TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK

Transkript

TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK
TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK KOMİTESİ TOPLANTISINA İLİŞKİN NOT
Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nin (GBOK) 32. Dönem Toplantısı 27-28 Nisan 2015
tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantıda Türk heyetine Avrupa
Birliği Genel Müdürü Murat YAPICI, AB heyetine ise Avrupa Komisyonu Komşuluk Politikası
ve Genişleme Genel Müdürlüğü Direktörü Simon MORDUE başkanlık etmiştir. Toplantıda ele
alınan hususlar gündem maddeleri itibariyle aşağıda yer almaktadır.
Giriş
Komisyon tarafından, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde önemli bir aşama
kaydedilmiş olduğu, ancak Gümrük Birliği kapsamında sorunların gündeme geldiği GBOK’un
önemini korumaya devam ettiği, zira GBOK kapsamında gündeme gelen sorunların
çözümünün karşılıklı güven tesisine katkı sağlayarak Gümrük Birliği’nin güncellenmesi
sürecine daha uygun bir zemin hazırlayacağı vurgulanmış, sorunlu hususların çözüme
kavuşturulması bakımından senede iki defa düzenlenen GBOK toplantıları haricinde de
takibinin önem arz ettiği vurgulanmıştır.
Bakanlığımız tarafından, Gümrük Birliği’nin kapasitesinin yeni dünya ekonomik düzeninin
gerisinde kaldığı, üyelik müzakerelerinde yaşanan tıkanıklığın Gümrük Birliği’nin işleyişi
açısından bir zorluk teşkil ettiği, tesis edildiği günden bu yana Gümrük Birliği kapsamında
benzer problemlerin görüşülmekte olduğu, bu çerçevedetarafların Gümrük Birliği’nden
tatmin olmadığı bir durumda sorunların çözülmesi yönünde de isteksizlik oluştuğu ifade
edilmiş, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin sorunların giderilmesine katkı sağlayacağı
vurgulanmıştır.
Yüksek Düzeyli Memurlar Çalışma Grubu (YDMÇG) Raporu
AB tarafınca, küreselleşen dünya ekonomisinde çağın gerisinde kalan Gümrük Birliği’nin
gözden geçirilmesi ve güncellenmesi imkanlarının değerlendirilmesi için Komisyon tarafından
Dünya Bankası’na bir çalışma yaptırılmış olduğu, söz konusu çalışma sonrasında GB’nin
güncellenmesi müzakerelerinin kapsamını belirlemek üzere tesis edilmiş olan Yüksek Düzeyli
Memurlar Çalışma Grubu’nun (YDMÇG) pek çok defa bir araya geldiği, yakın bir gelecekte
görüşmelerin sonuçlandırılmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Komisyon tarafından,
güncellenme sürecinin amacının ülkemizin AB’nin STA’larından eşzamanlı olarak
faydalanmasına imkan vererek STA sorununa çözüm bulunması; işleyen bir anlaşmazlıkların
halli mekanizması tesis edilmesi; ülkemizin AB’nin karar alma süreçlerine katılım sağlaması;
karayolu kotaları sorununa çözüm bulunması olduğu, öte yandan GB’nin hizmetler ve kamu
alımlarına genişletilerek, tarım tavizlerinin geliştirilmesinin öngörüldüğü, mevcut yapının
korunacağı ancak modernize edileceği ifade edilmiştir. Önümüzdeki dönemde sürece ilişkin
yapılacak etki analizi çalışması sonrasında Konsey’den yetki alınacağı, GB’nin güncellenmesi
sürecinin ülkemizin TTIP’e katılımı açısından da önem arz ettiği belirtilmiştir.
Tarafımızca, sürece verdiğimiz önem vurgulanmış, sürecin bir an evvel başarıyla
sonuçlandırılmasında her iki tarafın çıkarı bulunduğu, GB’nin tesis edilmesi sırasında yapılan
bulunan hatalar nedeniyle 20 yıla yakın bir süredir duyulan memnuniyetsizliğin bu süreçte de
yaşanmamasının umulduğu vurgulanmıştır.
Kullanılmış ve Yenileştirilmiş Eşya İthalatı
Komisyon tarafından ikinci el eşya ithalatında ülkemiz tarafından uygulanan ithal lisansının
Gümrük Birliği’nin ithalatta uygulanan miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemleri yasaklayan
5. Maddesini ihlal ettiği, 75 ürünün ithalatındaki lisans gerekliliğinin kaldırılmasının
memnuniyetle karşılandığı, ancak teknik mevzuatla düzenlenemeyen söz konusu ürünlerin
TAREKS sistemine alınmasının anlaşılamadığı, kullanılmış eşya ithalatının uygulama usullerini
belirleyen 2012/35 sayılı Gümrük Genelgesi’nin belirsizlikler içerdiği, konuyu açıklığa
kavuşturmak üzere tarafımıza daha önce soru iletilmiş olduğu ifade edilmiştir.
Devamla, ülkemiz mevzuatında yenileştirilmiş eşyaya ilişkin bir tanım bulunmadığı, 2011
yılında yenileştirilmiş lastik ithalatının serbest bırakılmasına ilişkin bir mektup iletilmiş
olduğu, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) yönetmelikleri ile
düzenlenmekte olan yenileştirilmiş lastik ithalatına ülkemizce izin verilmemesinin nedeninin
anlaşılamadığı, AB’li üreticilerin çevreye zarar vermeyecek şekilde ülkemize ithalat
yapabilmesi için daha önce öneri sunulmuş olduğu, 2014 yılında Komisyon tarafından
ülkemize iletilen yazılı sorulara tam cevap verilmemiş olduğu ifade edilmiştir.
Tarafımızca, kullanılmış eşyaya otomatik olmayan lisans uygulandığı, söz konusu ürünlerin
GATT’ın 20. Maddesi uyarınca insan sağlığına uygunluğunu temin edebilmek adına teknik
standartlara uygunluğundan emin olunmak istendiği, sağlık ve güvenlik gerekçelerini tam
karşılayabilmek amacıyla söz konusu ürünlerde yaş yerine CIF fiyatının esas alınmaya
başlandığı, bu uygulamanın risk analizi amacıyla konulduğu, TAREKS sistemine kaydın ürün
güvenliğinin sağlanması için gerekli olduğu, ancak söz konusu uygulamanın herhangi bir
engel yaratmaktan ziyade ithalatçının işinin kolaylaştırılması amacını taşıdığı ifade edilmiştir.
İkinci el arabalar ile yenileştirilmiş lastik ithalatına ilişkin ülkemiz politikasında herhangi bir
değişiklik olmadığı vurgulanmıştır.
Üçüncü Ülkelerden Yapılan İthalattan Alınan İlave Gümrük Vergisi (İGV)
Komisyon tarafından, ülkemizce 2011 yılından beri tekstil ithalatından İGV alınmakta olduğu,
söz konusu uygulamadan AB ile STA imzalanan ülkelerin hariç tutulduğu, 20 Mart 2015
tarihinde düzenlenen Gümrük İşbirliği Komitesi’nde AB, İsviçre, Norveç ve Türkiye arasında
tesis edilecek Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) kümülasyonu tesis edilmesi imkanının
görüşüldüğü, GTS altında ikili düzeyde uygulamalara başlanıldığı bir ortamda GTS ve GTS+
ülkelerinin de İGV uygulamasından muaf tutulmasının beklendiği ifade edilmiştir.
Devamla, ayakkabı ithalatında ülkemizce uygulamakta olan İGV’nin Gümrük Birliği’ne aykırı
olduğu ve kaldırılması gerektiği, korunma önlemlerine göre İGV uygulamasının ticareti
bozucu etkisinin daha fazla olduğu, kısa vadede Türkiye tarafından sorunun çözümüne
yönelik bir teklif beklendiği belirtilmiştir.
Komisyon tarafından ayrıca, el aletlerinde başlatılan İGV ile halı ve kilim gibi diğer ürünlere
uygulanması öngörülenyeni İGV uygulamalarından kaygı duyulduğu, ülkemizin 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı’nın Gümrük Birliği içinde serbest dolaşıma ilişkin 3. Maddesine; AB ile
Ortak Gümrük Tarifesi uygulama yükümlülüğümüze ilişkin 13. Maddesine ve AB’nin Ortak
Ticaret Politikası’na uyum yükümlülüğümüze ilişkin 16. Maddesine aykırı olduğu, söz konusu
politikanın AB’li ihracatçılarda ve Türkiye’deki AB’li yatırımcılarda güvensizlik doğurduğu
ifade edilmiş, serbest dolaşımda bulunan eşyanın menşeinin bilinememesine rağmen,
ülkemizin hangi kriteri esas alarak böyle bir uygulamaya gittiğinin anlaşılamadığı
vurgulanmıştır.
Tarafımızca, şimdiye kadar pek çok korunma önlemleri soruşturmasının açılmış olduğu, ancak
söz konusu soruşturmaların yetersiz delil nedeniyle sonuçlandırılamadığı, halihazırda ticaret
politikası önlemlerinin yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğu, ancak söz konusu önlemlerin
yetersiz olduğu durumlarda İGV’ye başvurulması ihtiyacı doğduğu, Türk sanayiinin özellikle
Uzak Doğu’dan yapılan ithalattan DTÖ kurallarına uygun olarak tarife artışı ile korunmasına
ihtiyaç duyulduğu, ancak 1/95 sayılı OKK’nınTürk sanayiinin Uzak Doğu kökenli ucuz
ithalattan korunması için bir mekanizmadan yoksun olduğu, Gümrük Birliği kapsamında
istisnai ve geçici olarak uygulanabilecek, kurallara ve delillere dayalı bir mekanizma
oluşturulması için Komisyon’dan gelecek önerilerin memnuniyetle karşılanacağı ifade
edilmiştir.
Komisyon tarafından, ülkemizce Gümrük Birliği’ne uygun olan ticaret politikası önlemlerine
başvurulması gerektiği, İGV uygulamalarının sona erdirilme tarihinin bile bulunmadığı, İGV’ye
başvurmadan önce uygulamadan etkilenecek ilgili paydaşlarla konunun istişare edilmemiş
olduğu vurgulanmış, 1/95 sayılı OKK’nın 57. Maddesi uyarınca ülkemizin söz konusu önlemi
almadan önce Komisyon’a bildirimde bulunması gerektiği, bildirimde bulunulması halinde
ülkemize daha çok anlayış gösterilebileceği, ancak mevcut Gümrük Birliği koşullarına göre
Türkiye’de bulunan AB’li yatırımcıların mağdur olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, GTS ülkeleri ile
İsviçre, Norveç ve AB arasında tesis edilmiş olan kümülasyon sistemine Türkiye’nin dahil
edilmesine yönelik olarak yakın zamanda Türkiye’ye bir öneri sunulacağı belirtilmiştir.
Tarafımızca, söz konusu belirsizlikler nedeniyle ülkemizce kurallara dayalı yeni bir mekanizma
tesis edilmesinin önerildiği ve İGV uygulamasının geçici olarak tasarlandığı belirtilmiş. Ayrıca,
ülkemizce de GTS kümülasyonuna dahil olunmasının arzu edildiği, şu ana kadar AB’nin GTS
kurallarını uygulamama sebebimizin sözkonusu kümülasyonun bir parçası haline
gelmemizden kaynaklandığı belirtilmiş; kümülasyona dahil olunmasının İGV’leri tamamen
ortadan kaldırmayacağı, sadece GTS ülkelerinin daha düşük vergilerden faydalanmasını
sağlayacağı hatırlatılmıştır.
Komisyon tarafından, ayakkabı ithalatındaki ftalat testlerinin ithalatta maliyet artışına ve
zaman kaybına yol açtığı, AB’de akredite laboratuvarlarda yapılmış testlerin kabul
edilmemesinin anlaşılamadığı, ayrıca AB REACH Yönetmeliği kapsamında ftalatın kısıtlamaya
tabi maddeler arasında yer almadığı ifade edilmiştir.
Komisyon devamla, Türk gümrüklerinde ithalat sırasındaki test ve kontrollerin genel olarak
artmış olduğunu ve bu durumun gecikme ve maliyet artışlarına yol açtığını belirterek, söz
konusu kontrollerin sebebine ilişkin bilgi talep etmiştir.
Tarafımızca, ayakkabı da dahil olmak üzere ürünlere yönelik ithalat denetimlerinin ilgili ÜGD
Tebliğleri kapsamında TAREKS üzerinden ve risk analizine dayalı olarak Ekonomi Bakanlığınca
gerçekleştirildiği, ithalat denetimine konu olan eşya kapsamı ile uygulama esaslarının bahse
konu Tebliğler ile belirlendiği, Tebliğler 2015 yılı başında yenilenmiş olmakla birlikte Tebliğ
kapsamı ürünler ile uygulamaya ilişkin usul ve kurallarda esaslı bir değişiklik yapılmadığı ve
risk unsuru taşımadığı müddetçe A.TR dolaşım belgesi eşliğinde ithal edilen eşyanı n ithalat
denetimine konu olmadığı, bir diğer ifadeyle AB’den gelen ayakkabıların prensip olarak
anılan denetimlerden muaf olduğu belirtilmiştir.
Devamla, ayakkabı ithalatı sırasında gerek mükellef beyanlarının doğruluğunu araştırmak
amacıyla gerekse piyasa gözetimi denetimi faaliyetleri kapsamında Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı tarafından bazı test ve kontrollerin yapılmasının söz konusu olabildiği, uygulamanın
risk kriterleriyle yürütüldüğü ve AB’den yapılan tüm ithalatı kapsayan bir kontrol
uygulamasının bulunmadığı tarafımızca ifade edilmiştir.
Gözetim Önlemleri
Komisyon tarafından, gözetim önlemlerinin miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemlerin
yasaklandığı 1/95 sayılı OKK’nın 5. Maddesine aykırılık teşkil ettiği, yerli üreticinin zarar
gördüğü durumlarda ülkemizce ticaret politikası önlemlerine başvurulabileceği, gözetim
önlemlerinin ise ithalatı kısıtlamakta olduğu, gözetim belgesinin temin edilebilmesi için
ülkemizce ek belge talebinde bulunulabilmesinin uygulamada keyfiyet yaratığı, söz konusu
belgelerin ticari sır niteliğinde olabildiği belirtilmiş, otomatik olmayan bir ithal lisansı olması
nedeniyle DTÖ’nün lisanslama kurallarına aykırılık teşkil ettiği vurgulanmış, AB’li üreticilerin
gözetim uygulamasından muaf tutulması talep edilmiştir.
Devamla, gözetime konu eşyanın KDV’sinin gümrük beyanında yer alan fiyat üzerinden değil
referans fiyat üzerinden hesaplanmasının ve KDV’nin ithalat aşamasında ödenmesinin yerli
üretici lehine ayrımcılığa yol açtığı belirtilmiş, daha önce ülkemize iletilmiş olan sorulara eksik
cevap verildiği vurgulanarak, konuya ilişkin bir teknik toplantı yapılması talep edilmiştir.
Tarafımızca, gözetim uygulamasının otomatik bir lisans niteliği taşıdığı, DTÖ Lisans
Komitesi’nde Komisyon’un sorularına detaylı olarak yazılı cevap verilmiş olduğu,
uygulamanın doğası gereği referans fiyatın piyasadaki en düşük fiyatın altında belirlendiği, bu
kapsamda referans fiyatın halihazırda AB’den yapılan ithalatın CIF değerinden düşük olduğu
belirtilmiş, gözetim uygulamasının ticari savunma aracı olmaktan ziyade, gözetime konu
ürünün ticaretinin izlenmesi amacını taşıdığı, KDV’nin hesaplanmasına ilişkin hususun ise
teknik toplantıda görüşülmesinde fayda bulunduğu ifade edilmiştir.
Tütün Ürünlerinde Kaçakçılık Sorunu
Tarafımızca ülkemiz pazarında Bulgar Tabac firmasına ait tütününün payının %10,2 olduğu,
kaçak sigaralardan payının ise % 50’sinin söz konusu firmaya ait olduğu belirtilmiş, Tütün
Çerçeve Sözleşmesi’nin 15. Maddesine atıf yapılarak sigara kaçakçılığının önlenmesi amacıyla
tarafların etkin önlem almaları gerektiği hatırlatılmış, kaçakçılık nedeniyle ülkemizin vergi
kaybı olduğu, kaçakçılık sonucu terörist aktivitelerin dahi finanse edilebildiği belirtilmiştir.
Komisyon tarafından sorunun ilk defa bu kadar açık olarak ifade edildiği, konuya ilişkin
şikayetimizin yazılı olarak da iletilmesinde fayda bulunduğu, Avrupa Kaçakçılığı Önleme Ofisi
(OLAF) tarafından sorunun transit ticaretten kaynaklanabileceğinin bildirildiği, Bulgaristan ile
irtibata geçildiği, Türk yetkililerinin şimdiye kadar gösterdiği işbirliğinden memnuniyet
duyulduğu, sorunun Türkiye ile Bulgaristan’ın işbirliği ile çözülebileceğine inanıldığı,
ülkemizin 1/95 sayılı OKK’nın 7. eki kapsamında gümrük konularında idari merciler arasında
yardımlaşma talep edebileceği, OLAF’ın ülkeler arasındaki işbirliğine öncülük ettiği ifade
edilmiştir.
Tarafımızca, konunun GİKtoplantısı gündemine getirilmesinin planlandığı ifade edilmiş olup,
Bulgar tarafının daha sorumlu davranması için Komisyon’un gerekli girişimlerde bulunması
talep edilmiştir.
Ticari Savunma Araçları
Türkiye tarafından yürütülen soruşturmalarda gizli olmayan unsurlar: şeffaflık ve savunma
hakkı
Komisyon tarafından, açılan soruşturmalarda diğer tarafın da savunma hakkı bulunduğu, DTÖ
kapsamında bir firma tarafından verilmiş olan gizli bilgilerin diğer tarafla paylaşmak üzere
gizli olamayan bir özetinin çıkarılması gerektiği, ancak bazı durumlarda Türk yetkililer
tarafından gizli bilginin özetlenemeyeceğinin ifade edildiği, bu nedenle AB’li firmaların Türk
firmaları tarafından iletilen belgelere erişemediği, bunun savunma hakkını ve şeffaflığı
olumsuz etkilediği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, şeffaflık ve savunma hakkı konusundaki Komisyon yorumlarının doğru olduğu,
bu konuda sorun yaşayan AB’li firmaların doğrudan Bakanlığımızla iletişime geçebileceği
belirtilmiştir.
Komisyon tarafından münferit çözüm önerileri yerine, gizli bilgilerin karşı tarafla paylaşılacak
şekilde özetinin çıkarılarak kamu dinlemesinin (public hearing) önce karşı tarafa sistematik
olarak iletilmesinin beklendiği, ülkemizin uluslararası yükümlülüklerinin bunu gerektirdiği
ifade edilmiştir.
Tarafımızca, Komisyon’un şikayetlerinin ülkemize spesifik olarak iletilebileceği dile
getirilmiştir.
Haddelenmiş Yassı Çeliğe Açılan Anti-Damping Soruşturması
Komisyon tarafından haddelenmiş yassı çeliğe açılan anti-damping soruşturmasına ilişkin
olarak Slovenya, Romanya ve Fransa’nın soruşturmadan endişe duyduğu ifade edilmiştir.
Tarafımızca, haddelenmiş yassı çeliğin en büyük üreticisi olan Erdemir’in talebi üzerine,
anılan ürüne anti damping soruşturması açılmış olduğu, şimdiden soruşturmanın sonucunun
bilinemeyeceği belirtilmiş, AB’li üreticilerin soruşturmanın yürütüldüğü Türk makamları ile
işbirliği ve irtibat halinde olmasında fayda bulunduğu, soruşturmanın AB’li üreticileri
hedeflemediği, soruşturma kapsamında Çin, Japonya, Rusya gibi diğer ülkelerin de
bulunduğu ifade edilmiştir.
Komisyon tarafınca, soruşturmanın içeriğinden soruşturma açmayı gerektirecek bir durum
olmadığının anlaşıldığı, halihazırda ülkemiz tarafından sunulmuş olan kanıtların zayıf olduğu
vurgulanmıştır.
Yenilenebilir Enerjide Yerli Aksam Desteği
Komisyon tarafından, konunun DTÖ’nün Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Komitesi
(TRIMs) toplantısında görüşülmüş olduğu, AB’li üreticilerin özellikle rüzgar enerjisinde
oldukça rekabetçi olduğu, ancak ülkemiz uygulamalarının Türk üreticiler lehine ayrımcılık
teşkil ettiği vurgulanmış, bu nedenle yerli aksam desteğinin kaldırılması talep edilmiş ve
konuya ilişkin detaylı bilgi istenmiştir.
Tarafımızca, mevcut uygulamamızda herhangi bir değişiklik bulunmadığı,yerli aksama
sunulan desteğin geçici olarak tasarlanmış olduğu, Aralık 2020'ye kadar işletmeye girecek
olanişletmelerin yerli aksam desteğinden 5 yıl süreyle yaralanabileceği, öte yandan
üreticilerin 10 yıl süreyle yararlanabilecekleri ilave tarifeyi ya da 5 yıl süreyle
yararlanabilecekleri yerli aksam desteğini seçmekte özgür olduğu, anılan teşviklerden
yararlanılmaksam enerjinin piyasa fiyatından da satılmasının mümkün olduğu belirtilmiştir.
Ülkemiz uygulamalarına ilişkin detaylı bilginin ayrıca yazılı olarak iletilebileceği ifade
edilmiştir.
Serbest Ticaret Anlaşmaları
Tarafımızca, Serbest Ticaret Anlaşmalarına ilişkin olarak ülkemiz tarafından 31. GBOK
toplantısından bu yana kaydedilen gelişmeler hakkında bilgi verilmiştir. Bu çerçevede,
halihazırda 17 STA’nın yürürlükte olduğu, Lübnan, Kosova, Malezya, Moldova ve Faroe
Adaları ile imzalanan STA’ların iç onay süreçlerinin tamamlanmasının beklendiği, Gana ile
müzakerelerin tamamlandığı, anlaşmanın 2015 yılı içinde imzalanmasının beklendiği ifade
edilmiştir. Öte yandan, ülkemizin üçüncü ülkelerle STA imzalamak konusunda sıkıntı
yaşamakta olduğu, 10 ülke/ülke grubu ile STA müzakerelerine başlamak için girişimde
bulunulduğu, Güney Afrika, Cezayir, Vietnam ve Hindistan ile müzakerelere başlamak için
sorun yaşanmakta olduğu, AB’nin daha fazla ülke ile STA müzakere etmesinin ülkemizin daha
fazla ülke ile sorun yaşanmasına neden olduğu, sorunun karşılıklı kabul edilebilir olarak
çözümü için tek yolun ülkemizin AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı STA’ları eşzamanlı
tamamlaması olduğu, bunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde birincil önceliğimiz
olmaya devam edeceği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin STA sorununun çözümü
açısından bir fırsat olarak görüldüğü vurgulanmıştır. Mevcut Gümrük Birliği Kararı’nın 16. ve
54. Maddesinin STA’lara uyum konusunda Türkiye’ye tek taraflı yükümlülük doğurmadığı,
özellikle DTÖ kapsamında, Gümrük Birliği ortağı olarak ortak ticaret politikasına sahip
olmanın her iki tarafın yükümlülüğü olduğu vurgulanarak, STA sorununun aciliyeti açısından
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinden önce çözülmesinin önem arz ettiği ifade
edilmiştir.
Komisyon tarafından, STA sorununun GBOK kapsamında uzun zamandır görüşülmekte
olduğu, sorunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında da bir senedir görüşüldüğü ve
çözüme yönelik önemli ölçüde ilerleme sağlandığı, bu nedenle ülkemizin STA sorununa
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinde çözüm bulunabileceği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, AB’nin Hindistan ve Vietnam ile yürüttüğü müzakerelere ilişkin bilgi talep
edilmiş, Tayland ile ülkemiz arasında bir Çalışma Grubu tesis edilmiş olduğu, Tayland
tarafının ülkemizle STA müzakerelerine başlamayı istediği, bu nedenle müzakerelerin her an
başlayabileceği ifade edilmiş, Yeni Zelanda yetkilileri ile son dönemde bir araya gelerek, her
iki tarafın muhtemel bir STA’dan beklentilerini ve değerlendirmelerini paylaştığı belirtilerek,
AB’nin Yeni Zelanda ile ikili ilişkileri kapsamındaki son durum sorulmuştur. Tarafımızca son
olarak, Japonya ile STA müzakerelerini tamamlamaya verdiğimiz önem vurgulanmış,
sonuncusu 13-17 Nisan’da olmak üzere şimdiye kadar iki müzakere turu yapıldığı belirtilerek,
AB-Japonya müzakerelerinde son duruma ilişkin bilgi talep edilmiştir.
Muhatabımızca, Hindistan ile donmuş olan müzakerelerin yeniden canlandırılması için
Komisyon tarafından 2015 yılı Mart ayında teklif edilen görüşmenin gerçekleşemediği, her iki
tarafta da müzakerelere devam etmeye yönelik bir istek bulunmasına rağmen bir ilerleme
kaydedilemediği, Türkiye hükmünün müzakereler kapsamında pek çok defa gündeme
getirildiği ifade edilmiştir. Vietnam’a ilişkin olarak Mart ayında 3. Tur müzakerelerin yapıldığı,
Mayıs ayında bir ara görüşmenin yapılacağı, son turun ise Haziran ayında düzenlenerek
müzakerelerin tamamlanmasının hedeflendiği belirtilmiştir. Komisyon tarafından, Yeni
Zelanda ve Japonya’ya ilişkin bilahare bilgi verilebileceği ifade edilmiştir.
Tarafımızdan, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’na (TTIP) ilişkin olarak müzakerelerin
gidişatına dair Komisyon tarafından ülkemize devamlı bilgi verilmesinden memnuniyet
duyulduğu, söz konusu işbirliğinin devam edilmesinin ümit edildiği, ABD ile
6 / 23
Yüksek Düzeyli Komite’nin (YDK) Çalışma Planı’nda varılan mutabakat sonrasında önemli bir
gelişme kaydedilemediği, söz konusu Komite’nin AB ile ABD arasında tesis edilmiş YDK’ya
benzer şekilde taraflar arasında TTIP’e giden yolu açmasının beklendiği; ancak ABD tarafının
konuya çekimser yaklaştığı, YDK’nın çalışma kapsamının ABD tarafınca Gümrük Birliği göz
önüne alınarak TTIP’in Türkiye üzerine muhtemel etkilerinin araştırılması olarak algılandığı;
ABD ile farklı algılamalara rağmen ülkemizin YDK’nın ABD ile ülkemiz arasında STA
imzalanmasına gidecek yolu açacağı ümidini taşımaya devam ettiği ifade edilmiştir. Devamla,
TTIP’in Türkiye’ye etkilerine ilişkin AB tarafından finanse edilen etki analizi çalışmasının 2015
yılının ilk yarısında tamamlanmasının beklendiği dile getirilmiştir.
İslenmemiş Alüminyum ithalatına Uygulanan Gümrük Vergisi
Komisyon tarafınca, işlenmemiş alüminyum ithalatına uygulanan sıfır gümrük vergisinin
Gümrük Birliği’ne aykırılık teşkil ettiği, mezkûr uygulamanın AB’nin ortak gümrük tarifeleri ile
uyumlu hale getirilmesi gerektiği, konunun 2012 yılında da gündeme getirildiği ve Türkiye’nin
uyum taahhüdünde bulunduğu, uygulamaya devam edilmesi halinde 1/95 sayılı OKK’nın 3.
maddesinin 4. ve 5. Paragraflarında yer alan serbest dolaşıma ilişkin hükümlerinin ihlal
edilmiş olacağı, Türkiye’ye sıfır gümrükle ithal edilen işlenmiş alüminyum kullanılarak
üretilen ürünlerin AB’ye ihracında serbest dolaşım şartlarını taşımadığı için üye ülkeler
tarafından ATR dolaşım belgelerinin reddedilmesine sebep olacağı ifade edilmiştir. Söz
konusu uygulamanın Gümrük Birliği’ne uyumlu hale getirilmesi talep edilmiştir.
Tarafımızca, anılan ürün grubuna uygulanan sıfır ithalat vergisinin arkasında yatan ekonomik
gerekçeler bulunduğu, 1.500’ü aşkın firmasıyla Türkiye alüminyum sanayinin 30.000 kişiye
istihdam sağladığı, yıllık olarak 1 milyon tondan fazla alüminyum ithalatı gerçekleştirildiği ve
bu ithalatın büyük oranda AB dışından tedarik edildiği hatırlatılarak, ülkemizin üçüncü
ülkelerden gelen bu kaynaklara ve düşük maliyetli tarife oranlarına ihtiyaç duyduğu ifade
edilmiştir. Ayrıca, Ekonomik Tarife Sorunları Grubu (ETSG) toplantısında 2012 yılı ikinci yarısı
için gümrük vergisinin askıya alınması veya ulusal tarife kontenjanı açma talebinde
bulunulduğu fakat bu talebin AB tarafından reddedildiği belirtilmiştir.
Komisyon tarafınca, iletilen şikâyetlerin üye ülkelerden geldiği hatırlatılarak, uygulamanın
Türkiye tarafından devam ettirilmesi halinde gerekli önlemlerin alınacağı ve ATR dolaşım
belgelerinin reddedileceği vurgulanmıştır.
Tarafımızca, ATR belgelerinin söz konusu ithal ürünlerin mamul mallarda kullanılması sebebi
ile reddedilemeyeceği, üye ülkelerin Güney Afrika, Kamerun ve Mozambik ile yapılan STA’lar
aracılığıyla vergi ödemeksizin alüminyum ithalatı yaparken bu ülkelerle STA’sı bulunma yan
Türkiye’nin bu imkândan yoksun olduğu belirtilmiş, Gümrük Birliği’nden kaynaklanan
asimetrik durumun maliyetine Türk alüminyum sektörünün katlanmasının adil olmadığı ifade
edilmiştir. Ayrıca, işlenmemiş alüminyum bakımından, AB’nin yaklaşık %70 oranında iç
yeterliliğe sahip olduğu, kalan kısmın ise STA ülkelerinden vergisiz temin edildiği; Türkiye’nin
ise %95 oranında ithalata bağımlı olduğu dile getirilmiştir.
Hurda Bakır, Alüminyum ve Kromlu Deride Ülkemiz Tarafından Uygulanan Tedbirler
Komisyon yetkililerince çelik başta olmak üzere hurda madenler konusunda Türkiye’nin
AB’nin en önemliihracatçılarından biri olduğu; konunun 2010 yılından bu yana gündemde yer
aldığı hatırlatılarak başta hurda bakıra getirilen kısıtlamaların daha sonra alüminyum
hurdasına da getirildiği; AB Türkiye Delegasyonu’nun yaptığı görüşmelerde sistemin
düzeltilmesine yönelik çalışmalar bulunduğu bilgisinin edinildiği, ancak gelinen nokta itibari
ile kısıtlamaların daha katı bir hal aldığı belirtilmiştir. Söz konusu kısıtlamaların 1/95 sayılı
OKK’nın 6. maddesi başta olmak üzere Gümrük Birliği’ne açık bir aykırılık teşkil ettiğidile
getirilmiştir. Ayrıca, AB’li sektör temsilcilerinden gelen raporlar aracılığıyla Türkiye’de yerli
imalatçıların ihracat lisansına tabi tutulmadığının anlaşıldığı, bu durumun yerli üretici lehine
ayrımcılığa yola açtığı bildirilmiş, söz konusu kısıtlamaların kaldırılması talep edilmiştir.
Tarafımızca ülkemiz pozisyonunda herhangi bir değişiklik olmadığı belirtilerek, söz konusu
uygulamaların ihracatı yasaklamadığı, ihracat istatistiklerine bakıldığında AB’nin hala
ülkemizin hurda ihracatı konusunda en büyük ticaret ortağı olduğu belirtilmiştir.
Uygulamanın çevre ve insan sağlığının korunması ve istatistiki verilerin temin edilmesine
yönelik bir kayıt uygulaması olduğu hatırlatılmıştır.
Komisyon tarafınca ticaret rakamlarının kayıt uygulaması olmaması halinde çok daha yüksek
olacağı belirtilmiştir. Devamla, ihracat lisansı talep edilmesine gerek olmadan kısıtlama
barındırmayan mekanizmalarla istatistiki veri toplamanın mümkün olduğu, dile getirilmiş;
konunun bir sonraki GBOK toplantısına bırakılmayarak yakın zamanda tekrar görüşülmesi
talep edilmiş; konuya ilişkin yazılı görüş beklendiği ifade edilmiştir.
işlenmiş Tarım Ürünleri
Dondurma için AB ve Türkiye’nin Tarife Kotaları
Komisyon tarafından 1/2007 sayılı OKK uyarınca açılan tarife kotalarının süt ürünleri
ihracatındaki sorunlar çözüldükten sonra işletilmesi konusunda mutabakat sağlandığı; yakın
zamanda ülkemizdeki bazı tesislerin süt ve süt ürünleri ihracatına izin verildi ği ve bu
çerçevede soruna kısmen çözüm bulunduğu; dondurma kotalarının açılması için uygulama
yönetmeliği hazırlanmasına başlandığı belirtilerek dondurma için tarife kotalarının açılması
için somut adımların ne zaman atılacağı sorulmuştur. Ayrıca, AB’ye süt ürünleri ihracatı
yapmak için izin almış kuruluşların dondurma üretimi de yaptıkları göz önüne alındığında
kotaların açılmasının Türkiye’ye de fayda sağlayacağı belirtilmiştir.
Tarafımızca, 2013 yılından itibaren AB’ye süt ürünleri ihracatının başladığı, ancak dondurma
üretimi için kullanılacak süt tozu için onaylı üretim tesisinin bulunmaması nedeniyle
dondurma ihracatının başlayamadığı belirtilmiş, konuya ilişkin ilgili paydaşlarla görüşmelerin
sürdürüldüğü, Komisyona daha sonra bilgi verileceği dile getirilmiştir. Diğer taraftan,
kademeli olarak kotaların açılmasının da bir yöntem olarak izlenebileceği belirtilmiştir.
Komisyon tarafından, paydaşlardan edinilecek bilginin bir sonraki GBOK toplantısından önce
kendilerine aktarılması talep edilmiş, dondurma kotalarına ilişkin yasal dayanak olan 1/2007
sayılı OKK’da kotaların kademeli kullanımı konusunda bir hükümbulunmaması nedeniyle,
konunun yeniden müzakere edilmesinin gerektiğibelirtilmiştir, konuya ilişkin talebimizi
somutlaştırmamız talep edilmiştir.
Tarafımızca, kotaların kademeli olarak açılması için bir deneme yapılabileceği ifade edilmiştir.
ITÜ’lerde Tarife Kontenjanı Sistemi
Komisyon tarafından işlenmiş tarım ürünlerinde tarife kontenjanlarının ülkemiz tarafından
AB’deki “ilk gelen ilk alır” sistemine aykırı bir şekilde dağıtıldığı, ithalatçı ve üretici olma
şartının AB’li ihracatçıların kotalardan sınırlı miktarda faydalanmasına neden olduğu
belirtilmiş, son GBOK toplantısından bu yana söz konusu uygulamada bir değişikliğe gidilip
gidilmediği sorulmuştur.
Tarafımızca işlenmiş tarım ürünlerinde kota tahsisatı yapılırken hem üretici şirketlere hem de
ithalatçılara tahsisat yapıldığı, dağıtımın başvuru sırasına göre yapıldığı ve mevzuatta
belirtilen üst eşikleri geçmemesi şartı bulunduğu, bu çerçevede „ilk gelen ilk alır prensibine’
riayet edildiği, ürünün girdi olarak üretimde kullanılması şartı bulunduğu, anılan sistem
uyarınca daha önce kota tahsis edilmiş ithalatçının aynı kota için tekrar başvuru
yapabilmesine imkân verdiği belirtilmiştir. Başvuru sayısını ve kotaların hangi firmalara tahsis
edileceğini önceden belirlemeyen bütün firmalara açık bir tahsisat yöntemi kullanıldığı
belirtilmiştir. Öte yandan, kota tahsisat sisteminin iyileştirilmesinin amaçlandığı, ancak
halihazırda somut bir ilerleme kaydedilmediği dile getirilmiştir.
Komisyon tarafından, ilk gelen ilk alır sisteminin şeffaf bir sistem olduğu konusunda hem fikir
olunduğu ancak Türkiye’nin uygulamalarında sorunlar olduğu belirtilmiş olup, bahsekonu
iyileştirmelerin hangi alanlarda yapılmaya çalışıldığı hakkında bilgi talep edilmiştir. Ayrıca
yapılan iyileştirme çalışmaları kapsamında ürünün girdi olarak kullanılması şartının
kaldırılması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Türkiye’de Kayıtlı Karayolu Taşıtlarına Uygulanan İkili ve Transit Kotalar
Tarafımızca, uzun zamandır gündeme getirilmekte olan Türkiye’de kayıtlı karayolu taşıtlarına
uygulanan ikili ve transit kotaların Gümrük Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı
olduğu hususu yinelenmiş, Komisyon tarafından yapılan karayolu kotalarının
serbestleşmesine dair etki analizi çalışmasının tarafımızla paylaşılması talep edilmiştir.
Komisyon tarafından, karayolu taşımacılığı konusunda bazı kısıtlamaların olduğunun ve bu
durumun Türk karayolu taşımacılarını olumsuz etkilediğinin farkında olunduğu, ancak
taşımacılık konusunda AB firmalarının da sorunlar ile karşılaştıkları, kota sorununun
çözümüne yönelik AB’nin bir bütün olarak çözüm sunmasına ilişkin yasal alt yapının olmadığı,
dolayısıyla sorunun Türkiye ile üye ülkeler arasında ikili düzeyde çözümlenmesinin mümkün
olduğu belirtilmiştir. Karayolu kotaları etki analizi çalışmasına yönelik olarak ise halihazırda
üye ülkeler ile iç istişarelerin devam ettiği belirtilmiş, etki analizi çalışmasının kotaların
karşılıklı olarak kaldırılmasının her iki tarafa da fayda sağlayacağı sonucuna ulaştığına ilişkin
şifahi bilgi verilmiştir. Konuya ilişkin son olarak Avusturya tarafından uygulanan kota sayısının
artırıldığı bilgisinin edinildiği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, Avusturya tarafından kotaların artırılmasına ilişkin bir bilgi ulaşmadığı, ancak
ülkemizin nihai hedefinin kotaların artırılması değil, Gümrük Birliği ve DTÖ’ye aykırı olan bu
uygulamanın tamamen kaldırılması olduğu ifade edilmiştir.
Almanya’da Profesyonel Sürücülere Asgari Ücret Uygulaması
Tarafımızca, AB tarafından, Almanya’da 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni
Asgari Ücret Yasası’nın 16. ve 20. Maddeleri ile yeni bir sistem oluşturulduğu; bu yeni yasanın
ilgili hükümleri uyarınca, işverenin, milliyet ayrımı gözetilmeksizin, çalışanlarına Almanya
topraklarında çalışarak geçirdikleri süreler için saat başına brüt 8,50 Euro ödemesinin
öngörülmekte olduğu; yasanın ihlal edilmesi durumunda, 500.000 Euro’ya kadar, belge ve
bilgilerde eksiklik görülmesi durumunda ise 30.000 Euro’ya kadar ceza verilmesinin söz
konusu olduğu belirtilmiş olup, yasanın bu hükümlerinin, Almanya topraklarında taşıma
yapan yabancı taşımacılık şirketlerinin rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyeceği
belirtilmiştir.
Komisyon tarafınca, söz konusu uygulamadan haberdar olunduğu ve uygulamanın Türk
nakliyecilerin yanı sıra bazı üye ülke nakliyecilerini de olumsuz yönde etkilediği belirtilmiştir.
Uygulamanın idari ve mali bir yük getirmesi sebebi ile Komisyon tarafının da uygulamadan
endişe duyduğu, Alman makamları ile irtibata geçildiği ve Komisyon’un ilgili birimleri
tarafından konunun hukuki boyutlarının değerlendirildiği, henüz kanıt toplama aşamasında
olunduğu, değerlendirmenin ardından eğer AB müktesebatına veya Gümrük Birliği’ne aykırı
bir durum tespit edilir ise Almanya’ya karşı bir ihlal prosedürü başlatılabileceği ifade
edilmiştir.
Gümrüklerde Kargolara Uygulanan Yüksek Para Cezaları
Komisyon tarafınca 2013 yılında Gümrük Kanunu'nda yapılan değişiklikler doğrultusunda
özellikle benzin, motorin, motor yağı, tolüen, gaz yağı ve benzeri ürünlerin ithalatında beyan
edilen kargo miktarı ile Türk makamlarınca gümrükte ölçümü yapılan miktar arasında oluşan
fark için tolere edilebilir oran olarak kabul edilen %3 yerine bazı ürünlerde %0,3'ün esas
alınması sebebi ile ithalatçı firmalar tarafından ciddi cezalar ödendiği belirtilmiş olup, söz
konusu uygulamanın AB ürünlerinin Türk pazarına girişinde bir engel oluşturduğu ifade
edilmiştir. Komisyon tarafı uygulamanın arkasında yatan nedeni öğrenmek istedikl erini dile
getirmişlerdir.
Tarafımızca uygulamanın Gümrük Kanunun 237. Maddesi çerçevesinde dökme gelen eşyada
ortaya çıkan eksiklik ve fazlalıklar ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen oranlar
dâhilindeki farklılıklar % 3’ü geçmediği takdirde özet beyan eksikliği veya fazlalığı takibatı
yapılmayacağının hükme bağlandığı, söz konusu oranın boru hattı ile taşınanlar hariç olmak
üzere doğalgaz için % 4 olarak belirlendiği, Bakanlar Kurulu Kararında belirlenmiş olan
oranlar dahilindeki farklılıklar için herhangi bir işlem yapılmadığı, anılan BKK’nın 13. Ekinde
belirtilen ürünler için aynı ekte yer alan oranların geçerli olduğu, bu oranların aşılması
halinde, sadece aşılan miktarın vergisinin para cezası olarak uygulandığı ifade edilmiştir.
Serbest Dolaşıma Girecek Ürünlerde Girdi Olarak Kullanılan Tarım Ürünlerine Kısmi Gümrük
Vergisi İadesi Uygulanması
Tarafımızca, AB’ye İTÜ’ler ve sanayi ürünleri ihracatımıza ilişkin olarak, 1/95 sayılı OKK’nın 3.
maddesinin üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünlerin gümrük vergilerinin tahsil edilmesi
halinde serbest dolaşıma gireceği ve gümrük vergilerinden tamamen veya kısmen feragat
edilerek ithal edilmesi halinde serbest dolaşıma giremeyeceği gibi, üretiminde kullanılan
nihai ürünlerin de serbest dolaşıma girmesine engel olacağının hükmedildiği hatırlatılmış;
ancak 1/95 sayılı OKK’nın 3. Maddesinin Gümrük Birliği’nin tüm ürünleri kapsadığı
varsayımıyla dizayn edilmiş olduğu, tarımsal girdi kullanılarak AB’ye ihraç edilen işlenmiş
tarım ürünleri ile sanayi ürünlerinde kullanılan tarım ürünleri için AB’nin OGT’sinden daha
yüksek telafi edici vergi ödenmek zorunda kalındığı belirtilmiştir. Bu kapsamda, söz konusu
durumlarda, AB’nin gümrük vergilerinden daha düşük olmayacak şekilde geri ödeme veya
muafiyet sağlanmasına imkan tanınması talep edilmiştir.
Komisyon tarafınca konunun not edildiği belirtilmiş olup, konuya ilişkin talebimizin yazılı
olarak Komisyon tarafına iletilmesi istenmiştir.
Alkollü İçkilerde Pazara Giriş Sorunları
Komisyon tarafından Türkiye’nin 2015 yılında alkollü içkilerde uygulanan mutlak vergi
farklarınıazaltan kararından memnuniyet duyulduğu belirtilmiş olup, 2009 yılında kabul
edilen eylem planına oransal olarak uyulduğu ancak mutlak değer olarak uyulmadığı dile
getirilmiştir. Öte yandan, Türk üreticilerinden alkollü içkilerde özel tüketim vergilerinin 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi kanununun 14. Maddesine göre ürünün piyasaya sürülmesinden
sonra 45 gün içerisinde alındığı ancak ithal edilen alkollü içkilerde sözkonusu vergilerin
ürünün ithalat aşamasında alınmakta olduğu ve ödeme dönemlerindeki farklılıkların yerli
üreticiler lehine bir ayrımcılığa yol açtığı ifade edilmiştir.
Tarafımızca ülkemizin Eylem Planı’na sadık kalmaya devam ettiği, vergilendirme artışlarının
paritelerde değişikliğe gidilmeden yapıldığı, amacın ithal ile yerli içkiler arasındaki mutlak
vergi farkının açılması olmadığı, Eylem Planı uyarınca 2015 yılında paritenin azaltılması
amacıyla vergi indirimi gerçekleştirildiği ve 2018 yılına kadar ithal alkollü içkiler ile yerl i
alkollü içkiler arasındaki farkların tamamen giderileceği ifade edilmiştir. ÖTV’lerdeki ödeme
dönemlerindeki farklılıklar konusunda ise uygulamanın idari ihtiyaçlardan kaynaklandığı dile
getirilmiştir. Öte yandan tarafımızca, Eylem Planı’nın Gümrük Birliği’nden ziyade katılım
müzakerelerinin kapsamına giren bir konu olduğu belirtilerek, bundan sonraki GBOK
toplantılarında konunun gündeme alınmaması önerilmiştir.
Komisyon tarafından, 2018 yılında alkollü içkilerde uygulanan vergilerin eşitleneceğinin
anlaşıldığı, ancak rakı ve ithal alkollü içkiler arasındaki Türk lirası cinsinden mutlak vergi
farkının korunduğu dile getirilmiş; bu durumun 1/95 sayılı OKK’nın 50. Maddesine aykırı
olduğu, bu nedenle GBOK gündemine getirilebileceğiifade edilmiştir.
Komisyon tarafından, alkollü içkilerdeki numune analizlerinin aşırı olduğu, AB’den ithal edilen
ürünlerin tüm güvenlik standartlarına uygun olduğu, buna rağmen Gümrük Birliği’ne aykırı
olarak tüm AB üretim tesislerinin kontrol edildiği, uygulamanın Gümrük Birliği’ni n malların
serbest dolaşımı ilkesine aykırılık teşkil ettiği belirtilmiş olup, son GBOK toplantısından bu
yana konuya ilişkin herhangi bir gelişme olup olmadığı sorulmuştur.
Komisyon tarafınca, bandrollü ürün izleme sisteminde son duruma ilişkin bilgi talep
edilmiştir.Tarafımızca Bandrollü Ürün İzleme İhalesi’nin 9 Eylül 2014 tarihinde yapıldığı, yeni
yetkili firma ile sözleşmenin 9 Aralık 2014 tarihinde imzalandığı, yapılan ihale ile alkollü içki
bandrollerinin güvenlik unsurlarının artırılarak, bandrollerin tüketiciler tarafından kontrol
edilebilmesinin sağlandığı, yeni dönemin bütün olarak 10 Haziran 2015 tarihinde devreye
gireceği ve yeni dönemde bira ürünlerinde uygulanmakta olan kodlanmış etiket ve kodlardaki
fiyat farklılığının kaldırılacağı ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, fiyat farklılığının
kaldırılacak olmasından memnuniyet duyulduğu dile getirilmiştir.
Komisyon tarafınca, alkollü biralarla alkolsüz biraların aynı marka altında piyasaya
sürülmesini yasaklayan uygulama sebebi ile Türkiye pazarına girebilmek için AB’li üreticinin
etiket değiştirmek zorunda bırakıldığı, bu durumun bir pazara giriş engeli olduğu belirtilmiş
olup, söz konusu uygulamada bir değişikliğin olup olmadığı sorulmuştur. Tarafımızca söz
konusu uygulamanın temel amacının gençlerin alkolün zararlarından korunması olduğu ve
kanuna dayandığı, dolayısıyla yürürlükten kaldırılabilmesi için kanun değişikliği gerektirdiği,
ancak bu aşamada bir değişikliğin gündemde olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, herhangi bir
alkollü içki ile aynı marka altında piyasaya sürülen ürünlerin alkollü içki kullanımına yönelik
gizli reklam niteliği taşıdığı ifade edilmiştir.
Komisyon tarafınca, alkollü içkilerin vergilendirilmesinde spesifik vergi uygulanırken biraların
vergilendirilmesinde ülkemiz tarafından nispi vergi uygulanmaya devam edildiği belirtilmiş,
anılan politikada bir değişiklik olup olmadığı sorulmuştur. Tarafımızca biraların
vergilendirilmesinde nispi ve asgari maktu verginin karşılaştırılarak bunlardan yüksek olanın
uygulanmasına devam edildiği belirtilmiştir.
Romanya’nın Ülkemizden Yaptığı İthalata Yönelik KDV Uygulaması
Tarafımızca, Romanya tarafından, AB üyesi olduğu tarih olan 1 Ocak 2007 ile 1 Nisan 2014
tarihleri arasında AB üyesi ülkeler de dâhil tüm ülkelerden yapılan ithalatta KDV’nin mal iç
pazarda satıldıktan sonraki müteakip dönem tahsil edildiği, ancak özellikle AB üyesi ülkeler
dışındaki ülkelerden ithal edilen ürünlerin KDV tahsilatlarında yaşanan düşüş nedeniyle 1
Nisan 2014 tarihi itibariyle AB üyesi ülkeler dışındaki ülkelerden yapılan ithalatlarda
KDV’nin peşin olarak tahsil edilmesi kuralının getirildiği belirtilmiştir. Bu kapsamda,
tarafımızca Türk firmalarına AB’li firmalar ile eşit muamele yapılarak KDV’ni n ithalat
aşamasında alınmayarak, ürünün satışına müteakip vergi tahsilatının yapılması talep
edilmiştir.
Komisyon tarafınca, AB üye ülkeleri arasında sınırlar ve dolayısıyla gümrük idareleri olmadığı
için Türkiye ile üye ülkeleri KDV uygulamaları konusunda karşılaştırmanın doğru olmadığı
belirtilmiştir. AB’nin KDV tahsilatını düzenleyen direktifine göre üye ülkelerin bir kısmının
ülkemizde de olduğu gibi ithalat sırasında alındığı, diğer üye ülkelerin ise tecil sertifikası olan
firmalardan tahsilatı satış sonrasında aldıkları ifade edilmiş olup, tecil sertifikasını alan
firmaların büyük ihracatçı firmalar olması ve belli kriterleri haiz olmalarının beklenmesi
sebebi ile tüm ihracatçılara verilmesinin mümkün olmadığı dile getirilmiştir. Ayrıca, Türkiye
tarafından da Romanya ve diğer AB üyelerine tecil sertifikası verilemeyerek KDV’yi ithalat
aşamasında tahsil ettiği, dolayısıyla ortada ayrımcı bir uygulamanın olmadığı belirtilmiştir.
Tarafımızca, uygulamanın ülkemiz ihracatçılarına ekonomik etkilerinin olduğu, üye ülkeler ile
Pazar giriş koşulları itibari ile eşit rekabet şartlarına sahip olunmadığı, soruna bu çerçevede
bakılmasında fayda olacağı dile getirilmiştir.
Teknik Mevzuat Gümrük Birliği Kapsamında AB’nin REACH, CLP ve Biyosidal Mevzuatının
Uygulanması
Tarafımızca, Avrupa Birliği’nin kimyasalların kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanmasına
ilişkin REACH Tüzüğü, tehlikeli maddelerin ve karışımların sınıflandırılması, etiketlenmesi ve
paketlenmesine ilişkin CLP Tüzüğü ve biyosidal ürünlerin pazara arzına ilişkin Biyosidal
Ürünler Tüzüğü kapsamında ülkemiz ihracatçılarının Avrupa Kimyasallar Ajansı’na (AKA)
doğrudan kayıt/izin başvurusu yapamaması ve/veya bildirimde bulunamamasının 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı’nın (OKK) 5. ve 7. Maddelerine aykırılık teşkil ettiğine dair hukuki
değerlendirmelerimiz bir kez daha aktarılmış ve bu hususların Komisyona daha önce yazılı
olarak da iletildiği ancak Komisyon’dan bir değerlendirme alınamadığı hatırlatılmıştır.
Tarafımızdan devamla, CLP mevzuatının ülkemiz tarafından uyumlaştırıldığı ve taslak
aşamasındayken Komisyona iletildiği, Komisyonun ülkemizin CLP Yönetmeliğine DTÖ bildirim
mekanizması üzerinden görüş vermekle birlikte Gümrük Birliği uyum perspektifi bağlamında
görüş bildirmediği, REACH mevzuatının uyumlaştırılmasında ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından kaydadeğer ilerleme kaydedildiği, hazırlanmış olan taslak mevzuatın iç danışma
sürecinin tamamlanmasını takiben 2015 yılı sonuna doğru yayımlanmasının öngörüldüğü ve
taslağın yakında hem DTÖ TBT Komitesine hem de Avrupa Komisyonu’na bildirileceği ifade
edilmiştir.
Tarafımızca REACH mevzuatını uyumlaştırmak amacıyla hazırlanan taslak Yönetmelik
hakkında da kısaca bilgi verilerek, Yönetmelik taslağının REACH Tüzüğü’nün teknik
hükümlerini çok büyük ölçüde uyumlaştırdığı, Yönetmelik kapsamında Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın kayıt, izin ve bildirime ilişkin idari hükümler itibariyle AKA gibi faaliyet
göstereceği, bir diğer ifadeyle Türkiye piyasasına arz edilecek kimyasalların kayıt, izin ve
bildirim işlemlerinin anılan Bakanlığa yapılacağı belirtilmiştir. Son olarak, ülkemizin AKA’ya
doğrudan erişiminin, ülkemiz uzmanlarının AKA komitelerinde temsil edilmesinin ve REACH
mevzuatının Gümrük Birliği kapsamında uygulanmasından kaynaklanan dengesizliklerin
giderilmesinin taşıdığı önem bir kez daha vurgulanmıştır.
Komisyon tarafından, konunun Eylül 2014 tarihli Teknik Mevzuat Çalışma Grubu’nda (TMÇG)
görüşülmüş olduğu, CLP mevzuatına uyum konusunda önemli ilerleme kaydedildiği, REACH
mevzuatına uyum konusunda ülkemizce ilerleme kaydedildiğinin raporlanması durumunda
REACH mevzuatının 106. Maddesi uyarınca AKA ile ülkemiz arasında bir diyalog tesis
edilebileceği, bunun yapılabilmesi için mevzuat taslağının Komisyona iletilmesi gerektiği,
Türkiye’nin hâlihazırda REACH’in uzman gruplarına katılım sağlayabildiği, Komisyonun
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında Türkiye’nin AKA’ya gözlemci statüsünde
katılım sağlamasının ümit edildiği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, AKA bünyesindeki komitelere katılım sağlanması önemli olmakla birlikte
konunun daha kapsamlı boyutlarının bulunduğu, zira taslak Yönetmeliğin yürürlüğe
girmesiyle birlikte ülkemiz piyasasına arz edilecek kimyasallar için de kayıt gerekliliğinin
başlayacağı, bu durumda Gümrük Birliği’nin her iki tarafının ayrı platformlar ve mekanizmalar
aracılığıyla izin ve kayıt prosedürleri yürüteceği, dolayısıyla bu iki mevzuat ve sistem arasında
köprü oluşturacak bir mekanizma tesis edilmesinin elzem olduğu belirtilmiştir.
Komisyon tarafından, öncelikle ülkemiz tarafından hazırlanan taslak mevzuatın
değerlendirilmesi gerektiği ve bu değerlendirmenin, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi
kapsamında ele alınması öngörülen konulardan birisi olan “AKA da dahil olmak üzere AB
ajanslarına katılım” hususu ışığında yapılmasında yarar bulunduğu ifa edilmiştir.
Oyuncak Güvenliği Direktifi (2009/48/EC) ve Taşınabilir Basınçlı Ekipmanlar Direktifi
(2010/35/EC)
Komisyon tarafından Oyuncak Güvenliği Direktifi ile Taşınabilir Basınçlı Ekipmanlar
Direktifi’nin ülkemiz tarafından uyumlaştırılmış olduğu, ancak söz konusu direktiflerin 2/97
sayılı OKK kapsamında yer almaması nedeniyle, ithalatçının Gümrük Birliği kapsamında
ithalatçı sayılıp sayılmayacağına ilişkin “ülkesellik” ilkesinde ekonomik operatörler açısından
bir belirsizlik bulunduğu, bu nedenle 2/97 kapsamında yer almayan yeni yaklaşım
direktiflerinin uyumlaştırılması durumunda esas alınmak üzere “ülkesellik” ilkesi ile diğer
yatay unsurların düzenlendiği ayrı bir GBOK Kararına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiş ve bu
yönde hazırlanmış bir taslak GBOK Kararı tevdi edilmiştir.
Tarafımızca, söz konusu Direktiflerin hâlihazırda uyumlaştırıldığı halde iki senedir beyan
metinlerinin imzalanmasının beklendiği, anılan beyan metinlerinin ülkesellik ilkesi ve yatay
unsurlara ilişkin ayrı bir GBOK Kararına ihtiyaç olmadan imzalanabileceği, zira Komisyonca
önerilen taslak GBOK Kararının esasen 2/97 sayılı OKK’nın yatay hükümlerini tekrarladığı,
gerekirseülkesellik ilkesi ve diğer yatay unsurlara beyan metinlerinde atıf yapılabileceği,
Komisyon tarafından önerilen GBOK Kararınınkabulü için ilgili tüm kurumlarımız ile yeni bir
istişare süreci başlatmamız gerektiği, bu sürecin oyuncak ve taşınabilir basınçlı ekipmanlar
mevzuatı itibariyle faaliyetleri iki senedir sürüncemede kalan ekonomik operatörlerin daha
da fazla zaman kaybetmesine neden olacağı ifade edilmiştir.
Komisyon tarafından, 1/95 sayılı OKK’nın 8.3. maddesi uyarınca ülkemizin ilgili tüm AB teknik
mevzuatına uyum sağlayabileceği, ancak benzer bir hükme 2/97 sayılı OKK’da yer
verilmediği, bu nedenle 2/97 sayılı OKK’da düzenlenmiş olan ülkesellik ilkesi ve yatay
unsurların 2/97 sayılı OKK’da yer almayan mevzuata doğrudan uygulanmasının mümkün
görülmediği, bu durumun Hukuk Servisi tarafından da teyit edildiği, bu itibarla mevcut
belirsizliği gidermek adına bundan sonra ülkemiz tarafından uyumlaştırılacak tüm mevzuata
uygulanmak üzere genel bir GBOK Kararına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiş ve taslak GBOK
Kararının, 2/97 sayılı OKK’nın ülkesellik ilkesi ile diğer yatay unsurlarına atıf yapacak
müstakilGBOK beyanlarından farklı olduğu vurgulanmıştır.
Bu çerçevede, Komisyon tarafından önerilen taslak GBOK Kararı’na ilişkin ülkemizde
yürütülecek istişare sürecinin daha hızlı bir şekilde tamamlanabilmesi amacıyla; ülkemiz
tarafından bahse konu GBOK Kararı’nın daha yalın bir şekilde düzenlenmesi, Komisyon
tarafından ise önerilen GBOK Kararı’nın tamamen yeni ve farklı hususları düzenleyen bir
metin olmadığı yönünde açıklama yapılması/mektup gönderilmesi imkânlarının araştırılması
konusunda mutabık kalınmıştır.
Komisyon tarafından devamla, 2015 yılı başından itibaren ülkemize yönelik oyuncak
ihracatında artan denetimlerle karşılaşıldığı ifade edilmiş ve ithalat sırasında AB
operatörlerinin karşı karşıya kaldığı test ve kontrollerin dayanağı ve içeriği hakkında bilgi
istenmiştir.
Tarafımızca cevaben, daha önce ayakkabılara yönelik denetimler bağlamında yapılan
açıklamalar bu kez oyuncaklara yönelik denetimler itibariyle tekrarlanmıştır.
Komisyon tarafından, bahse konu denetimlerin uygulanmasına ve denetime konu olan
ürünlerin kapsamının belirlenmesine ilişkin hususların hangi mevzuat ile belirlendiği, riskli
ürünlerin ne şekilde tespit edildiği, risk analizlerinin nasıl yapıldığı ve denetimlerin ne kadar
süreyle devam edeceği hususlarında bilgi istenmiştir.
Tarafımızca konunun Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile istişare edilerek sonuçlarından
Komisyona bilgi verileceği belirtilmiştir.
AB’nin Ürün Güvenliği Taslak Mevzuatı
Komisyon tarafından 2013 yılında Tüketici Ürün Güvenliği ve Piyasa Gözetimine ilişkin bir
mevzuat paketi önerisi hazırlandığı, 2014 yılı Nisan ayında Avrupa Parlamentosu tarafından
onaylanan söz konusu paketin, ürün güvenliği mevzuatının 7. Maddesine ilişkin görüş
ayrılıkları nedeniyle Konsey’de tıkanmış olduğu, Konsey’in Komisyon’dan 7. Madde
kapsamında getirilen “Made in EU” menşe etiketlemesinin fayda ve maliyetine ilişkin bir
çalışma yapmasını talep ettiği, Komisyon tarafından bu amaçla yürütülen etki analizi
çalışmasının tamamlanmış olduğu, çalışmanın sonuçlarının Mayıs ayı sonunda
paylaşılabileceği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, söz konusu paketin ülkemizin mevzuat uyum çalışmalarını ilgilendirdiği için
yakından takip edildiği ifade edilmiş ve AB mevzuatında “Made in EU’ olarak belirlenecek
menşe etiketlemesinin ülkemiz ürünleri açısından “Made in Customs Union” olarak uygulanıp
uygulanamayacağı sorulmuştur.
Komisyon, menşe etiketlemesine ilişkin 7. Maddenin mevcut haliyle,tarafımızca belirtilen
şekilde bir etiketlemenin kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte paketin bir
bütün olarak nasıl şekilleneceğinin de henüz belirsizliğini koruduğunu ifade etmiştir.
Yabancı Onaylanmış Kuruluşların Ülkemizdeki Faaliyetleri Kapsamında Karşılaşılan Sorunlar
Tarafımızca yabancı onaylanmış kuruluşların ülkemizdeki faaliyetleri kapsamında sorunlarla
karşılaşıldığı, bu kapsamda Çek Cumhuriyeti ve Romanya menşeli iki onaylanmış kuruluş
tarafından hatalı belge düzenlendiğinin tespit edildiği, Romanya menşeli kuruluşa ilişkin
sorunun çözüldüğü, ancak Çek Cumhuriyeti onaylanmış kuruluşu için halen cevap
beklenmekte olduğu ifade edilmiş, sürecin hızlandırılması talep edilmiştir.
Komisyon tarafından, Çek Cumhuriyeti onaylanmış kuruluşu ile iki defa irtibata geçildiği, Çek
Cumhuriyeti tarafından söz konusu sertifikaların düzenlenmemesi için tüm onaylanmış
kuruluşların uyarıldığı, 2013 yılı Nisan ayında onaylanmış kuruluşlara sertifikanın kapsamının
açıklığa kavuşturulması amacıyla bir açıklama eklemeleri konusunda talimat verilmiş olduğu
ifade edilmiş, söz konusu çözüm önerisinin ülkemiz için yeterli olup olmadığı sorulmuştur.
Tarafımızca, konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığına aktarılacağı ifade edilmiştir.
Bor ve Borik Asitlerin Sınıflandırılması
Tarafımızca, Avrupa Birliği’nin CLP Tüzüğü kapsamında borik asitlerin sınıflandırılmasının
değiştirilmesini teminen ülkemizce yapılan bilimsel çalışmayı içeren dosyanın, üye ülke
olmamamız nedeniyle doğrudan AKA’ya sunulamadığı, bu çerçevede anılan dosyanın Polonya
tarafından iki yıl gecikmeli olarak Aralık 2012 tarihinde sunulabildiği, dosyaların bir üye ülke
aracılığı ile AKA’ya sunulmasının tarafımızca ara bir çözüm olarak görüldüğü ve “Gümrük
Birliği Kapsamında AB’nin REACH, CLP ve Biyosidal Mevzuatının Uygulanması” başlıkl ı
gündem kapsamında da ifade edildiği üzere, sorunun kalıcı çözümü için ülkemizin AKA’ya
doğrudan erişiminin sağlanması ve REACH mevzuatının Gümrük Birliği kapsamında
uygulanmasına yönelik bir mekanizma tesis edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Komisyon tarafından, AKA’nın söz konusu dosya kapsamında talep edilen sınıflandırma
değişikliğini kabul etmediği ve borik asitin sınıflandırmasının değişmemesi yönünde karar
verdiği ancak çözüm olarak bor ve borik asitlerin eşik değerlerinin yükseltilebileceği dile
getirilmiş olup, ülkemizin AKA’ya doğrudan dosya sunabilme hakkına ilişkin talebini anlayışla
karşılandığı ve konunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi süreci ile çözüme
kavuşturulabileceği ifade edilmiştir.
Eczacılık Ürünleri
İyi İmalat Uygulamaları (GMP)
Komisyon tarafından, ülkemizin 2010 yılından bu yana AB tarafından düzenlenen GMP
sertifikalarını tanınmadığı, bu nedenle ülkemizce AB üretim tesislerinin denetlenmesine
başlandığı, ülkemizin idari yetersizliği nedeniyle iyi imalat uygulamaları denetimlerini n geç
sonuçlandırıldığı ve ilaç başvurularındaki birikmenin giderek arttığı; uygulamanın sonuçları
itibari ile Gümrük Birliği’nin malların serbest dolaşımı ilkesine ve özellikle 1/95 sayılı OKK’nın
10 maddesinde yer alan “AB’den gelen mallarda aranacak koşulları belirleyen AB
direktiflerine uygunluğu belgelenmiş olan malların Türkiye ’de piyasaya sürülmelerine veya
hizmete sunulmalarına engel olmaktan kaçınılması gerektiğfne ilişkin hükme aykırılık teşkil
ettiği; GMP uygulamasının halk sağlığının korunmasından ziyade iç pazarın korunması
amacıyla geliştirildiğinin anlaşıldığı, sorunun çözümüne ilişkin ülkemizde siyasi irade
bulunmadığı ifade edilmiş; Türkiye’nin eczacılık sektöründeki pazarını uluslararası
yükümlüklerine bağlı kalarakgeliştirmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, Komisyon
tarafından, ülkemizce yapılacak GMP denetimleri mevzuatta öngörülen zaman sınırlamaları
dahilinde yapılana kadar AB tarafından düzenlenen GMP sertifikalarının kabul edilmesi veya
ilaç başvurularındaki birikmeye bir çözüm bulunması önerilmiştir.
Tarafımızca, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi vesilesi ile ülkemize tek taraflı bir yükümlülük
doğuran 10. Maddenin de güncellenmesinde fayda görüldüğü belirtilmiş, GMP
15 / 23
denetimlerinin iyileştirilmesine ilişkin ülkemiz uygulamalarına dair bilgi verilmiştir. Bu
çerçevede, ilgili kuruluşlarımızca gerçekleştirilen yurtdışı üretim tesislerinin GMP
denetimlerinin ve/veya denetim sonucunda düzenlenen GMP sertifikalarının üç yıllık
geçerlilik süresinin 30.06.2016 tarihine kadar uzatıldığı; ayrıca, 06.03.2013 tarihinde
yayımlanan “Yurt Dışı Üretim Tesislerinin GMP Denetimleri İçin Yapılacak Müracaatlara Dair
Kılavuzdun güncellenerek risk bazlı ve dosya bazlı denetim kriterleri gibi bazı teknik hususlara
açıklık kazandırıldığı mevzuat uyum çalışmaları kapsamında ise 2 ayrı yönetmelik taslağı ve
karşılaştırma tabloları üzerinde ilgili kurumun çalışmalarının devam ettiği ifade edilmiştir.
Komisyon tarafınca, halihazırda kaydedilen gelişmeden memnuniyet duyulduğu, ancak
karşılaştırma tablolarına ilişkin 2014 yılı Ocak tarihli Komisyon görüşünden bu yana bir geri
dönüş olmadığı, söz konusu uyumun karşılıklı tanımaya giden yolu açacağı, ancak bunun
gerçekleşmesinin zaman alacağı, halihazırda idari kapasitede yapılan iyileştirmenin
başvurulardaki birikmeyi gidermediği belirtilmiş, ülkemizin 2001 yılında AB’nin mevzuatına
uyum sağlamış olması gerektiği hatırlatılarak, söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmiş
olması durumunda bugün bu problemin yaşanmayacağına dikkat çekilmiştir. Bu itibarla,
soruna şu an için bir çözüm bulunmasının aciliyet arz ettiği ifade edilmiştir.
Tarafımızca, her ne kadar mevzuat uyumlaştırması tamamen gerçekleştirilmese de ülkemiz
tarafından sorunun çözümüne yönelik iyi niyet içerir adımlar atıldığı, GB’nin mevcut
yapısında referans verilen 10. maddenin ülkemize tek taraflı bir yükümlülük getirdiği ancak
GB’nin bu tek taraflı asimetrik yapısından duyduğumuz rahatsızlığın GB’nin güncellenmesi
çalışmaları kapsamında dile getirildiği ve bu maddenin de o bağlamda değerlendirilmesi
gerektiği dile getiriliştir.
AB’de Serbest Bırakma Analizleri
Tarafımızca, Türkiye dâhil olmak üzere AB’ye ilaç ihraç etmek isteyen tüm üçüncü ülkelerin
üreticilerinin, serbest bırakma analizlerini AB üyesi ülkelerde yaptırmak zorunda olmasının,
ürünlerin yeniden kontrol edilmesine sebep olduğu, bunun ise yaklaşık bir ay gecikmeye ve
ek maliyete sebebiyet verdiği, bu hususun sadece Türk firmaları değil ülkemizde üretim
yapan AB’li firmaları da olumsuz etkilediği ifade edilmiştir.
AB tarafınca, sorunun çözümü için Türkiye’nin ilgili mevzuat uyumunu gerçekleştirmesi
gerektiği, Türkiye’de yerleşik laboratuvarların AB tarafınca da tanınması için ayrıca bir
karşılıklı tanıma anlaşmasının imzalanmasına ihtiyaç duyulduğu, AB’nin Japonya ile benzer bir
anlaşması bulunduğu belirtilmiştir.
Tarafımızca, ülkemizce GMP’ye ilişkin mevzuat uyumunun gerçekleştirilmesinden sonra
Türkiye’de yerleşik serbest bırakma analizi yapan laboratuvarların AB tarafından tanınması
için ayrıca bir karşılıklı tanıma anlaşmasına ihtiyaç olmadığı, 1/95 sayılı Gümrük Birliği
Kararı’nın gerekli hukuki zemini sağladığı, bu konudaki tartışmaların ülkemizce mevzuat
uyumu tamamlandıktan sonra yapılabileceği ifade edilmiştir.
İthal Eczacılık Ürünlerinin Fiyatlandırılmasında Kullanılan Döviz Kuru
Komisyon tarafından, beşeri ilaçların fiyatlandırılmasında, 2009 yılında1,9595 TL olarak
belirlenen döviz kurunun geride bırakılan altı yıl içerisinde güncellenmediği ancak şu anda
Avro’nun değerinin 3 TL’ye çıktığı, bu durumun AB’den ülkemize ithal edilen ilaçların fiyatını
yapay olarak düşürdüğü; fiyatların pazar tarafından belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Ayrıca, Türk hükümetinin 2009 yılında almış olduğu döviz kuru kararına karşı yerel üretim
sendikası tarafından açılan davanın neticelendiği ve ilgili kararın iptali yönünde karar verildiği
belirtilerek, ithal beşeri ilaçlar için yeni avro değerinin nasıl ve ne zaman belirleneceği
sorulmuştur.
Tarafımızca, mezkûr mahkeme kararına ilişkin şu aşamada bir bilgi sahibi olunmadığı, ilgili
kurum ile temasa geçildikten sonra Komisyon tarafına bilahare bilgi verilebileceği; diğer
taraftan söz konusu fiyat uygulamasına ilişkin olarak 1/95 sayılı OKK’nınveya GATT’ın hangi
maddesinin ihlal edildiğinin anlaşılamadığı; GATT’ın ulusal muamele ilkesi gereğince yerli
üreticilere lehte bir uygulamada bulunulmadığı belirtilmiştir.
Komisyon tarafından, döviz kurunun negatif etkilerine maruz kalan ithal ilaçların fiyatlarının
yapay olarak düşürülmesi neticesinde haksız rekabetin sözkonusu olduğu ve bu durumun
hem GATT hem de GB’nin ruhuna aykırılık teşkil ettiği belirtilmiştir.
Tarafımızca, 2009 yılında belirlenen döviz kurunu değerlendirirken enflasyon ile kur arasında
ilişkinin de dikkate alınması gerektiği; geçen altı yıl içinde ülkemiz üreticilerinin %50’den fazla
enflasyona maruz kalırken bu oranın AB’li üreticiler için %7 ile %9 arasında olduğu
hatırlatılmıştır.
Yerli Farmasötik Ürünlerin Pazara Giriş Sorunları
Tarafımızca, AB ülkelerine yapılan ruhsat başvurularında pek çok AB üye ülkesi tarafından
“slot” adı verilen randevu prosedürü işletilmekte olduğu, bu sistem çerçevesinde AB üye
ülkeleri tarafından başvuru sahiplerine bir yılı bulan randevular verildiği; her AB üye ülkesinin
kendi kurallarına göre bu prosedürü uygulamakta olduğu belirtilmiştir. Diğer tarafta n, iyi
imalat uygulamaları konusunda ise AB üyesi ülkelerden biri tarafından verilmiş bir GMP
sertifikasının, diğer bir AB ülkesi tarafından tanınmayarak, ilaç firmalarımıza yeni GMP
denetimleri yapıldığı dile getirilmiş ve söz konusu uygulamadan vazgeçilmesi halinde AB'ye
ilaç ihracatımızın kolaylaşıp artacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, PİC’s üyelik başvurumuza ilişkin
sürecin devam ettiği hatırlatılmıştır.
Komisyon tarafından, üye ülkelerin riske dayalı denetim yapmakta olduğu, hangi üye ülkede
nasıl bir sorunla karşılaşıldığının spesifik olarak ifade edilmesi halinde konunun
araştırılabileceği ifade edilmiştir.
Fikri Mülkiyet Hakları
Fikri Mülkiyet Hakları Çalışma Grubu
Komisyon tarafından Fikri Mülkiyet Hakları (FMH) Çalışma Grubu’nun 5’inci ve son
toplantısının 25 Mart 2014 tarihinde Ankara’da gerçekleştirildiği, söz konusu toplantı
kapsamında ülkemizin FMH mevzuat uyumu alanında telif hakları, marka tescili ve kötü
niyetli markalar, FMH uygulamaları kapsamında bilirkişilerin uzmanlık ve bilgi seviyeleri ile
patent konularının ele alındığı belirtilmiştir. FMH Çalışma Grubu toplantıları için özel sektör
temsilcilerinin talep ettiği konuların başında eczacılık ürünleriyle ilgili koruma mevzuatı
olduğu, FMH ile ilgili tüm kaygıların dile getirilebilmesi için, FMH Çalışma Grubu’nun
gündeminde esneklik sağlanmasının önem arz ettiği, FMH Çalışma Grubu toplantılarında fikri
mülkiyet ile ilgili her konunun önümüzdeki çalışma grubu toplantılarında derinlemesine
konuşulabilmesi gerektiği, bunun özel sektörü teşvik edeceği dile getirilmiştir.
Tarafımızca, çalışma grubunun iyileştirilmesine yönelik önerilerin not edildiği bildirilmiş, FMH
konularının GBOK yerine üyelik müzakereleri bağlamında ele alınmasının faydalı olacağı
belirtilmiş ve eczacılık ile ilgili konuların FMH Çalışma Grubunda ele alınmasından neyin
kastedildiği sorulmuştur.
Komisyon tarafınca, bu bağlamda özel sektör temsilcileri ile yatay bir yaklaşıma sahip
olunduğu, özel sektörün eczacılık ürünlerinin korunma düzenlemelerinin oluşum aşamasına
dair bilgi taleplerinin olduğu, Türkiye ve AB’nin mezkûr alana ilişkin farklı rejimlere sahip
olunması sebebiyle ülkemiz uygulamalarına dair açıklamaya ihtiyaç duyulduğu bu nedenle de
bir sonraki FMH Çalışma Grubu toplantısının öncelikli gündem maddelerinden birini bu
konunun oluşturacağı iletilmiştir.
Tarafımızca, ülkemiz uygulamaları hakkında talep edilen bilginin tam olarak ne olduğu
sorulmuş ve eczacılık ürünlerinde veri imtiyazı konusunun ticari bir boyutunun da bulunduğu
hatırlatılarak beşeri ilaçlara ilişkin konuların halihazırda GBOK bünyesinde de ele alındığı
ifade edilmiştir.
Komisyon tarafından cevaben, eczacılık ürünleriyle ilgili AB mevzuatının uyumlaştırılarak
farklılığın giderilmesinin beklendiği belirtilmiş, FMH ile ilgili tüm hususların FMH Çalışma
Grubu’nda görüşülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Fikri Mülkiyet Hakları Uygulamaları
Komisyon tarafından, üçüncü ülkelerin Fikri Mülkiyet Hakları uygulamalarına yönelik beli rli
aralıklar ile araştırma raporları hazırladığı ve 2013 yılında hazırlanan rapordan sonra
hazırlıkları devam eden raporun da bu yılın ortasında tamamlanacağı; söz konusu raporda
Türkiye’nin üç farklı uygulama kategorisinin ikincisindeki yerini muhafaza ettiği belirtilmiştir.
Bu kapsamda FMH’lere yönelik mahkemelerin kurulması, FMH suçlarına yönelik polis
biriminin oluşturulması, telif hakları alanında idari kapasitenin artırılması, paydaşlara yönelik
eğitim faaliyetleri, sahte eczacılık ürünlerine yönelik ceza uygulamaları, gümrük idarelerinin
online başvuru sisteminin oluşturulması, sahte ürünlere yönelik alınan önlemler başlıca
olumlu gelişmeler olarak zikredilmiş; yasal takibatların yavaşlığı, mahkemelerin birbiri ile
uyuşmayan yargılamaları, FMH alanında uzmanların ve eğitilmiş yargı personelinin eksikliği,
telif hakkı ihlalleri, markalara yönelik ihlaller ve haksız rekabet, ihtiyati tedbir kararlarının
uygulanmasında karşılaşılan zorluklar, resen başlatılan takibatların sayısının azlığı ve ex-oficio
biriminin bulunmamasının olumsuz hususlar olarak raporda yer alığı belirtilmiştir. Ayrıca,
raporda FMH ihlallerine yönelik farkındalığın artırılmasından memnuniyet duyulacağı
belirtilmiştir. Devamla, İskoç viski derneği gibi AB’li bazı paydaşlarla Türk yetki lilerinin ikili
görüşme gerçekleştirmesinden memnuniyet duyulduğu, bunun gibi ikili görüşmelerin
çoğaltılması gerektiği ifade edilmiş, ilk 10 ekonomi arasında yer almak isteyen ülkemizin söz
konusu hedefe ulaşmak için FMH alanındaki uygulamaları iyileştirmesi gerektiğine dikkat
çekilmiştir.
Tarafımızca, söz konusu rapora ilişkin sunulan bilgiden memnuniyet duyulduğu bildirilmiş
olup, FMH Çalışma Grubu toplantılarında konuların gündeme gelmesine ve Türk tarafı olarak
detaylı sunumlar yapılmasına rağmen raporda yer alan olumsuz hususların muhafaza
edilmesinin anlaşılamadığı, ex-oficio’ya ilişkin çalışma grubunda teknik destek talep edilmiş
olduğu, ancak halen alınamadığı ifade edilmiştir. Ayrıca, resen başlatılan takibatlara ilişkin
raporda yer alan olumsuzluğun açıklamaya muhtaç olduğu belirtilmiş ve AB tarafından konu
ile ilgili daha önce bir eleştirinin gündeme gelmediği ifade edilmiştir.
Komisyon tarafından söz konusu Raporda yer alan hususların paydaşlar tarafından verilen
reaksiyonlardan oluştuğu ifade edilmiştir.
Türkiye’nin AB’nin Danışma ve Karar Alma Mekanizmalarına Katılımı
Tarafımızca, Gümrük Birliği kararının Türkiye’nin AB’nin danışma ve karar alma
mekanizmalarına katılımına yasal dayanak oluşturduğu ve ülkemizin diğer üyeler ile eşit
şartlarda Gümrük Birliği ile doğrudan ilgili alanlarda danışma ve karar alma mekanizmalarına
katılımının üyelik statüsü gereği değil Gümrük Birliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Diğer taraftan, ülkemizce katılım talep edilen komiteleri içerir l istenin cevapsız
kalan kısmına yönelik Komisyon’un değerlendirmelerinin beklendiği dile getirilmiştir. Öte
yandan, Komisyon’un Ticaret Politikası Komitesi (TPC) ile Avrupa Kimyasallar Ajansı gibi bazı
ajanslara katılımımıza yönelik ortaya koyduğu yapıcı yaklaşımından duyulan memnuniyet
ifade edilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) menşe
kurallarında yapılan son değişiklikler ile AB’nin GTS Komitesi’ne katılım için gerekli gördüğü
uyum düzeyini yakaladığı belirtilmiş; mezkûr komiteye katılımımıza yönelik sürecin en kısa
sürede tamamlanması talep edilmiştir.
Komisyon tarafından, ülkemizin komitelere katılıma ilişkin talep listesinin DG NEAR
tarafından değerlendirildiği; Türkiye’nin GTS Komitesi’ne katılımının AB’nin mevzuatına tam
uyum sağlaması halinde mümkün olabileceği, bu bağlamda uyum düzeyinin görülmesi
amacıyla konunun değerlendirileceği; TPC’ye katılım konusunun ise hâlihazırda GB’nin
güncellenmesi çalışmaları kapsamında önümüzdeki dönemde değerlendirileceği belirtilmiştir.
Tarım Ticareti Türkiye’nin Sığır Eti, Canlı Hayvan ve Türevlerinin İthalatında Uyguladığı
Kısıtlamalar
Komisyon tarafı anılan sorunun toplantı gündeminde uzun süredir yer almakta olduğunu,
Türkiye’nin AB’den canlı hayvan ithal etmesinden memnuniyet duyduklarını, 2014 yılı Kasım
ayında Avrupa Komisyonu Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü Direktörü John
CLARKE’ın Ankara’da Ekonomi Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ve Et ve
Süt Kurumu ile sığır eti kotaları hakkında görüşmeler gerçekleştirdiklerini, 2015 yılı Nisan
ayında gerçekleştirdikleri görüşmede ise Ekonomi Bakanlığı yetkililerinin kotaların açılması
hususunda bir anlaşma olması halinde kotaların kullanımına izin verilmemesi için bir neden
kalmayacağını ifade ettiğini belirtmiş, kotaların açılımına ilişkin bir gelişme olup olmadığını
sormuştur.
Tarafımızca, canlı hayvan ve et ithalatı konusunda 2012 yılından itibaren sağlık ve bitki sağlığı
(SBS) kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantılarında geniş bir işbirliğ i
sağlandığı, ülkemizin hiçbir kısıt olmaksızın 13 üye ülkeden canlı hayvan ve 25 üye ülkeden
sığır eti ihracatına izin verdiğiifade edilmiştir. Ayrıca, ulusal mevzuat gereği sadece ithalata
izin verilen ülkelerden canlı sığır ithalatı yapılmakta olduğu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nca belirlenen hayvan sağlığı ve veteriner sağlık sertifikası şartlarını karşılayan
ülkelere ithalat izni verildiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, hayvansal kökenli ürünlerle ilgili
olarak AB mevzuatına uyum kapsamında oluşturulan yeni ulusal mevzuatımız gereğince
hayvansal kökenli ürünlerle ilgili onaylanmış ülke/işletme listesinin yayınlanacağı, söz konusu
prosedür üzerinde çalışmaların devam etmekte olduğu ve listelerin yürürlüğe girmesini
takiben hayvansal kökenli ürünlerin ithalatına düzenleme getirileceği ifade edilmiştir.
Komisyon tarafından, konuya ilişkin olarak fazla bir değişiklik olmadığının anlaşıldığı,
2010¬2013 döneminin canlı hayvan ithalatının gümrük vergilerinin düşürülmesi sebebiyle iyi
gittiği, ama bu ithalatın da gümrük vergilerinin yükseltilmesi ile durabileceği, 1/98 sayılı OKK
kapsamındaki hakların talep edildiği, bahse konu sorunun Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve
Bitki Sağlığı Faslı için açılış kriteri olduğu, söz konusu faslın açılması için ülkemiz tarafından
çok açık bazı taahhütlerin verildiği ve GTHB’nin IPA kapsamında aldığı mali yardımların et
ithalatının başlaması şartına bağlı olduğu ifade edilmiştir.
Türkiye Tarafından Uygulamaya Konan Ürün İzleme ve Takip Sistemi Kapsamındaki Yeni
Etiketleme Gerekleri
Komisyon tarafından bazı gıda maddesi grupları için ülkemizce getirilen yeni etiketleme
mevzuatının endişe yarattığı, söz konusu mevzuatın alkollü içkileri de kapsadığı ve ülkemiz
tarafından AB ve DTÖ’ye anılan mevzuat hakkında bildirim yapılmadığı, söz konusu
mevzuatın kaldırılmasının talep edildiği, ancak ülkemiz tarafından uygulama tarihinin ileriye
ertelendiği ifade edilmiş olup, anılan konuda daha fazla bilgi talep edilmiştir.
Türk tarafınca, yeni etiketleme mevzuatı kapsamında yer alacak 7 ürün grubunun
belirlendiği, ilgili yönetmeliğin 9 Nisan 2013 tarihinde GTHB internet sayfasında yayımlandığı,
ardından alkollü içkilerin mevzuat kapsamından çıkartıldığı, halihazırda takviye edici gıdalar,
bal, enerji içecekleri, siyah çay, bitkisel sıvı yağlar, bebek mamaları, formülleri ile ek
gıdalarının mevzuat kapsamında yer aldığı ve söz konusu mevzuatın uygulanmaya başlama
tarihinin 31 Aralık 2015’e kadar ertelendiği ifade edilmiştir.
Türk Taze Meyve ve Sebze İhracatçılarının Kapitan Andrevo Gümrük Kapısında Karşılaştıkları
Sorunlar
Tarafımızca, Kapitan Andrevo gümrük kapısında uzun süredir gündemde olan sorunların
artarak devam ettiği, son olarak ülkemizden yapılan tüm meyve, sebze ve kuru meyve
sevkiyatlarının analize tabi tutulduğu ve her sevkiyattan yüksek miktarda yükleme-boşaltma
ücreti tahsil edildiği yönünde şikâyetler alındığı ifade edilerek, 2015 yılı Mart ayında yapılan
SPS kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısında DG SANTE’nin de kabul ettiği
ülkemiz menşeli tüm meyve ve sebzelerin %100 sıklıkla analize tabi tutulmasının gerekçesi
hakkında Bulgar yetkililerden bir bilgi alınıp alınmadığı sorulmuştur.
Tarafımızca devamla, DG TAXUD’a hem 2015 yılı Mart ayında yapılan Gümrük İşbirliği
Komitesi toplantısı hem de bir mektup vesilesiyle iletilen yükleme-boşaltma ücretine dair
sorun hakkında ilgili Genel Müdürlüğün yorumlarının beklendiği ifade edilmiş olup, AB ve
DTÖ kurallarına aykırı olduğu dile getirilen doküman kontrolü için tahsil edilen artan oranlı
ücret sistemi hakkında Komisyona Bulgar yetkililerden bir malumat ulaşıp ulaşmadığı
sorulmuş ve kontroller esnasında numune alınırken ambalajlara verilen zararın da
ihracatçılarımızca gündeme getirilen diğer bir şikâyet konusu olduğu ifade edilmiştir.
Komisyon tarafı anılan konunun son Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısında gündeme
geldiğini, anılan toplantıda konuyu daha ayrıntılı bir şekilde inceleyeceklerinin DG TAXUD
Direktörü Sayın Kastrissianakis tarafından belirtildiğini, ikili seviyede Türkiye tarafından bu
sorun için çok çaba gösterildiğini ve sonuç alınamadığını, söz konusu toplantı sonrası
tarafımızca iletilen mektubun kendilerine ulaştığını, anılan mektubu avukatları ile
inceleyeceklerini ve tarafımızı en kısa sürede bilgilendireceklerini, Bulgar yetkililerle de
iletişime geçeceklerini ifade etmiştir.
Komisyon yetkilisince, SPS kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısı hakkında
yorum yapamayacağı, anılan konunun DG SANTE uhdesinde olduğu, paketlerin kontroller
sırasında zarar görmesi sorununa ilişkin olarak ise sözkonusu problemin kendileri için yeni bir
bilgi olduğu, bu konunun ikili düzeyde görüşülebileceği ancak şu aşamada bir yorum
yapamayacağı ifade edilmiştir.
Tarafımızca, 669/2009/EC sayılı Komisyon Yönetmeliğinin uygulanmasına başlanmasından
itibaren Bulgaristan’ın bu durumu suistimal ettiği, bu nedenle Komisyondan rahatlatıcı ve
yaratıcı bir çözüm talep edildiği ifade edilmiştir.
Komisyon tarafı, bu tür sorunlar sebebiyle Gümrük Birliğinin güncellenmesi kapsamında
anlaşmazlıkların halli mekanizmasının konuşulduğunu, bu sorunu çözememeleri halinde ihlal
işlemlerinin öngörüldüğünü ifade etmiştir.
Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Kuru Kayısının 669/2009/EC Sayılı Yönetmelik Kapsamından
Çıkartılması
Tarafımızca, ülkemiz yetkili kuruluşları tarafından yürütülen denetimlerde AB ülkelerine ihraç
edilen kuru kayısı için 2000 ppm kükürt dioksit miktarının esas alındığı, kuru kayısı ürününün
ticaretinde AB’nin en önemli ticaret ortaklarımızdan biri olduğu, 1 Temmuz 2014 tarihinden
itibaren AB sınır kontrolü sırasında 16 adet firmaya ait 22 parti kayısı ürününde kükürt
miktarının 2000 ppm’in üzerinde bulunularak geri gönderildiği, söz konusu firmaların
Ekonomi Bakanlığı ve GTHB’nin denetim birimlerince yakından takip edildiği, geri gönderilen
ürünlerin 2000 ppm’in üzerinde kükürt içermeleri halinde GTHB tarafından ülkemize
girmesine izin verilmediği ifade edilmiştir.
Tarafımızca devamla, 2015 yılı Mart ayında yapılan ve kayısı konusunun da görüşüldüğü SPS
kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısının ardından Dış Ticarette Risk Esaslı
Kontrol Sistemi (TAREKS) aracılığı ile yapılan ticari kalite denetimleri kapsamında AB’ye kayısı
ihracatı yapan firmalar için ürünlerinin kükürt analiz belgelerinin anılan sisteme
yüklemelerinin zorunluluk haline getirildiği, ihracat başvurularının tümüne yakınının kontrol
edildiği, hızlı alarm (RASFF) bildirimi alan firmaların uyarıldığı ve ülkemizce artırılan kontroller
göz önüne alınarak kuru kayısının 669/2009/EC sayılı Yönetmelik kapsamından çıkartılması
talebimiz dile getirilmiştir.
Komisyon tarafınca, AB tarafından kuru kayısıda uygulanan kontrollerin çok sıkı olmadığı,
yalnızca %10 sıklıkla kontrol yapıldığı, RASFF bildirimleri incelendiğinde Türkiye’nin
durumunun geçen sene ile aynı olduğu, 2014 yılında 32 bildirim alındığı, bu senenin ilk
çeyreğinde de 8 bildirim olduğu ifade edilmiştir.
Tarafımızca ülkemizin kuru kayısıdaki kükürt sorunu konusunda çalışmalar yaptığı
vurgulanmış ve bildirim sayılarının Komisyon tarafınca yakından takip edilmesi talep
edilmiştir.
Türk Menşeli Çift Kabuklu Yumuşakçaların AB’ye İthalatında Uygulanan Yasak
Tarafımızca, AB’nin ülkemiz menşeli çift kabuklu yumuşakçalarda uyguladığı ithalat yasağının
kaldırılması için Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO) tarafından gerçekleştirilecek ziyaretin 18
Eylül 2015 tarihinde yapılacağının öğrenildiği ve söz konusu yasağın bir an evvel
kaldırılmasının beklendiği ifade edilmiştir.
Komisyon tarafınca, Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO) tarafından gerçekleştirilecek ziyaretin
beklendiği ardından ithalat yasağının kaldırılmasının görüşüleceği belirtilmiştir.
Türkiye’den AB’ye İhraç Edilen Hayvansal Ürünler için TRACES Sisteminin Kullanılmasına
Yönelik Teknik Yardım
Tarafımızca, TRACES sistemine ilişkin 6 Mayıs 2014 tarihinde video konferans şeklinde bir
eğitimin gerçekleştirildiği, buna ilaveten DG SANTE yetkililerinin ülkemiz uzmanlarına 15¬19
Ekim 2014 tarihleri arasında sağlık sertifikaları konusunda eğitim verdiği ifade edilmiş olup,
yeni TAIEX eğitimine ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır.
Komisyon tarafı, sertifikalandırma sürecini hızlandıran TRACES sisteminin kullanılması
konusunda ülkemizin teşvik edilmeye devam edileceğini belirtmiştir.
Ülkemiz Tarafından GDO’lu Ürünlerin İthalatının Kısıtlanması
Komisyon tarafınca, Türkiye’nin ithal ettiği enzimlerin genetiği değiştirilmiş organizmalardan
(GDO) elde edilmediğine dair beyanname talep etmesi ve üretilen enzimlerde GDO’nun
tespitine ilişkin bu türden bir takibin yapılmasının teknik olarak mümkün olmaması nedeniyle
ilgili beyannamenin Türkiye yetkili otoritesine sağlanamamasından dolayı, uygulamanın
AB’den Türkiye’ye enzim ihracatında sorunlara yol açtığı ve ticarette fiili bir kısıtlamaya yol
açtığı belirtilmiş, Türk tarafınca soruna acil bir şekilde çözüm bulunmasının gerektirdiği ifade
edilmiştir.
Tarafımızca, mikroorganizmaların Biyogüvenlik Kurulunca onaylanması gerektiği ve
içeriklerinin genetik yapısı değiştirilmiş organizmalardan elde edilmemiş olması gerektiği
vurgulanmış ve söz konusu kurul tarafından henüz genetik yapısı değiştirilmiş bir gen
olmadığından ithalat kontrollerinde GDO tespit edilen gıdaların yurda girişine izin vermediği
belirtilmiştir. Devama uygulama yönetmeliğinin değiştirilebilmesi için ilgili Kanunun
değişmesinin gerektiği ifade edilmiştir.
Türkiye’den AB’ye Isıl İşlem Görmüş Kanatlı Eti İhracatında Karşılaşılan Sorunlar
Tarafımızca, AB mevzuatı sebebiyle ülkemizden AB’ye ısıl işlem görmüş kanatlı eti ürünleri
ihracatı yapılamadığı, Newcastle hastalığı ve kuş gribine yönelik aktif gözetim programı
başlatıldığı, söz konusu gözetim programına göre bölgeselleştirme çalışmalarına başlanacağı
belirtilmiş olup, OIE kuralları ve 2007/777/EC sayılı Komisyon Kararı ile uyumlu olan
ülkemizde üretilen taze kanatlı etin ihracatına izin verilmesine yönelik talebimiz
yinelenmiştir.
Komisyon tarafı, söz konusu durumun ülkemizdeki hayvan sağlığı durumu ile ilgili olduğunu,
talebimizi not ettiklerini dile getirmiştir.
Devlet Yardımları
Komisyon tarafından, ülkemizin Devlet Yardımları Kanunu’nu kabul ettiği, ancak Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Kurulu’na işlerlik kazandırılmasını sağlayacak olan
ikincil mevzuatın yürürlüğe girmesini düzenli olarak ertelemekte olduğu ifade edilmiş, anılan
mevzuatın yürürlüğe girmesine ilişkin olarak son durum hakkında bilgi talep edilmiştir
Tarafımızca, devlet yardımları konusunun GBOK platformuna taşınmasının doğru olmadığı,
1/95 sayılı OKK’nın 39. maddesinin rekabet konusunda çok geniş bir tanıma sahip olduğu,
katılım müzakereleri bağlamında rekabet faslı altında ele alınmasının doğru olacağı ifade
edilmiştir. Diğer taraftan, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Kurulu’na işlerlik
kazandırılmasını sağlayacak olan ikincil mevzuatın yürürlüğe girmesinin 2015 yılı sonuna
kadar ertelendiği, ancak Bakanlar Kurulu’nun söz konusu mevzuatı 2016 yılına kadar
ertelemeye yetkisinin bulunduğu, devlet yardımlarına ilişkin bildirimlerin Kurul işlerlik
kazandıktan sonra alınmaya başlanacağı, devlet yardımlarına ilişkin AB mevzuatının
uyumlaştırılması yönünde çalışmalara devam edildiği ifade edilmiştir.
Kıbrıs ile Ticaret
Komisyon tarafınca, 11 Aralık 2006 tarihli Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi’ne atıf yapılarak,
Türkiye’nin Ek Protokolün öngördüğü yükümlülükleri geciktirmeksizin üye ülkeler arasında
ayrım gözetmeden yerine getirmesi talep edilmiştir.
Tarafımızca, Türkiye’nin pozisyonun değişmediği belirtilmiş olup, konuya ilişkin ülke
pozisyonunu ortaya koyan bir bilgi notu Komisyon yetkililerine toplantı sırasında verilmiştir.

Benzer belgeler