Devrimci Harekette Reformİst Eğilim

Transkript

Devrimci Harekette Reformİst Eğilim
E
�
rı:ı
Devrimci
Harekette
Reformİst
Eğilim
DEVRİMCİ HAREKETTE
REFORMİST EGİLİM
EKSEN YAYlNC ILIK
·
Babıali Caddesi, Sıhhiye Apt 19/11,
eagaıoglu-lst Tel: 512 51 46
Baskı: Bizim Ofset
Ağustos 1990 İstanbul
I. Baskı
İÇİNDEKİL.ER
Herkes Kendi Bayrağı Altına . . .
Lcgalizm Cereyanı ve lllegalite. . .. ... ... .
15-16 Haziran, Sol Hareket ve İşçi HareketL.
. . ... .-·············-·······-·-······-·············....
....... _ .......
.
.
7
.. I 6
.. . .-.25
..
. -33
. -.3 8
. . -49
.
-.5 8
.
.- ..63
,....6 3
.
.. ........... ......
...... _ ........
....
12 Eylül Tahribatı
.
.
.
SHP SolculuğLL
.
.
.
.
Ekim Ikinci Yılında ..
. .
.. .
Dii7.cnin Çöziimsii7Jüğü ve Devrimci Sorumluluk.
Devrfmci Harekette Reformİst Eğilim
.
.
.
Giriş
I. Bölüm:
Ortak Özellik: Teorik siyasal belirsizlik
Ortak Akıbet: Kendiliğindencilik ve reformizm ..............? I
1- Yeni Öncü ve Işçi Dünyası . ...
.. .
... . .
73
2- Özgürlük Dünyası . .
..
.
. . ..
. . . 81
3 - Demokrat Arkadaş
. ..
91
4- TKP (B), TDKP, Emeğin Bayrağı vb .. . . .
. . .98
.......................... ....... ................... .............
....... ....
........ .................. . ....... ............................... ............... ..
.
............................. . . ............
... ............... .... . .
............... .............
...... ...... ......... ...... .........
.................................................................................................. .
.
.
.....
.............
.........
...
.
.
....
.......
........
....... .
.
... .
........
...... . .
...
...
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
....
..
.
.
. . . . . .....
.
Il.Bölüm: "Demokrasi Mücadelesi": İktidar Perspektifinin
Yilirildiği Alan ...
.
. . . . ...
.
. .. .. . -108
A-Demokrasi mücadelesi ve demokratik devrim tezi. 108
B-Reformist eğilimin temsilcileri ve "Demokrasi
Mücadelesi" . . . . .. . . ... ... . . . . . . . .. .. . . .. . _! 17
lll. Bölüm: Politikada refonnizm: 12 Eylüle
Muhalefct Platfonnu ................................................................123
Kürt Ulusal Sorunu. . ..
. .. ... .. ... ... .. . . .
.... .... -130
Düzen ve Devrim ... ...
.. .. ... . .. ... ... .
. . . ... ...... . ... -137
Ekim Üçüncü Yılında . . .
.. . . ... ..... .. .
. ..
l45
Birlik Sorunu . .. . . . . . . .
. .. ..... . .
.. .. ... . . . .. . .. 158
Devrim Ülkesi ve Çocukluk Hastalıkları.
. .. .. . .
. . . 167
Devrimci Yükseliş ve Devrimci Perspektif... . .. . ..
. .-..175
Reformizın ve Devrim.........................................................................184
...
.....
......
.... . .. . ..
. ..
.
....
.. . ..
............. ....
.....
.........
.
. . .
.
....
. ..... .... ......
.. .
..
.... .. ..... ...... .
.
......
. .. . . ... .... .. .....
.
.
.
.
... ....
....
. . . . . . . . . . ...
..
.....
.... ... ......
.
....
.....
. ...
. ..
.. ..
. .................
.
. .
..
...... .. .....
.......
....
.........
..
..
... ..... ...... .
. ..
... .
.....
. .
. . .. ..
. .
.. ...
.
.
.... ...... .....
...... .
EKLER:
Yeni Ekimler İçin . ... .
....
. . .
. .... . ........
.. ...... .. . ..
.
.
.
......... ...
. ..... -.. 195
. ....... ..
...
HERKES KENDİ BAYRAGI ALTINA!
Türkiye'de, mevcut toplumsal ve siyasal sisteme
karşı mücadele eden tüm siyasal hareketler, gruplar ve
partiler bugüne kadar "devrimci-demokrat hareket" genel
ifadesi ile tanımiandı ve bu tanım genel bir kabul gördü.
Her ne kadar bu siyasal hareketlerin her biri kendini
marksist-leninist, kendi dışındakileri ise Marksizmden
şöyle veya böyle, şu veya bu ölçüde sapma gösteren
akımlar olarak niteleyip adlandırdı ve kimi zaman en agır
şekilde eleştirdiyse de, bu durum yine de "devrimci­
demokrat hareket" genel tanımlamasının yaygınlığını, ge­
nel kabul görüşünü her hangi bir biçimde etkilemedi.
Bu bir rastlantı değildi. Kendi içinde alabildiğine bir
farklılık, çeşitlilik ve zenginlik gösterse bile, en genel
planda aynı ideolojik·smıfsal niteli�i taşıyan bir hare7
ketler, gruplar ve partiler toplamının genel V(( ortak bir ni­
telenişi idi yalnızca. Bu tanım nesnel bir gerçe� bir ge­
. nel siyasal sınıf olgum�u anlatıyordu: Küçük-burjuva
demokrasisi.
Kısaca, "devrimci-demokrat hareket" tanımı, toplu­
mumuzda küçük-burjuva katmaniann gösterdiği çeşitlili­
ği yansıtan bir çeşitlilikteki küçük-burjuva demokrasisi­
nin, yete rince bilincinde olmadan da olsa, kendi genel ve
ortak niteliğini dile getirişiydi.
Türki ye 'de devrimci siyasal mücadelenin son 20
yılına işte bu "devrimci-demokrat hareket" damgasını
vurmuştur. Bir öteki anlatımla, mevcut toplumsal ve siya­
sal sisteme karşı varolan genel toplumsal muhalefet dev­
rimci siyasal ifadesini devrimci-demokraside bulmuştu r.
.
İşçi sınıfının bağımsız siyasal sınıf kimliği ka7,anama­
ması koşullarında, devrimci-demokrasi,yalnızca demok­
ratik hedef ve özlemleri değil, sosyalist özlemleri de dile
getirmiştir. Bu durum onun uzun yıllar işçi sınıfının
dışında, ama işçi sınıfını temsil iddiasıyla siyaset sahne­
sinde yer almasına yol açmışur. Gerçekte ise sözkonusu
olan çeşitli biçim ve nüansla n yla küçük-buıjuva sosyaliz­
midir. Teorisi, taktiği örgüt anl ayışı, ve en önemlisi de,
sı nıfsal bileşimi ve ortamıyla bu böyle olmuştur. Devrim­
ci-demokrasi kendi sınırlı siyasal sınıf hedeflerini (de­
mokrasi ve bağımsızlık), maddi sınıf temelinden kopara­
rak bir iyi niyete ve dolayısıyla da bir ütopyaya
dönüştürdüğü sosyalizm özlemiyle birlikte ifade etmiş;
küçük-burjuva sınıf ufkunun ve ideolojisinin ürünü ve
ifadesi bir sosyalizmi proleter sosyalizmi olarak sunmuş­
tur.
,
*
Devrimci-demokrat hareket genel tanımı içinde ifade
edilen küçük-burjuva demokrasisi alabildiğine bir ideolo­
jik-politik çeşitlilik göstermektedir. Bu çeşitlilik, anti­
feodal devrimi programının odağına koyanlardar:. anti­
tekel devrim savunuculanna, modem revizyonist akımla
flört edenlerden modem rcvizyonizm ilc aralarına belli
sınırlar çekenlere, dar çcvrelere dayanan ve maceracı bir
8
devrim ve mücadele anlayışım esas alanlardan yükseliş
dönemlerinde onbinlerce insanı harekete geçirebilenlere
kadar, çok geniş bir_yelpazede ifadesini bulmaktadır.
Ne var ki bu gruplan n bazı çok tipik ortak özellikleri
de var. Tümü de '60'lann MDD'ci akımından kök alıyor.
20 yıllık evrime rağmen esas olarak işçi hareketinin
dışında
ve
demokratik
küçük-burjuva
hareketin
bağnndalar. En önemlisi de, bütün bu gruplar, Türki­
ye 'nin iktisadi ve toplumsal gelişme düzeyine dair değer­
lendirmeleri birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun,
demokrasi ve bağımsızlık ile "demokratik halk iktidan"
ortak stratej ik hedefine sahiptirler. Bir çok konuda ken­
dilerini ve birbirlerini aşan, birbirlerinden alabildiğine
farklılaşan bu gruplar, demokrasi ve bağımsızlık hedefine
dikkate değer bir tutuculukla bağlı kalıyorlar. Bir rast­
lantı değil bu; belli bir sınıfsal konumun, belli bir sınıfa
özgü özlemlerin, bir siyasal sınıf ufkunun anlatımıdır ger­
çekte.
Bu ortak stratejik hedefın her gruba göre değişen bir
dizi gerekçesi var; ama tümünde ortak olan bir gerekçe
var ki aynı ölçüde dikkate değerdir. B u ortak gerekçe,
emek-sermaye çelişkisinin henüz yeterince olgunlaşıp
tüm topluma damgasını vuramadığı, dolayısıyla da, Tür­
kiye'de proleter niteliktc bir devrimin nesnel olanak ve
koşullannın henüz oluşmadığı şeklindedir. B unun kendisi
de bir sınıf konumunun, bir sınıf tutumunun, bir sınıf öz­
lemi ve dileğinin anlatımıdır.
Bu sınıf küçük-burjuvazinin ta kendisidir.
TDKP teorisyenlerine verilen cevapta şunlar söylen­
mişti: "Topluma geriden bakmak, toplumsal gelişme dü­
zeyini ve s ımf ilişkilerini geriden tespit etmek demek, pro­
letaryayı geri görevlere mahkum etmek, dolayısıyla
kaçınılmaz ve nesnel olarak, onu reformist burjuvazinin
yedeği ya da küçük-burjuva dpnokrasisinin eklentisi du­
rumuna düşürmek demektir. O nümüzdeki dönemde ideo­
lojik tartışmaları n adağını oluşturacak popülist teori ve
tahlilterin ve onun bir parçası olan TDKP teori ve tahlil­
lerinin 'Aşil topuğu ' işte asıl buradadı r. " (Küçük-Burjuva
Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi, s. 117)
9
Küçülc-burjuva demolcrasisinin, Türkiye gibi bir ülke­
de yirmi yıl gibi uzun bir süre boyunca, proletaryayı ge­
ri görevlere mahkum eden teori ve tahlilleriyle dev­
rimci harelcet üzerinde tartışmasız bir haleimiyeti nasıl
kurabildiği sorusu doğal olarale alcla geliyor.
Maricsizmin vurguladığı ve tarihsel tecrübenin hep
doğruladığı şudur: geri teoriler genellikle geri toplumsal
lcoşullarda etleili olur. Falcat bu gerçelc Türlciye için aneale
bir ölçüde geçerli olabilir. ı 970'ler Türlciye 'si, hiç de lcü­
çük-burjuva teori ve tahlilierin devrimci toplumsal muha­
lefet üzerinde bunca uzun bir süre tartışmasız bir üstün­
lük kurabilmelerini açıklayacak kadar geri bir ülke
değildir. Türkiye'nin nispi geriliği, bunun bir ifadesi ola­
rak, tamamlanmamış bazı burjuva devrim görevlerinin
varlığı, küçük-burjuvazinin yaygınlığı bunda önemli nes­
nel etkenler olmuşlardır kuşkusuz. Aneale bu teori ve tah­
lillerin Marksizm ve proletarya adına marksist teoriye ve
proletarya davasına içtenlikle bağlanan çok sayıda dev­
rimci üzerinde bunca uzun süre etkili olmasında ·bir dizi
başka etken rol oynamış olmalı. Bunlann bir kısmı daha
önce kamuoyuna sunulan ve Ekim 'in bu sayısında birinci
bölümü yayınlanan "Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış"
yazısında genel çizgileriyle ortaya konmuştur. Onlan
burda tekrarlamaya gerek yok. Şimdilik onlara eklenecek
önemli bir şey de yok.
Bu sorunun cevabı önümüzdeki dönemde yapılacak
bilimsel inceleme ve tartışmalarla daha net ve daha kap­
samlı verilebilecektir.
*
İçlerinden bazılan etleisi kısa süreli bazı avantajlan
kullanarak hala "eski kafa" yol almaya çalışıyor olsalar
bile, devrimci-demokratik hareket bugün bir yol aynmına
gelmiştir. Genel toplumsal evrim, son yirmi yılın devrim­
ci deneyimi ve işçi hareketinin bugün tartışmalann
odağına oturan belirgin gelişimi bu hareketi, küçük­
burjuva demokrasisini, bunalıma ve yeni arayışlara itmiş­
tir. 12 Eylül yıkımının ardından başlayan bu arayış süre-
lO
ci, aslında bu çözülme ve yeniden saftaşma sürecidir.
Bu sürecin çeşitlilik gösteren küçük-burjuva demokrasisi­
ni hangi muhtemel değişimlere ve evrimiere sakacağı
ayn bir konudur; bazı şeyler söylenebilirse de ke sin şey­
ler söylemek için vakit henüz erk.endir. Zira bazı liberal
ve troçkist eğilimler daha şimdiden belirginleşip aynşmış
olmakla birlikte, yaşanmış süreçlerin değerlendirmesi ve
vanlan sonuçlann teorik düzeyde ifade edilmesi çabası
henüz ilk evrelerindedir. Devrimci-demokrasinin örgütsel
dağınıklığı ve bir kısım yönetici güçlerinden tutukluluk
nedeniyle yoksunluğu, bu değerlendirme çabasının belli
ve kesin sonuçlara varmasını geciktirip güçleştiriyor.
Fakat şimdiden kesin olan bir şey var. Bu çözülme ve
yeniden saflaşma süreci küçük-burjuva demokrasisi ile
proleter sosyalizminin ayrışmasma, popülist teoriler­
den Marksizm-Leninizme doğru kökl ü ve kesin bir
kopuşu da içeriyor.
Proletarya hareketinin geleceği açısından olağanüstü
bir önem taşıyan bu gelişme daha ilk adımındadır; geçmiş
devrimci sürecin hazırladığı, potansiyel olarak biriktirdiği
tüm maddi-siyasi güçlerini harekete geçirebilmiş değil
henüz. Bu ancak zorlu teorik-pratik mücadeleleri kapsa­
yan bir süreç ile başanlabilir. Bu doğrultuda gösterilecek
çabanın başan düzeyi hakkında şimdiden konuşmak an­
lamsızdır. Küçük-buıjuva demokrasisinin sözde iddia ve
idealleri ile gerçek ideolojik-sınıfsal konumu arasındaki
uçurum ideolojik mücadele ile sergilenebildiği ve geliş­
mekte olan militan işçi hareketi içinde maddi-örgütlü bir
güç olunabildiği ölçüde, bu kopuş sürecinin devrimci­
demokrasinin değişik gruplannın bünyesinde yankı bula­
cağı, diri, sağlıklı, komünist potansiyel taşıyan unsurlan
kendine çekeceği kesindir.
Devrimci-demokrasiden proleter sosyalizmine kopuş
elverişli maddi koşullarda yaşanmaktadır. Bu elverişli ko­
şullar işçi sınıfı hareketinin belirgin öne çıkışında ve top­
lum ölçüsünde etki yaratmasında ifadesini bulmaktadır.
Buna karşılık, ögrencilerdeki nispi hareketlilik dışında,
geçmişte devrimci-demokrasiye geniş bir toplumsal ya­
şam ortamı sağlayan küçük-burjuvazinin değişik katmanll
lannda eski mücadele iste� ve coşkusu, eski yogwı örgüt
arayışı bugü n fazlaca yoktur. Bu olgunun kendisi küçük­
bu rj uva demokrasisini bir dizi sorun ve sıkı ntıyla yüzyü­
ze gctirecek�ir.
*
Küçük-buıjuva demokrasisinin bundan sonraki evri­
mi ne olabilir?
Daha önce de belirtildi, bu konuda kesin şeyler söyle­
mek için valdl henüz erken. Yine de tarihsel tecrübeye
dayanılarak ve bugün ortaya çıkan bazı ilk belirtiler veri
kabul edilerek içlerinden belli kesimlerin muhtemel evri­
mi hakkında bazı şeyler söylenebilir.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir: Türkiye ka­
pitalizminin nispi geriliğinde ifadesini bulan toplumsal
koşullar, küçük-burjuvazinin sayıca önemli bir tabaka o­
larak varlığı'nın da ifadesi oluyor. B u nesnel olgu, küçük­
burjuva demokrasisi için hep bir varlık ve yaşam ortamı
olacaktır. Buıj uva gelişmenin geride bıraktığı görevleri,
demokratik ve yurtsever özlemleri kendine program edi­
nerek siyaset sahnesinde hep yer alacaktır.
Ne var ki demokrasi ile sosyalizmin aynşma sürecine
girmiş ol ması, devrimci-demokrasiyi yeni bir dönemin
eşiğine getirmiştir. Devrimci-demokrasinin bugüne ka­
darki varlığı ve mücadelesi, işçi sın ı fının kendi bağımsız
siya sal
sınıf
platformuyla
siyaset
sahnesine
çıkamadığı koşullarda yaşandı. B u önemle vurgulan­
ması gereken bir noktadır. Zira daha önce de belirtildiği
gibi, bu durum devrimci-demokrasiye sosyalizmin temsil­
cisi olarak da hareket etme olanağını vermiştir. Bundan
böyle, popülizme karşı marksist dünya görüşünün savu­
nulmasının ve işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimi
doğrultusunda atılacak ciddi adımiann küçük-burjuva de­
mokrasisinde önemli değişimlere yolaçacağı kesindir.
Bu, bugüne kadar taşıdığı sosyalist görünümün silinmesi
ve demokratik özün giderek daha belirgin bir şekilde or­
taya çıkması şeklinde bir evrim olacaktır. B u durum kü­
·;ük-burjuva demokrasisinin devrimci siyasal eylemini or-
12
tadan kaldınnayacaktır; ama onu sosyalist prolet a rya ha­
reketin karşısında belli bir tutarsızlı�a. gerilerneye ve
bazı kesimlerde ise gericileşmeye itecektir.
Bugün devrimci sosyalizmin devrimci demokrasiye
karşı yürütmekle yükümlü oldu�u ideolojik-politik müca­
dele, onu yok etmeyi de�il. gerçek ideolojik-sınıfsal ko­
numunu açıklığa kavuşturmayı, böylece onun, sosyalizm
ye işçi sınıfı adına hareket etme, kendini sosyalist prole­
tal)'anın teorisi, takti�i ve örgütü olarak sunma olanak­
lannı daraltınayı ve onadan kaldırmayı amaçlar. Bunda
başan saglanabildiği ölçüde devrimci demokrasi kendi
sınıf konumuna ve çizgisine daha açık çekilecek, bu ko­
numda ve çizgide mevcut toplumsal ve siyasal sisteme
karşı mücadelesini sürdürdüğü ölçüde, devrimci sosya­
lizm onu destekleyecektir.
Herkes kendi bayrağı altına! Devrimci demokratik
harekete evet, sosyalist görünümlü demokratik özlü hare­
kete hayır! Bu slogan, devrimci sosyalizmin devrimci de­
mokrasiye karşı tutumunu ve görevlerini özetliyor. Bu
görevin kolay yerine gctirilemeyeccği kesin. Gelişen işçi
hareketinin şu dönem için yarattığı elverişli koşullara
rağmen, modem revizyonizmin dünya komünist ve işçi
hareketinde yarattığı büyük tahribat, çağdaş popülizmin
hala süren ideolojik etkinliği, tarihsel evrimin biriktirdiği
çeşitli sorunlara çözüm getirmede dünya komünist harc­
ketinin bilinen yetersizliği, Türkiye sol hareketinin olum­
suz ideolojik mirası, küçük-burjuva önyargıların muaz­
zam gücü vb. bir dizi etken, komünistlcrin önüne hayli
zorlu bir süreç koymaktadır.
Küçük-buıjuva demokrasisinin devrim düşmanı mo­
dem revizyonist akımla uzlaşma çizgisi izleyen kesimi­
nin bugünkü durumu ve geleceğe doğru muhtemel evrimi
ayn bir konudur. Burada yalnızca, '70'lcrin ikinci
yarısında modem revizyonizm ile araya belli bir sınır çe­
ken, maoculuğun eleştirisi ile birlikte Marksizme doğru
belli mesafeler katettikten sonra tıkanan, 12 Eylül son13
rasında ise hızlı bir çözülüş ve da�ılma yaşayan kesimi
üzerine bazı şeyler söyleı:ıebilir.
Devrimci demokrasinin ileriye doğru evriminin en
son sınırlannı yaşamış bu kesim, bu özelliği ile marksist­
leninist gelişmeye de kaynaklık eni. Küçük-burjuva de­
mokrasisinden proleter sosyaliımine doğru kopuş hali­
hazırda bu kesimde yaşandı.Fakat ileriye doğru gelişmeyi
besleyen bu kesimin geriye kalanı, bugün ideolojik plan­
da geriliyor ve gericileşiyor. Gelişmenin diyalektiği
kaçınılmaz manuğım sergiliyor, gelişmeye tepki ve di­
renç, bu kesimin arta kalanını geriye ve gericileşmeye iti­
yor.
Toplumun iktisadi, sosyal, siyasal ve entellektüel ev­
rimi bugün bu kesimin geri iktisadi teorileri savunmasını
olanaksız kılıyor. Bu kesimdeki gruplar artık, "kapitalist
Türkiye", "egemen burjuvazi", "sennaye iktidan",
"emek-sennaye temel çelişkisi", "karşı-devrimci orta bur­
juvazi", "beş milyon işçi" vb. vb. demek durumunda
kalıyorlar. Fakat şunu unutuyorlar, bugün terketmek zo­
runda kaldıklan bütün geri iktisadi teoriler, bugün hala ve
üstelik daha katı ve tutucu bir şekilde savunduklan kü­
çük-burjuva devrim teorilerine maddi dayanak olmuştu.
Yeni iktisadi yapı ve sınıf tahlillerini eski devrim teo­
rileri ile birlikte savunmak, yalnızca yeni bir teorik eklek­
tizmi ifade eder. Daha da önemlisi, ideolojik-politik plan­
da küçük-burjuva sınıf çıkarlannın açık savunucusu duru­
muna düşmeye yol açar.
Nitekim bu gruplardan birinin şu dönemki teorik ça­
basını Türkiye ' de küçük-burjuvaziniri önemini açıkla­
maya hasretmesi, devrim stratejisine, "devrim tipi ve ikti­
dar sorunu"na ilişkin tezlerini küçük-burjuvazinin duru­
muna ve sınıf beklentilerine dayandırması tipiktir. Bu
şekilde oluşturulmuş tezlere, işçi sınıfının kendi
bağımsız siyasal sınıf kiml iğinden yoksun olduğu, si­
yaset sah nesinde burjuva reformizminin yedeği ya da
küçük-burjuva demokrasisinin eklentisi olarak rol oy­
nadıgı dönemlerdeki bilincini, davranışlannı ve taleple­
rini ek kanıt olarak göstenneye çalışması, gerçekte, bu
grubun teorik sığlığına ve şaşkınlığına olduğu kadar, işçi
·
14
sınıfina küçük-burjuva kuyrukçu yaklaşınuna da bir
kanıttır. Bu grubun bugün yaşamakta oldu� ideolojik ev­
rim iç gelişmelerle kesintiye uArarnazsa eler, karşımıza,
küçük-burjuva sınıf çıkarlarını kendine devrim programı
edinmiş ve bu ideolojik. konuma otunnuş bir grup
çıkacakur.
Teori ve politika sorunlarında Sosyalist iyiniyetİn tek
başına pek bir şey ifade e�ediAi, kişiyi ve gruplan de­
mokrat konumuna düşmekten alıkoyamadıAı iyi bilin­
mektedir.
Bugün bu kesimdeki gruplarda, bir işçi sınıfı vurgusu
ve işçi sınıfına yönelme egilimi var. Fakat geri iktisadi
tahlilierin utangaç terki dışında, eski ideolojik-siyasi çiz­
ginin korunuyor ve eski küçük-burjuva devrim teorisinin
daha sistemli savunuluyor olması, işçi sınıfı vurgusunu
anlamsız, sınıfa bu tür bir yönelimi ise zararlı
kılmaktadır. Bu gruplar işçi sınıfına yönelimlerinde belli
adımlar atsalar bile, ki bu alanda pek şanslı da görün­
müyorlar, bu yalnızca işçi sınıfına küçük-burjuva demok­
ratik bir etkiyi taşımak anlamına gelecektir. işçi sınıfı ha­
reketinin sosyalist siyasal gelişimi ve örgütlenmesi süre­
cinde bu tür küçük-burjuva etkilere karşı mücadele,
proleter sosyalizminin bugünkü önemli görevleri
arasındadır.
Ekim 1987
15
LEGALİZM CEREYANI ve İLLEGALİTE
Günümüz Türkiye'sinde legalizm, bazı devrimci
gruplann da kapılmış bulunduğu güçlü bir cereyandır.
Burjuva yasalcılığının kölesi olmak, kendine burjuva
siyasal ve hukuksal çerçeve içinde yer açmak için
çırpınmak, örgütlenmesini ve faaliyetini bu çerçevede var
etmeyi ve yürütmeyi değişmez temel amaç ve hedef hali­
ne getirmek, bu doğrultuda burjuvaziden sürekli icazet
dilenmek- bütün bunlar revizyonist hareketin tüm varyas­
yonlan için değişmez ortak özelliklerdir. Revizyonist ha­
reketin kendi ideolojik siyasal konumunda tutarsızlığın
değil, tersine, tutarlılığın göstergeleridir.
Revizyonist teorik temele, liberal-reformist program
ve politik<ı.lara uygun düşen örgütlenme ve faaliyet, legal
bir örgütlenme ve faaliyet olacaknr normal koşullarda.
Program ve politikalanyla burjuva kampa geçen ya da
zaten o kampta bulunanlann, örgütsel varlıkianna ve si­
yasal faaliyetlerine burjuva siyasal-hukuksal çerçeveyi
·
16
esas almalannın yadırganacak yanı yoktur. Legalizm, re­
formizmin politik-örgütsel varoluş biçimidir. Tarihte (ör­
neğin Çarlık Rusyası 'nda) ve günümüzde (örneğin yakın
dönem Türkiye 'sinde), liberal akım ve partilerin illegali­
tedc kalmak zorunda bırakıldıklan durumlar olmuştur.
Fakat böylesi durumlar, barışçıl reformlara ve uysal mu­
halefete bile tahammülsüz, dcspotik ve keyfi diktatörlük
rejimlerinde ve yalnızca belli geçici dönemler için ya­
şanmıştır.
Devrimci
gelişmenin
doğurduğu
tehdit
karşısında egemen sınıflann yeni güç ve destck arayışlan
ile, reformist-liberal akımiann kendilerini düzene ve siya­
sal rejime uydurmada anıkları yeni adımlar, genellikle bu
anormal durumu gidermiş, bu tür akımlar "özgür­
lük"lerine kavuşmuş, legalitcye çıkmışlardır.
Yıllardır "TKP'ye özgürlük" diye yırtınanlar, burjuva
düzenin istikrarını sağlamayı program tezi haline getire­
rek, programlannda yalnızca süs olarak duran marksist
sözleri ayıklayarak, gerici burjuva parlamentosunu en üs­
tün siyasal otorite ilan edip kutsayarak, bin türlü yolla
burjuvaziye yılışıp yaltaklanarak, bu sözde özgürlüğü ka­
zanma yoluna girmi�lerdir. Bunun özgürlüğe değil, ser­
maye düzenine ve burjuva legalitesine, köleliğe atılmış
bir adım olduğunu söylemeye gerek bile yok. Kaldı ki bu
tür parti ve akımlar yasalar karşısında, yani kelimenin
salt hukuksal anlamında illegal bir konumda olsalar bile,
fiilen ve çok büyük ölçüde açıkta olmuş, legal bir çerçe­
vede faaliyet göstem1işlerdir. Çarlık döneminin Rus Ka­
deL Panisi ve bizim revizyonist-liberal partilerimiz örnek­
lerinde olduğu gibi.
Kısaca, günümüzün revizyonist parti ve grupları mev­
cut toplumsal ve siyasal rejimin genel çerçevesini aşan
bir teorik temele, programa ve taktik çizgiye sahip ol­
madıklanna göre, onlardan burjuva legalitesini, burjuva
düzenin siyasal ve hukuksal çerçevesini aşan bir ör­
gütlenme ve faaliyet beklemek anlamsızdır, işin doğasına
aykındır.
Oysa devrimci proletarya hareketi için, proleter sos­
yalizmi için durum bütünüyle farklıdır. Devrimci prole­
tarya, uzlaşmaz ve tavizsiz bir sınıf mücadelesiyle burju-
17
va iktidanm devinneyi ve sermaye düzenini yıkmayı, ye­
ni bir siyasal ve toplumsal düzeni, proletarya diktatör­
lüğünü ve sosyalizmi kurmayı tüm siyasal faaliyetinin
merkezine aldığına göre, onun siyasal sınıf örgütlenmesi­
ni ve
faaliyetini burjuva legalitesinin sınırlarına
sığdırmak olanaksızdır. Bu dar, bu iğreti alana kendini
sığdırmaya kalkmak bir yana, örgütlenmesini ve faaliyeti­
ni bu alanın ötesinde, illegal bir temel üzerinde kurmak
ve yürütmek, legal olanaklan ancak ve yalnızca bu temel
üzerinde, bu temele tabi olarak değerlendirmek, proleter
sosyalizmi için temel ilkesel bir sorundur. Bu, işin doğası
gereğidir.
Genel tarihsel tecrübe ve bir çok trajik örnek, burjuva
legalitesinden yararlanma imkanlan ne olursa olsun, her
gerçek proletarya partisinin örgütlenmesinde ve faaliye­
tinde illegaliteyi temel alması gerektiğini yeterli açıklıkta
göstermiştir. B una aykın davranan partiler ya karşı­
devrim
dönemlerinde
yıkılıp
dağılmışlar,
ya
da
II.Enternasyonal örneğinde görüldüğü gibi, burjuva lega­
litesi tarafından eşlileştirilmiş, zamarıla başlangıçtaki
devrimci program terkedilerek bu partiler sosyal devrim
partileri olmaktan çıkmış, oportünist birer sosyal reform
partileri haline gelmişlerdir. Lenin'in deyişiyle, yasallık
oportünizmi beslemiş ve egemen kılmıştır.
Toparlarsak; iliegalite keyfi bir tercih sorunu ol­
madığı gibi, sınırlı, dar bir örgütsel sorun da değildir. İlle­
galite, sonuçları kendini örgütsel planda ve pratik faali­
yette gösteren temel bir teorik-siyasal sorundur. ·Şu veya
bu akımın, grubun ya da partinin, mevcut toplumsal ve si­
yasal düzen karşısındaki durumu ve konumuyla, teorik ve
taktik temeliyle sıkı sıkıya ilişkili bir sorundur.
*
Mevcut düzen karşısında devrimci konumda olan bir
partinin, her zaman ve her koşul altmda kendi devrim­
ci program ve taktiğinde tavizsiz olabilmesinin, örgüt­
sel varlığını ve siyasal faaliyetini her zaman ve her koşul
altında kesintisiz olarak koruyup sürdürebilmesinin gü-
18
vencesi, bu partinin ör'gütlenmesini ve faaliyetini düş­
manın izni, bilgisi ve denetimi dışında, illegal bir temel
üzerinde kurabilmiş olmasındadır.
Lenin 'in legalizm oportünizmi besler şeklindeki söz­
leri, legalizm ile reformizm arasındaki ilişkinin tek yönlü
olmadığını, bu ikisinin birbirlerini karşılıklı ve sürekli
geliştirip güçlendirdikleri gerçeğini anlatır. Yalnızca si­
yasal reformizm lcgalizme yol açmaz; burjuva legalitesi­
nin cazibesi de siyasal reformizmi besler.
Marksizm yaftasıyla ortaya çıkan revizyonist ve libe­
ral partiler ve akımlar, sürekli olarak komünistleri ve
devrimcileri iliegaliteyi fetihleştirmekle, "yeraltı"na köle
olmakla, legalitenin olanaklan ve kolaylıkları dururken
illegalitenin yoksunlukianna ve güçlüklerine boş yere
katianınakla suçlarlar. Böylelikle onlar, illcgaliteyi keyfi
ve akıllıca olmayan bir tercih sorunu gibi gösterip, nesnel
zorunluluğunu karartmaya çalışırlar. Burj uva legalitesine
köleliklerini gizlemeye, onu mazur göstermeye çabalar­
lar. Revizyonistlerin ve marksist geçinen liberallerin ille­
galitcyi suçlamalan, ideolojik siyasi konumlannın oldu­
ğu kadar, legalitenin rahat, huzurlu, nimetleri geniş, riski
az ortamından kopamamakla ifadesini bulan burjuva
aydın konumlannın da ifadesidir.
Öte yandan, komünistler için sorun, legalite ile ille­
ga-liteyi karşı karşıya koymak ya da birinden birini tercih
etmek değil, bu ikisi arasındaki ilişkiyi doğru ele al­
maktır.
Proletaryanın tarihsel tecrübesinin, özellikle Rusya
tecrübesinin gösterdiği gibi, legalite ile illegaliteyi karşı
karşıya koymak, sağ ve "sol" tasfiyeciliğin tutumudur.
Birbirlerinin tersyüz edilmiş biçimleri olan tasfiyeciliğin
bu iki türü, zıt yaklaşımlardan hareketle aynı sonuca, ille­
gal sınıf partisinin tasfiyesi sonucuna varırlar. Sağ tasfi­
yecilik bunu legaliteye taparak, illegal örgütü ve faaliyeti
reddederek yapar. "Sol" tasfiyecilik aynı şeyi legal ola­
nakları küçümseyip reddederek, böylece illegal örgütü
geniş kitleleri etkileme ve kendini koruyup geliştirme
araç ve olanaklanndan yoksun bırakarak yapar.
19
Bu iki tasfiyeci eğilim karşısında Leninizm sorunu
yeterli açıklıkta formüle etmiş ve devrimci pratik bunu
sürekli olarak doğrulamıştır.
Komünistler için sorun legal olanaklan küçümsemek,
legal olanaklan iWegal örgütlenmenin karşısına koymak
değil, illegal bir örgütsel ya pı ve faaliyet temeli üzerin­
de tüm lcgal olanaklardan, legal biçim, yöntem ve araç­
lardan yeterince ve akıllıca yararlanmaktır. Legal olanak­
lan illegal örgütlenmeye ve faaliyete tabi olarak, illegal
örgütlenme ve faaliyetin hizmeti nde kullanabilmektir.
Bu yapılamaksızın illegal bir örgütü korumak, geliştirip
pekiştirmek, kitleler içindeki etkinliğini yayıp güçlendir­
mek olanaksızdır.
*
Varolan güçlü legalist cereyana bazı devrimci grup­
Iann da kapılmış bulunduklannı belirtmiştik. Küçük­
burjuva sosyalizmi yirmi yıllık tarihinin temel bir özelli­
ğini yeniden scrgilcmekte, bir kez daha teorik ufuksuzlu­
ğunun,
siyasal
dargörüşlülüğünün,
örgütsel-pratik
çalışmada sabır ve sebattan yoksunluğunun, kolayından
ve hızlı güç toplama eğiliminin sonuçlannı yaşamakta,
burjuva yasalcılığının tuzağına düşmektedir.
Güç toplamada bu tür bir kolay yol, yollann en ya­
rarsızı ve değersizidir. Zira sonuçsuzdur, bedeli ağır fatu­
rası yüklüdür. 19701erin ortalannda illcgalileyi sözde
esas alarak yola çıkanlar, hızla buıj�va legalitesinin cazi­
besine kapıldılar, tuzağına düştüler. lllegal örgütlenme ve
faaliyette kayda değer adımlar atılmadan girişilen legal
çalışma. özellikle legal ya yın eksenli faaliyet, var-olan
sınırlı illegal potansiyeli de açığa çıkardı, deşifre etti. Le­
gal olanaklar ve araçlar illegal örgütlenme ve fa-aliyetin
hizmetinde ve ona tabi olarak kullanılamadı; onu gelişti­
rip pekiştiren değil, zayıftatıp tahrip eden bir işlev gördü.
Legal faaliyet alanına böyle zamansız, ölçüsüz ve ilkesiz
girenler, bununla büyük güçler taparlamayı umu-yorlardı.
Bunda bir dönem başanlı da oldular. Fakat bu kolay ba­
şan çok geçmeden, diktatörlük tarafından ağır bir fatura
20
olarak ödetildi. Geniş kitleleri harekete geçirmekle övü­
nen, kolay başandan başı dönen örgütler, gevşek ve düş­
man s�ldınsına açık yapılar olarak hızla ve peşpeşe çök­
tülcr. Içlerinden bir kısmı, en dar bir ör-gütlenmeyi ve
sınırlı bir faaliyeti bile sürdüremez duruma düştüler
yıllarca.
Son bir kaç yıldır toparlanma çabalan yaşanıyor. Fa­
kat bu çabalar yenilginin, kolay yıkımın her açıdan toplu
bir değerlendirmesi ve dersleri üzerinde yükselmediği
için, bir bakıma geçmiş tckrarlanıyor. Bu tckrarlanış ken­
dini en kaba fakat en tehlikeli şekilde lcgal olanakların
kullanılması alanında, pr?.tik sonuçlan açısından bu en
hayati alanda gösteriyor. Oyle anlaşılıyor ki bir çok kim­
sc yaşanan kolay yıkımlan karşı-devrim döneminin "ola­
ğan" sonuçlanndan saymaktadır. Fakat böyleleri yalnızca
kendi ahmaklıklannı, başka ülkelerin tarihsel tecrübeleri
bir yana, kendi öz ve güncel tecrübelerinden bile sonuçlar
çıkannadaki yetersizliklerini ya da yetencksizliklerini
sergiliyorlar.
Kuşkusuz bu legalist davranış yalnızca geçmişten öğ­
renmedeki yetersizlik ya da yeteneksizlikle izah edile­
mez. Sol hareketin köklü lcgalist geleneği biliniyor. Dev­
rimci demokrasi bu gelenektc önemli gedikler açtı; ama
sonuçlanyla da görüldüğü gibi, onu aşamadı. 12 Eylül
karşı-devrim dönemi bunu göstermekle kalmadı, yoğun
baskısı, terörü ve işkencesiylc özellikle küçük-burjuva
kesimlerde belli bir yılgınlık yarattı. Bu ise illeg_�liteden
kaçış, yalmzca lcgal olana ilgi eğilimini besledi. Orgütlc­
rin bir çok eski hızlı kadrosu, belirgin bir şekilde illegal
örgütten ve ilişkilerden, ihtilalci mücadele çizgisinden
geri durmaya, onu bir yük ve risk saymaya başladılar.
Revizyonist ve liberal sol akımlar 12 Eylülün ya­
rattığı onaını iyi değerlcndirdiler. Bundan Marksizm­
Leninizmin devrimci ilkelerine ve devrim fikrine ideolo­
jik bir saldırı için en geniş şekilde yararlandılar. Leniniz­
min açıkça tanışma konusu edildiği, Troçkizmin savunul­
duğu, Stalin'e düşmanlığın moda olduğu, devrim fikrinin
açıktan ycrildiği bu dönem, legalizm teorize edilirken, il­
legalitenin "fetişizm" olarak suçlanıp mahkum edildiği
.
21
bir dönem oldu aynı zamanda.
Tüm bunlar geçmişten öğrenmedeki yeteneksizlik, si­
yasal ufuksuzluk ve tutarsızlık, hızlı ve kolayından güç
toplama küçük-burjuva eğilimi vb. ile de birleşince, dev­
rimci demokrasi kesiminde bir "legale hücum" başladı.
Bu cereyanın gücüne bir örnek verilebilir: 12 Eylül son­
rasında uğradıklan şok ve bunun yolaçtığı paniğin elki­
siyle legal olanaklan bir kalemde "faşizmin kötü niyetli
tuzağı" ilan edenler, bugün yeniden başa, gerisin geri
1976 'ya dönüyorlar; bir süredir bütün umutlarını, eski
yoğun çevreyi toparlayacak legal bir yayın organına bağ­
lamış bulunuyorlar.
Sorun, legal olanaklardan yararlanıp yararlanmamak
değildir. Ekim'in daha ilk sayısında belirtilmişti: "Komü­
nistler, legal olanakları ihtilalci proletarya hareketinin
çok yönlü gelişimi için kullanma gereğini ve görevini
reddetmeyi bir an bile akıllarından geçirmezler." Fakat
bütün sorun, bunun nasıl ve ne temelde yapılacağıdır. Le­
gal olanaklan illegal örgütlenme ve faal iyetin hizme­
t inde, ona tabi olarak kullana bilmenin önkoşulu, böyle
bir örgütlenme ve faaliyete sahip olabilmektir. İllegal bir
temelin, illegal bir örgütlenme ve faaliyetin olma dığı ko­
şullarda, legal olanaklar ve araçlar hangi örgütlenme ve
faaliyetin "nefes borul.!irı", kitleler içindeki "müstahkem
mevkileri" olacaktır? Orgütlenme ve toparlanmanın ken­
disini legal yayın eksenine oturtmak, ona dayandırmak,
varolan illegal potansiyel ve olanaklan da açığa çıkartıp
tehlikeye sokmak demektir. '70'lerin ortasında olan buy­
du, '80'lerin ikinci yarısında olan yine budur. Güç topla­
ma ve yığınlan daha kolay etkileme isteğinde ifadesini
bulan bir iyi niyetin ürünü de olsa, bu tehlikeli ve tasfiye­
ci bir eğitimdir. Bugün açıkça görüldüğü gibi, legal yayın
organları, yalnızca propoganda-ajitasyonun değil, genel
toparlanma ve faaliyetin de ekseni oluyor. illegal temel
ve araçlardan yoksunluk koşullannda başka türlü de ola­
mazdı.
*
"Güçlü bir illegal parti merkezleri örgütü, sistemli o22
larak çıkan illegal yayınlar ve en önemlisi yerel hücreler,
özellikle de doğrudan doğruya işçilerin arasından gelen
ve kitlelerle sıkı temas içinde yaşayan öncü üyelerin yö­
nettiği fabrika hücreleri: Devrimci ve sosyal-demokrat iş­
çi hareketinin her türlü zor/uğu göğüs/eyebilecek sağ­
lamlıktaki çekirdeğini işte bu temel üzerinde inşa ettik.
Bu illegal çekirdek gerek D wna aracılığıyla, gerekse sen­
dikalar, kooperatifler ve külcür ve eğitim kuruluşları için­
de kendi duyarlılığını ve etkisini eskisiyle kıyaslana­
mayacak ölçüde yayacaktır."
Bunları Lenin 1905 yenilgisi sonrasında, 1908 'de,
karşı-devrimin yeni koşullannda partiyi yeniden inşa et­
me çabasım değerlendirirken yazıyor.
Komünistler bugün, zorlu ve kapsamlı teorik�siyasal
sorunların yanısıra, devrimci işçi hareketinin "her türlü
zorluğu göğüsleyebilecek sağlamlıktaki çekirdeğini", le­
ninist tipte bir işçi sınıfı partisini inşa etmek göreviyle
karş.ı karşıyalar.
Illegal bir sınıf örgütü inşa etmek direnç ve sabır, i­
natçılık ve kararlılık isteyen, olağanüstü gayret, titizlik ve
fedakarlık gerektiren hayli zorlu bir görevdir. Legalizmin
cazibesine kapılmak, legal olanaklann hızlı ve kolay ba­
şarılanna yönelmek, aynı zamanda sabır ve kararlılık ge­
rektiren bu zorlu görevden kaçışın da bir ifadesidir. Kü­
çük-burjuva sabırsızlığını ve kolaycılığını anlatır.
İllcgal bir örgütü adım adım kurup geliştirmek görc­
vinin üstesinden ancak sınıf bilinçli işçilere dayanılarak,
onların katılımı sağlanarak gclincbilir. Kentin ve kınn kü­
çük-burjuva tabakalan içinde yaratılmış örgütler temeli
üzerinde yükselen yarı-lcgal küçük-burjuva sınıf partilcri­
ne komünist sınıf partisi yaftası asmak dönemi bugün acı
Y.e sonuçsuz bir tecrübe olarak geride kalmış bulunu-yor.
Onüınüzde gerçekten sınıfa, sınıf bilinçli işçilere daya­
nan, fa brikalarda yaratılmış illegal çekirdekler (hüc­
reler) temeli üzerinde yükselen leninist tipte bir sınıf
partisi inşa etmek görevi duruyor.
Henüz bu onurlu görevin başlangıç evresindeyiz; güç­
lerimiz sınırlı, olanaklanmız oldukça dar ve kısıtlıdır. Fa­
kat bu gerçeğin kendisi bize güç ve olanaklarımızı en iyi,
23
en akıllı, en hesaplı ve en titiz bir şekilde kullanma so­
rumluluğu yüklüyor. Bu güç ve olanaklan en iyi şekilde
planlamalı ve temel fabrikalara yöneltmeliyiz. Hedefi­
miz, ilk elden illegal fabrika çevreleri yaratarak, bunların
içinden komünist partisinin temel örgütleri olacak fabrika
hücreleri çıkarmaktır.
Harekctin ... siyasal faaliyetin sürekliliği ancak örgütle
mümkündi.ir. Orgütün .�ürekliliği siyasal faaliyetin sürek­
liliğinin teminatıdır. Orgütsel süreklilik ise her şeyden
önce düşmanın engellemelerini ve saldınlarını boşa
çıkarabilmedcdir. İliegalite sorunu, gizliliğin gerekleri bu
nedenle hayati önemdcdir.
Öte yandan, unutulmamalıdır, illegal örgütlenme ve
faaliyC'lin temellerini atmada sağlayacağımız her gerçek
ilerleme, bize bir dizi lcgal olanak, araç, biçim ve yöntc­
mi en iyi, en çeşitli ve en doğru şekilde kullanma koşul­
lan sağlayacaktır. Bu koşullar doğdugu ölçüde ise, illcgal
örgütlenme ve faaliyeti daha da gelihtirmck, pckiştimıek,
yaymak, illcgal örgütlerimizin kitleler içindeki güç ve et­
kisini artırmak olanaklı olacaktır.
Mart 1988
24
15-16
HAZİRAN, SOL HAREKET VE
İŞÇi HAREKETİ
15-16 Haziran ve Sol Hareket
15-16 Hazitan Direnişi işçi hareketini olduğu kadar,
sol harekeli de derinden etkiledi. İşçi sınıfına güvensizii­
ğin ve burjuva kurumlara umudun ifadesi teori ve politi­
kalara büyük darbe indirdi.
İşçi sınıfına güvensizlik Türkiye sol hareketinin tarih­
sel bir özelliği ve geleneğidir. Her dönem, somut tarihsel
koşullara bağlı olarak deği-şik teori ve tahlillerde i fadesini
bulmuş, fakat hep yaşayagelmiştir.
Şefik Hüsnü ve T KP, işçi sınıfına, onun tarihsel ko­
numuna, devrimci güç ve enerjisine değil, başlangıçta
Ke-malistlere, sonralan çeşitli burjuva kliklcrc bağ­
lamıştı umudunu.
1950 sonrası hızlı kapitalist gelişme, aynı zamanda
saflan hızla genişleyen bir işçi sınıfı demekti. Sonuçları
'60'lı yıllarda belirgin olarak ortaya çıktı. işçiler kimi
25
zaman kanlı çatışmalara varan eylemle rle mücadele sahnesine çıktılar.
.
O ysa bu aynı dönem işçi sınıfına inançsızlığın, gerile­
rnek bir yana, uluslararası modem r�vizyonizmden alınan
taze ideolojik destekle teori düzeyine çıkanldığı yıllar ol­
du.
Bir çok noktada a ynlan solun iki temel akımı, TİP ve
MDD, işçi sınıfına güvensizlik ve burjuva kurumlara bel
bağlamada birleşiyordu. Birinin umudu burjuva parla­
mentosu ve barışçıl geçiş, ötekinin "kemalist ordu" ve as­
keri darbeydi. Birincisi barışçıl geçiş düşleriyle militan
kitle mücadelelerine düşmanlık yapıp parlamenter ava­
naklığa heveslenirken; ikincisi, "asker-sivil-aydın zümre"
ve "kemalist gelenekl�r " edebiyatıyla sözde radikal çö­
zümler dileniyordu. Işçi sınıfının tarihsel rolüne i­
nançsızlık, devrimci enerjisi ve eylemine güvensizlik or­
tak payda idi.
15- 1 6 Haziran Direnişi yalnızca burjuvaziye değil -ki
o işçi sınıfını zaten yeterince ciddiye alıyordu-, fakat ö­
zellikle sosyalizm adına konuşan revizyonist akımlara iş­
çi sınıfının varlığını, gücünü, devrimci enerjisini, militan
karakterini yeterli açıklıkta gösterdi. Bununla da kalmadı,
burjuva kurumların gerçek niteliğini sergiledi. Hiçbir ide­
olojik çaba, parlamento ve ordu konusundaki gerici ha­
yallere 1 5 - 1 6 Haziran Direnişinden daha kesin, etkili ve
sonuç alıcı darbeler indiremezdi. Devrimci sınıf pratiği­
nin parlamenter ve darbcci gerici teoriler için çaldığı
ölüm çanını, 12 Man askeri darbesi kanlı icraau ilc ta­
mamladı. Barışçıl geçişi savunanlar soluğu hapishanede
aldılar . Sermaye ordusuna bel bağlayanlar onun "bal­
yoz"unu yediler, zulmüne uğradılar.
'71 Devrimci Hareketi, devlete ve burjuva kurumlara
karşı tutumuyla ve bir süreç içinde burjuva sosyalizmin­
den a yrıştı. Bu ayrışmanın köklü bir kopuşa dönüşmesin­
de 15- 1 6 Haziran Direnişi özel bir rol oynadı. MDD
kampının "devrimci ordu" teorisi öldürücü bir darbe yedi.
Fakat bu aynı kampın işçi sınıfına güvensizliği teori mer­
tebesine çıkanna eğilimi, '7 1 Devrimci Hareketinin
şahsında değişik bir biçime bürünerek yaşadı. Asya ve
26
Latin halkçılığının "ideolojik öndetlik" tezi bu güvensiz­
liğin yeni kılığı oldu. Bu gruplar işçi sınıfına değil, "öncü
savaşçı"lara ve köylülüğe güveni esas aldılar.
'74 sonrası dönem bazı kesimlerde maceracı mücade­
le anlayışlannın yanısıra "ideolojik önderlik" tezinin de
eleştirisi dönemi oldu. Fakat "kitlelere" gitmek başansı
gösterenler uzun süre işçi sınıfına gidemediler. Küçük­
burjuva sınıf ortamı ile halkçı teori ve politikalar onlan
bundan alıkoydu. İşçi sınıfı güçlenen mücadelesiyle on­
lan adeta kendine çektiğinde ise, işçi sınıfını "halk"ın bir
parçası ve "halk devrimi "nin bir bileşeni olarak görmek­
ten ötçye geçemediler.
15- 16 Haziran Direnişinden bu yana 18 yıl geçti. Bu
18 yılın ardından, işçi sınıfı hareketinin olayiann odağına
yerleştiği bugün, anık bir çok grup işçi sınıfının toplum­
daki yerini, rolünü ve önemini kavramış olmakla övüne­
biliyor. Ne var ki, gerçekte, işçi sını fına güvensizliğin ifa­
desi teori ve pratikler büyük darbeler yemiş olmakla ve
bir çok mevziyi terketmiş bulunmakla bi rlikte, bu güven­
sizlik hala yaşıyor. Onun son mevzisi halkçı devrim görü­
şüdür. Emek-sermaye çelişkisinin temel çelişki olduğu ve
toplumsal gelişmenin eksenini oluşturduğu burjuva­
kapitalist Türkiye 'de, burjuva-demokratik devrim görüşü
işçi sınıfına güvensizliğin son direniş mevzisidir.
Halkçılık, Türkiye işçi sınıfının, şehrin ve kınn e­
mekçilerini ardına alarak sermaye iktidannı dev ircbilece­
ği, Türkiye devrimini bir proleter devrimi ola rak başanya
ulaştırabileceğine hala inanmıyor, inanamıyor.
İşçi sınıfına güvensizlik hala yaşıyor.
15-16 Haziran ve İşçi Hareketi
15- 1 6 Haziran '60'lı yıllar boyunca yaşanan bir biri­
kimin ürünü, sonucu ve 1970'deki doruğudur. Türkiye iş­
çi hareketi tarihinde bir dönüm noktasıdır.
İşçi sınıfı hareketi sonraki dönemde, katılım,
yaygınlık, bilinç ve örgütlenme düzeyi vb. bir çok
bakımdan '60'lardaki düzeyini aştı. Fakat 15- 16 Haziran
işçi direnişi ardından geçen 1 8 yıla rağmen, hala işçi
27
sınıfı hareketi tarihindeki en büyük, en militan, tarihsel
ve siyasal sonuçlanyla en önemli işçi eylemi olma özelli­
ğini koru yor .
15- 1 6 Haziran yalnızca iki işçi kentinde top lu bir üre­
tim i durdurma eylemi değil, toplu ve militan bir sokağa
akıştır da. 100 bini aşkın işçinin her Wrlü yasa ve yasağı
çiğneyerek, türlü uyan ve tehditlere meydan okuyarak,
polis, asker ve ta n k barikatlannı aşarak zamanın hükümc­
tine ve parlamcmosuna karşı kararlı bir haykınştır. 15-16
Haziran Direnişi, s o k ağa dökülen işçi kitlelerinin bilin­
cinde olup olmamasından ba ğı m sız olarak, sermaye dik­
tatörlüğünün tüm kurumlan ile militan bir karşı karşıya
geliştir.
Işte bu özellikleriyle 15- 1 6 Haziran D ireni ş i militan­
kitlesel bir i şçi başkaıdırısı olarak hala a şıl am a mışur.
15- 1 6 Haziran bir büyük eylemdir. Her büyük eyle­
min olduğu g i bi , onun da görünürde ve güncel olan ile
dcrinde ve geçmişten gelen farkl ı , ço k yönlü ama içiçe
nedenleri vardı r.
ı 5 - ı 6 Haziranın görünürdeki nedeni bazı sendikal
yasalarda yapı l m a k i stenen deği ş i k l i kl c rd i . Bu yasal deği­
şikliklerl e , i ktisadi m ücadel enin ve işçi l e ri n sendikal­
demokratik hakl annın nispeten i leri bi r savunucusu ve
yürütücüsü olan, bu özelli kleriyle s ı nı fı n i l e ri ve m i l i tan
kesimlerini kucakl ayan D İ S K tasfiye edi lmek isteniyor­
d u . İ şçiler yasa değişikl ikl erine başk ald ırarak D İ S K 'i s a­
vundular.
Fakat burjuvazi gerçekte D İ S K 'in şahsında i �çi
sını fının 10 v ı l l ı k m ücadelesine, bu m ücadelenin ka­
zanı m l a n n a � al d ı n yordu. Daha sonra, 1 2 E y l ü l son­
rası nd:ı, D İ S K 'in sahs ı n d a işçi hareketinin son 15 v ı l ı n:ı
'
saldırması ve onu y argı l am ası gibi . D İ S K , yöneti m inin
rc förm ist konumundan bağı msız o l arak , işçi lerin buıj uv a­
ziyc karşı '60'lı yıl l ar boyunca sürd ü rdüğü zorlu mücade­
lclerin somut bir kazanıın ı ve o g ü nlerd e simgesiydi. İ kti­
sadi istemler ve sendikal-demokratik haklar için v e ri l m i ş
m ücadelenin büyük f"cdakarlıkl arla yaratılm ı ş b i r mevzi ­
siyd i .
28
İşçiler yıllardır sennayenin baskısına ve sömürsüne
karşı sürekli genişleyen ve değişik biçimler alan bir dire­
niş göstennişler.di. Saraçhane mitingi ve Kavel direnişle­
riyle başlayan bu süreç, çok sayıda grev, direniş, fabrika
işgali vb.den geçerek 1970'e dayanmışu. Aynı dönemde
sosyalizm adına ortaya çıkan akımiann tersine, burjuvazi
işçileri fazlasıyla ciddiye alıyor, işçi hareketinin potansi­
yel gücünü görüyor, ona diş biliyordu.
DİSK 'i zayıfiatmayı hedef alan yasal değişiklikler iş­
çi hareketine bir diş göstenneydi. Arkası 1 2 Martla gele­
cek bir sistemli saldınnın ilk halkasıydı. işçiler o dönem
bunu açıklıkla aniayacak bir bilinçten elbette yoksundu­
lar. Ama somut tecrübelerinin katkısı ve sınıf sezgilcriylc
tehlikeyi algıladılar ve direndiler. Direnişin DISK ta­
banıyla sınırlı kalmaması, Türk-İş 'te örgütlü fabrikalann
geniş katılımı bunu gösterir. Direnişin çapı ve şiddeti, ya­
sal bir değişikliğe gösterilen bir kızgınlığın çok ötesinde­
dir. 1 5 - 16 Haziran '60 '1ı yıllar boyunca süren irili ufaklı
çatışmaların uzantısı, devamı, yoğunlaşmış biçimi ve do­
ruğudur. Bir başka vesileyle de ifade edildiği gibi , "baskı
ve s ömürünün o güne kadar işçilerde biriktirdiği öfke ve
hoşnutsuzluğun, hükümetin sendikal hakları hedef alan
keyfi bir tutumu karşıs ında, bu tutumun da baskısıyla ey­
leme dö nüşmes i dir. ( Teorinin Yoksulluğu, I II. Bölüm,
Ekim, sayı:6)
15- ı 6 Haziran, işçi hareketinde bir patlama, bir
sıçramadır.
ı 5 - 16 Haziran, politik bir önderlik ve yönetimden
yoksun, kendiliğinden bir harekettir. Direnişe önderlik et­
mek bir yana, dönemin sol akımlannın istisnasız tümü
sınıfın dışında ve, bir kısmı bunu teori mertebesine
çıka racak kadar, tümü de işçi sınıfına inançsızdılar. İşçi­
ler di reniş esnasında yalnızca devrimci öğrenci çevrele­
rinden yardım gördüler.
Direniş karan bir önderliğin değil, tabandan gelen
baskının ve açık direnme isteğinir:ı ürünüydü. DİSK yöne­
timi için koltuklan korumanın DISK 'i savunmaktan geç­
tiği o koşullarda, tabanın isteğine boyun eğmekten ve di­
reniş karanna katılmaktan başka seçenek yoktu . Fakat
"
işçilerin umulmadık boyutta ve şiddetteki görkemi� dire­
nişi karşısında hemen korku ve paniğe kapıldılar. Işçiler
sokakta polis ve asker barikatlannı yiğitçe göğüslerken,
onlar bu barikallan örenlere korkakça günah çıkardılar ve
onlarla direnişi kıracak önlemleri görüştüler.
16 Haziranda, işçilerin sokakta direndiği ve üç şehit
verdiği bu görkemli günde, valilikte yapılan toplantıda
yaşanan itıaneti , dönemin DİSK Genel Sekreteri (Kemal
"Sülker) şöyle dile getiriyor9u: "Girişilen tahripkar eylem­
le bir ilgimiz olmadığını Içişleri Bakanına· söyledik. Ve
kesinlikle de bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi
bildirdik. Ayrıca da işçiler.e de radyoda bir uyarma yapa­
rak kötü cereyanlara alet olf!Zamalarını istedik. "
Radyo konuşmasını DISK Genel Başkanı Kemal
Türkler yaptı . Görkemli i şçi direnişini karaladı; sokakta
işçilere kurşun sıkan sermayenin kanlı ordusunu, "gözbe­
beğimiz şerefli Türk Ordusu" ilan etti; Anayasaya
bağlılığını bildirdi.
İşçi sınıfına ihanet, işçi hareketini arkadan vurma
yalnızca bugün değil, o gün de sendika bürokratlannın
değişmez karakteriydi .
Sendika bürokratlannın ihanetine ve sıkıyönetime
rağmen işçiler hemen teslim olmadılar. Türk Demir­
Döküm, Sungurlar, Derby, Otosan, Rabak gibi büyük iş­
yerlerinde işi durdurarak ya da yavaşlatarak günlerce di­
rendiler.
DİSK yöneticilerinin ikinci büyük ihaneti, direniş
sonrasındaki toplu tensikat sırasında yaşandı. Binlerce iş­
çinin (toplam 6000) işten çıkanlmasına sessiz kaldılar.
Dahası, bu militan işçi kuşağının fabrikalardan, do­
layısıyla da sendikalardan temizlenmesine memnun bile
oldular. '60'lı yıllan kapsayan mücadelenin eğittiği, öne
çıkardığı bu işçiler, 1 5 - 16 Haziran Direnişini de sürükle­
miş ve yönetmişlerdi. Direnişin verdiği korkuyla yasal
değişiklik konusunda gerileyen burjuvazi, sonradan inti­
kamını bu öncü i şçilerden almıştı.
İşçi hareketinin politik önderlikten, devrimci bir sınıf
partisinden yoksuniuğu koşullannda, doğal olarak, 1 5 - 1 6
Haziran Direnişinin yarattığı elverişli ortamdan işçi hare30
ketinin politik gelişimi ve sendikalan� devrimcileştiril­
mesi doğrultusunda yararlanılamadı. üncü bir pa ninin
safia nna çekilebilecek binlerce militan işçi sahipsiz kalıp
heba oldu.
15- 16 Haziran burjuvazinin yüreğine korku ve kini
içiçe işlemişti. Militan bir işçi kuşağının fabrikalardan te­
mizlenmesi onu yauştıramadı . Bu korku ve kini yıllarca
yüreğinde taşıdı. 1 5 - 1 6 Haziranı her vesileyle suçladı ;
"solun ihtilal provası" diye niteleyerek, Türkiye soluna
hiç de haketmediği değerler biçti. '70'Ierdeki yaygın işçi
hareketi , 15-16 Haziranın anılannı burjuvazide hep canlı
tuttu. 12 Eylül sonrasında , nihayet DISK'i kapatma ve
onun şahsında işçi hareketini yargılama olanağı buldu­
ğunda, suç çetetesini 15- 16 Hazirandan başlattı. Burjuva­
zi de 15- I 6 Haziranı işçi hareketi tarihinde bir dönüm
noktası saydı. Kinini ancak yıllar sonra biraz olsun tat­
min edebildi.
Fakat bugünün işçi hareketi buıjuvazinin bu kısa sü­
reli huzurunu bozmuş, sevincini kursağında bırakmıştır.
Burjuvazi işçi hareketinin 20 yıllık kazanımlannı gaspet­
LL DİS K 'in şahsında intikam aldı ama, bugün işçiler yeni
haklarla birlikte gaspedilmiş olanlan geri istiyorlar. Ser­
mayenin sözcüleri yıllarca genel grevi DİSK 'in ve komü­
nistlerin taktiği olarak suçlamışlardı; şimdi yüzbinlerce
işçi genel grevi Türk-İş bürokratlanna dayatıyor . Dünün
"komünist taktiği", bugün tüm sınıfın militan isteği hali­
ne gelmiştir: Telaşa kapıl;;ın sendika bürokrallan buıjuva­
ziyi bazı tavizlere ikna etmek için geçmişi, hiç kuşkusuz
en başta 15- 16 Haziranı, hatırlıyor ve hatırlatıyorlar.
Kendinden önceki dönemin birikimi üzerinde yükse­
len 15- 16 Haziran Direnişi, kendinden sonraki döneme
güçlü bir birikim aktardı, onu derinden etkiledi.
Bugün Türkiye çapında işçiler içinde derinden derine
bir kaynaşma var. Yasal değişikliklerle grev haklan
gasp-edilince ·petrol işçileri aynı anda Türkiye çapında
direni-yorlar. Sendika bürokratlannın tüm oyalamalanna
ve manevraianna rağmen genel grev talebi militan bir is­
tek olmaya devam ediyor. Türk- İş yöneticilerinin İstan­
bul 'da , bu 1 5- 16 Haziran kentinde, miting yapmaktan
31
ödü kopuyor. İşçiler sendika yöneticilerinin engellemele­
rini aşarakj yasalan ve yasaklan çiğneyerek tabanda deği­
şik biçimlerde direniyorlar vb.
Bütün bunl an, işçi hareketinin ulaştığı bu düzeyi, 1 516 Haziran Direnişinin sağladığı birikim, verdiği ilham ,
aktardığı gelenekten ayn düşünmek olanaklı mı?
Haziran 1 98 8
32
12
EYLÜL
T A HRİBA. Tl
"70'li yıllann ikinci yansında Türkiye devrimci bi r
yükselişe sahne oldu. Kitle hareketi iktidara cepheden
saldınya dönüşrnekten hayli uzaktı henüz, ama rej ime
karşı muhalefetin sürekli genişlediği ve güç kazandığı da
bir gerçekti. Hareketin genişlemesi ve militanlaşmasına
devrimci radikal akımiann güç ve etkinlik kazarıması eş­
lik ediyordu. Bi.ı etkinlik kitle hareketinin dinamizmiyle
içiçe geçtiği ölçüde, rejim için daha ciddi sonuçl ara yola­
çabilirdi.
Sermaye iktidan ve emperyalist destekçileıi buna da­
ha fazla katlanamazlardı. Bu durum Türkiye kapitalizmi­
nin içine girdiği derin bunalım ve emperyalizmin bölge­
sel ihtiyaçlanyla da birleşince, gelişen devıimci ha-reketi
genel bir karşı saldınyla ezmek enelenemez bir zorunlu­
luk olarak onaya çıktı.
12 Eylül faşist askeri darbesi ve bunu izleyen dizgin­
siz karşı-devrim saidmsı bunun i fadesi oldu.
Sol harekette, 12 Eylül karşı-devrim saidmsının ağır
sonuçlan üzerine bugüne kadar çok şey söylendi, yazıldı.
33
Sınır tammaz baskının, zulmün, sömürünün bilançosu
tekrar tekrar çıkanldı. Yığınlara sunularak düzenin siya­
sal ve sınıfsal kimliği konusunda bilince dönüştürülmeye
çalışıldı.
Bu yöndeki çabalar kuşkusuz gerekli ve önemliydi.
Ağır bir baskı ve yoğun bir sömürü dönemini 1 2 Eylül
sonrasında bizzat yaşayan yığınlar için, yaşadıklannın
gerçek nedenlerini anlamak, bi r ihtiyaçtı .
Fakat bu çok temel bir başka ihtiyacı ortadan
kaldırmıyor. Bu aynı yığınlar bu aynı dönemde devrimci
parti ve gruplann çok kolay çözülüşünü ve dağılışını da
yaşamışlardı. ' Kendilerinde haklı olarak güvensizlik ve
moral bozukluğu yaratan bu çarpıcı olgunun nedenlerini
bilmek ve anlamak da onlar için vazgeçilmez bir ihliyaçtı .
.
Yazık ki bu ihliyaca henüz cevap verilebilmiş değil.
Ve görülebildiği kadanyl'a, siyasal sahneye yeniden yığın
desteği talebiyle girmek çabasmdak.i pek çok grup, hiç de
böyle bir cevap verme eğilimi taşımıyor.
Karşı-devrim döneminin siyasal ve ekonomik bi ­
lançosunu, "baskı, sömürü ve zulüm" bıktıncı edebi­
yatıyla ve yığınlar için artık ilgi çekici olmayan bir mo­
notonlukta tekrarlayan devrimci gruplar; kendilerini ko­
lay yıkıma götüren, uzun yıllar soluksuz ve mecalsiz
bırakan zaaf ve yanılgılannı tartışmak ve yığınlara bir de
bu konuda bir bilanço sunmak görevi karşısında isteksiz
ve yeteneksizdirler. Dahası cesareL<;izdirler. Zaaflar ve
yanılgılar öylesine yüklü, temel ve akılalmaz boyutlar­
dadır ki, bu durum ilgili grupların küçük-burjuva sınıf
zayıflıklanyla da birleşince, değil yığınlara açıklamak
kendilerine itiraf etmek konusunda bile zorlanıyorlar. Ye­
teneksizlik ise bunun devamı olarak doğuyor. Kusur ve
yanılgılarını açıklamak cesareti bile bulamayanlar, do­
ğaldır ki nedenlerini tahlil etmek, anlamak ve gidermek
yeteneği hiç gösteremezler. Oysa muhasebenin, kendi
kendiyle h��aplaşmanın, kısaca özeleştirinin anlamı za­
ten budur. Otesi yalnızca bir günah çıkarma olarak kalır,
yığınlara güven vermek bir yana, varolan güvensizliği
daha da pekiştirir.
34
Kendine dönük açık yürekli bir muhasebeden
kaçınmanın bir çok grup için moral ve psikolojik neden­
leri de var. Bu konuda 1 2 Man sonrasıyla basit bir
kı yaslama oldukça açıklayıcıdır. Fiziki tahribatın 1 2 Man
döneminin devrimci örgütleri için çok daha büyük olduğu
kesindir. Öyle ki, '7 1 Devrimci Hareketi yalnızca örgüt­
sel varlığını değil, hemen hemen tüm lider kadrosunu da
kaybetmişti . Fakat faşizmin saldınsı karşısında gösterdiği
yiğit ve kararlı tutumuyla, moral gücünü korumuştu. Bu
nedenledir ki, geriye kalan militan kadroların bir kesimi,
yaşadıklan yanılgılar hayli kaba ve çocuksu olduğu hal­
de , onları açıkça tanımlamak, eleştirrnek ve gidermeye
çalışmak güç ve iradesini kendilerinde rahatlıkla bulabil­
mişlerdi. Yetersiz de olsa bu samimi çabalar bir çok dü­
rüst devrimeide ve mücadeleye eğilimli kitlelerde sempa­
ti yaratmış, destck bulmuştu.
Oysa, denilcbilir ki, 1 2 Eylül karşı -devriminin Türki­
ye devrimci hareketinde yolaçtığı en büyük tahribat ma­
nevi planda olmuştur. Hareket çok büyük ölçüde moral
güç kaybına, değer erozyonuna ve ideolojik kan kaybına
uğramıştır. Her zaman için manevi kayıplar yeniden aya­
ğa kalkmayı gecikti rmek ve güçlcşti rmckle kalmaz, ken­
dini aşmak konusunda mccalsizliğe, moral ve güç yok­
sunluğuna da yolaçar. Dirençlerini en son noktasına
kadar göstererek ycnilenler, yenilgileri ne denli ağır olur­
sa olsun, nedenıcıini her yönüyle tahlil etmek ve
yığınlara açıklamak gücünü bulurlar kendilerinde. Bir
çok grupta, özellikle de geçmişteki i ri gövdelc rine pek
hayran ol anlannda, başka şeylerin yanısıra eksik olan bu­
dur. Bugün kendi geçmişlerine bakmaktan aciz oluşları,
aynı zamanda bu moral güçten yoksun oluşlarından kay­
naklanıyor.
Bu durumda olanların bir kısmı dönüp kendilerine
bakmak yerine, uzanıp tarihe bakıyorlar . Şüphesiz tarihe
eleştirici bir gözle bakmak her zaman gerekli ve ya­
rarlıdır. Fakat bunlar bunu tarihten öğrenmek için değil,
kendi utanç verici yıkımlannın sözde nedenlerini dünya
komünist h areketinin tarihinde, özellikle de Sovyet tari­
hinde bulmak için yapıyorlar . Kendilerine toz kondurma35
yanlar, dünya komünist hareketi n tarihi hakkında ileri ge­
ri, hatta çoğu zaman gericilerin ve liberallerin ağzından
konuşabili yorlar.
Diğer bir kısmı ise, her karşı-devrim döneminde dev­
rimci hareket kaçınılmaz kayıplara uğrar açıklamalarıyla
avunmaya çalışıyorlar. Fakat değil devrimci militanları
ve kitleleri, kendi lerini bile ikna edemiyorlar. Bunlannki
biraz da karanlıkta ıslık çalmaya benziyor. Zaaf1annı ve
yanılgılarını kendilerine itiraf etmek dahi ürkütücü geli­
yor bunlara. Bu davranış yalnız korkakça değil, aptal­
cadır da. Zira devrimci hareketin ve kendi gruplarının ya­
şadıklarına sıradan mi litanlar ve yığınlar bizzat tanık ol­
muş,
sonuçlanndan
eLki lenmişlerdir.
Dolayısıyla
kusurlan geçiştirrnek eğilimi umutsuz ve aptalca bir ça­
badır. Y apılması gereken üzerine yürümek, tahlil etmek
ve gidermektir. Devrimci militaniara olduğu kadar, sınıfa
ve yığınlara da güven vermenin tck yolu budur.
Köklü, cesur, sorumlu ve bilimsel esaslara dayalı bir
muhasebe, devrimci hareketi için bir ihtiyaç, bir zorunlu­
luktur. Bunu yapmamak, devrimci hareketi gerekli yeni­
lenme ve atılımlardan yoksun bırakınakla kalmaz, değer
erozyonu ve ideolojik kan kaybetme sürecinin vahim so­
nuçlara vamıasına yol açar. Bunun belirgin göstergeleri
şimdiden mevcuttur. Bir çok kesimdeki küçük-buıjuva
yozlaşma ve libcrallcşme süreçleri bunun ifadesidir. Kü­
çük-buıjuva ideolojik-sınıfsal platfonnlardan i leriye
sıçrayamayanlar, geriye düşüyorlar.
Devrimci hareketin kendini yenilernesi gerektiği iste­
mi, "yeni"nin pek moda ve bir çok dergiye ön sıfat oldu­
ğu bugünkü koşullarda garip görülebilir. Ne var ki insan
bu "yeni"lcri görünce, acaba eskilere dönüşü perdelemek
içgüdüsüyle mi kullanılıyor bu ibareler düşüncesine
kapılıyor i ster i stemez. Bazılan "yeni" bir sosyalizm an­
layışı diyorlar. Fakat dediklerine bakıldığında eskimiş
Kautskizmden öteye pek bir şey görünmüyor. Diğer
bazılan "yeni"liği sözde dogmatizme karşı mücadele id­
diasıyla birleştiriyorlar. Ama yaptıkları Leninizmi sorgu­
lamak, devrimle en ufak bir i lgileri olmayan revizyonist­
leri "Ekim Devrimi geleneği"nde ısrarlı suçlamasıyla
36
onurlandırm ak, Kastroculuğu ve Küba Devrimini teori­
nin en son mertebesi düzeyine çıkarma k oluyor. B ütün
bunlara, ' 7 1 H areketinin eskimiş dogmalanna inan­
dıncılık kazandırmak için ihtiyaç duyuluyor. B ir üçüncü
grup, 74-80 döneminde, kavrayıştaki ilerlemeden değil,
sınıf mücadelesinin baskısıyla ve bazı uluslararası olay­
Iann etkisiyle (Lin Biao olayı gibi) dogmati k çizgilerin­
de yaptıkl an ufak tefek değişiklikleri bile bugün geri
alıyor, gerisin geri 197 1 'e dönüyorlar. B unlar da "Mao
Zcdung Düşüncesi"ni teorinin en son mencbcsi ilan edi­
yorlar. Nihayet diğer bazıl an ise, yaraLUklan sıkıntılı
beklentilere rağmen henüz bir düşünce "ycni" liği sergile­
mc gücü göstcremediler. Fakat yiğit devrimcilerin geç­
miş direnişlerine gösterdikleri içtenlikten yoksu n i lgi ve
yeni dönemin genç devrimcilerine astırdıklan "bombalı
pankan"lar (uzun yıllar maceracılık olarak suçlandı; şim­
dilerde devrimcileştiriyor olmal ı ! ) gösteriyor ki, bunlar
da eskinin anılanndan teselli bulmaktan öteye geçcmcycccklcr.
Bütün bu yollar çıkmazdır. Gerçek bir m uhasebe, ya
d a daha açık bir ifadeyle, küçük-burjuva teori, politika ve
örgüt pratiklerine Leninist bir saldın zemini üzerine otur­
m ayan her "yeni" çıkışın sonu, daha baştan bellidir.
Sınıfa gitmek şimdilerde modadır; bu eski yüklcrlc göste­
rilecek çabalann sını rın diri unsurlannda ne ölçüde ilgi
göreceği ise çok tartışmalıdır.
Devrimci hareketin gerçek bir muhasebeye ve yeni-­
lcnmcyc ihtiyacı var. Bunun gereği yapı lmalıdır. I 2 Ey­
lülün devrimci hareketle yaranığı m addi-manevi tahribatı
gidermek ve ilerlemek bununla olanaklıdır. Kendi ger­
çeklerinin bilincinde olmak devri mci harekete bir şey
kaybettirmcz, tersine çok şey kazandım. B u gerçek bir
güç ye enerj i kaynağıdır.
Olümünün 4.yıldönüm ünde Yılmaz Güney, devri mci
hareketin her kesiminde yoğun bir ilgi konusu olmak­
tadır. Sözümüzü bu büyük sanaLçı ve alçakgönüllü dev­
rimcinin vcciz bir sözüyle bağlıyoruz :
"Kendisiyle hesaplaşmayan devrim, karşı-devrimle
hesap/aşamaz. "
Eylül 1 9 8 8
37
SHP SOLCULUGU
B u başlı k ilk bakışta, SHP'nin kendini sol bir parti
olarak göstcnnesi konu edilmek isteniyor izlenimi yarata­
bilir. Hayır konumuz SHP'nin solculuğu değil, bu sözde
solculuğun Türkiye solunda yansıması olan S H P solculu­
ğu 'dur.
SHP solculuğu, burjuva rcfo nniziminin Türkiye so­
lu üzerinde hayli güçlü ideolojik-siyasal etkinliğinin bu­
günkü somut görünümlerinden biridir. Sol harekette kök­
lü bir gelenek olan burj!Jva güçlere bel bağlama
eğiliminin bugünkü görünümlerinden biri de denebilir
buna. Eski TKP ilc birlikte ortaya çıkan, uzun yıllar Ke­
malizm kuyrukçuluğu olarak yaşanan ve '60'1ard a çeşitl i­
lik ve zenginlik kazanan bu eğilim, son 15 yıldır burj uva
rcfonnizmine bel bağlama olarak yaşanıyor.
' 70'lcrdc Ecevit ya da CHP solculuğu olarak ya­
şandı. 12 Eylül sonrasmda, S H P solculuğu ve yanısıra bir
süre için bazı kesimlerde (TDKP) DSP solculuğu biçimi ­
n i aldı . S H P burjuva rcfonn izminin belirgin, ağırlıklı, da­
hası hükümet olma şansı kazanan temsilcisi haline gelin­
cc, artık genellikle SHP solculuğu olarak yaşanır oldu.
Kuşkusuz SHP solculuğu çok genel bir ifade. B i z
bununla, şaşmaz b i r şekilde burjuva refonnizminin yö­
rüngcsinde dolanan revizyonist parti ve akımiann konu­
mundan tutun da, bu yörüngenin dışında olsa bile, ideolo38
jik zayıflık ve tutarsızlıklannın sonucu olarak belli du­
rumlarda ve şu veya bu ölçüde bu alana adım atan dev­
rimci-demokrat parti ve gruplann zaaflanna kadar bir di­
zi durum ve tutumu kastediyoruz. Dolayısıyla SHP
solculuğu, sol hareketin değişik kesimlerinde çeşit çeşit,
renk renk olabilen, farklı durumlarda değişik gerekçelerle
farklı görünümlere bürünebilen reformist eğilimlerin bu­
günkü genel adıdır.
Revizyonist parti ve gruplarda reformizm zaman
zaman nükseden geçici bir eğilim değil, istikrarlı bir çiz­
gidir. Revizyonist akımlar burj uva reformizminin soldaki
uzantılandır. Dün CHP'de bugün S H P'de ifadesini bulan
burjuva reformiziminin her dönem destekçiteri olmakla
kalmamış, ideolojik-siyasal etkisini sol harekete taşıyan
birer köprü işlevi de görmüşlerdir. Devrim diye bir sorun­
lan olmayan, yaşadıklan son değişimlerle artık bunu giz­
lemek ihtiyacı bile duymayan revizyonist akımlara gerek­
li olan, burjuva legalitesi ve burjuva demokrasisidir.
Burjuva legalitesini genişletmede ve güdük bir burjuva
demokrasisi gcrçcklcştirmcde revizyonistlerin umudu
dün CHP idi, bugün SHP 'dir. B urada sözkonusu olan bir
ittifak ya da güçbirliği bile değil, tck taraflı kayıtsız­
şartsız bir destek, tam bir teslimiyettir. Buna uşaklık da
diyebilirsiniz.
SHP solculuğunun bir başka kaba biçimi, SHP saf­
lannda sözde devrim için çalışan unsurlann kişiliğinde
ortaya çıkıyor.
Devrimci bir yükselişin ardından gelen her şiddetli
karşı-devrim dönemi devrimci saflarda büyük bir tortu
bırakır. Yılgın, yorgun, ümitlerini ve inançlannı kaybet­
miş koca bir kitledir bu. Devrimden kopan bu unsurlar
yeni arayışlara girerler. Uç davranış gösterip açıktan
karşı-devrim kampına geçenler ile sessiz sedasız kendi
köşelerine çekilenler bir yana bırakılırsa, geriye kalan
önemli bir kesim reformisı safiara katılır. B unlardan ki­
misi devrim dönekliğini açıkça sergiler. Devrimi redde­
derek hararetle burjuva reformizmini savunur. Fakat di­
ğer önemli bir kesim, yeni bir saf seçtiği halde hala
devrimcilik taslar.
39
devrimcilik taslar.
SHP'de sözde devrimcilik yapan unsurların esas
ağırlığını, dünün hızlı devrimcileriyken, 12 Eylül son­
rasında devrime ve mücadeleye yüz çevirmiş bu tür un­
surlar oluşturuyor. Kolay devrim hayalleriyle mücadele­
ye katılan, ama ilk karşı-devrim dönemiride nefesleri
kesilen bu unsurların ne devrime inançlan vardır, ne de
bu yolda harcayacak enerjileri. Fakat yine de eski iddia­
larını sürdürmekten geri kalmazlar. SHP'de çalışan dev­
rimcilerdir onlar! Buna, yalnızca utanç verici dönekliği ,
mücadele kaçkınlığını perdelemek için ihtiyaç duymaz­
lar. Bu kadarla kalsa, devrimcilik kavramını yoz­
laşurdıklan halde belli bir anlayış göstermek belki müm­
kün. Fakat dahası, onlar buna devrim mücadelesinin
biriktirdiği kitle potansiyelini SHP 'ye çekmek ve pani içi
çekişmelerde kendilerine dayanak yapmak için gerek du­
yarlar. Böyleleri kendilerini burjuva reforri'ıist hareketin
saflannda içten içe çalışan devrim neferleri olarak sunar­
lar. Oysa gerçekte devrimci hareket içinde burjuva refor­
mizminin uzantılarıdırlar. Yeri gelmişken belinelim , ko­
münistlere ve devrimcilere düşen, böylelerini, anlayış ve
hoşgörü göstermek bi r yana, aşağılamak ve devrim
kaçkınlan olarak teşhir etmektir. Devrimin maddi ve m a­
nevi kazançlannı korumanın, devrime yönelme eğilimi
içindeki yeni güçlerin bu tür unsurlar tarafından
şaşırtılarak burjuva reformİst safiara çekilmesini engelle­
menin gereğidi r bu.
Devrimci-demokrasiye gelince, S HP solculuğu kuş­
kusuz bu kesimde bir çizgi değildir. Değişik vesilelerle
ve değişik biçimlerde nükseden bir hastalıktır daha çok.
Ama yapısal bir hastahkur bu.
Devrimci-demokrasi burjuva reformizmiyle araya
kesin ve net bir çizgi çizememiştir, çizemez de.
Halkçılığın bir çok ideolojik ögesi, devri mci-demokrasiyi
burjuva reformizmine bağlamaktadır. 1 975-80 dönemin­
de bazı grupların, güçlü esen reformizm rüzgarianna rağ..,
men CHP'ye karşı aldığı açık ve kesin tavır bu çizginin
çizildiği, burjuva reformizmiyle bütün ideolojik bağların
kopanldığı izlenimi yaratmışu. Fakat bunun yafuızca bir
40
yanı lsama olduğu, bu aynı gruplann 1 2 Eylülün hemen
ertesinde buıjuva demokrasisini stratejik hedef ilan ede­
rek Ecevit'i saflara çağırması (D . Sesi, sayı: 1 2 , Mart
ı 98 ı ) ve bununla da yetinmeyip, daha sonralan DSP'nin
şahsında buıjuva-reformist akımı "müttefik" i lan etmesiy­
le (TDKP-MK, Kasım 1 984 ) , açıkça anl aşıldı.
ElbeLLe küçük-burjuva zayı flığının ve tutarsızlığının
karşı-devrim koşullannda açığa çıkışıydı bu. Ama
TDKP'nin teorik tahlillcriQc ve devrim anlayışına
bakıldığında bunun tesadüf olmadığı da görüldü. Türkiye
gibi kapitali st bir ülkede, emek-sermaye çelişkisini ol­
gunlaşmamış tali bir çel i şki olarak gören burjuva de­
mokratik devrim görüşünün, burjuva reformizmine geniş
bir etki alanı sağlayacağı kendiliğinden anlaşılır. Fakat
TDKP'de bunu zenginleştiren "özgünlük"ler de bir hayli
fazlaydı. Komprador kapitalizm-milli kapitalizm ikilemi
içinde, milli kapitalizm ve milli burj uvaziyi, bunların si­
yasi i fadesi olarak da kaçınılmaz bir şekilde burjuva dc­
mokrasisini sürekli oluıniayan görüşler, karşı-devrim
koşullarında, tasfiyeci, burj uva kuyrukçu eğilimlerin te­
orik köklerini oluşturdu.
Devrimci Yol , Kurtuluş gibi akımi ann tutumu
farklı olmadı. Kaldı ki bu akıml ar, 12 Eylül öncesinde bi­
le burjuva reformizmine karşı siyasal planda kesin bir
tavır alabilmiş değillerdi. Devrimci Yol '77 seçimlerinde
muğlak ve kaypak bir tavır alarak, tabanının CHP 'ye oy
vermesine göz yummuştu. Kurtuluş ise, faşist terörün do­
zu arttıkça CHP parlamento grubunu "göreve" çağırmıştı .
B unl ar yalnızca birer örnek. Bugün ise, Devrimci Yol 'un
bir kısım eski kadrosu ilc tabanı sessiz ve sancısız olarak
S H P kadrolanna ve tabanına dönüşmüştür. Demokrasi ve
siyasal mücadele anlayışlanndaki evrim, Kurtuluş köken­
li akımlan burjuva reformizminin yedeği haline getirmiş­
tir. Bunlar örneğin '87 rc Cerandumunda evet oyu kul ­
lanmış, bununla d a kalmamış, genel seçimlerde Sosyalisı
işçi açıkça SHP'ye oy verme çağnsı yapmıştır. Radikal
eğilimlerini koruyan Dev-Sol bile son erken seçimde
( Kasım ı 987) yığınlara açık ve kararlı bir çağn yapmak
gücü gösterememiş, SHP'ye değil ama, S HP'deki sözde
41
devrimci demokratlara oy verme çagnsı yaparak, SHP
solculuğunun daha masum ve daha ince bir örneğini ser­
gilemiştir.
Devrimci-demokrasi buıjuva reformizminden kopu­
şun ifadesidir; fakat ideolojik-sınıfsal konumundan do­
layı, bütün ideolojik bağlanın koparma, araya kesin ve
net bir sınır çekme iradesinden ve yeteneğinden yoksun­
dur.
Burada sözkonusu olan niyet ya da tercih sorunu
değildir. Sosyalizmden etkilenme düzeyi ne olursa olsun,
-ki çağımızda sosyalizmden etkilenmeyen devrimci akım
yok gibidir-, Türkiye'de devrimci demokratik hareketi
var eden g�rçck temel, tamamlanmamış buıjuva devrim
görevlerinin varlığıdır. Devrimci-demokrasi bu görevleri
�1utlaklaştınp program edinerek siyaset sahnesine çıktı.
Işte onun burjuva reformizmi karşısında zayıflığı tam da
buradan kaynaklanıyor. Burjuva devrim görevlerini aban­
mak reformizme aralanan bir kapı olmakla kalmaz, bir
kısım burjuva güçlere bel bağlamanın zemini de olur.
(Sözü edilerı TDKP örneği bu açıdan açıklayıcıdır). Geç­
mişte CHP, bugün S H P karşısında yaşanan zayıflığın
kökleri buradadır. Bu kök kurutulmadıkça, burj uva refor­
mizminin ideolojik etki sahasında kalmak ve çeşitli vesi­
lelerle burjuva güçlerden. yardım ve destck ummak
kaçınılmaz olur. Bunun her zaman seçim dcslckleri biçi­
minde ortaya çıkması da gerekmez. S H P'de çalışan sözde
devrimci devrim dönekl erine hoşgörülü yaklaşmaktan,
hatta onlarla açık-gizli işbirliğine girmekten tutun da,
burjuva partilerin olanaklanndan yararlanmak gerekir
kılıfı giydirilmiş lcgalist ve faydacı eğilimlere, başı
sıkı ştıkça kendini SHP binalanna almaya kadar, bunun
hayli anlamlı bir çok örneğini gündelik mücadelenin ken­
disinde bulmak mümkün. Gündelik mücadelede bu dav­
ranışlan kolaylıkla gösterebilen grupların, açıkça böyle
görmescler bile, SHP'yi "bizim tarafta" görme içgüdü­
süyle hareket ettiklerinden kuşku duymak için bir neden
yok.
Kaldı ki, faşizme karşı siyasal demokrasi stratejisiyle
42
mücadelesinden koparan ve içlerinde açıkça, bu aşamada
burjuvazinin tümüyle hesaplaşamayız diyebilenlerin* bu­
lunduğu küçük-buıjuva demoknısisinin, buıjuvazinin be­
lirli kesimlerine ilgi ve yakınlık duyması, en azından bel­
Ii bir zayıflık ve zaafıyet göstcnnesi mantıklıdır da.
S HP'ye duyulan ilgi, gösterilen "esneklik" ve yumu­
şaklık, bu m antığın kendini dayatmasının sonucudur; rc­
fonnizme karşı esip savunnakla ortadan kald ı nlarna­
yacak kadar derin ideoloj i k köklcre sahiptir.
Reformist akım ve ilkesel tutum
Modem bir siyasal akım olarak Ecevit 'in şahsında
simgclcncn burjuva rcfonnizmi, 1 960'Iann ortasında
doğdu. Kuşkusuz bir rastlantı değildi.
1 950'lcrdc hızlanan kapitalist geli şmenin sosyal ve
siyasal sonuçlan, '60 'lı yıllard a etkisini gösterdi. Modem
sınıf ilişkilerinin yayılıp güçlenmesi, beraberinde sınıf
çelişkilerinin scrtlcşmcsinc ve bu temel üzerinde açık
sınıf çatışmaianna yol açu . Aşağı sını nar bel i rgin bir şe­
kilde lıareketlcndilcr, kapitalist gelişmenin baskısı karşı­
sında bi r dizi demokratik-siyasi i stcmlc mücadele sahne­
sine çıktılar. Kendil iğinden bir karakter taşısa da, modem
Türkiye tarihinin ilk cidd i , etkili ve yaygın kitle eylemle­
rine sahne oldu '60'lı yıllar. Sosyal hareketliliğe düşün­
sel-siyasal oluşum ve geli şmeler qlik eni. B u rjuva yo­
rum ve içcriklcrle çarpıtılıp bozulmaya uğratılmış olsa
da, sol düşünce ve sosyalizm i stemi, yine mo.d cm Türki­
ye tarihinde ilk kez olarak killcsel . bir etki alanına, gidc
gidc tabana bu dönemde kavuştu. TIP'in kendisi bu geliş­
mcnin bir parçası, dolaysız i tadcsiydi .
Kapitalist gelişmenin hoşnutsuzluğa ve çeşi tli is­
Lemlcrlc mücadele alanına ittiği , egemen si yasal partilcr­
den ve düzenden kopma sürecine yönelttiği yığınlan, dü­
zenin aşı nlıklanna karşı rcfonn i stemleriyle düzen
sını rıanna geri çekecek bir siyasal oluşum, burjuva düze­
ni için nesnel bir ihtiyaçtı .
*Bunu diyenler, emek-sermaye çelişkisi temel çelişkidir demeyi
de ihmal etmiyorlar anık. Maoculuğa verip veriştiriyorlar, ama maocu
"baş çelişki" anlayışı iliklerine işlemiş olmalı ki yeni biçimler içinde
yeşertebiliyorlar.
43
Ö te yandan orta sınıfların durumu vardı. Kapitalist
gelişme bir yandan bu sınıfların yaşam koşullarını do­
laysız olarak etkiliyor, çözüyor, istikrarsızlığa i tiyorken,
beri yandan kapitalist gelişme temeli üzerinde onları ye­
niden üretiyordu (modem sanayi ve ticaretin yan ürünleri
olarak). Ara sınıfların gerek çözülcn gerekse yeniden olu­
şan tabakaları, kapitalist gelişmenin aşırılıklarını törpüle­
yecek ve yumuşatacak belirli ekonomik-siyasal reform
önerileriyle ortaya çıkacak bir siyasal akım için elverişli
bir sosyal zemin oluşturuyordu.
Hızlanan kapitalist gelişmenin yarattığı bu nesnel
ihtiyaçlar yankısını ve i fadesini , o dönem mevcut gerici
burjuva partiler i çinde tarihsel özellikleri nedeniyle yapısı
buna en l,lygun CHP bünyesinde buldu. "Ortanın Solu "
akımı böyle doğdu. B unun, kitle hareketlerinin
yaygınlaştığı ve TIP'in yankı yaratan seçim başarılarının
yaşandığı bir döneme ( 1 960'ların ortası) paralel düşmesi
dikkat çekici ve açıklayıcıdır.
B uıjuva reformisı akım son 1 5 -20 yılda Türkiye
devrimi karşısında dalgakıran rolü oynadı ve hayli de ba­
şarılı oldu. Dikkat çekmek istediğimiz nokta, bu akımın
daha ilk çıkışında bu misyonunu açık ve net olarak ifade
etmesidir.
B u akımın öncüsü ve simgesi B.Ecevit, 1 8 . CHP
Kurultayı öncesinde (Ekim 1 966) Ortanın Solu isimli ki­
tabını yayınladı. Kitabında ana tema olarak devrim ve ko­
münizm tehlikesini işliyor ve bu tehl i keyi ancak "Ortanı n
Solu " polilikasıyla engellcyebileceklerini savunuyordu.
Ecevit çok bil inçli bir misyona talipti. Artan kapitalist ge­
lişmenin sınıf çelişkilerini keskinleştirdiğini, sosyal prob­
lemleri artırdığını, bunun ise ülkeyi devrim ve komünizm
tehlikesiyle karşı karşıya bı raktığını düşünüyor ve bunun
ancak " sol" çıkışlarta engellenebilcceğini savunuyordu.
"O rtanın Solu" politikası bunun reçetesiydi. Kapitalist
gelişmenin aşırılıklarını törpülemeye ve böylece sınıf çe­
lişkilerini yumuşatmaya dönük öneriler, sunduğu prog­
ramın esasını oluşturmaktaydı. Böyle bir program, hem
tckelci sermayenin ekonomik ve siyasal tekeli karşısında
orta sınıf özlemlerine denk düşecek, hem de sol bir dema44
gojiyle süslendiği ölçüde aşağı sınıfları, işçi ve emekçi
sını fian aldatma işlevi görecek, sola açılan kesimlerinin
desteğini alacaktı.
Sosyal demagoj iden ve gerici ütopyalardan oluşan
bu programın uygulanma şansı yoktu ama, düzen için
e.m niyet sübabı ve devrime karşı dalgakıran rolünü faz­
l asıyla oynayabilirdi. B u nedenle doğuşundan i tibaren
sem1aye tarafindan sempatiyle karşılandı.
genel başkan oluşuyla birlikte CHP'ye ege­
hale gelen burjuva refonnist akım, işçi sınıfının ve
emekçi yığınların sola açılan kesimleri üzerinde hızla et­
kinlik kunn aya başladı. Mücadelenin yükselişi ve refor­
mİst demagoj ilerin pratikte açığa çıkışı ölçüsünde bu et­
kinlik 1 970'1erin sonuna doğru bir süre için gerilese de,
bugün gücünü koruyarak devam ediyor. Kuşkusuz
yığınların refonnist akıma eski canlı , coşkulu, umut yük­
lü bağlılığı sözkonusu değildir artık. Zengin olaylara sah­
ne olan son 15 yılda yaşanan tecrübeler yığınların, özel­
likle de işçilerin bilincinde belli izler elbette bıraktı.
Fakat refonnist etkinliğin hala sürdüğü de bir gerçektir.
Her şey bir yana, sol harekette güçlü SHP solculuğu bile
bunun göstergesidir.
Ecev i t 'i n
men
Türkiye i şçi sınıfının tarihi yüzyılımızın öncesine
kadar uzanır. Ama safiannın kalabalıklaşması, belirli bir
ağırlığa kavuşması son 40 yılda gerçekleşti. Bu da onun
çok genç ve deneyimsiz olduğunu gösterir. Bu durum, re­
fonnist akımın şekillendiği '60'larda özellikle belirgindi
(şu son 20 yılın sınıfa çok şey kazandırdığı kesindir). Saf­
lan yeni yeni kalabalıklaşan ve hissedilir bir mücadele
eğilimini henüz sergileyen Türkiye işçi sınıfının, refor­
mİst ideolojik etki sahasına girmesi, kullanılan yoğun
sosyal demagoj iye aldanınası anlaşılır bir şeydir.
Fakat dahası . var. Türkiye işçi sınıfı politik temsilci­
sinden yoksundu. Işçi hareketini devrimci kanallara çeke­
cek, siyasal gelişimini kolaylaştıracak, örgütleyecek,
bağımsız sınıf kimliğine kav uşturacak marksist-leninist
bir parti yoktu. B öylece, m ücadele. sahnesine çıkan işçi
45
hareketi sol sloganlar kullanan buıjuva reformizmi
karşısında savurımasızdı. Bu, ı 960'larda büyük bir güç
kazanan sol hareket gerçeği ile çelişkili gibi görünüyor.
Değil; iki açıdan: Birincisi, dönemin tüm sol grup ve
akımlan ideolojik konumlan, programlan ve sözde dev­
rim stratejileriyle burj uva reformizimin etki sa­
hasındaydılar. Buıjuva sosyalizmi burjuva reformizminin
alternatifi değil, etki alanıydı. İ kincisi, gerek TİP gerek
MDD Hareketi, işçi sınıfına değil, başka güçlere bel bağ­
ladılar. B i rincisi oy desteği ve parlamenter avanaklığa,
ikincisi öğrenci hareketiyle desteklenen kemalist cuma
hesapianna vermişti kendini.
'70'1erin başında, doğuşu burjuva reformizminden
kopuşu ifade eden devrimci-demokrasi (7 1 Devrimci Ha­
reketi) ise, siyasal sahneye maceracı bi r akım olarak
çıktığı için işçi sınıfı bir yana, genel olarak yığınlara ilgi­
sizdi. Dahası aldığı ağır yenilgiylc, burj uva reformizmi­
nin ve onun soldaki uzamısı revizyonizmin güç topla­
masına zemin hazırladı .
Yine de, hayli sulandınlmış bir slogan düzeyine in­
diri lmiş olsa bile, 1 965-7 ı döneminin sosyalizm vurgusu,
işçi sınıfının ve emekçilerin çok dar olmakla birlikte belli
bi r kesimini reformist 'akımın si yasal denetimi dışında
tuıtu. Zaten burjuva reformisı akım henüz sol hareketi et­
kisi altına alacak koşullara kavuşmuş da değildi.
12 Mart karşı-devıiminin sonuçlan reformİst
akımın CHP'de egemen hale gelmesiyle birleşince bu ko­
şullar oluştu ve Türkiye'de reformizm rüzgannın çok
güçlü estiği ve sol hareketi sürekli etki altında tuttuğu bir
dönem başladı. Sözkonusu dönemi n ( 1 973-80) yaygın
kitle mücadelelerine ve devrimci-demokratik akımın sü­
rekli güç kazanmasına da sahne olduğu düşünülürse, bu
şaşırtıcı gelebilir. Dönemi n elverişli koşullannda çok da­
ha yaygın, güçlü, militan olabilecek ve ileri hedeflere yö­
nellilebilecek bu mücadelenin, bizzat reformizmin ideo­
lojik-siyasal
etkinliğinden
dolayı
bu
boyutlara
ulaşamadığı , reformizmin kitle hareketini dizginlemede
ve sınırlamada hayli başanlı bir rol oynadığı gerçeği bir
yana bırakılırsa; geriye, kuşkusuz bu aynı gerçeğin öteki
46
yüzü olarak, devrimci demokrasinin daha önce sözü edi­
len temel ideolojik zaaflan ve zayıflıklan kalıyor.
B u rada modem revizyonizmin yıkıcı etkisinin sözü­
nü etmek bile gereksiz. Revizyonizmin her çeşidi son 15
yıldır şaşmaz bir şekilde buıjuva reformİst akıma hizmet
ediyo r. Yalnızca reformist platformuyla değil, özellikle
seçim dönemlerinde yaptığı açık çağnlanyla da sürekli
olarak yığınlan reformizmin etki alaruna çekiyor. Reviz­
yonist akım aynı zamanda burjuva reformist etkiyi sol ha­
rekete, devrimci-demokrat akımiann bir çoğuna taşıyan
bir köprüdür de. Fakat revizyonist harekete en uzak olan­
Iann bile 1 2 Eylül sonrasında burjuva reformisı hareket
karşısında gösterdiği açık ve vahim tutarsızlıklar, reviz�
yonizmin taşıdığı etki ne olursa olsun, sorunun temelinde
halkçı devrim ve mücadele anlayışının yattığını açıklıkla
gösteriyor.
B ilindiği gibi, " halk", " halkçılık" burjuva reformİst
akımın başından itibaren işlediği ana temalar oldu. B una
yoğun bir sosyal demagoji, baskı ve yoksulluk edebiyatı
eşlik etti. Sosyal demagoji sahte sol siyasal şiarlarla bir­
lcştirildi (Ecevit, özellikle ilk dönemlerde anti-faşist, an­
ti-emperyalist istemierin çoğunu istismar etti). B ütün
bunlar yığınlar nezdinde devrimci-demokrasinin şiar ve
hedefleriyle CHP'nin demagojik şiar ve vaadleri ara­
sındaki aynmı belirsizleştirdi. Zira devrimci-demokrasi
de baskı ve yoksulluk edebiyatı ile faşizme karşı demok­
rasi hede!1erinin ötesine geçemiyordu yığınlara seslenir­
ken. Buna bir çok grubun CHP karşısında açıklık, netlik
ve kararlılıktan yoksun kaypak tutumu eklenince, müca­
deleye katılan yığınlann bile buıjuva-reformizmine dö­
nük umutlan canlı kalabiliyordu. Mücadeleye devrimci­
demokrasinin denetiminde katılan yığınlar, buıj uva siya­
sal arenada, özellikle de seçimlerde CHP'yi desteklemek­
ten geri kalmıyorlardı.
Kısaca şöyle özetlenebilir: '70'lerde mücadeleye
katılan yığınlar üzerinde devrimci hareketin etkinliği ile
refo rmİst hareketin etkinliği içiçeydi. Aslında bu, bir çok
militan için de geçerliydi. 12 Eylül sonrasında hızlı dev­
rimcilikten SHP solculuğuna kolay ve sancısız geçişin
47
sırn da buradadı r. Ya da şöyle de denebilir; bu içiçelik ol­
gusu, devrimci-demokratik hareketteki SHP solculuğu­
nun maddi tcmclidir. B unun daha ilginç bi r sonucu var.
Kendi ideoloj i k zayıflık ve tutarsızıklannın bir sonucu
olarak tabanı burjuva rcfonnist etkiye açık kalan devrim­
ci-demokrasi , bizzat bu taban eğili m i nin baskısıyla da
burjuva refonnizmi karşısında tutarsızl ığa Jü�cbiliyor.
Çift yönlü bir etkilc�i mdir bu. (Seçimlerde alınan t u t ars ız
ve k ayp ak tav ı rlann temelinde yatan nedenlerden biridir
bu taban ba s kı s ı . )
1 2 Eyl ü l karşı-devri m inin kolay başarısını kitleler
üzeri n d e k i reforınist etk iye bağlıyor pek çok grup. Kuş­
kusuz hu d o ğ ru dur. Fakat LUtarsızlık, bu etkinin nedenle­
rini dcğerlcndimıeyc gelince faturanın yalnızca revizyo­
nizme kes i l m e s i d i r. Oysa bu etki aynı zamanda devrimci­
demokrasinin kendi platfommnun ürünüdür. Refonnizmi
haklı olarak faşizmin koltuk dcğneği olarak görenler bile,
bu gerçeği n en açık sonuçlarıyla ortaya çıktığı bir dönem­
de, refonnist akımın yıkıcı karşı-devrimci kimliğini sergi­
lcyeccklerinc, ona ilişkin yeni hayaller yaymışlardır. Kit­
lelerin kendi öz tecrübeleri olarak yaşadıkları hayal
kınkhkları bilince çıkanlacağına, refonnist akıma taze
kan s ağ l a nmış müttefik ilan edilmiştir. Faşizme karşı
demokrasi stratejisi üzerine oturan bir devrim görüşünün
sonuçları oldu bunlar. * Aynı dönemde Ecevi t ve CHP yö­
netiminin, devrimci hareketin czilmesi ve tasfiye edilmc­
sinde faşist cuntaya destck vcnne ve " işlerini kolay­
laştınna" kararı aldıkları belge ve tanıktarla çoktan açığa
çıkmış bulunuyor.
,
* 'Türkiye'de hala gerekli olan burjuva demokrasisidir. Burjuvalı
ya da burjuvazisiz, ama burjuva karakteriyle bir demokrasiye ülkemiz
mutlaka ulaşacaktır." ( D.Sesi, Mart '8 1 ) Bu sözleri, Ecevit'in işçi­
köylü ittifakına katılması gerektiği çağnsı izliyor. Bu çağn dört yıl
sonra DSP'nin şahsında yinelendi; burjuva-reformisı akırnla farkın,
hedeflerde değil yalnızca yöntemlerde olduğu ilan edildi ve hararetle
savunuldu.
* * *
48
EKİM İ KİNCİ YILINDA
Ekim, düzenli yayın faaliyetinin birinci yılını geride
bırakmış bulunuyor. Yeni bir yayın yılına başlarken,
EKİ M Hareketinin sorunlannı, görev ve hedeflerini
tanışmak, bizim için, Türkiye devrimci hareketinin ve iş­
çi sınıfı hareketinin sorunlannı '{C ihtiyaçlannı·
tartışmaktan öte bir anlam taşımaz. EKIM, kendi görev
ve hedeflerini bu çerçevede düşün�bilir ancak. Henüz
çok yeni olan siyasal yaşamında EKIM, hep bu anlayışa
uygun davranmak çabasında olmuştur.
Devrimci Hareket
Devrimci hareketin durumundan başlayalım. Karşı­
devrim dönemi devrimci harekette bir' bütün olarak ör­
gütsel dağılmaya ve çok yönlü bir bunalıma yolaçtı. Bu49
gün çeşitli devrimci gruplarda bu bunalımdan kurtulmak
ve örgütsel dağınıklığı gidermek çabası var. Son bir kaç
yıldır hız kazanmış bu toparlanma çabalan mücadele iste­
ğinin ifadesi görülüp sevinç ve saygıyla karşılansa bile,
devrim davasına ve devrimci hareketin kendisine karşı
sorumluluk, gösterilen çabalann yüzeysel, kısır ve uzun
v adeli bakıldığında ömürsüz olduğu gerçeğine işaret et­
memizi gerektiriyor.
Bunalımı aşmak ve kalıcı bir toparlanmayı sağla­
m ak, bunalıma yolaçan temel etkenleri doğru bir şekilde
tespit etmek, çözümlernek ve anlamak ölçüsünde ola­
naklıdır. Devrimci hareketin büyük bir bölümü bu
bakıştan yoksundur. Ayakta kalmış az sayıda kadroyu
çok sınırlı bazı yeni güçlerle takviye ederek siyasal faali­
yetin bazı kısa dönemli gereklerine yöneltmek çabasını
bunalımdan çıkış ve toparlanma sananlar var. Kaba bir·
yanılgıdır bu ve köklü sorunlan perdeteyerek bunalımı
geçici süreler için küllerneye hizmet eder yalnızca. Kaldı
ki somut ol arak bakıldığında, birikmiş sonıniann ağırlığı
karşısında buna bile yaramıyor. Devrimci hareketin bu­
nalımı gömıek isteyen herkes için açık-seçik belirtilcriyle
sürüyor.
Her bir grup kendi bunalım ya da sonınıanna özgün
nedenler arama eğiliminde olsa bile, temel ideoloj ik­
sınıfsal ölçütlerle bakıldığında, bu özgün nedenlerin tali,
ama ortak bazı temel özelliklerin bcli rlcyici ·olduğu görü­
lecekti r.
irili u faklı çok sayıda devrimci gruba bölünmüş
dev rimci hareketin en temel ortak özelliği küçük-burj uva
sınıf yapısı ve ortamıdır. Ve bugün yaşanan bunal ım her
şeyden önce bu sınıf yapısı ve ortamının ürünüdür. Türki­
ye 'nin '60'lı ve '70'li yıllarda yaşadığı iki büyük devrim­
ci yükseliş içinde şehrin küçük-burj uva katmanlan önem­
li bir politik yer tuttular, büyük bir politik canlılık
gösterdiler. Bugünün devrimci gruplan bu ortamda yeşer­
mekle kalmadılar, bu toplumsal temeli benimseyip bu ze­
mine oturdular da. Mücadelenin maddi ve moral güçleri
bu kaynaktan sağlandı. Kadrolar bu kesimden devşirildi;
örgütler bu ortamda şckillendirildi; kitle desteği bu
so
sınıfsal tabandan edinildi.
Yükseliş döneminde yaşam ortamı ve güç kaynağı
olan küçük-burjuva zemin, yenilgi döneminde temel bir
bunalım etkeni oldu. Toplumsal özellikleri bakımından
karşı-devrim dönemine dayanıksız küçük-burjuva kat­
manlar, 1 2 Eylül döneminde hızlı bir çözülme ve dağılma
yaşadılar. Bunun sonuçlan devrimci örgütlerin bünyesin­
de çok yönlü olarak yansıdı ve yaşandı. Onlan etkisi bu­
güne uzanan ağır bir bunalımın içine soktu. Bugün bir
çok belirti , iki yükseliş döneminde devrimci gruplan
sırtında taşıyan küçük-burjuva katmanlann artık mücade­
le isteği ve aktivitesini kaybettiğini , yorgun, yılgın, ve
güvensiz olduğunu, aşın bir temkiniilikle hareket ettiğini
gösteriyor. Bu durum bu kesimde hızlı ve kolay güç top­
lamaya alışmış devrimci gruplarda ek sorunlar yaratmak­
ta, bu sınıf yapısı ve ortamından kaynaklanan bunalım
ögelerini sürekli kılmaktadır. Mücadeleden kaçış, tasfiye­
cilik, legalizm, SHP solculuğu, gorbaçovculuk vb. devrimci hareket bünyesinde değişik gruplarda değişik
ölçülerde yankı bulan tum bu liberal eğilimler çeşnisi, iş­
te bu toplumsal m addi zeminğe yeşermektedir.
Şöyle toparlayabiliriz: Ulkemiz devrimci hareketine
son 20 yıldır damgasım vurmuş devrimci-demokrasi, kü­
çük-burjuva katmanıann siyasal hareketliliği üzerinde
doğdu, şekillendi ve yaşadı. Bugün bu kesimlerdeki dur­
gunluk, devrimci-demokrasinin yaşadığı bunalımın,
kısırlığın, bazı kesimlerdeki liberal yozlaşmanın maddi
toplumsal temelidir.
Devrimci hareketin yaşadığı bunalımın ikinci temel
etkeni, aynı zamanda belirtisi, ideolojik belirsizlik ve kar­
gaşadır. Toplumun sosyal, siyasal ve entellektüel evrimi,
son 20 yılın devrimci deneyimi, ek olarak bazı uluslara­
rası gelişmeler, '80 'lerin başına kadar revaçta olan halkçı
teori ve programlara inancı önemli ölçüde sarsmıştır.
Devrimci harekete egemen halkçı teori ve program­
Iann ulusal kaynağı '60'lann MDD'si, uluslararası kay­
nağı maoculuk ve guevaracıl�.kta etkili temsilcilerini bu­
lan çağdaş popülizm idi. Ulke içinde küçük-burjuva
yığınlardaki politik canlılık, uluslararası planda Asya, Af51
rika ve Latin Amerika 'nın yaygın ulusal kurtuluş ve halk
hareketleri, '60'lı ve '701i yıllarda bu teori ve program­
lan cazip ve etkili kılıyordu. Bugün ülke içinde küçük­
buıjuvazi atılganlığını kaybetmiş, uluslararası planda ulu­
sal kurtuluş hareketlerinin hızı kesilmiştir. Maoculuk ve
Guevaracılık eski cazibesini kaybetmiştir. Bu halkçı teo­
rilerin uluslararası kaynaklannın kuruması anlamına geli­
yor.
'60'lann MDD 'ciliği ise 20 yılda yaşadığı evrimle
iç bütünlüğünü kaybetmiş, değişe değişe bugün siyasal
özgürlükleri kazanma hedefiyle sınırlı bir asgari progra­
ma kadar gerilemiştir.
'60 'lann MDD'si olarak şekillenen halkçı teori ve
program, bu ilk biçimiyle reformist özellikler taşıyordu.
Marksizmin ve çağdaş popülizmin içiçe geçmiş karmaşık
etkisi altında, '7 1 Devrimci Hareketi , halkçılığa devrimci
radikal bir içerik kazandırdı, fakat maceracı öğelerle bir­
leştirdi . '70 'lerin ortasında açık eleştiri ya da kitle hare­
ketleriyle karakterize olan dönemin uygun atmosferinde
sessizce terk yoluyla maceracı öğelerden de büyük ölçü­
de anndınlmca, bu teori ve program , revizyonizmi de
kapsayan genel buıjuva reformizmi karşısında mücadele­
ci güçler için güçlü bir çekim ve toplanma merkezi oldu.
Çok sayıda irili u faklı grubun şahsında çeşitlenip
farklılaşmakla birlikte, özü, ana ekseni ve temel sınıf ka­
rakteri ayni kalan halkçı görüş ve sloganlar, dönemin kit­
le mücadelelerini sürüklediler. Sürüklediler demek yeri­
ne, genel olarak teoriyi küçümsernede ifadesini bulan
güçlü kendiliğindenci eğilimi vurgulamak için, denk dü­
şüp birlikte sürüklendiler demek belki de daha doğru
olur.
Fakat son 20 yılın siyasal deneyimi, halkçı teori ve
programlann, küçük-buıjuvazideki sosyal hareketliliğin
düşünsel i fadesi olmaktan öteye geçernediğini göstermiş­
tir. Bu gerçeğin belli belirsiz hissedilmesi, Marksizm­
Leninizm ve işçi sınıfı adına ileri sürülmüş bu teori ve
programlara olan inancı sarsmış, bir ideolojik çözülme
süreci başlatmıştır.
52
Yıllarca büyük bir hararetle savunulan· eski teoriler,
bugün bir kısım teorisyenleri tarafından bile savunulamaz
hale gelmiş, sahipsiz bırakılmışlardır. Fakat öte yandan
şu veya bu grubun resmi çizgisi olarak kalmaya da de­
vam etmektedirler. Bu belirsizliğe, şaşkınlığa ve kargaşa­
ya yol açmaktadır. Eski gücünü ve büyüsünü kaybetmiş
teorile r, bugün yalnızca köklü önyargılar olarak etkili ol­
m aya devam etmektedirler. Sınıf yapısı ve ortamı bu ön­
yargılann kısırlaştıncı gücüyle birleşince, savunulamaz
hale gelmiş teorileri aşma güç ve yeteneği gösterileme­
mekte, bu ise boşluğa ve krize yol açmaktadır.
Devrimci hareketin yaşadığı bunalımın bir diğer te­
mel etkeni uluslararası kaynaklıdır. Modem revizyoniz­
min 30 yılı bulan egemenliği, sosyalizmin maddi kazanç­
lannı tahrip etmiş, dünya işçi hareketini bölüp güçten
düşürmüş, komünist hareketi genel bir yıkıma, ideoloj ik­
siyasi kargaşaya, örgütsel parçalanm a ve dağılmaya, ve
dahası, büyük bir moral güç kaybına uğratmıştır. Dünya
ölçüsünde olduğu kadar ülkemizde de komünistler ve
tüm devrim ve sosyalizm yanlısı güçler 30 yıldır bunun
ezici maddi-manevi yükünü taşımakta, acısını ve
ağırlığını duym aktadırlar. Ulusal kurtuluş hareketlerinin
abartılması , devrim modeli olarak benimsenmesi, maocu­
luğa ve çağdaş popülizmin öteki akımianna yöneliş bu
uluslararası tarihsel ortamda yaşanmıştır. Türkiye 'de
Marksizm adına halkçı teori ve programiann bu kadar
yaygın ve uzun süreli benimsenmesi , iç nedenlerin
yanısıra, devrim düşmanı revizyonizmin karşısında, dev­
rim yanlısı · çağdaş popülizmin bir seçenek ol arak görül­
mesindendir de. Türkiye devrimci hareketi bu seçenekte
yalruzca düşünce değil, güç ve moral buldu uzun yıllar.
Ulusl ararası popülizmin güç ve etkisini yitirdiği bir
dönemin ardından, modem revizyonizmin gorbaçovcu­
lukta i fadesini bulan yeni ideolojik saldın dalgası başladı .
B u . saldın Türkiye devrimci hareketini ağır bir yenilginin
ardından, henüz şaşkın ve dağınıkken yakalayınca, geniş
bir etki alanı buldu. Devrimci hareketin bunalımını derin­
leştirici bir rol oynadı . Li beral-tasfiyeci eğilime güç kattı.
53
Devrimci hareketin bugün yaşadığı bunalımın üç temel
etkeni bunlardır. Bunlar içi� geçerek hareketi bugün bir
iç aynşmaya zorluyor. Ilerlemek için Marksizm­
Leninizmin bilimsel teori ve yöntemine sıkı sıkıya
sanlmak, hareketin sınıf yapısını ve teorik-siyasal temeli­
ni köklü bir eleştiriye tabi tutmak gerekiyor.
Ne yazık ki Türkiye devrimci hareketi, Türkiye 'nin
devrimeisi dogmatiktir. Dogmatizm, sosyalist hareketin
gelişimine revizyonizmden daha az zararlı olmadığı gibi,
liberalizmi de bcsliyor. Kaldı ki Türkiye devrimci hareke­
tinin bağnazca yapıştığı dogmalar, Marksizm-Leninizmin
değil, popülist ideoloj inin dogmalandır.
Devrimci-demokrat kimlikten arınıp sosyalistleş­
rnek gerekiyor. Burjuva toplumdayız, sosyalist devrimin
savaşçı sı olmak gerekiyor.
Sını f temelini değişirmek, sosyalist mücadelenin
toplum sal sınıf tabanına, işçi sınıfı zeminine oturmak ge­
rekiyor.
Bu görevleri yerine geti rme bilinç ve enerjisini
taşıyanlar, revizyonizmin uluslararası cercyanını, gorba­
çovculuğu gögüsleyebilirler. Gorbaçovculuğa dirençle
karşı durmak gerekiyor; gorbaçovculuk komünizmi öldü­
rüp yok etmek hareketidir.
İşçi Ha reketi
Türkiye işçi sını fı hissedilir bir güç olarak mücade­
le sahnesine '60'lı yıllarda çıktı . Her iki yükselişe de etki­
li bir güç olarak katılmakla birlfkte, küçük-burjuva dal­
ganın gölgesinde kaldı. B ir türlü işçi sınıfı adına hareket
ettiğini iddia eden devrimci gruplann temel ilgi alanı ola­
madı. Revizyonizmin ve reformizmin ilgi ve etki
alanında kaldı. Kendiliğindenciliği ve sendikalizmi aşa­
madı .
İki yükseliş döneminin yorgunluğu 1 2 Eylülün çok
yönlü saldınsıyla birleşince küçük-burjuvazide dağılma
ve çözülmeye yol açtı. Mücadele istek ve eğilimi büyük
ölçüde kın ldı . Oysa işçi sınıfı üzerindeki etkileri farklı. ol­
du. Hoşnutsuzluğu ve mücadele eğilimini mayaladı. Işçi
54
hareke�ini yeni bir dönemin eşiğine getirdi.
Işçi hareketindeki kıpırdanışlar henüz çok zayıftır.
Talepleri büyük ölçüde iktisadi içeriklidir. Kısmi siyasal
i stemleri kendiyle sınırlıdır. Henüz kendinden öteye bak­
ma, kendi dışındaki emekçi kesimlerin istemlerine destek
verme bil inç ve tutumundan yoksundur. Reformizme
karşı eski coşku ve heyecanı taşımamakla birlikte, hala
onun etkisindedir. En ileri kesimlerinde sosyalizme sem­
pati vardır, fakat pek azının dışında bu kesim bile refor­
mist etkiler altındadır.
B ütün bunlar işçi hareketinin kendiliğinden niteliği­
nin göstergeleridir. Şaşılacak bir yanı yoktur. Komünist­
terin mevcut işçi hareketinin bilinç ve öq,rütlenme deneyi
konusunda herhangi bir haya)e kapılmalan için bir neden
de yoktur. Aslında işçi sınıfına pek az şey verildigi halde
o kendiliğinden, özellikle de sermayenin politika ve uy­
gulamaları sayesinde, hayli şey kazanmış bulunuyor.
Otesini kazandırmak, onu gerçek bi r sınıf bilinciyle do­
natmak ve politik bir örgütlenmeye kavuşturmak kendini
sınıf hareketinin bilinçli ifadesi sayanların görevidir. Bi­
zim için umut verici olan işçi sınıfı saflannda derin bir
hoşnutsuzluğun ve mücadele eğiliminin varlığıdır. B unu
i şlemek, bilinç ve örgütlenmeye dönüştürmek komünist­
terin görevidir.
Işçi hareketinin politik ve örgütsel gelişimini kolay­
laştırmak hiç değilse en ileri kesimlerinin şahsında işçi
hareketine bağımsız bir kimlik kazandım1ak komünistte­
rin en acil ve en temel görevidir.
B u kuşkusuz pratik bir çaba olarak hayata geçirile­
cektiL Fakat yönünü, yolunu, temel içeriğini, biçim ve
yöntemlerini saptamak ve geli şti m1ek yoğun bir bilimsel
teorik çaba demektir. İ şçi hareketinin politik ve örgütsel
gelişimini kolaylaştırmak, yoğun ve çok yönlü bir teorik
çabayla beslendiği ölçüde olanaklıdır. Teorik güç ve
alışkanlıktan yoksun, teorinin rolü konusunda kavrayışsız
bir çok devrimci grubun anlayamadığı bir noktadı r bu.
Fakat komünistler bu konuda açık ve net olmalıdırlar.
Ö te yandan işçi hareketiyle birleşrnek bugünden
yarına kolayca gerçekleşebi lecek bir şey değildir. I srar ve
·
55
sabırdan başka yol yoktur. Ancak genişlemesine değil,
derinlemesine çalışmak gerekiyor. Derinleşmekten kast­
edilen daha çok sınıfın ileri kesimlerine öncü unsurlanna
yönelmektir. Bunlar kazanılabildiği ölçüde s ı nı fı n geni ş
kesimleri kazanılabilir. Ve bu kesimler de, etkisi altında
bulunduklan sosyal-demokrasi , sağ ve sol liberal ideoloji
ve siyasetin etkisi , daha çok da pratik mücadelenin
yardımıyla, düşünsel planda kınlabildiği ölçüde ka­
zanılabilirler.
EKİM ...
Türkiye Devrimci Hareketi, bünyesindeki grup
yapılan içinde yaşanan bölünmelere , bundan doğan yeni
çevre ve gruplara alışkındır. Bölünmenin ilk anlannda
gösterilen şöylesine bi r ilgi, çok geçmeden yerini
kayıtsızlığa ve aldınşsızlığa bırakır. Belli bir ilgi gösteril­
se bile bu daha çok yeni grubun hakkında genellikle iyi
şeyler düşünülmeyen akibetine dönü_k olur.
Muhtemeldir ki sonradan EKIM 'i oluşturan ögele­
rin ilk ortaya çıkışı da bir ölçüde böyle karşılandı. Bir öl­
çüde diyoruz, zira, Ekiınciler daha ilk ayrışma anından
itibaren, devrimci harekette yerleşmiş köklü bazı
alışkanlıklan yı karak ortaya çıktılar. Aynlık dönemleri­
nin olağan karşılanır hale gelmiş davranışlanndan uzak
durdular. Geride kalanlarla kısır ve bayağı çekişme, kişi­
sel saldırı ve spekülasyon tutumlannı , sol hareketin bu
alışılm ış zaaOannı aşağıladılar. Buna dönük beklentileri
boşa çıkardılar. Bünyesinden koptuklan gruplann bu
doğrultudaki sınır tanımaz davranışlarını sükunetle ve hor
görüyle karşıladılar.
Yaşanan ayrışma Ekiınciler için köklü ve kapsamlı
ideolojik görüş aykırı l ı klanna dayalıydı. Kendi görüşleri­
ni açık, net ve kesin bir dille tanımlama ve savunmaya
verdiler dikkatlerini.
Öyle sanıyoruz ki bu pek alışılmadık davranış en ilgi­
siz çevrelerin bile daha başından ilgisini çekmiştir. Sonra­
dan EKİM hareketinde cisimleşen öğelerin akibetine
56
dönük kuşkular buna rağmen daha bir süre yaşadıysa eğer
Ekim'in bir yıllık düzenli illegal yayın faaliyetini geride
bıraktıw bugün en kuşkucu olanların bile bu tür kuşku-·
lan artık geride kalmış olmalı.
Temel özellikleri bakımından, Mark sizml e bezen­
miş halkçı teori ve programlar ile küçük-buıjuva sınıf
yapısı ve onamıyla k�rakte rize olan Türkiye devrimci ha­
reketi hakkında, EKIM'in eleştiri ve yargılan kesin ve
sen olmuştur. Yüzeysel ya da önyargılı yaklaşanlara bu,
küçümseyici ya da inkarcı bir tutumun ifadesi gibi görün­
müş olabilir. Nitekim bünyesinden koptuğu grupların bu
tür niteleme ve saidınianna hedef de olmuştur. Biz bu tür
niteleme ve saldınlara metelik vermemekle birlikte, bu
vesileyle _şu noktanın altını bir kez daha açıkça çizmek is­
teriz: EKIM, küçümsediğinden ve geçmiş birikimine yüz
çevirdiğinden değil, tam tersine, önemsediğinden ve dev­
rimci tüm birikimini geleceğe taşımak istediğinden Türki­
ye devrim�i hareketini tartışma ve eleştiri konusu edi yor.
EKIM, somut ve pratik olarak belli bazı grupların
bünyesindeki iç ayrışmanın ü rünü olsa da, ideolojik­
siyasi yönüyle, bir bütün olarak küçük-buıjuva şosyaliz­
mi kampından köklü bir kopuşun ifadesidir. EKIM, dev­
rimci hareketin yerleşmiş temel görüşlerinden, kavram­
lanndan, anlayış. ve alışkanlıklanndan sen bir kopuştur.
Fakat EKIM kendini yalnızca bir ilk müfreze say­
maktadır. Demokrasiyi sosyalizmle içiçe temsil eden dev­
rimci hareket, umuyoruz ki yalnızca liberalizmi değil,
proleter sosyalizmini de yeni güçlerle besleyecektir.
EKİM 'in devrimci hareketin zayıflıkianna karşı mücade­
lesi bu amaca dönüktür.
Biz bugün için, genel ideolojik mücadelenin
yanısıra, bunun vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olarak, ka­
zandığımız güçleri proleter sınıf tabanı üzerinde mevzi­
lendirebildiğimiz ölçüde, yeni, eskisinden farklı bi r politi ­
ka ve örgüt pratiği
gerçekleştirebildiğimiz ölçüde,
sözkonusu aynşmayı hızlandırabilcceğimiz ve proleter
sosyalizmine eskinin kazanımı yeni güçlerin geçişini ko­
laylaştırabileceğimiz inancındayız.
57
Gerek geçmişin birikimi olan ve halihazırda v ar-olan
eski güçlerden, gerekse işçi hareketindeki canlanmanın
ortaya çıkaracağı yeni güçlerden mümkün olan en çoğu­
nu proleter sosyalizminin safianna katmak, siyasal faali­
yet ve örgütsel şekillenmede atacağımız adım lara bağlı.
Düşünce eylemle, teori kendine uygun pratikle tamam­
lanmadığı sürece hiç de inandıncı olunamayacağı, dahası
ideolojik bo7:ulma ve yozlaşmanın kaçınılmaz olacağı ko­
nusunda ŞKIM yeterince açık bir kavrayışa sahiptir.
EKIM, geçmişte ve bugün örnekleri hayli çok dev­
rimci çevrelerden bir yenisi olmak istemiyor. Bu,
kısırlaşma, yozlaşma ve somutta yokoluş demektir. Biz
toplumumuzun en ileri, en devrimci sınıfının, Türkiye iş­
çi sınıfının en iyi, en diri, en ileri güçlerini bünyesinde
toplayan, bu güçlerin birikimini, deneyimini, enerjisini,
maddi varlığını en ileri derecede kucaklayan gerçek bir
proleter sını f öncüsünün yaratılmasını hedeniyoruz. Bir
bütün olarak hareketimiz, tüm yoldaşlanmız buna uygun
davranmalı , buna uygun bir perspcktife ve hayal gücüne,
buna uygun bir bilince ve yüreğe sahip olmalı, bunu
karşılayacak bir enerji ve çaba koymalıdır ortaya.
EKİM
Ekim 1 988
58
DÜZENiN ÇÖZÜMSÜZLÜGÜ
VE DEVRİMCİ SORUMLULUK
Yaşanan i ktisadi ve sosyal bunalım ilc siyasal rejimin
kendini Lahkim etme ihliyacı ve scnlcşmc eğilimi, içiçe
olgulardır. Sınıf savaşımı alanında tccıiibcli ve sınıf
çıkarlan konusunda aşın hassas Türkiye burjuvazisi, ka­
pitalist ekonominin çözümsüz sorunlar içinde dcbclcndi­
ğini gördükçe, bunun yaratacağı ve daha şimdiden ilk bi­
çimleriyle beliren sosyal -siyasal sonuçlan gözeterek,
hukuki , siyasi , askeri vb. tüm alanlarda kendini ı,ıüçlen­
dirme, yakın ve uzak geleceğe hazırlama çabası içindedir.
Çeşitli girişim ve davranışlar bunun kanıtlannı sunuyor.
Sermaye düzeninin istikrar bulamadığı , yüzyüze ol­
duğu köklü ve yapısal sorunlar nedeniyle de bulamaya­
cağı açıktır. Son 8 yıldır namlutann gücüyle, tam bir zor­
bal ıkla uygulanan "istikrar" politikalarının sonuçlan
ortadadır: 50 milyar dolara varan dış borç, 20 trilyon li­
rayı bulan iç borç, % lOO 'lcrc tırmanan enflasyon, sürekli
anan işsizlik, ve tüm bu göstergelerin de bir ifadesi ola59
rak, tam bir kriz ekonomisi ! . . TüriQye kapitali�mi eskit­
medik "reçete", kullanmadık "tedbirler paketi" bırakmadı
ama, tekellerin kasalannı şişirmenin ve emperyalist mali
çevreleri semirtmenin ötesinde bir adım atabilmiş değil.
Tekellerin karlan sürekli artıyor, uluslararası bankalann
kar paylan düzenli ödeniyor,nedir ki kapitalist ekonomi
de sürekli batıyor.
Burjuvazi; muazzam karlann mutlulu�nu, derinle­
şen ekonomik bunalımın sıkıntısı ve aşın sömürünün bes­
lediği sosyal-siyasal birikimlerin tedirginliği ile birarada
yaşıyor. Servet-sefalet kutuptaşması had safhaya varmış
bulunuyor. Gelir dağılımı üzerine en son araştırmalar,
milli gelirde ücret ve m aaşın payı % 1 5 .6'ya düşerken,
kar-faiz-kira payının %68, ı 'e çıktığını gösteriyor. Oysa
1 977 yılında bu oranlar sıra ile % 36. 8 ve %34 idi. (Geri­
ye kalan oranlar tanının payını oluşturuyor. Bu pay
1 977 'de %29 . 1 'den, 1 9 8 8 'de % 1 6. 3 'e düşmüş bulunu­
yor.) Bu rakamlar toplumun on yıl içinde yaşadığı sosyal
kutuplaşmanın manzarasını özetliyor. İşçi ve emekçiler
on yıl önce yoksulluğu yaşıyorlardı, şimdi açlığı
yaşıyorlar. Burjuvazi, bu kutuplaşmanın beslediği biri­
kimlerin -sık sık kullandığı deyimle- " sosyal patlamalar" a
dönüşmesini şimdilik bask ı , terör, tehdit, yas.al engel, ide­
olojik etki, demagoj ik propaganda, burjuva partiler
aracılığıyla siyasal denetim vb. bir dizi yol ve yöntemi bir
arada kullanarak engelleyebiliyor.
Fakat nereye kadar?
Nereye kadar sorusuna burjuvazinin verdiği ce­
vabın gerçekçi olduğuna kuşku yok. B unun bir yere ka­
dar olduğunu çok iyi biliyor, değişik vesilelerle ve uygun
biçimlerde bunu gözettiğini açığa vuruyor, plan ve
hazırlıklannı da buna göre yapıyor.
Burjuvazi çatı şmayı ve "iç kargaşa"yı öngörerek
hazırlamyor. Yasalannı ve baskı aygıtlannı buna göre dü­
zenleyip tahkim ediyor. Dünyanın beşinci büyük ordusu
durumundaki ordusunun ihtiyaçlannı ve düzenlenmesini
bu gözle ele alıyor. Savunma bütçesi ve askeri harcama­
lara "dünyada yumuşama var" gerekçesiyle yöneltilen
bazı eleştirileri, "komşu düşman" demagoj isinin yanısıra,
60
açıkça "iç karşaşa" ve "Kün sorunu" gerekçeleriyle karşı­
lıyor. Milyonluk ordusunu bile yeterli gönnüyor; dün,
çanşmanın daha geri boyutlannda, M HP'li faşist terör çe­
telerinin oynadığı rolü, çatışmanın daha i leri boyutlannda
ve bir iç savaşta oynayabilecek tarzda düşünülen "teritor­
yal kuvvetler" , açık deyişle, resmi ve yasal bir kimlik ka­
zandınlmış faşist milisler planlıyor.
Tahkim edilen istihbarat ve polis örgütleri; sürekli
hale getirilen ve yasal bir dayanağa kavuşturularak toplu­
ma bi r yaşam biçimi olarak benimsetilmeye çalışılan po­
lisin keyfi ve barbar tutumu; DGM 1er; yapım halinde
olan ve yapımı planlanan cezaevleri vb. vb. tüm bunlar
öngörülen "iç kargaşa"nın ihtiyaç duyulan hazırlıklan .
Kuşkusuz
buıjuvazi
yalnızca
baskı
ve
terör
aygıtlannın kuvvetlendirilmesiyle sınırlamıyor kendini.
B ir dizi politik alternati f ve manevra da planlıyor. SHP
bir alternatif olarak el altında hazır bekletiliyor.
Yığınlann tepkilerini dizginlemede ve parlamenter kanal­
lara hapsetmede SHP 'nin şimdiden oynadığı ve bir dö­
nem için oynayacağı önemli rol açıktır. Sennayenin
SHP'den beklemilerini ve S HP'nin buna hevesini, hizip
kavgalannın etkisiyle anık Gürkan gibileri bile açığa vu­
ruyor. (2000 'e Doğru, 23 Ekim 1 9 8 8)
Son dönemlerde bizzat Eylülizmin komutanı Evren
tarafından gündeme getirilen TBKP 'nin legalleştirilmesi
tanışması ise, buıjuvazinin önemli bir politik manev­
rasıdır. Bu yolla planlanan, kapitalizmin istikannı kendi­
ne program edinmiş TBKP 'nin hizmetlerinden yararlan­
mak değildir yalnızca. Bunun kadar, hatta kısa vadede
bundan daha önemli olan, içten içe sürekli tahkim edilen
rejiminin "demokrasi" görüntüsünü daha inandıncı
kılabilmek, TBKP ve benzerlerini rejime "asma yaprağı "
olarak kullanabilmektir. Böylece ve bu yolla, ihtilalci sol
hareketi tecrit etmenin kolaytaşacağı da düşünülüyor. Ev­
ren aynı tanışmalarda bunu da uygun bir dille ifade et­
miştir. Sermaye sözcüleri , yapılacak yasal değişikliğin,
"devleti ve rejimi yıkmak isteyen" devrimci akımlara
propaganda ve örgütlenme özgürlüğü tanınmaması gerek­
tiğini özellikle vurgulamışlardır.
61
Özetle burjuvazi, bilinçli ve hesaplı hareket ediyor. Kısa
ve uzun v adeli çareleıi, devletin tahkimatı ile politik ma­
nevralan, polis terörü ile yasal "komünist" partisini bir­
likte ele alıyor; tüm araç, olanak ve yöntemleri bir arada
düşünüyor, planlıyor, hazırlıyor ve yeri ve zamanı geldik­
çe uygulamaya çalışıyor.
B unu böylece ortaya koymak, burjuvazinin Türki­
ye 'deki sınıf savaşını ve devrim tehlikesini nasıl ciddiye
aldığını, zi ra rejimin karşı karşıya olduğu sorunlann, ger­
çekten de sert sınıf çatışmalannı ve devrimci patlamalan
bestediğini vurgulamak içindir. Burjuvazi, düzenin
zayı flıklannı, politik ve askeri güç ve araçlannı kuvvet­
lendire rek dengelerneye çalışıyor. Politik-askeri güç ve
araçlan pekiştirrnek çabası, gerçekte burj uva düzenin
zayıflığının açık i fadesi ve dolaysız göstergesidir.
Sermaye düzeninin çözümsüzlükler içinde dcbelendi­
ği , bu rj uvazinin kendini bunun yaratacağı muhtemel so­
nuçlara göre hazırladığı bi r dönemde devrimci hareket ne
durumda? Ne ölçüde b!J gerçeklerin bilinci ve sorumlulu­
ğu ilc hareket ediyor? Iyimser şeyler söylemek gerçekten
güç. Devrimci hareket örgütsüz, dağınık, dahası şaşkın­
dır. Bugüne ve geleceğe hiç değilse burjuvazi kadar bi­
linçli yaklaşabildiğini, perspekti f ve görevlerini buna uy­
gun beli rlediğini , hazırlıklannı buna göre yaptığını söyle­
mek olanaksız. Her şeyden önce netleşmiş bir çizgi ve
programdan yoksun. Bir çok grup geçm işteki bazı temel
görüşlerini savun�mamakta, ama yerine yeni bir şey de
koyamamaktadır. Ideolojik belirsizliğin yarattığı zayıflık
gündelik politika ilc örtülmeye çalışıldıkça da kendiliğin­
denciliğe, refonnizme ve lcgalizmc düşülmektedir.
Türkiye devrimci hareketinin çok büyük bir sorumlu­
lukla karşı karşıya olduğu bir tarihsel dönem yaşıyoruz.
Devrimci hareketin bölünmüşlüğü, dağınıldığı ve şaşkın­
lığı , ciddi sorunlarl a karşı karşıya olan sermaye düzeninin
en büyük avamaj lanndandır. Gücünü pekiştirerek ege­
menliğini sürdürmek çabasındaki burjuvazinin karşısına,
güç çıkarmak gerekiyor. Bu güç, yığınlann militan poli­
tik eylemi , herşeyden önce de örgütlü militan bir işçi ha­
reketi olabilir ancak.
62
Bugün burjuvaziye kafa tutabilecek, ona iktidar alter­
natifi olabilectfk, bu iktidar hedefi doğrultusunda tü m di­
ğer emekçi sınıf ve tabakalan etrafında birleştirebilecek
biricik sosyal kuvvet, işçi sınıfıdır. Bunu genel teorik bir
gerçek olarak değil, bundan öte , bugünkü Türkiye toplu­
munda, gün geçtikçe daha iyi görülen, açık, canlı, somut
bir toplumsal gerçeklik olarak vurguluyoruz. Saflan hayli
kalabalıklaşmış, sermayeye karşı öfkesi gitgide çoğalan
ve özellikle son 30 yılın birikim ve tecrübesine dayanan
Türkiye işçi sınıfı, nesnel-toplumsal konumu ile, toplu­
mumuzda egemen burjuvaziyi altetmede biricik belirleyi­
ci kuvvettir.
Türkiye devrimci hareketinin bünyesinde yaşanabile­
cek güçlü bir ideolojik atılım ve yenilenme, proleter sos­
yali�minin gerçek güçlerini belirginleştirip birleştirecek­
tir. Ideolojik bir atılımın biribirine sıkı sıkıya bağlı iki
temel halkası vardır. Halkçılıktan proleter sınıf çizgisine,
demokratizmden net bir sosyalizm perspektifi ve proleter
devrim programına.
İ deolojik yenilenmeyi sınıf yönelimi tamamlayabil­
melidir. İ şçi sınıfının politik hareketi olmak, onu temsil
etmek iddiası soyut olmaktan çıkanimal ı, sınıfın bağnnda
ete kemiğe büründürülmelidir. Dik_k at, güç ve çabalar işçi
sınıfı içinde yoğunlaştınlmalıdır. Işçi hareketinin politik
gelişimi en temel görevdir. Türkiye devriminin geleceği
proletarya hareketinin politik gelişimine bağlıdır. İ şçi
sınıfı, mücadelenin ve zaferin biricik güvencesidir. İ şçi
hareketinin politik ve örgütsel gelişiminde mesafe
alınmadığı sürece, öteki kesimlerde gösterilecek çabalar
zayıf, kısır ve ömürsüz kalacaktır.
Kasım 1 988
63
DEVRİMCİ HAREKETTE
REFORMİST EGİLİM
Giriş
Bugün devrimci hareket saflannda giderek belirginle­
şen kuvvetli bir reformist egitim var. Bu egilim belli bir
ya da bir kaç gruba özgü olmaktan çok, beliriş biçimle­
rinde ve boyutlannda belli farklılıklar taşısa da bir çok
grupta paralel yaşanıyor. Bu paralellik bir rastlantı değil
ve yalnızca karşılıklı etkilenmelerden dogmuyor. Aynı
tarihsel kökten gelen, tüm evrim ve farklılaşmalara rag­
men temel ideolojik sınıfsal özelliklerinde benzerliklerini
koruyan devrimci halkçı gruplarda, bu reformisı eğilimin
güçlü bir ortak temeli ve iç mantığı var. Geçmiş devrimci
harekete ideolojik rengini veren popülizm ve demokra­
tizm ile toplumsal rengini veren küçük-burjuva sınıf
yapısı ve ortamı sözü edilen ortak temeli oluşturmak­
tadır.
Temel konularda, programa ilişkin sorunlarda genel
bir suskunluğun ya da belirsizligin yaşandıgı günümüzde,
64
reformist eğilim l5:endini daha çok taktiğe ilişkin sorunlar­
da ifade ediyor. Ote yandan kendiliğindenciliğe yol açan
susku�!uk ve belirsizlik de, doğal ofarak reformizmi bes­
liyor. Ote yandan suskunluk, dünün teorik-politik zaaf ve
zayıflıklannın kendi doğal ve kaçınılmaz sonuçlarına var­
masına razı olmayı, hiç 'oeğilse seyirci kalmayı da birlikte
getiriyor.
Devri mci hareket saflannda artık açık i fadeler kazan­
m aya başlayan reformİst eğilimi yakından incelemek ön­
celikle iki açıdan önem taşıyor.
B u önem ilkin, geçmişle hesaplaşmak, bugün artık
güncellik kazanan demokrasi akımı ilc sosyalizm akımı
arasındaki
ayrışma
ve
safiaşmayı
kolaylaştınp
hızlandırmak canalıcı görevinden geliyor. Devrimci hare­
keti oluşturan gruplar bugün henüz kendilerini ve bir par­
çası olduklan devrimci hareketin bütününü değerlendire­
bilmiş değiller. B u temel bir ihtiyaç olarak ortada
duruyor. Bu ihtiyaca cevap verınede yeteneksizlik kadar,
açık bir i steksizlik de var. Ama bundan kurtulmak ola­
naklı değil. Geçmişi suskunlukla ya da esasa ilişkin olma­
yan düzeltmelerle geçiştirip yeni dönemde politi k faaliyet
yürütmeye kalkanlar, belki de bununla geçmişle hesaplaş­
ma istem ve ihtiyacını geri plana iteceklerini umuyor­
lardı. Nitekim 1 2 Mart sonrasında bazı gruplar böyle dav­
ranmış ve bunda hayli başarılı da olmuşlardı. Ne var ki
Türkiye 'nin bugünkü koşullarında, bu umutların ters tcp­
mesi kaçınılmazdır. Geçmişle idare etmenin kısırlığı, ide­
olojik
dökülmelcr,
reformizmin
kaba
örnekleri
sayılabilecek politik tahlil ve taktikler -ki yaşanan büyük
ölçüde budur-, tüm bunlar etkisini hissettirdiği ölçüde, iç
tartışma ve geçmişle hesaplaşma kendini daha kuvvetli
bir istem ve ihtiyaç olarak dayatacaktır. Zaten daha şim­
diden çeşitli gruplar bunun iç gerilimini ve bunalımını ya­
şamaktadırlar. Geçmişi değerlendirmeden bu kaçış, bir
başka yazıda ( 1 2 Eylül Tahribatı, Ekim, Sayı: 1 2) v urgu­
ladığımız nedenlerin yanısıra, bir iç ayrışma ve bölünme
korkusund an
da
kaynaklanıyor.
Fakat
bundan
kaçınılamaz. Toplumun iktisadi ve sosyal bünyesinde,
sınıf ilişki lerinde ve davranışlannda yaşanan nesnel geliş65
me ve değişmeler ile, devrimci hareketin bundan ayn dü­
şünülemeyecek yirmi yıllık evrimi, tek tek her grubun
bünyesinde ve bir bütün olarak devrimci hareket içinde
böyle bir aynşmayı mümkün ve zorunlu kılmaktadır. De­
mokrasi ile sosyalizmin içiçe temsil edilme dönemi geri­
de kalmıştır artık. Herkes kendi bayrağını seçmek, rengini netleştirmek zorundadır.
Marksist olmak ve sosyalizmi temsil etmek iddi­
asındaki küçük-buıjuva demokrasisinin bugün vardığı
yer, ortaya çıkardığı düşünsel ve pratik sonuçlar, geçmişi
değerlendirmede, kavramada ve kavratmada yeni olanak­
lar sunuyor. Belirginleşen, "cüretli" sayılabilecek tahlil
ve taktiklerde kendini ifade eden reformİst eğilimin kök­
leri gcçmiştedir. Bu bağı kurmak ve kanıtlamak, bugünkü
reformİst eğilimin, küçük-burjuva radikalizminin, top­
lumsal evrimin ve özel olarak da karşı-devrim döneminin
etkisiyle u gradığı değişme ve yozlaşmadan başka bir şey
olmadığını göstermek, devrimci hareketin iç aynşmasını
kolaylaştıracaktır. Bugün görülen o ki reformİst eğilimler
iç dirence, bu ise tartışmalara yol açıyor. Bu tartışmalar,
geçm iş küçük-burjuva teori ve pratiklerio sorgulan­
masıyla birleştirilcbildiği ölçüde, ileriye, proleter sosya­
lizmine dönük eğilimleri ve güçleri besieyecek ve
aynştıracaktır.
Şimdi öteki noktaya geliyoruz. Bu önem ikinci ola­
rak, bu reformİst eğilimin proletarya hareketinin
bağımsız sınıf kimliği kazanması önünde yeni bir engel
olma potansiyelinden geliyor.
Marksist olmak ve işçi sınıfını temsil etmek iddi­
asındaki devrimci hareketimizin önemli bir bölümü, işçi
sınıfının soyut ve boş bir söz değil, toplumsal bir gerçek
olduğunu, gariptir ki neredeyse yirmi yıllık bir evrimin
sonunda ancak anlayabildi. Ustclik bu ideolojik gelişme­
den çok pratik gelişme- içinde, bir bakıma " kendiliğinden"
oldu. Karşı-devrim döneminin küçük-burjuvazide ya­
rattığı çözülme, dağılma, mücadeleden geri durma eğili­
mi (burada küçük-burjuvazinin yalnızca siyasal deği l ,
toplum s al olarak d a hızlı bir çözülme yaşadığını
hatı rlatmak gerek), safian kalabalıklaşan ve hoşnutsuzlu·
66
ğu artan işçi sİnıfındaki hareketlenişle birleşince, devrim­
ci demokrasi "sınıf'ı keşfetti. Bu gelişme bir "sınıf' vur­
gusu ve sını fa yöneliş modası yarattı. Bir yılı aşkın bi r
süre önce, daha Ekim 'in ı . sayısında devrimci hareketin
belli bir kesiminden sözedilirken "yeni yöneliş"e değinil­
miş ve şunlar söylenmişti:
"Bugün bu kesimdeki gruplarda, bir işçi sınıfı vurgu­
su ve işçi sınıfina yönelme eğilimi var. Fakat geri iktisadi
tahlilterin utangaç terki dışında, eski ideolojik-siyasi çiz­
ginin korunuyor ve eski küçük-burjuva devrim teorisinin
daha sistemli savunuluyor olması, işçi sınıfı vurgusunu
anlamsız, sınıfa bu tür bir yönelimi ise zararlı kılmakta­
dır. Bu gruplar işçi sınıfina yönelimlerinde belirli
adımlar atsalar bile, ki bu alanda pek şanslı da görün­
müyor/ar, bu yalnızca işçi sınıfina küçük-burju'!a demok­
ratik bir etkiyi taşımak anlamına gelecektir. Işçi sınıfı
hareketinin sosyalist siyasal gelişimi ve örgütlenmesi sü­
recinde bu tür küçük-burjuva etkilere karşı mücadele,
proleter sosyalizminin bugünkü önemli görevleri
arasındadır. " (Herkes Kend i Bay rağı Altına, Ekim,
Say�: l )
Ideoloj i k temelini değiştirmeden sınıf temelini değiş­
tirmeye kalkmanın sonuçları, sözünü ettiğimiz reform İst
eğilimin bir yönü olarak daha şimdiden kendi n i değişik
biçimlerde ortaya koymaktadır. Küçük-burj uva dem okr a
tizmi, işçi sınıfı çalışması alanında ve işçi hareketinin
sorunlanyla ilgili olarak bugün kendini ekonomizm ve
sendikalizm şeklinde üretiyor. Böyle olunca ve bu de­
mokrasi sorununda geçmiş bil incin köklü burjuva­
demokratik saplantılarıyla da birleşince, politik mücade­
lede burjuvazinin yedeği durumuna düşmek kaçınılmaz
akibet olarak yaşanıyor.
'70'lcıin ortası -12 M art sonrası- toparlanm a ve yeni­
den örgütlenme dönemiyd i . 'RO 'Icıin o rtası -12 Eylül
sonrası- aynı doğmltuda ilk çabalara sahne oldu ve bu sü­
reç hala devam ediyor. İkisi arasında teorik hazırl ıktan
yoksunluk ve dolayısıyla ideolojik-siyasal beli rsizlik şek­
linde esaslı bir benzerlik var. Bu her iki döneme de ken­
diliğindenciliğin hakim olması anlamına geliyor. Kendi­
67
li-ğindencilik rcfonnizmin zeminidir ve refonnist eğilim­
ler '75- '80 döneminde de devrimci harekette hayli etkili
olmuştu. Yine de '70'lerin ikinci yansının koşullan ile
'80'lerin ikinci yansının koşullan arasında temelli bazı
farklılıklar var ve bunlar bugünkü güçlü refonnist eğilimi
anlamak açısından önem taşıyor.
1 970 'lerin ortalanndaki toparl anma çabalan yalnızca
'7 1 H areketinin bıraktığı devrimci moral etkiyi devşir­
mekle kalmıyor, hızla yaygınlaşan bir anti- faşist kitle ha­
reketinden de güç alıyordu. B undan dolayıdır ki teorik
hazırlıksızlığa ve ideolojik-siyasal belirsizl i ğe rağmen to­
parlanma çabalan belli bir başan sağlamış, l 960'lardan
devralınan demokratik, anti-emperyalist temalar kitle ha­
reketinin kendiliğinden ortaya koyduğu düzeyle çakışmış
ve birlikte sürüklenmeye yetm i şti . İ deolojik zayı flı k sık
sık refonnist eğilimler yaratmış olmakla birlikte, kitle ha­
reketinin militan onaını radikal eğilime sürekli hayat ver­
m iş, devrim ve iktidar vurgulannı beslemişti .
'80 'leıin ikinci yansı hayli farklıdır. 1 2 Eylül yalnız­
ca fizik yıkım değil , daha da önemlisi, ideolojik ve moral
bir yıkım yarattı. Ideoloj i k çözülmeye, devrimci ideolojik
mevzilerde gerilemeye, hatın sayılır bir kesimde bu mev­
zileri terketmeye yol açtı . Ö te yandan, kitle hareketinde
bugün bell i kıpırdanı şlar yaşansa da henüz devrimci bir
kabanş yok. Küçük-burjuva katmanlarda belirgin bir ha­
reketsizl ik, eylem konusunda çekingenli k ve isteksizlik
var. Ö ğrencilerin ancak çok dar bir kesimi belli sınırlı bir
hareketlilik gösterebil iyor. Canlılık ve mücadele isteği iş­
çi kitlelerinde var. Fakat işçi hareketi ağır ve sancılı bir
gelişme yahıyor, henüz iktisadi mücadele ve sendikal ha­
reket çerçevesinde dolanıyor. Devrimci hareketin bir çvk
grubu umudunu ve çabasını bu ağır ve sancılı gelişmeye
yöneltmiş bulunuyor. Tck başına alındığında kuşkusuz bu
olumludur. Fakat bu sınıf yönelimine uygun bir ideolojik
siyasal yenilenmeni n yaşanmadığı koşull arda, geçmişin
demokratik-halkçı çizgisi, daha önce de beli rtildiği gibi,
i şçi hareketi alanında ekonomizm ve sendikalizm olarak
üretiyor kendini. (işçi hareketine dönük tüm tartışmalann
sendikal görevler ve taktikler etrafında dönmesi bu
68
açıdan çok anlamlı ve açıklayıcıdır.) Küçük-burjuva de­
mokrasisinin kendini anti-faşist yığın hareketine uyarla­
ma eğilim i , bu kendiliğindenci eğilim , bugün kendini işçi
hareketinin ikti sadi -sendikal eylemine ve sorunlarına
uyarlama olarak tekrarlıyor.
Fakat d ahası var. 1 2 Mart karşı-devri m i devrimci ha­
reketi ezmiş, fakat bi riktirdiği hoşnutsuzluk karşısında
kısa sürede geri çeJcilmiş ve kabaran kitle eylemi , kısa za­
manda gaspedilmiş bir çok hakkı ve m evziyi geri almıştı .
K i tle hareketinin gücü devrimci harekette m addi ve mo­
ral açıdan bir kendine güven yaratıyor, buıjuva güçlere
belbağlama eği lim ini gemli yordu. Oysa 1 2 Eylül dönc­
minde karşı-devrim devri mci hareketi ezmekle kal m am ış,
gerek kitle hareketinde yeni bir canlanı şı, gerekse dev­
rimci harekette yeni toparlanm a çabalarını engellemek,
hiç değilse yavaştatmak için, sürekli bir baskı ve salqın
tutumu içinde olmuştur. Bu politika bugün de devam edi­
yor. Bu kitle hareketini gcciktirici bir rol oynuyor. Böyle­
cc kaybcdilmiş hakların ve mcvzilerin yeniden ele geçi­
rilmesini de güçlcştiriyor.
İşte tüm bu olgular, ideoloj i k zayıflıklan ve sKll fsal
karakterleriyle de bi rleşince, devrimci hareketin belli ke­
sim lerinde burj uv azinin belli kesimlerinden mcdct um­
maya götü rüyor. Anti - 1 2 Eylülcülük ve "demokrasi mü­
cadelesi" tcmalarıyla kendini ortaya koyan bu eğilim, sık
sık SHP ve DYP:nin yedeğinde politika yapmaya
vanyor. Devrim ve iktidar vurgulan artık unutulmuşa
benziyor, çok nadir hallrlanıyor. Şimdilerde d i kkat ve
vurgu, düzenin kendi siyasal yapılarında yaşanabilecek
deği şimlere yönellii m i ş bulunuyor. Reformİst eğil i m in
tem silcilerinden birinin ifadesiyle, " toplumun demokrat­
laşması "na, "yeni m üdahalelcre olanak tanım ayacak ve
bu yöndeki gi rişimler karşısında direnecek örgütlenişine"
dönük kaygı lar ön planda. Eyl üle m uhalefet keskinl iği ,
kaybed ilmiş hakl an yeniden kazanma reform İ st pl atfor­
mundan başka bir şey değildir ve dosdoğru S H P ve
DYP 'nin yedeğine götürüyor. Güncel politika yaşamı her
gün yeni örneklerini sunuyor bunun.
Bizim için önemli yanı şudur: Ekonomizmin ve sen69
dikalizmin öteki yüzü olarak bu reformİst kuyrukçu poli­
tikalar, işçi sınıfına yöneliş modası döneminqe, işçi sınıfı
adına ve i şçi sınıfına hitaben yürütülüyor. I şte bu, işçi
sını fı hareketi açısından, bağımsız politik gelişimi için
nesnel koşullann her dönemkinden daha elverişli olduğu
bir dönemde, bir büyük yeni tehliked ir. Reform İst kuy­
rukçu eğilim, etki gücü bulabildiği ölçüde, sınıf hareketi­
ni bir başka yoldan düzenin sınıri anna ve burjuvazinin
yedeğine verecektir. Devrimci hareket sananndaki refor­
misı eğilimi yakından incelemek, teşhis etm ek, i çyüzünü
sergilemek ve sürekli mücadele konusu etmek bu açıdan
da Ö!?em taşıyor.
Onemini özetiediğimiz bu iki soruna i ki gözlem imizi
de kısaca eklemek istiyoruz.
inkarcılık ve tasfiyecilik, bu i k i l inin yaşandığı bir dö­
nemde ve bu i ki l i yi bir arada yaşayani ann dilinde m oda
kavramlar durumunda. Birincisi geçm işi değerlendirmek­
ten kaçm ak, ikincisi bizzat yaşananı perdelemek işlevini
görüyor.
inkarcılıktan başlayalım. Bilind iği gibi geçmi şi de­
ğerlend i rm edcn kaçış "inkarcı olm ayal ı m " nakaratı eşli­
ğinde gidiyor. Beraberinde her bir g rubun -daha çok da
yöneticilerinin- kendi geçmişlerini rasyonalize etm e , çe­
şitli "makul" gerekçelerle mazur gösterme çabalannı ge­
tiriyor. Böylece de ideoloj i k gel işme ve atılımı engelle­
yen prangalara dönüşüyor. Kendini ani ayıp aşm ak
yerine, gül ünç d u rum lara düşmek pahasına rasyonalize
etme eğil imi baskın çıkı yor.
Fakat az bir dik katle her devrimcinin kol ayca göz­
lcmlcycbi leceği bir il ginç ve yaygın tutum v ar. Kendi
köklü kusurlan konusunda son dcreec anl ayışl ı , hoşgörü­
lü olan, i nkarcı olmam a titizliği gösteren yönetici ler, tüm
öteki gruplann küçük kusurlan karşısında d ahi gürültülü
fırtınalar koparabiliyorlar. Kendileri sözkonusu olunca
gösteri len " inkarcı olmayalım" titizl iği , başkal an sözko­
nusu olduğunda tam boy bir inkarcılığa dönüşebiliyor.
Bu da gülünçlüğün bayağılıkla bi rarada gittiğin i gösteri­
yor.
70
Dahası var. Konumuz olan re formist eğilimin temsil­
cisi durumundaki yeni liberallerde özellikle göze
çarpıyor. Bunlar geçmişin marksist-leninist esaslara da­
yalı bilimsel ve köklü bir değerlendirmesi canalıcı görevi
karşısında " geçmişi savunmak" adına gerici bir ayak dire­
me yaşıyorlar. Ama öte yandan, Türkiye devrimci hare­
ketinin yakın geçmiş teki ge lişmesiy le kazandığı bir çok
devrimci düşünce ve..d eğeri . �e ya terkedi yorl ar ya da su­
l and ı n y o rl ar. Yeni Oncü, Ozgürlük Dünyası, Demokrat
Arkadaş vb., tümünde ortak bir özeLlik bu. Yalnızca biçi­
mi. gerekçesi ve bir ölçüde de konulan değişiyor. Her bi­
rinin kendine göre m asum gerekçeleri Qluyor. Kimisi "sol
.
çocukluk hastalığı"nın eleştirisi (Yeni Oncü)., kimisi " sos­
yalistlerin kendi dar dünyalannı aşması" (. Işçi Dünyası),
kimisi "kaba devrimciliğin eleştirisi" (Ozgürlük Dün­
yası), kimisi ise "ki m i önyargı l an aşmak" adına (Demok­
rat Arkadaş), ama hep aynı doğrultuda, devrimcilikten re­
formculuğa doğru yapıyorlar bunu. Geçmişe ilişkin
olarak bunlann dilindeki "ne tam savunu, ne tümden in­
kar" soyut ve muğlak formülü, aslında devrimci yaniann
eleştirisi ya da alttan alta terki ve inkan, küçük-buıj uva
olumsuzluklann ise geliştirilmesi olarak işliyor.
B enzer bir ilginç durum tasfiyecilik sorununda ya­
şanıyor. Tasfi yeciliği yaşayanlar tasfi yecili kten yakma­
bili yorlar!
Yeni Öncü bir vesileyle, "sosyal-reformizm, sivil top­
lumculuk, ulusal uzlaşma vaazeden bu rjuva sosyali zmi "
akıml arını "en ciddi v e kapsamlı mücadele edilm�si gere­
ken", "esas tehlike" ilan ediyor (Sayı :9, s. 24). Ozgürlük
Dünyası " Başlarken" , "liberal rüzgar esiyor", "dikkat
edilmesi ve sakınılması gereken esas eğilim bu", diyerek
işe başlıyor. Ama bu çevreler, yakınd ı kl annı bizzat
yaşıyorlar. Bu bir samimiyetsizlik ya da ikiyüzlülük mü­
dür? Sorunu bu açıdan tartışm ak gereksiz. Kesin olan şu
ki, bugün " dikkat edilmesi ve sakınılm ası gereken" , 12
Eylül sonrasındaki evrimleri sonucu artık bütünüyle bur­
juva düzen alanına kaymış, onunla kaynaşma niyetlerini
ilan etmiş T B KP türü akımiann tasfiyeciliği değil, tasfi ­
yeciliğin devrimci hareketin kendi içinde, kendi bünye71
sinde yaşanan çeşitidir. Reformizmin ince, bu nedenle de
tehlikeli biçimi, reformizmi "esas tehlike "ilan edenlerin
şahsinda yaşanıyor. Liberal rüzgarlar, "liberal rüzgarlar
esiyor" diye bağıranların şahsında, bizzat bu çığlığın yer
aldığı aynı satı rlarda ve sayılarda yaşanıyor. Bu o kadar
belirgindir ki, tabandaki sade devrimcilerce bile zorlan­
madan teşhis edilebiliyor ve devrimci tepkilerine konu
olabiliyor.
Modem revizyonistlerin 1 980 öncesi konumlanndan
düzenle tam ve açık bütünleşmeye geçmeleri bir boşluk
yarattı . Şimdi bazı gruplar bu boşluğu dolduruyorlar. Sö­
zünü etti ğimiz reform ist eğilimde i fade buluyor bu. Ama
bunu yaparken de TB KP'yi, S P'yi , sivil toplumculuğu
eleştirerek sözde devrimciliklerini kanıtl�maya çalışıyor­
lar. Beyhude bir çaba. Geçmişte TKP, TIP vb. partilerin
esas çabası " faşizme geçit vermeyerek" '6 1 Anayasasının
kazanımlarını korumaktı ; adına "demokrasi mücadelesi"
deniliyordu. Şimdilerde birileri 1 2 Eylüle muhalefet per­
desi yle bu kazanımlan yeniden elde etmeyi esas kaygı
haline getirmiş bulunuyor; adına yine "demokrasi müca­
delesi" deniyor. . . Can alıcı nokta tam da budur.
I. Bölüm
Ortak özellik: Teorik-siyasal belirsizlik
O rtak akibet: Kendiliğindencilik ve reformizm
Reformist eğilimin kürsüsü durumundaki yayın or­
ganlannda ilk bakışta göze çarpan ortak bi r yan var: Dev­
rimci hareketin yakın geçm işi ve Türkiye devri m inin te­
mel sorunları konusunda suskunluk, ya da daha iyimser
bir i fadeyle, belirsizlik. Dünya sosyalizminin sorunlan
adı altında "sosyalist demokrasi " , "nasıl bir sosyalizm "
v b . konular etrafınd a sürdürülen liberal-ayd ın gevezelik­
ler ve Kürt sorunu üzerine yazılanlar bir yana bırakılırsa,
bu yayın organları devri mimizin temel teorik-si yasal so72
runlanndan adeta b ili nçli olarak kaçıyorlar. Dikkatlerini
ve yeteneklerini güncel politika soruruanna .yöneltm i ş
bulunuyorlar.
1 2 Eylüle karşı " demokratik muhalefet" ve sendikal
hareket, iki değişmez konu. Bunlara ili şkin sorunlar et­
rafında en h a raretli tanışm al ar sürd ü rülüyor, sayfalar do­
lusu yazılar yazılıyor. B i rinci konuya ilişkin tartışmalara
burjuva politika yaşamının sorunlan (seçim, refcrandum
vb.) malzeme sağlıyor. " Politika yapm ak! " adına bu so­
runlar, belki burjuva poli ti k partilerden de çok " devrimci. dcmokrat"lara den oluyor. İ kinci konuya i lişkin tanış­
malar kendiliğinden işçi hareketinin " kendiliğinden" ona­
ya çıkardığı sorunlardan besleniyor ve i şçi hareketine
bu rjuva (ekonomist) bakışı pek nadi r aşabil i yor. B i rinci­
sinde burjuva muhalefetin kuyruğunda dolananlar, i kinci
konuda burjuva demokratik bakışın sınırıanna ka­
panıyorlar. Lenin, mcnşcvizm ilc ckonomizmin " aynı kü­
çük-burjuva, aydın oponünizmi " nin iki farklı bcli rişi ol­
duğuna i şaret ederek, onak ideoloj ik temellerini vurgu­
lamıştı . Yine de Ru sya d a birbirlerini i zle ye n iki tarihsel
dönemde oponünizmin i ki onaya çıkış biçimiydi sözko­
nusu olan. Oysa bizde, ikisi bi r arada, aynı anda ve aynı
akımiann kişiliğinde ortaya çıkı yor. Dahası var. Tasfiye­
cilik! Rusya 'da bu üçüncüsü, üçüncü bir tarihsel kesitte
(1 908 sonrası) boy verm işti. Bizde tasfiyeci li k kuyrukçu­
l uğa ve ckonomizmc eşl i k edi yor. Scfalctin bağtındaki
" zenginlik" olsa gerek, üçünün bir arada ycşcri p yaşa­
ması.
Burada elbet bir zenginlik yok . Ama geçmişe i lişkin
bir değerlendirmeden ve devrimin temel teori k ­
programatik sorunlanna i lişkin genel çizgiler içinde bile
olsun netleşmiş bir görüşten yoksun ol arak politik m Uca­
dclcyc ve yayın faaliyetine girişmcnin yolaçtığı kaçı ­
nılmaz sonuçlar, tck keli meyle yoksulluk var. Kendi
bakışını nctlcştircmcmiş, kendi perspckti t1crini oluştura­
mamış bir akım ya da yayın, sını fa ya da yığınlara hangi
bilinci verecek, hangi doğrultuyu gösterecek? Y alnı zca
doğa değil si yasal yaşam da boşluk kaldırm adığına göre,
bu boşluğu kaçınılmaz olarak burj uva görüşler dolduru'
,
73
yor ve bu kendini ekonomizm, reformizm, legalizm vb.
olarak tekrar tekrar ifade ediyor. Ekim, bu açmaza ve so­
nuçlanna bir çok kere işaret etmiş ve bir süre önce şunlan
yazmı ştı : "Devrimci hareket, . . . her şeyden önce netleş­
miş bir çizgi ve programdan yoks_un. Bir çok grup geç­
mişteki bazı temel görüşerini savunqmamakta, ama yeri­
ne yeni bir şey de koyamamqktadır. Ideolojik belirsizliğin
yarattığı
zayıflık gündelik politikayla örtülmeye
çalışıldığı ölçüde ise, kendiliğindencilige, reformizme ve
legalizme düşülmektedir. " (sayı : 1 4)
..
I-Yeni Öncü ve İşçi Dünyası
.
Yeni Oncü Mart- 1 98 7 'de yayın hayatına başladı. lik
sayısının " Prolog ya d a Çıkarken" başlıklı i l k yazısında
şöyle yakınd ı : "Şu ana kadar yayın hayarına giren dergi­
lerin hemen tamamı bu açıdan ortak bir eğilimi pay­
taşıyor: Geçmişe ilişkin suskunluk. . . " Devamında temel
bir ihtiyacı vurguladı: "G eçmişin dünya ve Türkiye bağ­
lamında ciddi araştırmalarla değerlendirilmesi sosyalist­
ler için bir zorunluluktur. Bundan kaçmak yalnızca gerçeklerden kaçmaktır. "
.
Hayli açık ve iddialı iki vurgu. I l k sayısının yayı n
politikasını ve görevlerini işleyen i l k yazısında bu vurgu­
yu taşıyan bir dergiden, "geçmi ş değerlendi rmesi" konu­
sunda doğal olarak çok şey beklenir. Dahası , okur bu vur­
guyu bu konuda ciddi bir hazırlığın varlığına i şaret sayar
ve sonuçl annı gömıek için ilgi dolu bir bekleyişe girer.
Ne var ki, söylenenleri ciddiye alarak bu beı.<:lcntiye giren
her okur hayal kın klığına uğramıştır. Yeni Oncü nün son
sayısı ( 1 3 . sayı) Ekim-Kasım 1 9 8 8 tarihini taşıyor. Bu 2 1
aylık yayın yaşamı demektir. Az bir süre sayılgıaz. Bu
son sayıda " Ekonomist ve Yasalcı B i r Eğil i m Uzerine"
�aşl ıklı ve Ekin Taciser i mzalı hayli il ginç bir yazı _ _var.
Ilginçliği yayın hayatma hayli iddialı başlayan Yeni Oncü
çevresinin "iç serüveni "ne ilişkin bilgiler içermesinden
geliyor. B u yazıya zaman zaman dönmek zorunda kala­
cağı z. B izi şimdi_!ik yazının geçmi şin değerlendirilmesi
konusunda Yeni Oncü dergisinin içinde bulunduğu belir­
sizliğe ilişkin açıklam al a n ilgilendiriyor. 1 3 . sayıda yer
'
74
alan yazısında yazar, _!ek tek bireyleri belli yaklaşırnlara
sahip olsalar da Yeni Oncü çevresinin henüz geçmişe ili ş­
kin bir değe rlendi rmed en yoksun ol duğunu aç ıklı yor.
Tüm devrimci gruplan kastederek de{iam ediyor: "Açık­
ça ifade edilsin veya edilmesin, bugün bir arayış içersin­
deyiz. " (s.70) "Sosyalist hareketin ve özel olarak da onun
bir parçası olan proletarya sosyalizminin yakın geçmişi­
nin değerlendirilmesi için öncelikle bütünlüklü bir bakış
gerekmektedir . . . Yakın geçmişe ilişkin bir değerlendirme
1 tartışma kaçınımazdır. "(s.80)
Çoğaltılabilccek bu açıklamalann anlamı ş_u dur:
" Yakın geçmişe ilişkin bir değerlendirme" Yen!. Oncü
için henüz bir görev olarak durmaktadır. Yeni Oncü ilk
sayısında yakındığı "ortak eğilime" kendisi de ortak ol­
muş, A.Ural'ın üzerine genellikle " tartışm a bandı" çekil ­
miş bir kaç yazısı* hariç, "geçmişe ilişkin suskunluk" ku­
ralına riayet etmiştir.
Gerçekte bu sözlerimiz ancak kısmen doğrudur. Zira
Yeni Öncü, "geçm işin dünya ve Türkiye bağlamında" de­
ğerlendirilmesi gerektiğinden sözedil i yordu.
Teslim etmek gerekir ki "Türkiye bağlamında" susul­
sa da "dünya bağlamında" Tekin Yılmaz önderliğinde
"cüretli" bir tartışma başlatılmış, yöntem ve içerik yönün­
den eleştiren ve zamansız bulanlan bile istemeyerek içine
almıştır. Gorbaçov 'un estirdiği liberal rüzgar uygun or­
tam sanılarak liberal görüş ve kavramlar temelinde baş­
latıla'1. bu tartışma, fikri bir ilerleme** sağlsımadı; ama
Yeni Onc ü yü bir iç krize soktu ve gelinen yerde tıkandı.
Tekin Yılmaz 'ın yazıları bir süre "tartışma bandı" taşıdı.
Bir süre sonra yazı kurulu çoğunluğu tarafından benim­
sendiği açıklanarak bu band kaldırıldı. Tartışmayı başın'
* Ekiemeliyiz ki,bu yazılar da yalnızca sorunun etrafında do­
lanıyor, esasına girmiyor.
** A.Ural'm Tekin Yılmaz'ın "çoğulculuk" tezine karşı yargısı
şöyle: "Tekin Yılmaz önermesini çok yeni bir tez gibi öne sürer. Oysa
bu tez A vrupa 'da yıllardır 'Bi- limsel Demokrasi, Çoğulculuk ' vb. ad­
lar altında tartışıldı. Hatta terkedilmeye yüz tuttu_ _ diyebiliriz . "
("'Aradığını B ilmeyen Bulduğunu Anlayamaz", Yeni Oncü, S ayı:9,
Ocak 1 988, s.42)
75
dan itibaren ilgi yl e i zl eyen, rn<:ıhiyetini ve doğrultusunu
kavradıkça umudu artan rev i z yonist Gün dergisi,
yargısını şöyle ifade etti . "Söylenebilecek bir tek şey var:
Bu yöntem ve ele alış biçimi tüm dostların başına " (Sayı :
3 1 , Eylül 1 987, s .45) B u boş bir umut değildi. Tekin
Yılmaz 'ın sadık bir deste kçisi , tartı şma bandının kaldı­
n id ığı sayıda yayınlanan yazısında, "modem revizyo­
nizm" kavram ının terkedilmesi gerektiğini beli rtiyor, is­
temine şunu gerekçe gö steri yord u : "Modern revizyonizm
nitelemesiyle SSCB ve uluslararası sosyalist harekete
yaklaş!!dığında bir Komintern, bir Stalin sorgulanamaz . "
( Yeni Oncü, sayı : 5 , Temm uz-Agustos 19.88, s.42)
. Bu istem dile getirildiğinde Yeni Oncü "modem re­
vizyonizm" kavram ını terketm işti bile. Revizyoni zm in
kavramianna ve teorik platformuna kayaniann " rcvizyo­
nizm" kavramını tef.ketmelerinde kuşkusuz yad ı rganacak
bir yan yok. (Yeni Oncü ' yü bu konuda tutarlı saym ak ge­
rek.)
Bizi burada ilgi lend i ren, gÇ.çmişi değerlendirmenin
"dünya ?" hayli yol alan Yeni Onc ü ' nü n , "Türk i ye bağ·
l am ında" bir arpa boyu bile i lcrlcyememesi , bul anıkl ı k ve
bel irsizlik içinde kalmas ı d ı r.
Türkiye devri m inin temel sorunlarında belirsizlik ye­
ni sosyalizm anlayışının li beral teorik temel i yle birleşin­
cc, Yeni Öncü dergisi güncel politik sorunlarda re fo m1iz­
min, işçi hareketinin sorunl annda ise ekonomizmin
kürsüsü oldu. Siyasal yasaklılara il işkin 1987 Eyl ül re fc­
randumuna "evct"lc, 1 98 8 Eylül referandumuna "hayır"la
katı larak, anti - I 2 Eylülcülük adına ve demokrasi aşkına
burjuva muhalefetin yedeğine d üştü . Özell ikle birinci re­
ferandumdaki tutumunu savunmaya çal ı ş ı rken "demok­
rasi " sorununda liberalizm batağına boylu boy�nca
uzandı. K autsky 'nin " saf demokrasi " görü�ü. Yeni Oncü
başyazılarında "m ilitan" savunucul ar buldu. Bununl a da
kalınmadı, "politika yapm ak" adına burjuva politika s ah ­
nesinin " kurall arına uym ak " vaazcd ildi v b . .
Politikada refo rmizm işçi hareketine yaklaşımda
ekonomizmin ikiz kardeşidir. Al thusser'den öd ünç
alınma "ekonom izm " k av ramını dünya komünist harekc7
tinin tarihini değerlendimıede sihirli bir anahtar sanan Ye­
ni Öncü, öte yandan şunlan ciddi ciddi söyleyebiliyor:
"açıkça görebiliriz ki, önümüzdeki dönemin tayin edici
çelişkisi (burjuvazi işçi sınıfı çatışması) sendikal haklar
için sendikalarla işveren-hükümet ikilisinin çatışması bi­
çiminde somutluk kazanacağı gibi; sol için ayırdedici
kriter de sendikal politika olacaktır! " (sayı : 2 , Nisan
1 987, s .4, Siyahlar Yeni Öncü'nün)
İşte böyle ! İşçi hareketine yaklaşımda ekonomizmin
en yontulm am ışını yaşayanlar, ince "ekonomizm " tahlil­
l e ri yle sözümona uluslararası kom ünizmin tarihini değer­
l cndiri yorlar. Ekonomizmin en kaba, en ilkel biçiminin
i fadesi yu�ardaki sözler bir başyazıda yer alıyor ve bu
başyazı. . " U lkenin Geleceği Açı sı ndan Sendikal Politi­
kanın Onem i " başlığı taşıyor. B i r sonraki sayısında ise
şunlar söyleniyor: "Bilinmelidir ki bu . gün sosyalistlerin
kuracakları hiçbir makro politika DISK 'in yaşatılması
hedefini içermeksizin tamamlanmış olmaz. Sosyalizmin
sınıfla çakışması, ancak bu kulvarda gerçekleşecektir . "
(Sayı . 3 , Mayıs 1 987, s.S)
"Tayin edici çelişki " yi " sendikal haklar" alanında,
" tayin edici çatı şma"yı " sendikalarla işveren-hükümet iki­
l i s i " arasında, "sol için ayırdedici kriter"i sendikal politi­
ka alanında ve sosyal izm ile sınır hareketinin birl iğini
sendikal " ku l varda " görebilmek için kişinin bir mark­
sist ya da bir devrimci değil , i flah olmaz bir ekonomist,
tipi� bir İ ngiliz "sendika sekreteri " olması gerekir.
Işçi sını fı içindeki çal ı şmaya sendikal pencereden
bakmak yerli popülist akımiann ortak bir eğilimidir. Yeni
karşılaşmıyoruz. TDKP'de bu bakış dün* olduğu gibi bu­
gün de çok belirgindir. Emeğin Bayrağı bu ekonom i st­
sendikalist bakı şın bir yeni temsilcisi. B ütün bu örnekler
küçük burjuva demokratizminin kendini i şçi hareketi
alanında ekonomizm olarak ürettiği dühüncesini doğrulu­
yor. Bu aynı zamanda kendiliğindenciliği de anlatıyor.
* Eleştirisi için Bkz. H .Fırat, Küçük-Burjuva Popülizmi ve Prole­
ter Sosyalizmi (s.68-69)
77
Sınıfı keşfedip heyecanla yönelenler, vardıklan yerde ik­
tisadi hareketliliği, sendikal örgütlülüğü ve bu ikisine iliş­
kin sorunlan mevcut buluyorlar ve buıjuva demokratik
ufuklanyla bu sınırlı alanın içine kendilerini hapsediyor­
lar ya da kendileri bile farkında olmadan hapsoluyorlar.
Reformist eğilimin cüretli temsilcilerinden Yeni Ön­
cü'de, daha önce sözünü ettiğimiz " üçlü zenginlik" belir­
gin olarak yaşanıyor. " Yeni sosyalizm anlayışı" üzerine
liberal gevezeliklerle yukanda örneklenen kaba ekono­
mist yaklaşımlar bir arada kolkola gidiyor. Derginin eka­
nomizmin ve kuyrukçuluğun kürsüsü başyazıl an , iç say­
falardaki yüksek teori tartışmalannın sözde bilimsel
sonuçlanndan fcyz alıyor. 1987 Eylül referandumunda iz­
lenen kuyrukçu taktiğin savunusuna dayanak fikirler, bu
linışmadan devşirme. Daha ilginç bir örnek verilebilir, ·
"sosyalizmin sınıfla çakışması"nı sendikal "kulvar"lara
hapsı;:dcn yazının ön kısmında şöyle bir paragraf var:
"Ilk olarak ekonomizm fosilinin yarattığı kabuğun .,
kırılması ve ekonomizmden tam bir kopuş sağanması ge­
reklidir. Bunun yöntemi ise sosyalist sürecin, 1 91 7 'den
başlayarak bilimsel öğretinin ışığında eleştirisinin
yapılabilmesinden geçer. " (Sayı : 3, s.4)
ithal malı fikirler ve ödünç kavramlarla* iş görünce
böyle oluyor demek. Bu fikir ve kavramlar, değil dünya
komünist hareketinin tarihini
aydınlatmak, sihrine
kapılanlary_n önünü bile aydınlatamıyor yazık ki.
Yeni Oncü'nün kaba ekonomist görüşlerinin bir rast­
lantı ya da geçici yanılgılar olmadığı, İşçi Dünyası
şahsında sistemli bir ifadeye kavuşmasıyla bugün daha
iyi anlaşıl�yor.
Yeni Oncü 8. sayısında (Kasım -Aralık 87) " Haftalık
Bir Gazete ye Doğru . . . " çağnsı yaptı. 1 0. sayıda yayınma
bir kaç ay ara verd i . Temmuz '88 'de çıkan l l . sayısında
*Genellikle
Althusser'den
alınma bu fikirlerin
'701erde
tanıtımını ve temsilciliğini M urat Belge ve B irikim'i yapıyordu. Şim­
di onların bıraktığı yerden başkalarının y anısıra bir kısım Yeni Öncü
yazarları sürdürüyor.
78
"Bazı Açıklamalar" başlığı altında şunlan açıkladı: " ... bu
sayımızdan itibaren Yeni Qncü 'nün işlevi bir ölçüde de­
ğişiyon Daha önce Yeni Oncü bir yandan güncel politi­
kayla ilgilenerek bir kitle yayın organının görevlerini ye­
rine getirirken, bir yandan da ideoloj�� ve teorik
konularda görüşlerini açıklıyordu. Yeni Oncü bundan
sonra bir r.eorik yayın organı olarak faaliyet yürütecek. "
Yeni O ncü 'de yayımlanan yazılar esas olarak yazar­
larını bağlar . . " (s.3)
..Bu son i fade " yeni sosyalizm anlayışı" hevesinin Ye­
ni Oncü yü artık bir tartışma kürsüsü ve klübü haline ge__
.
'
tirdiğini anlatıyor.
..
lşçt Dünyası, Yeni O ncü deki bu işlev değişikliğinin
'
ardından, "güncel politika:: ilc ilgilenecek bir "kitle yayın
organı" olarak ve Yeni On cü nün bir kısım eski yazar
kadrosu tarafından EY.lül 19 8 8 'dc çıkanlmaya başlandı.
Birinci sayının " Iş_çilcr ve Sosyalistler" başlıklı baş­
yazısında, tıpkı Yeni O ncü 'nün 1 . sayısındaki başyazıda
olduğu gibi, geçmişi değerlendirmenin önemini vurgu­
ladı.
Dahası, işçi sınıfının sosyalistlcrc ciddi bi r güvensiz­
liği olduğunu belirtti ve şöyle sürdürdü: "Bu güvensizli­
'
ğin ise esas olarak iki temeli vardır; birincisi 12 Eylül
sonrasında uğranılan yenilgi ve hala _bunun hesabının
doğru dürüst verilmemiş olmasıdır. . . " Ikincisini "sosya­
listlerin bölünmüşlüğü" olarak tespit eden başyazı, bu iki
alanda gerekeni yapmanın sınıfa güven vermek ve sınıf
içinde �dım atmak bakımından önemini vurgulayarak so­
na eriyor.
Peki , işçi Dünyası 'nın geçmişe dönük bir değerlen­
dirmesi ve bunun bir parçası olarak devrimin temel so­
runlannda netleşm iş bir çizgisi var mı? İlk 7 sayısında
bunlann izi yok . Ve bu gazete sosyalizmle işçi hareketini
birleştirmek iddiasıyla çıkıyor. Netleşmiş bi r teorik teme­
li, taktik ilkeleri, devrimin temel sorunl anna ilişkin poli­
tik görüşleri olmayan bir siyasal gazeteyi hangi akibetin
beklediğini "somutun zenginliği "nde görmek içi n İşçi
Dünyası 'nın ilk 7 sayısına bir arada bakmak yeter. B u ga­
zete kendiliğindenciliğin kürsüsü durumunda. Genel poli79
tik sorunlarda burjuva muhalefetin, i şçi sınıfına ilişkin so­
runlarda kendiliğinden hareketin kuyruğunda. Devrim ve
iktidar perspektifinden yoksun, liberal sol bir işçi gazetesi
konumunda.
.. Daha önce sözü edilen "E�onomist ve Yasalcı Eğilim
Uzerine" başlıklı yazı ( Yeni Oncü, Sayı. 1 3 , Ekim-Kasım
88), işçi D ünyası 'm hedef alıyor. "Ekonomist ve Yasalcı"
tanımlan bu gazelenin yayın çizgisine ilişkin. Yazar işçi
D ü nyası 'nı yol gösteren yayın anlayışının perde gerisini
de bildiği için, eleştirilerinde ve ithamlarında hayli rahat
ve sert. Işçi Dünyası 'nın mevcut çizgisinin, "proletarya
sosyalizmini savunmak arzusundaki kimseler arasındaki
ortak zemini tartışmalı hale getirdiğini ve bu görüşlerde
ısrar edilir ve 'derinleştirilirse ' ne kadar istenmez olsa
da bir kopuşun başlangıcı olacağını özellikle vurgula­
malıyız." (s.7 1 ), diyor.
" Proletarya sosyalizmi" i fadesinin bir alarn eri farika
olduğunu ve geçmişte devrimci hareketin revizyonizme
en yakın gruplanndan birini anlattığını özellikle genç
okurlara hatırlatmak isteriz. Revizyonizme yakınlık reviz­
yonizm kavramının terkiyle sonuçlandı ve yukardaki
yakınmanın sahibi bu değişimin harare tli savunucu­
larından biri oldu. Düşüncesini savunurken, Komintem
ve Stalin dönemini de kapsayan yeni bir kavrama ihtiyaç
d u yulduğunu, buna en uygun o l an ı n ise Althusser'in
"ekonomizm saptaması" olduğunu belirtiyordu.
Yazarın yukarıya aktanl an sözleri şöyle dev am edi ­
yor: "Uluslararası sosyalist harekete musallat olmuş eko­
nomizm/e çok yönlü bir hesaplaşma görevimizken, böyle­
si bir görevi benimsernek arzu ve kararlılığını ilan
e tmişken, çok daha ilkel ve kaba biçimler, herkesin
tanıdığı-bildiği kılıkiarı içinde yasalcı ve ekonomist bir
eğilimle uğraşmak zorunda kalmamız ise bir talihsizlik­
tir. " (s. 7 1 )
B i z ise diyoruz ki , yazanmızın tarif ettiği olguyu· "bir
talihsizlik" olarak nitelemekle yerinmesi yalnızca bir cid­
diyetsizliktir. Yazara düşen, hayalkırıklığını i fade etmek
ve tanımladığı ekonomist ve yasalcı eğilimi kendi dar
sınırlan içerisinde eleştirmekle kalmak değil, böyle kaba
80
bir eğilimin " proletarya sosyalizmi" hareketi zemininde
neden ve nasıl bu kadar kolay, boylu boyunca yeşerdiğini
çeşitli açılardan tahlil etmekti . Bunu yapmadıkça öfkeli
eleştiri ve ithamlar bir adım ileri götürmez.
işçi Dünyası 'nın sözü edilen eğiliminin bir yeniligi
yok. Bu eğilim benzer " ilkel ve kaba biçimler" için_çie,
" herkesin tanıdığı bildiği kılıklar içinde" dünkü Yeni On­
cü sayfalannda da vardı. Yazanmızın o gün görernediğini
bugün görmesi ve öfkeli eleştirilere konu etmesini olum­
luya yormak bize güç geliyor. Bu olsa olsa 84. sayfada sö­
zü edilen " kimilerinin vefasızlığı " ile ilgili olabilir. *
Ekonomizm ile Marksizmin liberal yorumu aynı ideo­
lojik temelden beslenen eğilimlerdir. Yeni Öncü 'nün 1 0.
sayısına kadar i kisi. bir aradaydı, içiçeydi. 1 0. sayı sgn­
rasında, birincisi Işçi Dünyası 'nda, ikincisi Yeni On­
cü 'nün bazı yazarlannın şahsında varlıklannı sürdürüyor..:
lar. Bugün daha iyi görülüyor ki, modem revizyonizm
��vramını "ekonomizm saptama"sıyla değiştirmek Yeni
Oncü'ye pahalıya patlamış, onu buıjuva ideolojisinin çok
değişik
biçimleri
karşısında
hepten
savunmasız
bırakmıştır. Teori sorunlannda reformizm, işçi hareketini
ele .�lışta ekonomizm , tam boy yasalcılık, tasfiyecilik, Ye­
ni O ncü gerçeğinin ortak ideolojik öze dayalı değişik gö­
rünümleri haline gelmiştir. işçi Dünyası yalnızca ekano­
mizmin değil , onun bir uzantısı olarak politika sorun­
lannda reformizmin, burjuva muhalefete kuyrukçuluğun
da kürsüsüdür.
Hatta bu ikinci özelliği çok daha belirgindir. Yeni Ön­
cü yazannın bu konulard a, örneğin son referandum takti­
ği konusunda tek söz etmemesi rastlantı değil, ortak ideo­
lojik temelin ifadesidir. Politikada reformizm ve
kuyrukçuluk, ekonomizmin ideolojik uzantısı , m antıksal
*"'Kimileri anın getirdiği kargaşa içinde 'boşluk doldurmaya', bu­
gün eline tesadüfen geçirdiği olanaklan tam bir 'vefasızlık 'ömeği gös­
tererek proletarya sosyalizminin önderlerine karşı fakat açıktan savaş­
maya yanaşmaksızın ve bunu göze almaksızın onlan sözümona
diskalifiye etmek için kullanmaya çalışabilir . . . "' (Yeni Öncü, Sayı: 13,
Ekim-Kasun 1988)
81
sonucudur yalnızca. Proletaryanın siyasal sımf ·bagım­
s.ı zlıgı kazanmasını güçleştirip. engeller. Bir arada Yeni
Oncü'nün dünkü ve bugünkü çizgisini oluşturmakta­
dırlar.
2-Özgürlük Dünyası
Reformİst egilimin yeni bir temsilcisidir Özgiırlük
Dünyası. Buradaki "yeni"ligin sonradan çizgi degişti r­
mekten değil, yalnızca yayın hayatına yeni başlamı ş ol­
maktan geldiğini hemen ekleyelim. Daha henüz üç sayışı
çıkmış bulunuyor. Fakat yorgun küçük-buıjuva demok­
ratları tarafından . çıkanlıyor olmasından kaynaklanıyor
olmalı, daha ilk sayısından itibaren re.formist eğilimin ön­
ceki temsilcilerini, örneğin bi r Yeni O ncü yü aratmaz ol­
du. Reformİ st bahçenin bu yeni çiçeğini birilerinin umut­
la beklediği anlaşılıyor. Nitekim sonradan, "beklenen4�n
farklı bir içerik ve tutumla yayın hayatına giren . . . Oz­
gürlük Dünyası" diyerek hayal kınklıklannı dile geti rdi­
ler. Hemen belinclim ki, bu hayal kınklığı i fadesinin ge­
risinde tabandan gelen devrimci tepkileri yuml;J:şatmayı
ve şaşınmayı amaçlayan bir ikiyüzlülük de var. Ozgürlük
Dünyası 'nın yayın hazırlıklarından haberdar olan, Genel
Yayın Yönetmenini ve etrafına topladığı kadroyu bilen
her ciddi ve az çok tutarlı devrimci için, bu kadroyla han­
gi ideolojik nitelikte bir dergi çıkacağını tahmin ederne­
rnek için ya kör olmak ya da bile bile "lades" yapmak ge­
rek. Bugün hayalkınklığına uğramış görüncnlerinki
körlük değil, bile bile lades demekti . Tanrı ideoloj i k so­
runlarda ve araçlarda kimseyi "burjuva teknik ele­
man"lara muhtaç etmesin! Zira bu pusulayı burjuva ideo­
lojisine teslim etmek olur.
Sorunun ilkesel önemini gözönünde tutarak, konu­
muzdan belirli bir ayrılmaya aldırmıyor ve Lenin 'in bu
noktadaki titizliğini hatırlatmak i stiyoruz. Şüphesiz
hatırlatmamızın muhatabı bile bile "lades" yapanlar değil
'
82
(Id onl ann ne yaptıldannı çok iyi bildilderine kuşku yok),
olup bitenlerin anlamını kavrayamayan düıiist ve samimi
devrimcilerdir.
Lenin, Il. Enternasyonal partilerinin utanç verici ald­
beticrini nefretle karşıladı . Ama benzer akibetlerin gele­
cekte
yaşanmasını engelleyebilmek,
hiç değilse
sınıriayabilmek için de, bu olumsuz deneyi inceledi ve
dünya komünist hareketi için dersler çıkardı. Temmuz
1 920'de Komünist Enternasyonal in II. Kongresine su­
nulmuş ilkeler bu derslerin bir parçası, bir bakıma .özü­
dür. "Komünist Enternasyonale Alınma Koşulları" başlığı
taşıyan ve Korointerne katılmanın " 2 1 koşul''u olarak da
bilinen bu ilkelerin birincisi şöyle başlıyor:
"/-Günlük propaganda ve ajitasyon, gerçekten komü­
nist nitelik taşımalıdır. Partinin elinde bulunan bütün
basın organları, proleter devrim davaJına kendisini ver­
diğini kanıtlamış olan güvenilir komünistterin yazıişleri
sorumluluğunda bulunmalıdır. . . "
İkinci koşul şöyle devam ediyor: "Komintern üyesi
olan her örgüt . . . her türden sorumluluk yerlerinden re­
formcu/arı ve 'ortacıları ' planlı ve sistematik olarak
uzaklaştırmalı ve onların yerine ilk zamanlarda bazan
,deneyimli ' politikacıları n* yerine basit işçilerin konul­
ması gerektiğine _aldırış etmeksizin,..denenmiş komünistle­
ri koymalıdır. " (Işçi Sınıfı Partisi Uzerine, Sol Yayınlan ,
s. 396)
Bunlar 1 970 'lerde "bilgi " olarak iyi kötü biliniyor, bir
ölçilde gözetiliyordu. 1 2 Eylül çok şeyi "unuttunnuş"a
benziyor. 12 Eylül'Un eskittiği çeşit çeşit "as"lann siyasal
sahneye yeni yeni " yıldız"lar olarak çıkanlması bunu
gösteriyor. (Bu manevi erozyon aynca incelenmelidir.)
Eğer giiçlük "denenmiş komiinistler"in azlığından geli­
yorsa, yapılması gereken pusulayı "tccriibeli" oportünist
lcre teslim etmek değil, oturup neredeyse 1 5 yıllık ömrii
olup da hala böylesine bir yoksulluğu yaşayan gruplann
gerçeği üzerine sükunetle ve soğukkanlılıkla diişünmek
'
*Belge Yayınlan 'nın "III .Entemasyonal -Belgeler" isimli derle­
mesinde bu ifade '"tecrübeli ' oportünistler" olarak çevrilmi§. (s.30\
tir. B u tutulacak tek devrimç.i yoldur. Kimse korkmasın,
bu yalnızca ileriye götürür. Oteki, örnekleriyle de görül­
düğü gibi, buıjuva reformizminin yedeğine, açık ifadeyle
batağa sürükler.
..
Konumuza dönelim. Nedir Ozgürlük Dünyası? Bu
dergi neden çıkıyor? Devrimci hareketin geçmişine ve
Türkiye devriminin temel sorunlaona bakışı nedir? B u ve
benzeri sorunlann cevabını bu derginin sayfalannda ara­
mak boşunadır. B uıjuva muhalefetin yedeğinde anti - 1 2
Eylülcülük, SHP solculuğu, burjuva-demokratik ön­
yargılann yankısı "hukuk" ve "insan haklan" gevezelikle­
ri , "toplumun demokratlaşmasına katkı " liberal vaazlan,
kendiliğinden işçi hareketinden bazı haberler, güncel ya­
şamın geçici bazı sorunlan hakkında köksüz bir ajitasyon
ve teşhir! . . Ama liberal ve reformisı yayınlar ve yazarlar
bunu fazlasıyla ve çok daha iyi yapmıyorlar mı? Bunun
için ayn ve yeni bir dergi çıkarmaya kalkmak gereksiz
bir zaman ve eneıji israfı değil midir?
Yayın hayatına başlayan her yayın organında
"Çıkarken" ya da " B aşlarken" yazılan çok önemlidir. Bu
yazılar bir bakıma çıkan yayın organının ideolojik plat­
fonnunun ve yayın çizgisinin manifestosudur. Yeni bir
yayın organını çıkaranlar genellikle bu gerçeğin bilincin­
dedirler; bu tür yazılan bunu gözeterek titizlikle
hazırlarlar. Okur yeni çıkan yayın organının ideo�.oj ik ko­
numunu ilk elden burdan öğrenir. Doğal olarak, Ozgür?fik
Dünyası da, yayma bu tür bir " Başlarken" başlıklı ve "Oz ­
gürlük Dünyası " imzalı yazıyla başladı.
Q radan aktanyoruz:
"Ozgürlük Dünyası 12 Eylüle, toplumun askerileştiril­
mesine karşıdır, karşı olacak. Korku psikozu ve özgürlük­
süzlüğ_ün giderilmesine katkıda bulunmaya çalışacak. . . "
"Ozgürlük Dünyası, toplumun yeni müdahale/ere ola­
nak tanımayacak ve bu yöndeki girişimler karşısında di­
renecek örgütlenişine, bunun düşünsel hazırlığına kat­
kıda bulunacak. "
"Ö zgürlük Dünyası, demokratik özgürlüklerin peşin­
de olacak, toplumun demokrat/aştmlması mücadelesinde
yerini alacaktır... "
84
Abartmasız denilebilir ki, Ö zgürlük Dünyası 'nın
perspektifi, ülkemizin ortalama bir burjuva-demokratının
perspektifini aşmıyor. Yukanda sıralanan görevler doğ­
rultusunda liberal solun yoğun bir çaba içinde olduğunu
kim inkar edebilir? Sivil toplumcular ve onların sözcüsü
Yeni Gündem '.i.n yaptığı neydi? 2000 'e Doğru nun
yaptığı nedir? Ozgürlük Dünyası 'nın ağzından "toplum"
sözü düşmüyor. Hangi " toplum"dan sözediyor bu liberal
baylar? Onların yeni soyunduğu "toplumun askerileştiril­
mcsine karşı" tlık, "toplumun yeni müdahalekrc olanak
tanımayacak . . . örgütlenişi", "toplumun demokratlaş­
ması" vb. vb. liberal vaazlan sivil toplumculanmız
yıllardır vermiyorlar mı? Dahası , Ecevitler, Demireller,
ınönüler başka neyi gcveliyor ki ! "Toplum "un askerileş­
tirilmesini engellemek ve "demokratlaştınlması"nı sağla­
mak için yeni bi r yayın organı çıkarmalan şart mıydı?
Bunu örneğin bir 2000 'e Doğru
dergisi i yi kötü
yapmıyor mu? Onun i lkel, titrek, silik bir kopyası olmak
yerine, ona katılıp güç katmak daha dürüst ve sorumluca
bi r tavır olmaz mıydı? (Hazu grupçuluktan da bu kadar
yakınıyorken ! ) Mahallenin namusunu kurtarmak he­
sabıyla, satı r aralanna sı kıştı rdıklan "demokrasiyi sosya­
lizme bağlayarak savunma" i fadesinin kendi lerini onlar­
dan ayıracağını mı san!yorlar yoksa? Ama onlar da
benzer lafları en az Ozgürlük Dünyası kadar kul­
lanı yorlar. Hatta daha çok ve daha oturaklı bir tarzda.
Görmek için Saçak dergisine uzanmalarına da gerek yok,
Doğu Perinçek 'in hartalık başyazılan bunun için çok bi­
le. Marksist geçinip de "ama burjuva demokrasisi biçim­
seldir" diye laf ola kabilinden eklemeyen liberal var
mıdır ki yeryüzünde!
Burj uva demokrasisinin kaba yankılan olan "toplu­
mun demokratlaştı nlması " üzerine bu liberal gcv�zelikle­
ri ayrıca ele alacağız. B urada yalnızca bunun Ozgürlük
Dünyası 'nın yayın pl atformu olduğunu ve üç sayılık
yayınıyla bu platformuna sadık kaldığını belirtmek için
değinmiş oluyoruz.
Yeni liberallerimiz adetleri biliyorlar. Adet olduğu
üzere " B aşlarken" yazısında " geçmiş"e değiniyorlar.
'
85
İmalı ve anlamlı mesajlar içeren bu bölüm şöyle başlıyor:
"Geçmişin devrimci birikimine yasianmadan geleceğe
yönelmek olanaksızdır. Bu, kuşkusuz devrimin ve devrim­
ci geçmişin zaafları, hata ve yaklaşım bozukluk ve yeter­
sizlikleri karşısında eleştirel tutum alışı dışlamaz, tersine
içerir. "
·
B u tür genel sözler geçmiş konusunda belirsiz, tered­
dütlü, ilerletici bir değerlendirme yapmak konusunda ye­
teneksiz, dahası yüreksiz tüm mıymı�tı oportünistlerin
moda nakaratı durumunda şimdilerde. Iyi de beyler ara­
dan 8 yıl·geçti, gevşeyen koşullar şükür size siyasal yaşa­
ma yeniden başlama imkanı da verdi. Yöntem üzerine
boş gevezelikler yerine, yönteminizi geçmişe uygulayıp,
sonuçlanın dürüst devrimcilere, örgütlemeyi hevesiendi­
ğiniz işçilere ve genel olarak yığınlara sumnanız daha
doğru, gerekli ve yararlı bir iş olmaz mı? Bunu hala başa­
ramı yorsanız, yeni bir yayın organıyla hangi yüzle siyasal
sahn�ye ve yığınlann karşısına çıkıyorsunuz?
Ozgürlük Dünyası "kaba devrimcilik"in eleştirisi
adına sıraladığı bir kaç liberal öğüdün ötesinde geçmiş
konusunda açık bir şey söylemiyor. Ama öte yandan, geç­
m işe nasıl yaklaşmak gerektiği üzerine tumturaklı sözlere
devam ediyor, dahası felsefe yapıyor:
"Zaafları ve eksiklikleri Karşsında eleştirel olmayan
bir tutumla geçmişi yüceltmek ve toz kondurmamak ile
toptan inkarcılık günün geleceği olmayan başlıca eğilim­
leri. Birbirlerini güçlendirerek varoluyorlar. Geçmişi de­
ğerlendirişe ilişkin bu iki yaklaşım da ne tarihseldir ne de
diyalektik. (Ama bir zam anlar, şimdi artık tarih olmuş
uzak bir geçmişte, "Türkiye 'de şimdiye kadar hiç bir za­
man, hiç bir akım ve kişi tarafından ortaya konulmamış
yepyeni ve çürütülmcz bir çizgi" yle, " panldayan bir gü­
neş gibi " boşluğa doğum yapmak, hem "tarihsel" hem de
"di yalektik" olabiliyordu ! ) Her yeni oluşum döneminde,
her başlangıçta düşünsel yetersizliğin (bu ifadeye özellik­
le dikkat!) göstergesi olarak ortaya çıkan mutlakçı meta­
fizik eğilimler olarak geçicilikleriyle etkisizleşmeye
çağrılıdırlar. "
B ütün bu soyut sözler, tumturaklı ama boş bir laf
·
86
yı�nıdır. Ve okuru geçmiş de�erlendi��si konusunda
bir nebze olsun aydınlarımyor. Zaten Ozgürlük Dün­
yası 'nı da bir adım ileri götürmüş degil. !.sayısında bun­
lan yazan yeni liberallerinüz, 3. sayıda üstelik tam da
aynı sütünda -başyazıda-, "Ozgürlük Dünyası 'nın I. ve 2.
sayıları "nda "içinde bulunduğumuz dönemde, devrimci
demokratik hareketin saflarında varolan, mücadele edil­
mesi ve aşılması gereken zaaflar ve eğilimler, aynı düzey­
de olmasa da ("aynı düzey"de ne kelime, çok daha be­
ter!) yansıdı"�ım yazıyor (3. sayı, Aralık 1 988). Kendi
önünü göremeyen, boşlukta ve belirsizlikte duran, bu ne­
denle de gerçekte burjuva ideoloji ve politikalann yede�i­
ne düşen, devrimci hassasiyetini koruyan tabanın tepki­
siyle bu gerçeği 3.
sayısında itiraf etmek zorunda
kalanlar, " B aşlarken", başkalannın "düşünsel yetersizli­
ği" ve akibeti konusunda tumturaklı ahkamlar kesebili­
yorlardı. Oysa onlannki yetersizlik bile değil, tam boy bir
düşünce yoksulluğu!
Ortada bayağılıkla içiçe bir komedi var gerçekte. Ko­
numu, yayın platformu, ilkeleri ve i şlevi konusunda belir­
sizlikle i şe başlayan ve daha 3. sayısında bunu itiraf eden
bir yayının durumu, tam bir skandaldır. Böyle yola
çıkaniann "geçicilikleriyle ctkisizleşmeye çağnlı" olduk­
lannı görmek için 3 sayılık bir yayma ne gerek vardı. Te­
orik bakış bir yana, kendi 1 5 -20 yıllık siyasal den.�yimleri
de mi öğretemedi bunu yeni liberallerimize? Ozgürlük
Dünyası 'nın içine düştüğü .d u rum tek kelimeyle utanç ve­
ricidir. Bugün bu yayın organını kimse savunamıyor. Du­
yulan utancı kaba, hoyrat ama öze ilişkin olmayan" mü­
dahale"lerle sözde gidermeye kalkmak yerine, bu
derginin yapacağı en doğru ve namuslu iş, kendi çizgisini
netleştirene kadar yayın yaşamına ara vermektir. Yok an­
ti- 1 2 Eylülcülük ve "toplumun demokratlaşunll!lası"ysa
çizgisi, o zaman bağı np çağırmak <lfl!.amsızdır. Ozgürlük
Dünyası bu çizgide doğru yoldadır! Ilkel ve düzeysizdir
ama, elinden gelen budur. Daha iyisini arayanlar için
2000 'e Doğru bir altemati ftir.
Bir başka vesileyle, geçmişin küçük-burjuva halkçı
teori ve pratiklerini Marksizm adına umutsuzca savunma87
ya çalışan bir başka girişime karşı da hatırlatmıştık. Siya­
sal içeriğiyle inkarcılık, "bir küçük-buıjuva sınıf tavn­
dır. "* Yine başka vesilelerle ve örneklerle vurguladığı­
mız gibi, küçük-burjuva tapınmanın öteki yüzüdür. (Mao
Zcdung 'a yaklaşım hatırlansın.) O tartışmada "teori syen"
muhatabımız "inkarcılık ve tasfiyecilik"i bireylerin kötü
niyeti ve " gerekli teorik-pratik birikimden yoksunluğu"
ile açıklıyordu. Toplumsal kökene dayalı siya- sal olay ve
olgulan salt subj ekti f etkenlerle açıkla-mak, bilim adına
şarlatanlıktır. İnsan çok bilgili, düşünsel açıdan ço,k ge­
l i ş m i ş olur, ama inkarcı olur. Unutmamak gerek ana rş i z ­
m i n ve nihilizmin de filozo!l an var. "Düşünsel yetersiz­
lik" ya da "gerekli teo ri k-prati k b i ri k i m " den yoksunluk
de ğ i l , s ı n ı f k a rakteri ve konumudur t e m e ld e inkarcılığı
y a r atan .
"Gerekli teorik-pratik birikim" ve "düşünsel yeterli­
lik" türünden sözlerin yeni dönem "yıldız"larının dili ne
bu kadar sık ve kolay takılınası tes a d ü f o l m a s a ge re k . B u
gerçekte kendi bilgi v e yeteneklerine hayran "burj u v a
tekn i k clcm an" ı n ken d i n i yüceitme ruh hal inin d i l e gel i ş i ­
d i r. " B aşla rke n" yazısının " k aba d e v ri mc_i l i k" eleşti ri si i l c
başlayan parag ra fı şu cümleyle bi t i y or : " I n an çla n n yerine
bi l g i n i n geçiri lm e si " ! " Kaba dcvri m ci l i k " i i n ceitmenin
fom1 ü l ü o l a rak sunul uyor bu şi ar. Ne v ar ki yeni l iberal ­
leri m i z i n bu ş i an , "devri m c i çocukluhru " eleşti re n tüm l i ­
berall c ri n tanı d ı k - b i l d i k eski yavclerindcn d i r. Neden
inancın b i lgiyle b i rl eşti r i l mesi deği l de, " inançlann ye­
rine bilginin geçiri l m esi " ! B i rincisi bir k o m ü n i stin, bir
m arks istin; i k incisi ise bir l ibcrali n , b i r " tccrübe l i " opor­
tünistin şiandır. Ye ekieyeJim ki bu ikinci s i , her karşı­
devri m sonrasında olduğu g i b i , bugünün Türk i y e ' s i nd e
de m odadır. Geç m i ş i n hataları üzerine �aleme al ınm ı ş
her li beral vaazda bunu göre b i l i rsiniz. Ozgürlük Dün­
yası 'nı n " inançlar"ını kaybe t m i ş , am a " b il gi "l c rini doğal
o larak korum u ş l i beral Genel Y a y ı n Yönetmeni ve ava­
nes i el bette sorunu bö yl e fonn ülc cdeccklerdi . Kendi "de­
ğer"lcrinin nerede yattığını , bunca " b ad i re "ye rağmen ha­
la neden el üstünde tutuldukl arı nı onlar ço k i y i b ili y o rl a r
*Küçük-B urjuva Popüliz:mi v e Prolclcr Sosyalizmi (s. 1 7 1 - 1 73)
88
ve " inançlann yerine bilginin geçirilmesi . . . " şiannı atar­
ken kendi durumlannı teorileşti ri yorlar. Ama kaba dev­
rimcilik eleştirisinin arkasına saklanarak yapılan "inanç­
l a n " sözde "bilgi " yle trampa etme çağrısı, her devrim­
cinin. kulak tıkarnası gereken liberal bir öğüttür. Devrim­
ciler " bilgi"sizliğin zararlannı fazlasıyla yaşadılar, yaşı­
yorlar. Am a onlara gerekli olan, liberallerimizin da­
ğarcığındaki burjuva önyargılardan hayli farklı bir "bil ­
gi"dir. Yeni l iberallerimizin n e kadar bilgili oldukları bir
yana, sahip olduklan "bilgi "nin burjuvazinin rüzganna
yelken açll1.aya pek m üsait olduğunu görmek için her şey
bir yana, Ozgürlük Dünyası 'mn 3 sayılık yayınına bak­
m ak bile yeter.
Şimdi geli yoruz bu derginin 3 . sayısı ndaki başyazı sına. Gi ri ş bölüm ünde açıkça, sonraki bölümlerde ör­
tülü olarak ilk iki sayının, özell ikle de, tam bir liberal ma­
nifcsto olan " B aşl arken" yazısının pek sen ama hiç de
öze ilişkin olmayan bir eleştirisi bu başyazı. Derginin iş­
levini ve yayın pol itikasını yeniden tanımlı yor. S ağa sola
hedefi ve muhatabı bel i rsiz (aslında kuşkusuz kendi ilk
iki sayısı) öfkeli bir dizi saldırı. . ve ithamın ardından, şu
cümleyle bitiyor: " U zam asın. Ozgürlük Dünyası Mark­
sizm-Leninizmin saflığını korumak için mücadele yürüle­
cektir."
" Geçmişin Yanılgılan Tekrarl anm am al ı " ba�lıklı bu
yazıyı okurlan nasıl kar�ıladı henüz bilemiyoruz. A m a
biz yargımızı ço k net i fade e tm ek istiyo ruz: B u yazı
yalnı zca bu çevrede anık kroni kleşmi ş bir davranı� ola­
rak alışılagelen oportünist m anev ral arın bir yeni s i değil ,
yalnı zca bir siyasal skandal değil . aynı zamanda b i r utanç
ve i O as bclgesidi r.
Uzun zamandı r sözü edi len, hazırl ıkları vü rütülcn,
haua sağlayacağı faydalar üzerine ince hcsi�plar bile
yapılan bir yayın organı daha 3 . sayısında şunları yazabi­
l i yor: " . . . kendilerini ·sosyalist ·"Jasın · olarak niteleyen ya­
sal dergilerden farklı olarak Ozgürlük Dünyası, her şey­
den önce, ülke düzeyinde merkezi bir teşhir ve ajitasyon
aracı, günlük sınıf mücadelesini yönetmeye ve yönlendir-
89
meye çalışan merkezi bir yayın organı, bir örgütlenme
merkezi ve aracı degil, teorik ideolojik mücadele aracı
olmqlıydı. "
..
Ikisinden biri; ya Ozgürlük Dünyası başlangıçta be­
lirlenenden aynlarak farklı bir işlev üstlendi, ya da, işle­
vini ve görevlerini asgari bir açıklıkta olsun belirleme­
den yayın hayatına başladı ve bu kendiliğindencilik onu
yanlış bir konuma itti. Her iki durumda da sonuç bir
skandaldır. Birinci durumda, daha ilk iki sayısında yolu­
nu ve rolünü şaşıran bir yayın organının başkalanna yol
göstemıek iddiasıyla siyasal sahneye çıkması; ikinci du­
rumda ise, daha kendini aydınlatamamış bir yayın or­
ganının başkal�_nnı aydınlatmaya kalkması. ..
Gerçekte Ozgürlük Dünyası belirsizlik içinde ama
bazı görevleri de belirleyerek yayın hayatına başlamıştı:
" Bir ucundan yınılınaya başlayan" 1 2 Eylül karanlı!ı.ma
karşı mücadele ve bunun düşünsel hazırlığına katkı" için
yola çıkmıştı. Bu arada "kaba devrimcilik"c karşı müca­
dele edecek ve "nasıl bir sosyalizm sorusunu yanıtlamaya
çalışacak"tı. Bu üçü, dönemin Marksizm ya da devrimci­
lik adına yola çıkan tüm liberal eğil!�li sol yayın organ­
lannın onak temalan durumunda. Ozgürlük Dünyası da
bu kervana katıldı ve karınca karannca bu çerçevede bir
şeyler yaptı. Dolayısıyla 3. sayıdaki başyazı bir skandalı
itirafın ötesinde, bir ikiyüzlülük ömeğidir. Biraz olsun sa­
mimi olsalardı, düştükleri durumu tahlil eder, nedenlerini
belirlemeye çalışır ve sonuçlannı okurlanna açıklarlardı.
Oysa öfkeli başyazı boşluğa saldınyor, birilcrini ve bir
şeyleri suçluyor ama böylesine kaba yanılgılara neden ve
nasıl düşüldü!ıü, bunun hangi ideolojik-sınıfsal temelierin
yalnızca yeni bir tezahürü olduğu konusunda okurlannı
aydınlatacak tek kelime etmiyor.
Aslında bu konuda kendisi de karanlıkta. "Teşhir ve
ajitasyon aracı" değil de " teorik-ideolojik mücadele aracı
qpnalıydık" diyor . Bu, sorunu hiç anlamadığım gösterir.
Ozgürlük D ünyası yalnızca 1 2 Eylül sonuçlan üzerine
köksüz bir teşhir ve ajitasyon aracı olabilirdi. İdeolojik­
siyasal belirsizlik konumunda istcseydi de ötesine geçe­
mezdi. Tüm diğer örnekler bir yana, 1 976-78 döneminde
90
Hallan Kurtuluşu da benzer bir akibeti, benzer nedenlerle
yaşamamış mıydı? Halkın Kunuluşu nun bir avantajı
vardı. Kendiligindenci bir yayın organıydı ama hiç değil­
sc kendiliğinden gelişen bir kitle hareketinin devrimci
co şk u sund an bcslcniyordu. Köksüz bi r anti-faşist teşhir
ve ajitas ygnu m uğlak. da olsa bir devrim vurgusuyla bes­
l i yo rdu. Ozgürlük Dünyası bu n l a rdan da yoksun. Böyle
olunca, ami 1 2 Eylü lcülük tem el i nde h u k u k süzgeci ve
"insan haklan " üzerine boş liberal ge v ezcli kl erdcn öteye
'
,
-
"
"
geçemiyor.
"Te orik id eoloji k m ücadele aracı olmak" teorik­
ideolojik netlik ve hazırlık gerektirir. Yeni liberallerimi­
zin ise eskiyi savunamadıkl annı, y e ri ne y en i bir şey de
koyamad ı kla n nı , bundan dolayı da, boşluk v e belirsizlik
içinde debclendiklerini bilmeyen mi var? "Teorik-ide­
olojik mücadele aracı olmak" üzerine büyük ama
yalnızca tebessüme yolaçabilecek boş l a n ar cdeccğinize,
oturup önce teorik temelinizi , Türkiye devriminin te mel
sorunlan ve proletarya hareketinin temel görevl eri üzeri­
ne görüşlerinizi n e tlcşli r in Bunu yapam adığınız sürece,
-
.
" M a rksizm -Lçninizmin saflığını korumak" sizin boyunu­
zu çok aşar. Istemescniz bile, bund an sonraki yayınınız
bundan öncekinden farklı olmaz. N itekim güya yeni bir
i şlevle, "teori k-ideolojik mücadel e" * işlcvi ylc çıkan 3.
sayınızın ilk iki sayıdan ne fark ı olduğunu her o nalama
okur som1uş ve bir yenilik görem emenin şaşkınlığını ya­
şamışllr. Bereket göıüntüyü bi raz olsun, öfke yıldırım­
l an nızın asıl hedefi Genel Yaym Yönetmeninizin Gorba­
çov dizisi ku narıyor. Ya da k u n an yor mu? Kendi burj u ­
vazisi k arşı sında l i beral sol sızlanmal ann ötesine gcçc­
mcycnlerin, Gorbaçov 'a karşı devrimciliklerini kanıtlama
giri şimlerini k i mse ci dd i ye almaz, alam az. Dahası var.
"Geçm i şin Yan ı l gı l arı Tckrarlanmamalı " yazısının tar­
u ş u ğı ana "yanılgı " lcgal i :�m rüzgan , lcgal yayın fu ryası
ve bunun lcgal i st-Lasfiycci sonuçlandır. Som1ak gereki­
yor, bunu 15 yı llık siyasal yaşam ı nızda, dahası son iki
* "'(Ozgürlük Dünyas ı 'nın) katkısı es as o l arak, proletarya harc­
kclinin üç temel yönünden biri olan, teorik (ideoloj i k ) mücadele cephesinde olacaktır."' V ay ki proletarya hareketinin haline!
91
yılın legal yayın furyasında anlayamadınız, bu furyaya
balıklam a daldınız da, yalnızca iki sayılı k yayın pratiğini­
zin . "dar deney"i ile mi anladınız?
Siz, Emeğin Bayrağı türünden benzerierinizle birlikte
ortalığa ulu orta "tasfiyecilik" sözlerini boş bir suçlama
olarak savurur durursunuz, ama boğazımza kadar da tasfi­
yeciliğe gömülür, tasfiyeciliği yaşarsınız. Zira siz tasfiye­
cilik gibi "kökü derinlerde bir toplumsal olgu"yu bu top­
lumsa l ve ideoloj i k temelleriyle hiç düşünmüş ve
anlamış değilsiniz. Lenin'in ünlü paragrafını nihayet bir
yazınızda ("Türkiye 'de Tasfiyecilik") aktarmışsınız, ama
sorunu yine de kavrayamamışsınız.
Aydınlıkçılar ve TB KP artık düzen içinde yerlerini
almış, bir parçası haline gelmişlerdir. Onlann tasfiyeciliği
üzerine küfür edebiyatı ör neği gevezelikle,r sizi sorunla
ilgili bir adım bile ileri götürmez. Onemli olan
A ydınlıkçılar ve TB KP de dahil bir bütün olarak burj uva
liberal kampın, devrimci saflardaki ideolojik-siyasal
baskısı ve sonuçlan konusunda bir netliğe ulaşabilmektiL
B ugün tas fiyecilik, devrimci hareketin kendi içinde ve
çok tehlikeli bir biçimde yaşanıyor. Siz de bunun unsur­
lanndansınız. DSP kuyrukçuluğu, SHP solculuğu vb. en
kötü örnekleriyle sizlerin şahsında yaşandı. Oturup bu va­
him d u rumlara neden ve nasıl düştüğünüz üzerine biraz
olsun sorumlulukla düşünebilme gücü ve cesare ti göstere­
bilirseniz, ancak bu takdirde tasfi yeciliğin ne olduğu ve
nasıl yaşandığı konusunda belki bazı ipuçlan yakalayabi­
lirsiniz.
3- Demokrat A r:kadaş
" Aylık Gençlik Dergisi " alt ibaresi taşıyan bir yayın
organına devrimci hareketi konu alan bir incelemede yer
verilmesi yadırganabilir belki. Ama Demokrat A rkadaş 'ı
izleyenler onun hiç de "gençlik dergisi" olmak gibi m üte­
vazi bi r görevle yelinmediğini bilirler. Nitekim kendisi de
ne yapLığının bilincinde olarak, Nisan ' 8 8 tarihli 4.
sayısının başyazı sında bunu açıkl ama gereğini duydu:
"Amacımız Demokrat A rkadaşı devrimci gençliğin sesi
olabilecek etkin bir mevzi haline getirmektir. A ncak bu-
92
gün toplumun farklı sınıf ve kesimlerine doğrudan sesle­
necek devrimci bir organın boşluğu da açıkça hissedil­
mektedir. Bu anlamda Demokrat Arkadaş, bir · gençlik
dergisi olma özelliğini korumak koşuluyla, farklı toplum­
sal kesimlere ilişkin sorunlara da bundan böyle daha ge­
niş biçimde değinmeye çalışacaktır. "
Ortalıkta " toplumun farklı sınıf ve kesimlerine doğru­
dan seslenen" devrimci yayın organlanndan geçilmediği­
ne göre, Demokrat A rkadaş'ın sözünü ettiği "boşluk", o
bu alçakgönüllülüğü gösterip belirtmese de, geçmişin "üç
büyükler"inden birincisine ilişkin olmalı.
Geçmişte gençlikle V(f Devrimci Gençlik'le başlan­
mıştı. Şimdilerde yine gençlikle, fakat bu kez Demokrat
Arkadaş l a başlanıyor. Devrimcilikten "demokrat"lığa bu
geçiş isimden öte, m uhtev aya ilişkindir. Bi r iti raz olarak
denelebilir ki geçm işte de demokrattı. Elbette! Ama tüm
refo rmisı kusurlanna rağmen devrimci "demokrat"tı.
Şimdi ise tüm devrimci izlere -kalıntı da denebilir- rağ­
men, esasta artık liberal demokrat.
Sözün kısası, Demokrat Arkadaş "devrimci gençli­
ğin" "demokrat" sesi olmaktan öte işlevler üstlenmiş du­
rumda. Geçmişte gövdesi nispeten büyük olduğu için ki­
birinden geçilmeyen, ama karşı-devrim döneminin zorlu
sınavından her yönüyle ve bütün cephelerde dökülerek
çıkan bir hareketin "miras" bekçiliğini Y.apıyor. Bunu ya­
parken de hırçınlığından geçilmiyor. Omeğin, "bir çok
sol grubun gözünü büyük bir iştahla devrimci hareketin
tabanına dikti ği "nden, "bir çoklannın, halen yaşamakta
olan dağınıklığın da yardımıyla 'bir şeyler koparma' poli­
tikasına hız verdiği "nden yakınıyor. Çalımla ekliyor:
"Yapılması gereken, başkalarının küçük ve sefil hesap­
larıyla uğraşmak yerine, demokrasi güçlerinin önündeki
sorunları aşmaya dönük bir çabaya yönelmektir. " Ama
yine de ö fkesini alamıyor: "Bu, zaman zaman ortaya
çıkan seviyesiz saldırılar karşısında tamamen sessiz
kalınacağı anlamına gelmez. "
Bu sözlerin yer aldığı yazı, daha önce sözü edilen 4.
sayıdaki B aşyazı. "Tıkanıklığın Aşılması" başlığını
taşıyor. Yazı "demokrasi mücadelesindeki tıkanıklığı aş'
93
manın soru�anm iaruşmak iddiasında; ama gerçekte, yu­
kandaki sözlerden de görülebilece�i gibi "miras" bekçili­
�i yaptı� hareketin çözümsüzlükleriyle, önlenemeyen
daAılışı ile ilgili. Bu hareketin tabanına kimlerin "büyük
bir iştahla" gözdiktiAini bilmiyoruz. Bilebildi�miz bu ta­
banın çok büyük ölçüde SHP tabanına ve kadrolanna dö­
nüştüğü. Tek ve deAişmez kaygı olan "demokrasi müca­
delesi" ufk.u başka ne sonuç yaratırdı ki ! EAer bazı
devrimci gruplar -ömeAin Yeni Çözüm- bu tabandan bir
şeyler kazanıyorlarsa buna devrim adına yalnızca sevini­
lir. SHP içinde eriyip düzenle t>ütünleşmekten iyidir bu.
Demokrat Arkadaş "miras" bekçiliği ile yetinseydi
sorun yine de bizi fazlaca ilgilcndinneyebilirdi. Fakat
"yeni sosyalizm anlayışı" modasının yeni gevezelerinden
biri durumunda bu dergi .
Ekim 'in 1 2 . sayısında yer alan " 1 2 Eylül Tahribatı"
başlıklı başyazı, geçmişi değerlendinnekten kaçınanlar­
dan sözedcrken, bir yerde şunlan söylüyordu:
"Bu durumda olanların bir kısmı dönüp kendilerine
bakmak yerine, uzanıp tarihe bakıyorlar. Şüphesiz tarihe
eleştirici bir gözle bakmak her zaman gerekli ve ya­
rarlıdır. Fakat bunlar bunu tarihten öğrenmek için değil,
kendi utanç verici yıkımlarının sözde nedenlerini dünya
komünist hareketinin tarihinde, özellikle de Sovyet tari­
hinde bulmak için yapıyorlar. Kendilerine toz kondurma­
yanlar, dünya komünist hareketinin tarihi hakkında ileri
geri, hatta çoğu zaman gericilerin ve liberalterin
ağzından konuşabi/iyorlar. "
B u sözlerin tck muhatabı değil ama, ana muhatab­
lanndan biri Demokrat Arkadaş ve onun "Devrimci Ha­
rcketi"ydi. Derginin "Bu sayıda" başlıklı tanı tı m
yazılarında hep reklamı v e övgüsü yapılan Sinan Yurda­
kul imzalı yazılar anti -stalinİst ve gorbaçovcu· gerici­
liberal koronun bir uzantısı ve yankısı durumunda. Bir
Kruşçev-Gorbaçov hayranı olduğu anlaşılan yazar, örne­
ğin Gorbaçov 'u şöyle değerlendiriyor:
Gorbaçov, yıllardır okuyageldiğimiz kalıplaşmış,
donmuş, silik bürokrat üslubun yerine dinamik ve demok­
rat bir tavırla öne çıktı. Sovyetlerin yapmaya mecbur ol94
dukları atılımları glasnost ve perestroykaı_yani açıklık ve
yeniden yapılaruna olarak formüle etti. Oyle ki, Gorba­
çov ileri bir topluma geçişin ikili gereksinimini olumlu
bir yaklaşımla formüle edebiliyordu. " (Gerçek Somuttur,
Sayı: 4, s.7)
Stalin'in kişiliğine karşı ise bayağı bir saldın memi
olan bu yazı hakkında, "Bu Sayıda" başlıklı ve Demokrat
A rkadaş imzalı yazıda şöyle deniyor: "Sovyetler tarihi
üzerine kimi önyargılara ve gerçekleri görmekten ısrarla
kaçınan anlayışiara karşı öğretici bir yazı olduğ u
kanısındayız. " (s.2) Devrimci hareketin geçmişte revizyo­
nizme karşı kazandığı ideolojik mevziler, yeni liberalle­
rin bu yeni bölüğünün dilinde "kimi önyargılar", gerici­
liberal koronun vaazlan i se "gerçekler" oluyor.*
Demokrat Arkadaş geçmişe nasıl bakıyor? O_rtaya bir
değerlendi rme koymuş değil. Ama formülü Ozgürlük
D ünyas ı nı nkinden çok farklı değil. (Bkz. Ekim 1 988 ta­
rihli 6. sayı , Başyazı)
İdeolojik belirsizlik ve kendiliğindencilik Demokrat
Arkadaş 'ın bugün sözcülüğünü üstlendiği
çevrenin
başından beri karakteristik bi r özel liğidir. Bu derginin 6 .
v e 7. sayılannda (Ekim-Kasım 1 988) uzun bölümleri
yayınlanan Devrimci Yol Savunmasının "Devrimci Yol
Gerçeği" başlıklı ara bölümü bunu bir kez daha göster­
mckle kalmıyor, münasip bir dille iti raf da ediyor.
Beklenebileceği gibi bu, mazur gösterme, rasyonalize ct­
mc çabalanyla bir arad a gidiyor. Hukuksal kaygılann da
("Devrimci Yol bir örgüt değildir" ! ) beslediği sıkıntılı bir
anlatım la, bir yandan Devrimci Yol 'un kendiliğinden bir
sürecin kendiliğinden bir ürünü olduğu gerçeğinin
kanıtlan sunulurkcn, öte yandan da bunun aslında "bilinç­
li bir seçime dayandığı", " 'Partilcşmc süreci ' kavramı
'
*Bereket yukardan aşağı lilx-'Talle�en bu hareketin tabanında hala
devrimciler var ve bunlardan biri, Aydın Cezaevinde bulunan Mustafa
Ali Aslan, yazdığı ele�tiri mektubunda anti-stalinİst saldınya karşı
çıkıyor ve Demokrat Arkadaş 'ın pek hayran olduğu Gorbaçov reform­
lan hakkında, "Bu uygulamalar geriye dönüşü hızlan-dıran özellikler
ıaşunaktadır", değerlendirmesini yapıyor. (lki Eleştiri, Sayı: 5, s.27,
Haziran 1988)
95
çerçevesinde açıklanan düşünceler"in gereği olduğu, daha
" Devrimci Yol Bildirgesi"nde sürecin böyle öngörüldüğü
vb. anlatılınaya çalışıl ıyor.
Bu, anti-faşist demokratik
halk hareketinin ü.ı:ünü anti-faşist demokratik bir grup ol­
duklannı anlatır. Uzerlerinde zaten oldukça donuk duran
Marksizm cilası kazınırsa, altından çıkacak "Devrimci
Yol Gerçeği" de bundan başka bir şey değildir gerçek­
te. Bildirge sonrası "partileşme süreci" kastedilerek " Dev­
rimci Yol Gerçeği " hakkında şunlar söyleniyor: "Kendili­
ğinden nitelikli ilişkilerin egemen olduğu böyle bir süreç
içinde, faşist saldırılar karşısında kendi aralarında belirli
bir dayanışma içine giren insanlar, bu saldırılara karşı
durabilmek için belirli bir örgütlülük içinde hareket et­
mişlerdir. " (Demokrat Arkadaş, Sayı :7, s. 1 7 , Kasım
1 988).
Şimdilik konumuz Devrimci Yol Savunması değil,
Demokrat Arkadaş. Devrimci Yol 'a yalnızca, ideolojik
beli rsizlik ve kendiliğindenciliğin, dönemin bu yaygın
özelliğinin, Demokrat Arkadaş 'ta geleneksel bir eğilim­
den de kök aldığına işaret etmek için değindik. "Toplu­
mun farklı sınıf ve kesimlerine doğrudan seslenecek dev­
rimci bir organın boşluğu'"nu da üstlendiği 4. sayısının
Başyazı 'sında, içinde bulunduklan ideolojik belirsizliği
ve örgütsüzlüğü rasyonalize ediyor, "teori" haline getiri­
yor:
"Varolan siyasi tıkanıklık nasıl aşılacaktır? Bunun
için her şeyden önce, tek tek insanların, bulundukları
alan her neresi ise (üniversite, sendika, mahalle, kitle ör­
gütleri vb.) demokratik muhalefete etkin ve doğrudan
katılımı şarttır. . . . Kitlelerden kopmadan, onlarla içiçe
sürdürülecek mücadelenin sağlayacağı birikim ve deney­
ler, hayatın gerçekliğinin daha iyi kavranmasını, do­
layısıyla da devrimci mücadele perspektiflerinin bu ger­
çeklik üzerinde şekillenmesini kolaylaştıracaktır. "
Güncel pratiğin sığ sulannda edinilmiş "birikim ve
deneyler"den "devrimci mücadele perspektiflerine" ulaş­
mak! Küçük-buıjuvazinin kendi sığ pratiğini " teori" mer­
tebesine yükseltme eğiliminin olduğu kadar ideolojik be96
ıirsizlilin yaratuiJ sılonUlan gidemıe çabasının da ifade­
si bu sözler. i'ler acısı bir kendiligindenciligi anlatıyor.
Arkad� 'siyasal nkanıklıgı " aşmanın ikinci fonnülü
geliyor: "Ote yandan, bugüne kadar emekten yana müca­
deleye omuz vermiş, bundan- sonra da aynı tavrı ka­
rarlılık ve sarnilniyetle sürdürecek insanliırın, mücadele­
yi yeni yeni ve verimli kanalUıra yöneltecek politikaliırı,
demokratik bir platform içinde tartışmaları
da
tıkanıklığın aşılmasında büyük rol oynayacaktır. " Kendi­
liğindenciliğin belirsiz, muğlak dilinden Türkçeye çevi ­
risi şöyle: "tek tek insanlar" olarak mücadeleye
katılmakla kalmaz, kendi aramızda ve "ernekten yana"
başka kimselerle sorunlan "demokratik bir platfonn"da
tartışırsak, politik doğrultumuzu da bulmamız kolaylaşa­
caktır.
Daha önce aktanlan, "bir çok sol grubun gözünü bü­
yük bir i ştahla devrimci hareketin tabanına dikti ği "
yakınması bunun ardından geliyor ve bunun "devrimci
hareket"te tıkanıklığı besleyen "bazı tehlikelere işaret et­
mek" izliyor: "Bu arada kimi iyi niyetli ama dar görüşlü
çabaların yolaçabileceği bazı tehlikelere işaret etmekte
yarar var. Bir kısım insanın, yukarıda işaret ettiğimiz ça­
baları, kendilerini, aynı ideolojik-politik anlayışı savu­
nan çok geniş bir kesimin dışında tanımiayarak sürdür­
meye çalışmaları uzun vadede, geri dönüşü zor yapay
ayrılıklara yol açacaktır. "
Bu gözyaşlan boşunadır. Gerçekte varolan, "aynı ide­
olojik-politik anlayışı savunan çok geniş bir kesim" de­
ğil, ideoloj ik belirsizlik ve kendiliğindenciliğin ürünü he­
terojen bir ideolojik-sınıfsal "kesim"di. Karşı-devrimin
de baskısıyla, hızlı bir çözülme ve dağılmaya uğraması
kaçınılmaz oldu. Onu yeniden varetmek hayali , akınuya
kürek çekmektir.
Bu dergi, 4 aylık bir a�!ldan sonra çıkardığı 6.
sayısında ( Ekim 1 988) "Daha Orgütlü Yannlara" başlıklı
yeni bir başyazı yayınladı . Bu yazıda 4. sayığaki kendili­
ğindenci görüşler daha cüretli savunuluyor. Ozü özeti şu:
Once mücadele edilecek, sonra bu mücadelenin içinden
"demokrasi mücadelesini yönlendirecek siyasi organizas97
yonlar" çıkacak!
.
Bu, bugün içinde bulundukları dağınıklığın, teorik te­
melden, programdan ve örgütlenmeden yoksunluğun ta­
ban karşısındaki teorisi olduğu kadar, miras bekçiliği
yaptığı hareketin "partileşme süreci" konusunda bilinen
kendiliğindenci görüşlerinin de bir tekran oluyor. Aynı
teori geçmişte de benzeri bir ihtiyaca cevap vermişti.
Ekonomizm ve kendiliğindenciliğin ilkel formülas­
yonlanyla doıu bu yazı, bir kez daha dağınık tabanı "bu­
lunduklan alan neresi ise (üniversite, sendika, mahalle,
kitle örgütü) demokratik muhalefete doğrudan ve etkin
katıhm"a çağınyor. Bu başyazı yalnızca kendiliğ.�ndenci­
liğin değil, popülizmin de ilkel bir dile gelişidir. O rneğin;
"Toplumsal muhalefeti baskısız, sömürüsüz bir düzenin
yaratılması mücadelesine yöneltecek oluşumlarının ya­
ratılması, demokrasiden yana, anti-oligarşik halk güçle­
rinin önünde acil bir görev olarak durmaktadır. "
Bunlan yazanlar, "demokrasi mücadelesi"nin sosya­
lizm demek olmadığı gibi, bu mücadeleyi sosyalizme
bağlayacak "devrimci oluşumu" (proletaryanın komünist
sınıf partisi) yaraLmanın da "dcmokrasidcn yana, anti­
oligarşik halk güçleri "nin ortak sorunu olmadığını hala da
anlayabilmiş değiller.
Dev rimci Yol Savunmasından sonra bu dergi bazı ko­
nu ve kavramlarda "netleşme"ye başladı . Savunmanın ilk
bölümlerinin yayınlandığı 6. sayının tanıtım yazısında,
adet olduğu üzere, liberal yazar S. Yurdakul'un yazısı
övülürken, demokrasi konusunda şu harika tanım
yapılıyor: "Demokrasi herkesin ayrı tarafa çektiği bir ko­
nu halini aldı. Oysa demokrasinin o yana bu yana çekile­
cek hali yoktur. Demokrasi demokrasidir. En yalın ifade­
siyle halkın kendi iktidarını kendisinin kurmasıdır. Aynı
şekilde kim kimi kimin için nasıl yöneteceği de karma­
karışık bir konu. Sinan Yurdakul 'un Demokrasi, Sosya­
lizm ve Yönetim Sorunları başlıklı yazısı bu konulara
açıklık getirmeyi amaçlıyor". Liberal gevezelikler sorun­
lan açıklığa kavuşturmak bir yana, açık olanlan bile arap
'iaçına çevirir.
98
·
Övgüsü yapılan yazı yalnızca bunu bir kez daha kanıt­
lıyor.*
Okura hatırlatalım ki, Demokrat Arkadaş bizleri
açıklık için liberal yazara havale ederken, kendi
açıklığını, ilgili sayıda yayınlanan Savunmanın "Türki­
ye'nin Demokrasisi" başlıklı ara bölümden alıyor. Yu­
kanya aktanlan ve kimseyi bir adım ileri götürmeyecek
muğlaklıktaki liberal tanım kelimesi kelimesine orada
var. .
6.sayıda "12 Şylül" başlıklı ve Güner İş imzalı, 7.
sayıda (son sayı) " Uçüncü Dünyanın Kapitalist Ordulan
ve Türkiye" başlıklı ve Deniz Türker im�alı yazılann
bazı bölümlerinde Türkiye'nin yakın siyasal tarihinin
bazı soı:unlanna değiniliyor. Esin kaynaklan Savunma
mıdır bilmiyoruz. Ama görüş ve yaklaşımlarda tam bir
paralellik var. Kurtuluş Savaşı, Kemalizm, devlet, ordu,
bürokrasi vb. konularda '60'lar MDD 'sinin ünlü revizyo­
nist görüşleri olduğu gibi savunuluyor. Deniz Türker,
Mahir Çayan 'dan aktarma yapıyor. M.Çayan'm ilgili ko­
nulardaki görüşleri M. Belli 'den** alınmaydı. 20 sene
sonra, THKP-C kökenli bazı gruplar hala "devrimci Ke­
malizm " , " 501erde karşı-devrim", "devrimci ordu gelene­
ği" , "küçük ve orta burjuvazinin vurucu gücü Türk ordu­
su", "devletin yapısındaki nispi denge unsuru bürokrasi"
vb. vb. üzerine bu gerici burjuva tezleri savunabili-yorlar.
(Yalnızca Demokrat Arkadaş değil, radikalizmini koru­
yan Yeni Çözüm de!)
*Şu sözler yazırun jakoben diktatörlüğünü bakışını özetliyor:
''Fransız ihtilalinde devrimi konunak için kurulan 'Kamu Selamet Ko­
mitesi' Robespierre ve Saint-Just'un döneminde kendisinden yetki altı­
ğı tüm meclisi korkudan titretmiştir. (Sayı: 6, s. l 6) Yazar bunları,
"Otoritenin kötüye kullanılması"na örnek ve bir eleştiri olarak yazı­
yor. Sözünü ettiği meclisin aslında büyük çoğunluğuyla Jirondenlcr­
den ve "bataklık"tan oluştuğunu, Kamu Selanıeti Komitesinin bu
meclise değil, Paris'in emekçi yığınlarına dayandığını ya bilmiyor (ki
"kültür'ü gözetilirse bu zayıf bir ihtimal), ya da bir liberal olarak Jiron­
denlere olan sempatisini dile getiriyor.
** Isteyenler M.Belli'nin "Yazılar- 1 965 - 1 970" isimli derlemesin­
de (Sol Yayınları, 1970) bu görüşlerin ayrıntılı bir dökümünü bulabi­
lirler.
99
4- TKP(B), TDKP, Emtğin Bayrağı vb.
'
TKP (B) Merkez Komitesi Temmuz 88 'de toplandı.
Toplantı sonuçlan TKP(B) MK ToplantlSı Belgeleri ola­
rak yaymlanda. Bu belgeler içinde yer alan Sonuç Bildiri­
si 'nden şunlan okuyoruz:
Bu dönemde, Türkiye Solu 'nda ayrışma ve netleşme
hızlandı. Devrimci ve reformisı eğilimler h.�' olayda ken­
dini belli ediyor. ... R�formistler Evren ve Ozal 'ın müsaa­
de ettiği kadar muhalefet yaparak avunabilirler. Ama biz
faşist diktatörlüğü yıkacağız. Hedefimiz, ilk aşamada fa­
şist diktatörlüğü yerle bir etmektir ve bunda kararlıyız."
(Belgç_ler, s.57, Eylül 1 988)
Ozünde reformist olan bir mücadele perspektifini
sert mücadele çağnlanyla birleşti!'ITlekten ibaret bu söz­
ler, bizim Belgelerden ve Işçi Gerçeği nin şon
sayılanndan izlediğimiz bugünkü TKP (B) gerçeğinin bir
'
özetidir aslında.
Bu grubun " faşist diktatörlük" dediği Evren- Ö zal Idi­
ğinden öte bir şey değildir. B u. anti - 1 2 Eylületi perspekti­
fin " sol" terminolojiyle ifade edilmiş bir çeşitidir. Anti1 2 Eylülcü reformisı platforma aynca değinileceği için
burada uzatmak yararsız. Şu kadannı söyleyelim; TKP
(B) reformisı bir gelenekten koparak devrimci hareket
saflannda yerini almıştı. Ama her şey gösteriyor ki, kop­
tuğu kesimin reformİst ideolojik öğelerini kuvvetli bir şe­
kilde taşıyor. Bunu "sol" vurgularla bezemek hiç
inandıncı olmuyor. Yalnızca bu grubu sıkıntıya sokuyor.
Politik Büro Raporu "asıl tehlike .. . Evren- Ö zal faşiz­
midir" (s.22) "Türkiye halklannın baş düşmanı . .. faşist
generaller ve ANAP'ın kendisidir" (s.23), diyor. Bu
bakış kaçınılmaz sonuçlannı DYP ve SHP 'den medet
umma, bu gerici burjuva partiler hakkında hayaller yay­
ma olarak üretiyor. Belgelerin 1 9 . sayfasında, Politik Bü­
ro Raporu 'nun şu sözlerini okuyoruz: "SHP ve DYP 'nin
kapitalizm içinde çözüm önerileri hiç bir şey değiştirmez.
iyi niyetli olsalar, demokrasiye gerçekten inansalar da
bir şey değişmez. Çünkü politikayı IMF ve diğer ala1 00
caklı/ar dikte ertiriyor. Geçmişte' böyleydi, bugün de böy­
le. Kaldı ki Demirel için iyi niyetten de başsedilemez. "
Bu hiç değilse SHP için iyi niyetten bahsedilebileceği
anlamına geliyor. TKP(B) buna yürekten inanıyor olmalı
ki başka yayınlan nda, Ecevit'in ı 2 Mart sonrası demago­
jik çıkışlanyla sağladığı başanyı örnek göstererek
SHP 'ye akıl veriyor, yol gösteriyor. Zaten yukandaki
saurlar da, " faşist generaller tasfiye ed ilmed ikçe emper­
yalizmden bağı m sız bi r poli tika güdülmedikçe, sosyal­
demokrat bir parti de başanlı olamaz" şeklind�_sürüyor.
1 2 Eylülü bir grup generalin ya da Evren-Ozal ikilisi­
nin icraatı gibi göste re rek sermayenin karşı-devrimci
sal d ı n sını pe rdelemek hoşnutsuzl uğu ve birikimi düzen
içinde eritmeye, parlamentoya kanalize etmeye çalı şm ak,
böylece sermaye egemenliğini pekiştirrnek vb. tüm bun­
lar, bizzat burjuvazinin şu dönem ki yedek politikalandır;
SHP ve DYP 'nin şahsında dile getiriliyor, devreye soku­
luyor. Revizyonistlcr, liberal solcular bu poli tikalann ye­
değindeler. TKP(B) ni n bakışı bu politikalann etki sa­
hasındadır.
Toplantının Sonuç Bildirisi şunlan da içeriyor:
,
,
'
"MK 'mız gerek SHP örgütünde gerekse parlamentoda
anti-faşist anti-emperyalist, devrimci yurtsever eğitime
bir daha dikkat çeker. . . Sol sosyal demokratlar dostumuz­
dur".
Böylesi vaazlar SHP Solculuğunun bir türünü arılanycr.
İç politik mücadeleye ilişkin bu refonn ist vaazlara,
dı şta "Gorbaçov Yoldaşın" ve dünya komünist ve işçi ha­
reketini yıkıma götüren kruşçevci 20.Kongrenin hararetle
selamlanması eşlik ediyor: "20.Kongre 'de belirlenen sos­
yalist demokrasi, yönetimdeki atılımlar, barış içinde bira­
rada yaşama, maddi müşevvik kullanma vb. politikalarla
SBKP 'nin doğru çizgiyi savunduğu bugün Çin Halk Cum­
huriyeti 'nde bile utangaçça kabul ediliyor. " (s.8 -9)
Şıracının şahidi bozacı olurmuş! Kruşçev 'in şahidi
Deng Siao Ping!
TKP(B), "dev rimci radikal dostlar"la birliğini bu te­
melde "pckişLircceği"ni sanıyorsa çok yanılıyor. Bu gö101
rüşler ve platfoımda. ısrar, yazık ki, onu yalnızca geldiği
yere, gerisin geri TSlP'e götürür.
* * *
TDKP'ye gelince. Genellikle kaımakanşık bir anlamsız laf yığını olan Devrimin Sesi 'nin ilk sayfa
yazılanndan biri (kısa bir süre önce) şöyle bitiyordu:
"TDKP'nin, bugünkü şartlarda ne yapacağını bilen ko­
numda olması geleceği için umut ışığıdır".(Sayı: 68,
Ağustos 1988)
TDKP'de "ciddiyet bunalımı" yıllardır yaşanıyor.
Ama bu kadan fazl a artık. Ne yaptığını bilen bir TDKP!
Devrimci kamuoyu bir yana, bu TDKP tabanıyla alay et­
mektir. TDKP ne yaptığını gerçekten biliyorsa, hayli
zayıflamış bir umutla da olsa TDKP tabanı bugün hala
neyi bekliyor? Bu satırlan yazanlar bulutların üstünde
yaşıyor olm alı. TDKP tabanı bugün, geçmişin değerlendi­
rilmesi ve Türkiye devriminin temel sorunlan konusunda
TDKP'nin neyde karar kılacağını bekliyor. Bu bekleyiş
yıllardır sürüyor ve bugün artık çok kritik bir aşamaya
gelmiş bulunuyor. TDKP bakışını bir an önce netleştir­
mezse, onu hiç de hoş bir akibet beklemiyor. Söyleyecek­
leri onu kurtam mı? Bu da ayn bir sorun, çok bir şey
kalmadı, "büyük bekleyiş"in sonunu hep birlikte görece­
ğiz. Ama belirtiler pek bir "umut ışığı" veımiyor. Son
sayıda (72 . sayı, Aralık 1988) yer alan " l O.cu* Mücadele
Yılına Girerken" yazısı, bu çevrede işlerin bayağılıkla içi­
çe b�r komedi ye dönüştüğünü bir kez daha kanıtlıyor.
Iç kargaşa ve belirsizliği yaşadığı dönemde ne yapı­
yor TDKP? Devrimin Sesi bu soruya bir aynadır.
Baktığımızda ötekilerden özünde farklı bir şey göremiyo­
ruz. Yalnızca "solcu" bir görünüm vermeye çalışıyor.
Ama "kendi kendine sansür uyguladığı"nda keskinliğin
sağcı özü büt�n açıklığı ile beliriyor. Bu arada şu dönem­
ki muhatabı Ileri dergisiyle açık ya da örtülü iç karartıcı
polemikler.
*Gramer açısından doğal olarak yadırganacaktır, ama orijinalinde
böyle.
1 02
B ayağılıklar da denebilir buna. B u vesileyle şöyle sözler­
le de karşılaşıyoruz: "TDKP önderliği kendi hatalanyla
da uzlaşmaz ve uzlaşmayacaktır" . Bu atışageldiği üzere
TDKP önderliğinin TDKP önderliğine bir övgüsü oluyor.
Ama nedir bu TDKP önderliği? TDKP Kuruluş Kongre­
si ne bir önderlikle gidildi ve bu kongreden seç ilmi ş bi r
önderl i kl e çıkıldı. TDKP bu önderliğin hesabını verm i ş
m idi r kendi i çi nde v e yı ğınl ar önünde? 9 yıl sonra nedir
b u ön derli ği n durumu? T DKP 'n in göky ü z ünd e yaşayan
"önderleri " kendi le riyle alay e tm eyi bir yana bırak­
malıdırl ar. Zira her şey yeryüzünde yaşandı; TDKP ta­
banının, tüm devrimcilerin ve yı ğı nla rı n gözleri önünde. *
TDKP yayın organı Devrimin Sesi 'nde çok nadir de
olsa, ciddi yazı lara da rastlanıyor. "TKP 'nin Doğu�u ve
Gel i şmesi " başlıklı yazı buna bir örnek. Ama ilginç bi r
örnek. Türkiye sol hareketinin tarihine çok özet bir bakışı
içeren ve Türkiye 'de pani sorununu tanı şan bu yazı, bu
tarih içinde TDKP 'in yeri konusunda sı r vemı i yor. Bu­
nu suskunlukla geçiştiriyor. Şubat 1 980 'den sözetmiyor
bile. B u suskunluk şöy le pasajlarla b üleşince "ne yaptı­
ğını bilen bir TDKP" iddiası hepten gaıi pleşiyo "Bugün
'
,
yine, Türkiye işçi sın�fının komünist partisini işçi sı nıfİ nın
bağrı ndan
yaratma sorunuyla
başbaşayız" "
TKP )'i tarihi süreci içinde incelemek, LeniniH partinin
önündeki engelleri irdelemek, bugün da!ıa da acil bir gö­
rev olarak önümüzde duruyor. " (Sayı:69, Eylül 1 988, s.9 )
. . .
Kasım 1 988 tarihli 7 1 . sayıda re fomı ist re ferandum
taktikleri , sorunun teorik-siyasal temel leri açı kta bıra­
kılarak , ö lkeli bir clehti riye tabi tutuluyor. M uhal i f burju­
va pan i leri arasında ayrıml ara, parlamenter platforınlara,
düzenin iç çatışmaianna bağlanan reformist umutlar
haklı olarak yeri l i yor. Ama unutmak ve unuuurınak iste­
diği , ne var ki unutulması olanaksız bir şey var. Bu refor­
mİst bakışın en yetkin teorik i fadeleri TDKP'nin teoris­
yenleri
*TDKP önderl iğinin "bazı unsurlar"ının değil, ezici çoğunluğu­
nun utancı yaşadığını herkes biliyor. Hiç bir hokkabaz bunu kararıa­
maz.
103
�
tarafından o ya konmuştur ve bu utancı temizlemed ik­
çe, TDKP en on konuşması gerekenlerdendir.
Bugün
vrimci Yol savunmasıl}_d a yer alanlar yıll;ır
önce Devrim n Sesi 'nde yer aldı. Ozünde kaybedilmi-ş
hakiann yeni en kazanılmasına dayalı olan anti-12 Eylül­
cü platform ki reformist referandum taktikleri bunun
ürünüdür- yıllar önce en net şekilde TDKP teorisyenlerin­
den biri taraı ından formüle edildi. Reformistlerle "de­
mokrasi elde elmede" amaç birliği içinde olunduğunu,
yalnızca "el d etme yönteminde aynlıklar" bul undu ğun u,
fakat bunl a n leştiri yle gidermek gerekti ğini , "demokrasi
tutarlı savunulmuyor, yöntem yanlıştı r denilcrck" refor­
m istlcrle itti f ktan kaçman ı n "sol sekterlik" old u ğu nu ve
�
�
P,
E
olacağını sav nan bir MK broşü rü , şu dön dönlük refor­
mİst taktiği fo ülc ediyord u :
"Burada ıakip edilmesi gereken siyasi taktik, cun­
tanın yasaklat/ığı demokratik hak ve özgürlüklerin yeni­
den elde edibh esi konusunda çabanın olup olmadığıdır. "
(Kasım '84 tarihli TDKP-MK broşürü, s.38 )
Ye d aha neler! * Şimdi akibeti hakkında rivayetler
m uhteli f ol m�kla birli kte, bir kaç sayı öncesine kadar
Devrimin Sesi 'nin başında bulunan bir tcorisycnin kale­
minden çıkma bunlar. Çeşitli yayın organl an re fo rmİst
eğili m i dcği �ik vcsilclerle sık sık scrgili yorlar.
Ama hiçdirinin sorunu bu dcreec açık ve çıplak i fade
ettiğini gönncdi k . Durumu bu olanlar, bugün başkalarını
reformizm
konusunda
clcştircbiliyor.
Dahası
hiç
sıkılmadan şunlan yazabili yorlar: "TDKP her zaman, re­
formistlerin işçi ve emekçiler üzerindeki etkinliğini
kırmaya, emekçitere doğruyu göstermeye çalıştı ve
çalışacaktır " (72. (son) sayı , s. I 5 )
*Ömcğin: "Faşizmi 'dönüşüm c ü 'yollarla tasfiye et­
meyi amaçlayanların bu yanılgıianna rağmen onlarla de­
mokrasiyi savvtnma konusunda birleşebiliriz. Bundan ötü­
rü henüz kurulma aşamasında olan DSP hareketine
ilgisiz kalmamalıyız. Demokrasi talebini savunma konu­
sunda birlikte hareket etmenin yolları nı aramalıyız "
(Aynı broşür, s.63)
1 04
B u yalanlara, 8 yıldır kullanılan "dimdik ayaktayız" tera­
neleri eşlik ediyor. Yalana dayalı propaganda gericilere
hastır, devrimciler buna asla tenezzül etmezler.
"' "' "'
Emeğin Bayrağı, geçmiş konusunda bir "değerlendirme" sahibi oluşuyla ötekilerden aynlı y or. Ne var ki bu
değerlendirme bir dar görüşlülük numunesidir. Kendin­
den ötesini gö rm üyo r. Yalnızca özel bir geçmişi, uzantısı
olduğu geçmişi değerlendiriyor. Kendini Türkiye devrim ­
ci hareketinin gelişme süreci içinde değerlendirebilmek
bir yana, kendine çok benzer bir kaç grupla ilişkiler için­
de bile dcğerlcndircmiyor. H ayır, o yalnızca kendini ve
kendi sürecini değerlendiri yor. Bu olanaklı mı? i na­
nılması belki güç ama, Emeğin Bayrağı bu olanağı bulu­
yor! 1 5 yıllık geçmişi değerlendirdiğini sananlar, henüz
bumunun ötesini değerlendiremiyor ve şunlan söylcyebi­
liyorlar: "Diğer yandan, devrimci sosyalist akımm, bir­
den çok yoğunluğu kapsayıp kapsamadığı, tartışmalı bir
konudur. " (S ayı :4 , s. 1 9, Haziran 1988)
Maoeuluğun eleşti risiyle "devrimci sosyalistl e rin teo­
risindeki sakatlık ve çarpıklıkl ann" aşıldığını, ve böylece,
teorik gelişme ve pro gramın oluşturulmasına ilişkin süre­
cin "tam amlanmış oldu"ğunu bildiren Emeğin Bayrağı ,
kendini bu ara, "parti leşme süreci"nin öteki halkası olan
"proletarya hareketine bağlanma"ya vem1 i ş bulunu­
yor.Demokratik programı bu sayede ekonom i zm ve sen­
dikalizınle çiçekleni yor. B i r ara Halkın Kurtuluşu 'nun
geçmişte devriınci hareketin bir kesiminde tunuğu yere
lıevcslcnen bu derg i , Halkın Kurtuluşu 'nun bir kari katü rü
olmayı sürdürüyor. " Proletarya hareketine bağlanm a"da
özel bir ye� tuttuğu anlaşılan ve üzerine sayfalar dolusu
yazılan DSIM 'Icr de dünkü DSM 'lerin karikatürü olarak
bel i riyor. *
* " Eleştiri" bandı ve "DSlM ÜZERINE" başlığıyla yayınlanan tck
sütunluk bir okur mektubu, s ayfalar dolusu boş l afın içyüzünü çok
kısa ve çok özlü olarak sergiliyor. Şöyle soruluyor mektupta: " B ir so­
rum var: Acaba DSlM üyesi olan işçiler önceden zaten taraflarınız
olan işçiler değil mi'!'' (S ayı: 1 0 , Aralık 1 988, s.24 )
105
"Bu dergi kendiliğindenciliği ve ekonomizmi yaşa­
makla kalmı�or, teori haline getiriyor ve savunuyor. 6.
sayıda (Ağu�tos ' 88) Demokrasi Kavgasında Devrimci
Çizgi" başlıiClı bir yazı yer alıyor. Demokratik kapitalizm
ve demokratik iktidar program ını da tanıtıyor. Yazıda
çok sık kullanıran bir kavram var: " Emekçi halk egemen­
liği " . Milli devrimci iktidarla başlamıştı MDD Hareketi .
Sonra bu 70'lerde demokratik halk iktidan ve bunun çe­
şitlemelerine bı raktı yerini . Şimdi Emeğin Bayrağı'nda
"emekçi halk egemenliği" halini almış bulunuyor. Peki
nedir "emekçi halk egemenliği"? Cevap şöyle: " . . . emekçi
halk egemenl iği, sosyal demokrasinin savunduğu bu� u v a
parlarnanter cumhuriyet değil , ondan çok daha ileri de­
mokrasi olmalı. . . 'doğrudan demokrasi'nin ifadesi bir
cumhuriyet olm alıdır" (s.28) Devamında sayılan özellik­
Iere bakılırsa, bir tür sosyalist sovyet cumhuri yeti bu.
Ama hayır, bu yazıda başka belgelerde bunun sosyalist
bir demokrasi olmadığı, sovyet örgütlenmesine dayalı
küçük-buıjuva demokratik bir cumhuriyet olduğu açıklık­
la ve önemle söyleniyor. Bu aşamada ötesine geçmeye
kalkmanın Troçkizm olduğu da döne döne ekleniyor.
Nedir ki Troçkizme bunca saldı ranlar, biraz dolan­
haçlı bi r yoldan aynı Troçkist mantığa çıkıyorlar. Bu
şaşkınlar proletarya diktatörlüğünün, proletarya önderli­
ğinde devrimci bir emekçi egemenliğinden başka bir şey
olduğunu mu sanıyorlar?
Eğer bu emekçi eğcmenl iğinin başında proletarya
varsa (ki kapitalizm çağında başka türlü bir emekçi ege­
menliği, teoriye ve tarihe aykındır), bu proletarya de­
mokrasisindcn başka nedir ki? Değişik yoldaşlar Ekim
sayfalannda bu küçük-burjuva darka falılığını değişik de­
falar hedef aldılar, proletarya diktatörlüğü kavramının bi­
limsel içeriğini Lcnin'e dayanarak anlatmaya çalıştılar.
Ama nafile! K üçük-burjuvazi elbe t kendi ufkunu teorileş­
tireccktir. "Sosyal demokrasinin savunduğu buıj uva par­
lamenter cumhuri yetten" ötede, ama proleter sosyalist
cumhuriyetten de beride ! B u rjuva bir toplumda, sermaye
egemenliği koşu ll annda işte bu tam bir küçük-buıjuva
,
1 06
fonn ülasyonudur. Gerçek yaşam karşısında eğreti, ama
son derece anlaşılır bir sınıf mantığına dayalı.
Demokrasi ufkunun siyasal taktiklerde 1 2 Eylüle mu­
halefet platfonnuna dönüşmesine Emeğin Bayrağı da bir
örnek. Fakat durumu ötekilerden yine de farklı. Her şeye
rağm en radikal bir konumda duruyor. Buıjuva muhalefe­
tin yedeğine düşmernek çabasında. Ama elinde olmaya­
rak bu alana doğru meylediyor arada bir. Demokrasi ufku
onu graya çekiyor.
O rneğin 1 2 Eylül özel sayısındaki başyazıdan şunlan
okuyoruz: "12 Eylül üzerinden 8 yıl geçti. Ama bu döne­
min suçluları /?_e nüz iş başındalar. Oysa onlar yığınla suç
işlemişlerdir. Oyleyse 12 Eylül suçluları yargılanma/ıdır.
A ma bu kendiliğinden olmaz. Bunu sağlayacak olan pro­
letarya ve emekçilerin mücadelesinin dayatmasıdır.
Yakın dönem deneyleri olarak Yunanistan, A rjantin de­
neyleri de bunu gösteriyor. Oralarda halkın mücadelesi­
nin dayatması sonucunda cuntactlar ve suç ortakaları
samk sandalyesine oturtuldular. Türkiye 'de de en başta
yapılması gereken şeylerden biri budur. "
Ço k keskin görülen bu sözler, dönem in tüm reformİst
e ği l i m temsilcilerinin onak nakaraud ı r. Yunanistan ve
A rj antin hep olumlu örnekler olarak veriliyor. Evet "ora­
larda" gerçekten öyle oldu. A m a işte böylece de "sistem"
ve "ordu" aklanmış, "düzen" ycrlqmiş old u. H alkiann
devrimci birikimi ve tepkisi düzen sın ı rlan içine hapsedi­
l i p eritilmiş oldu. Tck yanlı ve darkafalı demokrat­
lanmızın hep unuttuğu, yukandaki kampanyanın başını
çeken 2000 'c Doğru dergisinin hep unuLLurdu�ru gerçeğin
öteki yüzü tam da budur.
1 07
ll. Bölüm
" Demokrasi mücadelesi" : İktidar perspektifinin
yilirildiği alan
a) Demokrasi mücadelesi ve demokratik
devrim tezi
Demokrasi sorununu ve mücadelesini ele alış, Türkiye
devrimci hareketinin iç tartışmalanndan olduğu kadar iç
aynşmalannda da temel öneme sahiptir. Programa, dev­
rim stratejisine ve politik taktiğe ilişkin tanışmalarda özel
bir yer tutmaktadır. Demokrasi mücadelesi geçmişten be­
ri, fakat özellikle de bugün, "devrimci-demokrat"lann bir
bütün olarak tökezlediği , burjuva-demokratik görüşün tu­
zağına ve burjuva reformizminin yedeğine düşmekten
kurtulamadıklan bir sorundur. Abanınaya düşmeksizin
söylenebilir; Türkiye devrimci hareketinde devrimci ko­
münistlerlc devrimci demokratlann, proleter sosyalizmi
ile küçük-burjuva sosyalizminin (demokrasisinin) temel
aynm ve safiaşma noktalanndan biri olacaktır bu sorunu
ele alış.
Haliyle konu çok kapsamlı ve ve çok boyutludur. (Bi­
lindiği gibi buna şimdilerde bir de "sosyalist demokrasi"
tartışması eklendi). Biz tartışmamızdaki yerini sınır­
lamak, devrimci hareket saflannda bugün beliren refor­
mİst eğilimle ilişkisi sınırlan içinde, kısaca ele almak du­
ruınundayız. Nasılsa geçmişin olduğu gibi önümüzdeki
dönemin de temel tanışına konusu olacaktır ve üzerine
tartışıp yazmak için çok vesile çıkacaktır. Konuyu sınır­
lamanın bizi aşan nedenleri de var. Az sonra da değinece­
ğiz ; reform İst eğilimin temsilcileri çok laf edip temel so­
runl arda suskun kalma yeteneğini , üstelik ü stüne en çok
laf ettikleri demokrasi sorununda da sürdürüyorlar. Yeni
dönemde soruna biraz olsun açık yaklaşına örneğini Dev­
riınci Yol Savunmasında görebilmek mümkün. TDKP'­
nin 1 2 Eylül sonrasında Ecevit'e el uzatırken ortaya attığı
"Türkiye 'de hala gerekli olan burjuva demokrasisidir"
108
düşüncesi, bu kez Devrimci Yol Savunmasında açık­
seçik dile getirildi.
Bir marksist için "demokrasi" gerçekte çok mu kar­
maşık bir sorundur? Olmasa gerek. Ama marksist olduk­
lan iddiasındaki liberallerin ve halkçı devrimcilerin elin­
de karmakanşık hale gelmesine de şaşmamalı. Yalnız bu
tarih.şel dönemde ve yalnız Türkiye 'de olmuyor bu.
Omegin, yüzyılın başında da hayli uğraştırmıştır bu
·
sorun . Bir çok kimse yolunu diğerlerinin yanısıra bu so ­
ru nda şaşırmıştır. Çok boyutlu bu sorunun "güçlük" yara­
tan yanlanndan biri de demokrasi mücadelesini ele
alıştır. Lenin bunu şöyle tanımlıyordu: " insan, demokra­
si için mücadele ile sosyalist devrim için mücadelenin,
birincisini ikincisine bağımlı kılarak, nasıl birleştirilece­
ğini bilmelidir. Bütün güçlük burada yatıyor; meselenin
özü buradadır. " *
Marksizmin l i beral yorumculan, kautskiciler, "doğru
demokratik istekleri, geleceğe, toplumsal devrime deği l ,
geçmişe, ba n şç ı l kapitalizme göre tasarlamak" hatasına
düşüyorlard ı . Emperyalist ekonomistler i se demokrasi
m ücadelesinin anlamını ve önemini kavrayamıyor, de­
mokratik istem ieri n savunulmasına karşı çıkı yor, bunu
oportünizme veri lmiş bir tav i z sanıyor ve demokratik is­
Lemlerin " kapitalizmde olanaksız, sosyalizmde gereksiz
olduğu" saçma sonucuna vararak Marksizmi karikatürlcş­
tiriyorlard ı .
Lenin, liberal, anarşist ve ekonomist sapm al an bira­
rada hedef alarak, kapitalisı bir ülkede demokrasi sorunu­
nu ele alışın şu son dereec özlü ve önem li tanı mını yaptı:
"Demokrasi sorununun marksist çözümü, proletaryanın,
burjuı'azin in devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak
üzere (siyahlar bizim), bütün demokratik kurumları ve
bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesi­
dir. "
(Sonraki aktarmalar aynı eserin Sol Yayınlan
basımından yapılmıştı r, s. l4 ve 24)
* Inessa Armand'a Aralık 1916 tarihli mektup. Marksizmin Bir
Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, Koral Yayınlan, s. l l O.
1 09
Devrimci-demokratlanmız Lenin 'in sözünü ettiği
güçlüğe tekrar tekrar yenilmekle birlikte, sorunun bunca
çapraşık hale gelmesini, ayağa dolanarak buıjuva"demok­
ratik . utkun tuzağına düşürmesini anlaşılır kılan bir dizi
başka neden var, yakın zaman Türkiye'sinde.
Modem revizyonizmin ve popülizmin, özellikle mao­
culuğun, yarattığı bulanıklığın ve bunun Türkiye devrim­
ci hareketi üzerinde hala kınlmayan kuvvetli etkisinin
önemini, dış kaynaklar olarak vurgulayalım ve bir yana
bırakalım.
Bundan daha kuvvetli bir kaynak, Türki ye sol hareke­
tinin kendi ideolojik geleneği ve mirasıdır. Eski TKP'nin
demokrasi sorununu ve mücadelesini ele alışı, özünde II.
Enternasyonal oportünizminin liberal yorumunu aşamadı.
Bu gelenek ve miras, 1960 'larda her iki dış k�ynaktan bir
arada beslenerek taze bi r kuvvet kazandı. TIP ve MDD
hareketinin ideolojik çizgisinde yeni ifadeler buldu.
'60'lann bu iki ana akımı arasında ülkenin toplumsal ge­
lişme düzeyi , devrimin niteliği ve devrim stratejisi üzeri­
ne hararetli tartışmalar oldu. Bu tartışmalar doğal olarak
demokrasi sorunu ve mücadelesini de kapsıyordu. Her iki
akımın da soruna yaklaşımı aynı liberal ideolojik öze da­
yanıyor, buıjuva düzenin çerçevesini aşmıyordu. Fark,
aynı hedefe parlamentarist ya da darbeci yollardan hangi­
siyle ulaşmak gerektiğine il işkindi.
Bugünün devrimci-demokrat hareketi çok büyük bir
bölümüyle '60'lann MDD Hareketinden kök aldı. Ilk ide­
olojik şekillenmesini ord a yaşadı ve temel programatik
görüşlerini oradan aldı. MDD Hareketi, darbeci niyetleri­
nin de bir parçası olarak, devrimci kitle hareketlerine
olumlu yaklaşıp dönemin radikal unsurlanru bünyesinde
topluyor olsa da, özünde küçük-burjuva reformisı bir ha­
reketti. '7 1 Hareketi, reformist gelenekten tarihsel önem
taşıyan devrimci bir kopuş olarak yaşandı. Taşıdığı öne­
mi devrimci mücadelenin sonraki dönemleri somut olarak
kanıtladı. Ö te yandan bu aynı önem, buıjuva demokratik
devrim u lkunun ve istemlerinin programatik görüş olarak
Marksizm ve sosyalizm adına yerleşip kök.leşmesi olum­
suz sonucunu da yarattı. '7 ı Hareketi MDD Hareketinin
1 10
sınıf karakterini ve ufkunu .aşamamış, yalnızca aynı dev­
rim görüşüne (demokratik devrim) ve aynı temel istemle­
re (demokrasi ve bağımsızlık) devrimci radikal bir içerik
kazandırmış, gerçekleştirilmesi için ihtilalci bir yol tut­
muştu.
Türkiye kapitalizminin nispi geriliği, tarihsel olarak
çözümlenınemiş bir kısım buıjuva devrim görevlerinin
varlığı, küçuk-buıjuva yığınların '80'lere kadar gösterdi­
ği siyasal canlılık, işçi hareketinin sendikal hareketi pek
az aşarak küçük-buıjuva kabanş gölgesinde kalması vb.
tarihsel, toplumsal ve siyasal etkenlerle birlikte ele al­
madıkça, kuşkusuz, buıjuva-dcmokratik ufka dayalı dev­
rimciliğin Marksizm ve sosyalizm adına Türkiye'de bu
derece ve nispeten uzun bir süre etkin kalması an­
laşılamaz.
MDD Hareketi devrim tezini, Türkiye'nin toplumsal
gelişmedeki geriliği tahlillerine, "yan-feodal, yan­
sömürge Türkiye" tespitine dayandınyor, emperyalizm işbirlikçi kapitalizm- feodalizm üçlüsüne karşı "anti­
feodal, anti-emperyalist bir devrim" ve "tam bağım sız ve
gcrçc�ten demokratik bi r Türkiye" görüşünü savunuyor­
du. * Ongörülen Türkiye 'nin buıjuva gelişmesiydi ve de­
mokrasi de bu gelişmenin si yasal üstyapısı olarak gerçek­
Icşecekti. Devrimci hareketin yakın tarihini ve Türkiye
devriminin temel sorunlarını kapsayan bu çok kapsaml ı
konudan, kendi sınırlı konumuz için gerekli olan şimdilik
şudur: Demokratik devrim görüşü, MDD Hareketinin
tartışma dışı tutulmuş ideolojik bir mirasıdır.
Ve demokrasi mücadelesi sorununun çapraşık hale
getirilmesinin temel nedcnlerindendir.
70'lerde durum şuydu: Devrimci-demokrat hareketin
bir kesimi Türkiye 'nin toplumsal gelişme düzeyine iliş­
kin MDD'ci tahlilleri t'-:fketmiş, ama ondan miras devrim
görüşünü korumuştu. Otcki bir kesim ise, aynı sosyo­
ekonomik tahlillere bu kez Maa 'dan dayanaklar bularak,
yeni bir kılıkta ve tabii aynı devrim görüşüyle birlikte
sürdürmüştü.
*Ayrıntılı bilgi için Bkz. Mihri Belli, Yazılar ( 1965 - 1 970), özel- '
Iikle Milli Demokratik Devrim bölümü (s.200-263)
lll
Şimdi durum şudur: Artık devrimci hareketin Türki­
ye'nin toplumsal gelişme düzeyine en geriden , bakanlan
bile sessiz ve utangaçca "yan-feodalizm", "toprak devri­
mi" vb. göıiişleri terketmiş bulunuyorlar. Herkes senna­
yenin ege menli ğinden burjuvazinin iktidanndan, emek­
sermaye temel çe li şkisi nden sözed i yo r Kısaca Türki­
ye nin buıjuva gelişme düzeyi genel kabul görüyor.
MDD burjuva geli şme yle d emokratik geli şmeyi iç içe ön­
görm ü ştü. Bunda bir iç tutarlılık da vardı. Zaf!Ian ve ev­
rim bunu yı kmı ş , bu devrim tezini temel bir açınazla yüz­
,
.
'
yüze bırakmı ştır.
Ortaya çıkan soru şudur: Buıjuva bir toplumda, bur­
juvazinin iktidar ve proletarya-burjuvazi çelişkisinin te­
mel çelişki olduğu bir ülkede, demokrasi sorununun
Marksist çözümü nedir? Bir Marksist için bunun cevabı ,
Leni n i n yukan ya aktanlan özlü tanımından başka bir
şey olamaz.
Bizim "Platform Taslağ ı "m ı z Türkiye gerçeğini bu
leninist bakışa uygun ele al arak sorunu şöyle formüle ct­
m iştir. "Kapitalist gelişme ve emek-sermaye çelişkisinin
temel çelişki olması ve keskinleşmesi demokrasi sa­
vaşımının önemini, demokratik özlemleri ve onlar uğruna
savaşımı azalcmıyor, tersine arıırıyor; ama aynı zamanda
bu sorunu, iktidardaki sermayenin devrilmesi, proletarya
demokrasisi, proletarya diktatörlüğü sorununa bağlıyor, "
( Ekim, sayı :3, s. 20)
Ama marksist olduklan nı ileri süren dev rimci­
dcmokratlan mız hala direniyorlar. Demokrasi m ücadele­
sinin önem ini vurguluyorlar. Bu önem kuşku götürmez.
Tanışma ve aynl ı k bu mücadelenin önemine değil , nasıl
ele al ı oa ca ğı na i lişkindir. Nasıl sorusunu devrimci­
görüşüyle
demokratlanmız
demokratik
devrim
yanıtlıyorlar. Emek-sermaye çeli şkisinin temel çelişki ol­
duğu kapitalist bir ülkede, burjuva bir iktidara karşı de­
mokratik devri m ! Marksizmin bay ağı t aştın lması kadar,
mantık kurall annın alt üst edilmesidir de bu.
Marksistler burj u vaziyc rağmen, onu tecrit ederek
demokratik d evrim ö ngö rm üşlcrdir, ama burjuva iktida­
ra karşı, burjuvazinin devrilmesini hedef alan bir de'
1 12
mokratik devrim hedeflernek saçmalığına kendi payıanna
düşmemişlcrdi r. Geride hala demokratik devrim görevleri
duruyor gerekçesiyle, bu saçm a platforma düşen Karne­
nev türü "eski-Bolşev ikler"e Lenin 'in cevabını çok kimse
biliyor anık.
Kendilerine marksist diyenler bu garip çelişkiyi inatla
yaşıyorl ar. Kapitalist bi r toplumda, buıjuva siyasal iktidar
koşullannda, siyasal demokrasi istemine dayalı bir
devrim stratejisi izliyorlar. Buıjuvazinin iktidarda,
emek-semıaye çelişkisinin temel çe l i şki olduğu bir top­
lumda, burjuvaziyi devi rme strateji sinden kopanlmış,
kendi içinde ayn bir stratej i , dev rim aşaması ve program ı
haline getirilmiş bi r demokrasi mücadelesi , gerçekte bur­
j uva toplumun tam demokratl aştı nlmasından öte bir an­
lam taşım az. Burj uvazinin iktidannı koruması anlamına
gelir k i , bu en kabasından bir reform i zmdir. Tüm revizyo­
nistlerin ve libe ral solcuların ortak platfomıudur bu.
Hedeflerini ve görevlerini yanlı ş formüle etse de,
"devrimci-demokrat hareket" m evcut düzene ve iktidara
karşı fiili bir mücadele içindedir ve el beue reformisı bata­
ğa yuvarl anma isteğinde değildir. Ne var ki bu bi r i stek
ya da ni yet sorunu değildir. Toplumsal-siyasal evrim ve
sını fl ar mücadelesi prJtiği nin bclirginleştirdiği gerçekler,
dev rimci gruplann ideoloj i k görüşlerinde hayh deği şim­
Iere yolaçtı ve onları şimdi di bi refomıizm in batağı · olan
bir yokuşun kcnanna getird i . Si yasal demokrasi istemini
esas alan devrim stratejisinde ısrar, niyeıleri ne olursa ol­
sun onlan burjuva düzenin yedeği olmakla sonuçlanacak
bir yuvarlanışa, reformizmin batağına doğru sürüklenişe
götürecektir. Zaten birileri 12 Eylül sonrasında bu sürük­
fenişe girdiler ve şimdilerde hayli yol almış bulunuyorlar.
Diğer bazılannın ise i kide bi r ayağı kayıyor, doğrulup ge ­
ri dönüyorlar, ama u mmad ı kl an bir anda ve sorunda yeni­
den refomıizmin yedeğine düşüyorlar. Bunlar nomıaldir;
z i ra gerçek hayat saçm alı k tanımaz, kendi mantığını da­
yaLı�:
Ozetlc, bugün d em o k ratik devrim görüşü artık refor­
m izmi n eşiği haline gelmiştir. B u eşikten. . yuvarlanma­
lann örneklerini daha sonra da görccegiz. Once bu eşik1 13
ten yuvarlanmamak için çırpınan, ama demokratik dev­
rim görüşünde de ayak direyenlerin durumianna kısaca
değinelim. B u duruma girenierin bir kısmı açmazlannı az
çok seziyorlar, bunun verdiği sıkıntıyla adeta kıvranı­
yorlar. Terkedilmiş eski ana gerekçelerin yerine yenileri­
ni bulmak, ya da eskiden arta kalmış bir kısım gerekçele­
rin önem ve anlamını zenginleştirrnek gayretindeler. Yeni
gerekçelerin en gözdesi, Lenin'in ünlü, demokrasi müca­
delesi okulunda okumayan bir proletarya sosyalist devri­
mi yapamaz, düşüncesidir. 1 970'ler Türkiye 'sinde "solcu
aşınlıklar" a karşı yalnızca tüm revizyonisllerin değil,
Uğur Mumcu türünden liberallerin de, devrimcilerin
karşı sına ve üstelik çoğu ke�� Lenin 'den aklararak
çıkardıklan bir gerekçeydi bu. Once demokrasiyi kaza­
nalım da! düşüncesine dayanak olarak kullanılıyordu.
Oysa bu Marksizm-Leninizmin tam bir l iberal tahri­
fatıdır. Demokrasi mücadelesi okulunda okuma-mış bir
proletarya elbette sosyalist devrim yapamaz. Ama an­
laşılan devrimci-demokralanmız tıpkı liberal demokrat­
lanmız gibi, demokrasi mücadelesi okulunu, gerçekleşe­
cek bir burjuva demokrasisi koşullannda proletaryanın
demokratik eğitim tedrisatından geçmesi şeklinde
anlı yorlar.
Prol�rya bu mücadeleyi bugünden zaten veriyor,
dolayısıyla bu "okul "da daha şimdiden "okuyor" . Bütün
sorun bu mücadele ve eğitimin içeriği, nasıl ele alınacağı ,
nereye bağlanacağı sorulannda düğümleniyor. Komünist­
ler için sorun, bu mücadeleyi sermaye egemenliğinin dev­
rilmesi mücadelesiyle ve bu eğiti m i sosyalizm eğitimi i le
birleştirebilmek, sosyalist devrim ve sosyalist demokrasi
mücadelesine bağlayabilmektiL Marksizmin liberal yo­
rumculan , bugünün kautskicileri ise, bu mücadeleyi bur­
j uva toplumun demokratlaştı nlması hedefine ve bu eğiti­
mi burjuva-demokratik eğitime indirgeyerek buıjuva
düzenin sınırianna hapsediyorlar. Devrimci-demokrat­
l anmız ara bir yerde duruyorlar. B urjuva demokrasisi di­
yemedikleri gibi, sosyalist devrim de diyemi yorlar. Bu
onlann küçük-buıjuva siyasal sınıf konumlannın an­
latımıdır aslında. Dolayısıyla, burjuvaziye karşı demokra1 14
tik devrim görüşü, m arksist teori açısından ne derece saç­
ma olursa olsun, gerçekte belli bir sınıf m antığına sa­
hiptir: küçük-buıjuvazinin ara sınıf konumu.
Sanılabileceği gibi Lenin 'in "demokrasi m ücadelesi
okulu" düşüncesi, salt feodal mutlakiyet rej imi koşul­
larında bulunan geri Rusya için değil, tüm kapitalist ül­
keler içindir. Lenin, kautskici liberaller ve bir kısım Bol­
landalı ve Alman m arksistİn de dahil olduğu emperyalist­
ekonomistlerle Rusya'yı değil, asıl olarak Avrupa 'yı
tartışıyordu. Rusya 'nın özgün durumu tartı şmada tal iyd i ,
yeri geldikçe aynca belirtiliyordu. Sorun kapitalizm ile
demokrasi, sosyalizm ile demokrasi ilişkileriydi. Le­
nin'in "demokrasi sorununun marksist çözümü "ne ili şkin
tanımı, kapftalist ülkeler içindir. Demokrasi için serm aye
egemenliğine karşı demokratik devrim düşüncesi , Mark­
sizmin bayağı laş u nlması olur. Sermaye egemenliğine
karşı mücadele sosyalist devrimden başka nedir ki? Tek­
rarlamakLa yara var; Marksistler için bütün sorun, "prole­
taryanın, burjuvazinin devrilmesini ve kendi zaferini
hazırlamak üzere, bütün demokratik kurumları ve bütün
özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesidir. "
Bugünden yapılması gereken budur. Kapitalist bir ül­
kede bunun için bir burjuva demokratik aşama öngörmek
TKP'nin dünkü "ulusal demokratik devrim" ve "ileri de­
mokratik düzen" görüşlerini hortlatmaktı r.
Bir kısım devrimci-demokratlann- bir başka gözde ge­
rekçesi, " ya faşizm ne olacak?" sorusuyla özetlenebilir.
B izim cevabımız da özet ve yalnızca bir kaç karşı soru
olacak:
Faşizme karşı mücadeleden ne anlıyorsunuz?* Bu
mücadelenin hedefi sermaye egemenliğini 1 devletini
yıkmak mıdır? (ki bu durumda sosyali st devrime bağ­
lanır); yoksa yalnızcasermaye egemenl iğinin biçim sel
* "Türkiye 'de bugün çıplak bir sermaye dikıatörlüğü var. Faşizm
bu sermaye diktatörlüğünün aldığı somuı biçimdir. Faşizme karşı mü­
cadele bu dikıaıörlüğün biçiminde değişiklik yaratmaya indirgenme­
yecekse eğer -ki bu burjuva reformizmine kapının aralanmasıdır-, bu
dikıatörlüğü yıkmak, burjuvazinin siyasal ve ikıisadi egemenliğine son
vermek mücadelesinin bir parçasıdır yalnızca ... " (SHP Solculuğu,
Ekim, Sayı: 12)
1 15
de�işikli�i midir? (bu durumda ise. burjuva demokrasisi­
ne indirgenir). Birincisi bir marksistin, ikincisi marksist
geçinen
bir
liberalin
perspektifidir.
Devrimci­
demokratlann bu kesimi buna da elbet bi r ara çözüm bu­
luyor. Ama bu yalnızca · bir "ara çözüm "dür ve bu tu­
tarsızlı�ın bir sonucu olarak sık sık anlam ve içeri�i de­
ğişmektedi r. Bu "serüven"i incelerneyi b aşka bi r zam ana
bı ra kı yo ruz Ş imdili k - şu kadannı ekleyelim; değişik
gruplann şahsında, bunun "özünde burjuva demokrasisi"
demek olduğu, 12 Eylül sonrasında değişik defalar dile
getirildi.
1 970 'lerin ikinci yansında faşizm sorununa abartılı
bir vurgu yapıldı ve üzerine çok tartışıldı. Bu vurgu ve
tartışma, " faşizme geçit yok" reform İst sloganı yla dev­
rimci kitle hareketini burjuva muhalefetin yedeğine çek­
me liberal çabalannı hedef aldığı ve faşizme karşı müca­
dele bi r devrim (iktidar) sorunudur vurgusuyla birleştiği
sürece, çeşitli kusurlanna rağmen ol umlu bir rol oynadı.
Ne v ar ki yaşamın diyalektiği işledi ve zaman bu aynı
vurguyu 12 Eylül sonrasında, devrimci mücadeleyi burju­
va demokrasisi hedefine ve burjuva rcfomıizminin yede­
ğine vermenin dayanağı haline getirdi.
TDKP bunun örneklerini değişik defalar verdi. TKP
(B) vb. gruplar bugün benzer örnekleri hala veriyorlar. En
son örnek Devrimci Yol Savunması oldu: Faşizme karş ı ,
"Avrupa'daki gibi demokrasi " için!
Faşizme karşı mücadeleyi devrim aşamasına gerekçe
yapmak, yaşadığımız burjuva toplumun iktisadi ve sosyal
temellerini değil, mevcut sınıf egemenliğinin kendi sini
değil, yalnızca biçi mlerinden birini hedef almaktır. Bu ik­
tidar perspekti finden yoksunluk, sonuçta reformculuk de­
mektir.Konuyu dağı tm ak yararsızdır. Burjuva bir toplum­
da siyasal demokrasi i stemini hedef alan bir devrim
stratejisi, bu isteme hangi kanşık ve gizemli anlam yükle­
nirse yüklensin, özünde burjuva demokrasisini hedef al­
m akur. Siyasal demokrasinin tam gerçekleşmesi , buıjuva
toplumun tam demokratlaşmasından öte bir anlam
taşımaz. Buıj uv a bir toplumda bunu stratejik hedef yap­
mak, devrim aşamasının odağına yerleştirmek, i ktidar
.
1 16
perspektifini kaybetnıek, proletaryanın konumu ve bakış
açısından reformcu bir konuma d�şmektir. Her devrimin
temel sorunu iktidar sorunudur. Iktidardaki sınıf ya da
sınıflan devirmek sorunudur. Lenin ' de özlü bir tanımı
var: "Reform, ülkede iktidarı, eski egemen sınıfın elinde
bırakan değişkUkiere verilen addır" .
Evet, Türkiye burjuvazisini devirmek, iktidan ele gı::­
çirmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Devrim mü­
cadelesinin odağına bu sorunu koyuyor musunuz, koymu­
yar musunuz? Devrimin stratejik planı, sınıf güçleri ve
mevzilenmesinde cevaplanacak anahtar sorulardı r bunlar.
" Ya küçük buıjuvazi ne olacak?" diye soranlar önce bu
sorulara cevap vennelidirler. Türki ye 'de köklü bir iktidar
değişi kliği yaratacak gerçek bir devrim, mevcut sennaye
diktatörlüğünü devinnek demektir. B askı ve sömürünün
bunalmğı küçük-buıjuvazinin emekçi kesimleri , bilincin­
de olsun olmasınlar, bu diktatörl üğe karşı zaten mücadele
ediyorlardı ve ediyorlar. Bütün sorun bu mücadeleyi , bur­
juvaziyc karşı onu başanya ulaştıracak biricik toplumsal
güç olan proletaryanın önderliğinde, si yasal iktidar hede­
fine yöncltmcktir. Küçük-burjuva dcmokratlanmızın
yaptığı nedir? Küçük-burjuvazi yi ü rkütmemck adına,
onun u fkunu devrim u fku olarak tcorilcştimıck ve prole­
tarya adına savunmaya kalkm ak ! (Konu için bkz.
A . Azad, Küçük Burjuvazi Sorunu, Ekim, sayı : 1 0)
b- Reformist Eğilimin Temsilcileri ve
" Demokrasi Mücadelesi "
İ lginç bir durumla karşı karşıyayız. Siyasal demokrasi
i stemi devri mci-demokrat gruplann demokratik devrim
görüşıcıi ni belirliyor, program ya da m ücadele platfoml­
l annda baş köşcyi tutuyor, "demokrasi mücadelesi" poli­
tik mücadelenin esasını , politik takti klerinin çerçevesini
oluşturuyor. Ama öte yandan, tüm diğer temel sorunlarda
olduğu gibi bu sorunda da belirsizlik ve muğlaklık sürü­
yor.
Sorunu en çok tartışan Yeni Ö nc ü n ün ulaştığı nokta
'
1 17
netlik değil, tam bir bulanıklıktır. Ama bereket buıjuva
politika yaşamının sorunlan bu derginin demokrasiden
ve demokrasi mü,cadelesinden ne anladığını çıplak olarak
sergiliyor. Bu, demokrasinin bildiğimiz liberal-kautskist
yorumundan, yani sınıflar üstü "saf' demokrasiden öte
bir şey değil. Demireller, Ecevitler için demokrasi iste­
mezsek kendimiz için istemeye ne yüzümüz olur! Hem
sonra " bu yol bizi sosyalist demokrasi konusunda en bü­
yük �çmaza sürüklemez mi?" vb. (Sayı: 6, Başyazı)
Oyle ki, bu çevrenin, 1 987 Eylül referandumunda
aldığı reformİst tutumu gerekçelendirmeye çalışan
yazılan, saf demokrasiyi savunma metinleri olm akla kal­
madı, marksist demokrasi görüşüne aktif bir saldırıya dö­
nüştü. İ şin bu kadan kendi içinden bile ciddi tepkiler
aldı. "Tekin Yılmaz 'ın soşyalist demokrasi(devlet)yi yo­
rumlayış biçiminin Yeni O ncü çoğunluğunu sürüklediği "
yere işaret ederken. A. Ural, şu basit gerçeği hatırlatmak
zorunda kaldı : " Iki temel sım/ ve her ikisinin iktidar
perspektifi temelinde tanımlanmış demokrasi anlayışları
var. Bir temel sınıfın özgürlüğü diğer temel sınıfı n özgür­
lüğünü re4çlediyor. " ("Tanı şm a" bandı taşıyan yazı için
bkz. Yeni Oncü, sayı :9, Ocak 1 98 8 , s.46)
Yayını __son referanduma denk gelen işçi Dünyası, tu­
tumunu "Ozgürlük ve Demokrasi için Referandumda
H.A YIR" başlığıyla i fade elli. Yazının son bitiş paragrafı
"Ozgürlük ve Demokrasi" hedefinden ne anladıkl an nı
açıklığa kavuşturuyor:
" 'Ozgürliik ve Demokrasi ' s ımf mücadelesinin daha
açık ve özgür biçimler içinde cereyan etmesinin koşul­
larını sağlayacaktır. işçi hareketinin acil hedefi bu ol­
malıdır. A ncak böylelikle her türlü siyasi saflaşma ve bö­
lünme
sınıf
temelinde
şckillenme
olanaklarına
kav11;şabilir. " (Sayı: ı , s.7)
Istenen ve özlenenin burjuva demokrasisi , hedeflenen
burjuva toplumun tam demokratlaşması olduğuf!u göster­
mek için bu sözler bir yorum gerektirmiyor. Işçi Dün­
yası 'nın refq.rmist siyasal taktiklerinin genel temelidir bu
bakış. Onu Ozal-Evren ikilisine karşı , öteki buıjuva siya­
sal çevrelerden bir şeyler beklerneye itiyor. 4. sayıdaki
.
1 18
( 1 9 Ekim 1988) " 1 2 Eylül ve Muhalefet" başlıklı başyazı
bunun açık kanıtlannı sunuyor.
Bu dergi 2. sayısında, referandumdaki refoıınist tutu­
m unu bu kez ana m anşetten " Hayır. .. Hayı r. .. Hayır. .. "
coşkusuyla haykırdıktan sonra, kendi "hayır" tutumunu
"reformcu " hayı rcı1'lardan ayı rdetmeye ve bizde hep adet
olduğu üzere, l iberalleri eleştirerek kendi devrimci konu­
m unu kanıtlamaya çalıştı ve bu ona "demokrasi m ücade­
lesi " konusunda daha " ihti yatlı" sözler etme ol anağı ver­
di . İ şçi sınıfının demokrasi mücadelesinin ikili karakteri
olduğunu, i şçi sınıfı nın kendi demokrasisini , sosyalist de­
mokrasiyi savunduğunu ve bunun yolunun siyasal iktida­
ra sahip olmaktan geçtiğini; temel ve nihai olanın bu ol­
duğunu vb. vb. sı raladıktan ve " ikili karakteri "n ikincisi
olan yukanya aktardığımız 'özgürlük ve demokrasi 'yi de
bi r kez daha yindedikten sonra, nihayet dönüp dolaşıp
saadcde geliyor: "O 'büyük hedef'e doğru yürüyüşte kü­
çük bir adım olabilmesi için devrimci Hayır 'ların, re­
formcu ve burjuva Hayır 'ların farklı gerekçelerin ve
mantığın ürünü olabilmesi zorunludur. " (Sayı : 2 , s . 7)
Rcfoııni st tutumlan " O 'büyük hedefe "' bağlılık ye­
m iniyle bi rl eştirmek alışılagelen bi r dav ranıştı r. Ama " O
'büyük hedef'" hep t a uzaklarda, bel i rsiz b i r ycrdcdir. O
hedcfı nctlcştirip görebilmek için önce, yaşanan burjuva
toplumu dcmokratlaştı rmak, "özgürlük ve demokrasi"yi
bu çerçeve içinde kurmak, proJeLaryanın demokratik eği­
tim tcdri satını o doğacak ortamda tam amlamak gerek ki ,
sıra en nihayet sosyalizme gelebi lsin ! Bu nedenle, "Dev­
rimci sosyalistler bugünkü koşullarda 'iğne ile kuyu kaz­
maya ' (clbcllc o 'büyük hedef' için ! ) devam ederken her
şeye karşın böylesi gelişmeleri de dikkate alan kendi dar
diinyalarına hapsolmayan geniş ve uzun vadeli perspek­
t(flerin ürünü politikalar geliştirmeye çalışmalıdır/ar. "
(Sayı :4, Başyazı)
Okur doğal olarak "böylesi gclişmeler"i n ne olduğu­
nu m erak etmi ştir: "Başta işçi hareketi olmak üzere
çalışan yığınların çeşitli alanlarda kendiliğinden gelişti­
recekleri mücadeleler, belki de 'sosyal patlamalar ' mev­
cut muhalefet güçlerini de (ki m dersiniz bunlar?
1 19
Ş<;ışı racaksınız belki, SHP, DYP ve RP!) sarsar, derinden
etkileyerek, politikalarını değiştirmek zorunda bıraka­
bilir. "
Değiştirilmesi gereken ve değişmesi beklenen, "varo­
l an m u halefet' güçlerinden SHP ve DYP'nin 1 2 Eylülle
uzlaşma çizgileri "inde ifadesini bulan "politikalar"dır. Bu
·
"poli tikalar"da olum l u bir değişim zayıf da olsa olanaksız
değildir! Dolayısıyla, "geriye kalan muhalefet gücü"nü
oluşturan sosyalistler, bu olumlu değişirnde i fadesini bu­
lacak " böylesi geli şmeleri de dikkate almak" ve böyle bir
durumda öteki " muhalefet güçleri"yle 12 Eylüle karşı
kolkola gimıek zorudadırlar. " Kendi dar dünyaianna hap­
solm ayan geniş ve uzun vadeli perspektifler ü rünü politi­
kalar geliştimıe", öğüdüyle kastedilen tamıtamına bu­
dur! * Dikk atli okur, Kafkasyalı menşevi ğin "devri m in
muhtevasını geniş tutm ak" üzerine ünlü liberal öğüdünü
haLirlamış olmal ı . Devrimci takti k, yığınlann kendiliğin­
den m ücadelesini, doğabilecek " sosyal patlama"ları, bur­
juva m u halefetinin saptırıcı etkisinden korumak, onu pro­
letaryanın si yasal iktidar mücadelesine bağl amaktır.
Kitle m ücadelesinin baskısıyla, çeşitl i burjuva mih­
rakların giri şebilcccği ince m anevralan , politikal annda
olumlu gelişmeye yomıak, devrim ve sosyalizm davasına
çı plak bir ihanete götürür .. en bayağı bi r liberal turumdur.
" Ekonom ist ve yasalcı " Işçi Dünyası, politik taktiğinde
bu nıcnşevik-rcf'omıist tutumu savunuyor. Bu gazetenin
".çkono m i st ve yasalcı" yanı üzerine esip savu ran Yeni
Oncü yazan, bu li beral bayağılıklara gelince susuyor. Zi ­
ra bu kendi konum udur da. Ekonomizmin burjuva kuy­
rukçul uğunun öteki yüzü olduğunu, İşçi Dünyası ömcğin­
dcn daha iyi ne anlatabil i r?
Sözünü ettiğimiz ihanete götünne bir niyet sorunu de­
ğildir. Küçük-burjuva devrimciliğinin siyasal demokras i ­
ye dayalı devrim aşkının vardığı yerdir. Kapitalist b i r ül­
kede burjuva toplumunu demokratlaştımı ayı program
edinmek k�çını l maz olarak bu sonuca van yor.
*[nanmak gerçekten güç. Bu güçlüğü yenerneyen okurlara tam re­
ferans: ı 2 Eylül ve Muhalefet, B a�yazı, Işçi Dünyası, S ayı:4, s. ı, ı 9
Ekim 1 9 88,
s.l)
1 20
Ö zgürlük Dünyası i le Demokrat Arka�aş 'ın durum­
lan da pek farklı degil . Hatı rlanacağı gibi, Ö zgürlük Dün­
yası, "bir yanından yınılınaya başlayan" 1 2 Eylül ka­
ranlığına
dikkat
çekerek
yayınma . başlıyor
ve
sürdürüyord u : "Ö zgürlük Dünyası, demokratik özgürlük­
lerin peşinde olacak, toplumun demokratlaştırı/ması mü­
cadelesinde yerini alacaktır. Demokratik gelenekiere sa­
hip olmayan As-yatik bir despotlukta demokrasi
mücadelesi dirimse i önemdedir. " Aynı sayıda yer alan
Vel i Yılmaz imzalı yazıdan, " si ya s al demokrasi i ste­
m i"nin aşağı yukan b i r y ü z y ı l d an beri ve d o l ayı s ı y l a bu­
g ü n , " Tü rk i y e s i yasal gü nd e m i n i n birinci s ı rasını işgal e t ­
tiği"ni ö ğre n i yo ru z . (s . 2 6 ) 3 . sayı aynı v u rguyu,
B urm a ' daki k itle hareketleri nden, "ülkemizde bugün ve­
rilmekte olan demokrasi mücadelesine yol gösterecek
'klavuz ilkelerin ' zengin pratik derslerini" sunarken d ö ne
d ö n�_ y a pı y o � :
..
Ozetlc, Ozgürlü.k Dünyası da bir " Ozgürl ü k ve De­
m ok ras i " savaşç ı s ı . B u n a k u şku yok. Peki a m a bu derg i ,
Türk i y e ' nin b u g ü k ü tari hsel to pl u m s al gel i şm e d üzeyi n ­
de bugün s ı n ı f i l i şki l e ri i çi nde demokrasi m ücadelesini
nasıl e l e al ı yor? Nasıl bir demokrasi hedefl i yo r? Demok­
rat i k i stem l e ri neye göre tanım l ı yo r, nasıl bir devri m m ü ­
cadelesine bağlı yor'? B u ve benzeri so ru l a n n cevabını Oz­
gürlük Dü nyas ı 'nda aramak boşunadı r, dahası abesti r.
Zi ra bu de rgi nin p l a t fo rm u ı 2 E y l ü l e ve onun "top l u m u ­
m u z ''daki etk i le rine karşı m ü c a d ele platfo rm u d u r. Yerd i ­
ğ i demokrasi m ü c adel e s i n i n ç e rç e v esini de bu o l u ştu ru ­
yor. R e fo mı i s t g i d i �c sözde m ü d alıale s a y ı s ı o l an
3 . s a y ı d a n demok rasi konusunda e d i n d i ğimi z tck açı k l ı k
i s e " B urm a dcn e y i " n i n ş u m ü t h i ş b i t i � cüml esi o l u yo r :
" De m o k ra s i y e g i d e c e k her lıa l k ,
B urma yolundan ' ..geç­
mek zorunda" ( s . 2 4 l
Va y k i ''demokrasi ye g i decek " halklara ! B u rm a 'd ak i
sokak gösteri l e ri n i n , d üzen i ç i çek i ş m e l e ri n pota s ı n d a
er iti l d i ğ i n i b i l m e ye n mi v ar? Teorinin Yoksulluğu
yazısı ndaki tart ı ş m ayı (ken d i l i ğ i n d e ncil i ğ e tapı nm ayı )
burada yinclcmekten kaç ı n a l ı nı . A m a sorun y i n e bitmi­
yor. Demokrasinin sokaktan geçen m üc a d e l e sonucu elde
'
121
edileceği vurgusu, tek başına kişiyi demokrasi mücadele­
sine buıjuva-demokrat bakışın ötesine götürmez. En
i yi mser bir yaklaşımla aynı bakış temeli üzerinde devrim­
ci-demokrat yapar. Ama kapitalist bir ülkede bu kadan
devrimci demokrat olmaya bile yetmez.
Yunanistan, Portekiz, Şili, Arjantin, Filipinler, Kore
vb. ülkelerde bu rjuva liberalleri bile belirli dönemlerde
" sokak"tan yana olabildiler, ya da zaten kendilerine rağ­
men oluşan "sokak"tan yararl andılar. Sorunun özü de­
mokrasi mücadelesinin muhtevası, demokratik istemierin
hangi temelde tanımlanacağı ve hangi stratej ik hedefe
bağranacağıdır. B u açıdan bakıldığında B urma yazısı da
ilk iki sayıdaki "toplumun demokratlaşması " l iberal ufku­
nu aşmı yor. işçi Dünyası da kendi perspektifini, "çalışan
yığınlann çeşitli alanlarda kendil iğinden geliştirecekleri
mücadeleler, belki de ' sosyal patlamalar"' temelinde şe­
killendiriyor, nedir ki bu onu burjuva muhalefetin yedeği­
ne düşmekten kurtaramı yordu. Sonuç olarak, "sokak"
yandaşlığı, demokrasi mücadelesine m arksist yaklaşımda
bir santim ilerietmez kişiyi.
Demokrasi sorunu ve mücadelesi temaları üzerinde
yükselen Ö zgürlük Dünyası, sorunun ve mücadelenin ele
alınışı konusunda bize aç_ık bir şey söylemiyor. Nasıl ele
aldığını biz ancak, Yeni Oncü v e Işçi Dünyası örne k leri n ­
de olduğu gibi , güncel politika sorunlanna, d aha doğrusu
1 2 Eylülc m uhalefetine il işkin yazı lardan çıkarabiliyoruz.
Anti- 1 2 Eylülcü . . reform i st platformu d aha sonraya
bırakLiğımız için Ozgürlük Dünyası 'nın bu konuda sundu­
ğu zengi nliğe şimdilik clirpizi süımüyoruz.
Demokrat A rkadaş 'ı bir yana bı rakarak doğrudan
Devrimci Yol Savunm asına bakıyoruz. Kı saca belirtelim
ki bu. savunmada M arksizm in ve sosyalizmin izi , hatta bu
terimierin kendisi bile yok. Burjuva-demokratik bir bakış
ve ona uygun demokrat-halkçı bir tem1 inoloj i . " Faşizme
karş ı m ücadeleyi gerçek demokrasi için mücadele" olarak
ele aldığını söyleyen Savunma bundan ne anladığım , Av­
rupa ilc kıyaslama içinde şöyle açıkl ıyor:
"Türkiye 'de faşizme karşı mücadelenin esası Avru­
pa 'daki gibi olamaz. Çünkü, Türkiye 'de burjuva demok-
rasisi zaten elde edilebillfiş değildir. . . Buradan, faşizme
karşı mücadelenin esasının, Avrupa 'daki gibi mevcut de­
mokrasi/erin faşist karşı-devrime karşı korunması değil;
A vrupa 'daki gibi demokrasi/erin gerçek/eşebilmesi için,
toplumdaki demokratikleşmenin üst yapıda böyle bir poli­
tik düzen gerçekleştirebilecek düzeye yükseltmek hedefi­
ne yönelmiş bir demokratik devrim sürecini tanımlamayı
esas alan bir mücadeleye baglı kılınması gerektigğ orta­
ya çıkmaktadır. " (siyahlar bizim). (Demokrat Arkadaş,
sayı : 7, Kasım 1 98 8 , s. 1 6)
Bozuk, kan şık bir anlatım. Ama fikir oldukça net: fa­
şizme karşı, demokratik devrim sürecinin bir parçası ola­
rak, ve Avrupa ' daki gibi bir burjuva demokrasisi için!
·
B u aynı fi kir benzer biçimlerde birkaç kere daha yi­
neleni yor S avunma 'dan yayınlanan parçada. B u raya ka­
dar söylediklerim iz yeni bir şey eklerneyi gcrcktirmiyor.
III. Bölüm
Politikada reformizm:
1 2 Eylüle muhalefet platformu
Si yasal demokrasi istemine dayalı devrim görüşü rc­
fom1 i st eğil imin genel ya da programatik temeli yse, ı 2
Eylüle muhalefet pol itikası da onun bugün için ya­
şad ı ğımız döncmdeki taktik beliriş biçimidi r. 1 2 Eylülc
muhale fet platform u "demokrasi m ücadclesi"ni.!'l bug�n­
kü aldığı �jçimdcn başka bir şey değildir. Yeni Oncü, Işçi
Dünyası, Ozgürlük Dünyası, Demokrat A rkadaş, TKP(B)
Belgeleri vb. , tüm bu yayıni ann içeriği, bu mücadelenin
ı 2 Eylülde kaybcd ilm i ş hakların yeniden elde edilmesi ,
" demokrasinin kazanılması" ve sınırlannın genişletilmesi
mücadelesi olarak ele alındığının sayısız kanıtlarını sunu­
yor. " Dem okrasi mücadelesi" dedikleri şey, bugün somut
olarak ı2 Eylülün geriletilmesi, mümkünse 12 Eylülcü
bir kısım generali n yargılanm ası , " 1 2 Eylülün toplum ya­
şamımızd ak i izlerinin silinmesidir. "
1 23
Özgürlük Dünyası
Ekim 1 988 tarihli sayısında şun­
lan yazıyor:
"Oysa artık 12 Eylülün koyduğu hukukun bir hukuk­
suzluk, Anayasasının da bir karşı-Anayasa olduğu gö"rü­
şü toplum katlarmda yaygınlaşıyor ve genel kabul gören
(DYP, SHP, RP vb. dahil olmalı buna! ) bir yargı oluşu­
yor. "
"Sekiz yılı aşkın süredir yaşananların h ukuk ve top­
lum çıkarları açısından görüntüsü olanca açıklığıyla or­
tada durmaktadır. "
"Demokrasinin kazanılması ııe kesimisizliğinin sağ­
lanması, hukuki, siyasi, kültürel, diplomatik ve askeri
alanlarda 12 Eylülün bütünüyle sorgulan ması ,
ya rgıla n m ası ııe aşılmasıyla olanak/ıdır. "
". . . 1 2 Mart dö neminde olup bitenlerin h ukuk
açısından hesabının görülmemesi ve yapılanların yapan­
ların yanına kar kalması 12 Eylülcü/ere cesaret vermiş,
önlerini açmıştır. " (say ı : 2 , s.4, tüm si yahlar bizim)
Tüm bu paragraO ann pqpeşe y e r aldığı yaz ı , "de­
mokrasi ve demokrasi güçleri ne k a rşı i şl enen suçl ar"dan
soru m l u 1 2 Eylülün " yargı önüne ç ı k a rı l m ası " çağrısıyla
bi tiyor.
Özgürlük Dün.v ası 'nın sayfal an yukan y a ö rnekleri
aktarıl an sözl erle doludur. Tüm bunlar yeni l i berallerin
ad ına "topl umun dcınokratl aşLi rı lmas ı m üc adeles i " ded i k­
leri şey i n özü, özetidir. M ark sizm i n savunucul uğunu yap­
m ak idd i asıyla yay ı na başl ayan bir derginin, M ark sizm
ad ına yüzk ı za rtıcı bu satı rl arını yoru m l amaya kalkm ak,
ortalam a bir Tü rki y e l i dev rimcinin b i l i ncine s ay­
g ı sı z l ı kllr. Belki �u kadarı söylenebi l i r: Bu saLiriara im­
zasını atm ayacak bir rev i zyonist ya d a l i beral bula­
m azsı n ı z Tü rk i ye 'd e . M arks i s t geçinen l i beraller bir ya­
na, bir U . M umcu 'nun, bir C.Arcayürek "in yürekten
k ali l acağı görüşlerdir bunl ar. Daha doğrusu bunl ar, bu gi­
bi l i beral kö�e yazarl annın yı lla rd ı r te krarl adığı görü�le­
ıi n devti m ci saf1 a rd aki yankısı ndan başka. . bi r �e y de ğ i l ­
d i r. S H P " Sol kanat" m i lletvekil lerinin Ozgürlük Dün­
yası 'nın bu sayı s ın dan önce başl attı ğ ı 12 Eylül tartı şması
bile bu görüşl erden daha i l eri bi r i çe ri k Laş ı yord u .
1 24
P�litik perspektifiyle Ö zgürlük Dünyası n ı n bir ikizi
, olan Işçi D�nyası 'nın b akı şı ve mantığı da tamı tarnma
bu şekilde. Omegin 4. sayısındaki Başyazısına şu sözlerle
başlayabiliyor:
'
12 Eylülde iktidara el koyanlar Türkiye 'yi kur­
tardıklarını iddia etmeye devam ediyorlar. Sekiz yıl sonra
buna kim, ne kadar inanıyor, bu ayrı bir sorun. Ama bu
iddianın karşısına kararlı bir şekilde şu iddiayı dikmek
gerekiyor: 12 Eylülcü/erden ve onların getirdiklerinden
kurtulmadıkça Türkiye 'nin esenliğe kavuşması, rahatla­
ması mümkün değildir. " (12 Eylül ve M uhalefet, 1 9 Ekim
1 98 8 , si_yahlar bizim)
Ozgürlük Dünyası nın "demokrasinin kazanılması
ve kesintisizliğinin sağlanması" olarak i fade ettiğini, işçi
Dünyası "Türkiye 'nin esenliğe kavuşması, rahatlaması"
ol arak yincliyor.
Anlam değil , yalnızca bir anlatım farkı var.
Demokrat Arkadaş aynı bakışı rcfcrandum vesilesiyle
bi raz örtülü ve utangaçça i fade ediyor: . . . referandumun
'
"
kimi sonuçları yurdumuz açısından önemlidir. Bu SOIJ:UÇ­
ların en önemlisi 12 Eylülün uzantısı Amerikancı Ozal
yönetiminin güç kazanması veya kaybeımes idir . (Sayı :61
"
Eki m , 1 988 s. ı 1 )
Doğu Perinçe�, bu bakışı hepsinden önce ve hepsin­
den özlü olarak "Ozal 'a H ayır! " başlıklı başyazısında i fa­
de eunişti. (2000 'e Doğru, Sayı :39, 1 8 Eylül 1 988)
Eskiden de demokrasi , ne var ki devrimci demokra­
si ydi istenen. Şimdi yine demokrasi, ama anık buıjuva
demokrasisidir istenen. Eski istem teorik açıdan tutarsı z ,
am a politik içeriği i lc devrimci ydi ; devrim vurgusunu,
mevcut egemen sınıf iktidannı devimıe görüşünü içeri­
yordu. Anık açık refonnist bir içerik taşıyor; düzenin po­
l itik aşırılıklannı hedef alı yor, bu aşın lıkların yaranığı et­
kileri gidenneyi amaçlıyor.
1 2 Eylül bir karşı-devrim saldı nsıydı. '70 '1i yıllann
i kinci yansında yaşanan devrimci yükselişi kınn ak, bu
yükseliş içinde güç kazanan devrimci hareketi yok etmek,
bunalımdaki ekonominin zaruri kıldığı aşın sömürüye da­
yalı iktisadi politikalan hayata geçirebilmek vb. iç neden1 25
lere ve bir dizi dış nedene bağlı olarak gündeme geldi. Li­
beral nakaratın iddia ettiği gibi bir grup faşist generalin
değil, sermayenin, Türkiye buıjuvazisinin ve onun em­
peryalist müttefiklerinin bir genel saldınsıydı. Generaller
yalnızca uygulayıcı oldular. S aldıran burjuvaziydi. Uygu­
lanan tüm temel politikalar düzenin zorunlu ihtiyaçlanna
cevap veriyor, burjuvazinin damgasını taşıyor ve onun
çıkarianna hizmet ediyordu. " 1 2 Eylülcüler" yalnızca uy­
gulayıcı ve hizmetkar oldular.
" 1 2 Eylülcüler" keyiflerinden ya da kapıisierinden
değil, kapitalist düzenin genel çıkarlan gerektirdiği ve
serm aye sını fı istediği için geldiler. Geldiklerinde gerici
parlamento
ve
politikacılann
geçmiş
icraatlannın
yığınlarda yarattığı hoşnutsuzluğu alabildiğine istismar
ettiler. Ama öte yandan, devrimci harekete, işçi ve emek­
çitere yönelttikleri kanlı saldın süresince bu aynı politi­
kacılann açı k ya da alttan alta tam desteğini aldılar. Son­
ra "demokrasiye geçiş" oyunu başladı. Bu kez gerici parti
ve politikacılar " generaller"in yürüttüğü İcraatın yığınlar
nezdinde yarattığı hoşnutsuzluğu istismar ettiler, hala edi­
yorlar.
Oyun gibi görünüyor ve bir bakıma öyle. Ama buıju­
vazinin yönetim sanatıdır bu aslında. Yalnızca buıjuvazi­
nin de değil, dönemin liberallerinden birinin anti - 1 2 Ey­
lülcülük yııparken ununuğu ama Gorbaçov 'u eleştirirken
hatı rladığı gibi, sömürücü egemen sınıfiann binlerce
yıldır uygulayageldiği bi r yöntemdir bu aynı zam anda.
Bir dönem uygulanan politikalann yığınlarda ya­
rattığı hoşnutsuzluğu o dönemin yöneticilerine fatura ede­
rek düzeni sürdürmek, kötülüklerin düzenden ve egemen
sınıftan değil de, şu ya da bu kişi , klik ya da partinin ken­
disinden ve politikalanndan kaynaklandığını iddia ederek
düzeni ve egemen sını fı aklamak, buıjuvazinin çağımızda
sürdürdüğü eski' bir yönetim sanatıdır. Baskı ve sömürüye
dayalı düzenierin çeşitli badireteri atıatarak uzun ömürlü
olmalannın sımdır.
Papadopulos ve " albaylar cuntası" günah keçisi yapı­
larak Papandreau ile düzen oturtuldu. Videla ve bir kısım
general günah keçisi yapılarak Alfonsin ile düzen oturtul-
1 26
du. Diktatör Marcos harçanarak Aquino ile düzen otunul­
m ay a çalışılıyor. Ziya Ul Hak'ın y arattığı hoşnutsuzluk
B ayan Butto 'yla giderilmeye çalışılıyor. Çok geçmeden
Pinochet ve avanesine de bir fatura çıkanlarak başkalan
eliyle, aynı şey yapılmak i stenecektir. İspanya, Portekiz,
G. Kore, Brezilya, Haiti vb. vb., yakın dönem dünya tari­
hi bunun nice örneklerini sunar. Tümünde de bir döne­
min kanlı İcraatları o döneminin yöneticilerine şu veya
bu biçimde fatura edilerek, düzen ve egemenlik sürdürül­
müştür. Bu aynı zamanda' emperyalizmin, uluslararası
mal i sermayenin geri ülkelerde egemenli ğini sürdürme
yöntemlerinden bi idir. Yığınların kabaran tepkilerinin
düzene yönderek tehlikeli sonuçlar yaraLm asını engelle­
mek· üzere, ilgili ülkenin egemen burj uvazisi yle yakın iş­
birliği içinde düşünülür, hazırlanır, uygulanır.
Bunl ar basit gerçeklcrdir. Tekrarlamak zorunda kal­
m ak sıkıntı vericidir. 1 2 Eylül öncesinde devrimci saflar­
da genel olarak biliniyordu. Ama anl aşılıyor ki sermaye­
nin 1 2 Eylül saldınsı bir " şok" etkisi yapmış ve basit
gerçekleri bile unutturmuş. Karşı-devrim döneminde ya­
şananların etkisiyle dehşete düşmüş küçük-buıjuva de­
mokratları liberal sızıanmalan tekrarl ıyorlar: Aman bir
daha olmasın ! Bir daha olmam ası için yapanlar
yargılansı n ! * Toplum
yeni
müdahalelere olanak
tanınmayacak tarLda örgütlensin! Tüm bunlar onları, dü­
zenin aşınlıklanna karşı mücadele platformuna, düzen içi
politikalara ve bir kısım düzen partilerinin yedeğine sü­
rüklüyor.
*
Özgürlük Dünyası, " 1 2 Eylül Yargılanmalıdır" başlıklı
yazısında, istediği yargılamayı şu bitiş paragrafı ile özetliyor: "Tüm
hukuk dışı tutum ve uygulamalar hukukun konus_u edilmelidir. Hukuk
dışılık hukukun süzgccinden geçmelidir... EYLÜL Y ARGILANMA­
LIDIR" . (Sayı : ! , s.9) Burjuva politikasının yedeğine düşcnler, ·burju­
va ideolojisinin kavramlarıyla konuşuyor, hukuk üzerine bilinen libe­
ral gevczeliklcri tekrarlıyorlar. Buna U .Mumculardan alınma
"senaryo" terimiyle ifade ettikleri provakasyon teorileri eşlik ediyor.
(Bkz. aynı sayı)
1 27
Yarattığı tüm kanlı sonuçlara, verdiği tüm tarifsiz
acılara rağmen, karşı-devrim her marksist için anlaşılır
bir olaydır. Yükselen devrim ilerlemeye ya da zafere güç
yetiremezse, karşı -devrim tarafından ezilir. Sınıf bakış
açısı ve sınıf mücadelesi teorisi açısından son derece an­
laşılır bir durumdur bu. Sert sınıf çauşmalanna sahne
olan bir toplumda devrim ne derece olağan bir beklentiy­
se, karşı-devrim de o ölçüde olağan bir ihtimal ve geliş­
medir. B aşanya ulaşamamış ve karşı -devrim tarafından
ezilmiş devrim ya da devrimci yükselişlerin ardından,
gerçek devrimcilerin görevi yeni bir karşı-devrimi nasıl
engelieyebiliriz li beral sızianınası değil, yeni bi r devrimci
yükselişin gelişmesini nasıl kolaylaşu rabilir ve devrimle
taçland ı rabiliriz değişmez hedefidir.
B unun en temel gereklerinden biri, karşı-devrim dö­
nem inin yarattığı devrimci birikim ve hoşnutsuzluğun
burjuva muhalefeti tarafından istismarını engellemektir.
Bunun da başlıca yolu, karşı-devrim uygulamalan ile
düzen ve egemen sını f arasındaki dolaysız bağı sergi le­
mek, yığınların hoşnutsuzluğunu karşı-devrim dönem inin
yöneticilerinden öte, düzenin ve egemen sını fı n kendisine
yöneilmekti r.
B i r dönemin yöneticilerinin ve yönetim politika­
Iannın esas hedef yapılması ve böylece düzenin esenliğe
çıkanlması çabalarının, burj uvazinin buna dönük oyun­
lannın iç yüzünü sergil emek, boşa çıkannaktır.
Devrim ve iktidar perspektifine dayalı biricik devrim­
ci politika ve taktik budur.
Oysa yeni l i beraller yapılması gerekenin tam tersini
yapıyorlar. Burjuvazinin politik manevralarını kolay­
laştı ncı politika ve şiarlarla hareket ediyorlar. Artık hayli
yıpranan 1 2 Eylülcülere muhalefet eden, ve aslında bunu,
yığınları şaşı rtmak, aldatmak, burjuvazinin 1 2 Eylülle ka­
zandığı m evzileri pekiştinnek amacıyla ve bizzat buıju­
vazi için yapan buıj uva muhalefetinin dümen suyuna giri­
yorlar. Kendini bu muhalefetin bir parçası sayıyorlar.
1 28
"Geriye kalan muhalefet gücü sosyalistler" olarak, burju­
va muhalefete nasıl iktidar olabileceği konusunda akıl ve­
riyorlar:
" 'So/cu ' SHP, bir zamanlar Demirel 'in 12 Eylüle
karşı yürüttüğü mücadele kadar bile bir mücadele yap­
madı. . . . Ama en azından Demirel 'in 12 Eylüle karşı
çıkışlarının nasıl destek ve sempati yarattığını görebilme­
li ve nispeten daha radikal bir çizgiye gelebilmeliydi. 12
Mart sonrasında Ecevit ve CHP 'nin deneyimini gözönün­
de tutsa yine daha farklı bir muhalefeti gerçekleştirme
durumunda olabilirdi. Ama SHP 'nin bürokrat yöneticile­
ri böyle bir basireti bile gösteremediler. Dolayısıyla sos­
yal-demokrasi 12 Eylül/e bir hesaplaşma gündeme geti­
remdi. "
Bunlan İşçi Dünyası, "Türkiye'nin esenliğe kavuş­
ması"nın yolunu gösterdiği o aynı yazıda söylüyor. B un­
lar gerçek bir devrimeiyi utanca boğacak nitelikte sözler­
dir, ama devrimcilik adına söylencbiliyor.
Ocak 1 989
1 29
KÜRT ULUSAL SORUNU
Ulusal sorun Tür!G ye 'de Kürt sorunundan ibaret de­
ğildir. Ulusal baskıyı değişik biçimlerde yaşayan, haklar­
dan yoksun, Arap, Ermeni , Çerkez, Gürcü, Rum, Laz vb.
azınlık milliyetler de var. B unlardan yalnızca ikisi , Rum ­
lar ve Ermenilcr, Lozan anlaşmasının zoruyla ve birer
" Hıristiyan azınlık" olarak sınırlı bazı haklara sahiptirler.
Fakat Türkiye 'de ulusal sorunun ekseni ve esası Kürt
sorunudur. Kürt ulusal sorunu azınlık milliyetler sorunuy­
la kıyasalanmayacak özelliklere, kapsama ve öneme sa­
hiptir. Toplumumuz i çi n olduğu kadar devrim imiz için
de . . .
Her şeyden önce, Kürtler bir ulustur. Ü steli k büyük
bir ulus. Yaklaşık rakamlarla, Türkiye 'nin nüfus olarak
dörtte birini Kürtl.e r, toprak olarak üçte birini Kürdistan
oluşturmaktadır. Ikinci olarak, Kürtler bölünmüş bir
1 30
ulus, Kürdistan bölünmüş bir ülkedir. Kürtler bi rbirine
komşu dön ülkenin sömürgeci boyundllnığu altında yaşa­
m aktadırlar. Dördünde de temel ulusal haklardan yoksun­
durlar, en aşağılık, en v ahşi biçimleriyle ağı r bir ulusal
baskıya m aruz kalmakta, bu ü lkelere zorla bağımlı tutul­
m aktadırlar. Dol ayısıyla Kürt ulusal sorunu, Türki ye 'nin
sınırlannı aşan, dön komşu ülkeyi kapsayan karm a ş ı k
çok boyutl u bir sorundur. Üçüncü' olarak, K ün ulusal
sorunu potansiyel deği l , son derece somut, pratik canlı
bir sorundur bugün anık Türk iye 'de . Si yasal gü ndem de­
d ir ve çözümünü dayatmaktad ır. Komşu ülkelerde, Irak
ve i ran 'da bu süreç çok daha erken başlamı ştı . Bugün
ıran ve I rak 'ta Kürtler si lahlı bir halktır ve ulu sal haklan
konusunda kararl ıdırlar. Türkiye 'de Kürt ulusal hareketi
bu süreci henuz yaşamaktadı r. Yeni ve sınırl ı dır. Ama
güçlü bi r tarihsel birikim üzerinde yükselmektedi r. Dör­
düncü olarak, Kürtlerin büyük acıl ara ve fcdakarlıklara
mal olan ul usal savaşımı, sorunu ulusl ararası kamuoyuna
malctm i ş , dünyanın da gündemine sokmuştur. Geçmi şte
Kürt sorunu ul usl ararası planda d aha çok kom şu ülkeler
açısı ndan tartışıl ırdı. Oysa bugün Türkiye 'deki Kürt so­
runu gitgide öne çıkmakta, ağı rlığını lıissettinnekıedir.
K ürt ulusal sorununun ta�ıdığı özel önem konusun­
da başka unsurlardan da söz ed ilebi l i r. Fakat biz mark ­
sistler için bu sorun, özell i kle ve öncelikle , devri m i m izin
gelişimi ve geleceği açı sından önem taşım aktad ı r. Kürt
ulusal sorunu Türkive
. devrim i nin temel sorunlan ndandır.
Türkiye devriın inin kadeıi Kürt ul usal sorunuyla kopnıaz
bağlar içersindcdir. Devrimi m iz bu sorun karşı sında ·doğ­
ru bir tutum takı nabildiği ölçüde başarıyla gcl i şcbi lccck,
ve kuşkusuz, başarıyla gel iştiği ölçüde de bu sorunun
gerçek ve kalıcı bir çözümünü olanaklı kıl acaktır.
Burjuvaziyi dcv i mıck ve siyasal iktidarı ele geçir­
mek tarihsel göreviyle karşı karşıya bul unan Türki ye i şçi
sınıfı için Kürt sorunu önemli bir dayanak, K ü n u lusal
devrimci hareketi önem li bir müttefiktir. Bu nedenledir
ki komü nistler, sınıf bili nçli i şçiler, ulusal soruna i l işkin
ilkeleri ve görevleri konusunda son dcreec net ol­
m al ıdırlar. Bu netlik, yalnızca, devrimci p ro l etary anın
,
131
her türlü ulusal baskıya ve eşitsizliğe karşı, tüm uluslann
eşit, özgür ve kardeşçe birliğinden yana Lutarlı demokrat
ve enternasyonalist konumundan dolayı değil , fakat aynı
zam anda, u lusal sorun konusunda takınacağı i lkeli tutarlı
tutumun, kendi siyasal i k ti dar mücadelesi bakımından
taşı dığı son dcreec hayati önemden dolayı da gerekmek­
tedir.
K ü rt u lusal sorunu bugün Türk burj uvazisinin en
zayı f yanl arından, en temel açmazl anndan b i ridir. O bu
konuda tam bir acz ve çaresiz l i k içinded i r. K ü rt ul usal
varl ı ğı nı inkara, Kürt ul usal k i m l i ğini zorla yoketmeye
dayal ı cum huri yet dönemi pol i t i kası i !l as l a sonuçlanm ış,
K ü rt sorunu güçlü bir biri k i m üzerinde ve devrimci bi r
k i m l i k kazanarak, tüm canlıl ığı ve yakıcı lığıyla sahneye
ç ı k m ı ş , çözümünü dayatmıştır. Koca bir ulusun varlığını
tarih ve d ünya önünde hala inkar eden aşağı l ı k Türk bur­
juvazisi , gerçekte sorunun tüm ağırlığını i l i k lerinde his­
setmekted i r. Çözümü L1ugün de inkarcı pol it ikada ve bu
pol i tikanın uzamısı olan baskı , şiddet, işkence ve zora da­
yalı asi m i l asyonda aram akta, her yeni günde yeni bar­
barl ı kl ar sergilemekted i rler. B u pol itika halen sosyal­
demokratlar da d ahil tüm burjuva çevrelerin ortak desle­
ğinde sürdürülm ektcd i r. B u rj uvazi bu pol i tikada bu yolla
sonuç alabileceği umudundan çok, çaresizliğinden ısrar
etmektedir. Sınırl ı bazı tavizl ere dayal ı tamamlayıcı bir
pol i t i k ay ı yedektc hazı rl am ak l a b i rl ikte, bunun sorunun
önünü almaya, çözüm ünü crtclcmcyc ne öl çüde yarayabi ­
leccğini kcstircmemcktcdi r. Zira geleneksel i nkar politi ­
kasının ardından, bir ön koşul ol arak ancak Kürtlerin
v arlı ğını kabul temeli nde verilcbilecek dil ve kültür soru­
nuna i lişkin bazı tav i zlerin, Kürt ulus al hareketini daha
da alcvlcndi rcbileccğindcn korkmaktadır. B ugün özellik­
le S H P 'nin bünyesinde bel irli ögeleri d i l e getirilen bu ta­
m am layıcı tav i zci pol i ti ka, asl ı nd a em peryalist merkez­
lerden tel kin edilmektedir. Kürt sorununun dev rimci
bi ri k i mi nden ve toplumsal bir devrime sunduğu olanak­
lard an korkan emperyalist burj u v azi, beli rl i tavizieric bu
tarihsel devrimci biri k i m in s istem içinde eritilmesinden
yanadı r. Bu konuda Türk burjuvazi sinden daha soğuk-
kanlı davranmakta, daha hesaplı ve uzun vadeli hareket
etmektedir. Komşu ülkelerdeki Kürt ulusal hareketlerinin
bu ıjuva sınıf konumlan sonucu gösterdiği uzlaşmacı eği­
limler, emperyalist buıjuvaziye, sorunun siste m içinde
belirli bir kısmi çöz üme bağlanabi leceği sermaye cephe­
sini yarmaya yönelik bir toplum sal devrimin yedeği ol­
maktan çıkanlabileceği konusı.ında u m u t vermektedir.
B u rjuvazi başta zor v e şiddet olmak üzere, ulusal
hareketi dizginlemek, ezmek, sindirrnek için çok çeşitli
politikal an bir arada deneyecektir. Bu politikaları boşa
çıkarm ak , etkisiz kılmak , K ü rt ulusal hareketini proleter
devri m im i z i n güçlü bir bileşeni ve yedeği haline getir­
mek, bugün i ç i n ayrı bir ıncerada geli şen K ü rt devri mci
hareketinin kusurlanyla daha az, kendi görevleri m i zle da­
ha çok uğraşm ak ölçüsünde ol anakJ ı d ı r.
Komünistler, sını f bili nçli işçiler, çözüm gündem i ­
n e kendi dinamikl eriyle gimı i ş Kürt ul usal sorunu
hakkında genel i lkesel tutum l arını netleştimıekle kalma­
malı, görevlerini saptam alı , gereklerini azami bir çaba, i ç­
tenlik ve kararl ı lı kl a yerine getimıelidir. Kürtlerin ulusal
meşru h ak l a rı nı genel ve soyut pl anda i l an elmek hiç de
yeterli deği ldi r. Asıl gerekl i olan Türk i şçi ve emekçileri
arasında K ü rt ul usal haklan konusunda sürekli ve s i stem ­
li bi r propaganda ve bil inçlcndimıe çabasına giri şmekti r.
Ezen u l u s şovenizm in i , ulusal önyargıl arı kı rm ak, Türk
i şçi ve emekçilerini yalnızca sını fsal baskı karşı sında de­
ğ i l , K ü rtl ere yönel i k ulusal baskı karşı s ı nda, bu baskı nın
hergün yaşanan çok çeşitli biçimleri karşı sında d a hareke­
te geçebilecek, tepki ve protestolarını ortaya koyabilecek,
meşru Kürt ul usal i stemlerini savunup des-tekJeyebilecek
konuma geti rebilmekti r.
B i z m a rksistler ol arak ulusal dargörüşlül üğe, ulusal
sınırl ı l ığa, u l u s al istem ierin kendi başına amaç görülmesi­
ne elbette karşı yız. Ul usal ilke ve esaslan değil, s ı nı fsal
i l ke ve esaslan temel alırı z . Hakl ı ve meşru d a olsa u lusal
i stemleri kendi içinde bi r amaç olarak değil, proletar­
yanın sınıf çıkarl arına ve am açları n a bağlı olarak ele
al ı rız. B i r devletin sınırl arı içinde olunduğu sürece, hangi
m il l i yetten o l u rs a olsun tüm proletaryanın ortak sınıf ör,
133
gütlenmesini ve birleşik devrimci mücadeleyi savunu­
ruz. Fakat şunu biliriz ki , bunun yolu birlik ilkesi ve birli­
ğin yararlan üzerine soyut nutuklar çekmekle yelinmek­
ten değil, ezilen ulustan i şç ilere ve emekçilere güven
vermekten ge çer. Bu güven, b aş ta keqdi kaderini tayin
hakkı , ayn bi r d ev l e t ol arak varo l m a hakkı o l m ak üzere,
ezilen ulusun tüm meşru u lusal hakl arını i çtenlikle ve ka­
rarlılıkla s avunmakla, bunun gereklerini pratik faal iyeti ­
m izin ayrı l m at. bir parçası ol arak görüp hergün her an ye­
rine geti rm ekle ge rçeklq t i ri l eb i l i r.
B u g ü n K ü rt i �ç i v e e m ek ç i l e ri arasında ve Kürt dev­
ri m ci hareket i n i n bazı g rupl arı n d a , ezen u l u s u n dev ri m c i ­
lerine k a rşı belli b i r güv e ns i zl i k var. H aklı nedenlere d a­
y a l ı bu g ü v en s i z l i ğin k ök l e ri geçm i ş t e d i r. Uzun y ıll ar
Türkive sol unu tem s i l eden TK P 'n i n , u l u sa l sorund a tu­
tarlı bi r konuın d a o l m ak b i r y a n a , b u ıj uv a z i n i n eklcmisi
d u ru m u nda kaldığı tari hsel bi r gerçektir. S o l a egem en
sosyal -şoven tutum ancak ' 7 0' l e ri n ba)ı nda ve de v ıi nı c i
demokrat hare k e ti n şahsınci a k ı n l ab i l m i � t i r. Dev ri m c i ­
demokrat hareket de genel ideoloj i k zay ı ll ı k l a ıı ve k ü ­
çük -burj u v a sı n ı f konum unun sonucu ol arak bu soru nltı
tutarl ı o l a m a m ı ş , K ü ıt u l u s a l h a k l a rı nı savunmak l a ve
r rog ram ı n a a l m a k l a b i r l i k te , prat i k te üzerine d ü şe n i gerc­
ğ i nc e yapnı :ım ı ş , bunun ye rine, ken d i n i b i rl i k üzeri ne so­
yut v u rg u l ara ve rm i ş . ezi l en u l u s m i l l i yc t ç i l i ği k ar ş ı ­
sında gere k l i lıo)görü y ü göste n: menı i � t i r. B az ı g ru p l arın
şahsın d a , p ro l etary an ı n s ın ı f !: i rl i ğ i ve o n a k sı n ı f ö rgüt ­
l en m e s i i l k es i i nce b i r �ovcn i zrn i n ö rt ü s ü h i l e o l a b i l m i � ­
t i r. B u gün d ah i . dcmokr a t i z m c b u n c a gö m ü l ü o l a n l a r,
öteki Li c m o k ra ti k i stem leri k end i ba]Lı n n a m u tL: k l aş­
l l ran l a r. bu ü l k e d e e n t e m e l d e m o k ra t i k i � ! c m l c nk:1 b i ri
o l an K ü rt u l u sunun k e n d i k a d e ri n i t ay i n h�: i\ k ın a s ı ra g c ! ­
d i i!:i nd e v a m a n b i r "sosval i st " k c :-: i l ch i l i vc n h r. B i rl i k v u r­
'
gu S una k ı s k an ç l ı kl a k a p an ı p , s o ru n u n ; , p ro l e t a ry a d e v ri ­
m i n i n b i r parçası" olduğu gerçeğ i ne sarı l :ıh i l i yorlar.
Y i nc l i yonı z . �1 arks i s t l cr, kend i n i i ç t cn Lk l e öyle gö­
renle r , d i kkatl erini ezi l en u l u s m i l l iyetç i l i ğ i n in k u s u r­
l an n d an çok kendi entcmas yonal i sı gö r e v l e ri n e v e rseler
dah a i yi ederle r. Ezi len ulus m i l l i ye t ç i l i ğ i n i geri lc tm e k
1 34
de zaten ancak bu sayede olanaklıdır. Enternasyonalist
görevlerin gereklerinden her geri duruş, ezilen ulus milli­
yetçUiğinin güç kazanması için uygun bir zemindir.
Ote yandan temel ilkesel ve ideolojik aynlıklanmızın
yanı s ı ra , K ü rt devrimci hareketinin çeşitli politik zaaflar
t aşı d ı ğı , dahası politik yaşamda m arksistler ve devrimci­
ler ol arak kabul edemeyeceğimiz, temel değer yargı­
l anmıza aykın bulduğum u z tutum ve davranışlar sergile­
digi bir gerçektir. Am a bu bizi o rtak düşmana karşı yürüt­
tüğümüz mücadelede K ü rt devrimci hareketini ka­
rarl ıl ıkla
desteklemekten
alıkoymam alıdır.
B ugün
K ü rdi stan d ağlannda süren geri l l a savaşı Tü rk i ye devri­
minin hayat damarlanndan biridir. B u rjuvazinin s i lahlı
·
K ü rt d i renişini ezme çabası , Türkiye devrimi ilin temel bi r
unsurunu , bi leşenini y o ketme ç abas ı d ı r. B u n u u nut m ak
gaf1ctti r. Geri l l a h areketinin başanl ı gel i şın esi devri ın iın i ­
z e güç katacak, burj uv aziye kuvvetli b i r darbe o l acaktır.
Geri l l a hare ketinin güç k a ybctmcsi ya da czilmesi i s e
y alnız c a b u rj uvaz i için bir k az a n ç devri m i m i z i çinse
önemli bir y enilgi ol aca k tı r. B u g ün Kürt so run u bu nca
ç ı p laklı ğ ı i l c Tü r kiye nin ve d ü ny anın gündemine g i m1 i Ş­
sc bu, ş ü phe s iz tari hsel bi rikimle birl i kte, s i l ahlı d i reniş
,
'
sayesi nde o l m u ştur
B u gün Kürt devri ınci hareketi geri l l a savaşı boyu U an
da kazanarak ayrı b i r ın ceraya giııniştir. B u nun taıihscl
ve toplumsal neden leri v ar. Ama biz şunu gö zönünde tu­
tu yoruz. Gel işecek ve kendi sosyali s t sın ı r konumuna uy­
gun ha reket edecek, dolayısıyla da, Kürt ulusal sorunu
karşısında görevl eri n i l a yıkı yla yerine getirebi lecek bi r
devri ınci işçi hareketi , devrimci Kün hareketini de kend i ­
n e bağlayac a k o rtak b i r m ücadele ekseni o l acaktı r. Kürt
devrimci hare ket i n i n m ücadele kararl d ı ğı ne olursa olsun,
topl umum u zda bu rj uvaz i y i devirebil ecek ve böylece Kürt
sorununun da gerçek çözüm ünü sağlayabilecek bi ricik
sosyal kuvvet Türk, Kürt ve çeşitli azınlık m i l l iyetlerden
oluşan Türk i ye işçi sınıfıdır.
Tarihsel ve toplu m sa l nedenler K ü rt devrimci ögele­
rinin bir kesi m i n i bugün ayn örgütlenmeye yöne l tm i ş ol­
sa bile, Türkiye 'de b i rleşik bir mücadelenin çok ku vvetl i
.
1 35
nesnel ve öznel etkenleri vardır. Her şeyden önce, tüm
önemli sanayi kentlerinde Türk ve Kürt ulusundan işçiler
tek, birleşik b i r orduyu meydana getirmektedirler. Bu­
günkü örgütlenme ve mücadele düzeyinde zaten bi rleşik
olan işçi h areket i , yann politik yönden gcliştikçe bu birli­
ğini hepten pekişti recektir. Ikinci olarak, bugün bir Kürt
dev rimci hareketinden sözedebilmekle birlikte, bir
"Türk" devrimci hareketinden sözedilemez. Zira Kürt ör­
gütleri dışındaki tüm diğer örgütler Türk, Kürt ve diğer
m i l l iyetlerden gelen devrimcilerden oluşan enternasyonal
bir yapıya sahiptirler. Ve bu ö rgütlerde K ü rt kökenli ko­
müni stler ve dev rimciler son derece önemli bi r yer tut­
makta, rol oynamaktadı r.Iar. Bu hareketi yakınlaştıracak
olan diğer bi r etkend ir. Uçüncü bir etken ol arak da, Kürt
örgütlerinin dev ri mci -halkçı kimliğini ve Marksizmin cl­
ki alanında olmal arını saymak gerekir.
Sınıf bilinçl i proletarya, Kürtlere karşı enternasyo­
nal görevlerini şimd iden layıkıyla yerine getirirse ve
yannın m uzaffer sosyalist devri m i Kürtlerin özgürlügünü
gcrçekleşti rirse, bir ucu Avrupa 'ya bi r ucu Orta-Dogu 'ya
uzanan, özgür cumhuriyellerin eşi t ve gönüllü birl i ği ni
tem sil eden büyük bi r birleşik sosyal i st cumhuriyetler bi r­
liği hiç de bir ütopya olm ayacaktı r . . .
Mart 1 989
1 36
DÜZEN VE DEVRİM
Tü rk i ye , sıcak, hareketli, k a mı aş ı k , geri l i m ve çal ış­
m alarl a dolu yeni bir döneme doğru hızla yol alı yor.
O l ayiann çok yön l ü akışı devrimci b i r durum u oluştura­
cak yönde gel i şi yor. B öyle dönem ler toplum l an n tarihin­
de her zam an ya da s ı k sık görül mez. Devrim yapmak is­
teyenler için lıayati önemde özel tari hsel fı rsatlard ı r
bunlar. Topl u m u kök l ü b i r dönüsümc u i! ra tnı ak , k urul u
düzeni yıkmak hedef ve gayretin e olanların, kom üni st­
leri n ve devrimcile rin, Türk i ye 'nin geçmektc olduğu ev­
renin tarihsel anl amı v e önemi üzerine daha deri n ve tek ­
rar tekrar düşünm eleri, görev ve soru m l u lukianna bunun
bilinciyle yaktaşma l a n gereki yor.
Keyfi ve sınır tanım az bir askeri rej i m altında gösteri­
len tüm çabalara, alı nan tüm tedbirlere rağm en, kurulu
düzeni "koru m ak ve kollamak" girişim i n i n 9.yılında ser-
d
1 37
maye cephesi tüm cephelerde dökülüyor. Ekonomide de­
rin bir bunalım, siyasal yönetirnde belirsizlik ve istik­
rarsızlık, hoşnutsuzluğu biriken işçi sınıfı karşısında sak­
lanamayan bi r tedi rginli k , özgürlüğü uğruna dövüşen
Kürt ulusal hareketi karşısında acz ve çare s i zli k , sıradan
d ı ş po l i ti k a olaylannda ac z i tamam la y an tam bir k i şil i k­
s i z l i k vb. B unlara,burj uv a si yasal yaşam ın bayağı ve kısır
i ç çe k i ş me ve di d i ş meleri nd en, dü ş ü nce ve kültü r ya­
şam ı ndaki genel çü rüme ve kokuşmaya kad ar, bir d i zi
başka öğe eklene b i l i r. Düzeni i sti k rara k avu ş ıu m1 a , tah­
kim e d i p g üç l c n d i m1 e girişiminin 9. yılında v arıl an yer,
i şte b u . B unlar sakl anamaz ve reddcd i l cmez ge rç e k l er o l ­
d u ğ u i ç i n , 1 2 E yl ü l i c raaıç ı s ı b i r az ı nl ı k d ı şında, düzen
savunucusu ve sözcü sü duru m undaki çok k i m se , darbc­
nin y ı l d ö n ü m ünde, darbenin- çözüm a l ama d ı ğ ı n ı. i ti ra f
ed i yo r . B u aslınd a çö zü m süz l üğü n i t i rafı d ı r. Dev ri m güç­
k ıi n in k anlı ope ra sy on la rl a c zildiği , y ı ğ ı nl a n n s i l ah zo­
r uyl a kontrol a l l i n a a l ınd ı ğ ı , sc m1 a yc c ep h e s i n in iç çe l i ş ­
k i l eri n i n geıi pl a n a i ıi l d i ği ve b i r iç m u h a l e fe t e bile
o l a n a k ta nı nm a d ı ğı e nge l s i z b i r dö n e m i n d i l edi ğ i nc e uy­
g u l anan pol i ti k al arı çözüm o l amadı ysa eğer, bundan , d ü ­
z e n i n y a pı s a l çözünı s üzlüklcrl c m al ül ol d u ğu . ve b u d u ­
rumd a , m e v c u t d üzeni t e m e l l eri nden yı k m a k , y an i b i r
t orl u msal devri m i ç i n nesnel ko�ull arın clvcrişl i l i ğ i ger­
çeği k e nd i l iği nd e n ç ı k ar. D üzen s a v u nl! cu l a rı bu k adarını
i ı i ra r ed ecek d e ğil e l bet, ama d üzeni y ı k m ak i steyen l e r,
t ü m k o m ü n i s tler ve devri m c i l e r. bil inçl i i şçi ler ve sade
m i l i t a n l a r b u gerçeğin a � ı k lı k l a bi l i nc inde o l m a l ı d ı rl ar.
D ö ne k l i ği n ,
kork a k l ı ğı n ,
u m u t su i'J J ğ u n ,
s a n a rd an
kaçışı n . ı a ıi h sel kar:ımsarl ı ğ ı n bi r e.�i l i ırı i ve tLıv ranı� ola­
ral-; lkv ri m c i -;J !Lınl:ı hal a v �ır olabi l d i i�i gün ü m Lizd c , bu
gerçeğin b i l i n c i nd e o l m a k v e onu siııd i m1ek, m u azzam
bir güç v e enerj i k ayn a ğ ı ol acak t ı r. Türk i ye gibi bir ülke­
d e u m u tsu z v e k a ra nı s a r olmak , cctı a l et v e d arka falılıktan
deği l se eğer. çok za y ı f 1-;. i �i l i k le ri n b i r yan s ı m ası v e k anılı
o l a bi l i r ancak.
·
* * *
1 38
Türkiye'yi yeni bir fırtınalı dönemin eşiğine bir kez
daha Türkiye kapitalizminin yapısal zayıflığı ve bunalımı
getirmelçtedir. Dokuz yıl boyunca en uygun siyasal koşul­
larda uygulanan ekonomik " istikrar" reçetelerinin
ardından, Türkiye kapitalizmi bugün yeniden derin bir
bunalım içinde kıvranır duruma gelmiştir. Ekonom i bü­
tün reçeteleri tüketm iştir. Düzen cephesine ekonominin
d u rumu ve gidişatı konusunda genel bir çözümsüzlük ve
bundan doğan genel bir karamsarlık egemendi r. İç ve dış
borçl arın sürekli büyümesi , ü retim düşüşleri, büyüme
hızının sı fı rl anm a s ı , d u rg u nl uk i çi nde e nfl as yon, sürekli
artan i ş s i z l i k vb. , ekonominin resmi rakaml arl a teyid e d i ­
l e n k aba tablosunun bazı ç i z g i l e ri d i r bunlar. B u tabloya,
senn aye yazarl arın ı n "gelir uçurumu" ol arak i fade etme yi
tercih etli kl eri servet-sefakt k u tuplaşmasını da e klersek,
si yasal i sti k rarsız l ı ğ ı n ve başla mı ş bul unan yeni devri ın c i
y ü k sel işin m a d d i - ikti sadi zem in i ni k a b a c a tan ıml a mı ş
olu ru z
B ugün, si yasal i s t i k rarsı zl ı k , yönetememe k rizi , ser­
.
m aye düzeni için i ktisadi bunal ı mdan beslenen ve onu ta­
m a m l ayan bir başka tem el soıundur. Doku z yıl önce
yapı lan dar be yl e yalnızc a i k t i s ad i " i stikrar" değil, bundan
d a öneml i ve öncel i kl i ol arak s i yasal "i stik rar" hedc[l c n i ­
yord u . B u darbeni n i craatç ı l a n d aha i şba�ı ndaykcn yeni
hir c1 arbenin hazırl ı ki an n a i li şk in tanı şma ve spek ülas­
yonl ar, gerçek l i k payı ne o l u rs a o l su n , rej i m i n yaşam akta
old uğu çık m aza ve k ı s ı r döngü ye bir k anıt o l u ş t u ru r. I k i
y ı l önce s i yasal i s ti k rar arayı ş ı i ç inde e rken seçi m e g i d i l ­
m i ş t i . B ugün d e a y n ı arayı şa b i r çözüm ol arak b i r k e z d a ­
ha y o ğ u n bir erken seç i m tartışm ası ve bask ısı varsa eğer,
bunu d a aynı ç ık ın az a v e kısır döngüyc bir öteki k a n ı t
:.; ayın ak ge rekiyo r. İ l ginç o l an , ça re o larak s u n u Lm erken
seçi m i n çare o l u p olamayacağı k u ş k u sunun, bi zzat bu
"çare " ni n savunu c u laıı nda b i l e varo l a b i l m es i d i r. Nonn a l
koşul lard a çözüm ü s ı radan i şlerden o l an bazı sorunl a rın,
ö rneğin son ayların gözde konusu C u m hu rbaşkanlığı se­
çiminin, düzen kam pınd a bunca yoğun ta rt ı ş m a ve çek i ş ­
melere neden o l m ası giderek b i r k ri z öğesine dönüşmesi
de, rej i m i n i şlerliğ indeki zayıflığa bir gösterged i r.
1 39
Rejim bir kez daha tıkanmıştır. Ciddi ,
az
çok k"-lıcı
sayılabilecek b i r alternat i f , bir çözüm üretememektedir.
Oy desteği beşteb i re düşmüş b i r paninin hükümet olarak
kalmayı ve parlamentonun üçteiki sini elinde tutmayı hala
sürd ü rebilmesi kendi beceris inden değil, alternati f kısı ­
rlı ğındandır. Bunu m uhale fet partilerinin beceri ksizliğine
yoran ve yığ ı nlan aldatmayı amaçl ayan kası tlı buıj u v a
propagandasına devrimCi saflarda bile itibar edilmesine
şaşmak gereki r . Çözüm ve alternati f kısırl ı ğı burjuva m u ­
hale fet partilc rinin beceri ksizli ğinden deği l , köklü v e
yapısal sorunl arl a yüzyüze se nn aye düzeninin manevra
al anının d arlığı ndand ı r Düzenin manevra alanı hayl i d a­
rald ığı içindir k i , vahim bir hal al m ı ş bulunan ve burj uv a­
zi tarafından " m i l l i dava" ilan edi l en temel i ktisadi ve s i ­
yasal
sorunlann
çozumu
ıçın,
" i kt i danyl a
ve
m u halefeti yle" t ü m burjuva si yasal parti ve çevreleri ben­
zer pol itikalann dışına çıkamıyorlar ve ç ı k am a z lar.
S H P'nin, - " S H P Solcu l a n " na belki şaşı nıcı görünen-,
resmi devlet politikalannı hükümet pani sinden daha ka­
rarlı savunm ası v e daha şimdiden gele c ekteki i ktidannın
ilk iki y ı l ı nda " sosyal-demokrat programı n ı " u ygulama­
yacağını , yığın-l ardan fedakarlık isteyeceğini a ç ı klaması
bundandı r. B u rjuva muhal e fetin hayl i yıpranmı ş olan hü­
kümet
panisi
k arşı sında
b i ricik
m al zemesi
bu
yı pranm ı � l ı ğı kullanm ak t ı r. Sorunlar " mem leketin kötü
idaresinden doğu yor" yol l u propaganda, y ı ğı nlan ald at­
m ayı ve oyalamayı , dikkatleri düzenin kend i si nden
yıprannı ı ş yönetiml ere çekmeyi amaçl ayan bu propagan­
da, yığınlann desteğini al abilmek için m u halefetin k u l l a­
nabi ldiği esas temad ı r. Ve burjuvazinin, mevcut hükümet
karşısında m u halefe t pani l e ri nden birine desteğini yö­
ncllmesi ve " al tenıati r' ol arak sivri l tmesi , sözkonusu par­
tinin onaya kayacağı farkl ı programa deği l , yığınlan al­
dalm ayı ve oyal am ayı başarabilme yeteneğine bağl ı d ı r.
"
'
.
* * *
Düzenin zayı flıkları bilinciyle hareket eden egemen
burj uvazi , bi r yandan baskı v e şiddet aygıtlarını tah k i m
1 40
edip muhtemel bir devrimci bunalı m a karşı kendini
hazırl arken, öte yandan böyle bir bunalımı engellemek,
hiç değilse olanaklar ölçüsünde geciktirmek i çin sahte al­
ternatifler hazırl ıyor. B ugün daha çok S H P 'dc temsil edi­
len ve kendine sosyal-demokrasi d i yen akım a bu açıdan
bakmak gerekiyor. Türk i ye 'nin y akın dönem tarihi, sos­
yal-demokrasinin her dev ri m ci yüksel iş döneminde devri ­
m c karşı d algakıran rolü oynadığını açı klıkla göstermiş­
t i r. Sosyal-demokras i , bugünkü SHP ve DSP, İ nönüler ve
Eccv i tlcr, baskı ve sömürüden bunal an ve düze n dışına
akma potansi yel inde olan yığınl an "sol" bir görünüm ve
dem agoj i ylc düzen i ç inde tutmak, aldatmak, oyalamak ve
pas i fize e tmek , düzenin yaşamakta old uğu krizin devri m ­
c i b i r duruma dönüşmesini engellemek şekl indeki hain,
gerici ve karşı -devrimci m i syonu bil inçli ve gönü llü ola­
rak ü stlenm i ş bulunuyorlar. Semı ayenin, i şçi sını fını , k ı r
v e şehi r yoksu ll arı nı ve K ü rt köylül üğünü dizgi nlcmcdc
bugün en gözde umudu sosyal -demokrasi d i r. B unda ne
ö l çüde ve ne kadar süre başarı l ı ol abil eceği ayrı bir sorun
o l m ak l a birli kte muhtemel bir sosyal-demokrat hüküme­
tin temel işlevi bu olacaktı r. B i l inçsiz yığınlar ilc, devrim
ve iktidar perspekti fleri zay ı f, dev ri m ci çözümün tasfiye­
si pahasına verilcbilecek bazı sınırlı tavizlere ve sözde b i r
" yum uşama"ya umudunu bağlam ış b i r kısım darkafalı k ü ­
çük-burjuva "dcv ri mci "si dışında, b u gerçeği herkes bil­
m e ktedi r.
Düzenin krizini dcrinleştirmek ve muzaffer bir devri­
m e dönüştümıek i s teyen her gerçek devri m ci parti , grup
ya da k i ş i , genel ol arak sosyal demokrasi ve özel ol arak
S H P kon u sunda açık ve net olmalı , en u fak bir hayale
ol anak tanım am al ı d ı r. B u temel, ilkesel ve stratej i k
önemde b i r sorund u r. Bu konudaki t i tizlik ve açık tutum
ge rçek devri m ciliğin ayrım çizgisidir. Bu alanda ikili bir
görevl e karşı karşı yayız. Bir yandan yığınlar içindeki
yanılsa-malan sosyal demokrasinin içyüzünü sergileye­
rek k ı r- m ak, öte yandan bu temel sorunla ilgili devrimci
s a n ardald rcform i st eğilime ve hayallere karşı ideoloj i k
m ücadele vermek zorundayız.
141
Bağım sız bir devrimci sınıf hareketi geliştirmek acil
göreviyle yüzyüze olan biz komünistler, bunun önündeki
en temel ve güçlü engellerden . birinin, işçi sınıfı saf­
lannda sosyal-demokrasi konusundaki yaygın hayaller ol­
duğunu bi r an için unutmamalıyız. B ağımsız bir işçi sınıfı
hareketi y a ratm ak bakımından sosyal-demokrasinin ct­
�inli ğini kırmak sorunu s trateji k bir önem ta şı m aktad ı r.
Otc y and an yığınlann birikmiş hoş n utsuzluğunu m ilitan
devrimci bir kitle "mücadelesi doğrultusunda g e li ş ti rm e k
şeklindeki devrimci taktik çizginin başansı için d e
aşılması gereken temel engellerden biri , yine sosyal­
demokrasiye il i şk i n hayallcrdir. Ve son olarak, devri m
mücadelesini zafc rle taçland ı rabilmck, sermaye düzeni ­
nin çözü m süzlüklerini onu temell erinden yıkm ak doğıul­
tusunda değerlend i rebilmek ve iktidan ele geçirmek te­
mel hede fi ne ulaşabilmek de, öteki koşulların yanısıra,
sosyal-demokrasinin karşı-devrimci misyonunu boşa
çıkarabilmek ölçüsünde m ümkündür.
Yaşadığı m ı z dönemde yığınlar arasında, hatta devri ­
mc yakın unsurlarda, S H P konusunda ehven-i şer m antığ ı
kuvvctli d i r. B u m antık h e r dönemde ve bugün, devrime
akabilccck öğeleri sosyal-demokrasiye yöncltmcktcdi r.
Baskı ve söm ürüden bunalan işçilere ve cmekçi lerc , eh­
ven-i şcıin şerlcıin en kötüsü olduğunu , dahas ı , Türk i ­
ye 'nin bugünkü koşullannda, sosyal-demokrasinin eh­
ven-i şer bile olamayacağını , serm ayenin sını rları bel l i
politikal annın dışına çıkamayacağını , zaten buna n i yetl i
de olmadığını anlatmak gerekm ektedir. Gündel ik politik
yaşam bunu anlatabilmenin sayı sız ol anaklarını sunuyor.
Son cezaevi d i renişleri döneminde S H P 'nin aldığı resm i
tavır ve rejimin Adalet B akanının S H P yönetim ine öded i ­
ği şükran borcu, yalnızca sı radan b i r güncel örnektir.
Devri m ci saflarda i se sosyal-demokrasiye karşı zayı f­
lığı , ideoloj i k ve s ı n ı fsal konuml ardan kaynaklanan d aha
derin nedenlerin yanı sıra, reformlar sorununa yakl aşım­
daki çarpıklı k beslemektedir. B i r devrimci için reformlar
devrimci mücadelenin yan ü rünleri olduklan ölçüde b i r
değer ve anlam taş ı rl a r B u tür tavizleri devrim m ücade­
lesini güçlendi rerek elde edebiliriz. Devrim m ücadelesini
.
1 42
güçlendirmek ise refonnizmi zayıflatmak, etkinliğini
kırm aktan geçer. Devrimi güçlendiren ve mücadeleyi ko­
laylaşuran türden reformlar, burjuvazinin güçlenen devri­
me vermek zorunda kaldığı tavizler o l abil ir ancak. Dev­
rim bu tavizleri kullanarak kendini daha da g üçl en ­
dinneye çalışır. Oysa muhtemel bir S HP hükümetinden
u mul an i ğreti bazı d ü zel m cl er, devrim alternatifini
zayıflatmanın, yığınlan devrim mücadelesinden alıkoy­
m anın ömürsüz ve değersiz bedelleri olabi l i r ancak. B u r­
j uvazinin, gelişecek bir devrimci i şçi hareketinin tedi r­
ginliğini ve sünnekte olan Kün özgürl ük mücadel esinin
sıkıntılarını yaşadığı bir dönemde, devrimci bir yüksel i­
şin uç verdiği günümüzde, reform-devri m di yalektiğine
leninist yakl aşımı açı klıkla kavramak her zamankinden
ayrı bir önem taşİm aktadı r.
Tekrar vurgulamayı önem li görüyoruz: sını f hareketi­
nin bağı m sızlığı, devri ınci m ücadelenin başarılı gel işimi
ve devri min geleceği bakımından sosyal-dem okrasi soru­
nu temel ve hayati bir önem taşım aktadır.
* * *
Düzenin karşı karşıya olduğu köklü ve çözümsüz so­
runlar ilc Türki ye 'nin gimıckte olduğu fırtınalı dönem,
düzeni yıkmak ve devrimi gerçeklcştinnck isteyenlere
yalnızca sevinç ve heyecan verebil i r. Oysa bu aynı olgu­
lar revizyoni stleri ve solcu gcçi nmcyi seven liberal
ayd ınları , rej im yumuşam adan senleşecek kaygısıyla te­
dirgin ediyor. Gel inen aşamada tutumunu bel i rgin bir şe­
kilde düzenden yana belirlem iş bu kesim için biricik
umut, düzenin bu bunalı mlı dönemi kazasız-bclasız atia­
Labilmesinde burjuvaziye verecekleri destck karşılığında
burjuva legalitcsini kazanabil mcklir. Geçm işte, bunal ı m lı
anlarda düzeni düze çıkaracak "ıniJJ i koali syon" istekleri
scmıayc çevrelerinden ve ordudan gcli rd i . Bugün bu yol­
lu istekler yine aynı çevrelerin bi r kısım sözcülerinden
gel i yo r. Fakat düzenin bu istemine ve i htiyacı na bugün
gönüllü sözcülük eden yeni güçler, revi zyoni stlerden baş­
kası degil. Bu hain ve devrim karşıtı bir konumdur. Mo1 43
dem revizyonistterin yalnızca taktiği değil, bir bütün ola­
rak programı , devrimin tasfiyesini ve düzenin istikrara
kavuşturulmasını öngörüyor. Istikrarlı bir düzen,yani i s­
tikrara kavuşmuş sermaye düzeni, dünyada "barı ş" ı , Tür­
kiye'de "demokrasi"yi ve Kürdistan 'da "kültü rel özerkli­
ği"
olanaklı
kılacaktır!
Revizyonistler
böyle
düşünüyorlar, bunun için çalışı yorlar. B unların ham ha­
yaller olması, revizyonizmin burjuvazi ye sunacağı hizme­
tin değerini azaltm ıyor. Devrimci bir bunalıma karşı çok
yönlü ol arak kendini hazı rlayan burjuvazi , kendisine su­
nulan bu hizmetin değerini biliyor ve uşaklığın bedelini
uşakl arı kendi Icgal itcsi içine al maya hazı rlanarak ödü­
yor. Devrimci tutsakl ara sıradan Lav izler vem1ekten bile
kaçınan düzen, düzen uşaklarına lcgali telerini vermeyi
yalnızca bir zamanlama sorunu olarak görüyor.
* * *
Türkiye 'de sol ve sağ kavraml arı sanarı bclirginleştir­
miyor, tersine karartı yor. Düzen uşaklan kendilerini sol
olarak sunabi li yorlar. Bu nedenle gerçek ayrım çizgisi
dev ri m ve düzen arasında çizilmelidir. Türkiye 'nin gir­
mekte olduğu yeni dönemde bu ayrım özellikle önemli­
dir. K urulu toplumsal ve si yasal düzeni temellerinden
yıkınayı hedeOeyenler, düzenin yaşamakta olduğu bu­
nal ımı devriınci bi r bunalıma, �!!iderek muzaffer bir devri ­
m c dönüştürmek isteyenler devriıncidir ve devrim
kampını oLuştunnaktadırlar. Kuru lu lOplunı sal ve si yasal
düzeni savunan, güçlüklerini ve bazı kusurlarını gidere­
rek onu düze çı karmaya, kapitalizmi i stikrara kavuştur­
maya çalışanlar, ya da bu doğrultudaki çabalara bilinçli
ve gönüllü olarak destek verenler i se düzen kampını oluş­
turmaktadırlar. Burada, bugün i çin devrime karşı şiddet
kullanmaktan yana olup olmamak, soruna stratejik açıdan
bakıldığında öze ilişkin bir farklılığa tekabül etmez. Or­
tak payda, devrimin engellenmesi yoluyla düzeni esenli­
ğe çıkarmaktır.
Düzenle devrimi ayıran hat, ateş hattıdır.
Eylül l989
1 44
EKİM ÜÇÜNCÜ YILINDA
İ şçi hareketindeki canlanmanın ilk belirtilcriyle görü­
lebildiği ve karşı-devrim yıllannda hemen Lamaıniylç
dağılmış dev rimci gruplarda yeniden toparlanm aya dö­
nük bazı ilk girişimlerin yaşandığı bir dönem ve ortamda
doğdu EK İ M Hareketi . Yeniden toparlanma gi rişimleri­
ne, devri mci hareketin henüz tüm kesimlerinde değilse
bile saflannda ağırlaşan bunalımın da etkisiyle belli bazı
kesimlerinde, geçmişin değerlendirilmesi ve aşılması is­
tck ve çabalan eşlik ediyordu. Doğal olarak bu kesimle r­
de bile bu o rtak bir i stek ve çaba değildi. Kolay bir yenil­
gi ve onu izleyen çok yönlü bir küçük-burjuva bunalım ,
parçalanma ve dağılınayla sonuçlanan geçmiş süreçleri,
yüzeysel ve tali bazı etkenlerle açıklayıp geçiştinnekte
ifadesini bulan ve o dönem devrimci hareketin önemli bi r
kesimine egemen küçük-burjuva tutuculuğu, bu gruplar
145
içinde de hayli güçlü bir e�ilim ve davranıştı. Böyle
olunca, yeni saflaşmalara kaçınılmaz olarak gebe bu aynı
dönemde, daha sonra köklü görüş aynhklannda ifadesini
bulacak bir yol aynınının ilk bi ç im lenm es i, kendini geç­
mişin değerlendi rilmesi sorununa oponünist ve devrimci
yaklaşımlarda ortaya koydu. Sonradan EKİM H areketini
biçimlendi ren öğeler, soruna devrimci bir anlayış ve tu­
tumla yaklaşan, bu konudaki istek ve kararlılığı temsil
edenler oldu. Bu doğrultuda gösterilen çabalar, bir bütün
ol arak devrimci hareketin yaşamakta olduğu ço k boyutlu
bunalımı tarihsel kökleri, toplumsal ve ideoloj i k özellik­
l e ri yle kavramak ve bu k av rayı ş temel i nde geçmişten
k op makla sonuçlandı . EKIM Hareketi, geçmişi değerlen­
dirmenin temel bir i htiyaç olduğu bir dönemde , bu i hti­
yacı eksen alan bir çaba içinde, bu çabanın kararlı bir
tem silci si ve sonuçlannın somut bir i fadesi ol arak doğdu,
geli şti .
Çıkışını buna borçlu bir hareket olarak EKİM, dev­
ri mci hareketle geçm işin muhasebesi ihti yacını elbelle
önemle ve hep vurgulayacaktı . Bu öznel bir istem deği l ,
önemi v e gerekl iliği üzerinde asl ında ç o k k i m senin bir­
leştiği nesnel ve zorunlu bir ihtiyaçtı . Sağlı klı , kalıcı ve
güçl ü bi r toparlanm anın koşuluydu. Geçm işin dersleri
üzerine otum1:ıyan her yeniden toparl anm a çabası, yaşan­
m akta olan bunalımı aşmak olanaklan yaratmak şöyle
du rsun, bugün anık cesaretle savunma gücü gösterilcmc­
yen o zaan arla dol u geçm işin tck ran bile al am ayacak,
onun karikatürü bi r örgüt ve pol i tika prati ğinden öteye
gidemeyccckti . Nitekim bazı gruplann sergi lediği pratik
daha şimdi den bunun böyle ol acağını gösteriyor.
Biz kendi payımıza, marksi st-leninist esaslara dayal ı ,
cidd i , tutarl ı , kapsaml ı b i r geçm iş değerl endirilmesi
yapıl abilse bile, bunun devrimci hareketle toplu bir yeni­
lenmenin olanakJ annı yaratabileceği hayali içinde ol­
m adık hiç. Yaşam alanı olarak küçük-burjuva katman­
Iann siyasal hareketl i l iği içinde yeşcrip boyvcrmiş,
dünya görüşü, ideolojik şekillc nişi , programatik oluşu ­
m u, siyasal değerleri v e örgütsel anlayış v e pratikleri ilc
esas o larak bu toplumsal ortamın damgasını taşımış bir
_
1 46
hareketten böyle bir toplu yenilenme ve Herterneyi bekle­
mek. bilimsel kavrayışı yitinnek. nesnel gerçeklikten
kopmak demek olurdu. Ama biz, geçmişi değerlendinne­
ye dönük her ciddi çabanın bayraklann netleşmesini ko­
laylaştıracağı, devrimci gruplann çelişik-eklektik konum­
lannda yaşanılması kaçınılmaz olan ve karşı-devrim
döneminde zaten bir ölçüde kendiliğinden yaşanmış d�
olan çözülme ve saflaşmanın bilince çıkanlacağı, ideolo·
jik-siyasi ifadeler kazanacağı , hareketin bünyesinde içiçe
bulunan komünist, devrimci-demokrat ve li beral eğilimli
öğelerin bilinçl i bir aynşma ve saflaşma sürecine gi receği
düşüncesinde ve inancında olduk. Bu perspektifle hareket
ettik, devrimci hareketin soruruanna bunun ı şığında
bakuk; devrimci harekene m uhasebe i htiyacını, yarata­
�ağı bu sonuçlan gözeterek, bu sonuçlara yönelik olarak
vurguladık. B izim için m uhasebe demek iç ayrışma ve
saflaşma demekli. Geçmi şe dönük her ciddi muhasebe gi­
rişi m i, buna &Yi rişmiş şu veya bu devrimci grupta muhak­
kak ki bu tür bir ayrı şm a ve saflaşmayı beslerd i . Nedir ki
geçm iş konumlan utangaçca savunmada i fadesini bulan
ve genellikle yönelim kademelerine hakim küçük-bur­
juva tutucu öğeler devrimci bi r muhasebenin önünü tı­
kamakta bugüne kadar başarılı oldul ar ve bundan hareke­
tin bünyesindeki liberal öğeler yararlandıl ar. Kolay ye­
nilgi ve onun çok yönlü sonuçları, libe ral tasfiyeci eği ­
l i m ler için zaten elverişli bir zemin yaratmıştı . Bu ortam ,
dı ştan Gorbaçovculuğun dünya gerici liğinin tam deste­
ginde Mark sizm-Leninizme, sosyalizmin tarihine, sosya­
lizme ve günümüz dünya devrimci akım ına yönelttiği çok
yönlü, sinsi , si�teml i ve kesinti siz sald ınların yarattığı uy­
gun ideoloj i k , siyasal ve psikolojik ortamla da birleşince,
"Marksizm in ekonomist-dogmatik yorumu"nu elcşli nne
"sosyalizmin sorunlan"nı tartışma perdesi altında dev­
rimci harekette öneml i kan kaybına yolaçan yaygın bir l i ­
beral eğilim moda oldu. Geçmişin köklü zaaflarını ve
yanlışlarını leninist bir değerlendinneye ve eleştiriye tabi
tutmadaki isteksizlik, cesaretsizlik ve yeteneksizlik , tek
m ari fetleri aydın gevezeliği olan l iberal öğelerin, bu za­
afların ve yanlışl arın i slisman yoluyla hareketi karam1 47
sarlığa irmek ve olduğundan da gerilere çekmek için ya­
rarlanmalannı kolaylaştırdı.
Sennaye' düzeninin çözümsüzlükleri , toplumsal geri­
lim ögelerinin çoğalması, işçi hareketindeki ciddi geliş­
me, Kürt özgürlük mücadelesindeki muazzant büyüme,
toplumun çalışan ve sömürülen yığınlanın saran ve sü­
rekli çoğalan hoşnutsuzluk vb. -devrimci çcvrelcrce pek
sık vurgulanan ve toplumumuzda devrimi mayalayan tüm
bu gerçekle ri n, sorumluluk duygusunu ve bilincini beslc­
mcsi, kendini köklü bi r şekilde yenilernede itici bir rol
oynaması beklcnirdi. Oysa son bir kaç yılın olaylan ve
davranışlan gösteriyor ki , devrimci gruplarda etkin tutu­
cu küçük-burjuva öğeler bu gerçekiere sığ, yüzeysel ve
kısa dönemli oportünist bazı hesapların ötesinde ba­
kamıyorlar. B unu daha çok, kolay toparlanmak, ka­
zanılacak bazı ilk güçlerle yaşanmakta olan bunalımı ko­
layından atiatmak ve geçm işin muhasebesi zorunlu­
luğundan da böylece kurtulmak için uygun bi r konjonktür
sanıyor ve sayı yorlar. Fakat bunun çürük bir hesap oldu­
ğu, bu hesaba yatanlann dargörüşlülüğünü bi r kcı daha
kanıtlamaktan öte bir işe yaram adığı, gün geçtikçe daha
iyi anlaşılıyor, gitgide daha açık anlaşılacak.
Geçmişin yükünden kurtulmak olanaksızdır. Devrim­
ci harekette temel sorun hala muhascbedir. Geçmiş dönc­
mi bir bütün olarak ele alıp irdclemek, anlamak,
tanımlamak ve bu temelde kendini yenilcyip aşmaktır. Bu
yapılmadıkça ciddi bir mesafe katedilcmcycceğini hep
söylemiştik; zamanın ve olayiann doğruladığı bu görüşü­
müzü koruyoruz.
Yayın faaliyetimizin birinci yılını geride bırakırken
yaptığımız değerlendirmede yer alan aşağıdaki görüş,
bugün de tüm canlılığını ve güncelliğini koruyor:
"Bunalımı aşmak ve kalıcı bir toparlanmayı sağa­
mak, bunalıma yolaçan temel etkenleri doğru bir şekilde
tespit etmek, çözümiemek ve anlamak ölçüsünde ola­
naklıdır. Devrimci hareketin büyük bir bölümü bu
bakıştan yoksundur. Ayakta kalmış az sayıda kadroyu çok
sınırlı bazı yeni güçlerle takviye ederek siyasal faaliyetin
bazı kısa dönemli gereklerine yöneltmek çabasını bu1 48
nalımdan çıkış ve toparlanma sananlar var. Kaba bir
yanılgıdır bu ve köklü sorunları perde/eyerek bunalımı
geçici süreler için küllerneye hizmet eder yalnızca. Kaldı
ki somut olarak bakıldığında, birikmiş sorunların ağırlığı
karşısında buna bile yaramıyor. Devrimci hareketin bu­
nalımı görmek işteyeri herkes için açık-seçik belirtileriyle
sürüyor." ("EKIM Ikinci Yılında . . . ", sayı : l3)
"Sosyalizmin sorunları"
Devrim ci hareketin '80 sonrası dönemde I ibcralleşcr
kesimi ilc geçmişten beri li beral- revizyonist bir konumda
olan am a kendine marksist demekten de nedense bir türlü
geri durm ayan solcu bazı aydınl arın birl ikte ve da­
yanışma içinde yürütlükleri bir tartışma var. Sonu gelme­
yen ve pek geleceğe de ben/.emeyen bu tartı şmayı yürü­
tücüleri "sosyalizmin sorunları" ya da "sosyalizm an­
l ayışı " başlıklan al tında özetl iyorlar. Tartı şmacıl arın id­
di alarına bakılırsa sosyalizm in tarihsel tecrübelerinden
sonuçlar çıkararak "yeni"Icniyorlar. Fakat yıllardır sür­
dü-rü len bu tanışm alar devri m , diktatörlük, demokrasi ,
parti vb. sorunlarda leni nizm i burjuva-demokratik ölçü­
lerle yargıl amanın, K autsky 'nin 70 yıl önce ve daha işin
başında Ekim Devriminin ilkelerine yöneiLtiği saldırı ların
Litrek ve korkak bi r kopyası olmanın ötesine geçebiimiş
değil .
Türkiye 'de hayl i yeni ol an b u tanı�malar, Batıda çok­
tan eskitilmi �Li r. '80 öncesinde, m arks ist geçinen bazı l i ­
beral aydınlar Avrupa 'nın b u al andaki "bi rikim" ini Tür­
kiye 'ye taşımak için hayl i uğraşm ış, ama o günün
dev rimci kaynaşma ortam ında pek i ti bar gömıemişlerd i .
B u tartışmalann bizde, kolay ve ağı r bir yenilginin
ardından yaşanan küçük-burjuva çözülme ve dağı lma ile,
Sovyet rcvizyonizminin Marksizm -Leninizme ve sosya­
lizın i n tarihine yöneiLLiği büyük saldırı dalgasının kesişti­
ği bi r tarihsel onamda gündeme girmesi ve hayli itibar
görmesi bi r rastlantı değil el bet. Yeni lgi ortamının e tkile­
ri üzerinde durmuyoruz. Gorbaçov yönetim indeki kam­
panya i se, yalnızca böyle tartışmal ar için yenilginin ya1 49
rattığı elverişli atmosferi dıştan tamamlamak, pekiştinnek
ve uzun süreli kılmakla kalmadı, yürütülen tartışmalarda
kullanılan maddi ve ideolojik malzemenin de esas kay­
nağı oldu. Karşı-devrimin yarattığı umutsuzluk atmosferi
son bir kaç yılın devrimci gelişmeleriyle dağıldığı ölçüde
tanışmacılar moral güçlerini, dozu şiddetlenerek süren
gorbaçovcu kampanyadan ve revizyonist blokun yaşadığı
kaynaşmadan ve çözülmeden alabildiler. Sosyalizmin
geçmişini karalamada sağlanan başannın sonuçlan ile
"sosyali st" ülkelerdeki bunalım ve çözülme, "sosyalizmin
sorunlan"nı tartışmaya naklı bir gerekçe sayıld ı . '80 son­
rasınd a m ücadelenin ve devrimci örgüt pratiğinin dışına
düşmüş ve içine dönmeye anık ne ni yetleri ne de takarıe­
ri o l an , bu arada biraz "aydm"lanrnış bi r sürü eski dev­
rimci, gösterdikleri ilgi ve verdikleri destek i le bu
rartı şmal ara maddi ve moral güç kauılar. Ortalığı bir
"sosyalizmin sorunlan"nı tartışma hevesidir sard ı . Sosya­
l izm in tartışılacak onca "sorunu" varken, devri m ve sos­
yal izm için mücadelenin sorunlarını tartışmak böyleleri
için anl amsızlaştı. Devrimden, devri m i n sorunlanndan ve
pratiğinden geri dum1 anın vicdanİ rahatsızlığı bir ölçüde
vard ı ysa eğer, onu da bu gerekçeyle rahatlatma oranağı
bulunmuş oldu .
G aıip görünse de gerçek olan, mücadele, devrim ve
sosyal izm diye ciddi ve inandıncı bir sorunlan y a hiç ol ­
m am ı ş ya da artık pek kalmamış kimseler tarafı ndan sür­
dürüldüğü halde, "sosyalizmin sorunlan" üzerine libe-ral
tartı şm alann devri mci sallarda belli bi r ideolojik etki ve
yankı bulabilmesidir. Bugünün koşullannda bu çok
şaşı rtıcı bir olgu değil asl ında. Zira sosyalizm üzerine ve
elbet aleyhine dünya ölçüsünde muazzam bi r kampanya
var. B u kampanya burjuva-revizyonist kamptan örgütle­
niyor, bir bütün olarak dünya gerici liği tarafından her
yol l a destekleniyor. Devrimci hareketimizin kendi geçmi­
şi konusunda zaten açıklığa kavuşamamış olmasının
ağırlığını omuzlarında taşıyan birçok sami mi ve dürüst
devrimci, bu yükün ü zerine bi r de dünya ölçüsündeki
devri m ve sosyalizm aleyhtan kampanya binince, ve bu,
"so syalist" sanılan, bazılan tarafından hala yeni mevzilı>r
ı so
denenerek son bir gayretle "reel sosyalist" olduğu savu­
nulmaya çalışılan ülkelerdeki gelişmelerle birleşince, sos­
yalizme ne oluyor sorusu eşliğinde "sosyalizmin sorun­
lan" tanı şmala n ilgi toplu yor. Dolayısıyla sözü edilen
ideolojik etkiyi liberal tanışmacılann değil, devrimci ha­
reketin kendi zayıflıklannın olanaklı kıldığı ve uluslara­
ras ı revizyonizmin ve gericiliğin elele yürüttüğü sosyaliz­
me karşı haçlı seferinin sağladığı bir başan saymak
gere kiyor Liberal ve onlann yedeğindeki troçkist tanış­
macılann yaptı ğı i se, bu onarnın meyvel e rini devşirmek­
ten i baretti r.
.
*
Ekim yayın yaşamının ilk günlerinde, Sosyal ist Ekim
Devriminin 70.yılı vesilesiyle kaleme alınan başyazısında
şu perspekti fin altını çizmişti:
"Ekim Devriminden 70 yıl sonra bugün, komünistler
hem büyük tarihsel zaferden, Ekim D evriminden ve sos­
yalizmin inşası deneyiminden, hem de, büyük tarihsel ye­
nilgiden, modern revizyonizmin ortaya çıkışı ve sosya­
lizmden
kapitalizme
restorasyonun
gerçekleşmesi
deneyiminden öğrenmek göreviyle karşı karşıya bulun­
maktadır. Tarihsel zaferin deney ve derslerini tarihsel ye­
nilginin deney ve dersleriyle birleştirerek eğitimini ger­
çekleştirdiği ölçüde, dünya proletaryası, yeni toplumsal
devrim dalgalarını zafere ulaştırabilir ve bu zaferin ka­
zanımlarını kalıcı kılabilir."
" Sosyalist Ekim D e vrimiyle başlayan dönemin tarih­
sel tecrübeleri_. proletarya devrimi ve sosyalizm da­
vasının geleceği açısından hayati önemdedir." ( 'B uz
Kınlmış Yol Açılm ı şı r! ', sayı :2)
Biz başından beri geçmişi değe rlendi rmenin evrensel
bir boyutu da olduğu bilinci yle hareket ettik. Yüzyılı­
ınızın ikinci yansı uluslararası komüni st ve işçi hareketi
için büyük bir taıihsel yenil giyi i fade eden çok boyutlu
ve karmaşık geli şmelere sahne oldu. Sosyalizmin maddi
kazanımlan ve mevzileri kaybedild.i , sosyalist ülkeler ka­
pitali st restorasyonlara sahne oldu. Işçi hareketi büyük bir
151
gerileme ve dağılma yaşadı, yeniden burjuvazinin deneti­
mine girdi. Dünya komünist hareketi genel bir gerileme
ve yıkım yaşadı, ideolojik-siyasal kargaşaya gömüldü,
bölünüp parçalandı , modem revizyonist akım hareketin
büyük bi r bölümüne egemen oldu ve onu kapitalist düzc­
nin uysal bir eklentisi haline getirdi . Bunlar acı ta rihsel
gerçeklerd i r ve biz bu nl ara hiçbir zaman gözümüzü kapa­
m ayı düşünmcdik. Bu çapta bir t a rihsel geri l em eni n de­
ney ve dcrsl�ri i ncelenmez ve teorik düzeyde i fade edil­
mezse, dünya komünist hare keti başarı l ı b i r to parl a nm a yı
sağlayam ayacağı gibi, gelecekteki k azanım iarı m da gü­
venceye alamaz, kalıcı k ı l anı az.
Revizyoni st k am ptaki son gelişmeler gösteri yor k i ,
d ünya kom ünizmi b u k anıburun y a rallı ğ ı haksız ama çok
ağı r yüklerden çok geçmeden kunu l acakl l r. Bu ül kel e ri
hala sosyali st sanan kesiml erde bir dönem için bi r karga­
şa, u m u tsuzluk ve bunalıma yol açsa bile, orta ve uzun
vadede bu geli şmeler t ari hsel sahnenin ne tl qm es i ni , çok
şeyin yerli yerine otu rm asını , ve bu ortam da yeni ve güç­
lü bir komüni st d i ıi l i � i n yaşanm asını kol aylaşuracakll r.
Sosyal izm iddi as ındaki revizyon i st kam pın, dünya dev­
ri m sürecinin sürekli ol arak ürettiği sosyal i zm güç ve po­
tansiyelini sürek l i ol arak bozan, dağı tan , gü çlen düşüren,
kapital i st düzen i n çerçevesine ve burjuva ideoloj i sinin cı­
ki alanına sokan güçlü bi r m ilırak olarak rol oynadığı
unutu l m am al ı . Dol a yısıyla, son gcli_�mcler temelinde
dünya burjuvazi sinin güç k azanmas ı , sev inci ve iyinıse r­
l i ği kısa dönenı l i bi r sonuçt u r. Rev i zyonist kanı ptaki çö­
zül m e ve dağı l m a n ın asıl Laıihsel etkisi , dünya komünist
ve ı şçı hareketinin büyük bir engel den kurtulm ası o l a­
cakt ı r.
Bu gel i şm eler, sosyalizm i n Laıi lı sel tecrübeleri n i ,
dün-ya kom ünist ve i şçi hareketini n tari hsel geçm işini
değerlend i rnıeyi d e kol ayl aşuracaktı r. Modem rev i zyo­
nizm , sosyal izm i n tari hsel k azanı m l a n nı çok büyük ölçü­
de tahrip eden, dünya komünist ve i şç i hareketini parça­
layıp dağı tan b i r teori ve akı nı oldu. B u akım ı n d ünya
işçi hareketinin bünyesinde, ama özell ikle sosyalist Sov­
yet toplumunda ortaya çıkışının ve egemen olu şunun ta1 52
rihsel
gerçekiere
dayalı
bilimsel-materyalist bir
açıklamasını yapmak mutlaka gereklidir. Bu, dünya ko­
münist ve işçi hareketinin önünü açmanın ve onu kendi
tarihsel rolünü başanyla oynayabilmesini sağlamanın en
önemli teorik halkal anndan biridir. Dünya komünistleri,
gerçek m arksist-leninistler, kruşçevci akıma başından iti­
baren direndiler ve onu kapitalist restorasyon sürecinin
başlangıcı saydı lar. Tarihsel süreç bu öngörüyü doğru­
ladı. Revizyonist kam ptaki son gelişm el e r "reel sosya­
l i z m " k o n u s und a en bağnaz olani a n n bile i n ançl arın ı
sarstı . A m a k ruşçc v ci akım b u tari hsel s ü re c i n b a şl ang ı cı
olsa da, kendisi yal -nızca önceki sü re çleri n bir ü rü nü ve
sonucuydu. B ugün anık önemli ve gerekli o l an, B olşev i k
p a rt i sinde ve sosya list Sovyetler B i rl i ği 'nde böyle bir
akımı besl eyen, ycşcrıcn, parti ve to pl u m yaşam ına ege­
men k ı l an sü re çl e ri çözümlernek ve anlayabilmektir. B ü ­
rok ratik oluşum v e dcj cncrasyona yol açan tarilıscl , top­
l u m sal , si yasal , kül -türel ve düşünsel ortam ve etkenl eri
m arks i st-bi l i m sel bir açı dan çözümlemek, nesnel koşul­
lan ve etkenleri olduğu kadar, sosyal i zm i n bu al and aki
kendi teori k ve pratik kusurla n n ı , zaafl arı nı ve hatal arını
da tes p i t e tm ek ve anl am ak, bedeli ağı r ödenm i ş bir tari lı­
sel tecrübcyi bilince çı kamı ak , teori k d üzeyde i fade eL­
m ek, bizim için tenıci bir sorundur ve lı ayati önemdedir.
Dol ayısıyla ve sonuç olarak, biz, sosyal izmi sorunsuz
ol arak gönn ek bi r yana, tersine, bu al anda çok ciddi so­
run l a n m ı z ve görevleri m i z olduğu görü�ündeyiz. Ama
konı ü n i stl erin bu sorunlar karşısındaki i l kesel konu m u ,
ele alış şekli ve am acı solcu l i be rallerden temelden
fark l ı dır. Sosyal izm i n tari hsel tec rü beleri n i e l e almak,
d ünya kom ünist hareketinin geçm i şini değerle n d i rmek,
kom ünistler için, li beral aydınlar korosunun bu rj uva­
demokratik gevezel i klcri nden, Sıal i n 'e yönell i i m i ş sev i ­
yesiz sal dırı l a n ndan, idealist spekül asyonl a n ndan çok
başka bi r i ştir. Her şey b i r yana, devri m ve sosyal izm d i ­
ye bir meselesi o l m ay a n y a da anı k kalm ayaniann sözü­
mona "sosyal izm i n sorunlan"nı tartışm ası , bir i k i yüz­
l ül ü k , bir ahl aksızl ı k ömcği d i r.
B öyleleri bu tür tartışmal a rl a , sam i m i dev ri m cileri n
153
dikkatini Türltiye devriminin temel sorunlanndan ve dö­
nemin temel devrimci görevlerinden uzaklaştınnanın da
zeminini hazırlamış oldular. Henüz kendi yakın ve sığ
geçmişini bile iyi kötü değerlendirme güç ve yeteneği
gösterememiş, konumunu ve bakışını netleştirerek kendi­
ni bi r yere oturtamamış olanlar, b u tartışmalara e ğil i m
gö sterdikle ri ölçüde liberal tuzağa düşmek ve içinde bo ­
ğul u p gitmek akıbetine uğrayacaklardı. B unun örnekleri
daha şimdiden var. Dünün az çok ciddi bazı d ev ri m c i
çevreleri , sps y al i zmin sorunlan"nı tartışma adına bugün
her kafadan bir sesin çı ktı ğı toz duman bi r tanışma kulü­
"
büıie dönüşm üş durumdalar. Girdikleri bu çıkmazdan
nasıl ç ıka bilecekleri ya da bu gidişle_ nerede karar kıla­
cakl an konu s und a kendilerinin dahi bir fikri yok.
'
"So syalizmin so runla rı ta n ı şm al an devrimci hareke­
timizin ve Türkiye d ev ri min i n sorunlanndan b i r kaç ı ştı
aslında. Ekim bu eğilimi daha başından tespit etti , dev­
rimci hareket için en acil sorunun kendi geçmi şini değer­
lendirmek, kendi konumunu netleştirmek olduğu bilinciy­
le çabala rı n ı bu alana yöneltti, dikkatleri bu alana
çekmeye çalıştı .
Bu sanıldığından da geniş bi r alandı , hiç de salt "ulu­
sal" ya da Türk i ye 'nin kend i özgünlükleri yle sınırlı değil­
di. H a reketimizin yakın geçm işini değerlend i rmeye ve
anlamaya çal ı şmak, her şeyden önce geçmişi n dünya gö­
rü şü ve teorik kavrayışlarını sorgulamak , temel teorik tez­
leri ve programati k temeli !artı şmak demckti . B L:�. ise ev­
rensel boyutl an olan bir tartışma anl am ına geli r. Omcğin,
geçmi ş harekete damgasını vuran popütizm, Türkiye 'nin
kendi topl um sal hareketliliği ortam ında güç bulsa bile,
hiç de yerel değil , bütünüyle çağdaş ve evrensel bir akı m
v e olguydu. Dahası dünya ölçüsünde v e bi r dönem hayli
etkili olması , yüzyı l ı mızın ikinci yarısında dünya kom ü­
nist ve işçi hareketinde yaşanmış gelişmelerden hiç de
ayn düşünülemezdi .
Am a evrensel bir çerçeveye oLursa bile, öncelikle
kendi hareketi mizin yakın geçm işini değerl endirmek, an­
lamak ve aşm akla başl anmalı ydı. Bu bize , sosyalizmi n ta­
rihsel deneyim ini , dünya komünist hareketinin geçm işini
"
1 54
sa�lıklı bir de�erlendinneye tabi tutacak teorik, poli tik ve
moral güç ve olanaklan �a sa�ardı. Böylece, "sosyaliz­
m in sorunlan"nı tartışmak bizim için, boş ve sorumsuz
aydınlann amaçsız akademik gevezelikleri olmaktan
çıkar, asli devrimci görevlerimizden kopmadan, gerçek­
leşLinneye çalıştığımız devrim ve kurm ak hedefinde ol­
duğumuz sosyalizm için, mirasçısı ve çağdaş sürdürü­
cüleri olduğumuz bir geçmişten, sosyalizmin ve dünya
komünist hareketinin ge çmiş inden, gerekli deney ve
dersleri çıkarmak çabası olurd u .
Bu n u so s y al i zmin deneylerini özetl emek ve gelecek
için d e rsl e r çıkamı ak temel gö re vi n i y aln ı zc a ihtilalci
komüni stler, so syaliz m davasına ey lem l e kanl llanan bi r
sadakati sürdürenler, M arksizm -Lcninizmin canlı , dev­
ri m ci ö z ü ne bağlı kal arak, onu to plu mu dönüştürmede et­
kili bir silaha çevirenler, kendi ü lkelerinde devri m ci sın ı f
hareketini v e devri mi ö rg ü t le rne k te n bir an bile g e ri d u r­
m ay an lar, bü tün enerj i leri yle sosyalizmi gerçek k ı l m ak
için çalışanlar yerine getirebil i rlcr, geti receklerd i r de.
,
,
Üçüncü yı lında EKİM ...
Devri m ci hare ketin yeni y a y ı n y ı l ı m ı zı vesi l c ederek
ü ze ri nde d u mı ak i sıediği m i z başk a bazı sorunlan daha
var. B unlan önümüzdeki sayı lanm ıza bı rakara k kend i ­
m i z ve yeni dönemde görev leri m i z üzerinde de kı saca
dunn ak isıi yoruz.
Ekim bu sayısı i l c bi rl i k ıe üçüncü yayın y ı l ı n a baş­
l am ı ş bulunu yor. Legalizme ve kolay yoldan güç topl a­
nı anın çekici bir alanı olarak l egal yayıncılığa özel ve
güçlü bi r eği l i m i n old uğu bir dönemde il legal olarak çı­
kan Ekim, yeni şek i l l enen bir hareketin organı olmasına
kar�ın, yayın yaşam ı n ı ge ride kalan iki yıl boyunca dü­
zenli biçimde sürdürd ü . B u süre içinde başard ı l d a n üze­
ri nde d u nn u yoruz. E K İ M Hareketi olarak k atetti ğ i m i z
mesafe b u konuda yeterl i bir fi k ri k end i l i ğinde n verecek­
tir. Zi ra gazetem iz teori k , pol i tik ve pratik çaba l a n m ızın
temel aracı , taşıyıcısı ve temsi lcisi olmuştur.
Yeni bir hareketin tck yayın organı olduğu i çi n üzeri155
ne çok yönlü yükler bindi. Özellikle teorik içerik ço�u za­
m an öne çıktı. Bu durum, politik faaliyetin ve örgütsel şe­
killenmenin de temel aracı olmak durumundaki bir or­
g an ın bu işlevlerinq� zaafa uğramasına, hiç değilse zayıf
kalmasına yol a çtı Ote yandan bu, zorunlu kıldığı fazla
sayfa sayısı ile i llegal bir yayın organı için bir hantallık
etkeni de oldu. Hareketimizin u laş tı ğ ı bugünkü gel i şm e
aşamasında Ekim 'i n çok yönlü yü kleri n de belli
sınırlarn al ara gitmek, teorik yükünü önemli ölçüde azalt­
mak, sayfa sayısını düşürmek, bütün bunlara bağlı olarak
politik ve örg ü t s el işlevini kuvvetlendi rrnek ol anaklanna
yaklaşm ı ş bulunuyoruz. Hemen d eğ i l , am a çok fazla da
gecikmeden buna uygun bir de ğişim e ve d üze nle meye gi­
deceğ i m izi um uyoruz.
Teorik çal ı şm a ve i d eol ojik m ü cadele hareketim izin
gündemindeki özel yerini ve önemini hep koruyacaktır.
G erid e bı rakLı ğımız iki yı l içinde bu alanda katettiği m i z
il erlemeyi, bu alandaki görev v e soru m l ul uklanmızın he­
nüz çok sını rl ı bir bölümünü yeri ne g etirebi i m i ş olmak
sayıyor, içinde bulunduğumuz tarihsel onamd a bitmez tü­
kcnmcz gördüğümüz bu alanda henüz i şi n başında oldu­
ğum uzu düşüııüyoru7.. Geride kalan dönemde, tahmin
edilebi l i r nedenlerden dolayı daha çok bünyesi nden kop­
tuğum uz be l l i bi r kesi m i n teoıi k-siyasal pl atfo rm u n u he­
dcr alan bi r ideoloj i k m ücadele yürüttük. Bu saf1ıa bizim
için artı k geride kal m ı şt ı r, çok özel ve zorunlu durumlaı
ol m ad ı k ça bu kesime dönüp bak m ayı düşünm üyorui
a n ı k . Yeni dönemde ideoloj i k mücadeleyi daha genel bi ı
çerçevede ve dev rimci hareketi gün geçt ikçe daha çok ct­
k i l ed i k l c ri görülen liberal -rev izyon i st akı m l arı öze l l i kl e
hedel1eyerek yü rütmek amacındayız.
Komünistler için bir bütün ol arak dönem in en temel
ve en acil soıunu; pol i ti k ve örgütsel gel i şim inde işçi ha­
reketine her yolla yard ı m etmek, bağım sı z sınıf hareketi­
nin ve örgütü nün yara t ı l m ası için her türlü çabayı harca­
m ak, sını fı n ileri kes imlerini sosyalizme kazanmak,
leninist bir sınıf örgütünde bi rl e şti rme k kısaca pa nile ş­
m e ktir. H areketim i z tcçıri k ve pratik gö revle ri ni bu acil
ve temel sorun çerçevesinde tanım l ı yor.
,
.
,
1 56
Dolayısıyla, yeni dönemde, işçi sınıfını temel alan bir
politik faaliyet ile leninist esaslara ve proleter sınıf ta­
banına dayalı, kadrolannı esas olarak bu alandan devşiren
bir örgütsel şekillenmenin sorunlan gündemimizin oda­
ğında olacak ve teorik çalışmayla bir bütün oluşturacak­
tır.
Biz kısa bir geçmişi olan bir hareketiz. Buna _ _rağmen
belli güçler biriktirmeyi başarmış bulunuyoruz. Orgütsel
alandaki temel görevimiz bu güçleri en iyi şekilde düzen­
lemek, örgüllemek, e!,leıjik ve militan bir politik faaliye­
tin içine sokmakur. Orgütscl oluşumda ve pratik-siyasal
faaliyette henüz çok geri bir noktada olduğumuzun ve bu
alanda hızlı ve güçlü adımlar atmak acil göreviyle karşı
karşıya bulundu&,r umuzun bilincinde olmalıyız. Mevcut
geri liğimizin işe sıfı rdan başlayan bir hareket için belli
bir noktaya kadar hoş gö�lcbilir nedenleri var. Ama anık
daha fazla gecikemeyiz. üzeilikle sınıfın en gelişmiş kc­
sim lerinc yönelik olmak üzere planlı ve si stemli bi r siya­
sal faaliyeti bir an önce gündeme almak zorundayız. Bu­
nu yapamadığı mız, başaram adığımız sürece kelimenin
gerçek anlamıyla bir si yasal hareket olamaz, bir çevre
olarak kalı nz.
3. yayın yılımıza girerken, tüm yoldaşlanmızı , dev­
rimci sını fa layık gerçek bi r siyasal hareket ve örgüt ola­
bilmemiz için mümkün olan en azami çabayı , insi yati fi ,
militan v e enerjik tutumu, yeteneği v e yaratıcı lığı göster­
meye çağınyoruz.
E KİM
Ekim 1 989
1 57
BİRLİK SORUNU
Sosyalist olduklan iddiasındaki bir kısım sol çevre­
lerde, �on ayiann üzerinde en çok konuşulup yazılan ko­
nulanndan biri hal i ne geldi birlik sorunu. Yaklaşık 20
yıldır büyük bir parçalanm ışlığı sürekli bir durum olarak
yaşayan sol harekette bu tür tanışmalar ve gi rişimler yeni
değil. B i rlik sorunu her zaman gündemde belli bir yer
tutmuş, i lgi ve tanışma konusu olmuş, "tüm sosyali stlerin
birliği " gibi iddial ı hedeflerle olmasa bile, hiç değilse bir­
biri ne yakın duran bazı grupların birliğini gerçekleştir­
mek doğrultusunda genellikle başarısız kalan bir dizi gi­
rişime neden olmuştur.
Bu sorun üzerine tanı şmalann son aylarda böyle ani­
den yoğunlaşmasında, konunun bir kısmı popüler bazı
1 58
solcu aydınlar tarafından kamuoyu önünde, "sosyalistle­
rin birli�i ''ne bir açık ça�n olarak gündeme getirilmesinin
önemli bir payı oldu. İçlerinde değil sosyalist,_ devrimci
bile olmayaniann yer alabildi�. reformizmden Troçkiz­
me uzanan geniş ve renkli bir yelpazeyi temsil eden, çoğu
örgütsüz bu legal aydınlar çevresinin çağnsını, haklı ola­
rak sonuçsuz bir girişim sayıp itibar etmeyenler dahi tar­
tışmalara katılm aktan geri duramadılar. Birlik doğrultu­
sunda bi r rastlantı olarak aynı döneme denk gelen başka
girişimler de oldu. Devrimci hareketin bu konuda en sek­
ter ve mezhepçi gruplanndan biri, bu kez liberal bir cö­
menl ikle, kendine yakın gördüğü bazı gruplan , geçmişle­
rini de kapsamak üzere, "komünist" ilan elli ve "tarihsel
önemde" gördüğü bu kararla bu gruplarla birliği acil bi r
görev olarak saptadı .
Birlik üzerine tanışmalar hızını kaybetmeksizin ay­
l ardı r sürüyor. Birl i k rüzgannın güç kazandığı her dönem
olduğu gibi bölünmüşlüğün kötülükleri , buna karşın birli­
ğin önemi ve erdemleri sıralanıyor. Kuşkusuz biçimsel
olarak kimse sorunu ideolojik ve ilkesel esaslar dışında
sunm ak saflığını gösterm i yor; " teorik ve tarihsel arka
pl an"dan, buna dayalı " im kan ve şanlar"dan sözediliyor.
Ama bu sözler bi r içerik ya da hiç değilse açık ve net bir
içeri k taşımıyor. Böyle olunca, böl ünmüşlüğün teorik ve
tarihsel bir tahli�inin yapılamadığı, birlik isteminin bu çer­
çevede nesnel olanaklara ve esaslara, bunlardan doğacak
net ve sağlam bir perspekti fe dayandınlmadığı her du­
rumda olduğu gibi, bölünmüşlük bir kötü niyet, bundan
kurtulup birleşrnek ise kişilerin ya da grupların gösterebi ­
leceği ..bi r iyi niyet, bi r 'özveri ' sorunu olarak çıkıyor or­
taya. Oyle ki, 'solda birlik güdüsünün zayıflığı 'nı böl ün­
m üşlüğü� 'tarihsel 'etkenleri arasında görenler dahi çıka­
biliyor. Oznel ya da psikoloj i k etkeniere dayalı bu gibi
tahliller birlik sorununda duygusal bir zorlamayı olduğu
kadar, ideolojik ve ilkesel sorunlarda bir zayıflığı, bu so­
runlan önemsememek ya da yeterince önemsememek an­
l amında liberal bir aydı n eğilimini de i fade ediyor.
B i rl ik ihtiyacına gösterilen temel gerekçelerden biri ,
" sol hareketin" aşın bölünmüşlüğü , güçlerin çok sayıda
1 59
'
grubun bünyesinde parça parça kalışıdır. Aşın bölünmüşlük bir gerçektir ve birlik doğrultusundaki girişimiere
hep bir moral dayanak olmuştur. Ama bu 20 yıldır Q9yle
ve süreç hep yeni bölünmeler üretmiştir. Neden? Once
bunun temelde nesnel etkeniere dayalı bir açıklamasını
yapabilmek gerekir. İlginç olan, birlik girişimini hararetle
savunanfann hareketin geçmi şi konusunda böyle bi r de­
ğerlendirmeden yoksunluklandır. Utangaç revizyonistler
sınıflamasına giren ve birlik girişi mlerini oponünist bir
manevra alanı olarak kullanmaya çalışan gruplardan biri­
nin temsilcisi; "Birliğin temelinde yatan nesnel zemin,
sosyalist hareketin bugünkü yapay çok parçalı durumu­
dur" , bu bil ince çıktıkça birlik eği limi güç kazanıyor, di­
yor. Alakası yok ! Parçalanmışlık bilinci hep vardı. B u bi­
l.�nç bütünleşmeye yetseydi, bu iş çoktan hallolmuştu.
Onemli olan bunun nedenleri konusunda açıklığa kavuşa­
bilmek, bi rliğin koşullannı, olanaklannı ve sınırlannı bu
açıklıktan bulup çıkarabilmektir. Bu açıklıktan yoksun
olanlar bölünmüşlüğü " yapay", yani öznel kusurlardan
doğmuş bi r olgu olarak görmekten öteye gidemezler.
Sol hareketin çok parçal ı durumu 20 yıllık geçmişi
olan bir toplumsal siyasal olgudur. Bunu öznel etkenlerle
ya da salt abartılmış dühünce farklılıklan ilc açıklamaya
kalkmak marksist pcrspekti fe yabancı liberal bir ma­
saldır. Bu tür masallann, refonnist TBKP 'den başıboş
troçkist aydınlara uzanan çok renkli bir bulamacı, yeni
yeni mücadele bilincine eren ve kendi gerçek sınıf örgütü
arayışı içine giren işçilere, "sosyalistlerin birliği " olarak
sunan liberal tasfiyeci çevrelerde rağbet görmesi boşuna
değil.
Bölünmüşlüğün nesnel esaslara dayalı bir değerlen­
dim1esi demek, bu nesnel siyasal olgunun, iç ve uluslara­
rası tarihsel ve toplumsal koşullannı, sınıfsal ortamını , iç
ve uluslararası düşünsel kaynaklannı , ve bu temeller üze­
rinde, nedenlerini ve anlam ını, ideolojik içeriğini ve sınıf
mantığını kavramak demektir. Bu, hala devrimci hareke­
tin en acil ihtiyacı olan, geçmişin değerlendiri lmesinden
başka bir şey değildir aslında. Bu yapılabildiği ölçüde,
sol hareketteki bugünkü bölünmüşlüğün kötü niyctten,
1 60
'birlik güdüsü 'nün zayıflığından, grupçuluktan vb. doğ­
madığı, bu tür öznel etmenlerin olsa olsa bölünmüşlüğü
pekiştiren, aşın noktalara vardıran sonuçlar olarak tali ve
kısmi bir rol oynadığı görülecekti r. Daha da önemlisi, bu
y apıl ab i ld i ği ölçü de , gündemde olanın ayrışma, sa naş­
ma ve netleşme olduğu; birliğin, ancak bu temelde ve b u
sürecin bir uzantısı olarak ele alınabileceği g<;rü lecek­
Lir.
Geçm işin leninist bir eleştiri si temelinde, ondan kesin
ve köklü bir kopuş olarak ortaya çıkan h areketim i zin,
çı k ışı n dan iti baren, " H e rkes Kend i B ayrağı Altına ! " şia­
rın ı aLın ası bundandır. B u bir ayn�ına ve saflaşm a
çağrı sı yd ı . Demokrasi ilc sosyal i zm bayrakl arını nctlcş­
Lirıncyc bu çağrı , dolaysız ol arak bir birlik perspektifi
içcriyordu. B u radaki birlik perspek ti fi , sorunu, küçük­
bu rj uv a dark a fal ıl ığının ya d a ayd ı n scktcrizminin i fadesi
al ı �ı l agcl m i ş yönLcm ve yaklaşı m l arla, yani uzlaşma ve
karşı l ıkl ı tavizi içeren gruplararası ili şki ve görüşme dip­
lomasisi şeklinde deği l ; m evcut gru p yapı l arını aşan, bu
yapıl arda kaçınılmaz olarak parçatınma ve ayıı şm al arı
gerektiren bi r ideoloj i k ve i l kesel içeri k le o rtaya ko yu­
yord u . " B i rleşm eden önce ve bi rleşcbilmemiz için, her
şeyden önce sağlam ve kesin sınır çizgiı cıini çizmemi z
gerekir", leninist ilkesinin, günüm üz Türkiye 'sine u yar­
l anm ış biç i m i ydi bi zi m şianmız.
Son 20 yıl ın dev ri m ci hare ketinde, kanşık ve bulanık
bayrakl arın toplumsal onaını ve temeli k ü çü k bu rj uvazi ,
düşünsel kaynakl arı i se sol hareketin rclonn i st m i rasının
yanısıra, esas olarak, iki başlıca ev rensel akı m olan m o­
dem rcv izyonizm ve çağdaş popül i znı idi. B unl arl a araya
"sağl am ve kesin sı nı r çizg i leri " çizebi lcnler, grup k ay­
nakl arından bağımsız ol arak, proleter sosyalizminin güç­
lerini ol uştu ru r ve bizi m birl i k perspektifimiz içinde yer
alırlar. K uşkus u z bu çok genel b i r teori k ve i lkesel çerçe­
vedir. Ama bu gel i şmeyi başarabi l enlcrin, Türkiye devri ­
minin programatik soru nlannda, proleter sınıf mücadele­
sinin temel ve taktik ilkelerinde ve örgüt sorununda
leninist bir konuma ulaşınakla güçlük çe kmcyece klcrinc
ve işin doğası g ereği , ideolojik atılıını net ve kararlı bir
-
,
161
sınıf yönelimi ile birleştirebileceklerine inanıyoruz.
Birlik sorunu sözkonusu olduğunda, bu sonuncu nok­
ta, net ve kararlı bir sınıf yönelimi, ayn ve özel bir önem
taşır. Zira gerçek komünistlerin birliği kadar, hatta bun­
dan da önemli ve acil olan komünistlerin sını fla birliğidir.
Komünisllerin birliği , komünistlerin sını fla birliği soru­
nuna ve sürecine bağlı ele alınmalıdır. Bu hem birliği ko­
la yl aşurac ak ve hem de kalıcı ve s a ğlık l ı kıl acaktır. Sınıf
hareketi yle kararlı ve mil itan bir bi rlik kumı a çabası için­
de değil de, aydın ya da sın ı f dışı çevre ve örgüllerin gö­
rüşme diplomasisine, bu nedenle de kaçınılmaz olarak
ideolojik uzlaşma ve tavize d ayalı olacak bir birlik i stem i
kolay gerçekleşemeyecek, gerçekleşse bile ne sağl ı klı ne
de uzun ömurlü olabilecektir.
'70'Ii yıll arda sol hareket başlıca iki ·ana kesimden
oluşuyordu. Bir yanda, uluslararası modem . revi zy_oniz­
min yörüngesinde bul u nan ve başlıca TKP-TIP- TSlP ta­
rafından temsil edilen refomı i st kesim; öıe yanda i se, de­
ğişik özgünlüktc çok sayıda devıimci-demokraL gruptan
oluşan devrimci kesim. Bazı ara olu�umlar ilc, !?i linden
diğerine karşılıklı akı�lar da kuşkusuz vardı. O meğin,
'70'Ierin ikinci yarısında, devrimci yüksel işin dolaysız
baskısıyla, reformisı kesimin bünyesinden bazı kopmalar
ve devrimci yönelişler yaşanabilmişti. Bazıları , bugün,
her iki kesimi ayı ran esa..<; farkın, "politakada şiddeti bir
yöntem ol arak kullanıp kull:mmamak" olduğunu i dd i a
edi yorlar. Fakat bunun hiç d e teknik y a da salt pratik bi r
fark olmadığını, siyasal ve sını fsal bir içerik taşıdığını ,
düzen ve devlet karşısında devrimci ve refomıcu konum­
lann önemli bir aynm noktası olduğunu karanıyorlar, ya
da daha iyimser bir yorumla, geçişti ıi yorlar.
Devrimci k ampı oluşturan ve '70 'l i yıllara egemen
olan devrimci-demokrasi , küçük-buıj uva sosyalizm i , dün­
yanın ve Türkiye 'nin özgün tarihsel ortamında demokrasi
ve sosyalizm düşünce ve ideallerini bulanık bir içiçelilde
temsil etm e olanağı bulmuş, eklektik ve çelişik bir hare­
ketli . B i r yandan olayiann genel evri m i , öte yandan hare­
ketin kendi iç gelişimi ve olgunlaşması, bu çelişik ara ko­
numda bir çözülme ve aynşmanın, ileriye ve geriye,
1 62
liberalizme ve proleter sosyalizmine yönelecek güçler
çıkarmanın koşullannı ve potansiyel olanaklannı besli­
yordu.
Karşı-devrim dönemi, yıkıcı sonuçlanna rağmen, kü­
çük-burjuva demokrasisinin kusurlannı ve sınırlılıklannı
gö rme yi de kolaylaştırdı. Harekeli bi r çözü l me ve
aynşma sürecine soktu. Liberal öğeler yenilgi dönemi nin
u ygun atmosferinden aldıklan m u azzam güçle, hareketin
zaaf1annı onu geriye çekmek için kullandılar. Doğal ola­
rak önemli bir başan sağl adılar. Ama hareketteki iç çö­
zülme, hareketin en diri ve M arksizme en yakın öğeleri ­
nin halkçı konumdan marksist-leninist bi r kopma
yaşamalannı da olanaklı kıldı. Bu yöndeki gelişmenin
zayıf ve hareketin belli bi r kesimi i l c sınırlı kaldığı bir
gerçektir. Bunda, devrimci hareketin kendini tam da to­
parl amaya ve sorgulamaya çalıştığı bir dönemde, Sovyet
modem revizyonizminin M arksizm-Lcninizmc ve dev­
rimci kom ünizm davasına karşı tarihin en büyük ve en
aşağıl ı k saldın kampanyasını başlatmasının büyük rolü
oldu. Bu gerici kampanyanın gücü karşı-devrim dönemi­
nin henüz kınlmayan yıkıcı etkisiyle de_ bi rleşince, dev­
ri mci hareketi bi r kez daha geriye i tti . Ideolojik planda
yeni bir tahribata ve kan kaybına uğrallı . Güçlü bi r anti­
leninist akım oluştu . Bu akım devri mci hareket üzerinde
dolaysız bi r ideoloj i k baskı kurdu. Bu ideolojik baskının
esas içeriğini, burjuva demokra tik ilke ve değerleri sosya­
list ilke ve değerler karşısında yüceltmek ve sosyalizmin
taıi hini birinciler temelinde yargılamak oluşturuyor. Bu­
nun tck sonucu, yal nızca liberal akı mın yeni güçler ka­
zanması değildir; belki de daha dikkate değer olanı, dev­
rimci hareketle zaten yerleşik bulunan burjuva­
demokratik önyargılann, bu saldınnın etkisiyle taze kan
bulmasıdır. Bu halkçılığı n ve demokratizmin aşılmasını
zorlaştıran yeni bir etken olarak rol oynuyor.
yaşadığımız anın bu gerçeklerine rağmen biz iyimse­
riz . Iyimscrl iğimizi güncel olumsuz etkenler karşısında,
temel ya da tarihsel önemde bi r dizi iç ve d ı ş gel i şmeden
alıyoruz:
Birincisi; milli kurtuluş devri mleri n i n hızının kcsil1 63
mesine de bağlı olarak, çağdaş popülist akımın evrensel
etkisi hızla gcrilcmiş, siyasal ve düşünsel cazibesi kay­
bolmuştur . Bu, Tü rkiye de güçlü olan sosyalizmin kü­
çük-burjuva yorum unun evrensel ideolojik kaynaklannın
zayıflaması demektir. Küçük-burjuva demokrasisinin ha­
len yaşamakta olduğu ideolojik bunalımın temel nedenle­
rinden bi ri durumundad ı r.
İkincisi ; Gorbaçovculuk kısa döneml i ol arak büyük
bir yıkıcı etkide bulunmuş olmakl a bi rl ikte, revizyonist
kaınpın yaşadığı yeni süreçler, bu rej imierin gerçek nitc­
liklerinin aniaşılmasını kolaylaşu nn aktadı r. Nitekim dün
yalnızca "maocu " bir jargon sayılan "kapitalist restoras­
yon" kavram ı , bugün, " reel sosyalizm"iri dünkü bağnaz
savunucul arı tarafından yeni gel işmeleri anl am a ve yo­
ruın l am ada anahtar kavram a dönüşm üştür. B unl arın bir
kısmı Polonya ve Macaristan 'ı daha şimdi den gözden
çıkardılar bile. i natçı gerçekler" buna yenilcri ni cklctc­
ccktir. B u rj uva ideologlar revizyonist kamptaki gel işınc­
Iere "yaprak dökümü yasası " (M .Duvcrgcr) ı şı ğında
bakı yorl ar ve yanıldıkl arırıı düşünmek için bi r neden yok .
Birbi rini izleyen gel işmeler bu um utl arı doğruluyor. Bu
arada, birl i k tartışmalarıyla bağlantılı, hatta " Bi rl i k ve
Ciddi yet" başl ıklı yazılara konu olduğu için, bi r noktayı
vu rgu l am a m ı z g e re k i yor. Dünya k o m ü n i st ve i şç i hare k e ­
tini m uazzam bir yıkıma uğratan, sosyal i t.min taıihsel ka­
zanı m larını zam an içinde pa rça parça yokeden, bunl arın
bir topl amı ve sonucu olarak, dünya burjuvazisine ve ka­
pitalist sisteme nefes aldırtan çok boyutl u tarihsel sürcç­
lcıi , üzerinde görüş ayrıl ıklan olabilecek özel ya da tali
sorunlar sayabilmck, bu görüş "ciddiyet" adına ileri sü­
rülsc bile, gerçekte ancak hali ll ik olabilir. Modem reviz­
yonizmc karşı açık ve kesin bir tav ı r alınmadan, onunl a
her türl ü bağ koparılıp aulmadan, M arksizm-Lcninizm
savunulamaz. Bu temel ve ilkesel bir sorundur. Revizyo­
nist çürümenin en kaba ve uç biçi m lerine sınırlı bir eleş­
Liriyle yeti n e rek , bu tem e l ve ilke sel tutumdan kaçınmak,
ince ve bu dönem için özellikle tehlikeli bir oportünizmi
i fade ediyor.
Revizyonist kamptaki ge lişmeler konjonktürel değil ,
'
n
1 64
teorik bir çerçeveye ve i ktisadi-toplumsal bir m antığa
oturan tarihsel bir değerlendirme gerektiriyor. Gelişmele­
rin bunu kolaylaştıracağını gösteren beliniler daha şimdi­
den var.
Üçüncüsü; Tü rk i ye n i n bi r devrim ülkesi olmasıdır.
K eskinleşen sınıf çeliş k i l e ri ve bunun beslediği toplumsal
hareketlilik, reformi s t li bera l eği l i m le ri n etki alanını da­
raltacak tı r. Dev rimci Kürt hareketi kendi alanında daha
şim diden bu gerçeğ i yaşı yor; re form ist-li beral eğ i l i m tec­
rit olmuş b u l u n u y or .
Dördüncüsü; Türk i ye 'nin yeni dev rimci h areketl i l i ­
ğinde, küçük b u rj uv a yığınlar işçi hareketini gölgelcyebi­
'
-
-
l ecek bi r poli tik aktivite gösteremeyece klcrd i r. H areket i ­
nı i zin başından beri vu rg u ladığı ve son iki yıllık
gel işm eleri n doğrulandığı bu tespi t, k üçük-bu rjuva pol itik
ortamdan beslenen hal kçı ve l i beral eği l i m le rin topl umsal
yaşam o rtam ının zayı fl am ası bak ı m ından önem taş ı yor.
Beşincisi ; bir öncekinin tersi bir gel işme olarak , işçi
hareketi öne çıkıyo r ve m i l i tan bir eği l i m in bel i rtil crini
taşı yor. Bu i hti lalci bir komünist hareketin gel i şmesi
bakım ı ndan uygun bir toplum sal -siyasal zemin demek t i r.
Tüm bu gelişme ve etkenierin içiçe geçen karınaşık
etkisi , devri m ci hareketin mevcut yapısını tekrar tek rar
zorl ayarak onu yeni arayı şlara ve değerlend i rmelere, bu
te melde, yeni ayrışma ve safl aşm al ara itmek l e kalmaya­
cak , bu süreçlerden proleter sosyal i zmin güçl enerek
çık masını kolaylaştı racaktı r. Bu sonucun olayiann etki­
siyle kend ili ğinden yaşanacağı nı düşünmek boş bir avun­
tu olur elbet. Bu kararl ı ve eneıj i k bir teorik ve prat ik mü­
cadele sürecini gerek tirir. Dev ri mci hareketin sosyal i zm
adına bi riktird i ği güçleri n en iyi ve d i ri kesi m leri yle, leni­
n i s t esasl ara dayal ı bir program ve pol i t i k hat etrafı nda ve
leninist i l kelere dayalı olarak proleter sın ı r tabanı üzerin­
de örgütlenm i ş gerçek bir sını r parti sinde b i rl eşebilme­
nin, bu zorlu m ücadele sürecinden başka yolu yoktur.
B u m ücadel e, bugün l iberal ve tasfiyeci çevreleri n le­
gal platforml a rd a estirm eye çalı şıtığı l i beral b i rl i k rüzgar­
l arı nı göğüslerneyi ve içyüzünü sınıf bilincine eren i şçiler
önünde sergilerneyi de k apsamalı d ı r. Bu rüzgar, yalnızca
1 65
sol hareketteki köklü konum farklılıklannı, aynşma ve
saflaşmada katedilen mesafeyi, "genel sosyalist hareket"
gibi liberal bir kavram içinde karanınaya çalışarak değil,
fakat aynı zamanda, "yasal sol parti projesi" gibi tasfiyeci
girişimlerle, işçi sını fının bugün en acil ve en temel ihti­
yacı olan ihtilalci bir komünist sını f partisi fikrini geri
plana i terek ve gölgeleyerck de bir kısım samimi devrim­
cileri ve devrimci işçileri aldatıyor, yanlış yola ve çözüm­
lere sürüklüyor.
Büyük bir bölümüyle örgütlenme konusunda i steksiz
ve yeteneksiz aydınlar ilc, sınırlı örgütl ülükl erini bile eri ­
nıeye v e tasfıycye terkedere k birer tartı şma kulübünc dö­
nüşmüş yeni dönem l i berallerinden bu sözde sosyal ist­
lerin, proletaryanın gerçek pol itik örgüt i htiyacını
karşı lamada yapabilecekleri bi r şey yoktur. Kendi ara­
lanndaki birl ik giri şimleri ise zayıfl ı klarının ve iddi­
asızlı klarının i fadesi bir yeni mcşgalcdir yalnızca.
Kasım 1 989
1 66
DEVRİM ÜLKESi VE
ÇOCUKLUK HASTALIKLARI
Komüni stl er, dcv ıi m m ücadelesinin gereklerine v e iş­
çi sın ı fı lıareke tinin acil i lıti yaçl anna bağlı ol arak, dcv­
ıi m ci sall arda bi r türl ü aşıl amayan bazı tem el y anlışlar
üzerinde ı s rarl a dum1alıdırlar. Yaşad ığı m ı z dönem in
özell ikleri ve son ;,am anlarda anm a ei!i l i m i �österen "ço­
cu kluk hastal ığı" i fadesi bazı olay lar bu ;un önem ini
artı m1 aktad ı r.
Türk i ye burj uvazisinin k arşı karşı ya buluduğu m u az­
zam sorunl a r bi linmek ted i r. Sayısız devri mc i si yasal çö­
zümleıneye konu o l m alan bi r yana, bizzat burj u v a düzc­
nin savunucusu ve sözcüleri , politikacılar, yazarlar,
gazeteci ler, çözüm arayı şı ve tartışmalan içinde bunl a n
s ı k sık d i le getinnek zorunda kal ı yorlar. K ronik hale gel1 67
miş iktisadi bunalım, sürekli büyüyen toplumsal sorunlar,
toplum yaşamını kemiren ahlaki ve kültürel yozlaşma,
bunlan tamamlay;m sürekJi bir siyasal istikrarsızlık, yö­
netememe problemleri . . . Ote yandan, i şç i hareketi, Kürt
sorunu ve devrimci hareketi , öğrenci hareketi , kent ve kır
yoksullannda ve küçük-burjuva tabakalarında artan hoş­
nutsuzl u k vb.
Kapitalist düzenin d u mı adan yen ide n yeniden üretip
ağırla�tı rdığı bu i ktisadi, toplumsal ve siyasal sorunlar
yığınını çözmek olanaklanndan yoksundur burjuvazi . Bu­
nu kendi de iyi bilmektedir. Bu nedenle dikkatini ve ça­
basını, bu sorunlann alt sını narda yarattığı ve yaratacağı
sosyal-si yasal tepkileri dizginlemeye, yum uşatm aya, sah­
te altemati Oerlc oyalamaya ve saptı mıaya, düzen içi ka­
nallara akıtm aya, tüm bunlar başarısız kaldığı ölçüde ise,
baskıyla sind i mıeye, her türlü zora başvurarak ezmeye
yöneltm iş bulunmaktadır.
Dinsel bağnazlık, şoven milliyetçilik ve anti ­
komünizm , yığınlan şaşınm ayı ve kontrol altında tuU1ı ayı
hedefl eyen gerici buıjuva propagandanın her zaman kul­
l anageldiği temel ideolojik temel olmuştur. Doğu Avrupa
ve Sovyetler B irliği 'ndeki gel işmeler, içte hayli zorlanan
Türkiye burjuvazisi için geleneksel gerici propagandasını
bir kanı panyaya çevirmenin dış fırsatl arı oldular. Doğu
Avıupa 'daki gel i�nıeler anti -konı ü n i znı i , Kafkasya ve
B atı Trakya'daki olayl ar ise dinsel bağnazlığı ve şoveniz­
mi ş:ıha kaldırmak için en ölçüsüz şekilde kul l anıldıl ar.
Gerici burjuva propagandanın yığınlan 1-ehirlcyici etki si­
ni küçümsemek kuşkusuz yanlış, hatta tehl ikeli bir dav ­
ranı ş ol ur. Bu çabanın yığınların geri kesimlerindeki ön­
yargılan peki şti rici etkisi küçümsenemez. Ama yine de
bir bütün olarak ele alındığında burjuva gericiliğin umdu­
ğu sonucu elde edemediği bir gerçektir. Yoksulluğun,
açl ı ğın, temel demokratik haklardan yoksunluğun maddi
onaınında bunal an yığınların düzene yönel i k hoşnutsuz­
l uğunu, dış olaylara dayalı propaganda kıramazdı . Bunun
saptırıcı etkisi sınırlı ve geçici olabil i rdi ancak. Burjuva­
zinin bu dizginsiz kanı panyayı sürdürdüğü dönem , işçi
sınıfı içinde eylemliliğin yeniden yayıldığı , genel grev
1 68
istem ve tartışmalannın yeniden canlandığı bir dönem ol­
muştur aynı zamanda. Aynı dönemde ortaya atılan ve işçi
sınıfını dizginlemeyi amaçlayan "toplumsal uzlaşma"
çağrılan da olumlu karşılanmak bir yana, saflardaki ho­
murtuyu antı ncı bir etk iye yolaçmıştır. Aynı şekilde, bu
aynı dönem, Kürt devrimci hareketinin sürekli büyüdüğü,
toplumsal tabanının, özellikle köylü desteğinin g iderek
g enişledi ği, sömürgeci burj u v az inin terör ve zu lmün do­
zunu artırarak yalnızca çaresizliğini se rgi ledi ği bi r dö n em
ol m u ş tu r. B un l ara, m i l itani aşm a v e ya y ı l m a eği l i m i gös­
teren devri mci öğrenci hareketi ilc, kentin ve k ı n n yoksul
tabakalannd a anan hoşnutsuzluklan eklemek gereki r.
Komüni stlcre ve devrimcilere düşen, tüm bunl ardan
bazı temel sonuçlar çı karmak, siy asa l görev ve sorumlu­
l uklarını bu temelde e l e alm aktı r. Türkiye'nin bir devrim
ülkesi olduğu gerçeği nin devrimci sanard a yaygın ol arak
payl aşılan b i r görüş olması kuşkusuz güzel ve sev i n d i rici
bir durum. U l u slararası burjuv azi nin sosyal i zm e ve dün­
ya devri m i ne i l işkin olarak yığınlar arasında gen i ş çapl ı
ve etki li bir karam sarl ı k ve umutsuzluk kampanyası sür­
dünnekte olduğu bir tarihsel kesiue, devrime aday bi r ü l ­
kenin dcvri mcileıi nin sorum l u luğu büyüktür. B u tari hsel
ve evrensel değerde bir sorumlul uktur. Yalnı zca Türk i ye
devri m ine karşı deği l , çok daha fazlası yla, uluslararası
prolctaryaya ve dünya devri m ine karşı bir sorumlul uktur.
B i r marksist devri mci için sorunun başka tür tı r ele alınış
ya da konul uş biçi m i dü şünülemez.
Devri me aday bi r ü l kede devri m c i l e rin görevi dev­
ri mci i ktidar mücadeles inin toplumsal güçlcıine, onl arsız
hiçbir gerçek devri m m ücadelesinin düşünülemeycceği
tem el sınıf d i nam iklerine yönelm e k , önderlik ve örgütlen­
mc alanında m üm k ün olan en azam i çabayı sarfctm ek tir.
B i li msel dev rim teori s i n i n bu bas i t gerçeği bi r yana, ge­
l işmekte ol an devrimci K ü rt ulu sal h areketi ve P K K de­
neyi m i bile bu konuda yeterince ö ğreti cidir K ü rt ulusal
hareketi Tü rk i ye devri m i n i n temel d i nami kleri nden biri­
dir. B u aslında kendi n i bugün ulusal hareket b i ç i minde
i fade eden devriınci köylü di nam i ğidi r.
PKK, bu toplum sal d i nam i ğ i canlandınnayı ve dcv.
1 69
rimci ulusal istemler doğrultusunda bir politik savaş için�.
sakınayı başarabilmi ştir. PKK 'nın herkesin ilgiyle ve bir
bakım a im rcnerck i zl edi ği başansının sım da buradadır.
PKK 'nınki askeri olmaktan çok po l i ti k bir b aşa ndı r
aslında . Yoksul köylü a ğı rl ı klı olmak üzere Kürt köylülü­
ğünün desteğini kazanmada ifade bulmaktadır. Gerilla sa­
vaşının başanyla sürdürülebilmesi bu toplumsal taban,
destck ve kaLJlım sayesinde mümkün olabilm ektedir. So­
runu, PKK 'ın Türk devletine karşı dar bi r as k eri pol iti k
savaşından ibaret gömı c k , Türkiye Kürdistanı 'nda bugün
yaşanmakta olan devrimci süreci k avrayamam ak olur.
P K K gerçeğinin kend i s i de bu topl um s al zemin üzerinde
kavranabi l i r. PK K , Kürt devrimci aydı nlan i l c K ü rt yok­
sul köylül üğünün ci s i m le ş m i ş birl i ğ id i r.
B ug ü n Türkiyeli komüni stler için en aci l ve asli gö­
rev , dev ri m i mizin öncü ve temel topl um sal di n am i ği ol an
i �çi sını fı y l a bi rlcşcbilıncktir. Ayağını bu LO pl um sal t a ban
üzerine b3s ma dı k ça adına ve id d i � s ın a uygun gerçek bir
-
,
kom ünist harckcnen sözed ilcmcz. Işçi sını f ının hiç deği l ­
sc en i l e ri kesi mleri yle bi rleş mey i baş a ra m ad ı kça kom ü­
� i st o l an gerçek bir si yasal hareket k i m l i ği kazanamaz.
Işçi sını fı yıl lard ı r hoşn u tsuzluğunu pratiğe dökın ü ş , bir
kaynaşm a ve hareketl i l i k içine gimı i ş t i r. Fakat önderl i k ­
ten, dev ıi m ci pol i t i k bili nçten yoksunl uk ve örgütsüzl ük,
i şç i hareketinin sıç ram a yapmasını, bağ ı m s ı z bir pol itik
sını f k i m l i �i kazanm asını engel lemek tcd i L Kom ünist ha­
reketin t a ri hsel siyasal m i syonu tam d a burada o rtaya
çıkmak t ad ı r. Tüm dik katini ve çabasını i şç i sını fı üzerin­
de yoğunlaşu rmak: sın ı f hareketinin pol i t i k ve ö rgütsel
gcl i )i m i n i kolay l aş t ı rmak için azami çabayı sarfetmek;
c�n i leri v..; sağlam kes i m i yle bi rleşerek s ı n ı f hareketinin
yol gösterici , eği tici ve örgütleyici öğesi olmak. Bu gö­
revden şaşmamak i ç i n , m odem sını n a rd an olu şan kapi la­
l i s t bir t oplumda. biıi ci k tutarl ı dev ri m ci sını fı n , prole ta r
yan ı n , tarihsel devriın ci m i syonu ve bu sınıf k arşı sınd;.ı
komünist lerin ö1.el m i s yonu konusunda b i l i m se l b i ı
aç ıklığa ve kesinl iğe s a h i p o l m ak gere k i r.
Soru l ar şunlard ı r: B u rjuva düzen i n çözümsüz, dev ­
rimci sını fı n hareketl i l i k i çinde olduğu bir dönemde, dev,
­
1 70
rime aday bir ülkenin, Türkiye 'nin, hemen hemen ta­
mamı kendine komünist diyen· devrimcileri, tarihsel ve
enternasyonal sorumluluklannın ne ölçüde bil incindedir­
ler? Bu "komünistler", proletaryanın genel tarihsel rolü
ve bu sınıf karşısında kendi özel rolleri konusunda ne öl­
çüde açık bir kavrayışa sahi p ti rler?
Sorulanmız devrimci icraatlan sonu gelmeyen
"Marksizm " tanı ş m a l an yürütmekten ibaret liberal aydın
çevreleri kaps am ı y o r Za ten b u n l a r ö zne l n i ye tl eri ne
olursa olsun, devrimci ö rgüt pra t i ğinden ve devrimci poli­
.
,
t i k e tki n l i kten uzak durduklan ö lçüde düzenin basit v e
zarars ı z e kiemi leri ol arak kalm aktad ı rl ar. Kendi d e müz­
min bir l i be ral olmakla birl ikte pol i ti k iddi ası v e etkinliği
olan biri olara k , Doğu Perinçek, " sosyal i zm projeleri "
üzerine k uıu geveze l i klerle zam an t ü keten yeni dönemin
bu yeni l i berallerini "tanışma t üketenlcr" ol arak niteler­
ken kuşkusuz bütünüyle hak l ıd ı r.
Soıul a n m ı zın asıl muhaıabı devri m c i bir ö r!!ütl enme
ve eylem l i l i k içinde ol:.ın grup ve parı i l erd i r. B u ı�laıı n her
b i ıi 1 5 -20 y ı l l ı k si y as i geçm işi o l an ö rgüt.I crdi r. Kendi le­
rine i çtenl i k l e " komünist" demekte d i rl e r. Içlerinde kend i ­
l e ri n i 1 0- 1 5 yıld ı r "pani " olarak görenl e r d e v ar. Ama ga­
ri pt i r, bunlaıı n bir k ı sm ı , geıide bı raklıklan 1 5 -20 y ı l a
rağmen pol i tik m ücadeleyi hal a çocukça b i r m anLıkla ele
a l abilmekted i rl er. B i reysel terör cylemlcıi yle kend ilerini.
!!Österm e v i , sai'!a sola bom ba aım avı , sokakla ra bombalı
p ank arı �ismay�. çoğu öğrenci küç Ü k devrimci grupl arl a
i k ide b i r "korsan koym a"yı pol i t i k m ücadele sanahi l me k ­
teler. Kuşkusuz b u n l a r k i t l e , dal1ası sın ı f çalı �nıas< d a y ü ­
rütm ektc d i rler. B azı örnekleri say ı l an "eylem " I Lirl erini
kitle çalı şınası " yerine d eği l " , k i tle ç:.ı l ı şm a�; ı yL.i ·· r,i rl i k te"
uygul am aktad ı rl ar. Dev riınci m ace rac ı l ı ğ ın bu e v rensel
"yerine deği l , birl i k te " formül ü , bizde de aslınd:.ı yeni de­
ğ i l ; 1 2 Eylül öncesinde bazı gruplar b i reysel te rö r ya da
si yasal m aceracı l ı k çizgi.sini bu aynı fo m1 ü l l e teorize edi ­
yor ve uygul uyorl ard ı . I lginç olan, geçm i şte bunu haklı
o l arak eleşti re n bazı kesi m leri n de ş i mdi lerde bu foıın üle
u ygun bi r eği l i m ve prati k içi nde o l m al aııd ı r. i şler öyle
acınası noktal ara vaıınışLı r ki, "bom balı pankan" asan-
171
lann bazılan basın bürolanna bu eylemlerini telefonla
bildinnekte, burjuva basınında bu tür "eylem"lere i lişkin
olarak çıkan küçük haberlerin küpürlerini ise, politik et­
kinliklerini "tabana" duyunn ak için olmalı, dergilerinde
yayınlamaktadırlar.
Böyle olaylar nesnel özellikleriyle devrime en yakın
bir ülkede oluyor! Böyle d av ranışlar tarihin omuzlanna
büyük bir sorumluluk y ljkled iği Türkiye devrimcilerinin
bir kesimi tarafı ndan gösteriliyor!
B u çocukluk hastalıklannı en genci. en az 1 5 yıllık
geçmi şe sahip örgütlerde yaşanıyor. "Çocukluk hastalığı "
deni len şey aslında genç ve tecrübesiz hareketlere özgü­
dür ve bu nedenle bi r ölçüde hoşgörüyle de karşılanır.
Tam da bu nedenle, kendi devrimci geçmişimizin bunca
acı ve ögrctici deneyiminden sonra, böyle davranışlar
gösterebilen 1 5-20 yıllı k gruplanmızı n davranışlannı po­
litika cüceliği olarak tanımlamak belki de daha doğrudur.
Bu anlayış ve d avranışiann nedenleri üzerinde dur­
mak gerekiyor. Kuşkusuz bunlar herşeyden önce belli bir
ideoloj ik-sınıfsal kimliği n yansımal andır. Fakat, şaşınıcı
gelebilir, bu tür eylemlerin bazı gruplar için psikoloj i k
nedenleri d e var.
1 2 Eylül dönem i , her karşı -devıim dönemi gibi , dev­
rimci hareket için büyük bir gerileme ve daralma dönemi
oldu . Devrimci örgütler büyük kayı plara uğradılar ve za­
ten kararsız ve kaypak küçük-burjuva tabakalardan ol u­
şan k i tle tabanlannı yitirdiler. Fakat bir çok l arı için bu
tanı bir küçük-burjuva dağı l ı m a ve tasfi yeye dönüşü ve
gideril mesi güç ideolojik ve moral kayıplara yolaçtı. Bu
duru m a düşen bir çok örgüt ancak son bir kaç yı ldır
sınırl ı bi r toparl anm a çabası içine girebildi . B u çaba, geç­
miş sürecin kapsaml ı ve köklü bir dcğerlendi nnesi ve
eleştirisi üzerine otunnadığı gibi , i şçi ve öğrenci hareketi­
nin yaşadığı canlanma içinde kolay yoldan güç olma ve
böylece "varlığını" yeniden kanıtl ama kaygısına dönüşe­
rek yozlaştı. Bu yolla varl ığını ve etkinl iğini kanıtlama
çabası yetersiz ve veri m siz kaldığı ölçüde, "bombalı pan­
kart " l ar ve " korsan cylcm "ler bu aynı işlevi gören yön­
tcmler olarak görüldülcr. Bu tür yöntemleri "verimli"
1 72
kılan, burjuva basının ilgisiydi. Sayısız işçi direnişini
görmezlikten gelen burjuva basın ı , bu tür eylemleri
yansiLmaya özel bi r eğilim duyuyor, böylece de çeşitli ör­
gütlerin varlığı ve sözde politik etkinliklerinden kamuo­
yu haberdar olmuş oluyordu. Bu psikolojik nedenlerden
birincisidir. İ deoloj ik-siyasal pl atformunda refomıizm i n
güçlü etkilerini taşıdığı halde, 1 5 y ı l l ı k b i r "pani " olarak
varlığını ve aktivitesini bu tür eylemlerle k anıtlamayı son
yıll arda çizgi haline geti ren bir hareketin (TKP-B) bugün
dağılma noktasına gelmesi trajik olduğu kadar, öğretici ­
dir de. 1 5 -20 yıll ı k örgütlerin varlıkl arını bu yolla göster­
me kaygısı taşım aları, devıimci l i k adına bir zavallılık ör­
neğidir.
Psikoloj i k nedenlerin ikincisi ise "ihtilalci" konumu­
nu gösterme kaygısıdır."Aynı ideoloj i k-sını fsal taban üze­
ri nde kalındığı halde, ki tle mücadelesinin yarattığı uygun
konjonktürde '7 1 Hareketinin m aceracı l ığına yöneltilen
eleştiriler, bazı gruplarda güçlü bir sağcılaşm ayaı ve ihti­
lalci ruhu büyük ölçüde yitiri şe yolaçtı. Karşı-devrim dö­
neminin pratiği bu sağcı-re fomı i st kimliği devri mciler ve
yığınl ar önünde tescil edince, bu sicilden annmak ve ihti ­
lalci kimliklerini yeniden kanıtl am ak kaygı sındaki bazı
grupl ar, bunun en kolay ve kest i mıe yol u ve yöntemi ola­
rak bu aynı eylem türlerini (" bom bal ı pankan". " korsan
eylem " vb.) seçtiler. Eskiden " maceracılık" olarak elqti­
ri lip terkedilen şeyler', yeni dönemde "ihtilalci" ruh ve
kimlik kazanmanın ve bunu dosta-düsm ana ıröstemıenin
araçları olarak görülüp yeniden benin�send i . B öylece ge­
risin geri başa dönülm ü ş oldu. Şu farkla ki, anık "yerine
değil, bi rl i kte" fomıülü çerçevesinde.
Psikoloj i k olarak tanımlanan bu etkenlerin, kuşku
yok, belli bir ideoloj i k-sınıfsal m antığı var. Küçük­
burjuva dargöıüşl ü l üğü, güvensi zl i ği , kolaycılığı ve fay­
dacılığının ruhsal yansımalandır bunlar. Temel ideoloj i k
sını fsal zaaflarla doğrudan bağlantılıdırlar.
Yakın geçmişe il işkin değerlendirmclerimizde biz,
'7 1 Devrimci Hareketinin maceracı mücadele çi zgisinin,
'70'lerin onasında, kitle mücadelelerinin uygun or­
tamında terkedildiğini, ama m aceracılığa yöncltilıniş
173
el eşti rinin yüzeyde kaldığını, küçük-burjuva s ı nı fs al k o ­
numun ve temel ideolojik ve programatik görüşlerin
aşılam adığını hep v urgulad ı k Geçmişi anlamak ve aşmak
görevi karşısında bunca ayak d i reyenlcrin, koşullan doğ­
duğunda geçmişin en ilkel yanlı şlann ın tekrarlamalannda
şaşıl acak bir yan yoktur. Burada bilinçli bir siyasal dav­
ranış bile sözkonusu değildir. Sözkonusu olan ortamın
koşullandırdığı bir kendiliğinden sürüklcniştir. Za­
m anında m aceracılık kendiliğinden, kitle hareketinin uy­
gun atmosferinde, onun oluml u etkisiyle terkedildi. Şim­
dilerde maceracı eğilimiere yine kend i liğinden, kitle
hareketinin henüz zayıf ve sınırlı olduğu bi r ortamın bes­
lediği zayı flık ve sabı rsızlıkla sürükleniyor. Kitle des­
teğinden yoksunluk koşull annda maceracılığa eğilim, �ü­
çük-burjuva devrimciliğinin tipik bir yansımasıdı r. Ote
yandan ideoloj i k zayıflık ve belirsizli k sorunu var. Yitiri­
len yalnızca kitle desteği deği l , yanısıra eski görüş ve
programlara duyulan güvendir de. B u, ideolojik bel irsiz­
lik, ideolojik belirsizlik ise kendil iğindencilik demektir.
Tüm bunlar, "hiç değilse, m üthiş bir gürültü koparal ım ! "
ruh halinin uygun ortamıdır. Bazıl arı "gürültü kopar­
ma"yı zayıflıkl arını örtmenin ve varl ıklarını göstemıenin
yöntemi olarak benimsem iş görünüyorlar. Böyleleri , dev­
rime a d av bir ü l k e n i n dcvri nı ci l cıindcn beklenen sorum­
luluk ve c iddi yelten yoksundurlar.
S iyasal mücadeleyi böyle kavramaları , devrimci
sını fın tarihsel mi syonu ve bu sını f karşısında komünist­
leıi n misyonu konusundaki kavrayışlannın da bir göster­
gesi ve i fadesidir. '7 1 Dönem inin "ideolojik önderl ik" te­
zi hiçbir zaman aşılamadı ve bugün de sınıf dışı devriın ci
eylem çizgisi ol arak yaşıyor. Parti , sını f ve devrim ilişkisi
ya da diyalektiğini I 5-20 yıldır bir türlü doğru kavraya­
mayan "m arksist" gruplarla dol u Türkiye.
Şubat 1 990
.
174
DEVRİMCİ YÜKSELİŞ VE
DEVRİMCİ PERSPEKTiF
Son bir ayın olaylan Türkiye'de yeni bir devrimci
kitle eylemleri dalgasının gelişmekte olduğunu gösteri­
yor. Yeniçeltck katliamının yolaçtığı yaygın tepk i ler ve
eylemler, tütün üreticilerinin direnişi , sıklaşan işçi mi­
tingleri, binlerce, onbinlerce işçinin her günkü direniş ey­
lemleri , yaygınlaşan öğrenci hareketleri, tüm bunlar yeni
bir devrimci dalganın ilk habercileridir. Kürdistan 'daki
olaylan buna katmıyoruz. Zira orada sıradan kille eylem­
lerinin ötesinde, kendine özgü dinamikleri ve istemleri ilc
gelişen, geleneksel tüm ilişkileri temelden sarsan, değişi­
mc zorlayan gerçek bir devrimci süreç zaten var. Onu
Türkiye devri m ine bağlayan binlerce bağla birlikte Kür­
distan devrimi bugün kendine özgü bir gerçekliktir.
Son olaylar, '80 'lerin ikinci yansından itibaren başla175
yan, ilk belirtileri sınırlı ve kesikli işçi eylemleri olarak
ortaya çıkan, geçen yılki Mart-Nisan işçi hareketleriyle
önemli bir ivme kazanan yeni devrimci yükseli şin bugün
artık yeni bir s afhay a girmekte old u ğunu gösteriyor.
Bu son 30 yılın üçüncü devrimci y üks cli ş olgusudur.
Aynı d ön emd e T ü rki y e, i kincisi tam b i r va hşctc dönüşen
i ki ka rşı - devri m s ald ı nsı y aş amı ş u r. So n u ncusu n � n Lahri­
batı büyük olmuş, ama yi ne de bu, biraz gec ike rek de ol­
sa, ni speten ağı r b i r te mpo yl a da gcl i şse , ü çü nc ü bir dev­
rimci yükselişi engel lcycmem iştir. Geci kme dönem inin,
patlayıcı madde stoklannın derinlemesine ve genişlemc­
sine bi rikmesiyle geçtiğini, hızl anan olaylar aç ı k olarak
göstennekted i r.
Türk i ye 'nin bi r üçüncü devrimci yüksel i ş dönemine
gim1esi ne şaşı rtıcıdır, ne de rastl antı . Zira Türkiye bir
dev rim ülkcsidir. Yalnızca son dönemin olaylan değil ,
daha d a önemlisi son 3 0 yılın ol ayl an bunu açı k-saçık
hale getiııni ştir. B i z komüni stler, yaşam akta olduğumuz
devrimci süreci anlık heyecanlarla değil, bu tarihsel pers­
pck t i f içinde ele almalı yı z . Dünya devriminin ağı rlık
merkezi anık Türkiye'dedi r. Bu aynı zamanda, Türki ye
i şçi sınıfının, ulusl ararası işçi sını fın ın öncü kesimi ol­
mak gibi şerefli bir tarihsel görev ve ol anakl a yüzyüze
ol d uğu anlamı na da gel ir. 7 1 yıl önce bugünlerde, Komü­
nist Entenıasyonal 'in Kuruluş Kongresi 'nde, M .Suphi ,
" Dünya iht i l al inin gelecekteki seyrinde Türki ye proJetar­
yası şerefl i bir mevki i şgal edecektir", dem i şti . Eki m
Devriminin o coşku dolu fırtınalı günlerinde, M .Suphi bu
sözleri coşkuyla dolu bi r iyimserlikle, kuşku yok , daha
yakın bir "gelecek " için sarfc tm i şti. Ama daha geç bir ta­
rihsel evrede de olsa, Su ph i n in bu sözleri bir anlam ve
güncell i k , bi r gerçeklcşmc olanağı k azanmıştır. Tarihsel
evrimi n sayısız kann aşık etkeniyle oluşan geleceği önce­
den kestirmeye kalkışmak zo r ve riskli bir iştir. Ama eğer
olayıann akışı be klenm ed i k sonu çlar yaratmazsa, son 30
yılın olgulan ve şimdiki geli ş mele r, " Dünya devriminin
gelecekteki se y rinde Türkiye işçi sınıfının tarihsel ve
evrensel değerde " şe refli bir mevki" işgal edeceği konu­
sunda iyimser ve inançlı olmamız gerektiğini gösteriyor.
'
"
176
B u biraz da Türkiyeli komünistlerin ve devrimcilerin
tarihin önlerine koyduğu misyanun hakkını ne ölçüde ve­
rebileceklerine bağlı. Bir ülke nesnel devrim olanak­
l arıyla yüzyüzcyse, bir ülkede yığınlar 30 yıllık bir za­
man kesitine belirli aralıklarla yayılan bir devrimci
kaynaşmayı yeniden yeniden yaşayabiliyorlarsa, böyle
bir ülkede çok şey devrimcilerin gösterecekleri çabaya,
sergilcycceklcri ycteneğe bağlıdır. Olayların akışı, belli
bir toplumsal bünyenin derinden dcrine işleyen iç dina­
mikleri , içten içe bi r devrimi mayalıyorsa, böyle bir top­
lumda devrimi muzaffer bir sonuca ulaşumı ak, devrimi
koparıp kazanmak devrimcilerin görevidir. Bir devri m ül­
kesinde devrimcinin tarihsel misyonu devri m i muzaffer
kılmaktır. Bunun gerektirdiği her çabayı olağanüstü bir
fedakarlık ve kararlılıkla ortaya koyabilmcktir.
Sosyalizme yüz çcvinn e süreci içinde oluşaE bürokra­
tik-revizyonist iktidari ann içten içe çürüyerek bugün
artık kumdan şatolar gibi peşpeşe çökmeleri, tüm dünya­
da olduğu gibi Türki ye 'de de, devrimcilcıi ve yığınlan
hedef alan bir karamsarlık ve umutsuzluk dalgasına çev­
riirnek istendi, isteniyor. Buıjuva gericiliğinin yanısıra,
tüm hainler, dönekler, devrim kaçkınlan elele verm i ş bu­
nu bir kam panya halinde sürdü rüyorlar. Modem anti­
komünizmin �!!ünlük basındaki temsilcisi Cumlıurivet !!ibi
gazeteler, bu doğrultuda olağanüstü bir çaba ha n.:ı yo rl ar.
Moskov a 'da Çar için gösteri yapanlan m anşctıcn veren
gerici burjuva basını, Zonguld�k'ıa " Katil Sermaye " ,
" Kahrolsun Faşist Diktatörlük", "Işçiler Elele Genel Gre­
ve" gibi şiarlarla yürüyen onbinlerce işçiyi sıradan bir ha­
ber olarak vcrcbiliyor.
Türkiye'nin gerçek devrimcileri bu gerici rüzgarı gö­
ğüsleycbilccck kimlikte olduklarını göstenn iş bulunuyor­
lar. Ama bu kadarı yetmez. Tarihin omuzlanmıza yüklc­
diği büyük sorumluluk yanında bu kadarı çok anlamlı
değil. Asıl yapmamız gereken, dünyadan Türkiye'ye esti­
rilen gerici rüzgar karşısında, Türk i ye'den tüm dünyaya
devrimci bir rüzgar estirebilmektir. Libcr.ıllcrin, döneklc­
rin, kaçaklann dünya gericiliğinin hizmetinde yaralUklan
umutsuzluk ve karamsarlık cerayanına karşı, göstercceği1 77
miz olağanüstü devrimci çabayla devrimi ilerletmek, böy­
lece dünyanın tüm emekçi ve devrimci güçlerine umut ve
güç taşıyabilmektir. Tarihin bugünkü evresinde ve bugü­
nün Türk.iye'sinde, görev ve sorumluluklanna bu pers­
pektifle yaklaşabilen kişi, gerçek bir devrimci olarak ad­
landınlm aya hak kazanabilir ancak . Türkiye'nin gerçek
devrimcisi, yüz ü n ü geçmişe d önerek sosyalist Ekim Dev­
rimi yle elde edilen maddi kazanımlarının yokedilmesine
gözyaşı döken . değil , yüzünü i leriye geleceğe dönerek
" Yeni Ekimler Için ! " i le riye atılabilcndir.
Siyasal yaşamımızın daha en başında, Ekim 'in ilk
sayısında, biz, m uzaffer bi r Türkiye Devriminin dünyayı
sarsacak etkiler yaratacağını dile getim1 i ştik . Bu etkiyi
şimdi daha da geniş bir çerç eved e düşünmemi z gereki­
yor. Onu , dünya ölçüsünde yaratılmak i stenen tarihsel ka­
ramsarlığı darbelcınek, dünya devrim sürecine yeni bir
atılım kazandınnak, dünya komünist ve devrimci hareke­
tini hızland ı nnak, kapitalizmin ebediliği hakkında yeşer­
tilen hayalleri yıkmak çerçevesinde, bu en geniş çerçeve­
de ele almam ı z gerekiyor. Bu, devrimi kendimiz için
değil dünya devrimi için yapmam ız gerekiyor ol arak da
düşünülebilir. Şu içinde bulunduğumuz tarihsel ortamda
enternasyonalizm kavramı, biz Türkiyeli komünistler için
her zam anki nden çok daha derin ve güçlü bir anlam , çok
daha zengin bir içeri k kazanmı ş bulunuyor.
Dünya devrimi için, Türkiye devrimini başann alıyız!
,
* * *
Bir devrim ülkesi , siyasal gericiliğin katmerleştiği ,
toplumu sindimıe operasyonlannın sık sık gündeme geti ­
rildiği bi r ülkedir aynı zamanda. Böyle bir ülkede, ulusla­
rarası burjuvazinin tam dcsteğindeki egemen burjuvazi­
nin, devrim olanaklannı tasfiye etmek, devrimci
gelişmeleri boğmak, devrimin sürükleyici güçleri olacak
siyasal güçleri-örgütleri yoketmek, devrimin m addi güç­
leri olan emekçi sınıfl a n mücadeleden alıkoymak, aldat­
mak, oyalam ak, şaşırtmak için her yola başvuracağı, bin­
bir aracı ve yöntemi içiçe kullanacağı kendiliğinden
178
anlaşılır.
Türkiye burjuvazisi hem kendisini bekleyen potansi­
yel akibetin, hem de bunun karşısında kendi misyonunun
bilincinde olduğunu göstermi ş, çaba ve uygulamalanyla
anık belli bir deneyim de kazanmıştır. Devrimci kitle ha­
reketindeki her geli şme hamlesi karşısında, u ş ağı ve söz­
cüsü durumundaki tüm kişi , kurum ve kuru l u şları n, tüm
pa rti lerin, örgütlerin, basının, hep bir ağızdan "terör yeni­
d en u rm anıyor , an a rş i honluyor" kampanyasına giriş­
meleri ve bu kanıpanyayı besieyecek ç eşitl i provokas­
yonların tezgahlanması bu deneyimin bi r parçasıdı r.
Tam da kitle hareketinde belli bir gelişm enin ya­
şandığı , işçi hareketinin yeni bi r bahar dalgasına dönüşe­
ceği bi r dönemde, s_ç�mıaye devletinin kirli işler böl ümü
harekete geçmiştir. Once Muammer Aksoy, ardından Çe­
tin Emeç. .. Ve iki sinin ardından dizginsiz bi r "terör
tırmanıyor" kampanyası ve "yeni bir askeri darbe mi?"
tehdidi. Amaç hareketlenm iş kitleleri dizginlemek,
şaşınmak, korku ve kararsızlığa itmekti r. Amaç baskı, te­
rör ve denetim uygulamal anna haklı l ı k kazandı mı aktır.
Amaç, 1 990 ı M ayıs 'ının görkem li bir m ücadele gününe
dönüşmesini engellemekti r. Amaç, ı M ayıs 'la duml ma­
yacak olan, toplusözleşme dönemi olan yaz ayl arında iyi­
cc hareketlenecek olan işçi kitlelerini açmaza almak, ey­
lem gücünü ve isteğini kımıak, işçi hareketini tecrit
etmekti r.
Bunlar Türkiye bu rjuvazisinin çok bayatlamış taktik­
leridir ve anık çok kimse tarafından bilinmektedir. O vic­
dansız resmi " kamuoyu"nun bir kesimi bile. işlenen cina­
yetierin "devletteki güç odaklan "nın yeni bir mari feti
olduğunu hiç değil se ima yollu dile getiriyor. Bu tür de­
nenm iş provokasyonlarla kitle hareketinin karşısında
çı kmak, bunun için Çetin Emeç gibi kendi en sadık hiz­
metkarlarını bile kurban seçmekten geri durmamak , ser­
maye düzeni payına, bir aczin, bir korkunun, akibetini
hissetmekten kaynaklanan gerçek bir tarihsel tedirginlik
duygusunun bir yansıması olabilir ancak.
Düzen, kirli girişim ve provokasyonlarla ve onu izle­
yecek " terör" demagojisiylc, belli bir kargaşa ve bu"
"
·
1 79
lanıklığa yolaçıp, işçi sınıfının geri kesimlerinde belli bir
çekingenlik ve tereddüt yaratmayı başarsa bile, işçi hare­
ketini dizginlemeyi, devrimci canlanınayı engellerneyi
başarması kolay olmayacaktır. Askeri darbe ise şu aşama­
da ne olanaklıdır, ne de "çözüm". Şimdilik o yalnızca bir
korku ve tehdit aracıdır. Daha Muammer Aksoy cinayeti­
nin ardından devrimciler, bu provokasyonlara ve taktikle­
re pabuç bırakmayacaklannı gösterdiler. İşçilerin tutumu
ise, Şubat ayında yayılan eylemiilikLe görülebilir.
Bu vesileyle devrimci hareketin bi reysel Leröre eği­
limli kesimlcrini , aL izinin il izine kanşmasına elverişli şu
döıı"mde yeniden uyarın ayı görev sayıyoruz. '80 önce­
sinde, ı 6 Mart katliamının ardından Türkiye büy.�k kitle
gösterilerinin devri mci aunosfcrini yaşıyorkcn, Umrani­
ye 'dc beş "faşist işçi "yi öldürerek havayı bir anda degişti­
ren, nesn el olarak dikLatörlüğe bir anda en büyük
yardımı sunan körlcmesine davranışiann sonuçlanndan
artık bir şeyler öğrenmek gerekiyor. Bugünün Türki­
ye 'sinde yüzlerce fabrika kaynıyor. Devrimci olduklanna
inananlar buralara gitsinler, devrimci sınıfı örgütlesinler,
fabrik alan "devrimin kalesi" haline ızeıirsinler. Devrimi
gerçek kılmanın en güçlü, etkili ve kC:<;timıe yoludur bu.
Devrim ülkesinde devrime zarar verebilecek dav­
ranışl arı kesin ve sen bir şeki lde mahkum etmek bir hak
olduğu kadar bir görevdir de.
* * *
Gelmektc olan devrimci yükselişin son otuz yıl içeri­
sinde kendisini öneeleyen ilk ikisinden temel bi r farkı, bu
sonuncusunun işçi hareketinin damgasını taşımasıdır.
'80'Ierin ortasından itibaren sahneye ilk çıkan işçiler ol­
du; bugün, '90'1ann başında, sahneyi belirgin bir şekilde
işçiler tutuyor. Ve bu sahne birkaç büyük sanayi kentin­
den de ibaret değildir. Bunu, devrimimizin proleter ka­
rakterinin belirgin göstergelerinden biri saymak gereki­
yor.
işçi hareketi ağır, sancılı bir tempoda ve kesikli dal­
galar halinde gelişti. Komünistler onun bu özelliğini daha
1 80
başından tespit ettiler. Muhtemelen gündemdeki yeni dal­
ga da toplu sözleşme döneminin ardından hızını kaybede­
cek, yavaşlayacaktır. Ama durmayacak, çeşitli biçimler
kazanarak sürecek, ve i çten içe bir yenisini
h azırl a yacaktır Onun bu özelliğinden, kesikli dalgalar
halinde gel i şm esi nden hareketle, ek olarak, iktisadi etken­
Iere ve istemiere bağlı olarak canlanmasını ve sonrasında
nispi bir durgunluğa girm es i ni k an ı t gös te re rek , bazıları
onu küçümseme yoluna gittiler, gidebildiler. En hafif i fa­
deyle bu, kitle hareketlerinin devrimci m antığını ve dina­
mizmini değerlendirmedeki bir yeteneksizliğin i fadesidir.
Bugünkü işçi hareketinin son 30 yılın mücadele biri ­
kimleri üzerinde yükseldiğini, onu harekete geçirenin
yalnızca bazı ekonomik haklar değil ama çok daha önem­
li ve temel olarak, kapitalist düzenin dayanılmaz hal e ge­
len genel toplumsal, si yasal ve i ktisadi koşullar bütünü
olduğunu k avrayamayan bir kimse, kitle hareketlerinin,
dolayısıyla bugünkü hareketin devrimci gelişme
ınanlığından hiçbir şey anlam aınış demektir.
Dikkat e9in sermayenin bir kısım sözcülerine. Onlar,
Dem i reller, Inönüler, Ecevi tler, mevcut i şçi hareketini
yalnızca ileri sürdüğü bazı ekonomik ve demokratik hak­
larla değerlendiri yorlar, bu çerçevede i şçilere hak ver- ­
mekıen, hatta bir kısım " hakl ı " taleplerini savunm aktan
da geri dunnuyorlar. Ama onlar gerçekte bu reform talep­
leri görünLüsünün gerisindeki asıl devrimci niteliği, dev­
rimci dinarnizınİ göıüyorlar, biliyorlar ve bundan ü rkü­
yorlar. Tarihte "kuru fasulye" isyanlannın devrimci
ay:ıklanmalara dönüştüğünü, burjuvazi bir kısım sözde
devrimciden daha iyi bili yor. Bu nedenledir ki sem1aye­
nin temsilci leri hareketi gö r ün t üs ünd en ibaret göster­
mek, onun derindeki devri mci niteliğini karartm ak, bu
gerçeği özellikle hareketliliği yaşayan i şçinin kendi sin­
den saklamak için olm ad ı k çabalar harcıyorlar. Ecevit'in,
Türk burjuvazisinin bu aşağılık hizmetkarının, geçen
M an-Nisan i şçi hareketleri sırasında bu amaçlı çabaları
gerçekten d i kk ate değerd i .
Bir marksislin görevi i s e bugünkü işçi hareketine ba­
karken görümünün ötesine geçebilmek, onun asıl devrim .
181
ci niteliğine, gücüne ve kaynaklanna ulaşabilmektir. Ha·
lihazırdaki istemleri ile onu yaratan derindeki nedenleri
birbirinden ayırmak, bu i k in c i si n i gözönünde tuı.mak, do­
layısıyla, hareket karşısındaki görev ve sorumluluklannı
da bu açıdan saptayabilmektir. Bu sonuncu nokta önemli­
dir. Hareketi abartıyorsunuz d iyenlerin, aynı zamanda ha­
rekete karşı görevle rde n uzak duran çevreler olması rast­
lamı değ i l .
Ote yandan, bir marksist i ç i n asıl önemli olan, o lması
gereken, işçi hareketinin mevcut istemlerini elde etmede
ne ölçüde başanlı olduğu değil, bu elde etme mücadel e s i
içinde, bu harekell i l ik i çi nde, k az and ı ğı eğiti m ve dene­
yim, edindiği m ücadele bilinci ve gc l c neğ i d i r. Bu ve da­
ha önce i fade edi len , ikisi bi rarada, kitle hareketine yak­
laşımda bi r m a rk sis t d ev ri m ei y i bir liberal reformcudan
ayırmanın temel k ıs tasl an nd andı r.
İ şçi hareketi gelişme çizgisini sürdürecektir. Butün
güç ve olanaklanm ızı seferber ederek bu harekete
katılmal ı , onu dcstcklcmcli, geli ştirmcl i , yaym al ı , örgüt­
lerneye ve pol itik bakımdan gelişti rmeye, temel devrimci
hedeflere yöneltıneye çalışmal ıyız. Tck kel imeyle, ona
önderl i k etmeliyiz. H areketin mevcut çerçevesi , bilinç ve
örgütlenme düzeyi onun te m e l zaafıdır. Bu zaaf kısa dö­
nemde ve kolay giderilcbilecek gibi görünmüyor. B unun
kendisi bir önderlik boşluğuna işaret edi yor. Komünist
hareketin güçsüzlüiW, dai!ın ıkl ı i!:ı ve öm:ütsüzlüi!:ü an­
l amına geli yor. Am i öte y ;ndan, 'ffi cvcut h'a rckctl iiTk hem
komünist hareketin ve hem de buna bağlı olarak i şçi ha­
reketinin i':�aOarını hızl a gidenn ede uygun ve elverişli bir
onamdır. Orgütlcnme ve birl i k sorununun komünist hare­
ketin temel bir ihtiyac ı ve zaafı oldu�ru hak l ı olarak sık
sık belirtiliyor, yakınma konusu ediliyor. Bunda sam i m i
v e tutarl ı olanl ar, dikkatlerini v e pratik çabal annı işçi ha­
reketine yöncltsi n l c r . İ şçi hareketinin bugünkü devri mci
zemini d ı şında denenecek her örgütlenme ve b i rl ik ça­
bası, boş ve sonuçsuz k al m aya m ahk u m d u r
Yeni bir dev ri mci yükselişin baş gösterdiği bir dö­
nemde, örgüt sorunu hayati öncmdedir. Bu sorunu atlaya­
rak, ya da ona yete rl i ilgiyi gösterıneyerek devrim ve i kti..
.
1 82
dardan sözedenleri ciddiye alamayız. Örgüt sorunu dev­
rim yapmak istek ve kararlılığının denek taşıdır. Liberal
gevezelikle ihtilalci konumu ve kimliği ayırdetmenin tur­
nusoludur. Sözü edilenin, çok sayıda "sosyalist"in üstüne
yıllardır tanışlıklan halde bir türlü başaramadıklan gev­
şek bir yasal pani değil, leninist tipte, illegal gerçek bir
proleter ihtilal örgütü 1 panisi olduğunu eklememiz ge­
reksizdir.
Devrimi başannanın, i ktidan kazanmanın ve sosyaliz­
mi kunnanın gerçek gü v ences i böyle bir örgüt olabilir an­
cak.
M an 1 990 ·
REFORMiZM VE DEVRİM
RO'li yılların i l k yarı s ı d i zginsiz bir karşı-devri m dö­
nem i oldu Türki ye'de . A ynı on y ı l ı n ikinci yarı sı i se , Gor­
baçov'la başl ayan " yeni düşünce" rüzgarı nın seıtçe est iği,
Doğu Avrupa'nın çürü m ü ş bürokratik rej i m lerinin çözü­
lüp çöktüğü, bundan aldığı güçle dünya burj uvazisinin
dev ri m ve sosyal izm d üşüncesine karşı y ı ğı n l an ve dev­
ri mci güçleri hedef alan m u azzam boyutta bir i deoloj i k
v e moral - s aldırıya gi ri ştiği y ı llar ol arak yaşandı u l u sl ara­
rası planda. Son on yı l ı n birbirini izleyen bu iç ve ulusla­
rarası olaylannın birbirini tamam layan karmaşı k etk i le ri ,
Türk i ye s o l hareketi bünyesinde önemli boyutl arda bir
ideoloj i k çöküntü ve çürüme yarattı. Kendini i deoloj i k ,
pol i ti k ve örgütsel tüm alanlarda bütünüyle düzenin
1 84
" meşru" sırurlanna uyarıayan ve bağlayan liberal refor­
mist bir tonu çıkardı onaya. Solcu aydınlann büyük bir
kesimi ile dünün devrimci bugünün yorgun, yılgın, umut­
suz ve inançsız küçük-burjuva öğelerinden oluşan bu tor­
tu, şu günlerde yasal pani olarak ifade bulma çabası için­
dedir.
Şu an için kendini hukuksal bakımdan bir kaç farklı
partide i fade etme eğilimindeki bir kaç ş eki l s iz k ümeden
o l uşm akl a bi rli kte, gerçekte te m el özelliklerinde a y ni ye L
gösteren bir tck s i y as al akımdır sözkonusu olan. İ deo l o ­
jik özü, Mark sizm -Leni nizmin devıi m ci teori sine ve dev­
ri m ci taktik ilkeleri ne burjuva l i beral kçmumdan tam bi r
karşı tlı ktır. Topl umsal devrim ve devrimci sınıf m ücade­
lesi düşüncesinin açık bir rcddidir. Sosyalizm düşüncesi ­
nin bi limsel m ateryal ist tem el inden ve ihti l alci sınıf
özünden annd ı n l a rak, bu şekli yle buıj u v azi için kuşku­
suz bütünüvle
kabul edil ebi lir, bir ahlaki tercih sorununa
�
indirgcnmc 'iid i r. Dev ri m ci s ın ı rı topl u m s al dcvıi m c ba­
şarı y l a götürebilecek biricik �_raç olarak ihtil alci sını f par­
tisi fikrine düşmanlıktır v b. Ustel i k tüm bunlar " yeni d ü ­
sünce", " m arksizmin vcnilenmcs
i " ol arak sunu l u yor.
.
G erçekte i se esasa i l işk i n bir " ycni " l i k yok burda. Tüm
bunlar, ömrü yüzy ı l ı bu l an o eski bemştayncı dü�üncelc r­
den, sosyal-demokrasinin o klasik düşünsel temel inden
başk a bir şey değild i r. Belki şu fa rk l a k i , günümüz dün­
yasında bunl ar, çevre sorunu, nükleer savaş tehl ikesi v b.
" global insanl ık sorunl arı " ndan hareke tle bugüne özgü
sayılabilecç_k bazı ek gerekçel cı-c d ayandın l m ak i sten­
mektedir. Ote yand an, sosyal-rc fomı i zmin bu i deoloj i k
platfo mı u yine d e yaşad ı ğımız taıi hsel koşull arın ürünü­
dür. O, d ünya kapitalizminin sağladığı geçici üstünl üğün
bir ü rünü, bu üstünlük teme l i üzeıinde dünya geıi c i l i ği ­
n i n y ü rütLüğü sosyal izm öl dü, Ma rks i zm -Leni nizm i fl a s
elli propagand asının bir yankı sıdır.
B u akı m ı n pol itik program ı ise, ul usl ararası gerici l i ­
ğin, artık devri m ler dönemi kapand ı , evrensel demokrasi
ve barış dönem i başl ad ı , kapital i z m i n en son ve cbedi ycn
varolacak bir toplum sal si stem olduğu kanıtl andı propa­
gandasının bir yansım ası du rum undadı r. Doğal olarak ku1 85
rulu düzen ve mevcut egemen sınıf iktidan onlar için
yıkılıp tasfiye edilmesi gereken hedefler değil, esas
alınması gereken temellerdir. Amaçlar bu çerçevede sap­
tanmakta, onlara bu çerçeve içinde ulaşılmak istenmekte­
dir. Devrimi ve iktidar mücadelesini reddeden bir teo rik
perspektifi n mantıklı sonucudur bu. Amaçlanan ise kapi­
tali zm i n yen ilenm e s i ve burjuva siya s al düzenin demok­
ratikleşmesidir. Dahası bu amaca burj uvaziye rağm e n de­
ğil , onunla i şbirliği içinde ulaşılacağı öngörül m e ktedir
Kısaca modem sınıflı toplumda gündeme getirilen her re­
fomıist program gibi bu da bir kapitalizme kölelik, burju­
v aziye uşaklık programıdır. Uygulama şansı ol madığı
için de gerici bi r li beral ütopyadır. Yalnızca sıcak bi r ör­
nekle yetinclim . Kürt sorunuyla ilg i l i olarak bu program
" her türlü şiddeti " dışlayan " banşçı" bi r çözüm önemıek­
tedir. Böylece yaşam ın katı ıopl umsal -siyasal gerçekleri­
nin yerine gerici l iberal d üşler konmaktadır. Tüm Cum ­
huriyet dönemine damgasını vuran bi r tarihsel inkar
pol i tikasını Kün halkı ancak devrimci şiddet kull anarak
boşa çıkarabilmiştir. Sorun çözü m gündemine ulusal
eşitlik ve özgürlük uğruna veri len şiddete dayanan müca­
deleyle girebi lmişti r. Her şey bi r yana, burjuvazinin bu l i ­
beral v e şoven u şakl an , geç t i k çözümünden, sorunun
kendisini bile ancak q� sayede açıkça tartışabilmc ola­
nağı bulabi l m i şlerdir. Ote yandan, burj uvazi de bağımsız
devlet k u mı a hakkına razı o l am ayac ağ ı na göre, o da an­
c ak şiddete başvurarak çözüm a ramak zorundadı r. Zaten
yaptığı ve hep yapacağı da bud ur. Karşı lıklı şiddetin nes­
nel toplu m sal-si yasal bir mantığı v ar. Burjuvazinin geri ci
ve söm ürgeci şi d d e t i k arş ı sın da Kürt h alkının meşru hak­
lan u ğruna haklı dev rimci şiddetini savunmak ve destck­
Iemek yeıine, "her tü rlü şiddeti d ışlayan" b a n şç ı bir çö­
züm hayal etmek, söm ürgeci po l i t i k a y a u şakl ı ktan başka
bir anlam taşımaz. Sosy al -re form i zmin tüm öteki sorun­
lardaki yaklaşım ı , onl ara i liş k i n "çözüm " önerileri de
benzer biçimde aynı kapıya çıkar. B üyük ge ri l i m l e re, da­
ha şimdiden ciddi toplumsal çatışmalara gebe bi r toplum­
d a , tüm temel so ru nl a r ya devrimci sınırıarın zora dayalı
mücadelesiyle çö zü l ü r ya da bu aynı sorunların çözümü
,
,
,
1 86
egemen buıjuvazinin gerici zoruyla engellenir. Ortası
yoktur bunun.
Kendini bütünüyle yasal çerçeveye uyarlamış, oyunu
buıjuva politik yaşamın özenle çizilmiş sınırlan içinde
oynayan, içinde her türlü çelişik, kanşık ve şekilsiz eğili­
min cirit attığı gevşek bir yasal pani ise, bu akımın örgüt
çizgisini oluştunnaktadı r.
Tüm bu i deoloji k , pol itik ve örgütsel öğelerle "yeni­
l c n mi ş " olarak Dem i rel'in karşısına çıkan TBKP yöneti c i ­
lerine Türk tekelci buıjuvazisinin bu has sözcüsünün söy­
ledikleri, sorunun özünü belki de sayfalar dolusu
ideolojik e le ştiri ve teşhi rden daha güçlü sergilemektedir:
"Değişik, farklı görüşler olacak. Meşru zeminlerde
kalıp meşru mücadeleyi benimsediği sürece bence korku­
lacak bir şey yoktur. Devleti ürküren bunun dışına
çıkılmasıdır. O zemin yetmiyorsa, onun genişletilmesi
için çalışılmalıdır. Biz de bunun sıkıntısını çekiyoruz. Bi­
zim korkumuz, devletin korkusu yeraltıdır. Yerüstünde
kalındıkça mesel e yoktur. " (5 Hazi ran 1 990)
Evet, gerçekten de düzen ve devlet için mesele yok­
tur. Refonnisl akım düzenin yeni bi r öğesi , uysal bir kö­
lesidir anık. Kenidini devielle özdeş tutan tecrübeli De­
m i rcl'in tescil eLtiği gerçek budur.
*
Demirel'in aynı zamanda sol'un hala devrimci kesim­
lerine bir ehlilc�me çağıısı ol an vurgusu, öte yandan so­
runun asıl önemli yönünü bir gizleme çabasıd ı r da. Yeni
refomı ist akım düzen ve devlet için bir "meselc" olmak
bir yana, Türkiye'nin bugünkü koşullaıında, Türkiye bur­
juvazisinin bugünkü çözümsüzlükleri ortamında, öneml i
bir olanaktır. Toplumsal bir yangının tutuştuğu bi r ülke­
de, bu yangını büyümeden söndümıek, hiç değilse
sınıri ayıp koDLrol altına alabilmek için bir dizi farklı mis­
yonu yerine getirebilecek topl um sal itfaiyecilcre ihtiyaç
vardır. B u rjuvazinin refonnistleri bağıına basması,
basında sola karşı kull andığı m isyonerleri aracılığıyla
büyük propagandalara konu etmesi asıl anlamını bu nok1 87
tada buluyor.
Buna biraz daha yakından b_akalım.
SHP Genel Başkanı Erdal Inönü, bu yılın başlannda
( 1 7 Şubat 1 990), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB) Başkanlar toplantısındaki konuşmasında, şu tes­
piti yaptı : "Türkiye hızla, kökeni ekonomik çözümsüzlük
olan sosyal patlamaların sınırına yaklaşıyor. "
Bu tespitte şü phes i z bir yenilik yok. Marksistlerin ve
devrimci dem o kra tl arın bu o nak görüşü, burjuvazinin
basın , sendi kal ar, üniversiteler ve bir d i zi başka al andaki
uşaklan tarafından burj uv a sosyoloj isinin kendine özgü
LCrif!1 lcri ylc son bir k aç yılda sık s ı k d ile geti ri l miştir. Fa­
kaL Inönü'nün, Türk burj uvazisinin bu hep soğukkanl ılığı
ve yumuşak başlıl ığı i l c övgü alan sözcüsünün, bili nen bi r
gerçeği sen bir uyan olarak d i l e getirdiği platfom1a özel­
likle d ikkat ed ilmelidir. B u rjuva pol i ti k a sahnesinin önde
gelen tem silcil eri , bu tür topl antıl ara, o günün koşul­
l annda öne çıktı ğına inandıkl an kendine özgü m i syonl arı
konusunda serm aye tem silcilerini ikna etmek üzere
çıkarl a r. Şüphe yok , toplumsal pall amalar sınınna yak­
l aŞıl m ı şs a eğer, S H P'nin kend ine özgü m isyonu da özel
ve güncel bir önem kazanm ı ş demektir. Y angın Lutuş­
m aktaysa, iıfai yccinin önemi ve değeri anm ıştır. İ nö­
nü'nün mesaj ı budur.
Toplum sal k aynaşm alar dönem inde yığı nl an ve dev­
ıi m güçlerini yalmzca baskı y l a , yalm zca şiddet yöntcm­
leri y l e dizginl cmck ve yenilgiye uğratmak güçtür. Asıl
pol itika bu ol makla birlikte, burjuv azi bunun hizm etinde,
bunu tamaml aycak ve kolayl aştı racak biçimde ötek i yön­
temlcıi ve a raçlan da kull anı r: Yığınları ve dcvıi m ci güç­
lcıi şa�ı nmak, aldatmak, oyalamak, safl arı nı içten içe
bozm ak, kargaşaya sürüklemek, m o ral açıdan yıkm ak vb.
Topl u m sal i t fai ycci lcrin rol ü bu alanda ortaya çı kar. On­
l ar tck bir k ategori deği l , birbi ri ni farklı niteli kteki mis­
yonla rl a tam a m l ay an bir dizi halka oluştururlar. K aba
burj u v a rcfo nnizminin rol ü başk ad ı r, sosyal i st m askeli
rcfonn i stlerin rol ü daha başka. SHP'nin rolü başkadı r,
TB KP ve SosyalisLierin B i rli k Part i s i gibi partileri n rol ü
d ah a başka .
188
Toplumsal hareketlilikleri ve devrimci gelişmeleri
yalnızca baskı ve zorla ezme değil, yanısıra reformisı
akımlardan yararlanarak dizginleme ve şaşırtma konusun­
da, Türk burjuvazisi ev re nse l d av ranış çizgisine uygun
hareket etmişti r tüm tarihi bo yunca . Denebilir ki buna da­
ha İttihat ve Terakki döneminde başlamış, Kemalistlerin
ilk an i an nd an itibaren sahte komünist partisi ve Zubatov
türünden polis sendikalan ile sürdürmüştür. Nedir ki o
dönemler karşılaştı ğ ı sorunlar henüz çok önemsiz, baş­
vurduğu bu tür yöntemler ise son dcreec ilkel ve kabadır.
Türk burjuvazisi asıl sorunlarla, toplumu saran ve sarsan
devrimci kitle kaynaşmalanyla ancak şu otuz yılda yüz­
yüze kalmış, reformisı akımlardan yararlanma maharetini
de asıl bu dönemde scrgilemiştir. Bugün yaşanmakta olan
üçüncüsüyle bi rlikte son otuz yılda üç devrimci yükseliş­
Ic yüzyüze kalan burjuvazinin, bunların önünü almak ve
ezmeyi kolaylaştırmak için geliştirdiği ve uyguladığı po­
l i tikalarda refomıist akım iann dolaylı ya da dolaysız hep
belirgin bir yeri olmuştur.
'60'lardaki devrimci kille hareketiiliRlerini "onanın
solu " akımıyla kontrol altına almaya çalışan sermaye dü­
zeni, bu arada dönemin sol hareketine egemen burjuva
sosyal ist akımların aynadıklan dizginleyici ve saptıncı
rolden azami şekilde yararlanmıştır. "Onanın solu" akımı
yığınlann sola açılan kesimlerini, burjuva sosyal ist
akımlar ise sosyalizme yönelen kesimlerini komrol altına
alınış, yığın hareketli liğini burjuva düzenin sını rlan içine
hapseden zinci rin halkalan böylece bi rbirini kendil iğin­
den tamamlamıştır.
'70'lerin ikinci yansına yayılan devrimci yükscliş dö­
neminde durum biraz daha karmaşıktır. Artık sahnede
kentlerde ve kırlarda geniş kitleleri ctkilcyebilcn çok
s a yıd a gruptan oluşan bir devrimci hareket de vardır. Ser­
m aye düzeni yığınların hoşnutsuz ve sola açılan kesimle­
rini Ecev i t ve CHP'si ilc kontrol etmeye çalışırken,
DİSK'in sendika bürokrasisi aracılığıyla işçi sını fının en
geli şmiş kesimlerini denetim altında tutan ve CHP'nin ye­
değine veren revizyonist akım da ..bu yolla düzene paha
biçilmez bir hizmet sunmuş oldu. Ote yandan bu aynı dö1 89
· nemde gerek CHP refonnizmi gerekse revizyonist hare­
ket ideolojik ve politik bakımdan devrimci hareketi zaafa
uğratmış, mücadeleye güç kaybettirmiştir. Devrimci hare­
ket üzerinde reformİst elkinin bir kaynağı ve aracısı solurt
rev izyonist kesimi i d iyse , öteki kaynağı da bizzat kendi
politik pe rspektiflerinin buna açıklığı idi . Kapitalist dü­
zeni n toplu m sal iktisadi temeline yönelen bir kavrayıştan
u zak sı ğ bir anti -faşist demokrasi pe rspekti fi , genel ola­
rak i se burjuva dev rim pers pe kti fi , burjuv a reformizmi
için kuvvetli bir etki sahası oluşturmuştur. Devrimci de­
mokrasiyle benzer temal a n ve şiarlan yoğun bir poli tik
dem agoji eşliğinde kullanan b i.ı ıj uva rcforrnizm i , bu yolla
devrimci bi r hareketliliği yaşayan yığınlan kendine çek­
mcktc belli bir başan sağlam akl a k al m am ış, devrimci saf­
l ard a bile zayıflığa ve tcreddütlere yol açabi l m i ştir.
Sonuç ol arak, '70 'li yıllarda, burjuva reformİst akrm
ile solun rcformist kesi m inin ( revizyonist h areketler top­
lamı) birbirine eklenen halkal an bir kez daha devrimi di z­
ginleme ve zaa fa uğratm ada sermaye düzeni ne büyük bir
hizmet gömıüş oldu.
İ nönü 'nün sözl eri yle, " kökeni ekonomik çözüm süz­
l ük olan sosyal patl am al arın sınırına" hızl a yaktaşı lan bu­
günün Tü rki ye'si nde ise koşu l l ar bir hayl i farklıdır. Re­
forın i:rmin oynayabi leceği gerici rol de bu rark1 ı
koşull ara göre biçimlcnmcktcdir. Yığın hareketindeki
devri m ci gelişme i htim al i ne karşı reformizmin burj uvazi ­
ye suna�ağı hizmet kabaca üç boyutluqur. Yığınlan tma­
bilmek ve oyalayabilmck ilk boyuttur. Işçi sınıfı n ı n yaşa­
m ak ta olduğu eylemiili ktc özel bir rol oynayan ve
sosyalizme açık bir eğilim d uyan ileri işçi kuşağını tma­
bilmek i k i nci boyu ttur. Ki tle hareketlerini sürüklemeye
aday devrimci hareketi i çten içe bir ideoloj i k politi k kar­
gaşaya itmck, zayıflığa ve güvensizliğe sürüklemek i se
bir üçüncü boyut. B i rinci alanda fazla bir şey yapma gücü
ve yeteneği olmayan sosyal reformi st akımın burjuvaziye
asıl hizmeti son i ki alanda olacaktır.
Genel olarak söylemek gerekirse, içinde bulunduğu­
muz zaman kesitinde uluslararası gelişm eler refonnist
akım için bir güç kazanm a ve etki alanını genişletme kay1 90
nağı iken, Türkiye 'nin kendi iç dinamikleri tersine onun
etki alanını daraltacak yönde gelişmektedir. Yakın zama­
na kadar daha çok 1 2 Eylül karşı-devrim döneminin sol
hareket üzerinde tahribatının ürünleriyle güçlenen refor­
mizm, bugün artık esas olarak dıştan esen rüzgariann et­
kisini devşiri yor. iç gelişmeler artık onun aleyhine işli­
yor. Türk burjuvazisinin karşı karşıya bul unduğu
sorunlar her zamank inden ağır, m anevra alanı ise son de­
rece d ardı r. Bu nesnel l i k , bugün kendini artık sosyal­
demokrasi ol arak adland ı ran akımın oynayabileceği rolü
de geçmişe göre hayli sınırl am aktad ı r. B u gün a rtık
yığınl ara geçmi şteki gibi heyecan veren bir "umut" olu­
nam am aktad ı r.
Tüm bunlar rc form izmi ve ona karşı bir m
:
d ahi ih­
m al ed i l memesi gereken m ücadeleyi küçümsemek için
m i ? Şüphesiz deği l . Fakat refomı izmi küçümsemek ka­
dar, onun etki imkanl a rını abanmak da tehlikeli ve za­
rarl ı d ı r. Zi ra bunun öte yüzü devrim olanak l an n ı küçü m ­
sem ek anl am ına gel i r. Doğru tutum onu zayı f ve güçlü
yönleriyle tanımak ve kavraınakıı r. Kritik nokıa, hiç cic­
ğilse bugün
için,
burj uvazi nin
rcfomı ist ak ımı
yığınl ardan çok devrimci harekete karşı kullanm ak i sıe­
mesidir. Dünyadaki ters gelişmelere rağmen Tü rki yeli
m arksistl erin ve devrimcilerin devrim ve sosyal i zm yo­
.l unda kararlı bir tutum , güçlü bir enerj i sergilemeleri
Tü rk burjuvazisini şa şırtı yor ve ıeci i rgin edi yor. B u ıed i r­
ginliklc sosyal refo rm i zme pl anlı bir çabayla sahip
çıkıyor ve dev rimci hare keti zaafa uğraım ada ondan ya­
rarlanm ak istiyor.
Ned i r ki devrimci h areket k ri ti k sa !hayı aıl atm ı şı ı r.
Doğu Ay rupa'daki gel i şm elerin yı kıcı etkisi göğüslen­
m i ştir. Oıe yandan, l i be ral eğil i m ve öğelerle çelişip
çalıştığı ölçüde ileri ye dönük bir i deoloj ik atı l ı m a yaklaş­
m aktad ı r. Burjuva devrim u fkuyla oluşmuş politik pers­
pektifler aşıldığı ölçüde, refomı izmin devri m ci hareket
üzeri ndeki i deolojik etki al anı d a daralacaktır. Türki­
ye'nin devrimci atı l ı m i ara ve bir toplumsal devrime uy­
gun nesnel ortam ında, geçm işten ve uluslararası kaynak­
l ardan gelen i deoloj i k- poiiLik zayı fl ıklardan annı labildiği
191
takdirde devrimci gelişmeleri başanyla sürükleme imkanı
bulunacak, reformizmin bozucu etkisi kolayca boşa çıka­
nlabilecektir. Devrimci hareketin genelinde bu bakım­
dan hala ciddi zayıflıklar var. Ama leninist kesimde olu­
şan net perspektifler hareketi ileriye çekmede önemli bir
şans . .ve güvencedi r.
Ote yandan, gelişen işçi hareketinin ortaya çıkardığı
öncü işçiler kuşağının sosyalizme, devrimci mücadele
çizgisine ve ihtilalci örgüt yapısına duyduğu kuvvetli eği­
lim, birinciyi tamamlayan bir başka güvencedir. Aydınlar
ve küçük-burjuva öğeler saflan tcrkederlerkcn, sını f bi­
lincine ulaşan işçi ler sanan dolduruyorlar. Burjuva de­
mokratik içerikli Lernalann terkedilmesi aydınlan hare­
kclten koparıyorkcn, sınıfsal v urgular, ami-kapitalist
perspekti f, sosyalist devrim ve sosyal ist demokrasi şiar­
l an öncü işçiler içinde heyecanlı bi r destck buluyor. Tu­
tarlı devıimci pcrspckti !1cr biricik tutarlı devrimci sını fın
şahsında toplumsal dayanaklanna kavuşuyorlar.
Tüm bunlar burjuvazinin özcnli ve planlı gayretleriy­
le devrimci sanara akiLıl an rcfomıizm mikrobunun ger­
çek birer panzehi ridir.
Tem muz 1 990
1 92
EKLER
YENİ EKiMLER iÇiN
!Dünya ihtilalinin gelecekteki seyrinde Türkiye
proletaryası şerefli bir mevki işgal edecektir ..
M. S uphi
Önüm üzdeki ay Ekim Sosyalist Devriminin 70. yıldönümü
kutlanacak. İnsanlık proletaryanın kapitalist sermaye cephesine
bu ilk büyük ve muzaffer saidmsından bu yana tam 70 yılı ge­
ride bıraktı. Yazık ki bu 70 yıl, Ekim çıgınnın Sovyetler Birligi
ve bir dizi diger ülkede gerçekleştirdiği maddi kazanımların
kaybedilişine de tanık oldu. Proletaryanın yüzyılın ilk yarısını
kapsayan bu büyük saldırı dalgasının kazanım ları büyük ölçüde
yokedildi.
Fakat, Ekim yaşadı; Ekim davası yaşıyor. Ekim'in açtıgı
çıgır, canverdiği idealler yaşıyor. Ekim Sosyalist Devrim i in­
sanlık tarihi nde yeni bir çagı, proleter devrimleri çağını
açmıştı; bu çagın temel davası, proletarya devrimi ve sosyalizm
davası yaşıyor.
Ekim'in ülkesi Sovyetler Birligi ve bir dizi diger ülkede
sosyalizmin kesintiye ugrarnası ve kapitalizmin restorasyonu
ile dünya komünist ve işçi hareketinin agır bir tahribata
ugraması, gerileyip zayıflaması, kapitalizme geçici ve nispi
olarak nefes aldırmış, ama onu ne derin çelişkilerinden ne de
ancak sosyalizm ile çözülebilecek müzmin sorunlarından kurta­
rabilrniştir.
1 95
Bugün de burjuvazi, onun sınıf iktidan ve toplumsal düzeni
kapitalizm sorunların kaynagını işçi sınıfı, onun sınıf iktidan
ve toplumsal düzeni sosyal izm ise sorunların tek olanaklı
çözüm alternatifini oluşturuyor. Bu nesnel tarihsel gerçek, pro­
letaryanın sermaye düzenine karşı yeni toplumsal devrim dal­
galarını kaçınılmaz kılmaktadır. Dünya kapitalizminin bugünkü
sorunlan, bir dizi ülkedeki sert sıqıf çatışmalan, yeni bir
yüzyıla
geçişe
hazırlanan dünyamızı yeni Ekim'lere
hazırlamaktadır.
,
*
Ekim devriminden 70 yıl sonraı bugün, kapitalist­
revizyonist dünyanın yaşadığı çok yönlü sorunlar ve çalkantılar
içinde, Türkiye ayrı ve özel bir yere sahip ülkelerden biridir.
Türkiye, burjuvazinin çözüm olanağı ve gücünden yoksun ol­
duğu köklü iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel sorul'llarla
yüzyüzedir. Bu özellikleriyle o, yeni Ekimlere gebe ülkelerin
ön sıralarında yeralıyor; emperyalist sermaye cephesinin en
zayıf halkalarından birini oluşturuyor.
Siyasal özgürlük, ulusal sorun, yarı-feodal kalıntılar vb., ta­
rihsel olarak çözümlenmcmiş bir dizi demokratik sorunla
yüzyüze olan bağımlı bir ülkedir Türkiye. Fakat o aynı zaman­
pa; modem sınıf il işkilerinin bir hayli geliştiği, köylülük
içindeki farklılaşmanın bir hayli ilerlcdiği, işçi sınıfının niccl
ve nitel açıdan önemli bir toplumsal güç konumuna ulaştığı,
sermayenin tartışmasız
üstünlüğünün ve egemenliğinin
gerçekleştiği, burjuvazinin iktidarda olduğu bir ülkedir.
Bugünün Türkiyesinde iki temel sınıf, burjuvazi ve prole­
tarya, karşı karşıya bulunmakta ve bu iki sınıf arasındaki
çelişki ve çatışma tüm öteki çelişki ve çatışmaların adağını ve
çözüm eksenini oluşturmaktadır. Zira bugünün Türkiyesi, bur­
j uvaziyi devirmeden, sermaye iktidarını y ıkmadan, uluslararası
sermaye cephesini yarıp kapitalist dünyanın dışına çıkmadan,
geride kalmış demokratik sorunların devrimci çözüme ka­
vuşturulamayacağı bir gelişme düzeyine ulaşmıştır. Tarihsel
olarak çözümlenınemiş demokratik devrim sorunları, doğrudan
sermaye egemenliğinin, büyük burjuvazinin iktidarının
yıkılınası sorununa, yani bir proleter devrimi sorununa
bağlanmıştır.
Bu ise, yeni bir Ekim demektir.
1 96
Türkiye'nin ihtiyaç duydugu tarihsel adım yeni bir Ekim'­
de, geride kalmış sorunları da geçerken çözecek bir proletarya
devriminde ifadesini bulmaktadır.
*
Yeni Ekim'lere aday ülkelerden biri olan Türkiye'de emper­
yalizmi ve burjuvaziyi altetmek, dünya ölçüsü nde son uçlara
yolaçacak, dünya devrim sürecine büyük bir ivme kazandıracaktır.
Her şey Türkiye işçi sınıfının kendi tarihsel rolünü,
bagımsız sınıf rolünü oynama<;ına baglı. Her şey Türkiye işçi
sınıfının her türlü burjuva ideolojik siyasal elki ve baskıdan
kurtulup, kendi sınıf kimligi ve örgütü ilc siyasal mücadele sah­
nesinde yeralmasına baglı. Yeni bir Ekim'in güvencesi Türkiye
işçi sınıfıdır; toplumumuzun bu en devrimci ve ileri sınıfının
sosyalist sınıf hareketidir.
Bu koşul, Türkiyeli komünistterin bugünkü görevlerini de
koşullandırıyor. Her şey gelişmekte olan işçi hareketinin sosya­
list siyasal gelişimi için! Bu; teori demektir, program dernek­
tir, ve elbet te, ihtilalci bir sınıf örgütü demektir.
Komünistterin bugünkü en acil görevi, proletarya hareketi­
nin teorik, taktik ve örgüLı;el temellerini yaratma çabasını, ge­
lişmekte olan işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimi
çabasıyla birleştirınek tir. Bu görev, işçi sınıfı hareke tinin yolu­
nu ve yönünü çizmek, önünü açmak, onu örgütlü bir siyasal
sınıf hareketine dönüştürrnek olarak da ifade edilebilir. B u , bi­
limsel sosyalizm ilc işçi hareketinin birliğini ifade eden militan
bir işçi partisini yaratınakla aynı anlama gelir.
.
*
Bugün işçi hareketi çok yönlü bir burjuva etkiye ve tasfiye­
ci baskıya ınaruzdur. Burjuva reformist, modern revizyonist, li­
beral sol ve küçük-burjuva devrimci popülist akımlar gelişen
işçi hareketi içinde güç olmak çabasındalar.
Proletarya hareketinin teorik, taktik ve örgüLı;el temellerini
yaratmak ve örgütlü bir siyasal işçi hareketi geliştirmek demek,
bütün bu burjuva ve küçük-burjuva siyasal akımlarla köklü,
çok yönlü ve sürekli bir ideolojik-siyasal mücadeleye girmek,
onların işçi hareketi üzerindeki ideolojik siyasal ve örgütsel her
türlü elkisini kırmak demek tir.
Bu çabanın başarısı, devrimimizin önemli dinamikleri
arasında yeralan demokratik hareketin ve Kürt ulusal hareket.i-
197
nin gelecegini de dogrudan etkileyecektir. Kapitalizmin sürekli
yıkım ve sefalet yaratan baskı ve sömürüsüne karşı tepki ve
çeşitli demokratik istem ve özlemler, kentin ve k}Iln küçük­
burjuva yığınlarının belli kesim ve katmanlarında güçlü bir de­
mokratik hareketi beslemektedir. Sömürgeci baskı ve zulüm ise
Türkiye Kürdistan'ında Kürt ulusal hareketinin gelişip
yayılmasına yolaçmaktadır. Fakat burjuva egemenligi
koşullarında, bu iki hareketin de kendi bag ım s ı z gelişmeleri yle
kendi
talep
ve
özlemlerini
gerçekleştirmeleri
olanaklı
görünmüyor. Son 30 yılda yaşan mış iki devrimci yükseliş de­
mokratik hareketin sermaye iktidarı karşısında güçsüzlügünü
ve yetersizligini yeterince gösterm iştir. Egemen b urj uvaziye
karşı güçlü , kararlı , tutarl ı ve sonuç alıcı bir m ücadele
yürütecek, sermaye düzenini ve burj uva iktidarını altedebilecek
biricik sınıf işçi sın ı fıdır. S ı n ıfın sosyalist siyasal hareketi ge­
l iştiği ölçüde, demokratik hareketi ve Kürt ulusal hareketini
kendine çekmesi, yedekleri haline getirmesi, onları kendi sınıf
i ktidar ı n ı gerçekleştirmenin man ivelalarına dönüştürmesi de o
ölçüde kolaylaşacaktır.
*
B urj uva reform izmi, modern revizyonizm ve küçük­
burjuva popülizıui; bu üç akıma karşı mücadele ayrı ve özel bir
önem taşıyor.
B irincisi , burj uva reform izmi, uzun y ı l lar toplumsal muha­
lefeti yozlaştınp düzen sın ırları ve parlamenter çerçevede tut­
maya çalışmış ve bunda bir hayli de başarılı olmuş gerici karşı­
devrimci bir akımdır. Orta sın ı f özlem ve taleplerinin, sermaye
düzeninin genel çıkarlan temel inde dile getirilmesinde i fadesi­
ni bul maktadır. '60'Iı yıl ların arıalarından i tibaren etkin bir si­
yasal güç olarak ortaya çıkan bu akım, işçi sınıfı hareketi ve ge­
nel devrimci
hareket üzerinde, değişik zamanl arda değişik
ölçü lerde etk i l i olmuş, gel işimini zayı flatmış, sınırlamıştır. Mo­
dern revizyon izmin genel ideolojik siyasal çabası bu rcforınist
burj uva akı m ı n etk isini yayıp güçlendirmiştiL B ugün yeniden
işçi ve emekçi sın ı flar nezdinde düzene karşı sahte bir alternatif
o lmak için çabalayarı bu akıma karşı sürekli ve çok yönl ü bir
m ücadele, bağımsız bir işçi hareketi yaratmanı n ol mazsa olmaz
koşuludur.
!kincisi, modern revizyonizm, dünya komünist ve işçi hare­
keti tarihinin gördüğü en büyük ve en yıkıcı ihanet akımıdır.
B u niteliğini ve rolünü bugün de s ürdürüyor. Kruşçev'in açtığı
198
ve Brejnev'in yürüdügü yolu, bugün yeni koşullarda ve yeni
biçimlerde Gorbaçov sürdürüyor. Gorbaçov'un /ideolojik atı­
lımlani, Türkiye'deki modem revizyonist partilerin en pespaye,
en bayagı bir reformizmi i şçi sınıfına politika diye sunma­
larında yankısını buluyor. I şçi sınıfını sefil bazı reformlar
ugruna mevcut düzenin yedegi haline getirmek, bu partilerin
bugünkü faaliyetinin eksenini oluşturuyor. Devrimci proletarya
hareketinin, devrim ve sosyalizm davasının en büyük, en tehli­
keli düşmanı olan bu akıma karşı mücadele, ihtilalc i bir si yasal
sı n ı f hareketi geliştirme görevi ve hedefi açısından özel bir
öne'"!'! taşıyor.
Uçüncüsü, küçük-burjuva popülizm i, Türkiye devrimci ha­
reketinin son 20 y ı l ına damgasını vurmuş, demokratik ve sos­
yalist istem ve özlemleri birlikte tem sil etmi ş devrimci­
demokrat bir akımdır. Son 20 yılın m ücadclcci ve ihtilalci
değerlerin i ve geleneklerin i ol uşturup geliştirmiş bu akım,
diğer yandan, Marksizme eği l i m l i , proletarya ve sosyalizm da­
vasına birer komünist olarak hizmet etmek isteyen sayısız dev­
rimcinin ufkunu ve bilincini devrimci demokrasi ilc sınırlamış,
nesnel olarak, sosyalist bir proletarya hareketinin teorik , taktik
ve örgütsel temellerinin hazırlanmasını cngellemiştir. 20 yıllık
evrim bugün bu ak ımın yetcrsizliğini, ufuksuzluğunu, devrime
önderlikteki yeteneksizliğini gösterm iş, teorik ve pratik illasını
scrgi leın iş, onu bunalıma ve yeni arayışlara sokın uşıur. Bu
arayış, pratik te işçi sın ıfı hareketine yönelme, onun içinde güç
olma eğilimini de kapsıyor. Gerek işçi sınıfına demokratik etki­
y i taşımak anlamına gelecek olan bu eği l i m ,
gerekse de
bugünkü kom ünist sınıf yönel iminin kaynağını oluşturmuş ol­
ması gerçeği , devriınci popülizme karşı m ücadeleyi ve onunla
kök l ü bir ideoloj i k hesapiaşmayı da önem li ve aci l kıl ıyor.
Bu arada belirtmek gerekir k i , bu hareketin 20 y ı l ı bulan
devri mci m ücadele mirasına sahip çıkmak, oluşturduğu i h ti lalci
m ücadele değerlerini ve geleneklerin i , i şç i hareketi temeli
üzerinde daha zengin ve tutarlı bir içerik ve biçimde varetmek
vazgeç i l mez ayrı bir görevdir.
*
Eki m , bütün bu görevleri üstlenen, Ekim davasını, proletar­
ya devrimi ve sosyalizm davasını Türkiye topl umunda m uzaf­
fer kılınayı temel hedef ve görev sayan bir örgütlü sınıf
yöneliminin merkez yayın organı olarak çıkıyor.
S iyasal koşullardaki n ispi gevşeme ve yığın hareketinin i l k
1 99
belirtileri, bir legal yayın furyasına yolaçmış bulunuyor. Libe­
ral sol ve modern revizyonist akım ve partilerin bilinçli ve sis­
temli olarak körükledikleri, teorisini yaptıkları tasfiyeci-legalist
rüzgara, bir çok devrimci demokrat gı:up da kapılmış
görünüyor. Komünistler, legal olanakları, ihtilalci proletarya
hareketinin çok yönlü gelişimi için .kullanma geregini ve ve
görevini reddetmeyi bir an bile akıllarından geçirmezler. . Fakat
bugün görülen yeniden toparlanma ve örgütlenme çabalarını le­
gal yayınlar eksenine oturtma e!tilimi, tasfiyeci ve tehlikeli so­
nuçlar yaratacak bir siyasal ufuksuzluk ve bönlük göstergesidir
yalnızca. Bu, son 20 yılda iki büyük karşı-devrim saldırısının
acı ve yıkıcı sonuçlarını yaşamış devrimci hareketin derslerin­
den henüz fazlaca bir şey ögrenilmediginin göstergesi oldugu
kadar, düzenin köklü ve çözümsüz sorunları üzerinde gelişen
bugünkü
çatışmanın
gelece!tini
kestirememe
kısa
görüşlülügünün de kanıtıdır.
Ekim, bu gerçeklerin bilinciyle ve ihtilalci bir proletarya
hareketinin sınıf örgütünün gelişim ekseni olmak hedefiyle, il­
lcgal olarak çıkıyor.
EKİM
Ekim 1987
200
'f,ı� ı m hareketi�deki dev�iıınci gelişme ihtimaline karşı re­
formizmin bu�u�aıriY.e saRacağı hizmet kabaca üç boyut·
ludu�. 'ıfığıı;ıla>ı tutabilmek ve oya/ayabilmek ilk boyutlu�.
Işçi smıfının ya�amakta ı;ıldugu eylemiilikle özel bir rol oy­
nayan ve sosyalizme açık bir egilim duyan ileri işçi kuşa­
Q ı n ı tutabilme� i�inci boyuttur. Kitle hareketlerini sürekle­
rneye aday i!levrımai hareketi içten içe bir ideoloj i k pelilik
kar>gaşaya itmek. zayıflıga ve güvensizlige sürüklemek
ise bir OgQncO tloyut. Birinci alanda fazla bir şey yapma
gücii ve yetenegi olmayan sosyal reformisı akı m ı n bUFjlla­
ziye asıl tıizmeti son Iki alanda olacaktır.

Benzer belgeler