Devrimci İşçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inşası

Transkript

Devrimci İşçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inşası
Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi
Yeni Dönem sayý:13
Gündem ve Politika
Þubat 2005
syf. 3-9
Ýþçi sýnýfýnýn derleniþ ve direniþ hattýný yaratalým
CHP Kurultay’nýn ardýndan
Avrupa Anayasasý: Neden “Hayýr?”
Kürt hareketinde yeni geliþmeler
syf. 2/10-15
Emek Hareketi
SEKA direniþinin saflarýnda kenetlenelim
SEKA direniþi adým adým örülebilir
GALS Tekstil fabrikasý deneyimi üzerine
Özelleþtirme sýrasý Erdemir’de
TL yenilendi: deðiþen bir þey yok
http://www.geocities.com/iscicephesi
Fabrikalardan
syf. 16-18
Sigortasýz çalýþmak istemiyoruz
Ýþten atýldýk ama mücadelemiz sürecek
Enternasyonal
syf. 19-22
Filistin’de emperyalistlerin yol haritasý
Seçimlerin ardýndan Irak
Kültür-Sanat
syf. 23
Anma
syf. 24
Katlediliþinin 25. yýlýnda Yolanda anýldý
Ölümünün 18. yýlýnda Nahuel Moreno
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
EMEK HAREKETÝ
SEKA Direniþinin Saflarýnda Kenetlenelim
Özelleþtirmeci, iþçi-emekçi düþmaný, ÝMF iþbirlikçisi
AKP hükümeti sudan bahanelerle ve hýz kesmeksizin
ülkenin en stratejik üretim alanlarýný, yerli ve yabancý
sermaye gruplarýna peþkeþ çekmeye devam ediyor.
Bugüne kadar gerçekleþtirilen birçok özelleþtirme
saldýrýsýnýn ardýndan bu kez sýra ülkenin yegane kaðýt
üretim iþletmesi olan SEKA’ya gelmiþ durumda.
Yoðun bir kuþatma altýndaki fabrikalarýný ve
geleceklerini aileleri ile birlikte fabrikayý iþgal ederek
savunan SEKA emekçisi açýsýndan artýk dakikalarýn
büyük önemi var. Bu mücadelenin sonucu büyük bir
olasýlýkla önümüzdeki süreçte sýnýfa dönük saldýrýlarýn
seyrini de belirleyecek.
SEKA’daki direniþin baþarýya ulaþmasýnýn yegane
koþulu, sýnýf örgütlerinin ortak seferberliði ile
oluþturulacak meþru ve güçlü bir kamuoyu desteði.
Zira direniþin terk edilmesi, yalnýzca SEKA’da
yenilgiyi deðil ama ayný zamanda önümüzdeki
dönemde sýnýfa yönelik daha yoðun saldýrýlarý da
beraberinde getirecek.
SEKA direniþi açýsýndan zamanýn hýzla tükendiði bu
süreçte baþta iþçi konfederasyonlarý olmak üzere
emekten yana tüm örgütleri SEKA iþçileriyle
dayanýþma platformu giriþimine katýlmaya ve direniþin
saflarýnda kenetlenmeye çaðýrýyoruz.
Tüm iþçi ve emekçiler! SEKA direniþinin
saflarýnda kenetlenmeye…
Ýþçi Cephesi
Emek Hareketinden...
Seda Giyim Ýþçileri
Mahkemeyi Kazandý
Ýstanbul Yenidoðan’da bulunan Seda Giyim iþçileri
geçtiðimiz yýl sendikalaþmýþ ve sendikalaþma
nedeniyle iþten çýkarýlmýþlardý. Ýþçiler iþverene karþý
açtýklarý kötü niyet davasýný kazandýlar ve sendikal
tazminatlarýný aldýlar. Bir yýllýk süreç buyunca
mücadeleyi býrakmayan iþçileri, diðer iþçilere de
örnek oldular.
Türk Hava Yollarý Satýlýyor!
Borsada 1 milyar dolarýn üzerinde deðer biçilen
THY’nin fiyatý, halka arz edilirken 865 milyon dolar
olarak hesaplandý. THY’ye böylece hisse senedi
oyunlarýyla yüz milyonlarca dolar kaybettirildi. Halka
arzda kesin talepte 29 bin 385 kiþi bulunurken, 199
milyon dolar elde edildi.
Özelleþtirme kapsamýna alýnan Türk Hava Yollarý
hisselerinin yüzde 23’ü halka arz yöntemiyle satýldý.
Satýlan bölümün yüzde 65’ini yabancý sermaye
alýrken, bu þirketlerin isimleri açýklanmadý. THY’nin
yüzde 50’sinin bu þekilde elden çýkartýlmasý
hedefleniyor.
2
Geçtiðimiz günlerde SEKA emekçilerinin talebi
doðrultusunda Ýstanbul’da “SEKA Ýþçileriyle
Dayanýþma Platformu Giriþimi”nin kuruluþu
gerçekleþtirildi ve bu direniþi sahiplenme yönünde
atýlmýþ önemli bir ilk adým oldu. Ýçerisinde Ýþçi
Cephesi’nin de yer aldýðý çeþitli sýnýf ve meslek
örgütleri ile sendikalarýn oluþturduðu bu platform
giriþimi, 15 Þubat tarihinde Ýstanbul TMMOB’da yine
SEKA emekçilerinin katýlýmýyla direniþin ulusal ve
uluslararasý ölçekte sahiplenilmesinin önemini
vurgulayan ve hükümetin yalanlarýný teþhir eden bir
basýn açýklamasý gerçekleþtirdi.
Hava-Ýþ Sendikasý ise hükümetin ÝMF ile yaptýðý
anlaþmalarýn devamý olan özelleþtirme politikasýnýn
THY’yi deðil, uluslararasý tekelleri büyütmeyi
amaçladýðýný söylüyor. Reuters’in 17 Kasým 2004
tarihinde yayýnladýðý haber de bunu doðruluyor:
“THY satýþý ÝMF ile 19 milyar dolarlýk borç
anlaþmasýnýn üzerinde anlaþýlmýþ özelleþtirme
programýnýn önemli bir unsurudur?” Sendikanýn
hazýrladýðý araþtýrmada pek çok çarpýcý bilgi yer alýyor.
Özelleþtirmelerin sonunda THY’nin kamu kuruluþu
niteliði kalmayacak, hakimiyetini hýzla pekiþtiren
uluslararasý tekellerden biri tarafýndan ele geçirilecek.
TEKSÝF Yine Sattý
TEKSÝF Sendikasý ile Tekstil Ýþverenleri Sendikasý
arasýnda, geçtiðimiz yýllarda olduðu gibi greve saatler
kala anlaþma saðlandý.
Eski iþçilerin 4 ikramiyesinin korunmasý ve yeni iþe
giren iþçiler için ikramiyenin 1’e indirilmesini
onaylandý. TEKSÝF, yeni iþçiler için 2.5 ikramiye
teklifini kabul etti. TEKSÝF, ayrýca eski ve yeni iþçiler
için ikramiyelerin 12 aya bölünerek ödenmesini de
kabul etti. 1 Eylül 2004’ten itibaren geçerli olacak
sözleþme 2.5 yýl geçerli olacak. Bundan önceki
sözleþmeler 2 yýl üzerinden imzalanýyordu.
Bu sözleþme ile ikramiyelerin tamamen ortadan
kaldýrýlmasýnýn yolunun açýldýðý ve eski iþçilerin iþten
atýlmakla yüz yüze kaldýðý biliniyor. Fakat TEKSÝF
her zaman yaptýðý gibi bu defa da son ana kadar
direneceðini söyleyip anlaþma yaptý. Bu anlaþma ile
TEKSÝF gelecekte ikramiyelerin verilmemesinin
yolunu açmýþ ve bu durumda iþçisini satmýþtýr.
Öykü Tanýr
Ýþçi sýnýfýna ve emekçi yoksul halka karþý sermayenin
saldýrýlarý artarak devam ediyor. Sürekli bir iþe sahip
olanlarýn sayýsý her geçen gün azalýyor. Ýþten atýlmalar ve iþsizlik sýradanlaþýyor. Çalýþabilme imkaný bulanlarýn ücretleri artan iþsizliðe paralel olarak sürekli
düþüyor. Düþük ücretlere ek olarak çalýþma koþullarý
aðýrlaþýyor. Çay molasý, öðlen paydosu, hafta sonu
tatili, servis hakký ve hatta tuvalet ihtiyacý üzerinde
kýsýntýlar söz konusu. Birçok fabrika ve atölyede
zaten olmayan sigorta hakkýna göz diken patronlar
türlü numaralarla sigorta primlerini eksik yatýrmanýn
yollarýný yaratýyor. Birçok iþyerinde bir gün çalýþma,
bir gün “dinlenme” uygulamasý devreye sokuldu. Bu
þekilde iþçilerin sigorta primleri aylýk 30 gün yerine
10-15 gün olarak eksik yatýrýlýyor. Esnek çalýþma
adýna iþçi ve emekçiler daha çok iþ, daha az ücret
kýskacýna alýnýyor. Maaþ zamlarý çeþitli bahanelerle
erteleniyor. Nadir olarak yapýlan zamlar ise yüzde
5’i, 10’u geçmiyor. Çoðunlukla maaþa 15-20 milyon
ilave anlamýna gelen bu zamlar lütuf gibi sunuluyor.
Büyüyen yedek sanayi ordusunun tepesine yerleþen
sýrýtkan patronlarýn bahanesiyse hazýr: “enflasyon
düþtü, yüzde 8-10 ve giderek de düþüyor… artýk
eskisi gibi ‘büyük’ zamlar yok!” Bunu söyleyen
patronlar haklýysa, bugüne kadar iþçilere, emekçilere büyük zamlar yapýldý ise yapýlan bu zamlar,
bu yüksek maaþlar nereye gitti? Nasýl oluyor da
asgari ücret 350 milyon, bir öðretmen maaþý ortalama 650-700 milyon ve bir doktor maaþý dahi ortalama 1 milyar civarýnda iken ve yoksulluk sýnýrý
1,5 milyarý geçmiþken patronlar maaþlarýn yüksekliðinden bahsediyor? Çünkü patronlar yalan söylüyor!
Yüksek olan iþçi ve emekçilerin maaþlarý deðildir.
Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir. Yüksek olan
sadece patronlarýn kârlarýdýr. Gerisi yalandýr…
Ama patronlar bununla da yetinmiyor. Ücretleri daha
da düþürmek, kârlarýný daha da arttýrmak için saldýrýlarýna her geçen bir yenisini eklemeye devam
ediyorlar. Bu amaçla özelleþtirmelerin kesintisiz þekilde sürmesi gerekiyor. Neden? Çünkü devlet
“tüccar” deðilmiþ! Saðlýk sistemi özelleþtiriliyor.
Neden? Çünkü halk kaliteli saðlýk hizmeti alamýyormuþ! Eðitim özelleþtiriliyor. Neden? Çünkü devlet
rekabeti engelliyormuþ! Öyleyse ne yapmak gerekir?
Her þeyi satacaksýn. Ýþin içine parayý (patronlarý)
sokacaksýn. Patronlar bu iþlerden büyük paralar
kazanýp, kârlarýna kâr katacak. Ýþte o zaman saðlýk
da, eðitim de kaliteli olacakmýþ! Saðlýk ve eðitim
hizmetlerinin kaliteli olmasý için ne rekabete ne de
parayla satýlmasýna gerek var. Bu mal ve hizmetlerin
birkaç holdinge peþkeþ çekilmesiyle býrakýn halkýn
çoðunluðunun kaliteye ulaþmasýný, bugünü bile
mumla aratacak bir vahþi dönem söz konusu
olacaktýr. Bugüne kadar iþçi sýnýfýnýn ve emekçi
yoksul halkýn eðitimden saðlýða büyük acýlar çektiði,
insana yaraþýr bir hizmet alamadýðý doðrudur. Þeker
pancarýndan alüminyuma, kömürden plastiðe, tekel
ürünlerinden kaðýda kadar çeþitli mallarýn üretildiði
KÝT’lerin birçoðunun zarar ettiði, kaliteli mal ürete-
mediði, kimi bürokratlarýn arpalýðý olduðu da
doðrudur. Ama sormak gerekiyor bu KÝT’lerin birçoðunun yatýrým yapýlmayarak özellikle zarar ettirildiði, kaliteli üretim yapanlarýnýn engellendiði,
arpalýk olarak kullananlarýn baþýnda bugün vatanmillet edebiyatý yapanlarýn önde gittiðini ne çabuk
unutuyoruz. Düne kadar yaðmayý yapanlarla, hizmeti
sunmayanlarla bugün özelleþtirme diye ortalýkta
dolaþanlarýn ayný kapitalist sermaye güçleri ve
iþbirlikçileri olduðunu görmüyor muyuz? Özelleþtirmeler yasaklanmalýdýr. Bugüne kadar özelleþtirilen
tüm KÝT’ler iþçi ve emekçi denetiminde millileþtirmelidir. Özelleþtirilmesin demek eskisi gibi devam
etsin demek deðildir. Özelleþtirilmesin demek iþçi
sýnýfý, emekçi halk ve tüm ezilen ve sömürülenler
insan gibi yaþayabilsin demektir. Bunun önündeki
tek engel mevcut kapitalist sömürü düzenidir.
Dolayýsýyla çözüm için yapýlmasý gereken satmak/
kapamak deðil tam tersine tümünü iþçi ve
emekçilerin denetimlerine almasýdýr.
GÜNDEM
Görevimiz Saldýrýlara Karþý Ýþçi Sýnýfýnýn
Örgütsel Derleniþ ve Direniþ Hattýný Yaratmaktýr!
Ama bu patronlarýn ve iþbirlikçilerinin iþine
gelmeyecektir. Bu nedenle AB masallarýný anlatýyorlar. Aþ gelecek, iþ gelecek, hepiniz en güzel
okullarda okuyup, en güzel hastanelerde tedavi
olacaksýnýz diyorlar. Sanki bugüne kadar hastane
kapýlarýndan çevrilen, bu kapýlarda canlarýný yitiren
iþçi ve emekçilerin sorumlularý ve bu düzenin sahibi
kendileri deðilmiþ gibi anlatýyorlar bunlarý. Her þeyi
özelleþtirirsek kalite ve zenginlik gelecek deyip sonra
yeni iþ yasasýyla iþçi ve emekçileri tüm haklarýndan
mahrum býrakan koþullarý yaratanlar kendileri
deðilmiþ gibi yapýyorlar bunlarý. Ýþçi ve emekçilere
Avrupa cennetini vaat edip sonra, baþta sendikalaþma hakký olmak üzere en temel örgütlenme
haklarýný engelleyen, sendikalaþan iþçiyi iþten atan,
taþeron çalýþmayý yaygýnlaþtýran, siyasal demokratik
hakkýný kullanmak isteyenleri terörist ilan eden sanki
kendileri deðilmiþ gibi yapýyorlar bunlarý. Hepsini
görüyoruz!
Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk olarak, hak ve özgürlüklerimize yönelik saldýrýlara karþý örgütlenmeliyiz. Dün
Sümerbank iþçisi yalnýz kaldý, polis zoruyla fabrikadan sökülüp atýldý. Bugün SEKA iþçisi ayný durumla karþý karþýya. Muhtemelen yarýn Erdemir iþçisi
ayný saldýrýyý yaþayacak. Ayrýca, eðitim ve saðlýk hakkýmýzý gasp ediyorlar. Baþýmýza gelecekleri görelim,
mücadelelerimizi birleþtirelim. Sendikalarýmýzýn baþýna çöreklenmiþ bürokrasilerin; özelleþtirmelere,
iþten atýlmalara, düþük ücret ve zamlara karþý izledikleri iþbirlikçi, hain politikalarýna boyun eðmeyelim.
Tüm sendika ve sýnýf örgütlerinde baþta örgütlenme
ve sendikalaþma hakký olmak üzere; özelleþtirmelere, iþten atýlmalara, düþük ücret ve zamlara karþý
mücadele temel talebimiz olsun. Sýnýf mücadeleci
bir direniþ hattýný örerek tüm sýnýf kardeþlerimizle
birleþtirme talebini hayata geçirmek için iþe koyulmanýn zamanýdýr. Aþ da, iþ de, hak ve özgürlük de
ancak böyle gelecek... kapitalist masallarla deðil…
3
POLÝTÝKA
CHP Kurultayý’nýn Ardýndan…
CHP Kurultayý, ardýnda meydan muharebesi
görüntüleri býrakarak tamamlandý. Sandalyelerin
havada uçuþtuðu, insanlarýn yaralandýðý, bellerde
silahlarýn göründüðü, kürsünün iþgal edildiði görüntüleri bugüne dek burjuva siyasi partilerin kurultaylarýnda çokça gördük. Bu görüntülerin yabancýsý
deðiliz. Yine bir burjuva siyasi parti olan CHP için
ise bu görüntüler çok da alýþýldýk deðildi. Kendisini
“sosyal demokrat” bir parti ve üstelik “Atatürk’ün
Partisi” olarak tanýmlayan ve bununla da övünen CHP,
bugüne kadar MHP, ANAP, DYP gibi saðcý, milliyetçi
partilerin kurultaylarýnda benzer görüntüler yaþandýðýnda bunlarý eleþtirmiþti. Çünkü CHP’ye göre kendi
kurultayýnda, kendi delegelerine, üyelerine, partililerine karþý bu kadar düþmanca davranan bir anlayýþýn
temsilcileri kendisinden olmayana karþý çok daha
düþmanca davranýrdý. Bu nedenle parti içi demokrasinin olmadýðý, eleþtiri ve söz söyleme hakkýnýn kýsýtlandýðý, özgür ve eþit katýlýmýn bir hak olarak görülüp, garanti altýna alýnmadýðý partilerin hükümet
olmalarý durumunda baský tüm ülke düzeyine yayýlýp,
genelleþecekti. Bu ise “demokrasi ve özgürlük” adýna
kabul edilemezdi.
Nitekim CHP, uygulamada olmasa da söylem düzeyinde dönem dönem bu anlayýþý vurgulayarak bunun
kendisine ait bir artý özellik olduðunu dillendirmiþti.
Oysa son kurultay gösterdi ki CHP hem anti-demokratik anlayýþ hem de vurdu kýrdý konusunda diðerlerinden geri kalmak bir yana bu konuda öncülüðü
kolaylýkla alabilecek durumda. Ne oldu da muhalefetteyken aþýnan ve oy kaybeden ender partilerden
biri olan CHP dýþa doðru deðil de içe doðru patladý?
Ne oldu da CHP 17 Aðustos 1999 Depremi’nde, 19
Þubat 2001 krizinde silindir gibi ezilen iþçi ve emekçi
halk kitlelerinin omuzlarýnda yükselip, susarak bile
muhalefet yapsa hükümet olabilecek koþullara sahipken ve üstelik bugün de iþsizlik, yoksulluk almýþ baþýný giderken halen halk nezdinde itibarý sürekli
gerileyen AKP olmuyor da CHP oluyor? CHP Kurultayý’nýn ardýndan öncelikle bu sorularýn cevaplarýnýn
analiz edilmesine ihtiyaç var.
Kurultay’ýn gösterdiði: hangisi daha kötü?
4
Öncelikle þunu tespit edelim:
CHP Kurultayý sadece Kurultay
salonunda olanlarla deðil Kurultay öncesi tartýþma süreciyle
birlikte suçlama, aþaðýlama, kiþiselleþtirme, parayla adam satýn
alma, fikri noksanlýk ve elimde
dosyalar var þantajlarýyla dolu bir
kirlilik gösterisiydi. Kurultay günü
bu kirlilik zirve yaptý. Kurultay
öncesi Deniz Baykal’ýn liderliðinde CHP’nin bir geleceði olamayacaðýna dair genel bir inanýþ
vardý. CHP dýþýnda herkesin,
içinde ise Baykalcýlar dýþýndakilerin tümünün paylaþtýðý bu inanç dolayýsýyla
Baykal dýþýnda bir seçeneðin þansý hiç de az görülmüyordu. Nicedir bu konuda hazýrlýk yapan Mustafa
Sarýgül’ün en çok güvendiði birinci konu parasýnýn
gücüyse (rüþvet) ikincisi de Baykal karþýtlýðýnýn geldiði noktaydý. Nitekim Sarýgül, Baykal’ý istemeyenler
benden yana olsun söylemiyle genel baþkanlýk
yarýþýna girdi.
Gerçekten de Baykal’dan yaka silkenlerin sayýsý hiç
de az deðildi ama denize düþen yýlana sarýlýr durumuna düþmek istemeyen muhalif CHP delegeleri
içinde, Sarýgül dýþýnda bir seçenek için istekli olanlarýn sayýsý da az deðildi. Adaylardan Hurþit Güneþ
bir yana býrakýlýrsa Celal Doðan ve Kemal Derviþ gibi
isimlerin de desteklediði Zülfü Livaneli bu noktada
sahneye çýktý. Uzun pazarlýklar sonunda Baykal karþýsýnda tek aday için görüþmeler yapýldý ama Sarýgül
kendisi dýþýnda bir seçeneðe yanaþmadý. Yaðmurdan
kaçarken doluya tutulmak istemeyen Baykal karþýtlarý Sarýgül’ün isteðini kabul etmediler; ama hem
Güneþ hem de Livaneli, Kurultay öncesinde
adaylýktan çekilerek sahneyi Baykal-Sarýgül ikilisine
býrakmak zorunda kaldýlar.
Kurultay’ýn mesajý:
Baykal CHP, CHP Baykal’dýr…
Her þeyin olduðu ama iþçi ve emekçilerin, ezilen ve
sömürülenlerin býrakýn ana karakter olmayý dekor
olarak bile kullanýlmaya ihtiyaç duyulmadýðý CHP
Kurultay’ýnýn mesajý nedir? Önceki kurultaylarda
Ricky Martin þovlarýna taþ çýkartacak þekilde sahne
alan Baykal tüm yanlýþlarýn kaynaðý da; acaba muhalifleri ondan çok mu farklý? AKP karþýsýnda özgün
hiçbir politik tutuma sahip olmayan tam tersine iþsizlik, yoksulluk, özelleþtirmeler, sosyal güvenlik
sisteminin tasfiyesi, rejim, AB, Ortadoðu vb konularda
temelde AKP’nin program çizgisine sahip olan
CHP’nin genel baþkanlýk için yarýþan adaylarý, kaçýnýlmaz þekilde Kurultay’daki söylemlerini memleket
meseleleri üzerine deðil rakiplerinin kirliliði, kendi
yücelikleri üzerine kurdular. Bu CHP’nin kendisidir.
Bunun dýþýnda bir CHP yoktur. Aransa da bulunamayacaktýr. Bugünün CHP’si genel baþkaný Baykal
olduðu için böylesi bir parti olmamýþtýr. CHP böyle
CHP ne istiyor, neyi temsil
ediyor?
Haklar ve özgürlükler üzerinde
nicedir devam eden yeni-liberal
saldýrýlarýn 12 Eylül Anayasasý üzerine inþa edildiðini, bugün AB’ne
katýlým çerçevesinde gerçekleþtirilen “düzenlemelerin”, kimilerinin iddia ettiði gibi hak ve
özgürlükleri geniþletmediðini ve bu
amacý taþýmadýðýný, tam tersine
mevcut durumu daha da perçinlemek anlamýna geldiðini söylüyoruz. 12 Eylül askeri darbe-si
iþçi ve emekçilerin siyasi ve
ekonomik örgütlerini parçalamýþ, örgütsüzlüðü genelleþtirmiþ ve sonrasýnda da örgütlenmeyi bir suç haline getirmiþtir. En temel hak ve
özgürlükler için dahi örgütlenilemeyen, baský ve þiddetin
sýradanlaþtýðý bir asker-polis
rejimi söz konusudur. Ýþte
CHP politika yapma alanýný
geniþletemediði ölçüde bu rejimin, mevcut statükonun temsilcilerinden biri olmaya doðru
evrilmiþtir. Ama bugün askerpolis rejiminin egemen unsurlarý
burju-vazinin talep ve ihtiyaçlarý
temelinde AB doðrultusunda bir
yeniden yapýlanma sürecine
girmiþtir.
Bu süreç, CHP’nin her fýrsatta yað
çekip göreve çaðýrdýðý MGK ve
TSK’ya raðmen deðil tam tersine
bu güçlerin önde gelen temsilcilerinin iþbirliðiyle birlikte iþlemektedir. Kuþkusuz rejim içi kimi
unsurlar da kendi çýkarlarý doðrultusunda mevcut statükonun devamýný istemekte ve bu doðrultuda bir
mücadele vermektedir.
Bugün için bunlarýn etki ve gücü
belirleyici olmaktan uzaktýr. Bu
noktada ýsrar edenlerin bir kýsmý
orta ve uzun vadede güçlenecek
ama diðerleri de yok olacaktýr.
Çünkü önümüzdeki dönem bu
zeminde politika yapmak isteyen
birkaç partiyi besleyemeyecek ka-
dar daralma eðilimi göstermektedir.
DYP, MHP vb. partilerin geleneksel
olarak bu alanlarýn temsilcisi olduðu
düþünülürse CHP’nin bu politik zemin üzerinde büyüyüp, güçlü bir
alternatif olmasý çok zordur. CHP
kaçýnýlmaz þekilde bu duruma uygun bir politik manevra gerçekleþtirecektir. Bu süreç baþlamýþtýr
ve son Kurultay’a raðmen devam
edecektir. CHP’nin AKP’nin ikizi
olmasýnýn anlamý budur…
CHP, AKP’den farklý deðildir
Baþýný TÜSÝAD’ýn çektiði büyük
burjuvazinin önderliðinde oluþturulan ve uygulayýcýlýðýný AKP hükümetinin yaptýðý sömürü ve iþgal bloðu, egemen sýnýf adýna cumhuriyet
tarihinin en güçlü ittifaklarýndan biridir. Bu bloðun CHP’den istediði,
olasý bir AKP sonrasý dönem için
alternatif olmasýdýr, yoksa “kaçý-
býný sormak için komplo düzenliyor”
iddiasý devamý gelmeyecek,
CHP’ye deðil kendisine ait bir iddia
olarak kalacak ve unutulacaktýr.
CHP içinde bunu unutturacak
yeterince ABD sever vardýr. Kýbrýs
konusundaki AKP-CHP farklýlýðý
hükümet-muhalefet farklýlýðýdýr. Öne
çýkan iç gündem maddelerinden türban, imam hatip okullarý gibi konularsa geleneksel konumlanýþlara
aittir ve sömürü-iþgal bloðunun
talepleri doðrultusunda “çözümlenecektir.” Bu konuda ayrýca bir “özgünlüðe” gerek kalmayacaktýr. Kaldý
ki CHP içinde AKP’nin bakýþýna bire
bir sahip çok sayýda önemli figür
bulunuyor; Kemal Derviþ, Zülfü Livaneli gibi… AB çerçevesinde Kürt hareketi ve Öcalan konusunda atýlan
adýmlarýn benzerlerini diðer alanlarda da görmeye devam edeceðiz.
Ama bütün bunlar patron-larýn ve
iþbirlikçilerinin talep ve
ihtiyaçlarý doðrultusunda
atýlan adýmlar ve saldýrýnýn
merkezinde iþçi sýnýfý ve emekçi halk yer alýyor. Bu nedenle saldýrýnýn merkezinde
yer alan iþçiler ve emekçiler
olarak AKP’den olmadýðý gibi
CHP’den de herhangi bir
beklentimiz olamaz.
Açmazý açacak
sýnýfýdýr...
nýlmaz” olana karþý “ucuz politika”
uygulamasý deðil. Sanýlanýn aksine
CHP buna karþý deðildir, verilen
mesajý almýþtýr. Neden böyle düþünüyoruz?: Türkiye burjuvazinin en
temel yönelimlerinin baþýnda AB
geliyor, CHP buna karþý deðildir.
ÝMF ile anlaþmalar ve özelleþtirmeler bu temel yönelimin ana baþlýklarýndandýr, CHP bunlara karþý
deðildir. ABD emperyalizmiyle temel müttefikliðin devam etmesi ve
emperyalizmin Ortadoðu’ya yönelik
bu çerçevedeki müdahaleleri bir
diðer önemli baþlýktýr, CHP’nin bu
meseledeki “karþýtlýðý” sadece AKP
kadardýr. Baykal’ýn 1 Mart Tezkeresi’ni CHP engelledi demesi fazlasýyla abartýlýdýr. Evet CHP karþý
oy vermiþ ama engelleyen AKP içindeki muhalifler olmuþtur. Bu Baykal’ýn bile hesap etmediði bir geliþme olmuþtur. Baykal’ýn buradan
hareketle Kurultay’da, “ABD,
CHP’ye 1 Mart Tezkeresi’nin hesa-
POLÝTÝKA
bir parti olduðu için Baykal’da ona
uygun bir genel baþkan olmuþtur.
Bu anlamda Baykal CHP’dir,
CHP’de Baykal. Ve yarýn Baykal’ýn
yerini Sarýgül’ün almasý durumunda
genel baþkaný deðiþecek ama CHP,
CHP olarak kalmaya devam
edecektir.
iþçi
Dolayýsýyla bu noktadan
hareketle CHP Kurultayý’nýn ardýndan sorulacak soru, “CHP deðilse
kim?” ya da “CHP nasýl adam olur?
olmamalýdýr. Sormamýz gereken tarihinin en büyük saldýrýlarýyla karþý
karþýya olan iþçi ve emekçilerin
hak ve özgürlükleri için “nasýl bir sol
harekete, mücadeleye, program ve
örgüte ihtiyacýmýz var?” sorusudur.
“Solun açmazý”, halen “sosyal demokrasi” hayalleriyle CHP gibi partilerin peþinde koþanlarýn ve AB gibi
emperyalist-kapitalist birliklerden
“özgürlük ve demokrasi” bekleyenlerin kuþattýðý bir “sol harekete”
sahip olmamýzdan geliyor. Unutmamalýyýz; Türkiye demokrasi için dahi
devrimin gerektiði toplumsal, ekonomik, siyasal bir zemin üzerinde
bulunmaktadýr. Açmazý açmak, iþçi
sýnýfý ve emekçi halk için devrimci
sýnýf mücadelesi seçeneðini hayata
geçirecek güçlü bir önderliði ve partiyi inþa etmekle mümkün olacaktýr.
Arif Benol
5
POLÝTÝKA
Avrupa Anayasasý: Neden “Hayýr!”?
Þubat ayýndan itibaren pek çok
Avrupa Birliði ülkesinde Giscard
d’Estaing tarafýndan kaleme
alýnmýþ olan “Anayasa” halk oylamasýna sunulacak. Muhafazakar
sað, sosyal demokrat, sosyalist ve
hatta Daniel Cohn-Bendit önderliðindeki Yeþil partilerin oluþturduðu
geniþ bir liberal yelpaze “Anayasa”
için “Evet” oyu çaðýrýsý kampanyasý
baþlatmýþ durumda. Kendini “antikapitalist” olarak tanýmlayan sol
kesimde ise egemen
eðilim “Hayýr” doðrultusunda.
Avrupa Parlamentosu’nun kabulü
ise basit bir protokolün ötesinde
anlam taþýmýyor. Referanduma
sunulacak ülkelerde bu “Anayasa”nýn (dikkat edin, Anayasa taslaðý
deðil) red edilmesi durumunda ise,
ne olacaðýný bilen yok; büyük
olasýlýkla kabul edilene deðin tekrar
tekrar oylanacak. Bu anlamda
Avrupa “Anayasasý” denilen metin,
geçekte bir Anayasa deðil,
devletlerarasý bir antlaþma. Iþçi
yükselerek liberalizmi Avrupa
Birliði’nin temeli haline getiren bir
antlaþma bu. Yani, Avrupa Birliði’nin
ulaþtýðý doðal kurumsal yapý.
Sol içindeki temel ayrým da burada
yatýyor: “Bir baþka Avrupa olanaklýdýr” diyenler “Anayasa”daki belirli
temel ya da ayrýntý ilkelere itiraz
ederek ve daha demokratik ve
sosyal bir Avrupa Birliði talep
ederek “Hayýr” oyu çaðýrýsýnda
Ancak bu “sol” son derece
heterojen ve “Hayýr”
oyunda ortak bir payda
yakalamýþ gibi görünse
de, “Hayýrcýlar”ý oluþturan
akýmlarýn ve partilerin programlarýna bakýldýðýnda
gerçekliðe tekabül etmiyor
bu ortaklýk. Dolayýsýyla bu
noktada politik bir berraklýk gerekiyor.
Liberal devletler
antlaþmasý
6
Her
þeyden
önce
Giscard’ýn kaleme aldýðý
ve daha sonra Avrupa
Konseyi ve AB Parlamentosu tarafýndan onaylanan metnin, burjuva
demokratik kavrayýþ açýsýndan bile bir “Anayasa”
olmadýðýný tespit etmek
gerekiyor. Giriþ bölümünde Fransýz Devrimi’ne
atýfta bulunarak bir kavram
aldatmacasýna baþ vurulmuþ olsa bile, ne halk tarafýndan
seçilmiþ bir “Kurucu Meclis”
tarafýndan hazýrlanmýþ, ne
hazýrlanýþý sýrasýnda halkýn tartýþmasýna açýlmýþ, ne de kesinleþmesi
için halkýn oyuna sunulmuþ bir metin. Metni hazýrlayan Giscard, Alman ve Fransýz hükümetleri
tarafýndan “atanmýþ” biri; hazýrlanýþý sýrasýnda ise, tartýþýlmasýný bir
yana býrakýn, metni gören bile yok;
ve nihayet ünlü “Anayasa” daha
þimdiden Avrupa Konseyi, yani üye
devletler devlet baþkanlarý
tarafýndan kabul edilmiþ durumda,
ve emekçi yýðýnlarýn özellikle Ýkinci
Dünya Savaþý sonrasýnda elde
ettikleri kazanýmlarý geri dönüþsüz
bir biçimde yok etmeye; özelleþtirmelere, iþyeri kapatmalarýna
ve “serbest emek piyasasý” yaratmaya yönelik liberal politikalarý
“anayasalaþtýrýlmaya”; sosyal
devlet uygulamalarýný yasaklanmaya yönelik bir “Konvansiyon”. Dolayýsýyla buradaki temel
sorun, “Anayasa”nýn sadece hazýrlanýþ biçimi deðil, özünde ne olduðu: ulusal yasalarýn, anayasalarýn
ve ulusal devlet ilkelerinin üzerine
bulunurken, devrimci Troçkistler
“serbest ticareti” anayasalaþtýran
bu devletlerarasý antlaþmayý, bizzat
bu liberal-emperyalist ilkenin
üzerinde yükselen AB projesine
karþý olduklarý için red ediyorlar.
Böylece sol hareket içinde iki farklý
slogan oluþuyor: “Bir baþka Avrupa”
mý, yoksa Avrupa Sosyalist
Devletleri Birliði mi?
“Serbest emek piyasasý”
AB “Anayasasý” liberal poltikalarý,
ulusal düzeyde uygulanabilecek
Ama buna karþýlýk, Avrupa düzeyinde bir asgari ücret tespitini
öngörmüyor, böyle bir baðlayýcýlýk
getirmiyor. Amaç açýk: serbest
emek piyasasý çerçevesinde iþçi
sýnýfý içinde rekabet yaratmaya, gelir
düzeyi düþük ülkelerdeki iþçi
ücretlerini referans almaya yöneliyor. Bu da ücret düzeyi yüksek
olan ülkelerdeki iþyerlerinin kapanarak, sermayenin düþük ücretli
ülkelere yönelmesine,
POLÝTÝKA
politikalarýn üzerinde kurumsallaþtýrýyor. Yani, sanayinin de ötesinde eðitimin, saðlýðýn, ulaþtýrmanýn ve diðer tüm sosyal
hizmetlerin (emeklilik dahil)
özelleþtirilmesini koþul kýlmakla
kalmýyor, ayný zamanda herhangi bir
hükümetin devlet yönetimli ya da
destekli herhangi bir uygulamasýný
yasaklýyor. Dolayýsýyla halklarýn
seçecekleri hükümetlerin, bu
hükümetleri kurabilecek partilerin
programlarýnýn hiç bir önemi
kalmýyor.
Türkiye ne sanayi ve hizmetler alanlarýnda iþini
“kazanacak”? yitirenlerin boyutuna asla ulaþamayacak, iþçi piyasasýndaki rekabeti
Batý sermaye- kýzýþtýrmak için sürekli bir iþsizler
sinin ucuz ordusu bulundurulacak, olmadý
emek pazarý kapýlar her ne olursa olsun çalýþmaT ü r k i y e ’ y e ya hazýr (yani zorunlu) iç ve dýþ göçe
yönelmesinden açýlacak.
elbette kazananlar olacak: Bunlarý tahmin edebilmek için kahin
ülkedeki büyük olmaya gerek yok, zira Ýrlanfinans ve ser- da’sýndan Polonya’sýna kadar tüm
maye sektör- Avrupa’da yaþanmaya baþlanmýþ
leri, gerçek- olan gerçekler bunlar.
leþtirecekleri
iþbirlikleriyle ve Bizce çözüm, “daha sosyal” bir
emperyalist sermayenin etrafýnda Avrupa Birliði hayali ya da
örecekleri yeni giriþimlerle çok kapitalizmin yýkýlmasýný öngörbüyük paralar kazanacak. Türkiye meyen, verili kurumlarýn sadece daha
burjuvazisinin AB’ye girmeye can “demokratik” hale getirilmesine
dayalý muðlak bir “baþka Avrupa”
atmasýnýn temel nedeni de bu.
sloganlarý olamaz.
Ama bunlar bir avuç kesim.
Milyonlarca iþçi ve emekçi ise, Çözüm, emek piyasasýnda yaratýlan
sadece elindekini deðil, geleceðini rekabete son verecek, emeðin
de kaybedecek. Birincisi, AB’ye daðýlýmýnda ve üretimin planlangirildiðinde iþçi ücretlerinin masýnda karþýlýklý iþbirliðine dayanaartacaðýný sanmak bir hayal, zira cak bir sistemin yaratýlabilmesinde.
Avrupa sermayesi bizzat ücretler Bu ise tek tek ülkelerde ve bir bütün
düþük olduðu için gelmekte ve olarak Avrupa’da iþçi ve emekçi
gelecek ülkeye. Yani hükümet- yýðýnlarýn iktidarýyla, yani Avrupa
lerden ücretlerin düþük tutulmasýný Sosyalist Devletleri Birliði’nin
talep edecek, bunu koþul inþasýyla olanaklý.
sayacak. Ýkincisi, “Anayasa” gereði
sonuna kadar götürülecek olan Biz iþte bunun için “Avrupa
özelleþtirmeler, özellikle saðlýk, Anayasasý”na Hayýr, “Ýþçilerin ve
taþýmacýlýk ve eðitim alanlarýnda Halklarýn Avrupasý”na Evet
emekçilerin sýrtýna ek külfetler diyoruz.
yükleyerek ücretlerin daha da
Ýþçi Cephesi
aþýnmasýna yol açacak. Ve
üçüncüsü, yeni yatýrýmlar bazý yeni
iþ alanlarýnýn doðmasýna yol
açarken, özelleþtirmeler sonucunda
Avrupa’nýn merkezinde iþsizliðin
artmasýna, yoksulluðun yaygýnlaþmasýna yol açýyor.
Bu süreç çok önceleri, Portekiz,
Ýrlanda, Yunanistan ve Ýspanya gibi
ülkelerin Birliðe dahil edilmesiyle
baþlatýlmýþtý. Þimdi ise, eski Sovyet
bloku ülkelerinin AB içine çekilmesiyle sürdürülüyor. Üstelik ilk
grup ülkelere kýsmen akýtýlan ve
emek-çilerin kayýplarýný kýsmen
gidermeye yönelik yapýsal mali
yardýmlar, yeni katýlýmlar için artýk
söz konusu deðil. Hedef savunmasýz emekçi yýðýnlarýn üzerindeki
sömürünün güçlendirilmesi.
7
POLÝTÝKA
Kürt Hareketinde Yeni Geliþmeler
“…ulusal baðýmsýzlýk programýna dayalý bir örgütün
dün gerilla mücadelesi
veriyorken bugün ‘siyasi
mücadeleye’ geçmesini,
hatta yarýn bir ‘genel af’tan
yararlanarak burjuva demokrasisinin meþruiyeti
içinde ‘özerklik’ için uðraþan bir yasal partiye dönüþmesini þaþkýnlýkla karþýlamamak gerekir. Bütün
bu ‘taktik’ler, ulusal baðýmsýzlýkçý stratejinin, halkçý
pragmatizmin tamamlayýcý
öðeleridir.” (Ýþçi Cephesi Nisan 1993)
Öcalan’ýn yakalanmasý, silahlý
mücadelenin býrakýlmasý, demokratik cumhuriyet ve üçüncü alan
teorileri, Amerika ve diðer
emperyalist devletlerle iliþkileri,
Irak’ýn iþgalinden sonraki konumu
gibi geliþmeler, sol harekette Kürt
hareketine dönük bir dizi tartýþmayý
da beraberinde getirdi. PKK’ya
toplumsal devrim görevi atfedenler,
ulusal kurtuluþ hareketlerinin
sýnýrlarýný görmezden gelerek
PKK’yi ihanetle suçladýlar. Devrimci
Marksistler için bu geliþmeler hiç
de þaþýrtýcý olmadý, giriþte yaptýðýmýz alýntý bunun açýk bir göstergesidir. PKK’nin ulusal baðýmsýzlýk
programý taktiklerini de belirlemekte
ve farklý dönemlerde farklý
biçimlerde karþýmýza çýkmaktadýr.
Bu yazýda son geliþmelerin ýþýðýnda
Kürt Ulusal Kurtuluþ Hareketi’ndeki
(KUKH) yeni geliþmeleri deðerlendirmeye çalýþacaðýz. Öncelikle
Kürt ulusal kurtuluþ savaþýna
önderlik eden PKK’nin siyasi
evrimini incelemekte yarar var.
PKK’den Kongre-Gel’e Kýsa
Tarihçe
8
PKK, 27 Kasým 1978’de Lice’nin
Fis köyünde Apocular diye anýlan
grup tarafýndan kuruldu. Açýlýmý
Kürdistan Ýþçi Partisi’dir (Partiye
Karkeren Kurdistan). Kuruluþ dönemlerinde öncü kadrolarýnýn sol-
dan etkilenmeleri ve Sovyetler
Birliði’nin varlýðý nedeniyle “sol” bir
eðilim gösteriyor ve kendine
özellikle yoksul Kürt köylüleri
içerisinde taban buluyordu.
Ýlk silahý Urfa’da Bucak aþiretine
sýkan örgüt, 1984’te Eruh ve
Þemdinli’de yaptýðý baskýnlarla
silahlý mücadeleye baþladý. 1990’lý
yýllarda devletin baskýsý ve saldýrýlarý
(köy yakmalar, zorunlu göç, toplu
infazlar) da arttý. Katliamlarýn bir
kýsmý bugün gün ýþýðýna çýkmaktadýr. Bu dönemde PKK kitlesel eylemlere giriþmeye baþladý. 1993,
1995 ve 1998’de tek taraflý ateþkes
ilan etti. 1999 Yýlýnda ABD destekli
bir operasyonla Abdullah Öcalan
yakalandý. Öcalan yakalandýktan
sonra Demokratik Cumhuriyet
projesini öne sürdü ve 2 Aðustos’ta
da silahlý birliklerin sýnýr dýþýna
çýkmasý çaðrýsý yaptý. Öcalan’ýn da
etkisiyle PKK, 7. Kongre’de (Ocak
2000) silahlý savaþý durdurdu ve
siyasi yollardan mücadele kararý
aldý. Bu süreçten sonra parti içindeki çatýþmalar da artmaya baþladý.
Ýrili ufaklý birçok grup partiyi terketti
ancak parti etkisini ve gücünü
sürdürdü. 4-11 Nisan 2002 tarihinde
gerçekleþen 8. Kongresiyle PKK
kendini feshetti ve KADEK
(Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi
Kongresi) kuruldu. 1 Yýl sonra 2.
Olaðanüstü Kongresi’nde KADEK
kendini feshetti ve KONGRA-GEL
kuruldu. Mücadelenin demokratik,
yasal zeminde sürdürülmesi
yönünde karar aldý: “KONGRAGEL demokratik, ekolojik toplum
paradigmasý çerçevesinde baþta
Kürdistan’ýn dört parçasý olmak
üzere Kürtlerin yaþadýðý tüm
alanlarda örgütlenerek, alternatif
çözüm gücü olmayý hedeflemektedir. KNK ise Kürdistaný farklý
ideoloji, program ve siyasi örgütlenmeleri ortak ulusal bir çatý
altýnda toplamayý hedefleyen bir
ulusal örgütlenmedir.” PKK’yý
silahlý mücadeleden sivil toplumcu
bir anlayýþa yönelten nedenleri
anlamak için bölgedeki geliþmelere
göz atmak gerekiyor.
Bölgesel Geliþmeler
Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, PKK’ye dönük kirli bir
savaþa giriþmiþ, köyler yakýlmýþ,
yurtsever militanlarýn lojistik
kaynaklarý ve toplumsal baðlarý
baskýyla kesilmeye çalýþýlmýþ ve
bunda da büyük ölçüde baþarýlý
olunmuþtur. Buna Doðu Bloku’nun
çöküþü ve iþçi hareketinde derinleþen bir önderlik bunalýmý eþlik
etmiþtir. Bu süreçte PKK taktiklerini deðiþtirmeye baþlamýþ,
emperyalistler arasý çatlaklardan
yararlanarak ayakta kalmayý
denemiþtir. Partinin bu çizgisi, TC
Devleti’nin baskýlarý sonucunda
emperyalistlerin eliyle Öcalan’ýn
yakalanmasý ile son bulmuþ ve
ardýndan Parti, Demokratik Cumhuriyet ve 3. Alan teorileriyle sivil
toplumcu bir çizgiye evrilmeye
baþlamýþtýr. Gerilla, sadece bir
pazarlýk unsuruna indirgenmiþ,
siyasi mücadele Türkiye’de büyük
ölçüde DEHAP’ýn üzerinden yürü-
Kuzey Irak’ta ABD’nin desteklediði
bir Kürt devletinin kurulabilme
olasýlýðý partinin politiklarýný
belirlemiþtir. Bu süreç parti içinde
tartýþmalara da yol açmýþtýr. Bu
tartýþmalarýn ardýndan yaþanan
liderlik kavgalarýnda, Osman
Öcalan’ýn baþýný çektiði bir dizi
unsur, Kuzey Irak’ta Amerikan
kontrolünde yeni bir Kürt partisini
kurmaya giriþmiþtir. Ayrýca iþgal
altýndaki Irak’ta gerçekleþen
seçimlere Kongre-Gel’le baðlantýlý
adaylar da katýlmýþtýr. Bu durum TC
Devleti’nin de tepkisini çekmekte ve
ABD uyarýlmaktadýr. Pazarlýklarýn
tam olarak ne olduðunu bilemiyoruz; ancak ABD’nin Irak’ta neredeyse güvenebileceði tek unsur
olan Kürtleri þimdilik bir kenara
itmeyeceði kesin. ABD, KongreGel’in KDP ve KYB (Kürdistan
Yurtseverler Birliði) ile iliþkilerinin
düzelmesini göz önüne alarak,
Kongre-Gel’i Kuzey Irak’ta sivilleþtirmeye çalýþýyor. Ama Türkiye
gibi tarihsel ve stratejik bir ortaðýný
da kolay kolay dýþlayamaz.
Tüm bu geliþmeler ve tartýþmalar
Kürt hareketinde yeni kümelenmelere neden oluyor. Yoksul Kürt
köylülerinin etkin olduðu hareket
emperyalist politikalarýn da etkisiyle
gittikçe Kürt egemenlerinin içine
girdiði bir sürece doðru evriliyor.
Kesin olan bir þey varsa, o da
hiçbir emperyalist politikanýn
Kürt halkýný özgürleþtiremeyeceðidir.
Demokratik Toplum Hareketi (DTH)
Bu ayrýlýk ve birleþmelerin
önümüzdeki dönemde de süreceði
kesin. Son süreçte yeni bir geliþme
de DTH’nin oluþturulmasýdýr.
AB’den tarih alma tartýþmalarý
içerisinde Leyla Zana ve arkadaþlarý
cezaevinden çýkmýþ ve kýsa zaman
içerisinde yeni bir partinin inþasýna
(DTH) giriþmiþlerdir. Oluþum,
DEP’in eski milletvekilleri Leyla
Zana, Orhan Doðan, Selim Sadak,
Hatip Dicle ve Ahmet Türk ve
Öcalan’ýn avukatlarýnýn da
aralarýnda bulunduðu 14 kiþiden
oluþuyor. Hareket, Kürt hareketindeki daðýlmanýn önüne geçerek
yeni bir birleþme sürecini hedefliyor.
Hedef yine Türkiye partisi haline
gelmek, ayný DEHAP ve Özgür
Toplum Partisi’nde olduðu gibi...
Diyarbakýr’da yaptýklarý toplantýda,
Doðan amaçlarýný þöyle açýkladý:
‘’Kurulacak olan yeni partimizin
örgütlenme modeli ve örgütsel
iþleyiþiyle temel hedefleri ve siyasal
programý halkýn demokratik
iradesinin en geniþ katýlýmýyla
þekillendirilecektir... DTH kendisinden önce kurulan ve çoðu kapatýlmýþ bulunan HEP, DEP, ÖZDEP
ve HADEP çizgisinin bütün kazanýmlarýyla mücadeleci özlerini
koruyacak. Ancak, geçmiþin tekrarý olmayarak, geçmiþten sonuç
alýcý dersler çýkararak, demokrasi
ve özgürlük mücadelesini baþarýya
ulaþtýrmak için gerekli olan
kapsamlý bir deðiþim ve dönüþümü
gerçekleþtirerek yoluna devam
edecektir.’’ Doðan bu açýklamasýnda ayrýca AB sürecini kararlýlýkla
desteklediklerini ve demokratik
ekolojik toplumu hedeflediklerini
özellikle belirtti.
Gerçek þu ki, Öcalan’ýn fikirleri ile
oluþturulan 3. Alan teorisi ve
Demokratik Cumhuriyet tezi, bir tür
sivil toplumculuktur.
Bu sivil toplumcu anlayýþýn bir
sonucudur DTH, yani emperyalizmin KUKH’ni ehlileþtirilme
çabasýnýn bir sonucu. Elbette
DTH’nin Kürt hareketindeki daðýlmayý engellemesini ve yeniden
birleþtirmesini olumlu bir geliþme
olarak deðerlendiririz; ancak bu
birleþmenin emperyalizmin politikalarýyla, sivil toplumculukla olamayacaðýný da biliyoruz. Bizce ne AB,
ne de ABD Kürt halkýný özgürleþtiremez. Eðer AB’nin böyle bir
özelliði olsaydý, ne Bask, ne
Katalonya, ne Korsika, ne Ýrlanda,
ne de Irak iþgal altýnda olurdu.
“Devrimci Marksizm uluslarýn
kendi kaderlerini gerçekten
tayin edebilmelerinin, emperyalist çaðda ancak bir toplumsal
devrimle olanaklý olduðunu
öngörür. Emperyalist dünya
sisteminden kopamadýðý sürece
herhangi bir ulusun kendi
geleceðini özgürce belir-
leyebilmesi mümkün deðildir ve
bu kopuþ ancak bir toplumsal
devrimle ve iþçi sýnýfýnýn iktidarýyla olacaktýr… Elbette
devrimci Marksistler sömürge bir
halkýn ulusal kurtuluþ mücadelesini sonuna kadar desteklerler.
Hatta bu mücadelenin önderliði
baðýmsýz bir demokratik burjuva
cumhuriyeti için savaþýyor da
olabilir. Bu durum, ne desteðimizde bir deðiþikliðe yol açar,
ne de sömürge ulusun önderliðini üstlenmiþ olan bu partinin
mücadelesine duyduðumuz
saygýyý da. Ama bunlarýn hiçbiri,
toplumsal devrim programýna
dayalý enternasyonalist, devrimci
Marksist bir partinin inþasý
görevini de asla yok etmez.”
(ÝC - 1993)
Kürt emekçileri için gerçek
kurtuluþ, ancak diðer dünya
emekçileri ve ezilen halklarý ile
birlikte tüm sömürücülere karþý
mücadele ederek mümkündür. Kürt
emekçileri sadece Türk sömürücülere deðil Kürt sömürücülere de
karþý mücadele etmelidir. Geri
ülkelerde ulusun birliði ve tarým
devrimiyle belirlenen demokratik
devrimin sorunlarý ancak köylülüðü
de çevresinde toplayan proletaryanýn devrimci iktidarý ile mümkündür.
POLÝTÝKA
tülmüþtür. Kürt halkýnýn haklarý
konusunda AB Birliði’ne giriþ bir
umut haline getirilmiþ ve Türkiye’nin
AB’ye katýlmasýna destek verilmiþtir. Özellikle Irak’ýn iþgalinin ardýndan ABD ile iyi iliþki geliþtirmeye
çalýþmýþtýr.
Yani; “Ulusal demokratik
devrimlerini bir sosyalist devrime dönüþtürebilmeleri gerekir.
Bu ise küçük burjuva ulusçuluðundan ve halkçýlýðýndan
arýnmýþ bir devrimci Marksist
önderliðe ve Türk ve Kürt
emekçilerinin devrimci bir
enternasyonalin çevresinde
toplanmasýný zorunlu kýlar. Oysa
bugün Kürdistan’da ki hakim
önderlik bu perspektiften
yoksun. Yoksun olduðu sürece
de, uzun ‘yýpratma savaþý’nýn
kurallarýna ve sonuçlarýna razý
olmak zorunda kalacaktýr: ya
Barzani ve Talabani’nin meclisine katýlacak ya da dünya
devriminin partisine. Ulusal
baðýmsýzlýk mücadeleleriyle
sarsýlan ‘3. Dünya’ ülkelerinin
hiçbirinde bunun dýþýnda bir
üçüncü yol keþfedilebilmiþ
deðil.” (ÝC - 1993)
Fuat Karan
9
EMEK HAREKETÝ
SEKA Direniþi Adým Adým Örülebilir
AKP hükümeti 27 Ocak 2005’de
SEKA fabrikasýnýn kapatýlacaðý
kararýný açýkladý. Bu karar ilk defa
gündeme gelmiyor. Sermayenin bu
ikinci denemesi. 1998 yýlýndaki
birinci deneme yine SEKA
iþçilerinin direniþiyle karþýlaþmýþ ve
saldýrý geri püskürtülmüþtü. Bugün
de baþta SEKA iþçileri olmak üzere
tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesiyle geri
püskürtülebilir.
eylemliklerini tüm kitlelere
duyurmak için, Ýzmit’te kitlesel bir
miting düzenlediler. Mitinge
TÜPRAÞ, Demiryolu iþçileri,
Zonguldak maden iþçileri, kamu
emekçileri ve farklý kesimlerden
Ýþçi düþmaný AKP, 2004 yýlýnda
yarým kalan TEKEL, PETKÝM ve
TÜPRAÞ özelleþtirmelerine ek
olarak THY, Telekom, Erdemir ve
SEKA’yý da ekleyerek 2005 yýlý
özelleþtirme saldýrý programýný
açýkladý. SEKA 20 Ocak’ta
kapatýlacak, makineler satýlýp,
arsasý da Ýzmit Büyük Þehir
Belediyesi’ne devredilecekti. Yani
iþsizliðin her geçen gün artýðý bir
dönemde iþçi düþmaný hükümet
734 iþçiyi daha iþsiz býrakmak için
saldýrýya geçti.
katýlým oldu. SEKA iþçilerinin
mücadelesi baþta Kocaeli iþçi ve
emekçisinin gündemine oturdu.
Ýþçiler 19 Ocak tarihinden itibaren
aileleriyle birlikte fabrikayý iþgal
ederek sermayenin saldýrýsýna
karþý, “Bizim SEKA’dan ölümüz
çýkar!” diyerek direniþlerinde kararlý
olduklarýný gösterdiler.
Ýþçiler 8 Ocak 2005 tarihinden
itibaren fabrikanýn kapatýlmasýna
karþý kamuoyu oluþturmak ve
10
Bunun yaný sýra Selüloz-Ýþ
Sendikasý, Özelleþtirme Yüksek
Kurulu’nun SEKA fabri-kasý’nýn
kapatýlmasýna iliþkin kara-rýnýn iptali
ve yürütmenin durdurul-masý
istemiyle dava açmýþtý.
Sermayenin iþçi sýnýfýna yönelik
saldýrýlarýnýn arttýðý bir süreçte,
SEKA iþçilerin direniþi bir bakýma
iþçi hareketi için olumlu ve moral
verici bir mücadele oldu.
Fabrikalarý özelleþtirme kapsamýnda olan iþçilerin yüzü bir anda
SEKA iþçilerine döndü. Hem direniþi ziyaret ederek hem de bulunduklarý yerlerden eylemler yaparak
destek aðýný örmeye çalýþtýlar.
KESK’e baðlý sendika þube genel
kurullarýnda SEKA direniþi örnek
alýnarak mücadele çaðrýlarý yapýldý.
Sermaye saldýrýya geçiyor
SEKA iþçilerinin baþlatmýþ olduðu
bu mücadele, aslýnda burjuvaziyi
de þaþýrtmýþtý. Çünkü burjuvazi
mücadelenin bu kadar yayýlacaðýný
ya da destek bulabileceðini tahmin
etmiyordu. Mücadelenin kendi içerisinde yavaþ yavaþ eriyeceðini,
kitlelerden herhangi bir destek gelmediði koþulda da rahatça saldýrabileceklerini planlayan sermayeye
çevrelerini SEKA iþçileri direniþiyle
umduklarýný bulamadýlar ve direniþ
ülkenin gündemine oturdu.
Ýþçi hareketinde SEKA direniþi
dönüm noktasý olabilir
Mücadelenin yayýlmasýndan çekinen sermaye çevreleri özelliklede
boyalý basýnýn kalemþorlarý, SEKA
iþçilerinin direniþini kýrmak ve kitlelerin bilincini bulundurmak için
propaganda yayýnlarý yapmaya baþladýlar. Çünkü SEKA iþçilerinin
direniþi tüm iþçilere örnek bir mücadele ve sermaye bu mücadelenin
diðer iþyerlerine sýçramasýndan çekindiði için saldýrýlarýný daha da
artýracaktýr.
Geçmiþ dönemde AKP’lilerin
yapmýþ olduðu bu sahte iþçi “dostu”
(düþmaný) siyaseti bugün bir baþka
burjuva parti olan CHP yapmaktadýr.
Deniz Baykal’dan Mustafa Sarýgül’e
ve Sefa Sirmen’e kadar iþçi dostu
gibi görünen bu sahtekarlarý iþçiler
çok iyi tanýmaktalar.
Peki bu ileriye sürdükleri iddialarýnýn sorumlusu iþçiler mi(?) ki faturasýný iþçiler ödesin. Sermaye hükümetleri, hem 20 yýldýr yatýrým
yapmayacaklar hem de fabrikanýn
rekabet edemediðini ileriye sürerek
fabrikanýn makinelerini satýp arsasýný bedavaya devredecekler. Bu ne
piþkinliktir.
Ýzmit Büyükþehir Belediyesi’nin,
hükümetten SEKA fabrikasýnýn
arsasýný devralmak için yazdýðý yazý
þöyle: “Þehir merkezinde yer alan,
mevcut hali ile modern anlayýþýna
göre þehrin geliþimine ve trafik
akýþýna engel olan iþletme arazilerinin… bedelsiz olarak belediyeyedevredilmesini taktirlerinize arz
ederiz.” Bugün CHP’nin Ýzmit milletvekili olan Sefa Sirmen, 1998
yýlýnda belediye baþkaný olduðu
dönemde hükümete bugünkü belediye baþkanýnýn yazdýðý gibi bir dilekçe yazarak SEKA fabrikasýnýn
arazilerinin bedelsiz olarak belediyeye devredilmesi talebinde bulunmuþtu. Ama bugün “yanýnýzdayýz”
pankartý ile piþkin piþkin SEKA
iþçilerinin ziyaretine gelebiliyor.
SEKA’da burjuva partilerin
sahte yüzleri
Mahkeme geçici olarak
yürütmeyi durdurdu
3 Kasým seçimleri öncesinde
bugün hükümet olan AKP, SEKA’nýn
özelleþtirilmesine karþý görünüyordu. Hatta bugünün Çevre ve Orman
Bakaný olan Osman Pepe, “SEKA
bizim namusumuzdur, kapatýlamaz” diyerek SEKA’nýn kapatýlmasýna karþý çýkmýþtý. Þimdi ise ayný
kiþi iþçilere, “Zarar ediyor bu kurum.
Kapatmak zorundayýz” türünden
nutuklar çekiyor.
Selüloz-Ýþ Sendikasý’nýn açmýþ
olduðu davayý, Ankara 9. Ýdare
Mahkemesi geçici olarak yürütmeyi
durdurma kararý verdi. Mahkemeyi
bu kararý iþçilerin lehine vermeye
zorlayan neden SEKA iþçilerinin
direniþi ve fabrikayý terk etmeme
kararlýlýðýdýr. Yýllardýr özelleþtirme
saldýrýsýný hayata geçirmek için her
türlü yöntemi deneyen, kirli oyunlar
Burjuvazinin kalemþorlarý, SEKA
fabrikasýna kapatýlmasýna yönelik
saldýrýlarýný þöyle sýralýyorlar:
SEKA’nýn tüm fabrikalarýna son 20
yýldýr yatýrým yapýlmýyor, makinelerin
teknolojisi eski, iþçi maliyetleri özel
sektördekinin iki katý vs...
1990’lý yýllardan bu yana sermayenin iþçi sýnýfýna yoðun saldýrýlarýna karþý iþçi hareketinde ciddi
anlamda bir karþý koyuþ yaþanamadý. Bunda günümüzde iþçilerin
örgütlülüðünün -maalesef- sendika
bürokratlarýnýn denetiminde oluþunun da büyük etkisi var. 1999 yýlýnda Sosyal Güvenlik Reformu adý
altýnda emeklilik yaþýnýn uzatýlmasý, 2003 yýlýnda Yeni Ýþ Yasasý’nýn yürürlüðe girmesi gibi iþçi
sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýna yönelik saldýrýlara karþý sendika bürokrasisinin de iþçi hareketini
frenlemesi sayesinde sermayenin
saldýrýlarý devam etmektedir.
Ýþte bu saldýrýlara raðmen, SEKA
iþçilerin direniþinin baþarýya ulaþmasý iþçi hareketinin üzerindeki ölü
topraðýný atmasýný saðlayabilir.
SEKA iþçilerinin direniþinin baþarýlý
olabilmesi için de sendika bürokratlarýndan baðýmsýz bir hat izlenmesi gerekir. Sendika bürokratlarýnýn mücadelenin denetimini ellerinde tutmalarý durumunda ihanetleri kaçýnýlmaz olacaktýr. Sonuç olarak, sermayenin saldýrýlarýna karþý
bugün fabrikasýnda direnen SEKA
iþçilerinin mücadelesini yaymasý ve
16 Þubat’ta eylem kararý alan
Emek Platformu’nu oluþturan sendikalara baðlý iþçilerin mücadelelerini SEKA direniþiyle birleþtirmesi acil önem taþýmaktadýr. Ýþçi
sýnýfýnýn üzerinden ölü topraðýný atmanýn zamaný gelmiþtir. Bu anlamda SEKA direniþi önemsenmelidir.
Ýþçi sýnýfý içinde çalýþan tüm örgütlenmelerin bu bilinçle hareket etme
zorunluluklarý vardýr. (13.02.2005)
Þahin Yýldýrým
EMEK HAREKETÝ
oynayan sermayenin iktidarlarý,
mahkeme sürecini zamana yayarak iþçileri rehavete sürüklemeyi, direniþi ve etkisini kýrmayý hedefliyor.
Çünkü onlarýn yaptýðý hesaba göre
iþçiler bir kez mahkeme kararlarýna
güvenerek direniþi býraktý mý, nasýl
olsa yeniden direniþe baþlayacak
gücü ve iradeyi kendilerinde bulamayacaklardý. Ama olmadý. SEKA
iþçileri mahkemenin kararýna raðmen fabrikayý terk etmediler. Çünkü
bu mahkemenin kararý geçicidir. Yani mücadele yeni baþlýyor diyebiliriz.
11
EMEK HAREKETÝ
12
GALS Tekstil Fabrikasý Deneyimi
Üzerine
GALS Ýstanbul Esenyurt’ta bulunan
bir tekstil fabrikasý. Ýþverenin ayrýca
Yenibosna, Hayrabolu ve Bulgaristan’da fabrikalarý var. GALS
patronu, Türkiye’deki tanýnmýþ
tekstil iþverenlerinden biri, Güngör
Keþçi. AKP hükümetinin davet
ettiði AB komiserlerine Türkiye’de
tekstil sektörünün durumunu
aktaracak kadar etkin biri. Bu kiþi
ayný toplantýda Türkiye’de iþ
güvencesi olduðunu ve sendikalaþmanýn önünün açýk olduðunu
açýklamýþtý. Ayný patron, çok kýsa
zaman sonra sendikalaþtýklarý için
250 GALS tekstil iþçisinin iþine son
verdi. Ne sendikal haklarý ne iþ
güvencesini dinledi. AB ve
demokrasi masallarý bir kez daha
hoþ bir nida olarak kaldý...
Peki, GALS Tekstil iþçilerinin sendikalaþma deneyimi neden baþarýlý
olamadý, ya da baþarýlý olmasýnýn
imkaný var mýydý? Bu süreçte
böylesi bir örgütlenme sürecinin
analizini yapmak ve bundan sonraki
mücadelelere bir deneyim olarak
paylaþmak istiyoruz.
Mücadele baþlýyor…
Öncelikle GALS Tekstil deneyiminin farklý bir deneyim olduðunu
söylemeliyiz. Çünkü fabrika
içerisinde herhangi bir örgütlülük
yoktu ve fabrika içinde örgütlülüðü
saðlayacak ve sürdürecek deneyimli bir ekipten de yoksunduk. Bu
nedenle ilk hedefimiz bu örgütlüðü
saðlamak ve devamýný getirecek bir
ekip yaratmak olmalýydý. Nitekim
iþçilerin ilk talebi sorunlara karþý
mücadele etmek ve sendikalaþmak
yönündeydi ve bu niyetle mücadele
baþladýktan sonra süreç içinde
eksiklikler daha da belirginleþti.
Evet, fabrika içerisinde bir hareket
ve belli bölümlerde kendiliðinden
oluþmuþ bir birlik vardý. Özellikle
dikimhane bölümü örgütlülüðün üst
düzeyde olduðu bölümdü. Ayrýca
ütü-pakette de dönem dönem
hareketlenmeler oluyordu. Fazla
mesailere kalýnmýyordu. Mesaiye
kalmamak için bir iþaret geliþtirilmiþti ve bir anda çalýþma
býrakýlýyordu.
Ayrýca iþ yasasýna uygun olarak
iþverenin hazýrladýðý sözleþmeler
imzalanmamýþtý. Koþullarýn aðýrlýðý,
aþýrý mesailer, baskýcý ustabaþýlar
ve sefil ücretler canlara tak etmiþ
ve örgütlenme gereði iyice açýða
çýkmýþtý. Hedef sendikalaþmaktý ve
hep birlikte bu amaç için mücadele
edilecekti.
Öncelikle mücadelelere önderlik
edecek bir komite oluþturulmalýydý.
Bu komiteyle ilgili isimler belirlendi.
Komiteye bayan iþçilerin ve farklý
bölümlerden iþçilerin de katýlmasý
çok önemliydi. Sendikalaþmanýn
zor bir mücadele olduðunu biliyorduk; bu nedenle iyi bir hazýrlýk
ve örgütlenme süreci gerekiyordu.
Bu yüzden mücadelenin baþýný
çekecek öncülerin sürece hazýrlýklý
olmalarýný ve bu konuda ailelerin de
ikna edilmesi gerektiðini iþçi arkadaþlara anlattýk, deneyimlerimizi
paylaþtýk. Komitenin sendikalar,
sendikal haklar ve geçmiþ mücadeleler konusunda deneyimli olmasý gerektiðini özellikle belirttik. Bu
toplantý sonrasýnda bir daha ki toplantýya ayný patronun kaç þirketi
olduðunu ve kaç iþçinin çalýþtýðýnýn
öðrenilerek gelinmesi kararlaþtýrýldý.
Bir sonraki toplantýya katýlým daha
da fazla oldu. Ýþverenin kayýtlý olduðu 3 iþyeri ve yaklaþýk 1200 iþçisi
vardý. iþçisi vardý. Hatta Esenyurt’taki fabrikanýn iþçileri 2 þirkete
bölünmüþtü. Bir komite oluþturulmuþtu; ancak sonuç almak için
bir an önce sendika-laþmak isteyen
ve yukarýda bahsedilen hazýrlýk
sürecinin önemini kavrayamamaktan dolayý geri plana atan iþçi
arkadaþlar söz konusuydu. Bir
yandan bugüne kadar ki deneyimler
sabýrlý çalýþ-manýn gerekli olduðunu
gösteriyor ve bu durum örneklerle
anlatý-lýyordu; ama mücadelenin
sýcaklýðý iþçileri sabýrsýzlandýrýyordu
ve kafalar karýþýktý. Bir yanda sabýr,
bir yanda ise bir an önce sendikalaþmak isteði vardý. Üstelik atýlan
bir arkadaþýn geri alýnmasý için iþ
býrakýlmýþ ve sonucunda iþveren
çalýþýlmadýðýna dair notere tutanak
tutturmuþtu. Noter “çalýþýyor
musunuz?” dediðinde toplu olarak
“hayýr!” denmiþ ve bu da kayýtlara
geçmiþti. Bu durum korku yaratmýþ
ve bir an önce sendikalaþma
isteðini arttýrmýþtý.
Daha önceki deneyimlerimizin
ýþýðýnda örgütlenme sürecinde -kimi
zaman- eylemleri azaltmayý ve
komitedeki arkadaþlarýn kendilerini
deþifre etmemelerini söyledik; ve
ayrýca sürekli eylemin iþçileri
yorabileceðini de aktardýk...
Bunlara raðmen atýlma olursa ertesi
gün fabrikaya girmeye çalýþmak,
fabrikadakilerin de iþ býrakarak
dýþarýdakilere destek vermesi en
doðru hareket olacaktý. Bu eylemin
ardýndan patronun artýk bir kozu
olduðunu ve içerideki örgütlenmeyi
fark ettiðini tahmin ediyorduk. Ancak örgütlenmenin gücünü bilmediði için tensikat için bekleyebilirdi
de. Acilen bantlarla toplantý yapýlmalýydý. Komiteyle birlikte evlere,
ailelere ziyaret planý yapýldý. Çünkü
böylesi bir süreci ailelerin desteði
olmadan sürdürmek çok zordur.
Daha sonraki toplantýlarda da
iþçilerin çoðunluðu sendikaya bir an
önce üye olmak isteðini sürdürdü
ve sabýrlý bir hazýrlýk süreci sahipsiz
kaldý. Komitede öncülüðü çeken
arkadaþlar bu sürece müdahale
edemediler. Öte yandan üye
olmanýn iyi bir yaný da vardý.
Ýþverenin iþten çýkarmaya giriþmesi
durumunda sendikalý olmak
savunulacaktý. TEKSÝF sendikasý
Bakýrköy Þubesi, üyelikleri noterden geçirme fakat Bölge Çalýþma’ya vermeme sözü vererek
üyeliðe baþladý.
Sendikalaþma süreci çok hýzlý bir
biçimde sürdü. Fabrika çýkýþlarýnda
araçlarla notere gidiliyordu. Hatta
sonralarý fabrikaya yakýn bir depo
tutuldu. Sendika, yýlbaþý öncesi
çoðunluðu almak istiyordu. Sabýrlý
çalýþmanýn gereði olarak bir yandan
iþçilerle hazýrlýk sürecini sürdürmek
gerekliydi, diðer bir yandan da süreç devam ettiði için sendikalaþmaya devam etmek. Ancak bu
hýzlý sendikalaþmanýn toplu iþten
çýkarmayla sonuçlanabileceðini,
önemli olanýn sendikalaþmak deðil
güçlü bir örgütlenme yaratmak
olduðunu biliyorduk ve bunu iþçi
arkadaþlarla sürekli paylaþtýk.
Ýþveren Harekete Geçiyor
Ýþveren bayramdan önce 10’u sendikalý 20 iþçi arkadaþýmýzý çýkardý.
Atýlmalara karþý tepki verilmeliydi.
Sendika ise sessiz kalýnmasýný
söyledi. Tepki verilmesinin önemi
iþverenin içerideki örgütlenmeyi
ölçmek istediðini öngörmekten
kaynaklýydý. Ýçeriden tepki gelmemesi iþvereni rahatlattý. Çünkü birlik
kýrýlmýþtý. Oysa tepki vermek gerekiyordu. Hem atýlanlar hem içerdekiler tarafýndan. Ardýndan iþveren 3
ay maaþ veremeyeceðini, krizde
olduðu yalanýný söyledi. Üstelik
koþullarý daha da aðýrlaþtýrdý.
Sendika bir an önce iþverenle masaya oturmak istiyordu ancak
içeride birliðin zayýf olduðunun farkýna varan patronun masaya oturmayacaðý da ortadaydý. Bölümlerle
toplantýlar yapmaya çalýþýyor, insanlarý toplantýlara çaðýrýyorduk.
Sendika’da Hayrabolu’yu örgütlemeye giriþti. Ardýndan bazý bölümlerde çoðunluðu saðlayarak üyelikleri vermeye baþladý. Ve beklenen
oldu; iþveren iþçileri þubat baþýna
kadar ücretsiz izine çýkardý. Bunun
patronun saldýrýsýnýn baþlangýcý olduðu açýktý. Ancak buna karþý durmak ve çalýþmak istiyoruz demek
yerine izine çýkýldý.
Ýzin sýrasýnda iþ yasasýnýn 17.
maddesinden atýlmalara dair bir
yazý geldi. 255 iþçi iþten atýlmýþtý.
Tazminatlarý 8-24 Þubat tarihleri
arasýnda yatýrýlacaktý. Üstelik
iþveren tam 1 ay önce Bölge Çalýþma’yý bilgilendirmiþti. Bir kez daha
hazýrlýksýz yakalanýldý. Acilen tüm
iþçilerin toplamalarý gerekliydi.
Yaklaþýk 70 iþçinin katýldýðý ve
sendika yöneticilerinin de olduðu
bir toplantý yapýldý. Mücadele etmek isteði ve gerekirse fabrikanýn
önünden ayrýlmama sözleri verildi.
Ancak tazminatlarý kaybetme
korkusu da çoðunlukta vardý.
Tazminatlarýn yasal hak olduðu,
mücadele ederek tazminatlarýn
daha erken de alýnabileceði
anlatýldý. Verilecek tazminatlarýn
doðru olup olmadýðýný da hesaplamak gerekiyordu. Ayrýca mahkemeye baþvurarak sendikal tazminatlarýn da alýnma hakký saklýydý.
Ardýndan farklý iþçi bölgelerinde
toplantýlar yaptýk. Pazartesi
servislerle fabrika önüne gitmek ve
içeri girmeye çalýþmak doðru
olacaktý. Eðer girilemezse bir
komite oluþturarak iþverenle
görüþmek ve iþe dönme isteðini
söylemek hedeflenmeliydi. Ýþveren
kabul etmezse içeriye girmeye
çalýþmak ve içerdekilerin de iþ
býrakmalarýný saðlamak için çaba
gösterilmeliydi.
iþe dönüþ için dava açabilecekler.
Komitenin davayý takip etmesi ve
dönem dönem eylemler yaparak
iþvereni sýkýþtýrmasý yönünde karar
alýndý. Mücadele fabrikanýn önünde
bekleyiþle devam ediyor, ayrýca
yasal süreç de baþladý.
Pazartesi sabahý yaklaþýk 100-120
iþçi fabrikanýn önündeydi. Bir
sendika temsilcisi vardý. 3 otobüs
çevik kuvvet, 2 ekip arabasý ve
birçok sivil polis fabrika önünde ve
çevresinde yýðýlmýþtý. Patron
bizden uyanýk davranmýþtý. Polis,
kýþýn ortasýnda kapýnýn önüne
konulan iþçileri deðil, patronu
korumak için oradaydý. Ancak
iþçiler polisin tacizine raðmen
daðýlmadýlar. Daha sonra sendikanýn þube baþkaný Çetin Yelken
geldi ve iþçilere haklarýný anlattý.
Ýþveren iþçilerin çoðunluðu saðlamadýðý için sendikayý muhattap
kabul etmedi. Komite, fabrikaya
girdi ancak iþveren iþçilerin
isteklerini kabul etmedi.
3)Örgütlenme gizli olmalý ve en ufak
tedbirsizliðin mücadelenin yenilgisine neden olacaðý unutulmamalýdýr.
Fabrika ilmik ilmik örülmeli,
sendikalaþma iþverenin ispiyoncularýndan korunmalýdýr.
Çýkýþ kaðýtlarýna “tüm haklarýmýz
saklýdýr” notunun yazýlmasý bir
bilgi olarak verildi; olasý bir
mahkemede haklarýnýn kazanýlabilinmesi için. Bunun üzerine noter
çaðrýldý ve iþverenin iþçileri iþe
almadýðýnýn zaptý tutuldu. Ýþçiler 1
ay içerisinde sendikal haklarý veya
Dersler…
1)GALS deneyimi, gerek iþçilerin
deneyimsizliði ve heyecaný,
gerekse sendikacýlarýn aceleci
tutumlarý nedeniyle bu þekilde sona
erdi. Ancak GALS iþçileri olumluolumsuz deneyimleriyle bu
mücadele okulundan çýktýlar. Her
mücadele, her direniþ, her grev bir
okuldur. Bu mücadelenin derslerini
özümsemek ve bunlarla bir sonraki
mücadelelere hazýrlanmak gerekir.
2)Her mücadelede olduðu gibi
sendikalaþmada da uzun bir hazýrlýk
dönemi gerekir. Direniþ fonlarýnýn
hazýrlanmasý, ailelerin ziyaret
edilmesi ve mücadeleye destek
vermelerinin saðlanmasý, eðitim
çalýþmalarýnýn yapýlmasý, fabrika
içinde güçlü bir örgütlülüðün, birliðin
saðlanmasý gerekir. Ýþçiler bilinçlendirilmeli, sendikal haklar, iþ
yasalarý ve geçmiþ mücadelelerin
dersleri konularýnda donatýlmalýdýr.
EMEK HAREKETÝ
Çünkü patron örgütsüz olduðumuzu anlarsa, sendikalý olmuþ iþçiler çoðunluðu da alsa pervasýzca
saldýrabilirdi. Buna raðmen bir hata
daha yapýldý ve süreci hýzlandýrma
adýna iþin baþýný çeken bazý iþçi arkadaþlar, diðer iþçileri kolay
sendikalaþtýrmak için sendikalaþmanýn avantajlarýyla ilgili boþ vaatlerde bulundu. Bunun çok yanlýþ olduðu, sendikanýn bir sihirli deðnek
olmadýðý ve ancak örgütlüysek sendikanýn sendika olacaðýný iþçi
arkadaþlara sürekli olarak anlattýk.
Deneyimlere kulak vermek, onlardan gerekli dersleri çýkarmak gerekir. Komitede ki bazý iþçi arkadaþlar deneyimlerin önemine inanmasýna raðmen hýzlý örgütlenmeye
devam etti. Birçok kez benzeri süreçler yaþanmasýna ve tekrarlanan
hatalara raðmen ayný süreci ve
hatalarý bir de kendilerinin yaþamak
istemesi de çok önemli ayrý bir
deneyimdir. Bu kez de öyle oldu…
4)Ne olursa olsun içerideki birlik
korunmalý ve iþçilerin çoðunluðunun
onayý alýnarak hareket edilmelidir.
Ýþçilere asla yalan söylenmemeli ve
sendikaya dair boþ vaatler verilmemelidir. Bu daha sonra olumsuz
biçimde geri dönecektir. Ýþçilere
sürecin zorluklarý aktarýlmalýdýr.
5)Önemli olanýn sendikalaþma deðil,
örgütlenme olduðu unutulmamalýdýr.
Çünkü güçlü bir örgütlenme yoksa
sendika kolayca yokedilebilir. Hatta
bu bazen iþveren-sendika iþbirliði ile
olur.
Örgütlenme güçlüyse ne patronlar,
ne de sendika aðalarý önünde
durabilir.
Ýþçi Cephesi
13
EMEK HAREKETÝ
Özelleþtirme Sýrasý
Erdemir’de
AKP hükümeti emekçilerin kazanýmlarýna saldýrmaya devam ediyor.
Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk her sabah
kalktýðýnda yeni bir saldýrýyla karþýlaþýyor. Emekçilerin örgütlü olmadýðý bu koþullarda gerici yasalar
birer birer burjuva meclisten geçiyor.
Ýþçi sýnýfý örgütü sendikalarýn tepesindeki sendika aðalarý ise burjuvazinin saldýrýlarýna ses çýkarmak bir
yana iþçileri etkisizleþtirmeye
çalýþýyor.
Özelleþtirmeler bu saldýrýlarýn bir
tanesi. AKP hükümeti özelleþtirmelere yeniden hýz verdi. Sümerbank Bakýrköy fabrikasý bir sabah
polis iþgaliyle kapatýldý ve emekçiler
iþlerinden sökülüp alýndý. TÜPRAÞ,
SEKA, TEKEL, ERDEMÝR... özelleþtirilecek son fabrikalar. Bu
fabrikalar haricinde önce SSK’nýn
sonra da eðitimin özelleþmesi gelecek. Hatta polis teþkilatýnýn bile
özelleþtirilmesi planlanýyor!
Sermayenin satýþýný dört gözle
beklediði fabrikalardan biri Erdemir’dir. Erdemir Türkiye’nin en kârlý
20 iþletmesinden biri. Bünyesinde
Ereðli Demir Çelik fabrikasý Ýskenderun, Gebze, Romanya fabrikalarý
ve maden iþletmesi var. Onbinlerce
insanýn çalýþtýðý, yüzbinden fazla
insanýn geçimini saðladýðý bir
iþletme Erdemir. Doðal olarak da
özelleþtirmenin gözdesi. Talipleri
dünya devleri: bir ABD, bir Ýngiliz
ve bir Fransýz firmasý.
Hükümet hem ÝMF’ye hem AB’ye
verdiði sözler nedeniyle Erdemir’i
sermayeye peþkeþ çekmek zorunda. Hükümet patronlara daha
fazla para kazandýrmaya çalýþýyor.
Peki iþçileri kim düþünüyor? Bir
kez daha þu gerçek ortaya çýkýyor:
emekçinin dostu emekçilerden
baþkasý deðildir.
Ereðli’de emekçiler saldýrýnýn
farkýnda. Özelleþtirmenin haklarýna
dönük bir saldýrý olduðunu biliyorlar.
Bu yüzden Ereðli’de yoðun bir hareket var. Ýþçiler özelleþtirmeye karþý
tepkilerini yükseltmeye baþladýlar,
üstelik þehir halký da onlarý destekliyor. Ýþçiler önce güvendikleri
sendikalarý, Türk-Ýþ’e baðlý Türk
Metal-Ýþ’i harekete geçirmeye
çalýþtýlar. Ancak Türk-Metal satýþý
onaylamýþ durumda. Sendika aðalarý cüzdanlarýný çoktan doldurdular.
Bu durum iþçilerdeki hoþnutsuzluðu daha fazla arttýrýyor. Çünkü
mücadeleye onlarý yönlendirecek
araç, sendika onlarý terk etmeye
hazýrlanýyor. Yine de iþçiler bu saldýrýya karþý durmak için hazýrlanýyorlar.
Erdemir sadece çalýþanlarýn ekmek
kapýsý deðil, tüm bölgeyi ayakta tutan bir iþletmedir. Bu mücadele
sadece Erdemir iþçisinin deðil, tüm
bölge halkýnýn mücadelesidir. Bu
yüzden Erdemir iþçisi mücadelesinde yalnýz olmayacaktýr, olmamalýdýr!
Erdemir’in özelleþtirilmesi bölgede
iþsizliði arttýracak, sigortasýz,
sendikasýz çalýþma daha da
yaygýnlaþacaktýr. Türkiye ve
dünyadaki tüm örnekler bunu
göstermektedir. Bu saldýrýya karþý
mücadele çok önemli ancak bir
fabrikayla sýnýrlý mücadelenin
baþarýlý olmasý çok zor. Çünkü
sermayenin topyekün saldýrýsýna karþý topyekün cevap vermek gerekiyor. Örneðin Erdemir
iþçilerinin mücadelesi SEKA,
TÜPRAÞ, TEKEL, SSK... iþçilerinin mücadelesiyle birleþmediði sürece özelleþtirmeleri
durdurmak çok zor. Ama
imkansýz deðil!
Bu mücadelede kendi gücümüze
güvenmek ve saldýrýya hazýrlanmak
zorundayýz. Sendika aðalarýna
güvenmeyi býrakýp, kendi iþyeri
komitelerimizi yaratmak zorundayýz. Sendikaya güvenmek ve
bütün iþi onlara havale etmek, kendi
sorunlarýmýz bizzat sahibi olmamak
baþtan kaybet yani satýþý kabul
etmektir. Kendi bölümlerimizden
baþlayarak özelleþtirme karþýtý
cepheyi yaratmalýyýz. Ayrýca
özelleþtirilmesi düþünülen diðer
iþletmelerle ortak komiteler
oluþturmalýyýz. Mücadele edersek de belki kazanamayacaðýz, ama iþçi ve emekçiler
olarak kazanmak için mücadele etmekten baþka seçeneðimiz yok!
Özelleþtirmeler Yasaklansýn!
Özelleþtirilen Ýþletmeler
Emekçilerin Kontrolünde
Millileþtirilsin!
14
Nehir Gülen
larýn cebindeki paralarý bozmayýp
parayý yuvarlamayý yani paranýn
üstünü cebine atmayý tercih
etmiþtir.
Aylar önce çalýþmaya koyulan
hükümet bu gerçeði görmüþ ve
hiçbir önlem almamýþtýr. Olan yine
yoksul emekçilere olmuþtur
Burjuva düzenin uygulayýcýsý olan
AKP hükümeti, TL’deki sýfýrlarýn
itibarlarýný zedelediðini, onurlarýna
dokunduðunu söylüyor. Ama
ülkedeki yoksulluk, sefalet,
eðitim... onurlarýna dokunmuyor.
Çünkü onlarla ayný hayatý
paylaþmýyoruz.
AKP Hükümeti, yeni yýlla beraber
TL para biriminden altý sýfýr attý ve
yeni para birimi olan YTL’ye geçti.
Bu deðiþiklikle birlikte, piyasada var
olan banknotlarýn yanýsýra, 50 ve
100’lük banknotlarda piyasaya
sürüldü. Hükümet bu deðiþiklikle
ülke ekonomisinin düzelme
yolunda olduðu havasý yaratmaya
çalýþmýþtýr. Peki gerçekten bir
düzelme var mý? Ýþsizlik, yoksulluk
azalmadýðýna göre, emekçilerin
hayatýnda bir düzelme olmadýðý
ortada. Aksine, hükümetin TL’den
6 sýfýr atmasýndan fiyatlarý yukarýya
yuvarlayarak gizli zam yapanlar
yararlandý.
Gerçek þu ki, hükümetin paradan
6 sýfýr atmasý paranýn deðerini
arttýrmaz. Eðer hükümet, piyasaya
hacminden fazla para sürmüþ
olsaydý para deðer kaybederdi.
Ama eðer piyasa hacminden az
para sürmüþ olsaydý piyasada pa-
ranýn deðeri yükselirdi. Böyle bir
þey olmadýðý için, YTL ile birlikte
paranýn deðerinde ne bir artýþtan,
ne de azalýþtan sözedilebilir.
Peki, hükümetin TL’den attýðý altý
sýfýr neye yaradý? Burjuvazinin derdi
hesaplarýný kolaylaþtýrmak.
Hükümet, AB süreciyle birlikte
Euro’ya uyum saðlamaya çalýþýyor.
Ayrýca, yeni piyasaya sürülen 50
ve 100’lük banknotlar TL
döneminde piyasaya sürülmüþ
olsaydý, para basýlmasý anlamýna
gelirdi. Bu durum da hem paranýn
deðerinin düþtüðü, hem de
eflasyonun arttýðýný gösterir.
Hükümet, bunu yapmak yerine
paradan altý sýfýr atmýþ ve yeni 50
ve 100’lük banknotlar basarak
kendini garantiye almak iþlemiþdir.
Böylece AKP hükümeti döneminde
artan enflasyondan sözedilmeyecek ve AKP hükümeti, “istikrar
hükümeti” olarak anýlacaktýr. Yani
hükümet, toplumun
gözünü boyamayý
amaçlýyor. Bu deðiþiklik, psikolojik olarak kitleleri aldatmaya yöneliktir.
Ayrýca, YTL ile
birlikte bozuk para
sorunu ortaya çýkmýþ ve esnaf, insan-
Sonuç olarak hükümet, paradan
altý sýfýr atarak burjuvazinin
muhasebe hesaplarýný kolaylaþtýrmýþ olabilir. Ama yoksul kitlelerin
hayatýnda hiçbir ilerlemeden söz
edemeyiz.
Hayat pahalýlýðý, gizli ve açýk zamlar
nedeniyle emekçi halk kýsa zaman
içerisinde hükümetin bu aldatmacasýný farkedecektir.
Emekçi kitlelerin kapitalist sömürü
düzeninden ve bu sistemin uygulayýcýsý hükümetlerden bir beklentisi olmamalýdýr. Çünkü kapitalist
düzenin amacý iþçileri, emekçileri
sömürerek daha fazla kâr elde
etmektir.
EMEK HAREKETÝ
TL Yenilendi: Zamlarda ve Hayat
Pahalýlýðýnda Deðiþen Bir Þey Yok
Dolayýsýyla emekçi kitlelerin bu
düzene karþý mücadele etmekten
baþka bir seçeneði yoktur.
Orhan Aral
15
FABRÝKALARDAN
Sigortasýz Çalýþmak Ýstemiyoruz!
Çalýþtýðýmýz iþyeri 35-45 kiþinin
çalýþtýðý bir tekstil atölyesi. Tekstil
atölyelerinde yaþanan genel
sorunlarýn çoðunluðu bizim iþ
yerinde de mevcut: iþçilerin
çoðunluðu sigortasýz, mesai
ücretleri düþük, ücret ödemeleri
düzensiz. Üstelik önceleri haftalýk
olarak ödenen ücretler, “ödeme
zorluðu çekiyoruz” bahanesiyle
aylýða çevrildi. Aylýk dört hafta
üzerinden hesaplandý ve cumartesi
günleri çalýþma kaldýrýldý, yerine
akþamlarý 30 dakika daha fazla
çalýþma zorunluluðu getirildi.
“Ay 30-31 gün çekiyor. 4 Hafta
üzerinden ücret hesaplandýðýnda 28 günün parasý ödenir.
Bu kalan günler ne olacak” diye
sordum. Patron bu kadar ince
hesap yapmadýðýný iddia etti.
Senede iki hafta ücretli izin
vererek bunu kapatacaðýný vadetti.
Ýþin kötüsü benim dýþýnda hiç bir
arkadaþtan itiraz gelmedi. Ýtiraz
etmeyen arkadaþlar iþin farkýna bir
kaç gün sonra vardýlar. Ancak
patron uygulamaya geçmiþti.
Ýþe yeni girdiðim günlerde
sigortanýn olup olmadýðýný
sormuþtum. Onlarda ücretlerin
çok yüksek olduðunu, fakat
sigorta masrafýnýn yarýsýný
ödemem kaydýyla sigorta
yapabileceklerini, bunun için bir
hafta düþünmemi söylediler. Bir
hafta sonra þartlarý kabul ettiðimi
söylediðimde yalnýz bir kaðýdý
imzalamamý söylediler.
duðunu iþten çýkarýldýðýmda
tazminat istemiyeceðime dair
imza atmam gerektiðini söylediler.
Bu þartlar altýnda sigortalý olmanýn
bir anlamý yoktu. Ben de kabul
etmedim. Ayný iþyerinde çalýþma
devam ediyorum.
Sorunlar çok, ama iþsizlik
korkusundan insanlar mücadele
etmiyorlar. Sigorta bir haktýr ve
bizim güvencemizdir. Patronlar
çok kâr elde etmek için bu
hakkýmýzý kullanmamýza izin
vermiyorlar. Üstelik bizi sefil
koþullarda çalýþmaya zorluyorlar.
Buna karþý örgütlenmek ve
mücadele etmek zorundayýz.
Atölyede yanýmýzda çalýþan
arkadaþlardan baþlayarak sorunlarýmýzý tartýþmalý, birbirimize
güvenmeli ve birlik olmalýyýz.
Örgütlenir ve mücadele edersek
bu koþullarý deðiþtirebiliriz, iþimizi
deðiþtirerek deðil!
Kaðýdýn içeriðinde ne yazdýðýný
sorduðumda bunun bir teminat ol-
Jiyan
Ýþten Atýldýk Ama Mücadelemiz
Sürecek
Sendikalaþma sonucunda toplam
olarak 220 üyeye ulaþmýþtýk.
Patronun adýna kayýtlý üç þirketten
birinde çoðunluðu saðladýk ve
Çalýþma Bakanlýðý’na yetki
baþvurusunda bulunduk.
Diðer iki þirkette ise üyelikler daha
yavaþ gidiyordu. Çünkü iþçileri
baþta bilinçlendirmek yerine üyelik
yapmak bizlere daha mantýklý geldi.
Belirli bir noktaya geldiðimizde ise
týkandýk.
Sendika ile baðlarýmýz da pek iç
açýcý deðildi çünkü üye yapmaktan
baþka bir þey yapmýyordu. Doðru
düzgün bir toplantý bile
düzenleyemedik.
16
Ýþ yerinde 35-45 kiþiye 1 tane
tuvalet mevcut. Kadýnlar ve
erkekler ayný tuvaleti kullanýyorlar.
Tuvaletin yetmediðini, buna bir
çözüm bulmalarý gerektiðini
söyledik. Bunun üzerine kendilerince bir çözüm bulmuþ ve
tuvaletin içine kaðýt asmýþlar.
Tuvalete girdiðimde þöyle
yazýyordu: “Tuvalette 3 dakikadan fazla kalmak yasaktýr”.
Ben de kaðýdý yýrtýp attým. Kimse
kaðýdýn ne olduðunu sormadý,
sorsalardý söyleyecektim!
Ýþçilerin hepsi ayrý telden çalýyordu.
Bu hem moralimizi bozuyor hem
de karamsar bir hava yaratýyordu.
Patron ise bu durumdan
yararlanmanýn yollarýný arýyor ve
baskýlarýný arttýrýyordu.
Ýlk olarak aylýk ücretlerimizi
geciktirerek ver-meye baþladý.
Avanslarý vermiyordu. Ve bizler bu
durum karþýsýnda hiçbir þey
yapamýyorduk.
Oysa bazý iþçi arkadaþlarla
konuþup “bu gidiþata bir çözüm
bulmak gerekir” diye konuþuyorduk. Çünkü bizler sessiz kaldýkça
patron daha fazla saldýrýyordu.
Patronun bu tutumunu sendikacýlara söyledik. Ama bir sonuç
alamadýk. Çünkü sendika “sendikal
çalýþmaya zarar verecek bir
eylemde bulunmayýn” dedi. Ama bir
çözüm de üretmiyordu. Patron
saldýrýyor, sendika ise sessiz kalýn
diyordu. Bu durum, bizi karamsarlýða itiyordu.
Tam bu dönemde patron telafi çalýþmasý yaptýrmak istedi. Bir grup
iþçi arkadaþla birlikte telafi
çalýþmasýna karþý çýkma kararý
aldýk.
Patron bizlere ücretlerimizi
vermiyor, üstelik bayramdan 15 gün
önceden neden telafi çalýþmasý
yapalým düþüncesini tüm iþçi
arkadaþlara yaydýk.
Herkes olumlu bir þekilde yanýt
verdi. Saat dört çay paydosunda
sendikadan bir telefon geldi.
“Böyle bir eylem sendikal
çalýþmaya zarar verir” dendi.
Ertesi gün idare bize ihtar verdi.
Sendika, patronun baskýlarýna karþý
çözüm üretmezken, haklý
olduðumuzu düþündüðümüz bir
eylemi engelledi.
Oysa o akþam hepimiz telafi
çalýþmasýna kalmamýþ olsaydýk bu
patrona bir cevap niteliðinde
olacaktý. Baskýlarý azaltmak
zorunda kalacaktý.
Patron Saldýrýya Geçti
Patron olmadýk bir zamanda, aylýk
ücretlerimizi vermeden bizi bir
haftalýðýna yýllýk izine çýkardý.
Böylece bayramý da parasýz
geçirdik.
Bu arada zam dönemi olmasýna
raðmen zamlarla ilgili hiçbir bilgi
verilmedi.
Patronun bir þeyler planladýðýný
düþünüyorduk. Telafi çalýþmasý,
yýllýk izinler, ücretlerimizi
vermemesi patronun bir dolap
çevirdiðinin göstergesiydi.
Ýzindeyken izin bitiminden sonra iþ
akdimizin feshi olduðunu bildiren bir
telefon aldýk.
Bazý arkadaþlar, yeni iþ yasasýnýn
17. maddesine göre tazminatlý
olarak çýkýþlarýnýn verildiðine dair
kaðýtlarý posta yoluyla aldýlar.
Önce þaþýrdýk. Acaba kaç kiþi iþten
atýlmýþtý. Bütün iþçiler bir birini
arayarak haberdar etmeye baþladý.
Patron toplam 225 iþçinin
sendikalaþtýðýndan dolayý iþten
çýkarmýþtý.
Ýþçiler zaten ne yapacaklarýný, yarýn
iþe gittiðinde neyle karþýlaþacaðýný
bilmiyor. Bu yüzde siz ne
yaparsanýz biz destekleriz tutumu
doðru bir tutum deðildir. Ýþçiler
yapýlan toplantýdan hiçbir þey
anlamadan çýkýp gittiler.
Bizler ise sendikaya belli sorular
yöneltsek bile bunlara da kaçamak
cevaplar verildi. Sendikacýlar,
pazartesi sabahý fabrikanýn önünde
olacaklarýný söylediler.
Biz de güvendiðimiz arkadaþlarla
bu konuda neler yapabilirizi
tartýþtýk. Toplantýdan sonra
ulaþabildiðimiz bütün arkadaþlara
pazartesi günü iþe gelmelerini
söyledik.
Ayrýca iki ayrý bölgede birinde sekiz
kiþi, diðerinde on dört iþçiyle
tekrardan toplantýlar yaptýk. Ýki
toplantýda öncelikle geçici bir
komite kurduk.
Bu komite pazartesi günü erkenden
kapýnýn önünde olacak ve gelen
iþçileri bilgilendirecek, en azýndan
bir aksiliðin yaþanmamasý için
organizasyonunu yapacaktý. Eðer
patron bizleri iþe almazsa direnip
direnmeyeceðimizi konuþup
kararlaþtýracaktýk.
Bu arada patron, daralmaya
gidiyorum diyerek bir ay önceden
Ýþ Bulma Kurumu’na baþ vurmuþ ve
þu kadar iþçi çýkaracaðým diye
haber vermiþ. Bu da gösteriyor ki
patron bizim yapmýþ olduðumuz
sendikal çalýþmadan haberdardý ve
bunun için hazýrlýklarýný yapmýþtý.
Sendika ise çalýþma açýða
çýkmasýn diye hep bizleri frenledi.
Sonuç ortadadýr. Pazartesi
konuþtuðumuz gibi yaklaþýk 20 iþçi
arkadaþla kapýnýn önünde buluþtuk.
Bunun
üzerine
sendikayý
bilgilendirdik. Ulaþabildiðimiz
arkadaþlarla cuma günü bir toplantý
yaptýk. Yaklaþýk 60-70 kiþi katýldý.
Herkes þaþkýndý.
Diðer arkadaþlar da yavaþ yavaþ
gelmeye baþladýlar. Ama polisin
sayýsý bizden fazlaydý. Üç otobüs
çevik polis ve karakol ve sivil
polisler hazýr bulundular. Belli ki
patron iyi hazýrlýk yapmýþ.
Sendikacýlar bu konuda da orta
yolcu bir tutum izlediler. Toplantýda
iþçilere dönerek “sizler ne yapmak
istiyorsanýz,
bizler
sizi
destekleyeceðiz” dediler.
Havanýn soðuk olmasýna raðmen
150’ye yakýn iþçi kapýnýn önüne
geldi. Sendika patronla görüþme
talebinde bulundu. Ama kabul
edilmedi.
Daha sonra seçilen bir grup iþçi,
patronun avukatýyla görüþtü. Bir
netice alýnamadý. Salý günü de
fabrikaya geldik.
Patron
yine
görüþmeye
yanaþmadý. Sendikacý bir konuþma
yaptý: “Bundan sonra kapýnýn
önünde durmanýn bir anlamý yok,
patronla mücadelemizi hukuki
yoldan arayacaðýz ve cuma günü
saat birde fabrikanýn önünde bir
basýn açýklamasý yaparak
kamuoyuna duyuracaðýz” dedi.
Cuma günü saat birde fabrikanýn
önünde Þube Baþkaný bir basýn
açýklamasý yaptý. Ve daðýldýk.
Sonuç olarak, tazminatlarýmýz
konusu muðlakta kaldý. Patronun
verip vermeyeceðini bilmiyoruz.
Ýþten atýldýðýmýz gibi, sendika da
hiçbir direnç göstermedi. Ýki gün
kapýda kaldýk ve ayrýldýk. Direnme
hakkýmýzý dahi kullanamadýk.
Çünkü iþçiler ne yapacaðýný zaten
bilmiyor. Sendikada fazla bir þeyler
yapmýyor. Arada kalan iþçiler de ise
biran önce tazminatlarýmý
kurtarayým düþüncesi hakim.
Patron tazminatlarý nasýl ve ne
þekilde verecek belli deðil. Bizler
en azýnda sendikaya bu konuda
baský yapabiliriz. Yoksa sendikanýn
çok fazla
ilgileneceðini
sanmýyoruz.
FABRÝKALARDAN
Ardýndan iþçiler fiilen ikiye
bölündüler. Sekiz iþçi arkadaþla
birlikte telafi çalýþmasýna kalmadýk
ve akþam normal paydos saatinde
iþi býraktýk.
Tabii ki bu deneyimle ilgili önemli
dersler çýkarmak gerekir.
Görüldüðü gibi sadece gidip
sendikaya üye olmak yetmiyor.
Bunlarýn sýkýntýlarýný yaþadýk. Bu
deneyimden olumsuz etkilenecek
olan iþçi arkadaþlar da olabilir.
Bu nedenle bundan sonraki
mücadelelere
katýlýrken
yaþadýðýmýz deneyimlerden dersler
çýkarmalýyýz.
Biz de bu örgütlenmenin böyle
bitmesini istemezdik. Ama bu
deneyimden en azýndan þunu
öðrendik: geçmiþ mücadelelerde
edinilmiþ deneyimleri dikkatle
incelemek gerekir.
Bir grup tekstil iþçi
17
FABRÝKALARDAN
Zam oraný açýklandý
Bir yýldýr beklediðimiz zam oranlarý
diðer yýllardan farklý þekilde
açýklandý. Eskiden her iþçi ücretini
aldýðýnda zam oranlarýný öðrenebiliyordu. Bu sene þefler bantlara
gelerek “paydos saatinde zam
oranlarýný açýklayacaðýz” dediler.
Ýþçiler buna tepki gösterince zam
oranýný yemek saatine beþ dakika
kala açýkladýlar.
Her iþçiye farklý oranlarda zam
yapýldý. Yüzde 2’den yüzde 27’lere
varan oranlarda zam yapýldý.
Patronun, her zam döneminde
olduðu gibi, bu zam döneminde de
farklý ayarlama yapmasý iþçilerin bir
araya gelmesini engelledi.
Genel olarak diðer zamlara göre bu
zam oraný ortalamasý biraz yüksek
oldu. Ama yeterli deðildi. Ücretler,
ortalama 350 ile 540 milyon
arasýnda deðiþiyor. Bu kadar zam
farkýnýn olmasý bireysel tepkilere
neden oldu. Ama farklý zam, ayný
zamanda iþçilerin birleþmesine de
engel oldu. Yüksek zam alanlar
sessiz kalýrken düþük zam alanlar
itiraz ettiler. Þefler tarafýndan sýk sýk
iþçiler azarlandý.
Aslýnda zam oraný þeflerin
ayarlamasýna göre yapýldý. Fakat
bu zammý kabul etmedik ve
zamdan memnun olmadýðýmýzý
açýkladýk. Þefler ise, “ayarlamayý
biz yapmadýk. Müdür ayarladý” dedi.
Biz de verilen ücret kadar
çalýþacaðýmýzý söyledik ve akþama
kadar iþi yavaþlattýk.
müdüre söyledi. Ardýndan þefler,
haziran ayýnda düzenleme
yapýlacaðýný söylediler.
Bu arada zamdan bir iki gün önce
daðýtýlan bildiriler fabrikada büyük
yanký yarattý. Ýþçiler kendiliðinden
çoðaltarak fabrikada daðýttýlar.
Ýþçiler þeflere okuttular, þeflerde
kendileriyle ilgili olan haberlerle ilgili
açýklama yaptýlar. Fabrikada büyük
yanký yarattý.
Zammý patronun inisiyatifine
býrakmadan, iþçilerin istediði bir
zam oraný etrafýnda birleþmeli ve
birlikte hareket etmeliyiz. Ancak o
zaman her iþçiye eþit zam
alabiliriz.
Þef, yapýlan zamdan memnun
olmadýðýmýz için iþi yavaþlattýðýmýzý
Bir tekstil iþçisi
Patron Sendika El Ele
Patron bayram öncesi iþ yok
gerekçesiyle 67 saat borçlandýrýp
bayram sonrasý iki ay içinde
ödemek þartýyla fabrikanýn yarýsýný
zorunlu izne çýkarmak istedi. Belli
ki patron haftalar öncesi bu planýný
hazýrlamýþtý. Haftanýn son günü olan
Cuma günü akþama doðru iþçilere
izin kaðýtlarýný daðýttý. Ýþçiler bu
durumu tepkiyle karþýladýlar ve
temsilcilerin yanýna giderek, “Biz
ücretsiz izne çýkmak istemiyoruz.
Çýkacaksak da ücretli izne
çýkarsýnlar” diye tepkilerini
gösterdiler.
Ýþçilerin yapmýþ olduðu baský sonu-
cu baþ temsilci patronla görüþmeye gitti. Temsilci öðlen paydosunda iþçilere ücretsiz izinlerin
doðru olduðunu ama kendisinin
kesinlikle kabul etmediðini ve
tepkisini koyduðunu açýkladý.
Ayrýca patron bu konuyu sendikacýlarla konuþtuðunu sendikanýn
kabul etmesi üzerine patronun
uygulamaya geçtiðini aktardý. Bu
durumu iþçilere anlatan temsilci de,
“bizim yapacaðýmýz bir þey yok”
diyerek aslýnda sendika bürokratlarýndan bir farký kalmýyor. Ýþçiler
ise, “Sendikacýlar kim oluyorlar,
bizim adýmýza karar veriyorlar.
Gelsinler bizim yerimize çalýþsýnlar”
diye tepkilerini gösterdiler. Evet
sendikalý olduktan bu yana sendika
ile patron aslýnda danýþýklý bir
siyaset izlemekteler. Olan iþçilere
oluyor. Bizler kendi aramýzda
sendika bürokratlarýndan baðýmsýz
bir örgütlenmeyi baþaramadýðýmýz
sürece sen-dikacýlar maalesef
bizim adýmýza kararlar alabilirler.
Buna karþý gelen iþçileri patronla
ortak hareket edip, iþten atýlmasýný
dahi saðlayabilirler. Bizim
önümüzdeki baþlýca görev bu
olmalýdýr. Yoksa bundan daha beter
sorunlarla karþýlaþmak an meselesi
olabilir.
Bir tekstil iþçisi
Ýnsanca Çalýþmak, Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz!
18
Merhaba dostlar! Ben 70 iþçinin
çalýþtýðý bir tekstil fabrikasýnda
çalýþýyorum. Penye üreten fabrikada ütü-paket ve model hane
bölümleri var. Dikimhane yok. Ýþveren dikimi dýþarýya veriyor. Böylece
daha çok kazanýyor. Ýçerideki
iþçilerin çoðu sigortalý. Aylýklarý
asgari ücret. Ustabaþýlar 600-700
milyon alýyorlar. Sýk sýk kadýn iþçiler
bayýlýyorlar ve patron duyulmasýn
diye hemen hastaneye götürüyor.
Ben sigortasýz, parça baþý
çalýþýyorum. Adetleri tutturabilmek
için gece gündüz çalýþýyorum. Bu
aðýr çalýþmaya raðmen aldýðým para
da para deðil. Sigortasýz çalýþmak
istemiyorum, fakat sigorta olmam
için patron ücretimden 200 milyona
yakýn para kesmek istiyor. Üstelik
çok çalýþmamýza raðmen patronlar
hiçbir zaman memnun olmuyor.
Bu sefil koþullarda yaþamak iste-
miyoruz. Ýnsana yakýþýr bir ortamda, insan gibi yaþayabileceðimiz bir ücret almak istiyoruz!
Bu sistemde sadece zenginler iyi
yaþýyor, biz ise her gün yeniden
ölüyoruz.
Bu koþullarý deðiþtirmek için
yakýnmak deðil, bilinçlenmek,
örgütlenmek ve mücadele etmek
zorundayýz.
Bir Tekstil Ýþçisi
Filistin 1947 yýlýndan bu yana Ýsrail
emperyalizminin iþgali altýnda ve
Filistin halký 58 yýldýr Ýsrail emperyalizmine karþý savaþýyor.
Filistin geçtiðimiz aylarda direniþin
önderi Yaser Arafat’ý yitirdi. Arafat’ýn
ölümü emperyalizmin bölgedeki
egemenlik kurma çabalarýný da
arttýrmasýna neden oldu. Ve iþgal
altýndaki Filistin, Arafat’ýn ardýndan
ilk seçimini yaptý.
Seçimler beklendiði ve emperyalist
güçlerin de istediði biçimde
sonuçlandý ve Mahmut Abbas (diðer
adýyla Abu Mahzen) seçimleri
kazandý. Abbas, her ne kadar
seçimlerde Ýsrail’e karþý keskin bir
söylem kullansa da emperyalizmin
tercih ettiði ýlýmlý bir siyasetçi.
Arafat döneminde, Filistin halkýný
duvarlarla hapsetmek isteyen
emperyalistlerin Yol Haritasý’na
muhalefet etmeyecek kadar
“barýþçý(!)” bir siyasetçi. Keza ABD
tarafýndan organize edilen görüþmeciler toplantýsýnda Abbas,
Filistin’li mültecilerin geri dönüþ
hakkýný bir kez bile aðzýna
almamýþtý..
Seçimlerin ardýndan önce Hamas
ve Ýslam-i Cihad, Ýsrail Oslo Barýþ
Antlaþmasý ile çizilen sýnýrlarý kabul
ederse ve mülteciler sorununu çözerse eylemlerine son vereceklerini
söylediler. Ardýndan Abbas ve
Þaron el sýkýþarak sözlü bir anlaþmaya vardýlar ve Filistin’de yine
bombalar patladý. Bu kez Abbas
sorumlu militanlarý yakalayacaðý
sözünü Ýsrail’e verdi.
Ýsrail-Filistin sorununda dört temel
anlaþmazlýk noktasý var: Ýki devlet
arasýndaki sýnýrlar, Yahudi yerleþimlerinin durumu, Kudüs’ün durumu ve Filistinli mültecilerin geleceði. Sýnýrlar konusunda Filistin,
Ýsrail’in 1967 savaþýndan önceki
sýnýrlarýna çekilmesini istiyor. Ýsrail
1967’de iþgal ettiði topraklardaki
Yahudi yerleþimcilerin kalmasýný
istiyor. Ki bu yerleþimciler Batý
Þeria’ya kadar giriyorlar. Filistin bu
yerleþimcilerin ayrýlmasýný istiyor.
Hem Ýsrail hem Filistin Kudüs’ün
baþkentleri olmasý gerektiðini
söylüyor. Örneðin 2000’de Ýsrail 2
baþkent önerisi yapmýþtý. Filistin,
mültecilerin geri dönmesini ve
haksýzlýða uðradýklarýnýn beyan
edilmesini istiyor. Ýsrail ise
mültecilerin geri dönüþünün
devletin Yahudi karakterini
zedeleyeceðini öne sürüyor.
Bu anlaþmazlýklar Abbas’ýn devlet
baþkanlýðýnda yeni bir evreye girdi.
Mýsýr’ýn El-Þeyh kentinde gerçekleþen ve Mýsýr devlet baþkaný
Hüsnü Mübarek ve Ürdün Kralý
Abdullah’ýn gözlemci olduklarý
Þaron ve Abbas görüþmesinde
karþýlýklý olarak ateþkes ve þiddeti
durdurma sözü verildi. Ýsrail, Filistin
örgütlerinin daðýlmasýný talep etti.
Þaron, “Filistinlilerin her nerede
olursa olsun Ýsraillilere karþý
þiddete son vermelerine, Ýsrail’in
de Filistinlilere karþý operasyonlarýný durdurmasýna” karar
verdiklerini açýkladý. Þaron ayrýca
yüzlerce Filistinli’nin serbest býrakýlacaðýnýn ve Gazze’den çekilme
planýnýn süreceðini ekledi. Abbas
da Ýsrail’e karþý saldýrýlara son
verilmesini istedi ve “Halkýmýzýn
barýþ içinde, diðer bütün ülke
halklarý gibi normal bir hayat
sürmesinin zamaný gelmiþtir.”
diyerek Þaron’a destek verdi.
Bu resmi bir antlaþma deðil.
ABD’nin desteðiyle oluþturulmuþ
bir plan. Bu plan, Yol Haritasý’nýn
yaþama geçirilmesi anlamýna geliyor. Bu planda ne sýnýrlar konusu
ne de Filistinli mültecilerin
Ýsrail’deki topraklarýna geri dönüþü
konusunda hiçbir netlik yok.
Yaklaþýk 8 bin Filistinli tutukludan
sadece 900’ü býrakýlýyor. Ayrýca
Ýsrail, Yol Haritasý’nda olduðu gibi
Filistin’in militanlarý bastýrmasý ve
þiddete son vermesi þartýyla,
Gazze Þeridi ve Batý Þeria’daki
Yahudi yerleþimcilerin bir bölümünü çekebileceðini söylüyor.
Son Filistin-Ýsrail antlaþmasý,
Filistin hükümetinin Ýntifada’ya, onu
doðuran koþullar ortadan kaldýrýlmaksýzýn son vermesi anlamýný
taþýyor. Yani Ýsrail’in iþgal altýndaki
topraklardan çekilmesi, Filistin
halký üzerindeki baskýlara son
vermesi gibi talepler bir kenara
býrakýlýyor. Ayrýca Kudüs’ün
Filistin’in
baþkenti
olmasý,
göçmenlerin (3,5 milyon) geri
dönmesi taleplerinden de vazgeçileceðinin sinyalleri bunlar.
Kýsacasý FKÖ gericileþme evrimini
tamamlayarak,
“emperyalist
demokrasi” içindeki yerini alýyor,
yani neredeyse Filistin’in bir
sömürge ülke olma statüsünü
kabul etme noktasýna geliyor.
FKÖ’nün kuruluþ ilkeleri terkedilirken, BM kararlarýnýn bile
gerisine düþmeyi kabul ediyor.
Dikakti çeken bir baþka nokta da
Hamas ve Ýslami Cihat’ýn da ateþkesi kabul etmiþ olmalarý ve Ýsrail’in
varlýðýný tanýmaya hazýrlanmalarý.
Ateþkesin sürmesi için ileri sürdükleri tek konu, Ýsrail’in elindeki tutsaklarýn býrakýlmasý ve Ýsrail’in Oslo
Barýþ Antlaþmasý’nda öngörülen
sýnýrlara çekilmesi. Ýsrail bunu yaparsa, onlar da sisteme eklenecekler. Ancak Ýsrail’in buna uymayacaðý ortada. Aksine Ýsrail, Hamas’ý
ve Cihat’ý “terörist” kimlikleriyle
tasfiye edebilmek için, bu istekleri
kabul etmeyeceði gibi provokasyonlarýný artýracak ve Filistin hükümeti de “devlet” olarak “teröristlerin”
tasfiyesine giriþecek. Böylesi bir
süreç de Filistin’de bir tür iç savaþýn
baþlamasý anlamýna geliyor. Ki
görüþmeler esnasýnda patlayan
bombalar ve Abbas’ýn sorumlu
militanlarýn yakalanmasý emrini
vermesi bu sürecin baþladýðýný
gösteriyor. Bu noktada Filistin Halk
Kurtuluþ Cephesi’nin tutumu çok
önemli. Eðer Abbas’ýn onayladýðý
planý onaylarlarsa bu gerici planý
izlemiþ olacaklar. Aksi ise, Abbas’ýn
planlarýný zorlaþtýracak.
Gerçek þu ki emperyalizmin savaþ
makinesi Ýsrail yaþadýðý sürece ne
Filistin’e ne de Ortadoðu’ya huzur
gelmeyecektir. FKÖ’nün kuruluþ
programýnda da yazdýðý gibi, Ýsrail
devleti yýkýlýp yerine laik, demokratik ve ýrkçý olmayan bir Filistin
Devleti kurulduðunda Filistin’e barýþ
gelebilir. Direniþin ardýndan Lübnan’ý sessiz sedasýz terkeden
Ýsrail, Filistin topraklarýndan da
sökülüp atýlacaktýr. Ne Abbas, ne
de emperyalistler Filistin halkýnýn
haklý kavgasýný engelleyemez.
Yeter ki dünya emekçileri Filistin
halkýnýn saflarýnda kenetlensin!
ENTERNASYONAL
Filistin’de Emperyalistlerin Yol Haritasý
Ýsrail’le tüm ekonomik, politik ve
askeri anlaþmalara son verilsin!
Filistin halkýna kendini savunmasý için silah, gýda ve ilaç!
Emperyalizm Filistin topraklarýndan defol!
Araplarýn ve Yahudilerin bir
arada yaþadýðý özgür, laik ve
ýrkçý olmayan bir Filistin!
Derya Deniz
19
ENTERNASYONAL
20
Seçimlerin Ardýndan Irak
ABD iþgali altýndaki Irak’ta, patlayan bombalar ve
direniþçilerin intihar saldýrýlarý gölgesinde genel ve yerel
seçimler yapýldý. 30 Ocak’ ta yapýlan seçimler 2005
yýlýnýn aralýk ayýna kadar sürmesi planlanan bir geçiþ
döneminin de baþlangýcý oldu.
Sonuçlarýn açýklanmasýnýn ardýndan seçilecek geçici
Irak Ulusal Parlamentosu’nun 2 ana görevi olacak. Ýlk
olarak üç kiþilik Baþkanlýk Konseyi’ni seçecek, ve bu
Konsey hükümeti kuracak olan baþbakaný belirleyecek. Ýkinci olarak da Irak Ulusal Parlamentosu 15
Aðustos’a kadar bir “Anayasa” taslaðý hazýrlayacak.
Taslak, 15 Ekim’e kadar
referanduma (halk oylamasý) sunulacak. Taslak
onaylanýrsa 15 Aralýk’ta
tekrar seçimler yapýlacak
ve kalýcý bir parlamento
oluþacak. Onaylanmazsa
geçici parlamento daðýtýlýp
yeni parlamento seçilecek. Böylece “geçiþ dönemi” denilen süre uzayacak. En iyi ihtimalle ABD
iþgal ordusu 2007’ye kadar Irak’ý iþgale fiili olarak
devam edecek. Kürtler
ayrýca Kürdistan Parlamentosu, ve il meclisleri
için de oy kullandýlar.
Sünni partilerin boykot ettiði seçimin sonuçlarý
açýklandý. Seçimlere katýlým oraný %59. Verilen bilgiye
göre kayýtlý 14 milyon seçmenin olduðu Irak’ta seçimlere 8 milyon 456 bin 266 kiþi katýldý. Öngörüldüðü
gibi Þii lider Sistani önderliðindeki Birleþik Irak Ýttifaký
oylarýn %48’1’ini alarak seçimlerden birinci çýktý ve
275 sandalyeli parlamentonun 140 sandalyesini
kazandý. Birleþik Irak Ýttifaký’nýn aldýðý oy 4 milyon 75
bin 291 olarak açýklandý. Yine öngörüldüðü gibi
Barzani-Talabani’nin oluþturduðu Kürdistan Ýttifaký
oylarýn %25.7’sini alarak ikinci oldu. 2 milyon 175 bin
551 oy alan Kürtler bu þekilde parlamentoda 75 san-
dalyeye sahip oldu. Seçimlere Irak Listesi adýyla giren
Ýyad Allavi’nin laik Þii partisi ise oylarýn %13.8’ini aldý
ve üçüncü sýrada yer aldý. 1 milyon 168 bin 943 oy
alan Allavi ise 40 sandalye kazandý. Yeni hükümet
büyük olasýlýkla Þii aðýrlýklý olacak, ne var ki hükümetin
yetkileri Bremer’in Haziran 2004’te oluþturduðu yasalar çerçevesinde çok sýnýrlý ve aðýrlýklý görevinin de
ABD’nin ekonomik çýkarlarý doðrultusundaki özelleþtirmeleri gerçekleþtirmek olmasý gerekiyor. Ve elbette
bir de “iç güvenliði” saðlamak.
ABD’nin iç savaþ politikasý
ABD hükümeti Irak’taki
ulusal direniþi tek baþýna ve
salt kendi askeri gücüne
dayalý olarak ezemeyeceðini anlamýþ durumda.
Kendi haber alma kaynaklarý ülkede yaklaþýk 40 bin
silahlý direniþçinin bulunduðuna ve bunlara yaklaþýk
200 bin kiþilik bir halk gücünün lojistik destek verdiðine
iþaret etmekte. Üstelik bu
yalnýzca Sünni kesim için
hesaplanan rakamlar. Dolayýsýyla da Bush liderliði
Irak’ý denetim altýnda tutabilmenin yolunu ülkeyi bölümlemede ve iç savaþ dinamiklerinde aramakta.
Seçim stratejisini de bunun üzerine kurmuþ durumda.
ABD iþgaliyle iþbirliði yapmaya hazýr Sünni partilerin
isteðine karþýn seçimleri erteletmemesinin bir nedeni
de bu. Pentagon, Sünnilerin boykotu nedeniyle bu seçimlerde Þiilerin ve Kürtlerin parlamentoda çoðunluk
elde etmelerini, böylece önce Þiiler ile Sünniler
arasýndaki gerilimin artýrýlmasý planýný uygulamaya
koymuþ durumda. Bu sadece politik bir manevra deðil,
bombalarla ve katliamlarla da destekleniyor. Seçimler
öncesinde, ve þimdi de sonrasýnda, Þii semtlere ve
camilere atýlan bombalarýn, ekmek kuyruðundaki
insanlarýn katledilmesinin, Þii politikacýlarýn
öldürülmesinin sorumluluðunu hiç bir silahlý direniþ
örgütü üstlenmiþ deðil. Ama ABD’nin bölme ve iç
savaþý kýþkýrtma politikasýna yarayacak olan bu
“faili belli” eylemler sürüyor.
Bir diðer bölme politikasý ise Kürt ulusal sorunu
üzerinde yoðunlaþtýrýlmýþ durumda. ABD hükümeti
bir yandan Talabani ve Barzani ekibini yüreklendirerek otonomi, federalizm ve nihayet baðýmsýz
bir devlet doðrultusundaki istemlerini dile getirmelerinin yolunu açýyor, öbür yandan da Þii ya da
Sünni, tüm Arap kesimlere Irak’ýn birliðinin mutlaka
korunacaðý vaadinde bulunuyor. Çatýþma bugünlerde, Irak petrolünün yaklaþýk yüzde 30’unu üreten
Kerkük üzerinde yoðunlaþtýrýlmýþ durumda.
Türkmenler dahil, tüm ulusal ve dini kesimlerin
üzerinde hak iddia ettiði bu kentin
kimin elinde kalacaðý, petrol
gelirlerinden en fazla kimlerin
yararlanacaðý, Washington hükümetinin elinde tuttuðu bir havuç
gibi. Araplardan (Sünni ve Þii),
Kerkük’le birlikte Kürdistan’ý yitirmemelerinin koþulu olarak direniþin
ezilmesinde ABD hükümetiyle iþbirliði yapmalarý beklenecek. Kürt
önderliðin petrol gelirlerinden yararlanabilmesi de, ABD’ye gösterecekleri sadakatin sürekliliðine baðlý
olacak.
Þiiler de bölünecek
ABD’nin baþýndan beri en korkulu
rüyasý Sünni ve Þii kesimlerin emperyalist iþgale karþý direniþte bir
araya gelmeleriydi. Hatta Muktada
el Sadr’ýn silahlý ayaklanmasý sýrasýnda bu birliðin ilk adýmlarý da
atýlmýþtý. Öbür yandan Sistani, silahlý direniþi desteklememekle birlikte iþgal ordularýnýn Irak’tan geri
çekilmesini talep etmekteydi. Bu
kritik dönemde ABD esnek bir politikayla önce, seçimler sonrasýnda
Þiilerin yönetimde aðýrlýkta olacaðý
ve Washington’un yeni seçilecek
Öyle ki þu anda Þii bloðu pandoranýn kutusu gibi. Büyük bir halk
desteðine sahip ruhani önder Ayetullah Sistani’den beklenen, yeni hükümetin kurulmasýyla birlikte ABD’ye Irak’tan çýkmasý talebinde bulunmasý. Bunu yapmamasý durumunda
taraftarlarý arasýnda bölünmelerin
yaþanacaðý açýk. Öte yandan bloðun önemli parçalarýndan biri olan
Al-Dava partisinin belki de baþbakanlýða getirilecek
olan lideri Ýbrahim Cafari, “ABD’nin kýsa sürede
çekilmesi durumunda
ülkede kaos patlak verir”
yolundaki demeçleri bu
ilk bölünmenin iþaretlerini vermekte.
Abdülaziz el-Hakim önderliðindeki, ve yeni hükümette önemli bir yer
iþgal etmesi beklenen,
Irak Ýslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin ve ona baðlý Bedr
Tugaylarý’nýn tavrýnýn ne olacaðý da
Ýran’dan gelecek sinyallere baðlý.
Ýran hükümetinin Irak’taki seçimleri
desteklemiþ ve silahlý direniþi “ezilmesi gereken bir terörizm” olarak
eleþtirmiþ olmasý, Bedr birliklerinin
belki de el Sadr’a ya da Sünni direniþçilere karþý kullanýlabileceðine
delalet etmekte.
Direniþin
geleceði
ABD emperyalizminin Irak’taki
bölme ve iç savaþý kýþkýrtma
politikasýnýn en
son giriþimi de
“ülkede demokrasinin inþa edilebilmesi için
mutlaka Sünni
kesimlerin hükümete dahil edilmesi” taktiði. Bu
taktik elbette,
katý ve isyancý bir blok gibi görünen
Sünni kesimin bölünebilmesi ve
belirli kesimlerin direniþe karþý kýþkýrtýlmasý hedefine yönelik. Kerkük
sorunun çözüm biçimi, belirli aþiret
reislerine verilecek ayrýcalýklar, kurulacak yeni ordu içinde Sünni kesime düþecek rütbeler, vs bu politikanýn birer parçasýný oluþturacak.
ABD emperyalizmi bütün bu bölme
politikalarýný baþarýyla uygulayabilirse ve direniþi iç savaþ politikalarýyla bastýrmayý baþarabilirse,
elbette kendi planlarý doðrultusunda ciddi bir baþarý elde etmiþ olacak. Ve sonunda Irak’ta son derece
zayýflamýþ, bölünmüþ ve gelecekten
umudunu yitirmiþ halk ve emekçi
topluluklarý ortaya çýkacak, emperyalist sömürünün sürekliliðini en
azýndan uzunca bir süre garanti altýna alacak güçsüz bir toplum ya-
pýsý. Böyle bir yapýnýn inþasýnda
ABD emperyalizmiyle iþbirliði yapan ve yapmaya hazýr pek çok yerel
önder (Barzani ve Talabani dahil) ve
ülke bulunmakta (Türkiye ve Ýran
dahil).
Dolayýsýyla bizce Irak ve öbür
Ortadoðu halklarýnýn geleceði,
iþgalci ABD birliklerinin bir an önce
bölgeden atýlabilmesinde ve bunun
için de direniþin askeri ve politik
zafere ulaþabilmesinde yatýyor.
Böyle bir zafer ise, tüm emperyalist
bölme taktiklerine raðmen Irak
halkýnýn direniþin etrafýnda birleþebilmesinden geçiyor. Ülkede emperyalizmle iþbirliði yapan pek çok
lider ve kesim olmakla birlikte, direnen ve direniþe katýlabilecek baþka
halk liderleri ve kesimleri de bulunuyor. Emperyalizme karþý mücadelenin önderliði iþçi ve emekçi yýðýnlarýn eline geçtikçe, direniþin kararlýlýðý, sürekliliði ve zaferi de o kadar garanti altýna alýnmýþ olacaktýr.
Mavi Mayýs
ENTERNASYONAL
hükümetin iþgal birliklerinin geri
çekilmesi talebine saygý göstereceði yolundaki söylemle Sistani’yi
yatýþtýrmaya yöneldi. Ve ardýndan
hem bu politikanýn bir uzantýsý olarak
ve hem de Þiilerin arasýnda zamaný
geldiðinde kýþkýrtabileceði isyancý
unsurlarýn bulunmasý amacýyla el
Sadr ve taraftarlarýnýn fiziksel tasfiyesinden vazgeçti, onlarýn da seçimlere katýlmasýna onay verdi.
21
KÜLTÜR-SANAT
Þadi Çalýk ile bir
buluþma
Ýþ Sanat Kibele Galerisi modern
heykelin öncülerinden Þadi Çalýk’ýn
retrospektif –dünden bugüne
eserleri- sergisiyle sanatçýnýn resimlerini, desenlerini, heykel ve
maketlerini izleyiciye sunuyor.
Ýstanbul’a yeni
bir müze
Ýstanbul Modern Sanatlar Galerisi
11 Aralýk 2004’de kapýlarýný tüm sanat severlere açtý. Belki de 50 yýl
gecikmiþ bir müzeyle tanýþtý
Ýstanbul.
Mimarisi ve manzarasýyla son derece çekici bu müze, adýna da yakýþacaðý biçimiyle “modern” iþlere
imza atabilecek mi? Uluslararasý
sergilere ev sahipliði yapabilecek
mi? Genç sanatçýlara ve de en
önemlisi resim dýþýnda baþka sanat
dallarýna da yer ayýrabilecek mi?
Açýlýþýnda yaþanan ve büyük sansasyon yaratan iki müze arasýndan
çekiþmeli bir müzayede sonunda
Ýstanbul Çaðdaþ Sanat Müzesi’ne
kalan Osman Hamdi Bey’in ünlü
resmi için ödenen para kim bilir
Ýþ Sanat Kibele Galerisi
Tlf; 0212 316 15 80
Serginin bitiþ tarihi;
26 Þubat 2005-02-09
22
Yeni bir müze, yeni beklentiler ve
yeni ziyaretçiler için açýk. Yakýn
kültür ve sanat tarihimize ýþýk
tutmasý dileði ile.
Ýstanbul Modern Sanat Müzesi
Meclis-i Mebusan Caddesi Liman
Sahasý Karaköy
1 Mart 2005 tarihine kadar
giriþler ücretsiz
Bulutlarý
Beklerken
Ýz, Güneþe Yolculuk ve son olarak
Bulutlarý Beklerken’in yönetmeni
Yeþim Ustaoðlu, ilk iki filminden
farklý bir yorumla karþýmýzda.
1917 Girit doðumlu Þadi Çalýk, 1949
yýlýnda D.G.S.A Heykel Bölümü’nden mezun oldu. 1950’de Paris’e gitti. Çeþitli anýt ve heykellere
imza atan Çalýk, 1979’da Milliyet
Sanat tarafýndan yýlýn sanatçýsý
seçildi.
1953’de “Meçhul Siyasi Mahkum”
yarýþmasýnda “A” ödülü alan Çalýk,
1970’deki “Vietnam” adlý eserinde
savaþýn, darbelerin, iþkencelerin ve
acýlarýn izlerini heykeline taþýmýþtýr.
Bugün yaþasaydý yaþadýklarý ve
dünya üzerinde yaþananlarý heykelinde görmeye devam edecektik.
etmiþ durumda. Kültür ve sanat
üreticiliði var olaný kabul edip,
kendilerine koþulsuz boyun eðdiren
iktidarla, sanatý sadece meta
olarak görüp tekeline almaya
çalýþan burjuvaziyle ve bütün
bunlarýn yaratýcýsý olan sistemle
çatýþmak ve sanatý, sanatçýyý
korumak durumundadýr.
Film, özünde bir hikayeyi, bir
kadýnýn hayatýný anlatmakla birlikte
1916’da Karadenizli Rum halkýna
uygulanan mübadelenin yarattýðý
travmalara ve toplumsal çözülmelere deðiniyor. Yalýnlýðý, hikaye
ve görüntü kalitesi bakýmýndan
güzel bir film. Ama diðer iki filminden farklý olarak filmatik açýdan
belgesel kategoride bir film olmuþ.
Tüm bu yalýnlýðýna raðmen yakýn
tarihimizi hatýrlatacak nitelikte.
yoksulluk ve imkansýzlýklar içindeki
kaç genç sanatçýnýn desteklenmesini saðlayabilirdi.
Müzelerin amacý ne olmalýdýr?
Sanata yatýrýmýn “trendy” –modaolduðu bugünlerde, kapitalizmin bu
iþlerden çýkarýný göz ardý etmemek
gerekir. Müzelerin ardý ardýna ortaya
çýkmasý, yeni galerilerin açýlmasý,
büyük sermayedarlarýn bütün bu
iþlere ön ayak olmasý ve
de yüklü paralar yatýrmasý
sanata yatýrýmýn kârlý bir iþ
olduðu kokusunu almamýzý saðlýyor. Gün be gün
sanat da, týpký eðitim gibi
özelleþtiriliyor ve sanata
yatýrýmýn saðladýðý vergi
muafiyeti vb. faktörlerin etkisiyle giderek tekelleþiyor. Ýdeolojiler, içerikler,
estetik kaygý cazibesini
görsel büyüye teslim
Berlin Film Festivali’nde yeni
filmlerin yer aldýðý Panorama’ya,
Bulutlarý Beklerken kabul edilmiþ.
Unutmaya yüz tutmuþ bir tarihin
hatýrlatýldýðý ve de son derece zor
bir yöntem olan sinemayla bu iþin
aktarýldýðýný düþünürsek Yeþim
Ustaoðlu gibi sinemacýlarý kutlamak
ve desteklemek gerekir.
Ezgi Tan
Ýpi Ýlk Göðüsleyenimizdi O!
Asla yenilmeyeceðimiz o büyük savaþa katýl
Solan ve ölen de olsan yaptýklarýn yaþayacaktýr.
Yolanda Gonzalez Madrid’de
faþistlerce kaçýrýlarak katlediliþinin
25. yýl dönümünde, ailesi ve
yoldaþlarýnca anýldý.
ANMA
Katlediliþinin 25. Yýlýnda Yolanda Gonzalez Anýldý
5 Þubat 2005 tarihinde Ýspanya’nýn
Barselona ve Madrid kentlerinde
düzenlenen iki ayrý anma etkinliði
ayný zamanda Ýspanyada, AB ve
demokrasi maskesinin düþtüðü,
iþçi sýnýfý ve Bask ve Katalan
halklarý üzerinde saldýrýlarýn
pervasýzlaþtýðý, faþist çetelerin
yeniden sahne aldýðý ciddi bir
süreçte gerçekleþtirildi.
Bask kökenli bir öðrenci lideri olan
Yolanda Gonzalez, o dönemde adý
PST (Sosyalist Ýþçi Partisi) olan ve
günümüzde LIT-CI’de (Uluslararasý
Ýþçi Birliði Dördüncü Enternasyonal) temsil edilen anlayýþýn kararlý
bir militanýydý. Ýspanya’da General
Franco faþizminin sonunu getiren
iþçi ve öðrenci seferberliklerinin
baþlýca önderlerinden biriydi.
1979 yýlýnýn 5-6 ve 7 Aralýk
tarihlerinde gerçekleþtirilen ve
hükümetin tüm saldýrý planlarýný
alaþaðý eden kitlesel bir öðrenci
grevini organize eden ve dahasý,
Ulusal Öðrenci Koordinasyonu lideri
sýfatýyla bu grevin, yükselen iþçi
hareketiyle
bütünleþmesini
saðlayan o olmuþtu.
Köhnemiþ faþist devlet aygýtý bu
yükseliþe acýmasýzca bir yanýt
verdi. Önce iþçi ve öðrencilerin
Madrid’de birlikte gerçekleþtirdiði bir
kitle gösterisine açýlan yaylým
ateþte iki genç devrimci yaþamlarýný
yitirdi. Ama asýl hedef bir türlü
durdurulamayan gençlik hareketinin önderliðine aðýr bir darbe
indirmekti.
1 Þubat 1980 gecesi, “Yeni Güç“
adlý faþist örgütün (Bu örgüt
Ýspanya’da, “ulusal cephe” adýyla
halen varlýðýný rahatça sürdürmektedir) taraftarlarý Yolanda
Gonzalez’i Madrid’in Aluche
semtindeki evinden kaçýrdýlar.
Yolanda yoldaþýn cansýz bedeni
ancak sonraki gün bulunabildi.
Yolanda
Gonzalez,
faþist
diktatörlüðün giderek yükselen
kitlesel seferberlikleri karþýsýnda
hýzla eriyerek, emaneten üstlendiði
iktidarý burjuvazinin doðrudan
temsilcilerine devrettiði, “Demokratik Geçiþ” döneminin ilk kurbanlarýndan biriydi.
Yolanda’nýn dava arkadaþý olan ve
bugün de mücadeleye LIT-CI
saflarýnda devam eden Rosa
Torres’e göre, 25 yýl sonra
Yolanda’yý yaþatabilmenin en
uygun yolu onun yaþamýný
sakýnmaksýzýn feda ettiði deðerleri
sürdürmekten geçiyor: “Yolanda bir
genç, bir kadýn ve bir Basklýydý.
Yani savaþmak için üç temel
nedeni vardý. Yolanda açýsýndan bu
üç neden tek bir hedefte
bütünleþmiþti; Devrim ve
Sosyalizm uðruna, yani devrimci
partinin inþasý için mücadele…”
Yolanda Gonzalez’in 19 yýla
sýðdýrdýðý kýsacýk, ama örnek
yaþamý bugün Ýspanya’daki
devrimci hareketin tüm kesimleri
için bir ilham kaynaðý olmaya
devam ediyor. Avrupa’nýn diðer
ucundaki yoldaþlarý olarak onun 25
yýl önce bizlere usulcacýk teslim
ettiði bayraðý hala ayný gururla
Faþist katiller önce 43 yýl hapis taþýyoruz.
cezasýna çarptýrýldýlar ama arka
plandaki faþist aygýtýn araya Yolanda
girmesiyle 10 yýldan az bir süre Sosyalizme dek daima!
Murat Yakýn
hapis yattýlar.
Yolanda’yý katleden Emilio Hellin ve
Ignacio Abad’in yargýlanma süreci
ise, General Franco’nun yasal varisi
sýfatýyla Ýspanya Kralý Juan
Carlos’un “refakatinde” gerçekleþtirilen bu “demokratik geçiþ“
sürecinin iki yüzlülüðüne dair açýk
bir örnek oluþturdu.
23
Nahuel Moreno
Uluslararasý Troçkist hareketin ve Dördüncü Enternasyonal’in Ýkinci Dünya
Savaþý sonrasý baþlýca önderlerinde biri olan Nahuel Moreno yoldaþ’ý
ölümünün 18. yýlýnda sevgiyle anýyoruz. Aþaðýdaki metin Moreno ile Aðustos
1985’te yapýlan bir röportajdan alýnmýþtýr.
Troçkist Olmak
Genel olarak söylenecek olursa,
Troçkist olmak sosyalizmin,
Marksizmin ilkelerini savunmak
demektir. Gerçekten Marksist
olmanýn ne anlama geldiðinden
baþlayalým. Mao ya da Stalin’e
yapýlmýþ olduðu gibi bir kült
yaratmak durumunda olamayýz.
Troçkist olmak, Troçki’nin her
yazdýðýný ya da her söylediðini
aynen kabul etmek deðil, týpký
Marx, Engels ve Lenin gibi
onu da eleþtirmek ve aþmak
anlamýna gelir. Çünkü
Marksizmin amacý bilimsel
olmaktýr ve bilim bize mutlak
ger-çeklerin bulunmadýðýný
öðretir.
Olumlu anlamýyla Troçkist
olmak, üç net analiz ve
programatik tutuma yanýt
getirmektir. Birincisi, dünyada ya da herhangi bir
ülkede kapitalizm var oldukça, eðitimden ya da sanattan
giderek yaygýnlaþan açlýk ve
yoksulluk gibi en genel
sorunlara kadar uzanan
konularýn hiçbirine gerçek ve
köklü çözümlerin getirilemeyeceðidir. Ayný þey olmasa da buna
baðlý bir baþka kriter de, kapitalizme karþý yýkýlana deðin acýmasýz
bir savaþ vermek ve onun yerine tüm
dünyada yeni bir ekonomik ve
toplumsal düzen kurmaktýr, ki bu
düzen sosyalizmden baþka bir þey
olamaz.
24
Ýkinci sorun, burjuvazinin mülksüzleþtirildiði yerlerde iþçi demokrasisinin uygulamada olmamasý
durumunda sosyalizmin inþasýnýn
olanaklý olamayacaðýdýr. Dünya iþçi
hareketinin en büyük belasý, bu
ülkelerdeki ve iþçi örgütleri,
sendikalar, partilerdeki bürokrasi ve
totaliter yöntemlerdir. Kendini iþçi
devleti ya da örgütü olarak
tanýmlayan bu devlet ve örgütler
bizzat bürokrasi tarafýndan
yozlaþtýrýlmýþ durumdadýr. En geniþ
demokrasi olmadýðý sürece
sosyalizmin inþasýný baþlatmak
olanaklý deðildir, zira bu salt bir
ekonomik inþa deðildir. Bu analizi
yapan yalnýzca Troçkizmdir. Ýþçi
demokrasisinin kurulabilmesi için bu
devletlerde ve sendikalarda devrimin
gerçekleþtirilmesi gerektiði sonucunu çýkaran yegane akým da odur.
Üçüncü yaþamsal nokta, bir grup
dev uluslararasý þirketin egemenliði
altýndaki dünya ekonomik ve
toplumsal gerçekliðinden gerekli
sonuçlarý çýkaran yegane akýmýn
Troçkizm olmasýdýr. Bu ekonomik
ve toplumsal olguya ancak bir
dünya örgütü ve uluslararasý
politikalarla yanýt verilebilir. Her
þeyin bizzat kendi ülkelerinde
çözümlenebileceðini düþünen
ulusalcý akýmlarýn cirit attýðý bu
dönemde, sorunlarýn dünya
ekonomisi düzeyinde ve tüm
dünyada yeni bir düzenin,
sosyalizmin kurulmasýyla çözümlenebileceðini savunan tek akým
Troçkizmdir.
Bu hedefe yönelik olarak, sosyalist
bir Enternasyonalin örgütlenmesine
dayalý sosyalizm geleneðine
dayanmak gerekir; dev çokuluslu þirketlerin devrilmesini
ve ancak dünya ölçeðinde
gerçekleþebilecek olan sosyalizmin kurulmasýný olanaklý
kýlabilecek strateji ve taktikleri
ancak böyle bir Enternasyonal
geliþtirebilir.
Eðer
ekonomi
dünya
ölçeðinde ise, iþçi sýnýfýnýn da
bir dünya örgütü ve dünya
politikalarý olmalýdýr. Tek tek
ülkelerde gerçekleþen devrimlerin uluslararasý ölçekte
yaygýnlaþabilmesi ve iþçi
sýnýfýnýn kendi kaderini kendi
ellerine alabilmesi amacýyla
daha yaygýn demokratik haklara
ulaþabilmesi de ancak böylece
olanaklýdýr.
Bütün bu nedenlerle günümüzde bir
dünya örgütüne sahip olanlar
yalnýzca Troçkistlerdir, küçük ve
zayýf bir örgüt, ama var olan yegane
Enternasyonal, Dördüncü Enternasyonal. Kendinden önceki
Enternasyonallerin geleneðini
devralan ve yeni olgular karþýsýnda
onu Marksist bir tarzda güncelleþtiren, uluslararasý mücadelenin
vazgeçilmez aracý olan Dördüncü
Enternasyonal.

Benzer belgeler