Temmuz 2008 bülten pdf - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Transkript

Temmuz 2008 bülten pdf - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
BAŞYAZI
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
2 Temmuz 1993’te 35 insanımızın, tüm dünyanın gözleri önünde gerici faşistler tarafından
katledilmesinin üstünden tam 15 yıl geçti. Bu süre içinde yapılanlar ve tabi ki yapılmayanlar
hafızalarda ve vicdanlarda derin izler bırakmaya devam ediyor.
Devletin güvenlik güçlerinin, askeriyle polisiyle bu vahşeti sekiz saat boyunca seyretmesinden
yetkili kurumların ilgisizliğine; sonrasında Madımak Oteli’ne açılan kebapçıdan bu aymazlık
karşısında gösterilen sorumsuzluğa kadar hesabı sorulmamış, sorulamayan pek çok konu
hala ortada durmaktadır. Öyle ki, maşaların bile ancak çok az bir kısmı cezalandırılabilmiş,
maşayı tutanlar ise hala saltanatlarını sürdürmektedir.
Sivas katliamı, tıpkı Çorum’da, Maraş’ta olduğu gibi, toplumsal muhalefeti baskı, yıldırma
ve hatta açık katliamlarla susturmak isteyenlerin yeni bir atağı olmuştur. Bu yüzden, sadece
Alevilere karşı değil, toplumun tüm ilerici muhalif kesimlerine karşı gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla sadece Alevi vatandaşların değil, ülkesinde huzur içinde, yaşamından endişe
etmeden yaşamak isteyen herkesin, tüm demokrat ve ilerici kesimlerin davasıdır.
Tam da bu yüzden, 15 yıl sonra bugün hala gerçek faillerin yargılanamadığı bir katliam
hakkında elini kıpırdatmayanlar; karanlık zihniyetlerinin ve halk karşıtı politikalarının hesabını
veremeyenler; kendilerinden başkasına değil özgürlük, yaşama hakkı dahi tanımayanlar
toplumda gerçek demokrasi, barış, huzur, adalet, ‘açılım’ ve ‘temizlik’ten söz edemezler.
Demokrasi karşıtı uygulamalarla, çıkardıkları yasalarla açıktan ya da dolaylı yollardan
insanların hayatlarını gasp edenlerin, en temel insan hakkını kullanmaya çalışanların üstüne
gaz bombaları yollayanların, düşüncelerini ifade etmeye çalışanları açıkça yakanların bugün
demokrasi havariliğine soyunmalarının inandırıcılığı da su götürmektedir.
Bugün Sivas Katliamını anmak, sadece ölenleri hatırlamak değil; eğitimden sağlığa, sosyal
haklardan toplumsal yaşama kadar hayatımızı, geleceğimizi karartan politikalarla ve karanlık
zihniyetlerle de hesaplaşmayı gerektirmektedir.
Her icraatında toplumu gericileştirmeye, cemaatleştirmeye ve dilencileştirmeye çalışanların,
çeşitli tasfiye operasyonlarıyla gerici kadrolaşmayı kurumsallaştıranların, en temel yaşam
alanlarını paralı hale getirip parası olmayanı açıkça eğitimsizliğe, yoksulluğa ve ölüme
terk edenlerin, vatandaşın işsizlik paralarını GAP adı altında yandaş sermayedarlara
aktaranların, KEY paralarını gasp edenlerin ve hükümet gücüyle yapılan bu açık hak
gasplarını sorgulanamaz hale getirerek nerdeyse açık darbe dönemi uygulamalarını hayata
geçirenlerin bugün ülkenin demokrasi mücadelesinin temsilcisi olarak ortaya çıkmaları da,
tüm bu nedenlerle kabul edilemez bir samimiyetsizlik örneği ve niyetleri kuşkulu bir sindirme
operasyonudur.
Hükümetin son dönemdeki operasyonlarla yaptığı; ‘darbe karşıtlığı’ gibi bir makyajın altında
‘gerçek’ darbeleri, gaspları ve çeteleri yeniden ve sürekli olarak yaratan bir sistemi ortadan
kaldırma operasyonu değil, tam tersine bu sistemin bir ürünü olan ve şu halde hükümetle
ortaklaşamayan organizasyonları tasfiye ederek, aslında bu sistemin yeni yöneticileri
olmaya soyunmak işidir. Sistemin, ‘miyadını dolduran’ ürünlerini tasfiye ederken, o ürünleri
üreten kirli mekanizmaya dokunmayan, hatta onu koruyan ve bu mekanizmanın yeni
‘patronu’ olmaya aday olanların ‘operasyonlarından’ demokrasi değil, olsa olsa daha kirli,
daha donanımlı ve halka karşı daha ‘şahin’ bir örgütlenme çıkar.
Dolayısıyla böyle bir ortamda Sivas Katliamı’nı anmak, sadece öldürülenleri hatırlamak
değil; onların özelinde ülkenin gerçek anlamıyla demokrat, halktan yana, aydınlık yarınlarına
sahip çıkma isteğidir.
Tam da bu nedenle; bugün hükümeti ve temsil ettiği’ siyasal İslam’ı aklama projesi uğruna,
bu ülkede yaratılan tüm değerlerin içinin acımasızca boşaltılması ve bu saldırının bir parçası
olmak değil; aksine bu riyakar tavrın teşhir edilmesi gerçek bir demokrasi talebinin zemini
olabilir.
Bu anlayışla, ülkemize, emeğimize, geleceğimize ve değerlerimize sahip çıkma
kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğimizi tekrarlayarak, yaşanan katliamı bir kez daha lanetliyor;
Sivas Şehitlerini saygı ve özlemle bir kez daha anıyoruz.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Ankara Şubesi
18. Dönem Yönetim Kurulu
2
HABERLER
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Teoman Öztürk Ölümünün
14. Yılında Anıldı
TMMOB’nin 1973-1980 yılları arasında başkanlığını yapan
Teoman Öztürk ölümünün
14’üncü yıldönümünde çeşitli
etkinliklerle anıldı
Teoman Öztürk’ün ölüm yıldönümü olan 11 Temmuz’da
dostları, meslektaşları ve ailesi ilk olarak öğle saatlerinde
Karşıyaka’daki mezarı başında
bir araya geldi.
TMMOB
Başkanı
Mehmet
Soğancı, Öztürk’ün TMMOB
Başkanı
olduğu
dönemin
Türkiye’sinde iç savaş yaşandığını, “sağ sol çatışması yok, faşist katliamlar var”
sloganının temel slogan olduğunu ve faşizme karşı
direnişin toplumun tüm kesimlerince yürütüldüğünü, işte böylesi bir ortamda Teoman Öztürk ve
arkadaşlarının TMMOB’nin yol haritasını çizdiklerini söyledi. TMMOB’nin, Teoman Öztürk’ün döneminde emekten, halktan, barıştan yana bir nitelik
kazandığını ifade eden Soğancı, geçmişten aldıkları bu mirasla 1998’de “Demokrasi Kurultayı”nı,
2003 de de “Mühendislik mimarlık Kurultayı”nı
gerçekleştirdiklerini örgütün yol haritasının kenar
çizgilerini belirlediklerini ve Teoman Öztürklerden
aldıkları değerleri savunmaya TMMOB’nin onurlu
yürüyüşüne ve dik duruşuna devam edeceğini
söyledi.
Anıt mezar başında Teoman Öztürkün döneminde
çalışma arkadaşlarından Oğuz Türkyılmaz, Yavuz
Önen, Hilmi Yüncü ile DİSK Genel sekreteri Tayfun Görgün de birer konuşma yaptılar.
Mühendis-mimar hareketinin toplumcu bir çizgiye
sahip olmasında önder ve yiğit kişiliği ile hep ön
saflarda yer alan, TMMOB ile bütünleşen Teoman
Öztürk için ikinci anma töreni akşam saatlerinde İMO Teoman Öztürk Salonu’nda düzenlendi.
Etkinlikte, Ahu Sağlam dinletisi eşliğinde Teoman
Öztürk ve başkanlığı dönemindeki TMMOB faaliyetlerine ilişkin bir slayt gösterisi yapıldı.
Müzik dinletisinden sonra kürsüye gelen TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı,
TMMOB’nin bugünkü çizgisinde, onurlu ve dik
yürüyüşünde Teoman Öztürk’ün çizdiği yolun önemini ve şimdiki dönemde yapılacakları, TMMOB’nin
bu döneminin neoliberal politikalara, gericiliğe ve
darbeciler karşı bir mücadele dönemi olduğunu
vurguladı.
Daha sonra Soğancı’nın yönettiği “70’lerden Bu
Yana Oluşturulan Anlayışlarla TMMOB ve Bağlı
Odalarının Bugünkü Sorumlulukları ve
Görevleri” konulu bir forum düzenlendi.
Forumda sırasıyla Emin Koramaz, Mehmet Torun, Mehmet Besleme, Musa
Çeçen, Serdar Arp, Ali Fahri Özten, Tarık
Şengül, Atakan Günay, Ali Ekinci, Redife Kolçak, Haydar İlker, İbrahim Urhan,
İsmail Şengür, İsmail Ozan Demirel,
Fatih Seçkin Şiş, Hüseyin Uytun, Hakan
Tanyaş, Serdar Kaynak, Oğuz Türkyılmaz
konuştu.
3
Teoman Öztürk
“Birliğimiz Çok Yönlü Sömürüye ve
Anti Demokratik Uygulamalara Karşı,
Yurtsever ve Çalışanlardan Yana Bir
Mücadelede, Kendine Düşen Görevleri
Güçlendirerek Sürdürecektir.”
“Tüm Hakların Çalışanların ve
Örgütlerinin Hem Kendi İçlerinde ve
Hem de Birlikte Verecekleri Sürekli ve
Güçlü Mücadelelerle Alınacağı Bir An
Bile Unutulmamalı, Bu Yolda Hergün Bir
Öncekinden Daha Tutarlı, Sağlıklı ve
Güçlü Adımlar Atılmalıdır.”
“Başta ABD Olmak Üzere Emperyalist
Ülkeler ve Bölgedeki Ortakları,
Halkların Ezilmesi Pahasına Pazarlarını
Genişletmek ve Sürekli Kılmak
İstemekte, Petrol Kuyularına El Koyma
Tehditlerinde Bulunmakta, Bölgesel
Savaşları Kışkırtmakta, İşsizlik, Pahalılık
ve Enflasyonun Geniş Halk Kitlelerini
Bunalttığı Ülkeleri Silahlanma Yarışına
Sokmaktadır.”
“Tüm İlerici, Demokrat, Devrimci
Güçler; Önümüzdeki Çetin Günlerde
de Emperyalizme ve Faşizme Karşı
Verilecek Mücadelelerin Bayrağını
Yükseklerde Tutacaklardır.”
“İşsizlik, Pahalılık ve Enflasyonun Geniş
Halk Kitlelerini Sarstığı Ülkemizde, Doğal
ve İnsan Gücü Kaynaklarımızın Hala
İç ve Dış Çıkar Çevrelerinin Hizmetine
Sunulmasında Israr Edilmektedir.”
“Her Gün Daha Güçlü, Hergün Daha
Kararlı Olarak, Yılmadan, Bunalmadan
Emperyalizme ve Faşizme Karşı Aktif
Mücadeleyi Sürdürelim.”
“Yüreğimizdeki İnsan Sevgisini
ve Yurtseverliği, Baskı ve Zulüm
Yöntemlerinin Söküp Atamayacağının
Bilinci İçinde, Bilimi ve Tekniği
Emperyalizmin ve Sömürgenlerin
Değil, Emekçi Halkımızın Hizmetine
Sunmak İçin, Her Çabayı Güçlendirerek
Sürdürme Yolunda İnançlı ve Kararlıyız.”
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
HABERLER
İMO Ankara Şubesi
Hüseyin Cöntürk’ü Anma Etkinliği Gerçekleştirdi
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi 26 Haziran 2008
Perşembe günü, Türk edebiyatı eleştirmenlerinden aynı
zamanda İnşaat Mühendisi olan Hüseyin Cöntürk’ün ölümünün 5. yıldönümünde anma etkinliği gerçekleştirdi.
İnşaat Mühendisleri Odası Kongre ve Kültür Merkezi’nde
gerçekleşen “Cöntürk Versus Cöntürk” adlı etkinlik, İMO
Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan’ın konuşması ve Ege
Berensel’in hazırladığı Hüseyin Cöntürk videosunun gösterimi ile başladı.
Açılış konuşmasında Hüseyin Cöntürk’ün sadece meslek
adamı olarak değil, bir sanat ve bilim adamı olarak da unutulmazlar arasındaki yerini aldığını belirten Ersan, Cöntürk’ün
iz bırakan yaşamına kısaca değindi. “Mühendislik alanındaki
başarılarının yanı sıra, biz meslektaşları arasında bilinmeyen
ve ‘Hüseyin Ağbi’mizi asıl ‘Cöntürk’ yapan ise onun edebiyatçı
kimliğidir. Mühendislik mesleği dışında geniş bir ilgi alanı
olan Cöntürk, ülkemizde “nesnel eleştiri” anlayışının öncüsü
olmuştur” diye belirten Ersan, “Mühendislik eğitimi, mühendislikteki yeni kavramlar ve uygulamalar, teknolojik gelişme-
ler, çevre sorunları, klasik Batı müziği, atonal müzik, çağdaş
Amerikan şiiri, Divan Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı gibi geniş
ve çeşitli ilgi alanları olan Cöntürk, düzenli ve alçakgönüllü
yaşamı; titiz ve disiplinli çalışmaları ve meslekteki başarılarıyla genç meslektaşlar ve edebiyatçılar için önemli bir örnek
olmuştur” dedi.
Büyük ilgi ile izlenen etkinliğe Abidin Emre, Ahmet Bülent
Erişti, Hasan Akyar, M. Bülent Kılıç, Mehmet Ali Alizade, Sabahattin Yaltın, Semih Tezcan konuşmacı olarak katıldı.
Cöntürk’ün eniştesi Mehmet Ali Alizade Cöntürk’ün mütevazı
bir kişiliğe sahip olduğunu belirterek, “Onun edebiyatla ilgilendiğini, eşimle evlendikten 12 sene sonra öğrendim” dedi.
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan da
Cöntürk’ün, Türk edebiyatının unutulmuş yazar ve eserlerini
bile okuduğunu anlatarak, “Türk edebiyatını onun kadar iyi
bilen kimse yoktu” diye konuştu.
Şair M. Bülent Kılıç da Cöntürk’ün, Türkiye’de maddeci eleştirinin ilk kuramcısı olduğunu, Türk edebiyat evreninin
Cöntürk’ü “unutarak” ona ihanet ettiğini, Cöntürk’ün, daima
genç edebiyatçıları desteklediğini dile getirdi.
Eleştirmen Ahmet Bülent Erişti ise Cöntürk’ün, “polemikçi
değil, eleştirmen” olduğunu vurgulayarak, “Cöntürk, bir arayış
insanıydı” dedi.
Prof. Dr. Abidin Emre’nin, Cöntürk’ün edebiyat ve eleştiri
konusundaki anlayışından söz ettiği programda, Cöntürk’ün
arkadaşları Sabahattin Yalkın ve Hasan Akyar da kimi anılarını anlattılar.
Etkinlik konuşmaların ardından düzenlenen kokteyl ile son
buldu.
e-seminer projesi hayata geçiyor
İnşa
İnşaat
İnşa
ş at Müh
M
Mühendisleri
ühen
üh
endi
en
ndisl
sler
erii Od
Odas
Odası
asıı Ankara
Anka
An
A
kara
ra Ş
Şubesi’nin
ubes
ub
esi’
i’n
nin
ni
n bir
bir süredir
süre
sü
redi
dirr çça
çalı
çalışmalarını
lışm
ş al
şm
alar
arın
ınıı y
yü
yürüttüğü
rütt
rü
üttüğ
üğü
üğ
ü ee-s
e-seminer
s em
semi
mine
ner projesi
ha
haya
h
hayat
aya
yatt geçiyor.
geçi
ge
çiyo
çi
iyo
yorr. 26
26 Haziran
Hazi
Ha
H
azzi
zira
ira
ran
n 2008’de
2008
20
2008’d
00
08’d
08
de “
“H
“Hü
“Hüseyin
Hüs
üsey
eyin
ey
iin Cö
C
Cöntürk’ü
önttü
öntü
ön
ürk
rk’ü
k ’ü
k’ü
ü Anm
A
Anma
nm
ma Etki
Et
Etkinliği”nde
tk
kinl
nliğ
liğ
liği”
ği”
i nd
de ilk
ilk u
uygu
uy
uygulaması
gula
gu
lama
lla
ması
ma
s d
sı
den
denenen
enen
en
e
nenen
e
en
e-seminer
m
projesi
p j
h
hayata
y
geçmiş
g ç ş ve tüm temsilciliklerimizde
ms
d sorunsuz o
olarak
l
izlenebilmiştir.
lm ş
Önümüzdeki seminer döneminde
Ö
e
uygulaması
am
devam e
edecek
d
olan proje
ro ile, tüm seminerlerimiz
e
ttemsilciliklerimizden
il ilikl i i d de
d takip
t kki edilebilecek.
dil bil
k
5
HABERLER
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan
16 Haziran 2008 Pazartesi günü Fiyat Farkı Kararnamesi ile ilgili
basın açıklaması yaptı:
İnşaat Sektörü
‘Fiyat Farkı Kararnamesi’ni Bekliyor
İnşaat sektörü, içinde bulunduğu krizi bir türlü aşamamaktadır. Gerek ülkemizin içinde bulunduğu
gizli kriz, gerekse malzeme fiyatlarındaki aşırı artış; inşaat sektörünü büyük sıkıntıya sokmuştur.
Sektörün içinde bulunduğu bu sıkıntı, inşaat ile ilişkili diğer sektörleri de maalesef açmaza sürüklemiştir. Kısa sürede sektörün önünün açılmaması halinde, bu durumun geriye dönülmesi zor izler
bırakacağı aşikardır. Lokomotif sektörümüz artık duraksamıştır. Sektörümüzün bu duraksamaya ne
kadar tahammül edebileceğini hep birlikte göreceğiz.
Bu duraksamanın kalıcı olmaması için ise, sektörde konut üretip satan firmaların bir an önce
önlerinin açılması gerekmektedir. Bunun yanında, malzeme fiyatlarındaki aşırı artışlar dikkatle takip
edilmeli, sektörün geleceği açısından gerekli önlemler hayata geçirilmelidir. Kamuya iş yapan sektör
için “malzeme fiyat farkı kararnamesi” bir an önce çıkarılmalı; bu kararname sadece demir
fiyat farkı kararnamesi olarak düşünülmemeli, petrol ve diğer malzemelerin de bu kararnamede
yer alması gerekmektedir. Bazı önlemlerin zamanında ve yerinde alınmaması halinde sektör için
vakit çok geç olabilir.
Nevzat ERSAN
İnşaat Mühendisleri Odası
Ankara Şube Başkanı
İNŞA AT MÜHENDİSLERİ ODASI ANK ARA ŞUBESİ
HUKUK DANII ŞMANLIĞI
HİZMETİ VERMEYE BAŞLAD
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi,
üyelerimizin hukuki çerçevede çözülebilecek sorunlarına yardımcı
olabilmek amacıyla Hukuk Danışmanlığı Hizmeti vermeye başladı.
Üyelerimiz sorunlarını dilekçe yazarak
İMO Ankara Şubesi’ne şahsen bildirebilecekleri gibi
[email protected] adresine mail atarak da bildirebilir.
6
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
HABERLER
Sivas Katliamı
15. Yılında Düzenlenen Mitingle Anıldı
2 Temmuz 2008 Çarşamba günü Sivas Madımak
Katliamı’nın 15’inci yılında, Ankara’da onbine yakın
kişi yürüyüş ve mitingle “unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin çağrısı ile Toros
Sokak’ta toplanan Ankaralı emek ve meslek örgütleri, Alevi dernekleri, köy ve yöre dernekleri, sendikalar, siyasi partiler “Sivas’ın hesabı sorulacak”,
“Sivas’ın ışığı sönmeyecek” dediler. Sivas’ta katledilen “can”ların yakınlarının da katıldığı yürüyüşte,
Sivas şehitlerinin fotoğrafları ile “2 Temmuz 1993
Sivas Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız”
yazılı pankartın arkasında gençler katledilenlerin
fotoğrafları ile yürüdüler.
“Madımak müze olacak” önlüklerinin de dikkat
çektiği yürüyüş ve miting boyunca, “Sivas’ı unutmak ihanettir”, “Dün Maraş’ta, bugün Sivas’ta,
çözüm faşizme karşı savaşta”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, “Sivas’ın hesabı sorulacak” sloganları
atıldı.
Toros Sokak’tan yürüyüşün ardından bütün örgütler, siyasi partiler ve aileler Kolej Kavşağı’na geldi.
7
HABERLER
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Saygı duruşunun ardından, Sivas’ta katledilenlerin isimleri tek tek okunarak, “burada” yanıtları
alındı.
Daha sonra tüm katılımcı örgütler adına PSAKD
Genel Sekreteri Kemal Bülbül ortak metni okudu.
Katliamın, halkların kardeşliği ve emeğin özgürleşmesi mücadelesini engellemek ve ‘şeriatçı-laik’
ikilemi yaratmak istediklerini kaydeden Bülbül, “1
Mayıslar, Maraş, Çorum, Gazi ve Sivas Madımak
katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız” dedi.
Daha sonra aileler adına halk ozanı Zeynep Karababa, “can”larını unutmadıklarını belirterek,
“Onları nasıl anlatayım, onların yüreklerini, o güze-
lim cemallerini nasıl anlatayım. Devlet’e ne söyleyeyim! Madımağın 15 yıldır lokanta olmasından
bizler değil, bu devletin, hükümetin, Türkiye’nin
utanması lazım” dedi. Karaba okuduğu dizelerle
“can”ları anarak, “ölürüz ha, ölürüz/sizleri unutursak,/bunları unutursak.” dedi. Karaba sözlerini “yansak da yakılsak da unutmayacağız” diye
bitirdi.
Alevi Bektaşi Federasyon Örgütlenme Sekreteri
Mustafa Özarslan ise, Sivas’ta diri diri yakılanları
unutmayacaklarını ve unutturmayacaklarını söyledi. Miting Ferhat Tunç’un türkülerini seslendirdiği konserle sona erdi.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, 1 Temmuz 2008 günü,
2 Temmuz 1993’te gerçekleşen Sivas Katliamı’nın 15. yılı için bir basın açıklaması yaptı:
Sivası Unutmayacağız!
2 Temmuz 1993’te 35 insanımızın, tüm dünyanın
gözleri önünde gerici saldırganlar tarafından katledilmesinin üstünden tam 15 yıl geçti.
Bu süre içinde yapılanlar ve tabiki yapılmayanlar
hafızalarda ve vicdanlarda derin izler bırakmaya
devam ediyor.
Devletin güvenlik güçlerinin, askeriyle polisiyle
bu vahşeti sekiz saat boyunca seyretmesinden yetkili kurumların ilgisizliğine; sonrasında Madımak
Oteli’ne açılan kebapçıdan bu aymazlık karşısında
gösterilen sorumsuzluğuna kadar hesabı sorulmamış, sorulamayan pek çok konu hala ortada
durmaktadır.
Katliamdan sonra açılan davalar ise tamamen
göstermeliktir. Bu davalar sonucunda hiçbir devlet görevlisi -ceza almak bir yana- ciddi bir şekilde
yargılanmamıştır. Sorumlulardan hesap sorulmamıştır. Maşaların bile ancak çok az bir kısmı cezalandırılabilmiştir. Maşayı tutanlar ise hala saltanatlarını sürdürmektedir.
Sivas katliamı, tıpkı Çorum’da, Maraş’ta olduğu
gibi, toplumsal muhalefeti baskı, yıldırma ve hatta
açık katliamlarla susturmak isteyenlerin yeni bir
atağı olmuştur. Bu yüzden, sadece Alevilere karşı değil, toplumun tüm ilerici muhalif kesimlerine
karşı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle sadece Alevi
vatandaşların değil, ülkesinde huzur içinde, yaşamından endişe etmeden yaşamak isteyenlerin,
tüm demokrat ve ilerici kesimlerin davasıdır.
8
Tam da bu yüzden, 15 yıl sonra bugün hala gerçek faillerin yargılanamadığı bir katliam hakkında
elini kıpırdatmayanlar; karanlık zihniyetlerinin ve
halk karşıtı politikalarının hesabını veremeyenler;
kendilerinden başkasına değil özgürlük, yaşama
hakkı dahi tanımayanlar toplumda gerçek barış,
huzur, adalet ve açılımdan söz edemezler.
Demokrasi karşıtı uygulamalarla, çıkardıkları
yasalarla açıktan ya da dolaylı yollardan insanların
hayatlarını gasp edenler bugün demokrasi havariliğine soyunamazlar.
Dolayısıyla bugün Sivas Katliamı’nın hesabını sormak istemek; sadece Sivas zanlılarıyla değil, onun
temsilinde tüm gerici, derin, karanlık, faşist güçlerce de hesaplaşmayı gerektirmektedir.
Bugün Sivas Katliamı’nı anmak, sadece ölenleri hatırlamak değil; onların özelinde ülkenin
demokratik, halktan yana, aydınlık yarınlarına
sahip çıkma isteğidir.
Üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen toplumun
vicdanı hala kanamakta, Sivas Yangını hala sürmektedir. Bu nedenle ülkemize, emeğimize,
geleceğimize sahip çıkma kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğimizi tekrarlayarak, yaşanan katliamı
bir kez daha lanetliyor; Sivas Şehitlerini saygı ve
özlemle bir kez daha anıyoruz.
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
ANKARAM PLATFORMU
İMO Ankara Şube Ankaram Platformu’nun
Dönem Sözcülüğünü Üstlendi
de basımı ve yaygın dağıtımı da gerçekleştirilecektir.
Broşürlerde, Ankara’da yaşanan su sorununun kaynağı, çözümü, Kızılırmak suyuyla ilgili bilgilendirme ile
sağlıklı suyun nasıl olması gerektiği, su hakkında kullanılan terimlerin anlamları, su ve halk sağlığı ilişkisi,
Ankara’daki suyun niteliği, suyun özelleştirilmesi planları ve zararları gibi kritik bilgiler yer almaktadır.
Çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarından
oluşan ve altmış katılımcısı olan Ankaram Platformu;
kente ve kentin değerlerine, sorunlarına karşı duyarlı
bir tavır sergilemek, hayatımızın aktığı bu kent üzerine
söz söyleyebilmek, kentimize müdahil olabilmek amacıyla oluşturulmuş bir topluluktur.
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak,
Ankaram Platformunun yeni dönem sözcülüğünü üstlenmiş bulunuyoruz. Platform kapsamında çeşitli etkinlikler ve kent sorunlarına karşı hukuki-sosyal çeşitli
müdahalelerde bulunmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede
Ankaram Platformu kapsamında çeşitli çalışma grupları
oluşturularak sorunları derinlemesine araştırma ve değerlendirme imkanı yaratılmaya çalışılıyor.
Platformun çalışma gruplarından biri olan “Su Hakkı
Girişimi”nin çalışmaları da bu kapsamda devam ediyor.
Su Hakkı Girişimi, Ankara’nın son dönemde yaşadığı
en yakıcı sorun olan ‘su sorunu’ konusunda Ankaram
Platformu adına çeşitli araştırma ve faaliyetlerde bulunuyor. Kitleselleşme, basın ve hukuksal süreç olmak
üzere üç önemli alandan takip edilen
çalışmaların önümüzdeki dönemde
Ankara gündemi içerisinde yoğun bir
etki alanı bulması amaçlanıyor. Yeni dönemde düzenli toplantıları devam eden
Su Hakkı Girişimi’nin Ankara su sorununa yönelik çalışmalarının somut sonuçları da ortaya çıkmaya başladı.
Bu çalışmalar kapsamında Ankaram Platformu Su
Hakkı Girişimi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Batıkent Şubesi’nin daveti üzerine 20 Haziran’da yapılan “Su Paneli”ne katılmıştır. Platformu temsilen Çevre
Mühendisleri Odası Ankara Şube temsilcisi Heval
Sarıtaş ile İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube temsilcisi Gökhan Marım’ın konuşmacı olduğu panelde
Ankara’da yaşanan su sorununun nedenlerinden suyun
özelleştirmesine kadar birçok konu tartışılmış, mağduriyetler ve talepler üzerinde kapsamlı tartışmalar
gerçekleştirilmiştir.
Önümüzdeki günlerde de, Su Hakkı Girişimi düzenlenecek çeşitli paneller, mahalle toplantıları ve forumlarla Ankara’nın çeşitli yerlerinde yaşayan çok sayıda
insana su sorunu hakkında bilgi vermeyi ve bu çerçevede insanların mağduriyetleri ve taleplerini değerlendirmeyi planlamaktadır.
Ankaram Platformu, oluşturduğu çalışma gruplarıyla
kentte yaşanan her türlü soruna karşı duyarlı olmaya,
yaptığı incelemeler ve çalışmaları Ankara halkıyla paylaşmaya ve sorunlar karşısında kentte ortak bir hareket
bilinci ve duyarlılığı oluşturmaya çalışmaktadır. Biz de
Ankaram Platformu’nun dönem sözcülüğünü üstlenmiş
olarak, kentimize sahip çıkma anlayışıyla; bu çalışma,
açıklama ve etkinliklere bültenimizde yer vermenin üyelerimize karşı sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz.
Su Hakkı Girişimi bileşenleri tarafından kamuoyunu bilgilendirmek adına
“Sağlık ve Su Broşürü” ile “Ankara Su
Sorunu Broşürü” adıyla iki adet kapsamlı ve herkes tarafından anlaşılabilir
broşür hazırlanmıştır. İçerik çalışmaları
tamamlanan broşürlerin en kısa süre9
DEĞERLENDİRME
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
İnşaat Mühendisleri Odası’nın Kamu İhale Kanunu İle
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısına İlişkin Değerlendirmesi
4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası, 01/01/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Geçen
beş yıllık süreçte bu yasalarda pek çok kez değişiklik yapılmıştır.
Değişikliklerin 14’ü doğrudan Kamu İhale Yasası’nda, 3’ü Kamu
İhale Sözleşmeleri Yasası’nda yapılmış olup buna paralel olarak
uygulama yönetmelikleri de çok sayıda değişikliğe uğramıştır.
Bu durum gerek İdareler açısından gerekse istekliler açısından
oldukça sıkıntılı bir ortam yaratmış ve uyum sorununun yaşanmasına neden olmuştur.
Bu değişiklikler sonucu, Kamu İhale Yasası’nın temel ilkeleri zedelenmiş, hırpalanmış ve deyim yerinde ise delik deşik
olmuştur. Bütün bu değişikliklerle yetinmeyen iktidar partisi
sözü edilen yasalarda yeni bir değişikliğe gitmiş, değişiklik tasarısı komisyondan geçmiş ve görüşülmek üzere TBMM Genel
Kurulu’na gönderilmiştir. Tasarının geneline bakıldığında temel
amacın mühendis ve mimarların kazanılmış haklarının tırpanlanarak ihale sürecinin dışında bırakılmaları, kamu ihalelerinin
işin ehli olmayan sermaye sahiplerine verilmesi, Kamu İhale
Yasası’nın rekabet ve eşit muamele ilkelerinin ortadan kaldırılarak İdarelerin istismarına açık, ihalesiz veya göstermelik ihalelerle “adrese teslim ihale” yolunun açılması olduğu görülmektedir.
Kamu İhale Yasası’nda yapılmak istenen
değişiklikler irdelendiğinde;
1) 4734 Sayılı Kamu İhale Yasası’nın 10 ncu maddesinin 3
ncü fıkrasının son cümlesi olarak “denetim faaliyetleri nedeniyle
alınacak belgeler en fazla üçte bir, yönetim faaliyetleri nedeniyle
alınacak belgeler ise en fazla beşte bir oranında dikkate alınır.”
hükmü getirilmektedir. Bu fıkra yasada daha önce “yönetim ve
denetim faaliyetleri nedeniyle alınacak belgeler en fazla beşte
bir oranında dikkate alınır” şeklinde iken “ve denetim” ibaresi
15.08.2003 tarihli ve 4964 sayılı yasanın 7 nci maddesi ile madde
metninden çıkartılarak denetim faaliyetleri nedeniyle alınacak
belgelerin tam olarak dikkate alınması amaçlanmıştır. Yasadaki bu değişikliğe rağmen İdare, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği?nin 55 nci maddesinin (b) fıkrasında 08.06.2004
tarihinde yaptığı değişiklikle denetim faaliyetleri nedeniyle
alınan belgelerin beşte bir oranında dikkate alınacağı kuralını getirmiştir. Odamızın bu değişiklik aleyhine açtığı davada
Danıştay 13 ncü Dairesi yürütmenin durdurulmasına karar vermiş ve idare tarafından 25.11.2005 tarihinde Yönetmelik değiştirilerek iş denetleme belgelerinin tam olarak değerlendirilmesi
sağlanmıştır. Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere mühendis ve
mimarların aleyhine iş denetleme belgelerinin değerlendirme
oranlarında sık sık yapılan değişiklikler dikkat çekmektedir.
Yapılan bu değişikliklerin bazı kesimlerin haksız talep, baskı ve
uğraşları nedeniyle yapıldığı düşünülmektedir.
10
Değerlendirme Oranları
Resmi Gazete
Tarih / Sayı
İş Bitirme
İş Durum
Belgeleri
İş
Denetleme
Belgeleri
İş
Yönetme
Belgeleri
20.11.2002/24942
Tam
1/5
1/10
07.03.2003/25041
Tam
1/5
1/10
11.09.2003/25226
Tam
Tam
1/10
08.06.2004/25486
Tam
1/5
1/10
25.11.2005/26004
Tam
Tam
1/10
Geçmişte olduğu gibi gelecekte de aynı şekilde bazı kesimler tarafından İdareye yapılacak baskı sonucunda denetim ve
yönetim faaliyetleri için yasa değişikliğinde öngörülen en fazla
üçte bir ve en fazla beşte bir ibarelerindeki çok geniş ve ucu açık
yetkiden faydalanmak suretiyle hazırlanacak olan yönetmeliklerle bu belgelere mühendis ve mimarlar aleyhine büyük sınırlamalar getirilebilecektir. Örneğin 1/10, 1/20 olabilecektir. Böylece
bir yandan yasa tasarısı ile tırpanlanan mühendis ve mimarların
kazanılmış hakları ikinci aşamada uygulama yönetmelikleri ile
ikinci kez tırpanlanacaktır. Nitekim geçmişte bu deneyim yaşanmış ve iş yönetme belgeleri için mevcut yasada yer alan en fazla
1/5 oranı yönetmeliklerde 1/10 olarak değerlendirilmiştir.
Öncelikle ve muhakkak tasarıdaki en fazla üçte bir ve en
fazla beşte bir ibarelerinden en fazla üçte bir ve en fazla ibareleri çıkarılarak iş denetleme belgelerinin tam, iş yönetme
belgelerinin ise 1/5 oranında değerlendirilmeleri düzenlenmeli,
mühendis ve mimarlara tanınan hak yasa güvencesine alınmalı
ve İdarenin insiyatifinden çıkartılmalıdır.
Sözü edilen değişikliğin gerekçesinde bu şekilde bir değerlendirmenin “daha adil bir durum” oluşturacağı ifade edilmektedir. Bu adalet anlayışını anlamak mümkün değildir. Hala bir
Yüklenici ODA’sı dahi olmayan ve her önüne gelenin yüklenici
olabildiği ülkemizde işin gerçek aktörleri olan mühendisleri,
mimarları devre dışı bırakmaya yönelik bu düşüncenin haklı bir
nedeni yoktur. Aldığı eğitim gereği, yaptığı işi fen ve san’at kurallarına uygun yapmayı ilke edinen, yaşamını ülkesinin refahı ve
imarına adayan Mühendis ve mimarların önüne engel konulmak
istenmektedir.
2) 4734 Sayılı Yasanın 20 nci maddesinin 3 ncü fıkrasının
sonuna ekleme yapılarak ve 1 nci fıkrasının son cümlesi ile 4
ncü fıkrasının ilk cümlesi değiştirilerek “ön yeterlik ilanında ve
dökümanında belirtilmek kaydıyla; yeterlik tespit edilenler arasında dökümanda belirtilen kriterlere göre sıralanarak listeye
alınan belli sayıda istekli veya yeterli bulunan isteklilerin tamamı
teklif vermeye davet edilebilir.”
“Yapım işleri, hizmet ve mal alım ihalelerinden işin özelliğinin uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmesi nedeniyle açık
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
ihale usulünün uygulanamadığı işlerin ihalesi ile yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım işi ihaleleri bu usüle göre
yaptırılabilir.” hükmü getirilmiştir.
Sözü edilen değişiklik iki noktada sakıncalıdır;
a- Belli İstekliler Arasında İhale Usulü’nde (mevcut düzenlemede) ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda yeterli bulunan
tüm istekliler teklif vermek için ihaleye davet olunur. Yapılan
değişiklikte ise İdareler, yeterli olan tüm isteklileri davet etmeyebilecekler ve bu istekliler arasından önceden belirleyecekleri
kriterlere göre belli sayıda oluşan bir liste oluşturabilecekler ve
yalnızca bunları davet edebileceklerdir.
Kuşkusuz bu seçenek ihaleye katılımı azaltabilecek ve böylece Kamu İhale Yasası’nın 5’nci maddesindeki REKABET VE
EŞİTLİK İLKELERİNİ ortadan kaldırabilecektir.. Kaldı ki liste
oluşturmak için İdarece belirlenecek kriterler idarenin insafına,
istismarına ve “adrese teslim iş”e açıktır.
b- İkinci sakıncalı nokta ise, “Belli İstekliler Arasında İhale
Usulü’ne işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmemesine rağmen yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan
yapım işi ihalelerinin de bu usulle yaptırılabilmesinin olanaklı
hale getirilmesidir. Böylece;
- İdareler yapım işleri, hizmet ve mal alım ihalelerinden
işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektiriyorsa belli
istekliler arasında ihale usulü ile ihale yapabilirler.(yaklaşık
maliyeti ne olursa olsun)
-İdareler, yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım
işi ihalelerinde de belli istekliler arasında ihale usulü ile ihale
yapabilirler. Örneğin 2008 yılı için eşik değerinin yarısı 10 milyon YTL. civarındadır. Bu miktarı aşan yapım işlerinin ihaleleri
(işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmese dahi)
bu usulle ihale yapılabilecektir.
- İdareler yeterli olan tüm isteklileri ihaleye davet etmek
zorunda değildir. Belirleyecekleri kriterlere göre bunlar arasında
belli sayıda istekli davet edebilirler. Daha önce de vurgulandığı
üzere bu husus İdarelerin takdirine bağlıdır.
3) 4734 Sayılı Yasa’nın 53 ncü maddesinin (j) fıkrasının 2 nci
bendi değiştirilerek “itirazen şikayette bulunanlardan alınacak;
mal ve hizmet alımı ihalelerinde yaklaşık maliyeti; eşik değerin
yarısına kadar olanlarda bin Yeni Türk Lirası,” bu değeri aşanlarda onbin Yeni Türk Lirası.” hükmü getirilmiştir.
İtirazen şikayette bulunan isteklilerden alınacak başvuru
ücretinin eşik değer ile ilişkilendirilmesi ortaya astronomik
rakamların çıkmasına neden olmuştur. Bu ücret 1.000 YTL ile
10.000 YTL arasında değişmektedir. Oysa, mevcut düzenlemede
bu bedel 2008 yılı için 301 YTL.dir. İtirazen şikayet yoluna başvurulmasını ENGELLEYİCİ nitelikteki bu miktarlar çok yüksek
olup, makul ölçülere indirilmesi gerekmektedir.
4) 4734 Sayılı Yasa’nın 62 nci (h) bendi değiştirilerek “mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işi
ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı geçmemek
kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Yeni Türk Lirası olarak hesaplanmak üzere
DEĞERLENDİRME
10 ncu madde kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate
alınır.” hükmü getirilmiştir.
Mühendislik ve mimarların diplomaları; iş deneyimi, benzer iş kabul edilerek kamu ihalelerinde kısmen olumlu bir yola
girilmişken tasarı ile bu durum on beş yıl ile sınırlandırılmak
istenmektedir. Bu süre mühendis ve mimarların kazanılmış haklarına kısıtlama getirmekte ve rekabet ilkesini zedelemektedir.
5) 4734 Sayılı Yasa’nın Ek “2 maddesi değiştirilerek çerçeve
anlaşmalar yoluyla İdareler sürekli biçimde ihtiyaç duydukları
mal ve hizmet alımları ile YAPIM İŞLERİNİN her defasında ihale
yapmak yerine çerçeve anlaşmaya taraf olan istekli ve isteklilerden temin etmelerine imkan sağlama yolu açılmaktadır.
Yasa’nın halen yürürlükte olan hükmüne göre çerçeve anlaşmalar sağlık hizmeti sunan idarelerin sürekli biçimde ihtiyaç
duydukları mal ve hizmet alımları için uygulanabilen bir yöntemdir. Yeni düzenleme ile çerçeve anlaşmanın kapsamı genişletilmiş ve yalnızca sağlık hizmeti sunan İdarelerce başvurulan
bu yöntem, bütün İdareleri kapsar hale getirilmiştir.Ve yalnızca
mal ve hizmet alımları ile sınırlı olan bu anlaşma bu kez ??yapım
işlerini?? de kapsamı içine almaktadır.
Sözü edilen anlaşma, sürekli biçimde gereksinim duyulan
mal ve hizmet alımları için uygulanırken, yapım işlerinin de bu
anlaşma kapsamına alınması düşündürücüdür.
Zira, çerçeve anlaşma, ihale yasasının temel ilkeleri göz
önünde tutulduğunda zorunlu olmadıkça başvurulabilecek bir
yöntem değildir. İstisnai bir durumdur. Kaldı ki, 4734 sayılı yasanın 21. maddesini oluşturan pazarlık usulünün “doğal afetler,
salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülmeyen olayların
ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması” halinde başvurulan bir ihale yöntemi olduğu hususu
unutulmamalıdır.
Pazarlık yönteminin sağlık hizmetleri için yeterli olmadığı,
mal veya hizmet alımında gecikmelere neden olduğu düşünülüyorsa, bu İdareler için çerçeve anlaşmanın başvurulabilecek
bir yöntem olduğu söylenebilir. Kaldı ki zaten bu düzenleme de
yukarıda değinildiği üzere mevcuttur.
Ancak bu yeni düzenlemenin yapım işlerini de içine alacak
şekilde tüm İdareler için başvurulacak bir yol olarak kaleme alınması, ihale yasasının rekabet ilkesi ile eşit muamele ilkesini ihlal
edici niteliktedir. Örneğin, çerçeve anlaşmanın bir istekli ile de
yapılabilir olması, istekli sayısının üçten az olmamak üzere İdarece belirleneceği, koşulları sağlayan üç isteklinin bulunmaması
halinde iki istekli ile de çerçeve anlaşma yapılabileceği hususu
rekabet ilkesinin gözardı edildiğinin açık bir delilidir. Kaldı ki
sağlık hizmeti sunan İdareler için mevcut düzenlemede bile
istekli sayısının yirmibeş olabileceği öngörülmektedir. Çerçeve
anlaşmanın süresinin 48 ay (4 yıl) olabileceği hususu da dikkate
alındığında, bu yöntem; rekabet ve eşitlikten yoksun, istismara
açık, İdarenin işi dilediğine verebilme olanağına sahip bir yol
oluşturacaktır.
11
HABERLER
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Kamu İhale Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili olarak
İMO tarafından 13 Haziran 2008 günü açıklama yapıldı.
Kamu İhale Sistemi Tepetaklak!
AKP Hükümeti mühendis ve mimarları mağdur edecek, büyük inşaat şirketlerinin elini rahatlatacak yasa
tasarısı hazırladı.
Kamu ihalelerinde partizanlık, kayırmacılık, yandaşlara peşkeş dönemi başlıyor.
Artık yapım işleri ihalesiz, “ihale” edilecek.
AKP Hükümeti, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735
sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası’nı değiştirmek
için düğmeye bastı. İlgili yasa değişiklikleri TBMM
Genel Kurulu’na sunuldu.
Bu değişikliklerle ne yapılmak istendiğine geçmeden,
kamu ihale sisteminde büyük alt üst oluşlara yol açacak değişiklikleri düzenlerken, ilgili kurum ve kuruluşların devre dışı bırakıldığına, her yasa çalışmasında
olduğu gibi katılımcılığın yok sayıldığına, “ben yaptım
oldu” anlayışının yine belirleyici olduğuna dikkat çekmek gerekiyor.
İlgili yasa değişiklikleri partizanlığın, kayırmacılığın,
kamu ihalelerini yandaşlara peşkeş çekmenin tipik ve
aymaz örneğini oluşturmaktadır.
Hükümet, mühendis ve mimarları mağdur etmekte, ihalelerdeki eşitlik ve adalet ilkesini çiğnemekte,
büyük sermaye gruplarının elini rahatlatmaktadır.
Yapılan değişiklikleri şöyle özetlemek
mümkündür:
Mühendis ve mimarların iş denetleme ve iş yönetme
belgeleri oranı aşağı çekilmekte, büyük inşaat şirketlerinin oranları ise korunmaktadır.
Mevcut yasada, iş denetleme belgesi değerlendirme
oranı tam, iş yönetme belgesi değerlendirme oranı
1/5 iken, AKP Hükümeti yasayla iş denetleme belgesi
değerlendirme oranını en fazla 1/3’e, iş yönetme belgesi değerlendirme oranını en fazla 1/5’e çekmek istemektedir. Mevcut yasada, iş bitirme ve iş durum belgesi olarak tanımlanan ve büyük inşaat şirketlerine
verilen belgeler ?tam? olarak değerlendirilirken, yeni
yasada bu oranın korunduğu görülmektedir.
AKP Hükümeti mühendis ve mimarların yeni ihalelere girmesini oranlarla oynayarak imkânsız hale getirmiş, inşaat şirketlerin ise elini rahatlatmıştır.
Yani bir inşaat mühendisi tamamladığı bir işin için
ancak 1/3’ünü karnesine yazdırabilecekken, inşaat
12
şirketleri bitirdiği işin tamamını bir sonraki ihaleye
girmek için yansıtabilecektir.
Bu, açıktan ihale sisteminde derin ve kapanması kolay
olmayacak bir yara açmak, mühendis ve mimarların
kazanılmış haklarını gasp etmektir. Yine açık ki AKP
Hükümeti, kamu ihalelerine belirli sermaye kesimlerinin, yandaşlarının dışında kimsenin girmesini istememektedir.
Yasa öyle hükümler içermektedir ki, AKP Hükümeti ihalelere istediğini davet edecek, idare tarafından
belirlenecek kriterlerle, belli sayıda şirket ihaleye
davet edilecektir. AKP’nin yandaşı olmayan şirketlerin ihaleye davet edilmemesi kamuoyunu şaşırtmayacak, idare hazırlanan davetli listesine itiraz dahi edilemeyecektir. Kaldı ki, itiraz için yatırılması gereken
harçların oldukça yüksek tutulması nedeniyle, itiraz
mümkün olamayacaktır.
Yasa tasarısının en sıkıntılı hükmü ise, kamu ihalelerinin ihalesiz verilmesini sağlayacak hükümlerindedir.
Bilindiği gibi sağlık hizmeti veren kurumlar, ihtiyaç
duyulan mal ve hizmetlerin teminini Çerçeve Anlaşma yoluyla yapmaktadır. Aynı Çerçeve Anlaşma uygulaması yapım işlerinde de geçerli kılınmıştır. Böylelikle, ihalesiz iş verilmesinin önü açılmaktadır.
Mevcut yasada, mühendis ve mimarların diplomalarını iş deneyim belgesi olarak kullanmasına izin verilirken, yasa tasarısında 15 yılla sınırlı tutulması bir başka
hak gaspına yol açacaktır.
Kamu İhale sisteminde yapılan 15. değişiklik olduğu
düşünülürse, AKP Hükümetinin ülke kaynaklarını
hortumlamak için? bin dereden su getirmeye? çalıştığı, tarikat-siyaset ve bürokrat üçlüsünün kamu kaynaklarını ranta çevirme noktasında ihale sisteminin
değişmesi yönünde basınç uyguladığı, AKP Hükümetinin de bunu harfiyen yerine getirdiği anlaşılacaktır.
AKP Hükümeti tüm kamusal alanla oynadığı gibi,
kamu ihale sistemiyle oynamakta sakınca görmemektedir.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak; üyelerimizin, meslektaşlarımızın mağduriyetine yol açacak bu yasa
değişikliği ile her türlü yoldan mücadele edeceğimizi
kamuoyuna duyuruyoruz.
DUYURU
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
41. Dönem Danışma Kurulu
1. Toplantısı Sonuç Bildirisi
Türkiye neo liberal politikaların, küreleşmenin,
küreselleşen sermayenin laboratuar ülkelerinden biri haline getirilmiş, Özallı yıllarda başlayan
emperyalizme tam anlamıyla eklemlenme süreci,
AKP iktidarı döneminde kendisini iyice hissettirmiştir. AKP döneminde, irili-ufaklı hemen tüm
kamusal yatırımın özelleştirilmesi ideolojik-politik
bir tercih olarak topluma dayatılmış, bu tercih,
AKP’nin TBMM’deki mutlak üstünlüğü ile sıkıntısız uygulanmıştır. Asıl olarak kamunun tasfiyesini
hedefleyen özelleştirmeler, aynı zamanda sosyal
devletin ortadan kaldırılması yolunu da açmış,
buna paralel olarak kamusal yatırımlar durma noktasına kadar gerilemiştir.
Artık Türkiye, en temel ihtiyaçların parayla alınır
satılır bir ülke olmuştur. Sağlıktan eğitime, barınmadan suya hemen her alan ulus ötesi büyük sermaye gruplarının kar hırsına teslim edilmek üzeredir.
Bu çerçevede, mesleki alanlarımızın neo liberal
girişimlerin hedefi arasında olması şaşırtıcı değildir. Çünkü mühendislik mesleği asıl olarak kamusal hizmet sayılmakta, toplumsal yarar ilkesi asıl
hareket noktasını oluşturmaktadır. Ülkenin teknik
elemanlarının büyük özverisiyle yaratılan ulusal
değerlerin haraç-mezat satıldığı zaman diliminde,
mesleki alanlarımızın emperyalizmin ihtiyacı doğrultusunda yeniden tanzim edilme çabası da manidardır.
Büyük iddialarla işbaşına gelen AKP hükümetinin, ekonomik ve demokratik konularda hiç iyi
sınav veremediği görülmektedir. Ekonomideki kötüye gidişin artık üstü örtülememektedir.
Enflasyon şimdiden iki haneli rakamlara ulaşmış, işsizlik önlenemez yükselişini devam ettirmiş, iç ve dış borç sarmalı içinden çıkılamaz hale
gelmiştir.
İnşaat sektörüne dair olumlu tespit ve varsayımlarda bulunmak da mümkün görünmemektedir.
Büyüyen sektörler sıralamasındaki yeri ne olursa
olsun,
Türkiye bir yandan ekonomik, siyasal, kültürel açıdan emperyalizme eklemlenirken bir taraftan da
hızla muhafazakârlaştırılmaktadır. AKP iktidarı
kendi dünya görüşü temelinde Türkiye toplumuna yeni bir gömlek giydirmeye çalışmakta, bunu
kolaylaştıracak atılımları yapmaktan geri durmamakta, zaten sorunlu bir duruma işaret eden laiklik anlayışında kolay kapanmayacak gedikler açma
doğrultusunda adım atmaktadır.
Bütün bu tablo, Birliğimizin, Odamızın ve diğer
meslek örgütlerinin, sendikaların, emek ve demokrasi güçlerinin görev sorumluluklarının ne olması
gerektiğini açığa çıkartmaktadır. Mücadele programının ana çerçevesini ülkemizin ve mesleğimizin
yakıcı sorunları oluşturacaktır.
Odamız hem mesleğimiz hem de ülkemiz açısından çetin geçmesi olası yeni dönemde ikili görevle
karşı karşıya bulunduğunun farkındadır. Bir taraftan, genel politik gelişmeler karşında refleks gösterecek bir taraftan da meslektaşlarımızı daha donanımlı hale getirecektir.
Mesleğimize, meslek alanlarımıza dönük saldırılara daha donanımlı olunursa direnilebileceği gerçeğini hareket noktası alarak; Yetkin Mühendislik
Uygulama Yönetmeliği ve Serbest İnşaat Mühendisliği Uygulama Yönetmeliği ile ilgili çalışmalar
ve ısrar sürmeli, özellikle Yetkin Mühendislikle
ilgili yeni yönetmelik hazırlama ve uygulama süreci başlatılmalı, meslek içi eğitim çalışmalarına ve
Oda-üye ilişkisini daha işlevsel kılacak girişimlere
ağırlık verilmelidir.
Kurumsallaşmasını tamamlamış, örgütlenmesini yatay ve dikey ilişki düzeyinde genişletmiş ve
pekiştirmiş, demokrasinin özüne uygun iç işleyişe sahip, yönetim kademelerinde gençleşmeyi asli
hedef olarak gören İnşaat Mühendisleri Odası’nın,
mesleki alanlara dönük saldırıları daha rahat
göğüsleyeceği ve beraberinde toplumsal meşruiyet sınırlarını genişleteceği açıktır.
Odamız üyesi, meslektaşımız Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, sosyal ve halkçı yerel yönetim anlayışının küçük bir örneğini hayata geçirdiği için yargılanmaktadır. Danışma Kurulumuz
Osman Özgüven’in ve uygulamalarının arkasında
olduğunu kamuoyuyla paylaşmaktır.
41. dönem çalışmalarının bu anlayış ve hassasiyet çerçevesinde programlanıp hayata geçirilmesi, mesleğimizin, meslektaşlarımızın ve kamunun
yararına olacağı Danışma Kurulumuzun ortak
görüşüdür.
13
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
TMMOB GÜNCESİ
TMMOB GÜNCESİ
TMMOB’NİN YÜREĞİ TUZLA’DA...
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Limter-İş
Sendikası’nın 16 Haziran 2008 günü Tuzla tersanelerinde başlattığı
grevle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümlü “kazaların” son bulması ve insanca yaşama
koşullarının sağlanması için Limter-İş Sendikası’nın bugün (16
Haziran 2008) başlattığı “Yaşam ve İnsanca Çalışma Hakkı” grevini
tüm yüreğimizle destekliyoruz” dedi.
TMMOB 40. DÖNEM YÖNETİM KURULU
GÖREV DAĞILIMI YAPTI
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin 29 Mayıs-1 Haziran
2008 tarihlerinde Ankara’da yapılan Genel Kurulu sonucunda belirlenen Yönetim Kurulu, 14 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirilen
ilk toplantısında görev dağılımını yaptı.
Görev dağılımı sonucu, 38. ve 39. Dönem’de Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Makina Mühendisleri Odası Temsilcisi
Mehmet Soğancı yeniden başkanlığa seçildi. Yönetim Kurulu II.
Başkanı Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Temsilcisi Nail
Güler, Sayman İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcisi Selçuk Uluata
olurken, Yürütme Kurulu Üyeleri İlker Ertem (Maden Mühendisleri
Odası), Sabri Orcan (Mimarlar Odası), Yaser Gündüz (Şehir Plancıları Odası)’den oluştu.
DANIŞTAY SAKARYA İPEKYOLU SERBEST BÖLGESİ’YLE
İLGİLİ YÜRÜTMEYİ DURDURMAYA “DEVAM” KARARI
VERDİ
Sakarya İpekyolu Serbest Bölgesi’nin Yer ve Sınırlarının Belirlenmesi ve Kurulup İşletilmesine Dair Karar’ın yürürlüğe konulmasına ilişkin 10.07.2007 tarih ve 26578 Resmi Gazete’de yayımlanan
12.03.2007 tarih ve 2007/12340 sayılı Bakanlar Kurulu kararının
iptali ve yürütmesinin durdurulması için TMMOB tarafından açılan
davada, daha önce davalılardan (Başbakanlık ve Başbakanlık Dış
Ticaret Müsteşarlığı) yanıt gelene kadar yürütmeyi durdurma kararı
veren Danıştay, yanıt geldikten sonra da yürütmenin durdurulmasının devamı yönünde karar aldı.
AVRUPA SOSYAL FORUMU HAZIRLIK TOPLANTISI
KİEV’DE YAPILDI
Beşincisi Eylül 2008’de, İsveç’in Malmö kentinde toplanacak Avrupa Sosyal Forumu için hazırlıklar son aşamaya geldi. Bu hazırlıklar
Kiev’de masaya yatırıldı.
İZMİR KONAK’TA TMMOB ADINA YAPTIRILAN
“BİRLİK PARKI” AÇILDI
İzmir Konak İlçesi’nde “Yenişehir Gıda Çarşısı” olarak bilinen Yenişehir Ticaret Merkezi’nde Konak Belediyesi tarafından TMMOB
adına yaptırılan “Birlik Parkı” TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Soğancı’nın da katılımıyla açıldı.
AKP’NİN DÜZENİ; ZAM DÜZENİ
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Soğancı, 1 Temmuz 2008 tarihinden itibaren geçerli olacak
elektrik fiyat artışlarıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Bütün bu yapılan zamlara karşın, kamu emekçilerine yapılan
komik ücret artışları ve asgari ücretin yüzde 5 civarında kalması,
hükümetin zenginin dostu, yoksulun düşmanı olduğunu, AKP’nin
düzeninin zam düzeni olduğunu bir kez daha en açık şekilde göstermiştir. TMMOB, halkı yoksullaştıran zamların derhal geri alınması,
emekçilerin yaşam düzeylerinin insanca yaşanacak bir düzeye getirilmesi için gerekli politikaların hayata geçirilmesi için emek ve
demokrasi güçleriyle birlikte mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye
devam edecektir” dedi.
14
SİVAS’I UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ,
UNUTTURMAYACAĞIZ
Sivas Katliamının 15. yılında, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Soğancı bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Sivas katliamının Türkiye’nin aydınlığına, çağdaşlığına, demokrasiye, halkların kardeşliğine, eşitliğe, özgürlüğe ve bir arada yaşama kültürüne
yapılan bir saldırı olarak gören TMMOB, her 2 Temmuz’da olduğu
gibi, bu yıl da, işçilerle, kamu emekçileriyle, gençlerle, aydınlarla
seslerini, ellerini, öfke ve bilinçlerini birleştirerek omuz omuz duracak” dedi.
TMMOB YÖNETİM KURULU ODA BAŞKALARI İLE
40. DÖNEMİN İLK TOPLANTISINI YAPTI.
TMMOB Yönetim Kurulu 12 Temmuz 2008 tarihinde Ankara’da
Oda Yönetim Kurulu Başkanları ile 40. Dönemin ilk toplantısını
gerçekleştirdi. 40. Dönem TMMOB Çalışma Programı taslağı üzerine görüşlerin alındığı toplantı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Soğancı’nın Çalışma Programı taslağını katılımcılara özetlemesi ile başladı. Soğancı daha etkin, daha demokratik, daha işlevsel bir TMMOB örgütlülüğü için birlikte karar alma, birlikte üretme
ve birlikte yönetme anlayışları çerçevesinde Oda Yönetim Kurulu
Başkanlarının görüşleriyle geliştirilecek taslak programın sonraki
Yönetim Kurulu toplantısında karar altına alınacağını ifade etti.
KAMU ÇALIŞANLARINI YOKSULLUK SINIRI ALTINDA
YAŞAMAYA MAHKUM EDEN, ÜLKENİN GELECEĞİNİ
GÖZDEN ÇIKARAN AKP DÜZENİNE “ARTIK YETER”
DİYORUZ
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Kamu çalışanlarına yapılan ücret zammı
hakkında bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Yıllardır uygulanan
neo-liberal ekonomik politikalar sonucunda ülkemiz ekonomisinin
temel dengeleri yitirilmiş, üretimden uzaklaşılmış, şiddeti her defasında daha da artan ekonomik ve sosyal bunalım süreçleri birbirini
izlemiştir. Bu süreçler çalışanların ücretlerinde her defasında çok
büyük düşüşler yaratmıştır. Hükümetin kamu çalışanları için açıkladığı yüzde 3,96’lık zam oranı yaşanan bu gerçeğin en açık ifadesidir.
Kamuda çalışan yüzbinden fazla mühendis, mimar ve şehir plancısı
adına bu komik zamları kabul etmemiz mümkün değildir” dedi.
TMMOB’DEN, 40.DÖNEMDE GÖREV YAPACAK İL/İLÇE
KOORDİNASYON KURULLARINA MEKTUP VAR
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 40 Dönemde
görev yapacak İl/İlçe Koordinasyon Kurulu Sekreterlerine mektup
yollayarak, başarılar diledi.
4 TEMMUZ 2008 TARİHİNDE YAPILAN BASIN
AÇIKLAMASINDA TMMOB YER ALMAMIŞTIR
4 Temmuz 2008 tarihinde çeşitli kuruluşların yaptığı ve
TMMOB’nin de adının yer aldığı basın açıklamasının Atatürkçü
Düşünce Derneği’nin web sayfasında yayınlanması üzerine ADD’ye
açıklama gönderildi. “Derneğiniz, 4 Temmuz 2008 tarihinde son
günlerdeki gözaltı uygulamalarına ilişkin bir basın açıklaması
yapmıştır. Bu basın açıklamasının altında ise katılımcı Kurumlar
sıralanmıştır. Bu katılımcılar arasında TMMOB’un ismi de zikredilmektedir. Ancak, bu basın açıklamasına ilişkin gerek Derneğinizden gerekse diğer katılımcı kuruluşlardan TMMOB’a bir bilgi
verilmemiştir. Birliğimize bir bilgi verilmeden ve Birliğimizden
onay alınmadan isminin yazılmasını onaylamadığımızı belirtmek
isteriz” denildi.
DUYURU
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
TMMOB 40. Dönem Olağan Genel Kurulu’nda
Kabul Edilen Kararlar
1- Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) 41. Olağan Genel Kurulunda, 2008-2009 çalışma döneminde sekreteryalığını EMO’nun
yürüteceği “Ücretli ve İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları
Kurultayı”nın düzenlenmesi ile ilgili olarak 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
2- 2008-2009 çalışma döneminde sekreteryalığını EMO’nun
yürüteceği “Kadın Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları
Kurultayı”nın düzenlenmesi ile ilgili olarak 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
3- Kamu ve Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın ücretlerinin insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılmasıyla ilgili olarak, 41.
Dönem Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunca oluşturulan çalışma grubunun 40. Dönem TMMOB çalışma gruplarına dahil edilmesi ve bu doğrultuda talep ettikleri “Ücretli Çalışan Üyeler Çalışma Grubu”nun tekrar oluşturulması ile ilgili 40.
Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
4- 41. Dönem göreve gelen Maden Mühendisleri Odası Yönetim
Kurulunca, öğrenci üyelerin “staj sorunu” ile ilgili oluşturulan
Çalışma Grubunun 40. Dönem TMMOB çalışma gruplarına dahil
edilmesi ve bu doğrultuda talep ettikleri “Staj Kanunu Çalışma
Grubu”nun oluşturulması ile ilgili 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kuruluna görev verilmesine,
5- Cinsiyet Ayrımcılığı Takip Sekreteryası’nın kurulması hususunda TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu’na görev verilmesine,
6- Üniversitelerin “Mekatronik Mühendisliği” Bölümünden mezunların Makina Mühendisleri Odası’na; “Üretim Sistemleri ve
Endüstri Mühendisliği” Bölümü mezunlarının Makina Mühendisleri Odasına kaydolmalarına,
7- TMMOB’nin 2004 yılından bu yana aktif bileşeni olduğu Avrupa
Sosyal Forumu’nun Berlin’de yapılan hazırlık toplantısında alınan kararla 19-22 Eylül 2010 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak 6.
Avrupa Sosyal Forumu Sekreteryasında yer almasına,
8- TMMOB Yönetim Kurulu’nun 2009 Yerel Yönetim seçimlerini de göz önüne alarak, TMMOB’nin sekreteryasında öncelikle
“Yerel Yönetimler ve Kentleşme Kurultayı” nın düzenlenmesine, ayrıca takip eden süreçte TMMOB’nin İKK düzeyinde
örgütlü iller/ilçeler öncelikle olmak üzere “Kent Sempozyumları” düzenlenmesine,
9- Yer altı suyu ve zemin etüdü sondaj faaliyetlerinde, proje ve
denetiminde petrol mühendislerinin DSİ ve diğer kamu kuruluşları tarafından yetkili sayılmasına ilişkin 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
10- TMMOB’ye yönelik Birlik Hisse Ödentilerini yerine getirmeyerek, oda genel kurul delegelerinin TMMOB 40. Olağan Genel
Kurulu’na katılımını ve Orman Mühendisleri Odası’nın TMMOB
Yönetim Kurulu’nda temsilini engelleyen Orman Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulu’nun kınanmasına ve Odadan Birlik hissesinin yasal yollardan alınması için 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kurulu’na görev verilmesine,
11- Mesleki uzmanlık alanlarımızla ilgili yasa, yönetmelik, norm ve
şartname hazırlıklarında odaların TMMOB eşgüdümünde birlikte üretme anlayışıyla güç birliği oluşturacak duyarlılıkla çalışma ortamı oluşturması konusunda 40. Dönem Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
12- Yapı Denetim Yasası ekinde yer alan “şantiye şefi” tip sözleşmesinde kişilerin her şart altında hizmeti brüt ücretle yapacağı
belirtilmekte, çalışmaların bu konuda özellikle faal olan odaların katılımıyla oluşturulacak bir komite tarafından yürütülmesi
ve konuyla ilgili olarak; 05.02.2008 tarih ve 26778 sayılı R.G’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Yapı denetim Uygulama Yönetmeliğinin (i) bendinde tanımlanan ve 9. maddenin 2. fıkrasında
sözü geçen “şantiye şefi” madde 28/6 ve geçici madde 3/1 fıkrasında bahsi geçen “minha” düzenlemesinin TMMOB tarafından
iptali istemiyle yargı süreci başlatılmıştır.
Aynı önergede yer alan ücretli çalışan mimar ve mühendislerin sendikal hak ve örgütlenme hedefine yönelik komite oluşturulması konusunun “Ücretli ve İşsiz Mühendis Kurultayı”’nın
düzenlenmesi ile birlikte değerlendirilerek 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
13- TMMOB Mimarlar Odası üyesi ve çalışanı Alev Şahin’in 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Gününe katılımı dolayısıyla devam eden
tutukluluk haline ilişkin 20 Haziran 2008 de yapılacak duruşmaya TMMOB’nin, Alev Şahin’e özgürlük talebi çağrısıyla katılım yapılması yönünde 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna
görev verilmesine,
14- 5 yıldan daha fazla birikmiş üye aidat borçlarının alınmaması ve
Odalar arası farklı uygulamaların sona erdirilmesi için komisyon
kurularak çalışmaların yapılması yönünde 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
15- 2009 yılı mart ayı sonunda yerel seçimler öncesinde bir çok
meslektaşımızın yaşama ve çalışma alanı olan kentlerin; siyasi
iktidarların arka bahçesi haline gelmesi, çıkartılan ranta dayalı
yasalarla teknik personel ve teknik hizmetler önemsizleştirilerek
hizmet alanlarımızın daraltılması, belediyelerde teknik personel
sayısının iyiden iyiye azaltılması ve emekçi halkların yaşam alanlarını yok eden çarpık kentlerin yaratılmasından sorumlu AKP
iktidarının bilimden ve mühendislikten uzak “tek tip” uygulamalarının, piyasacı, Amerikancı ve gerici politikalarının kısaca
bütün alanlarda tahribata yol açan bu genel ve yerel politikaların
deşifre edilebilmesi amacıyla 2008 yılı sonuna kadar “AKP iktidarının meslek alanlarımıza ve mühendislerin hak ve çıkarları
üzerinde yarattığı tahribat”ı sergileyen bir etkinliğin yapılması
için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
16- Temel ilkesi örgütsel bağımsızlık olan TMMOB ve bağlı odaları, her türlü etkinliği düzenlerken, bu etkinliklerini öncelikle öz
kaynakları ile finanse ederler. Etkinliklerin düzenlenmesi sırasında öz kaynakların yetmemesi durumunda odalar arası işbirliği olanakları araştırılır. Yukarıdaki şartların sağlanamaması
durumunda etkinliğin düzenlenmesi sırasında maddi destek
alınması durumunda alınan maddi destek TMMOB ve bağlı odaların örgütsel bağımsızlığını ve kimliğini zedelemeyecek biçiminde kullanılmalıdır. Birliğimizin ve bağlı odaların düzenleyeceği her türlü bilimsel ve teknik etkinliklerde destek ve sponsorluk uygulama usul ve esaslarının odalarımızın görüş ve önerileri
alınarak belirlenmesi için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna yetki verilmesine,
17- a) Doğal kaynaklarımızın bilime, tekniğe ve mühendisliğe aykırı bir şekilde işletilerek yağmalanmasına, doğal varlıklarımızın
yönetiminde toplumsal ve kamusal yararın yerine özelleştirme,
15
DUYURU
yabancılaştırma ve tahrip ederek yok etme süreçlerinin önünün
açılmasına, çevrenin, tarihi değerlerin ve kültürel mirasın yerli
ve yabancı şirketlerin kar hırslarına terk edilmesine neden olan
karar ve uygulamalar içindeki belirleyici konumları nedeni ile ve
bu arada mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının hak
ve çıkarlarına aykırı politika ve girişimlerin de adeta destekleyicisi konumunda bulunan, 60. Cumhuriyet Hükümeti’nin, Enerji
ve Tabi Kaynaklar Bakanı Metalurji Mühendisi Hilmi GÜLER’in,
Bayındırlık ve İskan Bakanı, İnşaat Mühendisi Nafiz ÖZAK’ın,
Ulaştırma Bakanı, Gemi Mühendisi Binali Yıldırım’ın, Sanayi ve
Ticaret Bakanı, Makine Mühendisi Zafer ÇAĞLAYAN’ın, Çevre
ve Orman Bakanı, İnşaat Mühendisi Veysel Eroğlu’nun 29 Mayıs01 Haziran 2008 tarihlerinde, Ankara’da toplanan TMMOB
40.Olağan Genel Kurulu’nda, kınanmalarına ve tüm bu politika
ve uygulamaları nedeni ile kamuoyunda teşhir edilmelerine;
b) 60. Cumhuriyet Hükümeti’nin mühendis kökenli Bakanlarından, Metalurji Mühendisi Hilmi Güler (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı), İnşaat Mühendisi Faruk Nafiz Özak (Bayındırlık ve
İskan Bakanı), Gemi Mühendisi Binali Yıldırım (Ulaştırma Bakanı), Makina Mühendisi Mehmet Zafer Çağlayan (Sanayi ve Ticaret Bakanı) ve İnşaat Mühendisi Veysel Eroğlu (Çevre ve Orman
Bakanı) Bakanlık görevlerini yürütürken, doğal kaynaklarımızın
ve doğal varlıklarımızın korunması, geliştirilmesi ve bu alanda
kamusal ve toplumsal yararın öne çıkarılması yerine, bilime, tekniğe, mühendisliğin evrensel ilke ve doğrularına ve meslek etiğine aykırı uygulamaları ile doğal kaynaklarımızın yönetimi ve
işletiminde, doğal varlıklarımızın, çevrenin, tarihi değerlerin ve
kültürel mirasın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara
taşınması süreçlerinde, tam anlamı ile bir yağma ve tahrip etme
döneminin önünü açan karar ve uygulamaların öznesi olmuşlardır. Bu noktada ve konumda bulunan, yukarıda isimleri ve meslekleri belirtilen mühendis kökenli Bakanların, TMMOB Yasası
ve TMMOB’nin ilgili Yönetmelikleri gereğince, üyesi bulundukları Oda’ların Onur Kurulları’na, ODA’LARINDAN İHRAÇ talebi ile sevk edilmeleri hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kuruluna görev verilmesine,
18- Nükleer lobilerin baskıları sonucu çıkarılan Nükleer Enerji
Yasası, belirli birkaç şirkete nükleer santral kurdurulmasının
hukuki zeminini yaratma amacındadır. Dünyanın vazgeçtiği,
kaza riskleri taşıyan, atık sorununun ciddi tehlikeler barındırdığı, dışa bağımlı ve nükleer lobilerin çıkarına olan nükleer
santralin ülkemizde kurulmasına karşı TMMOB’nin bu konuda öncülük görevini üstlenmesine dair çalışmalar yapılması
hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
19- “Özelleştirmeler AKP iktidarı döneminde de talan anlayışı ile
hızla devam etmektedir. Dünya Bankasının talepleri doğrultusunda insan için zorunlu yaşamsal vazgeçilmez nitelikteki bir
kullanım aracı olan suyun özelleştirilmesi de gündemleştirilmektedir. Akarsuların satışını, havza kullanım haklarının sermayeye devrini sağlayacak yasal düzenlemelere yönelik hazırlıklar yapılmaktadır. İngiltere, Fransa, Latin Amerika ülkelerinde
yapılan suyun özelleştirilmesi yoksul halk kesimleri için yıkıcı
sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Dünya Su Konseyi tarafından düzenlenecek olan 5. Dünya Su
Forumu 16-22 Mart 2009 tarihinde İstanbul’da toplanacaktır.
Dünya Su Forumu’nda Küresel Su Politikaları tartışılacaktır.
Dolayısıyla Küresel Su politikalarının temsilcileri kadar bu politikalara muhalefet eden çok sayıda örgüt temsilcisi de İstanbul’a
gelecektir.
16
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Dünya Su Forumu için hazırlıklara başlamak, Foruma seçenek
olacak karşıt organizasyonlar oluşturmak, küresel su güçlerine
muhalefet eden uluslararası güçleri bir araya getirmede, suyun
özelleştirilmesine yönelik her türlü politikalara karşı, sendikalar, meslek örgütleri ve demokratik örgütleriyle ortak organizasyonlar oluşturulmasında TMMOB’nin öncü bir görev üstlenerek
bu yönde çalışmalar yapılması hususunda 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
20- “Mevcut maden yasası”, incelendiğinde her ne pahasına olursa
olsun madencilik yapılmasını öngören, sadece üretimi önceleyen, çevre ve doğayı gözetmeden insanı merkezine almayan bir
yaklaşımla madencilik için tüm tarihi doğal kültürel zenginliklerimizin göz ardı edildiği, iş güvenliği, işçi sağlığı ve çevre sağlığı
ile ilgili önlemlerin yer almadığı bir yasadır.
Uluslararası sermayenin ülkemizi açık pazar olarak hızlıca kullanması, başka bir deyişle yapılan düzenlemelerle yağmanın
önünün açılması, ülke gündeminde yoğun olarak altın madeni
aranması ve üretilmesinin; ya işletme teknolojisi ve çevre ya da
ekonomik boyutuyla gündeme gelmesine neden olmuştur. Altın
arama ve üretilme işlemlerinin olduğu bölgelerde de insanımızın yoğun ve haklı direnişleri ortaya çıkmıştır.
Madenlerin gerçek sahibi bu ülkenin halklarıdır. Maden kaynaklarımız, toplumun ihtiyaçlarını gören, bilim ve akla uygun
yöntemlerle işletilen, insanı, çevreyi ve doğayı merkezine alan
yaklaşımla değerlendirilmelidir ilkesiyle, TMMOB’nin bu talan
yasası başta olmak üzere, siyanürlü altın işletmeciliğine karşı
durması, yerellerde geliştirilen direnişlerde yerini alması yönünde gereken tüm çalışmaları önümüzdeki dönem hayata geçirme mücadelesine devam etmesi yönünde 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
21- TMMOB İl/İlçe Koordinasyon Kurullarında “kadın üyeler çalışma grupları” oluşturulması talebiyle verilen önerge ile “Ülkemiz
kadınları toplumumuzun yaşadığı yoksulluk, baskı koşullarını en ağır biçimiyle hissetmektedir. Ekonomik krizde en kolay
işini kaybeden kadınlarımız, yeri gelince eve kapatılmakta, yeri
gelince yedek işgücü olarak emek gücüne alternatif olarak kullanılmakta, ırkçı şoven politikanın acı sonuçlarını en vahim şekilde hissederek. gelenek-görenek, dini gerekçelerle baskı altında
tutularak ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmektedir.
TMMOB, kadına cinsiyetinden kaynaklı olarak uygulanan her
türlü olumsuz davranış ve politikalara karşı mücadele etmeli,
kadının desteklenmesi anlamında pozitif ayrımcı politikalara
destek olmalı ve bu amaçlarla çalışacak bir komisyon oluşturulması ve İl/İlçe Koordinasyon Kurullarında da benzer çalışmalar yapmak üzere Kadın Üyeler Çalışma Grupları oluşturulması
hususunda çalışma yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kuruluna görev verilmesine,
22- “Ülkemiz Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Gürcü, Çerkez farklı etnik
kimliklerin var olduğu çok kültürlü bir coğrafyadır. Bu coğrafyada kanayan bir yara haline dönüşen Kürt sorununun çözümünde şiddet politikaları uygulanmakta, son otuz yıldır barışçı
çözüm yerine askeri yöntemde ısrar edilerek 40 bin cana ve 300
milyar dolar kayba neden olunmuştur. Kürt sorunu halkların
kardeşliği eşitlik temelinde demokratik ve barışçıl çözümlerle
ele alınmalıdır.
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl perspektifle çözümünden yana olduğumuzu, can ve ekonomik kayıpların olmamasını,
ülke kaynaklarının halkın yaşam standardının iyileştirilmesinde kullanılmasını belirterek barışın sağlanması için çaba göste-
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
rilmesine ve bu konuda çalışmalar üzere 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
23- MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan; yerbilimlerinin
tüm evrelerine, binlerce yıl önce Anadolu’da yaşamın, mamutlar
dahil olmak üzere dünyanın geçmişine, evrime ışık tutan yüzlerce canlıya ait fosillerin maden ve mineral örneklerinin saklandığı, korunduğu, bunların içindeki en seçkin örneklerin uluslararası standartlara uygun, bilimsel ve eğitsel şekilde sergilendiği,
Türkiye’nin en zengin “doğa müzesi” olan Tabiat Tarihi Müzesinin, 1 Temmuz 2005 yılından bu güne inşa problemleri gerekçe gösterilerek kapalı tutulması ve açılmasına dair herhangi bir
çalışma yapılmaması nedeniyle ilgili tüm mühendislik öğrencileri, mühendisler, teknik elemanlar ve tüm kamu için eğitici,
öğretici bir laboratuar özelliği taşıyan müzenin tekrar toplumun
hizmetine açılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim
Kurulunun girişimde bulunmasına,
24- TMMOB mücadelesinde yaşamını yitiren Harun Karadeniz,
Zeki Erginbay, Akın Özdemir, Teoman Öztürk, Hasan Balıkçı,
Suat Sezai Gürü gibi öncü insanlarımızın anısını yaşatmak ve
geleceğe aktarmak üzere kitap ve CD gibi belgesel materyalin hazırlanması için 40. Dönem Yönetim Kuruluna yetki verilmesine,
25- Tersanelerden başlayarak tüm iş kollarında işçi sağlığı ve iş
güvenliğinin yaşama geçirilmesi için bir dizi tedbirlerin alınması için;
a- TMMOB; tüm iş kollarında yurttaşlarımızın hayatlarını kaybetmesine, yaralanmalarına, sakat kalmalarına mesleki hastalıklara
yakalanmasına neden olan, iş güvenliksizlik ortamının ve süreçlerinin karşısındadır.
b- Özellikle son bir yılda daha bir gündemimize giren, en köklü iş
kollarımızdan gemi iş kolunda, tersanelerde yaşanan ölümlü,
yaralanmaları, sakat bırakan iş kazalarının yaşanmaması için
öncelikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığını iş yasası ve
bağlı yasal düzenlemeleri hakkıyla uygulaması için sorumluluklarını almaya çağırır.
Denizcilik müsteşarlığını mevcut ve yatırım halindeki tersanelerin, atölyelerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerine uygun fiziki ve teknolojik olanakların hayata geçmesini sağlayacak yasal
düzenlemeler yapmaya ve uygulamaya çağırır.
c- TMMOB; ağır ve tehlikeli iş kollarından olan gemi iş kolunda
gözlemlenen savruk disiplinsiz, plansız, programsız çalışma
süreçlerine neden olan taşeronluk ve esnek çalışma sistemlerinin bu iş kolunda sona erdirilmesi için her türlü girişimde bulunur.
TMMOB; 4857 sayılı İş Yasası kapsamında alt işverenlik uygulamalarının, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için esnek
çalışma uğruna suistimal edilmesine karşı çıkar.
d- TMMOB; kamusal nitelikte yaşam savaşı veren işçi sağlığı ve iş
güvenliği bakımından fiziksel ve teknik olanakları gelişkin, işçi
sağlığı ve iş güvenliği kültür ve birikimine sahip Haliç ve Camialtı Tersaneleri’nin kamu eliyle yeniden canlandırılmasını ve bu
tersanelerin gemi iş koluna örnek oluşturmasının takipçisi olacaktır.
e- TMMOB; Haliç tersanelerinin, Tuzla tersanelerinin çarpık kentsel yıkım politika ve uygulamalarıyla tasfiye edilmesine karşı
çıkacaktır.
TMMOB; emperyalizmin, kendi güdümünde kent devletleri
oluşturmak için yürüttüğü politika ve uygulamalara bağlı olarak
DUYURU
İstanbul’un, İzmir’in vb diğer kentlerimizin üretimden kopartılarak finans, turizm ve hizmet sektörü ağırlıklı tüketimin pompalandığı kentler olmasına karşı çıkar.
f- TMMOB; 4857 sayılı İş yasasından farklı olarak “İş Sağlığı ve İş
Güvenliği” adlandırmasını “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” olarak
değiştirilmesini yasama organına önerir.
Gerekçe;
Sağlık, insan ve dolayısıyla işçiyi ilgilendirir; güvenlik ise işin bütünüyle ilgilidir.
g- TMMOB; yurt sathına yayılan tersane yatırımlarının işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları çerçevesinde oluşturulmasını, görece sanayi deneyimi az illerimizden işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığı tarafından daha özenli
takip edilmesini talep eder.
h- TMMOB; başından beri çeşitli gerekçelerle tersane yatırımına
uygun bir yer olmadığını belirttiği, hukuk dışı bir biçimde oldu
bittiyle yaşama geçirilmeye çalışılan Yalova –Altınova
Tersaneler Bölgesinin, Tuzla Tersaneler Bölgesine, Haliç Tersanelerine seçenek olarak gösterilmesine karşı çıkar.
i- TMMOB; tersane bölgeleriyle birlikte tüm sanayi bölgelerinde
çalışanlar için insani şartlara ve sosyal şartlara uygun lojmanlar,
barınma, sosyal tesis olanakları sağlanmasını önerir.
Yukarıdaki ilkeler kapsamında işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yapılan çalışmaları geliştirmek, ilgili meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, emekten yana örgütlerle ortak çalışma
ve etkinlikler yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna
görev verilmesine,
26- Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne değişime uğramış, eski ve yabancı kökenli sözcüklerin birçok alanda Türkçe
boşluklar oluşturularak kullanmaya başlanılması, mühendislik
mimarlık eğitiminde de halen bir çok değişimin ve sözcüğün
yabancı kökenli ve/veya eski olduğu, her konuda yenilenmenin günümüzde halen kullandığımız birçok sözcüğün bugünkü
Türkçe ile anlaşılması mümkün olmaması nedeniyle mühendislik mimarlık eğitim ve hizmetlerinde kullanılan yabancı kökenli ve eski Türkçeden kalan terimlerin yerine Türkçe terimlerin
saptanması ve kullanılmasının sağlanması için çalışma yapılması, bu konuda Üniversite ve Odalarla işbirliği ile çalışma başlatılmasına ilişkin 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev
verilmesine,
27- TMMOB Öğrenci Kurultayı ve öğrencilerin merkezi örgütlenme
ihtiyacını giderecek bir yapının oluşturulmasına ilişkin çalışmalar yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna
görev verilmesine,
28- TMMOB Denetim Yönetmeliğinin günün koşullarına uyarlanmak ve güncel hale getirilebilmek için 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kurulu’na, bir komisyon kurularak 41. Olağan Genel
Kuruluna kadar çalışma yapması için görev verilmesine,
29- Geçen dönem yoğunluğu nedeniyle üzerinde tartışılamayan
meslek ilkeleri ve mesleki davranış ilkelerini bu dönem incelemek üzere TMMOB’nin tüm birimlerinde tartışılmaya açılması
konusunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine,
30- Kamu kurumlarında çalışan ve TMMOB’ye bağlı oda delegelerinin TMMOB ve odaların genel kurullarına görevli olarak katılıp
katılamayacakları hususunda hukuki yönden araştırma yapılması ve girişimlerde bulunulması hususunda 40. Dönem TMMOB
Yönetim Kurulu’na görev verilmesine,
Karar verildi.
17
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
DUYURU
T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü
Sayı
: B.09.0.TAU.0.15.00.00/9595
Dosya : 000095001
Konu : Fenni Mesuliyet
16 Eylül 2005
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Selanik cad. No:19/1 06650 Kızılay/ANKARA
İlgi
: a) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 08.02.2005 tarih ve 894 sayılı yazısı.
b) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 11.08.2005 tarih ve 5646 sayılı yazısı.
Bakanlığımıza iletilen ilgi (a) ve (b) yazılarınızda: yapının tamamlanmış, ancak yapı sahibinin kendisine ait yükümlülükleri yerine getirmeyerek (SSK ilişik kesme, vergi, harç yatırmama vb.) Yapı
Kullanma İzin Belgesinin alınmaması halinde Fenni Mesuliyet (TUS) görevlerinin sona ermediği
ve 30.000 m2 sınırı nedeniyle üyelerimizin yeni Fenni Mesuliyet (TUS) görevi üstlenmesine engel
oluşturduğu, dolayısıyla ekonomik olarak mağdur olmalarına yol açtığı, bu durumda nasıl bir
prosedür ve yöntemle sonlandırılması hakkında Bakanlığımız görüş ve önerileri sorulmaktadır.
Bilindiği üzere, 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinin
58. Maddesinde; “Meslek Odaları, fenni mesuliyete ilişkin yapı inşaat alanı sınırlamasının kontrolünü bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten başlamak üzere kayıtlarına giren yapı ruhsatı ile
bu ruhsata istinaden düzenlenen Yapı Kullanma İzin Belgelerini veya fenni mesul sözleşmelerini
veya istifa dilekçelerini dikkate alarak yerine getirirler.” hükmü yer almaktadır.
Özellikle yapının tamamlanmış olması ve yapı sahibinin kendisine ait yükümlülükleri yerine
getirmeyerek (SSK ilişik kesme, vergi, harç yatırmama vb.) yapı Kullanma İzin Belgesinin alınmaması halinde fenni mesullerin mağdur olmaması bakımından sözleşmelerinde aksine bir hüküm
yok ise Kanunun 28. Maddesi kapsamında istifa dilekçesi vererek idarece yapı yerinde tespit
yapılmak ve yapı durdurulmak suretiyle yapıya ilişkin fenni mesuliyet sorumluluklarını sonlandırabilirler.
Dolayısıyla, istifa dilekçesi vererek fenni mesuliyet hizmetlerini sonlandırdıkları yapıya ilişkin
m2.ler, sicillerinden düşülür ve bu şekilde durdurulan yapıya ilişkin yeni bir fenni mesul ataması
yapılması ve atanan yeni fenni mesullerin raporları alınarak ve tespit yapılarak yapının durumuna göre yapı ruhsatı veya yapı Kullanma İzin Belgesi düzenlenmesi gerekmektedir.
Bilgi ve gereğini rica ederim.
DAĞITIM:
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Selanik Cad. No: 19/1 06650 Kızılay/ANKARA
TMMOB Başkanlığı Atatürk Bulvarı
No: 131 K: 9 bakanlıklar/ANKARA
18
Köksal AKTEPE
Bakan a
Genel Müdür Yardımcısı
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
DUYURU
İMO Serbest İnşaat Mühendisliği Hizmetleri Uygulama,
Tescil, Denetim ve Belgelendirme Yönetmeliği
10. ve 11. maddeleri uyarınca,
SİM belgeleri yenilenecektir.
Yenileme süreleri 01 Mart 2008-20 Temmuz
2008 tarihleri arasında dolmuş olan SİM’ler için
son onay tarihi 31 Ağustos 2008 olarak belirlenmiştir. SİM yenileme süresi 31 Ağustos 2008’den
sonra dolacak olan SİM’lerin başvurularını,
Yönetmelik uyarınca 1 (bir) ay önceden yapmaları gerekmektedir.
1. Akademik unvan puanlandırılması, üye sicil
sayfasından alınacak (Yüksek Mühendis 5,
Dr., Yrd. Doç., Prof. için 15 puan olmak üzere),
e-imo veri tabanında bulunmayan akademik
unvan bilgileri üyenin, ilgili belgesini ibrazı
halinde sisteme işlenerek puanlandırılacaktır.
2. Mesleki etkinliğe dair puanlandırma, SİM
Yönetmeliğinin mesleki etkinlik puanlandırma kriterine göre yapılacaktır. Puana esas tüm
mesleki etkinlikler için belgelendirme koşulu
aranacaktır.
3. Mesleki deneyime dair puanlandırılma, Oda
kayıt tarihi esas alınarak e-imo veri tabanından otomatik olarak hesaplanmaktadır.
4. Meslekiçi eğitime dair puanlandırılma, e-imo
veri tabanından otomatik olarak hesaplanmaktadır.
5. Mesleki faaliyet puanlandırılması, bilgi için
ekte sunulan ve web üzerinden üye tarafından doldurularak, Şube tarafından kontrol ve
denetimi yapılacak olan “SİM Mesleki Faaliyet
Veri Giriş Formu” üzerinden hesaplanacaktır.
SİM MESLEKİ FAALİYET VERİ GİRİŞ
FORMU KILAVUZU
1. Internet bağlantısı olan bir bilgisayardan portalımıza bağlanmak için
www.imo.org.tr adresini web tarayıcınıza
yazdıktan sonra açılan sayfanın sağ tarafındaki düğmelerden “SİM Mesleki Faaliyet Veri
Girişi” düğmesini tıklayınız.
2. Bilgisayar ekranınızda başka bir tarayıcı sayfası açılacak. Bu sayfada mesleki faaliyetlerinizi
girmeden önce üyeliğinizi doğrulamak amaçlı olarak Oda Sicil Numaranızı ve T.C. Kimlik
Numaranızı girmeniz gereken iki alan göreceksiniz. Bu alanları gerekli bilgilerle doldurup “İlerle” butonuna bastığınızda mesleki
faaliyetlerinizi kolayca girebileceğiniz sayfaya
yönlendirileceksiniz.
Not: Eğer sistemimizde Sicil Numaranıza bağlı olarak T.C. Kimlik Numarası bilginiz bulunamazsa veya bulunan sistemimizdeki T.C. Kimlik
Numarası girilenden farklıysa hata mesajlarıyla
karşılaşabilirsiniz. Bu sorunu gidermek için şube
veya temsilciklerinizle temasa geçmelisiniz.
3. Sorunsuz olarak “Mesleki Faaliyet Veri Giriş
Formu”na ulaştıysanız yapmanız gereken faaliyetlerinizle ilgili bilgileri doğru olarak doldurmaktır. Sisteme eklediğiniz herbir faaliyet
sayfanın altında liste şeklinde görüntülecektir. Yanlış girilen faaliyetler listedeki ilgili “Sil”
yazısına tıklayarak listeden silinebilir. Eklenen
mesleki faaliyet bilgileri otomatik olarak şube
ve temsilciklerimizin kullandığı programlara
yansıyacaktır.
4. Mesleki faaliyetlerinizi eksiksiz olarak sisteme
ekledikten sonra sisteme giriş yaparken beyan
etmiş olduğunuz işlere ait “İMO’ dan alınmış
sicil durum belgesi” veya “Kamu kurumlarınca düzenlenmiş iş bitrme belgeleri “ veya
“Kamu kurumlarınca düzenlenmiş geçici veya
kesin kabul belgesi” veya “Biri proje antetinin
onaylı fotokopisi olmak üzere; fatura veya yapı
ruhsatı ” belgelerinden herhangi bir tanesini
Odamız şube veya temsilciklerine sunarak
yaptığınız beyanı doğrulatmanız gerekmektedir. Gerekli evrakları ibraz edilemeyen faaliyetler yetkililer tarafından sistemden elenecektir.
19
HABERLER
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
TMMOB “Yapı Denetimi Uygulama
Yönetmeliği”nde Düzenlenen Şantiye Şefliğine
İlişkin Görüş Bildirdi
05.02.2008 tarih ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
“Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nde düzenlenen Şantiye Şefliğine ilişkin
TMMOB’nin değerlendirmesi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’ne iletildi.
T.C.
BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI
Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’ne
ANKARA
05.02.2008 tarihli ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nin uygulaması sırasında yaşanan tereddütlerin giderilmesi amacıyla Genel Müdürlüğünüz tarafından davet edildiğimiz toplantıya istinaden Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nde
Düzenlenen Şantiye Şefliğine İlişkin Değerlendirmelerimiz ekte tarafınıza iletilmektedir.
Bilgilerinize sunarız.
Saygılarımızla,
N.Hakan GENÇ
Genel Sekreter
YAPI DENETİMİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİ’NDE DÜZENLENEN
ŞANTİYE ŞEFLİĞİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
05.02.2008 tarihli ve 26778 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı
Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nin uygulaması sırasında yaşanan tereddütlerin giderilmesi
amacıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 07.05.2008 tarih
ve 1315 sayılı, 12.06.2008 tarih ve 1794 sayılı iki
adet genelge yayınlanmıştır. Genelgelerin amacı, Yönetmelikle düzenlenen “Şantiye Şefliği”
konusuna açıklık getirmek olarak açıklanmaktadır. Ancak, uygulamada arka arkaya yayımlanan
genelgelere karşın, belirsizlik ve karmaşa yaşanmaktadır. Bu belirsizliğin giderilmesi için yapılması gereken düzenlemeler aşağıda irdelenmiştir.
1- Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nin 3.
maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde şantiye
şefliği, “Konusuna ve niteliğine göre yapım işlerini yapı müteahhidi adına yöneterek uygulayan,
mühendis, mimar, teknik öğretmen veya tekni20
ker diplomasına sahip teknik personeli, ifade
eder.” biçiminde tanımlanmaktadır. Oysa şantiye şefliği, Yapı üretimi veya mimarlık mühendislik hizmeti gerektiren herhangi bir imalatın plan,
proje, resim ve hesaplarına, fen ve sanat kurallarına, işçi sağlığı ve işgüvenliği esaslarına, genel
şantiye organizasyonu işlerine dair teknik mevzuata uygun olarak yürütülmesi ve denetlenmesi
işidir. Bu anlamda şantiye şefliği bir mühendislik ve mimarlık hizmeti olup, bu hizmetin teknik öğretmenlere ve teknikerlere yaptırılması
mühendislik alanına müdahale niteliğinde olup,
aynı zamanda uzmanlık ayrımına da aykırıdır.
Şantiye şefliği, yasal düzeyde ele alınması gereken bir konu olup, şantiye şefinin hak, yetki ve
sorumluluğunun yasal dayanağa sahip olması
hukuk güvenliği açısından önemlidir. Aksi halde
uygulama istikrar kazanamayacaktır. Bu konunun İmar Yasası’nda düzenleme konusu yapılması daha yerinde olacaktır.
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
2- 07.05.2008 tarihli Genelge’nin 1. maddesinin
(f) bendinde “Şantiye şefliğinin üstlenilmesi
durumunda........ mühendis ve mimar olanların
odaya kayıt belgesi; teknik öğretmen ve teknikerlerin ise diplomalarının noter tasdikli örneğinin
ilgili yapı denetim kuruluşuna verilmesi gerekmektedir.” denmekte ve yine aynı Genelge’nin
1. maddesinin (g) bendinde ise “Şantiye şefliği
üstlenen personelin m sınırları ve görev yapılan
il konularındaki takip Bakanlığımız (Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü) tarafından Yapı Denetim Sistemi Uygulaması aracılığıyla sağlanacaktır.” denmektedir.
Şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis ve
mimarlardan bağlı oldukları meslek odasından
alacakları oda kayıt belgesi yerine “Sicil Durum
Belgesi” istenmesi gerekmektedir. Sicil durum
belgesi ile (proje müellifliğinde olduğu gibi) şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis ve mimarın; kanuna ve mevzuata aykırı uygulama nedeniyle süreli olarak mesleki faaliyetten kısıtlı olup
olmadığı meslek odaları tarafından denetlenebilecektir. Ayrıca şantiye şefinin sorumluluğu altındaki inşaat alanı sınırlamalarının denetimi de bu
yolla yine meslek odaları tarafından yapılabilecektir.
3- Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nin Yapı
Müteahhidi ile Şantiye Şefinin Görev ve Sorumlulukları başlıklı 9. maddesinin 2. fıkrasında
“Yapım işleri yürütülen şantiyede, mühendis,
mimar, teknik öğretmen veya tekniker diplomasına sahip olmak üzere bir şantiye şefinin bulundurulması mecburidir.”, 3. fıkrasında “Şantiye
şefi; yapıyı ilgili mevzuat hükümlerine, ruhsata
ve eki projelere, denetçi mimar ve mühendis ile
kontrol ve yardımcı kontrol elemanlarının talimatlarına uygun olarak inşa ettirmek, yapı denetimi sırasında bizzat hazır bulunarak, denetimin
uygun şartlar altında yapılmasını sağlamak,” 4.
fıkrasında “Şantiye şefinin herhangi bir sebepten dolayı yapı ile ilişiğinin kesilmesi halinde,
bu durum yapı müteahhidi tarafından, en geç
üç iş günü içinde yapı denetim kuruluşuna bildirilir. Bunun üzerine yapı denetim kuruluşu ve
yapı müteahhidi tarafından seviye tespit tutanağı
düzenlenerek ilgili idareye ibraz edilir. Yeni bir
şantiye şefi görevlendirilinceye kadar, yapı müteahhidi tarafından inşai faaliyet durdurulur.”, 5.
fıkrasında ise “Yapı müteahhidi veya onu temsilen görevlendirilen şantiye şefi, yapım işlerinde-
HABERLER
ki kusurlardan dolayı müteselsilen sorumludur.”
denmektedir.
Yukarıda sıralanan şantiye şefliği görev ve
sorumluluklarından anlaşılacağı üzere şantiye
şefliği; yapım işi yürütülen şantiyede SÜREKLİ
OLARAK, TAM GÜN çalışan mühendis ve mimarlar tarafından yürütülebilecek bir iştir. Şantiye
şefliği yapan bir mühendis veya mimarın başka
bir işle uğraşması, 506 sayılı yasaya tabi olması
nedeniyle de mümkün olmamaktadır.
Ayrıca, şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis
ve mimarların bağlı olduğu meslek odalarından
bazılarının SMM Yönetmelikleri gereğince serbest mühendislik yapanların bürolarında TAM
GÜN esasına göre çalışmaları öngörülmüştür.
Şantiye şefliği hizmetinin sürekli çalışma
gerektirmesi ve serbest çalışan proje müellifi
mühendislerin tam gün esasına göre çalışmaları nedeniyle, 07.05.2008 tarihli Genelge’nin
1. maddesinin (c) bendinde yer alan “Serbest
olarak çalışmakta olan proje müellifi mühendis
ve mimarlar şantiye şefi olarak görev üstlenebilirler.” ifadesinin uygulanması olanağı yoktur.
Esasen serbest çalışan mühendis ve mimarlarla ilgili kural ve düzenlemeler ilgili odalarınca
oluşturulduğundan bu yöndeki uygulamaların
Odaların genel düzenleyici işlemlerine bırakılması gerekmektedir.
4- 07.05.2008 tarihli Genelge’nin 1. maddesinin
(e) bendindeki “Şantiye şefliği görevini yürütmek
üzere sadece bir müteahhitle sözleşme yapılabilir.” ibaresinin yanlış yorumlandığı gerekçesiyle
12.06.2008 tarihli yeni bir Genelge ile ilk Genelgedeki m sınırını aşmamak kaydıyla birden çok
müteahhitle sözleşme yapılabilmesi olanağı getirilmiştir.
Birden çok müteahhitle sözleşme yapılabilmesinin uygulamada istismar edilmemesi ve imzacılığa yol açmaması için bu duruma.;
a) Aynı veya bitişik yapı adalarında veya bitişik
parsellerde olmak koşuluyla en fazla 30.000 m,
b) Aynı ilçe sınırlarında, farklı yerlerde parsel
bazında tekil yapılarda en fazla 3 adet yapı,
c) Aynı ilçe sınırları içerisinde farklı pafta, ada,
parsellerde olsa dahi site, kooperatif ya da
kompleks yapı v.b. gibi yapım işlerinde en fazla
30.000m,
koşullarının getirilmesi gerekmektedir
21
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
GÖRÜŞ
Ankara’nın Deprem Tehlikesi ve
Deprem Riski Çalıştayı Üzerine Düşünceler
Nejat BAYÜLKE
Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Deprem Araştırma Dairesi, Deprem Mühendisliği Şubesi Eski Müdürü
Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Birimi (Kısaca
DEPAR) tarafından 19 Mart 2008 günü düzenlenen Çalıştay Ankara”nın deprem tehlikesinin ve deprem riskinin
“vurgulanmasını” amaçladığı izlenimi vermiştir. Bu vurgulama “gereksiz bir ABARTMA” yönünde olmuştur.
Anakara’nın Deprem Tehlikesi mi?
Yoksa Ankara İli’nin Deprem Tehlikesi mi?
Ancak daha Çalıştay’ın başında bir kavram kargaşası bilerek yaratılmıştır: “Ankara” ile kastedilen Ankara
kenti midir? Yoksa Ankara İli midir? Çalıştay sırasında sık
olarak bu karmaşa tehlike ve riski abartmak amacı ile
kullanılmıştır: 1938 Kırşehir depreminde, Ankara ilinin,
depremin merkezinin bulunduğu Kırşehir’in Akpınar
beldesine yakın köylerindeki hasar ve can kaybı sanki
Ankara kent merkezinde olmuş gibi ima edilmeğe, bu
depremde olan 135 can kaybının sanki Ankara kent
merkezinde olmuş hissi verilmeğe çalışılmıştır.
Ankara İlinin sınırları içinde bulunan her yerin deprem tehlikesinin, sanki Ankara Büyükşehir belediye
sınırları içinde kalan bölgenin deprem tehlikesi olarak
sunulmaya çalışıldığı izlenimi edinilmiştir.
Ankara kentinin deprem tehlikesi başkadır, Ankara
İli’nin deprem tehlikesi başkadır.
Ali KOÇYİĞİT (Ankara’nın Deprem Tehlikesi)
Çalıştay’ın ilk sunuşunu Prof. Dr. Ali Koçyiğit yapmıştır. Koçyiğit Ankara çevresindeki aktif fayları tanıtan
konuşmasında Ankara’yı (herhalde Ankara kent merkezi kastedilmektedir) etkileyecek Richter ölçeğine göre
7.0 büyüklüğünde depremlerin olmasını beklediği fay
bölgelerini tanıtmıştır. Bu faylar şunlardır;
Birinci Hat Faylar
Bu gruptaki faylar boyları bakımından daha büyük
depremleri 7.0 ve daha büyük depremleri oluşturacak
güçte olan fay hatlarıdır.
1) Kuzey Anadolu Fay (KAF); Bu fay zonu tartışılmaz
biçimde büyük depremler üretmiş ve üretecek deprem
fay hattıdır. 1944 Bolu-Gerede ve 1951 Kurşunlu-Çerkeş
depremlerin bu fay bölgesinin 7.0 ve daha büyük depremleridir ve KAF Ankara’ya (burada kent merkezi kastedilmektedir) yaklaşık 100 km uzaktadır. Bu fay üzerinde açılan “hendek” (*) çalışmaları 7.0 ve daha büyük
mağnitüdlü depremlerin 250 -350 yıl da bir tekrarlandığını göstermektedir. KAF’da enerji birikimi yılda 2.0 3.0 cm olarak ölçülmektedir. Bu koşulda 5.00-6.00 metre
22
atımın olduğu 7.5 büyüklüğündeki bir depremdeki enerjini birikmesi için 500-600 cm / 2-3 cm yıl yaklaşık 200
300 yıl gerekmektedir.
Faylarda olması beklenen en büyük deprem, fayın
boyu ile ilgilidir. Bu açıdan bakılınca KAF 7.5 büyüklüğündeki depremi yaratacak kadar enerjinin birikebileceği boyuttadır. 1944 ve 1951 depremlerin bunun kanıtıdır.
Ancak olmuş bir depremden sonra aynı büyüklükteki
depremin enerjisi 250 yılda birikiyorsa, KAF’ın bu bölümünde 1944 ve 1951 depremlerinin yinelenmesi için yaklaşık 200 yıl daha gerekmektedir.
(*) Hendek çalışması: fay kırık çizgisini kesen 3-5
metre derinlikte ve 2-4 metre genişlikte bir çukur kazılarak faya çizgisine dik “ayna” yüzeyler açılmakta buradaki
alüvyon katmanlarının kalınlıkları ve fay çizgisinin iki
tarafındaki katmanların birbirine göre olan ilişkisi incelenmekte ve buralarda alınan bitki parçaları üzerinde
karbon-14 yöntemi ile yaş tayini yapılmakta ve faydaki
atımları yaşı belirlenmekte ve bu yaş belirlemesi geçmiş
depremlerin ne zaman ve ne aralıkla olduğu belirlenmektedir.
2) Tuzgölü Fayı
3) Eskişehir Fayı
4) Amasya - Kırıkkale Fayı
Koçyiğit, bu diğer üç fayı da üzerinde 7.0 ve daha
büyük depremlerin oluşabileceği faylar olarak görmektedir. Bu yargıya fayların boylarına bakılarak varılmaktadır. Bu arada yerbilimcilerin “aktif” fay tanımına zaman
açısından bakmak gerekir: Aktif fay geçmiş 10 000 yıl
içinde üzerinde deprem olmuş faydır. Bu nasıl anlaşılmaktadır? Fay çizgisi boyunca genç alüvyon birikintilerinin kesildiği görülüyorsa fay etkindir. Ancak bu tek başına yeterli değildir. Fayın üzerinde geçmişte olmuş ve en
azından tarihsel kayıtlarda adı geçen 7.0 ve daha büyük
depremlerin de olması gerekmektedir. Ancak sayılan bu
üç fay üzerinde yakın zamanlarda olmuş deprem yoktur
ve belki de hiçbir zaman bu büyüklükte deprem olmamıştır.
Koçyiğit bu diğer faylarda şekil değiştirme, deprem enerjisi birikimini 2-8 mm/yıl olarak vermektedir.
Bu durumda 7.0 büyüklüğündeki depremin olması için
gereken enerjinin ya da bu depremin 5.00 metre atımın
olması için gereken enerji 5000 mm / 2 -8 mm/yıl = 625
ile 2500 yılda birikecek demektedir. Bu fayların üzerinde
enerji birikimi çok az ve yavaştır.
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Bu özellikler karşısında sayılan bu son üç fayın
Ankara’yı etkileyecek boyutta 7. ve daha büyük mağnitüdlü deprem yaratma olasılığı çok zayıf görünmektedir.
İkinci Hat Faylar
Ankara’yı, özellikle kent merkezini etkileyebilecek
daha kısa ve bu nedenle daha küçük deprem yaratacak
bir çok fayın varlığı da Sayın Ali Koçyiğit tarafından belirtilmiştir:
1) Çankırı-Orta’dan Çubuk İlçesine Uzanan Hat
2) Orta-Urus Arasındaki Fay
3) Haymana-Temelli-Sincan-Kazan Çizgisi
4) Elmadağ’dan Güney Batıya Uzanan Hat
5) Balaban-Kızılırmak Çizgisi
Bu fayların boyları, genellikle ilk sayılan 4 faya göre
çok daha kısadır. Boylarının kısa olması nedeni ile bu
fayların üzerinde 6.5 mağnitüdlü deprem bekleniyor.
Bu beklenti de fayın boyuna dayanan bir beklenti. Yoksa bu faylar üzerinde hiçbir zaman bu boyutta bir deprem olmuş olmayabilir. Bu faylar Ankara kent merkezine yaklaşık 50 km kadar uzakta. Bu diğer kısa ya da
“ikincil” faylarla ile ilgili bir yıllık yamulma bilgisi de
yoktur. Bazılarının üzerinde yaklaşık < 5.7’den daha
küçük mağnitüdlü depremler olmaktadır. Ancak olan
depremlerin en büyüklerinin mağnitüdleri çoğunlukla
4.0 -5.0 arasındadır.
20 Aralık 2007 sonrasında Bala’nın güneybatısında
ve Ankara’dan 50-60 km uzakta olan depremler de bu
tür ikinci hat depremleri beklene bir fay ile ilgili olabilir.
Sayın Koçyiğit’in konuşması Ankara’da (kent merkezinde) beklenen depremin ya 100 km kadar uzakta 7.5
magnitüdlü ya da 50 60 km uzakta en büyüğü 5.0 olan
deprem beklentisini göstermektedir.
Süleyman PAMPAL
Prof. Dr. Pampal konuşmasında genel olarak sayın
Koçyiğit’in çalışmasına atıf yaparak Ankara için abartılı
bir deprem tehlikesi belirtilmiştir. Çevrede çok etkin
üzerinde 7.5 büyüklüğünde deprem beklenen
aktif faylar vardır. Bu faylarda büyük küçük depremler oluyor Ankara tehlikededir.
Ayrıca Sayın Koçyiğit’in belirttiği tehlikenin abartılı bir yorumunu yine abartılı ve ayrıntıya girmeyen
yüzeysel ve nesnel bir Ankara Deprem risk yorumu izlemiştir. Risk konusunda özellikle vurgulanan bir nokta
“Ankara’nın 1972 tarihinden itibaren deprem bölgesi
olması, Bu nedenle Ankara’da 1972 öncesi tasarlanmış
yapıların büyük risk altında olduğu, bu açıdan Ankara’nın
yapılarının riskinin hep deprem bölgesi olmuş İstanbul
“a göre çok daha büyük olduğu” iddia edilmektedir:
“İstanbul eskiden beri deprem bölgesi olduğu için oradaki yapılar hep deprem göre tasarlanmış yapılar iken
Ankara’nın 1972 öncesi yapılarının hiç deprem dayanımı olmadığı için çok daha büyük deprem riski altında
oldukları” varsayılmaktadır.
GÖRÜŞ
“İstanbul hep baştan beri deprem bölgesi olduğu
için buradaki yapılar hep depreme dayanıklı yapılmıştır”
görüşü geçerliliği çok su götürür bir varsayımdır. Deprem bölgesi olsun olması yapsatçıların yapıları hep aynı
standartta ya da kuralsızlıkla yapılmıştır. Bu gerçek 1992
Erzincan depreminden başlayarak bütün depremlerde
gözlenmiştir.
Ankara’da “yap-sat düzeni ya da kuralsızlığı” ile yapılmış yapıların İstanbul’daki benzer yapılara göre oldukça
önemli olabilecek bir “üstünlüğü” vardır: İstanbul’daki
pek çok betonarme yapının demirlerinde, deniz kumu
kullanıldığı için çok yaygın düzeyde donatı paslanması
vardır. Yaygın paslanma depreme yönetmeliğine göre de
yapılmış olan yapıların betonarme yapı olma niteliğini
büyük ölçüde yitirmesine yol açmaktadır. Ankara’daki
betonarme yapılarda ise deniz kumu kullanılmadığı
için demirlerde paslanma yoktur. Bu Ankara’nın benzer
koşullarda yapılmış betonarme yapıları için çok önemli
bir üstünlüktür.r.
Gerçek anlamda depreme dayanıklı yapı sağlayan
ilk deprem yönetmeliğimiz 1968 tarihlidir. Ankara bu
yönetmeliğin kapsamına 1972’de alınmıştır, İstanbul’dan
yaklaşık 4 yıl sonra, bu çok önemli bir fark değildir.
Ankara’daki yapıların deprem riskinin niceliksel olarak belirlenmesi gerekir: Bu nasıl yapılmalıdır:
Önce yukarıda sözü edilen ve Ankara’yı etkileyecek
depremlerin olduğu faylarda oluşan depremlerde Ankara kent merkezinde olacak deprem yer hareketinin boyutu ne kadar olacaktır: Ankara’da Yapılara gelebilecek en
büyük deprem yükü ne kadar olabilir?
Daha sonra Ankara kent merkezindeki yapıların
deprem dayanımı ne kadardır? Risk ancak bu yöntemle
belirlenebilir.
Bu karşılaştırma yapılmadan Ankara’da 4ncü derece deprem bölgesine girmeden önce yapılmış yapıların
varlığı kendiliğinden Ankara’nın 1972 öncesi yapılarının
deprem riskini artıracağı iddiası bilimsel olarak kabul
edilemez. Deprem yapının hangi yönetmeliğe göre yapıldığını bilmez! Yapıyı yanal yükü ile dener.
Bir Yapının inşaat ruhsatının olmaması onun depremde yıkılacağını ya da belediyeden ruhsatlı yapıların
depremde yıkılmayacağını ileri sürmek bilimsel olabilir
mi? İnşaat ruhsatının olması yapıyı kendiliğinden deprem dayanıklı yapar mı?
Çalıştay’da Ankara’da bir zamanlar gecekondu
mahallesi olan Cevizlidere’de yeni yapılan betonarme
apartmanlara dıştan bakılarak onların dayanımı ile ilgili olarak kuşkular ileri sürülmüştür: Bu bölgede bazı
yapılar dik yamaç üzeridedir ve yüksek betonarme su
basman duvarları vardır. Bu bazı yer bilimcilere estetik
ve deprem açısından güvensiz görünmüş ve bu yapılar
hakkında olumsuz görüşler belirtilmiştir. Bir yapının
deprem güvenliği dıştan bakılarak ne düzeyde belirlenebilir? Yer bilimcilere göre yüksek su basman duvarlı
23
GÖRÜŞ
yapılar kendiliğinden deprem dayanıksız olduğu iddiası
bir çalışmaya ya da araştırmaya dayanmakta mıdır?
Uzmanlık alanının dışındaki konularda düşünce ve
görüş açıklamaktan kaçınmakta yarar vardır.
Buna benzer bir söylence yıllardan beri Demetevler
semtindeki çok katlı yapılar için geçerlidir. Bu yapıların
dayanımları ve depremde zorlanacakları kuvvetler üzerinde bir araştırma yoktur. Tek kanıt bu yapıların 19651970 yıllarında ruhsatsız olarak yapılmış olmalarıdır. Bu
yapılar yapıldıkları yıldan bu yana geçen süre içinde en
şiddetli olarak 12 Kasım 1999 depreminde zorlanmışlardır: Bu depremden sonra bu yapılarla ilgili ciddi bir
hasar haberi oluşmamıştır?
Ünsal SOYGÜR
Sayın Dr. Ünsal Soygür depremlerde genel olarak
zeminlerde olacak etkileri sunmuştur. Bu arada “yanlış
temel ve yanlış zemin” kavramı üzerinde durulmuştur.
Bu çok kullanılmış ve bir klişe sözcük haline gelmiştir.
Olayı daha pratik ve niceliksel bir biçimde ele almak
gerekir. Evet, bir zemin vardır bu zemin depremde nasıl
davranır? Bu belirlendikten sonra oluşması beklenen
düşey ve yatay deprem ve diğer etkiler dikkate alınarak yapının temel ve üst yapısının tasarımı yapılırsa yanlış “zemin ve temel” sözcükleri ile anlatılmak istenen
durumlar giderilmiş olmaktadır.
Zemin büyütmeleri konusunda ise gerçek deprem
ivme kayıtları kullanılarak ilişkilerin geliştirilmesi gerekir.
Zemin büyütmesi gelen deprem yer hareketinin
ivmesinin büyüklüğüne bağlıdır. Zemin elastik bölgede kalırsa büyütmeler büyük olurken; yer hareketinin
genliği büyüyünce taneli zeminler de elastik ötesinde
davranmakta ve elastik bölgedeki büyütme miktarları değişmekte önemli ölçüde azalmaktadır. Doğrusal
elastik olmayan biçimde davranan zemin yapıya gelen
deprem yükünü azaltabilmektedir. Etkiyen kuvvetin
yarattığı birim şekil değiştirme büyüdükçe zeminin kayma modülü küçülmektedir: Bu zeminin elastik yöntemlerle hesaplanmış özelliklerinden uzaklaşmasına neden
olmaktadır: Zemin hakim periyodu değişmektedir. Bu
periyodun yapının hakim periyodu ile çakışması olasılığı
azalmaktadır. Aynı durum yapılar içinde geçerlidir. Yapıya gelen deprem kuvveti arttıkça yapının da periyodu
değişir. Periyotların çakışması belki de depremin hiçbir
anında söz konusu olmayabilir.
Ankara kent merkezinde zeminlerin nasıl davranacağı Ankara’da olması beklenen deprem kuvvetli yer
hareketi ile ilişkilidir. Bu nedenle önce yukarıda anlatıldığı gibi Ankara’da yakın ve uzak küçük ve büyük faylarda beklenen deprem yer hareketinin boyutu belirlenmelidir.
Ankara’nın zemini nedir? Sayın Ünsal Soygür bu
zeminleri kaya; metamorfik grovak ve kalkerler ve volkanik kayaçlar, kil ve alüvyon olarak ve Kil ve alüvyon
24
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
deprem yer hareketini büyütebilecek zeminler olarak
sınıflandırmıştır. Büyütme olasılığının Ankara (kent
merkezi) için ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Yine
Ankara’da beklenen en büyük deprem yer hareketi altında bu zeminler nasıl davranacaktır?
Ankara’nın (kent merkezinin) kaya olmayan zeminleri kildir. Alüvyon zeminleri de kildir. Kil oranı % 10’
aşan zeminlerin çok şiddetli yer deprem yer hareketleri
altında bile sıvılaşmadıkları bir sıvılaşma olasılıklarının
olmadığı bilinmektedir. Çok sıkı ve geçirimsiz Ankara
kilinin yük altında şekil değiştirmesi çok yavaş olmaktadır. Deprem gibi çok kısa süreli bir yüklemede killi
zeminin özelliklerinde ani değişmelerin olasılığı düşük
görünmektedir. En doğrusu bu zeminlerin beklenen
deprem yüklerinin boyutları altındaki davranışın dinamik ve özellikle büyük birim şekil değiştirmelerin etkisinde incelenmesi gerekir.
Bülent ÖZMEN
Sayın Bülent Özmen sunuşunda Tuzgölü fayı
üzerinde olacak bir 7.0 büyüklüğündeki depremin
Ankara’da (daha doğrusu Ankara İl’inde) yaratacağı can ve mal kaybı üzerinde bir senaryo çalışmasını
sunmuştur. Bu çalışmaya göre Ankara İl sınırları içinde
2000 kadar can kaybı ve yüzbinlerce hasarlı ve yıkık
yapı olacağı hesaplanmıştır.
Bütün çalışma Tuz gölü üzerinde 7.0 büyüklüğünde
deprem olacağı varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayımın olasılığı ne kadardır? Üzerinde enerji birikimi milimetre / yıl mertebesinden olan fayda 7.0 büyüklüğünde
bir depremin oluş aralığı binlerce yıldır.
Bu nedenle 7.0 büyüklüğündeki depremin olması
çok gerçekçi görünmemektedir. Ya olursa? tezine karşı insanların risk algılama eşiklerinden bakmak gerekir:
Olası depremden etkilenecek alanda yaklaşık 5-6 milyon
insan yaşamaktadır. 1000 yılda 2000 can kaybı: 2000 can
/1000 yıl = yılda 2 can kaybı demektir. Bu can kaybı bölgede yaşayan 5 milyon nüfusa bölünürse, Ankara kent
merkezinde yıllık can kaybı olasılığı 2 / 5 000 000 = 4
x10 -7 olmaktadır. Bu olasılık bir insanın üzerine yıldırım
(5.5 x 10 -7) düşmesi olasılığından bile küçüktür.
İnsanların risklere karşı önlem almaya başlamaları
için yıllık ölüm oranlarının 10 -3 - 10 -4 mertebesinde olması gerektiği ileri sürülmektedir (Otway, H.J. et al “A Risk
Analysis of the Omega West Reactor” University of Californiaş Los Alamos Scientific Laboratoryş New Mexico.
Sayfa 4-5 July 1970).
Oktay ERGÜNAY
Sayın Oktay Ergünay afet yönetiminin planlanması
ve afete hazırlık yöntemleri konusuna yönelmiş olan bu
konuşmasında , bir kentin afete hazırlık göstergelerini
anlatmıştır. Burada söz konusu edilen afet hazırlık planlarının varlığı afete hazırlığın göstergesi olarak verilmiştir.
Bir kentte afete, bu depremden başka bir afette olabilir,
hazırlık bir takım planların varlığı ile değerlendirilmiş-
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
tir. Ancak çeşitli planların olması bir kenti bir depremde
afete uğramaktan nasıl önleyecektir? Planlar ile görevlendirilmiş kişiler de afetzede olursa afete karşı önlem
almak ve afet anında çeşitli görevleri yürütecek kişiler
ortadan kalkmış olabilir. Örnek olarak İstanbul gibi her
an bir trafik afet yaşayan bir kentte, deprem anında afet
mahallerine ulaşım; değil saatler günler alabilir!
Afete, deprem afetine hazırlık depremin bir afet
olmasının önlenmesi, depreme dayanıklı yapı tasarımı
ve yapımı ile gerçekleşecektir. Proje ve yapı denetiminin zorunlu olarak var olması ve uygulanması depreme
hazırlığın en önemli bileşenidir. Zorunlu yapı denetiminin yalnızca 19 ilde değil, bütün Türkiye’de zorunlu
olması Afete hazırlığın daha iyi bir ölçütü olabilir.
GENEL DEĞERLENDİRME
Çalıştay’da Ankara’da bir zamanlar gecekondu
mahallesi olan Cevizlidere’de yeni yapılan betonarme
apartmanlara dıştan bakılarak onların dayanımı ile ilgili
olarak kuşkular ileri sürülmüştür: Bu bölgede bazı yapılar dik yamaç üzerindedir ve yüksek betonarme su basman duvarları vardır. Bu bazı yer bilimcilere estetik ve
deprem açısından güvensiz görünmüş ve bu yapılar hakkında olumsuz görüşler belirtilmiştir. Bir yapının deprem güvenliği dıştan bakılarak ne düzeyde belirlenebilir? Yer bilimcilere göre depreme dayanıksız olabileceği
kuşkusu gündeme getirilirken ,yüksek su basman duvarlı yapıların kendiliğinden depreme dayanıksız olduğu bir
çalışmaya ya da araştırmaya dayanmakta mıdır?
AÇIK OTURUM YA DA PANEL
Bu bölüm bir tartışma bölümü olarak amaçlanmış
ancak pek tartışma oluşmamıştır. Sanki aynı konuda birkaç kişi daha konuşunca Ankara’nın deprem tehlike ve
riskini yüksek olduğu kanıtlanacağı varsayımı izlenimi
edinilmiştir.
Bu bölümde ve Çalıştay’ın tümü içinde İnşaat
Mühendisleri için en önemli sunuş Ankara’nın deprem
tehlikesini sayısal olarak belirlemeye çalışan ODTÜ İnşaat bölümünden Prof. Dr Haluk Sucuoğlunun konuşması
olmuştur.
Sucuoğlu, bir açıdan Sayın Koçyiğit’in sunuşunda
gündeme getirdiği Ankara’nın yakın çevresinde deprem
yaratacak fayların özelliklerini kullanarak, Ankara’yı
etkileyecek 50 km uzakta olmuş 6.5 büyüklüğünde ve 10
km uzakta 7.5 büyüklüğündeki depremlerin Ankara’da
yumuşak ve sert zeminlerde yaratacağı kuvvetli yer hareketinin ivme spektrumlarını hesaplamıştır. Bu spektrumlar birçok depremde ölçülmüş gerçek deprem yer ivme
kayıtlarından çıkarılmış azalım ilişkileri kullanılarak
hesaplanmıştır. Bu spektrumlara göre Ankara’da yakın
depremde (50 km uzakta 6.5 büyüklüğünde deprem)
beklenen yer ivmesi pek çok yapı periyodu aralığı için
0.12 g civarındadır. Uzak deprem için ise (100 km uzakta
7.5 büyüklüğünde deprem) 0.10-0.15 g kadar olmaktadır.
Oysa 1996 deprem bölgeleri haritasında 4ncü derece
GÖRÜŞ
deprem bölgesinde olan Ankara’da Ao tasarım deprem
yer ivmesi 0.10 g olup, bu ivme tasarım spektrumunda
2.5 ile çarpılarak artırılıp 0.25 g olmaktadır. Sonuç 2007
tarihli yönetmeliğe göre geçerli deprem tasarım kuvvetleri depremlerde gözlenmiş yer ivmesinden çıkarılmış
ilişkilerle hesaplanmış ivmeden neredeyse 2 kat daha
büyüktür.
Hiç deprem tasarım yapılmadan yalnızca düşey yüklere göre tasarlanmış yapıların elastik olarak karşı koyacakları yük yapı ağırlığının yaklaşık % 5’i , yaklaşık 0.05
g, kadar olabilir. Eğer bu yapılarda 2 gibi oldukça düşük
bir süneklik de varsa, yapılar, 2 x 0.05 g = 0.10g gibi
bir yatay deprem yüküne elasto-plastik, doğrusal olmayan biçimde davranarak depreme karşı koyabilirler. Bu
miktar, 0.10 g gibi bir dayanım, yukarıda Haluk Sucuoğlu tarafından hesaplanan spektrum ile beklenen ivme
değerlerine oldukça yakın bir dayanımdır.
ANKARA’NIN
GERÇEK DEPREM TEHLİKESİ VE RİSKİ
1-Ankara’nın çevresindeki faylarda deprem olması ve
Ankaralıların çok korkutulması Ankara için abartılmalı
mıdır? Ankara çevresindeki, Kuzey Anadolu fayı dışındaki, faylarda şu anda Ankara için deprem yönetmeliğinde beklenen deprem hesap yükü düzeylerinden daha
büyük bir yük oluşturacak büyüklükte aktif fay yoktur.
KAF üzerinde Ankara’yı (kent merkezini) 1944 ve 1951
depremleri boyutunda deprem olması için en az 200 yıllık bir süre daha vardır.
1944 Bolu Gerede depremi Ankara’da yaygın
ve ciddi bir hasar yaratmamıştır.
2- Ankara’nın deprem tehlikesi Ankara’da beklenen
deprem kuvvetli yer hareketinin boyutudur. Çalıştay’da
Sayın Prof. Dr. Haluk Sucuoğlunun belirttiği gibi beklenen deprem kuvveti 1996 deprem yönetmeliğinin istediği tasarım yüklerinden çok daha düşük düzeydedir.
Ayrıca özel bir deprem hesabı yapılmamış ama yalnız
düşey yüklere göre tasarlanmış yapılar da yukarıda belirtilen düzeydeki deprem yüklerine karşı yeterli dayanımda olabilir. 12 Kasım 1999 Düzce, 2 Haziran 2000 Orta
Kastamonu depremleri Ankara’da bazı yapılarda ancak
hafif hasar yapmış, hemen bütün yapılar doğrusal elastik olarak davranmışlardır: değil taşıyıcı sistem hasarı,
mimari hasar bile çok ender olmuştur.
3- Yapıların kesinlikle standart ve yönetmeliklere
göre tasarlanması ve projelerine uyularak yapılması yalnız Ankara için değil bütün Türkiye için yeterli deprem
dayanımı sağlayacak; can ve mal kaybını önemsiz boyutlara indirerek depremi bir afet olmaktan çıkaracaktır.
4- Türkiye’de depremlerin bir afet olmaktan çıkması, yapıların proje ve uygulama denetlenmesi, yapılarda
sorumluluğun belirlenmesi gibi gerçek sorunların üzerine gidilmesi ile sağlanacaktır.
25
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
İNCELEME
Ankara Su Sorununa Teknik Bir Bakış
Hacı BAYDAR
İnş. Müh. - ASKİ Eski Genel Müd. Yard.
Ankara’da yaşanan su sorunu, tek kaynağı Ankara’ya
yerel yönetime seçimle gelen ve mevcut konumlarda
görevleri ve belli sorumlulukları olan yöneticilerin yanlış tercihleri ve kararları sonucu, kenti içinden çıkılmaz
hale getirmiştir.
İnsan ihtiyacının zaruri gereksinimi olan su, insan vücudunun ortalama 4/5’ini oluşturmaktadır. Arz yüzünün
yapıcılarından olan biri olan su, arz örtüsünün %71.7
sini kaplamaktadır. Bu örtünün buharlaşmak suretiyle tekrar arza dönmesi oluşumuna insanoğlu müdahale
ederek su ihtiyacını karşılar.
ASKİ Genel Müdürlüğü’nün kuruluş yasası ve kanunu
olan 11.3.1987 tarih itibarıyla 2560 sayılı kanunun 2.
Maddesi “yerleşim yerinde yaşayan insanların su ihtiyaçlarının her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarından
sağlanması ve o yerleşim yerinin içme- kullanma ve
endüstri su ihtiyaçlarının karşılanması görevi ve sorumluluğunu ASKİ’ ye vermiştir”.
Bu sorumluluk çerçevesinde ASKİ, bütün su gereksinimlerini Ankara başkent olmadan önce Cumhuriyet dönemine kadar, milattan evvel Etiler, Romalılar, Yunanlılar, Selçuklular, daha sonra da Osmanlılar
döneminde şehrin suyu palyatif çözümlerle karşılanmaya çalışılmıştır.
1923 yılında Ankara başkent olunca 30.000 olan şehir
nüfusu birden artmış ve yerleşim yerine su veren kaynaklar yetersiz kalmıştır. Mevcut suya ilave olarak 1932
yılında Kayaş’ da Kosunlar Kaptajı inşaatına başlanmış
ve 1934 yılında bitirilmiştir. Buna ilave olarak Çubuk
1 Barajı inşaatına 1935 yılında başlanmış ve 1965 yılında Kayaş Bayındır Barajı devreye sokulmuştur. Buna
ilave olarak toplam 95 adet olmak üzere, değişik bölgede açılan kuyulardan günde Ankara’ya 120.000 m3
su verilmiştir.
Yapılan tüm bu çalışmalar ve bulunan palyatif çözümler kısa zamanda yetersiz kalmış olup, köklü bir çözüm
bulmak üzere o dönemde ASU’nun DSİ yetkilileri ile
yapılan toplantılarda varılan karar doğrultusunda DSİ
Genel Müdürlüğü Ankara’nın su master projesini ilk
defa 1969 yılında yaptırmış ve yapılan bu su master
projeye göre “hangi yıl hangi barajın devreye gireceği
ve hangi depo-pompa istasyonu ve ara iletim hattının
döşeneceği” karara bağlanmıştır. İlk defa nüfus artışı da
dikkate alınarak (yıllar itibarı ile artan nüfusa göre) bu
proje ASKİ tarafından DSİ’ye yaptırılmıştır.
Bu proje ile 33 adet su deposu ve 12 adet pompa istasyonu yapılması kararlaştırılmış, ayrıca sistem 875 kotu
26
da dahil bu kotun altına cazibeyle su verilmesi öngörülmüştür. Bu proje öncelikle Ankara’da 18000 hektar
alanda yaşayan 1.562.000 nüfusa hizmet amacıyla yapılmıştır. Ancak 1980 yılında kent sınırları 60.000 hektara
çıkınca, DSİ projeyi üçüncü kez revize ederek su deposu 102 adet ve 38 adet de pompa istasyonu yapılacak
şekilde karara bağlamıştır.
Yapılan tüm bu revizyon çalışmalarında Ankara’ya su
verecek barajlar, yapılan bu projenin öngördüğü barajlar olarak kalmış ve hangi yıl devreye gireceği bu projede belirtilen su talep eğrisinde ön görülmüş ve Işıklı sisteminin de 2003 yılında devreye gireceği belirtilmiştir.
Bununla ilgili DSİ ve ASKİ yetkililerince 1995 yılında
yapılan toplantıda alınan karar gereği Işıklı’ya hemen
başlanılması kararlaştırılmış, sondaj çalışmalarına başlanmış ve ASKİ adına DSİ kredi bularak şehre hizmet
veren Çamlıdere barajına 32 km. mesafede olan Işıklı sisteminin devreye sokulması kararına varılmıştır.
Işıklı sistemi devreye girince 2007 yılına kadar ihtiyaçlara cevap verecek ve yerleşim yerinin su gereksinimi
karşılanacak, 2027 yılından sonra eğer başka bir kaynak bulunamazsa Kızılırmak sistemi gündeme gelecek şekilde karar verilmiştir. Neden başka bir kaynak
bulunamazsa ibaresinin Kızılırmak suyu için kullanıldığı gerçeği şudur: Kızılırmak, doğduğu kaynaktan su
alma yapısının bulunduğu yere kadar bulunan yerleşim
yerindeki atıklardan ve mevcut fabrika atıklarından
dolayı kirlenmektedir.
Yapılan analiz sonucu tüm yetkililerin kabul ettiği gibi,
Kızılırmak suyunda Sülfat: 336 mg/lt, ve sertlik: 45 m/
lt değerleri oldukça fazla olup İvedik arıtma tesislerinde
bu suyun arıtılma teknolojisi yoktur. Dünya sağlık Örgütü “içme suyunda 250 mg/lt üstünde bir değer varsa o
su içilmez” diyor. Ayrıca ilgililer ve yetkililer “sülfat oranı zamanla düşer” diyor. Bu kesinlikle doğru değildir.
Suya hiçbir işlem yapmazsanız bu oran düşmez.
Yine ilgililer ve yetkililer mevcut arıtmada harmanlama yapacağız ve halka böyle vereceğiz diyor. Yine bu
yetkililer gazete demeçlerinde “arıtmaya gerek yok”
diyor. Bazı demeçlerinde gerek var diye demeçler veriyorlar. Yeni bir arıtma yapılır ise Kızılırmak suyunda
olmaması gereken maddeler bu arıtmadan geçirilerek
ancak şehre verilebilir.
Ama esas sorumluluklar çıkıp da net olarak ne yapılacağını açıklamadan, bir inat uğruna her yönü ile içilemez
olan bu suyu getirmenin sonuçları Çernobil kazasının
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Karadeniz bölgemize etkisine benzeyebilir. Bilindiği
gibi, Rusya’daki Çernobil faciası sonucu çayda bir şey
yok diyerek çay içen bir bakan manzarası sonucu Karadeniz Bölgemiz halkının ne durumda olduğu herkes
tarafından bilinmektedir.
Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Sn. Gökçek’in bu
konuda inatlaşarak Kızılırmak sistemini devreye alması
hem teknik açıdan hem maliyet açısından kentte yaşayan halkın kesinlikle zararınadır.
Maliyet yönünden konu incelendiğinde Ankara halkına
çok büyük bir mali yük getirilmiştir. Kızılırmak sisteminin maliyeti 700 milyon dolar, Işıklı sisteminin maliyeti
238 milyon dolardır. Bu bedelleri Sn. Gökçek yine halkın cebinden alarak ilgililere ödeyecektir.
Yine teknik açıdan oldukça riskli olan irtifa Kızılırmak’ta
670 m olup 5 kademeye bölünerek sistem çalışmaktadır: Her kademede bir pompa 134 m yüksekliğe su
basacak şekilde dizayn edilmiştir. 5 ayrı pompa istasyonunda günün 24 saatinde elektrik tüketimi yapılacaktır. Kızılırmak’tan alınacak içme suyu nedeniyle
elektrik üretimi de düşecektir.
Işıklı istemi sadece 2 kademe olup toplam mesafe 32
km’ dir. Kızılırmak sisteminin mesafesi 125 km olup bu
hattın kontrolü çok risklidir. “Ben 125 km suyu getirdim” diyen sayın Gökçek’in mesafeyle övünmesi idari
açıdan doğru olabilir ama teknik açıdan tam bir felakettir. Çünkü özellikle hava değişimlerinden patlayacak borulara ulaşmak risklidir. Yarın birisi de çıksa Atatürk barajından uzun mesafeyi savunarak su getirse ne
kadar anlamlı bir görüş olur?
Buraya kadar Kızılırmak sisteminin içme suyu açısından sonraki tercih dememin tek nedeni su master projesindeki revizyon çalışmaları da dahil, öncelikle Işıklı
Barajı’nın bitmesi öngörülmüştür. Çünkü Işıklı sistemi
ile ilgili ne bir arıtma tesisine ihtiyaç var ne de suyun
içindeki mineraller yönünde sakınca var. En önemlisi
DSİ verilerine göre Işıklı sisteminin yıllık içme suyu
Körler barajını da dahil edersek.
Yıllık içme suyu
Işıklı + Körler barajı
350*106 m3
Çamlıdere+Akyar+Eğrekkaya+Kurtboğazı 350*106 m3
olup sadece Gerede sistemi dediğimiz Işıklı ile Körler barajı yıllık içme suyu akışı Çamlıdere, Kurtboğazı, Akyar, Eğrekkaya olan toplam 4 adet barajın verisi
kadardır.
Bundan da anlaşılabileceği üzere, böyle önemli ve en
az Ankara’nın 2030 yılına kadar su ihtiyaçlarını karşılayacak Gerede sistemini yapmamak ve ASKİ parasıyla
yaptırılan su master projesinin su talep eğrisi verilerini dikkate almamakta inat eden yöneticilere verilecek
İNCELEME
tek cevap: İnadının yüzünden yerleşim yerindeki halkın çektiğine yeter artık demekten başka söylenecek
söz bulunamaz.
Kızılırmak projesini sanki kendi ortaya çıkarmış gibi ve
DSİ’ye hantal bir kuruluş diyerek oradaki sorumluları
suçlayarak ve kanunun kendine verdiği sorumluluk yetkisini unutarak ASKİ’ye görevi olmadığı halde yol, kavşak, spor kompleksi adı altında 350 milyon dolar para
harcayan görevlileri de bir gün gelir bu hesap sorulur
diye uyarmaktan başka bir söz yok diye düşünmekteyim.
Kızılırmak projesi ilk defa 1949 yılında, ikinci defa 1995
yılında ASKİ ve DSİ yetkililerince gündeme getirilmiş
ve suyun içindeki minerallerin riski nedeniyle hep ötelenmiştir. Sürekli kendi yöneticilerini ve DSİ’yi suçlayan
Sn. Gökçek 1053 sayılı yasa kapsamında, ASKİ ve DSİ
tarafından 16 Şubat 1979 yılında imzalanan protokol
gereği her iki kuruluştaki Sn. Gökçek’in şikâyetlerine
kadar hiçbir sorun yaşamamıştır. Ankara Belediye
hudutları içindeki yerleşim yerinin su ihtiyacından
kanun gereği sorumlu olan ASKİ DSİ’ye ne demişse
DSİ öncelikle onu yapmıştır.
Bu yetmiyor gibi Sn. Gökçek televizyon kanallarına
çıkıp “ben halen solcularla çalışıyorum, kasıtlı patlaklar
yapıyorlar, ban komplo hazırlıyorlar” diyor. Sade vatandaşı buna inandırmaya çalışıyor. Sen göreve geldiğinden bugüne bir örnek verecek olursak. ASKİ Çankaya
Bölge’de ilk geldiğinde 360 eleman var idi, bu sayı 30
kişiye düştü. Yarısı da hizmetli, kalan 15 kişiyle hangi
işler yapılacak akıl erdirmek mümkün değil. Y. Mahalle Bölgede Φ2200 boru patladığında görevden aldığın
bölge müdürü 1998 yılında senin döneminde işe giren
personeldir.
Eğer yönetici anlayışı olarak işi bilenlerin %90’ını zorunlu emekli etmişsen hatta su verdiğinde teknik açıdan
borunun içindeki havayı vantuzdan dışarı atmasını bilmeyen ekipte bu işi yaptırmaya devam ettiğin müddetçe daha bu patlaklar çok olur.
Ankara’ya hizmet veren barajlar kadar da ileriye yönelik
yapılması gereken İvedik Arıtma Tesisi’nde halen toplam 56 adet filtre, 12 adet durultucu mevcut olup toplam bu filtreler günde 1.176.000 m3 su süzme kapasitesinde olup projedeki su talep eğrisi ve yine projedeki
nüfus artışları da dikkate alındığında tekrar sıkıntı çekmemek için İvedik Arıtma tesisindeki ek kapasite olan
iki ünitenin mutlaka inşaatına başlamak zorunluluğu
vardır. Hele bu tesisin bitim tarihi de göz önüne alındığında gecikmeden derhal başlanması şarttır. İleride
Ankara’ya içme suyu da gelse arıtacak tesis bulamayacağımız bir gerçektir.
27
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
GÖRÜŞ
Çalışan
Emekli
Aylığının
Kesilmesi
Çalışan Emeklilerin
Emek lilerin E
mek li A
ylığının K
esilmesi
Hukuksuzluğu
H
ukuk suzluğu Durduruldu
Durduruldu
M. Necat Özgür
İnş. Y. Müh.
“İktidar hukukun üstündedir” anlayışı ile yaşama
geçirilmiş olan bir uygulama daha, mücadele ile
sona erdirildi.
2004 yılı sonlarında, 2005 yılı bütçesinin TBMM’de
görüşülmesi sırasında, futbolcuların vergilerinin
düşürülmesi, yandaş STK’lara yapılan bağışların
gider gösterilmesi gibi ideolojik kaynak transferlerine yeşil ışık yakılırken, gelir artırıcı önlem olarak
da, özelleştirilmenin yanında halkın kazanımlarına
göz dikilmişti.
Anayasanın 161. maddesindeki ‘Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz.’ diyen açık hükme karşın, 2005 yılı
bütçe kanununa ‘emekli aylığı kesilmeyen kişiler
Kamuda çalıştırılmaz’ biçiminde özetlenecek bir
madde ekleyerek, Kamuda çalışan emeklileri bir
çırpıda emekli aylıklarından eden milli irade, bu
maddenin Anayasa Mahkemesinde iptal edileceğini bildiği için, aynı konuyu 21 Nisan 2005 tarihinde
yeniden yasalaştırdı. (5335 sayılı kanunun 30. maddesi) Gerçekten de, Anayasa Mahkemesi 28.12.2005
tarih, 2005/146 E, 20057105 K sayılı kararıyla, 2005
yılı Bütçe Kanununun konuya ilişkin 25/f maddesini
iptal etmiştir.
Bütçe Kanununun çıkmasıyla, Kamu kuruluşlarının, bünyelerinde çalışan emeklileri SSK’ya jurnal
ederek, 2005 yılı başından geçerli olacak biçimde
emekli aylıklarını kestirdiği bilinmektedir.
Böylece, Hukukun en temel ilkesi olan ‘kazanılmış hak’ ayaklar altına alındı. Yeni işe girenler için
geçerli olması gereken bir kanun, dokunulmaz sanılan emekli aylıklarını yok eden ‘makable şamil’ bir
uygulamaya esas yapıldı. SSK ise herhalde, aleyhine
dava açılırsa, en kötü olasılıkla kesilen aylıkların 1
Ocak ile 21 Nisan arasındaki kısmını geri ödeyeceğini düşünüyordu.
Bu haksız uygulama, üç yıl süren bir yargı sürecinin
sonunda durdurulmuştur. Aşağıda bu uygulamayı
durduran Yargıtay İlamından alıntılar yer almaktadır.
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2008/1544 E-2008/1942
K; Ankara 13. İş Mahkemesi 5.7.2007/1074-398)
28
“Davacı, davalı Kurum işleminin iptali ile iptal edilen yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
“.. mahkeme kararında, aylık kesme işleminin dayanağını oluşturan 5277 sayılı, 2005 Mali
Yılı Bütçe Kanunu’nun 25/f maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 28.12.2005 tarih, 2005/146 E.,
20057105 K. sayılı kararı ile iptal edildiği ve davalı
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun aylık kesme işleminin yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesine yer
verilmiş olmasına karşın; anılan düzenlemeyi ortadan kaldıran 21.04.2005 tarih ve 5335 sayılı Yasanın
30. maddesiyle aynı içerikli düzenlemenin getirildiği yönünün gözetilmemiş olmasının 5277 ve 5335
sayılı yasalardaki düzenlemenin, ‘Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık
aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin .... kamuya
ait ... görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.’
hükmünü içermesine ve yasal düzenlemenin Sosyal
Sigortalar Kurumu’na aylık kesme yükümü getirmeyip, ilgili kuruluşlara aylığı kesilmemiş kişileri
çalıştırmama yükümlülüğü öngörmüş bulunduğu
gözetildiğinde, ...... hükmün, kesildiği tarihten itibaren davacıya tekrar yaşlılık aylığı bağlanması kararı
verilmesine ilişkin bölümü isabetlidir.”
Altını çizdiğim satırlarda açıkça ifade edildiği gibi
SSK, 5335 sayılı yasaya dayanarak aylık kesme yetkisine sahip değildir. Aylığı kesilmemiş emekliyi çalıştıran bir Kamu kuruluşu, Yargıtay ilamından giderek, bu çalışanın işine son vermeyi artık düşünebilir
mi? Belirtilen yasaların uygulanmasında şimdiye
dek hiçbir Kamu kuruluşu bu yola cesaret edememiş, topu SSK’ya atmıştır.
Kuruluşlar, yukarıdaki Yargıtay kararından sonra
aylıkları yeniden bağlanacak emeklilerin işine son
vermeye bakalım cesaret edebilecekler mi? İşte o
zaman, bu kuruluşların korktuğu, kazanılmış hak
davaları devreye girecektir.
Bir haksız kaynak transferi uğruna yıllardır insanları mağdur eden, mahkemeleri ve bürokrasiyi meşgul eden anlayışın sonu: Durmak yok, yola devam!
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
İNCELEME
İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ (İSİG)
(4. Bölüm)
Gülşen IŞIK
İnşaat Mühendisi
Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta,
her 6 saatte de bir işçimiz hayatını kaybetmektedir.
Bu durum evlerinden çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya giden 4 işçimizin
akşamları evlerine dönememeleri anlamına gelmektedir. İstatistikler her 2,5 saatte 1 işçinin iş göremez
hale geldiğini açıklamaktadır. İş Kazaları istatistiklerinde Avrupa’da ilk sırayı, dünyada ise 3. sırayı
almaktayız.
Yapılan araştırmalarda iş kazalarının % 50’sinin
kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, % 48’inin
sistemli bir çalışma ile önlenebileceği, % 2’sinin ise
önlenemeyeceğini ortaya çıkmıştır. Bu da bizlere iş
kazalarının % 98 önlenebileceği gerçeğini ortaya
koymaktadır. Ancak, tehlikeli durumlar-tehlikeli
davranışlar ile birleştiğinde kazalar meydana gelmektedir.Önlemek ödemekten ucuzdur mantığı ile
hareket ederek işyerlerinde tehlike kaynaklarını
ortaya çıkartıp bunlardan oluşabilecek riskleri kontrol altına alabilirsek olabilecek kazaları azaltmış ve
tehlikeli ortamları ortadan kaldırmış oluruz. Tabii
bu çalışmanın bir ekip çalışması ile olanaklı olduğu
unutulmamalıdır. İşte bu uygulamalar işyerlerinde
Risk Değerlendirme Çalışmaları olarak adlandırılmaktadır.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği dünyada en önemli konular
arasında yer almakta, kayıp kontrol analizleri yapılmaktadır. Bu analizler sonucunda elde edilen bilgiler ışığında oluşan kayıpları azaltma yolunda büyük
çabalar harcanmaktadır. Konuya ilişkin işlemlere
önceden başlayıp örgütlenmelerini tamamlayan
ülkelerde İş Güvenliği Mühendisliği kavramı çok
seneler önce başlamış ve bunun sayesinde çok
önemli olumlu sonuçlar alınmıştır.
İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİNDE TEHLİKE,
RİSK VE RİSK ANALİZLERİ
İş sağlığı ve iş güvenliği bir yönetim sistemi olarak
değerlendirilirken aynı zamanda risklerin değerlendirilmesi sistemi olarak da bakılmaktadır.
• Bu yönetim sistemi ile zararla sonuçlanabilecek
olası tehlikelerin önceden tespiti ve gerekli
önlemlerin alınması sağlanır.
• Çalışanlar işyerinin olumsuz etkilerinden korunur, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmaları sağlanır.
• İş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle oluşabilecek iş gücü ve iş günü kayıplarının en aza
indirgenmesi, dolayısıyla iş veriminde artışın
sağlanmasıyla üretimin (ürün ve/veya hizmet)
korunması sağlanır.
• Çalışanların memnuniyeti, müşteri memnuniyeti
ve üretim maliyetlerinde azalma sağlanır.
• İş kazası ve meslek hastalıklarının oldukça yüksek maliyetleri en aza indirilir.
• Çalışma ortamlarında;işletmeyi tehlikeye sokabilecek yangın, patlama, makine arızaları ve devre dışı kalmaların ortadan kaldırılması gibi alınan tedbirlerle işletme güvenliği sağlanır.
Kazalarla ilgili kullanılan tehlike, risk ve güvenlik
gibi terimler birçok durumda farklı anlamlar ifade
edebilir. Bu aşamada yukarıdaki değerlendirmelerimizde geçen bazı tanımların açıklamalarını yapacak
olursak;
Tehlike: Çalışma ortam ve şartlarında mevcut olan
yada dışarıdan gelebilecek kapsamı belirlenmemiş,
maruz kalacak çalışanlara, işyerine ve çevreye; bir
zarar, hasar veya yaralanma oluşturabilme potansiyeli bulunan kaynak durum; Yada ölüme, sağlık
bozulmasına, yaralanmaya, hasara, zarara ve/veya
diğer kayıplara yol açan istenmeyen olay olarak
tanımlanmaktadır.
Risk: Tehlikeli durumun meydana gelme ihtimali
ile gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkaracağı
zarar, hasar veya yaralanmanın şiddetinin bileşkesi
olarak tanımlandığı gibi, Bir tehlikeli durumun meydana gelme olasılığı ve önem derecesinin bileşkesi
olarak da ifade edilmektedir.
Olay: Bir kazaya yol açan veya bir kazaya neden olabilecek potansiyeli olan durum.
Risk analizi: Risk analizi işyerinde çalışanların
zarar görmesine sebep olabilecek etkenlerin tespit
edilmesinden başka bir şey değildir. Bu analiz sayesinde işyerinde yeterli güvenlik önlemlerinin alınıp
29
İNCELEME
alınmadığı tespit edebilir yada daha fazla güvenlik
önlemine gerek olup olmadığına karar verebilir.
Risk değerlendirmesi: İşyerlerinde var olan yada
dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, işçilere, işyerine
ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla yapılması
gerekli çalışmaları ifade eder.
Risk değerlendirmesinin temel amacı kazaların
önlenmesidir. Derin ve daha sistemli bir analiz, risklerin anlaşılmasını geliştirerek tehlikelerin azaltılmasına destek olur. Bu nedenle risk değerlendirmesini; tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin vereceği zarar olasılığını göz önüne alarak risk analizi yapılması ve buna göre alınacak önlemlerin
belirlenerek uygulanması, bu önlemlerin yeterliliğinin kontrol edilmesi diye tanımlayabiliriz. Diğer
bir deyişle iş sağlığı ve güvenliğinin temel prensiplerinin sistematik bir şekilde uygulamak için yapılan
değerlendirmedir diye de tanımlayabiliriz.
Risk değerlendirme veya analiz yöntemleri 1950 yıllarından beri dünyada sistematik olarak uygulanmaktadır. Metotların geliştirilmesi ise gereksinimlere göre gelişim göstermiştir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda tüm dünyada
bir standardizasyona gitme gereksinimi beraberinde, İş Sağlığı ve Yönetim Sistemleri Şartlarını ve
uygulamalarını belirleyen OHSAS 18001 ve 18002
gibi standartları getirmiş, her iki standart da Türk
Standartları Enstitüsü tarafından dilimize çevrilmiştir. Bu standartlarda tehlikeli bir olayın meydana
gelme olasılığı ile sonuçlarının bileşimi ile tanımlanan risk kavramı ve riskin büyüklüğünü tahmin
etmek ve riske tahammül edilip edilemeyeceğine
karar vermek için kullanılan prosesin tamamı risk
değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır.
Genel olarak iş sağlığı ve iş güvenliği alanında yapılacak risk değerlendirmesi aşağıdaki sıralamayı
takip etmektedir.
1 - Tehlikenin ortadan kaldırılması,
2 - Tehlikesiz olanla değiştirilmesi,
3 - Daha az tehlikeli olanla değiştirilmesi,
4 - Önleme faaliyetlerinin yapılması,
5 - Koruma faaliyetlerinin yapılması,
a) toplu koruma
b) örgütsel düzenleme
c) kişisel korunma
Risk kaynaklarının gruplandırılması:
İşyeri risk kaynakları aşağıda belirtilen başlıklar
altında gruplandırılabilir.
30
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Yapılan işler yada yürütülen faaliyetlere göre;
Süreçlere göre;
Kullanılan maddelere göre;
İş ekipmanlarına göre;
Çalışanlara göre;
Organizasyonlara göre;
İş çevresine göre;
Öte yandan bu kaynaklara etkiyen iş yerlerinde risk
faktörleri denildiği zaman genel olarak aşağıda açıklandığı şekilde sınıflandırma ortaya çıkmaktadır.
Fiziksel iş çevresinden kaynaklı riskler:
Makine ve ekipmanlar, gürültü ve titreşim düzeyi,
sıcaklık, ışık, çeşitli kimyasal ve radyasyona bağlı
faktörler.
İş yerinde işçilerin davranışlarından kaynaklı riskler,
İşin organize edilme biçiminden kaynaklı
riskler: Çalışma süre ve zamanları işin akış hızı,
mola süresi vb. faktörler.
Bütün olarak işletme sisteminden kaynaklı
riskler.
Risk Derecelendirme Sonuçları
Hafif risk
: 1 olarak,
Tolere edilebilir risk : 2 olarak,
Orta derecede risk : 3-4 olarak,
Yüksek risk
: 6 olarak,
Tolere edilemez risk : 9 olarak,
kabul edilmekte olup İnşaat sektörü yüksek risk
grubuna girmektedir.
Risk değerlendirmesi, sürekli bir biçimde izlenmesi
gereken, tüm işletme personelinin aktif katkı vermesi gerekli olan bir çalışmadır. Bu aktif katkı sayesinde işletmenin tamamında bulunan risklere karşı
gerekli risk önleme ve azaltma çalışmaları sağlıklı
biçimde yapılabilir.
İşyerlerinde çalışma şartlarından veya işin doğasından kaynaklanan çeşitli riskler bulunmakta, bu riskler sebebiyle çeşitli sıklık ve büyüklükte iş kazaları
ve meslek hastalıkları meydana gelmektedir. İş sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı da tehlike ve riskleri önceden belirleyerek gerekli önlemlerin alınması; tehlikenin vereceği zararın ortadan kaldırılması
ve/veya en azından kabul edilebilir seviyelerde tutulmasıdır.
Gelecek sayımızda inşaat sektöründe ki duruma
göz atılarak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bu
yazı serisi bitirilecektir.
RAPOR
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
Haziran Ayı İş Kazaları Raporu
• 1 Haziran 2008: Şırnak’ta İnşaatın Üçüncü Katından Düşen İşçi
Öldü.
• 1 Haziran 2008: Konya’nın Beyşehir ilçesinde bir kamyonetin
kasasından indirilirken devrilen yem ezme makinesinin altında kalan
işçi, öldü.
• 1 Haziran 2008: Çorum’da Elektrik Akımına Kapılan İşçi Ağır
Yaralandı.
• 3 Haziran 2008: Bursa’da Merkez Osmangazi ilçesinde toplu konut
şantiyesinin stok alanında meydana gelen iş kazasında 1 İşçi
Hayatını Kaybetti.
• 5 Haziran 2008: Ankara’da İşçi Servis Aracı Devrildi: 6’sı Ağır 18
Yaralı.
• 6 Haziran 2008: Düzce’de Toprak Altında Kalan İşçiler Son Anda
Kurtarıldı.
• 06 Haziran 2008: Tuzla Deri OSB’de bir işçi, iş cinayeti sonucu feci
şekilde yaşamını yitirdi.
• 06 Haziran 2008: Bursa’da Bir İşçi Panjur Değiştirirken Düşüp Öldü.
• 6 Haziran 2008: Tuzla Tersanede de 1 işçi yaralandı.
• 6 Haziran 2008: Afyonkarahisar’da Kanalizasyon Çalışmasında
Toprak Kayması: 2 İşçi Öldü.
• 8 Haziran 2008: Tuzla Tersaneleri’nde üzerine metal kapak düşen bir
işçi hayatını kaybetti.
• 8 Haziran 2008: Bursa’da termik santralde cüruf (közleşmiş kömür)
kırma makinesinin içine düşen işçi hayatını kaybetti.
• 9 Haziran 2008: Bilecik’te 49 İşçi Yemekten Zehirlendi.
• 9 Haziran 2008: Trabzon’da Asansör Boşluğuna Düşen İşçi Öldü.
• 9 Haziran 2008: Tuzla Tersaneler Bölgesinde GEMAK tersanesi
DADAŞLAR Gemi taşeronunda çalışan bobinaj ustası bir işçi
ayağına parça düşmesi sonucu yaralandı.
• 10 Haziran 2008: Kütahya’da Su Arama Çalışmaları Sırasında Toprak
Kayması: 1 ölü.
• 10 Haziran 2008: Tuzla’da Gemsan Tersanesi’nde Ok Gemi İş isimli
taşeron şirkette çalışan Mehmet Odabaşı adlı işçinin bugün geçirdiği
kaza sonucu kolu kırıldı.
• 10 Haziran 2008: İstanbul Fatih’te Bir Depoda Tüp Patladı: 2 Yaralı.
• 11 Haziran 2008: Artvin’de Trafo Patladı: 1 İşçi Yaralı.
• 11 Haziran 2008: Sakarya’da Havai Fişek Fabrikası’nda Yangın; 3
İşçi Ağır Yaralı.
• 12 Haziran 2008: Kırıkkale’de Bir İnşaatın İkinci Katından Düşen İşçi
Yaşamını Yitirdi.
• 13 Haziran 2008: Antalya’da Parfümeri Deposunda Yangın, 5 itfaiye
görevlisi ile 1 polis memuru, parfümeri şişelerinin patlamasıyla
yaralandı.
• 14 Haziran 2008: Tuzla Deri’de Bir İşçi Yaralandı.
• 14 Haziran 2008: Gebze’de Fabrika Yandı, Dumandan hafif
şekilde etkilenen GEPOSB itfaiyesinde görevli Metin Kaya, fabrika
işçilerinden Savaş Başar, Davut Akıncı ve Nurullah Eraslan, olay
yerine gelen ambulansta tedavi edildi.
• 14 Haziran 2008: Edremit’te 24 TOKİ İşçisi Yedikleri Yemekten
Zehirlendi.
• 15 Haziran 2008: Antep’de Düğün Minibüsü ile İşçi Servisi Çarpıştı:
1 Ölü, 15 Yaralı.
• 15 Haziran 2008: Antep’te Elektrik Akımına Kapılan Bir İşçi Hayatını
Kaybetti.
• 16 Haziran 2008: Maraş’ta Maden Ocağında Tüp Patlamasında
Yaralanan 3 İşçi Öldü.
• 17 Haziran 2008: Ankara’da LPG Dolum Tesisinde Patlama - 1 Ölü.
• 17 Haziran 2008: Kütahya’da üzerine yaklaşık 2.5 tonluk mermer
kütlesi düşen işçi, hayatını kaybetti.
• 17 Haziran 2008: İzmir Aliağa’da Gemi Söküm Dalgıcı Boğuldu.
• 17 Haziran 2008: Kastamonu’da Tersanede Patlama: 2 Yaralı.
• 18 Haziran 2008: Zonguldak’ta Kaçak Ocakta Göçük: Bir İşçi Öldü.
• 18 Haziran 2008: Urfa’da Et Makinesine Elini Sıkıştıran Genç İşçinin
3 Parmağı Koptu.
• 18 Haziran 2008: Diyarbakır’da İşçi Servisi Şarampole Yuvarlandı: 4
Ölü, 12 Yaralı.
• 18 Haziran 2008: Zonguldak’ta Tersanede çalışan 49 yaşındaki
S.D.T isimli işçi dün öğle saatlerinde birden fenalaşarak elektrik
kablolarının üzerine düştü, müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
• 19 Haziran 2008: Erzurum Organize Sanayi’de Tüp Patlaması: 1 İşçi
Öldü, 2 İşçi de Yaralandı.
• 19 Haziran 2008: Zonguldak TTK’da Göçük: 1 Ölü, 3 Yaralı.
• 19 Haziran 2008: Konya’da 7. Kattan Düşen 17 Yaşındaki İşçi Öldü.
• 20 Haziran 2008: Adıyaman’da Tarım İşçilerini Taşıyan Traktör
Devrildi: 28 Yaralı.
• 20 Haziran 2008: Adana Kozan’da İş Makinesi Devrildi: 2 İşçi Öldü.
• 20 Haziran 2008: İzmir’de Devrilen Greyderin Altında Kalan Operatör
Öldü.
• 21 Haziran 2008: Siirt’te Köprü İnşaatının Çökmesi Sonucu 2 İşçi
Ağır Yaralandı.
• 21 Haziran 2008: İstanbul’da Asansör Boşluğuna Düşen İşçi Öldü.
• 22 Haziran 2008: Edirne’de Elektrik Akımına Kapılan Çift Hayatını
Kaybetti.
• 22 Haziran 2008: Samsun’da Tarlada Traktör Devrildi: 1 Ölü.
• 23 Haziran 2008: Edirne’de Elektrik Akımına Kapılan Kaynakçı
Hayatını Kaybetti.
• 23 Haziran 2008: İstanbul Ümraniye’de Döküm Fabrikasında
Patlama, 2 kişi ağır yaralandı.
• 24 Haziran 2008: İstanbul’da Baba-Oğul İşçiler Fayans Döşerken
Zehirlendiler.
• 24 Haziran 2008: Balıkesir Altınoluk’ta meydana gelen iş kazasında
bir işçi silindir ile kepçe arasında kalarak yaralandı.
• 24 Haziran 2008: Aydın’da Otel İşçileri Yemekten Zehirlendi.
• 25 Haziran 2008: Kocaeli Derince’de trafo patladı: 2 yaralı.
• 25 Haziran 2008: Çorum’da Elektrik Akımına Kapılan Genç Hayatını
Kaybetti.
• 25 Haziran 2008: Manisa’da İnşaattan Düşen İşçi Hayatını Kaybetti.
• 25 Haziran 2008: Şanlıurfa’da İşyerinde Yangın: 1 Yaralı.
• 25 Haziran 2008: Kastamonu’da Elektrik Akımına Kapılan İşçi
Hayatını Kaybetti.
• 26 Haziran 2008: Kırıkkale Barut Fabrikası’nda Yangın Çıktı-3 Yaralı.
• 26 Haziran 2008: Kocaeli-Dilovası’nda İş Cinayeti: 2 İşçi Hayatını
Kaybetti.
• 27 Haziran 2008: Kuşadası’nda İnşaatta Çökme: 1 İşçi Öldü.
• 27 Haziran 2008: Samsun’da 2 İşçi Tinerden Zehirlenerek Bayıldı.
• 27 Haziran 2008: Adana’da İnşaatta Çökme: 3 Yaralı.
• 27 Haziran 2008: Tuzla Tersaneler Bölgesinde İş Kazası.
• 27 Haziran 2008: Çanakkale’de Elektrik Akımına Kapılan İşçi Öldü.
• 28 Haziran 2008: Tuzla’da Kıran Holding’e ait tersanede çalışan bir
işçi, elektrik çarpması sonucu ağır yaralandı.
• 28 Haziran 2008: Muğla-Fethiye’de İnşaat Çöktü: Mühendis ve 5 İşçi
Yaralandı.
• 28 Haziran 2008: Karabük KARDEMİR’de çelikhane ünitesinde
vincin halatının kopması sonucu 1 işçi yaşamını yitirdi.
• 28 Haziran 2008: Bingöl’de Tarım İşçilerini Taşıyan Traktör Devrildi: 1
Ölü, 9 Yaralı.
31
İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008
İŞ ARAYAN MÜHENDİSLER
İŞ ARAYAN MÜHENDİSLER
MEZUNİYET
YILI
PROGRAM-DENEYİMYABANCI DİL
AD-SOYAD
OKULU
EDA ÇİL
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
2004
MS OFFICE, AUTOCAD, İDECAD,STA4CAD ETABS, SAP
2000, MS PROJECT, İNGİLİZCE
ŞÜKRİYE DÜŞÜNCELİER
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
2006
MS OFFICE, AUTOCAD, İDECAD, STA4CAD, ÇELİK PRO
IV., İNGİLİZCE
MURAT ÖNAL
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
ÖZGÜR KELEŞ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000, FORTRAN, İNGİLİZCE
KÜBRA BOZKURT
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
2008
İNGİLİZCE
TAYFUN BAKIR
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000, STAADPRO, XSTEEL,
ETAPS, İNGİLİZCE
HARUN OLCAY
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000
BAYRAM MERT
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, PROBİNA ORION, İNGİLİZCE
AFŞİN ABACI
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
2007
MS OFFICE, AUTOCAD,İDECAD, STA4CAD, SUB2000,
İNGİLİZCE
EMRE YILMAZ
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ
2007
MS OFFICE, AUTOCAD, SAP2000, İNGİLİZCE
ERTUĞRUL YILMAZ
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
YUNUS EMRE DURMUŞ
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD, PROBİNA,
HEC-RAS, İNGİLİZCE
MEHMET FATİH DEMİRCİOĞLU KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
2005
AUTOCAD, İDESTATİK, STA4CAD, PROBİNA, İNGİLİZCE
AYNUR BAŞARANER
OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
1998
MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD
SERKAN SANVER
19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
2004
MS OFFICE, İDECAD, AUTOCAD, İNGİLİZCE
VEYSEL VOLKAN AKPOLAT
OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD, İNGİLİZCE
AHMET ÜNVER
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD,
ÇATICAD, İNGİLİZCE
HÜSEYİN GÖREN
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, MS PROJECT, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD,
STA4CAD, ETABS, İDESTATİK, STAADPRO, AUTODESK
CİVİL 3D, İNGİLİZCE
RAMAZAN AKGÜN
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD,
ETABS, İDECAD, PROBİNA, İNGİLİZCE
GÖKHAN TEBER
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, AUTOCAD, EPANET, HEC-RAS, İNGİLİZCE,
ALMANCA
EMRE MAZAK
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD,
ÇATICAD, İNGİLİZCE
SELÇUK MIZRAK
SÜLEYMAN DEMİREL
ÜNİVERSİTESİ
2008
MS OFFICE, SAP2000, AUTOCAD, STA4CAD,
PHOTOSHOP, İNGİLİZCE, ALMANCA
MS OFFICE, AUTOCAD, FORTRAN 77, İNGİLİZCE,
FRANSIZCA
MS OFFICE, İDECAD, SAP2000, PROBİNA, FREEMASTER,
AUTOCAD, İNGİLİZCE
VEFATLAR
SÜLEYMAN TURAN YÜCEER
1949 Taşköprü doğumlu, 1973 ADMMA Yükseliş mezunu 10250 sicil numaralı üyemiz SÜLEYMAN TURAN YÜCEER hayatını
kaybetmiştir. Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz.
OSMAN YİĞİT
1948 İslahiye doğumlu, 1974 Elazığ DMMA Yükseliş mezunu 14822 sicil numaralı üyemiz OSMAN YİĞİT hayatını kaybetmiştir.
Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz.
ERİNÇ BEKEM
1935 Ankara doğumlu, 1961 ALMANYA HANNOVER ÜNİVERSİTESİ mezunu 4317 sicil numaralı üyemiz ERİNÇ BEKEM hayatını
kaybetmiştir. Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz.
32

Benzer belgeler