Temmuz 2008 bülten pdf - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Transkript
Temmuz 2008 bülten pdf - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
BAŞYAZI İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 2 Temmuz 1993’te 35 insanımızın, tüm dünyanın gözleri önünde gerici faşistler tarafından katledilmesinin üstünden tam 15 yıl geçti. Bu süre içinde yapılanlar ve tabi ki yapılmayanlar hafızalarda ve vicdanlarda derin izler bırakmaya devam ediyor. Devletin güvenlik güçlerinin, askeriyle polisiyle bu vahşeti sekiz saat boyunca seyretmesinden yetkili kurumların ilgisizliğine; sonrasında Madımak Oteli’ne açılan kebapçıdan bu aymazlık karşısında gösterilen sorumsuzluğa kadar hesabı sorulmamış, sorulamayan pek çok konu hala ortada durmaktadır. Öyle ki, maşaların bile ancak çok az bir kısmı cezalandırılabilmiş, maşayı tutanlar ise hala saltanatlarını sürdürmektedir. Sivas katliamı, tıpkı Çorum’da, Maraş’ta olduğu gibi, toplumsal muhalefeti baskı, yıldırma ve hatta açık katliamlarla susturmak isteyenlerin yeni bir atağı olmuştur. Bu yüzden, sadece Alevilere karşı değil, toplumun tüm ilerici muhalif kesimlerine karşı gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla sadece Alevi vatandaşların değil, ülkesinde huzur içinde, yaşamından endişe etmeden yaşamak isteyen herkesin, tüm demokrat ve ilerici kesimlerin davasıdır. Tam da bu yüzden, 15 yıl sonra bugün hala gerçek faillerin yargılanamadığı bir katliam hakkında elini kıpırdatmayanlar; karanlık zihniyetlerinin ve halk karşıtı politikalarının hesabını veremeyenler; kendilerinden başkasına değil özgürlük, yaşama hakkı dahi tanımayanlar toplumda gerçek demokrasi, barış, huzur, adalet, ‘açılım’ ve ‘temizlik’ten söz edemezler. Demokrasi karşıtı uygulamalarla, çıkardıkları yasalarla açıktan ya da dolaylı yollardan insanların hayatlarını gasp edenlerin, en temel insan hakkını kullanmaya çalışanların üstüne gaz bombaları yollayanların, düşüncelerini ifade etmeye çalışanları açıkça yakanların bugün demokrasi havariliğine soyunmalarının inandırıcılığı da su götürmektedir. Bugün Sivas Katliamını anmak, sadece ölenleri hatırlamak değil; eğitimden sağlığa, sosyal haklardan toplumsal yaşama kadar hayatımızı, geleceğimizi karartan politikalarla ve karanlık zihniyetlerle de hesaplaşmayı gerektirmektedir. Her icraatında toplumu gericileştirmeye, cemaatleştirmeye ve dilencileştirmeye çalışanların, çeşitli tasfiye operasyonlarıyla gerici kadrolaşmayı kurumsallaştıranların, en temel yaşam alanlarını paralı hale getirip parası olmayanı açıkça eğitimsizliğe, yoksulluğa ve ölüme terk edenlerin, vatandaşın işsizlik paralarını GAP adı altında yandaş sermayedarlara aktaranların, KEY paralarını gasp edenlerin ve hükümet gücüyle yapılan bu açık hak gasplarını sorgulanamaz hale getirerek nerdeyse açık darbe dönemi uygulamalarını hayata geçirenlerin bugün ülkenin demokrasi mücadelesinin temsilcisi olarak ortaya çıkmaları da, tüm bu nedenlerle kabul edilemez bir samimiyetsizlik örneği ve niyetleri kuşkulu bir sindirme operasyonudur. Hükümetin son dönemdeki operasyonlarla yaptığı; ‘darbe karşıtlığı’ gibi bir makyajın altında ‘gerçek’ darbeleri, gaspları ve çeteleri yeniden ve sürekli olarak yaratan bir sistemi ortadan kaldırma operasyonu değil, tam tersine bu sistemin bir ürünü olan ve şu halde hükümetle ortaklaşamayan organizasyonları tasfiye ederek, aslında bu sistemin yeni yöneticileri olmaya soyunmak işidir. Sistemin, ‘miyadını dolduran’ ürünlerini tasfiye ederken, o ürünleri üreten kirli mekanizmaya dokunmayan, hatta onu koruyan ve bu mekanizmanın yeni ‘patronu’ olmaya aday olanların ‘operasyonlarından’ demokrasi değil, olsa olsa daha kirli, daha donanımlı ve halka karşı daha ‘şahin’ bir örgütlenme çıkar. Dolayısıyla böyle bir ortamda Sivas Katliamı’nı anmak, sadece öldürülenleri hatırlamak değil; onların özelinde ülkenin gerçek anlamıyla demokrat, halktan yana, aydınlık yarınlarına sahip çıkma isteğidir. Tam da bu nedenle; bugün hükümeti ve temsil ettiği’ siyasal İslam’ı aklama projesi uğruna, bu ülkede yaratılan tüm değerlerin içinin acımasızca boşaltılması ve bu saldırının bir parçası olmak değil; aksine bu riyakar tavrın teşhir edilmesi gerçek bir demokrasi talebinin zemini olabilir. Bu anlayışla, ülkemize, emeğimize, geleceğimize ve değerlerimize sahip çıkma kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğimizi tekrarlayarak, yaşanan katliamı bir kez daha lanetliyor; Sivas Şehitlerini saygı ve özlemle bir kez daha anıyoruz. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi 18. Dönem Yönetim Kurulu 2 HABERLER İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Teoman Öztürk Ölümünün 14. Yılında Anıldı TMMOB’nin 1973-1980 yılları arasında başkanlığını yapan Teoman Öztürk ölümünün 14’üncü yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı Teoman Öztürk’ün ölüm yıldönümü olan 11 Temmuz’da dostları, meslektaşları ve ailesi ilk olarak öğle saatlerinde Karşıyaka’daki mezarı başında bir araya geldi. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, Öztürk’ün TMMOB Başkanı olduğu dönemin Türkiye’sinde iç savaş yaşandığını, “sağ sol çatışması yok, faşist katliamlar var” sloganının temel slogan olduğunu ve faşizme karşı direnişin toplumun tüm kesimlerince yürütüldüğünü, işte böylesi bir ortamda Teoman Öztürk ve arkadaşlarının TMMOB’nin yol haritasını çizdiklerini söyledi. TMMOB’nin, Teoman Öztürk’ün döneminde emekten, halktan, barıştan yana bir nitelik kazandığını ifade eden Soğancı, geçmişten aldıkları bu mirasla 1998’de “Demokrasi Kurultayı”nı, 2003 de de “Mühendislik mimarlık Kurultayı”nı gerçekleştirdiklerini örgütün yol haritasının kenar çizgilerini belirlediklerini ve Teoman Öztürklerden aldıkları değerleri savunmaya TMMOB’nin onurlu yürüyüşüne ve dik duruşuna devam edeceğini söyledi. Anıt mezar başında Teoman Öztürkün döneminde çalışma arkadaşlarından Oğuz Türkyılmaz, Yavuz Önen, Hilmi Yüncü ile DİSK Genel sekreteri Tayfun Görgün de birer konuşma yaptılar. Mühendis-mimar hareketinin toplumcu bir çizgiye sahip olmasında önder ve yiğit kişiliği ile hep ön saflarda yer alan, TMMOB ile bütünleşen Teoman Öztürk için ikinci anma töreni akşam saatlerinde İMO Teoman Öztürk Salonu’nda düzenlendi. Etkinlikte, Ahu Sağlam dinletisi eşliğinde Teoman Öztürk ve başkanlığı dönemindeki TMMOB faaliyetlerine ilişkin bir slayt gösterisi yapıldı. Müzik dinletisinden sonra kürsüye gelen TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TMMOB’nin bugünkü çizgisinde, onurlu ve dik yürüyüşünde Teoman Öztürk’ün çizdiği yolun önemini ve şimdiki dönemde yapılacakları, TMMOB’nin bu döneminin neoliberal politikalara, gericiliğe ve darbeciler karşı bir mücadele dönemi olduğunu vurguladı. Daha sonra Soğancı’nın yönettiği “70’lerden Bu Yana Oluşturulan Anlayışlarla TMMOB ve Bağlı Odalarının Bugünkü Sorumlulukları ve Görevleri” konulu bir forum düzenlendi. Forumda sırasıyla Emin Koramaz, Mehmet Torun, Mehmet Besleme, Musa Çeçen, Serdar Arp, Ali Fahri Özten, Tarık Şengül, Atakan Günay, Ali Ekinci, Redife Kolçak, Haydar İlker, İbrahim Urhan, İsmail Şengür, İsmail Ozan Demirel, Fatih Seçkin Şiş, Hüseyin Uytun, Hakan Tanyaş, Serdar Kaynak, Oğuz Türkyılmaz konuştu. 3 Teoman Öztürk “Birliğimiz Çok Yönlü Sömürüye ve Anti Demokratik Uygulamalara Karşı, Yurtsever ve Çalışanlardan Yana Bir Mücadelede, Kendine Düşen Görevleri Güçlendirerek Sürdürecektir.” “Tüm Hakların Çalışanların ve Örgütlerinin Hem Kendi İçlerinde ve Hem de Birlikte Verecekleri Sürekli ve Güçlü Mücadelelerle Alınacağı Bir An Bile Unutulmamalı, Bu Yolda Hergün Bir Öncekinden Daha Tutarlı, Sağlıklı ve Güçlü Adımlar Atılmalıdır.” “Başta ABD Olmak Üzere Emperyalist Ülkeler ve Bölgedeki Ortakları, Halkların Ezilmesi Pahasına Pazarlarını Genişletmek ve Sürekli Kılmak İstemekte, Petrol Kuyularına El Koyma Tehditlerinde Bulunmakta, Bölgesel Savaşları Kışkırtmakta, İşsizlik, Pahalılık ve Enflasyonun Geniş Halk Kitlelerini Bunalttığı Ülkeleri Silahlanma Yarışına Sokmaktadır.” “Tüm İlerici, Demokrat, Devrimci Güçler; Önümüzdeki Çetin Günlerde de Emperyalizme ve Faşizme Karşı Verilecek Mücadelelerin Bayrağını Yükseklerde Tutacaklardır.” “İşsizlik, Pahalılık ve Enflasyonun Geniş Halk Kitlelerini Sarstığı Ülkemizde, Doğal ve İnsan Gücü Kaynaklarımızın Hala İç ve Dış Çıkar Çevrelerinin Hizmetine Sunulmasında Israr Edilmektedir.” “Her Gün Daha Güçlü, Hergün Daha Kararlı Olarak, Yılmadan, Bunalmadan Emperyalizme ve Faşizme Karşı Aktif Mücadeleyi Sürdürelim.” “Yüreğimizdeki İnsan Sevgisini ve Yurtseverliği, Baskı ve Zulüm Yöntemlerinin Söküp Atamayacağının Bilinci İçinde, Bilimi ve Tekniği Emperyalizmin ve Sömürgenlerin Değil, Emekçi Halkımızın Hizmetine Sunmak İçin, Her Çabayı Güçlendirerek Sürdürme Yolunda İnançlı ve Kararlıyız.” İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 HABERLER İMO Ankara Şubesi Hüseyin Cöntürk’ü Anma Etkinliği Gerçekleştirdi İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi 26 Haziran 2008 Perşembe günü, Türk edebiyatı eleştirmenlerinden aynı zamanda İnşaat Mühendisi olan Hüseyin Cöntürk’ün ölümünün 5. yıldönümünde anma etkinliği gerçekleştirdi. İnşaat Mühendisleri Odası Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşen “Cöntürk Versus Cöntürk” adlı etkinlik, İMO Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan’ın konuşması ve Ege Berensel’in hazırladığı Hüseyin Cöntürk videosunun gösterimi ile başladı. Açılış konuşmasında Hüseyin Cöntürk’ün sadece meslek adamı olarak değil, bir sanat ve bilim adamı olarak da unutulmazlar arasındaki yerini aldığını belirten Ersan, Cöntürk’ün iz bırakan yaşamına kısaca değindi. “Mühendislik alanındaki başarılarının yanı sıra, biz meslektaşları arasında bilinmeyen ve ‘Hüseyin Ağbi’mizi asıl ‘Cöntürk’ yapan ise onun edebiyatçı kimliğidir. Mühendislik mesleği dışında geniş bir ilgi alanı olan Cöntürk, ülkemizde “nesnel eleştiri” anlayışının öncüsü olmuştur” diye belirten Ersan, “Mühendislik eğitimi, mühendislikteki yeni kavramlar ve uygulamalar, teknolojik gelişme- ler, çevre sorunları, klasik Batı müziği, atonal müzik, çağdaş Amerikan şiiri, Divan Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı gibi geniş ve çeşitli ilgi alanları olan Cöntürk, düzenli ve alçakgönüllü yaşamı; titiz ve disiplinli çalışmaları ve meslekteki başarılarıyla genç meslektaşlar ve edebiyatçılar için önemli bir örnek olmuştur” dedi. Büyük ilgi ile izlenen etkinliğe Abidin Emre, Ahmet Bülent Erişti, Hasan Akyar, M. Bülent Kılıç, Mehmet Ali Alizade, Sabahattin Yaltın, Semih Tezcan konuşmacı olarak katıldı. Cöntürk’ün eniştesi Mehmet Ali Alizade Cöntürk’ün mütevazı bir kişiliğe sahip olduğunu belirterek, “Onun edebiyatla ilgilendiğini, eşimle evlendikten 12 sene sonra öğrendim” dedi. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan da Cöntürk’ün, Türk edebiyatının unutulmuş yazar ve eserlerini bile okuduğunu anlatarak, “Türk edebiyatını onun kadar iyi bilen kimse yoktu” diye konuştu. Şair M. Bülent Kılıç da Cöntürk’ün, Türkiye’de maddeci eleştirinin ilk kuramcısı olduğunu, Türk edebiyat evreninin Cöntürk’ü “unutarak” ona ihanet ettiğini, Cöntürk’ün, daima genç edebiyatçıları desteklediğini dile getirdi. Eleştirmen Ahmet Bülent Erişti ise Cöntürk’ün, “polemikçi değil, eleştirmen” olduğunu vurgulayarak, “Cöntürk, bir arayış insanıydı” dedi. Prof. Dr. Abidin Emre’nin, Cöntürk’ün edebiyat ve eleştiri konusundaki anlayışından söz ettiği programda, Cöntürk’ün arkadaşları Sabahattin Yalkın ve Hasan Akyar da kimi anılarını anlattılar. Etkinlik konuşmaların ardından düzenlenen kokteyl ile son buldu. e-seminer projesi hayata geçiyor İnşa İnşaat İnşa ş at Müh M Mühendisleri ühen üh endi en ndisl sler erii Od Odas Odası asıı Ankara Anka An A kara ra Ş Şubesi’nin ubes ub esi’ i’n nin ni n bir bir süredir süre sü redi dirr çça çalı çalışmalarını lışm ş al şm alar arın ınıı y yü yürüttüğü rütt rü üttüğ üğü üğ ü ee-s e-seminer s em semi mine ner projesi ha haya h hayat aya yatt geçiyor. geçi ge çiyo çi iyo yorr. 26 26 Haziran Hazi Ha H azzi zira ira ran n 2008’de 2008 20 2008’d 00 08’d 08 de “ “H “Hü “Hüseyin Hüs üsey eyin ey iin Cö C Cöntürk’ü önttü öntü ön ürk rk’ü k ’ü k’ü ü Anm A Anma nm ma Etki Et Etkinliği”nde tk kinl nliğ liğ liği” ği” i nd de ilk ilk u uygu uy uygulaması gula gu lama lla ması ma s d sı den denenen enen en e nenen e en e-seminer m projesi p j h hayata y geçmiş g ç ş ve tüm temsilciliklerimizde ms d sorunsuz o olarak l izlenebilmiştir. lm ş Önümüzdeki seminer döneminde Ö e uygulaması am devam e edecek d olan proje ro ile, tüm seminerlerimiz e ttemsilciliklerimizden il ilikl i i d de d takip t kki edilebilecek. dil bil k 5 HABERLER İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan 16 Haziran 2008 Pazartesi günü Fiyat Farkı Kararnamesi ile ilgili basın açıklaması yaptı: İnşaat Sektörü ‘Fiyat Farkı Kararnamesi’ni Bekliyor İnşaat sektörü, içinde bulunduğu krizi bir türlü aşamamaktadır. Gerek ülkemizin içinde bulunduğu gizli kriz, gerekse malzeme fiyatlarındaki aşırı artış; inşaat sektörünü büyük sıkıntıya sokmuştur. Sektörün içinde bulunduğu bu sıkıntı, inşaat ile ilişkili diğer sektörleri de maalesef açmaza sürüklemiştir. Kısa sürede sektörün önünün açılmaması halinde, bu durumun geriye dönülmesi zor izler bırakacağı aşikardır. Lokomotif sektörümüz artık duraksamıştır. Sektörümüzün bu duraksamaya ne kadar tahammül edebileceğini hep birlikte göreceğiz. Bu duraksamanın kalıcı olmaması için ise, sektörde konut üretip satan firmaların bir an önce önlerinin açılması gerekmektedir. Bunun yanında, malzeme fiyatlarındaki aşırı artışlar dikkatle takip edilmeli, sektörün geleceği açısından gerekli önlemler hayata geçirilmelidir. Kamuya iş yapan sektör için “malzeme fiyat farkı kararnamesi” bir an önce çıkarılmalı; bu kararname sadece demir fiyat farkı kararnamesi olarak düşünülmemeli, petrol ve diğer malzemelerin de bu kararnamede yer alması gerekmektedir. Bazı önlemlerin zamanında ve yerinde alınmaması halinde sektör için vakit çok geç olabilir. Nevzat ERSAN İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İNŞA AT MÜHENDİSLERİ ODASI ANK ARA ŞUBESİ HUKUK DANII ŞMANLIĞI HİZMETİ VERMEYE BAŞLAD İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, üyelerimizin hukuki çerçevede çözülebilecek sorunlarına yardımcı olabilmek amacıyla Hukuk Danışmanlığı Hizmeti vermeye başladı. Üyelerimiz sorunlarını dilekçe yazarak İMO Ankara Şubesi’ne şahsen bildirebilecekleri gibi [email protected] adresine mail atarak da bildirebilir. 6 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 HABERLER Sivas Katliamı 15. Yılında Düzenlenen Mitingle Anıldı 2 Temmuz 2008 Çarşamba günü Sivas Madımak Katliamı’nın 15’inci yılında, Ankara’da onbine yakın kişi yürüyüş ve mitingle “unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin çağrısı ile Toros Sokak’ta toplanan Ankaralı emek ve meslek örgütleri, Alevi dernekleri, köy ve yöre dernekleri, sendikalar, siyasi partiler “Sivas’ın hesabı sorulacak”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek” dediler. Sivas’ta katledilen “can”ların yakınlarının da katıldığı yürüyüşte, Sivas şehitlerinin fotoğrafları ile “2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız” yazılı pankartın arkasında gençler katledilenlerin fotoğrafları ile yürüdüler. “Madımak müze olacak” önlüklerinin de dikkat çektiği yürüyüş ve miting boyunca, “Sivas’ı unutmak ihanettir”, “Dün Maraş’ta, bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, “Sivas’ın hesabı sorulacak” sloganları atıldı. Toros Sokak’tan yürüyüşün ardından bütün örgütler, siyasi partiler ve aileler Kolej Kavşağı’na geldi. 7 HABERLER İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Saygı duruşunun ardından, Sivas’ta katledilenlerin isimleri tek tek okunarak, “burada” yanıtları alındı. Daha sonra tüm katılımcı örgütler adına PSAKD Genel Sekreteri Kemal Bülbül ortak metni okudu. Katliamın, halkların kardeşliği ve emeğin özgürleşmesi mücadelesini engellemek ve ‘şeriatçı-laik’ ikilemi yaratmak istediklerini kaydeden Bülbül, “1 Mayıslar, Maraş, Çorum, Gazi ve Sivas Madımak katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız” dedi. Daha sonra aileler adına halk ozanı Zeynep Karababa, “can”larını unutmadıklarını belirterek, “Onları nasıl anlatayım, onların yüreklerini, o güze- lim cemallerini nasıl anlatayım. Devlet’e ne söyleyeyim! Madımağın 15 yıldır lokanta olmasından bizler değil, bu devletin, hükümetin, Türkiye’nin utanması lazım” dedi. Karaba okuduğu dizelerle “can”ları anarak, “ölürüz ha, ölürüz/sizleri unutursak,/bunları unutursak.” dedi. Karaba sözlerini “yansak da yakılsak da unutmayacağız” diye bitirdi. Alevi Bektaşi Federasyon Örgütlenme Sekreteri Mustafa Özarslan ise, Sivas’ta diri diri yakılanları unutmayacaklarını ve unutturmayacaklarını söyledi. Miting Ferhat Tunç’un türkülerini seslendirdiği konserle sona erdi. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, 1 Temmuz 2008 günü, 2 Temmuz 1993’te gerçekleşen Sivas Katliamı’nın 15. yılı için bir basın açıklaması yaptı: Sivası Unutmayacağız! 2 Temmuz 1993’te 35 insanımızın, tüm dünyanın gözleri önünde gerici saldırganlar tarafından katledilmesinin üstünden tam 15 yıl geçti. Bu süre içinde yapılanlar ve tabiki yapılmayanlar hafızalarda ve vicdanlarda derin izler bırakmaya devam ediyor. Devletin güvenlik güçlerinin, askeriyle polisiyle bu vahşeti sekiz saat boyunca seyretmesinden yetkili kurumların ilgisizliğine; sonrasında Madımak Oteli’ne açılan kebapçıdan bu aymazlık karşısında gösterilen sorumsuzluğuna kadar hesabı sorulmamış, sorulamayan pek çok konu hala ortada durmaktadır. Katliamdan sonra açılan davalar ise tamamen göstermeliktir. Bu davalar sonucunda hiçbir devlet görevlisi -ceza almak bir yana- ciddi bir şekilde yargılanmamıştır. Sorumlulardan hesap sorulmamıştır. Maşaların bile ancak çok az bir kısmı cezalandırılabilmiştir. Maşayı tutanlar ise hala saltanatlarını sürdürmektedir. Sivas katliamı, tıpkı Çorum’da, Maraş’ta olduğu gibi, toplumsal muhalefeti baskı, yıldırma ve hatta açık katliamlarla susturmak isteyenlerin yeni bir atağı olmuştur. Bu yüzden, sadece Alevilere karşı değil, toplumun tüm ilerici muhalif kesimlerine karşı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle sadece Alevi vatandaşların değil, ülkesinde huzur içinde, yaşamından endişe etmeden yaşamak isteyenlerin, tüm demokrat ve ilerici kesimlerin davasıdır. 8 Tam da bu yüzden, 15 yıl sonra bugün hala gerçek faillerin yargılanamadığı bir katliam hakkında elini kıpırdatmayanlar; karanlık zihniyetlerinin ve halk karşıtı politikalarının hesabını veremeyenler; kendilerinden başkasına değil özgürlük, yaşama hakkı dahi tanımayanlar toplumda gerçek barış, huzur, adalet ve açılımdan söz edemezler. Demokrasi karşıtı uygulamalarla, çıkardıkları yasalarla açıktan ya da dolaylı yollardan insanların hayatlarını gasp edenler bugün demokrasi havariliğine soyunamazlar. Dolayısıyla bugün Sivas Katliamı’nın hesabını sormak istemek; sadece Sivas zanlılarıyla değil, onun temsilinde tüm gerici, derin, karanlık, faşist güçlerce de hesaplaşmayı gerektirmektedir. Bugün Sivas Katliamı’nı anmak, sadece ölenleri hatırlamak değil; onların özelinde ülkenin demokratik, halktan yana, aydınlık yarınlarına sahip çıkma isteğidir. Üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen toplumun vicdanı hala kanamakta, Sivas Yangını hala sürmektedir. Bu nedenle ülkemize, emeğimize, geleceğimize sahip çıkma kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğimizi tekrarlayarak, yaşanan katliamı bir kez daha lanetliyor; Sivas Şehitlerini saygı ve özlemle bir kez daha anıyoruz. İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 ANKARAM PLATFORMU İMO Ankara Şube Ankaram Platformu’nun Dönem Sözcülüğünü Üstlendi de basımı ve yaygın dağıtımı da gerçekleştirilecektir. Broşürlerde, Ankara’da yaşanan su sorununun kaynağı, çözümü, Kızılırmak suyuyla ilgili bilgilendirme ile sağlıklı suyun nasıl olması gerektiği, su hakkında kullanılan terimlerin anlamları, su ve halk sağlığı ilişkisi, Ankara’daki suyun niteliği, suyun özelleştirilmesi planları ve zararları gibi kritik bilgiler yer almaktadır. Çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan ve altmış katılımcısı olan Ankaram Platformu; kente ve kentin değerlerine, sorunlarına karşı duyarlı bir tavır sergilemek, hayatımızın aktığı bu kent üzerine söz söyleyebilmek, kentimize müdahil olabilmek amacıyla oluşturulmuş bir topluluktur. İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak, Ankaram Platformunun yeni dönem sözcülüğünü üstlenmiş bulunuyoruz. Platform kapsamında çeşitli etkinlikler ve kent sorunlarına karşı hukuki-sosyal çeşitli müdahalelerde bulunmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede Ankaram Platformu kapsamında çeşitli çalışma grupları oluşturularak sorunları derinlemesine araştırma ve değerlendirme imkanı yaratılmaya çalışılıyor. Platformun çalışma gruplarından biri olan “Su Hakkı Girişimi”nin çalışmaları da bu kapsamda devam ediyor. Su Hakkı Girişimi, Ankara’nın son dönemde yaşadığı en yakıcı sorun olan ‘su sorunu’ konusunda Ankaram Platformu adına çeşitli araştırma ve faaliyetlerde bulunuyor. Kitleselleşme, basın ve hukuksal süreç olmak üzere üç önemli alandan takip edilen çalışmaların önümüzdeki dönemde Ankara gündemi içerisinde yoğun bir etki alanı bulması amaçlanıyor. Yeni dönemde düzenli toplantıları devam eden Su Hakkı Girişimi’nin Ankara su sorununa yönelik çalışmalarının somut sonuçları da ortaya çıkmaya başladı. Bu çalışmalar kapsamında Ankaram Platformu Su Hakkı Girişimi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Batıkent Şubesi’nin daveti üzerine 20 Haziran’da yapılan “Su Paneli”ne katılmıştır. Platformu temsilen Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şube temsilcisi Heval Sarıtaş ile İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şube temsilcisi Gökhan Marım’ın konuşmacı olduğu panelde Ankara’da yaşanan su sorununun nedenlerinden suyun özelleştirmesine kadar birçok konu tartışılmış, mağduriyetler ve talepler üzerinde kapsamlı tartışmalar gerçekleştirilmiştir. Önümüzdeki günlerde de, Su Hakkı Girişimi düzenlenecek çeşitli paneller, mahalle toplantıları ve forumlarla Ankara’nın çeşitli yerlerinde yaşayan çok sayıda insana su sorunu hakkında bilgi vermeyi ve bu çerçevede insanların mağduriyetleri ve taleplerini değerlendirmeyi planlamaktadır. Ankaram Platformu, oluşturduğu çalışma gruplarıyla kentte yaşanan her türlü soruna karşı duyarlı olmaya, yaptığı incelemeler ve çalışmaları Ankara halkıyla paylaşmaya ve sorunlar karşısında kentte ortak bir hareket bilinci ve duyarlılığı oluşturmaya çalışmaktadır. Biz de Ankaram Platformu’nun dönem sözcülüğünü üstlenmiş olarak, kentimize sahip çıkma anlayışıyla; bu çalışma, açıklama ve etkinliklere bültenimizde yer vermenin üyelerimize karşı sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz. Su Hakkı Girişimi bileşenleri tarafından kamuoyunu bilgilendirmek adına “Sağlık ve Su Broşürü” ile “Ankara Su Sorunu Broşürü” adıyla iki adet kapsamlı ve herkes tarafından anlaşılabilir broşür hazırlanmıştır. İçerik çalışmaları tamamlanan broşürlerin en kısa süre9 DEĞERLENDİRME İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 İnşaat Mühendisleri Odası’nın Kamu İhale Kanunu İle Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına İlişkin Değerlendirmesi 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası, 01/01/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Geçen beş yıllık süreçte bu yasalarda pek çok kez değişiklik yapılmıştır. Değişikliklerin 14’ü doğrudan Kamu İhale Yasası’nda, 3’ü Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası’nda yapılmış olup buna paralel olarak uygulama yönetmelikleri de çok sayıda değişikliğe uğramıştır. Bu durum gerek İdareler açısından gerekse istekliler açısından oldukça sıkıntılı bir ortam yaratmış ve uyum sorununun yaşanmasına neden olmuştur. Bu değişiklikler sonucu, Kamu İhale Yasası’nın temel ilkeleri zedelenmiş, hırpalanmış ve deyim yerinde ise delik deşik olmuştur. Bütün bu değişikliklerle yetinmeyen iktidar partisi sözü edilen yasalarda yeni bir değişikliğe gitmiş, değişiklik tasarısı komisyondan geçmiş ve görüşülmek üzere TBMM Genel Kurulu’na gönderilmiştir. Tasarının geneline bakıldığında temel amacın mühendis ve mimarların kazanılmış haklarının tırpanlanarak ihale sürecinin dışında bırakılmaları, kamu ihalelerinin işin ehli olmayan sermaye sahiplerine verilmesi, Kamu İhale Yasası’nın rekabet ve eşit muamele ilkelerinin ortadan kaldırılarak İdarelerin istismarına açık, ihalesiz veya göstermelik ihalelerle “adrese teslim ihale” yolunun açılması olduğu görülmektedir. Kamu İhale Yasası’nda yapılmak istenen değişiklikler irdelendiğinde; 1) 4734 Sayılı Kamu İhale Yasası’nın 10 ncu maddesinin 3 ncü fıkrasının son cümlesi olarak “denetim faaliyetleri nedeniyle alınacak belgeler en fazla üçte bir, yönetim faaliyetleri nedeniyle alınacak belgeler ise en fazla beşte bir oranında dikkate alınır.” hükmü getirilmektedir. Bu fıkra yasada daha önce “yönetim ve denetim faaliyetleri nedeniyle alınacak belgeler en fazla beşte bir oranında dikkate alınır” şeklinde iken “ve denetim” ibaresi 15.08.2003 tarihli ve 4964 sayılı yasanın 7 nci maddesi ile madde metninden çıkartılarak denetim faaliyetleri nedeniyle alınacak belgelerin tam olarak dikkate alınması amaçlanmıştır. Yasadaki bu değişikliğe rağmen İdare, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği?nin 55 nci maddesinin (b) fıkrasında 08.06.2004 tarihinde yaptığı değişiklikle denetim faaliyetleri nedeniyle alınan belgelerin beşte bir oranında dikkate alınacağı kuralını getirmiştir. Odamızın bu değişiklik aleyhine açtığı davada Danıştay 13 ncü Dairesi yürütmenin durdurulmasına karar vermiş ve idare tarafından 25.11.2005 tarihinde Yönetmelik değiştirilerek iş denetleme belgelerinin tam olarak değerlendirilmesi sağlanmıştır. Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere mühendis ve mimarların aleyhine iş denetleme belgelerinin değerlendirme oranlarında sık sık yapılan değişiklikler dikkat çekmektedir. Yapılan bu değişikliklerin bazı kesimlerin haksız talep, baskı ve uğraşları nedeniyle yapıldığı düşünülmektedir. 10 Değerlendirme Oranları Resmi Gazete Tarih / Sayı İş Bitirme İş Durum Belgeleri İş Denetleme Belgeleri İş Yönetme Belgeleri 20.11.2002/24942 Tam 1/5 1/10 07.03.2003/25041 Tam 1/5 1/10 11.09.2003/25226 Tam Tam 1/10 08.06.2004/25486 Tam 1/5 1/10 25.11.2005/26004 Tam Tam 1/10 Geçmişte olduğu gibi gelecekte de aynı şekilde bazı kesimler tarafından İdareye yapılacak baskı sonucunda denetim ve yönetim faaliyetleri için yasa değişikliğinde öngörülen en fazla üçte bir ve en fazla beşte bir ibarelerindeki çok geniş ve ucu açık yetkiden faydalanmak suretiyle hazırlanacak olan yönetmeliklerle bu belgelere mühendis ve mimarlar aleyhine büyük sınırlamalar getirilebilecektir. Örneğin 1/10, 1/20 olabilecektir. Böylece bir yandan yasa tasarısı ile tırpanlanan mühendis ve mimarların kazanılmış hakları ikinci aşamada uygulama yönetmelikleri ile ikinci kez tırpanlanacaktır. Nitekim geçmişte bu deneyim yaşanmış ve iş yönetme belgeleri için mevcut yasada yer alan en fazla 1/5 oranı yönetmeliklerde 1/10 olarak değerlendirilmiştir. Öncelikle ve muhakkak tasarıdaki en fazla üçte bir ve en fazla beşte bir ibarelerinden en fazla üçte bir ve en fazla ibareleri çıkarılarak iş denetleme belgelerinin tam, iş yönetme belgelerinin ise 1/5 oranında değerlendirilmeleri düzenlenmeli, mühendis ve mimarlara tanınan hak yasa güvencesine alınmalı ve İdarenin insiyatifinden çıkartılmalıdır. Sözü edilen değişikliğin gerekçesinde bu şekilde bir değerlendirmenin “daha adil bir durum” oluşturacağı ifade edilmektedir. Bu adalet anlayışını anlamak mümkün değildir. Hala bir Yüklenici ODA’sı dahi olmayan ve her önüne gelenin yüklenici olabildiği ülkemizde işin gerçek aktörleri olan mühendisleri, mimarları devre dışı bırakmaya yönelik bu düşüncenin haklı bir nedeni yoktur. Aldığı eğitim gereği, yaptığı işi fen ve san’at kurallarına uygun yapmayı ilke edinen, yaşamını ülkesinin refahı ve imarına adayan Mühendis ve mimarların önüne engel konulmak istenmektedir. 2) 4734 Sayılı Yasanın 20 nci maddesinin 3 ncü fıkrasının sonuna ekleme yapılarak ve 1 nci fıkrasının son cümlesi ile 4 ncü fıkrasının ilk cümlesi değiştirilerek “ön yeterlik ilanında ve dökümanında belirtilmek kaydıyla; yeterlik tespit edilenler arasında dökümanda belirtilen kriterlere göre sıralanarak listeye alınan belli sayıda istekli veya yeterli bulunan isteklilerin tamamı teklif vermeye davet edilebilir.” “Yapım işleri, hizmet ve mal alım ihalelerinden işin özelliğinin uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmesi nedeniyle açık İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 ihale usulünün uygulanamadığı işlerin ihalesi ile yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım işi ihaleleri bu usüle göre yaptırılabilir.” hükmü getirilmiştir. Sözü edilen değişiklik iki noktada sakıncalıdır; a- Belli İstekliler Arasında İhale Usulü’nde (mevcut düzenlemede) ön yeterlik değerlendirmesi sonucunda yeterli bulunan tüm istekliler teklif vermek için ihaleye davet olunur. Yapılan değişiklikte ise İdareler, yeterli olan tüm isteklileri davet etmeyebilecekler ve bu istekliler arasından önceden belirleyecekleri kriterlere göre belli sayıda oluşan bir liste oluşturabilecekler ve yalnızca bunları davet edebileceklerdir. Kuşkusuz bu seçenek ihaleye katılımı azaltabilecek ve böylece Kamu İhale Yasası’nın 5’nci maddesindeki REKABET VE EŞİTLİK İLKELERİNİ ortadan kaldırabilecektir.. Kaldı ki liste oluşturmak için İdarece belirlenecek kriterler idarenin insafına, istismarına ve “adrese teslim iş”e açıktır. b- İkinci sakıncalı nokta ise, “Belli İstekliler Arasında İhale Usulü’ne işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmemesine rağmen yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım işi ihalelerinin de bu usulle yaptırılabilmesinin olanaklı hale getirilmesidir. Böylece; - İdareler yapım işleri, hizmet ve mal alım ihalelerinden işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektiriyorsa belli istekliler arasında ihale usulü ile ihale yapabilirler.(yaklaşık maliyeti ne olursa olsun) -İdareler, yaklaşık maliyeti eşik değerin yarısını aşan yapım işi ihalelerinde de belli istekliler arasında ihale usulü ile ihale yapabilirler. Örneğin 2008 yılı için eşik değerinin yarısı 10 milyon YTL. civarındadır. Bu miktarı aşan yapım işlerinin ihaleleri (işin özelliği uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirmese dahi) bu usulle ihale yapılabilecektir. - İdareler yeterli olan tüm isteklileri ihaleye davet etmek zorunda değildir. Belirleyecekleri kriterlere göre bunlar arasında belli sayıda istekli davet edebilirler. Daha önce de vurgulandığı üzere bu husus İdarelerin takdirine bağlıdır. 3) 4734 Sayılı Yasa’nın 53 ncü maddesinin (j) fıkrasının 2 nci bendi değiştirilerek “itirazen şikayette bulunanlardan alınacak; mal ve hizmet alımı ihalelerinde yaklaşık maliyeti; eşik değerin yarısına kadar olanlarda bin Yeni Türk Lirası,” bu değeri aşanlarda onbin Yeni Türk Lirası.” hükmü getirilmiştir. İtirazen şikayette bulunan isteklilerden alınacak başvuru ücretinin eşik değer ile ilişkilendirilmesi ortaya astronomik rakamların çıkmasına neden olmuştur. Bu ücret 1.000 YTL ile 10.000 YTL arasında değişmektedir. Oysa, mevcut düzenlemede bu bedel 2008 yılı için 301 YTL.dir. İtirazen şikayet yoluna başvurulmasını ENGELLEYİCİ nitelikteki bu miktarlar çok yüksek olup, makul ölçülere indirilmesi gerekmektedir. 4) 4734 Sayılı Yasa’nın 62 nci (h) bendi değiştirilerek “mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı geçmemek kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Yeni Türk Lirası olarak hesaplanmak üzere DEĞERLENDİRME 10 ncu madde kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır.” hükmü getirilmiştir. Mühendislik ve mimarların diplomaları; iş deneyimi, benzer iş kabul edilerek kamu ihalelerinde kısmen olumlu bir yola girilmişken tasarı ile bu durum on beş yıl ile sınırlandırılmak istenmektedir. Bu süre mühendis ve mimarların kazanılmış haklarına kısıtlama getirmekte ve rekabet ilkesini zedelemektedir. 5) 4734 Sayılı Yasa’nın Ek “2 maddesi değiştirilerek çerçeve anlaşmalar yoluyla İdareler sürekli biçimde ihtiyaç duydukları mal ve hizmet alımları ile YAPIM İŞLERİNİN her defasında ihale yapmak yerine çerçeve anlaşmaya taraf olan istekli ve isteklilerden temin etmelerine imkan sağlama yolu açılmaktadır. Yasa’nın halen yürürlükte olan hükmüne göre çerçeve anlaşmalar sağlık hizmeti sunan idarelerin sürekli biçimde ihtiyaç duydukları mal ve hizmet alımları için uygulanabilen bir yöntemdir. Yeni düzenleme ile çerçeve anlaşmanın kapsamı genişletilmiş ve yalnızca sağlık hizmeti sunan İdarelerce başvurulan bu yöntem, bütün İdareleri kapsar hale getirilmiştir.Ve yalnızca mal ve hizmet alımları ile sınırlı olan bu anlaşma bu kez ??yapım işlerini?? de kapsamı içine almaktadır. Sözü edilen anlaşma, sürekli biçimde gereksinim duyulan mal ve hizmet alımları için uygulanırken, yapım işlerinin de bu anlaşma kapsamına alınması düşündürücüdür. Zira, çerçeve anlaşma, ihale yasasının temel ilkeleri göz önünde tutulduğunda zorunlu olmadıkça başvurulabilecek bir yöntem değildir. İstisnai bir durumdur. Kaldı ki, 4734 sayılı yasanın 21. maddesini oluşturan pazarlık usulünün “doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülmeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması” halinde başvurulan bir ihale yöntemi olduğu hususu unutulmamalıdır. Pazarlık yönteminin sağlık hizmetleri için yeterli olmadığı, mal veya hizmet alımında gecikmelere neden olduğu düşünülüyorsa, bu İdareler için çerçeve anlaşmanın başvurulabilecek bir yöntem olduğu söylenebilir. Kaldı ki zaten bu düzenleme de yukarıda değinildiği üzere mevcuttur. Ancak bu yeni düzenlemenin yapım işlerini de içine alacak şekilde tüm İdareler için başvurulacak bir yol olarak kaleme alınması, ihale yasasının rekabet ilkesi ile eşit muamele ilkesini ihlal edici niteliktedir. Örneğin, çerçeve anlaşmanın bir istekli ile de yapılabilir olması, istekli sayısının üçten az olmamak üzere İdarece belirleneceği, koşulları sağlayan üç isteklinin bulunmaması halinde iki istekli ile de çerçeve anlaşma yapılabileceği hususu rekabet ilkesinin gözardı edildiğinin açık bir delilidir. Kaldı ki sağlık hizmeti sunan İdareler için mevcut düzenlemede bile istekli sayısının yirmibeş olabileceği öngörülmektedir. Çerçeve anlaşmanın süresinin 48 ay (4 yıl) olabileceği hususu da dikkate alındığında, bu yöntem; rekabet ve eşitlikten yoksun, istismara açık, İdarenin işi dilediğine verebilme olanağına sahip bir yol oluşturacaktır. 11 HABERLER İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Kamu İhale Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili olarak İMO tarafından 13 Haziran 2008 günü açıklama yapıldı. Kamu İhale Sistemi Tepetaklak! AKP Hükümeti mühendis ve mimarları mağdur edecek, büyük inşaat şirketlerinin elini rahatlatacak yasa tasarısı hazırladı. Kamu ihalelerinde partizanlık, kayırmacılık, yandaşlara peşkeş dönemi başlıyor. Artık yapım işleri ihalesiz, “ihale” edilecek. AKP Hükümeti, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası’nı değiştirmek için düğmeye bastı. İlgili yasa değişiklikleri TBMM Genel Kurulu’na sunuldu. Bu değişikliklerle ne yapılmak istendiğine geçmeden, kamu ihale sisteminde büyük alt üst oluşlara yol açacak değişiklikleri düzenlerken, ilgili kurum ve kuruluşların devre dışı bırakıldığına, her yasa çalışmasında olduğu gibi katılımcılığın yok sayıldığına, “ben yaptım oldu” anlayışının yine belirleyici olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. İlgili yasa değişiklikleri partizanlığın, kayırmacılığın, kamu ihalelerini yandaşlara peşkeş çekmenin tipik ve aymaz örneğini oluşturmaktadır. Hükümet, mühendis ve mimarları mağdur etmekte, ihalelerdeki eşitlik ve adalet ilkesini çiğnemekte, büyük sermaye gruplarının elini rahatlatmaktadır. Yapılan değişiklikleri şöyle özetlemek mümkündür: Mühendis ve mimarların iş denetleme ve iş yönetme belgeleri oranı aşağı çekilmekte, büyük inşaat şirketlerinin oranları ise korunmaktadır. Mevcut yasada, iş denetleme belgesi değerlendirme oranı tam, iş yönetme belgesi değerlendirme oranı 1/5 iken, AKP Hükümeti yasayla iş denetleme belgesi değerlendirme oranını en fazla 1/3’e, iş yönetme belgesi değerlendirme oranını en fazla 1/5’e çekmek istemektedir. Mevcut yasada, iş bitirme ve iş durum belgesi olarak tanımlanan ve büyük inşaat şirketlerine verilen belgeler ?tam? olarak değerlendirilirken, yeni yasada bu oranın korunduğu görülmektedir. AKP Hükümeti mühendis ve mimarların yeni ihalelere girmesini oranlarla oynayarak imkânsız hale getirmiş, inşaat şirketlerin ise elini rahatlatmıştır. Yani bir inşaat mühendisi tamamladığı bir işin için ancak 1/3’ünü karnesine yazdırabilecekken, inşaat 12 şirketleri bitirdiği işin tamamını bir sonraki ihaleye girmek için yansıtabilecektir. Bu, açıktan ihale sisteminde derin ve kapanması kolay olmayacak bir yara açmak, mühendis ve mimarların kazanılmış haklarını gasp etmektir. Yine açık ki AKP Hükümeti, kamu ihalelerine belirli sermaye kesimlerinin, yandaşlarının dışında kimsenin girmesini istememektedir. Yasa öyle hükümler içermektedir ki, AKP Hükümeti ihalelere istediğini davet edecek, idare tarafından belirlenecek kriterlerle, belli sayıda şirket ihaleye davet edilecektir. AKP’nin yandaşı olmayan şirketlerin ihaleye davet edilmemesi kamuoyunu şaşırtmayacak, idare hazırlanan davetli listesine itiraz dahi edilemeyecektir. Kaldı ki, itiraz için yatırılması gereken harçların oldukça yüksek tutulması nedeniyle, itiraz mümkün olamayacaktır. Yasa tasarısının en sıkıntılı hükmü ise, kamu ihalelerinin ihalesiz verilmesini sağlayacak hükümlerindedir. Bilindiği gibi sağlık hizmeti veren kurumlar, ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin teminini Çerçeve Anlaşma yoluyla yapmaktadır. Aynı Çerçeve Anlaşma uygulaması yapım işlerinde de geçerli kılınmıştır. Böylelikle, ihalesiz iş verilmesinin önü açılmaktadır. Mevcut yasada, mühendis ve mimarların diplomalarını iş deneyim belgesi olarak kullanmasına izin verilirken, yasa tasarısında 15 yılla sınırlı tutulması bir başka hak gaspına yol açacaktır. Kamu İhale sisteminde yapılan 15. değişiklik olduğu düşünülürse, AKP Hükümetinin ülke kaynaklarını hortumlamak için? bin dereden su getirmeye? çalıştığı, tarikat-siyaset ve bürokrat üçlüsünün kamu kaynaklarını ranta çevirme noktasında ihale sisteminin değişmesi yönünde basınç uyguladığı, AKP Hükümetinin de bunu harfiyen yerine getirdiği anlaşılacaktır. AKP Hükümeti tüm kamusal alanla oynadığı gibi, kamu ihale sistemiyle oynamakta sakınca görmemektedir. İnşaat Mühendisleri Odası olarak; üyelerimizin, meslektaşlarımızın mağduriyetine yol açacak bu yasa değişikliği ile her türlü yoldan mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz. DUYURU İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 41. Dönem Danışma Kurulu 1. Toplantısı Sonuç Bildirisi Türkiye neo liberal politikaların, küreleşmenin, küreselleşen sermayenin laboratuar ülkelerinden biri haline getirilmiş, Özallı yıllarda başlayan emperyalizme tam anlamıyla eklemlenme süreci, AKP iktidarı döneminde kendisini iyice hissettirmiştir. AKP döneminde, irili-ufaklı hemen tüm kamusal yatırımın özelleştirilmesi ideolojik-politik bir tercih olarak topluma dayatılmış, bu tercih, AKP’nin TBMM’deki mutlak üstünlüğü ile sıkıntısız uygulanmıştır. Asıl olarak kamunun tasfiyesini hedefleyen özelleştirmeler, aynı zamanda sosyal devletin ortadan kaldırılması yolunu da açmış, buna paralel olarak kamusal yatırımlar durma noktasına kadar gerilemiştir. Artık Türkiye, en temel ihtiyaçların parayla alınır satılır bir ülke olmuştur. Sağlıktan eğitime, barınmadan suya hemen her alan ulus ötesi büyük sermaye gruplarının kar hırsına teslim edilmek üzeredir. Bu çerçevede, mesleki alanlarımızın neo liberal girişimlerin hedefi arasında olması şaşırtıcı değildir. Çünkü mühendislik mesleği asıl olarak kamusal hizmet sayılmakta, toplumsal yarar ilkesi asıl hareket noktasını oluşturmaktadır. Ülkenin teknik elemanlarının büyük özverisiyle yaratılan ulusal değerlerin haraç-mezat satıldığı zaman diliminde, mesleki alanlarımızın emperyalizmin ihtiyacı doğrultusunda yeniden tanzim edilme çabası da manidardır. Büyük iddialarla işbaşına gelen AKP hükümetinin, ekonomik ve demokratik konularda hiç iyi sınav veremediği görülmektedir. Ekonomideki kötüye gidişin artık üstü örtülememektedir. Enflasyon şimdiden iki haneli rakamlara ulaşmış, işsizlik önlenemez yükselişini devam ettirmiş, iç ve dış borç sarmalı içinden çıkılamaz hale gelmiştir. İnşaat sektörüne dair olumlu tespit ve varsayımlarda bulunmak da mümkün görünmemektedir. Büyüyen sektörler sıralamasındaki yeri ne olursa olsun, Türkiye bir yandan ekonomik, siyasal, kültürel açıdan emperyalizme eklemlenirken bir taraftan da hızla muhafazakârlaştırılmaktadır. AKP iktidarı kendi dünya görüşü temelinde Türkiye toplumuna yeni bir gömlek giydirmeye çalışmakta, bunu kolaylaştıracak atılımları yapmaktan geri durmamakta, zaten sorunlu bir duruma işaret eden laiklik anlayışında kolay kapanmayacak gedikler açma doğrultusunda adım atmaktadır. Bütün bu tablo, Birliğimizin, Odamızın ve diğer meslek örgütlerinin, sendikaların, emek ve demokrasi güçlerinin görev sorumluluklarının ne olması gerektiğini açığa çıkartmaktadır. Mücadele programının ana çerçevesini ülkemizin ve mesleğimizin yakıcı sorunları oluşturacaktır. Odamız hem mesleğimiz hem de ülkemiz açısından çetin geçmesi olası yeni dönemde ikili görevle karşı karşıya bulunduğunun farkındadır. Bir taraftan, genel politik gelişmeler karşında refleks gösterecek bir taraftan da meslektaşlarımızı daha donanımlı hale getirecektir. Mesleğimize, meslek alanlarımıza dönük saldırılara daha donanımlı olunursa direnilebileceği gerçeğini hareket noktası alarak; Yetkin Mühendislik Uygulama Yönetmeliği ve Serbest İnşaat Mühendisliği Uygulama Yönetmeliği ile ilgili çalışmalar ve ısrar sürmeli, özellikle Yetkin Mühendislikle ilgili yeni yönetmelik hazırlama ve uygulama süreci başlatılmalı, meslek içi eğitim çalışmalarına ve Oda-üye ilişkisini daha işlevsel kılacak girişimlere ağırlık verilmelidir. Kurumsallaşmasını tamamlamış, örgütlenmesini yatay ve dikey ilişki düzeyinde genişletmiş ve pekiştirmiş, demokrasinin özüne uygun iç işleyişe sahip, yönetim kademelerinde gençleşmeyi asli hedef olarak gören İnşaat Mühendisleri Odası’nın, mesleki alanlara dönük saldırıları daha rahat göğüsleyeceği ve beraberinde toplumsal meşruiyet sınırlarını genişleteceği açıktır. Odamız üyesi, meslektaşımız Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, sosyal ve halkçı yerel yönetim anlayışının küçük bir örneğini hayata geçirdiği için yargılanmaktadır. Danışma Kurulumuz Osman Özgüven’in ve uygulamalarının arkasında olduğunu kamuoyuyla paylaşmaktır. 41. dönem çalışmalarının bu anlayış ve hassasiyet çerçevesinde programlanıp hayata geçirilmesi, mesleğimizin, meslektaşlarımızın ve kamunun yararına olacağı Danışma Kurulumuzun ortak görüşüdür. 13 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 TMMOB GÜNCESİ TMMOB GÜNCESİ TMMOB’NİN YÜREĞİ TUZLA’DA... TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Limter-İş Sendikası’nın 16 Haziran 2008 günü Tuzla tersanelerinde başlattığı grevle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümlü “kazaların” son bulması ve insanca yaşama koşullarının sağlanması için Limter-İş Sendikası’nın bugün (16 Haziran 2008) başlattığı “Yaşam ve İnsanca Çalışma Hakkı” grevini tüm yüreğimizle destekliyoruz” dedi. TMMOB 40. DÖNEM YÖNETİM KURULU GÖREV DAĞILIMI YAPTI Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin 29 Mayıs-1 Haziran 2008 tarihlerinde Ankara’da yapılan Genel Kurulu sonucunda belirlenen Yönetim Kurulu, 14 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirilen ilk toplantısında görev dağılımını yaptı. Görev dağılımı sonucu, 38. ve 39. Dönem’de Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Makina Mühendisleri Odası Temsilcisi Mehmet Soğancı yeniden başkanlığa seçildi. Yönetim Kurulu II. Başkanı Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Temsilcisi Nail Güler, Sayman İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcisi Selçuk Uluata olurken, Yürütme Kurulu Üyeleri İlker Ertem (Maden Mühendisleri Odası), Sabri Orcan (Mimarlar Odası), Yaser Gündüz (Şehir Plancıları Odası)’den oluştu. DANIŞTAY SAKARYA İPEKYOLU SERBEST BÖLGESİ’YLE İLGİLİ YÜRÜTMEYİ DURDURMAYA “DEVAM” KARARI VERDİ Sakarya İpekyolu Serbest Bölgesi’nin Yer ve Sınırlarının Belirlenmesi ve Kurulup İşletilmesine Dair Karar’ın yürürlüğe konulmasına ilişkin 10.07.2007 tarih ve 26578 Resmi Gazete’de yayımlanan 12.03.2007 tarih ve 2007/12340 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması için TMMOB tarafından açılan davada, daha önce davalılardan (Başbakanlık ve Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı) yanıt gelene kadar yürütmeyi durdurma kararı veren Danıştay, yanıt geldikten sonra da yürütmenin durdurulmasının devamı yönünde karar aldı. AVRUPA SOSYAL FORUMU HAZIRLIK TOPLANTISI KİEV’DE YAPILDI Beşincisi Eylül 2008’de, İsveç’in Malmö kentinde toplanacak Avrupa Sosyal Forumu için hazırlıklar son aşamaya geldi. Bu hazırlıklar Kiev’de masaya yatırıldı. İZMİR KONAK’TA TMMOB ADINA YAPTIRILAN “BİRLİK PARKI” AÇILDI İzmir Konak İlçesi’nde “Yenişehir Gıda Çarşısı” olarak bilinen Yenişehir Ticaret Merkezi’nde Konak Belediyesi tarafından TMMOB adına yaptırılan “Birlik Parkı” TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’nın da katılımıyla açıldı. AKP’NİN DÜZENİ; ZAM DÜZENİ Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 1 Temmuz 2008 tarihinden itibaren geçerli olacak elektrik fiyat artışlarıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Bütün bu yapılan zamlara karşın, kamu emekçilerine yapılan komik ücret artışları ve asgari ücretin yüzde 5 civarında kalması, hükümetin zenginin dostu, yoksulun düşmanı olduğunu, AKP’nin düzeninin zam düzeni olduğunu bir kez daha en açık şekilde göstermiştir. TMMOB, halkı yoksullaştıran zamların derhal geri alınması, emekçilerin yaşam düzeylerinin insanca yaşanacak bir düzeye getirilmesi için gerekli politikaların hayata geçirilmesi için emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir” dedi. 14 SİVAS’I UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ Sivas Katliamının 15. yılında, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Sivas katliamının Türkiye’nin aydınlığına, çağdaşlığına, demokrasiye, halkların kardeşliğine, eşitliğe, özgürlüğe ve bir arada yaşama kültürüne yapılan bir saldırı olarak gören TMMOB, her 2 Temmuz’da olduğu gibi, bu yıl da, işçilerle, kamu emekçileriyle, gençlerle, aydınlarla seslerini, ellerini, öfke ve bilinçlerini birleştirerek omuz omuz duracak” dedi. TMMOB YÖNETİM KURULU ODA BAŞKALARI İLE 40. DÖNEMİN İLK TOPLANTISINI YAPTI. TMMOB Yönetim Kurulu 12 Temmuz 2008 tarihinde Ankara’da Oda Yönetim Kurulu Başkanları ile 40. Dönemin ilk toplantısını gerçekleştirdi. 40. Dönem TMMOB Çalışma Programı taslağı üzerine görüşlerin alındığı toplantı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’nın Çalışma Programı taslağını katılımcılara özetlemesi ile başladı. Soğancı daha etkin, daha demokratik, daha işlevsel bir TMMOB örgütlülüğü için birlikte karar alma, birlikte üretme ve birlikte yönetme anlayışları çerçevesinde Oda Yönetim Kurulu Başkanlarının görüşleriyle geliştirilecek taslak programın sonraki Yönetim Kurulu toplantısında karar altına alınacağını ifade etti. KAMU ÇALIŞANLARINI YOKSULLUK SINIRI ALTINDA YAŞAMAYA MAHKUM EDEN, ÜLKENİN GELECEĞİNİ GÖZDEN ÇIKARAN AKP DÜZENİNE “ARTIK YETER” DİYORUZ Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Kamu çalışanlarına yapılan ücret zammı hakkında bir basın açıklaması yaptı. Soğancı, “Yıllardır uygulanan neo-liberal ekonomik politikalar sonucunda ülkemiz ekonomisinin temel dengeleri yitirilmiş, üretimden uzaklaşılmış, şiddeti her defasında daha da artan ekonomik ve sosyal bunalım süreçleri birbirini izlemiştir. Bu süreçler çalışanların ücretlerinde her defasında çok büyük düşüşler yaratmıştır. Hükümetin kamu çalışanları için açıkladığı yüzde 3,96’lık zam oranı yaşanan bu gerçeğin en açık ifadesidir. Kamuda çalışan yüzbinden fazla mühendis, mimar ve şehir plancısı adına bu komik zamları kabul etmemiz mümkün değildir” dedi. TMMOB’DEN, 40.DÖNEMDE GÖREV YAPACAK İL/İLÇE KOORDİNASYON KURULLARINA MEKTUP VAR TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 40 Dönemde görev yapacak İl/İlçe Koordinasyon Kurulu Sekreterlerine mektup yollayarak, başarılar diledi. 4 TEMMUZ 2008 TARİHİNDE YAPILAN BASIN AÇIKLAMASINDA TMMOB YER ALMAMIŞTIR 4 Temmuz 2008 tarihinde çeşitli kuruluşların yaptığı ve TMMOB’nin de adının yer aldığı basın açıklamasının Atatürkçü Düşünce Derneği’nin web sayfasında yayınlanması üzerine ADD’ye açıklama gönderildi. “Derneğiniz, 4 Temmuz 2008 tarihinde son günlerdeki gözaltı uygulamalarına ilişkin bir basın açıklaması yapmıştır. Bu basın açıklamasının altında ise katılımcı Kurumlar sıralanmıştır. Bu katılımcılar arasında TMMOB’un ismi de zikredilmektedir. Ancak, bu basın açıklamasına ilişkin gerek Derneğinizden gerekse diğer katılımcı kuruluşlardan TMMOB’a bir bilgi verilmemiştir. Birliğimize bir bilgi verilmeden ve Birliğimizden onay alınmadan isminin yazılmasını onaylamadığımızı belirtmek isteriz” denildi. DUYURU İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 TMMOB 40. Dönem Olağan Genel Kurulu’nda Kabul Edilen Kararlar 1- Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) 41. Olağan Genel Kurulunda, 2008-2009 çalışma döneminde sekreteryalığını EMO’nun yürüteceği “Ücretli ve İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı”nın düzenlenmesi ile ilgili olarak 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 2- 2008-2009 çalışma döneminde sekreteryalığını EMO’nun yürüteceği “Kadın Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları Kurultayı”nın düzenlenmesi ile ilgili olarak 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 3- Kamu ve Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın ücretlerinin insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılmasıyla ilgili olarak, 41. Dönem Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunca oluşturulan çalışma grubunun 40. Dönem TMMOB çalışma gruplarına dahil edilmesi ve bu doğrultuda talep ettikleri “Ücretli Çalışan Üyeler Çalışma Grubu”nun tekrar oluşturulması ile ilgili 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 4- 41. Dönem göreve gelen Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunca, öğrenci üyelerin “staj sorunu” ile ilgili oluşturulan Çalışma Grubunun 40. Dönem TMMOB çalışma gruplarına dahil edilmesi ve bu doğrultuda talep ettikleri “Staj Kanunu Çalışma Grubu”nun oluşturulması ile ilgili 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 5- Cinsiyet Ayrımcılığı Takip Sekreteryası’nın kurulması hususunda TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu’na görev verilmesine, 6- Üniversitelerin “Mekatronik Mühendisliği” Bölümünden mezunların Makina Mühendisleri Odası’na; “Üretim Sistemleri ve Endüstri Mühendisliği” Bölümü mezunlarının Makina Mühendisleri Odasına kaydolmalarına, 7- TMMOB’nin 2004 yılından bu yana aktif bileşeni olduğu Avrupa Sosyal Forumu’nun Berlin’de yapılan hazırlık toplantısında alınan kararla 19-22 Eylül 2010 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak 6. Avrupa Sosyal Forumu Sekreteryasında yer almasına, 8- TMMOB Yönetim Kurulu’nun 2009 Yerel Yönetim seçimlerini de göz önüne alarak, TMMOB’nin sekreteryasında öncelikle “Yerel Yönetimler ve Kentleşme Kurultayı” nın düzenlenmesine, ayrıca takip eden süreçte TMMOB’nin İKK düzeyinde örgütlü iller/ilçeler öncelikle olmak üzere “Kent Sempozyumları” düzenlenmesine, 9- Yer altı suyu ve zemin etüdü sondaj faaliyetlerinde, proje ve denetiminde petrol mühendislerinin DSİ ve diğer kamu kuruluşları tarafından yetkili sayılmasına ilişkin 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 10- TMMOB’ye yönelik Birlik Hisse Ödentilerini yerine getirmeyerek, oda genel kurul delegelerinin TMMOB 40. Olağan Genel Kurulu’na katılımını ve Orman Mühendisleri Odası’nın TMMOB Yönetim Kurulu’nda temsilini engelleyen Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun kınanmasına ve Odadan Birlik hissesinin yasal yollardan alınması için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu’na görev verilmesine, 11- Mesleki uzmanlık alanlarımızla ilgili yasa, yönetmelik, norm ve şartname hazırlıklarında odaların TMMOB eşgüdümünde birlikte üretme anlayışıyla güç birliği oluşturacak duyarlılıkla çalışma ortamı oluşturması konusunda 40. Dönem Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 12- Yapı Denetim Yasası ekinde yer alan “şantiye şefi” tip sözleşmesinde kişilerin her şart altında hizmeti brüt ücretle yapacağı belirtilmekte, çalışmaların bu konuda özellikle faal olan odaların katılımıyla oluşturulacak bir komite tarafından yürütülmesi ve konuyla ilgili olarak; 05.02.2008 tarih ve 26778 sayılı R.G’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yapı denetim Uygulama Yönetmeliğinin (i) bendinde tanımlanan ve 9. maddenin 2. fıkrasında sözü geçen “şantiye şefi” madde 28/6 ve geçici madde 3/1 fıkrasında bahsi geçen “minha” düzenlemesinin TMMOB tarafından iptali istemiyle yargı süreci başlatılmıştır. Aynı önergede yer alan ücretli çalışan mimar ve mühendislerin sendikal hak ve örgütlenme hedefine yönelik komite oluşturulması konusunun “Ücretli ve İşsiz Mühendis Kurultayı”’nın düzenlenmesi ile birlikte değerlendirilerek 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 13- TMMOB Mimarlar Odası üyesi ve çalışanı Alev Şahin’in 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününe katılımı dolayısıyla devam eden tutukluluk haline ilişkin 20 Haziran 2008 de yapılacak duruşmaya TMMOB’nin, Alev Şahin’e özgürlük talebi çağrısıyla katılım yapılması yönünde 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 14- 5 yıldan daha fazla birikmiş üye aidat borçlarının alınmaması ve Odalar arası farklı uygulamaların sona erdirilmesi için komisyon kurularak çalışmaların yapılması yönünde 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 15- 2009 yılı mart ayı sonunda yerel seçimler öncesinde bir çok meslektaşımızın yaşama ve çalışma alanı olan kentlerin; siyasi iktidarların arka bahçesi haline gelmesi, çıkartılan ranta dayalı yasalarla teknik personel ve teknik hizmetler önemsizleştirilerek hizmet alanlarımızın daraltılması, belediyelerde teknik personel sayısının iyiden iyiye azaltılması ve emekçi halkların yaşam alanlarını yok eden çarpık kentlerin yaratılmasından sorumlu AKP iktidarının bilimden ve mühendislikten uzak “tek tip” uygulamalarının, piyasacı, Amerikancı ve gerici politikalarının kısaca bütün alanlarda tahribata yol açan bu genel ve yerel politikaların deşifre edilebilmesi amacıyla 2008 yılı sonuna kadar “AKP iktidarının meslek alanlarımıza ve mühendislerin hak ve çıkarları üzerinde yarattığı tahribat”ı sergileyen bir etkinliğin yapılması için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 16- Temel ilkesi örgütsel bağımsızlık olan TMMOB ve bağlı odaları, her türlü etkinliği düzenlerken, bu etkinliklerini öncelikle öz kaynakları ile finanse ederler. Etkinliklerin düzenlenmesi sırasında öz kaynakların yetmemesi durumunda odalar arası işbirliği olanakları araştırılır. Yukarıdaki şartların sağlanamaması durumunda etkinliğin düzenlenmesi sırasında maddi destek alınması durumunda alınan maddi destek TMMOB ve bağlı odaların örgütsel bağımsızlığını ve kimliğini zedelemeyecek biçiminde kullanılmalıdır. Birliğimizin ve bağlı odaların düzenleyeceği her türlü bilimsel ve teknik etkinliklerde destek ve sponsorluk uygulama usul ve esaslarının odalarımızın görüş ve önerileri alınarak belirlenmesi için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna yetki verilmesine, 17- a) Doğal kaynaklarımızın bilime, tekniğe ve mühendisliğe aykırı bir şekilde işletilerek yağmalanmasına, doğal varlıklarımızın yönetiminde toplumsal ve kamusal yararın yerine özelleştirme, 15 DUYURU yabancılaştırma ve tahrip ederek yok etme süreçlerinin önünün açılmasına, çevrenin, tarihi değerlerin ve kültürel mirasın yerli ve yabancı şirketlerin kar hırslarına terk edilmesine neden olan karar ve uygulamalar içindeki belirleyici konumları nedeni ile ve bu arada mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının hak ve çıkarlarına aykırı politika ve girişimlerin de adeta destekleyicisi konumunda bulunan, 60. Cumhuriyet Hükümeti’nin, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Metalurji Mühendisi Hilmi GÜLER’in, Bayındırlık ve İskan Bakanı, İnşaat Mühendisi Nafiz ÖZAK’ın, Ulaştırma Bakanı, Gemi Mühendisi Binali Yıldırım’ın, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Makine Mühendisi Zafer ÇAĞLAYAN’ın, Çevre ve Orman Bakanı, İnşaat Mühendisi Veysel Eroğlu’nun 29 Mayıs01 Haziran 2008 tarihlerinde, Ankara’da toplanan TMMOB 40.Olağan Genel Kurulu’nda, kınanmalarına ve tüm bu politika ve uygulamaları nedeni ile kamuoyunda teşhir edilmelerine; b) 60. Cumhuriyet Hükümeti’nin mühendis kökenli Bakanlarından, Metalurji Mühendisi Hilmi Güler (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı), İnşaat Mühendisi Faruk Nafiz Özak (Bayındırlık ve İskan Bakanı), Gemi Mühendisi Binali Yıldırım (Ulaştırma Bakanı), Makina Mühendisi Mehmet Zafer Çağlayan (Sanayi ve Ticaret Bakanı) ve İnşaat Mühendisi Veysel Eroğlu (Çevre ve Orman Bakanı) Bakanlık görevlerini yürütürken, doğal kaynaklarımızın ve doğal varlıklarımızın korunması, geliştirilmesi ve bu alanda kamusal ve toplumsal yararın öne çıkarılması yerine, bilime, tekniğe, mühendisliğin evrensel ilke ve doğrularına ve meslek etiğine aykırı uygulamaları ile doğal kaynaklarımızın yönetimi ve işletiminde, doğal varlıklarımızın, çevrenin, tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara taşınması süreçlerinde, tam anlamı ile bir yağma ve tahrip etme döneminin önünü açan karar ve uygulamaların öznesi olmuşlardır. Bu noktada ve konumda bulunan, yukarıda isimleri ve meslekleri belirtilen mühendis kökenli Bakanların, TMMOB Yasası ve TMMOB’nin ilgili Yönetmelikleri gereğince, üyesi bulundukları Oda’ların Onur Kurulları’na, ODA’LARINDAN İHRAÇ talebi ile sevk edilmeleri hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 18- Nükleer lobilerin baskıları sonucu çıkarılan Nükleer Enerji Yasası, belirli birkaç şirkete nükleer santral kurdurulmasının hukuki zeminini yaratma amacındadır. Dünyanın vazgeçtiği, kaza riskleri taşıyan, atık sorununun ciddi tehlikeler barındırdığı, dışa bağımlı ve nükleer lobilerin çıkarına olan nükleer santralin ülkemizde kurulmasına karşı TMMOB’nin bu konuda öncülük görevini üstlenmesine dair çalışmalar yapılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 19- “Özelleştirmeler AKP iktidarı döneminde de talan anlayışı ile hızla devam etmektedir. Dünya Bankasının talepleri doğrultusunda insan için zorunlu yaşamsal vazgeçilmez nitelikteki bir kullanım aracı olan suyun özelleştirilmesi de gündemleştirilmektedir. Akarsuların satışını, havza kullanım haklarının sermayeye devrini sağlayacak yasal düzenlemelere yönelik hazırlıklar yapılmaktadır. İngiltere, Fransa, Latin Amerika ülkelerinde yapılan suyun özelleştirilmesi yoksul halk kesimleri için yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Dünya Su Konseyi tarafından düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu 16-22 Mart 2009 tarihinde İstanbul’da toplanacaktır. Dünya Su Forumu’nda Küresel Su Politikaları tartışılacaktır. Dolayısıyla Küresel Su politikalarının temsilcileri kadar bu politikalara muhalefet eden çok sayıda örgüt temsilcisi de İstanbul’a gelecektir. 16 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Dünya Su Forumu için hazırlıklara başlamak, Foruma seçenek olacak karşıt organizasyonlar oluşturmak, küresel su güçlerine muhalefet eden uluslararası güçleri bir araya getirmede, suyun özelleştirilmesine yönelik her türlü politikalara karşı, sendikalar, meslek örgütleri ve demokratik örgütleriyle ortak organizasyonlar oluşturulmasında TMMOB’nin öncü bir görev üstlenerek bu yönde çalışmalar yapılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 20- “Mevcut maden yasası”, incelendiğinde her ne pahasına olursa olsun madencilik yapılmasını öngören, sadece üretimi önceleyen, çevre ve doğayı gözetmeden insanı merkezine almayan bir yaklaşımla madencilik için tüm tarihi doğal kültürel zenginliklerimizin göz ardı edildiği, iş güvenliği, işçi sağlığı ve çevre sağlığı ile ilgili önlemlerin yer almadığı bir yasadır. Uluslararası sermayenin ülkemizi açık pazar olarak hızlıca kullanması, başka bir deyişle yapılan düzenlemelerle yağmanın önünün açılması, ülke gündeminde yoğun olarak altın madeni aranması ve üretilmesinin; ya işletme teknolojisi ve çevre ya da ekonomik boyutuyla gündeme gelmesine neden olmuştur. Altın arama ve üretilme işlemlerinin olduğu bölgelerde de insanımızın yoğun ve haklı direnişleri ortaya çıkmıştır. Madenlerin gerçek sahibi bu ülkenin halklarıdır. Maden kaynaklarımız, toplumun ihtiyaçlarını gören, bilim ve akla uygun yöntemlerle işletilen, insanı, çevreyi ve doğayı merkezine alan yaklaşımla değerlendirilmelidir ilkesiyle, TMMOB’nin bu talan yasası başta olmak üzere, siyanürlü altın işletmeciliğine karşı durması, yerellerde geliştirilen direnişlerde yerini alması yönünde gereken tüm çalışmaları önümüzdeki dönem hayata geçirme mücadelesine devam etmesi yönünde 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 21- TMMOB İl/İlçe Koordinasyon Kurullarında “kadın üyeler çalışma grupları” oluşturulması talebiyle verilen önerge ile “Ülkemiz kadınları toplumumuzun yaşadığı yoksulluk, baskı koşullarını en ağır biçimiyle hissetmektedir. Ekonomik krizde en kolay işini kaybeden kadınlarımız, yeri gelince eve kapatılmakta, yeri gelince yedek işgücü olarak emek gücüne alternatif olarak kullanılmakta, ırkçı şoven politikanın acı sonuçlarını en vahim şekilde hissederek. gelenek-görenek, dini gerekçelerle baskı altında tutularak ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmektedir. TMMOB, kadına cinsiyetinden kaynaklı olarak uygulanan her türlü olumsuz davranış ve politikalara karşı mücadele etmeli, kadının desteklenmesi anlamında pozitif ayrımcı politikalara destek olmalı ve bu amaçlarla çalışacak bir komisyon oluşturulması ve İl/İlçe Koordinasyon Kurullarında da benzer çalışmalar yapmak üzere Kadın Üyeler Çalışma Grupları oluşturulması hususunda çalışma yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 22- “Ülkemiz Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Gürcü, Çerkez farklı etnik kimliklerin var olduğu çok kültürlü bir coğrafyadır. Bu coğrafyada kanayan bir yara haline dönüşen Kürt sorununun çözümünde şiddet politikaları uygulanmakta, son otuz yıldır barışçı çözüm yerine askeri yöntemde ısrar edilerek 40 bin cana ve 300 milyar dolar kayba neden olunmuştur. Kürt sorunu halkların kardeşliği eşitlik temelinde demokratik ve barışçıl çözümlerle ele alınmalıdır. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl perspektifle çözümünden yana olduğumuzu, can ve ekonomik kayıpların olmamasını, ülke kaynaklarının halkın yaşam standardının iyileştirilmesinde kullanılmasını belirterek barışın sağlanması için çaba göste- İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 rilmesine ve bu konuda çalışmalar üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 23- MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan; yerbilimlerinin tüm evrelerine, binlerce yıl önce Anadolu’da yaşamın, mamutlar dahil olmak üzere dünyanın geçmişine, evrime ışık tutan yüzlerce canlıya ait fosillerin maden ve mineral örneklerinin saklandığı, korunduğu, bunların içindeki en seçkin örneklerin uluslararası standartlara uygun, bilimsel ve eğitsel şekilde sergilendiği, Türkiye’nin en zengin “doğa müzesi” olan Tabiat Tarihi Müzesinin, 1 Temmuz 2005 yılından bu güne inşa problemleri gerekçe gösterilerek kapalı tutulması ve açılmasına dair herhangi bir çalışma yapılmaması nedeniyle ilgili tüm mühendislik öğrencileri, mühendisler, teknik elemanlar ve tüm kamu için eğitici, öğretici bir laboratuar özelliği taşıyan müzenin tekrar toplumun hizmetine açılması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kurulunun girişimde bulunmasına, 24- TMMOB mücadelesinde yaşamını yitiren Harun Karadeniz, Zeki Erginbay, Akın Özdemir, Teoman Öztürk, Hasan Balıkçı, Suat Sezai Gürü gibi öncü insanlarımızın anısını yaşatmak ve geleceğe aktarmak üzere kitap ve CD gibi belgesel materyalin hazırlanması için 40. Dönem Yönetim Kuruluna yetki verilmesine, 25- Tersanelerden başlayarak tüm iş kollarında işçi sağlığı ve iş güvenliğinin yaşama geçirilmesi için bir dizi tedbirlerin alınması için; a- TMMOB; tüm iş kollarında yurttaşlarımızın hayatlarını kaybetmesine, yaralanmalarına, sakat kalmalarına mesleki hastalıklara yakalanmasına neden olan, iş güvenliksizlik ortamının ve süreçlerinin karşısındadır. b- Özellikle son bir yılda daha bir gündemimize giren, en köklü iş kollarımızdan gemi iş kolunda, tersanelerde yaşanan ölümlü, yaralanmaları, sakat bırakan iş kazalarının yaşanmaması için öncelikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığını iş yasası ve bağlı yasal düzenlemeleri hakkıyla uygulaması için sorumluluklarını almaya çağırır. Denizcilik müsteşarlığını mevcut ve yatırım halindeki tersanelerin, atölyelerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerine uygun fiziki ve teknolojik olanakların hayata geçmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapmaya ve uygulamaya çağırır. c- TMMOB; ağır ve tehlikeli iş kollarından olan gemi iş kolunda gözlemlenen savruk disiplinsiz, plansız, programsız çalışma süreçlerine neden olan taşeronluk ve esnek çalışma sistemlerinin bu iş kolunda sona erdirilmesi için her türlü girişimde bulunur. TMMOB; 4857 sayılı İş Yasası kapsamında alt işverenlik uygulamalarının, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için esnek çalışma uğruna suistimal edilmesine karşı çıkar. d- TMMOB; kamusal nitelikte yaşam savaşı veren işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından fiziksel ve teknik olanakları gelişkin, işçi sağlığı ve iş güvenliği kültür ve birikimine sahip Haliç ve Camialtı Tersaneleri’nin kamu eliyle yeniden canlandırılmasını ve bu tersanelerin gemi iş koluna örnek oluşturmasının takipçisi olacaktır. e- TMMOB; Haliç tersanelerinin, Tuzla tersanelerinin çarpık kentsel yıkım politika ve uygulamalarıyla tasfiye edilmesine karşı çıkacaktır. TMMOB; emperyalizmin, kendi güdümünde kent devletleri oluşturmak için yürüttüğü politika ve uygulamalara bağlı olarak DUYURU İstanbul’un, İzmir’in vb diğer kentlerimizin üretimden kopartılarak finans, turizm ve hizmet sektörü ağırlıklı tüketimin pompalandığı kentler olmasına karşı çıkar. f- TMMOB; 4857 sayılı İş yasasından farklı olarak “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” adlandırmasını “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” olarak değiştirilmesini yasama organına önerir. Gerekçe; Sağlık, insan ve dolayısıyla işçiyi ilgilendirir; güvenlik ise işin bütünüyle ilgilidir. g- TMMOB; yurt sathına yayılan tersane yatırımlarının işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları çerçevesinde oluşturulmasını, görece sanayi deneyimi az illerimizden işçi sağlığı ve iş güvenliğinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığı tarafından daha özenli takip edilmesini talep eder. h- TMMOB; başından beri çeşitli gerekçelerle tersane yatırımına uygun bir yer olmadığını belirttiği, hukuk dışı bir biçimde oldu bittiyle yaşama geçirilmeye çalışılan Yalova –Altınova Tersaneler Bölgesinin, Tuzla Tersaneler Bölgesine, Haliç Tersanelerine seçenek olarak gösterilmesine karşı çıkar. i- TMMOB; tersane bölgeleriyle birlikte tüm sanayi bölgelerinde çalışanlar için insani şartlara ve sosyal şartlara uygun lojmanlar, barınma, sosyal tesis olanakları sağlanmasını önerir. Yukarıdaki ilkeler kapsamında işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yapılan çalışmaları geliştirmek, ilgili meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, emekten yana örgütlerle ortak çalışma ve etkinlikler yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 26- Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne değişime uğramış, eski ve yabancı kökenli sözcüklerin birçok alanda Türkçe boşluklar oluşturularak kullanmaya başlanılması, mühendislik mimarlık eğitiminde de halen bir çok değişimin ve sözcüğün yabancı kökenli ve/veya eski olduğu, her konuda yenilenmenin günümüzde halen kullandığımız birçok sözcüğün bugünkü Türkçe ile anlaşılması mümkün olmaması nedeniyle mühendislik mimarlık eğitim ve hizmetlerinde kullanılan yabancı kökenli ve eski Türkçeden kalan terimlerin yerine Türkçe terimlerin saptanması ve kullanılmasının sağlanması için çalışma yapılması, bu konuda Üniversite ve Odalarla işbirliği ile çalışma başlatılmasına ilişkin 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 27- TMMOB Öğrenci Kurultayı ve öğrencilerin merkezi örgütlenme ihtiyacını giderecek bir yapının oluşturulmasına ilişkin çalışmalar yapmak üzere 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 28- TMMOB Denetim Yönetmeliğinin günün koşullarına uyarlanmak ve güncel hale getirilebilmek için 40. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu’na, bir komisyon kurularak 41. Olağan Genel Kuruluna kadar çalışma yapması için görev verilmesine, 29- Geçen dönem yoğunluğu nedeniyle üzerinde tartışılamayan meslek ilkeleri ve mesleki davranış ilkelerini bu dönem incelemek üzere TMMOB’nin tüm birimlerinde tartışılmaya açılması konusunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kuruluna görev verilmesine, 30- Kamu kurumlarında çalışan ve TMMOB’ye bağlı oda delegelerinin TMMOB ve odaların genel kurullarına görevli olarak katılıp katılamayacakları hususunda hukuki yönden araştırma yapılması ve girişimlerde bulunulması hususunda 40. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu’na görev verilmesine, Karar verildi. 17 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 DUYURU T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü Sayı : B.09.0.TAU.0.15.00.00/9595 Dosya : 000095001 Konu : Fenni Mesuliyet 16 Eylül 2005 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Selanik cad. No:19/1 06650 Kızılay/ANKARA İlgi : a) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 08.02.2005 tarih ve 894 sayılı yazısı. b) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 11.08.2005 tarih ve 5646 sayılı yazısı. Bakanlığımıza iletilen ilgi (a) ve (b) yazılarınızda: yapının tamamlanmış, ancak yapı sahibinin kendisine ait yükümlülükleri yerine getirmeyerek (SSK ilişik kesme, vergi, harç yatırmama vb.) Yapı Kullanma İzin Belgesinin alınmaması halinde Fenni Mesuliyet (TUS) görevlerinin sona ermediği ve 30.000 m2 sınırı nedeniyle üyelerimizin yeni Fenni Mesuliyet (TUS) görevi üstlenmesine engel oluşturduğu, dolayısıyla ekonomik olarak mağdur olmalarına yol açtığı, bu durumda nasıl bir prosedür ve yöntemle sonlandırılması hakkında Bakanlığımız görüş ve önerileri sorulmaktadır. Bilindiği üzere, 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinin 58. Maddesinde; “Meslek Odaları, fenni mesuliyete ilişkin yapı inşaat alanı sınırlamasının kontrolünü bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten başlamak üzere kayıtlarına giren yapı ruhsatı ile bu ruhsata istinaden düzenlenen Yapı Kullanma İzin Belgelerini veya fenni mesul sözleşmelerini veya istifa dilekçelerini dikkate alarak yerine getirirler.” hükmü yer almaktadır. Özellikle yapının tamamlanmış olması ve yapı sahibinin kendisine ait yükümlülükleri yerine getirmeyerek (SSK ilişik kesme, vergi, harç yatırmama vb.) yapı Kullanma İzin Belgesinin alınmaması halinde fenni mesullerin mağdur olmaması bakımından sözleşmelerinde aksine bir hüküm yok ise Kanunun 28. Maddesi kapsamında istifa dilekçesi vererek idarece yapı yerinde tespit yapılmak ve yapı durdurulmak suretiyle yapıya ilişkin fenni mesuliyet sorumluluklarını sonlandırabilirler. Dolayısıyla, istifa dilekçesi vererek fenni mesuliyet hizmetlerini sonlandırdıkları yapıya ilişkin m2.ler, sicillerinden düşülür ve bu şekilde durdurulan yapıya ilişkin yeni bir fenni mesul ataması yapılması ve atanan yeni fenni mesullerin raporları alınarak ve tespit yapılarak yapının durumuna göre yapı ruhsatı veya yapı Kullanma İzin Belgesi düzenlenmesi gerekmektedir. Bilgi ve gereğini rica ederim. DAĞITIM: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Selanik Cad. No: 19/1 06650 Kızılay/ANKARA TMMOB Başkanlığı Atatürk Bulvarı No: 131 K: 9 bakanlıklar/ANKARA 18 Köksal AKTEPE Bakan a Genel Müdür Yardımcısı İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 DUYURU İMO Serbest İnşaat Mühendisliği Hizmetleri Uygulama, Tescil, Denetim ve Belgelendirme Yönetmeliği 10. ve 11. maddeleri uyarınca, SİM belgeleri yenilenecektir. Yenileme süreleri 01 Mart 2008-20 Temmuz 2008 tarihleri arasında dolmuş olan SİM’ler için son onay tarihi 31 Ağustos 2008 olarak belirlenmiştir. SİM yenileme süresi 31 Ağustos 2008’den sonra dolacak olan SİM’lerin başvurularını, Yönetmelik uyarınca 1 (bir) ay önceden yapmaları gerekmektedir. 1. Akademik unvan puanlandırılması, üye sicil sayfasından alınacak (Yüksek Mühendis 5, Dr., Yrd. Doç., Prof. için 15 puan olmak üzere), e-imo veri tabanında bulunmayan akademik unvan bilgileri üyenin, ilgili belgesini ibrazı halinde sisteme işlenerek puanlandırılacaktır. 2. Mesleki etkinliğe dair puanlandırma, SİM Yönetmeliğinin mesleki etkinlik puanlandırma kriterine göre yapılacaktır. Puana esas tüm mesleki etkinlikler için belgelendirme koşulu aranacaktır. 3. Mesleki deneyime dair puanlandırılma, Oda kayıt tarihi esas alınarak e-imo veri tabanından otomatik olarak hesaplanmaktadır. 4. Meslekiçi eğitime dair puanlandırılma, e-imo veri tabanından otomatik olarak hesaplanmaktadır. 5. Mesleki faaliyet puanlandırılması, bilgi için ekte sunulan ve web üzerinden üye tarafından doldurularak, Şube tarafından kontrol ve denetimi yapılacak olan “SİM Mesleki Faaliyet Veri Giriş Formu” üzerinden hesaplanacaktır. SİM MESLEKİ FAALİYET VERİ GİRİŞ FORMU KILAVUZU 1. Internet bağlantısı olan bir bilgisayardan portalımıza bağlanmak için www.imo.org.tr adresini web tarayıcınıza yazdıktan sonra açılan sayfanın sağ tarafındaki düğmelerden “SİM Mesleki Faaliyet Veri Girişi” düğmesini tıklayınız. 2. Bilgisayar ekranınızda başka bir tarayıcı sayfası açılacak. Bu sayfada mesleki faaliyetlerinizi girmeden önce üyeliğinizi doğrulamak amaçlı olarak Oda Sicil Numaranızı ve T.C. Kimlik Numaranızı girmeniz gereken iki alan göreceksiniz. Bu alanları gerekli bilgilerle doldurup “İlerle” butonuna bastığınızda mesleki faaliyetlerinizi kolayca girebileceğiniz sayfaya yönlendirileceksiniz. Not: Eğer sistemimizde Sicil Numaranıza bağlı olarak T.C. Kimlik Numarası bilginiz bulunamazsa veya bulunan sistemimizdeki T.C. Kimlik Numarası girilenden farklıysa hata mesajlarıyla karşılaşabilirsiniz. Bu sorunu gidermek için şube veya temsilciklerinizle temasa geçmelisiniz. 3. Sorunsuz olarak “Mesleki Faaliyet Veri Giriş Formu”na ulaştıysanız yapmanız gereken faaliyetlerinizle ilgili bilgileri doğru olarak doldurmaktır. Sisteme eklediğiniz herbir faaliyet sayfanın altında liste şeklinde görüntülecektir. Yanlış girilen faaliyetler listedeki ilgili “Sil” yazısına tıklayarak listeden silinebilir. Eklenen mesleki faaliyet bilgileri otomatik olarak şube ve temsilciklerimizin kullandığı programlara yansıyacaktır. 4. Mesleki faaliyetlerinizi eksiksiz olarak sisteme ekledikten sonra sisteme giriş yaparken beyan etmiş olduğunuz işlere ait “İMO’ dan alınmış sicil durum belgesi” veya “Kamu kurumlarınca düzenlenmiş iş bitrme belgeleri “ veya “Kamu kurumlarınca düzenlenmiş geçici veya kesin kabul belgesi” veya “Biri proje antetinin onaylı fotokopisi olmak üzere; fatura veya yapı ruhsatı ” belgelerinden herhangi bir tanesini Odamız şube veya temsilciklerine sunarak yaptığınız beyanı doğrulatmanız gerekmektedir. Gerekli evrakları ibraz edilemeyen faaliyetler yetkililer tarafından sistemden elenecektir. 19 HABERLER İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 TMMOB “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nde Düzenlenen Şantiye Şefliğine İlişkin Görüş Bildirdi 05.02.2008 tarih ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nde düzenlenen Şantiye Şefliğine ilişkin TMMOB’nin değerlendirmesi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’ne iletildi. T.C. BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’ne ANKARA 05.02.2008 tarihli ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nin uygulaması sırasında yaşanan tereddütlerin giderilmesi amacıyla Genel Müdürlüğünüz tarafından davet edildiğimiz toplantıya istinaden Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nde Düzenlenen Şantiye Şefliğine İlişkin Değerlendirmelerimiz ekte tarafınıza iletilmektedir. Bilgilerinize sunarız. Saygılarımızla, N.Hakan GENÇ Genel Sekreter YAPI DENETİMİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİ’NDE DÜZENLENEN ŞANTİYE ŞEFLİĞİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME 05.02.2008 tarihli ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”nin uygulaması sırasında yaşanan tereddütlerin giderilmesi amacıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 07.05.2008 tarih ve 1315 sayılı, 12.06.2008 tarih ve 1794 sayılı iki adet genelge yayınlanmıştır. Genelgelerin amacı, Yönetmelikle düzenlenen “Şantiye Şefliği” konusuna açıklık getirmek olarak açıklanmaktadır. Ancak, uygulamada arka arkaya yayımlanan genelgelere karşın, belirsizlik ve karmaşa yaşanmaktadır. Bu belirsizliğin giderilmesi için yapılması gereken düzenlemeler aşağıda irdelenmiştir. 1- Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nin 3. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde şantiye şefliği, “Konusuna ve niteliğine göre yapım işlerini yapı müteahhidi adına yöneterek uygulayan, mühendis, mimar, teknik öğretmen veya tekni20 ker diplomasına sahip teknik personeli, ifade eder.” biçiminde tanımlanmaktadır. Oysa şantiye şefliği, Yapı üretimi veya mimarlık mühendislik hizmeti gerektiren herhangi bir imalatın plan, proje, resim ve hesaplarına, fen ve sanat kurallarına, işçi sağlığı ve işgüvenliği esaslarına, genel şantiye organizasyonu işlerine dair teknik mevzuata uygun olarak yürütülmesi ve denetlenmesi işidir. Bu anlamda şantiye şefliği bir mühendislik ve mimarlık hizmeti olup, bu hizmetin teknik öğretmenlere ve teknikerlere yaptırılması mühendislik alanına müdahale niteliğinde olup, aynı zamanda uzmanlık ayrımına da aykırıdır. Şantiye şefliği, yasal düzeyde ele alınması gereken bir konu olup, şantiye şefinin hak, yetki ve sorumluluğunun yasal dayanağa sahip olması hukuk güvenliği açısından önemlidir. Aksi halde uygulama istikrar kazanamayacaktır. Bu konunun İmar Yasası’nda düzenleme konusu yapılması daha yerinde olacaktır. İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 2- 07.05.2008 tarihli Genelge’nin 1. maddesinin (f) bendinde “Şantiye şefliğinin üstlenilmesi durumunda........ mühendis ve mimar olanların odaya kayıt belgesi; teknik öğretmen ve teknikerlerin ise diplomalarının noter tasdikli örneğinin ilgili yapı denetim kuruluşuna verilmesi gerekmektedir.” denmekte ve yine aynı Genelge’nin 1. maddesinin (g) bendinde ise “Şantiye şefliği üstlenen personelin m sınırları ve görev yapılan il konularındaki takip Bakanlığımız (Yapı İşleri Genel Müdürlüğü) tarafından Yapı Denetim Sistemi Uygulaması aracılığıyla sağlanacaktır.” denmektedir. Şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis ve mimarlardan bağlı oldukları meslek odasından alacakları oda kayıt belgesi yerine “Sicil Durum Belgesi” istenmesi gerekmektedir. Sicil durum belgesi ile (proje müellifliğinde olduğu gibi) şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis ve mimarın; kanuna ve mevzuata aykırı uygulama nedeniyle süreli olarak mesleki faaliyetten kısıtlı olup olmadığı meslek odaları tarafından denetlenebilecektir. Ayrıca şantiye şefinin sorumluluğu altındaki inşaat alanı sınırlamalarının denetimi de bu yolla yine meslek odaları tarafından yapılabilecektir. 3- Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nin Yapı Müteahhidi ile Şantiye Şefinin Görev ve Sorumlulukları başlıklı 9. maddesinin 2. fıkrasında “Yapım işleri yürütülen şantiyede, mühendis, mimar, teknik öğretmen veya tekniker diplomasına sahip olmak üzere bir şantiye şefinin bulundurulması mecburidir.”, 3. fıkrasında “Şantiye şefi; yapıyı ilgili mevzuat hükümlerine, ruhsata ve eki projelere, denetçi mimar ve mühendis ile kontrol ve yardımcı kontrol elemanlarının talimatlarına uygun olarak inşa ettirmek, yapı denetimi sırasında bizzat hazır bulunarak, denetimin uygun şartlar altında yapılmasını sağlamak,” 4. fıkrasında “Şantiye şefinin herhangi bir sebepten dolayı yapı ile ilişiğinin kesilmesi halinde, bu durum yapı müteahhidi tarafından, en geç üç iş günü içinde yapı denetim kuruluşuna bildirilir. Bunun üzerine yapı denetim kuruluşu ve yapı müteahhidi tarafından seviye tespit tutanağı düzenlenerek ilgili idareye ibraz edilir. Yeni bir şantiye şefi görevlendirilinceye kadar, yapı müteahhidi tarafından inşai faaliyet durdurulur.”, 5. fıkrasında ise “Yapı müteahhidi veya onu temsilen görevlendirilen şantiye şefi, yapım işlerinde- HABERLER ki kusurlardan dolayı müteselsilen sorumludur.” denmektedir. Yukarıda sıralanan şantiye şefliği görev ve sorumluluklarından anlaşılacağı üzere şantiye şefliği; yapım işi yürütülen şantiyede SÜREKLİ OLARAK, TAM GÜN çalışan mühendis ve mimarlar tarafından yürütülebilecek bir iştir. Şantiye şefliği yapan bir mühendis veya mimarın başka bir işle uğraşması, 506 sayılı yasaya tabi olması nedeniyle de mümkün olmamaktadır. Ayrıca, şantiye şefliği üstlenecek olan mühendis ve mimarların bağlı olduğu meslek odalarından bazılarının SMM Yönetmelikleri gereğince serbest mühendislik yapanların bürolarında TAM GÜN esasına göre çalışmaları öngörülmüştür. Şantiye şefliği hizmetinin sürekli çalışma gerektirmesi ve serbest çalışan proje müellifi mühendislerin tam gün esasına göre çalışmaları nedeniyle, 07.05.2008 tarihli Genelge’nin 1. maddesinin (c) bendinde yer alan “Serbest olarak çalışmakta olan proje müellifi mühendis ve mimarlar şantiye şefi olarak görev üstlenebilirler.” ifadesinin uygulanması olanağı yoktur. Esasen serbest çalışan mühendis ve mimarlarla ilgili kural ve düzenlemeler ilgili odalarınca oluşturulduğundan bu yöndeki uygulamaların Odaların genel düzenleyici işlemlerine bırakılması gerekmektedir. 4- 07.05.2008 tarihli Genelge’nin 1. maddesinin (e) bendindeki “Şantiye şefliği görevini yürütmek üzere sadece bir müteahhitle sözleşme yapılabilir.” ibaresinin yanlış yorumlandığı gerekçesiyle 12.06.2008 tarihli yeni bir Genelge ile ilk Genelgedeki m sınırını aşmamak kaydıyla birden çok müteahhitle sözleşme yapılabilmesi olanağı getirilmiştir. Birden çok müteahhitle sözleşme yapılabilmesinin uygulamada istismar edilmemesi ve imzacılığa yol açmaması için bu duruma.; a) Aynı veya bitişik yapı adalarında veya bitişik parsellerde olmak koşuluyla en fazla 30.000 m, b) Aynı ilçe sınırlarında, farklı yerlerde parsel bazında tekil yapılarda en fazla 3 adet yapı, c) Aynı ilçe sınırları içerisinde farklı pafta, ada, parsellerde olsa dahi site, kooperatif ya da kompleks yapı v.b. gibi yapım işlerinde en fazla 30.000m, koşullarının getirilmesi gerekmektedir 21 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 GÖRÜŞ Ankara’nın Deprem Tehlikesi ve Deprem Riski Çalıştayı Üzerine Düşünceler Nejat BAYÜLKE Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Deprem Araştırma Dairesi, Deprem Mühendisliği Şubesi Eski Müdürü Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Birimi (Kısaca DEPAR) tarafından 19 Mart 2008 günü düzenlenen Çalıştay Ankara”nın deprem tehlikesinin ve deprem riskinin “vurgulanmasını” amaçladığı izlenimi vermiştir. Bu vurgulama “gereksiz bir ABARTMA” yönünde olmuştur. Anakara’nın Deprem Tehlikesi mi? Yoksa Ankara İli’nin Deprem Tehlikesi mi? Ancak daha Çalıştay’ın başında bir kavram kargaşası bilerek yaratılmıştır: “Ankara” ile kastedilen Ankara kenti midir? Yoksa Ankara İli midir? Çalıştay sırasında sık olarak bu karmaşa tehlike ve riski abartmak amacı ile kullanılmıştır: 1938 Kırşehir depreminde, Ankara ilinin, depremin merkezinin bulunduğu Kırşehir’in Akpınar beldesine yakın köylerindeki hasar ve can kaybı sanki Ankara kent merkezinde olmuş gibi ima edilmeğe, bu depremde olan 135 can kaybının sanki Ankara kent merkezinde olmuş hissi verilmeğe çalışılmıştır. Ankara İlinin sınırları içinde bulunan her yerin deprem tehlikesinin, sanki Ankara Büyükşehir belediye sınırları içinde kalan bölgenin deprem tehlikesi olarak sunulmaya çalışıldığı izlenimi edinilmiştir. Ankara kentinin deprem tehlikesi başkadır, Ankara İli’nin deprem tehlikesi başkadır. Ali KOÇYİĞİT (Ankara’nın Deprem Tehlikesi) Çalıştay’ın ilk sunuşunu Prof. Dr. Ali Koçyiğit yapmıştır. Koçyiğit Ankara çevresindeki aktif fayları tanıtan konuşmasında Ankara’yı (herhalde Ankara kent merkezi kastedilmektedir) etkileyecek Richter ölçeğine göre 7.0 büyüklüğünde depremlerin olmasını beklediği fay bölgelerini tanıtmıştır. Bu faylar şunlardır; Birinci Hat Faylar Bu gruptaki faylar boyları bakımından daha büyük depremleri 7.0 ve daha büyük depremleri oluşturacak güçte olan fay hatlarıdır. 1) Kuzey Anadolu Fay (KAF); Bu fay zonu tartışılmaz biçimde büyük depremler üretmiş ve üretecek deprem fay hattıdır. 1944 Bolu-Gerede ve 1951 Kurşunlu-Çerkeş depremlerin bu fay bölgesinin 7.0 ve daha büyük depremleridir ve KAF Ankara’ya (burada kent merkezi kastedilmektedir) yaklaşık 100 km uzaktadır. Bu fay üzerinde açılan “hendek” (*) çalışmaları 7.0 ve daha büyük mağnitüdlü depremlerin 250 -350 yıl da bir tekrarlandığını göstermektedir. KAF’da enerji birikimi yılda 2.0 3.0 cm olarak ölçülmektedir. Bu koşulda 5.00-6.00 metre 22 atımın olduğu 7.5 büyüklüğündeki bir depremdeki enerjini birikmesi için 500-600 cm / 2-3 cm yıl yaklaşık 200 300 yıl gerekmektedir. Faylarda olması beklenen en büyük deprem, fayın boyu ile ilgilidir. Bu açıdan bakılınca KAF 7.5 büyüklüğündeki depremi yaratacak kadar enerjinin birikebileceği boyuttadır. 1944 ve 1951 depremlerin bunun kanıtıdır. Ancak olmuş bir depremden sonra aynı büyüklükteki depremin enerjisi 250 yılda birikiyorsa, KAF’ın bu bölümünde 1944 ve 1951 depremlerinin yinelenmesi için yaklaşık 200 yıl daha gerekmektedir. (*) Hendek çalışması: fay kırık çizgisini kesen 3-5 metre derinlikte ve 2-4 metre genişlikte bir çukur kazılarak faya çizgisine dik “ayna” yüzeyler açılmakta buradaki alüvyon katmanlarının kalınlıkları ve fay çizgisinin iki tarafındaki katmanların birbirine göre olan ilişkisi incelenmekte ve buralarda alınan bitki parçaları üzerinde karbon-14 yöntemi ile yaş tayini yapılmakta ve faydaki atımları yaşı belirlenmekte ve bu yaş belirlemesi geçmiş depremlerin ne zaman ve ne aralıkla olduğu belirlenmektedir. 2) Tuzgölü Fayı 3) Eskişehir Fayı 4) Amasya - Kırıkkale Fayı Koçyiğit, bu diğer üç fayı da üzerinde 7.0 ve daha büyük depremlerin oluşabileceği faylar olarak görmektedir. Bu yargıya fayların boylarına bakılarak varılmaktadır. Bu arada yerbilimcilerin “aktif” fay tanımına zaman açısından bakmak gerekir: Aktif fay geçmiş 10 000 yıl içinde üzerinde deprem olmuş faydır. Bu nasıl anlaşılmaktadır? Fay çizgisi boyunca genç alüvyon birikintilerinin kesildiği görülüyorsa fay etkindir. Ancak bu tek başına yeterli değildir. Fayın üzerinde geçmişte olmuş ve en azından tarihsel kayıtlarda adı geçen 7.0 ve daha büyük depremlerin de olması gerekmektedir. Ancak sayılan bu üç fay üzerinde yakın zamanlarda olmuş deprem yoktur ve belki de hiçbir zaman bu büyüklükte deprem olmamıştır. Koçyiğit bu diğer faylarda şekil değiştirme, deprem enerjisi birikimini 2-8 mm/yıl olarak vermektedir. Bu durumda 7.0 büyüklüğündeki depremin olması için gereken enerjinin ya da bu depremin 5.00 metre atımın olması için gereken enerji 5000 mm / 2 -8 mm/yıl = 625 ile 2500 yılda birikecek demektedir. Bu fayların üzerinde enerji birikimi çok az ve yavaştır. İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Bu özellikler karşısında sayılan bu son üç fayın Ankara’yı etkileyecek boyutta 7. ve daha büyük mağnitüdlü deprem yaratma olasılığı çok zayıf görünmektedir. İkinci Hat Faylar Ankara’yı, özellikle kent merkezini etkileyebilecek daha kısa ve bu nedenle daha küçük deprem yaratacak bir çok fayın varlığı da Sayın Ali Koçyiğit tarafından belirtilmiştir: 1) Çankırı-Orta’dan Çubuk İlçesine Uzanan Hat 2) Orta-Urus Arasındaki Fay 3) Haymana-Temelli-Sincan-Kazan Çizgisi 4) Elmadağ’dan Güney Batıya Uzanan Hat 5) Balaban-Kızılırmak Çizgisi Bu fayların boyları, genellikle ilk sayılan 4 faya göre çok daha kısadır. Boylarının kısa olması nedeni ile bu fayların üzerinde 6.5 mağnitüdlü deprem bekleniyor. Bu beklenti de fayın boyuna dayanan bir beklenti. Yoksa bu faylar üzerinde hiçbir zaman bu boyutta bir deprem olmuş olmayabilir. Bu faylar Ankara kent merkezine yaklaşık 50 km kadar uzakta. Bu diğer kısa ya da “ikincil” faylarla ile ilgili bir yıllık yamulma bilgisi de yoktur. Bazılarının üzerinde yaklaşık < 5.7’den daha küçük mağnitüdlü depremler olmaktadır. Ancak olan depremlerin en büyüklerinin mağnitüdleri çoğunlukla 4.0 -5.0 arasındadır. 20 Aralık 2007 sonrasında Bala’nın güneybatısında ve Ankara’dan 50-60 km uzakta olan depremler de bu tür ikinci hat depremleri beklene bir fay ile ilgili olabilir. Sayın Koçyiğit’in konuşması Ankara’da (kent merkezinde) beklenen depremin ya 100 km kadar uzakta 7.5 magnitüdlü ya da 50 60 km uzakta en büyüğü 5.0 olan deprem beklentisini göstermektedir. Süleyman PAMPAL Prof. Dr. Pampal konuşmasında genel olarak sayın Koçyiğit’in çalışmasına atıf yaparak Ankara için abartılı bir deprem tehlikesi belirtilmiştir. Çevrede çok etkin üzerinde 7.5 büyüklüğünde deprem beklenen aktif faylar vardır. Bu faylarda büyük küçük depremler oluyor Ankara tehlikededir. Ayrıca Sayın Koçyiğit’in belirttiği tehlikenin abartılı bir yorumunu yine abartılı ve ayrıntıya girmeyen yüzeysel ve nesnel bir Ankara Deprem risk yorumu izlemiştir. Risk konusunda özellikle vurgulanan bir nokta “Ankara’nın 1972 tarihinden itibaren deprem bölgesi olması, Bu nedenle Ankara’da 1972 öncesi tasarlanmış yapıların büyük risk altında olduğu, bu açıdan Ankara’nın yapılarının riskinin hep deprem bölgesi olmuş İstanbul “a göre çok daha büyük olduğu” iddia edilmektedir: “İstanbul eskiden beri deprem bölgesi olduğu için oradaki yapılar hep deprem göre tasarlanmış yapılar iken Ankara’nın 1972 öncesi yapılarının hiç deprem dayanımı olmadığı için çok daha büyük deprem riski altında oldukları” varsayılmaktadır. GÖRÜŞ “İstanbul hep baştan beri deprem bölgesi olduğu için buradaki yapılar hep depreme dayanıklı yapılmıştır” görüşü geçerliliği çok su götürür bir varsayımdır. Deprem bölgesi olsun olması yapsatçıların yapıları hep aynı standartta ya da kuralsızlıkla yapılmıştır. Bu gerçek 1992 Erzincan depreminden başlayarak bütün depremlerde gözlenmiştir. Ankara’da “yap-sat düzeni ya da kuralsızlığı” ile yapılmış yapıların İstanbul’daki benzer yapılara göre oldukça önemli olabilecek bir “üstünlüğü” vardır: İstanbul’daki pek çok betonarme yapının demirlerinde, deniz kumu kullanıldığı için çok yaygın düzeyde donatı paslanması vardır. Yaygın paslanma depreme yönetmeliğine göre de yapılmış olan yapıların betonarme yapı olma niteliğini büyük ölçüde yitirmesine yol açmaktadır. Ankara’daki betonarme yapılarda ise deniz kumu kullanılmadığı için demirlerde paslanma yoktur. Bu Ankara’nın benzer koşullarda yapılmış betonarme yapıları için çok önemli bir üstünlüktür.r. Gerçek anlamda depreme dayanıklı yapı sağlayan ilk deprem yönetmeliğimiz 1968 tarihlidir. Ankara bu yönetmeliğin kapsamına 1972’de alınmıştır, İstanbul’dan yaklaşık 4 yıl sonra, bu çok önemli bir fark değildir. Ankara’daki yapıların deprem riskinin niceliksel olarak belirlenmesi gerekir: Bu nasıl yapılmalıdır: Önce yukarıda sözü edilen ve Ankara’yı etkileyecek depremlerin olduğu faylarda oluşan depremlerde Ankara kent merkezinde olacak deprem yer hareketinin boyutu ne kadar olacaktır: Ankara’da Yapılara gelebilecek en büyük deprem yükü ne kadar olabilir? Daha sonra Ankara kent merkezindeki yapıların deprem dayanımı ne kadardır? Risk ancak bu yöntemle belirlenebilir. Bu karşılaştırma yapılmadan Ankara’da 4ncü derece deprem bölgesine girmeden önce yapılmış yapıların varlığı kendiliğinden Ankara’nın 1972 öncesi yapılarının deprem riskini artıracağı iddiası bilimsel olarak kabul edilemez. Deprem yapının hangi yönetmeliğe göre yapıldığını bilmez! Yapıyı yanal yükü ile dener. Bir Yapının inşaat ruhsatının olmaması onun depremde yıkılacağını ya da belediyeden ruhsatlı yapıların depremde yıkılmayacağını ileri sürmek bilimsel olabilir mi? İnşaat ruhsatının olması yapıyı kendiliğinden deprem dayanıklı yapar mı? Çalıştay’da Ankara’da bir zamanlar gecekondu mahallesi olan Cevizlidere’de yeni yapılan betonarme apartmanlara dıştan bakılarak onların dayanımı ile ilgili olarak kuşkular ileri sürülmüştür: Bu bölgede bazı yapılar dik yamaç üzeridedir ve yüksek betonarme su basman duvarları vardır. Bu bazı yer bilimcilere estetik ve deprem açısından güvensiz görünmüş ve bu yapılar hakkında olumsuz görüşler belirtilmiştir. Bir yapının deprem güvenliği dıştan bakılarak ne düzeyde belirlenebilir? Yer bilimcilere göre yüksek su basman duvarlı 23 GÖRÜŞ yapılar kendiliğinden deprem dayanıksız olduğu iddiası bir çalışmaya ya da araştırmaya dayanmakta mıdır? Uzmanlık alanının dışındaki konularda düşünce ve görüş açıklamaktan kaçınmakta yarar vardır. Buna benzer bir söylence yıllardan beri Demetevler semtindeki çok katlı yapılar için geçerlidir. Bu yapıların dayanımları ve depremde zorlanacakları kuvvetler üzerinde bir araştırma yoktur. Tek kanıt bu yapıların 19651970 yıllarında ruhsatsız olarak yapılmış olmalarıdır. Bu yapılar yapıldıkları yıldan bu yana geçen süre içinde en şiddetli olarak 12 Kasım 1999 depreminde zorlanmışlardır: Bu depremden sonra bu yapılarla ilgili ciddi bir hasar haberi oluşmamıştır? Ünsal SOYGÜR Sayın Dr. Ünsal Soygür depremlerde genel olarak zeminlerde olacak etkileri sunmuştur. Bu arada “yanlış temel ve yanlış zemin” kavramı üzerinde durulmuştur. Bu çok kullanılmış ve bir klişe sözcük haline gelmiştir. Olayı daha pratik ve niceliksel bir biçimde ele almak gerekir. Evet, bir zemin vardır bu zemin depremde nasıl davranır? Bu belirlendikten sonra oluşması beklenen düşey ve yatay deprem ve diğer etkiler dikkate alınarak yapının temel ve üst yapısının tasarımı yapılırsa yanlış “zemin ve temel” sözcükleri ile anlatılmak istenen durumlar giderilmiş olmaktadır. Zemin büyütmeleri konusunda ise gerçek deprem ivme kayıtları kullanılarak ilişkilerin geliştirilmesi gerekir. Zemin büyütmesi gelen deprem yer hareketinin ivmesinin büyüklüğüne bağlıdır. Zemin elastik bölgede kalırsa büyütmeler büyük olurken; yer hareketinin genliği büyüyünce taneli zeminler de elastik ötesinde davranmakta ve elastik bölgedeki büyütme miktarları değişmekte önemli ölçüde azalmaktadır. Doğrusal elastik olmayan biçimde davranan zemin yapıya gelen deprem yükünü azaltabilmektedir. Etkiyen kuvvetin yarattığı birim şekil değiştirme büyüdükçe zeminin kayma modülü küçülmektedir: Bu zeminin elastik yöntemlerle hesaplanmış özelliklerinden uzaklaşmasına neden olmaktadır: Zemin hakim periyodu değişmektedir. Bu periyodun yapının hakim periyodu ile çakışması olasılığı azalmaktadır. Aynı durum yapılar içinde geçerlidir. Yapıya gelen deprem kuvveti arttıkça yapının da periyodu değişir. Periyotların çakışması belki de depremin hiçbir anında söz konusu olmayabilir. Ankara kent merkezinde zeminlerin nasıl davranacağı Ankara’da olması beklenen deprem kuvvetli yer hareketi ile ilişkilidir. Bu nedenle önce yukarıda anlatıldığı gibi Ankara’da yakın ve uzak küçük ve büyük faylarda beklenen deprem yer hareketinin boyutu belirlenmelidir. Ankara’nın zemini nedir? Sayın Ünsal Soygür bu zeminleri kaya; metamorfik grovak ve kalkerler ve volkanik kayaçlar, kil ve alüvyon olarak ve Kil ve alüvyon 24 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 deprem yer hareketini büyütebilecek zeminler olarak sınıflandırmıştır. Büyütme olasılığının Ankara (kent merkezi) için ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Yine Ankara’da beklenen en büyük deprem yer hareketi altında bu zeminler nasıl davranacaktır? Ankara’nın (kent merkezinin) kaya olmayan zeminleri kildir. Alüvyon zeminleri de kildir. Kil oranı % 10’ aşan zeminlerin çok şiddetli yer deprem yer hareketleri altında bile sıvılaşmadıkları bir sıvılaşma olasılıklarının olmadığı bilinmektedir. Çok sıkı ve geçirimsiz Ankara kilinin yük altında şekil değiştirmesi çok yavaş olmaktadır. Deprem gibi çok kısa süreli bir yüklemede killi zeminin özelliklerinde ani değişmelerin olasılığı düşük görünmektedir. En doğrusu bu zeminlerin beklenen deprem yüklerinin boyutları altındaki davranışın dinamik ve özellikle büyük birim şekil değiştirmelerin etkisinde incelenmesi gerekir. Bülent ÖZMEN Sayın Bülent Özmen sunuşunda Tuzgölü fayı üzerinde olacak bir 7.0 büyüklüğündeki depremin Ankara’da (daha doğrusu Ankara İl’inde) yaratacağı can ve mal kaybı üzerinde bir senaryo çalışmasını sunmuştur. Bu çalışmaya göre Ankara İl sınırları içinde 2000 kadar can kaybı ve yüzbinlerce hasarlı ve yıkık yapı olacağı hesaplanmıştır. Bütün çalışma Tuz gölü üzerinde 7.0 büyüklüğünde deprem olacağı varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayımın olasılığı ne kadardır? Üzerinde enerji birikimi milimetre / yıl mertebesinden olan fayda 7.0 büyüklüğünde bir depremin oluş aralığı binlerce yıldır. Bu nedenle 7.0 büyüklüğündeki depremin olması çok gerçekçi görünmemektedir. Ya olursa? tezine karşı insanların risk algılama eşiklerinden bakmak gerekir: Olası depremden etkilenecek alanda yaklaşık 5-6 milyon insan yaşamaktadır. 1000 yılda 2000 can kaybı: 2000 can /1000 yıl = yılda 2 can kaybı demektir. Bu can kaybı bölgede yaşayan 5 milyon nüfusa bölünürse, Ankara kent merkezinde yıllık can kaybı olasılığı 2 / 5 000 000 = 4 x10 -7 olmaktadır. Bu olasılık bir insanın üzerine yıldırım (5.5 x 10 -7) düşmesi olasılığından bile küçüktür. İnsanların risklere karşı önlem almaya başlamaları için yıllık ölüm oranlarının 10 -3 - 10 -4 mertebesinde olması gerektiği ileri sürülmektedir (Otway, H.J. et al “A Risk Analysis of the Omega West Reactor” University of Californiaş Los Alamos Scientific Laboratoryş New Mexico. Sayfa 4-5 July 1970). Oktay ERGÜNAY Sayın Oktay Ergünay afet yönetiminin planlanması ve afete hazırlık yöntemleri konusuna yönelmiş olan bu konuşmasında , bir kentin afete hazırlık göstergelerini anlatmıştır. Burada söz konusu edilen afet hazırlık planlarının varlığı afete hazırlığın göstergesi olarak verilmiştir. Bir kentte afete, bu depremden başka bir afette olabilir, hazırlık bir takım planların varlığı ile değerlendirilmiş- İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 tir. Ancak çeşitli planların olması bir kenti bir depremde afete uğramaktan nasıl önleyecektir? Planlar ile görevlendirilmiş kişiler de afetzede olursa afete karşı önlem almak ve afet anında çeşitli görevleri yürütecek kişiler ortadan kalkmış olabilir. Örnek olarak İstanbul gibi her an bir trafik afet yaşayan bir kentte, deprem anında afet mahallerine ulaşım; değil saatler günler alabilir! Afete, deprem afetine hazırlık depremin bir afet olmasının önlenmesi, depreme dayanıklı yapı tasarımı ve yapımı ile gerçekleşecektir. Proje ve yapı denetiminin zorunlu olarak var olması ve uygulanması depreme hazırlığın en önemli bileşenidir. Zorunlu yapı denetiminin yalnızca 19 ilde değil, bütün Türkiye’de zorunlu olması Afete hazırlığın daha iyi bir ölçütü olabilir. GENEL DEĞERLENDİRME Çalıştay’da Ankara’da bir zamanlar gecekondu mahallesi olan Cevizlidere’de yeni yapılan betonarme apartmanlara dıştan bakılarak onların dayanımı ile ilgili olarak kuşkular ileri sürülmüştür: Bu bölgede bazı yapılar dik yamaç üzerindedir ve yüksek betonarme su basman duvarları vardır. Bu bazı yer bilimcilere estetik ve deprem açısından güvensiz görünmüş ve bu yapılar hakkında olumsuz görüşler belirtilmiştir. Bir yapının deprem güvenliği dıştan bakılarak ne düzeyde belirlenebilir? Yer bilimcilere göre depreme dayanıksız olabileceği kuşkusu gündeme getirilirken ,yüksek su basman duvarlı yapıların kendiliğinden depreme dayanıksız olduğu bir çalışmaya ya da araştırmaya dayanmakta mıdır? AÇIK OTURUM YA DA PANEL Bu bölüm bir tartışma bölümü olarak amaçlanmış ancak pek tartışma oluşmamıştır. Sanki aynı konuda birkaç kişi daha konuşunca Ankara’nın deprem tehlike ve riskini yüksek olduğu kanıtlanacağı varsayımı izlenimi edinilmiştir. Bu bölümde ve Çalıştay’ın tümü içinde İnşaat Mühendisleri için en önemli sunuş Ankara’nın deprem tehlikesini sayısal olarak belirlemeye çalışan ODTÜ İnşaat bölümünden Prof. Dr Haluk Sucuoğlunun konuşması olmuştur. Sucuoğlu, bir açıdan Sayın Koçyiğit’in sunuşunda gündeme getirdiği Ankara’nın yakın çevresinde deprem yaratacak fayların özelliklerini kullanarak, Ankara’yı etkileyecek 50 km uzakta olmuş 6.5 büyüklüğünde ve 10 km uzakta 7.5 büyüklüğündeki depremlerin Ankara’da yumuşak ve sert zeminlerde yaratacağı kuvvetli yer hareketinin ivme spektrumlarını hesaplamıştır. Bu spektrumlar birçok depremde ölçülmüş gerçek deprem yer ivme kayıtlarından çıkarılmış azalım ilişkileri kullanılarak hesaplanmıştır. Bu spektrumlara göre Ankara’da yakın depremde (50 km uzakta 6.5 büyüklüğünde deprem) beklenen yer ivmesi pek çok yapı periyodu aralığı için 0.12 g civarındadır. Uzak deprem için ise (100 km uzakta 7.5 büyüklüğünde deprem) 0.10-0.15 g kadar olmaktadır. Oysa 1996 deprem bölgeleri haritasında 4ncü derece GÖRÜŞ deprem bölgesinde olan Ankara’da Ao tasarım deprem yer ivmesi 0.10 g olup, bu ivme tasarım spektrumunda 2.5 ile çarpılarak artırılıp 0.25 g olmaktadır. Sonuç 2007 tarihli yönetmeliğe göre geçerli deprem tasarım kuvvetleri depremlerde gözlenmiş yer ivmesinden çıkarılmış ilişkilerle hesaplanmış ivmeden neredeyse 2 kat daha büyüktür. Hiç deprem tasarım yapılmadan yalnızca düşey yüklere göre tasarlanmış yapıların elastik olarak karşı koyacakları yük yapı ağırlığının yaklaşık % 5’i , yaklaşık 0.05 g, kadar olabilir. Eğer bu yapılarda 2 gibi oldukça düşük bir süneklik de varsa, yapılar, 2 x 0.05 g = 0.10g gibi bir yatay deprem yüküne elasto-plastik, doğrusal olmayan biçimde davranarak depreme karşı koyabilirler. Bu miktar, 0.10 g gibi bir dayanım, yukarıda Haluk Sucuoğlu tarafından hesaplanan spektrum ile beklenen ivme değerlerine oldukça yakın bir dayanımdır. ANKARA’NIN GERÇEK DEPREM TEHLİKESİ VE RİSKİ 1-Ankara’nın çevresindeki faylarda deprem olması ve Ankaralıların çok korkutulması Ankara için abartılmalı mıdır? Ankara çevresindeki, Kuzey Anadolu fayı dışındaki, faylarda şu anda Ankara için deprem yönetmeliğinde beklenen deprem hesap yükü düzeylerinden daha büyük bir yük oluşturacak büyüklükte aktif fay yoktur. KAF üzerinde Ankara’yı (kent merkezini) 1944 ve 1951 depremleri boyutunda deprem olması için en az 200 yıllık bir süre daha vardır. 1944 Bolu Gerede depremi Ankara’da yaygın ve ciddi bir hasar yaratmamıştır. 2- Ankara’nın deprem tehlikesi Ankara’da beklenen deprem kuvvetli yer hareketinin boyutudur. Çalıştay’da Sayın Prof. Dr. Haluk Sucuoğlunun belirttiği gibi beklenen deprem kuvveti 1996 deprem yönetmeliğinin istediği tasarım yüklerinden çok daha düşük düzeydedir. Ayrıca özel bir deprem hesabı yapılmamış ama yalnız düşey yüklere göre tasarlanmış yapılar da yukarıda belirtilen düzeydeki deprem yüklerine karşı yeterli dayanımda olabilir. 12 Kasım 1999 Düzce, 2 Haziran 2000 Orta Kastamonu depremleri Ankara’da bazı yapılarda ancak hafif hasar yapmış, hemen bütün yapılar doğrusal elastik olarak davranmışlardır: değil taşıyıcı sistem hasarı, mimari hasar bile çok ender olmuştur. 3- Yapıların kesinlikle standart ve yönetmeliklere göre tasarlanması ve projelerine uyularak yapılması yalnız Ankara için değil bütün Türkiye için yeterli deprem dayanımı sağlayacak; can ve mal kaybını önemsiz boyutlara indirerek depremi bir afet olmaktan çıkaracaktır. 4- Türkiye’de depremlerin bir afet olmaktan çıkması, yapıların proje ve uygulama denetlenmesi, yapılarda sorumluluğun belirlenmesi gibi gerçek sorunların üzerine gidilmesi ile sağlanacaktır. 25 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 İNCELEME Ankara Su Sorununa Teknik Bir Bakış Hacı BAYDAR İnş. Müh. - ASKİ Eski Genel Müd. Yard. Ankara’da yaşanan su sorunu, tek kaynağı Ankara’ya yerel yönetime seçimle gelen ve mevcut konumlarda görevleri ve belli sorumlulukları olan yöneticilerin yanlış tercihleri ve kararları sonucu, kenti içinden çıkılmaz hale getirmiştir. İnsan ihtiyacının zaruri gereksinimi olan su, insan vücudunun ortalama 4/5’ini oluşturmaktadır. Arz yüzünün yapıcılarından olan biri olan su, arz örtüsünün %71.7 sini kaplamaktadır. Bu örtünün buharlaşmak suretiyle tekrar arza dönmesi oluşumuna insanoğlu müdahale ederek su ihtiyacını karşılar. ASKİ Genel Müdürlüğü’nün kuruluş yasası ve kanunu olan 11.3.1987 tarih itibarıyla 2560 sayılı kanunun 2. Maddesi “yerleşim yerinde yaşayan insanların su ihtiyaçlarının her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve o yerleşim yerinin içme- kullanma ve endüstri su ihtiyaçlarının karşılanması görevi ve sorumluluğunu ASKİ’ ye vermiştir”. Bu sorumluluk çerçevesinde ASKİ, bütün su gereksinimlerini Ankara başkent olmadan önce Cumhuriyet dönemine kadar, milattan evvel Etiler, Romalılar, Yunanlılar, Selçuklular, daha sonra da Osmanlılar döneminde şehrin suyu palyatif çözümlerle karşılanmaya çalışılmıştır. 1923 yılında Ankara başkent olunca 30.000 olan şehir nüfusu birden artmış ve yerleşim yerine su veren kaynaklar yetersiz kalmıştır. Mevcut suya ilave olarak 1932 yılında Kayaş’ da Kosunlar Kaptajı inşaatına başlanmış ve 1934 yılında bitirilmiştir. Buna ilave olarak Çubuk 1 Barajı inşaatına 1935 yılında başlanmış ve 1965 yılında Kayaş Bayındır Barajı devreye sokulmuştur. Buna ilave olarak toplam 95 adet olmak üzere, değişik bölgede açılan kuyulardan günde Ankara’ya 120.000 m3 su verilmiştir. Yapılan tüm bu çalışmalar ve bulunan palyatif çözümler kısa zamanda yetersiz kalmış olup, köklü bir çözüm bulmak üzere o dönemde ASU’nun DSİ yetkilileri ile yapılan toplantılarda varılan karar doğrultusunda DSİ Genel Müdürlüğü Ankara’nın su master projesini ilk defa 1969 yılında yaptırmış ve yapılan bu su master projeye göre “hangi yıl hangi barajın devreye gireceği ve hangi depo-pompa istasyonu ve ara iletim hattının döşeneceği” karara bağlanmıştır. İlk defa nüfus artışı da dikkate alınarak (yıllar itibarı ile artan nüfusa göre) bu proje ASKİ tarafından DSİ’ye yaptırılmıştır. Bu proje ile 33 adet su deposu ve 12 adet pompa istasyonu yapılması kararlaştırılmış, ayrıca sistem 875 kotu 26 da dahil bu kotun altına cazibeyle su verilmesi öngörülmüştür. Bu proje öncelikle Ankara’da 18000 hektar alanda yaşayan 1.562.000 nüfusa hizmet amacıyla yapılmıştır. Ancak 1980 yılında kent sınırları 60.000 hektara çıkınca, DSİ projeyi üçüncü kez revize ederek su deposu 102 adet ve 38 adet de pompa istasyonu yapılacak şekilde karara bağlamıştır. Yapılan tüm bu revizyon çalışmalarında Ankara’ya su verecek barajlar, yapılan bu projenin öngördüğü barajlar olarak kalmış ve hangi yıl devreye gireceği bu projede belirtilen su talep eğrisinde ön görülmüş ve Işıklı sisteminin de 2003 yılında devreye gireceği belirtilmiştir. Bununla ilgili DSİ ve ASKİ yetkililerince 1995 yılında yapılan toplantıda alınan karar gereği Işıklı’ya hemen başlanılması kararlaştırılmış, sondaj çalışmalarına başlanmış ve ASKİ adına DSİ kredi bularak şehre hizmet veren Çamlıdere barajına 32 km. mesafede olan Işıklı sisteminin devreye sokulması kararına varılmıştır. Işıklı sistemi devreye girince 2007 yılına kadar ihtiyaçlara cevap verecek ve yerleşim yerinin su gereksinimi karşılanacak, 2027 yılından sonra eğer başka bir kaynak bulunamazsa Kızılırmak sistemi gündeme gelecek şekilde karar verilmiştir. Neden başka bir kaynak bulunamazsa ibaresinin Kızılırmak suyu için kullanıldığı gerçeği şudur: Kızılırmak, doğduğu kaynaktan su alma yapısının bulunduğu yere kadar bulunan yerleşim yerindeki atıklardan ve mevcut fabrika atıklarından dolayı kirlenmektedir. Yapılan analiz sonucu tüm yetkililerin kabul ettiği gibi, Kızılırmak suyunda Sülfat: 336 mg/lt, ve sertlik: 45 m/ lt değerleri oldukça fazla olup İvedik arıtma tesislerinde bu suyun arıtılma teknolojisi yoktur. Dünya sağlık Örgütü “içme suyunda 250 mg/lt üstünde bir değer varsa o su içilmez” diyor. Ayrıca ilgililer ve yetkililer “sülfat oranı zamanla düşer” diyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Suya hiçbir işlem yapmazsanız bu oran düşmez. Yine ilgililer ve yetkililer mevcut arıtmada harmanlama yapacağız ve halka böyle vereceğiz diyor. Yine bu yetkililer gazete demeçlerinde “arıtmaya gerek yok” diyor. Bazı demeçlerinde gerek var diye demeçler veriyorlar. Yeni bir arıtma yapılır ise Kızılırmak suyunda olmaması gereken maddeler bu arıtmadan geçirilerek ancak şehre verilebilir. Ama esas sorumluluklar çıkıp da net olarak ne yapılacağını açıklamadan, bir inat uğruna her yönü ile içilemez olan bu suyu getirmenin sonuçları Çernobil kazasının İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Karadeniz bölgemize etkisine benzeyebilir. Bilindiği gibi, Rusya’daki Çernobil faciası sonucu çayda bir şey yok diyerek çay içen bir bakan manzarası sonucu Karadeniz Bölgemiz halkının ne durumda olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Sn. Gökçek’in bu konuda inatlaşarak Kızılırmak sistemini devreye alması hem teknik açıdan hem maliyet açısından kentte yaşayan halkın kesinlikle zararınadır. Maliyet yönünden konu incelendiğinde Ankara halkına çok büyük bir mali yük getirilmiştir. Kızılırmak sisteminin maliyeti 700 milyon dolar, Işıklı sisteminin maliyeti 238 milyon dolardır. Bu bedelleri Sn. Gökçek yine halkın cebinden alarak ilgililere ödeyecektir. Yine teknik açıdan oldukça riskli olan irtifa Kızılırmak’ta 670 m olup 5 kademeye bölünerek sistem çalışmaktadır: Her kademede bir pompa 134 m yüksekliğe su basacak şekilde dizayn edilmiştir. 5 ayrı pompa istasyonunda günün 24 saatinde elektrik tüketimi yapılacaktır. Kızılırmak’tan alınacak içme suyu nedeniyle elektrik üretimi de düşecektir. Işıklı istemi sadece 2 kademe olup toplam mesafe 32 km’ dir. Kızılırmak sisteminin mesafesi 125 km olup bu hattın kontrolü çok risklidir. “Ben 125 km suyu getirdim” diyen sayın Gökçek’in mesafeyle övünmesi idari açıdan doğru olabilir ama teknik açıdan tam bir felakettir. Çünkü özellikle hava değişimlerinden patlayacak borulara ulaşmak risklidir. Yarın birisi de çıksa Atatürk barajından uzun mesafeyi savunarak su getirse ne kadar anlamlı bir görüş olur? Buraya kadar Kızılırmak sisteminin içme suyu açısından sonraki tercih dememin tek nedeni su master projesindeki revizyon çalışmaları da dahil, öncelikle Işıklı Barajı’nın bitmesi öngörülmüştür. Çünkü Işıklı sistemi ile ilgili ne bir arıtma tesisine ihtiyaç var ne de suyun içindeki mineraller yönünde sakınca var. En önemlisi DSİ verilerine göre Işıklı sisteminin yıllık içme suyu Körler barajını da dahil edersek. Yıllık içme suyu Işıklı + Körler barajı 350*106 m3 Çamlıdere+Akyar+Eğrekkaya+Kurtboğazı 350*106 m3 olup sadece Gerede sistemi dediğimiz Işıklı ile Körler barajı yıllık içme suyu akışı Çamlıdere, Kurtboğazı, Akyar, Eğrekkaya olan toplam 4 adet barajın verisi kadardır. Bundan da anlaşılabileceği üzere, böyle önemli ve en az Ankara’nın 2030 yılına kadar su ihtiyaçlarını karşılayacak Gerede sistemini yapmamak ve ASKİ parasıyla yaptırılan su master projesinin su talep eğrisi verilerini dikkate almamakta inat eden yöneticilere verilecek İNCELEME tek cevap: İnadının yüzünden yerleşim yerindeki halkın çektiğine yeter artık demekten başka söylenecek söz bulunamaz. Kızılırmak projesini sanki kendi ortaya çıkarmış gibi ve DSİ’ye hantal bir kuruluş diyerek oradaki sorumluları suçlayarak ve kanunun kendine verdiği sorumluluk yetkisini unutarak ASKİ’ye görevi olmadığı halde yol, kavşak, spor kompleksi adı altında 350 milyon dolar para harcayan görevlileri de bir gün gelir bu hesap sorulur diye uyarmaktan başka bir söz yok diye düşünmekteyim. Kızılırmak projesi ilk defa 1949 yılında, ikinci defa 1995 yılında ASKİ ve DSİ yetkililerince gündeme getirilmiş ve suyun içindeki minerallerin riski nedeniyle hep ötelenmiştir. Sürekli kendi yöneticilerini ve DSİ’yi suçlayan Sn. Gökçek 1053 sayılı yasa kapsamında, ASKİ ve DSİ tarafından 16 Şubat 1979 yılında imzalanan protokol gereği her iki kuruluştaki Sn. Gökçek’in şikâyetlerine kadar hiçbir sorun yaşamamıştır. Ankara Belediye hudutları içindeki yerleşim yerinin su ihtiyacından kanun gereği sorumlu olan ASKİ DSİ’ye ne demişse DSİ öncelikle onu yapmıştır. Bu yetmiyor gibi Sn. Gökçek televizyon kanallarına çıkıp “ben halen solcularla çalışıyorum, kasıtlı patlaklar yapıyorlar, ban komplo hazırlıyorlar” diyor. Sade vatandaşı buna inandırmaya çalışıyor. Sen göreve geldiğinden bugüne bir örnek verecek olursak. ASKİ Çankaya Bölge’de ilk geldiğinde 360 eleman var idi, bu sayı 30 kişiye düştü. Yarısı da hizmetli, kalan 15 kişiyle hangi işler yapılacak akıl erdirmek mümkün değil. Y. Mahalle Bölgede Φ2200 boru patladığında görevden aldığın bölge müdürü 1998 yılında senin döneminde işe giren personeldir. Eğer yönetici anlayışı olarak işi bilenlerin %90’ını zorunlu emekli etmişsen hatta su verdiğinde teknik açıdan borunun içindeki havayı vantuzdan dışarı atmasını bilmeyen ekipte bu işi yaptırmaya devam ettiğin müddetçe daha bu patlaklar çok olur. Ankara’ya hizmet veren barajlar kadar da ileriye yönelik yapılması gereken İvedik Arıtma Tesisi’nde halen toplam 56 adet filtre, 12 adet durultucu mevcut olup toplam bu filtreler günde 1.176.000 m3 su süzme kapasitesinde olup projedeki su talep eğrisi ve yine projedeki nüfus artışları da dikkate alındığında tekrar sıkıntı çekmemek için İvedik Arıtma tesisindeki ek kapasite olan iki ünitenin mutlaka inşaatına başlamak zorunluluğu vardır. Hele bu tesisin bitim tarihi de göz önüne alındığında gecikmeden derhal başlanması şarttır. İleride Ankara’ya içme suyu da gelse arıtacak tesis bulamayacağımız bir gerçektir. 27 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 GÖRÜŞ Çalışan Emekli Aylığının Kesilmesi Çalışan Emeklilerin Emek lilerin E mek li A ylığının K esilmesi Hukuksuzluğu H ukuk suzluğu Durduruldu Durduruldu M. Necat Özgür İnş. Y. Müh. “İktidar hukukun üstündedir” anlayışı ile yaşama geçirilmiş olan bir uygulama daha, mücadele ile sona erdirildi. 2004 yılı sonlarında, 2005 yılı bütçesinin TBMM’de görüşülmesi sırasında, futbolcuların vergilerinin düşürülmesi, yandaş STK’lara yapılan bağışların gider gösterilmesi gibi ideolojik kaynak transferlerine yeşil ışık yakılırken, gelir artırıcı önlem olarak da, özelleştirilmenin yanında halkın kazanımlarına göz dikilmişti. Anayasanın 161. maddesindeki ‘Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.’ diyen açık hükme karşın, 2005 yılı bütçe kanununa ‘emekli aylığı kesilmeyen kişiler Kamuda çalıştırılmaz’ biçiminde özetlenecek bir madde ekleyerek, Kamuda çalışan emeklileri bir çırpıda emekli aylıklarından eden milli irade, bu maddenin Anayasa Mahkemesinde iptal edileceğini bildiği için, aynı konuyu 21 Nisan 2005 tarihinde yeniden yasalaştırdı. (5335 sayılı kanunun 30. maddesi) Gerçekten de, Anayasa Mahkemesi 28.12.2005 tarih, 2005/146 E, 20057105 K sayılı kararıyla, 2005 yılı Bütçe Kanununun konuya ilişkin 25/f maddesini iptal etmiştir. Bütçe Kanununun çıkmasıyla, Kamu kuruluşlarının, bünyelerinde çalışan emeklileri SSK’ya jurnal ederek, 2005 yılı başından geçerli olacak biçimde emekli aylıklarını kestirdiği bilinmektedir. Böylece, Hukukun en temel ilkesi olan ‘kazanılmış hak’ ayaklar altına alındı. Yeni işe girenler için geçerli olması gereken bir kanun, dokunulmaz sanılan emekli aylıklarını yok eden ‘makable şamil’ bir uygulamaya esas yapıldı. SSK ise herhalde, aleyhine dava açılırsa, en kötü olasılıkla kesilen aylıkların 1 Ocak ile 21 Nisan arasındaki kısmını geri ödeyeceğini düşünüyordu. Bu haksız uygulama, üç yıl süren bir yargı sürecinin sonunda durdurulmuştur. Aşağıda bu uygulamayı durduran Yargıtay İlamından alıntılar yer almaktadır. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2008/1544 E-2008/1942 K; Ankara 13. İş Mahkemesi 5.7.2007/1074-398) 28 “Davacı, davalı Kurum işleminin iptali ile iptal edilen yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini istemiştir. “.. mahkeme kararında, aylık kesme işleminin dayanağını oluşturan 5277 sayılı, 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25/f maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 28.12.2005 tarih, 2005/146 E., 20057105 K. sayılı kararı ile iptal edildiği ve davalı Sosyal Sigortalar Kurumu’nun aylık kesme işleminin yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesine yer verilmiş olmasına karşın; anılan düzenlemeyi ortadan kaldıran 21.04.2005 tarih ve 5335 sayılı Yasanın 30. maddesiyle aynı içerikli düzenlemenin getirildiği yönünün gözetilmemiş olmasının 5277 ve 5335 sayılı yasalardaki düzenlemenin, ‘Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin .... kamuya ait ... görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.’ hükmünü içermesine ve yasal düzenlemenin Sosyal Sigortalar Kurumu’na aylık kesme yükümü getirmeyip, ilgili kuruluşlara aylığı kesilmemiş kişileri çalıştırmama yükümlülüğü öngörmüş bulunduğu gözetildiğinde, ...... hükmün, kesildiği tarihten itibaren davacıya tekrar yaşlılık aylığı bağlanması kararı verilmesine ilişkin bölümü isabetlidir.” Altını çizdiğim satırlarda açıkça ifade edildiği gibi SSK, 5335 sayılı yasaya dayanarak aylık kesme yetkisine sahip değildir. Aylığı kesilmemiş emekliyi çalıştıran bir Kamu kuruluşu, Yargıtay ilamından giderek, bu çalışanın işine son vermeyi artık düşünebilir mi? Belirtilen yasaların uygulanmasında şimdiye dek hiçbir Kamu kuruluşu bu yola cesaret edememiş, topu SSK’ya atmıştır. Kuruluşlar, yukarıdaki Yargıtay kararından sonra aylıkları yeniden bağlanacak emeklilerin işine son vermeye bakalım cesaret edebilecekler mi? İşte o zaman, bu kuruluşların korktuğu, kazanılmış hak davaları devreye girecektir. Bir haksız kaynak transferi uğruna yıllardır insanları mağdur eden, mahkemeleri ve bürokrasiyi meşgul eden anlayışın sonu: Durmak yok, yola devam! İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 İNCELEME İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ (İSİG) (4. Bölüm) Gülşen IŞIK İnşaat Mühendisi Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta, her 6 saatte de bir işçimiz hayatını kaybetmektedir. Bu durum evlerinden çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya giden 4 işçimizin akşamları evlerine dönememeleri anlamına gelmektedir. İstatistikler her 2,5 saatte 1 işçinin iş göremez hale geldiğini açıklamaktadır. İş Kazaları istatistiklerinde Avrupa’da ilk sırayı, dünyada ise 3. sırayı almaktayız. Yapılan araştırmalarda iş kazalarının % 50’sinin kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, % 48’inin sistemli bir çalışma ile önlenebileceği, % 2’sinin ise önlenemeyeceğini ortaya çıkmıştır. Bu da bizlere iş kazalarının % 98 önlenebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Ancak, tehlikeli durumlar-tehlikeli davranışlar ile birleştiğinde kazalar meydana gelmektedir.Önlemek ödemekten ucuzdur mantığı ile hareket ederek işyerlerinde tehlike kaynaklarını ortaya çıkartıp bunlardan oluşabilecek riskleri kontrol altına alabilirsek olabilecek kazaları azaltmış ve tehlikeli ortamları ortadan kaldırmış oluruz. Tabii bu çalışmanın bir ekip çalışması ile olanaklı olduğu unutulmamalıdır. İşte bu uygulamalar işyerlerinde Risk Değerlendirme Çalışmaları olarak adlandırılmaktadır. İş Sağlığı ve İş Güvenliği dünyada en önemli konular arasında yer almakta, kayıp kontrol analizleri yapılmaktadır. Bu analizler sonucunda elde edilen bilgiler ışığında oluşan kayıpları azaltma yolunda büyük çabalar harcanmaktadır. Konuya ilişkin işlemlere önceden başlayıp örgütlenmelerini tamamlayan ülkelerde İş Güvenliği Mühendisliği kavramı çok seneler önce başlamış ve bunun sayesinde çok önemli olumlu sonuçlar alınmıştır. İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİNDE TEHLİKE, RİSK VE RİSK ANALİZLERİ İş sağlığı ve iş güvenliği bir yönetim sistemi olarak değerlendirilirken aynı zamanda risklerin değerlendirilmesi sistemi olarak da bakılmaktadır. • Bu yönetim sistemi ile zararla sonuçlanabilecek olası tehlikelerin önceden tespiti ve gerekli önlemlerin alınması sağlanır. • Çalışanlar işyerinin olumsuz etkilerinden korunur, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmaları sağlanır. • İş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle oluşabilecek iş gücü ve iş günü kayıplarının en aza indirgenmesi, dolayısıyla iş veriminde artışın sağlanmasıyla üretimin (ürün ve/veya hizmet) korunması sağlanır. • Çalışanların memnuniyeti, müşteri memnuniyeti ve üretim maliyetlerinde azalma sağlanır. • İş kazası ve meslek hastalıklarının oldukça yüksek maliyetleri en aza indirilir. • Çalışma ortamlarında;işletmeyi tehlikeye sokabilecek yangın, patlama, makine arızaları ve devre dışı kalmaların ortadan kaldırılması gibi alınan tedbirlerle işletme güvenliği sağlanır. Kazalarla ilgili kullanılan tehlike, risk ve güvenlik gibi terimler birçok durumda farklı anlamlar ifade edebilir. Bu aşamada yukarıdaki değerlendirmelerimizde geçen bazı tanımların açıklamalarını yapacak olursak; Tehlike: Çalışma ortam ve şartlarında mevcut olan yada dışarıdan gelebilecek kapsamı belirlenmemiş, maruz kalacak çalışanlara, işyerine ve çevreye; bir zarar, hasar veya yaralanma oluşturabilme potansiyeli bulunan kaynak durum; Yada ölüme, sağlık bozulmasına, yaralanmaya, hasara, zarara ve/veya diğer kayıplara yol açan istenmeyen olay olarak tanımlanmaktadır. Risk: Tehlikeli durumun meydana gelme ihtimali ile gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkaracağı zarar, hasar veya yaralanmanın şiddetinin bileşkesi olarak tanımlandığı gibi, Bir tehlikeli durumun meydana gelme olasılığı ve önem derecesinin bileşkesi olarak da ifade edilmektedir. Olay: Bir kazaya yol açan veya bir kazaya neden olabilecek potansiyeli olan durum. Risk analizi: Risk analizi işyerinde çalışanların zarar görmesine sebep olabilecek etkenlerin tespit edilmesinden başka bir şey değildir. Bu analiz sayesinde işyerinde yeterli güvenlik önlemlerinin alınıp 29 İNCELEME alınmadığı tespit edebilir yada daha fazla güvenlik önlemine gerek olup olmadığına karar verebilir. Risk değerlendirmesi: İşyerlerinde var olan yada dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, işçilere, işyerine ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla yapılması gerekli çalışmaları ifade eder. Risk değerlendirmesinin temel amacı kazaların önlenmesidir. Derin ve daha sistemli bir analiz, risklerin anlaşılmasını geliştirerek tehlikelerin azaltılmasına destek olur. Bu nedenle risk değerlendirmesini; tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin vereceği zarar olasılığını göz önüne alarak risk analizi yapılması ve buna göre alınacak önlemlerin belirlenerek uygulanması, bu önlemlerin yeterliliğinin kontrol edilmesi diye tanımlayabiliriz. Diğer bir deyişle iş sağlığı ve güvenliğinin temel prensiplerinin sistematik bir şekilde uygulamak için yapılan değerlendirmedir diye de tanımlayabiliriz. Risk değerlendirme veya analiz yöntemleri 1950 yıllarından beri dünyada sistematik olarak uygulanmaktadır. Metotların geliştirilmesi ise gereksinimlere göre gelişim göstermiştir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda tüm dünyada bir standardizasyona gitme gereksinimi beraberinde, İş Sağlığı ve Yönetim Sistemleri Şartlarını ve uygulamalarını belirleyen OHSAS 18001 ve 18002 gibi standartları getirmiş, her iki standart da Türk Standartları Enstitüsü tarafından dilimize çevrilmiştir. Bu standartlarda tehlikeli bir olayın meydana gelme olasılığı ile sonuçlarının bileşimi ile tanımlanan risk kavramı ve riskin büyüklüğünü tahmin etmek ve riske tahammül edilip edilemeyeceğine karar vermek için kullanılan prosesin tamamı risk değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır. Genel olarak iş sağlığı ve iş güvenliği alanında yapılacak risk değerlendirmesi aşağıdaki sıralamayı takip etmektedir. 1 - Tehlikenin ortadan kaldırılması, 2 - Tehlikesiz olanla değiştirilmesi, 3 - Daha az tehlikeli olanla değiştirilmesi, 4 - Önleme faaliyetlerinin yapılması, 5 - Koruma faaliyetlerinin yapılması, a) toplu koruma b) örgütsel düzenleme c) kişisel korunma Risk kaynaklarının gruplandırılması: İşyeri risk kaynakları aşağıda belirtilen başlıklar altında gruplandırılabilir. 30 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Yapılan işler yada yürütülen faaliyetlere göre; Süreçlere göre; Kullanılan maddelere göre; İş ekipmanlarına göre; Çalışanlara göre; Organizasyonlara göre; İş çevresine göre; Öte yandan bu kaynaklara etkiyen iş yerlerinde risk faktörleri denildiği zaman genel olarak aşağıda açıklandığı şekilde sınıflandırma ortaya çıkmaktadır. Fiziksel iş çevresinden kaynaklı riskler: Makine ve ekipmanlar, gürültü ve titreşim düzeyi, sıcaklık, ışık, çeşitli kimyasal ve radyasyona bağlı faktörler. İş yerinde işçilerin davranışlarından kaynaklı riskler, İşin organize edilme biçiminden kaynaklı riskler: Çalışma süre ve zamanları işin akış hızı, mola süresi vb. faktörler. Bütün olarak işletme sisteminden kaynaklı riskler. Risk Derecelendirme Sonuçları Hafif risk : 1 olarak, Tolere edilebilir risk : 2 olarak, Orta derecede risk : 3-4 olarak, Yüksek risk : 6 olarak, Tolere edilemez risk : 9 olarak, kabul edilmekte olup İnşaat sektörü yüksek risk grubuna girmektedir. Risk değerlendirmesi, sürekli bir biçimde izlenmesi gereken, tüm işletme personelinin aktif katkı vermesi gerekli olan bir çalışmadır. Bu aktif katkı sayesinde işletmenin tamamında bulunan risklere karşı gerekli risk önleme ve azaltma çalışmaları sağlıklı biçimde yapılabilir. İşyerlerinde çalışma şartlarından veya işin doğasından kaynaklanan çeşitli riskler bulunmakta, bu riskler sebebiyle çeşitli sıklık ve büyüklükte iş kazaları ve meslek hastalıkları meydana gelmektedir. İş sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı da tehlike ve riskleri önceden belirleyerek gerekli önlemlerin alınması; tehlikenin vereceği zararın ortadan kaldırılması ve/veya en azından kabul edilebilir seviyelerde tutulmasıdır. Gelecek sayımızda inşaat sektöründe ki duruma göz atılarak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bu yazı serisi bitirilecektir. RAPOR İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 Haziran Ayı İş Kazaları Raporu • 1 Haziran 2008: Şırnak’ta İnşaatın Üçüncü Katından Düşen İşçi Öldü. • 1 Haziran 2008: Konya’nın Beyşehir ilçesinde bir kamyonetin kasasından indirilirken devrilen yem ezme makinesinin altında kalan işçi, öldü. • 1 Haziran 2008: Çorum’da Elektrik Akımına Kapılan İşçi Ağır Yaralandı. • 3 Haziran 2008: Bursa’da Merkez Osmangazi ilçesinde toplu konut şantiyesinin stok alanında meydana gelen iş kazasında 1 İşçi Hayatını Kaybetti. • 5 Haziran 2008: Ankara’da İşçi Servis Aracı Devrildi: 6’sı Ağır 18 Yaralı. • 6 Haziran 2008: Düzce’de Toprak Altında Kalan İşçiler Son Anda Kurtarıldı. • 06 Haziran 2008: Tuzla Deri OSB’de bir işçi, iş cinayeti sonucu feci şekilde yaşamını yitirdi. • 06 Haziran 2008: Bursa’da Bir İşçi Panjur Değiştirirken Düşüp Öldü. • 6 Haziran 2008: Tuzla Tersanede de 1 işçi yaralandı. • 6 Haziran 2008: Afyonkarahisar’da Kanalizasyon Çalışmasında Toprak Kayması: 2 İşçi Öldü. • 8 Haziran 2008: Tuzla Tersaneleri’nde üzerine metal kapak düşen bir işçi hayatını kaybetti. • 8 Haziran 2008: Bursa’da termik santralde cüruf (közleşmiş kömür) kırma makinesinin içine düşen işçi hayatını kaybetti. • 9 Haziran 2008: Bilecik’te 49 İşçi Yemekten Zehirlendi. • 9 Haziran 2008: Trabzon’da Asansör Boşluğuna Düşen İşçi Öldü. • 9 Haziran 2008: Tuzla Tersaneler Bölgesinde GEMAK tersanesi DADAŞLAR Gemi taşeronunda çalışan bobinaj ustası bir işçi ayağına parça düşmesi sonucu yaralandı. • 10 Haziran 2008: Kütahya’da Su Arama Çalışmaları Sırasında Toprak Kayması: 1 ölü. • 10 Haziran 2008: Tuzla’da Gemsan Tersanesi’nde Ok Gemi İş isimli taşeron şirkette çalışan Mehmet Odabaşı adlı işçinin bugün geçirdiği kaza sonucu kolu kırıldı. • 10 Haziran 2008: İstanbul Fatih’te Bir Depoda Tüp Patladı: 2 Yaralı. • 11 Haziran 2008: Artvin’de Trafo Patladı: 1 İşçi Yaralı. • 11 Haziran 2008: Sakarya’da Havai Fişek Fabrikası’nda Yangın; 3 İşçi Ağır Yaralı. • 12 Haziran 2008: Kırıkkale’de Bir İnşaatın İkinci Katından Düşen İşçi Yaşamını Yitirdi. • 13 Haziran 2008: Antalya’da Parfümeri Deposunda Yangın, 5 itfaiye görevlisi ile 1 polis memuru, parfümeri şişelerinin patlamasıyla yaralandı. • 14 Haziran 2008: Tuzla Deri’de Bir İşçi Yaralandı. • 14 Haziran 2008: Gebze’de Fabrika Yandı, Dumandan hafif şekilde etkilenen GEPOSB itfaiyesinde görevli Metin Kaya, fabrika işçilerinden Savaş Başar, Davut Akıncı ve Nurullah Eraslan, olay yerine gelen ambulansta tedavi edildi. • 14 Haziran 2008: Edremit’te 24 TOKİ İşçisi Yedikleri Yemekten Zehirlendi. • 15 Haziran 2008: Antep’de Düğün Minibüsü ile İşçi Servisi Çarpıştı: 1 Ölü, 15 Yaralı. • 15 Haziran 2008: Antep’te Elektrik Akımına Kapılan Bir İşçi Hayatını Kaybetti. • 16 Haziran 2008: Maraş’ta Maden Ocağında Tüp Patlamasında Yaralanan 3 İşçi Öldü. • 17 Haziran 2008: Ankara’da LPG Dolum Tesisinde Patlama - 1 Ölü. • 17 Haziran 2008: Kütahya’da üzerine yaklaşık 2.5 tonluk mermer kütlesi düşen işçi, hayatını kaybetti. • 17 Haziran 2008: İzmir Aliağa’da Gemi Söküm Dalgıcı Boğuldu. • 17 Haziran 2008: Kastamonu’da Tersanede Patlama: 2 Yaralı. • 18 Haziran 2008: Zonguldak’ta Kaçak Ocakta Göçük: Bir İşçi Öldü. • 18 Haziran 2008: Urfa’da Et Makinesine Elini Sıkıştıran Genç İşçinin 3 Parmağı Koptu. • 18 Haziran 2008: Diyarbakır’da İşçi Servisi Şarampole Yuvarlandı: 4 Ölü, 12 Yaralı. • 18 Haziran 2008: Zonguldak’ta Tersanede çalışan 49 yaşındaki S.D.T isimli işçi dün öğle saatlerinde birden fenalaşarak elektrik kablolarının üzerine düştü, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. • 19 Haziran 2008: Erzurum Organize Sanayi’de Tüp Patlaması: 1 İşçi Öldü, 2 İşçi de Yaralandı. • 19 Haziran 2008: Zonguldak TTK’da Göçük: 1 Ölü, 3 Yaralı. • 19 Haziran 2008: Konya’da 7. Kattan Düşen 17 Yaşındaki İşçi Öldü. • 20 Haziran 2008: Adıyaman’da Tarım İşçilerini Taşıyan Traktör Devrildi: 28 Yaralı. • 20 Haziran 2008: Adana Kozan’da İş Makinesi Devrildi: 2 İşçi Öldü. • 20 Haziran 2008: İzmir’de Devrilen Greyderin Altında Kalan Operatör Öldü. • 21 Haziran 2008: Siirt’te Köprü İnşaatının Çökmesi Sonucu 2 İşçi Ağır Yaralandı. • 21 Haziran 2008: İstanbul’da Asansör Boşluğuna Düşen İşçi Öldü. • 22 Haziran 2008: Edirne’de Elektrik Akımına Kapılan Çift Hayatını Kaybetti. • 22 Haziran 2008: Samsun’da Tarlada Traktör Devrildi: 1 Ölü. • 23 Haziran 2008: Edirne’de Elektrik Akımına Kapılan Kaynakçı Hayatını Kaybetti. • 23 Haziran 2008: İstanbul Ümraniye’de Döküm Fabrikasında Patlama, 2 kişi ağır yaralandı. • 24 Haziran 2008: İstanbul’da Baba-Oğul İşçiler Fayans Döşerken Zehirlendiler. • 24 Haziran 2008: Balıkesir Altınoluk’ta meydana gelen iş kazasında bir işçi silindir ile kepçe arasında kalarak yaralandı. • 24 Haziran 2008: Aydın’da Otel İşçileri Yemekten Zehirlendi. • 25 Haziran 2008: Kocaeli Derince’de trafo patladı: 2 yaralı. • 25 Haziran 2008: Çorum’da Elektrik Akımına Kapılan Genç Hayatını Kaybetti. • 25 Haziran 2008: Manisa’da İnşaattan Düşen İşçi Hayatını Kaybetti. • 25 Haziran 2008: Şanlıurfa’da İşyerinde Yangın: 1 Yaralı. • 25 Haziran 2008: Kastamonu’da Elektrik Akımına Kapılan İşçi Hayatını Kaybetti. • 26 Haziran 2008: Kırıkkale Barut Fabrikası’nda Yangın Çıktı-3 Yaralı. • 26 Haziran 2008: Kocaeli-Dilovası’nda İş Cinayeti: 2 İşçi Hayatını Kaybetti. • 27 Haziran 2008: Kuşadası’nda İnşaatta Çökme: 1 İşçi Öldü. • 27 Haziran 2008: Samsun’da 2 İşçi Tinerden Zehirlenerek Bayıldı. • 27 Haziran 2008: Adana’da İnşaatta Çökme: 3 Yaralı. • 27 Haziran 2008: Tuzla Tersaneler Bölgesinde İş Kazası. • 27 Haziran 2008: Çanakkale’de Elektrik Akımına Kapılan İşçi Öldü. • 28 Haziran 2008: Tuzla’da Kıran Holding’e ait tersanede çalışan bir işçi, elektrik çarpması sonucu ağır yaralandı. • 28 Haziran 2008: Muğla-Fethiye’de İnşaat Çöktü: Mühendis ve 5 İşçi Yaralandı. • 28 Haziran 2008: Karabük KARDEMİR’de çelikhane ünitesinde vincin halatının kopması sonucu 1 işçi yaşamını yitirdi. • 28 Haziran 2008: Bingöl’de Tarım İşçilerini Taşıyan Traktör Devrildi: 1 Ölü, 9 Yaralı. 31 İMO ANKARA ŞUBE BÜLTEN TEMMUZ 2008 İŞ ARAYAN MÜHENDİSLER İŞ ARAYAN MÜHENDİSLER MEZUNİYET YILI PROGRAM-DENEYİMYABANCI DİL AD-SOYAD OKULU EDA ÇİL ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ 2004 MS OFFICE, AUTOCAD, İDECAD,STA4CAD ETABS, SAP 2000, MS PROJECT, İNGİLİZCE ŞÜKRİYE DÜŞÜNCELİER CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ 2006 MS OFFICE, AUTOCAD, İDECAD, STA4CAD, ÇELİK PRO IV., İNGİLİZCE MURAT ÖNAL GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖZGÜR KELEŞ GAZİ ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000, FORTRAN, İNGİLİZCE KÜBRA BOZKURT CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ 2008 İNGİLİZCE TAYFUN BAKIR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000, STAADPRO, XSTEEL, ETAPS, İNGİLİZCE HARUN OLCAY PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, SAP 2000 BAYRAM MERT KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, PROBİNA ORION, İNGİLİZCE AFŞİN ABACI PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ 2007 MS OFFICE, AUTOCAD,İDECAD, STA4CAD, SUB2000, İNGİLİZCE EMRE YILMAZ ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ 2007 MS OFFICE, AUTOCAD, SAP2000, İNGİLİZCE ERTUĞRUL YILMAZ ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YUNUS EMRE DURMUŞ KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD, PROBİNA, HEC-RAS, İNGİLİZCE MEHMET FATİH DEMİRCİOĞLU KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ 2005 AUTOCAD, İDESTATİK, STA4CAD, PROBİNA, İNGİLİZCE AYNUR BAŞARANER OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ 1998 MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD SERKAN SANVER 19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ 2004 MS OFFICE, İDECAD, AUTOCAD, İNGİLİZCE VEYSEL VOLKAN AKPOLAT OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, STA4CAD, İNGİLİZCE AHMET ÜNVER AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD, ÇATICAD, İNGİLİZCE HÜSEYİN GÖREN SELÇUK ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, MS PROJECT, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD, ETABS, İDESTATİK, STAADPRO, AUTODESK CİVİL 3D, İNGİLİZCE RAMAZAN AKGÜN SELÇUK ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD, ETABS, İDECAD, PROBİNA, İNGİLİZCE GÖKHAN TEBER KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, AUTOCAD, EPANET, HEC-RAS, İNGİLİZCE, ALMANCA EMRE MAZAK AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, SAP2000, XSTEEL, AUTOCAD, STA4CAD, ÇATICAD, İNGİLİZCE SELÇUK MIZRAK SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ 2008 MS OFFICE, SAP2000, AUTOCAD, STA4CAD, PHOTOSHOP, İNGİLİZCE, ALMANCA MS OFFICE, AUTOCAD, FORTRAN 77, İNGİLİZCE, FRANSIZCA MS OFFICE, İDECAD, SAP2000, PROBİNA, FREEMASTER, AUTOCAD, İNGİLİZCE VEFATLAR SÜLEYMAN TURAN YÜCEER 1949 Taşköprü doğumlu, 1973 ADMMA Yükseliş mezunu 10250 sicil numaralı üyemiz SÜLEYMAN TURAN YÜCEER hayatını kaybetmiştir. Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz. OSMAN YİĞİT 1948 İslahiye doğumlu, 1974 Elazığ DMMA Yükseliş mezunu 14822 sicil numaralı üyemiz OSMAN YİĞİT hayatını kaybetmiştir. Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz. ERİNÇ BEKEM 1935 Ankara doğumlu, 1961 ALMANYA HANNOVER ÜNİVERSİTESİ mezunu 4317 sicil numaralı üyemiz ERİNÇ BEKEM hayatını kaybetmiştir. Ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı dileriz. 32