suyun üzerine yazma sanatı

Transkript

suyun üzerine yazma sanatı
HER TELDEN
SUYUN ÜZERİNE YAZMA SANATI
EBRU
Boyayı, aşkla suda buluşturan bir Osmanlı yadigârı: Ebru...
Günümüze kadar bir Osmanlı yadigarı olarak gelen
“Ebru” nun nasıl ve nerede ortaya çıktığını söyleyebilmek mümkün değildir. Sadece üzerinde yapıldığı tarih ve
hat örneği bulunan Ebrulu kağıtları vesika olarak kabul
eden tarihçilere göre, en eski Ebrulu kağıdın 1554 yılına ait bir Malik-i Deylemi yazısı olduğu söylenir. Fakat
Ebrunun bu örnekteki aşamaya gelinceye kadar bir hayli
zaman geçmesi gerektiğini düşünen tarihçiler, Ebru’nun
15. yy a kadar uzanabileceğinden bahsederler.
Avrupa’da Ebru hakkındaki yayınları kapsayan “Buntpapier” (Alacalı kâğıt) isimli eserde ve Türk ustalarımız arasındaki rivayetlere göre Ebru’nun Türkistan-Buhara’da
ortaya çıktığı söylenir. Hatta bazı tarihçilerin ortak kanısı, Türkistan’da Ebru’nun bir fal çeşidi olarak çıktığı
yönündedir. Türkistan şamanlarının fal bakmayı seven bir
toplum olduğu ve su üzerine boya atılarak, çıkan şekillerin yorumlanmasıyla bakılan bir fal çeşidinin, Ebru’ya ilk
örnek teşkil ettiğinden bahsedilir.
Ebru’nun Anadolu’ya; Buhara’dan yola çıkarak Büyük İpek
Yolu ile İran üzerinde “Ebri” ismini alarak geldiği bilinir.
Ebri; Farsça, bulutumsu, bulut gibi anlamları taşır. Kelime
daha sonra Türkçeye uygun bir şekle dönüştürülerek
“Ebru” şeklinde telaffuz edilmeye bağlanır. Aynı zamanda
Ebru kelimesinin yine Farsça’dan gelen ve “yüz suyu” an-
59
HER TELDEN
lamına gelen “Abr-u” kelimesinden geldiğini söyleyenler
varsa da, Ebru, bütün yazılı, basılı veya kaynak eserlerde
“ebri” olarak geçer.
Suyun üzerine yazı yazmak
“Su, nakış tutmaz diyen buraya gelsin.” Mevlana suyun
üzerinde yazı yazmak olarak da tanımlanan Ebru’yu uygulama aşamasına getirmek zahmetli bir iştir. Ebru yapımında, tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen
madeni boyalarla tamamen bitkilerden yapılan suda erimeyen boyalar kullanılıyor. Bu boyalar genişçe bir mermer üzerinde suyla karıştırılarak çamur haline getiriliyor
ve özel olarak şekillendirilmiş bir mermer kapta desteng
adı verilen yine mermer bir taşla sabırla ve ağır ağır 4 saat
kadar ezilerek, boya sürekli macun kıvamında tutuluyor.
Fakat boyayı oluşturma işlemi bununla da bitmiyor…
Boyaların su-öd dedikleri bir karışımla terbiye edilmesi
gerekiyor. Suyun üzerinde boyaların çökmeden yayılmasını sağlamak için yüzeyde gerilim sağlayan sığır veya
koyun ödü kullanılıyor. (Öd, safra kesesi tarafından salgılanan, hayvanların ve insanların vücutlarına aldıkları yağ-
60
ların parçalanmasını sağlayan bir salgıdır) Macun halinde
suyla ve ödle karıştırılan boyalar 2 ay süre ile karıştırılıp,
bekletilerek kullanıma hazır hala getiriliyor.
Ama tabii ki ebru sanatını icra edebilmek için boyaları
tutup serpebileceğimiz bir fırçaya ve boyayı yüzeyinde
tutabilen özel bir suya ihtiyacımız vardır.
…ve nihayetinde Ebru; sanatını yapacak kişinin özel bir
teknikle başladığı sapı “gül ağacı” ve ucu “at kılı”ndan yapılan fırçayla, “kitre”( Anadolu’da yetişen geven bitkisinin
kalbinden elde edilir) ile yapışkanlığı sağlanan suyun içine
meşakkatle hazırlanan boyalar serpilerek yapılıyor.
Ve fırçadaki boyaları,
suya serpmekle bitmeyecektir Ebru…
Ebru, Doğu’nun daha soyutlaşmış ve gönle hitap edişini
birebir resmeden bir sanat olmuştur. Aşk sanatı olarak
da ifade edilen Ebru, özellikle neyzenler tarafından icra
edilen bir sanat haline gelmiş ve felsefi yönüyle dikkat
çekmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan ebru desenlerine örnek olarak Barut Ebrusu (Hikmet Barutçugil), Necmettin Ebrusu (Necmettin Okyay) sayılabilir.
HER TELDEN
Akkase Ebru, Somaki Ebru, Hatip Ebru, Şal Ebru, Serpe
Ebru, Bülbül Ebru, Taraklı Ebru, Gelgit Ebru, Zemin Ebru,
Hafif Ebru, Dalgalı Ebru, Kumlu Ebru, Çift Ebru, Tarz-i Kadim Battal Ebru,Yazılı Ebru ise diğer ebru çeşitleridir.
Ebru sanatı, Ebru sanatçıları tarafından belirsizlikle ve nereye varacağı bilinmeyen bir serüvenle tanımlanıp, mistik
bir güç ve evren ile özdeşleştirilir.
Tekneye düşen her damla boyanın, ruhlarından damlayarak suyun üzerinde yeni şekiller oluşturduğunu düşünen
Ebru sanatçıları, hiçbir şeklin, rengin ve ritmin tekrarı olmayacağını düşünerek Ebru sanatını sonsuzlukla özdeşleştirirler. Felsefi yönüyle dikkat çeken Ebru sanatının kâinat
ile benzerliklerinden yola çıkarak, su üzerine kurulu evrenin yine su üzerinde tasvir edildiğini ve ebrunun el ile
değil gönül ile yapıldığını düşünürler.
Ebru yaparken düşen her damlanın başka şekilde görünmesinden, tıpkı gerçekte olduğu gibi hiçbir eşyanın renginin ve biçiminin de gerçek olmadığını ve Ebru’nun bu gerçeküstülüğü kanıtladığına inanırlar. Gül dalından yapılmış
fırçalarına her vuruşlarında kalpleri ile aynı ritimde çarpan
boyalarını aşkla suda buluşturan Ebru sanatçıları, belirsizliği, beklemeyi ve tevekkülü öğrendiklerini söylerler.
61
HER TELDEN
EBRUNAME
Bu şiir, merhum Mustafa Düzgünman tarafından 1950’li yılların başında kaleme alınmış
olup, kendisinin ebruyu ne gözle gördüğünü anlatması açısından özel bir önem taşımaktadır.
İmlâsına hiçbir müdahalede bulunmadığını belirten Uğur Göktaş’ın, “Ebru Terimleri Sözlüğü”
isimli eserinden olduğu gibi alınmıştır.
Ebrudaki görünen şu nukûşâta iyi bak,
Şuunât-ı ilâhîdir sıfatından ayan Hak
Nakş-ı sun’un pertevinden Hubb-u Rahman âflikâr,
Rûyetullah sırrıdır bu müsemmâdır her varak.
Zan etme ki bu eşkâlin hâlikıyız senle ben,
Gafil olup şirke dalma bir fâildir iş gören,
Fırça, çanak, boya, tekne vâsıtadır bilmiş ol,
Hep suver-i ilmiyyedir mezâhirde görünen.
Türlü türlü şekillerle arz-ı dîdâr eyleyen,
Kitâb, levha, sâir eşya zeyn-i envâr eyleyen,
fiuh ve câzip hatlarıyla kalb-i insan zevkiyâb,
Saltanat-ı ebrûdur bu aşk-ı izhar eyleyen.
Onaltıncı yüzyılında Turan ebru mebdei,
Orda zâhir olmuş amma burda bulmuş neş’eyi,
Yüce Türkler ülkesinde kemâl bulmuş bu hüner,
Rabbim dâim hıfz eylesin ebrû yapan zümreyi.
Ebru demek ebir demek yâni gökteki bulut,
Ab-ı rû da tutar mânâ su yüzüdür et şuhût,
Bir kelâm-ı farisîdir ebrû insan kaşları,
Her tevcihe sezâdır kim mânâsı da pek velût.
Kadîm ecdât yâdigarı müzeyyen bir san’âttır,
Tabiatten mülhem olan bu nakışlar mir’âttir,
Sâni-i Hak sun’undan hep kendi kendin seyreder
Nakış nakkaş şey-i vâhit bir vahdeti hikmettir.
Bu meslekte çok ustalar emek verip yetişmiş,
Biz yetiştik zevâline hepsi Hakka göç etmiş,
Büyük üstat Özbek fieyhi Ethem Kâmi Efendi,
Hezar-fen, pür mârifet bu san’âtta pîr imiş.
Son zamanlar şems-i ebru gurub etmiş nâgihân,
San’atkârı kalmamış hiç, ne de işten anlayan,
Bir er çıkmış Üsküdar’dan ihyâ etmiş bu zevki,
‹smi hattât Necmeddin’dir tek üstatdır bu zaman.
Üstadımız Necmi Molla çığır açmış bu işte,
Azimkârdır, muktedirdir anlayışta sezişte,
Lâle sünbül karanfille bezendirmiş ebruyu,
Tâlim etmifl tâliplere zevâl yok bu gidiflte.
Destizenkte ezilir hep renkli cism-i boyalar,
Sarı zırnık inatçıdır ebrucuyu oyalar,
Zırnık, lâhur, gül bahar, al ebruda hep esastır,
Bu dört renkle çok renk olur bu cümbüşte neler var.
62
Bu çeflitli boyaların cilvegâhı teknedir,
Rahm-i mâder gibi sanki reng-i vusla teşnedir,
Tekne içre kitre mahlûl bekler sırr-ı fıtratı,
Bazen tutar bazen tutmaz bir acâyip nesnedir.
Ayrı ayrı çanaklarda boyaların kıvamı,
Su, öd ile ayarlanır başlar işin devamı,
Kitreli su üzerine fırçalarla boyalar,
Serpilerek nakşedilir kâğıda çıkar tamamı.
Târif gerçi kolay amma tatbikatta güçlük var,
Tecrübesiz yapılırsa insân olur bî karar,
Görünüşe aldanıp da çok kolaymış deme sen,
Bir ihtisas işidir bu âşık olan er yapar.
Mütenevvî şekillidir ebrûların sureti,
Battal, hatip, taramayla gör âsâr-ı kudreti,
Karanfille lâle sünbül papatyayla menekşe,
Taraklı da tezyin eder bu elvân-ı kesreti.
Ebru yapan seyredende gam kasâvet bulunmaz,
Gönülleri tenşit eder zevkle doyum olunmaz,
Yapan hayran, bakan hayran, alan, satan hep ayran,
Bu ebrudan zevk almayan ebrucuya yâr olmaz.
Nazar kıldık kâinata baktım mutlak ebruya,
Vech-i yâri âyan gördüm salât ettim bu Ru’ya,
Kenz-i mahfi tezâhürü aşk-ı Hüdâ nümâyan
Ebru görüp Allah dedim irdim kalbi duyguya.
Bî hududu zevk-i elvan ebruculuk san’âti,
Erbâbının nazarında çoktur onun kıymeti,
Her varakta sırr-ı cemâl âşikârdır zahidâ,
Bu ebrûlar, bu safâlar hepsi aşkın hikmeti.
Ben ebrûya âşık oldum düştüm onun peşine,
Leylâ gibi nazlar etti yaramadı işime,
Bir aralık isyan ettim görmedim hiç iltifat,
‹nsaf edip yüzün güldü işler açtı başıma.
Besmeleyle tezgâh açıp ebru yapan kişiyiz,
Fırça ile su üstünde hüner satan kişiyiz,
Üstadımız Özbek şeyhi hem Necmeddin hocadır,
Büyüklere boyun kesip Hakka tapan kifliyiz.
Ey Mustafa nakş-ı sevda sana neler ö€retti,
Derûnunda duran nakkaş “Eynemâ”yı öğretti,
Bab-ı ebrû rehnümadır vech- bâkî fehmine,
Ârif olan bu ezharı bir noktadan seyretti.

Benzer belgeler