Haber Bülteni Sçm Sayı 14 - PDF

Transkript

Haber Bülteni Sçm Sayı 14 - PDF
Yorum
/KhasSCM
Editörün Köşesi
Bir akademik yılın daha sonuna
doğru yaklaşıyoruz. Akademik
konferansların sayısında hızlı bir
artışın görüldüğü bu döneme
bizim katkımız da 7 Mart Cumartesi
günü düzenleyeceğimiz Dünya
Futbolunda Hukuk ve Yönetişim
Konferansı olacak. Her sene bu
dönemlerde düzenlediğimiz
uluslararası etkinliklerin bu
seneki versiyonunda UEFA, FIFA
ve akademiden gelen değerli
katılımcılar bizlerle deneyimlerini
paylaşacaklar.
Özellikle spor hukuku alanında
yönetmelikler, kurallar ve hatta
yasalar hızlı bir devinim içerisindedir.
Dolayısıyla değişen kurallar yeni
yapıların oluşmasına, bu yeni
yapılar da işleyişin ve nihayetinde
sistemin de değişmesine neden
olur. Her sene bu konferansları
düzenlememizin en önemli
sebeplerinden biri de değişen bu
yapıların en güncel halini sizlere en
yetkin ağızlardan sunabilmektir.
Avrupa futbolunun regülatörü
olan UEFA’nın Tahkim Kurulu Başkanı
Pedro Tomas Marquez ve Disiplin
ve Dürüstlük Birimi Başkanı Dr.
Emilio Garcia Silvero’nun yanısıra,
dünya futbolunun yegane sahibi
olan FIFA’nın Oyuncu Statüleri ve
Yönetişim Departmanı Başkanı
Omar Ongaro ve son olarak da
İngiltere’nin bir numaralı Spor
Yönetimi bölümüne sahip olan
Loughborough Üniversitesi Öğretim
Üyesi olan Yard. Doç. Dr. Borja
Garcia Garcia 7 Mart’ta bizlerle
UEFA ve FIFA’nın hukuki ve yönetim
prosedürlerini paylaşacaklar.
Programımızı kamu yararını
gözettiğimiz için herkese
açık şekilde ve ücretsiz olarak
düzenlemekteyiz. Ancak
kontenjanımız sınırsız değil, yalnızca
150 kişi. Eğer siz de bu etkinlikte yer
almak istiyorsanız mutlaka 5 Mart
Perşembe günü saat 18:00’a kadar
web sitemizden online kaydınızı
gerçekleştirin.
Herkese bol sporlu günler
dilerim.
Emir Güney
Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü
@KhasSCM
Şubat 2015, Sayı 14
Dünya Futbolunda Hukuk
ve Yönetişim Konferansı 7
Mart Cumartesi günü Kadir
Has Üniversitesi Kadir Has
Kampüsü’nde düzenlenecek.
UEFA, FIFA ve akademiden
seçkin konuşmacıların katılacağı
etkinlik 10:00-17:30 saatleri
arasında gerçekleşecek.
S
Dünya Futbolunda
Hukuk ve Yönetişim Konferansı
Kadir Has’ta Düzenleniyor
por Çalışmaları Merkezi’nin
2014/2015 akademik yıl
programı kapsamında
düzenlenecek olan
“Dünya Futbolunda Hukuk ve
Yönetişim” Konferansı, 7 Mart
2015 Cumartesi günü Kadir
Has Üniversitesi Kadir Has
Kampüsü Cibali Salonu’nda
gerçekleşecektir.
UEFA Tahkim Kurulu Başkanı
Pedro Tomas Marquez, UEFA
Disiplin ve Dürüstlük Birimi
Başkanı Dr. Emilio Garcia
Silvero, FIFA Oyuncu Statüleri ve
Yönetişim Departmanı Başkanı
Omar Ongaro ve İngiltere
Loughborough Üniversitesi
Spor Yönetimi Bölümü Öğretim
Üyesi Yard. Doç. Dr. Borja Garcia
Garcia’nın sunumlarını yapacağı
etkinlik 10:00-17:30 saatleri
arasında düzenlenecek.
Dünya futboluna yön veren iki
büyük organizasyon olan UEFA
ve FIFA’nın hem hukuki hem de
yönetim yapılanmalarının ve bu
alanlardaki süreçlerin anlatılacağı
etkinlik dört sunumdan oluşacak.
Konferansa katılım ücretsizdir
ve kayıtlı tüm katılımcılara
etkinliğin sonunda ‘Katılım
Sertifikası’ verilecektir. Kayıt
için son tarih 5 Mart Perşembe
saat 18:00. Etkinliğimiz 150
kişilik kontenjanla kısıtlı olduğu
için kayıt süresi dolmadan
kontenjanın dolması durumda
kayıtlar sona erdirilecektir.
Detaylı bilgi ve kayıt için
aşağıda bulunan website
ve sosyal medya adreslerini
kullanabilir veya 0212 533 65
32 / 1483 nolu telefondan Spor
Çalışmaları Merkezi Müdürü Emir
Güney’e ulaşabilirsiniz.
Website:http://scm.khas.edu.tr
Facebook:/groups/KhasSCM
Twitter:@KhasSCM
mail:[email protected]
ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM
1
Haberler / Etkinlikler
Kitap Tanıtımları
Konferans
Duyuruları
Konferans Adı: Sport in the
Peripheries: Past and Present
Yer: Krakow, Polonya
Tarih: 13-14 2015
Özet Gönderimi: 31 Mart 2015
Website: : http://www.historia.
uj.edu.pl/instytut/aktualnosci
/-/journal_content/56_
INSTANCE_HHZz6jpygLFn/
11050764/79496336
Konferans Adı: Sport and
Discrimination Conference 2015
Yer: Londra, İngiltere
Vefa’nın Galip’i: Galip
Haktanır’ın Anıları
Futbol Bir Aşk
Fethi Aytuna, (Ocak 2015)
Halit Kıvanç, (Şubat 2015)
“N
ihayet kış gelmiş, okulda
sobalar yanmaya başlamıştı.
Bahçedeki oyun saatlerimiz
bitince koşarak sobanın başında
toplanıyorduk. Dersler ve etütler bittiği
zaman da bahçede oyun yeri kapmak
için yarış başlıyordu. Bezden imal
ettiğimiz toplarla maç yapıyorduk,
fakat üst sınıflardan öğrendiğimiz
bilgiler sayesinde bu bez topları öyle
güzel yapıyorduk ki, hakiki toptan
farkı kalmıyordu. Önce bize verilen
çorapları söküp rulo yapıyor, sonra
yataklardan kopardığımız pamukları
top gibi yuvarlıyor, söktüğümüz iplikleri
muntazam olarak sarıyor, yüzümüzü
silmek için verilen peçeteleri kesip
bunun üzerine kaplıyor, son olarak kesik
yerleri dikiyorduk. Böylece topumuz
oynamaya hazır hale geliyordu.”
Galip Haktanır, 1950’ler ve
’60’larda Vefa’nın ve Türkiye’nin
önemli oyuncularındandı. Dönemin
gazetelerinin tarifiyle “fevkalade
teknik ve o nispette enerjik oyunu”,
onu milli takıma taşımıştı. İslâm Çupi,
“valse benzeyen müthiş tekniği”nden
bahsetmişti, o zamanların “Kör
Galip”inin… Galip Haktanır, Fethi
Aytuna’nın yayına hazırladığı anılarında
sadece o yılların futbol âlemini
anlatmıyor. “Darüşşafaka terbiyesini”
öğreniyoruz ondan. 1930’lardan
günümüze kadar İstanbul hayatından
sahneler izliyoruz. Günümüze kadar
uzanan, hevesle, sevgiyle dolu bir
hayatın doygunluğunu paylaşıyoruz.
(Tanıtım Bülteninden)
2
ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM
F
utbolu her şeyden
önce dostluk, kardeşlik,
arkadaşlık ve gerçek
bir aşk gibi düşünen Halit
Kıvanç, futbolu kariyerinin
en üst noktasına koymakla
kalmadı, bütün hayatını
ona adadı. Spiker, yazar,
gazeteci ve çok iyi bir
futbol yorumcusu olarak
bütün anılarını bu kitapta
harmanladı.
Dünya ve Avrupa Kupası
maceralarından ezeli
rakiplerin Türkiye Kupası
karşılaşmalarına, futbol
kurallarının geçirdiği
evrimden Türkiye’de
yayıncılık tarihine kadar
birçok gelişmeyi Halit
Kıvanç’ın üslubuyla
okuyacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)
Tarih: 1 Mayıs 2015
Özet Gönderimi: Website: https://
sportanddiscrimination.
wordpress.com/
Konferans Adı: ISHPES 2015
Congress
Yer: Split, Hırvatistan
Tarih: 18-22 Ağustos 2015
Özet Gönderimi: 1 Nisan 2015
Website: http://www.ishpes
2015.com/
Makale Duyurusu: Gaming
Identity: Sports and Cultures,
Local and Global
Özet Gönderimi: 15 Şubat 2015
Makale Gönderimi: 15 Haziran
2015
Website: http://www.h-net.org
/announce/show.cgi?ID=217728
Yorum
Vatan Millet Futbol*
Tanıl Bora
Yazar, Yayıncı
19./20. yüzyıl dönümünde Almanya’da
futbolu idare eden makamlar tarafından
moral eğitim için yazdırılmış “Futbolcunun
yemini”nin sözleri, anavatan savunması ödevi
ile erkek olma şerefini birleştirir: “Ey ana[baba]
vatan, kutsal ülke/ Erkekçe özgür olma/ Görevi
verdin hepimize/ Özgürlük ve adalet getirmek
sana/ Mübarek anavatanı korumak/ Şanımız,
şerefimiz! / (…) Genç kanımızı adıyoruz sana/
Kutsa bizi, erkek olalım, sağlam, cesur olalım!”
1882’de yine Almanya’da yayımlanan bir
futbol el kitabı, bu sporu bir “muharebe” olarak
tasvir ediyordu: “On birer savaşçıdan oluşan
iki taraf, muharebe vaziyetindedirler. Büyük bir
meşin topu ayak yardımıyla düşman bölgeye
taşımak ve mümkünse düşmanın kutsalını
oluşturan kaleye sokmaktır. Bunu başaran bir
kale düşürmüş olur ve düşürülen kalelerin
sayısı kimin galip geldiğini tayin eder. Her
takımın başında, kuvvetlerini sahaya yayarak
önderlik eden bir kaptan bulunur. En öne,
topun gelmesinin bekleneceği yere, becerikli,
dayanıklı ve hücuma yatkın iki oyuncu koyacak,
ordusunun büyük kısmı bunların arkasına
dizilecektir. Kaptan ise tehlike anında devreye
girmek üzere onların gerisini kollayacaktır.”
Örnekleri Almanya’dan vermem tesadüf
değil. Birinci Dünya Savaşı öncesinde sporu,
erkek nüfusu dinç ve her an savaşa hazır
halde tutmanın bir vasıtası olarak örgütleme
stratejisi, Prusya militarizminin hükmü altındaki
Almanya’da geliştirilmişti. Sporu bir “barış
içinde savaş” yöntemi olarak gören bu strateji,
topyekûn savaş kavramına dayanıyordu.
Topyekûn savaş, Alman milliyetçiliğinin ulusdevlet inşası ve emperyalist rekabetteki geri
kalmışlığını telâfi etmeye dönük saldırganlığının
ifadesiydi. Buna göre modern zamanda savaşlar
ordular arasında değil tümüyle milletler
arasında verilecekti, dolayısıyla milletin
‘bütün kuvvetlerinin’ bu uğurda seferber
edilmesi gerekiyordu. Futbol bu seferberlik
içinde araçsallaştırılırken, Almanya’da futbolu
yönetenler de, topyekûn savaş kavramına
‘ilişerek’ bu sayede (yabancılık/İngilizlik ithamı
altındaki) bu sporun statüsünü yükseltme
taktiğini izlediler.
Ancak futbolun militaristleştirilmesinin
Alman icadı olduğunu düşünmemeli! Alman
topyekûn savaş kavramı, futbolda ekili
militarist tohumu sulayıp büyütmüştü sadece.
1990’larda Fransa, İspanya, Almanya spor
basınlarında yapılan bir taramada, muharebe,
muharebe meydanı, top ateşi, topa tutmak,
bombalamak, barut kokusu, kılıç ustası,
savaşçı ruhu, hava saldırısı (yüksek ortalar
kastediliyor!), generaller-erler (liderler ve
‘emekçi’ oyuncularla ilgili), fetih, cephane
gibi askerî terimlerin sıklıkla kullanıldığı
saptanmıştı. İspanya basınında bir galibiyeti
anlatırken, Endülüs’ün ele geçirilip Müslüman
ve Yahudilerin kitlesel kırıma uğratılmasının
veya göçe zorlanmasını ifade eden reconquista
mecazına başvurulması; Alman takımlarının
ataklarının, Nazilerin 2. Dünya Savaşındaki
askerî terminolojisinden alınma Blitzkrieg
(yıldırım savaşı) adıyla anılması gibi uğursuz,
tehlikeli kullanımlar da eksik değildir. İngiltere
basını ve taraftarları, Almanya’yla oynadıkları
her maçtan önce yılmadan 2. Dünya
Savaşındaki zaferlerine atıfta bulunurlar.
Türkiye’de medyanın futbol söyleminde de
bir Avusturya maçı söz konusu olduğunda
“Viyana kuşatması” mecazının vazgeçilmez
bir refleks gibi devreye girdiğini, katı savunma
yapan takımlar için -son yıllarda seyrelse de,
on yıllarca- “Çanakkale geçilmez” sloganının
kullanıldığını biliyoruz.
Futbolun militarist tahayyülü, bir başka
düzlemde, milliyetçilikle eklemlenerek, onu
milletler arasındaki amansız mücadelenin
bir zemini olarak görmekle ortaya çıkar.
Genel olarak spor müsabakaları, galibiyet
ve mağlubiyeti rakamsallaştırmalarıyla, millî
rekabet ideolojisini beslemeye elverişlidirler.
Futbol, kitlesel bir seyirlik olmasının yanında,
oyunun dinamiğiyle ilgili askerî mecazların
yerleşikliğinden ötürü, bilhassa elverişlidir.
Mecazların askerîliğinden öte, Bourdieu’ye
göre, modelini savaşın verdiği bir boy
ölçüşme ve muzaffer olma ‘güdüsüyle’ (libido
dominandi: tahakküm libidosu) belirlenen
oyunları hayatın kendisi gibi ciddiye almak,
erkeklik için kurucu mahiyette bir illusio’dur.
İki erkek grubunun sert, erkekçe boy ölçüştüğü
bir spor olması, makalenin ilk bölümünde ele
alınan maçist boyutla militarizmi milliyetçilik
zemininde iyice hararetli biçimde kaynaştırır.
Askerce tavır, milliyetçiliğin ajitasyonuyla,
erkekçe tavrın şahikası olur. Fenerbahçeli milli
savunma oyuncusu Basri Dirilimli’nin (19291999) ikonlaştırılma tarzı, bu kaynaşmanın
bir timsalidir. Basri, onu krampon darbesiyle
yarılmış kafasına sardığı bandajından kan
sızarken gösteren fotoğrafıyla ve “Mehmetçik”
lâkabıyla özdeşleşmiştir. Hırsla, azimle, acıyı
duymadan, erkekçe, tekmeye kafa sokmanın,
canını hiçe saymacasına adanmanın en yüksek
mertebesinin asker, yani Türk askeri, yani
Mehmetçik olmak olduğunu bir defa daha
hatırlatır bu ikonografi bize.
Türkiye’de Militarizm ve Spor
Cumhuriyetin kuruluş döneminde oyun
olmaktan ziyade beden terbiyesi işleviyle
düşünülen spor, nüfusu, bilhassa erkek nüfusu
fiziken ‘şekle sokmanın’ bir aracı olarak
tasarlanmıştı. Aslında, daha Geç Osmanlı
döneminde girilmişti zaten bu yönelime. Spor,
hem sağlıklı bir nüfus elde etmenin, hem bu
nüfusu endüstriyel işgücü olmaya müsait bir
disipline sokmanın, hem de onu askerî açıdan
hazır kıta olarak tutmanın bir işleviydi. Kurucu
askerî seçkinler topyekûn savaş doktrininden
derinlemesine etkilenmişlerdi. İki savaş arası
dönemde Nazilerin spor örgütlenmesini örnek
almaya çalışmaları, bu etkilenmenin devamı
idi. Lâkin, Almanya’nın geç-modernleşme
sürecinin ‘anomalisini’ tanımlamak üzere
kullanılan terime başvurursak, Türkiye’nin
Sonderweg’inde (kendine mahsus yolunda),
futbol bu stratejinin tercih edilen spor
dallarından biri olmadı, dahası caydırılmak
istendi. Futbola, kitlesel değil seyirlik bir spor
olduğu ve beden terbiyesinden ziyade oyun
işlevi öne çıktığı için kuşkuyla bakılıyordu.
Teşvik ettiği taraftarlık kültürü ve fanatizm
nedeniyle, millî birliği pekiştirme yerine
vatandaşlar arasında ‘bölünmelere’ yol açması
da hoş karşılanmıyordu.
Vatandaşlık bağından başka bir Türklük
ölçüsü tanımayan siyasî-cumhuriyetçi millet
tanımı ile Türklüğü özselleştiren etno-dinsel
millet tanımı arasındaki, ikinci kutbun
bariz biçimde ağır bastığı gerilimi biliyoruz.
Kulüp takımlarının yabancı kontenjanından
tasarruf etme ihtiyacı doğrultusunda
ya da milli takımda oynatma niyetiyle
vatandaşlığa geçirilen yabancı futbolculara
(tıpkı vatandaşlığa geçen başka ‘ecnebilere’
olduğu gibi) kural olarak Müslüman-Türk ismi
takılması (Mehmet Aurelio, Gökçek Wederson,
Mert Nobre, Mertol Karatay Batista…), etnokültüralizmin açık bir örneğidir. Dünyanın
başka hiçbir yerinde, tabiyet değiştiren ya da
göçmen kökenli sporcuların, otantik isimlerini
değiştirmeye zorlanmaları (açıkça bir zorlama
olmasa bile bunun beklenmesi) vaki değildir.
Dahası, Brezilyalı Marco/Mehmet Aurelio’nun
milli takım kadrosuna alınması medyada kronik
tartışma konusu olmuş, horlayıcı imaları açık
‘devşirme’ terimi kullanılmış, Fenerbahçe’de
oynadığı dönemde bir defasında tribünde
rakip taraftarlarca “Mehmet olunmaz,
Mehmet doğulur” pankartı açılmıştır.
Futbol ortamı, Türk milliyetçiliğinin kurucu
uğraklarından biri olan Batı kompleksini ve
garbiyatçı fanteziyi teşhis etmek için bire
birdir. Bir yandan Batı’ya özenmenin hasedi,
öte yandan Batı’nın Türkiye’yi dışladığı hatta
sürekli onun kuyusunu kazdığı inancına dayalı
hınç duygusu… “Derslerini verme”, “Türk’ün
kim olduğunu gösterme” hırsıyla iç içe, Batı
nezdinde tanınma talebi… ‘Batı’dan daha Batılı’
bir performansla kendini (Batılılığını) kanıtlama
kaygısı; bu kaygının yakıtı olarak, ‘Batı gözüyle
nasıl görünüyorum’ endişesi… Milli maçlar
veya Türk takımlarının Avrupa takımlarıyla
yaptıkları müsabakalar, bu karmaşaların en
yalın ifadelerine vesile olur. En yalını, herhalde,
1990’ların başlarından beri bu maçlarda
söylenen şu tezahürattır: “Avrupa Avrupa
duy sesimizi/ İşte bu Türklerin [veya yerine
göre: Fener’in, Cimbom’un…] ayak sesleri/
Avrupa Türklerle [veya: bizimle] başa çıkamaz/
Avrupa [burada rakip takımın adı geçer] ibnesi
kolla kendini.” Bununla beraber, biliriz ki,
“Avrupa”yla boy ölçüşmek, kendini Avrupa
platformunda kanıtlamak, kısacası “Avrupa”
nezdinde kabul görmek, güzel gollerin on
yıllarca “Avrupâî” sıfatıyla övüldüğü bu ülkede,
vazgeçilmez bir erektir. 2000’lerde, Avrupa ve
dünya platformunda elde edilen başarıların,
söz konusu hınç-haset tansiyonunu bir ölçüde
düşürdüğünü gözlemek mümkündür. “Avrupa
Avrupa duy sesimizi…” tezahüratının kullanımı
tavsamış, Avrupa platformundaki rekabette
takım kimlikleri öne çıkmış, milli takımla ilgili
eleştirel bakış keskinleşmiştir.
Futbol ortamında milliyetçi grupların
nüfuzlu olduğu camialar, tribünler elbette
vardır ama genellikle futbolda milliyetçilik
söylemi, tutarlı, bütünlüklü, ‘doktiner’ bir
temele dayanmaz, performatif, gösterisel,
‘pop’ bir nitelik taşır. Taraftar fanatizmi,
cinsiyetçi, militarist, milliyetçi sloganları
her rakibe karşı seferber eder; onun temel
derdi, esas düşman figürü, takımının o günkü
rakibidir. Fakat bu, cinsiyetçi, militarist,
milliyetçi zihniyet kalıplarının bu vesileyle
yeniden üretildiği gerçeğini değiştirmez.
Slogan klişeciliğiyle ‘berkitilen’ bu zihniyet
kalıpları, düşünce-öncesi ve siyaset-öncesi
kanaatler denen önyargılar zeminini döşerler.
Milliyetçiliğin sıradanlaşması, olağanlaşması,
işte bu önyargılar zemininde mümkün
olur. Türkiye’de de futbol, milliyetçiliğin
olağanlığının ve her yerdeliğinin yeniden
üretiminde bereketli bir alandır.
* Yazarın, Nurseli Yeşim Sümbüloğlu’nun derlediği
Erkek Millet Asker Millet kitabı (İletişim Yayınları,
İstanbul 2013) içindeki makalesinden bir bölümün
kısaltılmış halidir. Fotoğraf: Nuray Önoğlu
ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM
3
Haberler / Etkinlikler
“Atletizm Forumu: Nereye Koşuyoruz”
Kadir Has’ta düzenlendi
Türkiye Atletizm Eğitim ve
Dayanışma Vakfı’nın (TAV)
düzenleyeceği ve Kadir Has
Üniversitesi Spor Çalışmaları
Merkezi’nin ev sahipliği
yaptığı “Atletizm Forumu:
Nereye Koşuyoruz” 7 Şubat
Cumartesi günü Kadir Has
Üniversitesi Kadir Has
Kampüsü’nde düzenlendi.
İstanbul ve çevresinden
atletizm dalında çalışan
antrenör, akademisyen, il ve
ilçe sorumluluarı ve bu spora
gönül vermiş bir çok kişinin
katıldığı bu forumda özellikle
İstanbul’da atletizm yapmanın
zorlukları ve bu zorlukları
aşmak için alınabilecek
önlemler konuşuldu.
(Soldan Sağa) Prof.
Dr. Hasan Kasap,
TAF Başkanı Fatih
Çintimar, TAV
Başkanı Ali Ergenç
Prof. Dr. Hasan Kasap ve İpek Özgüden
toplantı moderasyonunu gerçekleştirirken
Kadir Has Üniversitesi
Spor Çalışmaları Merkezi
Aylık Haber Bülteni
Editör: Emir Güney
Tasarım: Birsen Duyar Akdemir
Katkıda bulunanlar: Tanıl Bora
Adres: Kadir Has Üniversitesi
Spor Çalışmaları Merkezi, Fatih, İstanbul
Telefon: 0212 533 65 32—1483
Email: [email protected]
4
ŞUBAT 2015 | HABER BÜLTENİ SÇM
Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı
Fatih Çintimar ve Türkiye Atletizm
Eğitim ve Dayanışma Vakfı Başkanı Ali
Ergenç’in yaptıkları açılış konuşmalarının
ardından TAV Yönetim Kurulu Üyeleri
Prof. Dr. Hasan Kasap ve İpek Özgüden’in
moderatörlüğünü yaptığı sunum ve
ardından forum kısmına geçildi.
Özellikle İstanbul’da atletizm
yapılabilecek tesislerin sayısının ve
kalitesinin yetersizliği konularında görüş
ve önerilerin dinlendiği bu etkinlik 15:0019:00 saatleri arasında düzenlendi.
Spor Çalışmaları Merkezi Telefon: 0212 533 6532 / 1483
Spor Çalışmaları Merkezi E-mail: [email protected]

Benzer belgeler

Haber Bülteni Sçm Sayı 19 - PDF

Haber Bülteni Sçm Sayı 19 - PDF yönetimi ve spor iletişimi alanlarında yoğun bir eğitim programı bekliyor olacak. Herkese bol sporlu günler dilerim. Emir Güney Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü

Detaylı