daha yumuşak,yayvan bir kemerle çevrilidir.Ön cephe olarak
sütunceler, küçük nişler ve kabara tarzı rozetlerle , her bir yer oya gibi, dantel gibi işlenmiş
olarak ve çoğu zaman da bu güzellik tamamlayıcısı olur.Pek çok portalde yazılar da adeta
kâğıt üzerine yazılmışcasına muntazam ve estetik olarak şeritler halinde uygulanmıştır.(25)
Önce Taş işçiliğinde kullanılan bazı terminolojilere göz atalım
bordür : kenar, genellikle süslemeli kenar şeriti.
çapraz tonoz : ıki beşik tonozun dik açıyla kesişmesinden oluşan tonoz biçimi.
dilimli kubbe : 1) ıçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. 2) tonoz parçalarından oluşan
kubbe.
4
eyvan : üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya ya da diğer bir mekana
açılan yapı birimi
kalem işi :yapıların genellikle iç yüzeylerinin bezenmesinde kullanılan bir süsleme türü. boya,
taş, ahşap yüzeyler üzerine fırça ile boyanan renkli nakışlar.
kesme taş : düzenli yontulmuş taş. hem duvar öğesi hem bezeme için düzenli işlenmiş taş ve
bu taşlarla örülmüş duvar tekniği. çoğunlukla kaplama malzemesi olarak yüzeylerde
kullanılır.
kavsara : portal (taçkapı), mihrap gibi yerlerin yarım kubbeye benzeyen üst bölümü.
kemer : dairesel, örgülü ara taşıyıcı ve bezeme öğesi. düşey kuvvetleri eğri kuvvetlere çevirip
kemer ayaklarından zemine taşıyan geçiş elemanı.
kontur : çevre çizgisi. figürleri ya da motifleri çevreleyen çizgi.
korint düzeni : antik mimarlıkta kullanılan bir düzen olup, stilize akant yaprakları ile bezeli
sütun başlıkları yoluyla diğer düzenlerden ayrılır. dor ve ıyon düzeninden daha geç bir
dönemde ortaya çıkmıştır.
köşebent : dikdörtgen ve kare formlu biçimlerde köşelere yapılan süslemeler verilen ad.
mihrap : cami ve mescitler ile namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe. ımamın
önünde durduğu bölüm. genellikle etrafı çerçevelenmiş, duvarda küçük bir girinti biçiminde
yapılmıştır.
minber :camilerde cuma namazında hutbe okunan yer. genellikle birkaç basamak yükselen bir
mimari öğe. kapı, basamak, basamak korkulukları, köık ve külah (taç) bölümleri bulunur.
ağaç ya da taştan olabilir. çok basitlerinden çok bezemelilerine kadar değişik türlerine
rastlanır.
mukarnas : kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yanyana ve üst üste
gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. petek biçimi bir görüntü ile yarım
kubbelerin içini dolgulayan islam sanatı öğesi. (sarkıtlı olanlarına istalaktit denilir).
niş : duvarda küçük ölçüde ve düzgün girinti.
revak : sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü örtülü uzun
bölüm, güneş ve yağıştan korumalı yürüme bölümü. portik.
silme : duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla yapılmış şerit biçimindeki çıkıntılara verilen ad.
tepelik : kompozisyonu oluşturan süs düzeninin üst ya da tepe kısımlarında bulunan motifler.
tonoz : taş ya da tuğladan örülerek meydana gelen bir mimari örtü elemanı. biçimine göre
beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken tonoz gibi adlar alır.
tromp : kare altyapıdan kubbe eteğini hazırlayan sekizgene geçiş öğesi (tonoz bingi).
5
vaaz kürsüsü :: :: belli gün ve saatlerde imamın vaaz vermek için çıktığı, koltuk ya da küçük
balkon şeklindeki bölüm.
vitray : renkli camların belli bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirilişi. avrupa'da
özellikle kiliselerin pencerelerini süsleyen vitraylarda, doğaya özgü motiflerin yanında dinsel
konular da belli bir düzen içinde resimlenmiştir.
KALEM İŞİ SÜSLEME
Binaların iç duvarlarını, kubbelerini ve tavanlarını sıva, ahşap taş, bez, ve deri gibi malzeme
üzerine renkli boyalar (toprak yada kök boyalar) bazen de altın varak kullanılarak ince kıllı
kalem tabir edilen fırçalarla yapılan nakışlara kalem işi denilir. Bu nakışları yapan kişiye
kalemkar, projeyi hazırlayan kişiye nakkaş denir. Teknik açıdan kalem işlerini 4 gruba
ayırıyoruz
1-) sıva üstü kalem işi
2-) ahşap üstü kalem işi
3-) taş ve mermer üstü kalem işi
4-) deri ve bez üstü kalem işi
1- SIVA ÜSTÜ KALEM İŞLERİ:
klasik mimari eserlerimizin hemen hemen hepsinde uygulanan bir tekniktir. Bu teknikte
kalem işinin uygulanacağı zemine önce kireç badanası yapılır. Süslemelerin yada nakışların
yapılacağı zeminler ölçülüp bölümlere ayrılır önceden kağıtlar üzerine hazırlanan desenler
iğne ile delinerek kalıp haline getirilir ve özel bir kömür tozu ile tamponlanarak desen zemine
geçirilir. Boyandıktan sonra en son olarak kontörler çekilir. Klasik kalem işleri 2 boyutludur.
Işık - gölge yoktur kullanılan malzeme iyi olursa ve dış etkenlerden korunursa kalıcı olur.
2-AHŞAP ÜSTÜ
sıva üstünden sonra Osmanlı döneminde çok uygulanmış olup 4,5 asırlık çok eski örnektir hiç
restore edilmeden günümüze gelmiştir sıva üstüne göre daha dayanıklıdır bunun nedeni dış
etkenlerden sıva üstüne göre temas halinde olmaması başka bir sebebi de nakışların üzerine
çekilen bir sır tabakasıdır bu işlere de lake işlerde denilebilir sır tabakası inceltilmiş bezir yağı
ve verniktir Mimar Sinan işlerinde ve hünkar mahfili ve müezzin mahfili tavanlarında görülür
bu çalışmalarda altın varak bolca kullanılmıştır
3-TAŞ VE MERMER ÜSTÜ KALEM İŞİ:
Bu teknikte kullanılan boya malzemesi tutkallı ve yağlı boya türündedir sıva üstü tekniğinde
6
olduğu gibi çalışılır mermer üstü çalışmalarda altın varak kullanılır sıva üstü çalışmaya göre
daha zor bir tekniktir özel ve daha çok bir zaman isteyen bir tekniktir (26)
Taş süslemelerde oyma, ajur (kafes oyma), kazıma ve boyama teknikleri
kullanılmıştır. Bunlar içinde en yaygın uygulanan teknik oyma tekniğidir. Yüzeye işlenecek
olan motifler dışında kalan alanların oyularak, asıl kompozisyonun zeminden kabartma olarak
ayrılmasının sağlandığı bu teknik oymanın şekline ve kompozisyonu meydana getiren
şeritlerin formuna göre kendi içinde gruplara ayrılmaktadır. Buna göre alçak kabartma ve
yüksek kabartma olarak gruplandırılabilecek olan süslemeler de kendi içlerinde düz yüzeyli
ve yuvarlak yüzeyli şeritlerle oluşturulmaları açısından ayrılmaktadır. Düz yüzeyli
kabartmalarda oyularak ortaya çıkarılan kompozisyon, üzerine herhangi bir işlem yapılmadan
sade bırakılır. Bu tekniğin örneklerini Diyarbakır Ulu Camii revaklarındaki rumi-palmet
kompozisyonlarında izlemek mümkündür
Yüksek kabartmalarda kompozisyonların bazı motifleri ikinci oyma işlemine tabi tutularak
hareketlendirilmektedir.
Diyarbakır’da özellikle bitkisel süslemelerde yaygın olan bu uygulamada yaprak ve çiçeklerin
içbükey şekilde yeniden oyulduğu görülmektedir. Bunun yanında bitkisel kompozisyonlarda
motiflerin kıvrımsal özelliklerine uygun olarak dışbükey yivlerle damarlandırıldığı
gözlenmektedir
Diyarbakır’da yüksek kabartma tekniği özellikle figür kullanımlarında tercih edilerek,
figürlü süslemenin plastik etkisi arttırılmaya çalışılmıştır.
Oyma tekniğinde görülen diğer bir farklı uygulama çift katlı oymadır. İki katlı bir
görünümün söz konusu olduğu bu teknik özellikle kitabelerde karşımıza çıkmaktadır. Bitkisel
dolgulu birinci kat üzerine yerleştirilen harfler ikinci katı meydana getirdiği örnekler plastik
etkileriyle dikkat çekmeKtedir.
Çok katlı oyma tekniği özellikle Artuklu ve Eyyubi süslemelerinde karşımıza
çıkmaktadır. Artuklu döneminde, yüzey ince bir şekilde işlenerek maddi yapısını kaybetmekte
ve soyutlaşmaktadır.
Diyarbakır’da geometrik süslemelerde kompozisyonu meydana getiren şeritlerin
yüzeylerinin düz ve keskin hatlı oldukları gözlenmektedir. Bu şeritlerin dış yüzeylerindeki tek
ya da çift yivler kompozisyonu zenginleştirmektedir Bunun yanısıra
silindirik şeritlerle oluşturulan geometrik süslemeler de bulunmaktadır
7
Taş süslemelerde kullanılan diğer bir teknik ajur ya da şebeke tekniği olarak da
isimlendirilen kafes-oyma tekniğidir. Bu teknikte taş levhaların yüzeyine işlenen
kompozisyonlarda, motiflerin aralarındaki boşluklar tamamen oyularak çıkartılmaktadır.
Diyarbakır yapılarında minarelerin şerefe korkulukları ile minberlerin köşk örtüleri, merdiven
korkulukları ve kapı taç bölümlerinde kullanılmıştır
Taş üzerine kakma tekniği Safa, Fatih Paşa ve Behram Paşa Camii minareleri ile
Behram Paşa Camii dış cephesi ve Sarı Saltuk Türbesi cephe süslemelerinde karşımıza
çıkmaktadır. Türbe ve minareler üzerinde makıli panolarda uygulanan bu teknik, diğer
örneklerde geometrik düzenlerde kullanılmıştır. Makıli panolarda kalker ve
bazalttan kesilen parçalarla oluşturulan harfler kontrast görüntüler oluşturmaktadır
Diyarbakır’da mimari süslemede kullanılan başka bir oyma tekniği eğri kesimdir.
Motif yüzeyinin zemine doğru hafif eğimli bir şekilde inerek kesişmesiyle meydana gelen bu
teknikte zemin ortadan kalkarak sadece bir çizgi olarak görünmekte ve zemin ile
kompozisyon bütünleşmektedir. Motiflere soyut bir ifade katan bu teknik kompozisyona
hareketli ve akıcı bir görünüm kazandırmaktadır.
Taş üzerine boyama tekniği minberler ve mihrablar üzerinde görülmektedir. Fatih
Paşa, Behram Paşa ve Safa Camii mermer minberlerinde yüzey süslemelerinin zemin ya da
kompozisyonlarının mavi ve kırmızıya boyandığı gözlenmektedir. Bu boyamaların yapının
orijinal dönemine ait olup olmadığı konusunda kesin bir fikir sahibi olmak güçtür. Ancak
uygulamalardaki başarılı işçilik, boyamanın asıl yapım döneminde yapıldığı fikrini
güçlendirmektedir. Cami mihrablarının büyük bölümü ise son dönemlerde kırmızı, mavi,
yeşil, sarı ve altın yaldız renkleri kullanılarak boyanmıştır . Taş üzerine boyama tekniği
Osmanlı döneminde kitabelerde uygulanan bir tekniktir. (11)
19.yüzyılda Diyarbakır’da salnamelere göre
Diyarbakır merkez sancağında Vali İsmail Paşa zamanında 5 cami, mevcutken bu sayı 1308
H. yılına gelindiğinde 28 cami ve 32 aded mescide ulaşmıştır. 1317-1379 H. yılında da bu
rakamlar 120 Hanefi cami, 4 Şafii Cami ve 21 mescit’e ulaşır.
Diyarbakır merkez sancağına bağlı kazalarda ise Cami ve Mescit sayıları şöyledir:
Siverek kasabasında 1291 H.ve 1292 H. salnamelerinde 5 cami varken, 1317-1379 H. yılında
2 cami ve 3 mescit kaydedilmiştir. 1290-1291 H. yılında Lice kazasında ise 2 cami vardır.
8
1317-1379 H. yılına gelindiğinde ise bu rakam 1 cami ve 2 mescit olarak kayıtlıdır. Silvan’da
1290-1292 H. salnamelerinde verilen bilgiye göre 4 cami bulunurken, 1317-1379 H.
salnamesinde cami sayısı 10’a yükselmiştir.(40)
Diyarbakır camileri kendi alanında uzman olan imamlar tarafından idare
edilirdi.Bilimsel kapasiteleri de oldukça iyi idi.28 mayıs 1741 terekeden Kaşık Budak
mahallesi İmamı Hüseyin Efendi bin ibrahim’in evinde tefsir,fıkıh ve Arapça gramer
kitaplarından oluşan bir kitaplığın olması mahalle imamlarının üst bilgi seviyesinde olduğunu
gösterir.(65)
Evliya Çelebi seyahatnamesinde Diyarbekir şehrinin çok temiz olduğundan
behsederek bunun nedeninin de şehrin çer çöpünün doğruca hamamlardaki külhanlara
götürülüp yakacak olarak kullanıldığını belirtir.Yine bu hamamların atık sıcak sularından
faydalanılnması düşünülmüş,sular genelde hamamların yakınlarındaki tarihi camilere
yönlendirilerek camilerin tabanının altında yapılan labirent şeklindeki mazgallardan günümüz
tabirince alttan ısıtma sistemine dönüştürülmüş ve mükemmel bir şekilde uygulanmıştır.Bu
olay 1970’li yıllarda Ulu cami tamirata alındığında tabanlar sökülünce görülmüştür.(70)
E Çelebiye göre Diyarbakır camileri
Evliya Çelebi, Ulu Camii’nden sonra bugün Dağkapı yakınlarındaki Nebi Camii
olarak bilinen Peygamber Camii’ni, bu caminin de bir tarafında Şafii kısmı olduğunu ve
Ulu Cami ve Nebi Camii gibi vakfından yararlanan birçok insanın bulunduğu İskender
Paşa, Behram Paşa, Kara, İpariyye, Hüsrev Paşa, Ali Paşa, Hasırlı, Muallak, Aziz
Efendi, Şems Efendi, Bıyıklı Mehmed Paşa ve Halid b. Velid Camileri cemaatlerinin
çokluğu, bazı mitolojik boyutları ve kubbe yapısı yönünden anlatır. Daha sonra mahalle
mescidlerinden bahseder (2001a: 25-27).25
25 Evliya Çelebi (2001a: 25-27), bu cami ve mescidlerden şu şekilde bahseder:
Andan Peygamber câmi'i (---) (—) (---) binâsıdır ve Dağ kapusu kurbundadır. Bu dahi
cami'i atîkdir ve gayet rûhâniyyet vardır. Cümle kârgîr kıbâblardır ve serapa
kurşumludur. Ve bir çârkûşe minaresi vardır. Ve bir tarafında yine Şâfi'î câmi'i vardır.
Ve mihrâb ü minberi ve mü'ezzinân mahfili sâde musanna'dır. Ve hareminde havzı ve
fevvâresi mükellefdir. Bu dahi cemâ'at-i kesîreye mâlikdir. Ve bunda dahi rûhâniyet
vardır. Sâhibü’l-hayrâtun vâkı'asına Hazret-i Risâlet girüp anlarun ta'limiyle bina
olunmağın Peygamber camii nâmiyle meşhurdur.
Andan câmi'-i İskender Paşa: (---) (---) Hânın vüzerâlarındandır. Amma latîf ü
musanna' kurşumlu ve bir minâre-i mevzûnlu ve evkafı kavî ve mürtezikaları firavun
9
câmi'-i abadandır.
Andan câmi'-i Behrâm Paşa: (---) (---) Hân vüzerâlarından. Kurşumlu câmi'dir. (---) (-)
Andan Melik Ahnıed Paşa câmi'i: (---) (---) Hân vüzerâlarından Ekrâd-ı (---) (---) dan
bir sâhib-i hayr vezîr-i dilîr imiş. Amma efendimiz gibi "Melek Ahmed Paşa" namlı
değil imiş, "Melik Ahmed Paşa" imiş. Bu câmi'-i pür-envâr Rûm ka-pusu kurbundadır.
Ve Kara cami': Bânîsi ma'lûmum değildir. Amma şeb [u] rûz cemâ'ati vefret üzredir.
Amma kurşumlu değildir.
Ve İpariyye câmi'i: Bir ankâ Çîn bâzergânı bina edüp der-i dîvân kirecine yetmiş yük
misk-i Hoten mahlut edüp bu câmi'i bina etdiğiyçün İparî ya'nî miskli câmi'i demek
olur. Hakka ki bir nem-nâk havada dîvârlann şemm etsen müşg râyihası âdemün
demâğın mu'attar eder. Amma kurşumlu değildir. Lâkin cemâ'at-i kesîresi vardır kim
subh u mesâ cemâ'atden hâlî değildir.
Ve Hüsrev Paşa câmi'i: (---) (---) Hân vüzerâlarındandır. Mardinkapusu semtindedir.
Gayet musanna4 ve şîrîn câmi'dir, amma kurşumsuzdur. Ve cemâ'ati vefret üzredir, zîrâ
şehrün izdihamı zemîninde vâki' olmuşdur.
Andan Alî Paşa câmi'i: (---) (---) vüzerâlarındandır. Sanlı nâm mahalle içinde vâki'dir.
Ve Hasırlı câmi'i: Bânîsi ma'lûmum değildir. Palancılar kurbundadır. Bir kurşumlu
ma'mûr câmi'dir.
Ve Mu'allak câmi'i: Bânîsi ma'lûmum değildir. Amma nısfını münhedim eden Timur-ı
Lenk'dir. Ve Mu'allak câmi'i nâmiyle şöhret bulmasının aslı oldur kim bir çâr-kûşe
minâre-i âlîsi var. Üstâd-ı bennâ bu minâre-i ser-âmedi beş aded amûd-ı müntehâ üzre
edüp minarenin çâr-kûşe temelin dörd sütün üzre san'at-ı sihr-âsâr ile bina etmiş.
Beşinci amudu minaremin temeli ortasına edüp cümle minârenün haml-i sakîli bu bir
amûd üzeredir. Sâ'ir dör[d] aded amûd âlet-i mülâhaza durduğiçün bu minareye Minârei
Mu'allak dediklerinden cami' dahi ol minare ism ile müsemmâ olmuşdur. Amma bu
minârenün esâsında beş aded amûdlar bir haddâd dükkânı içinde olmağile herkesün
manzûru olamaz. Takayyüd-i tam ve bezl-i ihtimam eden müşâhade eder, ibretnümâ bir
minâre-i ra'nâdir.
Ve Rûmiye şeyhi Azîz Efendi câmi'i: Nev-binâ câmi'i ra'nâciır ve Behrâmive câmi'i
kurbundadır.
Ve Şems Efendi câmi'i: Ya'nî Sinoğlu câmi'i nâmiyle meşhur bir câmi'-i ma'mûrdur.
Bu nâm ile şöhre-i şehr olmasının sebeb-i tesmiyesi oldur kim bu sâhibü'l-hayrât
merhum Şems efendi rahm-ı mâderde iken peder-i büzürgvârı gazaya giderken "İlâhî bu
10
hâmile ehlimin karnındaki evlâdımı sana emânet eyledim", deyüp gazaya müteveccih
olur. Ba'de'1-feth cihâd-ı asgardan gelüp görse kim ehli âhirete intikâl eylemiş. Ahâlî-i
mahalleden ehlinün gürün sıfâl edüp eydür: "Biz gazaya müteveccih oldukda ehlimün
batnındaki evlâdım i'tikâd-ı tam ile ol Hayyu'l-Kayyûm'a emânet verdim. Elbette ol
evlâd afât-ı semavîden ve âfât-ı arzîden masun [u] mahfuzdur", deyüp mezâristâna
varup ehlinün güruna varup eydür: "Es-selâmü aleyke yâ ehle'l-kııbur" dedikde hemân
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII,
Nisan 2012
37
Cami ve mescidlerden ilim yuvaları olan medreseler bahsine geçer (2001a: 27).
Önce bahsettiği camilerin hepsinde birer ikişer medrese olduğunu söyler. Bunlar
arasında bünyesinde yetişen öğrencilerinin elde edeceği rütbe bakımından en üstün ve
saygını, vakıf desteği en güçlü olanının, Ulu Camii’deki Mercaniye (Mesudiye)
Medrese’si olduğunu söyler. Gerek camii bünyesinde gerek müstakil birkaç medreseyi
öğrenci yetiştirme alanlarını da belirterek (beyan, fıkıh, kelam, tasavvuf, tevhid, tefsir
gibi) anlatır.
Ayrıca belirtir ki Diyarbakır’da Kur’an öğreten okullar vardır: her camide birer
şeyhü’l-kura olup bunlar, hıfz ilmi öğretirler. Fakat Kürtler, “hıfz ilmine çalışan fazıl
olamaz” diye hıfz ilmine fazla eğilmezler. Fakat tecvid ilmini öğrenirler. 26 Bunlar
sin içinde bir ma'sûm sadâsıyla: "Ve aleykiimii's-selâm yâ mücâhidi fî sebili'ilah ehî"
der. Cümle huzzâr-ı meclis hayran olup sinn-i meşhedin kapusun küşâde edüp görseler
üç seneye baliğ olmuş yüzü bedr olmuş bir şems-i münevver gulâm-ı pür-enver
validesinin sağ tarafında yatar. Validesinin sağ tarafı memesi asla çürümeyüp ma'sûm-ı
pak validesinin emceğin şupur şupur emmeğe başlar. Perverdigâr Rabbü'l-izze kadirdir
kim "Karamı gecede kara karıncaya kara taş içinde kadarınca nafakasın verir." Ol ki
evlâdın derûn-ı dilden Rabbullah'a emânet vere ol fena bulur mu? “İnnellahe alâ külli
şey’in kadîr” (2/Bakara, 20)
Ba'dehû pederi sinne girüp evlâdın der-âğûş edüp mezkûr kabri sütr edüp ol ma'sûm
gayet mahbûb olmağile ismine Şems derlerdi. Efvâh-ı nâsda sinde müştak olduğiyçün
Sinoğlu derler. Ba'dehû bu Şems Efendi Diyârbekir içre kut-biyyete kadem basup nice
keşf |ü] kerametleri zahir ü bahir olup nice kerre yüz bin mürîde irâdet vermiş bir pîşvâyı
tarîk [ü] âşık-ı sıddîk kimesne imiş. Ba'dehû mâl-ı helâl ile bu câmi'-i pür-envân inşâ
edüp ismine Sinoğlu câmi'i derler kim sebeb-i tesmiyesi oldur. Amma bir rûhâniyetli
ma'bedgâh-ı latîfdir.
11
Andan Bıyıklı Mehemmed Paşa câmi'i: Nazîf Paşa meydânındadır. Selîm Hân-ı
Evvel'in vüzerâlarından fâtih-i Diyârbekir Bıyıklı Mehemmed Paşa hayratıdır. Paşa-yı
mûma-ileyh dahi bu câmi'-i rûşen-âbâdın sahasında asudedir. Bu dahi bir musanna'
kurşumlu câmi'-i rûşendir.
Andan Hâlid ibn Velîd câmi'i: Ba'de hicreti'n-nebeviyye Hazret-i Ebâbekr hilâfetinde
bu kal'ayı Hâlid ibn Velîd f et h etdükde ibtidâ bina olunan bu içkal'ada Hazret-i Hâlid
câmi'idir. îbn Hâlid Hazretleri câmi'i cenbinde yatar. Amma Hazret-i Halid ibn Velîd
Hımıs şehrinde medfûndur.
Bu mahalde Diyârbekr'ün ( - - - ) aded hutbe tilâvet olunur cevâmi"leri tamam oldu.
Evsâf-ı mesâcidhâ-yı müvahhidân
Cümle aded mahalle mesâcidleridir. Evvelâ Balıklı zaviyesi. Ve Samlı mahallesi
mescidi.
26 Evliya (2001a: 27) bu durumu şöyle tasvir eder:
“Evsâf-ı dârü'1-kurrâ-yı Hazret-i Kur'ân-ı azîm ü Furkân-ı mecîd
Bâlâda tahrîr olunan cevâmi'lerin her birinde birer şeyhü'l-kurrâlar vardır kim ilm-i hıfz
görülür. Amma Kürdistân olmağile Arabistan gibi hâfız-ı Kur'ân'ı çok değildir. Zîrâ
"ilm-i hıfza mukayyed olan fâzıl olamaz" dey ü ilm-i hıfza takayyüd etmezler. Lâkin
ilm-i tecvîd görülüp kıra'ati üzre ve kırâ'at-i Ebû Ömer üzre râvîleriyle mahâric-i hurûfa
ri'âyet ederler. Ba'zılar tekmîl-i fünûn etmeğiçün kırâ'at-i İbn-ı Kesîr ve kırâ'at-i seb'a ve
kırâ'at-i aşere tilâvet ederler (---) (---)
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII,
Nisan 2012
38
dışında Hadis okullarından, her camide hadis okutan bir hoca olduğundan, yine her
camide çocuklar için birer mektep olduğundan da bahseder. 27
Ayrıca ünlü derviş tekkelerinin bulunduğunu ifade eder. Bu bağlamda Şeyh
Rumî Tekyesi, Balıklı Tekyesi, İpariyye Tekyesi’nden bahseder.28
27 Evliyâ Çelebi (2001a: 27), Diyarbakır’ın ilim ve eğitim durumunu kendi ifadeleriyle şöyle
anlatır:
Sitâyiş-i dârü't-tedrîs-i âlimân
Cümle (---) aded medrese-i dâ[rü]'l-ulûmdur. Evvelâ bâlâda tahrîr olunan camilerin her
birinde birer ve ikişer medrese-i dârü't-tahsîl-i ulûmları vardır.
Amma cümleden Cami'-i Kebîr'de medresc-i Mercâniyye: Beync'l-ulemâ payesi vardır.
Müderrisi andan mevleviyyele kadem basar. Müderrisi ve talebeleri vardır. Evkafı kavî
12
olmağile hücrelerinin vazîf'e-i mıfayyenleri ve lahmiyye ve şem'iyyeleri da'imdir.
Andan yine Cami'-i Kebîr'de Safi'î mihrabı hâricinde medrese-i Şâfi'î: Bu dahi mu'mûr
[u] .Voâdân dârü't-tedrîs-i ehl-i edyândır.
Ve medrese-i Cami'-i Peygamber: Talebesi çokdur. Bunda bir kerre ilme bed' eden
elbette ve elbette mahrum kalmamışdır.
Andan medrese-i İpâriyye: Meşhur medresedir kim ilm-i beyân görülür. Anınçün
talebeleri yakın zamanda ayan u beyân olup sâhib-i sadr olur.
Andan Mardinkapusunda medrese-i Hüsreviyye. Bu dar-ı ulûmda ilm-i kelâm kıra'at
olunur. Anınçün telâmîzleri fesahat u belagat üzre mütekel-limlerdir.
Andan medrese-i Sarılızâde: Bunda ilm-i fıkh tilâvet olunduğundan halîfeleri gayet
fakîhlerdir.
Andan medrese-i Şeyh Rûmî: Ulu âsitânedir. Bunda mürîd-i mezîdleri ilm-i tasavvuf ve
ilm-i tevhîd ile meşgullerdir.
Andan medrese-i (---) (---): Bunda ilm-i tefessürden tefsîr-i Cerîr-i Taberî ve tefsîr-i
İbn-i Mes'ûd ve tefsîr-i Ebü'1-Leys ve tefsîr-i Beğavî ve tefsîr-i Kadı ve Tefsîr-i Deylemî
ve tefsîr-i Feyzullâh Hindî ve tefsîr-i Ebussu'ûd görülüp müfessir ü müdakkık ulemâ vü
fuzalâ-yı musannifleri vardır. Meşhur medreseler bunlardır.
Evsâf-ı dârü'l-kurrâ-yı Hazret-i Kur'ân-ı azîm ü Furkân-ı mecîd
Bâlâda tahrîr olunan cevâmi'lerin her birinde birer şeyhü'l-kurrâlar vardır kim ilm-i hıfz
görülür. Amma Kürdistân olmağile Arabistan gibi hâfız-ı Kur'ân'ı çok değildir. Zîrâ
"ilm-i hıfza mukayyed olan fâzıl olamaz" dey ü ilm-i hıfza takayyüd etmezler. Lâkin
ilm-i tecvîd görülüp kıra'ati üzre ve kırâ'at-i Ebû Ömer üzre râvîleriyle mahâric-i hurûfa
ri'âyet ederler. Ba'zılar tekmîl-i fünûn etmeğçün kırâ'at-i İbn-ı Kesîr ve kırâ'at-i seb'a ve
kırâ'at-i aşere tilâvet ederler (---) (---)
Sitâyiş-i dârü’l-hadis-i Peygamberân
Cümle (---) aded dâru’l-hadîsdir. Gerçi İslamboldaki gibi kıbâb-ı azîmler ile mebni dar‘l-hadîsler yokdur. Amma elbette her câmide birer muhaddis-i ders-i âmlar vardır.
Bâhusus Câmi’-i Kebîr imâmı Deli İmânı nâmiyle şöhret bulmuş imânı-1 fâzıl gâyelü'1gâye muhaddisdir. Zîrâ Mısır'da Câmi’-i Ezher'de tahsîl-i ilm-i hadîs etmişdir. Ve
muhaddis Ramazân Efendi Müslim ve Buhârî'yi (---) (---) cümle hıfzan kıra'at etmişdir
kim râvîleriyle yedi bin hadîs hâtır-nişânıdır.
Der-beyân-ı mekteb-i dârü't-ta'lîm-i sıbyân u tıflân-ı ciğer-kûşe-i püserân
Cümle (---) aded mekteb-i ebcedhândır. Evvelâ bâlâda tastîr olan cevâmi'lerin birer aded
mektebleri mukarrerdir.
13
28 “Der-medh-i tekye-i dervîşân-ı zîşân
Cümle (---) aded âsitâne-i seyyâhân-ı sâhib-i sândır. Evvelâ cümleden tarîk-ı Hâcegânda Şeyh
Rûmî tekyesi. Bunda olan tevhîd ü tezkîr-i Sübhânî bir diyara mahsûs değildir. Şeyhi (---) (--)
Efendi ibn Şeyh Rûmî'dir kim cemî'i fukaralara ve âyende vü revendegâna ni'metleri mebzul
olup halkdan münzevî bir halûk u hâlîm ü selîm zât-ı şerîf-i mahdûm-ı mükerremdir.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII,
Nisan 2012
39
Evliya Çelebi, Diyarbakır’da insanların genellikle “ulemalara” “monla
Mahmûd” ve monlâ fülân” dediklerinden de bahsederek(2001a: 31) bugünün
Diyarbakır’ında da aynı şekilde din bilginlerine “molla” veya “mela” denilmesinin
tarihsel ve kültürel temellerini anlamamıza yardım etmektedir.
47 mahallesi Müslüman olan Diyarbakır’ın 7 mahallesi Ermeni’dir. Fakat Rum,
Frenk ve Kıptî (Çingene) mahalleleri yoktur. İçkale, Balıklı, Sarulı, Şeyh, Cami-i Kebîr
gibi mahalleler meşhurdur.29
Yazın Diyarbakırlılar zengin fakir ailecek nehir kıyısında kendilerine verasetle
intikal eden yerlerde hayma ve çadırlar kurar, bostanlarına karpuz, kavun ve çeşit çeşit
sebze meyveler, çiçekler ekip çalışırlar. Dicle sahilindeki Reyhan bağı müşebbek
bostanı, Rum u Arab u Acem’de eşsizdir. Her bağ ve bostan verimli reyhanlarla dolu,
şat nehrinden gelen havuz ve şadırvanlara sahiptir. İnsanlar tam yedi ay boyunca Şat
kıyısında dost, arkadaş ve akrabalarıyla; saz ve sözle yiyip içerek zevkle yaşarlar. Dicle
nehri kenarındaki bostanlarda yetişen Diyarbakır kavunu da eşsizdir. İnsan yediğinde
tadı damağında kalır. Sanat erbabı, bostan mevsiminde kazanç ve işlerle meşgul olup
her tür yiyecek ve içeceğe sahiptir. İnsanlar sabahleyin şehre işine gider, ikindiden
sonra tekrar nehir kenarındaki bağlarına döner sefa sürerler. Evliya Çelebi Şat kıyısında
insanların Şafii Vakti’ne kadar eğlendiklerini, ondan sonra ezan sesleriyle tevhid
zikirleri ettiğini anlatır. Ayrıca Diyarbakır halkının tamamen Hâcegândan ve Gülşenî
tarikatından olmakla tevhid zevk ve şevkinin vecdinden geri kalmadığını söyler.
Çelebi’nin ifadesiyle “Netice-i merâm bu bâğ-ı irem’de gûy-gûy ve güm-güm cân
sohbetleri olup devâm-ı devlet-i pâdişâhîye müdâvemet ederler.”30
Andan tekye-i Balıklı: Bu dahi tarîk-ı (---) (---) vâcibü's-seyr bir tekye-i dervîşândır.
Andan tekye-i İpâriyye: Tarîk-ı (---) (---) tekye-i azimdir ve cümle dervîşânı yârân-ı
nedimdir.”
14
(2001a: 27)
29 Evliya Çelebi’nin ifadesiyle (2001a: 28):
“Der-fasl-ı esmâ-i mahallât-ı buldan
Cümle (---) aded şehir mahalleleridir. Kırk yedi mahallesi müselmânlardır, yedi
mahallesi Ermenîlerdir, amma Rûm ve Fireng ve Kıbtî ve (---) (---) mahalleleri yokdur.
(---) (---) (---)
Evvelâ İçkal'a mahallesi ve Balıklı mahallesi ve Sarulı mahallesi ve Şeyh mahallesi ve
Cami-i Kebîr mahallesi ve ..... (2 satır boş).... Meşhur mahallâtlar bunlardır.
30 Seyyah, Diyarbakır’ın dinlenme, eğlenme ve mesire yerini çok güzel bir dille ve adeta hiç
bir yönünü
dışarda bırakmayarak anlatır. Ona göre Diyarbakır’ın mesire yeri benzersizdir:
Evsâf-ı mesîregâh-ı şehr-i Diyârbekr-i lâ-nazîr
Evvelâ cümleden meşhûr-ı âfâk olan diyâr-ı Rûm-ı Yunan'da Konya Meramı ve
Adalya'da İstanâz bağı ve Mısır'da Feyyûm bağı ve Şam'da Mencik bağı ve Darende'de
Darende bağı ve Malâtıyye'de Aspuzan bağı; cümle bunlar meşhûr-ı âfâk olup
manzûrumuz olduğu üzre evsâfları tahrîr olunmuşdur. Amma bu Diyârbekir sâhil-i
Şattu'l-Arab'da olan Reyhan bağı ve müşebbek bostanı Rûm u Arab u Acem'de nazîri
yokdur. Kaçan kim evvel-bahâr faslında Şattu'l-Arab'un tuğyanı mahalli ubûr edüp mâ'-ı
zülâli ber-karâr cereyan etmeğe başladıkda Diyârbekir ahâlîsinin bay [u] gedâsı cümle
ehl [ü] lyâlleriyle sâhil-i Şatt'a rıhlet edüp kenâr-ı bahrde âba vü ecdâdlarından irsile
intikâl etmiş hudûdlarında hayme vü hargâhlariyle meks edüp bostanlarına kavun ve
karpuz ve gûnâ-gûn sebzevat ve şükûfe eküp kâr ederler. Amma bunda bir güne reyhan
ekerler kim herkesün hududu kenarında eküp bir ayda güya olup mızrak kaddi oldukda
ol reyhandan [208a] içerisi görünmek ihtimâli yokdur. Ve Şattu'1-Arab kenarında cümle
külbe-i ahzânlarının der-i dîvârları ve bâbları ve siitûhları cümle reyhandandır. Ve cümle
reyhanın yine kökleri zeminde olup cemî'i bergleri sebz-gûn olup durmadadır ve da'imâ
zemînden taravet bulup büyümededir. Bir hâne reyhan dîvârından görünmek
ihtimâli(129
CAMİ VE MESCİTLERİ DAĞILIMI
Melek Ahmet Caddesi kuzeyinde ( kuzeybatı ) 5 cami ve 4 mescit vardır. Balıklı Mescidi
yakın yıllarda yıkıldı.
Melek Ahmet Caddesi güneyindeki kesimde ( güneybatı ) 6 cami 3 mescit bulunuyor.
Yeni Kapı Caddesi kuzeyinde ( kuzeydoğu ) Bıyıklı Mehmet Paşa Camisi ve 6 mahalle
mescidi vardır.
15
Yeni Kapı Caddesi güneyindeki dilimde ( güneydoğu ) 3 cami 4 mescit vardır. Bu dağılıma
dikkat edilirse:
1. .Her Dilime dağılım vardır. Doğu yarıda mescitler çoğunluktadır.
2..Kentin batı yarısında cami ve mescit sayısı daha fazladır ve büyük camiler çoğunluktadır.
Kent burada; Ulu, İskender Paşa, Safa (parlı ) , Melek Ahmet, Lala Kasım, Behram Paşa ve
Ali Paşa ( üçü mimar koca sinan ‘ındır) gibi hatrı sayılır camiler, Şafiiler bölümü , medrese ve
tekkeler gibi yardımcı elemanlarla zenginleştirilmiştir. Öyleyse , kentin batı yarısında
Müslüman halk daha -çoğunluktadır diyebileceğiz. Doğu yarıda bu sayı azalırken en kıymetli
Bıyıklı Mehmet Paşa yapı topluluğu ve Hüsrev Paşa Medresesi ‘ ne indirgenir. Böylece
Müslüman sayısı azalmış, zımmılerinki artmıştır. Öyleyse kuzeybatı dilimini güneydoğuya
birleştiren verevine bir çizgi durumu oldukça iyi anlatmaktadır. Bunun 2 ucu 2 ayrı kesimi
simgeler. (102)
Diyarbakır da 20 tane tarihi camii bulunmaktadır. Osmanlı ve Osmanlı öncesi devirlere ait
olan bu camilerin 19 tanesi sur içinde, 1 tanesi sur dışındadır. Ayrıca, günümüzde camii
olarak kullanılan 16 tane de tarihi mescit vardır. Bu camilerimiz ve mescidlerimizin tümü
günümüze kadar gelebilmiş ve ibadete açıktır. 15 camii minarelidir, 5 camii minaresizdir. Sur
içinde 7 camiin minaresi bazalt taştan, 8 camiin minaresi kalker (beyaz) taştan yapılmıştır. Bu
minarelerin 4 tanesi 4 köşeli, 1 tanesi 8 köşelidir.
Sur İçindeki Tarihi Camiiler
Ulu Camii, (Camii Kebir)
Hz. Süleyman Camii
Hz. Ömer camii
Nebi (Peygamber) Camii
Safa (Parlı) Camii
Melek Ahmet Paşa Camii
Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii
16
Nasuh Paşa Camii
İskender Paşa Camii
Sin (Sinoğlu) Camii
Ayn Minare (Hoca Ahmet) Camii
(Defterdar) Rağıbiye Camii
Ali Paşa Camii
Lala Bey Camii
Hüsrev Paşa Camii
Behram Paşa Camii
Şeyh Mütahhar Camii (4 Ayaklı Minare)
Arap Şeyh Camii
Şeyh Aziz Mahmut Ürmevi (Haci Müştak) Camii
Kurt İsmail paşa camii
Sur içindeki tarihi Mescitler
Hasırlı Camii (Mescid)
Cağal Camii (mescid)
Salos Camii (mescid)
Dabanoğlu Camii (mescid)
İbrahim Bey Camii (mescid)
Taceddin Camii (mescid)
Hacı büzrük Camii (mescid)
Kavas-ı sağir Camii (mescid)
Molla bahaddin (kozlu) Camii (mescid)
Hançeri Güzel Camii (Mescid)
17
Kaşık Budak Camii (Mescid)
Mervani Camii (Mescid)
Kadı Camii (mescid)
Hanzade Camii (mescid)
Şeyh Yusuf Camii (mescid)
Sarı Saltuk Camii (mescid) (120)
Havadan cami görüntüleri
Ulu camii (F Türkoğlu)
18
İskenderpaşa camii
Ali paşa camii
19
Artuklu Döneminde Taş Süsleme
Güneydoğu Anadolu, özellikle Diyarbakır, Mardin, Silvan ve Hasankeyfe de egemen
olan Artuklu Mimarisinde süslemeler bölgesel bir takım özelliklere sahiptir. Suriye etkili iki
renkli taş işçiliği ve çok dilimli kemer çeşitleri cami ve medrese süslemelerinde
uygulanmıştır. Camilerin dışa dönük süslemelerine karşın medreselerde içe dönük bir süsleme
ile karşılaşılır (8).
Akkoyunlu Döneminde Taş Süsleme
Doğu Anadolu ve Batı İran'da egemenlik kurmuş bir Türk oymağı olan Akkoyunlular
Diyarbakır'da yöresel koşullara uyarak mimari ve süslemelerini biçimlendirmişler, taş
işçilikleri ile göze çarpan güzel yapılar üretmişlerdir. Ayni Minare Camii, Safa ve Nebi
Camii, Şeyh Matar Camii iki renkli ve kabartmalı taş işçilikleriyle önemli yapılardır. Bu
camiler biçimsel olarak aynı dönemde yapılmış Osmanlı camileriyle benzerlik gösterirler (8)
Diyarbakır'daki Osmanlı öncesine ait cami ve mescitlerde farklı plan şemaları
uygulanmıştır. Bu cami ve mescitler genel olarak avlu, son cemaat yeri ve harim mekânından
oluşmaktadır. Camilerin harim mekânları kıble duvarına göre, enine dikdörtgen planlı, kare
planlı, derinlemesine dikdörtgen planlı olarak karşımıza çıkmaktadır . Diyarbakır Ulu
Camii'de ilk defa görülen enine dikdörtgen plan şeması, Osmanlı öncesi camilerde yoğun
olarak lekrarlanmıştır. Bu plan şeması mihraba paralel sahınlardan oluşmakla olup. üst örtü
kubbe, tonoz ve düz dam şeklinde olabilmektedir, lirken örneklerden surlara bitişik Ömer
Şeddaı Camii(II60) tek sahınlı harim üç bölüm halinde kubbelerle örtülmüştür. Yine aynı
dönemden İç Kaledeki IHz. Süleyman Camisi (1160) Osmanlı döneminde değişikliğe
uğramakla beraber ilk yapısı enine dikdörtgen planlı bir düzenleme göstermektedir.
Akkoyunlu döneminde yapılmış birçok cami ve mescitte bu plan şeması bazı değişikliklerle
tekrarlanmıştır. Nebi Camii ve Parlı (Safa) Camit başta olmak üzere. Hoca Ahmcd (Ayni
Minare) Cami, İbrahim Bey Mescidi, İlacı Büzürk Mescidi (XV. yy sonu-XVI. yy başı),
Taceddin Mescidi'nde sevilerek uygulandığı görülmektedir.
Bu enine dikdörtgen planlı örneklerden Nebi Camii (XVI. yy başları) ile Parlı (Safa) Camii
(XV. yy son çeyreği) üst örtü düzenlemesi onadaki yapıya hâkim merkezi kubbe ile
yanlardaki tonozlu birimlerden oluşmakladır. Merkezi kubbe kuzey ve güneyden duvarlara
yanlarda ise, Nebi Camii'nde birer; Parlı (Safa) Camii'nde ikişer bağımsız ayağa oturmaktadır.
Bu plan tipinin en erken örneği Mut Lal Ağa Camisi (1356)'nde uygulanmıştır . Osmanlı
döneminde ise Melik Ahmet Paşa Camii'nde tekrarlanmıştır.(33) çokgen biçimde dışa taşımı
yapmaktadır. Buna benzer uygulamalar Osmanlı döneminden kalma Hüsrcv Paşa ve Ali Paşa
Medrescsi'nin mescit bölümleri ile benzeşmektedir. Buna benzer uygulamalar Osmanlı
20
döneminden kalına Edirne Beylerbeyi Camisi (XV. yy II. Çeyreği) ile Tire Yeşil İmaret
Camisi'ndc de görülmektedir.
Kare plan düzenlemesinde tek kubbe uygulaması. Akkoyunlu döneminden Lâkı Kasım
Bey Camisi ile Kasım Padişah (Şeyh Mutahhar) Camisi'ndc görülmektedir. Osmanlı
döneminden kalma kare plânlı mekân üzerinde tek kubbe uygulaması Hadım Ali Paşa
Camii'ndc (1534-37), İskender Paşa Camii'ndc benzer şekilde uygulanmıştır.
Kare plânlı mekân düzeninden kubbeye geçişlerde kullanılan tromplar sayesinde kubbe ile
kare hacmin bütünleşmesi sağlanmıştır. Bu plan tipinde camiler. Büyük Selçukludan
başlayarak Anadolu Selçuklu. Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde gelişimini sürdürmüştür.
Erken Osmanlı'dan Mudurnu Yıldırım Camii (1382) 19.60 m. çapında kubbesi ile dikkat
çekici örneği olurken. Osmanlı Mimarisi'nde kare mekânla bütünleşen tek kubbe
uygulamasının da başlangıcı olmuştur.
Mihraba dikey uzanan salım düzenlemesi bu dönemde çok fazla uygulanmamıştır.
Akkoyunlu dönemi mescit yapılarından olan Şeyh Yusuf Ilamcdani Mescidi'ndc
görülmekledir. Buradaki iki salimli mekân düzgün bir dikdörtgene otıırmamaktadır.
Osmanlı öncesi Diyarbakır camilerinde genelde bazalt taş malzeme kullanılmıştır. Cephe
düzenlemelerinde düzgün kesme taştan siyah ve beyaz renkte iki renkli taş işçiliği dikkat
çekmektedir. Bu işçilik Diyarbakır'daki Akkoyunlu eserlerinden Nebi Camisi (XVI. yy
başları). Kasım Padişah Camisi (1500), Parlı (Sala) Camisi (XV. yy son çeyreği) ve Lala
Kasım Bey Camisi (XVI. yy 1. çcyreği)'ndc kendini açıkça göstermektedir.
Diyarbakır'daki Osmanlı öncesi cami mihrapları genelde XV yüzyıl Akkoyunlu
döneminden kalma olup: Selçuklu. Artuklu ve Eyyııbi mihraplarının yeni bir sentezi
durumundadır. Böylece Diyarbakır'da yeni bir mihrap formu meydana getirilmiştir. Özellikle
bu formun en güçlü temsilcisi olan Safa Camii mihrabı Diyarbakır'daki Osmanlı mihraplarına
örnek teşkil etmiştir.
Minberlerde de Akkoyunlu döneminden Parlı Camii'nin
laş minberi malzeme, leknik. form ve süsleme özellikleri bakımından dikkat çekmekte ve
sonraki Osmanlı minberlerine öncülük yapmaktadır. Özellikle Behıam Paşa ve Fatih Paşa
camilerinin minberlerine önemli etkilerde bulunmuştur.
Bu dönem minareleri kare ve silindirik gövde yapıları ile ön plana çıkmaktadır.
İnaloğulları döneminde yapılmış olan 11/ Süleyman Camii minaresi kare planlı yüksek
gövdesi ile aynı tarihlerde yapılmış olan Ulu Cami minaresi ile büyük benzerlik içerisindedir.
Aynı geleneğin devamı 16. Yüzyıl başlarındaki Akkoyunlular'a ait Nebi ve Kasım Padişah
21
camilerinin minarelerinde görülmekledir. Bunlardan Dört Ayaklı Minare olarak da bilinen
Kasım Padişah Camii minaresi, yapıdan bağımsız kaide vazifesi gören dön sütun üzerine
oturtulmuş kare planlı gövdesi ile Türk mimarisindeki dikkat çekici örneklerden biri
olmuştur. Aynı dönemden kare planlı iki renkli taş işçiliği gösteren Nebi Camii minaresi
Diyarbakır"daki kare gövdeli geleneği sürdürülmüştür.
Diyarbakır'da aynı döneme ait silindirik gövdeli örneklerden Parlı (Safa) Camii minaresi
mimarı özellikleri yanında kaidesinden itibaren yoğun süsleme programına sahip olmasıyla
belirginleşmektedir. Hem silindirik gövdeli olması hem de taş süslemeleri ile Eyyııbi eseri
olan llasankeyf'teki Sultan Süleyman ve Rızk Camii minareleri ile benzerlik göstcmıcktedir.
Aynı şekilde silindirik gövde yapısına sahip bir diğer minare ise Lala Kasım Bey Camii'ndc
yer almaktadır.
Diyarbakır'ın Osmanlı öncesi cami mimarisinde görülen süslemeler laş malzeme ağırlıklı
olup. yapıların dış ve iç mimarisinde belirginleşmektedir. Cephelerde, minare, son cemaat
yeri. mihrap ve minare gibi mimari elemanlarda yoğunlaşan süsleme örnekleri sülüs ve kufi
yazılar, geometrik kompozisyonlar ve rumî-palmet, hatayi gibi bitkisel motiflerden
oluşmaktadır. Kapalı mekânlarda kalem işi. çini süslemeler duvar ve üst örtü yüzeylerini
kaplarken taş ve çininin Parlı (Safa) Camii minaresinde birlikte kullanılması daha sonraki
Osmanlı dönemine ail Melik Ahmet Paşa Camii minaresine örnek teşkil etmiştir.
Sonuç olarak Osmanlı dönemi öncesi cami mimarisi Ulu cami dışında Akkoyunlu
döneminde yoğunlaşmıştır. Bu camilerin plan ve mimari, malzeme ve süsleme özellikleri ile
daha sonraki Osmanlı camilerine örnek teşkil etmiştir. Bu sayede Diyarbakır'da Türk- İslam
medeniyetinin güçlü bir şekilde temsil edilmesi gerçekleştirilmiş durumdadır(33)
Melik Ahmet Paşa Cami plan tipi, enine dikdörtgen planlı olup ortadaki iki payeye oturan
bir kubbe ile yanlardaki tonozlu birimlerden oluşmaktadır. Bu plan tipinin en erken örneği
Mut Lal Ağa Camisi (1356)'nde uygulanmıştır (G. Çantay, 2008, s. 474). Bu plan şeması ise
yörede önceden de uygulanmış olup Nebi Camisi (XVI. yy başları) ve Parlı (Safa) Camisi
(XV. yy son çeyreği)'nde benzer bir şekilde yapılmıştır. Gerek Melik Ahmet Paşa Cami
gerekse Ragıbiye Mescidi fevkani olup alt katlarında geçitler ve dükkânlar bulunmaktadır.
Hüsrev Paşa Camisi (1521-28) aslında bir medrese iken sonradan camiye çevrilmiştir.
Mihrap nişinin olduğu kısım çokgen bir formla dışarıya taşıntı yapmaktadır. Diyarbakır'da
Akkovunlu eseri olan Hoca Ahmet Camisi (1489), Osmanlı eseri olan Ali Paşa Medresesi
(1534-37) ile benzeşmektedir. Dışarı taşmlılı yarım sekizgen uygulaması Osmanlı döneminde
22
Edirne Beylerbeyi Camisi (XV. yy II. Çeyreği) ile Tire Yeşil İmaret Camisi (1541 )'nde de
uygulanmıştır.
Kare planlı, tromp geçişli kubbesi ile Ali Paşa Camisi (1534-37), İskender Paşa Camisi
(1551), Behram Paşa Camisi (1564-72) ile Akkoyunlu eserleri olan Lala Bey Camisi (XVI.
yy I. Çeyreği) (Çizim: 50), Kasım Padişah Camisi (1500)'ne benzemektedir.
Behram Paşa Camisi (1564-72), plan kurgusu, son cemaat yerinin içinde olduğu ikili revak
ve çokgen planlı şadırvan düzenlemesi ile bir diğer Mimar Sinan eseri olan Halep Adiliye
Camisi (1556) ile çok büyük benzerliklere sahiptir. Benzer plan şeması İstanbul Bali Paşa
Camisi (XVI. yy ortalan), Siliv-rikapı Hadım İbrahim Paşa Camisi (1551)'dir.
Fatih Paşa Camisi (1516-20) ise, plan kurgusu olan ortada kubbe dört yönde yarım kubbe
ve köşelerdeki küçük kubbe düzenlemesi ile mükemmel örneği Mimar Sinan'ın İstanbul'daki
eserlerinde görülen merkezi plan şemasının Sinan öncesi ilk örneklerinden birisi olması
açısından önemlidir. Bu plan şemasını Fatih Paşa Camisi'nden önce Çemişgezek Yelmaniye
Camisi (1397-1406), Dimeu5ka Doğan Bey Camisi (1420), Atina Fethiye Camisi (XV. yy
ortası), Hacı Hamza Sinan Paşa Camisi (1506-7), Elbistan Ulu Camisi (XV. yy sonu XVI. yy
başı); Kahire Hadım Süleyman Paşa Camisi (1528-29), Çorum Kargı Oğuz Köyü Camisi
(XVI. yy ilk çeyreği) İstanbul Şehzade Camisi (1543-48), İstanbul Sultan Ahmet Camisi
(1609-16), İstanbul Yeni Camisi (1597-1663)cle uygulanmıştır Cami, son cemaat yerinin
güneyindeki kare planlı kubbeli küçük birer mekân düzenlemesi ile zaviyeli tip camileri
anımsatmaktadır. Aynı düzenleme İskender Paşa Camisi'nde de vardır. Nasuh Paşa Camisi
harim kısmı dört sütuna oturan bir kubbe ile kubbeyi dört yönden saran çapraz tonoz
uygulaması ile dikkati çekmektedir. Bu plan şeması Diyarbakır'da sdc görülen bir özellik
değildir.
Arap Şeyh Camisi ise iki payeye oturan altı kubbeli plan tipiyle de Diyarbakır'da
alışılagelen plan şemasından değildir. Benzer plan uygulaması Diyarbakır'daki Akkoyunlu
eseri olan İbrahim Bey Mescidi (XV. yy son çeyreği'dir.
Kurt İsmail Paşa Cami ise türbelerde uygulanan sekizgen plan şeması ile Diyarbakır'daki
ender planlı cami olması nedeniyle önemlidir.
Mihraba dikey uzanan şahın düzenlemesi ile Hacı Müştak Camisi (1591-1620), Kavas-ı
Sağir Mescidi (XVI. yy), Diyarbakır'daki diğer camiler olan Ömer Şeddat Camisi Akkoyunlu
eserleri olan Şeyh Yusuf Hamedani Mescidi'ne benzemektedir.
Osmanlı Camilerinde cephe düzenlemesi düzgün kesme taştan siyah ve beyaz renkte iki
renkli düzenleme dikkati çekmektedir. Bu düzenleme Diyarbakır'daki Osmanlı öncesi eser23
lerinden Nebi Camisi (XVI. yy başları). Kasım Padişah Camisi (1500'ler), Parlı Camisi (XV.
yy son çeyreği). Lala Kasım Bey Camisi (XVI. yy I. çeyreği) de olup Mimar Sinan'ın
Diyarbakır'daki eserlerinde dahi kendini açıkça göstermektedir.
Diyarbakır Camilerindeki mihrap nişleri genel itibariyle çokgen planlı olup mukarnas
kavsarahdır. Kavsara ise çok dilimli bir kemerle kuşatılmıştır. Niş genel itibariyle en dıştan
mukamaslı bir bordürle kuşatılmıştır. Bu uygulama gerek Osmanlı öncesi gerekse Osmanlı
dönemi camilerinde aynen uygulanmıştır. Mihraplardan sadece Melik Ahmet Paşa Camisi
mihrabı çinilerle kaplanmıştır. Fatih Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Bchram Paşa, Melik
Ahmet Paşa, Ragıbiye camilerinin mihrap nişlerinin her iki yanında birer sütunçe yer
almaktadır
Fatih Paşa, Ali Paşa, Behram Paşa, Melek Ahmet Paşa camilerin mihraplarının iç yüzleri
bezemelidir. Bu bezeme Melik Ahmet Paşa Camisi'nde çini iken diğerlerinde taş üzerine
geometrik tezyinatlıdır. Fatih Paşa ve Behram Paşa camilerinin mihrap nişlerinin iç
yüzündeki geometrik bezemeli sivri kemerli pano uygulaması Akkoyunlu eseri olan Parlı
Camisi'nde de görülmektedir.
Melik Ahmet Paşa Camisi mihrabı tamamen çini kaplıdır. Anadolu Selçuklu ve Beylikler
döneminde mihrapların çini ile süslenmesini çok yapılan uygulamadır. Çini mihraplar erken
Osmanlı döneminde Bursa Yeşil Camisi (1424), Edirne Muradiye Camisi'nde (1436)
görülmektedir. Tunceli Çemişkezek'teki Yelmaniye Medresesi'nin (1397-1406) mihrabında
dıştaki taş süslemeli bordürden sonraki ikinci ve üçüncü bordur çini süslemelidir. Edirne
Şahmelek Paşa Camisi (1429) alçı mihrabında geometrik bölmeler arasında çiniler yer
almaktadır. XVI. yüzyılda mihrapların yoğun bir şekilde çinilerle kaplanmıştır. istanbul'da
Rüstem Paşa Camisi (1561), Piyale Paşa Camisi (1537), İvaz Efendi Camisi (1585), Takkeci
İbrahim Ağa Camisi (1592), Adana Ulu Camisi (1520-21) mihrabında çini kaplamalar
görülmektedir
Fatih Paşa ile Behram Paşa Cami ile Ulu Cami'ye Osmanlı döneminde eklenen minberler
mermer malzemeden yapılmıştır. Fatih Paşa ve Behram Paşa camilerinin minberleri malzeme,
teknik ve süsleme programları bakımından birbirini önemsiz farklar haricinde tekrar
etmektedirler. Minberler yerel özellikler göstermektedir. Her iki minberde Akkoyunlu eseri
olan Parlı Camisinin taş minberi malzeme, teknik, form ve süsleme özellikleri bakımında
Behram Paşa ve Fatih Paşa camilerinin minberlerine önemli etkilerde bulunmuştur. Minberler
Akkoyunlu geleneğini devam ettirmesine karşın her iki dönem minberleri arasmda üslup
farklılıkları görülmektedir. Süslemede iki renk uygulaması, Zengi mimarisinin karakteristik
24
bir özelliği olarak Artuklu, Eyyubi ve Memluklu mimarisinde görülmekte ve Anadolu'daki
Suriye etkisini açıkça yansıtmaktadır
Behram Paşa ve Melik Ahmet Paşa camilerinin taç kapıları mukarnas kavsarah olup
sütuııceler üzerine oturan çok dilimli bir kuşatma kemerine sahiptir. Bu düzenleme açısından
Mardin Sultan İsa Medresesi (1385) ile Kasımiye Medresesi (XV. yy sonu-XVI. yy başı)
portallerine benzemektedir. Taç kapı geometrik motifli ve mukarnaslı bordürlerle sınırlandırılmıştır. Diğer yapıların taç kapıları ise sade olup dıştan sivri kemerli bir niş içine
alınmışlardır.
Üst örtüyü oluşturan kubbenin dıştan pramidal bir külahla örtülü olup yüksek bir kasnak
üzerinde kendini gösterdiği camiler ise Ali Paşa ve Nasuh Paşadır. Aynı uygulama Akkoyunlu eserleri olan Nebi ve Parlı camilerinde de görülmektedir. Kubbenin dıştan belirgin
olduğu yapılar da Fatih Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Melik Ahmet Paşa ve Kurt İsmail
Paşa camileridir. Benzer uygulama Akkoyunlu eserleri olan Lala Kasım Bey ve Kasım
Padişah camilerinde de görülmektedir.
Diyarbakır çini uygulamasına yabancı bir merkez değildir. Gerek İç Kale'deki Artuklu
Sarayı gerekse Akkoyunlu eserlerinde çiniler görülmektedir. Çini fırınları şehrin Nasuh Paşa
Camisi ile Fatih Paşa Camisi arasındaki kısımda yoğunlaşmaktadır. Zincirkıran Türbesi
civarında yapılan hafriyat çalışmalarında fırın kalıntıları, sır, çini ve seramik parçaları bulunmuştur. Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere Diyarbakır yapılarını süsleyen çinilerin
büyük bir kısmı, yerli atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Hüsrev Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Melik Ahmet Paşa ve Behram Paşa camilerinin
harim duvarları belli bir yüksekliğe kadar çini levhalarla kaplanmıştır. Çinilerde, bitkisel,
geometrik, yazı ve sembolik olmak üzere farklı süsleme türle fiyle değişik kompozisyonlar
görülmektedir. Kn fazla bitkisel kompozisyon tercih edilmiştir. Bitkisel süslemelerde İznik
çinilerinde görülmeyen tamamen kendine has tasarımlar olduğu gibi XVI. yy ikinci
yarısından itibaren Osmanlı sanatında hakim olan natüralist motiflerle oluşturulmuş
kompozisyonlara da rastlanmaktadır. Üretim kaliteleri bakımından da mahalli üslup açıkça
görülmektedir(37)
Ali Emiri Efendinin "Osmanlı Doğu Vilayetleri" isimli eserinde Diyarbakır cami ve
mescitlerinden söz edilirken rakam olarak "yüzlerce" telaffuz edilir. Ancak bu yüzlercesinden
bazıları ya yakılmıştır, ya da kapı pencereleri sökülüp yakılmıştır, bazıları da harap halde de
olsa tamamen yıkılmaktan kurtulmuşlardır. 1950'li yıllarda Demokrat Partinin iktidara
25
gelmesiyle ezan aslına uygun olarak okunmaya başlanınca bu harap cami ve mescitlerin
onarımı da yine mahalleli ve Cami Cemaatleri arasında toplanan paralarla ve kişisel çabalarla
hayata geçirilmiş, bilahare yine bazıları Vakıflar tarafından restore edilmişlerdir.
"camilerin satıldığı" şeklindeki sözünün de doğru olduğunu kabullenmek durumundayız, canlı
örnekleri ortadadır, mesela bu gün halk arasında ‘Aziziye’ ya da ‘Kavasi Kebir’ olarak bilinen
bir mescit var ki kapısının üzerinde ‘Hacı Muştak Camisi’ diye yazar.
Camiye adı verilen kişi daha hayatta iken bu camiyi satın almış ve mesleği olan helva
imalatında kullanılan yağ vs. ile doldurmuştur, vefatının ardından varisleri tarafından cami
onarılarak yeniden ibadete açılmıştır, ama yukarıda andığımız isimlerle değil de "Hacı
Muştak" camisi denerek...
Bu cami şu anda eski adı ‘Ocak’ olan ve şimdilerde ‘Aşifçiler’ olarak bilinen sokağın
ortasındadır.
Yine başta Ulu cami olmak üzere bir çok cami depo ya da ambar olarak kullanıldıkları için
ibadete kapalı tutulmuşlar ve yıkılmaktan, harap olmaktan kurtulamamışlardır.
Nitekim, Ulu Cami depo olmaktan kurtulduğu 50'li yıllarda üzerinde namaz kılınacak bir
kilimden dahi yoksun iken Ulu Cami Müezzinlerinden ve ‘Yeşilbaş’ Ailesinden merhum
‘Hacı Ağa’ lakaplı kişi tarafından cemaatten para toplanmak suretiyle çeşitli renk ve desende
halılarla tefriş edilmiştir ki, o günleri yaşayanlar bunu hatırlarlar.
İskender paşa camii ki, ‘Vakf-ı zürriyet’ yani sahipleri hayatta bulundukları halde amacının
dışında kullanıldığı için harap olmuş ve merhum "Reşid İskenderoğlu" nun üstün çabalarıyla
onarılarak yeniden ibadet edilir hale getirilmiştir.
Ambar olarak kullanılan camilerin içerisine ise, o günleri yaşayan rahmetli babam: "Oğlum,
birkaç çift eski potinden başka bir şey yoktu içlerinde" derdi. Kendisinin hiç unutmadığım şu
hatırasını hep anlatırım, vatani görevini Siirt'te yaparken kendisine şehrin içinde yine ambar
olarak kullanılan bir türbenin önünde nöbet tutturulmuş.
Türbenin kapısı kocaman bir kilitle kapalı, içeri hiç kimsenin girip çıkmasına imkân yok, ama
derdi ki rahmetli babam: ‘O gece sabaha kadar o türbenin içinde ayak sesleri eksilmedi. Sabah
olduğunda baktığımızda içinde hiç kimsenin olmadığını gördük’.
26
Camileri depo, ambar olarak kullanmak, halkın ibadetine mani olmak istemekten başka ne
maksat taşır ki?
Ve yine o tarihlerde Anadolu'daki İlk İslam Valisi olan Sultan Sa'saa (r.a.) hazretlerinin
türbesi, camisi ve tekkesi yol genişletme bahanesiyle yerle bir edilmiştir. İsimlendirmek
gerekirse o döneme ‘Mabet katliamı’ denebilir ve biz bu gün o katliamda yitirdiklerimizin
özlemini duyuyoruz.(122)
Nebi veya Peygamber Camisi
Dağkapı yakınında, ana cadde üzerindedir. 15. yüzyıl Akkoyunlu yapısıdır. Minarenin
üzerindeki bir yazıtta Kasap Hacı Hüseyin tarafından 1530 tarihinde yaptırıldığı
yazılmaktadır.
Minaresinde Peygamber Efendimizden "Kaalen Nebiye" diye bahseden kitabelerin
çokluğundan dolayı Nebi ve Peygamber Camii denildiği sanılmaktadır Evliya Çelebi’ye göre
mimarın peygamberimizi rüyasında gördüğü ve onun talimatıyla camii yaptığı ifade edilir
27
Nebi camii(Google earth)
Esas yapı XV. yy'dan kalma bir Akkoyunlu eseridir. Kasap Hacı Hüseyin adlı kişi 1530
yılında minare ile haneliler kısmını yaptırmıştır. Kendi adına vakfiye düzenletmiştir. Minare
kitabesinde Hz. Muhammed'in hadisleri " kâle'n nebi " ifadesi ile nakledildiği için cami halk
arasında Nebî Camii. Peygamber Camii. Câmiu"n-Nebi anılmaya başlanmıştır. Minare
yı kıl an şaliler kısmının ön cephesine yakın bir yerde iken bugünkü yerine taşınmıştır. Cami
1954-1972.
1974-1975-1976.
2006
yıllarında onarı m ıştırr.
Safiler kısmını önen ahşap kirişlemeli tavan 1927 yılında çürüyiüp çökmesi nedeni ile o
tarihten 1955 yılına kadar ibadete kapalı kalmış. 1955 yılında da yeri Gazi Caddesine katılmak
üzere yıkılmıştır.(33)
28
İki pembe mermer sütunlu ve üç kemerli eyvanı olan küçük bir camiidir. Akkoyunlular
döneminde inşa edilen camie Kanuni Sültan Süleyman zamanında H.936-M.1530 yılında
Diyarbakırlı kasap Hacı Hüseyin tarafından 4 köşeli bir minare eklenmiştir. 15 yy.da kalma
tek kubbelidir. Camii, Hanefiler ve Şafii’ler için iki bölümden meydana geliyordu. Bu gün
kullanılan camii Şafiiler kısmıdır. Camiin mihrabı Diyarbakır’ın kabartmalı çinileri ile
bezenmişti. Bu camii yapan hayır sahibi kişi, Hz. Peygamberimizi (SAV) rüyasında gördüğü
için cami’e “Kaal-en Nebiyi” (Nebiy Söyledi) Nebiy camii adını vermiştir. Başka bir rivayete
göre, bu Minarede, Peygamber Efendimizden “Kaal en Nebiyyi” diye bahseden kitabelerin
çokluğundan dolayı, camie Nebi camii denilmiştir. Bu camiin avlusunun asıl kapısı doğuda,
kemerli ve güzel bir Osmanlı yapısıydı. 1955 yılında cadde genişletilirken Hanifiler bölümü
olan batı kısmı yıktırıldı. Minare camiin doğusuna şimdiki yerine taşındı. Eski minarede dört
yöne açılan dört penceresi vardı, sözde minare taşları numaralandırıldı, ne yazık ki minare
aslına uygun yapılmadı… Camii ve minare bir sıra kalker (beyaz), bir sıra bazalt (gri) taşlarla
yapılmıştır. Minaresi 4 köşelidir. Camiin güney cephesindeki türbe Diyarbakır’da vali olarak
görev yapan köprülüzade Abdullah Paşa’nın zevcesi Zeynep ile kızı Leyla hanım gömülüdür.
Türbe duvarlarında Diyarbakırlı Şair Hâmi’nin bir mersiyesi kazılıdır. Aynı Paşa tarafından
Türbe’nin yanına bir Sebilhane yapılmıştır. Ayetler ve hadisler dışında kalan kitabelerin metni
şöyledir. Bu minareyi Türk, Arap ve Acem padişahlarının efendisi, ulu hakan, en büyük
sultan, Sultan Süleyman'ın saltanatı günlerinde (Allah mülkünü daim kılsın), Kasap Hacı
Hüseyin 936 1530 senesinde inşa etti.
Nebi Camii minaresinde dört sıra halinde dört ayrı kitabe bulunmaktadır. Beyaz taşlara
kabartmalı olarak yazılan bu 4 sıra kitabeden en üstte ve en altta olanlarda, bunu yaptıran
Kasap Hacı Hüseyin'in adı geçmektedir. En üstteki birinci kitabe, Minare'nin doğu ve
güneybatı yüzlerinde bulunup, kuzey yönünde yazı yoktur. Öteki üç kitabesi ise, kuzeyden
başlayıp doğu-güneybatıya doğru devam etmekte ve tam bir çerçeve teşkil etmektedir.
Minarede, dört parmak 8-9 santim eninde çıkıntı yapan kara taştan üç sıra kuşak vardır. En
üstteki birinci kuşakla ikincisi arasında yazı yoktur. Orta kuşakla alt kuşak arasında üç sıra ve
alt kuşağın da hemen altında tarihi de belirten bir sıra kitabe mevcuttur.
NEBİ CAMİİ MİNARESİNDEKİ KİTABELER
1 - Minarenin yukardan aşağı birinci sıradaki kitabesi. Doğuda, Enşee hazihil minareti el-Hac
el-Kassab Hüseyin fi eyyâmü es'-Sultanü'l -A' zam ve'l Hakan ül Muazzam. Güneyde, Mevlâ
Mülûküt Türk vel Arabü vel Acem es-Sultân Süleyman halled Allahü Te'âlâ mülkehu ve
29
zâlike, Batıda, İlâ darihil-Nebbiyyi Muhammedin sallallâhü aleyhi ve sellem. Allahüme
tekabbel minnehu kabûlen hasenen
2 - Minarenin üstten aşağı ikinci sıradaki kitabesi. Kuzeyde, Kaale Resûlullâhü aleyhi ve
selem, Men tekellüme fi mesâcide bikelâm üd-dünya ahbad-Allâhü a’melehu. Batıda, Allah’u
Ekber Allah’u Ekber Lailahe illallah’u Vellahu Ekber Allah’u Ekber Velillahil Hâmd.
3 - Yukarıdan aşağı üçüncü sıradaki kitabe. Kuzeyde, “Ve Resul” kelimesinden sonrası
okunamadı. Doğuda, Hz. Peygamber Efendimizin Müezzin hakkındaki bir Hadis’i Şerifi.
Güneyde, yine böyle bir Hadis ile kelimei şahadet yazılıdır. Batıda, Ezan’ın bütünü yazılıdır.
4 - En alttaki kitabe, Kuzeyde: Besmele... Yâ eyyuhallezine âmenû izâ nûdiye, Cuma Suresi
ayet 9, doğu ve güneyde devam ettikten sonra, Batı yüzünde, Kad efleha men tezekkâ âyeti ile
başlar suhûfı İbrahim’e ve Musa'ya kadar A’LÂ Suresi ayet 14-19 devam ettikten sonra,
Ammare hâzih-il-minâreti sâhib ül-hayrât el~Haç el-Kassab Hüseyn Seneti sitte ve selesine
ve tis'a-mi'e H.936 M.1530 tarihi yazılıdır.(120)
30
Nebi camii(Google earth
Kaynaklara göre yapı ilk yapıldığı dönemlerde çok geniş bir alan üzerine yayılmış bir halde
üç bina şeklinde Şafiler kısmı, Hanefiler kısmı ve medrese olarak inşa edilmiştir. Günümüzde
ise Şafiler bölümü ve medresenin bir kısmı mevcuttur. Hanefiler kısmı Şafiiler bölümünün
doğusunda yer almakta ve enine dikdörtgen planlı, dört sahınlı, ayaklı ve kemerli bir plan
şemasına sahipken 1927 yılında çökmeye başlamıştır. Birinci dünya savaşında askeri işgal
altında tahrip edilen Hanefiler kısmı 1955 yılında Gazi Caddesi batı yönde genişletilirken
üzerinden yol geçmesi için belediye tarafından minaresiyle birlikte yıktırılmıştır. Şafiler kısmı
plan ve mimari açıdan enine dikdörtgen planlı ve kubbeyle örtülmüştür. Caminin mihrabı
zengin çinilerle bezenmiş, beyaz taştan yapılmış ve çiniler üzerinde geometrik bordürler
bulunmaktadır. Caminin minaresi dört köşe ve süslü kitabelerle çevrilidir. 1530 yılında Hacı
Hüseyin adlı bir kasap tarafından yaptırılan minaresi 1960 yılında Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nce yeri değiştirilerek onarılmıştır. (105)
31
Cami iki yapıdan oluşmaktadır. Şafi ve Hanefilere ayrılan bu yapıların yanında bir bölümü
mevcut olan medrese yer almaktaydı.
Hanefiler kısmı 1530 yılında yeni minare yapılırken inşa edilmiştir. Avlusunda bir havuz
olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bu kısım 1955 yılında cadde yapımı nedeniyle
yıkılmıştır. Bugünkü cami Şafiler kısmıdır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Diyarbakır, ordu merkezi haline getirildiğinden bazı yapılar,
camiler, bu arada Nebi Camii de askeri karargah oldu Bununla ilgili Ali Emiri Efendi şu
bilgileri vermektedir: “O çinilerle müzeyyen camilerin cümlesine asker yerleştirildi. Birçok
kıymetli çiniler yerinden koparıldı. Nebi Camiinin etrafı ve mihrabı bile kadîm çinilerle süslü
idi. Bunlar da yerinden sukût ettirilerek ne yapıldı ise yapıldı. Asker kuru yerde yatamaz
diyerek o nefis ve kıymetli, atîk İran halıları camilerde serili bırakıldı. Sonra bu halılardan
eser görünmedi, her biri sır olup gitti.”
Hanefiler kısmının toprak damı 1927 yılında çökmüş, 1955 yılı Şubat ve Mart aylarında bu
kısım ve minare belediyece yıktırılarak genişletilen caddeye katılmıştır. 1960 yılında cami,
Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmış ve minaresi yıktırılmadan taşarı numaralandırılmış
ve bugünkü yerine inşa edilmiştir.(87)
32
Nebi camii ve Dağkapı çevresi-1922
Diyarbakır Nebi camii minare planı
33
Diyarbakır Nebi camii minaresi(131)
34
Nebii Cami Minaresi
Akkoyunluların son, Osmanlıların ilk yıllarına tarihlendirilmektedir. Caminin minaresi kare
planlı olarak inşa edilmiştir, Minare dört köşeli olduğundan adeta bir kule gibi görünmektedir.
Bir sıra siyah bazalt bir sıra beyaz kalker taşın kullanıldığı
minare yer yer süslü yazı
kuşaklarıyla bezenmiştir Minare dışarıdan piramidal külahla örtülüdür, Külahın üzerinde üç
küplü
ve hilalli alem bulunmaktadır;Minare külaha kadar tamamen düzgün kesme taş
malzemeyle inşa edilmiştir, Caminin minaresinde Peygamber Efendimizin hadislerinin geçtiği
çok sayıda kitabe bulunduğundan camiye Nebi ve Peygamber isimleri verilmiştir, Minare
gövdesini dolanan celi sülüs hatlı Arapça dört yazı kuşağı bulunmaktadır:Kitabelerden
kaidedeki birinci kuşak ve gövdede yer alan dördüncü kuşağı kuzey kanadı inşa hakkında
bilgi verirken diğerleri ayet ve hadislerden.oluşan dini metin içeriklidir. Kitabelerden
minarenin Osmanlı Döneminde, Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatı zamanında, Kasap Hacı
Hüseyin tarafından 1530 tarihinde yaptırıldığı bilgisine ulaşılmaktadır. (118)
Nebi camii-Eski bir fotoğraf-1966-Adil Tekin
35
Nebi cami (eski hal)(92)
36
Nebi Camii(87)
37
Yıktırılan Nebi camii kısımları
38
İlk Nebi camisi, son cemaat yeri,girişi ve üstündeki, mükebbiresi((Foto-Dicle.A.Tekin)
Yıkılan camideki mihrap ve mimber (Foto Dicle)
39
40
Nebi camii eski kısım
Nebi Camii -1973
41
Nebi camii süslemeler
Tavan süslemeleri
42
Tavan süslemeleri
Nebi cami süslemeleri(tavan)
43
Minare
Nebi cami süslemeleri(minare)
Son cemaat yeri.
44
Diyarbakır Nebi Camiinde İki Renkli Taş İşçiliği
Nebi camii(doğu taraf)
45
Nebi camii batı tarafı
Nebi cami mihrap ve süslemeleri
Nebi camii 16. Yüzyıldan kalma bir Akkoyunlu eseridir. Yörenin ana malzemesi olan bazalt
taşından yapılmıştır. Yer yer siyah bazaltın yanında, beyaz kesme taş kullanılarak yapıda
46
süslemeye gidilmiştir. Caminin iç kısmına girildiği zaman güney ve doğu duvarının bir
bölümünde yerden 30 cm yükseklikte çini süsleme ile karşılaşılır.
Cami 1960 yılında büyük bir onarım geçirmiştir. Bu durum cami içinde şu anda var olan
çinilerin orijinalliği konusunu belirsiz hale getirmektedir
Çini Süslemenin Özellikleri:
Şekil Nebi Camii Çinileri
Kullanılan modüller 34x34 cm ebadındadır. Motifler bu kare modüllerle oluşturulmuştur.
Renk mavi, koyu mavi, beyaz, kırmızı, yeşil ve laciverttir. Motifler bitkisel süslemelerdir.
Bunlar hatayi, rozet çiçeği, basit hançer çiçekleridir. Oluşturulan kompozisyon iki farklı
biçimdeki hatayi düzenleme, hatayi düzenlemelerin aralarındaki bölmelerde ise bu
motiflerden çıkan rozet çiçekleri ve basit hançer yaprakları yer almaktadır(123)
47
Nebi camii
Orhan Cezmi Tuncer’in anlatımıyla camiye bakalım
İnönü Mahallesinde Gazi Caddesi ile İnönü Caddesi'nin (uzantısı İzzet Paşa Caddesidir)
birleştiği kavşakta kuzeybatı köşededir. Akkoyunlu yapısı olan, enine planlı dört sahınlı
(kuzeye doğru), ayaklı ve kemerlidir. Çocukluk ve gençlik günlerimde, avlusunun doğusunu
sınırlayan ufak dükkanlarını, kemerli avlu kapısını anımsıyorum. Bu arada minaresi de
sökülerek şimdiki yerine taşındı..
Elimizde bulunan eski fotoğraflara göre, 2 taş kolon ve bunlara oturan enli 3 taş kemer sıralı,
3 sahınlı kitlenin kuzeyinde, yine aynı düzende bir son cemaat yeri olup üstü toprak
örtülüydü. Kıble duvarını, birbirinin düşeyinde olmayan, altlı üstlü dörder, doğu duvarı
birbirinin düşeyinde (altlı üstlü) ikişer pencere süslüyordu. Kuzey harım duvarında basık
kemerli kapı oldukça sade ve üstünde, Ulu Cami'dekine benzer ahşap mükebbiresi, bunların
48
yanlarında altlı üstlü ikişer pencere ile en uçlarda sadece birer üst penceresi daha vardı.
Mükebbire içeride müezzin mahfiliyle birleşmektedir.
Nebi camii (kıble tarafı)
Cami bazalt akça geçmez örgülüydü. Sadece avluya bakan kemerler ile bunların
arasındaki dairesel dört pencere almaşıktı. Caminin enine beş kemer fazla gelince, üç
enli ve basık kemerle yetinilmiş, kolonlar kısalmış o orantılar bozulmuş idi. Aynı
oransızlığın mihrap ve mimbere de yansıdı ğı görülüyor.
Almaşık örgülü, kare planlı minarede 1530 yılında, hayrat olarak Kasap Hacı
Hüseyin’in yaptırdığı yazılıdır. Bunlarla ilgili geniş bilgi ve ölçüler Diyar*bakır
Camileri (Ankara, 1996) adlı yayınımızda (s. 84) vardır. Diyarbakır, kendi arzusuyla
(savaşmaksızın) 1515 yılında Osmanlılara geçti. 15. yy. boyunca kente egemen olan
Akkoyunlu varlığının daha bir süre daha devam ettiği anlaşılıyor. Böyle bir hayır
kurumu, ibadethanesi için Osmanlıların hoşgörülü davrandığını söyleyebiliriz. Avluyu
kuzey yönde medrese çeviriyordu. Bugünkü helaların ne kadarının özgün olduğu
bilinmiyor. Bu yıktırılan Akkoyunlu Camii'nin hemen batısında, orta kubbeli, buna
bağlı az derinlikli iki katlı iki yan kanatlı şimdiki caminin yapılış tarihi bilinmiyor .
49
Hemen güneyinde Köprülü'lere ait, demir kubbeli açık bir türbe vardır. Diyarbakır'da
Osmanlı camilerinin kubbeleri dışa yansır. Giderek bazıları kargir külahla koruma
altına alınmış olsalar bile yerel bir çözümdür. Şimdiki caminin 15. yy. sonları ve 16.
yy. başlarında kubbe veya külah kullanılarak dışa yansıtılan akıma uyarak yapıldığı
kanısındayız. Akkoyunlu Kasım Padişah Camii de bunu gösteriyor. İçerden üç kubbeli
son cemaat yeri, çevre duvarlarının yükseltilmesi nedeniyle dıştan görünmez. Bu örtü
türlerinin, Akkoyunluların son döneminde, biraz da Osmanlıdan yararlanılarak
gerçekleştirildiğini sanıyoruz. Bu taban oluşmasa Fatih Paşa Camii'nde (1515)
Şehzade Camii planı öncülüğü olmazdı.
Bugünkü avlunun kuzeyini oluşturan helâlı ve üç odalı kanadın asıl şekli tam böyle
olmasa bile işlev aynı olmalıdır. Köprülülerden Abdullah Paşa'nın "Peygamber Camii
yanında" diye yayınlara geçen Darulkurra'sının bunlarla bağını da bilmiyoruz. Geniş
bir alan kapladığı, öğrencisinin bol olduğu belgelerde belirtiliyor.
Nebi Camii kesitleri (49)
Nebi camii kesit(93)
Taş örtülü tek kubbelidir. Önünde iki pembe mermer direkli üç kemeri ve kubbeli son
cemaat yeri vardır. Minaresi ve ön cephesi bir sıra kara ve bir sıra ak taştan yapılmıştır. Cami
daha önceleri iki binadan oluşuyordu . Vaktiyle şafilere tahsis edilen şimdiki binanın
doğusuna bitişik Selçuk mimarisi tarzında yapılmış hanefiler kısmı bulunuyordu Mihrabı pek
süslü çinilerle donatılmıştı. Bir çok kıymetli çiniler yerinden koparıldı. Nebi camiinin etrafı
ve mihrabi kadim çinilerle süslü idi.
Bunlarda yerinden sukut ettirilerek ne yapıldı ise yapıldı. Böylece tahrip edilen Nebi
Camiinin bu bölümünün toprak damı 1927 de çöktü. 1955 Yılı Şubat ve Mart aylarında bu
kısım ve minare belediyece yaptırılarak genişletilen camiye katıldı. (90)
50
Nebi camii planı (93)
51
Şeyh Mutahhar Camii( 4 ayaklı minare camii)
Şeyh Mutahhar camii(Google earth)
Cami, kare planlı tek kubbelidir. Camide, yanlarda üçer, kuzey ve güneyde ikişer penceresi
olup tümünün iç ve dışında kemerle kapanan girintileri vardır. Minare yekpare taş sütun
üzerinde dört köşeli olarak inşa edilmiştir. Bu inanışa göre yedi defa sütunların altından
geçenin dileği kabul edilir. Yapı dört ayaklı minaresi ile Anadolu’nun tek minare örneğidir.
Bu minarenin dört ayağı 4 İslam mezhebini simgelemektedir.(105)
Evliya Çelebi, yapanını bilmediğini ancak yarısını
yıkanın Timurlenk olduğunu belirtir ve camiinin "Muallak Camii" adıyla
52
meşhur olmasının sebebini dört köşeli yüksek minaresine bağlar. Yapan
mimarın bu yüksek minareyi beş adet yüksek sütun üzere yaptığını,
minarenin dört köşe temelini dört sütun üzerine sihirli bir şekilde
yerleştirdiğini, beşinci sütunu minare temelinin ortasına koyarak bütün
minarenin ağırlık merkezini bu sütun üzerine verdiğini, diğer dört adet sütundikkat çektiği
için minareye "Muallak Minare" dendiğini ve caminin deminarenin adıyla anıldığını
kaydeder.(102)
1500 tarihinde Akkoyunlu sultanı Kasım Bey
tarafından yaptırılmıştır. Şeyh Mutahhar türbesinin bulunduğu arsa üzerine
inşa edildiği için halk arasında "Şeyh Matar Camii" adını almıştır. Bu caminin minaresinin
dört sütun üzerine oturtularak havada kalması açısından tekolduğunu vurgulayan Beysanoğlu,
benzer bir özellikle ancak beş sütunüzerine havada kalan Muallak Camii minaresinin
bulunduğunu kaydeder.
Bu cami adının geçtiği en eski tarihli
şeriyye sicili belgesi 1065/1655 yılına ait olup camii evkafından bir dükkanın icara verilmesi
konu edilmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla dükkan Bardakçılar Çarşısındadır ve bu yer vakfa
yılda 5 guruş gibi bir gelir getirecektir. 18.yüzyılda 1151/1738 tarihli bir belgede geliri Şeyh
Matar
Camii
Evkafındanolmak
üzere
serabdar
ve
loğkeş
olarak
bir
zimmînin
atandığıgörülmektedir.Son olarak 1153/1740 tarihli bir belgede Şeyh Matar Camiişerifinde 8
akçe yevmiye ile hatip olan es-seyyid Ahmed vefat edince yerineMevlana Mansur
Abdurrahman Halife’nin atandığını anlaşılmaktadır.(102)
53
Minare kitabesi
Türkeçesi (ayetler hariç) Bu mübarek minare Adil sultan Mehmet Hanın saltanatı zamanında
hacı Ömeroğlu Hacı Hüseyin’in emegiyle (m.1500-1501) senesinde inşa
54
Şeyh Mutahhar Camii, halk arasında 4 Ayaklı Minare diye de anılır.
Özdemir Mahallesi’nde Balıkçılarbaşı’ndan Yenikapı’ya doğru inen yolun üstünde
hemen güney yakadadır (sağda)
Yapıldığı alan Şeyh Mutahhar isimli bir kimsenin mezarının bulunduğu arsa olunca Şeyh
Mutar (Matar) Cami adıyla da anılmaya başlanmıştır. Orhan Cezmi Tuncer ise bu hususla
ilgili şu bilgileri vermektedir:
“... Mutahhar ve bunun kısaltılmış şekliyle Şeyhmatar adının daha önce bu yerde Şeyh
Mutahhar’ın
mezarı
olmasına
bağlayanlar
vardır.
Bu
adla
anılan
asıl
caminin
Balıkçılarbaşından Mardin Kapıya ilerlerken yıktırılıp yola katıldığı bilinmektedir”
Dört sütun üzerine oturan minaresi ile diğer camilerden ayrılan yapı 1960 yılında Vakıflar
Genel
Müdürlüğü
tarafından
onarılmıştır.
Bu
minareye
“Dört
Ayaklı
Minare”
denilmektedir.(87)
Camii Kasım padişah diye de adlandırılır. Camii Şeyh Mutahhar türbesinin bulunduğu arsa
üzerinde inşa edildiği için bu adı almıştır. Minaresindeki kitabesinde camiinin 1500 tarihinde
Akkoyunlu sultanı Kasım Bey'in zamanında yapıldığı yazar. 4 yalın sütun ile başlıklar
üzerinde oturan kare mimarisi ile Anadolu camileri içinde tek örnek oluşturmaktadır. Halk
arasında dilek tutup minarenin altından 7 defa geçenlerin dileğinin gerçekleştiğine inanılır.
Minaresi üzerindeki kitabesinden Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında
yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bu yüzden de bu camiye Kasım Padişah Camisi de
denilmektedir. Cami Şeyh Mutahhar’ın arsası üzerinde yapıldığından Onun ismi ile anılmıştır.
Caminin mimarı belli değildir. Günümüze iyi bir durumda gelebilen cami, bir sıra beyaz, bir
sıra da siyah taştan yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu’nun kendine özgün bir özelliği olan taş
mimari burada da görülmektedir. Kare planlı tek kubbeli bir camidir. Ön kısmında iki köşeli
paye ve iki sütundan oluşan üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekanının
üzerini örten kubbe trompludur. Caminin doğu ve batı duvarında üçer penceresi vardır.
Mihrap duvarında pencere bulunmamaktadır. Mihrabın iki yanında bulunan üzerleri pencere
kemeri gibi duran bölümler gerçekte birer geçittir. Bu geçitlerden çıkan merdivenler üst
kattaki küçük birer mahfile çıkışı sağlamaktadır. Mahfiller caminin içerisine yuvarlak kemerle
açılmakta ve böylece içeride hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Bu mahfillerin önemli bir
fonksiyonu olmayıp, büyük olasılıkla mimar burada değişiklik aramıştır. Caminin mihrap ve
minberi oldukça sadedir. Caminin en önemli yeri minaresi olup, bu tür minareye Diyarbakır
ve çevresinde rastlanmamaktadır. Minare dört kalın ve sade sütun üzerine oturtulmuştur.
Gövde siyah beyaz taşlardan yapılmıştır. Minare üzerinde kitabesi vardır. Minare gövdesi
55
kare olup, üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır. Büyük olasılıkla bu minare sonraki
dönemde camiye eklenmiştir.(34)
Bu minarenin dört ayağı 4 İslam mezhebini simgelemektedir. Bazalttan 4 sütun üzerine
yükselen bir mühendislik harikasıdır. Minare, caminin kuzeydoğusunda, yaklaşık 4.50 m.
uzaklıkta bağımsız olarak yükselmektedir. Kare gövdeli olan minare adeta bir kule gibi
yükselmektedir. Gövdede celi sülüs hatlı Arapça iki yazı kuşağı bulunmaktadır. Yazı
kuşakları dini içerikli olup, Azhap Süresinden ayetler yer almaktadır. Kare plan şemasında
inşa edilmiş minarenin üst kısmı silindirik ve konik külahla son bulunmaktadır. Oldukça sade
tasarlanan gövde kısmı üç silmeyle dört bölüme ayrılarak hareket sağlanmıştır. Siyah bazalt
taşın hâkim olduğu yapıda yer yer beyaz taş kullanılarak minareye hareketlilik katılmıştır.(45)
Dört ayaklı minare
Minaresi üzerindeki kitabesinden Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında
yaptırıldığı belirtilmektedir. Bu camiinin incelenmesi minaresinin yapım tekniği açısından
yörede tek örnek olması nedeniyle seçilmiştir. Bir bakıma camiden daha sanat eserli minare;
siyah, gözeneksiz, 2 adet 48 cm, 2 adet 40 cm çapında 4 sütun üzerine oturmuştur. Bu
sütunların üzerinde yine bazalt sütun başları ve onun üzerinde peteğin şeklini oluşturan ve
kiriş olarak kullanılan 4 adet tek parça bazalt taş vardır. Bu taşların iç kısmında ise 4 adet tek
56
parça ahşap kiriş, bugüne kadar çok fazla bozulmadan gelmiştir. Bu taşların üzerine oldukça
fazla yük geldiği için yükseklikleri 50 cm. kalınlıkları ise 30 cm. ve civarıdır. Bir üst sıranın
yüksekliği 38 cm. dir. İlk iki sırada yüksek ebatlı, kalın ve gözeneksiz taşlar kullanılmış daha
sonraki sıralarda ise 25–30 cm.lik gözenekli taşlar kullanılmıştır.
Kare planlı gövdede beyaz kireç taşının kullanıldığı almaşık örgü köşelere kadar uzanmaz. Üç
ara silmesi vardır. Peteğin üstte yarısından fazlası beyaz taştandır.
Şerefe korkulukları geçme bazalt taşla yapılmıştır. El ile yonularak yapılan yuvarlak kısım
kare şerefenin ortasından yükselerek son bulmuştur.
Günümüze iyi durumda gelebilen camii bir sıra beyaz, bir sıra siyah taşlarla
yapılmıştır. Kullanılan taşlar el ile kesilmiş 30–35 cm. yüksekliğinde, 40–70 cm.
uzunluğunda, 20–35 cm kalınlığındaki gözeneksiz bazalt ve beyaz kireç taşıdır.
Derzler hemen hemen yok denecek kadar aralıklarda ve taşlar mümkün olduğu kadar birbirine
yanaştırılarak oluşmuş tek çizgi halinde görülmektedir. Çok az bir bölümündeki derz
aralarından kireç harcı kullanıldığı anlaşılmaktadır. Camii kare planlı ve tek kubbelidir.
Kubbe ve son cemaatin üzeri kurşun kaplıdır. Ön kısmında 2 mermer sütun üzerine oturan 3
kemerli bir son cemaat yeri mevcuttur. Zemindöşemesi ve sütun alt başlıkları suya maruz
kaldıkları için bazalt taş ile yapılmıştır.
Son cemaat kısmının üzeri yıkılmış ve yanlış bir uygulamayla betonarme tabliyeyle
örtülmüştür. Defalarca onarıldığı anlaşılan camide orijinal olduğu kabul edilen kısımlarda
kullanılan taşların daha pürüzsüz, el işlemelerinin daha özenli ve derz aralıklarının daha az
olduğu gözlenmiştir(10)
57
1950 yılı Dört ayaklı minare(A.Tekin)
1973 yılı(Diyarbakır il yıllığı) -
Tarihte Dört ayaklı minare(Osman Köker sergisi)
58
Dört Ayaklı minare camii
Şeyh Mutahhar cami kesit(51)
59
Camii planı(93)
60
Dört ayaklı minare
61
Dört ayaklı minare
Dört ayaklı minare turizme kazandırıldı
Diyarbakır'da turistik öneme sahip tarihi ve kültürel unsur olan Dört Ayaklı Minare,
Diyarbakır Valiliği tarafından restorasyonu yapılarak turizme kazandırıldı. Anadolu'nun tek
dört ayak üzerine kurulu farklı mimari yapıya sahip ve dört İslam mezhebini simgeleyen
minaresinin korunması ve geleceğe taşınması adına proje kapsamında yapılan çalışmaların
belli bir plan ve program dahilinde devam edebilmesi için Diyarbakır Vakıflar Bölge
Müdürlüğü'nün kontrollüğünde yürütülen Dört Ayaklı Minare Restorasyon Projesi'nin
güçlendirme ve restorasyon işi için Atatürk Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi ve Ortadoğu
Teknik Üniversitesi'nden bilim kurulu oluşturuldu. Bilim kurulunun Dört Ayaklı Minare'nin
aslına uygun olarak güçlendirme ve restorasyon çalışmalarını gerçekleştirmesi adına
yaptıkları çalışmalarda analiz ve titreşim testleri gibi detaylı çalışmalar yapılırken, yapılan
kapsamlı restorasyon Haziran ayı içerisinde tamamlandı.
Restorasyon çalışmalarını
değerlendiren Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç, "Diyarbakır mimarisinin önemli
eserlerinden biri olan 16. yüzyıl eseri Dört Ayaklı Minare yılların içerisinden kendini
muhafaza ederek çıkıp gelmiştir. 2011 Karacadağ Kalkınma Ajansı Doğrudan Faaliyet
Desteği Programı Projeleri kapsamında valilik tarafından çizilerek Diyarbakır Kültür
Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanan minarenin bulunduğu tahribat ve çatlak
riskinden uzaklaştırılması adına 2012 yılında Kalkınma Bakanlığı tarafından finanse edilen ve
Diyarbakır Valiliği tarafından yürütülen Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı
kapsamındaki “Şeyh Mattahar Cami Minaresi Restorasyon Projesi” ile restorasyon
çalışmalarına başlanılmıştı. Minarenin korunması ve geleceğe taşınması için proje
kapsamında minare restorasyona alınarak, içinde bulunduğu çatlaklardan ve bu çatlakların yol
açacağı tahribatlardan uzaklaştırılması sağlandı. Projenin planlı, programlı ve seri bir şekilde
devam edilerek bitirilmesi adına farklı üniversitelerden bilim adamlarından oluşan Bilim
Kurulu yapının aslına uygun olarak restore edilmesi sağlandı. İnsanlık tarihi ve kültürel
değerlerinin ender örneklerinden biri olan minarenin restorasyonu Haziran ayında bitti. Dört
ayağı ile dört İslam mezhebini simgeleyen ve Anadolu'daki tek örnek olan minarenin gelecek
kuşaklara kazandırılması oldukça heyecan vericidir" dedi. Turizmde sağladığı yeni aşamalar,
son dönemde yapılan restorasyon ve tanıtım çalışmalarıyla ve devletin sağladığı teşviklerle
Diyarbakır'ın turizmde önemli bir kent konumuna geleceğini vurgulayan Vali Kıraç “Fuar,
kültür,inanç, sağlık gibi birçok turizm alanında Diyarbakır bölgenin ve ülkenin önemli bir
destinasyonu olma yolunda hızla ilerlemektedir. (119)
62
Şeyh Mattar Camii Minaresi (DörtAyaklı Minare)
. Bazalttan 4 sütun üzerine yükselen bir mühendislik harikasıdır, Minare, caminin kuzeydoğusunda, yaklaşık 4.50 rn. uzaklıkta bağımsız olarak yükselmektedir, Kare gövdeli minareler
grubundadır; Minare zeminden külahın bitimine kadar 23.70m. yüksekliğindedir. Gövdede
celi sülüs hatlı Arapça iki yazı kuşağı bulunmaktadır, Kare plan şemasında inşa edilmiş
minarenin üst kısmı silindirik ve konik külahla son bulunmaktadır; Gövde kısmı üç; silmeyle
dört bölüme ayrılmıştır; Siyah bazalt taşın hakim olduğu yapıda yer yer beyaz taş kullanılarak
minareye hareketlilik katılmıştır.(118)
Dört ayaklı minare camii
63
Şeyh Mutahhar camii
Giriş kapısı
64
Son cemaat yeri mihrap
65
Giriş kapısı süsleme
Son cemaat yeri taş süsleme
66
Cami içi tavan süsleme
Tavan süsleme
67
Dört ayak
Şeyh Mutahhar camii tavan süslemesi
Pencere süslemesi
68
Şeyh Mutahhar camii duvar süslemeleri
Ali Paşa
1534-1537 yıllarında Hadım Ali Paşa Diyarbakır valisi oldu.1557’de Mısır valisiyken vefat
etti.Çatalcada bir cami yaptırmıştır
Külliye Medrese Cami ve tekkeden oluşur
Hadım Ali Paşa Cami
Diyarbakır’ın güneybatısında Ali Paşa Mahallesindedir. Medrese Cami ve tekkeden
oluşur. Kare planlı prizmatik gövdeli sekizgen kasnak ve külahlı Cami Osmanlı dönemini
yansıtır. Son Cemaat yeri beş kubbelidir. Son Cemaat yerinin dört sütunu kireç taşından
yapılmış ve iki tanesi başlıksızdır. Minare kuzey yüzünde yer alır. İç duvar eteklerini süsleyen
mavi renkli çiniler bir bordürle çevrilirdir. Osmanlı Valisi Hadım Ali Paşa 1534-37 yılları
arasında Diyarbakır’da görev yapmıştır. Yapının adı Tuhfet’ül Mimarin’de geçer. Böylece
Sinan’ın eseri olduğu anlaşılır. Pencere oranları, sivri veya teğet kemerli girintiler içine
almaşık örgülü olarak alınması Diyarbakır’da yaygındır. (22)
. Diyarbakır'da 1534-1537 yılları arasında görev yapan Vali Hadım Ali Paşa1 taralından
yaptırılmıştır. Şâfiîler kısmı ise kitabesine göre 1769-70 yılında eklenmiştir.
. Bir külliye niteliğinde olup içindeki caminin doğusunda Şâf'iîlere ait bir mescit,
batısında medrese, kuzeydoğusunda zikir yeri olarak isimlendirilen bir mekân bulunmaktadır.
Ali Paşa Camisi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 1955, 1974,1981 ve 2008 yıllarında
onarılmıştır(37)
Evliya Çelebi, buranın Sarılı Mahallesinde olduğunu
kaydeder. Hadım Ali Paşa’nın yaptırdığı bu cami kendi adını taşıyan mahallede
yer almakta ve yanında aynı adla bir medrese de bulunmaktadır.
69
Mardin Kapı ile Urfa Kapı arasında yer alan bu caminin kitabesinin
bulunmaması sebebiyle kesin yapım tarihinin bilinmediğini, ancak paşanın
1534-37 yılları arasında görevde bulunmasından hareketle bu tarihlerde
yapılmış olabileceğini Beysanoğlu’ndan öğrenmekteyiz.
İnceleme döneminde 1151/1738 tarihli bir belgede “Gazi Ali Paşa
Camii Şerifi Evkafı”ndan olmak üzere yevmi 4 akçe ile mimar olan es-seyyid Zafer ibn esseyyid Ahmed vefat edince yerine oğlu es-seyyid Mustafa mimar olarak atanmıştır.
1160/1747 tarihli bir belgede “Müteveffa Ali Paşa Camii Vakfı”ndan olmak üzere yevmi 10
akçe ile eski imam olan es-seyyid İshak hüsn-i rızasıyla vazifesini oğlu Mustafa Halife’ye
devretmiştir. 1160/1747 tarihli bir başka belgede yine “Gazi Ali Paşa Evkafı”ndan olmak
üzere 2 akçe yevmiye ile aşr-hân, 1 akçe ile devr-hân olan es-seyyid İshak kendi rızasıyla bu
görevleri oğluna devretmiştir.
1160/1747 tarihli diğer belgede aynı kişi uhdesindeki 4 akçe yevmiyesi
olan mekteb hocalığını, 1 akçe ile cüzhân, 2 akçe ile ser-mahfil vazifelerini
oğluna bırakmıştır.(102)
Alipaşa camii(Google earth)
Batı tarafında medresesi, doğu tarafında Şafiler kısmı, kuzeydoğu yönünde hamamı ve “zikir
yeri” denilen yapılar bulunur. (87) Tek kubbeli caminin doğusunda 1769 yılında eldenken
Şafıler kısmı, batısında medresesi, kuzeydoğu yönünde ise dikdörtgen planlı zikir hane
70
bulunmaktadır. Kare planlı yapının ibadet mekânının üzeri kubbeyle örtülüdür. Kubbe
dışarıdan sekizgen, yüksek bir kasnak üzerine oturmuş ve piramidal bir çatı ile örtülmüştür.
Caminin iç duvarları belli bir yüksekliğe kadar mavi renkli, altıgen çinilerle kaplanmıştır.
Yapının son cemaat yeri dört ayale ve İlci duvar uzantısı ile kubbeli beş bölüme ayrılmıştır.
Ayaklar birbirlerine hafif sivri kemerlerle bağlanmıştır. Burada göze çarpan bir özellik de
sütunların yanlarda olanların yüksek kaideler üzerinde oturmasına karşın diğerleri doğrudan
doğruya zemine oturmuştur. Son cemaat yeri ve kubbe kasnağında yatay şekilde siyah beyaz
taş dizilerinden meydana gelmiş bezeme vardır. Cephesi bir sıra beyaz bir sıra siyah taşla
cepheye hareket verilmiştir. Caminin silindirik gövdeli ve tek şerefeli minaresi yapının
dışında kuzeydoğuya yerleştirilmiştir. Üzerinde bezemeye rastlanmamaktadır.(213)
Yapıda süsleme çini, tas ve ahşap üzerine uygulanmıştır. Taş malzemede oyma ve kabartma
tekniğinde süslemeler kullanılmıştır. Bu tarz süslemeler minare ve mihrap üzerinde yer
almaktadır. Ahşap minber ve pencere kepenklerinde kündekari teknigi kullanılmıştır. Çiniise
tamamen iç mekâna yönelik bir malzeme olarak karsımıza çıkmaktadır. İç mekâna duvarları
belli bir yüksekliğe kadar kaplayan çinilerde sır altı tekniği ile meydana getirilmiştir.
Alipaşa camii (49)
Alipaşa camii (51)
71
Alipaşa camii
Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde Diyarbakır’ın önemli camileri arasında saydığı Ali Paşa
Camii, Mardin Kapı ile Urfa Kapı arasında aynı adla anılan mahallede, surlara yakın cadde
kenarında bulunmaktadır.. Külliye şeklindeki yapılar topluluğundan oluşan tek kubbeli
caminin doğusunda Şafiîler kısmı, batısında medrese, kuzeydoğu yönünde ise dikdörtgen
planlı “zikirhâne” bulunmaktadır. Caminin kuzey yönünde eskiden bir de hamam bulunduğu
bilinmektedir.. Mimar Sinan’ın eserleri arasında sayılan caminin iç duvar eteklerini kaplayan
altıgen mavi renkli çinileri enfestir. Ses akustiği de ses cihazı kullanmayı gerektirmeyecek
şekilde harikadır. Ali Paşa Camii’nin vakfiyesi günümüze ulaşmamıştır.
Orhan Cezmi Tuncer, Ali Paşa Camii’nin mimari yapısı hakkında şu değerlendirmelerde
bulunmaktadır: “Ali Paşa Camii tek kubbeli ve kare planlıdır. Son cemaat yeri aynı
yükseklikte ve açıklıkta beş eşit kubbeden meydana gelir. Son cemaat yerindeki bütün
kemerler birbirinin aynı olup iki merkezlidir. Giriş kapısı basık bir kemerle kapatılmış olup,
yanlarında şekilleri olan sivri kemerli bir niş içindedir. Cami; 14.45x14.45 m. boyutunda olup,
doğu ve batıya üçer, kuzey ve güneye ikişer penceresi vardır. Pencere dış sövelerinde orijinal
demir parmaklık ve doğramalar, iç sövelerinde çok güzel geçmeli ahşap kapakları vardır.
Ahşap pencere kapakları da sözü edilmeye değecek kadar güzeldir. İyi bir malzeme, temiz
işçilik, mükemmel teknik bu sanat eserlerinin asırlarca durmasını sağlamakta, ruhu
okşamaktadır. Pencere kapaklarında; dört kare tabla, iki kare tabla ve ortasında bir dikdörtgen
72
tabla, tek tablalı düzenlemeler denenmiş ve seren ile kayıtlar incecik döğme demir kenetler ile
birbirine bağlanmıştır. Minberlerde de kullanılan bu demir bağlantılar çok güzel ve ilginçtir.
Kubbe dört tromp ile dört yalancı kemere taşıtılmıştır. Dört ana yöndeki yalancı kemerler
duvarlardan 11 cm. çıkıntı yapar ve tromp kemerlerinin oturduğu üçgen ayaklarla birlikte yere
kadar iner”.
Mihrap dıştan dışa 3,39x4,61 metrelik bir yüzey kaplar. Bir sıralı çevre mukarnaslarını,
içeriden mihrabiyeli ve daha sonra geometrik desenli çerçeveler ters (U) şeklinde sarar.
Günümüzde aşırı boyamalar nedeniyle süsleme özelliklerini büyük ölçüde kaybetmiştir..(76)
Medresesi, zikir yeri, hamamı, ve şafilere ait camisiyle bir külliye halinde inşa edilmiştir.
Kare planlı yapının ibadet mekanının üzeri kubbeyle örtülüdür. Kubbe dışarıdan sekizgen,
yüksek bir kasnak üzerine oturmuş ve piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Caminin iç duvarları
belli bir yüksekliğe kadar mavi renkli, altıgen çinilerle kaplanmıştır. Yapının son cemaat yeri
dört ayak ve iki duvar uzantısı ile kubbeli beş bölüme ayrılmıştır.(105)
Alipaşa camii avlusu(105
İç Mekân
İç mekânda süsleme mihrap, minber, duvar yüzeyleri ve pencere kepenklerinde
uygulanmıştır.
Güney duvarın ortasındaki mihrap 3.40 x 4.60 m ölçülerinde dikdörtgen bir yüzey
73
olarak ele alınmıştır. Tastan yapılan mihrap yüzeyi bos yer bırakılmadan süslenmiştir. Oyma
kabartma tekniğinde uygulanan süslemeler günümüzde sarı, mavi, yeşil ve altın
yaldızrenklerinde boyanmıştır
Mihrap yüzeyinin ortasına açılan beşgen nis mukarnas kavsaralıdır. Sekiz sıralı
kavsara altta dört yelpaze ile başlayarak üstte dilimli tepe nişi ile sonlanmaktadır. Alttaki
beşsırada yuvaların yüzeyi sade bırakılmıştır. Yuvaları dolgulayan bademler tek hareketlilik
unsurudur. Altıncı sıradaki yuvaların yüzeyinde ısınsal yivlere yer verilmiştir. Kavsaranın
yüzeyi günümüzde sarı yaldızla boyanmıştır. Nis iki kenarda birer sütunçe ile
sınırlandırılmıştır. Kavsarayı kuşatan üç dilimli kemer nisin kenarlarındaki sütunçeler üzerine
oturmaktadır. Mihrap nisi farklı düzenlemeye sahip dört bordür ile üç yönden kuşatılmıştır
Mihrap nişinin iç yüzünde iki farklı düzenlemeye yer verilmiştir. Alttaki süsleme daha
geniş bir alanı kaplamaktadır. Bu bölüm alt ve üstten aynı süsleme düzenine sahip iki
bordürleçevrilerek sınırlandırılmıştır. Bordürler iki şeritli örgünün meydana getirdiği ters-düz
“Y”motiflerinden oluşmaktadır. Bu bordülerin belirlediği alana islenen kompozisyon
geometrik karakterlidir. Basık altıgenlerden meydana gelen zencerek sıraları orta
kesimlerinden yatay ve dikey eksenlerde kesişmektedir. Bu kesişme hareketi sonucu zeminde
beliren sekiz köseli yıldızların içi birer gülbezek yerleştirilmiştir
Nisin üst kesiminde daha dar bir alanı kaplayan geometrik düzenleme sekizgen geçmesine
dayanan sistemden alınan bir kesit durumundadır. Yüzeye belirli aralıklarda yerleştirilen tam
büyük sekizgenlere yarım küçük sekizgenler geçme yapmaktadır. Zemindekisekiz köseli
yıldızlar gülbezeklerle hareketlendirilmiştir .
Nisin iki kenarına yerleştirilen sütunçeler silindirik gövdelidir. Gövdelerin yüzeyi stilize
bitkisel süslemelerle kaplanmıştır. Gövdeden birer bilezikle ayrılan baslıklar iki bölümden
oluşmaktadır. Altta silindirik olarak başlayıp yukarıya doğru genişleyen ilk bölüm, üstte kare
prizmal tabla bölümleri yer almaktadır. Alt bölümüm köselerine birer yaprak motifi
yerleştirilmiştir. Bu yapraklar üst kösedeki daireciklere bağlanmaktadır. Yüzeylerin ortasında
dikey, kademeli bölümler bulunmaktadır ..
Üç dilimli kuşatma kemeri acemi bir işçiliğe isaret eden tarzda palmet benzeri motiflerin tersdüz sıralanmasına dayanan bir süsleme ile belirginleştirilmiştir. Kemer
köselikleri sekizgen geçmesine dayanan kompozisyondan alınan kesitlerle süslenmiştir.
Süslemede eşkenar sekizgenlerin birbirine geçmesi sonucu yatay ve dikey eksenlerde ritmik
olarak tekrarlanan dört kollu yıldızlar meydana gelmektedir
Nisi çevreleyen bordürlerden içteki ilk düzenleme “S” kıvrımları yaparak ilerleyen bulut
motiflerinden meydana gelen ince bir bordürdür.İ_kinci bordür geometrik süslemelidir.
74
Büyük tam ve küçük yarım sekizgenlerin geçme yapmasına dayanan sistemden alınan bir
kesit sunmaktadır. Üçüncü düzenleme sivri kemer formlu bölmeciklerin yan yana
dizilmesinden oluşmaktadır. Sivri kemer formlu bölmelerin tepe noktalarına birer mızrak ucu
motifi işlenmiştir. En dışta kalın mukarnas bordür yer almaktadır. Üç sıradan meydana gelen
mukarnaslar altta topaçlı yelpazelerle başlamakta, üst kesimde dilimli tepe nisleri ve aralarda
yüzeysel yuvalardan oluşan sıra ile son bulmaktadır. Yuvaların yüzeyi sade bırakılmıştır
İç mekânda duvarları zeminden yaklaşık 1.10 m yüksekliğe kadar kaplayan çiniler günümüze
büyük ölçüde sağlam ulaşmıştır . Çiniler iki ince bordürle sınırlanan asıl süsleme kuşağından
meydana gelmektedir. Asıl düzenleme geometrik karakterlidir.
Süslemede çapraz eksenlerdeki birbirine paralel kırık çizgiler kesişerek altı kollu yıldızlar
meydana getirmektedir. Yıldızlar ortada altı köseli yıldızın çevresindeki eşkenar altıgenlerden
meydana gelmektedir. Sır altı tekniği ile oluşturulan kompozisyonda zemin rengi olarak firuze
kullanılmıştır. Motifler konturları siyah renkle belirtilen beyaz şeritlerle oluşturulmuş, yıldız
kolları ise koyu maviye boyanmıştır .(11)
Caminin içinde tabandan başlayan ve bir metre yüksekliğe kadar devam eden duvar çinileri
vardır. Çiniler caminin içini boydan boya kaplamaktadır.
Çini Süslemenin Özellikleri:
75
Şekil 13 Ali Paşa Camii Çinileri
Camide kullanılmış olan çiniler klasik Osmanlı çinilerinin genel özellikleri dışında bölgesel
bir karakter göstermektedir. Motiflerin bölgesel özellikler göstermesi bu çinilerin
Diyarbakır’da yapılmış olabileceğinin göstergesidir. Ali Paşa Camii çinileri altıgen formludur.
Beyaz, mavi, lacivert renklidir. Altıgenlerin kenar eksenlerinden birbirine geçmesiyle
merkezde altı ışınlı bir yıldız oluşmuştur. Kompozisyon çin bulutu motifli bordürle
sınırlandırılmıştır.
Ali paşa camii çinileri
Ali
paşa
.çinileri
klasik
Osmanlı
çinilerinin
dışında
bölgesel
bir
karekter
gösterir.Diyarbakır’da yapıldığı düşünülmektedir.
İlk osmanlı camisi olan Alipaşa’da bölgesel özellikler olması,Osmanlıların yerli atölyeleri
desteklediğini gösterir(137)(138)
76
Alipaşa camii
77
Alipaşa camii ve minare
Alipaşa camii mihrabı
Mihrap, kıble duvarı ortasında harime girişle aynı eksen üzerindedir. Dış cepheye taşıntı
yapmamıştır. Caminin 1.54 m kalınlığındaki kıble duvarına yerleştirilen mihrap, düzgün kesme
taştan inşa edilmiştir.7 Mihrap süslemeleri oyma tekniğinde yapılmıştır. Bugün mihrabın
tamamı yaldız, yeşil, kırmızı, lacivert boya ile boyanmış ve süslemeler tahrip edilmiştir. Son
yapılan onarımlarda yeniden boyanmış olması durumunu daha da kötüleştirmiş ve
özelliklerinden birçok hususu kaybetmiştir.
Hücrenin iki yan köşesini 2.08 m boyunda, 0.22 m çapında silindirik gövdeli sütunceler
sınırlandırmaktadır. Köşelerden pahlanmış kare kaideyle ana kütleye bağlı, sütunce gövdesi
birbirine geçmeli geometrik örgülerle süslenmiştir. İki kademeli, üstte düz tablalı başlıkların alt
kısmı dairesel küçük rozet ve aşağı sarkan taşıntılı yapraklarla oluşturulmuştur. İki yanda
sütuncelerle sınırlandırılan hücre beş kenarlı yarım sekizgen planlıdır. 1.08 m eninde, 0.80 m
derinliğinde, beş kenarlı hücrenin ortadaki üç yüzeyi 0.44 m genişliğinde eşit olarak
düzenlenmiştir. Hücrenin cephesi ortadaki üç yüzeyi çerçeveleyecek şekilde geometrik bir
78
şeritle sınırlandırılmıştır. Yüzeyin tümü yatay ve dikey on sıra haçvari şekilde kesişerek devam
eden zencirek sıraları ve aralarda oluşan sekiz köşeli yıldız kompozisyonu ile doldurulmuştur.
Ayrıca içlerine birer gülbezek yerleştirilmiştir. Bunun üzerinde kalan kesimde üçüncü bordürün
süslemeleri tekrarlanmıştır.
Sütunce başlığı üzerinde üzengi taşıyla yükseltilmiş üç dilimli kuşatma kemeri içine alınmış
kavsara, sekiz mukarnas sırasıyla oluşturulmuştur. Kemer alnı tersli düzlü yerleştirilmiş basit
palmetlerle süslenmiştir.(4)
Alipaşa camii
Şafiler kısmı:Ali Paşa Camisinin doğusuna ve minaresine bitişik olarak yapılan Şâfiîler kısmı,
oldukça sade görünüşlü bir yapıdır. Siyah kesme taştan yapılan Şâfiîler Mescidi, enine
dikdörtgen planlı ve iki salimli olan harim mekânının üzerini düz dam örtmektedir. Üç
bölümlü son cemaat yerinin doğu kısmında minareyle bağlantı sağlayan bir kapı yeri
bırakılmıştır. Minare kapısının bulunduğu tarafta ayrıca dama çıkıp, ezan okunmaya uygun bir
merdiven bulunmaktadır Üstünde celi sülüs hatla Osmanlı Türkçesi ile iki satırlık kitabede
yapının 1769-70 yılında yapıldığı yazılıdır. Sol kısmında ise yuvarlak kemerli mihrabiye ile
kapının sağ ve solunda üstünde siyah-beyaz taşlardan, sağır, üç dilimli bir pencere yer
almaktadır
79
İç mekân, mihraba paralel iki şahından oluşmaktadır. Sa-hınlar ortada iki sütuna dayanan üç
kemerle birbirinden ayrılmaktadır. Yapının dışarı taşkın mihrabı siyah-beyaz renkli taştan ve
üç dilimli kemerlidir. Niş, dıştan kare planlı prami-dai külahlı bir payanda ile desteklenmiştir.
Mihrabın doğusunda, iki, batısında bir adet ve batı duvarında da iki adet düz lenlolu pencere
iç mekanı aydınlatmaktadır (37)
Ali paşa camii
Alipaşa şadırvan
80
Tarihte Alipaşa camii(86)
Hadım Ali Paşa Cami (87)
81
Hadım Ali Paşa camii minaresi
Dönemin Diyarbakır Valisi .Hadım Ali Pasa tarafindan1534-1537 tarihleri arasında inşa
edilen Hadım Ali Paşa Cami, Ali Paşa Mahallesinde, Mardin kapı ile Urfa Kapı arasında,
Yedi Kardeş Burcu'nun kuzeyinde yer almaktadır; iki cami, medrese ve hamamdan oluşan bir
külliyedir; Caminin minaresi silindirik gövdeli klasik tek şerefelidir, Minare gövdeden ayrı bir
yerde tek başına yükselir. Minareye, kaidenin batı cephesinde, avlu zemininden 1.05 m.
yükseklikte yer alan düz atkı taşlı kapıyla girilir. Kare planlı kaidesi siyah bazalt taştan olup
silindirik gövdeyle yükselmekte ve konik bir külahla son bulmaktadır, Şerefe kısmı
Diyarbakır'daki Osmanlı minareleri gibi süslü tutulmamış oldukça yalın bırakılmıştır; Şerefe
korkuluğunda bir sıra beyaz bir sıra siyah taş kullanılması az da olsa minareye hareket
sağlamıştır., Minare tamamen düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiştir, Şerefe
korkulukları ardışık olarak bazalt ve açık renkli kalker taşla yapılmıştır; Şerefe alnında yer
alan bir sıra bordürde, minarenin ilk yapıldığı dönemde çini tabakalarının olduğu
bilinmektedir, Bu çini tabakalar günümüze ulaşmamıştır; Camiden ayrı bir yerde yükselen
minareye giriş hem kaide kısmından hem de gövdeden sonradan açılmış
bir kapıdan
sağlanmaktadır (118)
1955 yılı Ali paşa camii(A.tekin)
82
Alipaşa camii(Beysanoğlu)
SAFA CAMİİ
Melik Ahmet Mahallesi Kara Cami Sokak’ta bulunmaktadır. Safa Camii inşa tarihi kesin
olarak bilinmemekle birlikte, Akkoyunlu dönemine tarihlendirilen bir yapıdır. Şah İsmail’in
dedesi Şeyh İbrahim Safi’nin oğlu Şeyh Cüneyt’in isteği üzerine Akkoyunlu hükümdarı Uzun
Hasan tarafından 15.yüzyılın ortalarında yaptırıldığı belirtilmektedir. Şeyhe duyulan saygıdan
dolayı Cami’üs Safî adını aldığına inanılmaktadır. Bu isim sonraki dönemlerde Cami’üs Safa
haline gelmiştir. Yapı, giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre, 1513 (H.938) yılında
DiyarbakırlıAbdurrahman oğlu Hacı Hüseyin tarafından tamir ettirilmiştir. Bu sahsın kimliği
hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kitabede mimar ve mühendis adı olarak Üstad Ahmed’ül
Amidî adı geçmektedir. Cami 1992–1993 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
onarılmıştır.(11) . İçindeki çiniler Diyarbakır çinisidir kabartmalı ve yöresel motiflerdir.
83
Camii bir sıra kalker (beyaz), bir sıra bazalt (gri) taşlarla yapılmıştır. Kokulu nebat ve otlarla
inşa edilmiştir. Kabartma motifler, ayetler ve renkli çinilerle çok süslü bir minaresi vardır.
Eskiden kılıf içinde muhafaza edildiği bilinen minaresi cuma günleri kılıfı çıkarılarak halka
gösterildiği rivayet edilir. Minare kalker taştan yapılmış yuvarlaktır, benzeri Diyarbakır’da
yoktur. Avluda şadırvan, güney avlusunda medrese, camiin batı duvarın dış tarafında büyük
İslam bilginlerinden Muhammed Muslihittin Lari Hazretleri, camiin doğu avlusunda da Şeyh
Abdulcelil Hazretlerinin türbeleri vardır. Evliya Çelebi de “İpariyye” (miskli) camii diye
geçer.(133)
Çin ile ticaret yapan zengin bir tüccar tarafından yaptırıldığını belirten Evliya Çelebi, caminin
duvar kirecine yetmiş yük Hoten miski karıştırılarak yaptırıldığı için İparî, yani Miskli Camii
dendiğini, gerçekten nemli bir havada duvarları koklansa misk kokusunun
insanın genzini doldurduğunu, ancak kubbesinin kurşunlu olmadığını, sabah
akşam cemaatsiz kalmadığını kaydeder. Bu caminin bir idareci değil de
sosyal hayattan biri tarafından yapılması dikkat çeker. Ayrıca bu kişinin uzak
doğu ile yapılan ticarette zengin olması Amid’in sahip olduğu ticari öneme de
bir atıftır.
Ayrıca “Safa” ve “Parlı” olarak da anılan caminin Akkoyunlular dönemine (15. Yüzyıl) ait
olduğu düşünülmektedir.
Beysanoğlu, Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd bin Şeyh İbrahim
Safî’nin tahrikiyle bu caminin Uzun Hasan tarafından yaptırıldığı ve şeyhe
hürmeten “Cami’üs-Safî” dendiği ve halk arasında Camiüssafa’ya
dönüştüğünü kaydeder. Ayrıca bu camiye “Palo Camii” dendiğini de belirtir.
1532 yılında esaslı bir onarımdan geçtiğini ve Metin Sözen’in Türk taş
işçiliğinin çekici bir örneği olarak minaresine dikkat çektiğini belirtir.
Camiye ait bir vakfın bulunduğu, masrafları bu vakıftan karşılanmak
üzere zaman zaman buraya görevli tayin edildiği Şer’îyye sicillerinden takip
edilebilmektedir. Ulaşabildiğimiz bazı kayıtlar şöyledir;
1065/1655 tarihli bir belgede Camiüssafa evkafının mütevellisi olan Ali
bin Fethullah mahkemede Mustafa Paşa önünde paşanın, vakfın 7960 akçe
masrafını üstlendiğine dair kayıt tutturmuştur.
1146/1733 yılında, geliri Amid’deki Safa Camii Şerifi Vakfından olmak
üzere imam olan Halil Halife'nin kendi rızasıyla vazifesinin yarısını oğlu esseyyid
84
Mehmed’e devrini istediği, Anadolu Kazaskeri Mevlana Berizade
Mehmed Efendi’nin arzı ve ilamı ile padişaha giden bu arzuhale berat-ı alişan
ile atama yapıldığı görülmektedir. Ancak kaç akçe yevmiye verileceği bu
belgede kaleme alınmamıştır.
1153/1740 tarihli bir belgede Safa Cami imamı Halil Halife, vazifesinin
yarısının oğluna devredilmesi için Divan-ı Hümayuna arzuhal etmiş ve bu
talebi kabul edilerek oğlu es-seyyid Mehmed Halife imamlığa atanmıştır.417
Yine aynı yılda, 1153/1740 tarihinde geliri Safa Cami Vakfından olmak üzere
yevmi 2 akçe vazife ile aşr-hân olan kişi vazifesinin oğluna devrini arzuhal
edince oğul es-seyyid Mehmed’e berat verilmiştir.(102)
Yapının inşa kitabesi bulunmamasına karşın giriş kapısı üzerinde yer alan onarım kitabesi
bulunmaktadır.
Kitabede "Besmele. Ayet. Müslümanların ve Mamın sultam, yerlerde Allımın gölgesi.
Süleyınan-ı azamet ve haşmet menhaı. Osmanlı padişahlarının gözü. Acem, Arap ve Rum
sultanlarının sultani ulu hakan en hyiik sultan, sultan selim han oğlu Sultan Süleyman 'in
devleti zamanında lütuf sahihi. Allah'ın rahmetine çak muhtaç ve kullarının en küçüğü, zaif
kul. fakir. Amidli İlacı Ahdurrahman oğlu Hacı Hüseyin Ali hu camii şerifi onarttı. Allah her
ikisinin taksiratını affetsin. Bu yapı üstündeki mühendis Amid'li usta Ahmed'tiı: llicret-i
neheviyyenin 938 senesi tarihinde hu iş cereyan etti. Katihi Zaif Kul Simi Abdullah oğlu
Mehmed" ifadesi gevmektedir.
Bu kitabede belirtilen onarım tarihi de göz önüne alınarak yapının Diyarbakır'da
Akkoyunlular döneminde (1401-1515) inşa edilmiş olduğu kabul edilmektedir
Ayrıca
yapının 15. yüzyılın 3. çeyreğinde inşa edildiği yönünde görüşler de bulunmaktadır. Yapının
mimarı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamasına karşın 1531 yılındaki onanma ait olun
kitabede mimar olarak Üstad Ahmet-ül Amidi'nin adı geçmektedir(33)
1 Eylül 1802 tarihli bir vakıf hücceti ise Abdulvahap Ağa Hamamı’nın bu caminin
evkafına ait olduğunu göstermektedir..(87)
85
1955 yılı safa camii minaresi(A.Tekin)
15. yy da inşaa edilen ünlü Parlı Safa Camii kendisinden çok minaresiyle ün yapmıştır.
Caminin hemen yanında yer alan bol bezemeli minare, gösterişiyle camiyi geri planda
bırakmıştır. Kareplanlı tek kubbeli olarak inşa edilmiş olan caminin ibadet mekânı iki ayak ve
duvar uzantıları üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışarıdan yüksek bir kasnak
üzerine oturtulmuş ve üzeri konik çatı ile örtülüdür. İbadet mekânının duvarları çinilerle
kaplıdır. Bu çiniler sekizgen ve üçgen şekillerde olup, değişik renklerle daha da zengin bir
görünüm göstermektedir. Yapının önünde dört sütundan oluşan beş bölümlü bir son cemaat
yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin kubbeleri dışarıdan gizlenmiştir. Giriş kapısı dışarıya
doğru çıkıntı yapmakta olup, üzerine onarım kitabesi yerleştirilmiştir. Bu kitabenin altında,
kapının da üzerinde kalan boşluğa sivri kemerli bir pencere açılmıştır. Burada dikkati çeken
bir nokta da son cemaat yerinin kemerleri arasına, sütunların üst kısmına çeşitli şekillerde
madalyonların yerleştirilmiş oluşudur. Yapının ünlü minaresi eski dönemlerde özel bir
kumaşla örtülür sadece cuma günleri açılırmış. Caminin inşasında kullanılan malzemeler
içerisine karıştırılan bir bitkiden dolayı çıkan mistik kokudan dolayı camiye “Parlı” yani
“Kokulu” cami de denilmektedir. Caminin sağında yer alan minaresi taş işçiliği yönünden
86
oldukça ilgi çekicidir. Kaideden başlamak üzere külahına kadar kufi ve nesih yazılar, değişik
biçim ve desenlerle bezelidir. Minaresindeki işlemelerden ötürü Anadolu’nun en zarif ve en
görkemli minaresine sahip bir camiidir. (105)
Minare
Safa camii
Minare
87
Son cemaat yeri
88
Son cemaat yeri
89
Minber ve mihrap
Minber
90
Tavan
Tavan süsleme
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplayan yapının kuzey cephesi boyunca beş
kubbeli son cemaat yeri revakı uzanmaktadır. İç mekân ortada 4’ü bağımsız 8 ayak
Üzerine bir kubbe ile kapatılmıştır. Bu kubbe, doğu ve batıda kemerlerle genişletilmiştir. Yan
mekânlar köselerde kubbe, ortada beşik tonozla kapatılmıştır. Orta kubbe dışta yükseltilmiş
kasnak üzerine kiremit külahla kaplanmıştır. Kuzeydoğuda yapıdan bağımsız minaresi
yükselmektedir.(11)Özellikle minaresinin taş işçiliği dikkat çekicidir. Minaresinin harcının
Diyarbakır çevresinde yetişen kokulu bitkilerle karıldığı için yakın zamanlara kadar sadece
Cuma hutbelerinde minarenin kılıfının çıkarıldığı bilinmektedir. Buradaki çiniler Diyarbakır’a
özgüdür,Akkoyunlu eseridir(48)
Üstteki kemer yüzeyleri, iki renkli taş lento üzerinde çok ışınlı geometrik geçme
kuruluşlu yıldız bezemeleri ile açık dörtlü düğüm bordürlü bezeme programıyla önemlidir.
Burada görülen bezeme örnekleri taş dokuya, oluklu taş oyma tekniğiyle yapılmıştır. İki
renkli taş dokusuyla önemli olan cephe mimarisinde cümle kapısı basık yay kemerli
düzenlemesi üzerinde büyük bir pencereye sahip olmasıyla farklılık gösterir. Son cemaat
yerinin bazalt taşından sütunları, kemer sistemi ve dışa yansıyan cephesiyle bütünleşmiş
91
minare kaidesi iki renkli taş işçiliğinin hakim olduğu yüzeyleri oluştururken, son cemaat
yeri kemer arası yüzeylerinde yer alan iki damla ve iki dilimli rozet madalyonları beyaz
renkli, profilli taş çerçevelerinin ve taş konsollu saçak bordürünün plâstikesiyle
ifadelendirilmiştir. Bu ifadeye solda minare kaidesi katılır. Son cemaat yerinin yan paye
yüzeylerinde ise, diyagonal konumlu kare çerçeveli, kufî yazılı ifadeler yer almıştır.
Minare kaidesi yüzeylerinde kufî yazılı kare panolar yüzeysel olarak yer almış, bunun
üzerinde kaideyi üstten sınırlayan beyaz bordür yüzeyinde sekizgen kuruluşlu geometrik
geçme bezeme örneği, taş içine firuze çini kakma olarak işlenmiştir. Gövdeye geçiş
eşkenar üçgenlerle ve sivri kemerli nişlerle sağlanmış, niş yüzeyleri atlamalı olarak rumîkıvrık dallı, geometrik geçme düzenlemeli bezeme örnekleriyle doldurulmuştur. Bunun
üzerinde profilli iki silme arasında yazı kuşağı yer alırken, bunun da üzerinde kartuşlar
yüzeyinde altıgen kuruluşlu bezeme panoları gövdeyi kemer gibi kuşatmıştır. Bu kemer
kuruluşlu düzenleme minare gövdesini şerefe altına kadar üç bölüme ayırmış, her bölüm
yüzeyinde profilli silmelerle dikdörtgen niş bölümlenmesi oluşturularak bu nişlerin
yüzeyleri bezemeli damla madalyonlar ve en üstte de geometrik geçme bezeme
kuruluşlarıyla dolgulanmıştır. Şerefe altlığı bir sıra mukarnas niş sırasıyla geçilmiştir.
Caminin çokgen kuruluşlu mihrap nişi, üç dilimli kemerli, köşe sütunceli olup,
bütün yüzeyler bitkisel ve geometrik bezeme örnekleriyle dolgulanmış, mihrabı sınırlayan
kemer düzenlemeleri yüzeyinde ise dışta mukarnas, içte geometrik geçme bezemeli ve açık
dörtlü düğüm kuruluşlu, bezeme örneğine sahip bordürlerle çevrilmiştir. Sütunce üzerinden
başlayan mihrap kemeri yüzeyinde yazı panosu ve kemer dilimli yüzeyinde de yonca
biçimli bitkisel madalyon süsleme örneği yer almıştır.
Caminin taş minberinin yüzeylerinde yazı, bitkisel motifler ve geometrik geçme
düzenlemelerle bezeme örnekleri yer almıştır. Taht altı yüzeylerinde dikdörtgen bezeme
örnekleri madalyonlu-kartuşlu örneğiyle cilt sanatında gördüğümüz özelliği yansıtır (10).
92
Safa Camii
Safa camii planı (49)
93
İç mekan(33)
Çini ve motiflerle süslenmiş çok zarif olan minaresinin son zamanlara kadar kılıfla
muhafaza edildiği söylenmektedir.
94
Safa camii minaresi ve süslemeler
Bazalt minare kaidesi, Türk mavisi çinili güzel bir geometrik panoyla son bulurken,
diğer bir kısım artık tümüyle beyaz taşla devam eder. Bu sayede iyice süslenebilmiştir. Avlu
yüzünde kolon üstlerinde eksenin sağ ve sol kolunda 13 dilimli rozet, yanlarda damlalı, yan
desteklerde verevine kare süslemeler vardır. Minare küpündeki kufi pano siyah beyaz
taşlardan oluşur. Minarede damlalı, rozetli, yazı şeritli, geometrik ve zengerekli (Şark
yazmalarında sayfaların yazılı bölümün çevresini dolanan zincire benzer bezeme öğesi)
süslemeler vardır. Caminin hemen sağında yer alan minaresi Türk el sanatları taş işçiliği
açısından ender sayılabilecek örneklerdendir. Minare kaideden başlayarak külahına kadar
kufi, nesih yazılar, değişik biçim ve desenlerde bezenmiştir. Taştan, tek şerefeli bu silindirik
gövdeli minare ortaya konan taş işçiliği, bir mimari yapıda yapı sanatının plastik bir ruh
anlayışı kaygısının dışavurumudur denilebilir (3).
95
Safa camii minare süslemeciliği
SAFA CAMİİ MİNARESİNDEKİ KİTABELER
Hac suresi 27. Ayet, Fussilet suresi 33. Ayet ve
Neml suresi 93. Ayet sonuna kadar yazılmıştır.
96
Minarenin üst kemeri üzerinde İse, Besmele... Cuma suresi 9. Ayet ile onu takip eden ayet
yer almaktadır.
Camii kapısının şifi üstünde Zümer suresi 73. Ayeti yazılıdır. Kitabenin âyet hariç Türkçesi,
Besmele... âyet... Müslümanların ve İslâmın sultanı, yerlerde Allah'ın gölgesi,
Süleyman-ı azamet ve haşmet menbaı, Osmanlı padişahlarının gözü, Acem, Arap ve
Rum sultanlarının sultanı, ulu hakan, en büyük sultan, Sultan Selim Han oğlu Sultan
Süleyman'ın devleti zamanında, lütuf sahibi, Allah'ın rahmetine çok muhtaç ve kullarının en küçüğü, zaifkul, fakir, Amidli Hacı Abdurrahman oğlu Hacı Hüseyin Ali bu
camii şerifi onarttı. Allah her ikisinin taksiratını affetsin. Bu yapı üstündeki mühendis
Âmidli Usta Ahmed'tir. Hicret-i nebeviyyenin 938 senesi tarihinde bu iş cereyan etti.
Kâtibi zaifkul Simi Abdullah oğlu Mehmed'tir
Minarenin kaidesindeki girift kûfî yazılarda "Mübarek bad, saadet bad" yazılıdır.
Kabartma kareler içinde ise" Ali" ve" Ömer" İsimleri okunuyor. Bu isimler köşeli kûfî İle
girift olarak yazılmıştır.(133)
Safa Camii Minaresi Duvar süslemeleri
Safa camii mihrap
Mihrap taştan,beş kenarlı,oldukça derin,mihrap nişi kenarlarında yuvarlak sütünceleri bitkisel
motif işlemeli,kavsarası mukarnaslı,kavsarayı çevreleyen kemeri dilimli,mihrap çerçeveleri
çeşitli ve zengin geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür.(45)
97
Safa camii mihrap
Safa camii Minber ,kapılarına kadar zengin ve çeşitli bitkisel ve geometrik bezemelere
sahiptir.Minber külahı dört adet yuvarlak ve yivli ayak üzerine oturmaktadır.Külah sekizgen
olup taştan oymalıdır.Kalem işleri de vardır.(45)
98
Safa camii minare kaidesinde,kufi yazı panolarından sonra taşlar beyazlaşmakta ve yazı
panolarının hemen üstünde mavi çiniden geometrik motifli bir şerit yer almaktadır.Bu çini
şeritten sonra kareden üçgenlerle sekizgene geçilmektedir.Sekizgenlerin içleri çeşitli bitkisel
ve geometrik motifli ve üstleri kemerli,panolarla süslenmekte ve bu panoların üstündeki
kemerler içe doğru kıvrılarak sekizgenden daireye geçişi sağlamaktadır.
Minarenin yuvarlak gövdesinde de yatay ve dikey zengin ,oymalı ve bezemeli kuşak ve
rozetlerle yazı ve şeritler yer almaktadır.(45)
99
Giriş kısmı süslemeleri
Son cemaat yeri
Dört yalın sütuna dayanan beş kubbeli bir son cemaat yeri vardır ve kubbeler dışardan
gizlenmiştir. Sütün başlıkları yalındır. Son cemaat yerinin doğu ve batı bölümleri duvarlarla
kaplıdır. Ancak birer bölüm altta birer küçük üstte olmak üzere ikişer pencereyle dışarı
açılmaktadır. Son cemaat yerinin solunda biraz ilerde zengin bezemeli minaresi yer alır. Son
cemaat yeri kubbelerine pandatiflerle geçilmiştir. Şimdi kubbeler kalem işlemeleriyle
bezelidir. Caminin son cemaat yerine bakan cephesine birer pencere açılmış iki yarım
yuvarlak mihrap nişi yerleştirilmiştir.
Küçük mihrablar yalın bezemesidir. Ortada ana giriş kapısı dışarıya çıkıntı yapmakta üstünde
arapça onarım yazıtı yer almaktadır.
100
Beş satırlık bu yazıt çok az bozulmuştur. Yazıtın altında kapının üstünde kalan boşluğu sivri
kemerle pencere açılmıştır. Pencerenin altında dar alanda ise iki satırlık yazı şeridi
bulunmaktadır. Bu cephe kapıyı da içine almak üzere siyah-beyaz taşların sırayla
kullanılmasıyla hareketlendirilmiştir. Ayrıca pencerelerin üst silmelerinde siyah beyaz taşlarla
çeşitli şekiller verilmiştir.
Son cemaat yerinde göze çarpan noktalardan biri dış yüzde her kemerin arasına sütunlerin üst
bölümüne değişik biçimler taşıyan madalyonlar yerleştirilmiş olmasıdır. Burada siyah beyaz
taş dizisi kesilmekte bir süre siyah taş dizisi egemen olmaktadır. Bu görünüşü ilk onarım
sırasında mı aldığı yoksa gerçekten mi böle bırakıldığı kesinlikle anlaşılmamaktadır.(90)
Cami içi süslemeler
Safa camisinin en önemli yanlarından biri ana kapıdan içeri girince görüleceği gibi orta alanda
meydana gelen sekiz ayağa oturan kubbedir. Bu kubbe dışardan yüksek bir kasnağa oturmakta
ve konik çatıyla örtülü bulunmaktadır. Orta kubbe dört bağımsız dört duvar ayağına dayanır.
Bağımsız kare ayakların biçimi biraz değişmiş geçişlere olanak tanımak için dışarı fırlamış
böylece kemerli bir bağlantı elde edilmiştir. Bu orta alan ayrıca yanlara genişlemektedir. Bu
genişleme köşelerde birer pandatifli kubbe ortada beşik tonoza varan geniş kemerlerle
olmaktadır. Benzer durum solda da simetrik bir biçimde tekrarlanmakta mekan kendiliginden
genişlemektedir. Görüleceği gibi planı sekiz ayaklı Mimar Sinan tarafından doruk noktasına
ulaştırılan bir denemenin örneklerindendir. Eğer yapı uzun hasan zamanında yapılmışsa bu
işlem 1453-1478 yılları içinde olmalıdır. Bu oldukça erken bir tarihtir. Ayrıca1531
onarımında plan şeklinin çok fazla degişmesi yeniden biçim verilmesi zayıf bir ihtimaldir.
Zaten yapıdaki onarım ve değişmeleri izleyebilmek güçtür. Bu durumda 1447 tarihli Edirne
üç şerefeli camisinden kısa bir zaman sonra böyle bir yapının ortaya çıkışı bize mimar Sinan
Fatih Paşa Camisi gibi bir yapıyı da görebileceği ve bu yönden de üzerinde durulması
gerektiği kanısındayız.
Bazı araştırmacılar yapıyı 1476 yılına yerleştirmekte 1531 yılındaki onarımı ise ana kapı ve
revaklarla sınırlamaktadır(90)
101
Tavan süsleme
Süslemeleriyle dikkati çeken bir Akkoyunlu eseridir. Siyah ve beyaz taştan yapılmıştır.
Caminin içini tabandan başlayıp bir metre yüksekliğe kadar boydan boya çini
çevrelemektedir.
Çini Süslemenin Özellikleri:
Osmanlı dönemi çinilerinden farklı bir karakter gösteren bu çinilerin Akkoyunlular
döneminde getirilen ustalar tarafında Diyarbakır’da üretildiği düşünülmektedir . Bu konuda
yapılan araştırmalar Diyarbakır’da çini üretildiğini gösteren bulguların varlığına işaret eder.
Camide hem geometrik motifler hem de bitkisel motifler birlikte kullanılmıştır.
102
Şekil Safa Camii Çinileri
Oluşturulmuş olan kompozisyonlarda farklı yönlerden gelen onikigenlerin birleşmesiyle
sonsuz bir geometrik düzen meydana getirlimiştir. Onikigenlerin kesişmesi merkezde altı
ışınlı yıldızvari bir motifin oluşmasını sağlamıştır. Yine bu motifin merkezinde de stilize bir
bitki motifi yer almaktadır. Kompozisyonu bir bordür tamamlamaktadır. Bu bordür motifi
sembolik olup, çin bulut motifi olarak tanımaktadır. Altı yapraklı sitilize çiçekler ve çiçeklerin
basit kıvrımlı dallarla bağlanması sonucu oluşturulmuş bir motiftir.
Koyu sarı, mavi, beyaz, koyu mavi ve yeşil renkler kullanılmıştır. Bordürler ise firuze ve
siyah
renktedir.
Bu
çinilerin
Diyarbakır’daki
atölyelerde
üretilmiş
olabileceği
düşünülmektedir. Caminin minaresinde de taşın yanında çini süsleme dikkat çekicidir.
103
Şekil Safa Camii Minare Çinileri
(123)
Safa caminin içini tabandan başlayıp yerden bir metre yüksekliğe kadar devam
eden çiniler boydan boya çevrelemektedir
Osmanlı dönemi çinilerinden farklı bir karekter gösteren bu çinileri Akkoyunlular
döneminde .. Diyarbakır’da üretildiği düşünülmektedir.Bu konuda yapılan araştırmalar
Diyarbakır’da çini üretildiğini gösteren bulguların varlığına işaret eder
Safa camii çinileri altıgen formda ve değişik motiflerdir.
Dikkati çeken birinci motif,iç içe giren dairelerden oluşmuştur.Renk olarak koyu
sarı,mavi,beyaz,koyu mavi kullanılmıştır
Bordürle ise firuze ve siyah renktedir
Bu çinilerin Diyarbakırdaki atölyelerde üretilmiş oldukları düşünülmektedir
Diğer duvardaki altıgen çiniler ise çiçek motiflidir.Renk diğer motiflerle aynıdır.Bordür yine
çiçek motiflidir.(137)(138)
104
Safa camii çinileri
105
106
Şekil Diyarbakır Safa Camii Altıgen Çini Modül Detayı
Şekil Diyarbakır Safa Camiinde Ç i n i l e r i n Arasında Görülen Farklı Bir Altıgen Çini Modül Detayı
(Suna Gürsoy)
107
Safa camii
Safa camii çinileri
108
Günümüzde son cemaat yeri(33)
109
Tarihi görüntüler
Tarihte Safa Camii kuzey cephesi ve son cemaat yeri (87)
Safa camii minaresi-1922(110)
110
Safa camii minber-1922(110)
111
Tarihte safa camii(93)
Parlı (Safa)camii minaresi
15. Yüzyıla tarihlendirilen cami, kendisinden çok minaresiyle ün yapmıştır, Anadolu'daki
"tarihi camilerde pek görülmeyen minare türüdür. Zengin taş isçiliğinin.kullanıldığı süsleme
ve kufi yazılarla donatılan tek şerefeli minarenin gövdesi silindirik olup yapımında beyaz taş
kullanılmıştır; Minarenin inşasında kullanılan malzemeler içerisine karıştırılan bir bitkiden
dolayı çıkan mistik kokudan dolayı camiye "Parlı" yani "Kokulu" cami de denilmektedir.
Kentteki silindirik gövdeli minareler içinde süslemenin en yoğun kullanıldığı örmek olan
112
Safa Camii minaresinin siyah bazalt taş kullanılan kare kaidesinin kenarlarına makili yazı
panoları yerleştirilmiştir; Kaidenin üst kesimindeki geometrik kuşak çini kakma tekniğiyle
renklendirilmiştir, Kalker üzerine kakılan firuze sırlı çini parçalar süslemeye daha da zengin
bir görünüm kazandırmaktadır; Bu kuşak sonraki dönemlerde kentteki Osmanlı yapılarından
biri olan Melek Ahmet Pasa Camii minaresinde aynen tekrar edilmiştir, Caminin sağında yer
alan minaresi taş işçiliği yönünden oldukça ilgi çekicidir; Kaideden başlamak üzere külahına
kadar kufi ve nesih yazılar, değişik bicim ve desenlerle bezelidir. Minaresindeki işlemelerden
ötürü Anadolu'nun en zarif minaresine sahip bir camiidir. (118)
Diyarbakır Melek Ahmet Paşa
1528’de Diyarbakırda doğdu.Melek gibi bir insan olduğundan bu lakabı aldı.Özdemiroğlu
Osman paşa Diyarbakır valisiyken takdir ettiği için M.1585’de Musul beylerbeyi olmasını
sağladı.
Melik Ahmet camii ve Melilk Ahmet paşa mahallesi-1922(110)
113
Melekahmet paşa camii kapısı-1922(110)
114
Melekahmet paşa camii minaresi-1922(110)
115
Melikahmet camii
Melikahmet camii
116
Melikahmet camii minaresi
117
Melek Ahmet Paşa Camii
Diyarbakırlı Melek Ahmet Paşa tarafından 1587-1591 yıllarında yapılmıştır. Güney ve
kuzey cepheleri siyah ve beyaz taştan, doğu ve batı cepheleri ise sadece siyah bazalttan
yapılmıştır. Kubbe siyah-beyaz taş sıralarıyla örülmüş oldukça yüksek bir kasnağa
oturmaktadır. Minarenin bazalttan kare kaidesi taş dekorasyonu ile dikkati çekmektedir.(20) ).
Cami, almaşık örgü bakımından Sinan’ın Beşiktaş’daki Sinan Camisini anımsatır. Melek
Ahmet Paşa Caddesi üzerinde iki katlı, almaşık örgülü kargir bir yapıdır (Tuncer, 1996).
Zemin kattaki tonozlu geçit caddeyi arka sokağa bağlar. Üst kata, yarım kemere oturtulan ve
minareye batı yönde yanaştırılan merdivenle ulaşılır. Enine genişleyen harimin içinde sağlı
sollu ikişer ayak yer almaktadır. Kubbe sekizgen bir kasnağa oturur. Minare yapının
kuzeyindedir. Camiden 4.50 m dışarıda, kare planlı, küp bölümü bazalttır. (22)
Evliya Çelebi, bu kişinin Kürdlerden hayır sahibi yiğit bir vezir olduğunu kaydeder. Bu
vezirin kendi efendisi Melek Ahmed Paşa namlı değil, Melik Ahmed Paşa olduğunu, ayrıca
bu caminin Rum Kapısında olduğunu kaydeder.
Abdulgani Efendi ise bu caminin Silahtar Melek Ahmed Paşa
tarafından yaptırıldığını kaydeder. Bu caminin fevkani ve altının yol olduğunu
kaydeder. Cami vakfına aynı paşanın bir hamam ve etrafındaki dükkanlarla
sair emlak ve su vakfettiğini belirtir.
Beysanoğlu, Melik Ahmed Paşa Camiinin banisinin Ahmed Bey adında
biri olup Diyarbekir şehrinde 1529 yılında doğduğunu, zengin bir adamın oğlu
olarak ticarete başladığını, zenginleştikçe de hayır işlerine yöneldiğini, aynı
zamanda ipekli dokuma tezgahlarını gelişen ticaret geliri sebebiyle arttırdığını
ve hayır işlerine düşkünlüğü sebebiyle halk arasında “Melek Ahmed”
lakabıyla tanındığını kaydeder. Henüz paşa ünvanı almadan evvel şehre bir
hamam yaptırdığı ve cami hazırlıklarına başladığını, İran seferleri sırasında
Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından yararı görüldüğünden Musul valiliğine
atandığını ve burada paşa olduğunu, daha sonra bu görevden azledildikten
sonra camisinin inşaatı devam ederken Diyarbekir Valisi Deli İbrahim Paşa
tarafından 1592 yılında yolsuzluk suçlaması ile idam ettirildiğini ve caminin
de bu yılda tamamlandığını kaydeder.
118
Tuncer, Balıkçılarbaşı ile Urfakapı semti arasındaki yapıya, Mimar
Sinan tarafından olmasa da ya onun ekolunden ya da İstanbul’dan bir
mimarın elinin değdiği görüşündendir.
İnceleme döneminde 1152/1739 tarihli bir belgede Melik Ahmed Paşa
Camii Şerifinin imam-ı sanisi olmayıp bu göreve bir atamanın gerekliliği ve bu
sebeple de 10 akçe yevmiye ile Mustafa adında bir imamın atanmasına dair
berat-ı alişan verilmiştir. 1153/1740 tarihli bir belge Melik Ahmed Paşa
Camii Vakfının mütevelliliği hakkındadır. Buna göre Molla Süleyman Divan-ı
Hümayuna arzuhal edip vakfın tevliyetinin babasında iken ölümünden sonra
kendisi ve kardeşi Molla Abdurrahman’a geçtiğini belirtmiş, şimdi kardeşi de
ölünce münhal olan yarım hisseye talip olmuş, Amid kadısı Mevlana İsmail’in
önerisiyle padişah tarafından berat verilmiştir. 1159/1746 tarihli bir belgede
senede 2 guruş avarızı olan mukataa menzilinin kaydı mevcuttur ve bu gelir
doğrudan anılan camiye giderken ev ise hemen caminin bitişiğindedir. Melik
Ahmed Paşa Camiinin Ablak Mahallesinde olduğunu da bu belgeden
anlamaktayız. Yine 1159/1746 tarihli bir başka kayıtta geliri bu cami
vakfından olmak üzere aynı caminin hatibi vefat edince yerine oğlu, yevmiye
12 akçe vazife ile göreve atanmıştır. 1160/1747 yılında geliri Melik Ahmed
Paşa Vakfından olmak üzere camiye ders-i âm vazifesi için yevmi 10 akçe ile
atama yapılmıştır(102) İki katlı, almaşık örgülü kargır bir yapıdır. Yüksek bir kaide üzerinde
yer alan caminin altında dükkânlar bulunur. Bu yönüyle Diyarbakır camilerinden
ayrılmaktadır. Altında depo ve dükkân bulunan yapı yükseltilmiş ve merdivenle çıkılan bir
cami haline getirilmiştir. Caminin ibadet mekânı dikdörtgen planlı olup bu mekan kubbeyle
örtülmüştür. Kubbe sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuş ve bu kasnağa dört tane sivri
kemerli pencere açılarak ibadet mekanının yukarıdan aydınlanması sağlanmıştır. Merkezi
kubbenin dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülerek genişletilmiştir. Yapının güneye
kuzey cepheleri siyah-beyaz taştan, diğer cepheleri de yalnızca siyah taştan yapılmıştır.
Ayrıca kubbenin sekizgen kasnağı da siyah beyaz taş sıraları ile örülmüştür. Caminin girişi
duvardan dışarı çıkıntılı olup üç dilimli bir kemerden sonra mukarnaslı bir niş ile
sonuçlanmaktadır. Caminin içerisindeki duvarlarım. yükseldiği kadar XVI.yüzyıl çinileri ile
kaplanmıştır. Ayrıca caminin mihrabı da çinilidir. Melek Ahmet Paşa Camiinde Diyarbakır
camilerinde görüldüğü gibi zengin bezemeli bir son cemaat yeri yapılmamıştır. Caminin
kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak yapılmış ve kaide
kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Silindirik gövdesi olan minare tek
119
şerefelidir. Şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir. Minarenin yarısına kadar içeriden iki
merdivenle, yarısından sonra da bunlar birleşerek tek merdiven olarak şerefeye çıkılmaktadır.
Bu merdivenlerden çıkanlar birbirini görmeyecek şekilde düzenlenmiştir. Mozaik çinili bir
şerit kaideyi çepeçevre dolaşmaktadır ve bu durum diğer Diyarbakır camilerinde
görülmemektedir. (213)
Camiin altında yol geçer. İki katlıdır. Alt katı dükkan üst katı camidir. Mihrabı ve duvarları
yerden bir metre yükseklikte çok güzel desenli ve kabartmalı çinilerle kaplanmıştır. Camiin
mihrabının tümü çiniden yapılmıştı, bugün yalnız izleri kalmıştır. Minberi bir sanat eseridir.
Minaresi çok zarif olup yarıya kadar iki merdivenlidir, yarıdan sonra iki merdiven birleşir.
Minareye çıkanlar birbirini görmezler. Minarenin kaidesi, Mozaik çinili mavi renkli bir şerit
ile süslenmiştir. Camiin son cemaat yeri yoktur. Müezzin yeri dışarıdadır. Minare kalker
(beyaz) taştan yapılmış yuvarlaktır. Cami’ye birkaç basamaklı merdivenle çıkılır. Camiin
altında bir bodrum katı vardır ki bu özelliğiyle Diyarbakır da yeganedir. Minaresi yaklaşık 3-4
metre camiden uzak bağımsız yapılmıştır.(120)
Melekahmet camii(Google earth)
120
Melekahmet camii(Google earth)
121
Melekahmet camii(Google earth
Melekahmet camii
122
Melek Ahmet Paşa Camii kesit(51)
Kapı girişi
. Mimar Sinan’ın -eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin de Mimar Sinan eseri olarak
geçmesine
rağmen
Mimar
Sinan
ile
ilgili
eserlerde
ismi
geçmemektir.
123
Yüksek bir kaide üzerinde, altında da dükkanlar bulunan camiye merdivenle çıkılmaktadır. Bu
yüzden de Diyarbakır camilerinden ayrılan bu yapının güney ve kuzey cepheleri siyah beyaz
taş sıraları, diğer cepheleri de yalnızca siyah taştan yapılmıştır. Ayrıca kubbenin sekizgen
kasnağı
da
siyah
beyaz
taş
sıraları
ile
örülmüştür.
Caminin giriş kapısı diğer camilerden ayrı olarak güney mihrap duvarındaki büyük bir portal
caminin altındaki yola açılmakta önce kuzey kısmındaki avluya, sonra da merdivenlerle
camiye çıkılmaktadır.Batı bölümünün altından da ana caddeye açılan bir sokak geçmektedir.
Caminin güneydeki girişi duvardan dışarı çıkıntılı olup üç dilimli bir kemerden sonra
mukarnaslı bir niş ile sonuçlanmaktadır. Portalin sağ ve solunda iki küçük niş bulunmaktadır.
Kuzey bölümünde minarenin sağ tarafından merdivenle camiye çıkılmakta, basit kemerli bir
kapıdan da içeriye girilmektedir.
Melikahmet paşa camii planı(49)
Caminin kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak
yapılmıştır. Kaide kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Gövde silindirik, tek
şerefelidir. Şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir. Minarenin yarısına kadar içeriden iki
merdivenle, yarısından sonra da bunlar birleşerek tek merdiven olarak şerefeye çıkılmaktadır.
124
Bu merdivenlerden çıkanlar birbirini görmeyecek şekilde düzenlenmiştir. Mozaik çinili bir
şerit kaideyi çepe çevre dolaşmaktadır ve bu durum diğer Diyarbakır camilerinde
görülmemektedir(35)Mimar Sinan eseri olan caminin güneyde ve batıda olmak üzere iki giriş
kapısı bulunmaktadır. Güneyde yer alan giriş kapısı, dışa taşkın dikdörtgen planlı olup dilimli
kemerinin içi, mukarnas bezemelidir. Kapının iki yanında, mukarnas bezemeli derin nişler yer
almaktadır. Kapıdan uzun bir hole, ardından kuzey kısımda yer alan avluya geçilmektedir. Batı
yönde yarım kemer üzerine oturan kesme bazalt taştan basamaklarla, caminin ana portaline
geçiş sağlanmaktadır. Cephesinde, kemer kavsara içine alınmış pencere açıklıkları yer
almaktadır. Caminin harim mekanı sağ ve solda bulunan iki ayakla yanlara açılmaktadır. Yan
mekanlar da iki kat şeklinde düzenlenmiş ve iki yanda ikinci kat mahfil görevi yapmaktadır. Alt
katlar çarpaz tonozla örtülü, üst katlar ise kubbe ile örtülmüştür. Giriş kapısının üst kısmında,
ahşap mahfil yer almaktadır. Orta mekan, tromplu bir kubbeyle örtülmüştür. Kubbe oldukça
yüksek sekizgen bir kasnağa oturmaktadır. Kasnakta, sivri kemerli dört adet pencere açılmıştır.
Harim duvarları, yerden 1 m. yüksekliğe kadar, mihrap ise tamamen çinilerle bezelidir. Kubbesi
kalem işi bezemelerle süslenmiştir. Caminin kuzey köşesinin önünde yer alan ve camiden
bağımsız olarak yapılmış minare, kare kaide üzerinde yükselen silindirik formlu ve tek
şerefelidir. Minarenin kaide ve papuç kısmı geometrik motiflerle bezenmiştir. Bu motiflerin içi
çinilerle doldurulmuş, ancak çinilerin çoğunluğu bugün sökülmüş durumdadır. Kaide ve papuç
kısmında geometrik bezemeler yer almaktadır.(112)
Melik Ahmet Camii tavan süslemeciliği
125
Çini Süslemenin Özellikleri:
Melek Ahmet Paşa Camii çinileri üç farklı biçimde ve yerde görülmektedir. Bunlardan ilki
caminin içinde duvarda görülen kare biçimli çinilerdir.
Beyaz, mavi, firuze, lacivert ve kırmızı kullanılmıştır. Hatayi düzenlemeye sahip süsleme,
Behram Paşa Camii çinileriyle anı motiflere sahiptir. Bordürler dikdörtgen şeklinde palmet ve
Rumilerin bir arada kullanıldığı düzendedir.
Şekil Melek Ahmet Paşa Camii Çinileri
İkinci tip çini mahfile çıkan merdiven kenarında kullanılmış olan çinilerdir. Mahfile çıkan
yerde, merdiven duvarlarında stilize çiçek motifleri yer almaktadır. Bordürlerde ise çin bulutu
motifi, rozet çiçeği motifi ile değişmeli olarak tekrar etmiş ve çiçekler alttan ve üstten basit
dallarla birbirine bağlanmıştır. Firuze, açık mavi, beyaz ve lacivert renkler kullanılmıştır.
Şekil Mihrab Yanı Çinileri
126
Üçüncü tip çini ise caminin mihrabında kullanılmıştır. Diyarbakır’da çini süslemeli mihrabı
olan tek camiidir. Mihrabın üst kısmındaki motifler duvar ile aynıdır. Mihrap nişinin alt
kısmında, sekiz ışınlı yıldız motifi yer almaktadır. Burada iki adet sekiz ışınlı yıldız yer
almakta, içteki daha küçük sekiz ışınlı yıldızın her bir ışınına birbirinin tekrarı olan üç dilimli
palmetler, dıştaki yıldıza ise altı ışınlı yıldız eklenmektedir. Burada bitkisel motifler dolgu
olarak kullanılmıştır. Kenarlarda, duvar çinilerinin bordürlerinde görülen süsleme yer
almaktadır Sütun başlığı çini ile bezenmiştir. Mihrap içindeki mukarnaslar ise mavi ve
lacivert renkte olup, çoğu çizgili bir kısmı ise vazodan çıkan çiçek motifindedir.
Şekil Mihrab Çinileri
Camii minaresinin kare kaidesinin en üst kısmındaki kabartmalı taşın iç kısımlarında çini
kullanılmıştır. Burada kullanılan çini kaidenin dört tarafını dönen firuze renkli ince çini
parçalarıdır.
Şekil Melek Ahmet Paşa Camii Minare Çinileri
127
Melik Ahmet camii
Melek Ahmet camii çinileri
128
Melekahmet paşa camii mihrabı
Enine Dikdörtgen planlı ve merkezi kubbeli camide tek mihrap bulunmaktadır. Harimin kıble
duvarı ortasına yerleştirilmiştir. Camiye girişin batı tarafa kaydırılmasından dolayı eksende
kalmayan mihrabın dış cepheye de herhangi bir taşıntısı yoktur. Mihrabın tamamı sıraltı
tekniğinde beyaz zemin üzerine firuze, lacivert, beyaz ve sarı renklerde çinilerle kaplıdır
Mihrap; 2.00 m x 4.25m dikdörtgen görünüşlü olup çerçeve, sütunce, yarım sekizgen planlı
hücre, kavsara ve köşelikten meydana gelmiştir
Çerçeveyi dört bordür oluşturmaktadır. Birincisi düz yüzeyli olup, ters- li-düzlü yatay biçimde
sıralanan üç dilimli kemer içerisi iki farklı düzen sergilemektedir
Hücre, yanlarda sütuncelerle sınırlandırılmış, yarım sekizgen planlıdır. Beş kenarlı hücre
yüzeyinin tamamı beyaz zemin üzerine firuze, lacivert ve kırmızı renklerle stilize edilmiş
bitkisel motifli kare plaklarla kaplıdır. Yüzeyler lacivert zemin üzerine lacivert ve firuze motifli
dikdörtgen plaklarla kaplanmıştır.
Sütunceler,
altıgen
gövdeli
ve
hücre
duvarına
bağlıdır.
Kaidesiz
başlayan
bulunmamaktadır. Sütuncelerin yüzeyleri birer atlamalı beyaz zemin üzerine lacivert ve firuze
renkli çift iplik rumilerle süslüdür. Sütunce başlıklarından sağdaki şu an mevcut değildir. Başlık
yüzeyleri beyaz zemin üzerine palmet ve rumilerle süslenmiştir. Başlık tablasına, beyaz zemin
129
üzerine lacivert ve firuze palmetler yapılmıştır. Başlıkların üzerindeki üzengi taşlarının çinileri
mihrabı oluşturan çinilerin tamamındaki farklı özellik göstermektedir. Bu çiniler renk ve desen
bakımından daha kalitesiz yapılmıştır. Beyaz zemin üzerine lacivert ve firuze renkli bitkisel
kompozisyonlu süslemeler yer almaktadır.
Kavsara, firuze zemin üzerine lacivert, balıksırtı şeklinde düzenlenmiş dokuz sıra mukarnastan
oluşmaktadır. Kavsara kuşatma kemeriyle çerçeve- lenmemiştir
Kavsara köşeliği, beyaz zemin üzerine, firuze ve lacivert renkli stilize bitkisel süslü kare
plaklarda kaplıdır. Bitkisel süslemeler plakların birleşmesiyle de devamlılık gösteren açık bir
kompozisyon oluşturur.(4)
Minare
Melikahmet camii minaresi
130
Melik Ahmet camii minare taş işçiliği
Minare süslemeciliği
Melek Ahmet Paşa Camii minaresi
Caminin minaresinin üzerinde kitabe bulunmamaktadır, Mimari özelliklerine göre camiyle
birlikte 1587-1591 yılları arasına tarihlendirilmektedir. Caminin minaresi kaide kısmındaki
firuze renkli çinileri ve taş isçiliğiyle dikkatleri üzerine çekmektedir, Caminin kuzey
yönündeki
merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak yapılmış ve kaide
kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir, Silindirik gövdesi olan minare tek
şerefelidir, Minare yarıya kadar iki merdivenli, yandan soma birleşip tek merdivenli olarak
devam eder. Minaredeki tas dekorasyon oldukça ilgi çekicidir, Kaidenin dört tarafında beyaz
taştan içi geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş panolar göze çarpar. Panoların üstünde
kaidenin dört tarafını çevreleyen yine beyaz tastan iç içe geçmiş çok kollu yıldızlar içinde
kabaralar bulunan bir sıra bordür görülür. Bordürdeki gök mavisi çiniler dikkatleri minare
üzerinde toplar. Kuzey cephede minare girişi yer almaktadır, Basık kemerli kapı sivri kemerle
kuşatılmış mukarnas kavsaralı dik dörtgen niş içine yerleştirilmiştir;Minare dışarıdan kurşun
kaplı konik külahla örtülüdür, Külahın üzerinde üç küplü ve hilalli alem bulunmaktadır,
Minare tamamen düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiştir, Kaide dikdörtgen süsleme
panolarının üst hizasına kadar bazalt,diğer bölümlerde tamamen açık sarı renkli kalker taş
malzeme kullanılmıştır(118)
131
Minare süslemeciliği
132
Melekahmet camii (Cephe görünüm)
Melekahmet camii (Avludan bakış)
133
Tarihte Melek Ahmet Paşa Camii (87)
Tarihte Melek Ahmet Paşa Camii _kuzey batı yön(93)
134
1936 yılı MelekAhmet camii(A.Gabriel)(109)
.Yapının girişi oldukça dikkat çekicidir. Gösterişli ana giriş kapısı caddeye bakar ve duvardan
dışarıya taşırılmıştır. Caminin kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden
ayrı olarak yapılmış ve kaide kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Silindirik
gövdesi olan minare tek şerefelidir. Minare yarıya kadar iki merdivenli, yarıdan sonra birleşip
tek merdivenli olarak devam eder
135