İncele

Transkript

İncele
MERKEZ
Merkez Mahallesi Geçit Sokak
No: 2 34381 Şişli / İSTANBUL
Tel: (212) 232 01 04 (pbx)
Faks: (212) 241 76 19
e-posta: [email protected]
www.mess.org.tr
ANKARA BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Beştepeler Mahallesi Nergis Sokak
Via Tower No: 7B/6 D:10 06330
Yenimahalle / ANKARA
Tel: (312) 219 10 80 (pbx)
Faks: (312) 219 18 50
e-posta: [email protected]
BURSA BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Çekirge Mahallesi Çekirge
Caddesi İntam İş Merkezi
No:101/4 D: 401 16265
Osmangazi / BURSA
Tel: (224) 236 38 62–236 38 86
Faks: (224) 236 98 94
e-posta: [email protected]
İZMİR BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey
Caddesi Heris Tower No: 55/6
D: 61 35210 Konak / İZMİR
Tel: (232) 482 25 70 (pbx)
Faks: (232) 484 45 80
e-posta: [email protected]
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014
BOSCH TÜRKİYE
TEMSİLCİSİ
STEVEN YOUNG:
“DEĞİŞİMİ TAKİP
EDEN, UYUM
SAĞLAYAN VE
UYGULAYABİLEN
YARININ
LİDERİ OLACAK”
KENDİ KÜÇÜK AMA
FIRSATLARI BÜYÜK
ÜLKE SLOVAKYA
ÇELİK SEKTÖRÜ
GLOBAL
PİYASALARDAN
ETKİLENİYOR
BAŞKAN’DAN
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE ÖNCÜ
ROLÜMÜZÜ SÜRDÜRÜYORUZ
Ekonomik ve siyasi açıdan çok yoğun geçen, ekonomik istikrarı korumaya çalıştığımız bir yılı geride
bırakmak üzere iken, coğrafyamızdaki jeopolitik gelişmelerin ve tehlikelerin çok ciddi boyutlara
vardığı eylül-ekim aylarında maalesef yurtiçindeki elim olaylarla karşılaştık. Kaybolan canlar elbette
hepimizi fazlasıyla üzmüştür. Sağduyunun, uzlaşmacı anlayışın ve hepimizin olan bu ülkeye duyulan
sevginin öne çıkması, geçmişte yaşadığımız trajedinin tekrarlanmasını önleyecektir.
Siyaset ve iş dünyasının bu yoğun koşturması arasında, sendikamızın 55’inci yıldönümünü kutladık.
Ülkemizin ilk işveren sendikası olarak çalışma yaşamına ve endüstri ilişkilerine hizmet etmeye devam
edeceğiz.
Bu yıl güzel gelişmelerin yanında hepimizi üzen iş kazaları da yaşandı. MESS olarak, iş sağlığı ve
güvenliği konusunda sürekli iyileştirmeyi, bilimsel çalışmaları ve yapıcı sosyal diyaloğu ön planda
tutuyoruz. İş sağlığı ve güvenliği konusunda sıfır kaza hedefine erişebilmenin ancak anlaşılır ve
uygulanabilir bir mevzuat, doğru bilgilendirme ve denetimler, güncellenen doğru eğitimler, etkili
rehberlik hizmetleri ve iyi uygulamaların desteklenmesiyle mümkün olabileceğine inanıyoruz. Birçok
modern yasanın çıkarılmasında önemli rol oynayan MESS, özellikle Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun revize edilmesine yönelik çalışmalarda işveren kesimi
olarak yapıcı bir tutum içinde olmaya azami gayret gösteriyor.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda öncü rolümüzü sürdürmeye kararlı olduğumuz için, üstümüze
düşen her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu sayımızda “Kapak” konusu olarak haberini
yaptığımız, “CEEMET-MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı” da bu çerçevede gerçekleştirdiğimiz
bir çalışma. İşveren dergisi olarak bu sayımızdaki “MESS’ten Haberler” bölümünde, toplu sözleşmeler,
eğitim çalışmaları, Ferrosh Projesi gibi faaliyetlerimize yer verdik.
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini’nin “Dünya Gündemi” köşesinde dünya ekonomisini
değerlendirdiği bu sayımızda, Dr. Rüştü Bozkurt da “Ekonomi Gündemi” başlıklı köşe yazısında
sanayicilerimize, “Kayıtlarınızı tutarak, işyerinizde veri oluşturun” uyarısında bulunuyor. Bu
sayımızdaki “Dünya Turu”nda, ABD, Almanya, Fransa, Hindistan, İtalya, Hollanda, İspanya ve
Singapur’daki ekonomik gelişmelerle ilgili haberler ilginizi çekecektir.
Bu sayıda ilk kez yer verdiğimiz “Sanayicinin Sesi” bölümünde Bosch Türkiye Temsilcisi Steven
Young ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Young’un “Değişimi takip eden, uyum sağlayan ve uygulayabilen,
yarının lideri olacak” sözü hem sanayi kuruluşlarımız hem sanayicilerimiz hem de geleceğin
sanayicileri için önemli diye düşünüyorum. “Çalışma Mevzuatı” bölümünde, yeni Torba Yasa’nın
değerlendirildiği dergimizde, “Alternatif Pazarlar” bölümünde ise kendi küçük ama fırsatları büyük
olan Slovakya’yı sizlere tanıttık. “Sektör Analizi”nde ise çelik sektörünü masaya yatırdık.
Unesco’nun dünya mirası ilan ettiği, tarihin en köklü medeniyetlerden Hititler’in başkenti olan
Hattutaş’la ilgili “Gezgin” yazımızı, özellikle tarihe ve arkeolojiye meraklı olanların okumalarını
öneriyorum. Avrupa Birliği’ndeki gelişmeleri ele aldığımız “Avrupa Penceresi”nden bölümünü de
ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.
Mehmet C. Betil
MESS Yönetim Kurulu Başkanı
1
İÇİNDEKİLER
4
MESS’TEN HABERLER
16
ÜYELERİMİZDEN
20 KAPAK
20
CEEMET-MESS KONFERANSI’NDA
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MASAYA
YATIRILDI
24 DÜNYA GÜNDEMİ
AVRUPA TİPİ ABENOMICS:
DRAGHINOMICS
26 DÜNYA TURU
ABD-ALMANYA-FRANSA-HİNDİSTANİTALYA-HOLLANDA-İSPANYASİNGAPUR
28
SANAYİCİNİN SESİ
BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN
YOUNG: “DEĞİŞİMİ TAKİP EDEN,
UYUM SAĞLAYAN VE UYGULAYABİLEN
YARININ LİDERİ OLACAK”
32
ÇALIŞMA MEVZUATI
ÇALIŞMA MEVZUATINI DA
İLGİLENDİREN 6552 SAYILI (TORBA)
YASA NELER GETİRİYOR?
26
34 MEVZUAT
KAYIP KAÇAK BEDELİNDE
YENİ DÖNEM
36
ALTERNATİF PAZARLAR
KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI
BÜYÜK ÜLKE SLOVAKYA
42
EKONOMİDE GÜNDEM
HER SABAH YENİ BİR DÜNYA
KURULUYOR...
44
SEKTÖR ANALİZİ
ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL
PİYASALARDAN ETKİLENİYOR
50
AVRUPA PENCERESİNDEN
YENİLİKÇİLİKTE TÜRKİYE
AB’NİN GERİSİNDE
52
GEZGİN
UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI,
HİTİTLER’İN BAŞKENTİ HATTUŞAŞ
56
SAĞLIK
HANGİ BENLER ALARM VERİYOR?
58
İNGİLİZCE
2
36
28
KÜNYE
50
44
52
56
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014
BOSCH TÜRKİYE
TEMSİLCİSİ
STEVEN YOUNG:
“DEĞİŞİMİ TAKİP
EDEN, UYUM
SAĞLAYAN VE
UYGULAYABİLEN
YARININ
LİDERİ OLACAK”
KENDİ KÜÇÜK AMA
FIRSATLARI BÜYÜK
ÜLKE SLOVAKYA
ÇELİK SEKTÖRÜ
GLOBAL
PİYASALARDAN
ETKİLENİYOR
MESS Adına Sahibi
Mehmet C. Betil
Yönetim Kurulu Başkanı
Yazı İşleri Müdürü
Av. Hakan Yıldırımoğlu
Genel Sekreter
Yayın Kurulu
Dr. Aykut Engin
Av. Erten Cılga
Av. Mesut Ulusoy
Av. İlhan Doğan
Av. Ender Kızılray
Dr. Tuba Yaman Aydın
Altan Çetinkal
Fatih Tokatlı
Çisem Kılıç
Yazışma Adresi
MESS Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası Merkez Mahallesi
Geçit Sokak No: 2 34381
Şişli-İstanbul
Tel: 0212 232 01 04 (pbx)
Faks: 0212 241 76 19
Yayın Türü
Yerel süreli yayın.
YAYINA HAZIRLIK
Baskı Tarihi
Kasım 2014
Genel Yönetmen
Gürhan Demirbaş
Genel Yönetmen Yardımcısı
Eser Soygüder Yıldız
Görsel Yönetmen
Hakan Kahveci
Editör
Seher Karataş
Fotoğraflar
Eren Aktaş
Grafik Tasarım
Ozan Öz
Yazı ve resimler kaynak
gösterilmek suretiyle
kullanılabilir. Dergide yazılan
yazıların sorumluluğu yazarlara
aittir. MESS İşveren dergisinin
basımında geri dönüşümlü kağıt
kullanılmaktadır.
ISSN 1300-9699
İletişim / Yazı İşleri
0212 440 27 82
Pazarlama
0212 440 27 65 / [email protected]
Baskı
Gezegen Basım Ltd. Şti.
www.gezegenbasim.com.tr
Tel: 0212 325 71 25
e-posta
[email protected]
İnternet Adresi
www.mess.org.tr
3
MESS’ten haberler
MESS, 55’İNCİ YILINI KUTLUYOR
İLKELİ 11 GİRİŞİMCİ TARAFINDAN 14 EKİM 1959 YILINDA KURULAN TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI
(MESS) 55’İNCİ YILINI KUTLUYOR. OTOMOTİV, DEMİR-ÇELİK-DÖKÜM VE BEYAZ EŞYA SEKTÖRLERİNDE FAALİYET
GÖSTERENLERİN ÜYE OLDUĞU MESS, 217 ÜYESİNİN ÇALIŞANLARI İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YAPIYOR.
Ülkemizin ilk işveren
sendikası olarak metal
işkolunda faaliyet gösteren
sanayi kuruluşlarının temsilcisi
ve sesi olan Türkiye Metal
Sanayicileri Sendikası (MESS),
bundan 55 yıl önce 14 Ekim
1959 tarihinde İstanbul’da
ileri görüşlü ve sanayileşmeye
kendini adamış ilkeli 11
girişimci tarafından kuruldu.
Çalışma yaşamına ve endüstri
ilişkilerine yön veren MESS’in
temel amacı, üyelerinin ve
üye işyerlerinde çalışanların
ortak yararları doğrultusunda
iş barışını ve huzurunu sürekli
kılmak ve yaygınlaştırmak,
ülkemiz ekonomi ve
sanayisinin kalkınmasına
katkıda bulunmak, güven
ve diyaloğa dayalı hizmet
üretmek.
MESS, Türkiye ihracatının
yüzde 20’sini, sanayi
kesiminin cirosunun yüzde
50’den fazlasını, cari fiyatlarla
GSYH’nin yüzde 8’ini, metal
sanayisindeki istihdamın
yüzde 11’ini ve Türkiye’deki
toplam sanayi istihdamının
yüzde 3’ünden fazlasını
gerçekleştiren üye şirketlerinin
rekabet gücüne katkıda
bulunuyor.
217 ÜYE, 160 BİN İŞÇİ
İÇİN ÇALIŞIYOR
Otomotiv ana sanayi, otomotiv
yan sanayi, demir-çelik-döküm
ve beyaz eşya sektörlerinde
faaliyet gösteren lider
şirketlerin üye olduğu MESS,
217 üyesinin 160 bini aşkın
çalışanı için toplu iş sözleşmesi
akdediyor.
MESS, 55’inci yılında da hayata
geçirdiği çağdaş projeleri,
gerçekleştirdiği hukuki,
teknik, yönetimsel ve mali
konulardaki faaliyetleri ile
üyelerine ve çalışma yaşamının
taraflarına sosyal diyalog
içerikli hizmetler sunacak,
uluslararası arenadaki verimli
işbirliklerini devam ettirecek
ve çalışma barışını koruma
yönündeki faaliyetlerini
sürdürecek.
Sizlerle paylaşmaktan onur
duyduğumuz etkinliklerimizi,
projelerimizi, yayınlarımızı ve
tüm yeniliklerimizi www.mess.
org.tr internet adresimizden
takip edebilirsiniz.
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI KURUCULARI
4
MESS’ten haberler
MESS’İN KURUCU GENEL SEKRETERİ
İLHAN LÖK’Ü KAYBETTİK
SENDİKAMIZIN KURUCU GENEL SEKRETERİ VE 1960-1991 YILLARI ARASINDA GENEL SEKRETERLİK GÖREVİNİ
BAŞARIYLA YÜRÜTEN İLHAN LÖK’Ü 16 KASIM 2014 TARİHİNDE KAYBETMENİN DERİN ÜZÜNTÜSÜ İÇİNDEYİZ.
MERHUMA ALLAH’TAN RAHMET, AİLESİNE, YAKINLARINA VE MESS CAMİASINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ.
İlhan Lök, 1929 yılında İstanbul’da doğdu.
1953 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nden mezun oldu. 1954 yılında
yedek subaylık görevinden sonra çalışma
hayatına sınai işletmelerde başlayarak
Yenen Mensucat Fabrikaları’nda ve
Emayetaş’ta yöneticilik görevlerinde
bulundu.
1960 yılında işverenlerin teşkilatlanması
faaliyetine katılan o dönemki adıyla
Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası’nın
kurucu genel sekreteri olarak çalışan
İlhan Lök, 1961 yılında işveren
sendikalarının, İstanbul İşveren
Sendikaları Birliği’nin ve Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonu’nun kuruluş
aşamalarında bilfiil çalıştı. 1960-1991
yılları arasında MESS Genel Sekreterliği
görevini sürdürürken beraberinde
Konfederasyonumuzun genel sekreter
yardımcılığı ve genel sekreter vekilliği
görevlerini de yürüttü.
1963 yılında üç ay süre ile Cenevre’de
Çalışma Etüdleri Milletlerarası
Enstitüsü’nün İşçi-İşveren İlişkileri
Programı’na katılarak sertifika aldı. MESS
Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Türk Milli Komitesi Üyesi, Uluslararası
Endüstriyel İlişkiler Derneği ve Türk
Endüstriyel İlişkiler Derneği Üyesi olarak
çalışma hayatında çok sayıda başarılı
çalışmalara imza attı.
5
MESS’ten haberler
Türk Metal Sendikası
Birleşik Metal-İş Sendikası
Çelik-İş Sendikası
GRUP TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ
GÖRÜŞMELERİNDE UYUŞMAZLIK
TÜRK METAL SENDİKASI İLE 25 AĞUSTOS 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE 23 EKİM 2014, BİRLEŞİK
METAL-İŞ SENDİKASI İLE 8 EYLÜL 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE 6 KASIM 2014 VE ÇELİK-İŞ
SENDİKASI İLE 9 EYLÜL 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE İSE 7 KASIM 2014 TARİHİNDE UYUŞMAZLIK
TUTANAKLARI TUTULDU.
Yeni dönem MESS Grup
Toplu İş Sözleşmeleri’yle
ilgili yetki belgelerinin
sunulduğu ve maddeler
bazında görüşmelerin başladığı
ilk toplantılarda yapılan
konuşmalarda sendikaların
yetkilileri, diyalog ve karşılıklı
anlayış mesajları verdi.
Türk Metal Sendikası Genel
Başkan Yardımcısı Muharrem
Aslıyüce, önümüzde uzun ve
zorlu bir maraton olduğunu,
geçmiş senelerde olduğu gibi,
bu dönem de görüşmelerin
karşılıklı güven, sağduyu ve
uzlaşmayla sonuçlanacağını
düşündüklerini, her iki tarafın
da çıkarlarının gözetildiği ve
müzakere masasından mutlu
ayrılacakları bir sözleşmeye
imza atacaklarına inandıklarını
belirterek, sürecin metal
işkolu, metal işçileri ve
işverenleri için hayırlı sonuçlar
getirmesini diledi.
Birleşik Metal-İş Sendikası
Genel Sekreteri Selçuk Göktaş,
6
Birleşik Metal-İş Sendikası
olarak Grup Toplu İş
Sözleşmesi sürecinin barış
içerisinde tamamlanmasını,
sürecin gerek işletmeler
gerekse çalışanlar açısından
tatmin edici bir sonuçla
bitmesini ve bunun
neticesinde mutlu ve rahat bir
çalışma ortamının oluşmasını
arzu ettiklerini kaydetti.
Çelik-İş Sendikası Genel
Sekreteri Yunus Değirmenci,
gerek işletmelerin gerekse
çalışanların çıkarlarının
dengelendiği bir Grup
Toplu İş Sözleşmesi
imzalanacağına duyduğu
inancı dile getirerek;
müzakere sürecinin, her iki
taraf açısından da kazanımla
sonuçlanacak şekilde
bitmesini istediklerini belirtti.
MESS Yönetim Kurulu Üyesi
H. Özcan Aydilek, sosyal
diyaloğun karşılaşılabilecek
sorunların çözümünde her
zaman kilit rol oynadığına
dikkat çekerek; tarafların
deneyimi ve birbirlerine
olan güveni sayesinde
müzakerelerin masa başında
karşılıklı diyalog ile ve her
iki kesimin de menfaatlerinin
dengelenerek neticeleneceğine
inandığını dile getirdi.
MESS Yönetim Kurulu
Üyesi M. Kamil Eser, her
iki kesimin de temsil ettiği
taraflar için hayırlı bir Grup
Toplu İş Sözleşmesi süreci
dilediğini, her zaman olduğu
gibi karşılıklı anlayış ve
sağduyuyla hareket ederek
sözleşmelerin sonuçlanmasını
istediklerini, MESS ve
muhatabı sendikaların
imzalayacağı Grup Toplu İş
Sözleşmeleri’nin tüm Türkiye
için örnek teşkil ettiğini ve
bunun, diğer işkollarında
imzalanacak sözleşmelerde de
etkili olacağını dile getirerek;
sağduyunun egemen olacağı
bir süreç yaşanması gerektiğini
vurguladı.
MESS Genel Sekreteri
Av. Hakan Yıldırımoğlu
ise, MESS Grup Toplu
İş Sözleşmeleri’nin, özel
sektörün en büyük sözleşmesi
olmasından dolayı herkes
tarafından yakından takip
edildiğine, bu noktada
işyerlerinin varlığını
sürdürmesi ve istihdamın
artması gayesine hizmet edecek
sözleşmelerin imzalanmasının
çok önemli olduğuna dikkat
çekerek; her dönem olduğu
gibi bu dönem de sosyal
diyalog kapısının her zaman
açık olduğunu ve işyerlerinde
istikrarı bozmayacak
sözleşmelere imza atacaklarını
düşündüklerini belirtti.
MESS’ten haberler
CEEMET’İN 22'NCİ
GENEL KURULU YAPILDI
“SOSYAL AVRUPA SANAYİDE REKABET GÜCÜ” TEMASIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN AVRUPA METAL, MÜHENDİSLİK
VE TEKNOLOJİ BAZLI SANAYİ İŞVERENLERİ KONSEYİ CEEMET’İN 22'NCİ GENEL KURULU’NA, HELSİNKİ’DE
FİNLANDİYA TEKNOLOJİ ENDÜSTRİLERİ FEDERASYONU “TEKNOLOGIATELLOSUS” EV SAHİPLİĞİ YAPTI.
Avrupa Metal, Mühendislik
ve Teknoloji Bazlı Sanayi
İşverenleri Konseyi CEEMET’in
22'nci Genel Kurulu, 2526 Eylül 2014 tarihlerinde
Helsinki’de Finlandiya Teknoloji
Endüstrileri Federasyonu
“Teknologiatellosus” ev
sahipliğinde gerçekleştirildi.
Genel Kurula, MESS
Genel Sekreteri Av. Hakan
Yıldırımoğlu ve Dış İlişkiler,
Eğitim ve Projeler Müdürü Fatih
Tokatlı iştirak etti.
“Sosyal Avrupa Sanayide
Rekabet Gücü” temasıyla
gerçekleştirilen Genel Kurul
toplantısının ilk günkü
kısmında Finlandiya Merkez
Bankası Başkanı ve Avrupa
Merkez Bankası Yönetim Kurulu
Üyesi Erkki Liikanen, sanayinin
Avrupa’da ve küresel düzeyde
rolüne ilişkin bir konuşma
yaptı.
Liikanen’in konuşmasının
ardından CEEMET’in hazırladığı
“Sanayi Rekabet Gücü için Yol
Haritası Belgesi”nin lansmanı
yapıldı. Lansman sunumunun
ardından CEEMET Başkanı
Sakari Tamminen, Avrupa
Parlamentosu İstihdam Komitesi
Üyesi Jutta Steinruck ve AB
Komisyonu yetkililerinin de
katıldığı bir panel oturumu
düzenlendi. Panelde Avrupa
2020 Stratejisi'nde benimsenen
imalat sanayisinin GSYH
içerisindeki
payının
2020
yılında yüzde 20’ye çıkarılması
için başta Parlamento olmak
üzere yapılması gerekenler ve
Avrupa 2020 hedefleri yerine
getirilirken AB’de ekonomik
yönetimin uyumluluğunun
nasıl sağlanacağı tartışıldı. İlk
gün programının sonunda
Finlandiya Teknoloji
Endüstrileri Federasyonu
tarafından konuklara bir akşam
yemeği verildi.
CEEMET’İN YENİ
BAŞKANI SEÇİLDİ
İkinci gün programı
çerçevesinde
ilk olarak
“Fin
Perspektifinden” Avrupa’da
sanayinin yeniden doğuşu
için gerekli başarı faktörleri
ele alındı. Ayrıca CEEMET
ve Avrupa Sektörel Sosyal
Diyaloğu’ndaki mevcut durum
ve bu süreçlerin Avrupalı
işletmelerin lehine nasıl en
iyi şekilde kullanılabileceği
konusu tartışıldı. Son olarak
CEEMET’e üye teşkilatların
Başkan ve Genel Direktörlerinin
imzasıyla “Sosyal Avrupa için
Sanayi Rekabet Gücü” başlıklı
deklarasyon yayınlandı.
Genel Kurul’un seçim
bölümünde ise Hollanda
Metal ve Elektronik Sanayii
Federasyonu FME-CWM’in
Başkanı Inneke Dezentje
Hamming-Bluemink, ittifakla
2015-2016 dönemi için
CEEMET Başkanı olarak seçildi.
7
MESS’ten haberler
İSG
KOMİSYONU
OYAK
RENAULT’UN EV
SAHİPLİĞİNDE
TOPLANDI
MESS İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KOMİSYONU'NUN
57’NCİ TOPLANTISI, 31 EKİM 2014 TARİHİNDE OYAK
RENAULT’UN EV SAHİPLİĞİNDE DÜZENLENDİ.
TOPLANTININ AÇILIŞINI OYAK RENAULT İNSAN
KAYNAKLARI DİREKTÖRÜ ALP ERNST GEISSLER YAPTI.
İş sağlığı ve güvenliği
alanında yaşanan sorunlara
çözüm bulmak ve MESS
üyeleri arasında bilgi
alışverişini sağlamak
amacıyla 1999 yılından bu
yana çalışmalarını sürdüren
MESS İş Sağlığı ve Güvenliği
Komisyonu’nun 57’nci
toplantısı yapıldı.
31 Ekim 2014 tarihinde
Oyak Renault Otomobil
Fab. A.Ş.’nin ev sahipliğinde
düzenlenen toplantının
açılışını Oyak Renault
İnsan Kaynakları Direktörü
Alp Ernst Geissler yaptı.
Geissler, toplantının işyerinde
düzenlenmesinden duyduğu
memnuniyeti ifade ederek,
“İşyerleri arasında yoğun
rekabet yaşanıyor, ancak
konu iş sağlığı ve güvenliği
olduğunda bu rekabet bir
sinerjiye dönüşüyor” dedi.
Toplantıda, Oyak Renault
İSG Departman Müdürü
Faruk Dönmez, İş Güvenliği
8
Bölüm Şefi Cem Süren, Sağlık
Servisi Şefi Özcan Akbulut,
işyeri İSG departmanının
organizasyon yapısı, iş
güvenliği ve sağlık servisi
uygulamaları hakkında
bilgiler verdi. MESS İş Sağlığı
ve Güvenliği Müdürü Altan
Çetinkal ise güncel gelişmeler
hakkında açıklamalarda
bulundu. Tam gün süren
toplantı kapsamında
motor montaj departmanı,
kaporta departmanı, montaj
departmanı ve sağlık servisine
saha ziyareti düzenlenerek
uygulamalar hakkında bilgi
alındı, değerlendirmelerde
bulunuldu.
Alanında uzman kişilerin
katılımıyla düzenlenen
MESS İş Sağlığı ve Güvenliği
Komisyonu’nun toplantıları,
MESS üyeleri arasındaki
bilgi alışverişini ve sosyal
paylaşımı artırmanın yanı
sıra, karşılıklı iş ilişkilerine de
olumlu katkı sağlıyor.
MESS’ten haberler
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
ÖDÜLLERİ
AÇIKLANDI
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU’NUN (TİSK)
BU YIL İLKİNİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİ “HERKES İÇİN KURUMSAL SOSYAL
SORUMLULUK (KSS) PROJESİ” KAPSAMINDA, 2014 YILI ÖDÜLLERİNİ
KAZANAN ŞİRKETLER BELLİ OLDU. YARIŞMANIN EN BÜYÜK ÖDÜLÜ,
“MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ”NE VERİLDİ.
Herkes İçin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk (KSS) Projesi
kapsamında, bu yıl ödül
kazanan şirketler belli oldu.
Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu’nun (TİSK)
AB’nin finansman desteğiyle
yürüttüğü projede kazanan
şirketlere ödüllerin verilmesi
amacıyla düzenlenen törende
konuşan TİSK Başkanı Yağız
Eyüboğlu, günün rekabet
koşullarında, Türkiye’nin bir
adım daha öne çıkması için
herkesin daha fazlasını yapmak
durumunda olduğunu söyledi.
Eyüboğlu sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Konfederasyonumuz, KSS
ödüllerinin yönetimi ve
yürütmesinde başta işçi ve
işveren sendikaları, kamu,
sivil toplum örgütleri olmak
üzere; Avrupa Komisyonu,
Uluslararası İşverenler Teşkilatı
(IOE), Hırvatistan İşverenler
Birliği (HUP-CEA), Karadağ
İşverenler Federasyonu
(UPCG/MEF), Makedonya
İşverenler Konfederasyonu
(BCM) ve Romanya Küçük
ve Orta Ölçekli Özel Sektör
İşletmeleri Ulusal Konseyi
(CNIPMMR) işbirliği yaptı,
yapıyor. Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Ödülleri Proje
ortağı beş ülkede eşzamanlı
olarak uygulanıyor. Projeye
ortak olmak için çeşitli
ülkelerden talep alıyoruz.
Projemizin ilk dönemi 2014
sonunda tamamlanacak
ve ikinci dönemi 20152016 yılları arasında
uygulanacak. Projenin ikinci
döneminde ortak sayımız
da artacak, Bulgaristan ve
Sırbistan Ulusal İşveren
Örgütleri de aramıza katılacak.
KSS Yarışması’nı her yıl
tekrarlamayı ve ödül vermeyi
amaçlıyoruz.”
“MESLEK LİSESİ
MEMLEKET MESELESİ”
ÖDÜL ALDI
Yarışmanın büyük ödülü,
Koç Holding’in bir süredir
devam ettirdiği, kamu özel
işbirliğiyle meslek liselerinde
eğitim kalitesinin artırılmasını
amaçlayan “Meslek Lisesi
Memleket Meselesi” adlı
projeye verildi. KOBİ dalındaki
büyük ödülü ise engellilerin
ilaç kullanımında hayatını
9
kolaylaştırmayı amaçlayan
“Engelsiz İlaç” projesiyle
Çevreci Eczacılar Kooperatifi
aldı.
Yarışmada yine Koç Holding
bünyesindeki OPET’in Temiz
Tuvalet Kampanyası “Etkililik
Ödülü”, Boyner’in Nar
Taneleri projesi “İyi Uygulama
Ödülü”, Borusan’ın Annemin
İşi Benim Geleceğim projesi
“Kapsayıcılık Ödülü”, Anadolu
Cam’ın Cam Yeniden Cam
projesi “Sürdürülebilirlik
Ödülü”, IBM’nin On
Demand Community projesi
ise “Yenilikçilik Ödülü”
almaya hak kazandı. KOBİ
kategorisinde “Etkililik Ödülü”
de Friterm Isı firmasına Bizim
Sokağın Çocukları projesine
verildi.
MESS’ten haberler
İSTANBUL
“ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ UZMANLIK
EĞİTİM PROGRAMI”
İLK MEZUNLARINI VERDİ
MESS EĞİTİM VAKFI (MEV) VE TÜRKİYE İNSAN YÖNETİMİ DERNEĞİ'NİN (PERYÖN) YAPTIĞI “ENDÜSTRİ
İLİŞKİLERİ UZMANLIK EĞİTİM PROGRAMI” İLK MEZUNLARINI VERDİ. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİCİLERİ
VE ÇALIŞANLARININ, ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİNİN DİNAMİKLERİNE UYUM SAĞLAMASI VE DAHA
DONANIMLI OLMASI AMACIYLA DÜZENLENEN PROGRAMI İSTANBUL, ANKARA, BURSA VE İZMİR’DE
TAMAMLAYAN 129 KİŞİ SERTİFİKASINI ALDI.
10
MESS’ten haberler
Endüstri ilişkileri
konusunda Türkiye’nin
uzman kuruluşlarından
MESS Eğitim Vakfı (MEV)
ile Türkiye İnsan Yönetimi
Derneği (PERYÖN) işbirliği
ile bu yıl 19 Mart tarihinde
hayata geçirilen “Endüstri
İlişkileri Uzmanlık Eğitim
Programı” ilk mezunlarını
verdi. İK profesyonellerini, iş
hukuku, sosyal sigortalar, iş
sağlığı ve güvenliği, çalışma
yönetimi, iletişim, müzakere
teknikleri gibi pek çok
önemli konuda donanımlı
hale getirmek amacıyla
gerçekleştirilen programa
katılanlar, alanlarında uzman
eğitmenlerden, ileri düzeyde
bilgi aldı.
Program kapsamında İstanbul,
Bursa, Ankara ve İzmir’de
açılan altı sınıfta verilen
eğitimler tamamlandı.
İstanbul’da düzenlenen
programı bitiren 50 kişi,
MESS Genel Merkezi’nde
düzenlenen törenle
sertifikalarını aldı. İstanbul’da
düzenlenen törene, MESS
Genel Sekreteri ve MEV
Yönetim Kurulu Üyesi Av.
Hakan Yıldırımoğlu, PERYÖN
Yönetim Kurulu Üyesi ve
Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Erdem Özdemir, MEV
Genel Müdürü Dr. Necdet
Kenar, PERYÖN ve MESS
üyeleri ile program eğitmenleri
katıldı.
“6 AYDA 144 BİN YENİ
SENDİKALI”
Törende konuşan MESS
Genel Sekreteri ve MEV
Yönetim Kurulu Üyesi Av.
Hakan Yıldırımoğlu, endüstri
ilişkilerinde son dönemde
yaşanan gelişmeleri aktardı.
Endüstri ilişkilerinin eskiden
çok gündemde olan bir
konuyken 1980 sonrası
sendikal hayatın ivmesini
kaybetmesiyle biraz durağan
hale geldiğini dile getiren
Yıldırımoğlu, 2013’teki yasa
değişikliği sonrası ve noter
şartının kalkmasını takiben bir
hareketlilik başladığına dikkat
çekti. “Kasım 2013’te üyelikte
noter şartının kalkmasından
bugüne kadar geçen zamanda
144 bin yeni sendika üyesi
olduğunu görüyoruz.
Türkiye’de 1 milyon 60
bin civarında sendikalının
olduğunu düşünürseniz yüzde
14 önemli bir artış. Bu sayının
daha da artmasını bekliyoruz”
diye konuşan Yıldırımoğlu,
bundan yana bir korkularının,
endişelerinin olmadığını
belirtti.
Yıldırımoğlu konuyla ilgili
konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü siz üyelerimizin
hepsi sendikal hayatla
tanışık, sendikalarla toplu
sözleşme yapan bunun
maliyetine, bedeline katlanan
işverenlersiniz. Bu artmalı
ki, sizlerle rekabet içinde
olan yerlerde de sendika
11
MESS’ten haberler
olsun, sendikal rekabet olsun, bunlar da kayıt
içine girsin. Kendimizi buna göre hazırlıklı hale
getirmemiz, mevzuat başta olmak üzere endüstriyel
ilişkiler konusunda kendimizi, şirketlerimizi
yöneticilerimizi hazırlıklı tutmamız gerekir.
Buradan hareketle PERYÖN ile Endüstri İlişkileri
Uzmanlığı Sertifika Programı’nı başlattık. Başarılı
ve doğru bir program oldu, ancak asıl yapmamız
gereken burada edinilen bilgi ve tecrübelerin
sahaya yansıması; bunu da elbirliğiyle yapacağız.”
İZMİR
BURSA
ANKARA
12
“SAHA TECRÜBESİ İLE TEORİ
BİRLEŞTİRİLDİ”
Mezuniyet töreninde konuşan PERYÖN Yönetim
Kurulu Üyesi, Marmara Üniversitesi, Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdem Özdemir
ise, programın içeriğinin uygulamalı olarak
planlandığını ve saha tecrübeleri ile teorik bilgilerin
özenle bütünleştirildiğini belirtti. Özdemir,
“PERYÖN Türkiye’de insan yönetimi alanındaki
ilk sivil toplum kuruluşu. İK profesyonellerinin
mesleki gelişimi PERYÖN’ün misyonları arasında
yer alıyor. Alanında lider, profesyonel iki uzman
kuruluş bir araya geldi ve günün sonunda bu
çalışma ortaya çıktı. Endüstri İlişkileri Uzmanlık
Eğitim Programı, direktör, müdür, uzman ve
uzman yardımcılarını bir araya getirdi ve alanında
tecrübeli yöneticileri genç uzmanlarla buluşturdu.
Böylece, interaktif geçen eğitimler bilgi, birikim ve
tecrübelerin paylaşıldığı son derece dinamik bir
platform haline dönüştü” dedi.
İstanbul’daki programı başarıyla bitiren
katılımcılara sertifikalarının takdim edilmesinin
ardından tören kokteyl ile devam etti. Ankara’da
verilen eğitimi tamamlayan 19 kişinin sertifikası,
MESS Ankara Bölge Temsilciliği’nde düzenlenen
törende verildi. Bursa’da iki grup halinde
düzenlenen eğitimleri tamamlayan 46 kişinin
sertifikası, Sheraton Bursa’da düzenlenen törenle
takdim edildi. İzmir’de eğitimi tamamlayan 14
kişiye sertifikası, MESS İzmir Bölge Temsilciliği’nde
düzenlenen törenle verildi.
Toplam 52 saat süren eğitim programına MESS
ve TİSK üyesi işletmelerde çalışanlar ve PERYÖN
üyeleri indirimli olarak katılabiliyor. Programdan
yetişen endüstri ilişkileri uzmanlarının, sektörün
nitelikli eleman ihtiyacına yanıt verirken,
istihdamın, çalışan-işveren ilişkilerinin ve çalışma
koşullarının iyileşmesine de katkıda bulunması
bekleniyor.
EĞİTMENLERİ TÜRKİYE’NİN ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ALANINDA ÖNDE
GELEN İSİMLERDEN OLUŞAN PROGRAM, ÇALIŞMA HAYATININ DEĞİŞEN
KOŞULLARINA UYGUN HAZIRLANDI. İÇERİKLERDE HUKUK VE MEVZUATA
YÖNELİK BİLGİLERİN YANI SIRA UYGULAMAYA YÖNELİK BİLGİLER DE
YER ALIYOR. PROGRAM ÖRNEK OLAY İNCELEMESİ, PRATİK ÇALIŞMA VE
PANELLERİ DE KAPSIYOR.
MESS’ten haberler
KATILIMCILAR NE DEDİ?
Şehnaz Dağdelen (40)
Makina Takım Endüstrisi İnsan Kaynakları Uzmanı
“Altı hafta süren bu eğitimde birçok konu başlığı
vardı. Birçok konuyu tek bir eğitimde öğrenme
şansı yakaladık. Her şeyden önce çok değerli
insanlarla tanıştım. Çok değerli hocalar bize ders
verdi, onlardan fikir alma şansı elde ettim. Bir de tabi ki yaptığım
işe, mesleğime de katkısı oldu. Bildiğim, bilmediğim, yanlış bildiğim
konuların üzerinden geçildi. İK çalışanları, yöneticiler ve konuya ilgi
duyan herkese bu eğitimleri tavsiye ediyorum.”
Harun Yaraman (48)
Silvan Sanayi İnsan Kaynakları ve İdari İşler Müdürü
“Bilgilerimi tazelemek, bilmediklerimi öğrenmek
için eğitime katıldım. Çalışırken çok zaman
ayıramadığımız bu konuları MESS sayesinde öğrenme
fırsatı bulduk. İnsan kaynakları olarak olayları bire
bir yaşıyoruz ama son bilimsel yaklaşımları öğrenmek, diğer firmaların
çalışanlarını görmek ve kendimizi geliştirmek adına yararlı oldu.
Özellikle iletişim konusunda çok faydalı oldu. İK’ya ilgi duyan gençlere
tavsiye ederim.”
Tuncer Oflu (31)
Arçelik-LG Klima Fabrikası İnsan Kaynakları Çalışanı
“Eskiden endüstri ilişkileri alanında genellikle
teknik ve hukuksal boyutla ilgili eğitimler verilirdi. O
nedenle bu eğitime katılırken ilk başta biraz tereddüt
ettim ama sonra beklentimin üstüne çıkan bir eğitim
aldım. Bu tip eğitim programları ülkemizde kesinlikle ihtiyaç, çünkü
endüstri ilişkileri yıllardır arka planda, insan kaynaklarının biraz
gölgesinde kalmışken, son yıllarda biraz daha ön plana çıkmaya başladı.
Bu eğitimler bunun ilk aşaması, devamı da gelecektir. İhtiyaç olduğunu
kesinlikle düşündüğüm bu eğitimin çok etkili olduğunu söyleyebilirim.”
Yurdanur Demir (32)
Otokoç Otomotiv Bodro ve Özlük İşleri Bölümü İnsan
Kaynakları Danışmanı
“İK kendini sürekli yenileyen bir alan. Dolayısıyla
yasal mevzuatlardaki değişiklikleri takip etmek,
güncel durumdan haberder olmayı gerektiriyor.
Eğitimin içeriği oldukça kapsamlı olduğu için katılmaya karar verdim.
Şimdiye kadar katıldığım programlarla kıyaslarsam, birbirinden değerli
eğitmenlerden aldığım en interaktif eğitim programı buydu diyebilirim.
Bu programa, hem uzmanlaşmak hem de İK alanında çalışıp kendine
yeni bir ufuk açmak isteyenlerin katılması gerektiğini düşünüyorum.”
Ali Burgu (32)
Arçelik İnsan Kaynakları Uzmanı
“Bu tip eğitimlere çok büyük ihtiyaç duyuyoruz.
Çünkü kanunla, mevzuatla ilgili günlük
uygulamalarımızda karşılaştığımız bazı sorunlar
oluyor. Bu konularda her işletme kendi bildiğini
uyguluyor. Bu eğitim, işin doğrusunu öğrendiğimiz için çok faydalı
oldu. Değerli hocalardan, güncel uygulamalar hakkında örnekler
üzerinden giderek bilgi aldık. Endüstri ilişkileri yükselen bir trent
olduğu için bu eğitimi tavsiye ediyorum.”
BUSİAD’ın panelinde, iş sağlığı ve güvenliği konuşuldu
Bursa Sanayicileri ve İşadamları
Derneği (BUSİAD) Çevre ve İş
Sağlığı Güvenliği Uzmanlık Grubu
tarafından düzenlenen ‘6331 Sayılı
Kanunun Uygulama Zorlukları ve
Yaşanan Sıkıntılar’ konulu panelde;
iş sağlığı ve güvenliği kapsamında
alınan tüm önlemlerin, işyerlerinde
verimliliği önemli oranda
artırdığına dikkat çekildi.
BUSİAD Evi’nde gerçekleştirilen
panelin açılış konuşmalarını;
BUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi
ve Çevre-İş Sağlığı Güvenliği
Uzmanlık Grubu Koordinatörü
Şükrü Erdem ve İş Teftiş Kurulu
Bursa Grup Başkanı Yaşar Ata
yaptı.
Açılış konuşmalarının ardından,
oturum başkanlığını MESS İş
Sağlığı ve Güvenliği Müdürü
Altan Çetinkal’ın yaptığı panele
konuşmacı olarak, A Sınıfı İş
Güvenliği Uzmanı Hakan Yılmaz,
İşyeri Hekimi Dr. Metin Tekcan,
Avukat Cenk Doster ve İş Müfettişi
Şerif Çetin katıldı. Panelde;
Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi
hizmetlerinde yaşanan zorluklar,
sağlık gözetimi uygulamalarında
yaşanan sıkıntılar, ölümlü iş kazası
sonrasında yaşanabilecek hukuki
süreç ve 6331 sayılı Kanundaki
belirsizlikler karşısında İş Teftiş
Kurulu Başkanlığı’nın yaklaşımı
konuları ele alındı.
13
MESS’ten haberler
STEM ZİRVESİ’NDE İŞ DÜNYASI VE
ÜNİVERSİTELER BİR ARAYA GELDİ
MESS’İN DESTEĞİYLE DÜZENLENEN STEM ZİRVESİ, FEN, TEKNOLOJİ, MÜHENDİSLİK VE MATEMATİK
EĞİTİMİNİN ÖNEMİNİ, İŞGÜCÜNE DUYULAN İHTİYACI VURGULAMAK AMACIYLA YAPILDI.
Sanayii İşverenleri Sendikası’nın
(TÜTSİS) destekleriyle
gerçekleştirilen STEM Zirvesi’ne
yerli ve yabancı konuşmacılar
katılarak, iş dünyasının ve
üniversitelerin konuya bakış
açısını ele aldı.
Bahçeşehir Üniversitesi Fazıl
Say Konferans Salonu’nda
düzenlenen zirvenin açılış
konuşmalarını, TÜSİAD
Yönetim Kurulu Başkanı
Haluk Dinçer, Bilim, Sanayi
ile Teknoloji Bakanı Fikri Işık
yaptı. Ardından, “İş Dünyası
“Science, Technology,
Engineering, Mathematics
(STEM) / Fen, Teknoloji,
Mühendislik, Matematik”
eğitiminin önemini ve bu alanda
işgücüne duyulan ihtiyacı
vurgulamak amacıyla bir zirve
yapıldı. Türk Sanayicileri
ve İşadamları Derneği
(TÜSİAD) ve Samsung’un ana
sponsorluğunda, Kibar Holding,
Koç Holding ve Siemens
sponsorluklarında ve Türkiye
Metal Sanayicileri Sendikası
(MESS) ile Türkiye Tekstil
Neden STEM?
Ekonominin bilgiye giderek
daha çok dayanması, ekonomiyi
büyütecek işlerin bilgi temelli
işler olması, “bilgi”yi üretecek
ve kullanacak bireylerin de
gerekli donanıma sahip olmasını
gerektiriyor. Bu nedenle yeni
kuşaklara katma değeri yüksek
beceriler kazandırılması kritik
önem taşıyor. Bu becerilerin
başında ise, bugünün ve
geleceğin bilimsel ve teknolojik
gelişmelerinin temelini
oluşturan “STEM (Science,
Technology, Engineering,
Mathematics)”, yani bilim,
teknoloji, matematik,
mühendislik geliyor. Bilgi
ekonomisine dönüşüm yolunda,
“STEM” konusunda eğitim
almış insan gücünün önemi her
geçen gün artıyor. İnovasyon
ve teknolojide yetkinleşerek,
yüksek teknolojiye dayanan
rekabetçi ürün ve hizmetler
geliştiren ülkeler, küresel
ekonomide belirgin olarak daha
güçlü konuma ulaşıyor.
Bu nedenle, okul öncesi
eğitimden başlayarak, eğitim
sisteminin her kademesinde
STEM alanlarının,
araştırmacılığın ve yenilikçiliğin
ön plana çıkarılması,
inovasyon politikalarının
amacına ulaşması için
vazgeçilmez görülüyor.
MESS ÜYELERİNDEKİ İŞ KAZALARI VE MESLEK
HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ YAYIMLANDI
,$22Ý«8$+$1Ù-#$
1
Ú3(1,
İş Kazaları ve
Meslek Hastalıkları
İstatistikleri
14
Gözünden STEM İnsangücüne
Duyulan İhtiyaç ve Beklentiler”
anketi sonuçlarıyla ilgili
bir sunum yapılan zirvede,
moderatörlüğünü televizyon
programcısı ve sunucusu
Cüneyt Özdemir’in yaptığı
“Geleceğin Dünyasına Hazır
Nesiller” adlı bir oturum
ile “Üniversitelerin STEM
Eğitimindeki Rolü, İhtiyaçlar
ve Beklentiler” adlı bir tartışma
oturumu gerçekleştirildi.
MESS üyesi işyerlerinde meydana gelen iş
kazası ve meslek hastalıklarının nedenlerini
ortaya çıkarmak ve gerekli önlemlerin
alınmasına yön göstermek amacıyla, 2013
yılına ilişkin sonuçların analizini içeren
araştırmamız tamamlanarak; “MESS
Üyelerinde İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları
İstatistikleri-2013” yayımlandı.
Yayınımızda, üyelerimizin mavi ve beyaz yakalı
çalışanlarının yaşadığı iş kazaları ve meslek
hastalıklarına yönelik istatistiki veriler, neden
sonuç ilişkileriyle değerlendiriliyor. Araştırma
sonuçları, yıllara ilişkin karşılaştırmalı verileri
de içeriyor. Araştırmada, toplam 128 bin 787
çalışanın istihdam edildiği 152 MESS üyesi
işyerine ilişkin istatistiki veriler yer alıyor.
MESS’ten haberler
TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, MEMUR-SEN VE
KAMU-SEN BAŞKANLARI TİSK’İ ZİYARET ETTİ
Sivil toplum kuruluşlarının
başkanları, Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonu
(TİSK) Yönetim Kurulu
Başkanlığı’na seçilen Yağız
Eyüboğlu’nu TİSK Genel
Merkezi’nde ziyaret etti.
Ziyarete, TOBB Başkanı Rifat
Hisarcıklıoğlu, TESK Başkanı
Bendevi Palandöken, TÜRKİŞ Başkanı Ergün Atalay,
HAK-İŞ Başkanı Mahmut
Arslan, MEMUR-SEN Başkanı
Ahmet Gündoğdu ve KAMUSEN Başkanı İsmail Koncuk
katılarak Eyüboğlu’nu tebrik
edip, başarılar dilediler.
Eyüboğlu da ziyaretlerinden
ötürü Başkanlara teşekkür etti.
TİSK’in TOBB, TESK, TÜRKİŞ, HAK-İŞ, MEMUR-SEN ve
KAMU-SEN ile olan işbirliğinin
bundan sonra da artarak
devam edeceğini belirten
göre faaliyette bulunan ve
Türk işverenlerini endüstri
ilişkileri alanında yurtiçinde
ve yurtdışında temsil eden tek
üst kuruluş olma özelliğini
taşıyan TİSK, ekonominin
değişik sektörlerinde etkinlik
gösteren üye 22 işveren
sendikası ile şimdiye kadar
olduğu gibi bundan sonra da
sosyal diyaloğun gelişmesine
çalışacak.
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı
Eyüboğlu, “Türkiye’de sivil
toplumun kazandığı güçle
kurumlarımızın topluma karşı
sorumluluğu artmıştır. Çalışma
hayatında gösterdiğimiz
işbirliği dünyaya örnek teşkil
etmektedir” dedi. Ziyarette,
ülke gündeminde yer alan
ekonomik ve sosyal konular da
değerlendirildi.
Gönüllü teşkilatlanma esasına
ÇALIŞANLARIN İSG EĞİTİMLERİYLE
İLGİLİ UZAKTAN EĞİTİM MODÜLÜ
Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği
Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik; 15 Mayıs 2013 tarih
ve 28648 sayılı Resmi Gazete‘de
yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Söz konusu yönetmeliğin “Eğitimin
Temel Prensipleri” başlıklı 12.
maddesinin 7. fıkrasında; çalışanlara
işe başlamadan önce verilecek iş sağlığı
ve güvenliği eğitimleri hariç olmak
üzere, yönetmeliğin Ek-1’inin birinci
bölümünde belirtilen genel konuların
işverence gerekli ve yeterli sistemin
kurulması halinde uzaktan eğitim
şeklinde verilebileceği düzenlenmişti.
Üyelerimizin konuyla ilgili çalışmalarına
destek olmak amacıyla, MESS
öncülüğünde kurulan MESS Eğitim
Vakfı (MEV) tarafından, Yönetmeliğin
Ek-1’inin birinci bölümünde belirtilen
genel konuları kapsayan uzaktan eğitim
modülü hazırlandı. MESS üyeleri bu
modüle, MESS Üye Portalı üzerinden
erişim sağlayabilir. Mevzuat hükümleri
çerçevesinde; söz konusu uzaktan eğitim
4 saat olarak planlandı. Eğitimin etkin
olup olmadığının belirlenmesi amacıyla,
işletme tarafından belirlenen farklı
bir yöntem uygulanabileceği gibi her
bir katılımcı için Portalda yer alan ön
test/son test de yapılabilecek. Ayrıca,
verilen eğitimin belgelendirilmesi için
Portalda yer alan “İş Sağlığı ve Güvenliği
Uzaktan Eğitim Katılım Tutanağı”nın
düzenlenmesi ve bu tutanağın işletmede
muhafaza edilmesi gerekiyor.
15
Üyelerimizden
AYGAZ, MÜŞTERİ
MEMNUNİYETİNDE
YİNE LİDER OLDU
Türkiye Kalite Derneği’nin
(KalDer) Türkiye Müşteri
Memnuniyeti Endeksi (TMME)
Araştırması 2014 yılının ilk
çeyrek sonuçları açıklandı.
Aygaz, Mogaz ve Lipetgaz
markalarıyla birlikte tüketiciler
tarafından en beğenilen marka
olarak seçildi.
KalDer ve KA Araştırma’nın
81 ilde 6 bin 38 tüketiciyle
yaptığı araştırma sonucunda
Aygaz 84 puan ile sektöründe
müşterilerini en memnun eden
marka olurken, Aygaz’ı Mogaz
ve Lipetgaz 83 puan ile izleyerek
ikinciliği paylaştı. 2005
yılından bu yana, beşinci kez
tüketiciler tarafından birinciliğe
layık görülen Aygaz böylece,
son üç yılda peş peşe birinci
olarak sürdürülebilir bir başarı
sağladı. Öte yandan Aygaz’ın
16
desteğiyle, İstanbul Üniversitesi
Çocuk Sağlığı Enstitüsü
ve İstanbul Tıp Fakültesi
Çocuk Endokrinolojisi Bilim
Dalı ile Çocuk ve Adolesan
Diyabetikler Derneği tarafından
düzenlenen Diyabetik Çocuklar
Kampı, Türkiye’nin şeker
çocuklarını bu yıl 22'nci kez
bir araya getirdi. Yaklaşık 2 bin
çocuğun konuk olduğu kamp,
bu yıl 100’den fazla “şeker
çocuğu” ağırladı. Kampın
sürpriz etkinliği ise çocukların
sergilediği dans gösterisi oldu.
“METALURJİ
ÇALIŞANLARI
GÜNÜ”NÜN
ÜÇÜNCÜSÜ
KUTLANDI
Rusya’da 1964 yılından
beri, MMK Metalurji’de ise
2012 yılından beri kutlanan
“Metalurji Çalışanları Günü”
bu yıl Ramazan ayına denk
gelmesi nedeniyle; MMK
Metalurji çalışanları ile
İskenderun ilçe protokolü,
MMK Metalurji müşterileri ve
şehrin önde gelen iş adamları
için iki ayrı günde düzenlenen
iftar yemeğiyle kutlandı.
Şirketiçi iftar yemeği
kapsamında beşinci yılını
dolduran şirket çalışanlarına
plaket ve ödülleri, MMK
Metalurji Genel Müdürü Vitaly
Galkin tarafından verildi.
Etkinlik, şirket çalışanlarından
oluşan müzik grubunun müzik
dinletisinin ardından Türk halk
oyunları dans gösterisi ile son
buldu.
İskenderun Anemon Otel’de
gerçekleşen iftar yemeğine ise;
Mustafa Kemal Üniversitesi
(MKÜ) Rektörü Prof. Dr.
Hüsnü Salih Güder, Erzin ve
Dörtyol Kaymakamı, Dörtyol
Belediye Başkanı Yaşar Toksoy,
İskenderun OSB Başkanı
Fatih Tosyalı, ITSO Başkanı
Levent Hakkı Yılmaz, Çelik
İş Sendikası Genel Başkanı A.
Cengiz Gül, Hatay İş Adamları
ve Bürokratları Derneği Başkanı
İbrahim Güder ile sektördeki
firma temsilcileri, müşteriler ve
tedarikçiler katıldı.
AYGAZ, MMK METALURJİ, TÜRKTRAKTÖR, BSH EV ALETLERİ, ANADOLU ISUZU
Üyelerimizden
traktör üreticilerinden
TürkTraktör Genel Müdürü
Marco Votta, “Pazardaki
üstünlüğümüzü ve liderliğimizi
açık ara sürdürmeye devam
ediyoruz. Toplam ciromuz
kuruluşumuzdan bu
yana geçen 60 yılın rekor
seviyesine ulaşarak 1,3 milyar
TL’ye yükseldi. Sergilemiş
olduğumuz performans
yabancı yatırımcıdan da takdir
görüyor. Halka açık paylardaki
yabancı payımız yüzde 86’ya
ulaştı” diye konuştu.
TÜRKTRAKTÖR’DEN
60'INCI YILINDA
REKOR CİRO
Türkiye tarım sektörünün
lider ismi TürkTraktör, 2014
yılı ilk yarı finansal sonuçlarını
düzenlenen basın toplantısı
ile açıkladı. TÜİK verilerine
göre 2014 yılının ilk 5 ayında
Türkiye traktör pazarı yüzde
7 büyürken, TürkTraktör,
yüzde 10 oranında büyüme
kaydetti. İlk 6 aylık dönemde
toplam cirosu geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 21
artan, yurtiçi cirosu yüzde 10
oranında artışla 863 milyon
TL’ye ulaşan TürkTraktör’ün
ihracat cirosu yüzde 46 artış
ile 467 milyon TL olarak
gerçekleşti.
1954 yılında başladığı
yolculukta Haziran 2014’te
60'ıncı yılını kutlayan
TürkTraktör’ün, 2014 yılının
ilk 6 ayında brüt karı 254
milyon TL ve net karı 142
milyon TL olarak gerçekleşti.
TürkTraktör’ün şirket hissesi
31.07.2014 tarihinde 75,50
TL’ye ulaşırken, şirketin piyasa
değeri ise 4 milyar TL oldu.
Türkiye’nin önde gelen
BSH
YETKİLENDİRİLMİŞ
YÜKÜMLÜLÜK
SERTİFİKASI’NI ALAN
İLK ŞİRKET OLDU
Türkiye’de Bosch, Siemens,
Profilo ve Gaggenau
markalarıyla tüketiciyle
buluşan BSH Ev Aletleri A.Ş.,
Avrupa Birliği (AB) ile uyum
sürecinde Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı tarafından ülkemizde
de başlatılan Yetkilendirilmiş
Yükümlü Uygulaması’nda
ilk sertifika alan şirket oldu.
BSH Türkiye’nin sertifikası,
düzenlenen bir törenle
Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı tarafından BSH
Ev Aletleri A.Ş. İcra Kurulu
Üyesi Haluk Kaya’ya verildi.
BSH Ev Aletleri A.Ş. İcra
Kurulu Üyesi Haluk Kaya,
“46 farklı ülkede yürürlükte
olan uluslararası bir
sertifika özelliğine sahip
Yetkilendirilmiş Yükümlülük
Sertifikası'nın, BSH’nin gümrük
işlemlerini en hızlı şekilde
gerçekleştirmesini sağlayarak
taşıma süresi açısından da
önemli avantajlar yaratacağına
inanıyoruz” dedi.
BSH Türkiye, almaya hak
kazandığı söz konusu
sertifikayla Türkiye'deki ilk YYS
sahibi firma unvanına sahip
oldu. Yetkilendirilmiş Yükümlü
Statüsü, BSH Türkiye için
önemli bir konuma sahip olan
ihracat ağırlıklı işlerde hem
hız hem de avantaj sağlayacak.
YYS kapsamında ihracat ve
ithalatta yerinde gümrükleme
hakkı tanınıyor. Böylece hak
kapsamında gümrükleme
masraflarında ve gümrüklü
depolama alanında tasarruf
elde ediliyor. Kolaylaştırılmış
geçiş BSH Türkiye için
iyileştirilmiş taşıma süresi
avantajı yaratıyor.
ANADOLU ISUZU
SOMALI
ÇOCUKLARA
MORAL VERDİ
Galatasaray ve Atletico
Madrid, maden kazasında
yaşamlarını yitiren Somalı işçi
ailelerine yardım amacıyla
düzenlenen özel maçta
karşı karşıya geldi. Somalı
kazazede maden işçileri ve
ailelerini unutmayan Anadolu
Isuzu, 6 Ağustos tarihinde
İzmir Atatürk Standı’nda
“Dostluk ve Soma'ya Yardım”
için oynanan GalatasarayAtletico Madrid maçına,
Somalı maden işçileri ve
çocuklarından oluşan 90
kişilik bir grubu davetli
olarak götürdü.
Etkinlik öncesi Soma’daki
acılı aileleri ziyaret eden
Anadolu Isuzu yetkilileri,
faciada babalarını kaybeden
çocuklarla bir araya geldi.
Yetkililer, özel otobüslerle
İzmir’e getirilen çocuklarla
birlikte öğle yemeği yiyip,
İzmir'i gezdi. Çocuklar daha
sonra Atatürk Stadı'nda
soyunma odalarına
inerek Galatasaraylı
futbolcularla buluştu. Maç
öncesinde sahaya inen
çocuklar, Galatasaraylı
futbolcuların yanı sıra
Atletico Madrid oyuncuları
ile de hatıra fotoğrafı
çektirdi. Galatasaraylı
taraftarların sıcak ilgisiyle
karşılaşan çocuklar, oldukça
heyecanlıydı.
17
Üyelerimizden
ARÇELİK
BAŞARILI
MÜHENDİSLERİNİ
ÖDÜLLENDİRDİ
Arçelik A.Ş., Çayırova
Kampüsü Spor Salonu’nda
gerçekleştirdiği 16. Buluş
Günü’nde 386 başarılı
mühendisini ödüllendirdi.
Türkiye’den yurtdışına
yapılan uluslararası patent
başvurularının üçte birinden
fazlasını gerçekleştiren, Dünya
Fikri Haklar Örgütü’nün
en çok uluslararası patent
başvurusu yapan şirketler
listesinde beş yıldır ilk 200
şirket arasında yer alan Arçelik
A.Ş., teknoloji üretme ve
yenilikçi ürünler geliştirme
konusunda çalışanlarını
ödüllendirerek yepyeni
başarılara imza atmalarına
olanak sağlıyor.
Çayırova Kampüsü Spor
Salonu’nda gerçekleşen
törene Koç Holding Dayanıklı
Tüketim Grubu Başkanı ve
Arçelik A.Ş. Genel Müdürü
Levent Çakıroğlu katıldı. Ödül
töreninde yaptığı konuşmada
Arçelik’in sektöründe gücünü
18
gün geçtikçe artırdığını,
hedeflerini birer birer
gerçekleştirdiğini hatta çoğu
zaman hedeflerinin önüne
geçtiğini vurgulayan Çakıroğlu,
“Bu başarımızda en önemli itici
güç, inovasyon ve yenilikçilik
yeteneğimiz. Bugün geldiğimiz
konumda, global pazarlarda
farklı markalarımızla
yükselen performansımızı
sürdürüyoruz. Geliştirdiğimiz
yenilikçi teknolojiler, akıllı
ürünler ve katma değer
yaratan çözümlerimizle
sektörde dünyanın önde gelen
şirketlerinden biri olmayı
başardık" dedi.
COŞKUNÖZ ALABUGA
FABRİKASI ÜRETİME
BAŞLADI
Rusya Federasyonu’na bağlı
Tataristan Cumhuriyeti’nin
ilk büyük presli parça üretim
tesisine sahip Coşkunöz
Alabuga Fabrikası faaliyete
geçti. Coşkunöz Holding’in
yurtdışındaki ilk yatırımı olan
Coşkunöz Alabuga Fabrikası,
Tataristan Cumhurbaşkanı
Rustam Minnihanov, çok
sayıda üst düzey devlet
yetkilisi ve çeşitli ülkelerden
konukların katıldığı resmi
açılış töreni ile 29 Ağustos
2014 tarihinde fiilen üretime
geçti.
Tataristan Cumhurbaşkanı
Minnihanov açılış
konuşmasında geçtiğimiz yıl
Türkiye’deki Coşkunöz Metal
Form fabrikasına yaptığı
ziyarete değinerek, Coşkunöz
Holding’den beklediği
gibi yüksek teknolojili bir
fabrika ile karşılaşmaktan
duyduğu memnuniyetini dile
getirdi. Coşkunöz Holding
Genel Koordinatörü ve
MESS Başkan Verili Cenk
Yöney ise gerçekleştirdikleri
yatırımla Rusya Federasyonu
otomotiv yan sanayi
sektörünün gelişimine sürekli
katkıda bulunmayı ve bu
konuda öncülük etmeyi
amaçladıklarını vurguladı.
Törende yapılan konuşmaların
ardından Rustam Minnihanov,
Ford Sollers ve Coşkunöz
Holding üst yönetimi
tarafından hat çalıştırıldı
ve ilk presli parça üretimi
ARÇELİK, COŞKUNÖZ, DİSA OTOMOTİV, ANADOLU MOTOR
Üyelerimizden
gerçekleştirildi.
Coşkunöz Alabuga Fabrikası;
60 yıllık köklü üretim geçmişi
ile 6 farklı sektörde 12 firması,
2 bin 500 çalışanı ile faaliyet
gösteren ve Türkiye’nin en
büyük sanayi kuruluşlarından
biri olan Coşkunöz Holding
çatısı altında yer alıyor.
Yıllık 50 bin ton sac işleme
kapasitesine sahip olan
fabrika, binek araçlarda
kullanılacak parçalar için full
robotik otomasyonlu pres
hatlarında üretim yapacak.
Coşkunöz Holding’in dışa
açılma politikasının ilk adımı
olan Coşkunöz Alabuga
Fabrikası, sınırların ötesine
taşıdığı AR-GE ve know-how’ı
Tataristan Cumhuriyeti’ndeki
eğitimli işgücü, alanında
uzman markalar ve enerji
olanakları ile buluşturuyor.
TS-16949-2002, ISO 14001,
OHSAS 18001 standartlarına
göre üretim yapacak olan
fabrika; “Yalın Üretim” ve
otomotive özgü pek çok
sistem transferi ile alanındaki
en son teknolojileri bölgeye
kazandırarak, önemli bir
model olma amacını taşıyor.
Coşkunöz Alabuga
Fabrikası’nın ilk etabı 15 bin
metrekaresi kapalı olmak
üzere, 78 bin metrekaresi
açık alan üzerinde kuruldu.
Coşkunöz Alabuga; şirket
kuruluşu, yasal prosedürlerin
yerine getirilmesi, fabrika
inşaatı, makinelerin montajı ve
devreye alınması süreçlerinin
1,5 yıl gibi rekor bir sürede
tamamlanmasıyla örnek
gösterilen bir proje oldu. Bu
başarı, Rus Otomotiv Forumu
tarafından “2013 Yılının En İyi
Yatırım Projesi Ödülü”ne layık
görüldü.
DİSA OTOMOTİV
ISO/TS 16949:2009
BELGESİ ALDI
Disa Otomotiv, otomotiv yan
sanayileri kalite yönetimi
sistemlerinin tüm dünyada
kabul gören ortak kriterlerine
göre denetlenmesi ve
değerlendirilmesi konusunda
ISO/TS 16949:2009 belgesini
25 Haziran’da almaya hak
kazandı. Belgeyi almak
için kurum içi eğitimler,
üretim hattı iyileştirmeleri
ve ürün standardizasyonu
gibi çalışmalar yapan
Disa Otomotiv, ardından
sektöründe öne çıkan ve IATF
(International Automotive
Task Force) TUVNORD
firması ile kalite standartlarını
belgelendirme işlemlerini
hayata geçirdi.
Disa Otomotiv Teknik
Müdürü Serkan Ataç konuyla
ilgili, “Kalite yönetim sistemi,
kuruluşun kimliğini oluşturan
önemli bir unsur. ISO /
TS 16949 Kalite Yönetim
Sistemi müşterinin bakış
açısında, sizin hangi seviyede
olduğunuza dair önemli bir
etki bırakır” dedi.
Planlama, eğitim, makine
hattında yapılan teknik
iyileştirmeler, raporlamalar,
prosesler ve sisteme
ait dokümantasyonun
hazırlanması gibi aşamaları
içeren uzun hazırlık
döneminin sonunda tüm
denetimleri başarıyla
geçen Disa Otomotiv,
ISO/TS 16949:2009
belgeli yeni döneminde,
geliştirilen ve uygulamaya
alınan tüm çalışmaların
sürdürülebilirliğini
sağlayarak, proseslerin daha
da iyileştirilmesi için teknik
AR-GE çalışmalarına devam
etmeyi hedefliyor.
tek yerli üretici olduğunu
belirterek, yeni tesiste üretim
kapasitelerinin yüzde 40
oranında artacağını belirtti.
Özilhan, yeni üretim tesisinin
hem Anadolu Grubu hem
de Anadolu Motor ailesi
için çok önemli olduğunu
belirterek şunları söyledi:
“Bugün eğer Türk çiftçisi
kara sabanı bırakıp modern
makinelere kavuşmuşsa,
bunda Anadolu Motor’un
rolünün büyük olduğuna
inanıyorum. Başarımızın
sırlarından biri de her zaman
kullanıcıların sesine kulak
vererek, onları dinleyerek,
ihtiyaçlarını karşılayan ürünler
geliştirmemizdir. Anadolu
Motor, bugün Türkiye
sınırlarının dışına taşıp,
üretiminin yarısını geniş bir
coğrafyada, 40’tan fazla ülkeye
ihraç eder konuma yükseldi.
Tarım makineleri üretiminde
ve ihracatında dünyada ilk
sırada yer alan İtalya’da
bile ürünlerimizi görmek
mümkün. Bu başarımızla
gurur duyuyoruz.” 29 bin 500
metrekarelik alanda kurulan
tesiste dökümhane, ısıl işlem,
talaşlı imalat, boyahane,
montaj ve motor test atölyeleri
bulunuyor. Modern “Motor
Test Ar-Ge Laboratuvarı”da
bulunan tesiste, 200 kişi
istihdam ediliyor.
ANADOLU MOTOR’UN
KOCAELİ’DEKİ YENİ
ÜRETİM TESİSİ
AÇILDI
Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde
Anadolu Motor tarafından 44
milyon TL’lik yatırımla kurulan
yeni üretim tesisi açıldı. Tesis
açılışına Kocaeli Büyükşehir
Belediye Başkanvekili Zekeriya
Özak, Çayırova Belediye
Başkanı Şevki Demirci,
Anadolu Motor Genel Müdürü
Erdoğan Özoğul, Anadolu
Grubu Otomotiv Gurubu
Başkanı Kamil Eser, Anadolu
Grubu Yönetim Kurulu
Başkanı Vekili İbrahim Yazıcı
ile Anadolu Grubu üst düzey
yöneticileri katıldı.
Açılışta konuşan Anadolu
Grubu Yönetim Kurulu
Başkanı Tuncay Özilhan,
Anadolu Motor’un
Türkiye’de kendi alanındaki
19
Kapak
CEEMET-MESS
KONFERANSI’NDA İŞ
SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
MASAYA YATIRILDI
20
Kapak
CEEMET İLE MESS
İŞBİRLİĞİNDE
DÜZENLENEN “CEEMET-MEES
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
KONFERANSI’NDA AVRUPA BİRLİĞİ
VE TÜRKİYE’DEN YETKİLİLER BİR ARAYA
GELEREK, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİYLE
İLGİLİ KONULARI AYRINTILI
ŞEKİLDE ELE ALDI. KONFERANSTA, İYİ
UYGULAMA ÖRNEĞİ OLARAK FERROSH
PROJESİNE DE DEĞİNİLDİ.
“Daha Basitleştirilmiş ve Daha
Etkili Bir AB İSG Çerçevesine
Doğru” başlığı ile Hilton İstanbul
Otel’de gerçekleştirilen “CEEMETMESS İş Sağlığı ve Güvenliği
Konferansı”na Avrupa Birliği
(AB) ve Türkiye’den çok sayıda
iş sağlığı ve güvenliği uzmanı
katıldı. 13 Mayıs tarihinde
Manisa’nın Soma ilçesinde
meydana gelen, 301 madencinin
hayatını kaybetmesi ile tüm
Türkiye’yi yasa boğan maden
faciasından birkaç gün sonra
gerçekleştirilen konferansa, Soma
faciasıyla ilgili üzüntüler dile
getirilerek ve baş sağlığı dilenerek
başlandı.
Konferansı açan MESS Genel
Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu,
Soma’da hayatını kaybeden
madenciler için katılımcıları bir
dakikalık saygı duruşuna davet
etti. Saygı duruşunun ardından,
Yıldırımoğlu, “Ruhları şad olsun,
yakınlarına ve Türk milletine baş
sağlığı diliyoruz, yaralılara acil
şifalar temenni ediyoruz. Dileriz
ki, bu kayıplar, iş kazaları son
olur. MESS ve CEEMET olarak
aslında ne kadar isabetli bir
konuda toplantı düzenlediğimizi
acı bir şekilde bir kere daha
görmüş olduk” diye konuştu.
Konferansın açılış konuşmacıları
arasında yer alan CEEMET Genel
Sekreteri Uwe Combuechen,
çalışanların iş sağlığı ve güvenliği
konusunda işveren ve işçilerin
muhatap olduğu ilkelerden
söz ederek, “MESS bu konuda
hassastır, onların çabalarını
kutluyoruz. CEEMET ve MESS
projelerde de bir araya geliyor,
Avrupa Birliği (AB) ve Balkan
ülkeleri ile Türkiye birlikte
çalışıyor. FERROSH Projesi buna
örnektir” dedi. Konuşmasında
Soma’daki felakete de değinen
Combuechen, şunları söyledi:
“Bu kaza acı bir şekilde bizlere iş
sağlığı ve güvenliğinin önemini
anlatıyor. Hepimize, sağlık ve
güvenlik bilincini artırmak için
görevler düşüyor. Bu konu sadece
Türkiye’de değil tüm uluslararası
camiada önemli bir konu. MESS
üyelerinin iş sağlığı konusunda
çok önemli bir tarihi geçmişi
olduğunu görüyorum. Belki
bu kaza ile daha sıkı çalışmak
gerektiği sonucuna varıyoruz.”
MESS Yönetim Kurulu Eski
Başkanı ve CEEMET Başkan
Vekili Tuğrul Kudatgobilik
de konferansın açılışında bir
konuşma yaparak, ülkemizde iş
sağlığı ve güvenliği konusunda
çıkan son yasayı değerlendirdi.
Ardından konferansın panel
oturumuna geçildi.
“AVRUPA
KOMİSYONU’NUN
AMACI, ÖNLEMLERİ
ARTIRMAK”
CEEMET İSG Komitesi
Başkanı Terry Woolmer’in
moderatörlüğünde başlayan
panel oturumda ilk konuşmayı
Avrupa Komisyonu İstihdam ve
Sosyal İşler Genel Müdürlüğü,
İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm
Direktörü Maria Teresa Moitinho
yaptı. Konuşmasına, “Türk
halkına başsağlığı diliyorum.
Soma kazası gibi iş kazalarının
mutlaka önlenmesi gerekiyor”
diye başlayan Moitinho, önceliğin
iş sağlığı ve güvenliği olduğunu
belirtti.
Avrupa Komisyonu’nun ana
amacının, iş sağlığı ve çalışma
koşullarını iyileştirecek ve işçinin
sağlığını artıracak, problemleri
ortadan kaldıracak önlemleri
artırmak olduğunu vurgulayan
Moitinho, konuşmasını şöyle
sürdürdü: “İş sağlığı ve güvenliği
konusunda 2007 ve 2012
21
Kapak
Panelde, (soldan sağa) İsmail Gerim, Terry Woolmer, Brenda O’Brien ve Maria Teresa Moitinho konuştu.
yılları arasındaki dönem
raporlarında gelecekle ilgili
politikalar tartışıldı. Geçen yıl
yayınlanan sonuçlara göre iş
kazalarında yüzde 25 azalma
sağlandı. Bu dönem ulusal
çapta ve Avrupa’da düzenlenen
kampanyalarda bilinç artırma
çalışmaları yapıldı. Çalışma
koşullarının iyileştirilmesi
konusunda büyük adımlar
atıldı. Ama özellikle KOBİ’lerde
uygulanması konusunda hala
sorunlar var.”
Birinci çalışma stratejisinde
öncelikle iş kazalarını
hedeflediklerini söyleyen
Moitinho, “Şimdi tehlikeli
ortamlara yönelmeliyiz. 2007
yılında başlatılan bu yeni
uygulamaların geliştirilmesi
çok önemli. Sosyal partnerlerle
birlikte geniş tabanlı bir
inceleme yapılacak. Böylece bu
alanlarda yeni insiyatiflerin ele
alınması da mümkün olacak.
Mevzuatla yeni insiyatifler
geliştirilebilecek. Ortaya çıkan
sonuçlar komisyon tarafından
bir rapor haline getirilerek
Parlamentoya ve AB konseyine
sunulacak. Bu sonuçlar
gelecekteki stratejik çerçeve
çalışmalarında destekleyici
olacak” dedi.
Avrupa’da hala işyerindeki
kaza düzeyinin kabul edilemez
22
boyutta olduğuna dikkat çeken
Moitinho, “Her yıl 4 bin işçi
ölüyor ve 3 milyon kişi de kaza
ve hastalık nedeniyle mağdur
oluyor. İş-çalışma nedeniyle
gelişen hastalıklar da yine
istenilen düzeye indirilemedi.
Bunun için Avrupa düzeyinde
bir eyleme ihtiyaç var. Önceki
stratejilerin değerlendirilmesi
işyeri bazındaki kazaları
azaltacak önlemleri bize
gösterecektir.
İşyerindeki kazalar
konusundaki istatistik raporları
bize 15 AB ülkesinde 10
milyon kişinin iş kazaları
nedeniyle öldüğünü gösteriyor
ama 2011 yılında ölen işçi
sayısı 3 milyona düşmüştür.
Gelecekteki AB stratejisi
çerçevesi için ana hedeflerimiz
ve eylem planımız var. Hiç
şüphe yok ki uygulamayı daha
iyi geliştirmemiz gerekiyor.
Gelecekteki stratejik çerçeve
çalışması bir kere daha
ele alınmalı ve eylemlerle
desteklenmeli” diye konuştu.
Moitinho, işle ilgili sağlığın da
korunması gerektiğini, özellikle
kas iskelet hastalıkları ve ruh
sağlığı ile ilgili hastalıkların
çalışmaya katılan taraflarca en
önemli iş sağlığı konuları olarak
ifade edildiğine dikkat çekerek
konuşmasını bitirdi.
“AB’DE SON 10 YILDA
İYİLEŞMELER OLDU”
Panelin ikinci konuşmasını,
AB İş Sağlığı ve Güvenliği
Ajansı (EU-OSHA) Brüksel
Temsilcisi Brenda O’Brien
yaptı. O’Brien de konuşmasına
Soma faciasıyla ilgili baş sağlığı
dileyerek başladı. Ardından
EU-OSHA hakkında bilgi veren
O’Brien, “1994 yılında kurulan
ajansımızın amacı, sizlerle,
özellikle iş sağlığı ve güvenliği
konusuyla ilgili kişilerle ilişkiye
geçmek ve Avrupa’yı daha
güvenli, sağlıklı ve verimli bir
alan kılmaktı” diye konuştu.
Ajansın, sosyal konular üzerinde
durduğunu söyleyen O’Brien,
bu konuda şunları belirtti:
“İlgilendiğimiz alanlar, işçi
sağlığı demografik değişim,
küçük işletmeler, yeni ve
oluşmakta olan risklerdir.
Güvenlik ve sağlığın, hem iş
dünyası hem çalışanlar hem de
toplum için önemli bir konu
olduğunu biliyoruz. AB’de son
10 yılda önemli iyileşmeler oldu
fakat burada gördüğümüz sayılar
biraz yüksek. ILO’ya göre global
olarak işçi ölümlerinin yüzde
80’i işçi sağlığı sebebiyle oluyor,
iş kazaları işçi ölümlerinin
ancak yüzde 20’sini oluşturuyor.
O yüzden daha çok sağlık
sorunları üzerine odaklanmamız
gerektiği açık. Mesela
kardiyovasküler hastalıklarda
artış olduğunu biliyoruz. Bunun
çok farklı çalışma koşullarından
kaynaklanabileceğini de
biliyoruz. Avrupa’da şu an
hepimizi endişelendiren bir stres
sorunu var.”
“Bizi şu anda en fazla
düşündüren şeylerden biri,
çalışma kabiliyetini uzatma
dediğimiz konudur” diye
konuşan O’Brien, Avrupa’da yaşı
ilerlemiş işçilerin işe devamı
ya da yeni işe başlayabilme
oranının her sektörde aynı
olmadığını ifade etti. O’Brien,
konuyla ilgili şunları söyledi:
“Tabi ki ağır işlerde bu daha
büyük bir sorun olabiliyor. Fakat
yaşı ilerlemiş işçilerin çalışmaya
devam etmesini sağlamak
hiç kolay değil. Avrupa’da
demografi bir bomba, bir saatli
bomba ile karşı karşıyayız.
İnsanlar daha ileri yaşa kadar
çalışıyor bu güzel bir şey ama
sosyal güvenlik sistemlerinde
emekli olanları destekleyecek
kadar genç çalışan yok, bu da
bir sorun.”
Avrupa’da KOBİ’lerle yapılan
bir ankette, iş sağlığı ve
güvenliği sistemlerinin
küçük işletmelerde fazla
uygulanmadığını gördüklerini
ifade eden O’Brien, “Görülüyor
Kapak
ki, iş sağlığı ve güvenliği
sistemleri küçük işletmelerde fazla
uygulanmıyor. Hatta 100’den az
işçisi olan işyerlerinde bu sistemler
hiç kullanılmıyor. ‘Avrupa’da
koruyucu tedbirler getirilmesinin
önündeki engeller nedir’ diye
bakmak için 38 bin işletme
üzerinde çalıştık ve bu işletmelerin
çoğunun iş sağlığı ve güvenliği
konusunda bir sorunları olduğunu
düşünmediklerini gördük. İşletme
ne kadar küçükse bu konudaki
sorunların farkında olma oranı
o kadar azalıyordu. Hatta bazı
işletmelerde hiçbir iş güvenliği ve
sağlık sorunu olmadığı izlenimi
dahi vardı” diye konuştu.
“YENİ DİREKTİFLER
BÜTÜNCÜL DEĞİL”
Paneldeki konuşmasına,
CEEMET’in konuyla ilgili
çalışmaları hakkında bilgi vererek
başlayan CEEMET İSG Komitesi
Başkanı Terry Woolmer, “AB iş
sağlığı ve güvenliği politikası
2015-2020 yıllarını kapsayacak
ve daha etkili bir AB iş sağlığı ve
güvenliği çerçevesini tartışacağız”
dedi. CEEMET’in 23 ülkede
örgütlenmiş, 13 milyon işyerini
kapsayan bir işveren örgütü
olarak, beş tane komitesi
olduğunun bilgisini veren
Woolmer, “Bunlardan biri İş
Sağlığı ve Güvenliği Komitesi’dir.
Komite olarak işyerine bağlı,
kas iskelet hastalıkları üzerinde
çalışıyoruz. İşyerinde ruh sağlığı
ile ilgili yeni bir rapor hazırlandı.
Şu an önemli olan başka bir konu
da giderek yaşı ilerleyen ama hala
çalışmaya devam eden insanlardır.
Komisyonun geliştirdiği önceki
direktifler hepimizin hoşuna
gidiyor. Bu direktiflerde riskleri de
kapsamına alan bir yaklaşım var.
Ancak çok hızlı bir şekilde daha
çok tehlike odaklı bir direktifin
hekimi, 122 bin civarında sağlık
hızla hazırlandığını görüyoruz.
uzmanı, işyeri hekimi ve sağlık
personeli ile bunları yetiştiren,
Ama bu direktifler bütüncül
personeli çalıştırmak veya hizmet
eğitim veren 219 adet de kurum
olmalı. Bence yeni hazırlanan
almak durumunda olduğunu
olduğunu belirten Gerim,
direktif bütüncül değil. Ayrıca
belirtti. Gerim konuyla ilgili
işyerlerine hizmet sunan “Ortak
sadece tehlikeyi değil riskleri
şöyle konuştu: “Kanun yürürlüğe
Sağlık ve Güvenlik Birimi” adını
de dikkate almamız gerekir.
girdikten sonra verileri inceledik,
verdikleri OSGB sayısının ise bin
Uyarıcı direktiflere gerek yok
çok fazla bir görevlendirme
474 civarında olduğunu açıkladı.
diye düşünüyoruz, pek çok işyeri
olmadığını, yaklaşık 10-15 bin
Gerim, TSM adını verdikleri
bu tür direktifleri desteklemiyor.
civarında işyerinin görevlendirme
“Toplum Sağlığı Merkezi”ni de
Özellikle çevreyle ilgili olanları.
yaptığını, bu uzmanları
tüm ülkeye yaymak için Sağlık
Yeni bir direktif yapmak yerine
çalıştırdığını gördük. Daha
Bakanlığı’nın çalıştığını belirtti.
yeni gelişmeleri mevcut direktife
sonra kanun kapsamına giren
Panel oturumunun ardından,
yansıtmak, mevcut direktifi
180 bin işyerine tek tek mektup
“İSG Konusunda Uluslararası
geliştirmek gerekiyor. Teknoloji
gönderdik, bunlara kanunun
İşbirliğine Dayalı İyi Uygulama
hızla gelişiyor, teknolojinin
yükümlülüklerini hatırlattık,
Örnekleri: FERROSH Projesi”
getirdiği yeni değişiklikler
tüm işveren kuruluşlarına,
başlıklı bir oturum daha
karşımızda, bunları dikkate almak
işçi sendikalarına da yazılar
gerçekleştirildi. Bu oturumda da
gerekiyor. Hamile işçiler, genç
göndererek, kanunu kendi
TNO’dan Jan Michiel Meeuwsen
işçiler ve yaşlı işçilerle ilgili…”
üyelerine de duyurmalarını talep
ile MESS’ten Fatih Tokatlı birer
diye konuşmasını sürdürdü.
ettik. Ondan sonra ciddi bir artış
konuşma yaptı.
Panelin son konuşmacısı olan
oldu. Şu an sözleşme imzalayan
ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel işyeri sayısı 200 bine yaklaşıyor.”
Müdür Yardımcısı İsmail Gerim
Türkiye’de şu anda yaklaşık
“Bakanlık olarak bu tür ölümlerin
84 bin iş güvenliği
azaltılması için tüm taraflarla,
uzmanı, 22
ilgili makamlarla çözüm arayışına
bin belgeli
devam ediyoruz” dedi. Ülkemizde
işyeri
iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
yasa çalışmalarından söz eden
Gerim, 2003 yılında ülkemizin
AB’ye uyum süreciyle birlikte,
2004 yılında bir yönetmelik
İş sağlığı ve güvenliği konusunda sürekli iyileştirmeyi, bilimsel
çıkartıldığını, 2005 yılında
çalışmaları ve yapıcı sosyal diyaloğu ön planda tutan MESS, bu
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği
konuda sıfır kaza hedefine erişebilmenin anlaşılır ve uygulanabilir
Konseyi’nin kurulduğunu
bir mevzuat, doğru bilgilendirme, etkili rehberlik hizmetleri ve iyi
dile getirdi.
uygulamaların desteklenmesiyle mümkün olabileceğine inanıyor. Bu
doğrultuda Hükümet ve sosyal taraflar arasında yürütülen yapıcı
sosyal diyalog, son dönemde hazırlanan ve yürürlüğe konulan birçok
“UZMAN
modern yasanın çıkarılmasında önemli rol oynayan MESS, özellikle
ÇALIŞTIRAN
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği
İŞYERİ SAYISINI
Kanunu çalışmalarında işveren kesimi olarak yapıcı bir tutum içinde
ARTIRDIK”
olmaya azami gayret gösteriyor.
2005-2012 yılları
Bundan sonra da iş sağlığı ve güvenliği başta olmak üzere yapıcı
arasında kanunla
tutuma ve bilgiye dayalı bir çalışma disipliniyle işyerlerindeki
ilgili çalışmaların ve
uygulamaların AB standartlarına ulaşması için çalışmaya devam
tartışmaların yapıldığını
edecek olan MESS, Türkiye’nin en çok ihracat yapan, en çok katma
söyleyen Gerim, 2012
değer üreten ve verimliliği en yüksek sanayi işletmelerini bünyesinde
yılında da yayımlanan
bulunduruyor. 216 üye işletmesi ve 160 bini aşkın çalışanı olan
İş Sağlığı ve Güvenliği
MESS, çalışanlarıyla birlikte iş sağlığı ve güvenliği konusunda
Kanunu’yla birlikte her
öncü rolünü devam ettirmeye kararlı.
işyerinin bir iş güvenliği
MESS
ÖNCÜ ROLÜNÜ
SÜRDÜRÜYOR
23
Dünya gündemi
AVRUPA TİPİ ABENOMICS:
DRAGHINOMICS
BAZI DAHA ŞAHİN AVRUPA MERKEZ BANKASI (ECB) YETKİLİLERİ, PARASAL
GENİŞLEMENİN DEVLETLERİN KEMER SIKMA VE YAPISAL REFORM VAATLERİNİ
GÜÇSÜZLEŞTİREREK AHLAKİ TEHLİKEYE YOL AÇACAĞINDAN ENDİŞE EDİYOR. FAKAT
ECB BU RİSKLERE BAKMAKSIZIN, DEFLASYONUN VE RESESYONUN EŞİĞİNDE, NE
GEREKİYORSA YAPMALI. UMUT EDİLEN, BU YILIN SONU İTİBARIYLA, ECB’NİN PARASAL
VE KREDİ YÖNÜNDEN GENİŞLEMEYE BAŞLAYARAK, ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVİ YAPMASI.
NEW YORK
İki yıl önce Shinzo Abe’nin
Japonya’da başbakan
seçilmesi “Abenomics”
olgusuna, tek düze bir
duraksama ve deflasyon
yaşayan ülke ekonomisini
kurtaracak üç kademeli
plana yol açtı. Abenomics’in
üç unsuru (veya ‘oku’)
parasal ve nitel genişleme
(QQE) şeklinde, büyük
çapta parasal teşvik
vaadediyor. Bunun içinde
özel sektör için daha
fazla kredi, kısa vadeli
mali teşvikler, borçları
azaltmak ve kamu borçlarını
sürdürülebilir hale getirmek
için birleştirmeler; arz
tarafını güçlendirecek,
büyüme potansiyelini
24
yükseltecek yapısal
reformlar bulunuyor.
Görünen o ki (Avrupa
Merkez Bankası (ECB)
Başkanı Mario Draghi’nin
kısa bir süre önce Jackson
Hole’da yaptığı konuşmaya
istinaden) ECB’nin de
Euro Bölgesi için yedekte
böyle bir planı bulunuyor.
“Draghinomics”in ilk
unsuru, Euro Bölgesi’nin
potansiyel büyümesini
yükseltecek yapısal
reformların hızlandırılması.
Bazı ülkelerde bu gibi hayati
reformların yapılma süreci
daha fazla olsa da (İspanya
ve İrlanda gibi), bazılarında
daha az olsa da (İtalya ve
Fransa bunlardan sadece
ikisi), süreç yine de hayal
kırıklığıydı.
Fakat Draghi şimdi
farkediyor ki Euro
Bölgesi’nin yavaş, düzensiz
ve anemik iyileşmesi sadece
yapısal problemlere değil,
toplam arz kısıtlarına
olan talebe göre değişen,
döngüsel etkenlere de bağlı.
Bu sebeple talebi artırmaya
yönelik önlemler alınması
da zorunlu hale geldi.
Bu noktada Draghinomics’in
ikinci ok’u geliyor: Mali
konsolidasyonun büyümeye
olan yükünü azaltmak,
bir yandan da daha
düşük borç ve daha iyi
bir borç sürdürülebilirliği
sağlamak. Özellikle birçok
kemer sıkma politikası
kullanıldığından ve
piyasaların kamu borcunun
sürdürülebilirliği hakkında
NOURIEL ROUBINI
Dünya gündemi
daha az endişeli olması
sebebiyle mali hedefe ne
kadar hızlı ulaşılabileceği
konusunda biraz esneklik
olabilir. Dahası Euro
Bölgesi periferi ekonomileri
daha fazla konsolidasyona
ihtiyaç duyarken, birliğin
göbeğindeki ülkerler
(örneğin Almanya)
yurtiçi talebi ve büyümeyi
tetiklemek için, geçici
mali bir genişleme (düşük
vergiler ve daha fazla kamu
yatırımı) yolunu izleyebilir.
Ve Euro Bölgesi genelinde
altyapı yatırımı programları
arz yanlı çıkmazları
azaltırken talebi hızla
artırabilir.
Draghinomics’in üçüncü
kademesi ise (Abenomics’in
QQE’sine benzer şekilde)
devlet tahvili alımları
şeklinde parasal ve kredisel
genişleme ve özel sektör
kredi büyümesini artıracak
önlemler olacaktır. Kredi
genişlemesi yakın bir
zamanda hedefi belli
uzun vadeli tekrar finanse
etme operasyonlarıyla
(Euro Bölgesi bankalarına
özel sektör kredilerinde
daha hızlı büyüme
karşılığında sübvanse
edilmiş likidite sağlayan)
başlıyor olacak. Mevzuata
ilişkin engeller bertaraf
edildiğinde ECB özel varlık
alımlarına da başlayacak
(özellikle bankaların
menkulleştirilmiş kredi
araçları).
Şimdi Draghi Euro
Bölgesi’nin deflasyondan bir
ya da iki şok uzaktayken,
enflasyon görünümünün,
ABD Merkez Bankası’nın
(FED), Japonya Merkez
Bankası’nın, İngiltere
Merkez Bankası’nın yapmış
olduğu gibi; doğrudan üye
ülkelerin ülke tahvillerinin
büyük çapta alımına
başlanması şeklinde,
parasal genişlemeye
gerekçe olabileceğinin
sinyalini verdi. Doğrusunu
söylemek gerekirse 2015’’in
başlarında Euro Bölgesi’nde
parasal genişlemenin
başlaması çok muhtemel.
Parasal ve kredisel genişleme
Euro Bölgesi enflasyon
görünümünü ve birçok
geçiş kanalı aracılığıyla
büyüme görünümünü
etkileyebilir. Merkez ve
periferi ülkelerin, kısa ve
uzun vadeli tahvil getirileri
(ve periferilerde tahvil takas
sözleşmelerinin yayılması)
gittikçe azalabilir, özel ve
kamu sektörlerinin sermaye
maliyetlerini de azaltır.
Euro’nun değeri düşebilir,
bu da rekabet gücünü ve net
ihracatını kuvvetle artırır.
Euro Bölgesi hisse piyasaları
yükselebilir, bunun da servet
durumlarına pozitif katkısı
olur. Açıkçası bu yıl parasal
genişleme ihtimali hayli
yükseldiği için şimdiden
varlık fiyatları yukarı yönlü
harekete geçti.
Varlık fiyatlarındaki bu
değişim (özel sektör kredi
büyümesini artıracak
önlemlerle birlikte)
toplam talebi ve enflasyon
beklentilerini kuvvetli
şekilde artırabilir. Tabii
tüketiciler, iş dünyası ve
yatırımcı güveni üzerindeki
“ekonomik moral” etkisini
de atlamamak lazım.
ECB’nin düşük büyüme ve
düşük enflasyon sonrasında
uğraşması gereken
vaatlerinden biri de bu.
Bazı daha şahin ECB
yetkilileri parasal
genişlemenin devletlerin
kemer sıkma ve yapısal
reform vaatlerini
güçsüzleştirerek ahlaki
tehlikeye yol açacağından
endişe ediyor. Fakat
deflasyonun ve resesyonun
eşiğinde bir durumda, ECB
bu risklere bakmaksızın, ne
gerekiyorsa yapmalı.
Dahası parasal genişleme
aslında ahlaki tehlikeyi
azaltır. Eğer parasal
genişleme ve kısa vadeli
daha gevşek mali
politikalar talebi, büyümeyi
ve istihdamı artırırsa,
hükümetler politik olarak
daha acılı yapısal reformlar
ve uzun vadeli mali
konsolidasyonlar yapabilir.
Tabii ki gelir ve istihdam
büyümesi olmadığında
kemer sıkma politikalarına
karşı sosyal ve politik tepki
çok daha güçlü oluyor.
Draghi’nin şu önermesi
doğrudur: Eğer hükümetler
arz yanlı yapısal reformları
daha hızlı uygulamazsa
ve kısa vadede mali
esneklikle orta vadeli
kemer sıkma arasındaki
dengeyi bulamazsa,
parasal genişleme bir
işe yaramaz. Japonya’da
parasal genişleme ve
kısa vadeli mali teşvikler
büyüme ve enflasyonu
kısa bir sürede yükseltti.
Ama yapısal reformların
üçüncü okunda süreçlerin
yavaşlaması, mevcut
mali konsolidasyonun
da etkileriyle büyümeyi
olumsuz etkiliyor.
Japonya’daki gibi,
Draghinomics’in üç ok’unun
tamamı Euro Bölgesi’ne
kademeli şekilde rekabet
gücü, büyüme, istihdam,
özel ve kamu sektörlerinde
orta vadeli borç
sürdürülebilirliği sağlayacak
şekilde başlatılmalıdır.
Umut edilen bu yılın sonu
itibarıyla, ECB’nin parasal
ve kredisel genişlemeye
başlayarak kendi üzerine
düşen görevi yapması.
http://www.projectsyndicate.org/Nouriel
Roubini; Roubini Global
Economics araştırma
kuruluşunun başkanı ve
New York Üniversitesi Stern
İşletme Fakültesi Ekonomi
Profesörüdür.
2 Eylül 2014 tarihli Dünya
gazetesinden alınmıştır.
25
Dünya turu
ABD’NİN BÜTÇE AÇIĞI
BU YIL YÜZDE 24
AZALDI
ABD’nin bütçe açığı 2014
mali yılında ekonomik
toparlanmanın hızlanması
sayesinde, gelirlerin giderlerden
yedi kat hızlı artması ile geçen
yıla göre yüzde 24 azaldı.
ABD Maliye Bakanlığı’nın
açıklamasına göre, geçen yıl
ekimden bu yıl temmuza kadar
olan dönemde ABD bütçesi
460,5 milyar dolar açık verdi.
Bütçe geçtiğimiz yılın aynı
döneminde ise 607,4 milyar
dolar açık vermişti. ABD
hükümeti temmuz ayında, 94,6
milyar dolar açık vermiş, bu
rakam 2013’e göre 3 milyar
dolar az olmuştu.
ABD ekonomisi temmuz ayında,
altı ay üst üste 200 binden
fazla istihdam sağlayarak,
sürdürülebilir büyüme hızına
ulaşma konusunda ilerleme
kaydetti. Kongre Bütçe Kurumu,
7 Ağustos’ta, 2014 toplamındaki
bütçe açığı tahminini 500 milyar
dolar olarak açıkladı. Başkan
Obama’nın ilk göreve geldiği
yıl olan 2009’da bu rakam 1,4
trilyon dolar olmuştu.
26
ALMANYA VE
FRANSA’DA İŞSİZLİK
ARTTI
Almanya’da işsiz sayısı, Euro
Bölgesi toparlanmasındaki
cansızlık ve Rusya ile gerilen
tansiyonun ekonomik
görünümü kötümserleştirmesi
ile ağustosta beklenmedik
şekilde arttı. İşsiz sayısı ağustos
ayında 2 bin artarak 2,901
milyon kişi oldu. Almanya’nın
batı bölgelerinde işsiz sayısı 3
bin artarken, doğuda bin kişi
azaldı.
Fransa’da da işsiz sayısı
temmuz ayında rekor
seviyeye çıktı. Fransa Çalışma
Bakanlığı’nın verilerine göre
işsiz sayısı bir önceki aya
göre 26 bin 100 kişilik artış
kaydetti ve bu yıl temmuz
ayında 3 milyon 424 bine
yükseldi. Fransa’da işsizlik
oranı 2011 ilkbaharından beri
yükseliyor. 2012 yılının Mayıs
ayında işbaşına gelen François
Hollande başkanlığındaki
hükümet, işsizlik oranının
artışını 2013 yılı sonunda
durdurmayı planlıyordu.
Hedef, yeni bir revizyonla 2014
sonuna kaydırıldı.
HİNDİSTAN HEDGE
FONLARI, İYİ
KAZANDIRDI
Asya’nın üçüncü büyük ekonomisi
olan Hindistan’a yatırım yapan
Hedge Fonları, 2014 yılının en
iyi performansını gösterdi. Yılın
başından temmuz sonuna kadar
olan dönemde Güney Asya ülkesi
Hindistan’a yatırım yapan fonlar
yüzde 26 getiri sağladı. Singapur
merkezli Eurekahedge Pte.’nin
verilerine göre Asya’nın genelinde
ortalama getiri yüzde 3,5, Çin’de
yüzde 1,9, Japonya’da yüzde 1,2,
Kuzey Amerika’da yüzde 3,8 ve
Avrupa’da yüzde 1,1 oldu.
Hindistan odaklı Hedge
Fonları, Başbakan Narendra
Modi’nin ülkenin 1984’ten bu
yana en büyük seçim zaferini
kazanmasının ardından beş yıl
içinde en güçlü getiriyi sağlamaya
hazırlanıyor. Başbakan Modi, ara
verilen projeleri canlandıracağı
taahhüdünde bulunmuştu.
Singapur merkezli Helios Capital
Management Pte. yöneticilerinden
Samir Arora, “Zaman artık değişti
ve şimdi kahraman bir Modi var.
Yatırımcı ilgisinde büyük bir
değişiklik olduğunu görüyoruz”
diye konuştu.
ABD-ALMANYA-FRANSA-HİNDİSTAN-İTALYA-HOLLANDA-İSPANYA-SİNGAPUR
Dünya turu
İTALYA EKONOMİSİ
İKİNCİ ÇEYREKTE
RESESYONA GİRDİ
İtalya’da Gayrisafi Yurtiçi
Hasıla (GSYİH), yılın ikinci
çeyreğinde beklenmedik bir
şekilde daraldı ve böylelikle
ekonomi resesyona girdi.
Ulusal İstatistik Enstitüsü
ISTAT’ın Roma’da yaptığı
açıklamaya göre, GSYİH yılın
ikinci üç aylık döneminde,
yüzde 0,1 gerilediği önceki
çeyreğe göre, yüzde 0,2 düştü.
İtalya’da gençler arasında
işsizliğin yüzde 40’ın üzerine
çıkması ve ülke borcunun 2
trilyon euro (2,7 trilyon dolar)
civarında olması ile birlikte,
Başbakan Matteo Renzi,
Euro Bölgesi’nin üçüncü en
büyük ekonomisini büyütme
baskısı altında. Londra’daki
Teneo Intelligence’ın idari
direktörü Wolfango Piccoli,
ağustostaki araştırma notunda
Renzi’nin, “Yıllık GSYİH
büyüme sayısının muhtemelen
Hazine’nin tahmini olan
yüzde 0,8’in altına düşeceği
ve hükümetin borç azaltma
planlarının hayalkırıklığı
yaratacağı” görüşüne yer verdi.
HOLLANDA’DA
2015 YILI BÜTÇESİ
HAZIRLANDI
Hollanda’da Liberal Parti
(VVD) ile İşçi Partisi’nden
(PvdA) oluşan koalisyon
hükümetinin, 2015 bütçesine
ilişkin hazırlıklarını
tamamladığı bildirildi.
Azınlıkta olduğu Senato’da
sorun yaşamamak için
muhalefet partileriyle görüşen
hükümet ortaklarının, bu
kapsamda muhalefetteki
Demokratlar 66 (D66),
Hristiyan Birlik (CU) ve
Reformcu Devlet Partisi’nin
(SGP) desteğini aldığı belirtildi.
Başbakan Mark Rutte’nin
yanı sıra üç muhalefet partisi
liderinin katıldığı görüşmeden
sonra açıklama yapan Maliye
Bakanı Jeroen Dijsselbloem,
muhalefetle bütçe konusunda
anlaştıklarını bildirdi. Temkinli
bir plan yaptıklarını belirten
Dijsselbloem, insanların alım
gücünü korumaya çalıştıklarını
söyledi. Dijsselbloem,
ekonomide düzelme olduğunu
ama bunun henüz istedikleri
düzeye ulaşmadığını da
kaydetti.
İSPANYA EKONOMİSİ
TÜKETİCİ FİYATLARI
İLE TOPARLANIYOR
İspanya’nın ekonomik
büyümesi son çeyrek dönemde
yurtiçi talebin artması ile
ivme kazanırken, tüketici
fiyatlarının ağustos ayında
düşüş genişletmesi Avrupa
Merkez Bankası’nın (AMB)
teşvikleri artıracağı tartışmalarını
alevlendirdi.
Madrid’te bulunan Ulusal
İstatistik Enstitüsü verilerine
göre İspanya’nın yurtiçi
hasıla büyümesi, hane halkı
harcamalarının ve yatırımcıların
artış göstermesi ile ilk çeyrekte
yüzde 0,6 oranında yükseliş
kaydetti. Tüketici fiyatları
ağustos ayında geçtiğimiz yıla
göre yüzde 0,5 gerileyerek
Ekim 2009’dan bu yana en sert
düşüşü gösterdi.
AB’ye iki yıl önce kurtarılmak
için başvurmasından bu yana
İspanya, Euro Bölgesi’nin en
hızlı gelişen ekonomilerinden
biri haline geldi. Bölgenin ana
ticaret ortaklarıyla beraber
Euro Bölgesi’ndeki yavaşlama,
İspanya ekonomisinin
toparlanma sürecini riske atıyor.
SİNGAPUR
EKONOMİSİNDE YENİ
GENİŞLEME
Singapur ekonomisi, son
çeyrekte imalat sanayinin
beklentinin altına düşmesi
ve gelişmiş ekonomilerdeki
toparlanma ile beklenmedik
şekilde genişledi. Ticaret
Bakanlığı’nın yaptığı
açıklamaya göre, Singapur’un
yurtiçi hasıla büyümesi önceki
çeyreğe göre haziran ayı
itibarıyla üç aylık dönemde
yıllık bazda yüzde 0,1 yükseldi.
Temmuz ayı beklentileri
yüzde 0,8 daralma olacağı
yönündeyken, 14 ekonomistin
tahmini yüzde 0,3 düşüş
görüleceği yönünde.
Singapur Ticaret Bakanlığı,
“Son veriler ekonomik
aktivitelerin kademeli olarak
toparlandığına işaret ediyor”
açıklamasında bulundu.
İhracata bağımlı Güneydoğu
Asya ülkesi Singapur, küresel
büyümeden yararlanmaya
hazırlanırken, işletme
maliyetlerini düşürmeyi
planlayan Singapur hükümeti
verimliliği ve yatırımları teşvik
etmeye çalışıyor.
27
sanayicinin sesi
BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG:
“DEĞİŞİMİ TAKİP
EDEN, UYUM
SAĞLAYAN VE
UYGULAYABİLEN
YARININ
LİDERİ
OLACAK”
TAM 42 YILDIR ÜLKEMİZDE
ÜRETİM YAPAN BOSCH’UN
TÜRKİYE TEMSİLCİSİ
STEVEN YOUNG, BU
YÜZYILDA ŞİRKETLERİN
YÖNETİCİLERİNİN
GÖRÜLMEMİŞİ YAPMASI,
ETKİN VE ESNEK OLMASI,
DEĞİŞİMİ SIRTLAYABİLMESİ
GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR.
YOUNG, “STRATEJİK İŞ
BİRLİKLERİ GELİŞTİREBİLME,
ORİJİNAL FİKİRLERİ HAYATA
GEÇİREBİLME KABİLİYETİ DE
BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR” DİYOR.
28
Türkiye’deki faaliyetlerine 1910
yılında başlayan, ilk fabrikasını
42 yıl önce hizmete açan Bosch,
bugüne kadar ülkemize 2 milyar
Euro’nun üzerinde yatırım yaptı.
Bugün Türkiye’nin en önemli
üretim merkezlerinden biri haline
gelen Bosch’un Türkiye Temsilcisi
Steven Young, Avustralyalı bir
baba ile Türk bir annenin çocuğu
olarak Avustralya’da dünyaya
geldi. Ekstra harçlık için küçük
yaştan itibaren çalışan Young,
bu sayede sorumluluk almayı
öğrendi. “Dizginlerin elinde
olması” prensibini benimsediği
için okul çağından itibaren
üretimden pazarlamaya kadar
her türlü işi yapan Young,
profesyonel iş hayatına atıldıktan
sonra durağanlığın kendisine
göre olmadığını anladı ve
Avrupa’da geliştirdiği kariyerini,
Almanya’dan sonra Türkiye’de
sürdürmeye karar verdi.
Bosch gibi bir şirketin başında
olmak için nasıl bir kariyer
yapmak, ne tür meziyetlere
sahip olmak gerektiğini ve
sanayicilerin başarılı olması için
olmazsa olmazları konuştuğumuz
Young’ın gençlere de bir tavsiyesi
var: “Kendinizi zorlayan kariyer
hedefleri koyun. Bu hedeflere
ulaşırken şirketlerin profesyonel
gelişimlerini destekleyici
araçlarından proaktif bir şekilde
faydalanın, rotasyona, uluslararası
görevlendirmelere açık olun.”
Dergimizin okurlarına biraz
kendinizi tanıtabilir misiniz?
Avustralyalı bir baba ile Türk
bir annenin iki çocuğundan
biriyim. Dolayısıyla yarı Türk, yarı
Avustralyalıyım. Avustralya’nın
Wollongong Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi’nden
mezun olduktan sonra, Sydney
Teknoloji Üniversitesi’nde ve
ardından Avustralya Deakin
Üniversitesi’nde “yönetim”
alanında lisansüstü eğitimi aldım.
Eğitimimi tamamladıktan sonra,
1988 yılında Sydney Avustralya
Mannesmann’da özel proje
mühendisi olarak başladığım
kariyerimi, 1994 yılına kadar
aynı şirkette, Almanya dâhil,
çeşitli pozisyonlarda üstlendiğim
görevlerle sürdürdüm. 1994
yılında Mannesman Rexroth’un
Almanya’daki merkezinde göreve
başladım. 1995 yılında yine aynı
şirket bünyesinde Türkiye’ye
Genel Müdür olarak transfer
oldum. 2001 yılında Bosch ve
Rexroth birleşmesinin ardından
Bosch Rexroth Sanayi Otomasyon
A.Ş. Genel Müdürü olarak yeni
yapılanmada görevime devam
ettim. 1 Temmuz 2011 tarihi
itibarıyla halen sürdürmekte
olduğum Bosch Türkiye
Temsilciliği ve Bosch Sanayi
ve Tic. A.Ş. Genel Müdürlüğü
görevine atandım.
Kariyerinizde bugünkü konuma
gelene kadar nasıl bir süreçten
geçtiniz. Sizin için önemli dönüm
noktaları neler oldu?
Hayatta karşılaşılacak sınırların,
insanın kendi kendine koyduğu
sınırlar olduğunu düşünüyorum.
İnsanın hayatta hangi noktaya
geleceği hep kendisiyle ilgilidir.
Bu anlamda, küçük yaştan itibaren
çalıştığımı söyleyebilirim. Okul
sıralarındayken ekstra harçlık
için çalışıyordum. Hatta çalışarak
biriktirdiğim paralarla aldığım bir
otomobilim bile vardı.
“Dizginlerin benim elimde
olması” prensibini çok
önemsediğim için okul çağından
itibaren üretimden pazarlamaya
kadar her türlü işi yaptım. Bütün
bunlar bana geniş bir yelpazeye
hitap etme becerisi kazandırdı.
29
SANAYİCİNİN SESİ
yıldır otomotiv sektörüne
yön veren bir şirketiz. Dünya
otomotiv sektörünün en
büyük yan sanayisiyiz. Ana
üreticilerin teknolojilerini
geliştiriyor ve yön veriyoruz.
Ciromuzun yüzde 60’ını
otomotivden elde ediyoruz. Bu
sektör bizim amiral gemimiz.
Otomotiv sektörüne karşı
sorumluluğumuz bulunuyor.
İş hayatımdaki çeşitlilik hâlâ
bugün benim için çok önemli.
Küçük yaşta çalışmak bana
hayatta sorumluluk almayı
öğretti. Para kazanmak değil,
kazandığınızı nasıl harcadığınız
ve değerlendirdiğiniz
önemlidir.
Hayatınızın en önemli dönüm
noktası neydi?
İş hayatına aktif olarak
atıldıktan sonra, durağanlığın
benim yapıma uymadığını
anladım. Avustralya çok
güzel bir ülke. Yılda yüzde
2-2,5 arası bir büyüme
gerçekleşiyor. Ama bu durum
benim için yeterli değildi. Daha
hareketli bir ortamda çalışmak
istiyordum. O esnada çalıştığım
şirketimin yöneticilerine
Avrupa’da kariyerimi devam
ettirmek istediğimi bildirdim
ve Almanya’ya gittim.
Almanya’dan yapıma tam
anlamıyla uyan ülke olarak
düşündüğüm Türkiye’ye
geldim. Sanırım benim
hayatımdaki dönüm noktası,
durağanlığın bana göre
olmadığını anlayıp daha
hareketli pazarlarda iş yapma
isteğim ve bu isteği hayata
geçirişim oldu.
30
Şirketinizin bugünkü
büyüklüğü, sektördeki yeri
gibi konular hakkında da bilgi
verebilir misiniz?
Bosch 1886 yılında, Almanya
Stuttgart’ta Robert Bosch
tarafından kurulan, bugün
150’den fazla ülkede
faaliyet gösteren bir şirket.
Türkiye’deki faaliyetlerimize
1910 yılında başladık.
Teknolojilerimizle ülkelerin
sanayileşmesinde ve
kalkınmasında Bosch olarak
katkılarımızı sürdürüyoruz.
Bugün otomotiv teknolojileri,
sanayi teknolojileri, dayanıklı
tüketim malları ile enerji ve
bina teknolojileri olmak üzere
dört iş sahasında faaliyet
gösteriyoruz.
Türkiye’deki ilk fabrikamızın
hizmete girmesinden bu yana
tam 42 yıl geçti. 42 yılda, 2
milyar Euro’nun üzerinde
yatırım yaptık. Tüm bu
yatırımlarımız sonucunda
Türkiye, Bosch’un en önemli
üretim merkezlerinden biri
haline geldi. Az önce ifade
ettiğim gibi Türkiye’de dört
işkolunda faaliyet gösteriyoruz.
Tüm işkollarımızda öncü
şirketlerden biri olmaya devam
ediyoruz. Bosch olarak, 125
Hangi sektörler için üretim
yapılıyor?
Bosch Grubu’nun dünyadaki
en değerli, en modern üretim
tesislerinden olan Bursa
fabrikamızda; 30’dan fazla
araç markası için dizel ve
benzinli enjeksiyon sistemleri
üretiyoruz. Grubumuz
bünyesinde sanayi teknolojileri
sektöründe faaliyet gösteren
Bosch Rexroth ise bugün
Türk sanayine hareket veren
güç konumunda. Yaklaşık bin
çalışanı bulunan Rexroth’un,
Türkiye’de sanayinin
büyümesinde önemli bir paya
sahip olacağına inanıyoruz.
Bir diğer üretim merkezimiz
ise Manisa’da. Duvar tipi
kombi ve komponentlerini
ve ısı pompalarını Manisa
fabrikamızda üretiyoruz.
Üretimin yüzde 70’ini ihraç
ediyoruz. Bosch Termoteknik’in
dünyadaki en büyük kombi
fabrikası olma özelliğini taşıyan
fabrikamızda 2013 yılını 600
bin kombi rekoruyla kapattık.
Bosch Otomotiv Yedek Parça
İş Birimimiz ise, 2013 yılını
sektörün üzerinde bir sayıyla,
çift haneli olarak kapattı.
Özellikle Bosch Car Service
alanında önemli işbirliklerimiz
olacak. Bosch Güvenlik
Sistemleri ve Elektrikli El
Aletleri ürünlerimizi de
Türkiye pazarına sunmaya
devam ediyoruz.
Şirket olarak ülkemizde ne tür
farklar yaratıyorsunuz?
Bosch olarak trendleri
belirlemenin yanı sıra,
faaliyette bulunduğumuz
ülkelerin ekonomilerine katkı
sağlıyor ve yön veriyoruz.
Türkiye de Bosch dünyasının
önde gelen ülkelerinden
biri. Geçmişte olduğu gibi
Türkiye’nin geleceğine de
güveniyoruz. Bu güven
duygusuyla yatırımlarımıza
devam ediyoruz. Türkiye
ihracatının yüzde 1’inde
pay sahibiyiz. Bosch olarak
önem verdiğimiz bir diğer
“YÖNETİCİLİK POZİSYONUNA YENİ GEÇMİŞ GENÇ ARKADAŞLARIMA;
ÇALIŞANLARINA YATIRIM YAPMALARINI, ÇOK SESLİLİĞE, İNSANİ
İLİŞKİLERE ÖNEM VERMELERİNİ FAKAT GEREKTİĞİ DURUMLARDA
TALİMAT VERMEYİ, KURALLARI UYGULAMAYI VE DETAYLARI GÖRMEYİ
BİLMELERİNİ TAVSİYE EDİYORUM.”
SANAYİCİNİN SESİ
kapasitesini realize etmesini ve
geliştirmesini sağlamakta çok
önemli.
başlık yerlileştirme. Yani,
Türkiye’deki tesislerimizde
üretip, burada teslim ediyoruz.
Türkiye’nin önde gelen
şirketlerinin birinin
başında olmak, size ve sizin
gibi sanayicilere ne tür
sorumluluklar yüklüyor?
İçerisinde bulunduğumuz
dönem, teknolojik gelişmeler
ve hız anlamında şimdiye
kadar yaşanılan hiçbir
dönemle kıyaslanamaz
durumda. Günümüzde,
bir liderin olmazsa olmaz
vasıfları arasında vizyonerlik,
hız, esneklik, stratejik bakış
açışı olmazsa olmaz faktörler
arasında yer alıyor. Bu bakış
açısına bağlı olarak stratejik iş
birlikleri geliştirebilme, orijinal
fikirleri hayata geçirebilme
kabiliyeti de büyük önem
taşıyor.
Sizce Türkiye’deki şirketlerin
yönetimsel sorunları neler?
Kısa bir özet yapmak
gerekirse, 21. yüzyıl yöneticisi
görülmemişi yapmalı, etkin
ve esnek olmalı, değişimi
sırtlayabilmeli, sadece
bulunduğu bölgeye değil,
tüm dünyaya hizmet/ürün
götürmeyi planlayabilmeli
ve tüm bunları yaparken
sağlam temeller üzerinde
durabilmeli… Bunun yanı sıra,
yöneticilik pozisyonuna yeni
geçmiş genç arkadaşlarıma
tavsiyem, çalışanlarına yatırım
yapmaları, çok sesliliğe önem
vermeleri, insani ilişkilere
önem vermeleri fakat gerektiği
durumlarda talimat vermeyi,
kuralları uygulamayı ve
detayları görmeyi bilmeleri.
Değişimi iyi yönetmeyi
unutmamalıyız. Değişimi
takip eden, uyum sağlayan
ve uygulayabilenler yarının
liderleri olacaklar.
Çalışma hayatına yeni atılan
arkadaşlarıma, öncelikle
sınırlarını zorlamaları,
unvanlarla değil, pozisyonların
onlara kazandıracakları
ile ilgilenmelerini tavsiye
ederim. Çalışmak istedikleri
işyerlerinde görevlendirildikleri
pozisyon yerine, verilen
görevin kendilerine ne katacağı
ile ilgilenmeleri onların çok
daha faydasına olacaktır.
Kişisel disiplin başarıyı
yakalamada çok önemli bir
etken, bu disiplin, kişinin
Gençlere ne tür tavsiyelerde
bulunursunuz?
Gençlerin kendilerine zorlayıcı
kariyer hedefleri koymalarını
ve bu hedeflere ulaşırken
de şirketlerin profesyonel
gelişimlerini destekleyici
araçlarından proaktif bir
şekilde faydalanmalarını,
rotasyona, uluslararası
görevlendirmelere açık
olmalarını öneririm.
Gençlerimiz üniversite
mezuniyetinden sonra,
40-45 yıllık bir iş hayatına
başlıyorlar. Bu süreçte ne
çok aceleci olmalarını ne de
ağırdan almalarını tavsiye
ederim. Kariyer çizerken
karar verme yeteneği çok
önemli. Gençler verecekleri
kararları iyi tartmalı, bu
kararların onları nereye
götüreceğini iyi irdelemeli.
Kariyer planlarını 5’er yıllık
dilimlere bölerek, verecekleri
kararın beş yıl sonra onları
nereye götüreceğini hayal
etmeliler. Diğer bir önerim de
gençlerin bir iki yılda bir karar
değiştirip şirketler arası geçiş
yapmamaları.
gayet uyan, birkaç işkolunu
bünyesinde barındıran, tüm
kollarıyla yenilik peşinde olan
ve yaşam için teknoloji üreten
bir şirkette görev yapıyorum.
Bu anlamda oldukça şanslı
olduğumu düşünüyorum.
İşte bir gününüz nasıl geçiyor?
Genel olarak işle ilgili neler
yapıyorsunuz?
Gelişen teknoloji ve teknolojik
cihazların bizlere tanıdığı
sınırsız imkân sayesinde, artık
iş günümüz mesai saatleri
ve ofisle sınırlı değil. Her
hangi bir restoranda, arabada
seyahat ederken ya da uçakta
rahatlıkla çalışabiliyorum. Bu
nedenle “günümü şu şekilde
geçiriyorum” diyeceğim
standart bir günüm olmuyor.
Her sabah güne gündemi
gözden geçirerek başlarım.
Ardından toplantı ve randevu
trafiği ile günümü geçiririm.
İş dışında ilgilendiğiniz
hobileriniz var mı?
İş dışında seyahat etmeyi, yeni
yerler görmeyi, yeni mutfakları
tatmayı çok severim. Onun
dışında yeni teknolojilere
karşı bir ilgim var. Bir de,
Avustralya’dan kalmış bir
alışkanlıkla deniz ve denizciliği
çok severim.
Bugünkü aklınızla yirmili
yaşlarınıza dönseydiniz,
iş hayatınızla ilgili neleri
değiştirirdiniz? Başka bir
iş, başka bir sektör tercih
etseydiniz bu hangisi olurdu
neden?
Aslında yapıma uygun olarak
tam da almam gereken kararı
alıp, büyüdüğüm ülke dışındaki
pazarlarda görev yaparak
kendimi geliştirdim. Dinamik
bir yapıda olduğumdan bana
Yakın çevreniz dışında
kimsenin bilmediği bir
yönünüz varsa bizimle
paylaşabilir misiniz?
Özellikle iş arkadaşlarımın
bildiği bir yönüm var. Ben pek
masada oturarak çalışmayı
sevmem. Ofiste bile olsam
genelde ayaktayımdır ve akıllı
cihazımdan yazışmalarımı
yaparım. Masama sadece evrak
imzalamak için oturuyorum.
31
Çalışma mevzuatı
ÇALIŞMA MEVZUATINI DA
İLGİLENDİREN 6552 SAYILI
(TORBA) YASA NELER GETİRİYOR?
YENİ YASA İLE İŞKOLU BARAJI, EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY’E ÜYE
KONFEDERASYONLARA BAĞLI İŞÇİ SENDİKALARI İÇİN YÜZDE 3’TEN YÜZDE 1’E
İNDİRİLDİ. BÖYLECE MEVCUT MADDEDEKİ İŞKOLU BARAJININ KADEMELİ OLARAK
ARTIRILMASINA İLİŞKİN HÜKÜM KALDIRILDI.
Bilindiği üzere “İş Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması ile
Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına Dair
Kanun Tasarısı” Plan ve Bütçe
Komisyonu’nda oluşturulan
Alt Komisyon’da görüşülmüş
ve son şekli verilerek Plan ve
Bütçe Komisyonu’nun web
sayfasında 17 Haziran 2014
tarihinde yayımlanmıştır.
Bunu takiben TBMM Genel
Kurulu’nda 15 Temmuz 2014
tarihinde görüşülmesine
başlanan Tasarı, 10 Eylül
2014 tarihi itibariyle kabul
edilmiş ve 11 Eylül 2014
tarih ve 29116 (Mükerrer)
32
sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır.
Yasa incelendiğinde çalışma
hayatını düzenleyen 4857
sayılı İş Kanunu, 6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu ve 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu dahil
birçok Kanunda değişiklikler
yapıldığı görülmektedir.
11 Eylül 2014 tarih ve 29116
(Mükerrer) sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak
(bazı maddeleri hariç)
yayımı tarihinde yürürlüğe
giren 6552 sayılı Yasa’nın
çalışma yaşamını yakından
ilgilendiren hükümleri
aşağıdaki gibidir:
O 4857 sayılı İş Kanunu’nun
“İşyerini bildirme” başlıklı 3.
maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “altı işgünü” ibareleri
“otuz işgünü” şeklinde
değiştirilmiştir. Böylece alt
işverene ait belgelerin iş
müfettişlerince incelenmesi
ve muvazaalı işlemin tespiti
halinde gerekçeli raporların
işverenlere tebliğ tarihinden
itibaren itiraz süresi altı
işgününden otuz işgününe
çıkarılmıştır. Aynı fıkranın
beşinci cümlesi ise “İtiraz
üzerine görülecek olan dava
basit yargılama usulüne göre
dört ay içinde sonuçlandırılır.
Mahkemece verilen kararın
temyizi halinde Yargıtay altı
Müşavir Avukat
METE NOYAN YORULMAZ
Çalışma mevzuatı
ay içinde kesin olarak karar
verir. Kamu idarelerince bu
raporlara karşı yetkili iş
mahkemelerine itiraz edilmesi
ve mahkeme kararlarına
karşı diğer kanun yollarına
başvurulması zorunludur”
şeklinde değiştirilmiştir.
Bu değişiklikler maddenin
mevcut halinde olmayan
temyize başvurma yönünde
bir düzenlemeye yer
verilmiştir.
O 4857 sayılı İş Kanunu’nun
“Kamu makamlarının ve asıl
işverenlerin hakedişlerinden
ücret kesme yükümlülüğü”
başlıklı 36. maddesinin
beşinci fıkrası değiştirilerek,
işverenlerin, alt işverene iş
vermeleri halinde, bunların
işçilerinin ücretlerinin
ödenip ödenmediğini
işçinin başvurusu üzerine
veya aylık olarak resen
kontrol etmekle ve varsa
ödenmeyen ücretlerini hak
edişlerinden keserek işçilerin
banka hesabına yatırmakla
yükümlü olduklarına yönelik
düzenleme getirilmiştir.
O 4857 sayılı İş Kanunu’nun
“Yıllık ücretli izin
uygulaması” başlıklı 56.
maddesine, alt işveren
işçilerinden, alt işvereni
değiştiği halde aynı işyerinde
çalışmaya devam edenlerin
yıllık ücretli izin süresinin,
aynı işyerinde çalıştıkları
süreler dikkate alınarak
hesaplanacağı; asıl işverenin,
alt işveren tarafından
çalıştırılan işçilerin hak
kazandıkları yıllık ücretli
izin sürelerinin kullanılıp
kullanılmadığını kontrol
etmek ve ilgili yıl içerisinde
kullanılmasını sağlamakla,
alt işverenin ise tutmak
zorunda olduğu izin kayıt
belgesinin bir örneğini asıl
işverene vermekle yükümlü
olduğu yönünde yeni bir
fıkra eklenmiştir.
ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu kapsamındaki
öğrenci statüsünde olan
çırak ve stajyerler, çalışan
sayısının toplamına dahil
edilmez” şeklinde yeni fıkra
eklenmiştir.
O 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu’nun
“İş sağlığı ve güvenliği
hizmetleri” başlıklı 6.
maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde yer alan “işyeri
hekimi ve” ibaresinden
sonra gelmek üzere “on ve
daha fazla çalışanı olan
çok tehlikeli sınıfta yer alan
işyerlerinde” ibaresi; bendin
sonuna ise “Belirlenen
niteliklere ve gerekli belgeye
sahip olmayan ancak
10’dan az çalışanı bulunan
ve az tehlikeli sınıfta yer
alan işyeri işverenleri veya
işveren vekili tarafından
Bakanlıkça ilan edilen
eğitimleri tamamlamak
şartıyla işe giriş ve periyodik
muayeneler ve tetkikler
hariç iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerini yürütebilirler”
cümlesi eklenmektedir.
Bu düzenlemeyle,
bakkal, market gibi
mikro işletme olarak
tanımlanan işyerlerinin
uygulamada iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerinin
yerine getirilmesinde
karşılaştıkları zorlukların
giderilmesinin temin edilmesi
amaçlanmıştır. Maddenin
sonuna ayrıca, “(4) Birinci
fıkranın (a) bendine göre
yapılacak görevlendirme
süresinin belirlenmesinde
5/6/1986 tarihli ve 3308
sayılı Mesleki Eğitim
Kanunu ile 4/11/1981 tarihli
O 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu’nun
“Sağlık Gözetimi” başlıklı
15. maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi “Bu
Kanun kapsamında alınması
gereken sağlık raporları
işyeri hekiminden alınır.
10’dan az çalışanı bulunan
ve az tehlikeli işyerleri için
ise kamu hizmet sunucuları
veya aile hekimlerinden
de alınabilir” şeklinde
değiştirilmektedir. Böylece
uygulamada karşılaşılan
tereddütleri gidermek
üzere çalışanların sağlık
raporlarını, çalışan sayısına
bakılmaksızın hizmet alınan
veya görevlendirilen işyeri
hekiminden alabilmesi, ortak
hizmet alınan sağlık ve
güvenlik birimlerinde görev
yapan işyeri hekimlerinin
yetkisinin devam ettirilmesi
ve 10’dan az çalışanı
bulunan ve az tehlikeli
işyerlerindeki çalışanların
sağlık raporlarını ise kamu
hizmet sunucularıyla
aile hekimlerinden de
alabilmelerine imkan
tanınmaktadır.
belirlenmek kaydıyla,
işçilerin sigorta primlerinin
işveren payının ödemelerinde
kullanılmak ve nakit
mevcudunun yüzde yirmibeşini
aşmamak üzere karşılıksız
yardıma dayalı dayanışma
ve yardım fonu oluşturabilir”
fıkrası eklenmektedir. Böylece
işveren sendikalarının
üyelerinin çalışanlarına
yönelik sigorta primlerine
ilişkin teşvik sağlayabilmesine
imkan tanınmıştır.
O 6356 sayılı Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’nda yapılan
değişiklikler ile işkolu barajı,
Ekonomik ve Sosyal Konsey’e
üye konfederasyonlara bağlı
işçi sendikaları için yüzde
3’den yüzde 1’e indirilmiş
ve mevcut maddedeki
işkolu barajının kademeli
olarak artırılmasına ilişkin
hüküm kaldırılmıştır. Yeni
düzenleme ile Ekonomik
ve Sosyal Konsey’e üye
Konfederasyonlara bağlı işçi
sendikaları için işkolu barajı
yüzde 1 olmuştur.
O 6356 sayılı Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’nun “Kuruluşların
faaliyetleri” başlıklı 26.
maddesine “(10) İşveren
sendikaları, tüzüklerinde
hüküm bulunmak ve şartları
genel kurul kararıyla
33
mevzuat
KAYIP
KAÇAK
BEDELİNDE
YENİ
DÖNEM
FATURALARDA BİR HİZMET BEDELİ KARŞILIĞI OLMADIĞI AÇIKÇA BELLİ OLAN, KÖTÜ
NİYETLİ DİĞER KULLANICILARIN KAÇAK KULLANIMI VE TEDARİKÇİ ELEKTRİK DAĞITIM
FİRMASININ AĞIR İHMAL VE KUSURLARI İLE ALTYAPI EKSİKLİKLERİNDEN KAYNAKLANAN
KAYIP VE KAÇAK TÜKETİMLERİN BEDELİ KARŞILIĞI OLARAK, BUNUN DÜRÜST ABONEYE
YANSITILMASI KABUL EDİLEMEZ BİR DURUMDUR.
İdare tarafından elektrik
enerjisinin üretiminden,
tüketicilere ulaştırılıncaya
kadar oluşan elektrik
eksikliği kayıp bedeli olarak;
enerji nakil hatlarından
çeşitli sebeplerle sayaçtan
geçirilmeksizin, herhangi bir
bedel ödemeden kullanılan
elektrik bedeli de kaçak
bedeli olarak diğer kullanıcı
abonelere yansıtılıyor.
Kayıp-kaçak bedeli elektrik
sisteminde ortaya çıkan teknik
ve teknik olmayan kaybın
maliyetinin kayıp-kaçak
34
hedefi oranları ölçüsünde
karşılanabilmesi amacıyla
belirlenen bir bedeldir.
4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu’nun 4. Maddesinin
1. Fıkrasında, bu Kanun
ile verilen görevleri yerine
getirmek üzere Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu’nun
kurulduğu belirtilmiştir.
Kayıp-kaçak bedeli Elektrik
Piyasası Kanunu, Elektrik
Piyasası Tarifeler Yönetmeliği,
Dağıtım Sistemi Gelirinin
Düzenlenmesi Hakkında
Tebliğ ve diğer ikincil mevzuat
gereğince tüketicilerden
tahakkuk ettiriliyor.
4628 Kanunu’nun 4.
Maddesinin 2. Fıkrasında
EPDK’nın “bu kanunda
yer alan fiyatlandırma
esaslarını tespit etmekten
sorunlu olduğu” belirtiliyor.
Buna göre EPDK elektrik
faturalarında bulunacak
ve ücretlendirilecek tarife
unsurlarını belirleme yetkisine
sahiptir. Kayıp- kaçak bedeli,
Kurumun Kanunun kendisine
verdiği yetki çerçevesinde
belirlediği bir bedeldir. Bu
bedeli belirlemek üzere alınan
Kurul Kararı, Kurumun bir
düzenleyici işlemi olarak
tüm tüzel ve gerçek kişileri
bağlayıcı niteliği haizdir.
Tarifelerin uygulanması, lisans
sahibi şirketler bakımından
yasal bir zorunluluktur. Bu
nedenle, dağıtım şirketlerinin
söz konusu karara aykırılık
teşkil edecek bir işlemde
bulunmaları da mümkün
değildir.
Faturalarda bir hizmet
bedeli karşılığı olmadığı
açıkça belli olan, kötü
Avukat
AHMET GÜREL
mevzuat
niyetli diğer kullanıcıların
kaçak kullanımı ve tedarikçi
elektrik dağıtım firmasının
ağır ihmal ve kusurları ile
alt yapısının eksikliklerinden
kaynaklanan kayıp ve kaçak
tüketimlerinin bedeli karşılığı
olarak bunun dürüst aboneye
yansıtılması kabul edilemez
bir durumdur. Üstelik kayıp
ve kaçak oranları bölgeler
arasında oransal olarak da
farklılık oluşturması elektrik
faturalarına yansıtılan
oranlarda bile bir tutarsızlık
görülebileceği gibi bir
başkasının işlemiş olduğu suç
diğer taraftan dürüst tüketiciye
yansıtılmasıyla tüketicinin
gerçekleştirmediği bir eylem
nedeniyle dürüst tüketiciye
atfen kusur izafe edilmektedir.
Tüketiciler haksız, hukuksuz
olarak ödemiş oldukları
kayıp-kaçak bedelinin iadesi
taleplerini, Tüketici Sorunları
Hakem Heyeti Başkanlığı’na
dilekçe ile ve mahkemelere
dava açarak yöneltmekteydiler.
Tüketici Sorunları Hakem
Heyetleri genel olarak
tüketicinin bu taleplerini
olumlu karşılamakta
fakat alınan bedelin yasal
bir zorunluluk olması
gerekçesiyle talep ve
davaları Yerel Mahkemelerce
reddedilmekte ve Yargıtay
tarafından da tüketici aleyhine
onanmaktaydı.
KAYIP KAÇAK BEDELİ
İADESİ ARTIK
MÜMKÜN MÜ?
Kayıp kaçak bedelinin iadesi
konusunda Yerel Mahkemece
tüketici lehine verilen bir
karar Yargıtay tarafından
bozulmuş, Yerel Mahkemenin
direnmesi sonucu karar
Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’na taşınmıştır. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, elektrik
enerjisinin nakli esnasında
meydana gelen kayıp ile başka
kişiler tarafından hırsızlamak
suretiyle kullanılan elektrik
bedellerinin, kurallara uyan
abonelerden tahsili yoluna
gidilmesinin hukuk devleti
ve adalet düşünceleri ile
bağdaşmadığı yönünde kararı
ile kayıp-kaçak elektrik bedeli
konusunda nihai kararını
geçtiğimiz aylarda verdi.
4628 Kanunu’nun 4.
Maddesinde açıkça
anlaşılacağı üzere, Enerji
Piyasası Düzenleme
Kurumu’na tüketicilere
yapılacak elektrik satışlarında
uygulanacak fiyatlandırmaya
esas unsurları tespit etme
görevi verilmiştir. Bu maddede
de anlatılmak istenilen
hususun 1 kw elektrik
enerjisinin tüketicilere
ulaşıncaya kadarki maliyet
ve kar payı olup, yoksa
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu’na sınırsız bir
fiyatlandırma unsuru
belirleme yetkisi ve
görevi vermediği
açıktır.
Enerji
Piyasası
Düzenleme
Kurumu bu
maddeye
dayanarak
11.08.2002
gün ve 24843
sayılı Resmi
Gazetede
yayımlanan
“Perakende Satış
Hizmet Geliri ile
Perakende Enerji
Satış Fiyatlarının
Düzenlenmesi Hakkında
Tebliğ”i yayımlamış ve lisans
sahibi şirketlerde bu tebliğe
uygun olarak tüketiciden
kayıp-kaçak bedeli adı altında
bedel tahsil etmişlerdir.
Ancak yukarıda açıklandığı
üzere tebliğin dayanağı olan
4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu’nun 4. Maddesinde,
Elektrik Piyasası Düzenleme
Kurumu’na sınırsız bir fiyat
belirleme hak ve yetkisi
verilmemiştir.
Bu durum, parasını her
halükarda tahsil eden
Kurum’un çağın teknik
gelişmelerine ayak
uydurmasına engel olur, yani
Kurumun kendi teknik alt ve
üst yapısını yenileme ihtiyacı
duymayacağı gibi; elektriği
hırsızlamak suretiyle kullanan
kişilere karşı önlem alma
ve takip etmek için gerekli
girişimlerde de bulunmasını
engeller. Oysa ki, elektrik
kaybını önleme ve hırsızlıkları
engelleme veya hırsızı takip
edip, bedeli ondan tahsil
etme görevi de bizzat enerjinin
sahibi bulunan Kuruma
aittir. Bununla birlikte,
tüketici olan vatandaşın
faturalara yansıtılan kayıpkaçak bedelinin hangi
miktarda olduğunun apaçık
denetlenebilmesi ve hangi
hizmetin karşılığında ne
bedel ödediğini bilmesi, yani
şeffaflık hukuk devletinin
vazgeçilmez unsurlarındandır.
YHGK’nın yukarıda
bahsettiğimiz gerekçeler ile oy
çokluğu ile almış olduğu bu
karar ile kayıp-kaçak bedeli
konusu, alınan bedelin hukuka
uygun olmadığı konusunda
kesinliğe kavuşmuştur. YHGK
tarafından verilen bu karar
ile tüketicilerin kayıp-kaçak
bedellerini iade almasının yolu
açılmıştır. Tüm şahıs ve şirket
niteliğindeki tüketiciler, işyeri
ve ev elektrik faturalarından
sözleşme nedeniyle kendilerine
yansıtılan geriye doğru
olarak 10 yıllık kayıp-kaçak
bedellerinin iadesi için yargı
yoluna başvurabileceklerdir.
35
Alternatif Pazarlar
KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI BÜYÜK ÜLKE
SLOVAKYA
SOSYALİST BLOK’UN YIKILMASINDAN SONRA HIZLI BİR
ŞEKİLDE SERBEST PİYASA EKONOMİSİNE GEÇEN SLOVAKYA, 2004
YILINDA AB ÜYESİ OLMASININ DA ETKİSİYLE KAYDA DEĞER BİR
EKONOMİK BÜYÜME GÖSTERDİ. BUGÜN ÖZELLİKLE OTOMOTİV
DEVLERİ TARAFINDAN TERCİH EDİLEN BİR YATIRIM ORTAMI
SUNAN SLOVAKYA’DA, DEMİR-ÇELİK, ENERJİ, ELEKTRONİK EŞYA
VE YAZILIM ALANLARINDA DA BÜYÜK ÖLÇEKLİ DOĞRUDAN
YABANCI YATIRIMLAR BULUNUYOR.
Komşumuz sayılabilecek
kadar yakın olan Doğu Avrupa
ülkelerinden Slovakya’nın,
serbest piyasa ekonomisine
geçtikten sonra 2004 yılında
Avrupa Birliği (AB) üyesi
olmasının da katkısıyla
ekonomisi kayda değer bir
büyüme gösterdi. İşgücünün
verimliliğine oranla düşük
ücretler ve düşük sabit oranlı
vergi uygulamaları, teknik
kapasite ve güçlü endüstriyel
gelenekleri olan Slovakya,
Avrupa’nın ortasında merkezi
bir konuma sahip.
AB ülkeleri arasında yabancı
yatırımlar bakımından en
cazip ülkeler arasında yer alan
Slovakya, kararlı bir planlama
faaliyeti ile derin yapısal
reformlara ağırlık vererek, AB
içerisindeki en iyi iş yapma
merkezlerinden biri olmayı
hedefliyor. Serbest piyasa
uygulamaları, özelleştirme,
yabancı yatırımcılara açılma,
uluslararası ticaret ve döviz
kurunun serbestleştirilmesi gibi
uygulamaları kapsayan bir dizi
36
reform yapılan Slovakya’nın
bugün başarılı bir örnek
olarak diğer AB adaylarına
da gösterilmesi söz
konusu.
2005-2007 arasında
yüzde 6-10 aralığında
bir büyüme
gerçekleştirerek
dikkatleri üzerine
çeken, 2009 yılında
yaşanan küresel
ekonomik krizden
etkilenen Slovakya,
Euro Bölgesi’ne dahil
olduğu 2009’da ilk kez
yüzde 4,7 daralma yaşadı.
2010-2011 yılında yeniden
toparlanarak yüzde 4’lük bir
büyüme gerçekleştiren ülkede,
2012 yılında bu oran düşerek
yüzde 1,8 oranında kaldı.
Ekonomi Bakanlığı İhracat
Genel Müdürlüğü Slovakya
Ülke Raporu’nun verilerine göre
2013 yılında yaklaşık yüzde 1
büyüdüğü tahmin edilen, bu yıl
yüzde 2,5 oranında büyümesi
öngörülen Slovakya’nın bu
büyüme temposunu sürdürmesi
bekleniyor.
Slovakya
ekonomisinin bu
gelişiminde, ülkenin AB
fonlarından sağlanan teşviklerin
yanı sıra özellikle son birkaç yıl
içinde ülkeye büyük ölçeklerde
yatırımlar gerçekleştiren
Volkswagen, Peugeot-Citroen
ve KIA gibi başlıca otomotiv
kuruluşları ile Sony, Samsung
gibi elektronik eşya üreticisi
kuruluşların ihracata yönelik
üretimlerinin önemli rol
oynadığı düşünülüyor.
Alternatif Pazarlar
tamamlanmış durumda,
bankacılık sektörünün
tamamına yakınında yabancı
sermaye hakim.
5,44 milyon nüfusu, 49 bin
39 kilometrekare yüzölçümü
ile küçük bir ülke olan
Slovak ekonomisinin, küçük
ancak istikrarlı ihracata ve
yabancı yatırımlara dayandığı,
ekonomiye dinamizm katan
esas gücün yabancı yatırımcılar
olduğu uzmanlar tarafından
dile getiriliyor. Ekonominin
lokomotifi olan otomotiv
sektöründeki doğrudan
yabancı yatırımlar nedeniyle
Slovakya “Avrupa’nın Detroit’i”
olarak anılıyor. Ülkede ayrıca
demir-çelik, enerji, elektronik
eşya ve yazılım alanlarında
büyük ölçekli doğrudan yabancı
yatırımlar bulunuyor. Son
dönemde iletişim teknolojileri
ve AR-GE alanında da yabancı
yatırım çekme gayretinin
olduğu gözlemleniyor.
Merkezi ekonomiden piyasa
ekonomisine geçişini büyük
ölçüde tamamlayan Slovakya’da
özelleştirme, neredeyse
KİŞİ BAŞINA EN ÇOK
ARAÇ ÜRETEN ÜLKE
Dış Ekonomik İlişkiler
Kurulu’nun (DEİK) Ağustos
2014 Slovakya Ülke Bülteni’ne
göre 2001 yılında yüzde 18’lere
varan işsizlik oranı 2008 yılında
yüzde 7,7’e düşen ülkede, AB
üyeliği ile Batı Avrupa’ya giden
vatandaşlar, son dönemde geri
dönmeye başladı. Artan yabancı
yatırımlar da işsizliği azaltan bir
başka önemli etken. 2007’nin
sonunda AB’nin Maastricht
ekonomik kriterlerini yerine
getiren Slovakya’nın, 2009
yılı başından itibaren, AB’nin
ortak para birimi olan euroyu
kullanmaya başlaması da
cazibesini artırdı.
Bugün dünya ihracatından
aldığı yüzde 0,45 pay ile 46.
sırada, dünya ithalatında
aldığı yüzde 0,42 pay ile 40.
sırada yer alan, 2013 yılında
dünyadan ithalatı 81,5 milyar
dolar, dünyaya ihracatı 85,4
milyar dolar olan ve 3,9 milyar
dolar tutarında dış ticaret
fazlası veren Slovakya, Orta ve
Doğu Avrupa ülkeleri arasında,
kendisine çektiği doğrudan
yabancı yatırımları kararlı
biçimde arttıran ülkelerden biri
olarak dikkat çekiyor.
DEİK Bülteni’nde, 2008 yılında
37
Alternatif Pazarlar
TÜRKİYE-SLOVAKYA İKİLİ EKONOMİK VE TİCARİ İLİŞKİLERİ
Yıl
İhracat
İthalat
Hacim
2014*
259,291
496,201
755,492
Denge
-236,910
2013
2012
2011
2010
2009
436,115
392,043
402,151
454,949
217,327
1,116,368
871,459
893,168
926,722
814,138
1,552,483
1,263,502
1,295,319
1,381,671
1.031,465
-680,253
-479,416
-491,017
-471,773
-542,811
2008
2007
2006
2005
2004
306,631
284,205
170,167
122,712
108,605
903,830
647,925
437,474
378,046
232,714
1,210,461
932,130
607,641
500,758
341,319
-597,199
-363,720
-267,307
-255,334
-124,109
2003
2002
2001
2000
59,918
33,198
27,565
20,199
205,862
112,341
49,419
51,533
265,780
115739
76,984
71,732
-145,944
-79,143
-21,854
-31,334
Kaynak: TÜİK (*) İlk 6 ay
38
919,6 milyon euro tutarında
doğrudan yabancı yatırım
çeken Slovakya ekonomisinin
GSMH’nin yüzde 90’ının
125 büyük şirket tarafından
gerçekleştirildiği, bunların
124’ünün yabancı yatırım
olduğu belirtiliyor. Bu durum,
Slovakya ekonomisinin
büyümesinde yabancı
yatırımların ağırlığını gösteriyor.
Yabancı yatırımlar içinde ilk
sıraları ABD ve Almanya olmak
üzere, Hollanda, Güney Kore,
Macaristan, ABD, İspanya,
İtalya, İngiltere, Norveç,
Japonya, Tayland ve Çek
Cumhuriyeti alıyor. Doğrudan
yabancı sermaye yatırımları
çoğunlukla sanayi üretimi,
bankacılık, hizmetler, ulaştırma
ve iletişim sektörlerinde
yoğunlaşıyor.
Slovakya Hükümeti tarafından
uygulanan vergi indirimi
ve benzeri teşviklerin de
yardımıyla yapılan büyük
ölçekli yatırımlarla, ekonomi
son yıllarda önemli gelişme
gösterdi, özellikle otomotiv
ekonominin lokomotifi haline
geldi. DEİK’e göre Slovakya bu
yatırımlarla dünya genelinde
kişi başına en çok araç üreten
ülke konumuna yükseldi.
Slovakya ve Çek Cumhuriyeti
(toplam 15 milyon nüfus
ile) 2007 yılında ABD’nin
yarısı, Çin’in ise dörtte biri
kadar araba üretti. Büyük
otomobil üreticilerinin gelişi
ile Slovakya’da küçük ve orta
ölçekli çok sayıda yedek parça
üreticisi yabancı firma da
yatırım yaptı.
YABANCILARA,
YERLİLERLE AYNI
İMKâN TANINIYOR
Slovakya mevzuatı, genel
SLOVAKYA’NIN İHRAÇ ETTİĞİ VE İTHAL ETTİĞİ BAŞLICA MAL GRUPLARI BENZERLİK
GÖSTERİYOR. MAKİNELER VE TAŞIMA ARAÇLARI, DEMİR-ÇELİK, KİMYASALLAR
VE YAKITLAR DIŞ TİCARETİN İLK BEŞ KALEMİNİ VE TOPLAM TİCARET HACMİNİN
YÜZDE 60’INDAN FAZLASINI OLUŞTURUYOR. YABANCI YATIRIMLAR NEDENİYLE SON
DÖNEMDE MAKİNE İTHALATINDA DİKKATE DEĞER ARTIŞ GÖZLENİYOR.
Alternatif Pazarlar
olarak, yabancıların Slovakyalı
girişimcilerle aynı koşullarda
ticari faaliyette bulunmasına
imkan tanıyor. AB ülkelerinden
ya da Avrupa ile STA imzalamış
bölgelerden gelen yabancılar,
Slovakyalı yatırımcılar ile
aynı haklara sahip. Diğer
ülke vatandaşları, uluslararası
anlaşmalarda aksi bir hüküm
bulunmadıkça, bir şirketin
kurucusu, kurucu ortağı
olabiliyor ya da mevcut bir
Slovak firmasıyla ortaklık tesis
edebiliyor. Yabancı sermaye
için bir sınırlama veya yatırım
yapmak için özel bir izne
ihtiyaç bulunmuyor. 2006
yılından beri Slovakya’da tüm
vergi oranları sabitlenmiş
ve bu oran yüzde 19 olarak
gerçekleşiyor.
Yatırımcılara sunulan
teşvikler sanayi, AR-GE, ortak
hizmet merkezleri ve turizm
merkezleri olmak üzere dört
kategoriye tahsis edilmiş.
Her kategoride yatırımcılar
tarafından karşılanması
gereken kendine ait koşullar
var. Teşvikler nakdi yardım,
kısmi vergi muhafiyeti, yeni
işçi alımlarında uygulanan
yardımlar ve devlet/belediye
mülkü/arazisinin indirimli bir
şekilde yatırımcıya devrini
kapsıyor. Teşvikler bölgelere
göre farklılıklar gösteriyor, Batı
Slovakya’ya uygulanan bölgesel
teşvik oranı yüzde 40, Orta ve
Doğu Slovakya’ya uygulanan
teşvik oranı ise yüzde 50’dir.
Bratislava bölgesinde teşvik
uygulanmıyor. Teşviklerde
uygulanan temel kurala göre,
teşviklerin toplam miktarı
bölgesel yardım oranını
geçmiyor.
SLOVAKYA’DAKİ TÜRK
YATIRIMLAR
Hazine Müsteşarlığı verilerine
göre ülkemizden Slovakya’ya
altı firma toplam 3 milyon dolar
tutarında yatırım gerçekleştirdi.
Bunun 2 milyon doları ticaret
sektöründe. Slovakya’da
gerçekleştirilen kurumsal
yatırımlar arasında ENPAY ve
Orhan Holding’in yatırımları
yer alıyor. ENPAY 2005 yılından
beri, Kocaeli’deki tesislerinin
yanı sıra, Slovakya’da,
Krskany’deki tesislerinde
faaliyet gösteriyor. Slovakya’daki
39
Alternatif Pazarlar
tesislerinde 50 mühendis ve
600 çalışan istihdam eden
firma, ISO 9001:2000 belgeli
ve manyetik çekirdek, sensör,
nano-teknoloji uygulamaları
gibi yüksek teknolojili ürünler
üretiyor. Orhan Holding’in
iştiraklarından Nobel
Automotive ise Slovakya’nın
Dolny Kubin sehrinde faliyet
gösteriyor, 320 çalışanı
bulunuyor. 2009 yılı cirosu
30 milyon doların üzerinde
olan Nobel’in kullandığı
kapalı fabrika alanı ise 7 bin
metrekare.
Son yıllarda yükselen gelir
seviyesi ile birlikte Slovakların
tatil turizmine ilgisi artıyor.
Bu çerçevede İtalya, Fransa ve
İspanya öncelikli rağbet gören
ülkeler arasında yer alıyor.
Ancak Türkiye, özellikle orta
gelir seviyesine hitap eden tatil
merkezleri arasında, Slovak
turistler açısından da dikkate
değer biçimde tercih edilmeye
başlandı.
SLOVAKYA’NIN TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELERİ
2011
2012a
2013b
2014b
2015b
GSYİH (milyar $)
96,0
91,4
96,6
97,1
Kişi Başına GSYİH ($, satın
alma gücü paritesine göre)
23.880
25.080
25.840
27.050
Reel GSYİH Büyüme Hızı (%)
3,0
1,8
1,0a
2,4
3,0
Tüketici Fiyatları Enflasyonu
4,1
3,7
1,5
1,6
1,7
İşsizlik Oranı (ortalama, %, AB
harmonize ölçüm sistemine göre)
13,5
13,8
14,6
14,3
14,1
İhracat (milyar dolar)
78,5
80,7
82,9
91,5
103,7
İthalat (milyar dolar)
75,1
76,0
78,5
88,0
100,8
Cari İşlemler Dengesi (milyar $)
0,1
2,1
3,0
2,5
2,2
Döviz Kuru (Dolar: Avro) (ort.)
1,39
1,29
1,33
1,28
1,26
99,9
28.480
(ort; %, AB harmonize ölçüm sistemine göre)
a: Gerçek b: Tahmin
Kaynak: The Economist Intelligence Unit, Slovakia Country Report, Ocak 2014
40
SLOVAKYA’DA YATIRIM
YAPMAK İSTEYENLER
NE YAPMALI?
Ekonomi Bakanlığı’nın
raporuna göre, Slovakya
pazarında yatırım yapmak
isteyen ve ticari ilişkiler
içinde bulunma hedefindeki
firmaların öncelikle ülkeyi
yerinde ziyaret ederek
mevcut şartları ve yatırım
imkanlarını değerlendirmeleri,
yerel temsilci, dağıtımcı ve
acentalarla işbirliğine giderek
anlaşma süreci öncesinde
dağıtım kanalları hakkında
ciddi bilgi sahibi olmaları
gerekiyor. Özellikle işbirliği
süreçlerinde kurumsallaşmış
ve büyük ortaklar ile çalışmak,
sermayesi küçük ortaklara
Alternatif Pazarlar
tercih edilmeli, pazara giriş
stratejileri çerçevesinde sağlam
iş bağlantılarının yanı sıra kişisel
bağlantılar kurulmasına da
dikkat edilmeli.
İşadamlarına kolaylık sağlayacak
bir diğer önemli strateji ise
donanımlı bir hukuk danışmanı
ile çalışarak Slovakya mevzuatı
ve yasal süreçleri hakkında
bilgi sahibi olmaktır. Ülkede en
yaygın yatırım yapma biçimi
limited şirket kurma şeklinde
ortaya çıkıyor. Dağıtım kanalları
dahilinde toptancı, franchising
ve acenta gibi yollarla pazara
girişi hedefleyen firmalar,
yaptıkları anlaşmaların AB
Mevzuatı ve üye ülke ulusal
mevzuatı ile uyumlu olduğunu
kanıtlamak zorunda. Buna göre
Avrupa Konseyi 86/653/EEC
sayılı direktifi doğrultusunda
serbest çalışan acentelerin
bölgesel nitelik gösterdiği göz
önünde tutulmalı. Euronun
diğer 17 AB ülkesiyle birlikte
Slovakya’da da 1 Ocak
2009’dan beri kullanılıyor
olması bu ülkenin finansal
işlemler bakımından sahip
olduğu bir avantaj olmasının
yanı sıra ülkenin ticari ilişkileri
bakımından da işadamları
için önemli bir özellik olduğu
söylenebilir.
temsilcilik şartlarıyla ilgili
hükümlere uyma zorunluluğu
bulunuyor.
Slovakya’nın AB üyeliğine
kabulü sonrası bölgenin
Avrupa pazarları için önemli
bir kavşak noktası olduğu
dikkate alınmalı. Özellikle başta
Çek Cumhuriyeti olmak üzere
Ukrayna ve Polonya ile olan
tarihi bağları düşünülerek bu
pazarlara giriş için önemli bir
RESMİ TATİLLER
VE ÇALIŞMA SAATLERİ
Slovakya Merkezi Avrupa Saat Sistemi içinde yer alıyor.
Diğer AB ülkelerinde olduğu gibi burada da PazartesiCuma arası 40 saatlik çalışma süresi geçerli.
Tarih
6 Ocak
6 Nisan
1 Mayıs
8 Mayıs
15 Eylül
1 Kasım
24 Aralık
25 Aralık
26 Aralık
41
İsim
Epifani Bayramı
Kutsal Cuma
İşçi Bayramı
Zafer Günü
Kutsal Meryem Bayramı
Azizler Günü
Noel
Yılbaşı Tatili
Aziz Stephen Günü
Ekonomide gündem
HER SABAH YENİ
BİR DÜNYA KURULUYOR...
“HAYATTA ELİ BOŞ DÖNÜLMEYEN TEK YOLCULUK, İNSANIN KENDİ İÇİNE YAPTIĞI
YOLCULUKTUR” İLKESİNDEN YOLA ÇIKALIM VE KENDİ KENDİMİZE SORALIM:
“KAYITLARIMIZI TUTUYOR, ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ YÖNTEMLERLE İŞYERİNDEKİ
AKIŞLARI KONTROL EDECEK VERİ BAZI OLUŞTURUYOR MUYUZ?”
Bireyde, toplulukta ve
toplumda “vizyon”dan söz
edeceksek, önce vazgeçilmez
bir idealin yarattığı sevdayı
aramalıyız, sonra da motive
edebilecek bir hedefin
tanımlanıp tanımlanmadığına
bakmalıyız.
Gündemdeki “yeni Türkiye”,
“yeni parti”, “yeni anlayış”,
“yeni dünya” ve “restorasyon”
söylemlerini slogan olmaktan
çıkararak toplumun değerlerini
ve kaynaklarını doğru yerde,
doğru zamanda ve doğru
yöntemlerle kullanan bir
projeye dönüştürebilmenin
“gerek şartları” üzerinde
tartışmalıyız.
Yeni Türkiye inşa etmek
istiyorsak, sağlıklı bakış
açılarına, tutarlı ilkelere,
çeşitli perspektiflere
42
dayanan değerlendirmelere
ihtiyaç var. Kitle zihnindeki
meşrulaştırmayı yaratan
değer paylaşımının yarattığı
itibar her zaman önemini
korumuştur ama uzun soluklu
gelecek yaratmak için yeterli
olamamıştır. Madalyonun öteki
yarısında insanları “hangi
imkanların” sağlanacağına
ilişkin ikna etme çalışmaları
vardır; bu yazının merkez
düşüncesi de sürecin ikinci
yönüyle ilgilidir.
Dinamik bir envanter
oluşturmadan “yeni
Türkiye’nin inşası” vaadden
öteye gidemeyecek, ulaşılan
sonuçlar “Pirusvari” bir zafer
olacaktır. Çünkü envanter,
net bilginin kaynağıdır.
Net bilgi de insan ve
sermaye kaynaklarını etkin
kullanmanın aracıdır. Net
bilgi, etkin koordinasyon
ve odaklanma hızlı değişen
çağımızda yönetimlerin temel
yetenekleri haline gelmiştir.
Güvenilir kanıt tabanı
yaratmadan yapılan
tartışmaların verimi her zaman
düşük olmuştur. Toplumların
yaratıcı enerjilerini boş yere
harcamasına yol açmıştır.
Bir süre önce ülkemizde
asansör sistemleri malzemeleri
üreten, temsilcilikler yapan,
danışmanlık hizmeti veren
insanlarla bir araya geldik.
Ülkemizde asansör işiyle
uğraşan 3 bin işyerinin
olduğunu, derneğe kayıtlı
üye sayısının ise 110’u bile
bulmadığını söylediler.
Herhangi bir meslek grubu
örgütlenerek, kendi iş
Dünya Gazetesi Yazarı
DR. RÜŞTÜ BOZKURT
Ekonomide gündem
alanındaki gelişmeleri
yakından izlemiyorsa, hızlı
değişmelere karşı nasıl uyum
gösterebilir.
Ülkemizde ne kadar mobilya
üreticisi olduğunu, kaç
kişinin mobilya ticareti ile
uğraştığını sektör dernekleri
de ilgili kamu birimleri de
mutlaka izliyordur. Hesaplama
yöntemi açıklanarak ortaya
bir rakam konamamaktadır.
Yaptığımız ortak toplantılarda
sorduğumuzda da mobilya
sektöründe çalışan insan, işyeri
sayısı, ciro ve ihracatla ilgili
metodu açıklanmış sistemli
bilgiye erişmemiz mümkün
olmuyor.
Tarım ve hayvancılık
merak alanınız içinde ise
üretim bilgilerini yakından
izliyorsanız, yapılan resmi
açıklamaların farklılığı
karşısında şaşırmamanız
mümkün değildir.
Oysa bir seferberlik anlayışı
içinde ülkemizde başta imalat
sektörü olmak üzere giderek
derinleşen sağlıklı ve dinamik
envanterler öncelikli yatırım
alanımız olsa, gelecekle
ilgili öngörülerimizi ve
önlemlerimizi “olsa olsa”
yaklaşımı ile değil, kabul
edilebilir sapmaları içeren
bilgiler bizi yaratmak
istediğimiz sonuca daha etkili
bir şekilde götürür.
Dinamik bir envantere
sahip olmanın ilk yararı,
“aşırı değerlenmiş beklenti
yaratılmasını” önlemesidir.
Dünya genelindeki eğilimlerin
yarattığı fırsat ve tehlikeler
ile olanak ve kısıtlarımızı
dengeleyen projelerin
yapılması; net bilgi, etkin
koordinasyon ve odaklanmayı
gerektiriyor. Dinamik bir
envanterin yoksa, projeler
“olsa olsa” anlayışına
dayandırılıyor, aşırı ve noksan
değerlendirmeler kaçınılmaz
hale geliyor ve tartışmalar
odağından ciddi biçimde
sapıyor.
İkincisi, “öngörme ve önlem
alma disiplininin temel
aracı olan geri-bildirimlerin
yapılması ve ince ayarla
ilerleyebilme ancak sağlıklı
bilgi tabanıyla mümkün”.
Elimizin menzili altında iyi
hazırlanmış bir envanter
yoksa, öngörülerimiz sapar,
önlemlerimiz yerini bulmaz,
kaynak kullanma verimliliği
düşer; yaratmak istediğimiz
sonuçlarla, ulaştığımız
sonuçlar arasındaki sapmalar
büyür.
Üçüncüsü, sağlıklı bilgi
üreten envanterler yoksa,
“fikirler hararetli tartışmalar
ve uzlaşmalar sonucu rafine
edilemez, ihtiyaca uygun
dönüştürmeler gerektiği gibi
yapılamaz”. Yaratılan beklenti
ile ulaşılan sonuç arasındaki
sapmalar büyüdükçe, güven ve
itibar sarsıldığı gibi, kitlelerin
çıkarlarını koruyan sonuçlar
da yaratılamaz.
Dördüncüsü, dinamik
envanterlerimiz yoksa,
“kitle güveninin temel
aracı olan hesap
verebilirlikten uzaklaşma”
kaçınamayacağımız bir sonuç
olacaktır.
Beşincisi ve en önemlisi,
dinamik bir envantere dayalı
net bilgi ne kadar az ise,
“sistemin kendini yeniden
üretecek ekonomik fazlayı
üretmesi de o kadar düşük
olacaktır”.
Envanter, var olan
üretim örgütlenmesinin
verimini artırmak,
üretim örgütlenmesinde
modernizasyon yatırımlarını
tam zamanında yapabilmek,
yeni yatırımlarda öncelikleri
belirlemek gibi bugünü ve
yarını ilgilendiren bütün
konular için bir ilk adımdır.
Bu ilk adım doğru atılmazsa,
yaratmak istediğimiz sonuçlara
ulaşmasını beklemek ham
hayal olur.
Genel olarak sektörler bağlamı
için söylediklerimizi işyeri
özeline indirgeyerek kendimize
ayna tutmamız daha doğru
bir yoldur... Biliyoruz ki,
kendisiyle başa çıkamayan,
başka hiçbir şeyle başa
çıkamaz.
“Hayatta eli boş dönülmeyen
tek yolculuk, insanın kendi
içine yaptığı yolculuktur”
ilkesinden yola çıkalım. Ve
kendi kendimize soralım:
“Kayıtlarımızı tutuyor, önceden
belirlenmiş yöntemlerle
işyerindeki akışları kontrol
edecek veri bazı oluşturuyor
muyuz?”
Ürettiğimiz düzgün serilere
dayalı verileri, işin ehli
olan kendi personelimiz,
danışmanımız ya da dışarıdan
uzmanlarla yılda en az iki
kez gözden geçirip, doğruya
en yakın verileri ürettiğimizi
sorguluyor muyuz?
Veriler ile işletmenin içinde
bulunduğu sistemin yarattığı
olanak ve kısıtları dikkate
alan karşılaştırmalar yapıyor;
alışkanlıkla işimizi yönetme
aşamasından analizle yönetme
aşamasına geçebiliyor muyuz?
Yaptığımız değerlendirmeler
sonunda işyerimizin “olanak
ve kısıtlarını” analize dayalı,
tutarlı ve güvenli bir biçimde
irdeleyip, “fırsat ve tehlikeler”
karşısında alternatif tepki
biçimlerini belirlemek için
kullanabiliyor muyuz?
Son tahlilde, dünya genelinde
eğilimlerin yarattığı “fırsat ve
tehlikelerin” farkında mıyız?
Fırsat ve tehlikelerle olanak ve
kısıtlarımızı dengeleyip, insan
ve sermaye kaynaklarımızı
etkin biçimde kullanabiliyor
muyuz?
Dünyamızın her gün biraz
daha küçüldüğünü, rekabetin
kızıştığını, piyasada var
olmanın koşullarının değiştiği
bilincine varmadan işimizi
uzun soluklu yapabilir miyiz?
Eğer bilgiye erişmenin,
bilgiyi ehlileştirmenin,
ehlileşmiş bilgiyi ürüne
sindirerek fark yaratmanın
çağımızın temel yönelişi
olduğunu kabul ediyorsak iki
konuyu açıkça savunmalıyız.
Birincisi ülke genelinde
elbirliği ile bir dinamik
envanterin hazırlanması...
İkincisi de, kendi işimizde
envanterlerin işimizi yürütmek
için kullanılacak biçimde
düzenlenmesi.
Örgüt demek, örgütteki her
adımı bilmek, olası gelişmelere
karşı öngörme ve önlem alma
mekanizmalarını işletmek
demektir. Yönetim de, bu
işleyişten sorumlu insanların
entelektüel kapasitesidir. Sistem
kapasitesinin fırsatları ve
kısıtlarını, örgütün imkanları
ile dengeleyen yönetici, kendi
işyerine gerçekten yarar
üretebilen yöneticidir.
Her sabah yeni bir dünyanın
kurulduğu bir çağda
yaşıyoruz... Bu çağ; uyum
göstermeyi, ciddiyeti, disiplini,
sorgulamayı, sentezlemeyi
ve tam zamanında harekete
geçmeyi gerektiriyor.
43
Sektör analizi
ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL
PİYASALARDAN ETKİLENİYOR
DÜNYADAKİ HAM ÇELİK ÜRETİMİ BU YILIN İLK YARISINDA YÜZDE 2,5 ARTARAK 821,37
MİLYON TON OLDU. GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENEN TÜRKİYE, BU YIL OCAKMAYIS DÖNEMİNDE YÜZDE 2,2 SEVİYESİNDE BULUNAN SEKTÖRÜN ÜRETİMDEKİ
GERİLEMESİNİ, HAZİRAN AYINDA YÜKSEK ORANLI ARTIŞ ELDE EDEREK, BİR MİKTAR
İYİLEŞTİRDİ VE ÜRETİM ARTIŞINI YÜZDE 0,3 SEVİYESİNDE TUTMAYI BAŞARDI.
Tarih boyunca sanayileşmede,
temel bir enstrüman olarak
görülen ve endüstrinin tüm
dallarında girdi olarak kullanılan
demir-çelik sektöründeki
gelişmeler, ekonomik, siyasal
ve sosyal yapılar üzerinde etkili
oldu. Ülkelerin ekonomik
gelişmesinde bir ölçüt olarak
kabul edilen demir-çelik
ürünlerinin üretim ve tüketim
düzeyi günümüzde de önemini
koruyor, ara malı ve yatırım malı
sanayilerinin temel girdisini
oluşturuyor. Çelik sektörü,
tüm endüstriyel dallara girdi
44
temin etmesinden dolayı, imalat
sanayiindeki üretim süreçlerini
doğrudan etkiliyor.
Ülkemizin ekonomisi ve
sanayileşmesinde de lokomotif
sektör özelliğine sahip olan çelik
sektörünün temelleri 1930’larda
atılıyor. Demir-çelik sanayinin
gelişimi, ülkenin kalkınma
sürecini doğrudan etkiliyor.
Çünkü çelik sektörünün başta
inşaat malzemeleri olmak üzere
otomotiv, gemi, uçak, demiryolu
ve vagon gibi tüm taşıt araçları
ve akla gelebilecek tüm makine,
cihaz ve eşya üretimine katkısı
bulunuyor.
Kişi başına ham çelik tüketimi,
ulusların ve toplumların
kalkınmışlık düzeyinin bir
ölçüsü olarak kabul ediliyor.
Gelişmiş ülkelerde kişi başına
demir çelik tüketimi 400-500
kilogram civarında iken bu
sayıTürkiye’de yaklaşık 350
kilogram düzeyinde bulunuyor.
Sanayi üretimindeki artış ile
birlikte, sektörün yeniden
yapılanması, ürün çeşitliliğinin
artması ve üretim-tüketim
dengesindeki gelişmelerin, kişi
başına ham çelik tüketimini
artırması bekleniyor. Altyapı
sorunlarını çözmüş gelişmiş
ülkelerde demir-çelik sanayinin
nisbi öneminin azaldığı,
buna karşılık gelişmekte olan
ülkelerde özellikle yüksek vasıflı
demir-çelik tüketiminin hızla
arttığı görülüyor.
Ülkemizde, Özal’lı yıllarda en
hızlı gelişmeyi gösteren çelik
sektörünün kapasitesi, 2000’li
yıllarda 20 milyon tona ulaştı.
2003 sonrasında yassı ürünler
ile yapısal çelik ürünlerine
yönelik yatırımlarla 50 milyon
ton seviyesini aştı. Zamanla
Sektör analizi
dünyanın sekizinci en büyük
çelik üreticisi konumuna
ulaşan Türkiye, son beş
yılda global çelik ticaretinde
yaşanan ciddi dalgalanmalardan
etkileniyor.
BU YILIN İLK
ÇEYREĞİNDE,
GLOBAL ÇELİK TALEBİ
YAVAŞLADI
Uluslararası kuruluşlardan
Commodity Research Unit’in
(CRU) verilerine göre, 2013
yılının üçüncü çeyreğinde yüzde
9,3 ve son çeyreğinde yüzde 8,7
oranında büyüyen global çelik
tüketimi, 2014 yılının
ilk çeyreğinde, yüzde 0,8
oranında azaldı. Dünya
çelik tüketimindeki azalma,
2013 yılının üçüncü ve son
çeyreğindeki güçlü artışların
ardından, Çin’in tüketimindeki
büyümenin yavaşlamasından
kaynaklandı.
Dünya Çelik Derneği’nin nisan
ayında yaptğı tahminlere göre,
2013 yılında yüzde 3,6 oranında
büyüyen dünya görünür nihai
mamul tüketiminin, 2014 ve
2015 yıllarında sırasıyla yüzde
3,1 ve yüzde 3,3 oranında artış
göstereceği tahmin ediliyor.
2013 yılında yüzde 0,3 oranında
azalan gelişmiş ülkelerin çelik
tüketiminin, yüzde 2,5 oranında
artacağı; 2013 yılında yüzde 5,1
seviyesinde bulunan gelişmiş
ekonomilerin tüketimindeki
2013 yılı Mayıs ayına göre
yüzde 2,2 artışla 141 milyon ton
olması öngörülüyordu. Ancak,
yılbaşından mayıs ayına kadarki
dönemde 65 ülkenin üretiminin,
2013 yılının aynı dönemine
kıyasla yüzde 2,4 oranında
artarak, 684 milyon ton olduğu
açıklandı.
Dünya Çelik Birliği’nin raporuna
göre, bu yıl mayıs ayında,
TÜRK ÇELİK SEKTÖRÜ, 2014 YILININ OCAKTEMMUZ DÖNEMİNİ DEĞERDE 8,07 MİLYAR
DOLAR, MİKTARDA İSE 10,6 MİLYON TON İHRACAT
İLE TAMAMLADI. SEKTÖRÜN EN ÖNEMLİ İHRACAT
PAZARLARINDAN BİRİ OLAN ORTADOĞU’DA
YAŞANAN DÜŞÜŞLER, DİĞER BÖLGELERE OLAN
İHRACATLA TELAFİ EDİLİYOR.
artışın ise, 2014 yılında yüzde
3,2 seviyesine gerileyeceği; 2013
yılında yüzde 6,1 olan Çin’in
tüketimindeki büyümenin ise,
yüzde 3’e düşeceği tahmin
ediliyor.
Dünya Çelik Birliği’nin Temmuz
2014 raporuna göre, Dünya
Çelik Birliği’ne bildirimde
bulunan 65 ülkenin bu yıl mayıs
ayındaki ham çelik üretiminin,
Avrupa Birliği (AB) üyesi 28
ülkenin ham çelik üretimi,
geçen yılın mayıs ayına kıyasla
yüzde 2,7 oranında artarak 15
milyon tona ulaştı. Bu da yılın
ilk beş ayı toplamını yüzde 4,6
oranında yükselterek 73 milyon
tona çıkardı. 2014 yılının ilk
çeyreğinde çelik ithalatı 28 AB
ülkesinde yalnızca yüzde 3,2
oranında artarken, en fazla
çelik ithal eden AB ülkesi olan
İtalya’da ithalat oranı yüzde
9,5 azalarak, 1,9 milyon tonun
biraz altında kaldı. İtalya’ya en
fazla çelik ihraç eden ülke olan
Ukrayna ise yılın ilk çeyreğinde
İtalya’ya gerçekleştirdiği
ihracatı nispeten yükselterek
564 bin tona ulaştırdı. Rapora
göre İtalya’nın Türkiye’den
yaptığı ithalat da geçen yılın
ilk çeyreğine kıyasla yüzde 47
oranında belirgin bir azalış
gösterdi ve 137 bin tona düştü.
Ancak Hindistan’dan yapılan
ithalat yüzde 48 oranında artarak
171 bin tona ulaştı.
ÇİN, DÜNYA ÇELİK
ÜRETİMİNİN YARISINI
GERÇEKLEŞTİRDİ
Yine Dünya Çelik Birliği’nin
raporuna göre bu yıl mayıs
ayında Rusya’nın ham çelik
üretimi 6,1 milyon tonun biraz
altında seyrederek geçen yılın
mayıs ayı ile aynı oldu. ABD,
ham çelik üretimi mayıs ayında
yüzde 1,4 artarak, yılbaşından
45
Sektör analizi
temmuz ayına kadar yüzde 0,7
yükselerek 36,3 milyon tona
ulaştı. Çin’de mayıs ayında çelik
üretimi yüzde 2,6 oranında
artarak 70 milyon ton oldu ve
yılbaşından temmuz ayına kadar
olan dönemde toplam yüzde
2,7 oranında artarak 342,5 ton
oldu. Böylece Çin, bu yılın ilk
yarısında dünya çelik üretiminin
yüzde 50’sini gerçekleştirdi.
Çelik üretimi bu yıl mayıs ayında
yüzde 0,7 oranında azalarak 3
milyon ton olan Türkiye’de ilk
beş ay içinde yüzde 2,2 oranında
düşüşle 14,1 milyon ton çelik
üretimi yapıldı. Irak krizi, uzun
mamul piyasalarındaki Çin
tehdidi, hurda ile mamul fiyatları
arasındaki farkın açılmasının
elektrik ark ocaklı kuruluşların
(EO) rekabet gücünü olumsuz
yönde etkilemesi ve korumacı
politikaların yaygınlaşması gibi
önemli sorunlarla karşı karşıya
kalan Türk çelik sektörü, tüm bu
olumsuzluklara rağmen, haziran
ayında ham çelik üretiminde
yüksek oranlı artış elde etmeyi
başardı.
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği
(TÇÜD) verilerine göre, haziran
ayında Türkiye’nin ham çelik
üretimi, önceki yılın aynı
46
İSTİKRARIMIZI
KORUYACAĞIZ
ÇEBİD Genel Sekreteri
Mehmet Zeren: “Önemli ihracat
pazarlarımızda yaşanan sıcak
gelişmeler, yaz tatili ve bayram gibi
etkenlere rağmen temmuz ayında
elde edilen çelik boru ihracatı yıl
sonu için olumlu sinyaller veriyor.
Sektör olarak yılı, 4,5 milyon
ton üretim ve 2 milyon ton
ihracat ile tamamlamayı
hedefliyoruz.”
dönemine kıyasla yüzde 6,7
oranında artışla 3,12 milyon
tona ulaştı. Söz konusu üretim
miktarı, mayıs ayına kıyasla,
yüzde 2,7 oranında artışa
işaret etti. Haziran ayında,
Türkiye’nin toplam ham çelik
üretimindeki artışta, üretimi
yüzde 22 oranında yükselen
entegre tesislerin (BOF) önemli
bir etkisi oldu. Böylece, ocakmayıs döneminde yüzde 2,2
seviyesinde bulunan sektörün
üretimindeki gerileme, yılın
ilk yarısı itibarıyla bir miktar
iyileşerek yüzde 0,3 seviyesinde
kalmış bulundu.
Yılın ilk yarısına bakıldığında,
özellikle İsdemir’deki bakım
onarım faaliyetleri sebebiyle,
hammadde maliyetleri
açısından avantajlı konumda
bulunmalarına rağmen,
entegre tesislerin üretimlerinin
yüzde 0,3 oranında gerilediği
gözlendi. Söz konusu dönemde,
Türkiye’nin kütük üretimi yüzde
2,4 oranında azalırken, slab
üretiminin yüzde 6,1 oranında
artış göstermesi dikkat çekti.
Buna rağmen, slab üretiminde
kapasite kullanım oranı yüzde
50’lerde seyretmeye devam etti.
Türkiye, haziran ayında
gerçekleştirdiği 3,12 milyon ton
seviyesindeki üretimle, dünya
ham çelik üretimi listesinde 8.
sıradaki yerini korudu. Yılın
ilk yarısında küresel ham çelik
üretimi, Çin’in de etkisi ile
önceki yılın aynı dönemine
kıyasla yüzde 2,5 artışla 821,37
milyon ton olarak gerçekleşirken,
ham çelik üretiminde yüzde 0,3
oranında düşüş yaşayan Türkiye,
17,26 milyon ton ile haziran
ayında olduğu gibi, 8. sırada
yer aldı. Söz konusu dönemde,
yaklaşık 600 bin tonluk üretim
farkı ile Türkiye’nin bir basamak
gerisinde yer alan Brezilya’nın
ham çelik üretimi yıllık bazda
yüzde 1,5 düşüşle 16,70 milyon
tona, Ukrayna’nın ham çelik
üretimi ise, yüzde 6,9 düşüşle
15,47 milyon tona geriledi. Bu
arada, 7. sırada yer alan Almanya
ile Türkiye arasındaki fark,
yaklaşık 1 milyon ton artışla,
5,2 milyon tona yükseldi. Yılın
ikinci yarısında, söz konusu farkı
tekrar kapatma sürecine girilmesi
bekleniyor.
Ocak-haziran döneminde yüzde
7,3 oranında gerileyen çelik
ürünleri ihracatımız, haziran
ayında, yüzde 10,2 oranında
düşüş gösterdi. İhracatımızdaki
düşüş eğiliminin haziran ayında
artarak devam etmesi, ağırlıklı
bir şekilde Irak’taki terör
olaylarının olumsuz etkilerinden
kaynaklandı.
İHRACATIN İTHALATI
KARŞILAMA ORANI
ARTTI
2012 ve 2013 yıllarında
yakalanan politik istikrar
sayesinde, Irak pazarına yönelik
ihracatımızın 2013 yılında
miktar açısından 2,72 milyon
ton, değer açısından ise, 2,15
milyar dolar gibi oldukça
yüksek sayılabilecek bir seviyeye
yükseldi. Bu yönüyle Irak
piyasası, Türk çelik sektörünün
en büyük ihraç pazarı
konumuna ulaşmışken, haziran
ayında, Irak’a yönelik toplam
çelik ürünleri ihracatımız, mayıs
ayındaki 194 bin tondan, yüzde
42 oranında düşüşle, 112 bin
tona kadar geriledi. Temmuz
ayına ilişkin geçici ihracat verileri
ise, Irak’a yönelik ihracatın geçen
yılın temmuz ayına kıyasla,
yüzde 80 civarında düşüş
gösterdiğine işaret ediyor. Yılın
ilk 6 aylık döneminde, pek çok
ülkede karışıklığın devam ettiği
Ortadoğu ve Körfez ülkelerine
yönelik toplam çelik ürünleri
ihracatımız, yüzde 17,7 oranında
gerilerken, AB’ye ve ABD’ye
yönelik ihracatımızdaki artış
devam etti. AB ve ABD’ye yönelik
ihracattaki artış, Ortadoğu’ya
yönelik ihracattaki kayıpların
telafi edilmesi konusunda yeterli
olmadı. Buna rağmen, ithalatın
daha keskin bir şekilde gerilemiş
olması nedeniyle, ihracatın
ithalatı karşılama oranı, yüzde
132’den yüzde 134 seviyesine
yükseldi. Yılın ikinci yarısı
itibarıyla, Irak bölgesine yönelik
ihracattaki kayıplar devam etse
de, başta AB ülkeleri olmak
üzere, alternatif piyasalara
yönelik ihracatımızda yükseliş
yaşanacağı tahmin ediliyor.
Özellikle haziran ayında başlayan
güçlü toparlanma eğiliminin
devam etmesi sayesinde, ham
çelik üretimimizin, yılbaşında
öngörülen kadar yüksek
olmasa da, 2014 yılını pozitif
performansla kapatacağı
yönündeki beklentiler
kuvvetlenmiş bulunuyor.
TÜRK ÇELİK BORU SEKTÖRÜ ÖNEMLİ İHRACAT PAZARLARINDA YAŞANAN TÜM
OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN İHRACATTA YAKALADIĞI YÜKSELİŞ TRENDİNİ
SÜRDÜRÜYOR. OCAK-TEMMUZ 2014 DÖNEMİNDE ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN
İHRACATI MİKTAR BAZINDA YÜZDE 4,52 ARTIŞLA 1 MİLYON 118 BİN TONA ULAŞTI.
Sektör analizi
İHRACAT HEDEFİ 17,5
MİLYON TON
Çelik İhracatçıları Birliği
tarafından açıklanan 2014 yılı
Ocak-Temmuz dönemi verilerine
göre ise; Türkiye’nin çelik
ihracatı değer bazında geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde
5,1 azalış ile 8,07 milyar dolar,
miktar bazında ise yüzde 6,7
düşüş ile 10,6 milyon ton olarak
gerçekleşti. Çelik sektörünün
ihracatına, diğer birliklerin
faaliyet alanına giren demir
çelik ürünleri de eklendiğinde
Türkiye’nin yedi aydaki toplam
çelik ihracatı; miktar bazında
11,1 milyon ton; değer bazında
ise 9,5 milyar dolara ulaştı.
Yedi aylık dönem içerisinde
bölgeler bazında miktarda en
fazla ihracat geçen yılın aynı
dönemine oranla yüzde 21,4’lük
düşüşe rağmen 3 milyon
702 bin ton ile Ortadoğu’ya
gerçekleştirildi. Bu bölgeyi
sırasıyla 1 milyon 921 bin tonla
AB, 1 milyon 296 bin tonla
Kuzey Amerika ülkeleri ve 1
milyon 179 bin tonla Kuzey
Afrika ülkeleri izledi. Çelik
sektörünün ocak-temmuz
dönemi içerisinde en çok ihracat
yaptığı üç ülke sıralaması yine
değişmedi. Listede ilk sırayı 1
milyon 90 bin tonla Irak alırken,
ikinci 1 milyon 20 bin tonla
ABD ve üçüncü 794 bin tonla
Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Bu
dönemde en fazla miktar artışı
yaşanan ülkeler ABD, İngiltere,
İsrail, Fas ve Kanada olurken;
en fazla azalış Suudi Arabistan,
Irak, İtalya, Libya ve Umman’da
gözlendi. Yedi ay içerisinde
en çok ihraç edilen ürünler
sıralaması ise; 4 milyon 565 bin
ton ile inşaat çeliği, 1 milyon 118
bin tonla boru, 1 milyon 91 bin
tonla profil ve 996 bin tonla yassı
sıcak olarak gerçekleşti.
Çelik İhracatçıları Birliği
verilerine göre; 2014 yılı
Temmuz ayı ihracatı geçen yılın
aynı ayı ile kıyaslandığında
değerde yüzde 2,9 azalış ile
1,06 milyar dolar, miktarda ise
yüzde 2,3 azalış ile 1,38 milyon
ton olarak gerçekleşti. Çelik
İhracatçıları Birliği Yönetim
Kurulu Başkanı Namık Ekinci
çelik sektörünün yedi aylık
ihracat verileri ile ilgili yaptığı
değerlendirmede; “Sektörümüz
uluslararası piyasalarda yaşadığı
tüm olumsuzluklara rağmen
ihracatı ile ülke ekonomisine
en önemli katkıyı sağlayan
İHRACATTA
KAYIP OLDU
Çelik İhracatçıları Birliği
Yönetim Kurulu Başkanı
Namık Ekinci: “Sektörümüz
uluslararası piyasalarda yaşadığı
tüm olumsuzluklara rağmen ihracatı
ile ülke ekonomisine en önemli
katkıyı sağlayan dördüncü güç
olmaya devam ediyor. Ortadoğu
ve özellikle Irak’taki önemli
kayıplarımızı telafi etmek
için çalışıyoruz.”
FARKLI
ÜRÜNLER OLMALI
YİSAD Başkanı Tuncay
Sergen: “Zaten hammadde
açısından dışa bağımlı bir sektör
olan demir çelik ve yassı çelik
üretimi, yatırım açısından doymuş
durumda. Birbirine benzer ürünler
yapan firmalarımız ancak ürün
farklılıkları yaparak piyasalarını
geliştirebilme imkânına sahip
olacaklardır.”
dördüncü güç olmaya devam
ediyor. 2014 yılının yedi
aylık dönemine baktığımızda
ihracatımızın lider bölgesi
Ortadoğu ve özellikle Irak’ta
önemli kayıplar yaşadığı
görülüyor. Ancak kayıplarımızı
telafi etmek üzere bu bölge
özelinde çeşitli çalışmalar
yürütüyoruz. Ayrıca Türk çelik
sektörü adına umut verici
bir gelişme de ocak-temmuz
aylarında AB ülkelerine
gerçekleştirdiğimiz ihracatın
miktar bazında yüzde 9,3
oranında artmasıdır. Dolayısıyla
önemli pazarlarımızda
yaşadığımız düşüşleri diğer
bölgelere yaptığımız ihracat ile
dengelemeye çalışıyoruz” dedi.
Irak’ta beklentilerin üzerinde
olumsuzluklar yaşandığına
dikkat çeken Namık Ekinci, “Irak
ihracatımızda özellikle haziran ve
temmuz aylarında önemli oranda
gerileme yaşadık. Ülkedeki
olumsuzlukların yılsonuna
kadar sürme ihtimalini ve
sektörümüzün son dönemlerde
önemli pazarlarımızda
karşılaştığı antidamping ve
koruma soruşturmalarını da
göz önüne alarak yıl sonu
hedefimizde revizyon yapma
gereğini değerlendiriyoruz. Bu
doğrultuda 18,5 milyon tonluk
ihracat hedefimizde yüzde 6
oranında bir sapma olacağını
ve ihracatımızın 17,5 milyon
ton olarak gerçekleşeceğini
düşünüyoruz” diyerek
görüşlerini belirtti.
TÜM
OLUMSUZLUKLARA
RAĞMEN IRAK
LİDERLİĞİNİ KORUDU
Çelik Boru İmalatçıları Derneği
(ÇEBİD) verilerine göre; OcakTemmuz 2014 döneminde
sektörün ihracatı geçen yılın aynı
dönemine göre miktar bazında
yüzde 4,52 artışla 1 milyon 118
bin ton, değer bazında ise yüzde
0,65 azalışla 949 milyon 78 bin
dolar olarak gerçekleşti. Çelik
boru sektörünün Ocak-Temmuz
2014 döneminde en çok ihracat
yaptığı ilk üç ülke Irak, ABD
ve İngiltere olarak sıralandı. Bu
dönemde; Irak’a yüzde 21,17
azalışla 155 milyon 172 bin,
ABD’ye yüzde 13,82 artışla 137
milyon ve İngiltere’ye yüzde
74,79 artışla 111 milyon 845
47
Sektör analizi
OC
C AK
K-H
HAZ
AZİR
ZİRAN
İR
R AN
AN DÖN
NEM
E İ TÜ
TÜRK
KİY
İYE
E
HAM
HA
M ÇE
Ç Lİ
L K ÜR
RET
TİM
Mİ (‘
(‘00
000
00
0 TO
ON))
2013-20114 OCAK-HAZİR
20
İR
R AN
N DÖN
ÖNEM
EMİİ DÜ
EM
DÜNY
NYA
NY
A
H M ÇE
HA
ELİK ÜRETİM SIR
R AL
ALAM
AMAS
AM
ASII (1
AS
(100
000
00
0 TO
TON)
N)
2014-6ay
2013-6ay
% değişim
14/13
2013
2013-6 ay
2014-6 ay
% değişim (14/13)
26.294
13.043
12.724
-2,4
1.
Çin
411.910
399.910
3
Kütük
2.
Japonya
55.225
54.710
0,9
Slab
8.360
4.277
4.537
6,1
3.
ABD
43.494
43.103
0,9
TOPLAM
34.654
17.320
17.261
-0,3
4.
Hindistan
41.268
40.727
1,3
EO
24.723
12.188
12.146
-0,3
5.
Güney Kore
36.082
33.081
9,1
BOF
9.931
5.132
5.115
-0,3
6.
Rusya
34.824
34.573
0,7
7.
Almanya
22.480
21.572
4,2
8.
Türkiye
17.261
17.320
-0,3
9.
Brezilya
16.697
16.953
-1,5
10.
Ukrayna
15.473
16.615
-6,9
Toplam
821.367
801.184
2,5
48
HA
A Zİ
ZİRA
RAN
RA
N AY
AYII TÜ
T R
RK
KİY
İYE
E
HAM
HA
M ÇE
ÇELİ
LİK
Lİ
K ÜR
RETİM
TİMİİ (‘‘00
0 0 TO
TON)
N)
Haz.13
May.14
Haz.14
Haz.14/13
Haz.14/May.14
EO
2.068
2.179
2.076
0,4
-4,7
BOF
859
862
1.048
22,0
21,5
G.TOPLAM
2.927
3.041
3.124
6,7
2,7
Sektör analizi
bin dolarlık çelik boru ihracatı
gerçekleştirildi.
Sektörün ihracatına temmuz
ayı özelinde bakıldığında ise
geçtiğimiz yılın aynı ayına oranla
miktar bazında yüzde 8,02 artışla
161 bin 950 ton, değer bazında
ise yüzde 1,52 gerileme ile 137
milyon 75 bin dolar çelik boru
ihracatı yapıldığı görülüyor.
Çelik boru sektörü temmuz
ayı ihracat rakamlarını
değerlendiren ÇEBİD Genel
Sekreteri Mehmet Zeren
“Sektörümüz ihracatta yakaladığı
istikrarlı büyümeyi temmuz
ayında da sürdürdü. En büyük
pazarımız olan Irak’ta yaşanan
gelişmeler ihracat rakamlarımıza
olumsuz yansısa da yılın ilk
ayından itibaren AB ülkelerine
gerçekleştirdiğimiz ihracattaki
artış Irak’ta yaşadığımız kayıpları
bir ölçüde karşıladı. Önemli
ihracat pazarlarımızda yaşanan
sıcak gelişmeler, yaz tatili ve
bayram gibi etkenlere rağmen
temmuz ayında elde edilen
çelik boru ihracatı yıl sonu
için olumlu sinyaller veriyor.
Sektör olarak; önümüzdeki beş
aylık dönemde de istikrarımızı
koruyarak, yılı 4,5 milyon ton
üretim ve 2 milyon ton ihracat ile
tamamlamayı hedefliyoruz” dedi.
YASSI ÇELİKTE 9
MİLYON TONLUK ATIL
KAPASİTE OLUŞTU
Yassı Çelik İthalat, İhracat ve
Sanayicileri Derneği’nin (YİSAD)
verilerine göre, son 8 yılda
Türkiye’de yassı çelik üretimi
altı kat arttı. Beş yıl önce yalnız
Erdemir/Ereğli yassı çelik
üretirken, Erdemir’e ilave olarak
Çolakoğlu, İsdemir, Tosçelik,
MMK ve bu yıl da Habaş’ın
yassı çelik üretimine geçtiğini
söyleyen YİSAD Başkanı Tuncay
Sergen, toplam kapasitenin
18 milyon tonu aştığını dile
getiriyor.
Yassı çelik tüketimi 14 milyon
ton civarında olan Türkiye’nin
ithalatı 7 milyon, ihracatı 2
milyon ton civarında. Sıcak
haddelenmiş çelik (sac)
üretimi haricinde, diğer yassı
mamuller, yani soğuk sac,
galvaniz kaplamalı ve boyalı
saclar da Türkiye tüketiminin
üzerinde bir kapasiteye
sahip. Silisli ve paslanmaz sac
üretimi yok ve tamamı ithalatla
karşılanıyor. Paslanmaz
haddelemesinin bu yıl
başladığını dile getiren Tuncay
Sergen, “Özellikle dahilde
işleme mevzuatı sebebiyle
6-7 milyon ton civarında
ithalat gerçekleşiyor, bu
rakam yerli üretim artmasına
rağmen azalmıyor. Yassı çelik
ihracatımız 2 milyon ton
civarında. Bu durumda, 9
milyon tonluk atıl kapasitemiz
oluşuyor. Zaten hammadde
açısından dışa bağımlı bir
sektör olan demir çelik ve
yassı çelik üretimi, yatırım
açısından doymuş durumda.
Birbirine benzer ürünler
yapan firmalarımız ancak
ürün farklılıkları yaparak
piyasalarını geliştirebilme
imkanına sahip olacaklardır”
diyor.
Bu yılın parlak bir yıl
olmayacağını düşünen Sergen’e
göre, sektör, gümrük koruması
ile yaşamaya çalışacak. İmkanı
olan firmaların, yassı yerine
uzun mamul veya yarı mamul
üretimine kayacağını belirten
Sergen, “Türkiye, Avrupa ve
Ortadoğu normalleşmedikçe
mecbur olduğumuz ihracat
imkanımız da zayıf olacaktır”
diye konuşuyor.
49
Avrupa penceresinden
YENİLİKÇİLİKTE TÜRKİYE
AB’NİN GERİSİNDE
performans ile AB ortalamasının
çok gerisinde kalıyor. Ancak 2006
yılından bu yana Türkiye’nin
yenilikçilik performansında
iyileşme kaydetmesi üzerine
AB’nin performansını yakalama
sürecine girdiği de bir gerçek.
Türkiye’nin en çok zayıf
kaldığı alanların başında insan
kaynakları geliyor. Bu alanda,
Türkiye AB ortalamasına kıyasla
çok düşük bir performans
sergilemekle kalmıyor, aynı
zamanda “İddiasız Yenilikçiler”
grubundaki diğer ülkelerin de
gerisinde yer alıyor. Türkiye-AB
ilişkileri kapsamında sürekli
olarak, yaşlı bir nüfus yapısına
sahip olması nedeniyle nitelikli
işgücü arayan AB’ye Türkiye’nin
genç nüfusu ile önemli katkıda
bulanabileceği öne sürülüyor.
Oysa, orta öğretim seviyesi
Avrupa Komisyonu tarafından
birçok ülkenin yenilikçilik
performansının değerlendirildiği
“2014 Yenilikçilik Birliği Skor
Tahtası” (Innovation Union
Scoreboard) raporunda, küresel
ekonomik krizin, AB’nin
yenilikçilik performansını
beklenildiği kadar etkilemediği
gibi, üye ülkelerin yenilikçilik
performanslarında iyileşme
gözlendiği belirtildi. Ancak,
AB’nin yenilikçilik alanındaki
performansının, ABD, Japonya
ve Güney Kore’nin gerisinde
kalmaya devam etmesi durumu,
AB’nin rekabet edebilirliği
açısından büyük bir endişe
kaynağı teşkil ediyor. Romanya,
Bulgaristan ve Letonya ile
birlikte “İddiasız Yenilikçiler”
grubunda yer alan Türkiye ise,
yenilikçilik alanında sergilediği
Ülkelerin yenilikçilik alandaki performansları
0,900
0,800
0,700
0,600
0,500
0,400
0,300
0,200
0,100
0,000
BG LV TR RO MK PL LT HR MT SK HU RS EL PT ES
İddiasız
50
Orta Seviyede
CZ IT
NO CY EE SI
EU FR IS
Takipçi
AT IE
UK BE NL LU FI
Lider
DE DK SE
CH
üstündeki gençlerin sadece
yüzde 58,3 ve yüksek öğrenimi
tamamlayanların da yüzde
18 oranı ile sınırlı kalmaları,
Türkiye’deki nitelikli işgücünün
de sınırlı olduğunu gösteriyor.
Üstelik orta öğretim seviyesi
üstündeki gençlerin oranında
bir iyileşme kaydedilmemesi
Türkiye açısından çok endişe
verici bir durum oluşturuyor. Her
ne kadar yeni doktora mezunu ve
yükseköğrenimini tamamlayan
nüfusun arttığı gözlense de,
Türkiye’nin diğer AB ülkeleri ile
farkı kapatabilmesi için, insan
kaynaklarına daha fazla yatırım
yapması gerektiği anlaşılıyor.
Araştırma yapısının yeterince
gelişmemiş olması da Türkiye’nin
yenilikçilik performansını
olumsuz olarak etkiliyor. Şöyle
ki, uluslararası alanda bilimsel
ortak yayınlar ve ülkedeki
yabancı doktora öğrenci
sayısı açısından, Türkiye,
AB ortalamasının çok ciddi
şekilde gerisinde kalıyor. Ancak
durum böyle iken, en çok atıfta
bulunulan bilimsel yayınların
ilk yüzde onunda yer alanların
oranının, “İddiasız Yenilikçiler”
grubundaki ülkelere kıyasla
daha yüksek olması ve yıllar
içinde ilerleme kaydetmesi bir
bakıma Türkiye’nin bu alandaki
potansiyelini de yansıtıyor.
İKV Kıdemli Uzmanı
SELEN AKSES
Avrupa penceresinden
AR-GE’YE AYRILAN
BÜTÇE AB’NİN ÇOK
GERİSİNDE
Türkiye için bir diğer endişe
konusu, kamu ve özel
sektörlerinin Ar-Ge’ye yönelik
ayırdıkları bütçenin çok
sınırlı olması ve bunun AB
ortalamasının altında kalmasıdır.
Oysa, şirketlerin yenilikçi
fikirler ortaya çıkarmaları,
yeni teknolojiler yaratmaları
ve bu teknoloji/fikirlerini
pazara taşıyabilmelerine ön
ayak olacak yatırımları teşvik
etmeleri büyük önem taşıyor.
Türkiye’de KOBİ’lerin kendi
geliştirmedikleri gözlemleniyor.
Türkiye’deki KOBİ’lerin,
özellikle uluslararası alanda
rekabet güçlerini artırmak için,
ülkede kümelenme anlayışının
geliştirilmesi ve böylelikle
şirketler arası işbirliğinin
artırılmasına gereksinim
duyuluyor. KOBİ’leri, araştırma
kurumlarını ve üniversiteleri
bir araya getirerek, uzun vadeli
stratejik projelerin yürütülmesi
bu alanda çok daha somut
sonuçlar çıkartılmasına imkân
sağlayacak.
Bilgiye dayalı bir ekonominin
başarısı esasında yeni ve
Oysa Türkiye’nin teknoloji
alanında kaydettiği gelişmeleri
yeni ve geliştirilmiş ürün ya
da üretim süreçleri gibi ticari
formlara dönüştürmekte
zorlandığı gözleniyor. Bu
nedenle, Türkiye, fikri varlıklara
ilişkin tüm göstergelerde AB’nin
ortalamasının altında kalıyor.
Türkiye’de ulusal ve uluslararası
patent başvuruları sayısının
arttırılması ve bu kapsamda
özellikle şirketlerin patent
başvurusunda bulunmaya teşvik
edilmeleri şart.
Her ne kadar ürün veya üretim
kapsamında inovasyonda
içlerinde inovasyonda bulunma
payları yüzde 28,2 düzeyinde.
Bu oran “İddiasız Yenilikçiler”
grubundaki diğer ülkelere
göre daha yüksek. Ancak,
Türkiye’de özellikle kamu ve özel
sektörün ve şirketlerin birbirleri
arasındaki işbirliğini yeterince
geliştirilmiş ürün, hizmet ya
da üretim süreçleri ve ticari
formlara dönüştürülebilen
teknolojilerin geliştirilme
kapasitesine bağlı. Bu bağlamda,
bir ülkenin teknolojik alandaki
performansının en iyi ölçüm
araçlarından birisi patentlerdir.
bulunan şirketlerin sayısı AB
ortalamasının altında kalsa
da, esasında Türkiye’deki
şirketlerin özellikle pazarlama
ve organizasyonel süreçlerinde
inovasyonda bulundukları dikkat
çekiyor. Yüksek teknolojiye
dayalı ihracat olgusunun
bilim ve teknoloji alanındaki
faaliyetlerin ekonomik hayata
aktarımı konusunda fikir
verdiği göz önünde tutulursa,
Türkiye’nin özellikle orta
ve yüksek teknoloji ürünleri
ihracatı alanında AB ortalaması
altında kalması endişe unsuru
teşkil ediyor. Ne yazık ki, bilgi
yoğun hizmetler alanında da
benzer tablo ile karşılaşılıyor.
Türkiye’nin yenilikçilik
performansının genel
değerlendirmesi yapıldığında,
en zayıf olduğu alanların
başında insan kaynakları ve
patentler geliyor. Şu anda,
Türkiye, sadece iki gösterge
(piyasaya yeni pazarlama ya
da organizasyonel yenilikçilik
süren KOBİ’ler ve piyasaya
yeni giren yenilikçilik satışı)
kapsamında AB’den daha
iyi bir performans sergiliyor.
Ancak, bu iki kategori dışında,
genel tabloya bakıldığında,
Türkiye’nin araştırma ve
yenilikçilik sisteminde AB
ortalamasına göre hala çok
zayıf durumda kalmaya
devam ettiği gözlemleniyor.
Türkiye’nin son yıllarda
gösterdiği ekonomik
performansın yüksekliği
tartışma götürmemekle
beraber, bunu sürdürebilmesi
için, şirketlere yönelik
daha rekabetçi bir ortam
yaratması şart. Bunun için
de, şirketlerin yenilikçiliğe
yönelik yatırımlarını artırarak
ve böylelikle yeni teknolojileri
benimseyerek yeni ürün,
hizmetler, üretim yöntemleri
bulmaları, pazarlama ve
organizasyonel süreçlerini
geliştirmeleri ve inovasyon
temeline dayalı büyüme
stratejilerini oluşturmaları
gerekiyor.
51
Gezgin
UNESCO’NUN DÜNYA
MİRASI, HİTİTLER’İN BAŞKENTİ
HATTUŞAŞ
Medeniyetler beşiği olan,
yüzlerce kültüre ev sahipliği
yapan ülkemizde, insanlık
tarihine ışık tutan, tarihin
sayfalarına girmiş çok sayıda
kültürel mirasımız bulunuyor.
Pek çok zenginliği geçmişten
bugüne taşıyan bu mirasın
başında da antik kentler geliyor.
“Sonbahar”ı yaşadığımız şu
günler, tam da bu tarz antik
52
kentleri gezmeye en uygun
günler.
Peki; geçmişin güzelliklerini
ve zenginliklerini kalıntları ile
bize anlatan antik kentlerden
hangisinden başlamak
gerekiyor. Mesela yolunuz
İç Anadolu’ya, Çorum’a
düştüğünde mutlaka görmenizi
tavsiye edeceğimiz bir Hitit
başkenti var. Bugün aynı
zamanda bir açık hava müzesi
özelliği taşıyan Hattuşaş adını,
“Hattus” sözcüğünden yani
“Hatti” insanlarının verdiği
orijinal addan alıyor. Çorum’un
Boğazkale ilçesinde çok geniş
bir alanda yer alan şehrin, 1986
yılında kültürel varlık olarak
UNESCO’nun Dünya Miras
Listesi’ne alınması, sadece
bizim için değil, insanlık tarihi
için önemini gösteriyor.
Hitit İmparatorluğu’nun
eski çekirdek bölgesinin
merkezinde bulunan ve
Hititlere başkentlik yapan
Hattuşaş, sanat ve mimarlık
alanında önemli gelişmelerle de
adından söz ettiriyor. Budaközü
Çayı Vadisi’nin güney
ucunda, ovadan 300 metre
yükseklikteki sayısız kaya
Gezgin
HİTİT İMPARATORLUĞU’NA M.Ö. 17. VE 13. YÜZYILLAR ARASINDA BAŞKENTLİK YAPAN HATTUŞAŞ
(BOĞAZKÖY), 1986 YILINDA KÜLTÜREL VARLIK OLARAK UNESCO’NUN “DÜNYA MİRASI
LİSTESİ”NE GİRDİ. M.Ö. 3 BİNDEN İTİBAREN YERLEŞİMİN GÖRÜLDÜĞÜ, SANAT VE MİMARLIK
ALANINDA BİRÇOK ZENGİNLİĞE EV SAHİPLİĞİ YAPAN HATTUŞAŞ’TA TAPINAKLARIN YANI SIRA
KRALİYET KONUTLARI VE SURLAR DA BULUNUYOR.
kütlesinin ve dağ yamacının
bölünmesiyle kuzey ve batıda
derin yamaçlarla sınırlandırılan
kent, kuzeye doğru açıkken,
kuzey kısmı dışında diğer
kısımları surla çevrili...
Beş kültür katından oluşan
kentte yapılan kazılarda, Hatti,
Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma
ve Bizans dönemlerinden
kalma kalıntılar bulunurken,
kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı
Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi)
ve Yazılıkaya’da toplanıyor.
Hattuşaş’ın kuzeyinde
kalan kısmına “Aşağı Kent”,
güneyinde kalan kısmına
“Yukarı Kent” deniliyor.
Hattuşaş’taki kalıntıları ilk
olarak Fransız arkeolog Charles
Texier keşfetti. 1893-1894
yıllarında kazılar başlatıldı ve
bu kazılardan sonra 1906’da
Alman Hugo Winckler ile
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden
Thedor Makridi çivi yazısı ile
yazılmış büyük bir Hitit arşivi
buldu.
Hattuşaş’ta M.Ö. 3 binden
itibaren yerleşime rastlanıyor.
Daha sonraki yerleşmeler
genellikle Büyük Kale
çevresinde oluşmuş. M.Ö. 19
ve 18. yüzyıllarda Aşağı Kent’te
Asur Ticaret Kolonileri Çağı
yerleşmeleri görülüyor. Şehrin
adına da ilk kez bu çağa ait
yazılı belgelerde rastlanıyor.
Ortaya çıkan yazıtlardan
Hattuşaş’ın M.Ö. 18. yüzyılda
Kuşşara Kralı Anitta tarafından
tahrip edildiği ortaya çıkıyor.
Bu tarihten sonra M.Ö. 1700
yıllarında Hattuşaş yeniden
53
Gezgin
yerleşime açılıyor ve M.Ö.
1600’lerde Hitit Devleti’nin
başkenti oluyor.
Şehir, Aşağı Şehir ve Yukarı Şehir olmak üzere iki alandan oluşuyor. Aşağı Şehir
denilen bölgede sivil yaşam alanları yer alıyor. Bu alanların ortasında Hattuşaş’ın en
büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak yükseliyor. Tapınağın, iki kült odası olduğu
için, İmparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın
güneş tanrıçasına adanmış olduğu kabul ediliyor. 6,6 kilometrelik dış surlar şehrin
büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor.
54
YUKARI KENT’TE
YAPILAŞMA ÜÇ
EVREDEN OLUŞUYOR
Hattuşaş’ın “Yukarı Kent”
denilen bölgesi, 1 kilometrelik
alana yayılan ve eğimli bir arazi
üzerinde kurulu. Genellikle
tapınaklar ve kutsal alanlardan
oluşan Yukarı Kent, güneyden
çevrilen bir surla donatılmış.
Bu sur üzerinde birden fazla
kapı var. Kentin en yüksek
noktasında bastion ile “Sfenksli
Kapı” bulunuyor. Diğer dört
kapıdan güney surunun doğu
ve batı ucunda karşılıklı “Kral
Kapısı” ve “Aslanlı Kapı” yer
alıyor.
Yukarı Kent’teki yapılaşma
üç evreden oluşuyor. Birinci
evre, ilk surların inşaatıyla
çağdaş iken ikinci evre,
surlarda görülen ilk tahribattan
sonraki yeniden yapımla,
tapınak kentinin son biçimini
almış. Son evrede ise, dinsel
amaçlar dışında yeni yapılaşma
başladığı görülüyor. Yukarı
Kent’te “Mabetler Mahallesi”
olarak bilinen alan, Sfenksli
Kapı’dan Nişantepe ve
Sarıkale’ye kadar uzanıyor.
Bu alanda, çeşitli evrelere
ait birçok tapınak açığa
çıkarılmış durumda. Tapınak
planlarının genel karakteri,
bir orta avludan girilen ve
birer dar ön mekân ile derin
ana mekânlardan oluşan
kült odaları grubunun yapıyı
biçimlendirmesinden oluşuyor.
Tapınaklarda ele geçen
malzemeler beş gruba ayrılıyor.
Bunlar: Seramikler, aletler,
silahlar, kült objeleri ve yazılı
belgeler.
Yukarı Kent’in girişinde, Büyük
Kale’nin hemen önünde yer
alan Nişantepe ve Güneykale’de
Hitit sonrası yapılaşmalar
dikkat çekici ve bu M.Ö. 7-6.
yüzyıla tarihlenen bir Frig
yerleşmesi... Hitit döneminde
bu alan topoğrafyaya göre
üç bölümde inceleniyor:
Büyük Kale’nin güneyindeki
geçit (viaduct), Yukarı Kent’e
giden yolun iki tarafında ve
Nişantepe’nin kuzeyinde
önceden yerleşilen plato ile
Güneykale’nin yerleşim alanı.
YAZILIKAYA
TAPINAĞI, HİTİT
MİMARİSİNİ
ANLATIYOR
Hattuşaş ören yerinin 2
kilometre kuzeydoğusunda
yer alan Yazılıkaya Tapınağı,
önünde Hitit mimarisinin
özelliklerini yansıtan iki kaya
odadan oluşuyor. Yazılıkaya
Tapınağı’nın kayalığa yapılmış
olan bu odaları “Büyük
Galeri” (A Odası) ve “Küçük
Galeri” (B Odası) adıyla
anılıyor. Büyük Galeri’nin batı
duvarı tanrı kabartmalarıyla,
doğu duvarı ise tanrıça
kabartmalarıyla bezeli; her iki
duvardaki figürler, doğu ve
batı duvarlarının kuzey duvarı
ile birleştiği ana sahnenin
yer aldığı kısma doğru
yöneliyor. Sivri bir külah,
belden kuşaklı kısa bir elbise,
kalkık burunlu pabuçlar ve
küpelerle betimlenen tanrılar
çoğu zaman kıvrık bir kılıç
ya da topuz taşıyor. Hepsi
uzun etek giyen tanrıçaların
ise başlarında silindir biçimli
bir başlık bulunuyor. Doğu
ve batı duvarının birleştiği
kuzey duvarında, ana sahneyi
oluşturan baş tanrılar yer
Yukarı Şehir’de çok sayıda tapınağın bulunduğu Tapınak Mahallesi diye adlandırılan bir alan bulunuyor.
Yukarı Şehir geniş bir kavis halinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış ve sur üzerinde 5 kapı
mevcut. Şehir surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastlon ile sfenksli kapı yer
alıyor. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı olarak Kral Kapısı ve Aslanlı
Kapı yer alıyor. Aslanlı Kapı’nın kentin dışına bakan yüzünde kapının iki yanına yerleştirilmiş aslan
yontuları Hitit taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birini sergiliyor.
Gezgin
alıyor. Burada dağ tanrıları
üzerinde duran Hava Tanrısı
Teşup ve karısı Tanrıça
Hepatu ile arkasında oğulları
Şarruma ve çift başlı kartal yer
alıyor. Kral IV. Tuthalia’nın
kabartması ise doğu duvarında
yer alırken, galerinin en büyük
kabartmasını oluşturuyor.
Ayrı bir girişi bulunan
Küçük Galeri’yi, girişin iki
yanında bulunan aslan başlı,
insan gövdeli kanatlı cinler
koruyor. Küçük Galeri’nin batı
duvarında sağa doğru sıralanan
12 tanrı, doğu duvarında ise
Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma
ve himayesindeki Kral IV.
Tuthalia yer alıyor. Bu kısımda
iyi korunmuş kabartmalar
dışında kayaya oyulmuş üç
adet niş bulunuyor. Bu nişlere
birtakım hediyelerin veya Hitit
kraliyet ailesinin ölü küllerinin
saklandığı kapların konulduğu
düşünülüyor.
Hattuşaş ören yerinde Büyük
Kale’de yapılan kazılar M.Ö.
13 ve 14. yüzyıllarda Hitit
krallarının saray yapılarını ve
bunları koruyan sur sisteminin
özelliklerini gün ışığına çıkardı.
Giriş kapısı güneybatıda olan
kalenin surları, sandık duvar
tekniğiyle inşa edilmiş. Büyük
Kale’de bir bütün halinde saray
yapısı görülmüyor, kazılar
sonucunda ortaya çıkan farklı
boyutta ve türdeki yapılar,
büyük iç mekânlar, avlular
ve direkli galeriler yoluyla
birbirine bağlanarak kale
içindeki bütünü oluşturuyor.
Kalede arşiv odaları, depo
odaları, büyük kabul salonu,
su kültü ile ilgili bina ve kutsal
mekânlar yer alıyor. Hitit
sonrasında ise, kalede Frig yapı
kalıntılarına rastlandı.
TANRILAR VE
TANRIÇALARIN EVİ
BÜYÜK MABET
Boğazköy’deki en önemli
mimari alanlardan biri de
Büyük Mabet. Hattuşaş’ta kuzey
şehrin merkezini oluşturan
Büyük Mabet, Hati’nin Fırtına
Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş
Tanrıçası’nın evi olarak
yapılmış. İki aditonlu olan
tapınağın çevresinde kaldırım
taşlı yollar, meydanlar ve
bunların arkasında bu yollara
açılan dört yönde depo odaları
yer alıyor. Büyük Mabet, Aşağı
Kent mahallelerinden bir
temonos duvarı ile ayrılıyor.
Taş bir teras üzerine kurulan
Büyük Mabet’in, kutsal
bir merkez olduğu kadar,
ekonomik bir merkez olarak da
kullanıldığı magasinlerde açığa
çıkarılan büyük küplerden
anlaşılıyor. Yine mabedin doğu
magasinlerinde tabletlerin
bulunması burada bir arşivin
olduğunu da ortaya koyuyor.
Büyük Mabet’in etrafı ikinci
derecede önem taşıyan yapılarla
çevrili... Bunlardan en önemlisi
ise büyüklüğü, planı ve çok
katlı oluşuyla dikkat çeken
Yamaç Evi.
Hattuşaş’ın 2 kilometre
kuzeydoğusunda yer alan
Yazılıkaya Tapınağı kentin
en görkemli Açık Hava
Tapınağı olarak kabul ediliyor.
Yazılıkaya Tapınağı, Hitit
mimari özelliklerini yansıtan
iki kaya odadan oluşuyor.
55
Sağlık
HANGİ
BENLER
ALARM
VERİYOR?
UZMANLAR, “VÜCUDUNDA BENİ OLANLAR GÜNEŞTE ÇOK DİKKATLİ OLMALI”
DİYE UYARIYOR. ÇÜNKÜ ÖZELLİKLE YAZ AYLARINDA BENLERİN SAYISI VE KANSERE
DÖNÜŞME RİSKİ ARTIYOR. ASLINDA SAĞLIK İÇİN ZARARLARI OLMAYAN BENLER RENK
VE ŞEKİL DEĞİŞTİRİYORSA TEHLİKE SİNYALLERİ ÇALIYOR DEMEK. BU YÜZDEN ONLARI
DÜZENLİ TAKİP ETMEK ÇOK ÖNEMLİ…
Güneşin ultraviyole ışınları,
A ve D vitaminlerini açığa
çıkardığından özelikle
çocukların kemik gelişimi
için çok gerekli. Ayrıca sedef
hastalığı, egzama ve akne
tedavisi için de faydalı. Ancak
biliyorsunuz ki artık güneşin
zararları, yararlarından çok
daha fazla. Mesela yerleştikleri
tabakalara göre Bazo Cellular
veya Spino Cellular diye
adlandırılan iki cilt kanseri
tipi, yüzde 90 oranında
güneşe fazla maruz kalanlarda
görülüyor. Belki de bu yüzden
en çok balıkçı ve çiftçilerde
cilt kanserine rastlanıyor.
Yuvarlak, zeminleri kabarık
ve iyileşmeyen yaralar
şeklinde kendini gösteren bu
tür kanser tiplerinde erken
56
tanı ve tedavi hayat kurtarıcı
olabiliyor. Bir de yine güneşin
tetiklediği, genelde koyu renk
benler üzerinden gelişebilen
Malign Melanom adı verilen
kanser türü vücutta en hızlı
yayılan kanserler arasında.
YAZIN BENLERİN
TEHLİKESİ
NEDEN ARTAR?
Uzmanlara göre bir benin
kansere dönüşebilmesi
için bir travmaya
uğraması gerekiyor.
Güneş de böyle bir
travma oluşmasına sebep
olan etmenlerin başında
geliyor. Çünkü yazın
benlerin kansere dönüşme
riski artıyor. Özellikle ani
ve yüksek dozdaki güneş
bozduğunu söylüyor. Doğal
olarak hücre yapısı bozulan
benlerin kanser riski de
artıyor.
Uzmanlara göre, güneş
ışınlarından ultra viyole A
ışınları çok daha riskli ışınlar.
Ne yazık ki kullandığımız
güneş koruyucuları, ultra
NDA?
KİMLER TEHLİKE ALTI
viyole B ışınlarından
r
koruma özelliğine sahip.
O Koyu renk beni olanla
öyküsü olanlar
Bu yüzden üzerinde “Ultra
O Ailesinde melonom
maruz kalanlar
viole A ve B’den korur”
O Yoğun şekilde güneşe
ığı öyküsü olanlar
yazan güneş koruyucuları
O Geçirilmiş güneş yan
almaya dikkat etmeliyiz.
O Açık tenliler
Güneş dışında avuç içi,
ayak tabanı, sütyen tokası,
iç çamaşırı lastiği gibi
yerlere denk gelen benler
de sıklıkla sürtünme
ya da kopmalara bağlı
travmaya uğruyor. Bu
nedeniyle yanık oluşacak
boyutta kızarma, soyulma
gibi durumlar, deri kanserine
sebep oluyor. Uzmanlar, koyu
renk melanin içeren benlerde
daha fazla risk bulunduğunu,
güneşin benlerin hücre tipini
Sağlık
tip benlerin aldırılması da
şiddetle tavsiye ediliyor.
“BEN” DEYİP
GEÇMEYİN!
Benler cilde renk veren
hücrelerin cilt altında
normalden farklı şekilde
yerleşmesi ile oluşuyor. Ben
oluşumuna neden olan en
önemli faktörün ailesel geçiş
olduğu söyleniyor. Açık
tenli ve mavi-yeşil gözlü
olanlar, sarı-kızıl saçlı olanlar,
çillenme eğilimi olanlar,
güneşte kolay yanabilen cilt
tiplerinde benler daha fazla
görülüyor.
Benlerin doğuştan olanları,
kahverengi lekeler şeklinde
başlayabiliyor, zamanla
üzerinde kabarıklıklar
görülüyor, kalın kıllar
çıkıyor ve bu kılların boyları
yaşla birlikte uzayabiliyor.
Doğuştan benlerin kanser
gelişim riski fazla. Sonradan
da farklı renk ve şekillerde
benler ortaya çıkabiliyor.
Bu benler genellikle açık
ya da koyu kahverengi
tonlarda, ciltle aynı yüzeyde
ya da kabarık oluyor. Koyu
tenlilerde benler daha koyu
renkli oluyor. Atipik/displastik
benler ise genellikle kenarları
düzensiz olan, açık-koyu
kahverengilerin bir arada
bulunduğu benlerdir.
YIN,
A
M
K
I
EÇ
GÜNEŞ U KULL ANIN
UC
KORUY
*
*
*
Ö
Özellikle
riskli gruba
girenler, saat 11.00 ile
16.00 arası güneşe çıkmamalı.
Bu saatler dışında da
dermatoloğun önerdiği
güneş koruyucular kullanılmalı.
Açık renk cildi ya da
ailesinde melonom
öyküsü olanlar senede bir defa
kontrolden geçmeli.
Ayak tabanı, el ayası ve iç
çamaşır lastiği ya da sütyen
tokası temas eden yerlerdeki
koyu renk benler aldırılmalı.
Cilt üzerinde mevcut
bir benin büyümesi,
*
*
kaşınması, kanaması, renk
değiştirmesi veya üzerinde
kanayan yaralar olması
kanserleşme lehine bulgulardır.
Sağlam deriden köken alan
melanomda önce deride
kahverengi yama şeklinde lekeler
başlayabiliyor.
Bu evrede tanı
konulamazsa lekenin
rengi giderek koyulaşıyor ve
kalınlaşıyor.
İleri evrelerde deriden
kabarık, kanamalı, kırmızısiyah renklerin bulunduğu
yaralar oluşabiliyor.
*
*
*
BENLERİN TAKİBİ NASIL YAPILIR?
Erken teşhis için riskli
gruptakilerin belli aralıklarla
dermatoloji muayenesi olması
gerekiyor. Çünkü ciltteki
lekelerin gerçekten ben
olup olmadığı dermatoloji
muayenesiyle belirleniyor.
Benin kansere dönüşme
riskinin olup olmadığını
öğrenmek için özel bir
muayene metodu olan
dermoskopi kullanılıyor.
Bu yöntemle benler belirli
büyütme sistemleri ile
fotoğraflanıyor, kanser riskini
belirlemek için puanlama
sistemi uygulanıyor. Tüm
bilgiler hasta dosyasında
depolanıyor. Benin risk
durumuna göre 6-12 ayda bir
aynı işlem tekrarlanıyor.
57
ENGLISH
“INDUSTRIAL RELATIONS SPECIALIZATION
TRAINING PROGRAM” PRODUCED
ITS FIRST GRADUATES
“INDUSTRIAL RELATIONS EXPERTISE TRAINING PROGRAM” SUPPORTED BY THE EDUCATIONAL
FOUNDATION OF TURKISH EMPLOYERS’ ASSOCIATION OF METAL INDUSTRIES (MEV) AND HUMAN
MANAGEMENT ASSOCIATION OF TURKEY (PERYÖN) PRODUCED ITS FIRST GRADUATES. AIMING AT
INTEGRATING HUMAN RESOURCES MANAGERS AND EMPLOYEES INTO THE DYNAMICS OF INDUSTRIAL
RELATIONS, THE PROGRAM PROVIDED 129 PERSONS WITH CERTIFICATES, AFTER COMPLETING THEIR
TRAINING IN ISTANBUL, ANKARA, BURSA AND IZMIR.
As specialist agencies in the
field of industrial relations,
the Turkish Employers’
Association of Metal
Industries (MESS) and its
Educational Foundation
(MEV) in cooperation
with Human Management
Association of Turkey
(PERYÖN) have initiated
the “Industrial Relations
Specialization Training
58
Program” in 19 March and
the program produced its first
graduates. Aiming at training
the HR professionals in the
fields of labor law, social
security, occupational health
and safety, work management,
communication, negotiation
techniques, the program
provided the participants with
advanced level information
given by specialists.
The training sessions were
carried out in six groups in
Istanbul, Bursa, Ankara and
Izmir. Firstly, 50 persons
who completed the programs
organized in Istanbul
between 22 March and 26
April 2014 and between
29 March and 3 May 2014
in Istanbul received their
certificates in a ceremony at
MESS headquarters. MESS
Secretary General and MEV
Board Member Lawyer Hakan
Yıldırımoğlu, PERYÖN Board
Member and Assoc. Prof.
of Labour Law of Marmara
School of Law, Erdem
Özdemir, MEV General
Director Dr. Necdet Kenar,
PERYÖN and MESS members
and trainers participated at
the ceremony in Istanbul on
8 May.
ENGLISH
“144,000 NEW UNION
MEMBERS IN 6
MONTHS”
In his speech, Yıldırımoğlu
told about the latest
developments in the field of
industrial relations, saying that
industrial relations used to
be on the front burner before
1980’s when the unionist
movement have began to
lose their momentum which
caused the topic become a
little stagnant. Yıldırımoğlu
further stressed that a certain
dynamism is observed
following the amendment
of the law in 2013 which
repealed the notary obligation
for membership.
He said that “From November
2013 when the notary
obligation revoked, until today
we have 144,000 new union
members. Considering that
there are around 1.06 million
union members in Turkey,
14 percent is a remarkable
increase. We expect these
numbers to go further up”
emphasizing that they have
no fear or concern about such
trend.
Yıldırımoğlu added: “For
all of you are employers,
familiar with the trade unions,
undertaking the burden
and the costs of collective
contracts. This number
should increase, so that your
competitors’ workers would
also be union members,
increasing the competition
among the unions and
running their business as
registered. We should stand
prepared, in terms of the law
and industrial relations, having
our companies, administrators
and ourselves ready and able.
Therefore in cooperation with
PERYÖN, we have initiated the
‘Industrial Relations Expertise
Certificate Program’. It was
successful and accurate;
however the actual goal is to
reflect the knowledge and
experience obtained here onto
the field, and that we shall do
in collaboration.’
following their training
between 5 April and 20 May,
46 people received their
certificates at the ceremony
in Sheraton Hotel on 25 June.
Training program in Izmir
was carried out between 26
April and 3 June. Four-teen
persons who completed the
training were given their
certificates at a ceremony
held in MESS Izmir Regional
Branch on 26 June. For the
52 hours training program,
MESS member employees and
TİSK (Turkish Confederation
of Employer Associations)
member businesses and
PERYÖN members are eligible
for admission discounts.
Industrial relations experts
trained at the program are
expected to meet the sector’s
need for qualified employees,
as well as to contribute to the
improvement of employment,
employer-employee relations
and workplace conditions.
“FIELD EXPERIENCE
AND THEORY
COMBINED”
Giving a speech at the
graduation ceremony, Özdemir
said that the framework of
the program was planned as
applicable, thus delicately
combining field experiences
with theoretical knowledge.
After presenting to the
successful participants who
finished the program in
Istanbul with their certificates,
the ceremony continued as a
cocktail party.
A total of 19 persons who
completed the training in
Ankara on 19 April – 27 May
were given their certificates
at the cocktail party held in
MESS Regional Branch in
Ankara on 22 May. In Bursa,
BUSIAD PANEL DISCUSSED OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY
The panel ‘Practical
Complications of the Act Nr.
6331’ held by the BUSIAD
Environment and Occupational
health and safety Expertise
Group at BUSIAD House on 29
April 2014. The panel underlined
the positive correlation between
the work place health and safety
precautions and workplace
efficiency. The opening speech
was given by BUSİAD Board
Member and Environment and
Occupational health and safety
Expertise Group Coordinator
Şükrü Erdem and Bursa
Committee of Labor Inspections
Group Leader Yaşar Ata.
Following the opening
speeches, Hakan Yılmaz as
A-Class workplace security
expert, workplace doctor Metin
Tekcan, lawyer Cenk Doster
and workplace inspector Şerif
Tekcan participated as speakers
in the session chaired by MESS
Occupational health and safety
Chief Altan Çetinkal. At the
panel, complications in the
common health and security
unit services, legal procedures
to follow after deadly work
accidents and the approach of
Committee of Labor Inspections
towards the ambiguities of the act
no. 6331 were discussed.
59
ENGLISH
DISPUTES IN COLLECTIVE
AGREEMENT NEGOTIATIONS
The first round of collective
bargaining negotiations
for the period 2014-2016
started on August 25 with
the Turkish Metal Workers’
Union (Türk Metal), on
September 8 with the United
Metalworkers’ Union (Birleşik
Metal-İş) and on September 9
with the Steelworkers’ Union
(Çelik-İş).
The parties submitted their
authorization certificates and
debates on the articles of
the Unions' proposals have
begun. The union officials
gave dialog and mutual
understanding messages in
the meetings.
Turkish Metalworkers’ Union
Vice Chairman Muharrem
Aslıyüce said they believed
this year’s meetings, as in
the previous years, would
also be held with mutual
trust, common sense and
reconciliation resulting in
a collective agreement that
observes the interests of
both parties and makes both
parties happy.
United Metalworkers’ Union
General Secretary Selçuk
Göktaş said they wished a
peaceful completion of the
bargaining process, and that
it brings a satisfactory result
for both the companies and
the employees leading to a
happy and comfortable work
environment for all.
Steelworkers’ Union General
Secretary Yunus Değirmenci
60
stated his belief in the
signing of the MESS Group
Collective Agreement at the
end of the bargaining process
which balances the interests
of the companies and the
workers, adding his hope of
the bargaining process would
ultimately benefit both sides.
MESS Board Member H.
Özcan Aydilek pointed out
that social dialog was always
the key to the solution of all
possible problems and said
he believed the negotiations
would be completed with
dialogue at the table and
finally balance the interests
of the parties thanks to the
experience of the parties and
their trust for each other.
MESS Board Member M.
Kamil Eser said they wished
the conclusion of the
negotiations with mutual
understanding and common
sense, which has always
been the case in the past,
adding that the MESS Group
Collective Agreements to
be concluded between the
MESS and the relevant labor
unions would set an example
for the whole country with
possible implications for
the collective agreements to
be signed in other industry
branches, and underlined his
hope for a process that will be
dominated by common sense.
MESS General Secretary
Hakan Yıldırımoğlu pointed
out that MESS Group
Turkish Metal Workers’ Union
United Metalworkers’ Union
Steelworkers’ Union
Collective Labor Agreements
were being closely monitored
by all as they were the largest
agreements of the Turkish
private sector, underlining
the importance of agreements
that will contribute to the
viability of the businesses and
promotion of employment,
and said he hoped that the
resulting agreements would
not destabilize the businesses.

Benzer belgeler